1993_025

Page 1


pe cy a


M

E

R

H

A

B

A

pe cy a

Tiyatro sezonunu bitirirken, sezonun son oyunlarıyla bir kez daha merhaba derken, yeni bir marato­ na, 5 nci Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali hazırlıklarına başladık bile. Bu yıl festivale 4-5 yaban­ cı oyun gelecek. Ve bizim oyunlarımız. Bu sezon gücümüz yettiğince tüm oyunları tanıtmaya çalıştık: Tanıtımın da ötesinde ileriki yılar için önemli bir arşiv görevi görecek dergimizde eksikli kalmak iste­ medik, ama yine de zaman zaman bazı oyunları aktaramadık sizlere, nedenlerinin dertleşmesini bir başka yazıya bırakıyorum. Bu eksikliğimizi ise Ağustos-Eylül birleşik sayısında tüm oyunların künye­ lerini toplu olarak vererek 1992-93 sezonu oyunlarının tüm dökümünü sizlere ulaştıracağız. Bu sayı­ mızın kapağı 23 Nisan nedeniyle çocuklar, onlara karşı çok eksikli olduğumuzu biliyoruz, ama yetemememizin de gerçekliğini içimiz sızlayarak yaşıyoruz. Yarının tiyatro izleyicisi bugünden belirlenecektir. İyi bir izleyici olamamanın sıkıntısını duyan, zaman darlığından ötürü tiyatroyla, daha seyrek buluşan büyüklere bir kez daha seslenmek istiyorum. Haydi büyükler Çocuk Tiyatrosu'na , ço­ cuklarınızın yarınları için, bugün onları tiyatroyla tanıştırın. 26 Nisan 1943 - 26 Nisan 1993. Naşid Özcan'ın aramızdan ayrılışının 50. yılı. Türk Tiyatrosu'na unutulmaz katkıları olmuş ustamız Naşid Özcan'ı arkadaşımız Gökhan Akçura'nın arşivinden derlediği fotoğraflarla anıyoruz. İ s t a n b u l Nisan ayında bir başka tiyatro olayına daha sahne oluyor. İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun hazırladığı Godot Günleri. İzmir ve Bursa'dan gelen konuk ekiplere Ortaoyuncular- Ses 1885 de katılarak Godot Üçle­ mesi ile seyirci karşısına çıkıyor. Yayın Koordinatörümüz Nalân Özübek'in hazırladığı yazıya İzmir'den Mahmut Gürbüz de katılarak doyurucu olduğuna inandığımız Godot Bayfaları'nı sizler için oluşturdu­ lar. Mayıs sayımız festival nedeniyle biraz gecikerek çıkacak, daha doğrusu festival tarihinde çıkacak. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da festivale katılacak konuk ekipleri kendi ülkelerinde ziyaret ederek, onlar buraya gelmeden önce sizlere ulaştırmaya çalışacağız. 5 nci Uluslararası Tiyatro Festivali nde buluşmak umuduyla hepinize bol seyirli günler dilerim. M u s t a f a

D e m l r k a n

İ Ç İ N D E K İ L E R

6.12

Haberler 14-19 Yarım Yüzyıllık Godot İstanbul'da • Nalân Özübek Mahmut Gürbüz

20

Sevgi ya da Moliere • Yasemin Dilber 2 2 - 2 3 Bir Kez Daha Savaşa Bin Kez Hayır • Ayten Işık Uluslararası Tiyatro Festivaline Doğru 25 Agop Ayvaz

Özgürlük ve 24

5 nci

Darülbedayinin İlk Temsili Çürük Temel'de Kimler Rol Almıştı •

2 6 - 2 7 Küçük Burjuvaların Tarihsel Konumu • Ayşe Ateş 2 8 - 3 0

Bir Delinin Hatıra Defteri' İçin

Üçüncü Yorum • Özlem Öğüt 32-33 Paris Mektubu • Coşkun Tunçtan 34

Velhasıl Biz Adam Olmayız • ilahe

Okyalaz

Biraz da Sayenizde Efendim •

36

Asuman Çırım

Hepiniz Tek Tek Geleceksiniz «Volkan Soyulmaz 40

Depremzedeler «Seyhan Gemici 4 2 - 4 3

38-39

Dün Dündür • Gökhan Akçura

44-46

23 Nisan

Çocuk Bayramı Tiyatroda Kutlanır • Çetin Etili

K a p a k : Savaş Çekiç Sahibi : Tiyatro Yapım Yayıncılık Ltd. Şti. adına Enis Bakışkan Sorumlu Y a r ı İşleri M ü d ü r ü : Mustafa Demirkanlı Yayın Koordinatörü: Nalân Özübek Reklam ve Halkla İlişkiler Sorumlusu: Binnur Akdemir Görsel Danışman: Savaş Çekiç Teknik Yönetmen: Sinan Şanlıer Danışma Kurulu Başkanı: T.Yılmaz Öğüt Danışma.Kurulu: Gökhan Akçura, Orhan Alkaya, Rutkay Aziz, Genco Erkal, Aziz Çalışlar, Fikret İlkiz, Tamer Levent (TOBAV-Temsilcisi) Yılmaz Onay, H. Zafer Şahin, Ali Taygun, Işık Yenersu Katkıda Bulunanlar: A. Ateş, A. Ayvaz, Y. Dilber, Ç.Etili, S. Gemici, M. Gürbüz, A. Işık, i. Okyalaz, O. Öğüt, V. Soyulmaz, C.Tunçtan Teknik hazırlık-dizgi: Asuman Cırım Dağıtım: Emin Şenol A n k a r a Tem.: Mehmet Demir Tel: 483 06 67 İzmir Tem.: Ali Rıza Özbilgiç Tel: 84 52 20 İzmit Tem. Kocaeli Bölge Tiy. Tel 241090 A l m a n y a Tem.: Levent Beceren, -Berlin Tel: 49.30.6152020 V i y a n a Tem.: Uğur Özkan, Wien Tel: 432225051220 Ofset Hazırlık: Tiyatro Yapım Tel: 243 35 33 Baskı: MÜ-KA Matbaası Tiyatro Yapım Yayıncılık Ltd. Şti. Hayriye Cad. Çorlu Apt. No:3 D. 10 80060 Galatasaray/İstanbul Tel: 243 35 33-243 72 77 .Fax : 243 74 14 Abone Bedeli: Yıllık 100.000.- TL. Yurtdışı : 50 DM Posta Çeki Hes. : Tem Yapım - 655 074 Banka Hesap No: T.iş Bankası-Cihongir Şb. 1781 17 Katkılarından dolayı TİYAP'a teşekkür ederiz. Tiyatro... Tiyatro... 3


a

pe cy


a

pe cy


• k o c a e l i b ö l g e t i y a t r o s u ' n u n gelişi­ Tiyatroları'nın yanısıra, birçok profesyonel ve amatör tiyat­

mi ve çalışmaları İzmit'te Yılın Sanat Olayı olarak değerlen­ dirildi ve düzenlenen bir törenle Kocaeli Bölge Tiyatrosu'na ödül verildi. Kurulduğu günden bugüne, perdelerini hiç ka­ patmadan 15. yılına giren Kocaeli Bölge Tiyatrosu'nun ça­ lışmaları, Özgür Kocaeli Gazetesi tarafından Yılın Sanat Olayı olarak değerlendirilerek, düzenlenen bir törenle iç iş­ leri Bakanı Sayın İsmet Sezgin tarafından Genel Sanat Yö­ netmeni Burhan Akçin'e ödül verildi. 6. Anadolu turnelerini sürdüren KBT, turnelerde Vasıf Örgören'in Oyun Nasıl Oynanmalı adlı oyunu ile Ahmet Önel'in Alacalı Şemsiye adlı çocuk oyununu oynamakta­ dır. KBT'nin merkez etkinlikleri ise Oda Tiyatrosunda ve Sabancı Kültür Sitesi'nde devam etmektedir. • huzursuz t i y a t r o lonesconun Jack ya da Boyun Eğme adlı oyununu Coğrafya Kültür Animasyonları işliğinde çalışıyor. On kişiden oluşan ekip iki aylık teknik çalışmadan sonra Nisan ayında sergilemek üzere Mart ayın­ dan itibaren oyun çalışmaya başladı.

ro topluluğu çocuk oyunlarını sahneleyecekler. Çocuk oyunlarının yanısıra, bale, koro ve klasik müzik dinlentilerinin de yer alacağı program, ücretsiz olarak izlenebilir. Gös­ terilere katılan çocuk izleyicilere bazı kuruluşlar da değişik hediyeler verecekler.

• çukurova üniversitesi g ü z e l sa­ n a t l a r bölümü tiyatro öğrencileri bu yıl da iki oyun sergileyecek. Çukurova Üniversitesi, Güzel Sanatlar Bölü­

• sivas m i l l i e ğ i t i m m ü d ü r l ü ğ ü '

mü Tiyatro Uygulama çalışmaları çerçevesinde sürdürülen oyun çalışmaları bu yıl yedi yaşını dolduruyor. 1986'dan bu yana, 27 Mart Dünya Tiyatrolar gününden başlayarak oyun­ larını kampus seyircisine sunan Ç. Ü. Güzel Sanatlar Bölü­ mü tiyatro öğrencileri bu yıl da Tiyatro Okutmanı Nurhan Tekerek yönetiminde Bertolt Brecht'in Muhbir ve E. lonesco'nun İki Kişilik Hırgür adlı oyunlarına çalışıyor. Brecht'in geleneksel dramaturgi kurallarına göre yazdığı 27 oyundan oluşan "III. Reich'ın Korku ve Sefaleti" adlı tarihsel dizininden alınan Muhbir, yalanın bir dünya düzeni haline geldiği Hitler Almanya'sında bir ailenin kuşkularını ve kor­ kularını anlatan bir oyun. İki Kişilik Hırgür ise, dışarıda sa­ vaş olurken, tüm pencerelerini dış dünyaya kapamış, kalın duvarlar arasına kendilerini hapsetmiş bir çiftin yaşamın­ dan bir kesit sunuyor.

cy

a

nce lise ve dengi okullararası Tiyatro Şenliği düzenlendi. 21 Nisan - 7 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilecek şenlikte Sultan Gelin, Geçmiş Zaman Olur ki, Eski Çarıklar, Parmak­ sız Salih, Bir Hilâl Uğruna, Gecikenler, Paydos, Uzaklar, Ah Şu Gençler, Gül Satardı Melek Hanım adlı oyunlar sahnele necek. II Kültür Merkezi Tiyatro Salonu'nda gerçekleştirile­ cek şenlikle son yıllarda tiyatro adına olumlu gelişmelerin olduğu Sivas'ta, gençleri tiyatroyla tanıştırma ve tiyatro sa­ lonlarına çekmek amaçlanıyor. Önümüzdeki yıllarda da ya­ pılması düşünülen şenliğe, ilginin fazla olacağı umuluyor.

• çürük e l m a t i y a t r o sahnesi, Al­

pe

manya'da Türk Tiyatrosu'nu, Alman ve Almanya'daki Türk halklarına tanıtmak üzere çalışmalarına devam ediyor. Seral Tekin, Hüseyin Kocaman, Ümran Çağköylü, ismail Öznur, Adnan Çetin tarafından yönetilen topluluk ilk kez 1992de Nürnberg Belediyesi'nin katkılarıyla, Atilla Alpöge'nin Çürük

Elma isimli oyunu ile perdelerini açmış. Topluluğa ismini veren bu oyun halen sergilenmekte. Amaçları doğrultusun­ da öncelikle Türk yazarlarının oyunlarını seçmeye özen gös­ teren Çürük Elma Tiyatro Sahnesi Mart 1993'ten bu yana Ahmet Ünal'ın da Ormanların Barış Ateşi isimli danslı ve müzikli çocuk oyununu sahneliyorlar. Oyunun yönetmeni Mehmet Ulay.

• istanbul belediyesi şehir tiyat-

r o l a r ı ' n ı n gelenekselleşen Çocuk Şenliği'nin doku­ zuncusu bu yıl 19-25 Nisan tarihleri arasında gerçekleşe­ cek. Şehir Tiyatroları nın tüm sahnelerinde, Şehir 6

Tiyatro... Tiyatro...

• adana sahne sanatçıları tiyatrosu k u r u l d u . A.S.S.T. kurucularından Bülent Er­

han ve Hasan Güngör'den alınan bilgiye göre ilk oyunları olan Sevimli Şarkıcı adlı çocuk oyununu Adana'daki ilko­ kullarda sergileyecekler. Haldun Taner'in yazmış olduğu Bu Zamlar Bana Karşı adlı oyunu ekip çalışmasıyla önümüz­ deki günlerde sahneye koyacak olan A.S.S.T., öncelikle Adana merkez ve ilçelerinde gösteriler yapacaktır. • Adana Devlet Tiyatrosu nda Peter Shaffer'in yazdı­ ğı, Erhan Gökgücü'nün yönettiği Karanlıkta Komedi adlı oyun Nisan ayından itibaren sahneleniyor. Oyunda küçük burjuvanın sınıf atlayabilme çabası içinde girdiği traji­ komik durumlar anlatılıyor. Orijinal ismi Kara Komedi olan oyun, bozuk düzenin simgesel bir anlatımı olarak da kabul edilebilecek şekilde, tamamiyle karanlıkta oynanıyor. • c a r r i e r e günümüz Türk Tiyatrosu'nun sorunlarını göz önünde tutarak kişisel zaaf ve inatla yola çıkmayan ti­ yatro ya da tiyatrocuya çağdaş tiyatro yapması için, gerekli ortamı hazırlamak üzere yola çıkmış, bu konuyla ilgili ola­ rak tüm tiyatrolara çağrıda bulunmuş, ancak beklediği ce­ vabı ve ilgiyi bugüne dek görememiş olan bir kuruluş. Londra Asfaltı üzerinde Ataköy Blokları karşısında gerek de­ korasyon gerek Plastik Sanatlar gerekse Tiyatro dalında fa-


cy

pe a


aliyetlerin sürdürüldüğü hacimleri içeren bir çağdaş Sanat Merkezi ne sahip Carriere, bu merkezde oluşturulmak iste­ nen faaliyetleri, kendi bünyesinde üretmekten ziyade çeşitli kuruluş ve kişilerle bir sanat köprüsü oluşturup bu kişi ve kuruluşların promosyonlarını bu yolda yapmasını sağlamak böylece var olan potansiyeli sanatın ve sanatçının yararla­ nacağı ortama dönüştürecek. Ancak kuruluşun ufak tefek de olsa bazı şartları var. Daha detaylı bilgi için Sanat Danış­ manı Süha Öztartar aranabilir.( Tel: 552 07 91-552 45 49) • ay ışığında şamata g e b z e ' d e Gebze Belediyesi desteğinde çalışmalarını sürdüren BEK-

Türk Tiyatrosu'nun büyük ustalarından Nisa Serezli adına, eşi Tolga Aşkıner bir ödül oluşturdu. "Nisa Serezli Ödülü Tiyatroda Yılın Kadını" adını taşıyan ödül her yıl tiyatronun herhangi bir dalındaki çalışmalarıyla Türk Tiyatrosuna kat­ kıda bulunan bir kadın sanatçıya verilecek. 1992-1993 tiyatro dönemi için yapılan değerlendirmede, Tolga Aşkıner'in başkanlığında Göksel Kortay, Oya Başar, Seçkin Selvi, Hami Çağdaş, Yaşar İlksavaş, Hadi Çaman, Amil Kunt, Can Şengel seçici kurul olarak görev aldılar. Seçici kurulun yaptığı değerlendirme sonucunda, 19921993 tiyatro döneminde, uzun yıllar boyunca Türk Tiyatrosu'na yaptığı katkılar nedeniyle, 70 sanat yılını kutlayan Bedia Muvahhit'e "Nisa Serezli Onur Ödülü" verildi. "Tiyatroda Yılın Kadını" ödülünü ise "Konken Partisi" ve "Çok Uzak Faz­ la Yakın" oyunlarındaki başarısıyla Yıldız Kenter aldı. Nisa Serezli Ödülü, 10 Nisan Cumartesi akşamı Dormen Tiyatrosu'nda yapılacak bir törenle sahiplerine verilecek.

• ODTÜ üniversite t i y a t r o l a r ı şen­ l i ğ i 1960 yılında çalışmalarına başlayan ODTÜ Oyuncu­

pe cy

a

SEM (Belediye Kültür ve Sanat ve Eğitim Merkezi) Tiyatro Topluluğu Haldun Taner'in Ay Işığında Şamata adlı oyunu­ nu sahneliyor. Nisan ayında sahnelenecek olan Ay Işığında Şamata'nın yönetmeni Münir Kutluğ. Dr. Erhan Çataltaş ta­ rafından yönetilen BEKSEM'in çalışmaları otuza yakın öğ­ renci, işçi, memur, öğretmen ve tiyatroseverin katılımıyla, Gebze Belediyesi desteğinde üç yılı aşkın süredir devam ediyor. Topluluk daha önceki yıllarda "Buzlar Çözülmeden", "Aynının Fendi Avcıyı Yendi" ve "İsyancıları' sahneledi.

ları 1966 yılında "Amatör Tiyatrolar Şenliği" adıyla şenlik geleneklerini başlattılar. Amatör ve yerel tiyatro toplulukla­ rının zamanla saygınlık ve önem kazanması ile Şenlik 99dan itibaren ODTÜ Üniversite Tiyatro Şenliği adı altın­ da yeniden canlandı. Bir araştırma ve sorgulama merkezi olması gereken üniver­ sitenin çatısı altında çalışmalarını sürdüren topluluk bu iki özelliğe çok sesliliği de katarak tiyatro anlayışını ortaya koymakta. Dekordan ışığa, rejiden oyunculuğa bir oyunu oluşturan bütün unsurlar topluluk üyelerinin ürünü. Bunla­ rın doğrultusunda çalışmalarını sürdüren ODTÜ Oyuncuları düzenlediği şenliklerle tiyatro ile ilgilenen öncelikle üniver­ site öğrencilerine olmak üzere herkese birarada olma, ta­ nışma, tartışma olanağı sağlamakta ve buna ortam hazırlamaktadır. Bunların ışığında üniversite tiyatrolarına, ola­ nakları elverdiği ölçüde amatör tiyatrolara sahnelerini açmaktalar. Bu yıl da şenliklerinin bir yenisini, Şenlik 93 adı altında gerçekleştiriyorlar. • a n t a l y a d e v l e t t i y a t r o s u , 27 Mart Cu­ martesi günü "Sersem Kocanın Kurnaz Karısı" adlı oyunun prömiyeri ile perdelerini açtı. Devlet Tiyatrolarının ikinci •• merkezi ve 22'inci yerleşik sahnesi olarak Antalya ve çevre illere tiyatroyu götürecek olan Antalya Devlet Tiyatrosu'nun açılışı bir şenlik programı çerçevesinde gerçekleştirildi. An­ talya Devlet Tiyatrosu Müdürlüğü'ne Mehmet Cem Emüler getirildi.

• AST, Sakıncalı P i y a d e 9 3 ' e nisan a y ı n d a başlıyor 1978-79 yıllarında

750 kez sahnelenen oyun Uğur Mumcu'yu yitirdiğimiz 1993 yılının unutulmaması için, bu kez Sakıncalı Piyade 93 adıyla sergileniyor. Oyun, 12 Mart 1971'de gerçekleşen hü­ kümet darbesini ve onunla başlayan acıyı, işkenceyi ve hu­ kuk katliamını anlatıyor. Sakıncalı Piyade 93'de 12 Mart gerçeği, 12 eylül'ü yaşamış bir toplumun bakış açısıyla ele alınıyor. Uğur Mumcu'nun deyişiyle, 12 Eylül'deki resmi geçitlin yanında, 12 Mart'ın bir prova olarak kaldığı anlatılı­ yor. • k u m p a n y a ' n ı n f a y t o n soruştur­ Böylece oyun, 12 Eylül döneminde yaşanan baskını, korku­ m a s ı adlı oyunu Nisan sonunda bitiyor. Yazarı Kerem nun ve hukuk dışı uygulamaların kökenini oluşturan 12 , Kurdoğlu'na 1992 İsmet Küntay Ödülü kazandıran Fayton Mart'a tanıklık ediyor ve hesaplaşıyor. İlk sergilenişten, ya­ ni 1978den 24 Ocak 1993'e kadar gelişen olaylarla da nok­ talanıyor. Oyun, Rutkay Aziz ile Metin Balay'ın ortak çalışmasının ürü­ nü. Müzikler yine Timur Selçuk'a ait. Çevre düzeni Fethi Köse'ye, koreografi ise Mehmet Yalız'a ait. • s h p ' d e n t i y a t r o kursu Kadıköy İlçe Gençlik Komisyonu tarafından ücretsiz tiyatro ve folklor kursları düzenlendi. "Gençliği yeniden sosyal ve kültürel or­ tama çekmek" amacıyla hazırlanan ücretsiz kurslar 15 Martta başladı. Kurslar Kadıköy Halk Eğitim Merkezi'nde hafta sonları verilecek. • n i s a s e r e z l i ö d ü l ü Geçen yıl kaybettiğimiz 8 Tiyatro... Tiyatro.


Soruşturması hatırlanacağı gibi 1991-1992 sezonu sonun­ da sergilenmeye başlamıştı. 27 Martta Yavuzer Çetinkayaanısına oynanan oyunun kostüm ve çevre düzenlemesi Naz Erayda'ya ait.

• istanbul k ü l t ü r oyuncuları (İLKO)

kursiyerleri bu yıl kuruluşlarının beşinci yıl dönümünü coş­ kuyla hep birlikte kutladılar. Nisan ayında Şehir Tiyatroları'nın düzenlediği Çocuk Şenliği'ne katılacak olan küçük sa­ natçılar son hazırlıklarını tamamlamak üzereler. M. Aslan'ın yazıp, Ahmet Yirmibeş'in yönettiği Oyuncağım Sevgi Ol­ sun adlı iki perdelik müzikli oyunu sahneleyen İstanbul Kül­ tür Oyuncuları yaşları 6 ile 14 arasında değişen 14 çocuk sanatçıdan oluşuyor. • vasfi r ı z a a n ı l d ı . Türk Tiyatrosunun bü­ yük ustası Vasfi Rıza Zobu, 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü'nde Nişantaşı'ndaki evinin önünde törenle anıldı, tarihi Topkapı Lions Kulübü Derneği'nce düzenlenen törende, Zobu'nun 26 yıl yaşadığı evinin camına Türk Tiyatrosu'nun Büyük Ustası Vasfi Rıza Zobu Bu Evde Yaşamıştır yazılı bir plaket asıldı. Törene Zobu'nun ailesi, yakınları ve çok sayıda sanatçı ile kendi adına yaptırdığı ilkokulda eğitim gö­ ren öğrenciler katıldılar. • Üsküdar Belediyesi TAltunizade Kültür

Merkezi'nde, Enis Fosforoglu yönetiminde verilen tiyatro kursları sona erdi. Yaşları 12 ile 20 arasında değişen 32 kursiyer 17 Nisan'da Altunizade Kültür Merkezi'nde bir resi­ tal vererek kurslarını sona erdirmiş olacaklar. Tiyatro'daki oyuncu eksikliğini gidermeye ve çocukları ilk olgunlaşma aşamasında eğiterek tiyatro bilgilerini artırma­ ya ve içlerindeki eğilimli ve yetenekli çocukları ileriki yıllar­ da Türk tiyatrosu'na katmaya yönelik kurslar önümüzdeki yıllarda da devam edecektir. •

pe

cy a

• b e z i k o y n a y a n k a d ı n l a r İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrolarının düzenlediği Kültür Günleri onbeş günde bir Pazartesileri saat 18:00'de Harbiye Cep Tiyatrosu'nda devam ediyor. Aynı başlık altında 12 Nisan'da da Edip Cansever'in Bezik Oynayan Kadınlar adlı şiir kitabından kurgulanan aynı adlı gösteri sergileniyor. Kurgula­ yan ve yöneten Orhan Alkaya. Bezik Oynayan Kadınları bir akustik araştırması olarak kabul eden Orhan Alkaya, bu çalışmanın en önemli yanının şiir sanatı ve dram sanatının birbiri içine geçirilmeksizin, biribiri tarafından asimile edilmeksizin, iki ayrı düzlem ola­ rak kullanılması olduğunu vurguluyor. 1940lı yıllarda sosyal yapının dışına düşmüş, çürümeye yüz tutmuş bir evde yaşayan insanların ilişkileri ve ilişkisizliklerindeki akustiğin araştırılması şeklinde bir cümle, belki de bu çalışmayı daha iyi özetleyecektir. Gerçek bir yaşan­ mışlığa dayanan şiirde, dört ana figür, dört insan var ve bunların birbirleriyle olan- olamayan ilişkileri, bir başka de­ yişle de. Yönetmen Orhan Alkaya, bu çalışmaya ilişkin olarak şöyle diyor: "Bezik Oynayan Kadınlar, benim için "Bir Akustik Araştirması'dır. Ve gene bu yüzden, gösteri, iki metinsel yapı içe­ rir. Şiir, sessel ve durumsal akustiği esas alınarak kurgulanır ve sahnede söylenir. Dip metin araştırmasına dayandı­ rılmış dramatik metin sahne üzerinde bu yapıya eklemlenir. Bu 'kurgulama'nın şiire müdahale olduğu düşünülebilir. Hayır. Bu sadece bir yapı araştırmasıdır. Dizeler 'diyalog' ya­ pısına büründürülmeye çalışılsaydı, bu bir müdahale olurdu. Şiirsel metin dramatik metin tarafından içerilseydi, bu da bir müdahale olurdu. Bizim yaptığımız, bir anlamlandırma araştırmasıdır sadece. Bir okuma biçimi önerisi de di­ yebiliriz buna..." Orhan Alkaya'nın bu çalışmadaki yardımcısı Zeynep Irgat Çevre düzeni ise Ayhan Doğan'a ait. Arif Erkin'in müzik da­ nışmanlığını üstlendiği gösteride, Manastırlı Hilmi Bey'e Mektuplar'a, Tilbe Batum, Cemal'in İç Konuşmaları'na, Murat Dal, Seniha'nın Günlüğünden Bölümler'e, Aliye Uzunatağan, Ester'in Söylediklerine ise Serra Yılmaz can veriyorlar.

Tiyatro... Tiyatro.

9


pe cy a


pe cy a


• 27 m a r t d ü n y a t i y a t r o g ü n ü bildirisini bu yıl ITI (Milletlerarası Tiyatro Enstitüsü) Türkiye Merkez Heyeti üyesi Prof. Dr. Sevda Şener hazırladı. Merkezi Paris'te bulunan ve 1948 yılında kurulan Milletlerarası Tiyatro Ensti­ tüsünün (İTİ) girişimiyle 1962den bu yana her yılın 27 Martında bu enstitüye üye ülkelerde kutlanan Dünya Tiyatro Günü'nde, sahnelerde okunmak üzere, dünyaca tanınmış sanat ve tiyatro adamlarınca bir metin hazırlanıyor, uluslararası nite­ likteki bu metin bütün tiyatrolarda okunuyordu. 1977 yılında Stockholm'de toplanan İTİ kongresi, Dünya Tiyatro Günü'nde okunması gelenek haline gelmiş olan b bildirilerin her ülkenin kendi sanat ve tiyatro adamlarınca kaleme alınmasını uygun görmüştü. 1978 yılının 27 Mart'ında ilk kez ulusal düzeyde yayımlanan bildiriyi Muhsin Ertuğrul kaleme almıştı. Son ulusal bildiriyi de geçen yıl Turan Oflazoğlu hazırlamıştı. 27 mart 1993 gecesi tüm tiyatrolarda okunan Prof. Dr. Sevda Şener'in ulusal bildirisi şöyle:

pe cy

a

"Tiyatroyu hem hayata benzediği için, hem benzemediği için seviyoruz. Gerçek olanla düş olanın arasında kaldığımız için, şaka ile ciddiyi yanyana gördüğümüz için, doğru ile yalanı birbirine karıştırdığımız için seviyoruz. Çünkü tiyatro hem hayatın ta kendi, hem de sanatçının kurmacasıdır. Tiyatroda gerçeklerle yüzleşir, zorluklara katlanmasını öğreniriz. Ama aynı za­ manda onlara kafa tutmayı, onları değiştirmeyi de, tıpkı hayatta yaptığımız gibi. Tiyatro bir serüvendir. Orada sınırları aşmanın coşkusunu yaşar, olayları yeniden biçimleriz. Bu bize tarifsiz bir özgürlük duygusu verir.. Gene tiyatroda zorunluluk­ lara tutsak olmanın acısını tadar, hüzünleniriz. Bir bakarız bilmezlikler içinde yitip gitmişiz, bir bakarız ölüme bile tepeden bak­ ma bilgeliğine erişmişiz. Sırasında düşlerimiz düşüncemize kanat takar, sırasında aklımız yolumuzu aydınlatır. Tiyatro bir ikilemler sanatıdır. Hayatın ikilemlerini sergilerken, kendi ikilemini de ortaya koyar; oyun-gerçek ikilemini. Tiyatroda gerçeği oyunla bozma oyunu oynanır. Ta ki gerçeklerin oyunumuzu bozduğunu farkedinceye kadar. Tiyatroda oyunla gerçek örtüşür. Hayat nerede biter, oyun nere­ de başlar bilinmez olur. Ne var ki, bu bir karmaşa değil, bir çoğulluktur. Tıpkı ha­ yatın kendi gibi. Tiyatroya hoş geldiniz. Burada akı karadan ayılmayı öğreneceğiz. Neyin eylem, neyin çalım olduğunu an­ layacağız. Düşüncemiz çelik çomak oynayacak. Kendimizi oyun kişilerine bölüp çoğaltacağız. Biraz akıllı biraz çılgın, biraz erişkin, biraz çocuk, biraz olgun biraz • c a n y ü c e l ' in 27 mart Dünya Tiyatro Günü için yazdığı Amatör Tiyatrolar Çevresi başlıklı bildirisi şöyle "Memleketimiz bir tiyatro memleketidir. Attın yine diyeceksiniz ama, kazın ayağı öyle değil. Ben, T.C. tiyatrosundan değil, antik tiyatrodan söz ediyorum, Ege'yi Akdeniz'i kuşatan, Bergama'sıyla, Efes'siyle, . Perge'siyle, Aspendos'uyla ve ara­ larına serpişen yüzlerce anfiteyatrıyla memleketimize şan veren Yunan, Roma, Hellenistik tiyatrolardan bahsediyorum. Bu belki bir altyapı bile değil, dediğim bir yeraltı tiyatrosudur. Yoksa ben de çağdaş tiyatromuzun altyapı perişanlığın­ dan habersiz değilim elbet, nitelikçe ve nicelikçe en gözde örneği de, kurulalı beri repertuvarnı itfaiye oyunlarına adayan Atatürk Kültür. Merkezi (A.K.M.). Insansal altyapıya gelince, o da bir perişanlık. Ola ola iki tiyatro okulu var. Sev­ gili Müjdat Gezen'in büyük özveriyle kurduğu ve uğruna hapisleri göze aldığı oku­ lu saymazsak... Kaldı ki, bu resmi okullardan yetişenler, herhalde okulların tabi­ atından olacak, ergeç sanatçı-memur kılığına giriyorlar. Öte yandan, skeçler ufalanmış, tiyatro taslakları. Tiyatromuzu altyapıca, üstyapıca kurtaracak kaynak amatör, tiyatrolardır. Eski halkevlerini, hala diri okul tiyatrolarımızı, eski sokak tiyatrolarımızı hatırlarsak bu kaynağın değerini abartmadığım anlaşılacaktır. Bu kaynaklardan yetişmiş ha­ tırı sayılır sanatçılar tiyatromuzun yüzakıdır. Amatör tiyatrolar sade oyuncu, yönetmen, dekoratör, tiyatro teknisyeni yetiştir­ mekle kalmayacak, aynı zamanda yer yer yeni seyirci kitlelerin ortaya çıkmasına yardımcı olacaktır. Hele alabildiğine büyüyen, o oranda da ulaşımı güçleşen kentlerimizde yerel ahali içinden çıkacak semt tiyatroları, tiyatrodan soğumuş kitlelere yeni köprüler yapındıracaktır. Aklı varsa, Kültür Bakanlığı elindeki kıt ödeneği adı büyük kendi küçük tiyatrolar Tiyatro... Tiyatro...


a

cy

pe


yarım yüzyıllık 'godot' istanbul'da Nalân ÖZÜBEK- Mahmut GÜRBÜZ GODOT'YU BEKLERKEN İZMİR DEVLET TİYATROSU Yazan: Samuel Beckett Çeviren: Tuncay Birkan Yöneten: Özdemir Nutku Yön. Yard.: Ekrem Kocaçal

Godot Günleri'ne İzmir Devlet Tiyatrosu'ndan Özdemir Nutku'nun yönettiği Samuel Beckett'in Godot'yu Bekler­ ken, Bursa Devlet Tiyatrosu'ndan Mustafa Avkıran'ın yönettiği Miodrag Bulatovic'in Godot Geldi ve Ortaoyun­ culardan Ferhan Şensoy'un yazıp yö­ nettiği Güle Güle Godot adlı oyunlar katılıyor. Ayrıca 22 Nisan Perşembe günü de saat 15:00'de Oda Tiyatrosu'nda her üç oyunun da yönetmeni ve Prof. Dr. Zehra İpşiroğlu'nun katı­ lacağı bir açık oturum düzenlenecek. Açık oturum, Godot'un 40 yılı aşkın sürelik öyküsü ekseninde gerçekleşti­ rilecek.

pe cy a

Oynayanlar: Mutlu Güney, Cevdet Arıcılar, Vedat Özkök, Ekrem Kocaçal, Somer Karvan

GODOT İstanbul Devlet Tiyatrosu 20-25 Nisan 1993 tarihleri arasında Godot Günleri başlığı altında bir özel hafta düzenli­ yor.

Dekor-Kostüm: Talay Toktamış Işık: Kemal Gürgün

Yer: Konak Sahnesi / İzmir

Oda Tiyatrosu/İstanbul (13-18 Nisan 93)

Samuel Beckett'in 1949da yazdığı ilk oyunu olan Godot'yu Beklerken, Ocak 1953'te Paris'te sahnelenmesi ile bir tiyatro olayı yarattı ve Beckett'in ulus­ lararası bir üne kavuşmasını sağladı. Oynandığı her yerde uzun tartışmala­ ra yol açan oyun, absürd tiyatronun klasikleşmiş bir örneği olarak kabul edilmektedir. Absürd tiyatronun bellibaşlı temsilci­ leri olan Eugene lonesco, Samuel Beckett, Jean Genet gibi yazarlar, oyunlarında, insanı, tutku ve beklenti-

GÜLE

GÜLE

GELDİ

BURSA D E V L E T T İ Y A T R O S U Yazan: Miodrag Bulatoviç Çeviren: Sevgi Sabuncu Yöneten: Mustafa Avkıran Yön. Yardımcısı: Kemal Başar Oynayanlar: Nusret Şenay, Kemal Başar, Kubilay Karslıoğlu, Oktay Dal, Ayşe Tunaboylu, Halil Balkanlar, Kazım Güçlü, Serkan Şen Dekor: Fatma Çelenk Kostüm: Hale Eren Işık: Adnan Açıkdüşünenler Yer: Ahmet Fefik Paşa Sahnesi/Bursa Taksim Sahnesi/İstanbul (27-30 Nisan 93)

GODOT

SES 1885 ORTAOYUNCULAR Yazan: Ferhan Şensoy Yöneten: Ferhan Şensoy Yön.Yard.: Arzu Bigat Baril Oynayanlar: Ferhan Şensoy, Celal Belgin, Bican Günalan, Caner Alkaya, Resul Demir, Hüseyin Altuntaş, Özkan Aksu, Figen Tosun, Pınar Doğan, Rana Hima, Yavuz Pekman, Pınar Aslan, İlki Güneş, Sonnur Yılmaz, Hakan Bilgin, Murat Dumanlı, Can Karakaş, Zafer Erbay Çevre Düzeni-Kostüm: Ortaoyuncular Müzik: Ferhan Şensoy Işık: Erbil Çeviker Yer: Ses Tiyatrosu- Taksim Sahnesi(23 Nisan 93) 14

Tiyatro... Tiyatro...


lerini gerçekleştiremeyen, iletişimsiz­ lik, yabancılaşma ve yalnızlık ağına düşmüş bir varlık olarak ele alırlar. Absürd tiyatro, bir karşı-tiyatro, oyun kişileri de karşı kahramanlar olarak tanımlanır. Bu tür oyunlarda gerçeğin mantığa aykırılığı sergilenirken, insa­ nın acıklı ve gülünç yanlarının birbi­ rinden ayrılmazlığı da gösterilir. İstanbul Devlet Tiyatrosunun dü­ zenlediği Godot Günleri paralelinde hazırlamaya çalıştığımız Godot Sayfaları'nda Godot'yu Beklerken'i yöne­ ten Özdemir Nutku'yla yaptığımız söyleşiyi Miodrag Bulatovic'in Godot Geldi'sini yöneten Mustafa Avkıran'la yaptığımız görüşme izliyor. Miodrag Bulatovic, Beckett'in Godot'yu Bekler­ ken adlı oyunu üstüne bir çeşitleme olarak kaleme aldığı bu oyunda, Beckett kişilerinin içinde bulundukları du­ rallığa bir oluşumu uygular; Godot gelir.

godot'yu beklerken ya da o daha gelmeden • Sayın Özdemir Nutku, Godot'yu Beklerken'in türü hakkında çeşitli ta­ nımlamalarla karşılaşıyoruz. Absürd de bunlardan biri. İlk olarak bu konu üzerinde düşüncelerinizi almak isti­ yorum? Beckett'in 1948-49 yıllarında yazdığı Godot'yu Beklerken adlı oyunu bence bir absürd tiyatro örneği değildir. Da: ha önce biz de, gençlik yıllarımızda Beckett'i absürd tiyatronun içine taşı­ maya çalıştık ama absürd tiyatro ol­ madığını belirten bir sürü şey var. Bir kere bu bir Traji-Komedya ve bir Antitiyatrodur. Çünkü Beckett, eğer dikkat edersek gerek ritm, gerek oyunun ya­ pısı, gerek söyledikleri açısından hem tiyatroya, hem yönetmene, hem oyun­ culara karşı. Ama buna rağmen de çok büyük bir tiyatro dehası. Ve Bec­ kett yanlızca çağımızın en büyük ya­ zarlarından biri değil, aynı zamanda bir düşünürü. Yaşam üzerine kendine

özgü bir dünya görüşü var. Buna da negatif metafizik diyebiliriz. Yani, me­ tafiziğin negasyonu, ya da olumsuzlanması. Beckett'i absürd tiyatronun yazarı saymak yalnızca yanlış değil onu çok yüzeyde anlamak olur ki, gençliğimizde bunu biz de yaptık. Öncelikle Beckett'in ikinci Dünya Sa­ vaşı gerçeğini yaşadıktan sonra bu oyunu yazdığını biliyoruz. Yani bir Auztwich onu çok etkilemiştir. Ayrıca o dönemlerde Dante'nin ilahi Komedyası'nın Cehennem bölümü onu etki­ lemiştir. Ve bu bölümle İkinci Dünya Savaşı arasında çok yakın benzerlikler bulmuştur. Bugün baktığımız zaman dört konum­ da ele alabiliriz olayı. Bir tanesi Estragon ve Vladimir yoluyla verdiği evren­ sel, yani insanın öz varlığına, varoluşuna ilişkin, varoluşunun araş­ tırılmasını kapsayan bir konum var, bir düzlem var. İkincisi Pozzo ve Lucky ile getirdiği sosyo-politik bir konum var. Üçüncüsü, çocukta nokta­ lanan ama bütün oyun boyunca Vladimir'in aklını kurcalayan ve Estragon'la Vladimir arasında geçen bir dinsel göndermeler var. Bu dinsel gönder­ meler ise dinsel öğretilere paralel ol­ maktan çok dinsel öğretilere karşı bir eleştiriyi içeriyor. Dördüncü düzlem

pe

cy a

Beckett'in beklediği, Bulatovic'in ge­ tirdiği Godot'nun, yokedilişini konu alan Ferhan Şensoy'un Güle Güle Go­ dot adlı oyunu üzerine ise yazaryönetmenin imzasıyla oyunun yaratı­ lış süreci dile getiriliyor. 1968de ilk yazıldığında ismi Godot Go Home olan oyun, Beckett'in ölümünden

sonra yeniden yazılıp 1992de oynan­ maya başladı. Güle Güle Godot, "bir düzenin yıkılışı ve yenisinin nasıl ku­ rulacağı tartışmaları üstüne uyumsuz bir diyalog örgüsü.."

Bursa Devlet Tiyatrosu'yla Godot Geldi' Yoksa bu gelen bir sirk mi? Tiyatro... Tiyatro..

15


de soytarılık. Yani Beckett kendi entellektüel yönelişini yumuşatmak öğe­ si katmıştır oyununa. Bunun için, bel­ ki de 20. yüzyılın birkaç en zor oyunun arasındadır Godot'yu Bekler­ ken. • Daha önce bu türde bir oyun sah­ nelediniz mi? Daha önce Godot'yu 1959da Alman­ ya'da sahnelemiştim. Fakat zannedi­ yorum absürd tiyatro olarak sahnele­ miştim. Bu benim için yeni baştan heyecan verici bir çalışma oluyor. • Sayın Nutku, Godot nedir sizce?

• Beckett'in Godot'yu Beklerken ad­ lı oyununu seçmenizin şu 1993 ylında özel bir nedeni var mı? Örneğin oyun 12 Mart döneminde AST'da oy­ nandığında dönemsel özelliğiyle bi­ zi çok etkilemişti. Metinde mekân ve dönemin algılanmasında olabilen ve olabilecek etkileri var mı sizce? Elbette, insanlığın sonunu getiren, çevrenin sonunu getiren ve insanlığın yavaş yavaş hem kendisini hem doğa­ yı yoketmeye başladığı şu dönemde oyunun öneminin arttığını düşünüyo­ rum. Şu anda Bosna Hersek'te soykı­ rım, Afrika'da, Somali'de ölmüş bir doğa var. Geleceği olmayan, yokolmaya mahkum bir dünya var. Bugün için de kendimizi çok rahatlıkla gerek Estragon, Vladimir olarak, Lucky olarak görebiliriz. Zannediyo­ rum benim yorumumda yeni bir şey­ ler var. Mesela sonda gelen çocuk; bence o, ikiz Habil ile Kabil'dir. Birinci bölümde gelen çocuk insanın iyi tara­ fı, barışçı tarafı, ikinci bölümde gelen çocuk ise elinde kanlı sopası, Habil'i öldürmüş küstah bakışlı Kabil'dir. Ben bunu dialoglardan da hissediyorum. O ağabeyi filan değil. Zaten ingilizcesi "My Brother" diyor. My Brother kar­ deş de olabilir ağabey de olabilir. Ben onu ağabeyken kardeşe çevirdim. Sonra hem genosit'i göstermek için, Austvizch'i göstermek için, bir BosnaHersek faciasını göstermek için ona göre bir dekor ve atmosfer istedim.

pe

cy a

Bizler şimdi gençliğimizde bunu Go­ dot tanrıdır diye tekdüze bir belirle­ meye gitmiştik. Godot, god-ot, Şarl-o gibi, Pierr-ot gibi soytarılaştırılmış bir şeydir ama Godot tanrı değildir. Go­ dot varoluşumuzun saçmalığının bir ifadesidir. Bu çok önemli. Ve bundan sonra dünyada birçok tanrı türemiştir ya da tanrıcıklar. Pozzo'yu onun için getirmiştir ama onun da tanrı olmadı­ ğı anlaşılmıştır. Asıl bu oyunun en gü­ zel yanı, 20. yüzyıl yazarları içinde en çok üzerinde yorum yapılan, en çok kavramlar üzerinde durularak hatta zaman zaman çok ters sonuçlar çıkar­ tılarak ele alınan oyun olmasıdır. Teo­ loglar başka şey söylemişlerdir. Sos­ yologlar başka şeyler, psikologlar başka şeyler söylemişlerdir. Önemli olan o güne ait olan güncel temayı ya­ kalayabilmektir.

miştir. Şimdi ben şunu söylemek isti­ yorum. Absürd tiyatroda bazı mantık­ sal bağların çözümü vardır. Ama Beckett'in bu oyununda tamamiyle, kendi içinde, kendi dünya görüşü içinde mantıksal, çok tutarlı ve baştan sona bir bütünlük gösteren bir yapı var.

• Oyun kişilerinden söz eder misi­ niz? Vladimir'le Estragon arasındaki ilişki evrensel, yani bireyin özvarlığını araş­ tırmayla ilgilidir. Burada. Vladimir kafa Estragon ise bedendir. Vladimir her şeyi hatırlamaya çalışan, geçmişini hatırlamaya çalışan ve geleceğin ne olacağı yönünde kafa yormaya çalı­ şandır. Estragonun kafasını yorduğu tek şey ise midesidir. Ve hatırlayabil­ diği şeyler sadece aç olduğu ve kendi bedenine yapılmış olan bir darptır. Mesela Lucky'nin ona vurmuş oldu­ ğudur. Öbür tarafta bütün acımasız despotlardır. Benim görüşüme göre şarabını içen, tavuğunu yiyen Pozzo burjuva alışkanlıklarını yitirmemiş bir despottur. Lucky ise bir zamanlar hal­ kın sağduyusunu yansıtan, entellektüel, aydın, sanatçı, bilim adamı olabilir. Ama o da ipini bu despota teslim et­ 16

Tiyatro... Tiyatro

Bir nükleer savaş sonrasını aldım. Biz de giderek kuraklaşan, havası pisle­ nen, iklimleri değişen bu dünyada, Godot'nun dünyasında yaşıyoruz. Ka­ ramsar değilim hiçbir zaman. İyimse­ rim ama, bunu da hissediyorsunuz. Bugünkü durumu ta o zamanlar sanki bir kahin gibi Beckett yazmış. Şimdi bu oyun oynanırken en aktüel yönle­ rinden biri bu. • Godot'yu Beklerken denince sah­ nenin ortasında kavruk bir ağaç geli­ yor genelde gözümüzün önüne. Fa­ kat ben salonun kapısından sahneye

baktığımda 1000 belki de 100000 ya­ şında bir ağacın, gövdesiyle birlikte sahneye devrilmiş olduğunu görüyo­ rum. Şimdi, o ağacın bir de dalı var, biliyor­ sunuz. O kocaman eski zamanların dev ağacı bile dayanamamıştır tahri­ bata. Ve bir nükleer savaş sonrasıdır. Şimdi siz provadaki dekoru gördünüz. Dekoru mümkün olduğu kadar sade yapmak istiyorum. O ağaç öyle bir ağaçtır ki ölü dünyayla yaşayan dün­ yayı da ayıran bir sınırdır. Ayrıca ço­ cuk da o ağacın üzerinden gelir. O ağacın ucu bucağı nerede bilmiyorum. O ağacın ucu bucağı bir yerlerdedir. Haber beklenilen bir yerdedir. Belki de Godot'dadır... Godot nerededir? Belki çok uzaklardadır. Ve o ağaç oraya ka­ dar uzuyor bence. Zaten kulisten dışa­ rıya çıkacak o ağaç. Artık bitmekte olan dünya o yaralanmış koca ağacı bile yok etmiştir. • Sayın Özdemir Nutku, Beckett'e, oyuna veya oyun kişilerine ilişkin ilave etmek istediğiniz bir şey var mı? Beckett'in oyun kişileri kendilerinin yapmadığı, yani ortaya çıkartmadığı ve onların algılamalarına karşı olan bir dünya içinde yaşıyorlar. Beckett'in fel­ sefi sistemi birçok öncü yazar gibi çe­ lişkilerde kenetleniyor. Yazara göre, mantık dizgesi içindeki felsefi çözüm­ leme anlamında düşünce gereksizdir. Çünkü düşünce, nihai çözümlemede hiçbir şey getirmez. Gerçek hiçbir za­ man var olmayacaktır ve insanoğlu her zaman gerçeği arayacaktır. Yine dinsel meseleye gelince, Beckett'e gö­ re dinsel sorunların analitik tartışması akıl karıştırmaktan başka bir işe yara­ maz. Aslında bütün bilgiler birer illizyondur. İnsan aklına ilişkin her şey anlamsızdır. Descartes'in "Düşünüyo­ rum öyleyse varım" sözü Beckett'in bu oyununda "Düşünüyorum, acaba var mıyım" a dönüşür. Modern zamanlar, insanı düşünce ve eylem yönünden ik­ tidarsız bir duruma getirmiştir, insa­ nın bilgi birikimi ise yalnızca bilginin gereksizliğini göstermektedir. Çünkü mutlak gerçek diye bir şey yoktur. Böylece insanoğlunun bütün öğren­ dikleri karmakarışık bir sayıklamayla Lucky'nin tiradında ifadesini bulur. Lucky'nin ağ dansı ise şaşkınlığın, ik­ tidarsızlığın, çaresizliğin anlatımıdır.


godot geldi bu benim hikayemdi! • Sayın Mustafa Avkıran, provala­ rın henüz ikinci haftasında olduğu­ muz bu günlerde oyuna ilişkin önce­ likle söylemek istediğiniz bir şey var mı?

nim yüksek ideallerim yok. Benim za­ man zaman bağırsaklarım bozulur, sevişmekten hoşlanırım. Normal bir insanım yani, böyle bir Godot'yum işte. Ekmek yaparım sizi doyururum ama ben böyle bir insanım" diyor. Kahramanlar hiç tuvalete gitmez, öksürmez, aksırmaz ya, o mesele işte. Fakat burada bu ideal değil, kahraman meselesi tartışılıyor. Yani dönüp bak­ tığımızda herkesin bir kahramanı var, bunu görüyoruz. Kahramanlar hep ele geçirilene kadar, ulaşılana kadar kah­ ramandır. Bu ikili ilişkilerde de böyle, mesela bu sabah bütün gazetelerde Dünya Sevgililer Günü dolayısıyla bir ton şey var. Fakat hep görüyoruz ikili insan ilişkilerinde de bir şey yakalana­ na kadar çok değerli hep, yakalandığı

pe

cy

Beni bu oyunda en çok ilgilendiren Godot'un gelişiydi ve beklenilen Godot'nun gerçekten hepimizin gördüğü gibi, yaşadığımız gibi, beklediğimiz Godot'nun hiçbir zaman gelenle ilgisi olmaması. Biz hep kahramanlarımızı kendimiz' yaratmayı ve kendimiz yok etmeyi seviyoruz. Godot en büyük beklentimiz bizim. Godot umut. Umut nedir ekmek. Ekmek geliyor. Ama bu sefer herkes o kadar pisliğe batmış ki ekmeği-yemeği bile kimse düşünmü­ yor. O kadar pis dünyada ve o kadar çapraşık bir dünyada yaşıyoruz ki ar­ tık herkes o temizliği, o ideal .olanı, o bembeyaz bir dünya özlemini tama­ men unutmuş durumda. Ben oyunu tam bu noktada başlatmak istedim. Bunun çok eski bir sirk kumpanyası olduğunu düşündüm, ki biliyorsunuz sirk kültürü de yok olmak durumun­ da, öyle bir kültür de yok artık. Bu sirk kültürünün yavaş yavaş yok oldu­ ğu günümüzde bir sirk, altı tane pal­ yaço bir şehre geliyor. Bu sirkte bir gösteri yapacaklar. Ve o gün de Bec­ kett'in yazdığı Godot üzerine bir Go­ dot gösterisi yapmak istiyorlar. Bu gösterinin başında da yine Bulatovic'in yazısı tabii benim işime yaradı. Eski bir tema üzerine çeşitleme diye bir de yazısı var onun. Belki bu baş­

lıktan yola çıkarak eski bir tema üzeri­ ne çeşitleme yapalım diye düşündüm. Altı tane palyaço. Godot da palyaço, oğlan da palyaço, bunlar çeşitli ko­ miklikler yaparken bir anda bir dünya meselesi tartışmaya başlıyorlar. Fakat bunu hep sirk teknikleriyle yapıyorlar, hep sirk gösteri fonlarıyla yapıyorlar. Çok ince bir nokta var ki, insanın yü­ reğini sızlatan nokta, hani o hep gülen palyaço vardır ama gözünden yaş damlar. O fotoğraftan yola çıkarak ben de böyle bir dünya kurmak istedim ve sanıyorum oradan çok evrensel bir sonuca ulaştık. Oyunda Godot geliyor, geliyor ama bu, özlenilen, beklenilen Godot değil, dolayısıyla yine gidecek Godot ve bekleniliyor olacak tekrar. Godot da böyle söylüyor zaten; "Be­

a

Şimdi bunlar tabii Beckett'in karam­ sarlığı. Ama bütün bunlara karşın Beckett, felsefi anlamda nihilist değil­ dir. Bir entelektüel nihilisttir. Oyunun içindeki tekrarlar da oyuncuyu çok yoran, aynı sözlerin değişik komp­ lekslere, değişik konumlara sahip ol­ masından dolayı çok değişik tonlama­ lar gerektirmektedir. Zordur. Yönetmen için zordur, çünkü bir tek söz beş tane anlama gelebilir. Oyun­ cuyu ve yönetmeni parantez içindeki açıklamalarla zaptı rapt altına alması tehlikesi vardır yazarın. Bu parantez içleri yönetmeni çok bağlayıcı bir şey. Akıllı bir yönetmenin de mutlaka Beckett'e karşı olması gerekiyor.

İzmir Devlet Tiyatrosu, Godot Günleri'ne Godot'yu Beklerken ile katılıyor. Tiyatro... Tiyatro

17


Godot Günleri'nin en kalabalık kadrolu oyunu Ferhan Şensoy'un Güle Güle Godot'su zik çalışması içine gireceğim. Müzik olmak zorunda da değil, belki bir an olacak, belki beş dakika olacak. Belki sadece ön oyunda, belki son oyunda kullanacağım.

a

Müziğin oyundaki ağırlığı üzerinde bir şey bilmiyorum. Şu anda bildiğim tek şey oyuncular eğer müzik yapılacaksa kendileri besteleyecekler, kendileri sahneye taşıyacaklar. Mesela Kemal, çok iyi ağız mızıkası çalıyormuş. O kendi bulduğu bir şey, ben bunu kullanmamazlık edemem. Lucky'i oyna j yan arkadaş çok iyi bir ritm ustasıymış meğer. Oğlanı bir kız oynuyor aynı zamanda Ayşe; o çok iyi şarkı söylebiliyormuş. Şimdi bunlar hepsi tabii çok iyi malzemeler.

pe cy

andan itibaren bütün kahramanlık va­ sıfları yok oluyor. Şimdi oradan itiba­ ren artık yok etmeye gidiyoruz. Yani oyunda en yalın anlamda iki insan iliş­ kisinde en genel anlamda dünya düze­ ni eleştirisine kadar bütün kahraman­ lık olgusu tartışılacak. Ama bu sefer bir sonuçsuzluk, bir çıkmaz var. Ve gerçekten bunlar bir sonraki Godot'u bekleyecekler. Beklemek zorundalar. Tıpkı şu anda tüm dünyada yaptığımız gibi. Bütün oyunlar akapello olacak. Benim hiç denemediğim bir şey sadece in­ şan sesinden olacak. Her şey insan burada. Tren de insan, karga da in­ san, her şeyi insanlar yapıyor.Tıpkı sirkteki gibi. Birisi önde şovunu ya­ parken arkada öbürleri de diğer işleri yapacaklar .Godot'un sahneye gelişi büyük bir bando mızıka takımıyla ya­ pılıyor, işte bekleniyor, bekleniyor so­ nunda bir adam geliyor. Pantolonu düşük. Bir ön sahne yapıyorum. O ti­ pik bir sirk açılışı gibi olacak.

• Müzik konusunu biraz daha açabi­ lir misiniz? Şimdi sirklerde biliyorsunuz bir ban­ do vardı, O bando her durumda müzik yapar; işte sunuşlarda müzik yapar, tehlikeli anlarda müzik yapar. Şimdi ben bu oyundaki müziğin böyle kulla­ nılmasını istedim. Oyuncuların teknik becerileriyle yoğrulmuş müziği yap­ malarını istedim. Yani bir müzisyen adı yok. Bir yerden kullanacağım mü­ zik yok. Nasıl müzik olacağını bilmiyo­ rum. Ama oyuncularla böyle bir mü­ 18

Tiyatro... Tiyatro...

• Biraz da absürd tiyatrodan bahse­ debilir miyiz?

Benim sanat görüşüm, sanat düşün­ cem öyle bir yerde ki bütün teoriler­ den, kuramlardan yavaş yavaş uzak­ laşmaya başlıyorum, adeta. Bir dönem absürd tiyatroya inanıyorum, Beckett'e bayılıyorum mesela, bir Beckett de yaptım zaten. Ama şu anda ab­ sürd tiyatronun toplumsal olarak neye hizmet ettiği ya da bize neyi kazandır­ dığı, neyi kazandırmadığı üzerine tartı­ şılmalı diye düşünüyorum. Absürd ti­ yatro başladığı dönemde gerçekten dünya tiyatro literatürünü altüst etti. Artık günümüzde gerçekten yabancı­ laşmanın, kendimize kadar yabancılaştığımız bir toplum düzeninde yaşa­ ma biçiminde, absürd tiyatro tam bizim tiyatromuz. Her şey çok yeni ve

çok işlevsel. Bu anlamda tabii ki ab­ sürd tiyatro çok önemli ve hâlâ ger­ çekten çok önemli olduğuna inanıyo­ rum. Ama Türkiye'de absürd tiyatronun ulaşacağı topluluğun yo­ ğunluğu ne? Bunu bilmiyorum. Belki de çok iyi. Bizim halkımız çok entere­ san bir halk çünkü, normları yok. Çok ihtiyacımız var zannediyoruz. Kaç kişi­ ye hitab ettiğimizi görünce dehşete düşüyoruz. Şimdi Bursa halkı için çok entelektüel bir metin diyor herkes. Absürd tiyatroyu konuşmaktan öte yapmak, özellikle de ödenekli bir ti­ yatroda yapmak çok heyecan verici. • İşin komedi tarafına ilişkin ne söylemek istersiniz? Ben bu oyunda komiğin işlevselliğini seviyorum. İnanılmaz komik bir du­ rumdan yola çıkarak dehşet bir dünya tartışmasına gidiyorlar. Hep en komik noktadan başlıyorlar. Mesela postane­ deki kızla nasıl düzüşürdü o anlatılı­ yor, dehşet komik, ama baktığınızda bütün düzüşmelerin şeklini anlatıyor. Hiç abartık bir şey anlatmıyor. Bütün bunların sahnede komik bir dille anla­ tılması. Ben tragedyalarda onu araş­ tırdım. Çok ağır duygulardı. Şimdi bu­ rada da böyle bir duygu içinde araştırıyoruz bunu. Ama şimdi daha rahat olacağım, daha gülerek olayları eleştireceğim, daha gülerek mizan­ senleri yapacağım, ağlamayacağım. Bu da ilk defa oluyor. Sonunda yalnız kasıklarını tutan bir seyirci grubu gör­ mek istiyorum. • Metin üzerinde değişiklik yapıldı


mı? Metin çok kısalacak, çok fazla söz var. Üç bölüm, mesela bu büyük bir ihtimalle iki bölüm oynanacak. Belki çok büyük bir çılgınlık yapıp tek bölümde de oynanabilir. Yani sirkten yola çıkarak bunu söylüyo­ rum. Bursa'daki seyircinin dayanma süresini bilmi­ yorum. Bir metne bir tiyatro olayına yaklaşım süre­ sini bilmiyorum. Çok iyi tanımıyorum. Ama çok mutlu gidiyorum. Çünkü bu yıl Bursa'daki tiyatro yüksek bir aşamada. Her oyun kapalı gişe oynuyor. Bu benim işimi çok kolaylaştırıyor. Seyirci hazır şu anda yeni bir şey bekliyorlar. • Dekor ve kostüm ile ilgili düşünceleriniz?

Galatasaray Lisesi'nde öğrenciyken düşünülmüş Düşünülmekle kalmamış, oturulup yazılmış Artık çok soluk teksir kaatlarına Oyun yazmak için nedir hiç bilinmiyorken Bindokuzyüzaltmışsekiz yılı ilkbaharı İlk tiyatro oyunumu yazmış bulunuyorum DEVELİ PİRELİ OYUN yazılmış dosyanın üstüne iki soytarısı var oyunun: Ergenekon ve İldemir Estragon'la Vladimir'i anımsatan Beckettengiz kişiler GODOT'YU BEKLERKEN oynanıyor AST'ta ve Galatasaray Lisesi Tiyatro Kolu'nda Vladimir Nami Başer, Estragon Engin Ardıç Yöneten 11 Edebiyattan Mahmut Güner Pozzo'yu bizzat kendisi oynuyor Lucky rolünde Burak Gönenç Mahmut okuyor Develi Pireli Oyun'u Çok güzel, fakat çok komünist, sakın kimseye gösterme diyor ve kapatıp kaldırıyorum Ferhat dağı delemez sanıyorken bizi yönetenler Ferhat'ın dağı delisi, dosyasını Bulatoviç'in GODOT GELDİ oyununu okuduktan sonra Yeniden açıyorum dosyamı bindokuzyüzyetmişbirde Türkiye çok karışıkken GODOT GO HOME oluyor yeniden yazılan oyunun ismi Ergenekon ve ildemir yerine, İri ile Yarım Bindokuzyüzyetmişüç'te Strazburg'tayız dosyayla Frenkçesi yazılıyor oyunun O sıralar Türkiye'de kimbilir hangi hapishanede Hüzün dokuyan Hüsam'a ithaf olunarak ismi gene ingilizce, amerikanca yani, GODOT GO HOME Iri'nin adı Ponçik, Yarım'ın adı Kokoreç oluyor Frenkler için hiçbir şey demek bu sözcükler

pe cy

a

Dekor şu anda hemen hemen bitmek üzere, bir sirk çadırının direği ve birtakım malzemelerden oluşa­ cak. Dekor sadece sahnede olmayacak. Bütün tiyat­ ro bir sirk çadırı, olacak. Yani o sirkin içine gelecek, seyirci. Tiyatro seyretmeye değil, o sirke gelen in­ sanlar olacak seyirciler. Bütün dünya bir sirk gibi olacak. Kostümde de palyaçolar var palyaçoların bir de sandukası var. O sandukanın içinde de Godot'yu Beklerken oyununda kullanılan kostümler var. Godot'nun bir fırıncı olacağı konusunda eminim. Ama fırıncıyı sahnede nasıl göstereceğimizden emin de­ ğilim. Teknik olarak hep bunlara bakmak lazım. Kostümü Hadi Eren yapıyor. Mesela Godot için dü­ şündüğüm çok büyük kostümün içinden çıkan çok küçücük bir adam düşünüyorum. Hep yüklediğimiz şeyler. Dekoru Fatma Çelenk yapıyor. Çok anlatımcı bir dekordan yana. Yani dekor, büyük dekor parça­ sından oluşmayacak, küçük sahne elementlerinden oluşacak.

güle güle godot

• Rejiyle ne anlatmak istediğinizi kısaca toparla­ yabilir miyiz? Tabii, bu oyunda en yalın anlamda ikili insan ilişkilerinden en genel anlamda dünya düzeni eleştirisine kadar bütün ikili ilişkiler ve çoğul ilişkiler tartışıla­ cak, kahraman kavramı tartışılacak. Ve o kahraman kavramının içindeki doğruları ve yanlışları tartışaca­ ğız. Bunu yaparken kullanacağımız biçim bir sirk ça­ dırı biçimi olacak, palyaçoların biçimi olacak. Ve bu palyaçoların gülen tarafıyla birlikte içindeki ağlayan tarafını da göreceğimiz bir biçim olacak ve sonunda varacağımız dünya düzeninde Godot'yu biliyorum, oyunun finalini biliyorum yani: Godot sahnedeki herkese poposunu dönecek, makyajını sahnede sile­ cek, kostümünü çıkaracak ve seyircinin arasına ge­ lecek oturacak. Ve seyirciyle birlikte sahneye bak­ maya başlayacak. Artık Godot salondadır. Bir süre geçecek öyle, Godot normal giysileriyle tıpkıdiğer seyirciler gibi oturacak. Ve oyun tekrar baş­ layacak. Bu sefer salona doğru dönüp bakacaklar, belki onlardan biri kalkıp gelecek. Çünkü hepimizin de beklediği o değil mi? •

Kulağı güzel tırmalıyor, o kadar Çok yazılmış hiç oynanmamış bu ilk oyunumu Bir yanımda frenkçesi bir yanımda türkçesi Önümde Galatasaray Lisesinden kalma soluk kaatlâr Bir yeniden yazıyorum, bir büyük keyif ile arkadaş Arnavutköy'de bindokuzyüzseksendokuz ağustosu Ülkemizde bu oyunun tam zamanı, GÜLE GÜLE GODOT Kendi dilinden bir başka dile gezintiye çıkmış şiirin Öbür dilin zenginlikleriyle ana diline kesin dönüşü Yarım kalıyor yazım, bindokuzyüzdoksanbir'de tamamlanıyor Etiler'de son biçimini alıyor Yirmi Ocak Bindokuzyüzdoksaniki gecesi Provayla geçiyor kısa şubat uzun mart Nisanın onbiri cuma gecesi dünya prömiyeri. Ferhan Şensoy

Tiyatro... Tiyatro.

19


sanatçı ile iktidar arasındaki tarihsel kavga

özgürlük ve sevgi ya da moliere LeonidHeifets

Yasemin DİLBER

İSTANBUL B E L E D İ Y E S İ ŞEHİR TİYATROLARI

• Sayın Heifets, Moliere'in hayatı­ nı konu alan bu oyunda, Bulgakov'un işlediği ana tema nedir? Bu oyunda iki ana tema var: Sanatçı ve iktidar ilişkisi ile sanatçı ve sevgi. Özgür sanatçı ile iktidar arasındaki çatışma hep vardır ve sanatçı sevgi­ siz yaşayamaz. Bulgakov için Mo­ liere'in yaşamı her iki noktada da ti­ pik bir örnek teşkil etmekte, öte yandan da trajik bir tarih sergilemek­ tedir. Bulgakov diğer eserlerinde ol­ duğu gibi (Don Kişot, Puşkin), işledi­ ği sanatçının hayatını kaleme alırken, çok önemlidir ki, kendi hayatı da ön plana çıkmaktadır. Bu oyunda XIV. Lui ile Moliere arasındaki ciddi trajik ilişki, bir yandan da Bulgakov ile Stalin ilişkisini direkt çağrıştırmaktadır. Moliere'in 7 yıl oynanması için izin alınamayan Tartuffe oyunu, adeta Bulgakov'un yasaklanan tüm eserle­ rine karşılık gelir.

pe

cy

Yazan: Bulgakov Çeviren: Mazlum Beyhan Yöneten: Leonid Heifets Oynayanlar: Sezai Alptekin, Ayla Algan, Aslı Seçkin, Hülya Karakaş, Emin And, Yalçın Dümer, Zeki Yıldırım, Naşit Özcan, Şükrü Türen, Metin Çekmez, Taner Barlas, Uğur Taşdamir, Bahtiyar Engin, İskender Bağcılar, Ali Berge, Ümit İmer, Tarık Günersel, Ziya Azazi, Turan Güçnar, Oktay Yücetürk, Murat Ahlatçı, Mustafa Kaplan, Şahin Ekşioğlu Dekor: Ersin Satgan, Melahat Abbasova Kostüm: Sevim Çavdar Müzik: Selim Atakan Yer: Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi

İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu'nda sezonun 2. Moliere ini izleyeceğiz. Ancak bu kez sözü ge­ çen oyun Moliere tarafından değil Bulgakov tarafından yazılmış ve Moliere'in yaşamını konu alıyor. Oyunlarında çoğunlukla ünlü sanatçıların yaşamlarını anlatan yazarın bu oyununu daha önce 3 kere daha ülkemizde oyun koymuş, en son Manya Dayıyı sahneleyen Rus yönetmen Leonid Heifets sahneye koydu. Oyun 7Nisan'dan itibaren Muhsin Ertuğrul Sahnesinde sergilenmeye başlaya­ cak.

a

MOLİERE

20

Tiyatro... Tiyatro..

• İktidardan kastettiğimiz sadece devlet mi yoksa bir baskı grubu olan dini iktidar - kilise de bu baş­ lıkta barınıyor mu? Ben din yerine ideo­ loji sözcüğünü kulla­ nırdım. O dönemde Rusya'da dinin pek fazla etkisi yoktu an­ cak çok gaddar bir | ideoloji vardı ve bu, Moliere'i'de Bulgakov'u da mahvetti. Burada en önemlisi ideoloji; din kisvesi­ ne bürünmüş olan ideoloji idi. • Provalardan takip edebildiğimiz kada­ rıyla Moliere'in son

oyunu Hastalık Hastası nın bir sah­ nesinde müzik ve dans kullanılıyor. Bu tekste mi belirtilmiş yoksa sizin yorumunuz mu? Tekstte müzikli, danslı olacak diye belirtilmemiş ancak Rusça tercüme­ sinde bahsettiğiniz bölüm şiir biçi­ minde yazılmış ve ben tam da bura­ da müzik ve dans kullanımının isabetli olacağını düşündüm. • Dekor ve kostümde ne tür bir tarz izleniyor, Sayın Heifets? Dekorda olsun, kostümde olsun za­ manın özelliklerini korumakla bera­ ber anlatımcı veya gerçekçi bir biçem kullanılmayacak. Dönemin dekor ve kostümü stilize edilerek kullanılacak. • Aynı dili konuşmadığınız oyuncu­ larla bir oyun sahnelemenin zorluk­ ları nelerdir desek? Bu benim Türkiye'ye dördüncü geli­ şim. İlk deneyimlerim kadar zor değil artık tabii ki, az çok da olsa Türk in­ sanını anlayabildiğimi söyleyebilirim. Ancak, örneğin Vanya Dayıda küçük bir grupla çalışıyorduk ve her bir oyuncuyla ilgilenebiliyordum, oysa bu oyunun kadrosu oldukça geniş ve iki ay çok kısa bir süre. Güçlü bir ekip olması ise çok ciddi bir avanta­ jım oldu. • İlave etmek istediğiniz bir şey var mı? İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrola­ rına ve Sayın Gencay Gürün'e çok teşekkür ediyorum. Ayrıca 3 yıldan bu yana Vanya Dayı'yı aynen muha­ faza ederek oynamayı sürdüren Van­ ya Dayı oyuncularına, ilgisini esirge­ meyen Türk basını ve tiyatro izleyicisine de derginiz kanalıyla te­ şekkür etmek istiyorum.»


a

pe cy


tarih boyunca kadınlar savaşı iki kez yitirdi

bir kez daha savaşa bin kez hayır Macit Koper

Ayten IŞIK

İSTANBUL ŞEHİR TİYATROSU

Yazan: Curzio Malaparte Çeviren: Rekin Teksoy Yöneten: Macit Koper Oynayanlar: Celile Toyon, Müge Akyamaç, Candan

Sabuncu, Selma Kutlu, Gökhan Mete, Ahmet Uz, Selçuk

Soğukçay, Hüseyin Karşın

pe

Dekor: Özhan Özdil

• Macit Bey oyunun konusundan kısaca söz eder misiniz? Savaşlardan sonra, galipler her za­ man mağlupları yenmekle yetinmi­ yorlar. Bir de onların kadınlarına, kız­ larına tecavüz etmeyi yenmenin bir ödülü sayıyorlar galiba. Nerdeyse şey diyesim geliyor, savaşlar sanki onun için yapılıyor gibi. Bu tabii sa­ vaşların, savaşmanın, savaş kavra­ mının erkekçe bir kavram olmasın­ dan kaynaklanıyor sanırım. Ve sonuçta da en erkekçe şeye, beyni­ mize yerleşen, yıllarca bizi baskı al­ tında tutan cinsellik denen noktaya vardırıyor ve hemen hemen tarihte yapılmış ilk savaştan bu güne son ufak tefek savaşlarda bile hep yeni­ len tarafın kadınlarının tecavüze uğ­ radıklarını görüyoruz. İşlenen esas konu bu. Oyunda gelinlerinin bu iş için öne sürüldüğü bir aile var ve oyun boyunca kadınların işgal ordu­ su erleriyle yatmak zorunda kaldıkla­ rı bu aile içindeki feveran, aile için­ deki kahramanlık duyguları, aile içindeki korkular işleniyor. Dolayısıy­ la ayrı ayrı her karakter, yani sadece erkekler değil kadınlar da analık duy­ gusuyla yaklaştıkları halde, kızkardeşlik duygusuyla, ablalık duygusuy­ la yaklaştıkları halde kendi kendilerini sorguluyorlar zaman za­ man.

cy

Berna Laçin, Nergiz Çorakçı,

İstanbul Şehir tiyatrosu, Curzio Malaparte'nin Kadınlar da Savaşı Yitirdi adlı oyununu sergilemeye başladı. Savaşlarda mağlup olan tarafın kadınlarının bir de tecavüze uğrayarak ikinci kez yenildikleri­ nin anlatıldığı oyunu çeviren Rekin Teksoy, yöneten ise Macit Koper. Macit Koper ile arkadaşımız Ay­ ten Işık görüştü.

a

KADINLAR DA SAVAŞI YİTİRDİ

Kostüm: Türkan Kafadar

Yer: Reşat Nuri Sahnesi-Fatih

• Kadınlar tecavüze uğradığı için mi savaşı yitiriyorlar? Aslında elbette erkekler savaşı yitir­ dikleri zaman doğal olarak kadınlar da yitiriyorlar. Ama erkeklerin yitir­ dikleri savaştan sonra kadınlar, teca­ vüze uğradıkları zaman, namuslarıyla birlikte ikinci bir defa gerçekten sa­ vaşı yitirmiş oluyorlar ga liba. Bu tabii yazarın oyununa biçtiği 22

Tiyatro... Tiyatro..

isim, o birazcık kadınların, savaşı esasında tecavüze uğradıkları zaman yitirdiğini söylemek istiyor. • O zaman burada kadınlar savaşı aslında iki kere yitiriyorlar diyebi­ lir miyiz? Evet bence kadınlar iki defa yitiriyor­ lar. Kadın olmanın suçu da işte ora­ da ortaya çıkıyor. Bir defa erkeklerle birlikte yitiriyorlar. Sonra tecavüz edilerek ikinci kez ve gerçekten yiti­ riyorlar. Yitirmek değil galiba bunun tam karşılığı, iki erkek dögüştüğü zaman biri yener biri de yenilir ama yenilmiş olan gerçekten yenilmiş mi­ dir? Yenmiş olan gerçekten yenmiş midir? gibi düşündüğümüzde ka­ dınların da tecavüze uğradıklarında yenildikleri söz konusu edilemez pek. Yine bir erkek mantığıyla savaş­ ta kaybedilir ve kazanılır ya, dolayı­ sıyla kadınlara da savaşı yitirdiler deniliyor. Yani namusunu yitirmek anlamında ve bence yitmiş bir şey yok ortada kadınlar buna kahraman­ ca da yanaşsalar korkarak da yanaşsalar, ekmek için peynir için de yap­ salar kaybedilmiş bir şey yok. Onların, erkeklerin çıkardığı bu sa­ vaşlarda bu duruma getirilmeleri kendi suçları değil. • 'Bu oyunu bir kadın yönetmeliy­ di' şeklinde düşündüğünüz oldu mu? Evet başta gerçekten de böyle dü­ şündüm. Yani kadınların onurunu korumak için yazılmış bir oyunu aca­ ba bir kadın yönetmen mi yönetseydi diye düşündüm. Sonra bunun ap­ tal bir düşünce olduğunu anladım. Çünkü tam tersi, bu oyunu bir kadın değil, bir erkek yönetmeli, en azın­ dan kadınların içinde bulundukları durumu anlaması için bir erkeğin


a

cy

yönetmesi gerekliydi. Kadınların içinde bulundukları durumu irdeleyebilme şansını elde etmek için bir erkek yönetmeliydi. Kadınların için­ de bulunduğu durumu irdeleyerek erkekliğinden kuşkuya düşmesi için bir erkek yönetmen yönetmeliydi. Ve özellikle erkek izleyiciler izlemeli di­ ye düşünüyorum şimdi. • Ana temayı besleyen diğer öğe­ lerden bahsedebilir miyiz lütfen? Bir ailenin böyle bir durumda nasıl parçalanma durumuna gelebileceği­ ni yani sevgilerin nasıl çatışmalara dönüşebileceğini ama bu çatışmaya dönüşen sevgisizliğe dönüşen sev­ gilerin aslında belirli bir birikim ya­ ratarak nasıl daha büyük bir birlikte­ liğe, nasıl daha büyük bir sevgiye dönüşebileceğini de görebiliriz sanı­ yorum bu oyunda. • Müzik ya da ses efekti gibi yar­ dımcı öğeler kullanıyor musunuz? Perde aralarında, klasik kurguda bir oyunda olduğu gibi, bölüm başlarını sonlarını belirten müzikler var. Bu­ nun dışında sahnede bir piyano var ve ufak tefek klasik parçalar çalını­ yor, müziğin enternasyonal bir dil olduğunu anlatmak için. • Oyunda gündemde olan BosnaHersek meselesine bir gönderme yapılıyor mu? Çok direkt ilişkisi yok ama oyun ta­ bii kendiliğinden gönderme yapıyor. Orada da birtakım kadınlar tecavüze

de "Bosna-Hersek'te ve dünyanın her yerinde tecavüze uğrayan kadınlara" yazılı. O heykelin aynısı da bizim sahnedeki dekorumuzda var. •

pe

uğradılar, dünyanın her yerinde böy­ le. Biz oyunla direkt bir gönderme yapabilmek için fuayeye bir kadın heykeli koyduk. Önünde ki plakette

Tiyatro... Tiyatro..


5 nci u l u s l a r a r a s ı tiyatro festivaline doğru - II yatro Festivali'nin giderek seçkinleşen programıyla Türk tiyatroseverlerin ar­ tık merakla bekledikleri bir şenliğe dö­ nüştüğünü sevinçle izlemekteyiz, İs­ tanbul Kültür ve Sanat Vakfı olarak kültür ve sanat yaşamında ve en önemlisi diğer uluslararası etkinlikler­ de olduğu'gibi, ülkenin tanıtımında son derece önemli bir yeri olduğuna inandığımız Uluslararası Tiyatro Festi­ valini önümüzdeki yıllarda da gerçek­ leştirmeyi sürdüreceğiz. Tiyatro Eleştirmenler Birliği'nin yar­ dımlarıyla, geçtiğimiz yıl başlatmış ol­ duğumuz bir uygulamayı bu yıl da sürdürecek ve yurtdışından tiyatro eleştirmenlerini Festivalimizi izlemek üzere ülkemize davet edeceğiz. Böyle­ ce yalnız Tiyatro Festivali'nin değil, Türk Tiyatrosu'nun bazı örneklerini de uluslararası alanda tanıtma imkânını bulacağız.

pe cy

a

4. ULUSLARARASI İSTANBUL TİYATRO FESTİVALİ 4 th INTERNATIONAL İSTANBUL THEATRE FESTİVAL

19 . 5 - 6 . 6 1992

TC. KÜLTÜR BAKANLIĞI / MINISTRY OF CULTURE İSTANBUL KÜLTÜR VE SANAT VAKFI• İSTANBUL FOUNDATION FOR CULTURE & ARTS

1989'dan bu yana oldukça zor koşul­ larda, özveri ile sürdürülen İstanbul Uluslararası Tiyatro Festivali'nin bü­ yütülmesi, kalıcı kılınması, genişletilebilmesi için dergimizin geçen sayısın­ da başlattığımız Festivale doğru bölümünde bu ay da istanbul Kültür ve Sanat Vakfı Yönetim Kurulu Başka­ nı Sayın Dr. Nejat F. Eczacıbaşı, Yöne­ tim Kurulu Başkan Yardımcısı Sayın Onat Kutlar ve asli üye Sayın Gencay Gürün'ün görüşlerine yer veriyoruz. Nejat F. ECZACIBAŞI İstanbul Kültür ve Sanat Vakfının bünyesinde genç bir etkinlik olarak başlayan Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali, 1993te beşinci yılına ulaş­ mıştır. Uluslararası İstanbul Festivali ve Uluslararası İstanbul Film Festiva­ li'nde olduğu gibi, Tiyatro Festivali de İstanbul'un sanat ve kültür yaşamının vazgeçilmez bir parçası olmuştur. Uluslararası İstanbul Bienali'nden sonra Vakfın en genç etkinliği olan Ti24

Tiyatro... Tiyatro...

Onat KUTLAR İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın dü­ zenlediği tüm etkinlikler gibi, Uluslara­ rası Tiyatro Festivali'nin de giderek daha başarılı, vazgeçilmez bir tiyatro olayı olacağına inanıyorum. Bir yan­ dan henüz başlangıçta olmanın, öbür yandan örgütlenme ve kaynak sorun­ larının yarattığı geçici krizler mutlaka aşılacaktır. Bu konularda Vakıf Yöneti­ mi ile Danışma Kurulu'nu oluşturan değerli tiyatro uzmanları elele vererek son derece etkili bir çalışma yürüt­ mektedirler. Mali sorunların aşılma­ sında, öncelikle devletin ve yerel yö­ netimin, daha sonra da sanata önem veren özel kuruluşların daha ciddi kat­ kılarına ihtiyaç vardır. Bugüne kadar alınan mesafe ile Festival, ülkemizde ve uluslararası alanda bir saygınlık ka­ zanmıştır. Yani herhangi bir etkinlik değildir. Devlet katkısının bu özellikler gözönüne alınarak yapılması beklenir. Bu yıl Danışma Kurulu daha da güç­ lendirilmiş, arkadaşlarımız büyük bir

özveriyle zamana karşı bir yarışı baş­ latmışlardır. Güzel, canlı, heyecan ve­ rici bir tiyatro haftası yaşayacağız. Derginizin, festivali tartışmaya açma girişimini çok olumlu buluyorum. El­ bette Festival Yönetimi'nin, tüm tiyat­ ro kurum ve kişilerinin görüş ve des­ teğine ihtiyacı var. Ancak bilindiği gibi her organizasyon, olabildiğince nes­ nel, kucaklayıcı, görüşlere açık küçük bir topluluk tarafından gerçekleştirilir. Bir festival, bir "Ulusal Kongre" gibi düşünülmüş geniş bir topluluk tara­ fından yapılamaz. Bu nedenle, hepsi değerli tiyatro uzmanlarından oluşan organizasyon komitesinin Uluslarara­ sı İstanbul Tiyatro Festivali'ni başarıy­ la gerçekleştireceğine, tiyatro çevrele­ rimizin, her türlü daraltıcı motifin dışına çıkarak bu ortak çabayı destek­ leyeceklerine inanıyorum. Gencay GÜRÜN Öncelikle bu konuda keskin hatları olan bir demeç vermek istemiyorum, bunu belirteyim. Çünkü festivalin ra­ kamlarına; seyirci katılımı ve gelir gider rakamlarına ilişkin detaylı bir bilgi sahibi değilim. Bunu bir kenarda tutacak olursak, yerli oyunların seçi­ minde olsun, yurtdışından getirtilecek oyunların seçiminde olsun daha farklı bir yol çizilebilir diye düşünüyorum. Nasıl ki bir İstanbul Uluslararası Festi­ vali geniş bir yelpazeye sahip olduğu için (caz müziği, klasik müzik, pop müziği vb.) geniş bir kitleye hitap edebiliyor ve bu her geçen yıl daha da genişliyorsa, İstanbul Uluslararası Ti­ yatro Festivali'nde de böyle bir yelpa­ ze gerekir diye düşünüyorum. Bunun açılımında ise önümüzdeki ilk yıllar için deneysel tiyatro çalışmalarından ziyade, daha oturmuş, bizim seyirci­ mizin ismen dahi bildiği ve görmek is­ tediği dünyaca tanınmış topluluk veya oyunlara yer verilmesi gerektiğini gö­ rüyorum. •


pe a

cy


a

cy

pe


pe cy a


pe cy a


a

pe cy


a

cy

pe


a

cy

pe


a

cy

pe


a

pe cy


TİYAP ( ÖZEL TİYATRO YAPIMCILARI DERNEĞİ)

BÜLTENİ

Tiyatro Yapımcıları Derneği (TİYAP) "Yaşasın Tiyatro

"Destek Yönetmeliği" ve yapılacak değişiklikler ko-

2" gecesini "Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali" nusunda çalışmalarını sürdürüyor, kapsamında gerçekleştirmek üzere "Danışma Kurulu" Lokal'in bitirilip hizmete girmesi için, işletmeci ile ile iletişime girdi. Danışma Kurulu'nun da sıcak Derneğimiz arasında önümüzdeki aybaşında protobaktığı bu olay önümüzdeki günlerde aydınlık kazana- kol imzalanacak ve umuyoruz ki, "Lokal" Haziran cak.

başında hizmete girecek.

Ankara'da bulunan Rutkay Aziz, Kültür Bakanlığı ile

cy a

TÜRKİYE YAZARLAR SENDİKASI BÜLTENİ

YÖNETİM DEĞİŞİRKEN

pe

Türkiye Yazarlar Sendikası'nın 20 Mart'ta yapılan genel Nisan Cuma günü yapılacak bir törene TYS adına kurul toplantısı ve organ seçimleri nedeniyle, nisan ayı Oktay Akbal, Konur Ertap, Zihni T. Anadol, Mehmet içinde planlanmış bir etkinliği bulunmuyor. Bununla

birlikte,

yönetiminde,

geçen

sendikanın

yıllarda

Başaran, Asım Bezirci ve Pr. Dr. Cahit Tanyol

Tahir Özçelik'in katılarak yazarın yeni kuşaklara tanıtılmasına yönelik

Kabataş'taki

lokalinde konuşmalar yapacaklar.

sürdürülen Cumartesi Söyleşileri'nin, nisan ortalarında Görevde bulunduğu süre içinde ulusal ve uluslararası yeniden başlatılması öngörülüyor.

düzeyde

birçok

etkinlik

gerçekleştiren

eski

Geçen yıllarda yoğun ilgi toplayan söyleşilere Oktay yönetimden yeni yönetime devredilen tasarımlardan Akbal, Şükran Kurdakul, Aydın Boysan, Arif Damar, Aziz biri de "Çağdaş Epope Sempozyumu". Yaşar Kemal Nesin, Demirtaş Ceyhun, Melisa Gürpınar, Sennur ağırlıklı olan sempozyum TYS - Seyhan Belediyesi Sezen, Adnan Özyalçıner, Seçkin Selvi, Nevra Bucak, ortak çalışması

olarak ve

Kültür

Bakanlığının

Füsun Erbulak, Mücap Ofluoğlu gibi yirmiyi aşkın yazar, katkısıyla 9-10 Mayıs tarihlerinde Adana'da yapılacak. şair, sanatçı katılmıştı.

Sempozyuma Türkiye'den ve yabancı ülkelerden

Bu arada, Edremit Belediyesi ile düzenlenen ortak prog­ hangi yazar, sanatçı ve devlet adamlarının katılacağı ram uyarınca Sabahattin Ali'nin Edremit'te yaşadığı Nisan ayında kesinleşecek. yıllarda oturduğu sokağa adının verilmesi dolayısıyla 2 X

Tiyatro... Tiyatro...


TOBAV

(Devlet Tiyatroları Opera ve Balesi Çalışanları Yardımlaşma Vakfı)

BÜLTENİ

SANAT BİR YAŞAM BİÇİMİDİR Tiyatroları,

Opera

çalışanları

Aktörler Federasyonu'nun (FIA) üyesidir. Merkezi

Yardımlaşma Vakfı (TOBAV) 1981 yılında Ankara'da

Almanya'da bulunan Türk-Alman Sağlık Vakfı ve

kurulmuş ve 12 yıldır aralıksız hizmet veren sosyal

Ankara'daki Çağdaş Drama Derneği ile işbirliği

amaçlı bir vakıftır. Üyeleri arasında yardımlaşma ve

içindedir. Ülkemizdeki yabancı Kültür Merkezleri ile

dayanışma gücünü arttırmak, üyelerinin sosyal hak-

ortaklaşa çok sayıda yabancı, uzmanı ülkemize

larını korumak, ülkemizde tiyatro, opera ve bale sa-

konuk etmiş, düzenlenen seminer, vvorkshop,

natlarının gelişimine- katkıda bulunmak, yeni ve

panel

çağdaş sanat politikaları üreterek sanat yaşamına

ortamımızla buluşmalarını sağlamıştır,

farklı soluklar kazandırmak gibi temel ilkeleri vardır.

Önümüzdeki günlerde TOBAV ön hazırlıkları ta-

Vakfın merkezi Ankara'da olup seçimle belirlenen 7

marnlanan

kişilik bir yönetim kurulu tarafından yönetilmektedir,

karşısına

Ayrıca İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Diyarbakır ve

landırdığımız proje, Ankara'da uluslararası stan-

Trabzon illerinnde temsilcilikleri aracılığı ile faaliyet

dartlarda bir kültür komplex'ini öngörmektedir,

göstermektedir.

Ayrıntıları daha sonra açıklanacaktır,

Vakrf

ve

Bale

ve

konferanslar

cy a

Devlet

bünyesinde

oluşturulan

çerçevesinde

sanat

bir 'mega' proje ile kamuoyunun

çıkacaktır.

Kültür-Kent

olarak

ad-

Yine önümüzdeki günlerde Denizli'de Denizli Bele-

faiz ile kredi imkânı sağlamaktadır. Açtığı vakıf lokal-

diyesi'nin işbirliği ile Amatör Tiyatrolar Buluşması

leriyle (Ankara, Bursa ve Diyarbakır'da faal durumda,

ve Alaçatı'da ASSITEJ ve Alaçatı Belediyesi'nin

İzmir, Adana ve İstanbul'da açılmak üzere) sanat

işbirliği ile "Uluslararası Alaçatı Çocuk Tiyatroları

üretcilerinin buluşmasına yardımcı olmakta, kurum-

Festivali" organizasyonlarını gerçekleştirecektir,

larının programları içinde gerçekleştiremedikleri pro-

92/93 sezonunda Ankara'dan başlayarak Opera ve

jelerinin yaşama geçirilmesinde destek vermektedir.

Bale dallarında 'başarı' ödülleri verecektir. Ödüller

TOBAV geride kalan 12 yıl boyunca çok sayıda ayun

daha

yazma yarışması, uluslararası seminerler, ulusal ve

düşünülmektedir. Daha pek çok irili ufaklı sanatsal

uluslararası festivaller, çok sayıda panel, konferans,

ve

dinleti,

Görüldüğü gibi TOBAV çok geniş bir yelpazede

pe

yardımlaşma sandığı aracılığı ile üyelerine çok düşük

gösteri

ve

sergi

organizasyonu

sonraki

sezonlarda

Türkiye

genelinde

kültürel aktivitenin hazırlıkları sürmektedir,

gerçekleştirmiş, "Sanat'a Evet" sloganı ile sanat ve • sanat-kültür yaşamımıza katkıda bulunurken her kültür yaşamımızda pek çok konuda öncülük misyonu yüklenmiştir. Ayrıca

TOBAV,

türlü destek, öneri ve projeye de açıktır, "SANAT'A EVET" diyenleri TOBAV çatısı altında

Uluslararası

Amatör

Tiyatrolar

Birliği'nin (IATA) ulusal temsilcisi ve Uluslararası

buluşmaya, dönüştürmeye

sanatı

bir

yaşam

biçimine

ÇAĞIRIYORUZ.

Tiyatro... Tiyatro...

XI


ay

cep


KULİS

DERGİSİ

YAŞAYACAK

darülbedayi'nin ilk t e m s i l i çürük temel'de kimler rol almıştı? Agop AYVAZ

pe

cy

a

Nurettin Şevkati Bey

Dergim Kulis için arşivlerime el atarken eski harflerle basılmış Darülbedayi Temsil Heyeti'nin ku­ ruluşunda ilk sahneye konulan Çürük Temel'in programı elime geçti. Sene 1331 (1915) İlk temsil olarak, Şair Hüseyin Suat Beyin dilimize Fransız­ ca'dan adapte ettiği Çürük Temel isimli üç perdelik dram oynanmış. Bu kıymetli programdan anlaşıldığı­ na göre; 7 Kanunuevvel (Aralık) 1331'de, Per­ şembe günü saat onbirde hanımlara, gece saat dokuzda beylere, Tepebaşı Kışlık Tiyatro'da (sonradan yanan) temsil edilmiş. 0 tarihlerde, erkeklerle hanımlar birarada oyun seyredemezlerdi. Programı gözden geçirdiğimizde gö­ rüyoruz ki, Muhsin Ertuğrul'un sah­ neye koyup başro­ lünü üstlendiği Çürük temel'deki rol tevziyatı şöyle: Felegyan Hanım (Vartiter, Toto Karaca'nın teyzesi) Münevver Hanım Kınar (Sıvacıyan) Hanım/Pervin Hanım Eliza (Binnemeciyan) Hanım / İclâl Hanım Adriyen (Binnemeciyan) Hanım/Şükran Hanım Sara Mannik Hanım/ bir hizmetçi Ertuğrul Muhsin Bey/ Necip Bey Nureddin Şevkati Bey/ Halim Bey Muvahhid (Bedia'nm Koca sı) / Ferit Bey

Felegyan Hanım Medea rolünde

Programda şu tavsilatlar yer almış: Bu eserin dekorlarını Ben

Kınar (Sıvacıyan) Hanım

nar Rozental Efendi Hanımların elbiseleri Kaliyorosi ve şürekası (ortakları) Beylerin elbiseleri Karlman ticarethaneleri ta­ rafından sipariş üzerine dikilmiştir. Bu temsilden evvel saz heyeti tarafından bazı rast makamında eserler sunulacaktır. Hasılatı umumiye gayrısafiyesi tamamen as­ ker ailelerine yardımcı hanımlar cemiyetine te­ berrü edilmiştir. İşte bu ilk eserle başlayan bugünkü Şehir Ti­ yatrosu, bu bir avuç sanatkarın attıkları temel­ le gelişmiş ve Cumhuriyet Devri'nde en şerefli bir mertebeye ulaşmıştır. Temennimiz emeği geçen rahmetli sanatkarlarımızı unutmamak ve onları rahmetle anmaktır. • Tiyatro... Tiyatro..

25


ya bu çemberin içindesin ya da çemberin içinde

küçük burjuvaların tarihsel konumu KÜÇÜK BURJUVALAR İSTANBUL DEVLET T İ Y A T R O S U

Yazan: Maksim Gorki Çeviren: Güner Sümer Yöneten: Nesrin Kazankaya Oynayanlar: Sadrettin Kılıç,

İstanbul Devlet Tiyatrosu, Maksim Gorki'nin Küçük Burjuvalar adlı oyununu AKM Oda Tiyatro­ sunda sergilemeye başlıyor. Sosyal değişim sancıları içindeki bir aile çatışmasının ana tema olarak ele alındığı oyunun Nesrin kazankaya yönetiyor. Dilimize çeviren ise Güner Sümer. Oyunun yö­ netmeniyle arkadaşımız Ayşe Ateş görüştü. • Sayın Nesrin Kazankaya bize kı­ saca, oyunun konusunu ve ana te­ masını anlatır mısınız? Maksim Gorki, devrim öncesi Rus­ ya'nın sosyal ve politik değişim sü­ reci sancılarını, 1905 devrimine Petersburg'da etkin bir şekilde katılan bir kişi olarak, Küçük Burjuvalar oyununda temel bir yaklaşım olarak kullanmıştır. Oyun ilk bakışta, baba­ lar ve oğullar arasında geçen bir ku­ şak çatışkısı olarak ele alınabilir. An­ cak bu çatışkının kökleri, savaşan sınıfların uzlaşmaz çelişkisindedir. Gorki, küçük burjuva tipini ve ya­ şam koşullarını acımasız bir eleştirel bakışla getirmektedir. Çünkü küçük burjuva çocukları da, tüm karşı çı­ kışlarına karşın, bir çıkış yolu bula­ mamakta, yalnızca bir 'günah keçisi' aramakta; içine düştükleri çıkmaz­ dan kendileri dışında herkesi sorum­ lu tutmakta ve böylelikle tam bir 'kü­ çük burjuva' örneği oluşturmak­ tadır.

pe cy

Sevinç Aktansel, Sevtap Toktay,

Ayşe ATEŞ

a

Nesrin Kazankaya

Uğur Polat, Mahir Günşiray,

İsmail İncekara, Gamze Yapar, Sema Çeyrekbaşı, Nihat İleri, Orhan Kurtuldu, Mehlika

Kaptanlar, Hanife Uğurlu Dekor: Ethem Özbora

Kostüm: Mihriban Oran Işık: Ayhan Güldağlar

Yer: AKM Oda Tiyatrosu

• Oyun, yanılmıyorsam bu yüzyıl başlarında yazılmış. Tarihine iliş­ kin biraz bilgi verir misiniz? Maksim Gorki bu oyunu 1902'de Moskova Sanat Tiyatrosu yöneticile­ ri Nemiroviç-Dançenko ve Stanislavski'nin önerisi üzerine yazmıştır. Bu tiyatronun ve özellikle Cehov'un etkileri büyüktür. Ancak Gorki, Ce­ hov'un pasif pesimizmine karşılık; dünyanın değişirliğine yönelik aktif bir talep getirmektedir. Çarlık Rus­ ya'sı yüzyıl başında, büyük sosyal değişimin çalkantılarını yaşamakta­ dır. Oyunun ana kurgusu bir aile ça­ tışkısı olarak ilerlerken, buna paralel

26

Tiyatro... Tiyatro..

olarak da değişmekte olan düzenin izdüşümleri yeralmaktadır. Çünkü Gorki, oyunda suçlayarak eleştirdiği bir küçük burjuva olumsuzluğuyla yetinmez; bunun karşısına gelmekte olan bir sınıfın, ekmek kavgası ve­ ren, yaşamdan keyif almasını bilen, cesur ve atak figürlerini, olumlu bir resim olarak koyar. Maksim Gorki 1929 yılında küçük burjuvalar jçin şunları söylüyor: "Küçük Burjuva, uzun yıllar boyunca oluşmuş düşünce ve alışkanlıkların dar çemberi içinde sıkışıp kalmış, bu çemberin dışına çıkmadan kuru­ lu bir makine gibi düşünen bir var­ lıktır." Gorki yine aynı yazısında küçük bur­ juvalardan alıntılar yapıyor: "Beni ra­ hat bırakın, bırakın da dilediğim gibi yaşayayım", "Böyle gelmiş, böyle gi­ der", "Göreceksiniz bu tutmaz. Gene bizim dediğimiz çıkacak." Bu cümle­ leri, günümüzde türetmek ne kadar kolay. Şöyle bir çevremize baksak (kendimizi de katalım lütfen) bu ve benzeri cümlelerin bombardımanı altında olduğumuzu görürüz. her boyutta değişim ve atılım sü­ reçlerini kaygı ve kuşkuyla karşıla­ mak, acımasız bir kolaycılıkla he­ men ilk adımda en kötü olasılığı dile getirmek alışkanlığı, yaşamımızın bir parçası. Yalnızca bu açıdan bile oyun inanılmaz bir güncellik taşı­ makta. Toplumsal değişim özlemle­ rinin ön koşulu, bireysel devrimdir diye düşünüyorum. • Ne tür bir reji çalışması izlediniz? Oyunu, Güner Sümer'in çevirisi


a

da, yaşamdaki hızı (ki bence bu çok yüksek bir hız) yakalamaya çalış­ tım. Simultan oynanış biçimiyle pek çok sahneyi içice kurguladım. Oyuncunun iç dinamiğinin, her fi­ gür için farklı olmak üzere, en üst sınırlarda dolaşmasına çaba göster­ dim. Çalışan, ezilen ve neredeyse görmezden gelinen emekçi figürle­ ri, bir ikinci kanal olarak oyunun dramatik akışına eklemeye çalıştım.

pe

cy

esas olmak üzere, Almanca ve İngi­ lizce çevirileriyle karşılaştırarak ye­ niden bir çalışma yaptım. Gorki'nin yer yer roman eğilimi taşıyan ve bence oyunun dinamik akışını en­ gelleyen uzun anlatım bölümlerini budadım. Böylece geridönüşlerden arınmış, olaylar dizisi­ nin kesintisiz birbirini izlediği, izle­ yicinin birebir yaşayacağı bir akışı hedefledim. Anlatım biçimi olarak

"Gönül acısı üzerine" söylevlerden, bireysel çıkmazlardan çok; asal akı­ şı devrim öncesi fırtınanın sahne üzerine yansıması üzerine kurmaya çaba gösterdim. Bunlar benim he­ deflerim ancak izleyicinin ne ölüde katılım göstereceği bilinmez. Dile­ rim bizim ekip olarak Gorki'yle bu­ luşma buluşma sürecinde duyduğu­ muz heyecan izleyiciye de yansır. •

Tiyatro... Tiyatro..

27


"bir d e l i n i n h a t ı r a d e f t e r i " için üçüncü yorum G e n c o

Er k a I

Özlem ÖĞÜT

BİR D E L İ N İ N HATIRA DEFTERİ DOSTLAR

TİYATROSU

Yazan: N. Gogol

Genco Erkal, Gogol'un Bir Delinin Hatıra Defteri adlı öyküsünden uyarlanmış tek kişilik oyunu üçüncü kez sahneliyor ve bir aylık bir süre için oynuyor. Bu mevsim Paris'te Sevdalı Bulutu Fran­ sızca oynamış olan Genco Erkal, istanbul'a gelerek bu yapıtı oynamaya başladı. G. Erkal bu ilk iki yorumundan farklı bir yorumla oynuyor ve ilk oynadığı 1965 yılından bugüne kadarki deneyim ve bi­ rikimlerini de katmış, oyunu sahneye uygulayan Fransız yazarların metnini kullanmayarak yeniden uyarlamış. Yeni bir müzik bestelenmiş, eski dekorlardan farklı yeni bir dekor yapılmış. Bir ay sonra tekrar Fransa'ya dönecek olan Genco Erkal'ın oyunu 2 Mayıs'ta son buluyor. Kendisi ile bu konuda yapılan söyleşiyi sunuyoruz.

Çeviren: Coşkun Tunçtan

Dekor: Duygu Sağıroğlu Kostüm: Sevim Çavdar Müzik: Mete Sakpınar

pe

Yer: Kenter Tiyatrosu

a

Oynayan: Genco Erkal

• Daha önce iki kez oynadığınız Bir Delinin Hatıra Defteri ile bu­ günkü arasında yorumda önemli farklılıklar var mı? AST'ta, 1965'de ilk oynanan oyun­ daki yorum daha çok olaya psiko­ lojik açıdan bir yaklaşım idi. Be­ nim ikinci mesleğim psikologluk. İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nü bitirdim. O dönemde, bir delinin anatomisi ile, hastalık biçi­ mi olarak, davranış bozukluğu bi­ çimi olarak, çok ilgileniyordum. Bu nedenle metne, şizofreni hastalığı­ nın çok derinlemesine yazılmış bir çözümlemesi olarak yaklaşımım oldu. Akıl hastanelerine gittim, gözlemlerde bulundum, doktorlar­ la konuştum, hastalarla tanıştım. Sonra ki 1968 yorumum daha top­ lumsal bir yorumdu. İstanbul'da Elhamra Tiyatrosu'nda oynamış­ tım. 1968 yılı tabii bütün dünyanın politik alanda müthiş çalkantılı dö­ nemiydi. Brecht. çok gözde bir ya­ zardı, daha Brechtçi bir yorumdu o dönemdeki. Daha çok bu hastalığı doğuran toplumsal nedenleri ön plana çıkaran bir yorumdu. Katı sı­ nıflı bir toplumdaki sınıflar arasın­ daki aşılmaz farklılaşmaların birey üzerinde yaptığı tahribat ve bozul­ malar üzerinde durmuştuk. Şimdi aradan çok yıllar geçti. Be-

cy

Yöneten: Genco Erkal

28

Tiyatro... Tiyatro...

nim oyunculuk tarzım da, tiyatro­ ya bakış tarzım da değişti. Bu kez daha teatral bir yorum üzerinde çalıştım. Tabii ki ilk iki yorumu da dışlamıyorum. Bu üçüncü yorum­ da onlardan da esintiler var ama onun üzerine bir başka boyut kat­ maya çalıştım. Bu adam belki hiç akıl hastası falan değil diye düşün­ düm. Sadece içinde yaşadığı güç koşullardan kaçmak için başka bir dünyaya sığınıyor. Kendine bir ti­ yatro dünyası yaratıyor evinde. O tiyatro dünyasında her şey müm­ kün; köpekler konuşabiliyor, kö­ pekler birbirlerine mektuplar yaza­ biliyor, kendisi bu mektupları bulabiliyor. Ya da genel müdürün kızına tutulmuşsa sanki ordaymış gibi onunla konuşabiliyor, ona sevgisini açabiliyor. Onun yatak odasına giriyor, onun yatak oda­ sında kendi dünyası içine giriyor. Kendine bir ütopya, bir hayal dün­ yası yaratıyor; ve kendi oyununun metnini de hatıra defterine yazı­ yor. Metni kendi yazıyor, ondan sonra o metni oynamaya başlıyor. Daha sonra kendisinin İspanya Kralı olduğunu, İspanyol milletve­ killerinin onu alıp İspanya'ya götü­ receklerini düşünüyor. Yani tama­ men bir düş dünyası kuruyor. Bütün bunlara, içinde yaşadığı yal-

Fotograf: Ahmet Yirmibeş


pe cy a


a

aitti. Sonradan baktım ki, o iki Fransız, Gogol'un öyküsünü aynen oyun metnine geçirmişler, herhan­ gi bir değişiklik yapmamışlar. Yani oradaki çalışma aslında bir uyarla­ ma çalışması değil. Gogol'un kısa öyküsünü kelime kelimesine alıp onun üzerine bir reji çalışması ya­ pılmış. Yani, işte şurada deftere yazar, burada kalkar, orada oturur gibi. Oradaki parantez içindeki ya­ zılarla hiç ilgisi olmayan bambaş­ ka bir yorum çıktı ortaya. Bu ne­ denle, onların imzasına gerek kalmadı. Artık uyarlamaya, kendim yaptım gözüyle bakıyorum. • Metindeki oyunda ara var. An­ cak siz arasız oynuyorsunuz, bu­ nun bir nedeni var mı? Seyirci bunu yadırgadı mı, sıkıldı mı? Bu oyunu eskiden aralı oynardım. Birinci bölümü bir saat, ikinci bölümü kırkbeş dakika sürerdi, Ara­ da bir onbeş dakika ben de dinle­ nirdim. Çünkü gerçekten hem fiziksel açıdan hem zihinsel açıdan çok yorucu, yıpratıcı bir oyun. Fa­ kat o arada hep bir şeyler kopuyordu. Bir insanın kendi odasının içindeki özel yaşamına giriyorsu­ nuz, onun serüvenini izliyorsunuz ve oyun böylece devam ediyor. Ara verince bu süreklilik bozulu­ yor. O kopukluk bana iyi gelmiyor­ du. Bunu uyarlayan Fransızlar ikinci bölüm başlarken birinci per­ denin son sahnesindeki son bir sayfalık metnin banttan verilmesi için not düşmüşler. Yani kopan yeniden araya girsin diye; öyle bir gereksinme duymuşlar. Ben ilk yorumda da onların bu biçimini kullanmamıştım. Bu kez Fran­ sa'da kaldığım sürece baktım üçbeş saatlik oyunlar hiç ara veril­ meden oynanıyor ve seyirci de çok büyük bir rahatlıkla izliyor. Si­ nemada da artık ara verilmiyor. (Bizde değil tabii) Ama Fransa'da hiçbir filmin ortasında on dakika ara verip koparmıyorlar seyirciyi filmden. Onu, yönetmene bir say­ gısızlık olarak düşünüyorlar. Tiyat­

pe cy

nızlık, toplumsal baskılar, yoksul­ luk, sevgisizlik gibi etkenler neden oluyor. Eskiden bu bölümleri çok inanarak oynuyordum, şimdi tiyat­ ro gibi oynuyorum. Acaba kendi de inanarak mı yapıyor yoksa bu­ nu bir rol gibi mi yapıyor? Doğaç­ lama olarak kendi seçtiği rolü pro­ va ediyor, bazen beğenmiyor değiştiriyor, başka türlü oynuyor gibi zenginlikler ortaya çıktı, bu da oyuna daha renkler kattı, oyunu çok daha teatral boyutlara ulaştır­ dı. • Dekorda ve müzikte değişiklik var mı? Evet ilk ikisinde ben çağdaş Sov­ yet bestecilerinin Prokofiyev, Haçaduryan, Şostokoviç gibi besteci­ lerin plâklarından derleme müzik yapmıştım. Bu kez özgün bir mü­ zik olsun istedim. Ve çok sevdi­ ğim bir müzik çıktı ortaya. Mete Sakpınar'ı çok yetenekli ve ilerisi için çok umut veren bir besteci olarak görüyorum. Gerçekten çok güzel bir müzik yaptı. Dekorda bu kez Duygu Sağıroglu ile birlikte çalıştık. Her üç yorumun da üç de­ ğişik dekoratörü oldu. Benim bu yeni teatral yorumumla birlikte o da biraz uçtu ve çıldırdı. Sonuçta renkli ve çok hoş bir dekor çalış­ ması oldu. Dekorun içinde aynalar var. • Evet, tiyatro sahnesinde pek ayna kullanılmaz değil mi? Evet. Ama bizde altı yedi tane ay­ na var ve aynalar tek kişilik oyuna başka bir boyut kazandırıyor. Oyu­ nun kişisi aynada kendini görüyor, kendi ile başkasıymış gibi konuşu­ yor. Aynada görüntüsünü kaybedi­ yor başka bir aynaya geçiyor ve bu, yalnızlık, kendi ile başbaşa ka­ labilme boyutunu çok iyi veriyor. Hareketlilik; derinlik veriyor deko­ ra. Kısacası, aynaların bayağı işle­ vi var bu dekorda. • Oyun metninde de bazı deği­ şiklikler var galiba... Bu kez' uyarlamayı bıraktım. Eski oynadığım uyarlama iki Fransız'a 30

Tiyatro... Tiyatro!..

roda bu, bir burjuva adetiydi. Bur­ juva seyircisi birbirini görsün, ha­ nımlar giysilerini kürklerini birbir­ lerine göstersinler, işte orda bir bardak şampanya içsinler diye konmuş, bir burjuva adetiydi. "Biz bunu kaldırdık artık" diyorlar. Ve şimdi Fransa'da Bulvar Tiyatrola­ rın dışında ciddi sanat yapan tiyat­ rolarımın hiçbirinde, oyun kaç saat sürerse sürsün, ara verilmiyor. Bundan da cesaret alarak bunu de­ nemek istedim. Gerçekten de şim­ di oyun iki saat kırkbeş dakika sü­ rüyor, ben yoruluyorum tabii ama olsun. İlk iki gösterimde izleyici hiç şikayetçi olmadı. Çok memnun göründü bu yenilikten. • Bir ay sonra tekrar Fransa'ya döneceksiniz. Bir festivale katılı­ yorsunuz değil mi? Beş altı yıldır Fransa'da Philippe Minyana adında bir yazarın kısalı uzunlu oyunları oynanıyor. Fransa'daki aydın çevrelerde, yazarla­ rın en yetkinlerinden biri olarak ta­ nınıyor ve kabul ediliyor. Onun bir oyununu sahnelemek isteyen Edith Scob adında, sinemada ve tiyatro­ da adı bilinen yönetmen hanım bir gece gelip Sevdalı Bulut'u izlemiş Sonra Mehmet Ulusoy'dan benim telefon numaramı almış; tanıştık. Oyunu okur okumaz çok sevdim. Bir Delinin Hatıra Defterinin tur­ nelerini gelecek sene de yapabili­ rim diye düşündüm. Bu teklif çok güzel bir şey, çünkü Paris'deki Gerard Philippe Tiyatrosu'yla Avignon Festivali'nin ortak prodüksiyo­ nu. Temmuz ayında Avignon Festivali içinde oynanacak. Gele­ cek yıl da Paris'de Mart ve Nisan ayları içerisinde Gerard Philippe Tiyatrosu'nda iki ay oynayacağız. Bu nedenle, bu yıl Bir Delinin Ha­ tıra Defteri'ni 2 Mayıs'ta kesmek zorundayım. Gösterimi uzatmak kesin olarak mümkün görünmü­ yor. Çünkü Mayıs başında Paris'te provalara başlayacağız. •


a

cy

pe


paris mektubu

GEORGES D A N I E L

Bahara girdik artık. Tiyatroların çoğu her gece dolu. Sürekli yeni temsillen seyre­ diyorum. Bu ay da bir avuç izlenim yolluyorum. Bugünlerde, her akşam, 1150 se­ yirci, Paris Tiyatrosu'nu hıncahınç dolduruyorlar. Bu yüzbin yıllık görkemli salo­ nun hem geniş hem de derin sahnesinde, 1891'den şimdiye dek, birçok tanınmış yönetmen ve sanatçı, sık sık genellikle bol dekorlu, bol kişili, kimi zaman küçük ya da büyük bir orkestranın da katıldığı temsiller sundu. Otuz yıl önce, Alain Delon ve Romy Schneıder, ünlü bir klasik ingiliz oyununu bütün bir mevsim boyun­ ca her gün, başarıyla, burada canlandırdılar. İ814'de 77 yaşında öldüğünde, Bernardın De Saint-Pierre'in gençliğinde subaylık sonra da mühendislik yaptığı unutulmuştu. Öncelikle ünlü bir düşünür ve yazar olarak tanınıyordu. En çok sevi­ len ve her yaşta okuyucusu olan kitabı da kuşkusuz Paul Et Virginie (Pol ve Virjini) adlı kitabıydı. Paul Et Virginie ilk kez 1787'de yayınlandı. Afrika'nın güney­ doğusunda, Hint Okyanusu'nda, o yıllarda Fransa'nın bir sömürgesi olan ufacık Maurice adasında (o zamanki adıyla ile De France) iki Fransız genci arasında do­ ğan ve gelişen güçlü romantik tutkuyu anlatan, bu vesileyle de o yörenin doğal

pe

cy

a

güzelliklerini, yerli halkının tatlı özelliklerini yansıtan bir kitap. Jean-Jacques Debout Fran­ sa'nın ünlü bestecilerinden. Aynı zamanda oyunculuğu da var. Bir yığın ses sanatçısı için, çeşitli flimler için, televizyon programları için, tiyatro temsilleri için yarattığı müzikler sayılamayacak kadar çok. Paul Et Virginie'yi sahneye uygulamayı yirmi yıldır istiyordu, ni­ hayet bunu gerçekleştirebildi. Oyunu şimdi Paris Tiyatrosu'nda seyretmek mümkün. Müzi­ kal komedi türündeki bu son oyununda JeanJacques Debout, gerçekten o adada iki yıl ya­ şamış olan yazarı canlandırıyor. Paul rolünde Emmanuel Curtil'in Virginie'si akşamdan ak­ şama değişiyor. Üç genç ve yetenekli sanatçı bu güzel kızı sahnede yaşatıyorlar: Veronica Antico, Sarah Bromberg ve Claire Keim. Bu sonuncusu daha 17 yaşında. Şarkılarla, dans­ larla dolu, çok sayıda dekorlu, romantik ha­ vayla yoğrulmuş çok tatlı ve başarılı bir tem­ sil. Gece yarısına doğru, tüm sanatçıları ve müzisyenleri uzun uzun alkışladıktan sonra sa­ londan çıkan seyircilerin çoğu, sokaklara da­ ğılmadan önce, oyunun seçme parçalarının birarada bulundukları kaseti ya da kompakt diski satın alıyorlar. Bu temsilin güzel anısını evle­ rinde, daha yıllarca, canları çektikçe, tekrar

Emmanuel Curtıl ve Claıre Keım

32

Tiyatro... Tiyatro...


pe cy

a

tazeleyebilmek için... • Dünya tiyatro tarihini incelemiş olanlar. Paris'in Clichy mahallesinde, aynı adı taşıyan so­ kaktaki dar bir çıkmazda bulunan, yaklaşık yüzyıllık ve oldukça küçük Oeuvre Tiyatrosu'nun, özellikle açılışını izleyen yıllarda sahne sanatının gelişmesinde ne denli bü­ yük payı olduğunu bilirler. Lugne-Poe'nin yönetiminde ilk temsillerini sunan, ondan sonra yazgısı başka büyük tiyatro adamlarınca belirlenen bu tiyatronun olumlu ünü­ nü, 15 yıldan beri çağdaş oyuncu -ve yönetmenlerin en ta­ nınmış ustalarından Georges Wilson, genellikle kendisi­ nin de rol aldığı, her biri çok uzun süre oynanan başarılı temsillerle sürdürüyor. Geçen mevsim burada çok tutulan bir oyun, Tom Stoppard'ın Les Dimanches De Monsieur Georges WiIson Riley'i (Bay Riley'in Pazarları) bu mevsim yine afişte ve tiyatro her gece dolu. Tom Stoppard 1937'de Çekoslovakya'da doğmuş. İngiltere'ye yerleşip gazeteciliğe atılmış. Ama boş zamanlarını sahne için yapıtlar yazmaya has­ retmiş. Bugüne dek kaleminden çıkan on oyunun her biri çok beğenildi, çeşitli ülke­ lerde bir yığın ödül kazandı, 19 dile çevrildi. İlk başarısını hatırlatalım: 1966'da sah­ nelenen "Rozencrantz ve Guidenstern Öldüler." Shakespeare'in Hamlet'inden çok orijinal bir şekilde esinlenen bu nefis yapıt Fransa'da defalarca sahnelendi. Bay Riley kendini mucid sanan, aslında icatları belki de tamamen önemsiz ve yararsız ol­ dukları için kimseyi ilgilendirmeyen bir adamcağız. Ama kendi yeteneklerine güveni öylesine derin ki, günlerini odasına kapanıp düşünmek­ le, yepyeni bir şeyler yaratmak amacı ve umuduyla geçi­ riyor. Tabii böyle bir yaşam ona tek bir kuruş bile ka­ zandırmadığından, karısı da bir işe girmediğinden, evin geçimini kızları çalıştığı şirketten aldığı maaşla sağlı­ yor. Yani ailenin bütün masrafları kızları Linda'nın omuzlarında. Pazar günleri ise Bay Riley hep aynı kah­ veye gidiyor, orada yıllardan beri sürekli karşılaştığı birkaç sadık müşteriye yaptığı ve yapacağı buluşları de­ falarca, tekrar tekrar anlatıyor. Onlar da yarı alaylı yarı acımalı dinliyorlar, Riley'in bitmez tükenmez açıklama­ larını... On yıl Jean Vilar'ın yanında Theatre National Populaire'de (Devlet Halk Tiyatrosu) çalışan, sonra altı yıl süreyle aynı tiyatroyu yöneten, bu arada birçok oyun sahneye koyan ve birçok kişiyi canlandıran Georges Wilson, daha önce de belirttiğim gibi 15 yıldan beri sü­ rekli Oeuvre Tiyatrosunda. Bay Riley'de onu seyreden­ ler çağımızın en büyük yönetmen ve oyuncularından biri Paola Lanzi olduğuna bir kez daha inanıyorlar. Öteki rollerdekilerin de tümü başarılı. Bu arada Riley'in kızı Linda rolünde Paola Lanzi hem güzelliğiyle, hem yetenekleriyle dikkati çekiyor. • Bahara girdik artık. Tiyatroların çoğu her gece dolu. Sürekli yeni temsil­ ler seyrediyorum. Bu ay da bir avuç izlenim yolluyorum. Mayıs sayısında buluşmak üzere şimdilik hoşçakalın, sevgili Türk tiyatroseverleri. •

Coşkun TUNÇTAN Tiyatro... Tiyatro...

33


insanlarımızla, bürokrasimizle, siyasi partilerimizle...

velhasıl biz adam olmayız yılmaz gruda

ADAM

OLMAYIZ

ABDULLAH NOKTA

ŞAHİN

TİYATROSU

Yazan: Aziz Nesin Yöneten: Yılmaz Gruda Yön. Yrd.: Yılmaz Gruda Oynayan: Abdullah

Balakoğlu, Cenap Aydınoğlu, Seddar Tanrıöğen, Songül

pe

Şener, Dilek Kervan, Onur Kurtar

• Sayın Gruda Aziz Nesin'in öykü­ lerinden oyunlaştırdığınız biz Adam Olmayız oyunu nasıl oluştu? Biliyorsunuz çağ müthiş bir hızla ilerliyor, bunun yanısıra biz biraz ge­ ri kalmış bir ülkeyiz, yahut az geliş­ miş bir ülkeyiz. Dolayısıyla bütün ku­ rum ve kuruluşların yanısıra sanatın da bu az gelişmişlik zincirini kırmak, hızla yürümekte olan çağa yetişmek için bir şeyler yapması lazım. Halkı uyarması, birtakım normlar geliştir­ mesi lazım. Bunu yapabilmek için ül­ kemizi, insanları, toplumumuzu, si­ yasi partileri, bürokrasiyi bir masaya yatırmamız lazım. Bizim için masaya yatırmak demek tiyatroya yatırmak demekti. Belli bir dünya görüşünden yola çıktık elbette ve Aziz Nesin de bu görüşe uygun bir insan. 0 neden­ le Aziz Nesin'in mevcut öykülerinden seçmeler yaptık. Türk insanını kim kurtarabilir sorusundan yola çıkarak bir zincirin halkaları gibi ardarda ge­ len ve bürokrasiye dek varan öyküle­ ri topladık, onbeş öyküyü biraraya getirdik ve oyunlaştırdık, bir de ön­ söz yazdık. Bu önsözle ne yapmak istediğimizi anlattık ve baktık ki neti­ ce itibariyle ne kadar uğraşırsak uğraşalım biz adam olmayız, onun üzerine oyunun adını Biz Adam Ol­ mayız koymaya ka­ rar verdik. Aziz Ne­ sin'in aynı adlı hikayesi var ama pi­ yes olmaya müsait değildi.

cy

Şahin,Sevtap Türkay, Ercüment

Abdullah Şahin Nokta Tiyatrosu'nda Biz Adam Olmayız adlı oyunu sergileniyor. Aziz Nesinin öykülerinden oyunlaştırılan onbeş piyes, bir müzikal güldürü olarak seyirciye sunuluyor, insanımızı, toplumumuzu, siyasi partilerimizi ve bürokrasiyi konu alan bu öyküleri oyunlaştıran ve oyunun aynı zamanda yönetmeni olan Yılmaz Gruda'yla oyun üzerine söyleştik.

a

BİZ

Asuman ÇIRIM

Dekor: Cenap Aydınoğlu Işık: Mahmut Özdemir Müzik: Cem Bezeyiş

Yer: Kadıköy Halk Eğitim Mrk.

• Oyun genelinde oldukça ağırlıklı bi­ çimde canlı müzik 34

Tiyatro... Tiyatro...

kullanılıyor. Buradan yola çıkarak oyuna müzikal bir güldürü diyebilir miyiz? Haklısınız, müzik hep var, müzikal bazı konular da var ama müzikal de­ ğil. Her bir şarkı bir müzikli piyes, her müzikli parça bir piyes aynı za­ manda. Bir büyük adamın şarkısı var mesela, o tamamen bir büyük ada­ ma ilişkin bir piyestir aynı zamanda. Müziği çıkarın, şiir olarak söylense bir karakter olduğunu göreceksiniz, müzikle işlenen piyesler var yani, farkı bu. • Sayın Gruda, oyunun dekoruna -ilişkin ne söylemek istersiniz? Dekor bizim düşündüğümüz, istedi­ ğimiz gibi olmadı. Ancak maddi ola­ naklar çerçevesinde bir şeyler yapı­ labildi. Çok yönlü, çok fonksiyonel bir dekor gerekiyordu. Oyunda deko­ run önemi büyük, estetik açıdan inandırıcı olmalı sahnede. Fakat gü­ nümüzde tabiatiyle gerekli maddi olanaklar sağlanamadığı için bu ola­ madı. Ancak yine de çocuklar kotardılar. • Oyunda neleri ön plana çıkardı­ nız, reji olarak yaklaşımınız neydi? Biz bir piyesi aldığımız zaman elimi­ ze evvela yazar ne yapmak istiyor, onu arar buluruz. Bir önermesi, bir savı vardır. 0 savı tesbit ederiz. Bu iddiayı ortaya koyabilmek, ispatlaya­ bilmek için bütün oyuncuları, bütün aksiyonları bu yönde kullanırız. Bu piyeste de elimizden geldiği kadar bu mesajları öne sürmeye, ortaya koymaya çalıştık. Reji olarak yaklaşı­ mımız buydu. Sonuçta her şeyi ge­ tirdik Biz Adam Olmayız a bağladık. Hangi pencereden bakarsanız bakın biz adam olmayız. •


a

pe cy


direnenler...!

hepiniz tek tek geleceksiniz Timuçin

Volkan SOYULMAZ

BİRAZ GELİR MİSİNİZ? ADANA

BÜYÜKŞEHİR

BELEDİYESİ ŞEHİR TİYATROSU

Yazan: Aziz Nesin Yöneten: İsmail Timuçin Oynayanlar: Akif Özdemir, Feride Özdemir, Neva

Kısakürek, Veysel Sadak, Abdullah Yıldırım, Gülçin Kuşvuran, Öndar Keskin,

Mateh Usta, Supi denilen bir çeşit müzik aleti yapıyor. Supi'nin çıkardı­ ğı sesi herkes duymuyor. Ancak iyi insanlar, iyi olmak isteyen insanlar duyuyor. Birgün okul arkadaşı, zen­ gin bir işadamı (hava alıp hava sa­ tan, toprak alıp toprak satan) geli­ yor. Supi'leri parmaklık olarak almak istiyor. Mateh bunu reddediyor. Oturduğu ülkenin yirmidört saatini yeterli bulmayan Usta başka bir yere taşınıyor. Bu ülkede gaipten bir ses biraz gelir misiniz diye kimin adını çağırırsa o gidiyor, yani ölüyor. Yal­ nız Mateh Usta bu söze direniyor. Zani'nin ölümü ve Effer'in baskısı sonun da, Mateh adı okunduğunda gitmek' zorunda kalıyor. Ama oğlu Misa, çırağı Bornok yetişmiş birer Mateh Usta olmuşlardır.

pe

Kürşat Hucent, Çilem Eliza Songür

• Sayın İsmail Timuçin Biraz Gelir misiniz'in konusunu kısaca özetler misiniz?

cy

Dağdeviren, Mahmut Hazım

Adana Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu nisan ayında Aziz Nesinin "Biraz Gelir misinizin i ser­ gileyecek, ismail Timuçin İn yönettiği oyunda hasretini gitgide daha çok çekmeye başladığımız çalış­ ma ve yaratma sevgisinin, iş ve meslek aşkının cazip ve duygulu bir övgüsü işleniyor.

a

İsmail

Dekor-Kostüm: Akif Özdemir

• 1961-1962 tiyatro sezonunda olay yaratan ve kaldırılan Biraz Ge­ lir misiniz'i bunca yıl sonra tekrar sahnelerken neleri amaç­ ladınız? Bütün değer­ lerimizi kay­ bettiğimiz, yozlaşmanın bulvarlarda sergilenir ol­ duğu dünya­ mızda, insa­ nın insan olarak varola-

36 Tiyatro... Tiyatro..

bilmesi için "Biraz Gelir misiniz?". Günümüzde el zanaatkârlığının yok olduğunu, sanatçıların yaşamının ne kadar sıkıntılı geçtiğini, gerek ekonomik, gerek sosyal açıdan çok mükemmel olarak anlatan, büyük yazar Aziz Nesin'in Biraz Gelir misiniz"inde evrensel boyutu görüyoruz. Olay hiçbir ülkedeki, hiçbir ülkenin insanlarının yaşamı değil, yeryüzün­ deki bütün insanların yaşayabildiği şeyler. • Oyunun temasına ilişkin ne söy­ leyebilir siniz? 'Biraz Gelir misiniz?'i tanıdıktan sonra daha çok çalışmamız gerekti­ ğinin, işimize daha çok sarılmamı­ zın ve saygı duymamız gerektiğinin bir kez daha farkına vardık. İnsan olarak, yurttaş olarak insanlığa ve dünyamıza kalıcı şeyler bırakmamı­ zın insan olarak görevimiz olduğu­ nu da. • Soyut anlatımın yoğun olduğu bu oyunun reji çalışmalarında ve sahne plastiğini gerçekleştirirken nasıl bir yöntem izlediniz? Artık günümüzde de bu tür değişik biçimde yazılmış oyunları oynama­ mız gerektiğine inanıyoruz. Çetin bir yılda olduğumuzu biliyoruz. Aziz Nesin'in bu dev eserinin ağır yükü­ nün sorumluluğunu üstlenerek yola çıktık. Dekoru tamamen gerçekçi bir tarzda gerçekleştiriyoruz. Kostü­ mü de. Kısacası oyunu gerek oyun­ culuk gerek teknik açıdan gerçekçi oyun biçiminde yorumladık. •


a

cy

pe


sevgisizsek, korkaksak, ürkeksek ve namussuzsak...

biraz da sayenizde efendim Ercan

Yazgan

SAYENİZDE

Asuman ÇIRIM EFENDİM

Uzun yıllar Kabare tarzı oyunlar oynayan Ercan Yazgan, bu kez kendi tiyatrosunda sahnelenen Saye­ nizde Efendim adlı oyunla ben yönetmen hem de oyuncu olarak karşımızda. Kandemir Konduk'un

Yazan: Kandemir Konduk Yöneten: Ercan Yazgan Oynayanlar: Ercan Yazgan, Mine Şenhuy, Uğurtan Sayıner, Sabiş Kara, Özgen Özgürdal,

Kayabaş

Dekor-Kostüm: Yusuf Eroğlu Işık: Yusuf Eroğlu

Müzik: Esin Engin

Yer: Kadıköy Halk Eğitim Merkezi

düren bir oyun.

• Sayın Yazgan, Kandemir Kon­ duk'un yazdığı Sayenizde Efendim nasıl oluştu? Tabii ki ortak bir çalışmanın ürünü, tek başımıza olmuyor. Oyundaki iş­ lenenler insan ilişkileri, insanların sevgisi, unutkanlığı, namusunu sat­ ması. Biz buradan yola çıktık. İnsan­ ları öyle zor durumlarda bırakıyorlar ki namuslarını da bir yerde bırakıp namussuzluk yapmaya karar veri­ yorlar. Biz bunları sergilemek iste­ dik.

pe cy

Buket Dereoğlu, Bülent

yazdığı oyun Türkiye'deki çeşitli olumsuzlukları gözönûne seren ve güldürürken bir hayli de düşün­

a

ERCAN YAZGAN TİYATROSU

• Tekst üzerinde birtakım değişik­ likler yapmışsınız sanırım. Tabii yaptık. Güncel birtakım şeyleri yakalamaya çalışıyorsunuz. Oyun kabare tarzında olduğu için, güncel şeyler var Türkiye'de, onları yakala­ maya çalıştık. Bunlar için fazla bir gözleme de gerek yok. Kadıköy'ü, Beyoğlu'nu dolaşın hepsini birden görmek mümkün. Tüm bunları ser­ gilemek istedik.

• Oyun kaç skeçten oluşuyor? Oyunda oniki skeç var. Hepsi de de­ ğişik konuları işliyor. İlk skeç emek­ lilerle ilgili bir skeç, insanın emekli olduktan sonra rahat etmesi gerekir­ ken maalesef geçim sıkıntısına düş­ mesi. Ondan sonra ki skecimiz kara­ kol skeci, orada da bir insan katilim diye geliyor, içimdeki çocuğu öldür­ düm diyor ve insanlar ona deli diye bakıyor. Sonra bir pazar skecimiz var. Genelev skecinden sonra ikinci perde oluyor ve İstanbul skecimiz var. Kabare tarzının mantığı bu; in­ sanları güldürürken biraz da düşün­ 38

Tiyatro... Tiyatro...

dürmek, biz salt güldürmeye karşı­ yız, insanlar birazcık da burulmalı gülerken, bu da var demeli. Bunu dedirtebiliyorsak başarılı. Direkt eğitemezsiniz insanları tiyatro ile. Ama insanlar gülerken birazcık da burulabiliyorlarsa o zaman bizim yaptığı­ mız işin doğru olduğuna inanıyoruz. • sayın Yazgan kabare tarzı ile il­ gili görüşlerinizi alabilir miyim? Kabare tarzı dediğimiz bizim tabii ki Avrupalının yaptığının başka türlü­ sü. Avrupalı tekste sadık kalmadan günlük gazetelerden yola çıkarak günlük birtakım şeyler çıkartıyor. Türkiye'de ise, tekste tabi kalarak yalnız güncel olayları tekstin içeri­ sinde ufak tefek yerlerine sokuştu­ rarak, müziklerle süsleyip böyle bir tarz oluşturuldu, rahmetli Haldun Taner öncülüğünde. Biz aşağı yuka­ rı, yani ben ve Bülent Kayabaş on senedir bu tarz oyunlar oynamaya başladık. Çok da keyif alıyoruz. • Oyunun aynı zamanda yönet­ menisiniz.Hem yönetmek hem oy­ namak zor olmuyor mu? Zor oluyor. Üçüncü bir göz şart ti­ yatroda ancak bazen de zorunlu ola­ rak bu yaşanıyor. Sizin yerinize ar­ kadaşlardan bir tanesi rolü prova ediyor. Siz yanınızdaki arkadaşlar oluşmaya başladığı zaman çıkıyor­ sunuz. Beraber tekrar provaya başlı­ yorsunuz, biraz zor. Aslında aşağı­ dan üçüncü bir göz yani oyunda oynamayan bir insanın gözüyle reji­ nin yapılması çok daha sağlıklı.


a cy

iki ünlü kabare oyuncusu ilk kez aynı sahnede buluştu.

gide tipler ister. Arkadaşlarının geti­ receği tip yorumu, rejisörün yoru­ muyla bir noktaya geldiği zaman ba­ şarılı oluyorsunuz. Ama tek taraflı olursa başarısız bir reji olur. Biz bir basketbol takımıyız. Yedi kişi hepimiz birden sahnedeyiz. Bir bas­ ketbol takımı gibi iki saat oyun oy­ nuyoruz ve selam vererek dönüyo­ ruz yerimize. Profesyonel kişilerle ve alışık olduğu ekiple çalıştığı za­ man bir rejisör çok rahat eder. Üç seneden beri beraberiz aynı ekiple o bakımdan biz çok rahatız. Sahne bir yaşantıdır. Senin yaşantı­ nın bir devamıdır sahne, orada her ne kadar rol yapıyorsan da o insan gibi konuşman lazım. İnsanlar ken­ dilerini görmek isterler. • Müziğe ilişkin bilgi verir misi­ niz? Müziklerimizi Esin Engin yaptı. Kandemir Konduk sözlerini yazdı. Bu sözleri Esin'e verdik bazı sözleri de­

pe

Reji yapacağınız zaman ilkönce bir teksti alıyorsunuz okuyorsunuz. Eli­ nizdeki elemanlara bakıyorsunuz. Her skeçte elemanların hangisine daha uygun olacağını saptıyorsu­ nuz. Bunu saptadıktan sonra rol da­ ğıtımı yapıyorsunuz. Tabii bu rol da­ ğıtımı hiçbir zaman Kuranı Kerim değil, bakıyorsunuz ki provalarda si­ zin düşündüğünüz role verdiğiniz arkadaşlar uymuyor. Hemen değiş­ tiriyoruz. Sen bu role geç, sen de diğerine diye hemen değiştiriyoruz. Bu da bizim tiyatromuza has bir şey galiba. Biz bir aile gibiyiz. Yirmidört saatin on iki saati beraber geçiyor, kimse kimseden alınmıyor. Yoksa ti­ yatrocu arkadaşlarımız alıngandır. Daha sonra tabii ki yönetmen olarak oyunun çizgisini saptamak mecburi­ yetindesiniz. Yorumu nedir? Oyun ne getirmek istiyor. Bunu ilk önce rejisör saptar sonra? oyunculara empoze eder. Oyunculardan bu çiz­

ğiştirdi. Biz tiyatrocunun sözleyebileceği bir müzik olsun istedik. Müzik altta laf ileride olması gerekiyordu. Bunların üzerinde durduk. Müziğin sözleri bastırmaması gerekiyordu. Çünkü sözleri anlatamazsak bir son­ raki skecin manasını anlatamazdık. Her skecin başında müzikle bu skeci anlatıyoruz. • Dekor konusunda neler söyleye­ bilirsiniz? Sade bir dekor yaptık. Kazıklar üstü­ ne oturtturduk herkesi. O kazıklar da bizim sayemizde tabii. Türkiye'de hiç kimse kazık yedikten sonra n'apıyorsun kardeşim demiyor, hay allah gene kazık diyor. Sesimizi çı­ karmayı öğrenemedik hâlâ. Laik bir ülkede yaşıyoruz ama ne kadar de­ mokratik olduğumuz tartışılır. De­ korda da bu düşüncemizi vermeye çalıştık.•

Tiyatro... Tiyatro...

39


küçük bir anadolu şehrinde, küçük bir anadolu kasabasının öyküsü

depremzedeler Toprak

SARIPINAR

Seyhan GEMİCİ 1914

TRABZON DEVLET TİYATROSU Yazan: Turgut Özakman Yöneten: Işık Toprak Yön. Yardımcısı: Asuman Bora Oynayanlar: Hülya Kalebayır, Mesut Turan, Galip Erdal, Halil Ayan, Seda Yıldız, Burak

• Oyunun konusundan kısaca söz eder misiniz? Sanpınar, Avrupa'da büyük savaş çığlıklarının koptuğu 1914 yılında, tit­ rek bacakları üstünde ayakta kalmaya çabalayan "Hasta Adam" Osmanlı imparatorluğu'nun yüzlerce harap, ba­ kımsız, yıkık dökük kasabasından bi­ ri. Bir akşam, kaymakam başta olmak üzere kasabanın ileri gelenleri eşraf­ tan Ömer Beyin bağevinde felekten bir gece çalmak isterler. Eğlentinin en coşkulu anında biri zelzele lafı eder ve ondan sonra olan olur. Mer­ keze, İstanbul gazetelerine çekilen telgraflar ortalığı karıştırır. Pire deve yapılmış, bürokrasi birbirine girmiş­ tir. • Oyunun yazarı Turgut Özakman, Sarıpınar 1914"te nasıl bir çalışma içerisine girmiş? Özakman'ın Sarıpınar 1914 adlı oyu­ nu ilk kez 1967'de AST'da oynandı. Yazar bu oyunu ile ilk kez benzetmeci biçimden, geleneksel tiyatromuzun temel özelliklerinden biri olan göstermeci tarza yetkin bir geçiş yapmıştır. Oyunda otuza yakın tablo bir anlatıcı (sinemacı) ile birbirine bağlanır. Oyu­ nun figürleri­ ni, bürokrasi­ nin her kade­ mesinden ve basından tip­ lemeler oluş­ turur. Sarıpınar 1914, yaza­ rın, Reşat Nu­ ri Güntekin'in Değirmen adlı romanın­ dan uyarladı­

pe cy

Karaman, Ahmet Erkut, Fikret

Yoğun bir çalışmanın içersinde olan, Trabzon Devlet Tiyatroları, özellikle bu sezon birbirinden farklı ve çok sayıda oyunla seyircisinin karşısına çıkmanın heyecanını yaşıyor. Sezonun son oyunlarından biri olarak da Sarıpınar 1914 sergileniyor. Oyunun yönetmeni, daha önce "Fontamara", "Sevgili Doktor", "Babayiğit", "Müfettiş", "Rumuz Goncagül", "Atçalı Kel Memet",' "Sahibinin Sesi", "Ocak" adlı oyunları da sahnelemiş olan Işık Toprak. Kendi­ siyle oyun üzerine söyleştik.

a

Işık

Urucu, Mete Şahinoğlu,

Rüçhan Gürel, Volkan Ünal,

Oktay Gözpınar, A. Ersin Yenar

Dekor: Haluk ışık

Kostüm: Esra Selah Işık: Fahrettin Özen Yer: Büyük Sahne

40

Tiyatro... Tiyatro...

ğı bir oyundur. Güntekin kısa bölüm­ lerden oluşturduğu romanında, zel­ zele haberinin bürokrasinin çeşitli kademelerinde ve bir oranda basında yansıyan görüntülerinin gerisindeki gerçekleri yumuşak bir alaycılıkla sergiler. Ancak Güntekin'in bu yu­ muşak alaycı tavrı, Özakman'ın oyu­ nunda vurucu bir güldürü niteliğini kazanarak günümüze çağrışımlar yapmaktadır. • Nedir bu çağrışımlar? Deprem kuşağı içinde olan yurdu­ muzda sık sık yaşanan felaketleri iz­ leyen duygusal tepkilerin ve törensel davranışların gerisinde yatan umur­ samazlık ve politik çıkar hesapları. Ancak böyle felaketlerin ardından yurtseverlik nöbetleri geçirmeye baş­ layan kamuoyu. Deprem yoresindekinden merkeze, bürokrasinin her ka­ demesinde oluşuveren göz yaşartıcı işbirliği ve dayanışma. Tiraj yarışın­ da baskın çıkmak için haberi alabildi­ ğine abartan, bu yolda yardım kam­ panyaları düzenleyen basın. Dahası kolay üne kavuşmak için felaketi sa­ nata malzeme yapmaktan kaçınma­ yanlar. Ve de ancak deprem geçirme "mutluluğuna" erdikten sonra hatırla­ nıp devlet babanın gözbebeği oluveren yoksul, harap yörelerimiz. Ne var ki, Sarıpınar'dan merkeze ula­ şan deprem haberinin yanlış olduğu anlaşılınca ilk kez ortak bir sorun çerçevesinde birleşmek durumunda kalan ittihatçı, itilafçı, korkak, gözüpek, ikircikli memur efendilerin telaşı boşunadır. Sarıpınar, deprem yaşa­ mamış bile olsa bir yıkıntıdır. Devlet baba, daha önce hiç uğramamış ol­ duğu Sarıpınar'ın deprem geçirip geçirmemiş olduğunu nasıl olsa arıla­ yacak durumda değildir.


a

pe cy


dünDüNdür G Ö K H A N

A K Ç U R A

pe cy

a

26 Nisan 1943 tarihinde ölen, bir dönemin ünlü halk sanatçısı Naşid Bey'i, ölümünün ellinci yılı nedeniyle anmak istedik. Naşid Özcan, döneminde çok sevilmiş ve tuluat tiyatrosunu en ileri noktasına ulaştırmıştır bir sanatçıdır. Naşid Bey, 1926 yılında Sevimli Ay Dergisi 'nde kendisiyle yapılan röportajda, yaşam öyküsüyle ilgili şu bilgileri veriyordu: "Pederim saray doktorlarından merhum Miralay Hacı Ahmed Bey'di. Ben 1303 (1887) senesinde merhum Abdürrezzak Efendi'nin tiyatrosunun yanındaki hanede dünyaya geldim. Kuyucu Murad, Şehzade ve Balaban İlkokulu ile Beyazıt Lisesi'nde okudum. Küçüklüğümde yaramaz ve haşan imişim. Her akşam evde Abdürrezzak Efendi'nin taklidini yapar ve bu münasebetle delinmedik teneke ve kırılmadık eşya bırakmazmışım. Bendeki bu tiyatro iptilasının önüne geçilemeyeceğini anlayan Peder, beni 1317 (1901) senesinde saray muzıkasının temaşa (gösteri) kısmına kaydettirmiş, sanat hayatım burada başlıyor. Benim Saray'a girdiğim devirlerde, Abdürrezzak da Saray Tiyatrosu'na alınmış ve kendisine bir Ortaoyunu teşkili irade olunmuştu. Abdülhamit benim de bu heyete girmemi emretmiş. O heyette taklitlerde gösterdiğim muvaffakiet, Abdülhamit 'in hoşuna gitmiş olacak ki, benim Mösyö Bertrand 'ın idaresindeki pandomim takımına, daha sonra da büyük İtalyan Operet Heyeti 'ne alınmamı irade etmiş. Rütbemin de başçavuşluğa terfii hususunda emir vermiş. Tiyatro sahnesi olarak ilk evvel bu operet heyetiyle sahneye çıktım. Huzurda oynuyorduk. Saray'da 1326 (1910) senesine kadar kaldık. 1326 senesinde yapılan tensikatta (işten çıkarmada) biz de tekaüde sevkedildik. Hayatımı kazanmak için merhum Hamdı nin Ortaoyunu kumpanyasına girdim. Bir sene orada çalıştım. Sonra ayrılarak başlı başıma bir kumpanya teşkil ettim ve Balkan muharebesi nihayetine kadar Eyüp Sultan'da, Direklerarası 'nda temsiller verdim. Daha doğrusu tuluat oynadım. Sonra da tuluatta inkılap yaptım. Bana ilk evvel İbnürrefik Ahmet Nuri, Hüseyin Rahmi, Hüseyin Suat, Reşat Rıdvan Beyler gibi zevat piyeslerinde roller verdiler. Tuluat sahnelerine piyes soktum ve ilk defa piyessiz oyun oynanmasını men ettim. Benim sahnemde oynanan her oyun muhakkak harfiyen suflör edilerek oynanır." (sadeleştirilmiştir, Sevimli Ay, No 5, Temmuz 1926, Sene 3) "Dün Dündür" köşemizde bu büyük halk sanatçısının en parlak döneminden bir fotoğraf ve el ilanı sunmak istiyoruz. Fotoğrafta Naşid, topluluğundaki ünlü kantocularla birlikte görülüyor. Rebii Baraz kolleksiyonundan aldığımız taş baskısı el ilanında ise şu bilgileri okuyoruz: "Beylerbeyi 'nde Halk Sineması Bağçesi 'nde / Ağustos 'un 24. Cuma günü akşamı / Sanatkâr Naşid Bey iradesinde / Türk Temaşa Heyeti'nin meşhur / Köroğlu Komedisi Temsili/ 24 parça müzikayı havi oyun, 4 perde / Eski zamana aid gürs ve kalkan oyunları / icra edilecektir."

42

Tiyatro ..Tiyatro...


a

pe cy


Ç e t i n ETİLİ

23 nisan çocuk bayramı tiyatroda kutlanır

a

23 Nisan'ın sizler için bir başka önemi vardır. Bu bayram diğerlerinden çok daha önemlidir, önemli de olmalıdır. Küçük tatilin, gösterilerin yanısıra gelin bu 23 Nisan'da yeni, güzel bir şey daha katılsın hayatınıza, tiyatro gibi. Bu sayımızda Çetin Abiniz .sizin için güzel iki oyun tanıttı. Ayrıca Diyarbakır'da çocuk oyunu yöneten Gülizar Irmakla Eray Eserol sizler için bir söyleşi yaptı. Beğeneceğinizi ve yararlanacağınızı umarız. Hepinizin bayramını kutlarız.

pe cy

• S a y ı n I r m a k , çocuk o y u n l a r ı n d a seyircinin o y u n a k a t ı l ı m ı n ı g e r e k l i b u l u y o r m u s u n u z ? Sizce b u k a t ı l ı m soru c e v a p ş e k l i n d e gelişen bir ö ğ r e n i m y o l u m u d u r ? Y o k s a ç o c u k l a r a , b e r a b e r y a p ı l a c a k bir işten a l ı n a c a k z e v k v e b a ş a r ı o r a n ı n ı n nasıl a r t a c a ğ ı n ı g ö s t e r m e n i n bir y o l u m u d u r ? Sahnede çocuklarla beraber, onların katılımı ile gerçekleşen bir oyun tasarlıyorsanız, önce varo­ lan bir metinle yola çıkmamalı, yazarın sözcüklerine bağlanmaman ve tiyatroda bulunan tüm ço­ cukların sahneye katılımlarını sağlamalısınız. Çocuk, oyuna katıldığı andan itibaren oyunda neyi oynamak istiyorsa artık o olmak ve gönlünce, istediği gibi oynamak ister. İzleyicinin onun için fazla bir anlamı yoktur çünkü çocuk kendisi için oynar. Oyuncu gibi rol ile kendisinin ayrımını bi­ lemez, kendini oyuna kaptırır ve oynadığı oranda zevk alır, çocuk oyuna katılmadığı oranda da sıkılacak ve oyuna katılmak isteyecektir. O halde çocuklarla yapılacak bir çalışmada tüm çocukla­ rı kucaklayacak, çocukların yönlendirmesiyle gelişecek oyunlar oynanmalıdır ki, bu da bizim bil­ diğimiz anlamda bir gösterim değildir. Bu çalışma, çocuktaki yaratıcılığın oyun yolu ile gelişmesi­ ne yönelik bir çalışmadır. Ayrıca çocuklarla bu tür dramatik oyunlar oynayabilmek için tiyatro pedagojisi birikimine sahip olmak gerekir inancındayım. Gelelim diğer şıkka, çocuk izleme yoluy­ la oyuna katılabilir mi? Tabii ki katılır ancak, sahne ile kendisi arasındaki duvarı istemez. Çünkü, çocuk, oyunun içinde olmak, oyunu yaşamak ister. Çocuğun dünyasına ne kadar girebiliyor, o dünyayı ne kadar algılayabiliyorsak o ölçüde çocuktaki katılımı çoğaltabiliriz. Önemli olan çocuk­ ların kendi dünyaları ile bütünleşebilmek, onların hayal güçlerini, heyecanlarını hep diri tutabil­ mektir. Bu katılım soru cevap şeklinde de gelişebilir. Çocuk kendisine soru sorulmasından, zaman zaman da soru sormaktan hoşlanır. Bunun nedeni oyunu yaşaması, oyunun içinde olmasındandır. • O y u n u n u z u s a h n e l e r k e n sizin ç o c u k l a r l a p a y l a ş m a k istediğiniz n e y d i ? Çocuk sahnedeki o büyülü dünyayı izlerken, onu yaşar. Çocuğun sınırsız düşgücü, onu, oyuna ra­ hatça katılan bir izleyici yapar. Örneğin, sahnedeki bir oyuncu "Ben bir tavşanım" dediği zaman çocuğun bu fantaziye inanması kolaydır. Ancak unutulmamalıdır ki -işin en zor tarafı da bu ben­ ce- çocuktaki düşgücünde sınır yoktur, dolayısıyla bu inancının sürebilmesi ve bundan zevk ala­ bilmesi için bu fantazinin de yoğun bir düşgücüyle beslenmesi gerekir. Bu yüzden metnimiz üze­ rinde, gerek oyunumuzun dramaturgu ile yaptığım çalışmalarda ve sahne provalarında gerekse oyunun dekor-kostüm tasarımcısı ile yaptığım çalışmalarda hayal gücü ve fantazi oyunun en belir­ gin özelliğini oluşturmuştur. Çocukta oyun yolu ile öğrenme yoluna gitmekten çok onların heye­ canlarını hayal güçlerini oyun boyunca diri tutmayı amaçladım. İstedim ki çocuk, tıpkı oyun oy­ narken duyduğu hazzı sahneden de alsın ve bu hazzı unutmasın, salondan dışarı çıktığında da coşkulu olsun. Coşku bugün çok gerekli. Coşku ile neler yapılmaz ki? • 44

Tiyatro... Tiyatro..


uçan şemsiye

pe cy a

Atladık şemsiyemize Rotamız y e n i t i r ü l k e Y u v a d a n k o p m a k çok zor T u z u m u z gülse bile Şemsiyemiz bizi her tarafı çöp ile dolu bir yere götürüyor. Burada yaşayan Devol adın­ daki bir çocuk çöpleri sürekli yollara döküyor ve her taraf çöp yığını içinde kalıyor. Ço­ cuklar çöp dökmemesi için Devol'u ikna etmeye çalışırlar ama başaramazlar. Buna güçle­ ri de yetmez. Çocuklara rahat oyun oynayacakları hiçbir yer kalmamıştır. Çöplerin içinden kukla yapan çocuklar bu kuklalarla Devol'a bir şeyler anlatmaya çalışırlar. Nerede ağaç Nerede orman Nerede masmavi gökyüzü Nerede Hani nerede Bir h ü z ü n v a r içimde. Ama Devol yine de çevreyi kirletmeye devam eder. Çocuklar doğayı kirletmeye engel olamazlar. Başka bir yere gitmeye karar verirler. Ve şemsiyelerine binerler. Uçan şemsiye uçur bizi G ü z e l bir y e r e g ö t ü r bizi Devol onları gittikleri yerde de rahat bırakmaz. Ve çöpleri başlarından aşağıya döker. Çocuklar yalvarırlar. - Dur Devol - Dökme ne olur Devol - Neden dökmeyecekmişim. Burası babanızın malı mı? - Ne olur sana yalvarıyoruz. Git çöp bidonuna dök burasını da kirletme. Devol - Niye kirlensin? Koskoca yer burası, bir çöp dökmekle ne olur. - Hep böyle başlar zaten. Bir kağıt atılır yere arkasından diğerleri gelir. - Küçücük bir parça çöp olsa yerde hemen adı çıkar çöplük diye. - Kısa zamanda çöplüğe çevrilir tüm ülke. Devol bir kova daha çöp döker çocukların üstüne. Çocuklar hırsla hep bir ağızdan bağı­ rırlar. - Senden hiç kurtulamayacak mıyız Devol? - Çöplüğe çevirdin dünyayı artık defol. Ve hep Dirlikte olmaya karar verirler. Tüm çocukları yardıma çağırıp güçlerini arttırmayı düşünürler. Bunun için de çöpleri toplayıp el ilanı yaparlar ve çocuklara dağıtırlar. Eğer arkadaşlar sizin de elinize bu kağıtlardan biri gelirse üstünde şu yazıyı bulacaksı­ nız. "Hişt! Yere çöp dökme lütfen". Bakalım çocuklar Devol ile baş edebilecekler mi? Dün­ yayı çöplerden kurtarabilecekler mi? Gelin biz de elele verelim dünyayı bu çöplerden te­ mizleyelim. Ve bir cennet düşlemekten ise bu dünyayı bir cennete çevirelim. H a y d i sen d e k a t ı l bize V e r elini elimize D ü n y a t e r t e m i z olsun B u y ü c e sevgimiz ile U Ç A N ŞEMSİYE Elele çalışalım AÇOK Doğayı koruyalım Y a z a n : Ümit Denizer Y ö n e t e n : Turgut Denizer D ü n y a sevgi ile dolsun M ü z i k D i r e k t ö r ü : Turgut Denizer D e k o r - K o s t ü m : Gülelim o y n a y a l ı m Nilgün Denizer K u k l a l a r : Ferhat Karaçak M a s k l a r : Zeki Dinlenmiş O y n a y a n l a r : Oruç Demir, Hakan Şahin, Ersan Çapan, Oğuz Vural, Yasemin Güvenç. Yonca Akkaş, Funda Şen Y e r : Taksim Sahnesi Tiyatro... Tiyatro...

45


gel oyna bizimle Hoş geldiniz Bizlere neşe getirdiniz Hoşgeldiniz Bize u m u t v e r d i n i z H e p birlikte y a r a t a c a ğ ı z b u o y u n u O y n a m a k t a n y o r u l u n c a bizler S a h n e y e geleceksiniz sizler H e m seyirci h e m oyuncu Birlikte bulacağız d o ğ r u y u

cy

Ağaçsız bir d ü n y a düşün Kanatsız bir k e l e b e k Tüyleri d ö k ü k bir m a y m u n O l u r mu hiç olur mu?

a

Şarkımızı söyleyerek oyuna hep birlikte başlıyoruz! Ayının fendi avcıyı yendi. Evet oyunu­ muzun adı bu. Acaba gerçekten ayı avcıyı yenebilecek mi? Yoksa avcı ayıyı avlayacak mı? Avcı ayıyı yakalamak için bazı planlar yapar. Ayının armutu sevdiğini bildiği için yollara armutları dizer. Bekçi kılığında gelen ayı ormanları kirlettiği için avcıyı suçlar. Avcı yaptı­ ğından utanır. Çünkü doğayı kirletmektedir, bundan da anlıyoruz ki doğayı sevmeyen av­ cı hayvanları da sevemez. Avcı ayıyı yakalamak için başka bir plan kurar. Kendini oyun­ cak bir ağacın içine saklar. Ve ayıyı bekler. Kurnaz ayı bu tuzağa düşmez ve oduncuları ağacı kesmek için ormana gönderir. Ağacın içinde saklanan avcı oduncuları görünce kor­ kup kaçar. Hayvanlar sevinç içinde şarkılarını söyler. Doğayı korumak kirletmemek için el birliği ederler ve avcıya karşı birleşirler.

pe

Denizler çöple d o l u D a ğ l a r ı p e t şişesi O v a l a r ı k u m tanesi O l u r mu hiç olur mu?

Birleşmek g e r e k geç o l m a d a n H e p birlikte k a l p l e r ümit d o l u Sevgi ile dönsün b u d ü n y a d u r m a d a n Buna rağmen avcı ayıyı avlamaktan vazgeçmez. Bunun için bir sürü yol düşünür. Bakalım oyun boyunca avcı ne planlar kuracak. Hayvanlar ise nasıl bir kurnazlıkla avcı­ dan kurtulacaklar. Gelin bu oyunu hep birlikte görelim ve veda şarkısına hep birlikte katı­ lalım. H o ş ç a k a l ı n , hoşçakalın Hatırlayın hep bu oyunu Yakalayın doğruyu H e p birlikte elele y a r a t t ı k bu o y u n u Eve g i d i p u n u t m a y ı n sizler Çok üzülürüz d o ğ r u s u bizler Hem küçükler hem büyükler Birlikte y a k a l a y ı n d o ğ r u y u 46

Tiyatro... Tiyatro...

' A y ı n ı n fendi avcıyı yendi' GEL O Y N A B İ Z İ M L E Dormen Tiyatrosu Y a z a n : Muharrem Buhara Y ö n e t e n : Leyla Üner M ü z i k D i r e k t ö r ü : Nazım Kerkez D e k o r - K o s t ü m : G N G Üretim Merkezi O y n a y a n l a r : Hakan Ökten, Suat Sungur, Şebnem Sönmez, Güneş Berberoğlu, Metin Arslan, Şebnem Özinal, Şafak Topal, Emir Saygın, Engin Yüksel, Enif Yavuz, Evren Ökten Yer: Dormen Tiyatrosu


a

pe cy


cy

pe a


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.