“TÜRKİYE’NİN EN İYİ LEZZETLERİ, OTELLERİ VE RESTAURANTLARI” K U T L U Ö Z E M R A K
Travel AND
gourmetS AYLIK ONLINE YEME, İÇME VE GEZİ KÜLTÜRÜ DERGİSİ / ARALIK 2015 / SAYI 4
Lezzetli bir yılbaşı için
Fırınlanmış BBQ ve Portakallı Tavuk Yurt Dışı Seyahatlerden Önce
Cayo Largo ve Trinidad
Yapılması Gerekenler
ARTI
BARSELONA’DA 48 SAAT
PALERMO GEZİSİ-2
BU AY Bu ay 2015 yılının son sayısıyla yani dördüncü sayımızla yayındayız. Yine güzel bir organizasyona katıldık; Mövenpick Hotel İzmir’in davetiyle “Hint mutfağı günleri” kapsamında İzmirli bloggerlarla birlikte oradaydık. Yine bu ay içerisinde derginin çekimleri için Selçuk Ceylan harika yemekler yaptı, Aytaç Göller fotoğrafladı. Bize ve misafirlerimize de işin en güzel tarafı olan, bu güzel lezzetleri tatmak düştü. Organizasyonlarımız tüm hızıyla devam edecek. Yine derginin içerisinde on beş kişiden oluşan yazarlarımız ile keyif aldığımız her şeyi sizinle paylaşıyor olacağız. Sizlerin katkıları bizim için çok önemli ve bize güç veriyor. Aldığımız onlarca e-postadaki öneri, katkı ve isteklerin tümünü ciddiye alıyoruz. Sosyal medya adreslerimizden bizi takip etmeye devam edin. Ayrıca yakında dergi sayfalarının içinde konuyla ilişkin videoları da izleyebileceksiniz. Keyifli okumalar... KUTLU ÖZEMRAK
Genel Yayın Yönetmeni
Bizi sosyal medyadan takip edebilirisiniz; Instagram: travelandgourmets Facebook: travel and gourmets
EDİTÖRDEN
Travel AND
gourmetS www.TRAVELANDGOURMETS.com
KuTLU ÖZEMRAK
İmtİyaz sahİPLERİ BİLGEHAN ARAS bilgehanaras76@gmail.com
kutluoz@gmail.com /
Genel Yayın Yönetmeni KUTLU ÖZEMRAK kutlu@travelandgourmets.com Editör & Yazı İşleri Yazı İşleri Art Direktör Görsel Tasarım Çeviri
Didem Mazlum Özgür Kaya Bilgehan Aras Ebru Ece Ulutaş Erhan Dalgıç
Katkıda Bulunanlar
Aytaç Göller, Serhat Saçkesen, Engin Çıkıkçı, Emel&Ersin Acar, Selçuk Ceylan, Sevda Çiçek, Sercan Çam, Merih Hasaltun Yumlu, Volkan Altınörs, Sibel Berkem Muhtar, Müberra Bağcı, Çetin Güney
Reklam Yayına Hazırlayan
0 (532) 604 30 34 dergi@travelandgourmets.com Baras Medya
Travel And Gourmets bir Enkon Grup LTD. ŞTİ. markasıdır. Travel And Gourmets basın meslek ilkelerine uymayı kabul etmiştir. Reklamların sorumlulukları reklam verenlere, yazıların sorumlulukları yazarlarına aittir.
YAZIŞMA ADRESİ / ŞUBE 6436/2 no:4 d:1 yalı mh. karşıyaka - İzmİr TEL: 0 (532) 604 30 34 MAIL: dergi@travelandgourmets.com MERKEZ ADRES DEREBOYU CAD. ZÜMRÜT SOK. 2/D KAT: 2 MASLAK / İSTANBUL TEL: 0 (533) 552 04 49
Zor beğenenlerin tercihi
Ücretsiz kargo ve koşulsuz iade imkanları ile www.softcotton.com.tr Soft Cotton bir Gökhan Tekstil markasıdır.
Kabin Ekibi
*Destan Havlu
Keyifli Oteller YAZI: ÖZGÜR KAYA
İZMİR
Mövenpİck
Keyifli Oteller Bu ay Mövenpick Otel İzmir’deyiz. Bir cümle ile özetlemek gerekirse; burası “kişiye özel hizmet” alacağınız bir otel. İzmir’in tam kalbinde Cumhuriyet Meydanında yer alan Mövenpick sizi İzmir’e aşık edecek. Dünyaca ünlü Mövenpick kalitesinden ödün vermeden misafirlerine hizmet sunan tesis, kalite ve kişiye özel hizmet konusunda iddalı. Biraz daha detaya girersek; YEMEK Otel genel olarak oda kahvaltı konseptiyle misafirlerine hizmet verirken öğlen-akşam servisinde şef Murat Yıldız ve ekibinin hazırladığı lezzetleri Margaux Restaurant’da sunuyor. Öğlen açık büfe, akşam A la carte menü ile hizmet veren Margaux şehir otelciliğine örnek olabilecek lezzet seviyesini yakalamış durumda. Aynı zamanda otel dışından gelen misafirlerine de hizmet verdiğini hatırlatmakta fayda var. Yemek konusunda asıl değinmek istediğim konu; “lezzet festivali”... Otel yönetimi harika bir organizasyona imza atmış. “Lezzet Festivali” adıyla her ay farklı Türk ve dünya mutfağından lezzetleri misafirlerine ve İzmirlilerin ayağına getiriyor. En önemlisi de bu lezzetleri o bölgeden sadece festival için getirtilen en iyi şeflerinin elinden yemeniz. Sunum da organizasyonu daha önce denemiş rakiplerine göre fark yaratıyor. Akşamüstü saatlerinde ise roof’da bulunan Mistral Lounge Bar’da muhteşem gün batımını izleyerek vakit geçirebilirsiniz. ODA Otel, Mövenpick zincirinin bütün dünyadaki kalitesinden ödün vermeden kişiye özel hizmetiyle oda seçenekleri sunuyor. Devamlı gelen misafirlerinin alışkınlıklarına göre odaları önceden düzenleniyor. 185 odalı tesiste executive, superior ve suit odaların yanı sıra kral dairesi ve engelli misafirleri için oda seçeneği de mevcut. HİZMET Şehrin en merkezi yerinde bulunan Mövenpick İzmir, hizmet standartlarını en üst düzeyde misafirlerine sunmaya gayret ediyor. Otele girdiğinizde sizi ferah atmosferli bir lobi karşılıyor. İzmir manzarasını seyredebileceğiniz oturma gruplarında içeceğiniz bir kahve kendinizi mutlu hissetmenizi sağlayacaktır. Otelin yönetiminin önem verdiği, çok takdir edilecek diğer bir konu ise; sosyal sorumluluk ve engelli misafirleri için çözümler. Her yıl otel adına bin ağaç dikiliyor ve otelin yirmiye yakın personeli işaret dili biliyor. YÜZME&SPA Otel’de bulunan sağlık kulübü size kapalı havuz, fitness salonu, sauna ve buhar odası seçeneklerini sunuyor. Son olarak; şehir otelciliğinde Mövenpick İzmir gibi otellere fazlasıyla ihtiyaç var. Zincir otelin kalite standartını kendi misafirlerine ve İzmir’e uygun hale getirmeleri keyifli bir konaklama sağlıyor. Bir daha kalır mıyım? Kesinlikle Evet!
ŞEF SERHAT SAÇKESEN MÖVENPICK HOTEL CHEF AND FOOD PHOTOGRAPHER
KESTANE ÇORBASI
Kestane bizim ve bizden önceki kuşağın çocukluğunda kışın önemli rol oynayan bir “meyve”dir. Eğer bir evde soba kuruluyorsa o evde kestane pişer ve o mis kokular ortama yayılır demektir. Çocukluğumun bir kısmını geçirdiğim Bolu’da dedemle birlikte dalından topladığımız kestaneleri aynı akşam sobada kavurur, afiyetle yerdik. Bu bayıldığım meyveyi gün gelip de aşçı sıfatıyla çorbaya dönüştüreceğimiz hiç aklıma gelmezdi elbet. Fazla uzatmadan tarifi veriyim ki siz de beklentilerin çok ötesindeki bu çorbanın tadına bakın. Malzemeler 500 gr kestane 1 adet orta boy kereviz 1 adet küçük boy soğan 1 adet havuç 1/4 su bardağı ayçiçeği yağı 100 gr tereyağı 1 dal biberiye Bir tutam tuz 3 su bardağı tavuk suyu Önce kestanelere bıçak yardımıyla küçük çizikler atalım. Tavaya koyalım ve kısık ateşte kavrulmaya bırakalım, arada sırada çevirelim. Aynı anda çorbamız için seçtiğimiz tencerenin içine ayçiçeği yağımızı koyalım, gelişi güzel doğradığımız kereviz, havuç ve soğanı kavurmaya başlayalım. Biraz kavurduktan sonra bir dal biberiyeyi de tencereye atalım. Birkaç dakika sonra tavuk suyumuzu ilave edelim. Onlar kaynarken kavrulan kestaneleri sıcak sıcak soymaya başlayalım. Soğursa soymanız zorlaşır. Soyduğumuz kestaneleri sebzeli suyumuza ilave edelim ve bütün bu malzeme iyice yumuşayana kadar kaynatalım. On dakika kadar kaynadıktan sonra karışımı rondo’ya koyalım, kıvamı çok koyu ise biraz su ilave edelim. Karışımı çekerken yavaş yavaş soğuk tereyağı yedirelim. Bütün malzeme çorba kıvamına geldiğinde çorbamız hazır demektir. Afiyet Olsun
Fotoฤ raf: Serhat Saรงkesen
eng İ n ş ef Merhaba sevgili Travel and Gourmets okuyucuları; Sonbaharın bu güzel fakat gezi için elverişsiz hafta sonunda ben de evde kendi mutfağımda ailem ve arkadaşlarımla basit bir deniz mahsulleri menüsünü sizlerle paylaşacağım.
Sabah güzel bir kahvaltının ardından derin dondurucuya göz attım. Geçen hafta sonu yaptığım dalışta avladığım ahtapot gayet güzel bir şekilde dinlenmiş olarak beni bekliyordu. Ana yemeği kurtardım, bir de ara sıcak ayarladım mı tamamdır diyerek hemen giyinip çarşıdaki balıkçımı ziyaret ettim. Tezgahın üzerinde beni al diye göz kırpan taze somon filetosunu kapıp hemen eve koştum. Ana hatlarıyla akşam menüm hazırdı. Bu malzemeleri seçmemin diğer bir sebebi de yemeğin ev ortamında yapılacak olmasıydı. Ahtapot kırmızı şarap sosunda güveçte ağır ağır pişecekti, somon fileto ise taze baharatlarla leziz bir balık köftesine dönüşecekti. Böylece balık kokusundan dolayı evde çıkacak ufak dünya savaşından da kurtulmuş oldum. Tarifler altta. Herkese şimdiden afiyet olsun. BAHARATLI BALIK KÖFTESİ (4 Kişilik) Malzemeler: • 350 gr iri, diri patates • 350 gr somon balığı veya morina filetosu (derisi sıyrılmış) • 3-4 adet taze soğan, ince doğranmış • 1 tatlı kaşığı rendelenmiş taze kök zencefil • 2 yemek kaşığı kıyılmış taze kişniş • 2 tatlı kaşığı limon suyu • 2-3 yemek kaşığı sıvı yağ • Tuz ve Arnavut biberi • Kişniş dalları (süslemek için) • Limon dilimleri (servis için) Yapılışı: Patatesleri kabuklarıyla birlikte tuzlu ve kaynar suda on dakika haşlıyoruz. Suyunu süzüp birkaç dakika soğumaya bırakıyoruz. Ayrı bir yerde balığın kılçıklarını ayıklayıp ince ince doğrayarak derin bir kasenin içine alıyoruz.
Doğranmış taze soğanı, rendelenmiş kök zencefili, kıyılmış kişniş ve limon suyunu ilave ediyoruz. Tuz ve Arnavut biberini göz kararı serpiyoruz. Soğumaya bıraktığımız patateslerimiz ılınınca kabuklarını soyup rendeliyoruz. Rendelenmiş patatesleri balık karışımına yavaşça ilave ediyoruz. Balık karışımını on iki parçaya bölüp her birini köfte şeklinde yuvarlıyoruz. Yağı kızdırıp balık köftelerini her bir yüzü çıtır çıtır olana dek kızartıyoruz. Köfteleri kişniş dalları ve limon dilimleriyle sıcak sıcak servis ediyoruz. GÜVEÇTE KIRMIZI ŞARAPLI YAVRU AHTAPOT (4 Kişilik) Malzemeler: • 900 gr yavru ahtapot • 1 kadeh kırmızı şarap • 450 gr soğan, dilimlenmiş • 2 adet defne yaprağı • 4 yemek kaşığı zeytinyağı • 4 diş sarımsak, dövülmüş • 450 gr domates, soyulmuş ve dilimlenmiş • 1 yemek kaşığı kıyılmış taze yabani mercanköşk ve maydanoz • Tuz ve çekilmiş karabiber Yapılışı: Ahtapotları dilimlenmiş soğanların dörtte biri ve defne yapraklarıyla birlikte ağır ağır kaynayan su olan bir tencerede bir saat pişiriyoruz. Ahtapotları süzüp lokma büyüklüğünde parçalar halinde kesiyoruz. Kafalarını atıyoruz. Kalan soğan ile birlikte sarımsağı şarabı ilave ederek zeytinyağlı kızgın tavada üç dakika pişiriyoruz. Domates ve otları ekleyip tuz-karabiber serptikten sonra yumuşayana kadar yaklaşık beş dakika karıştırarak pişiriyoruz. Son olarak tüm malzemeleri güvece alıp kapağını kapatıp bir saat ağır ateşte haşlıyoruz. Bir saatin sonunda sıcak sıcak servis ediyoruz.
Meet Shinichi Morohoshi, a man who likes dangerous people, bōsōzoku bike gangs, and lights up Yazı Kutlu Özemrak dark heart with his neon-lit Diablo… Tokyo’s
BARCELONA’DA TOK KARNINA
“48 SAAT”
BARCELONA
G
eçenlerde yaptığım kısa Barcelona seyahatimde hızlandırılmış şekilde birçok yerde lezzetleri tatmaya çalıştım. İlk öğünde doydum ve tok karnına hiç acıkmadan yeni lezzetlerin peşine düştüm. İnanın hiç zor olmadı :) İspanya geçmişte yaşadığı savaşlar, keşifler ve bitmeyen göçler sonucunda zengin bir yemek kültürüne sahip olmuş. Bu topraklarda gelişen savaşlar dolayısıyla Yunanlar, Fenikeliler, Afrika’dan gelen Araplar, Romalılar hepsi de buradaki yemek kültürüne katkıda bulunmuşlardır. İspanyol mutfağının en sevdiğim özelliği “denizden babam çıksa yerim”
mantığıdır. Tapas küçük küçük atıştırmalıkların olduğu bir yemek stilidir. Tapas “tapa” yani kapak anlamına gelir. Bir dilim ekmek üzerine hazırlanan çeşitli meze ve kanepelerin, bir şarap kadehinin üzerine konularak servis edilmesi ile ortaya çıkar. Bir ele tapas öbür ele şarap alarak birlikte tüketilir. Bir de meşhur paella vardır tabii ki, bir çeşit pilav diyebiliriz. Valencia bölgesinin yemeği olan paella her yerde yenmez, kötüsüne denk gelirseniz hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Benim tercihim deniz mahsullü paella’dır. Sizlere Barcelona’da “üç günde ne yenir?” başlığı altında nokta atışı mekanları tanıtacağım. Her
BARCELONA
BARCELONA zaman söylüyorum mekanlara yorum ve yıldız veren uygulamaları hiç tercih etmem çünkü kesinlikle yanıltıcı olabiliyor bu siteler, dahası speküle ediliyor bilginiz olsun. Marina Bay Restaurant
Marina Bay kolaylıkla ulaşabileceğiniz bir restoran. Marinanın içinde ve turistik bir yerde. Aslında sokak içlerini daha çok severim ama marinayı gezmek isterseniz bu restoranı deneyebilirsiniz. Porsiyonları göz doyurucu. Lezzet sınıfı geçer. Paella fena değil, karidesler favorim. Kum midyeli makarna ve ahtapot güveç gayet iyi. Ama sakın balık yemeyin burada, hem iyi pişiremiyorlar hem de tercih edilmediği için tazeliğini yitiriyor. Ben burada on iki adet lezzet tattım, diğer masalardaki insanların bakışlarını görecektiniz masaya gelen onca siparişe inanamadılar. Burada kişi başı yaklaşık 50 Euro’ya abartılı bir yemek yedim. El Xampanyet
Burası şehrin yerli halkının yoğunlukla tercih ettiği bir yer. Bizdeki esnaf lokantaları kıvamında. 1929 yılında kurulmuş ve iç dekorasyonunu bile zorunluluk dışında değiştirmemişler. Üçüncü kuşak bir hanımefendi işletiyor. Sübyeli nohutu çok iyi. Kum midyeleri adeta çerez gibi, lakerda sevenler için “Boca Grande akşam yemeğİ İçİn tercİh edebİleceğİnİz bİr yer. Bİ r a z p a h a l ı d ı r . Bİ r T ü r k performansı İle yemek yersenİz İ ç k İ da h İ l k İ ş İ b a ş ı 6 0 -70 E u r o hesap ödersİnİz”
iki çeşit var. Kalamarı tavada çok güzel pişirmişler. Bir egeli olarak kalamar tavayı her yerde yemem ama burada başarılıydı. Bizde balık avlarken kullanılan sülünesi İspanyollar da yiyor, bilinenin aksine dünyanın en iğrenç kokan bu kabuklusu pişince kokusunu kaybediyor, sakın ön yargı ile yaklaşmayın deneyin. Bu lokantanın beyaz şarabı çok hafif ve öğlen yemeği için ideal. Ayrıca hesaplı bir yer, kişi başı yaklaşık 20 Euro ödersiniz. Boca Grande
Boca Grande akşam yemeği için tercih edebileceğiniz bir yer. Biraz pahalıdır. Bir Türk performansı ile yemek yerseniz içki dahil kişi başı 60-70 Euro hesap ödersiniz. Boca Grande güzel dekorasyonu ile öne çıkıp lezzeti ile bütünlük sağlayan bir yer. Hep ünlü konukları var; Barcelonalı futbolcular, sanatçılar hep burada. Benden bir gün önce Neymar oradaymış. U2 grubu birkaç hafta önce ziyaret etmiş. Burayı Horasan Balık’ın sahibi ve İspanya’da gastronomi üzerine uzmanlaşarak birçok restoranda danışmanlık yapan iki arkadaşım tavsiye etti. Küçük lavaşların içine hazırlanmış sebzeli ve kıymalı atıştırmalıklar, altı beşamel ve sarımsakla lezzetlendirilmiş ahtapot tandır, balık ile top haline getirilmiş patatesler, kerevit, mürekkep balığı ile pişmiş siyah makarna, balsamik soslu karides ve sübye yumurtaları favorim. Bu restoranın çok farklı bir özelliği var, o da tuvaleti. Restoranda çalan hafif müzik bodrum katında bulunan tuvalete indiğinizde bir gece
BARCELONA
BARCELONA
BARCELONA kulübüymüşcesine değişime uğruyor. Yaklaşık 70-80 m2’lik bu tuvalete girdiğinizde önce yanlış yere geldiğinizi düşünüyorsunuz çünkü sizi bistrolar karşılıyor, hemen yanında fotoğraf çekilmek için bir kulübe, her yerde onlarca yanan mum, ortada büyük bir mermer lavabo, duvarlarda mermerden küçük lavabolar, oturmak için koltuklar, ateşli çiftler için bir oda ve tabii ki tuvaletler var. Çok şık ve marjinal düzenlenmiş bir alan. Yemekten tuvalete inenler ellerinde içki ile inip on dakika tuvalette takılmadan yukarı çıkmıyorlar. Burası medeniyetin doğduğu tuvalet olabilir :) Bu restorana rezervasyon yapmazsanız yer bulamazsınız, bilginize. Ciutat Comtal
Burası en keyif aldığım yerlerden biri. Yaklaşık on beş metre bir tapas barı var belki elli çeşit yemek mevcut. İşte paella için en doğru adres burası, zaten hemen tükeniyor. Barcelona’da paella her yerde yenmez ama burada yiyebilirsiniz. Ciutat Comtal “La rambla” caddesine yürüyüş mesafesinde ve kapısında sıra beklemeniz muhtemel. Ben buradaki deniz mahsulleri barını çok seviyorum, onlarca çeşit var ve hepsinden ikişer üçer sipariş “pa z ar yerİ İnanılma z renklİ ve cazİbelİ. Harİka fotoğraf k a r el erİ ya k a l aya b İ l İ r sİ n İ z . Alımlı yerel meyveler, tropİkal m e y v e sta ntl a rı , uzu n v e ta ze m e y v e su y u sta n dl a rı, k a s a p v e şarküterİcİler, balık sergİlerİ İle zengİn bİr pa z ar”
ediyorum. Üç tane kum midyesi, üç tane siyah midye, bir istiridye, bir avuç baby kalamar, enginarlı levrek, paella, pastırma, mantar ızgara, çöp karides favorilerim. Aslında o kadar çok çeşit var ki bu restoranda, asla bir kere gelmek yetmeyecektir. Kesinlikle barda oturun, en keyiflisi budur. Ödeyeceğiniz hesap 20-25 Euro La Rambla Del Raval
Bu pazar yeri inanılmaz renkli ve cazibelidir. Harika fotoğraf kareleri yakalayabilirsiniz. Alımlı yerel meyveler, tropikal meyve stantları, uzun ve taze meyve suyu standları, kasap ve şarkütericiler, balık sergileri ile zengin bir pazar. Tabii burada da lezzetleri tatmadan olmazdı. Pazarın içinde bir de ayaküstü tapas bar var; et ve balık çeşitleri, küçük ve lezzetli atıştırmalıkları hemen orada bir kadeh şarapla sokakta yemeniz mümkün. Tok karınla diğer yapabilecekleriniz;
· La Rambla’nın arka sokaklarında bulunan küçük fırınlara uğrayın. Ben Cocina Espanola’ya uğradım. Burada lezzetli kurabiyeler ve tatlılar var. Ayaküstü tadına bakabilirsiniz · Birçok yerde veya marina civarında büyük dondurmacılar göreceksiniz, mutlaka tadına bakın. · Arka sokaklara geçin, dar sokaklarda gördüğünüz tapas barlarda bir çeşit deneyin ve bir sonrakine yürümeye devam edin · Sosisçilerde dev sosislerden yiyin. · Çeşit çeşit bira satan dükkanlardan her seferinde farklı bir bira alın, sokakları bira yudumlayarak dolaşın. · Son olarak; gördüğünüz sokak sanatçılarını dinleyin, onlara bahşiş verin. İki kilo almadan da dönmeyin...
ÜÇÜNCÜ DAL
ÜÇÜNCÜ DALGA KAHVE
LGA KAHVE
(3RD WAVE COFFEE AND ROASTERY)
ÜÇÜNCÜ DALGA KAHVE
S
anırım üçüncü dalga (ya da nesil) kahve ve kahveciliği anlatmadan önce ilk iki nesilden bahsetmek lazım. Birinci dalga evlerimiz için aldığımız sıcak suya katıp karıştırarak elde ettiğimiz hızlı (instant) kahveler. İkinci dalga ise genelde ne sattığını bilmeden kahve satan zincir kahve mağazalarını tanımlıyor. Üçüncü dalga ise kahveye ticari bir obje gibi değil de şarap gibi daha sanatsal yaklaşan bir akım. Kahveyi yetiştiren çiftçi, ticaretini yapan kişiler ve kavurucular ile sıkı ilişkiler kurulması gereken bir sektörün baristaları da kendileri ile özleştirdikleri birazdan bahsedeceğimiz V60, Chemex, Syphon gibi yeni nesil demleme yöntemleri ile kahveleri kendi içlerinde barındırdıkları çikolata, meyve, fındık gibi aroma ve tatları çıkararak demliyor ve müşterilerine içtikleri kahveler ile ilgili bilgiler aktarıyorlar. Büyük hazır kahve üreticileri ve zincir kahve dükkanları gibi yüklü miktarlarda değil de; ufak miktarlarda yüksek kalite çekirdeği direkt olarak çiftçiden ya da araya en az aracıyı sokarak almaya çalışır. Kalitesiz kahve üreten kahve çiftçilerini daha çok para kazanmak için daha kaliteli çekirdekler üretmeye teşvik eder. Çünkü zincir kahve dükkanları ve üreticiler için üretim yapan kahve çiftçileri hayatlarını geçindirebilecek kadar para kazanamazlar. Bu yüzden aslında üçüncü dalga kahvecilerin yüklendikleri sosyal
bir sorumlulukları da vardır. Eğer kavurma makinesi varsa dükkanda yeşil çekirdek olarak aldığı kahvesini kendi kavurur (micro roasting) bu sayede farklı kavurma profilleri aynı yöreden alınmış bile olsa kahveden farklı aromalar ve tatlar çıkarabilir. Üçüncü dalga (Third Wave) terimi ilk olarak 2002 yılında anılmış olsa da kökleri nitelikli kahvecilik (specialty coffee) ile birlikte 1970’lere hatta 1960’lara uzanıyor. Kahvenin gerçek potansiyelini ortaya çıkarmayı hedefleyen nitelikli kahvecilik bugün üçüncü dalga kahve akımıyla beraber altın günlerini yaşıyor. Üçüncü Nesil Demleme Yöntemleri Üçüncü nesil kahvecilik ile özdeşleşmiş geleneksel (espresso makineleri, filtre kahve makineleri) kahve demleme ekipmanları dışında ekipmanlar ile demlemeler yapılmaktır. V60 ve Chemex gibi dökme (pour over) demleme ekipmanları, Syphon gibi vakum demleme ekipmanları yanında Cold drip ve Aeropress gibi ekipmanlarda kullanılmaktadır. Emel & Ersin Acar Overdose Coffee Alsancak 3rd Wave Coffee and Roastery Instagram: overdosecoffeetr
ÜÇÜNCÜ DALGA KAHVE
Tavuk Eskiden tavuk eti yumurta üretimine göre ikincil bir üründü ve yalnızca yeterince yumurta veremeyen kartlaşmış tavuklar kesilerek satılırdı. Ama 20. yüzyılın ortalarında et üretimi, uzmanlaşmış bir sanayi dalı olarak yumurta üretimini geride bıraktı
YAZI: SELÇUK CEYLAN FOTOĞRAFLAR: AYTAÇ GÖLLER Instagram: hamurundavar
Lezzet Tavuk
indistan’da Asya’nın güneydoğusundaki kırmızı Hint kuşundan geldiğine inanılır. 2003 yılında 24 milyar nüfus ile, Dünya’da en fazla bulunan kuş türüdür. İnsanlara iki çeşit sık kullanılan besin kaynağı sunarlar; etleri ve yumurtaları. En azından dört bin yıl önce horoz dövüşünde kullanılmak üzere yaban tavuğundan geliştirildiği sanılan evcil tavuk ancak, et ve yumurta veriminin yükseltilmeye başladığı 1880’lerden sonra ticari önem kazanmaya başladı. Isı, ışık ve nemin denetlenebildiği kümesler sayesinde yüksek üretim kapasitesine ulaşan tavuk çiftlikleri İngiltere’de 1920’lerde, ABD’de II. Dünya Savaşı’ndan sonra yaygınlaştı. Erişkin dişiler (tavuk) eti ve yumurtası için yetiştirilirken kısırlaştırılan erişkin erkekler de (horoz) eti için beslenmektedir. Günümüzde ticari standartlara uygun et ya da yumurta verimi yüksek birçok soy ve tip geliştirilmiştir. Eskiden tavuk eti yumurta üretimine göre ikincil bir üründü ve yalnızca yeterince yumurta veremeyen kartlaşmış tavuklar kesilerek satılırdı. Ama 20. yüzyılın ortalarında et üretimi, uzmanlaşmış bir sanayi dalı olarak yumurta üretimini geride bıraktı.
Tavuk Eti Doğrular ve Yanlışları
Tavuk eti, çabuk bozulan gıdalardandır. Son kullanıcı olan müşteriye ulaşıncaya kadar hijyenik ortamlarda saklanmalıdır. Tavuk eti, et tahtası üzerinde kesilmemelidir. Kırmızı etten farklı olarak, mikroorganizmalara karşı daha dayanıksız olan tavuk etinin mermer veya plastik üzerinde kesilmesi gerekir. Tavuk eti müşteri tarafından satın alındıktan sonra, buzdolabında en fazla bir gün bekletilip tüketilmelidir. Derhal tüketilmeyecek ise temizledikten sonra folyoya sarılarak derin dondurucuda bekletilebilir. Bu şekilde dondurulmuş etler -18ºC’de üç ay kadar saklanabilir. Şoklanarak dondurulmuş ve doğru şekilde saklanmış olan tavuklar besin değerini koruduğundan güvenlidir. Taze tavuğun derisi nemli ve açık renkte, göğüs eti dolgun ve göğüs kemiğinin ucu esnek olur. Temizlenmiş taze tavuk gevşek bir şekilde sarılıp buzdolabında en fazla iki gün saklanır. Tavuk çözüldükten sonra tekrar dondurulmaz. Tavuğu donduracaksanız buzdolabı poşeti yerine alüminyum folyoyu tercih etmelisiniz. Tavuk pişirilmeden önce oda sıcaklığına getirilir ve yıkandıktan sonra içi nemli kağıt havlu ile silinir.
TAVUK ETİ VE KEMİKLERİNİN DÜNYA MUTFAKLARINDA FARKLI KULLANIM ŞEKİLLERİ VE TÜRK MUTFAĞINDAKİ BENZERLİĞİ: Stock (Yemek Hazırlama Suyu)
Fondların Mutfaktaki Yeri ve Önemi Fond; kemik, et ve sebzeler kaynatılarak elde edilir. Bazen süt, yağ vb. besin maddeleri de fond olarak kullanılır. Kemik ve etlerden elde edilenlere bouillon denir. Sos, çorba ve yemeklerin ana sıvı maddesidir. Fondlar yemeğin, çorbanın ve sosun kalitesi ile yakından ilgilidir.
Tavuk fondu:
Dana fondundan farkı; tavuk kemikleri, boyun, kanat, beyaz mire poix, ot ve baharatlar kullanılarak hazırlanır. Bütün malzemeler 2–3 saat kaynatılır ve süzülür. Tavuk kemiği az olduğu zaman süt dananın kemiği bir miktar eklenebilir ve baharatlar seçilir. Kaynatma süresi sebzenin çeşidine göre değişiklik gösterir. Sebze fondu özellikle vejetaryenler için hazırlanan çorba, yemek ve soslarda kullanılır. Çevirme şeklinde pişirilen yemeklere mutfak dünyasında verilen teknik isim rostodur. Rosto etmek, aynı zamanda fırında pişirmek anlamına da geliyor. Ben bugün sizlere evde tavuk rosto yapma tekniğinin inceliklerini anlatmak istiyorum. Bunun iki
sebebi var. Birincisi; “gerçek ve kaliteli tavuk rosto nasıl yapılır” konusu, bizim memlekette mutfak gündemine hiç gelmemiş olan bir konu. İkincisi ise yılbaşı sebebiyle istemiş olmam. O yüzden buyurun tavuk rosto yapmanın inceliklerine. Çevirme, yani eti bir çubuğa geçirip “rosto” etme, dünyanın en eski pişirme tekniklerinin başında gelir. En ilkel haliyle, yakalanıp temizlenmiş bütün av hayvanı bir çubuğa takılır ve çıplak ateş üzerinde çevrilerek pişirilir. Bazı ülkelerde rosto edilmiş etleri ekmek veya kruton üzerinde servis etme alışkanlığı eski zamanlarda çevrilen etin altına dökülen yağları toplamak için konulan ekmeklerden geliyor. Eti bütün olarak fırında pişirmek de çevirme tekniği gibi bir rosto etme tekniğidir. Fırında pişirmenin bizlerin kendi mutfaklarımızda hiç yararlanmadığımız bir faydası da, fırın tepsisine dökülen tavuk suları ve yağlarından mükemmel soslar yapma imkanı. Sos konusu bizim mutfağımızda pek yer almadığı içindir ki bu güzelim lezzetleri yıllardır heba eder dururuz. Travel and Gourmets dergisi künyesine dahil olmamın ardından Ocak ayına kadar olabilecek tariflerin iskeletini kafamda oluşturmaya başlamıştım. İçlerinden en çok heyecanlandıranı ise Aralık sayısı için yapmayı planladığım tarifler oldu. İskeleti belirlenmiş olsa da Aralık sayısı tariflerini detaylandırmak ise oldukça zamanımı aldı. Yılbaşı yemeği olmasını istedim. Benim için çok özel tariflerden birisi ve bu yüzden birazcık da zaman ayırmanız gereken bir yemek. Bu sayıda sizler için yılbaşı sofralarınızı süsleyecek, klasik gibi görünen ama alternatif lezzetli tavuklar yaptım. Rosto’nun en önemli noktası, fırından çıkar çıkmaz sıcak servis yapılmasıdır. Ben de tabii ki dostlarımı bu güzel sofraya davet ettim ve yılbaşından önce ön prova misali hep beraber bu lezzetlerin tadına bakmış olduk. Fotoğraf çekimleri için bizleri misafir eden Bostanlı 80’s Cafe’ye ve emeği geçen herkese teşekkür ederim. Dilerseniz malzeme bilgileri ve hazırlık aşamasındaki detaylara bakalım:
FIRINLANMIŞ BBQ VE PORTAKALLI TAVUK & BEYAZ ŞARAPLI ANCHO GRAVY SOS (Roasted Bbq & Orange ChIcken WIth Ancho Gravy) Malzemeler: Tavuk, 2.5 kg. Soğan, 2 adet, halka doğranmış. BBQ sos, 1/4 cup. Worcestershire sos, 2 yemek kaşığı. Elma suyu, 1/4 cup. Esmer şeker, 1 tatlı kaşığı. Portakal marmelatı, 1 tatlı kaşığı. Izgara/BBQ karışımı, 1 tatlı kaşığı, Whisky, 1 yemek kaşığı. Beyaz şarap, ½ cup Ancho, 2 yemek kaşığı. Et suyu, 1 cup. Kurutulmuş biber, 3 adet. Biberiye, 1 dal. Kekik, 1 dal. Zeytinyağı, 2 yemek kaşığı.
Lezzet Tavuk
Lezzet Tavuk
Peki, iyi bir fırında rosto tavuk nasıl pişirilir? Dilerseniz adım adım anlatayım.
1. Tavuğun Hazırlanışı:
Birinci adım tavuğu yıkamak, ardından kağıt havluyla dışını ve içini iyice kurulamak. Kuruladıktan sonra iç kısmını önce biraz tuzla ovmalısınız. Tavuğun iç kısmına aromatik malzemeler koymak, rosto tekniğinde çok güzel sonuçlar veriyor. Bu aşamada tavuğun iç kısmına dörde bölünmüş yeşil limon ya da portakal ile birkaç dal taze biberiye koymayı düşünebilirsiniz. Aromayı güçlendirmek için yapmanız gereken ikinci şey, BBQ sos, worcestershire sos, elma suyu, esmer şeker, portakal marmelatı, ızgara/BBQ karışımı, whisky, biberiye, kekik karışımını tavuğun göğüs eti ile derisi arasında kalan boşluğa elinizle iterek mümkün olduğunca fazla doldurmalısınız. Bunun için deriyi bir elinizle yukarı çekip diğer elinizle karışımı etle deri arasına itmelisiniz. Zira sadece dış yüzeyi aromatiklerle yağlamak aromanın deriyle sınırlı olmasına yol açar ki deriyi yemeyenler bu lezzetleri kaçırır. Kalan sos karışımını tavuğun dış yüzüne de sürmelisiniz. Bu sözünü ettiğim teknik de, bizlerin evlerimizde hemen hiç uygulamadığımız bir şey. Zaten biliyorsunuz, böyle malzemelerden oluşan sos kullanımı da evlerimizde pek yaygın değil.
2. Tavukları Rosto Tepsisine Doğru Yerleştirmek:
Aromayı güçlendirmek için yapmanız gereken ikinci şey, BBQ sos, worcestershire sos, elma suyu, esmer şeker, portakal marmelatı, ızgara/ BBQ karışımı, whisky, biberiye, kekik karışımını tavuğun göğüs eti ile derisi arasında kalan boşluğa elinizle iterek mümkün olduğunca fazla doldurmalısınız.
Tavukların içlerini ve dışlarını aromatiklerle zenginleştirdikten sonra sıra ayaklarını birbirlerine sıkıca bağlamaya ve rosto tepsisine ya da fırın tepsisine yerleştirmeye geliyor. Bu aşamada rosto tepsisi içine, sosa aroma verecek olan soğanları yerleştirmek çok önemli. Şöyle yapıyorsunuz; önce tavuğu -örneğin 40 dakika- sebzesiz rosto ediyorsunuz. Sonra, soğanı tavuğun altına koyuyor (havuç ve kereviz sapı da ekleyebilirsiniz) geri kalan -örneğin ikinci 40 dakika- pişirme süresini soğanla birlikte yapıyorsunuz. Bu soğan (ki teknik isimleri mirepoix, mirpua diye okunur) tavuktan akan suları emerek pişecekleri için lezzet katsayıları oldukça yükseliyor. Aynı zamanda da bunlar tepsiye akan sulara lezzet katıyorlar. Bu sular da biraz sonra sos yapmak için kullanacağımız sular.
3. Tavukları Fırında Rosto Etmek:
Sıra tavukları fırına koymaya geldi. Fırını önceden ısıtmış olmanız çok önemli. Hatta fırın tepsisini de önceden ısıtmış olmanızda yarar var. Rosto tepsisi olarak mağazalarda oldukça makul fiyatlı saplı fırın tepsileri satılıyor, meraklısına tavsiye ederim. Bu tepsiyi fırının ızgara rafının üstüne koymalı, diğer tepsileri dışarı almalısınız. Fırının ısısı ne olmalı konusunda çok farklı görüşler var. Ama 205-220 derece sabit fırın ısısının en ideal ısılar olduğu genel kanı. Ben ilk 40 dakika 220, son 40 dakika 195 dereceyi tercih ediyorum. Pişme süresince tavuğun üzerine üç-dört defa akan tavuk suyundan dökmek ve hazırladığımız sostan fırça ile sürmek tavuğun daha sulu pişmesini sağlıyor. Buna mutfak dilinde basting adı veriliyor. Hazırladığımız sos ile karıştırılmış tavuk suyundan yarımşar kahve fincanı bence iyi bir ölçü. Toplam pişme süresi olan 60-70 dakika içinde bu işlemi üç defa yapmakta yarar var. Tavuğu sıcak fırında rosto ederken önce göğüs kısmını tepsiye değecek şekilde yerleştirip 10 dakika pişirmeli, ardından ters yüz edip göğüs kısmı yukarı gelecek şekilde yerleştirip 60 dakika süreyle pişirmelisiniz.
4. Dinlendirmek ve Gravy Sos Hazırlamak:
Pişme işlemi tamamlanınca tepsiyi dışarı alıp tavuğu tepsiden çıkarmalısınız. Büyükçe bir servis tabağına tavuğu aktarıp bir süre dinlenmeye bırakmalısınız. Rosto edilmiş gıdaları servis etmeden önce dinlendirmek lezzet açısından çok önemli bir adımdır ama bizim ülkemizde zinhar uygulanmaz. Çünkü bilinmez. Oysa rosto edilmiş gıdaların suları merkezde toplanır ve eğer fırından çıkar çıkmaz servis ederseniz dışa yakın yerler yeterince sulu olmaz. O nedenle eğer tavuğunuz (ya da kuzu kolunuz) küçükse fırından çıktıktan sonra 10 dakika, büyükse 15 dakika dinlendirdikten sonra kesip servis etmelisiniz. Bu sürede etin iç suları yavaş yavaş tüm dokulara geri yayılacak ve tüm lezzet homojen olarak ete dağılacaktır. Et soğuyacak diye korkmayın, üzerine dökeceğiniz sıcak sos soğumayı telafi edecektir. İçinden tavuğu aldığınız fırın tepsisini ocağın üzerine koyup karıştırarak pişmiş soğanı (sebzeleri) biraz daha karartıp sos
bazını hazırlayabilirsiniz. Bu aşamada tepsideki erimiş tavuk yağının üçte birini boşaltmalısınız. Bir beher içine tepsideki suyu boşaltıp bir enjektör yardımıyla üst kattaki yağlı bölgeden arınmış alt kısımdaki koyu renkli sosu alabilirsiniz. Şimdi de sosu kalınlaştırmak için 1 çorba kaşığı un (ya da tepsideki sıvının miktarına göre daha fazla) koyup tahta kaşıkla 4-5 dakika karıştırarak unu kavurup beyaz şarabı ekleyerek bir meyane hazırlamalısınız. Diğer yanda da enjektörle çekmiş olduğunuz iki cup aromatik tavuk suyunu kurutulmuş ve fırınlanmış biberleri içine koyarak kaynatın. Kaynatma işlemi biberlerin hücreleri içine su girişi sağlanıp şişip yumuşayana kadar devam etmelidir. Artık tüm lezzetler birbirine geçmiş durumda. Elde edeceğiniz sos koyu ayran kıvamında olmalıdır. Bunun için gerekirse biraz daha kaynatarak fazla suyunu buharlaştırın. Tepside görüntüsü hoşunuza gitmeyen kalıntılar sizi ürkütmesin, onların hepsi lezzet hazinesidir. Sadece yanık olanları alıp dışarı atmalısınız. Geri kalan tüm kalıntılar eşsiz sos malzemeleridir.
5. Dekorasyon ve Servis:
Dekorasyon: Doğa bize o kadar cömert davranıyor ki, süslemeler için sonbaharla birlikte dökülen hüzünlü sarı yaprakları, farklı çam türlerini, ikiye bölünmüş nar, kabuklu haliyle birkaç parçaya ayrılmış mandalina, kumkuat, zeytin dalı kullanabilirsiniz. Servis: İyi pişmiş mükemmel bir rosto tavuk dışı çıtır çıtır, içi yumuşacık olandır. Hatta butları fazla pişmiş ve dağılma noktasına gelmiş rosto tavuğun eşi bulunmaz. Doğru derecede pişip pişmediğini anlamak için profesyonel mutfak malzemesi satılan yerlerden alacağınız et termometresini pişmiş ete batırarak ideal pişme noktasına gelip gelmediğini anlayabilirsiniz. Mükemmel rosto tavuğun iç ısısı bu termometrelerde 82 derece göstermeli. Son olarak, tavuğu servis ederken üzerine tepsi sosu (teknik ismi gravy sostur, greyvi okunur) döküp yanında rosto patates ya da patates püresi ile sunmalısınız. İşte böyle. Kırk yıldır bildiğiniz fırında tavuk yemeği bunca ayrıntı ve teknik unsur içeriyor. Gerisi tecrübe. Şimdiden mutlu yıllar, Bon Appetit.
Y URT DIŞI SE YA HATLERDEN ÖNCE
YAPILMASI GEREKENLER Meet Shinichi Morohoshi, a man who likes dangerous people, bōsōzoku bike gangs, and lights up Tokyo’s dark heart with his neon-lit Diablo…
SEVDA YOLLARDA
Y
urt dışına seyahat planlıyorsunuz, gideceğiniz ülkeye karar verdiniz hatta o ülkenin gezilecek-görülecek yerlerine de çalıştınız, nerede ne yenmesi gerekir biliyorsunuz ama kusursuz ve sorunsuz bir yurt dışı seyahati deneyimi yaşamanızın bazı önemli kuralları var, gelin hep birlikte bunların neler olduklarını görelim.
1
PASAPORTUNUZUN KONTROLÜNÜZÜ YAPMAYI VE VİZELERİNİZİ ALMAYI UNUTMAYIN Yurt dışı seyahatlerindeki en önemli şey pasaporttur. Yola çıkmadan en az altı ay önce kontrolünü yapmalısınız çünkü bazı ülkeler geçerlilik süresi 6 ay sonra dolacak olan pasaportlara vize vermiyorlar ya da gümrük geçişlerinde canınızı sıkacak şeylerle hatta ülkeye alınmama durumuyla bile karşılaşabilirsiniz. Bu sebeple yola çıkmadan önce mutlaka pasaportunuzun kullanım süresini kontrol edin. Yine aynı biçimde pasaportlarımızın türlerine göre bazı ülkelerin talep ettikleri vizelerin süreleri değişkenlik gösterir. Vize başvurusunda bulunmadan önce internette Dış İşleri Bakanlığı tarafından yapılmış en son güncellemeleri kontrol edin.
2
YURT DIŞI ÇIKIŞ FONU İÇİN BANKAYA PARA YATIRMAYI UNUTMAYIN Bu işlemi artık çoğu hava alanında da yapabiliyorsunuz ama daha yerel hava limanlarında bu hizmetin olmayabileceğini hesaba katarak önceden bankaya yatırılmasında fayda var. Önemli: Aldığınız pulu tüm seyahat boyunca saklayın.
3
AŞI OLMANIZI GEREKTİREN BİR ÜLKEYE Mİ GİDİYORSUNUZ? SÜREKLİ KULLANMAK ZORUNDA OLDUĞUNUZ BİR İLAÇ VAR MI? Seyahatlerinizde bazı ülkelerdeki hastalıklara yakalanmamak için gerekli aşıların yapılmasına özen
gösterin. Internet üzerinden ya da direkt gideceğiniz ülkenin Başkonsoluğuyla iletişime geçerek ülke girişinde mecbur tutulan bir aşı ya da sadece önlem adına sizin kendi isteğinizle olmanızı gerektirebilecek bir aşı var mı öğrenin. Bazı ülkeler bazı hastalıklara karşı ülke girişinde sizden aşı karnenizi soracaktır, karnenizi de iyi saklayın. Ayrıca uzun bir seyahate gidiyorsanız ve sürekli olarak kullandığınız bir ilaç varsa kalacağınız gün kadar o ilaçtan yanınıza alıp gitmenizi öneririm. Çünkü bazı ülkelerde bırakın o ilacı muadili bir ilaç alacak yer bile bulamayabilirsiniz. İlaçların kutuları çok yer kaplayacağından atın, sadece ilaçları ve ihtiyaç duyacaksanız prospektüslerini alın yanınıza.
4
GİDECEĞİNİZ ÜLKENİN KONSOLOSLUK BİLGİLERİNİ ÖĞRENİN Seyahat anında olumsuz herhangi bir şey yaşadığınız takdirde (pasaportunuzun çalınması ya da kaybedilmesi gibi) başvurabileceğiniz tek merci, kendi ülkenizin konsolosluğudur. Yola çıkmadan önce konsolosluğun bulunduğu şehri, telefon numaralarını, internet adresini mutlaka öğrenin ve bu bilgileri çantanızın özel bir bölmesinde saklayın. Hatta yola çıkmadan mutlaka internet sitesinden gideceğiniz ülkeyle ilgili gerekli bilgileri içeren konsolosluk bilgilerini öğrenin.
5
KREDİ KARTINIZLA İLGİLİ BANKANIZLA İLETİŞİME GEÇİN Bazı banka kartları yurt dışı kullanıma kapalıdır. Yola çıkmadan önce mutlaka kartınızın kullanıma açık olduğunu teyit edin ve bankanıza yurt dışına çıkacağınızı bildirin. Yine aynı şekilde nakit çekmeniz durumunda bankanızın sizden ne kadar komisyon alacağını da öğrenmeniz, sonradan yüklü bir ekstra masrafla karşılaşmanızı önler. Ayrıca her zaman kredi kartınıza
SEVDA YOLLARDA
SEVDA YOLLARDA
SEVDA YOLLARDA
güvenmeyin, yanınızda mutlaka döviz bulundurun. Çünkü bazı ülkelerde kredi kartı geçmeyen pek çok yerle karşılaşacaksınız. Hatta gittiğiniz restorana girmeden önce eğer ödemeyi kartla yapmayı düşünüyorsanız mutlaka kart geçip geçmediğini sorun. Gitmeden önce bizim ATM’lerimizden birinin fotoğrafını çekmenizi öneririm. Çünkü bazı dünya ülkelerinde örneğin Yunanistan, Rusya, Tayland gibi ülkeler latin harfleri kullanmadığından ATM’lerinden hiçbir şey anlamayacaksınız, elinizde kendi ülkeniz ATM’sinden alınmış bir fotoğraf size hangi sayı nerede diye fikir verecektir.
6
SEYAHAT BELGELERİNİZİN BİR KOPYASI OLSUN Mutlaka pasaportunuzun ilk sayfasının, biletlerinizin, otel rezervasyonlarınızın birer kopyasını almış olun. İster elinizde fotokopisi olsun, ister telefonunuzda olsun ama mutlaka olsun. Hatta bir yakınınıza da kopyasını bırakın, özellikle pasaportunuzun kopyasının olması olası bir çalınma ya da kayıp durumunda hayati bir kurtarıcı olacaktır.
7
ULUSLARARASI EHLİYETİNİZ OLSUN Gideceğiniz ülkede araba kullanmayı planlıyorsanız mutlaka uluslararası ehliyet sahibi olmalısınız. Araç kiralayacaksanız firma sizden onaylı ehliyetinizi görmeyi isteyecektir. Gittiniz ülkede uluslararası ehliyetsiz yakalandığınız taktirde ödemeniz gereken cezalar ağırdır. Ayrıca bazı ülkelerde trafik ters yönden akmaktadır. Her ülkenin kendi trafik kuralları vardır. Bunları öğrenmeden o ülkenin trafiğine çıkmanız sizin ve trafikteki diğer kişilerin can güvenliğini tehlikeye sokar. Lütfen bu konuda hassas olun.
8
ELEKTRONİKLERİNİZ İÇİN ADAPTÖRÜNÜZ OLSUN Her ülkenin kullandığı volt farklıdır. Ayrıca farklı prizler kullanan ülkeler vardır. Gitmeden önce yanınıza mutlaka uluslararası priz girişlerinin olduğu bir adaptör alırsanız rahat edersiniz. Bu arada çoğu otel
“ Gİ d e c e ğ İ n İ z ü l k e d e a r a b a ku ll a n m ay ı pl a n lı yo r s a n ız mutlaka uluslararası ehlİyet sahİbİ olmalısınız. A r a ç k İ r a l a y a c a k s a n ı z fİ r m a s İ z d e n o n a y l ı e h l İ y e tİ n İ z İ g ö r m e y İ İ s t e y e c e k tİ r ”
odasında kullanılan televizyonların bir usb girişinin olduğunu da unutmayın, telefonunuzu şarj edebilmenizi sağlar.
9
GİDECEĞİNİZ ÜLKENİN YEREL DİLİNDEN ÖNEMLİ BİRKAÇ KELİME ÖĞRENİN Sadece “teşekkür ederim” kelimesini bile öğrenmeniz o ülke insanını çok memnun edecektir. Bazı önemli anahtar kelimeleri biliyor olmakta her zaman fayda vardır. “Lütfen, Yardım Edin, Adres, Yemek, Su” gibi kelimelerin söyleniş biçimlerini öğrenin. Tam telaffuz edemeseniz bile göstermiş olduğunuz çaba mutlaka size bol gülümsemeli yardım olarak geri dönecektir, bundan hiç şüpheniz olmasın.
10
ÜLKELERİN GİRİŞ-ÇIKIŞ ÜCRETLERİNİ ÖĞRENİN Bazı ülkeler giriş ve çıkışlarında gümrükte sizden ekstra para talep edecektir. Yanınızda o ülkenin parasından olduğundan emin olun. Bu önemli bir ayrıntı çünkü genelde son gün dönüyor olduğumuz için o ülkenin dövizini son kuruşuna kadar harcamaya çalışırız ama hava alanında sizden çıkış ücreti istendiğinde ya beklediğiniz sıradan çıkıp para bozdurmanız gerekir ya da bazı ülkelerde paranızı çevirecek bir yer bile bulamayabilirsiniz. Önceden bu bilgileri öğrenip o parayı muhafaza ederseniz zor durumda kalmaktan kurtulursunuz.
11
SEYAHAT VE SAĞLIK SİGORTASI YAPTIRIN Her ikisi de seyahat anında yaşanacak olumsuz bir durumda yardımınıza koşacaktır. Sigortanın neleri kapsadığını öğrenin. Fazladan cebimizden çıkan birkaç yüz liranın hiç ihtiyaç duymasak da bize bir zararı olmaz. Yurt dışında hastane masrafları ülkeden ülkeye değişkenlik gösterse de başımıza her an her şey gelebilir; valizimiz çalınabilir, uçağımızı kaçırabilir ya da hastalanabiliriz, başımıza geldiğinde pişman olmaktansa başımıza gelmeden önlem alabiliriz. Tüm bunların kontrolünü yaptıktan sonra size seyahatin keyfini çıkarmak, bol bol gezmek, eğlenmek, öğrenmek ve gülmek kalıyor; o zaman ne diyoruz Nice Yollara! Sevda Çiçek www.sevdayollarda.com Instagram: sevdayollarda
Pale
ermo
Vol.2
Palermo kazan ben kepçe, dört ayımı geçirdim. İnanın insanın dönesi gelmiyor böylesine mimari ve gastronominin harmanlandığı bu şehirden. Adada olup da işten arta kalan zamanlarımda renk cümbüşünü andıran pazar tezgahlarının arasında dolaşıp bolca adaya özgü hediyelik eşyalar satın aldım. Akşam pazarını andıran yerlerde ise enfes sokak lezzetlerini tadarak zamanımı geçirdim. YA ZI: Serc a n Ç a m i n st a g r am .com/serc i ioo
danın mutfağıyla ilgili pek çok şey söyleyebilirim. Sicilya mutfağında adada yaşamış tüm medeniyetlerin izlerine rastlayabiliyorum. İspanyol ve Fransız etkilerini göz ardı etmek mümkün değil. İtalya’da mutfağa girince kendimi İtalyan gibi hissediyorum. Çünkü mutfakta yemek pişirirken harcayabildiğim en az zaman diliminde en mükemmel lezzeti hedefliyorum. La Vucciria pazarından aldığım kıpkırmızı domatesler, iri yapraklı fesleğenler ve taze mozzerella peyniri ile akşam yemeğinden önce lezzetli bir atıştırmalık salata yapıyorum. Üzerine biraz da zeytinyağı ile daha da güzelleşiyor salatam. Yanında da İtalyanların ünlü baget ekmeği ile harika bir öğüne dönüşüyor. İtalya’da bölgeler arası değişen salata çeşitleri toprağının zengin olduğunu gösteriyor bana. Kuşkonmaz, yer elması, enginar gibi sebzeleri de salatalarında kullanıyorlarmış.
Ayrıca İtalya’da günün ikinci yarısında salata öğün olarak sayılıyor. Ben ara öğünümde karnımı doyurmak istemedim çünkü böylesine güzel bir gastronomi şehrinde gidilecek çok hoş ve popüler mekanlar mevcuttu. Şehrin en eski restoranlarından bir tanesine rezervasyonum olduğu için açlığımı bastırmak istedim ve işe koyuldum. Hava henüz kararmıştı ki Casa Del Brodo Ristorante’ye doğru yürüyemeye başladım. Şehrin en güzel noktalarından birinde konumlanmıştı restoran. Küçükken filmlerde görüp de iç geçirdiğim, sıcaklığına hayran kaldığım bir İtalyan aile işletiyordu bu güzel mekanı. Ailenin babası diyebileceğim yaştaki beyefendi ile konuştuğumda, bana balıkların günlük tutulduğunu söyledi. Yiyecekleri akşam servisine yetiştirmek için özveriyle çalıştıkları belli. Yemek yerken adeta mutluluktan ağlayabilirsiniz. La VuccIrIa Pazarı Şehrin en canlı noktalarını pazarlar oluşturuyor. Caddelerin ve sokakların birleşiminden meydana gelen bir labirentin içindeymiş
izlenimini veriyor insana. Rengarenk tezgahlarda bölgeye özgü hediyelik eşyaların yanı sıra moda fuarlarını kıskandıracak kadar çeşit bulunan kıyafetlerle de göz boyuyor. Bit Pazarı Siz de benim gibi geçmişe özlem duyanlardansanız ve koleksiyoner olma yolunda emin adımlarla ilerliyorsanız bu pazar tamda size göre. İtalyan kültürünü ön plana çıkaran modern ve antik eşyaların yan yana sergilendiği tezgahları içerisinde bulunduran şehrin en ilgi çekici yeri. Massimo Tiyatro ve Opera Evi Avrupa’nın en zengin opera ve klasik müzik programına sahip, gösterişli mimarisi ile de şehrin en dikkat çekici binaları arasında. Konumu, mağazaların bulunduğu şehrin en kalabalık caddesinde olduğu için şehirde dolaşan turistlerin de buluşma yeri.
Palermo
Lezzet “İnstagram”LARI
Lezzet “İnstagram”ları
CAN İNELLİOĞLU (bekarevi) 1990 İzmir doğumlu Can İnellioğlu. Eğitim nedeniyle yurt dışında yalnız yaşamaya başlamış ve bu yalnızlık onun instagram’da bekarevi olarak tanınmasına vesile olmuş. Hikaye şu şekilde; önceleri #bekarevi etiketiyle basit tabaklar paylaşırken, kendini geliştirdikçe tabaklar da tabakların içeriği de değişmiş. Hatta bir şef tuttuğunu sananlar bile olmuş. İçerikle kullanıcı isminin zıtlığı takipçileri daha da meraklandırıyor. Siz de meraklandıysanız hemen takibe başlayabilirsiniz! Instagram: bekarevi
Lezzet “İnstagram”ları
KENAN YILDIRIM (gezmelerdeyim) Instagram’da “gezmelerdeyim” web’de gezmelerdeyim.com adresinden takipçilerine ulaşan Kenan Yıldırım, yanında taşıdığı günlükleri sosyal medya hesaplarına entegre ederek daha fazla kişiye ulaştırıyor bu sayede. İlk zamanlar doğa yürüyüşleri, yurt dışı ve yurt içi seyahatlerini ağırlıklı olarak yazarken şimdilerde memnun kaldığı ve paylaşılmaya değer bulduğu restoran, otel ve aynı zamanda seyahat yazılarına da sayfasında yer veriyor. Yeni yerleri keşfetmek için siz de takipte kalın. Instagram: gezmelerdeyim
Lezzet “İnstagram”ları
SELİN ECE ÖZGEN (gurme_izmir) Selin Ece Özgen Instagram’da merakla takip edilen “gurme_izmir” ekinden. Aslında bir avukat ama işi dolayısıyla birçok ülkeyi ziyaret etme fırsatı buluyor. Hem Türkiye hem de yurt dışında gezdiği yerleri ve yediği yemekleri fotoğraflayarak takipçileriyle paylaşıyor. Gezip görme ve yemek yapma tutkusuyla şimdilerde iki farklı dergide yemek yazarlığı yapıyor. Mutlaka takibe alın. Instagram: gurme_izmir
Lezzet “İnstagram”ları
SİBEL DURAN (lezzetdansi) Sibel Duran mutfağa olan tutkusu yüzünden mesleği olan estetisyenliği neredeyse hiç yapmamış. 2008‘den berilezzetdansi. blogspot.com.tryazarı. Mutfağındap işirdiği tüm lezzetlerin tariflerini de yaklaşıkiki senedir instagram’da lezzetdansikullanıcı adıyla paylaşıyor. Tarifleriyle ilgili olumlu dönüşlerve bu sayede edindiği güzel dostluklar da işinin en güzel tarafı olmuş. Takip etmekte yarar var. Instagram: lezzetdansi
CENN CA Meet Shinichi Morohoshi, a man who likes dangerous people, bōsōzoku bike gangs, and lights up Tokyo’s dark heart with his neon-lit Diablo…
CAYO LARGO
NET ADASI: AYO LARGO Merih Hasaltun Yumlu
Yazılarımı takip edenler eminim meraklanmaya başlamıştır; turkuaz suları, bembeyaz kumları ile ünlü Karayiplere kadar gidip denize girmediniz mi diye... Girmez olur muyuz?! Gözümüzde canlandırdığımız o romantik balayı destinasyonları var ya, işte tam da oradaydık! Bembeyaz kumlarda yürüyüşler yapıp turkuaz sularda yüzüp gazeboların altında romantik yemekler yedik. Güneşin okyanusun içine doğru batarken renklerle yaptığı muhteşem tabloları doya doya izledik. Sanki bir daha hiç içmeyecekmişiz gibi su niyetine mojito içtik. Şu anda çok kıskandınız biliyorum, zaten amacım da tamamen bu! Kıskanın, hırslanın, hazırlanın ve bu güzelliği mutlaka yaşayın. Küba adasında bir adacık ama gerçek anlamda adacık, sadece 25 km uzunluğunda ve rüya gibi plajlardan oluşuyor. Buradaki fotoğraflarla yetinmediyseniz hemen google’da aratın, ertesi gün orada olmak isteyeceksiniz. Küba’ya gidenler denize girmek için genellikle Varadero’yu tercih ediyor. İşte bu noktada yine turistlerden ayrılıyoruz. Çünkü biz keşfetmek için buradayız, keşfedileni görmek için değil. Bu noktada yine benim araştırmacı gazeteciliğim devreye giriyor ve Küba’daki en güzel ve bakir plajları bulmaya koyuluyorum. Aslında benim önceliğim Cayo Coco’ya gitmekten yana olsa da, oraya transfer olmadığı ve ulaşımı oldukça zor olduğu için Cayo Largo’yu tercih ediyoruz. Cayo Largo, Cayo Coco ve Varadero’ya göre biraz daha pahalı. Sadece yedi otelin olduğu bu adacık çok daha özel bir ada olarak geçiyor. Bu noktada Cuba Tour yine bize yardımcı olan şirket oluyor. Uzun araştırmalarımız sonucu en uygun ve içimize sinen turu burada buluyoruz ve hemen alıyoruz. İki gece üç gün her şey dahil Sol Cayo Largo otelde konaklama ve uçakla transferler dahil 500 CUC ödüyoruz. Soğuk geçen ilk haftadan sonra denize girebilmek ve bronzlaşabilmek dileği ile bavullarımızı hazırlıyoruz.
CAYO LARGO
Sabahın erken saatlerinde Cuba Tour otobüsü, Hotel Presidente’nin önünden bizi alarak 10:15’teki uçağımıza binmek üzere iç hatlar terminaline götürüyor. Aslında otogar da diyebiliriz :) Ekranlarda varlığı bile görünmeyen charter uçuşumuzun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği meçhul bir şekilde beklemeye koyuluyoruz. Nihayet piste inen hayatımda gördüğüm en küçük uçağın Cayo Largo yolcuları için olduğu söyleniyor. Küçük derken şaka değil, sadece 12 kişilik. İlk başta fazlasıyla amacına uygun, macera dolu gelen bu tropikal ada uçağı, havadayken bana korkulu anlar yaşatmadı değil. O kadar alçak uçtuk ki, bütün yol tertemiz ve masmavi Karayip denizinde acaba köpek balığı görür müyüm diye denizi taradım. Merak etmeyin hiç görmedim:) Uçaktan indiğim anda bir haftadır hasret kaldığımız sıcak hava bizi karşıladı. Mayolarımızı giyip kendimizi masmavi sulara bırakmak için sabırsızlanarak otelin yolunu tuttuk. İlk başta bize otelin arka tarafındaki bungalowlardan bir tanesini uygun görmüşlerdi. Fakat tatlı dilimle balayında olduğumuzu anlattım ve sonuç tahminimden de güzel oldu. Deniz manzaralı bir oda, odada bizi bekleyen bir şampanya ve istediğimiz akşam deniz kenarındaki gazeboda bize özel bir yemek. Bundan daha fazla ne kadar balayı olabilirdi ki? Bir haftadır oradan oraya koşturup Havana sokaklarını keşfederken sarf
“ U ç a k t a n İ n d İ ğ İm a n d a b İ r h a ft a d ı r h a s r e t k a l d ı ğ ı m ı z sı c a k h ava bİ zİ k a r şı l a d ı ”
CAYO LARGO
ettiğimiz efordan sonra bu molayı hak etmiştik ve çok da iyi geldi. Tahmin edeceğiniz gibi üç gün boyunca güneşin, denizin, mojito’nun ve balayımızın tadını çıkardık. Bir de tabii ki yine sahneye çıktık, yine dans ettik ve yine yarışmaya katılıp şampanya kazandık :) Bu tatille ilgili beni üzen tek şey rüzgar dolayısıyla iptal edilen katamaran gezileri oldu. Araştırmalarım sırasında en çok bu kısmın hayalini kurmuştum. Okyanusun ortasındaki bembeyaz kum tepelerinde ıstakoz yeyip mojito içmek eminim çok keyifli olurdu. Ama yine de her şeyiyle çok güzel bir üç gün geçirdik. Küba’da denize girmek için en iyi destinasyon diyebilirim. Tabii karşınıza çıkan dev vatozlardan ya da şirin mi şirin iguanalardan korkmazsanız :) Ada hakkında bilinmesi gerekenler: • Ada 25 km uzunluğunda ve 3 km genişliğinde • Iguana adası olarak da geçiyor ki her yerde görüyorsunuz • İnanılmaz ince ve beyaz kumu ile meşhur • Kumu hiç bir zaman çok sıcak olmuyor • Katamaran turlarına mutlaka katılınmalı • Havana’dan 30 dk’lık bir uçak yolculuğu ile ulaşılıyor • Oteller her şey dahil sistemi ile çalışıyor • Sakin ve turistlerden uzak bir tatil için ideal • Çıplaklar plajı bulunuyor • Deniz kaplumbağalarının yuvalama yeri • Araba, motor ya da bisiklet kiralayıp adayı keşfedebilirsiniz
CAYO LARGO
TRINIDAD Sıra geldi Küba gezimizin son durağı olan Trinidad’a. Görmeden dönmeyin dediler. Gezdik gördük onayladık. Gezmeden dönmemekten ziyade çok daha fazla vakit ayrılması gereken bir destinasyon olduğuna karar verdik. Bambaşka bir dünya var orada. Aslında genel olarak Küba’nın her şehri bambaşka bir dünyayı tanıma fırsatı veriyor size. Trinidad bana eski Alaçatı sokaklarını anımsattı. Dinginliği, arnavut kaldırımlı sokakları, el emeği takılar satan küçük pazarları ile Alaçatı’nın sosyetikleşmeden önceki masum hali gibi. Ama sadece fiziksel yapı olarak çünkü Trinidad sıcaklığı, doğallığı ve saflığıyla içinde bambaşka insanlar barındırıyor. Bizim Trinidad maceramız yine Cuba Tour aracılığıyla başladı. Konaklamalı bir tur istediğimizi söyleyince Cienfuegos - Trinidad Santa Clara şehirlerinden oluşan bir tur önerdiler. Bu tur Ceinfuegos ve Trinidad şehir gezisi, Escambrey dağlarında yer alan dağ manzaralı bir otelde konaklama, Topes de Collantes milli parkında neredeyse tüm gün süren bir yürüyüş, Santa Clara’daki Che’nin mezarını ziyaret aktivitelerini
“ Bİ z İm T r i n i d a d m a c e r a m ı z yİne Cuba Tour aracılığıyla başladı. Konaklamalı bİr t u r İ s t e d İ ğ İmİ z İ s ö y l e y İ n c e Ci e n f u e g o s - T r i n i d a d S a nta Cl a r a şeh İ rlerİ n den oluşan bİr tur önerdİler”
içeriyor. Bizde oldukça heyecan yaratan bir ön izlenimi olsa da Trinidad’da konakladığımız yer açısından hayal kırıklığı oldu. Şehre o kadar uzak bir otelde konakladık ki akşam şehre inmemiz imkansızdı. Bu nedenle benim size tavsiyem Trinidad’ın içinde konaklayacağınız bir tur ya da casa particular bulmak olacak. Onun dışında hayatımda belki de bir daha hiç yaşayamayacağım ilginçlikte bir doğa gezisi yaşadım diyebilirim. Cienfuegos’taki müziklerini çok beğendiğim efsane isim Benny More heykeliyle çekilen fotoğraflar ve Benny More cafeye yapılan ziyaretin ardından 1889 yılında inşa edilen ve oturulan koltuklara kadar eski yapısını koruyan Thomas Terry Tiyatrosunu ziyaret ettik. Zamanında çoğu ünlü sanatçıyı ağırlayan bu sahne hala birçok etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Eğer vaktiniz varsa akşamki etkinlik için bir bilet alın derim. Sıra geldi merakla görmeyi beklediğim şehir Trinidad’a. Çok fazla vakit ayıramadığımız için Havana’yı anlattığım gibi iddialı değilim. Vedado çocuğu olduk ama Trinidad’da sadece misafirdik. Evlerinin kapısına oturmuş kalabalığı seyreden Küba’lılar, yamuk ve arnavut kaldırımlı romantik sokaklar, her evden ince ince kulağınıza fısıldayan latin ezgileri, puroları ve şen kahkahalarıyla Küba’yı Küba yapan amcalar Trinidad ile ilgili benim aklıma kazınanlar. Hava kararınca otobüsümüze dönüp kalacağımız otele doğru yola çıktık. Hala gece Trinidad’a gelip Casa de la Musica’daki akşam konserine katılmayı planlayan kocam ve ben, otele varmaya çalıştığımız bir buçuk saatlik yol sonunda bu düşünceden çoktan vazgeçmiştik. Aslında sorun,
CAYO LARGO
otelin uzak olması değil, otobüsümüzün sadece 15 km hız yapabildiği oldukça dik bir yokuşla çıkılan dağ yolunun tepesinde olmasıydı. İlk başta hayal kırıklığına uğrasak da konakladığımız yerin güzelliğini keşfedip müthiş dağ havasının tadını çıkarmaya başladık. Sabah erkenden başlayacak trekking maceramız bu doğayı görünce daha da heyecan uyandırdı diyebilirim. Otelin önünde bekleyen “russian truck” dedikleri safari kamyonetine binip yürüyüşe başlayacağımız noktaya kadar sağlı sollu müthiş manzaranın tadını çıkardık. Sonuç olarak biraz soğuk ve yorucu bir gün olsa da, üç saat boyunca dev bambu ağaçlarına aşkımızı kazıyıp buz gibi sularıyla doğal göletler oluşturan şelalelerde yüzdük, yanımızdan geçen yılanlara çığlık atıp Kübalıların dev fare yetiştirip yediğine şahit olduk, hatta fareyi sevdik. Bu farklı ve yorucu yürüyüşün sonunda rengarenk çiçeklerin arasında konuşlandırılmış restoranda bizi bekleyen müthiş sofraya oturarak bu güne kadarki en iyi kızarmış tavuğu yedik. Gün boyu dağ bayır yürüdüğümüzden mi yoksa Che’nin mezarına her an biraz daha yaklaşıp hüzünlendiğimizden mi bilemiyorum, Santa Clara’ya doğru yola çıktığımızda otobüste derin bir sessizlik hakimdi. Vardığımızda ise sessizlik devam ederken, insanların yüzündeki hüzün
“dev bambu ağaçlarına aşkımızı kazıyıp buz gİbİ sularıyla doğal göletler oluşturan şelalelerde yüzdük”
CAYO LARGO
ve şaşkınlığı fark etmemek mümkün değildi. Oldukça geniş bir meydanda Che’nin göklerden Küba halkını selamlarcasına dikilmiş mozolesi tüyleri diken diken eden yüceliğiyle adeta bizleri selamladı. Rehberimizin uyarısıyla yanımıza hiçbir eşya almadan (çünkü yasak) ilk olarak Che’nin çocukluğundan başlayarak devrim süresince kaydedilen fotoğraflar, videolar, tutulan günlük ve defterler, savaş sırasında kullanılan silah ve kıyafetlerin sergilendiği devrim tarihi müzesini gezdik. (Not: Ağlamadan ya da gözleriniz dolmadan bu müzeyi gezmek çok zor) Daha sonra hep birlikte Bolivya’da Che ve onunla birlikte hayatını kaybeden gerillalar anısına yapılan anıt mezara girdik. Buraya saygı gereği Che ve yoldaşlarını selamlayarak girmeniz gerekiyor. İçeride ise Che ile birlikte Bolivya’da hayatını kaybeden gerillalarının loş ışıkla aydınlatılmış yüzlerinin kabartmaları sizi karşılıyor. Her yüzün altına bu kişilerin isimleri yazılmış ve taze bir karanfil yerleştirilmiş. Her şeyin ne kadar olağanüstü bir titizlikle korunduğunu ve saygı duyulduğunu görmek insanı gerçekten büyülüyor. Sağ tarafta ise Che ve arkadaşlarının ölümlerinin yirminci yılında Fidel Castro tarafından yakılan ve hiç sönmeyen devrim ateşi yanıyor. 1956 yılında kalplerde yanmaya başlayan devrim ateşini sembolize edercesine etrafını aydınlatan bu meşalenin hiç sönmemesi dileğiyle... Viva Cuba Libre!!!
ŞEFLER NEDEN
GEZMELi? YAZI VOLKAN ALTINÖRS
Gastro MAKALE
Gastro MAKALE
K
imi zaman aradığınızı bulmak için binlerce kilometre uzağa gitmeniz gerekir, bazen ise aradığınız yanı başınızdadır, kapıdan dışarıya çıkmanız yeterli olur... Araştırmacı, gözlemci, deneyimci, geliştirmeci, düşünür, pişirici, tasarımcı, üretken, aktif, gezgin, gurme, yazar, hepsi bir arada nasıl olunur demeyin! Bir yandan çok meziyetli olmaya çalışırken, bir yandan zamanınızın ve enerjinizin çoğunu, kendi mutfağınız ve ekibiniz için harcamalı, arta kalan zamanda da, iyi bir eş ve ebeveyn olmalısınız. Peki bu kadar büyük sorumlulukları omuzlamış iken, bir de Türk şeflerin yeni yeni fark etmeye başladığı “gez-gör-yorumla” modasına nasıl uyacağız? Sizin de fark ettiğiniz gibi iyi şefler artık mutfaklara tıkılıp kalmıyorlar, aşçılar gezen, araştıran ve geliştiren bir meslek grubu olma yolunda ilerliyorlar. Michelin starlı yabancı şefler, daha fazla ilham alabilmek için sık sık İstanbul yollarını aşındırıyor iken, maalesef bu gün bizim “dünya mutfağına hakim olduklarını zanneden” kafe aşçılarımız var. Genç aşçılarımızın daha araştırmacı, yenilikçi, dünyadaki yemek trendlerini takip eden ve fikirlerini korkmadan kendi stilleri ile mutfağımıza uyarlayan bir nesil olmalarını umuyorum. GENÇ ŞEFLER NASIL GEZMELİ? Devamlı üretken olabilmemiz için, “ilham üzere kalmalıyız.” Bunun için, en zevkli ve en kestirme yol, gezerek yerinde görmek ama maalesef bu iş bazen çok masraflı olabiliyor. Yemek sektörünün büyümesi ve aşçılık mesleğinin popüler olması ile, uluslararası turizm şirketleri bu gezileri aşçılar için özel olarak tasarlayarak sunmaya başlamışlar. Vize engelleri ve yol masrafları bu işi imkansız gibi gösterse de, ucuz yollu gezebilmenin birkaç farklı yöntemi var. Gezi ve yemek üzerine yerli-yabancı blogları takip ederek, ileride ziyaret etmeniz gereken yerlerin planını çıkartabilirsiniz. Gitmek istediğiniz bölgenin yemek kültürünü internet üzerinden araştırarak, nerede ne üretilir, ne yenir listesi oluşturabilirsiniz. DİL OKULLARI Work and Travel programlarına başvurarak, bu pahalı hobinin masraflarını minimuma indirgeyebilir, hatta para biriktirmiş olarak dahi geri dönebilirsiniz. Yabancı dil kurslarının uygulaması olan au pair / çocuk bakıcılığı yöntemi ile, yabancı ailelerin yanlarında kalarak, konaklama ve yeme içme masraflarınızdan kurtulabilirsiniz. INTERNET DOSTLUĞU Internet sayesinde farklı milletlerden şefler ile dostluk kurarak onların bilgi ve birikimlerinden faydalanabilirsiniz. Bu tür dostluklar kurduğunuz şefler ile işbirliği yaparak, önce onların Türkiye’ye yapacakları ziyarette siz ev sahipliğini üstlenir, sonrasında onların ülkelerine gidebilmek için gerekli olan davetiye, konaklama gibi sorunları kolayca aşmış olursunuz. Aman, tanıştığınız bu kimselerin güvenilir olduğuna ve profesyonel şef olduklarına emin olun. Internet üzerinden yurt dışında iş bulma vaatleri ile insanları dolandırmayı meslek edinmiş dolandırıcılar olduğunu unutmayın.
EURORAIL Eurorail (Avrupa tren hattı) Avrupa’yı gezmek için en ucuz ve zevkli yollardan bir tanesi, gençler için %35’e varan indirim kartı sayesinde tüm Avrupa’yı tren ile gezebilirsiniz. Gece yolculuk etmeyi seçerek otel masraflarını azaltabilir, ya da daha çok backpackkerların
Gastro MAKALE tercih ettiği “hostel” diye tabir edilen ucuz pansiyonlardan faydalanabilirsiniz. YURT DIŞINDA AŞÇILIK EĞİTİMİ Genç yaşta, yurt dışına açılarak, büyük bir tecrübe ve birikim sahibi olunabilir. İmkanı olanlar, yurt dışında aldıkları eğitim / staj süresince, birçok farklı kültürü bir arada görerek tanıyabilirler. Ülkemizde gastronomi eğitimi veren üniversiteler arasından bazılarının yurt dışındaki üniversiteler ile işbirliği içerisinde öğrenci değişim programları olduğunu okumuştum. Yurt dışında hızlandırılmış kısa bir eğitimle meslek sahibi olmak ve Michelin yıldızlı şeflerin yanında staj yapmak için, Fransa, İngiltere, İtalya gibi ülkelerdeki yatılı özel okulları tercih edebilirsiniz. ULUSLARARASI İŞLER İngilizcenin şart olduğu bu tür işler arasında, Cruise gemileri içerisinde bulunabileceğiniz en iyi okul! Yoğun çalışma temposu ve uzun iş saatleri sizi güçlü kılacak, sistematik işleyen operasyon sayesinde disiplinin ne olduğunu öğreneceksiniz. Farklı kültürlerden iş arkadaşları edinerek, belki de dünyanın birçok ülkesine ayak basma imkanınız olacak. Uluslararası hotel / restoran gibi kısa ya da uzun sözleşmeli işler sayesinde, çalışarak edindiğiniz tecrübeyi ve parayı Türkiye’nin hiçbir yerinde kazanamazsınız. ULUSLARARASI YEMEK YARIŞMALARI WACS / Dünya şefler birliğinin uluslararası organizasyon ve yemek yarışmalarını web sayfasından takip ederek başvurabilirsiniz. Bu tür organizasyonlar üç ila beş gün sürmesine rağmen, dünyanın her yerinden şeflerin katılımı ile görülmeye değer. Birçok farklı kategorilerde yapılan yarışmaları canlı izleyerek ödül alan yemekleri ve sunumları görebilir, dünyada hızla değişen yemek trendlerini takip edebilirsiniz. Bu tür bir organizasyonun size verdiği enerji ile kendinize yeni hedefler belirleyebilirsiniz. Ülkemizde bu yarışmaların asıl maksadının, öğrenmek olduğunu tam olarak idrak edememiş olsak da, yabancı organizasyonların daha profesyonelce yapıldığı kesin. YERLİ TURLAR Öncelikle ülkemiz coğrafyasını ve yemek kültürünü doğru öğrenip anlamamız gerek. Fırsat buldukça yurt içinde yakın dost ve akrabalarınızın bulunduğu farklı bölgelere yapacağınız kısa ziyaretler sayesinde bilginize bilgi katabilirsiniz. Gittiğiniz bölge ve yemek kültürü ile ilgili öncesinde bir ön araştırma yaparak planlı davranır ve oradaki vaktinizi daha iyi değerlendirebilirsiniz. Köyleri ziyaret ederek doğal tarım türlerini araştırabilir, yaşlı teyzeler ile konuşarak unutulmaya yüz tutmuş birkaç tarif toplayabilirsiniz. Ziyaret ettiğiniz bölgenin kırsal kesimlerini seçerek ürünleri daha yakından tanıma fırsatı bulur, farklı ürünlerin çiftlikten tabağa gelişini araştırabilirsiniz. Örnek olarak; zeytinin yetişmesi için geçen mevsimleri, ne kadar zor toplandığını ve bu uzun çabanın sonrasında zeytinyağının nasıl elde edildiğini gören ve bilen bir şef, zeytinyağını kullanırken salatanın üzerine rastgele dökemez! Zeytine duyduğu saygı ve yaratıcıya karşı hissettiği şükran ile ister istemez “zeytinyağını en iyi şekilde nasıl kullanabilirim?” çabası içerisine girer. Bu geziler sonucunda öğreneceğiniz pişirme metotları, yeni ürünleri ve baharatları farklı biçimde kullanma yöntemleri gibi teknikler sizin ufkunuzu açacak, gördüklerinizi kendi bildiklerinizle harmanlayarak kendi yorumladığınız yeni yemekleri üretebilmek için ihtiyacınız olan ilham kaynağına ulaşacaksınız.
HiNT YEMEKLERi FESTiVALi M ÖV E NP İ CK H OT E L İ ZM İ R
YAZI Sibel Berkem Muhtar www.pembekekik.com Instagram: pembekekik
Mövenpick Hotel İzmir Hint Yemekleri Festivali 23 Kasım 2015 tarihinde Mövenpick Hotel İzmir’de gerçekleşen Hint Yemekleri Festivali kapsamında Travel and Gourmets Dergi ekibi ve gezi-yemek blogu yazarlarla birlikte özel tadım gecesine davetliydik. Düzenlenen gecede Dubai’nin en iyi üçüncü restoranı seçilen Chuntey Restaurant’ın şefi Mohammed Hasib’in Hint mutfağına özgü oluşturduğu menüdeki lezzetleri tatma fırsatı bulduk. Ben de sizlerle bu güzel etkinlik ve hint yemeklerine dair notlarımı paylaşmak istiyorum. Chef Mohammed Hasib Yemeklerimizi Mövenpick Dubai Otel’in içinde bulunan Chutney Restaurant’ın şefi Mohammed Hasib hazırladı. Chutney Restaurant üç yıl üst üste Dubai’nin en iyi üçüncü Hint restoranı seçilmiş. Chutney Eşliğinde Poppadom ve Masala Chaas İlk olarak Hint Mutfağı’ndan Chutney eşliğinde Poppadom ikram edildi. Chutney’in içinde taze kişniş vardı. Poppadom adı verilen çıtır cipsleri çok sevdim. Daha sonra hoş geldiniz içeceği olarak Masala Chaas ikram edildi. Cacık ayran arası bir kıvamda yoğurttan yapılmış bu içecekte de taze kişniş vardı. Bu gece kişnişe doyduk diyebiliriz. Ben mutfağımda kişniş tohumunu ara sıra kullanıyorum ama taze kişniş kullanmıyorum desem yeridir. Aloo Chana Chat İçecekten sonra Aloo Chana Chat (Nohut Salatası) servis edildi. Salatanın içerisinde patates, zencefil ve olmazsa olmaz taze kişniş vardı. Baharatlar çok güzel ayarlanmıştı. Bizim damak zevkimize uygundu. Vejetaryenler için oldukça güzel ve lezzetli bir salata seçeneği. Tamatar Shorba İşte Hintçeyi söktüğüm an geldi. Domates çorbası olduğunu hemen anladım. Domates haricinde içeriği hakkında pek bir fikir oluşturamadım. Üzerinde doğranmış taze kişniş vardı tahmin edebileceğiniz üzere. Yanında Naan servis edildi. Naan aynı bizim boş pidelerimize benziyor. Murg Malai Kabab Murg Malai Kabab Hint Baharat marineli tavuk. Adından anlaşılacağı üzere çeşitli baharatlarla marine edilmiş tavuk. Ben tadını beğendim. Benim damak zevkime uydu. Menüdeki favorilerimden birine geldi sıra. Gosht Korma Awadhi yani Garam Masala ile kuzu incik. İlk fırsatta tarifi deneyeceğim. Hindistan’da inek kutsal sayıldığından dana eti yemediklerini biliyorum. Kuzu eti o kadar güzel pişmiş, baharatlar o kadar güzel ayarlanmıştı ki ağızda dağılan bu eti böyle güzel pişirmek marifet. Şefin restoranının üç kez ödül kazanmasına şaşırmamalı. Yanında garnitür olarak servis edilen basmati pirinç tane tane pişmiş ve yağsız olmasına rağmen çok lezzetliydi. Kasri Keer Diğer favorim Kasri Keer Antep fıstığı, cajun ve safranlı puding bizim sütlaçımıza benziyor. Safranın haricinde kakule tadı aldım. Üzeri yeşil fıstıkla süslenmişti. Ben çok beğendim. Masala Tea Yemek Masala Tea ikramı ile son buldu. Ben sütlü çayı ve baharatı çok sevdiğim için bu çayı beğeniyorum. Masala Tea’de baharatlar önce hafifçe eziliyor sütle karıştırılmadan hafifçe ısıtılıp aroması ortaya çıkarılıyor ve sonra süte karıştırılıyor. Ayrı bir yerde demlenen siyah çayla bu karışım birleştirilip servis ediliyor. Hangi baharatların karıştığı ise şefimizin sırrı.
Yazı: Müberra Bağcı www.egedentarifler.com İnstagram: egedentarifler
BOZCAADA & GÖKÇEADA
BOZCAADA
Bozcaada eski adıyla Tenedos, kıyısına yaklaşırken sağ tarafta heybetli kalesi sol tarafta şirin evleriyle hayalimdeki gibi masalsı bir ada manzarası görüyorum karşımda. Adaya yaklaşırken gördüğüm boz rengin hakimiyeti ile adaya neden bu ad verildiğini anlıyorum. Ada çok küçük olduğundan burada gezmek için arabaya ihtiyaç yok. Yürüyerek ya da bisikletle çok rahat dolaşabilirsiniz pek çok yeri. Ayrıca burada kaybolmanız imkansız çünkü neredeyse her sokağın sonu denize çıkıyor. Bu mevsimde adalara gitmek ulaşım ve iklim açısından biraz sıkıntılı olsa da yazdan çok daha farklı, sakin, huzurlu bir ada göreceksiniz. Bu yazımda sizlere sezon dışında adalarda neler yapabilirsiniz onu anlatmaya çalışacağım. ULAŞIM Bozcada’ya ulaşmak için Geyikli İskelesi’nden yaklaşık kırk kırkbeş dakika sürecek bir feribot yolculuğu yapmak gerekiyor. Geyikli İskelesi’nde sezon dışında açık olan sadece bir iki küçük mekan var, burada feribotu beklerken bir şeyler yemek isterseniz tost, menemen, sigara böreği gibi birkaç şey dışında seçeneğiniz olmayacağını belirteyim. Sezon dışında feribot sıklığı az, biz 11:30 civarı iskeleye geldik ve en yakın feribot 14:00’daydı. Adada konaklama niyetiniz yoksa gelir gelmez dönüş feribotunun saatlerini sormanızda fayda var. Sezon dışında sefer sayısı az, son feribot saat 17:00’daydı, bu yüzden bizim erken dönmemiz gerekti. Ayrıca feribot saatlerinde değişiklik olabiliyor, mesela feribot dolduğunda yarım saat erken kalkabiliyor. Bu yüzden dönüş saatine doğru iskele civarında olmak ve yapılan anonslara kulak kabartmak lazım. NEREYE GİDİLİR? Bozcaada Kalesi Feribot ile kıyıya yaklaşırken gördüğümüz kaleyi karaya ayak bastıktan sonra yakından görmek istiyorum. Kaleden Bozcaada iskelesi harika görünüyor, tepeden Bozcaada’yı görmek isterseniz mutlaka kaleye çıkın. Kalenin içinde ne var derseniz, birkaç mezar taşı ve bir müzecik var. Müzecik diyorum çünkü içinde amphoralar olan küçük bir odadan ibaret bu kısım. Bozcaada Müzesi Hakan Gürüney’in kişisel çabası ile kurulan müzede adanın tarihi ve kültürel varlığına dair pek çok materyal yer alıyor. Çeşitli belge, fotoğraf ve objenin sergilendiği müze, adanın belleğini ortaya koyuyor. Müzeye giriş ücreti öğrenciler için 5, yetişkinler için 10 TL. Meryem Ana Kilisesi Rum mahallesinin ortasında yer alan bu kilise adada ibadete açık olan tek kilise. 1800’lerden kalma kilisenin çanı bir yangından sonra yenilenmiş. Kilise sadece pazar günleri açık. Ben gittiğimde kilise kapalı olduğundan içeri giremiyor, sadece dışarıdan fotoğraflayıp geçiyorum. Merkezde bulunan kilisenin bir tarafı Türk diğer tarafı Rum mahallesi olarak adlandırılıyor. Rum tarafındaki evler daha bakımlı ve fotojenik görünüyor. Polente Rüzgar Tribünleri / Polente Feneri Bozcaada rüzgar enerjisi üreten önemli yerlerden biri. Gezerken de fark ettik ki Bozcaada çok rüzgarlı bir yer. Buradaki değirmenlerle elektrik üretimi sağlanıyor. Bu tribünlerden sadece biri bile adanın elektrik ihtiyacını karşılayacak
GelİNCİK ŞERBETİ
ADA KÖFTESİ
ölçüde elektrik üretiyormuş. Burada küçük bir tesis var, oturup manzarayı izleyebiliyorsunuz, özellikle gün batımında çok keyifli oluyormuş ama biz gittiğimizde açık değildi. Bu tesisin içinden geçen bir yolla fenere ulaşılabiliyormuş, buna da ancak akşamüstü izin veriyorlarmış. Bu yüzden benim fenere gitme imkanım olmadı ama batı burnunda yer alan bu fenere siz mutlaka gün batımına yakın bir saatte gidin, hatta yanınıza yiyecek, içeceğinizi de alın ki manzaranın keyfini tam çıkarın. Aya Paraskevi (Ayazma) Manastırı & Ayazma Plajı Rum Ortadoks cemaatine ait bu manastır ziyarete gittiğimizde kapalıydı, sadece özel günlerde ibadete açılıyormuş. Özellikle 26 Temmuz adadaki Rumlar için önemli bir tarih, bu tarihte burada yeme içmeli, danslı törenler düzenleniyormuş. Bu manastırın hikayesine gelince genç ve güzel Paraskevi bir delikanlıya aşık olmuş, babası durumu fark edince kızını bu manastıra kapatmış. Paraskevi bu aşk acısıyla ölmüş. Burada manastırın önünde tarihi bir çeşme ve çınar ağacı da bulunmakta. Ayazma Manastırından sonra sağlı sollu üzüm bağlarının yer aldığı bir yoldan Ayazma plajına iniliyor. Göztepe Adanın en yüksek yeri. Güzel bir manzara için biraz bozuk bir yoldan ya da uzun bir yürüyüşle (yaklaşık 3 km) çıkabileceğiniz bu tepeden adanın pek çok noktasını görebilirsiniz. Köprülü Mehmet Paşa Camii, Alaybey Camii, Alaybey Hamamı, Yeni Kale adadaki diğer tarihi yapılar.
BISCOTTI
NEREDE/NE YENİR? Fırın - Pastane - Cafeler Çiçek Pastanesi: Adanın en meşhur yerlerinden bir tanesi. Eski bir fırın olan Çiçek’ten damla sakızlı kurabiye ve bademli kurabiye alabilirsiniz. Bademli kurabiye bizim Kavala kurabiyesi olarak bildiğimiz kurabiye. Veli Dede: Yan yana iki dükkandan birinde reçel çeşitleri satılırken diğerinde kurabiye, pasta ve ekmek çeşitleri ile ilgi çeken bir fırın. Ada Cafe: Gelincik şerbeti, gelincikli muhallebi, ada içeceği (adaçayı, soda ve buz), ge-zoz (gelincik şerbeti, soda ve limon). Gelincik reçeli, buzla servis edilen gelincik şerbeti yaz için daha uygun derseniz bu şerbetin sıcak suyla hazırlanan versiyonu da var. Polente ve Bakkal adada ilgi çekici cafe&barlardan. Restoran - Balıkçı - Meyhaneler Ada kültürü denilince akla tabii ki deniz ürünleri ve mezeler geliyor. Burada bir kısmı deniz kenarında, bir kısmı ise içeride çok hoş mekanlar var. Özellikle Rum mahallesinde sokak arasında kalan yerler daha çok Yunan adalarındaki tavernaları hatırlatıyor. Adada şu an çok az kalan Rum nüfusun yansımalarını buradaki mezelerde görebiliyorsunuz. Simyon, Battı Balık, Yakamoz, Mor Meyhane, Sandal, Asma6, Mavi Beyaz, Kuzina, Salkım öne çıkan mekanlar arasında. Birbirinden ilginç ve yaratıcı dekorasyonları, hoş müzikleri ve farklı menüleriyle bu mekanlarda güzel vakit geçirebilirsiniz. Bağ Evleri Bozcaada şaraplık üzümleri ve şarapları ile ünlü. Adada pek çok bağ, bağ evi ve şarap üreticisi var. Hatta eylül ayının ilk günlerinde bir de bağ bozumu festivali yapılıyor. Yine eylül ayında bir de yerel lezzetler festivali yapılıyormuş, adaya özgü yemekleri tanımak ve tatmak için eylül ayını not alabilirsiniz. Buradaki şarap evlerinde şarap tadımı yapabilir ve beğendiğinizi satın alabilirsiniz. Corvus Talay, Çamlıbağ, Ataol en bilinen şarap üreticileri. NE ALINIR? Şarap ve pekmez, sirke, üzüm suyu, üzüm reçeli gibi üzümle ilgili ürünler; başta domates reçeli olmak üzere gelincik, incir, nar gibi reçel çeşitleri, sakızlı ve bademli kurabiye, şişelenmiş gelincik şerbeti, üzüm, rüzgar gülü ve fener temalı hediyelikler alınabilecekler arasında. NEREDE KALINIR? Talay Bağları Konuk Evi, Patiska Bağ evi, Harmani Tatil Çiftliği, Siesta Otel, Limani Otel, Patalya Pansiyon gibi pek çok bağ evi, butik otel ve pansiyon seçeneği mevcut.
GÖKÇEADA
ULAŞIM Bozcaada’da çok güzel bir gün geçirdikten sonra ertesi günü Gökçeada’ya (eski adıyla İmroz) ayırdık. Buraya ulaşmak biraz zahmetli, önce Çanakkale’den feribotla yaklaşık yarım saatlik bir feribot yolculuğu yapmak gerekiyor. Ardından Gökçeada’ya ulaşmak için Kabatepe’den tekrar feribota biniyorsunuz ve yol yaklaşık bir buçuk saat sürüyor. İki feribot arasında bekleme süresi de olursa zamanın epeyce bir kısmı yolda geçmiş oluyor. NEREYE GİDİLİR? Rum Köyleri Gökçeada Rumların uzun zaman yaşadığı bir ada, dolayısıyla burada pek çok Rum köyü var. Kaleköy, Dereköy, Tepeköy, Zeytinliköy bunların başında geliyor. Kaleköy’de diğerlerinden farklı olarak artık yaşayan Rum yok. Kaleköy, önceki adıyla Kastro antik dönemden kalma bir yerleşim alanı. Burası eski bir Rum köyü ama şu anda burada yaşayan Rum kalmamış. Kaleköy’de pek çok kafe ve pansiyon var. Köyün tepe noktasında kale kalıntıları var, buraya
SAKIZLI BADEMLİ KURABİYE
GELİNCİK SOSLU MUHALLEBİ
BOZCAADA & GÖKÇEADA çıktığınızda sizi muhteşem bir manzara bekliyor. Mutlaka oraya gidin ve fotoğraf çekin derim. Özellikle gün batımında daha da büyüleyici olacaktır. Buraya gelmişken bir de Aya Marina Kilisesini görebilir hemen önündeki kahvede bir mola verebilirsiniz. Eski bir Rum köyü olan Dereköy’deki en ilginç detaylardan bir tanesi bugün de varlığını koruyan çamaşırhane binası. Şu an tabii ki eski işleviyle kullanılmıyor. Bir başka Rum köyü Tepeköy merkeze yaklaşık 10 km uzaklıkta. Nüfusu bir hayli az olan çok sakin bir köy. Burada aslen bu köylü olan Barba Yorgo’nun bir tavernası var. Bunun dışında bir de tarihi kilise mevcut. Zeytinliköy, gezdiğimiz Rum köyleri içerisinde bana en canlı gelen oldu. Burada karşılıklı çok şirin kahve dükkanları var. Bu kahvelerin bazıları sezon dışında kapalı. Bu bahsettiğim Rum köyleri şirin evleri ve dar sokakları ile özellikle fotoğraf çekmeyi sevenlerin bayılacağı yerler. NEREDE / NE YENİR? Gökçeada Ege mutfağına benzer şekilde deniz ürünleri ve zeytinyağı ağırlıklı bir mutfak kültürüne sahip. Tabii ki mutfakta Rumlara ait izler de var. Ben tadamadım ama cicirya adlı Rumlara özgü bir çeşit pizzayı bulursanız deneyin. Gökçeada merkezde bulunan Merkez Lokantası oğlak tandırı ile meşhurmuş, ancak ben gittiğimde kalmamıştı. Bu yüzden bir başka iddialı lezzetleri olan ada köfteyi denedim, içinde ekmek kullanılmadan sadece soğan ve kıyma ile hazırlanıyormuş. Ada köftesi çok özellikli olmasa da lezzetli bir köfteydi. Gökçeada’nın en bilinen lezzetlerinden bir tanesi badem kurabiyesi. Bu konuda da en bilinen marka Efi Badem. Merkezde yer alan Meydani Pastanesi’nden kurabiye dışında reçel, kahvaltılık sos, sabun tarzı yöresel ürünler de alınabilir. Meydani’nin ev yemekleri yapan bir de restoranı var, oğlak kapama ve sakızlı muhallebi buranın öne çıkan tatlarından. İmroz Posedion, muhteşem bir manzaraya sahip, Kaleköy’ün tepelerinde yer alan bir restoran. Buraya özellikle gün batımı saatlerinde gitmelisiniz. Menüsü deniz ürünleri ağırlıklı. Barba Hristo, Zeytinliköy’de sakızlı muhallebisi ve krem karameli ile ünlü bir tatlıcı. Yemek yedikten sonra ise güzel bir kahve keyfi için Kaleköy’de kilisenin hemen önünde kocaman bir çınar ağacının gölgesinde yer alan Mustafa’nın Kayfesi, Zeytinliköy’de bulunan Madamın Yeri, Nostos Cafe, Panayot, Orta Kahve önerebileceklerim arasında. NE ALINIR? Kaleköy’de bulunan İmroz’dan doğal ve mis gibi kokan sabunlar ya da sabunla hazırlanan banyo aksesuarları, çok doğal kokan kolonyalar (özellikle limon harika!) alabilirsiniz. Meydani Pastanesi’nden kutulanmış ve uzun süre dayanabilen badem kurabiyeleri sevdikleriniz için güzel bir hediye olabilir. NEREDE KALINIR? Merkezde konaklama için tercih edebileceğiniz pek çok apart ve pansiyon var ama bence Rum köyleri daha sevimli. Anemos Otel, Castle Butik Otel, Son Vapur Konukevi ön plana çıkan konaklama seçenekleri. Ada deyince aklımıza yaz mevsimi, deniz, güneş gelse de aslında sonbahar ya da kış mevsiminde de adaların havasını solumak, tarihi zenginliklerin ve doğal güzelliklerin tadını çıkarmak mümkün. Sokaklarında dolaşmak, birbirinden güzel lezzetlerin tadına bakmak için bile adalara gitmeye değer. Özellikle fotoğraf meraklıları ara sokaklarda çok güzel kareler yakalayacaktır. Hangi mevsimde giderseniz gidin Bozcaada ve Gökçeada Rum ve Türk kültürünün kaynaştığı yaşantısı, güzel evleri, sokakları, üzüm bağları, el değmemiş koyları ile sizde unutulmaz izler bırakacaktır.
BADEMLİ DOMATES REÇELİ
Travel AND
gourmetS Oyunu Satranç
Sokakta Hayat Var Halkın
august 2014 J
T O P G E A R . c om
Çet İn Güney
ONLINE HAFTALIK FİLM KÜLTÜRÜ DERGİSİ
ARKA PENCERE ISSUU UYGULAMASI İLE IPAD, IPHONE VE ANDROID’LERDE
issuu
! Z U R O İY İL B A N U K O E D R E Y ARTIK HER
style more...
&
more...
m o d e l p o rt f o l ı o / r e k l a m & K ATA L O G f o t o G R A F I / G R A F İ K TA S A R I M W W W. C AT I K AT I S T U D I O. C O M
|
W W W. AY TA C G O L L E R . C O M
fotoğraf & tasarım