1993_031

Page 1


pe cy

a

KAPIMIZ SİZE AÇIK

Evet, Osmanlı Bankası'nın kapısı size açık. Burada işinizi geliştirmek için ihtiyaç duyduğunuz sağlam desteklere kavuşacaksınız. Osmanlı Bankası, her şeyden önce en yakın dostunuzdur. Sizin, hedeflerinize güvenle ulaşmanızı sağlar. Çünkü Osmanlı Bankası, çözümleri görüp, hızla karar verir, hızla harekete geçer. Çünkü Osmanlı Bankası, müşterisine verdiği önemi ayrıntılarda da gösterir. Hemen bugün, size açılan bu kapıdan girerek Osmanlı Bankası'na ilk adımı atın. Sonraki adımları birlikte atalım.

OSMANLI BANKASI


M

E

R

H

A

B

A

Bir adam: Ressam, grafiker, sahne tasarımcısı, yönetmen, oyun yazarı, tiyatro kuramcısı; Jozef Szajna Türkiye'de. Devlet Tiyatroları'nın davetlisi olarak bir aydır Ankara'da ve İzler'i tekrar sahleliyor, İzler-ll adıyla. Çok yönlü usta tiyatro adamını sizlere her yönüyle arkadaşımız Nalân Özübek'in derlemesiyle sunuyoruz. Hele ki reji notlarını ayrı bir tatla okuyacak, böylesi şiirsel notlardan ancak bir Szajna oyunu çıkar diyeceksiniz zaten. Devlet Yardımının ikinci dilimleri de belli oldu, fakat dergimiz baskı aşamasında olduğundan dolayı bu kez tiyatrolara sorup öğrenme zamanımız da olmadı, yayınlayamıyoruz Anlayamadığımız Bakanlığın yardım miktarlarını

BURÇAK ÇEREZCİOGLU'NUN TEDAVİSİ DEVAM EDİYOR Akbank- Şişli Şubesi Hesap No: 18573-6/A 00-1

cy a

açıklamıyor olması, ilk yardım dilimleri de henüz resmi olarak açıklanmadı. Bakanlık yardım miktarını açıklamaktan ne için veya kimler için kaçınıyor bilemiyoruz. Vardır elbet bir bildikleri, o bildiklerini bir de biz bilsek ne iyi olur. 13 Aralık'da Tl YAP' la ortaklaşa düzenlediğimiz "Sanatta Barış Gecesi" nde yine AKM'deyiz. Ayrıntılı programı önümüzdeki sayıda açıklayacağız. Konservatuvarın ilk mezunlarından Nuri Altın 1 1ok'u da yitirdik. Yıllarını tiyatroya adamış bu güzel insan da yok artık. Ölümleri kabullenmek ne kadar zor, ne kadar acı. Önümüzdeki sayıda buluşmak dileğiyle M u s t a f a

D e m i r k a n l ı

İ Ç İ N D E K İ L E R

6-14 Haberler

16-17

Gölge Ustası • Nalan MANYASLI

İzler-ll • Musa AYDOĞAN

26

Özgün

IPEK

32-33

BOYACIOĞLU

29

27

Jozef Szajna • Nalân ÖZÜBEK 23 Orta Direk Düğünü - Musa AYDOĞAN

V. Frank • Faruk BOYACIOĞLU

pe

28 Bir Şehnaz Oyun • Faruk

Bir Başkası • Ayşe ATEŞ

18-22

30

Barış •

Abdülcanbaz • Turhan SELÇUK 34-35 Fermanlı Deli Hazretleri • Yılmaz ONAY 36-37

Sular Aydınlanıyordu • Nalân ÖZÜBEK 38-39 Haberin Var mı Rıfat Amca "Rıfat Ilgaz Kültür Merkezi Açıldı" • Mustafa

DEMİRKANLI

40

Mevlana

• Burç TAN

41

Eurydice'nin

Elleri • Burç TAN

42

İki Efendinin

Uşağı • Seyhan GEMİCİ 43-44 Tanrım Kral Delirmiş • William A. Henry II 46-47 Kitapta Tiyatro • Hüsnü Ziya

ŞEN 48-49

Paris Mektubu • Coşkun TUNÇTAN

50

Oyunculuk Rölativitesi • Adnan TÖNEL

K a p a k : Savaş Çekiç Sahibi : Tiyatro Yapım Yayıncılık Ltd. Şti. adına Enis Bakışkan Sorumlu Y a z ı İşleri M ü d ü r ü : Mustafa Demirkanlı Yayın K o o r d i n a t ö r ü : Nalân Özübek Danışma Kurulu Başkanı: T.Yılmaz Öğüt Danışma Kurulu: Gökhan Akçura, Orhan Alkaya, Rutkay Aziz, Yılmaz Onay, Dikmen Gürün Uçarer Görsel Danışman: Savaş Çekiç T e k n i k Y ö n e t m e n : Sinan Şanlıer H u k u k Danışmanı: Av. Fikret İlkiz K a t k ı d a Bulunanlar: Ayşe Ateş, Şule Ateş, Musa Aydoğan, Faruk Boyacıoğlu, Seyhan Gemici, Özgün İpek, Asude Küçük, Nalan Manyaslı, Turhan Selçuk, Belgin Sunal, Hüsnü Ziya Şen, Burç Tan, Adnan Tönel, Coşkun Tunçtan Abone ve Satış: Nuray Avşar Dağıtım: Emin Şenol A n k a r a T e m : Yalçın Günaydın İzmir T e m : Ali Rıza Özbilgiç Tel: 84 52 20 İ z m i t T e m . Kocaeli Bölge Tiy. Tel 2 4 1 0 9 0 A l m a n y a T e m : Levent Beceren, Berlin Tel: 4 9 . 3 0 . 6 1 5 2 0 2 0 V i y a n a T e m : Uğur Özkan, Wien Tel: 4 3 2 2 2 5 0 5 1 2 2 0 O f s e t H a z ı r l ı k : Tiyatro Yapım Tel: 243 35 33 Baskı: MÜ-KA Matbaası T i y a t r o Y a p ı m Y a y ı n c ı l ı k Ltd. Şti. Hayriye Cad. Çorlu Ap. No: 3 D. 10 8 0 0 6 0 Galatasaray/istanbul T e l : 243 35 33-293 72 77 Fax : 252 94 1 4 Abone Bedeli: Yıllık 1 00.000.-TL. Yurtdışı : 50 DM Banka Hesap No: T.İş Bankası Cihangir Şb. 197245 K a t k ı l a r ı n d a n dolayı TİYAP'a ve TOBAV'a t e ş e k k ü r e d e r i z . Tiyatro...

Tiyatro...

3


cy a

pe


a

cy

pe


• philippe genty topluluğu

lediyesi Şehir Tiyatrosu, Devlet Tiyatroları, D.T. Vakfı Bursa Şubesi'nin işbirliği gerçekleştiriiecek.Oyun, 1213 Kasım tarihlerinde İBŞT Haldun Taner Sahnesi'nde 15 Kasım'da Bursa Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu'nda, 18 Kasım'da İzmir Devlet Tiyatrosu Konak Sahesi'nde 20 ve 21 Kasım tarihlerinde Ankara Devlet Tiyatrosu Şinasi Sahnesi'nde sergilenecek. Büyük yapımlardan okul pro­ jelerine kadar çeşitli çalışmalar gerçekleştiren Northerr Stage dans, müzik ve kelimeleri akıcı bir şekilde birleşti­ rerek dinamik ve görsel bir tiyatro oluşturmak savında. • tiyatro stüdyosu, geçen yıl sahnelemeye başladık­ ları Derin Bir Soluk Al adlı oyunla 1993-94 sezonunu açıyor. 4 Kasım'da İSTEK Vakfı Kültür Sanat Merkezi'nde sergilenecek oyun Aralık sonunda da Bakırköy Be­ lediye Tiyatrosu'nun Yunus Emre Kültür Merkezi'nde se­

pe

cy a

Fransız Kültür Mer­ kezi, istanbul Bele­ diyesi Şehir Tiyat­ roları ve Air France işbirliğiyle 21 ve 22 tarihlerinde Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde Philip­ pe Genty topluluğu Devines - Sürük­ lenme isimli göste­ riyi gerçekleştirdi. "Hayat, masallarda­ ki birçok odalı sara­ ya benzer. Bu oda­ ların birinde bir gün mimariyi tam olarak tanımaksızın bulunmaktayız. Seçimimiz, sürekli bir odada bulunma veya tehlikeyi göze alarak diğer kapılardan birini açmak yönünde olacaktır", diyen Philippe Genty, Güzel Sanatlar Fakültesi eğitiminden sonra kapılardan birini aralamış ve dünyanın birçok ülkesini kapsayan uzun bir yolculuğa çıkmış. Kurduğu topluluk ile gittiği ülkelerde kukla tiyat­ rosu çerçevesinde oyunlar sahneleyen sanatçı özellikle Japonya'daki "Bunraku" kuklacılık yönteminden çok etki­ lendiğini söylüyor. UNESCO için kuklalarla ilgili bir film de yapan Philippe Genty Fransa'ya döndükten sonra gösteri dünyasındaki ilişkilerini yoğunlaştırır. DevinnesSürüklenme isimli gösteri, kişilik çatışmalarının, zıtlıkla­ rın ve geçmişin sorgulandığı bir 'yolculuk'. Bu bilinçaltı­ na yolculukta kişiler ikizlerine rastlarlar. Yolcular, her se­ fer, kendileri için ölüm veya yeniden doğma olarak bir seri deneyden geçer, sonsuzluk, çeşitlilik, ve çokluk ara­ sında gidip gelirler. Her zaman ve her yerde çocukluğun yıpranmış bölünmüş yapısı karşılarına çıkar. Yolcular kendilerini sorgulayan benzerleriyle karşılaşır ve bu ben­ zerlerin asla kendilerinin düşledikleri yerde olmadığını görürler. Sürüklenme, pandomim, ans ve sahte kuklala­ rın yer aldığı bir gösteri. Amacının bazen gülünç, bazen yıkıcı, zengin, şiirsel ve düşsel görüntülerle gerçeğin ör­ tüsünü kaldırmak ve korkular, hesaplaşmalar içinde hapsolmuş fantasmagorik bir dünya yaratmak olduğunu söyleyen Philippe Genty topluluğun bu başarısı 1992 se­ nesinde, "Laurence Olivier Awaards" En Özgün ve İlginç Dans Gösterisi Ödülünü kazanmış. Topluluk, 6. İstanbul Uluslararası Tiyatro Festivali'nde izlenebilmek umuduyla Ankara'ya uğurlandı.

• british council İngiliz Northern Stage Tiyatro Topluluğu'nu Kasım ayında Türkiye'ye getiriyor. Topluluk, George Orwell'in Hayvan Çiftliği romanının büyük ölçü­ de müzik ve dansa dayalı olan tiyatro uyarlamasını sah­ neleyecek. Alan Lyddiard'ın yönettiği oyun, İstanbul Be­ 6 Tiyatro... Tiyatro...

yircisiyle buluşacak. Oyun, günümüz dünyasında insanoğlunun en temel sorunu üzerine kurulu; acıması; kapitalizmin ve onun buyruğundaki medyanın; çevreyi tüm doğayı, giderek yaşamı toptan yok edebileceği gibi bir insanlık gerçeğini işliyor. Ben Elton'a En İyi Yeni Yazarı Ödülü kazandıran oyunu Ahmet Levendoğlu dilimizi uyarladı ve yönetti.

• antalya devlet tiyatrosu yeni sezona Müsahipzade Celâl'in Aynaroz Kadısı adlı oyunundan esinlenerek Ülkü Tamer'in yazdığı Kadı adlı müzikal ile giriyor. Bir Akdeniz Müzikali altbaşlığıyla sahnelenen Kadı'yı Engin Cezzar sahneye koydu. Oyunun müziğini ise Cem İdiz hazırladı. Bu yıl Dünya Tiyatrolar Günü 27 Mart'ta perde


pe cy

a

erini açan genç Antalya Devlet Tiyatrosu ayrıca Salih karşın salon sorunu ve maddi zorunluluklar nedeniyle Yalçın'ın yazdığı Mavi Sakal ve Ali Meriç ile Metin Ba- turne ağırlıklı bir tiyatro yapısında olacak. Phylaks Oyunay'ın yazdığı Gozort adlı çocuk oyunlarıyla da Antalya cuları Tiyatrosu (POT), sezonun ikinci yarısında da Ha­ seyircisinin karşısında olacak. san Uysalın yazdığı Ve Öğretmen Ve Yaşam Ve Sürgün isimli oyunu sergileyecek. dr. nejat eczacıbaşı'nı yitirdik,İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın kurucusu Dr. Nejat Eczacıbaşı, Uluslara- • İsem geçen sezon sahnelediği Promete isimli çocuk rası İstanbul Tiyatro Festivali, Uluslararası İstanbul Film oyunuyla festival turnelerini tamamladı. Aiskilos'un "Zin­ Festivali ve Uluslararası İstanbul Bienali'ni kültür yaşamı­ cire Vurulmuş Prometheus adlı oyunundan yola çıkarak mıza kazandırmıştır. Onun atılımcı kişiliğinde İstan- yazılmış Promete, çocuklarla doğrudan iletişim gereklili­ bul'un tarihi mekanlarının kültürel etkinliklerle bütünleş- ği üzerine kurulu bir oyun. mesinin yanı sıra Haliç kıyısındaki eski Feshane • sarıyer halk eğitim merkezi tiyatro kolu 13. yı­ Binası'nın "İstanbul Büyükşehir Belediyesi Dr. Nejat F. lında Hansfallada'nın aynı adlı romanından Yılmaz Eczacıbaşı Sanat Müzesi" olarak İstanbul'a kazandrılması Onayın oyunlaştırdığı Küçük Adam N'oldu Sana adlı çalışmaları başladı. oyunla sezona merhaba diyor. Yönetmenliğini Sabahat­ helikopter Makedonya'da Tuncer Cücenoğlu'nun tin Mutluer'in yaptığı oyun 20 Ekim'den bu yana Sarıyer helikopter adlı oyunu Makedonya'nın Üsküp kentinde Halk Eğitimi Merkezi Tiyatro Salonu'nda sahnelenmeye sahneleniyor.Galası 17Ekim'de yapılan Helikopter'i başlandı. Devlet Tiyatroları yönetmenlerinden Murat Karasu sah• tiyatro eleştirmenleri birliği ödülleri TEB bu neye koydu. Murat Karasu Kasım ayında da Bursa Devlet yıl bir onur ödülü vermeyi oybirliğiyle kararlaştırdı. Ülke­ mizde tiyatronun yaygınlaşmasına, gelişmesine ve kitlelerce benimsenmesine olan katkıları, yaşamında ve çalış­ malarındaki sanatçı sorumluluğu nedeniyle Aziz Nesin'e Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Onur Ödülü verildi.TEB İs­ tanbul Ödülü yapım ve yorum bütünlüğündeki anlatım gücü, çağdaşlığı ve başarısı nedeniyle Genco Erkal'ın gerçekleştirdiği Bir Delinin Hatıra Defteri adlı yapıtla Dostlar Tiyatrosu'nu verildi. 1992-93 dönemi TEB Anka­ ra Ödülü George Buchner'in Woyyzeck oyunundaki ba­ şarılı yorumu nedeniyle Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçı­ sı Erdal Küçükkömürcü'ye ve oyun seçiminde gösterilen titizlik, benimsenen yenilikçi yaklaşımlar, sa­ Tiyatrosu'nda Ülkü Ayvaz'ın Nihavent Longa adlı oyunu- natçılar arasındaki uyumlu birliktelik, yöre seyircisiyle kurulan sıcak iletişim, yapılan süreli yayınlarla bölge ti­ nu sahneye koyacak. yatroları arasında öne çıkan düzeyi nedeniyle Devlet Ti­ hadi çaman yeditepe oyuncuları 1993-94 se- yatroları Bursa Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu'na verdi. zonunu Halûk Işık'ın yazdığı, Macit Koper'in yönettiği Hoşgeldin Amerika adlı oyunla açıyor. Bu yıl Kültür Ba- • Enis fosforoğlu tiyatrosu 14 Kasımda Altunizakanlığı En İyi Oyun Ödülü alan Hoşgeldin Amerika 20 de Kültür Merkezi'nde Biraz Bakar mısınız Bayan adlı Kasım'dan itibaren Teşvikiye Rüştü Uzel Tiyatro Salo- müzikal komediyle perdelerini açıyor. Zeki Keskin adlı genç bir yazarın bu ilk oyununu Enis Fosforoğlu yöneti­ nu'nde sergilenmeye başlayacak. yor. Türkiye'deki kadın sorununu ve kadına bakış açısını kültür müdürlüğü'nden ücretsiz kurs Karaman'da İl inceleyen sosyal bir komedi olan Biraz Bakar mısınız Kültür Müdürlüğü'nce tiyatro, halk oyunları, Türk Halk Bayan'ın müziklerini Selim Çaldıran ve Altan Tezel üstle­ Müziği ve El Sanatları dallarında ücretsiz kurs açılıyor. El niyor. EFT Çocuk Tiyatrosu ise 29 Ekim'den itibaren her sanatlarını geliştirmek, seyirlik oyunları ve halk oyunları- Cumartesi, Pazar 11.30'da Sevgili Arkadaşım adlı oyu­ nı canlandırmak, Türk Halk Müziği'nin gelişip yaygınlaş- nu sergiliyor. Altunizade Kültür Merkezi'nde sergilenen masını sağlamak, yeni ustalar yetiştirerek aslına uygun o- oyunu Enis' Fosforoğlu yazmış, Altan Tezel yönetiyor. larak gelecek nesillere aktarmak amacıyla düzenlenecek Sevgili Arkadaşım kitap okumanın gerekliliğini ve güzelkurslar 6 ay sürecek. Uğur Mumcu Kültür Sitesi'nde düliğini vurgulayan eğitici, eğlendirici bir çocuk oyunu. zenlenecek kurslar, 1994 yılı Ocak ayında başlayacak. • Si minör ortaköy Tiyatro oyuncusu ve yönetmeni phylaks oyuncuları tiyatrosu(pot) Başkentte ye- Zihni Küçümen'in yazdığı Si Minör Ortaköy, Remzi Kitani bir tiyatro topluluğu soluk alıp vermeye başladı. Tiyat- bevi tarafından yayınlanarak kitapevlerine verildi. ro yaşamını İsmet Küntay'ın yazdığı 400. Kilometre adlı 1940'lı yılların Ortaköyü'nde 14 yaşlarında bir çocuğun oyunla başlayan topluluk, başkent tiyatrosu olmasına Tiyatro... Tiyatro...

7


a

pe cy


cy a

pe


kendine, yöresine, dünyaya ve özellikle de cinselliğe şaş­ kın bakışlarını tem olarak alan kitap teatral öğeler taşı­ yor. Düş, şiir, müzik, sinema, anı, belgesel karışımı ve öz yaşam ağırlıklı kitap 22 bölümden oluşuyor.

• tiyatro afişleri sergisi Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Grafikerler Meslek Kuruluşu ve Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin işbirliği ile hazırlanan Tiyatro Afişler Sergisi, sezon boyunca Devlet Tiyatroları fuayelerinde sergilenecek. Son on yılın tiyatro afişlerinden derlenen serginin tanıtım afişini ise Esen Karol hazırladı.Sergide Yurdaer Altıntaş, Mengü Ertel, Turgal Belli, Bülent Erken Sadık Karamustafa, Savaş Çekiç ve Yeşim Demir'den seçilmiş 32 afiş yer alıyor. Tiyatro Afişleri Sergisi 11-26 Kasım tarihlerinde Diyarbakır Devlet Tiyatrosu Fuaye si'nde, 7-28 Aralık tarihleri arasında ise Antalya Devlet Tiyatrosu Sergi Salonu'nda izlenebilir. • mim gösterisi "Yürekli bir şiir izlemek ister miydi niz? Ellerinizle yüreğinizin birlikte konuştuğu, vücudunu zun haykırıp dilinizin küstüğü bir şiir. 28 Ekim'den başlayarak 3 gün Trabzon seyircisi işte böyle bir şiir izledi. Aynı sesti kimi yerde kukla, kimi yerde bir genç kız, etek lerinde tüm sahneyi süpüren dalgalarla sahneyi. Kafeste kaldı bazen bağıramadı, renk oldu kimi zaman elinde bir ressamın. Evrimin dili oldu yaşımızı anlattı. Yolcu olduk bir trende. İp çektik tüm salon, çocuk gibi güldük. Gülüşümüz bir uçurtmanın kuyruğuna takıldı. 6 ayrı dilden aynı aşktı; tek bir dilde söyleyen insan senfonisini."

pe cy

a

• açok Türk Tiyatrosu'na modern bir salon armağan ediyor. AÇOK, Üsküdar Belediyesi'nin açtığı ihaleyi ka­ zandı ve Zeynepkamil'de yapımına başlanıp bitirileme­ yen büyük bir tiyatro binasının 10 yıllık kiracısı oldu. Başta sinema olmak üzere, bütün sanat dallarına açık bir kültür merkezinin yaratılması hedeflenen binanın; yarım amfi biçimindeki ferah salonuna, çok rahat bir oturma düzeniyle 300 koltuk sığıyor. Türk Tiyatrosu'na armağan edilecek olan bina içinde değişik büyüklüklerde çalışma odaları da var. AÇOK kurucularından Ümit Deniz'den al­ dığımız bilgiye göre; "AÇOK bu mekanları özel bir konservatuvara dönüştürmeyi ve çocuk tiyatrosundaki biri­ kimini yeni kuşaklara aktarmayı düşünüyor... Bütün bu güzel düşüncelerin gerçekleşmesinde AÇOK'un en bü­ yük yardımcısı, sanatsever Belediye Başkanı Dr. Niyazi Yurtseven'dir. Onu, her aşamada inşaat alanında görme­ niz mümkündür. 'Bugün neye ihtiyacınız var çocuklar' diye gelir. Altunizade'deki küçük salondan sonra, belde­ sine kazandıracağı ikinci büyük kültür merkezinden duy­ duğu heyecanı asla gizleyemez... Anadolu yakasının bu yeni kültür merkezinde, İstanbul sinemalarında vizyona giremeyen, alternatif filmler de gösterilecek. Ve Sinema Günleri'nin en özgün salonu İstanbul'a armağan edile­ cek." Bütün bunların sağlanabilmesi, büyük bütçeler ge­ rektirdiği için; AÇOK, adını kalıcı biçimde değerlendir­ mek isteyen sponsor firmalara çağrıda bulunuyor...

taşımasına, ışığıyla, kostümüyle hatta isme özel hazırla' nan broşürleriyle kısa bir tiyatro oyunundan pek de farklı olmamasına özen gösterilmiş.

• kumpanya 15 Temmuz 1993'de Naz Erayda'nın mekan tasarımı çalışmasına başladığı yeni projesinin ilk gösterisini gerçekleştirdi. Canlanan Mekan ya da Deko­ ra Göre Oyun başlığıyla dile getirilen bu proje Aralık ba­ şında sahnelenecek. 25 Ekim'de gerçekleştirilen gösteri, Ağustos başından bu yana yapılan çalış­ malardan, doğaçla­ malardan her oyun­ cunun kendi etkilenişi, kendi bakışı, kendi kolajından oluşuyor. 40-45 dakikalık gös­ teri, her oyuncunun (6) temasının, tema­ nın sahibi olmayan bir başka oyuncu ta­ rafından ekibe çalıştı­ rılmasıyla gerçekleşti­ rilmiş. Daha önceki çalışmalardan alınan bu temalar biraraya getirilirken, kendi içinde bir bütünlük 10

Tiyatro... Tiyatro...

Erdinç Dinçer yönetti bu mim gösterisini, oynayanlarsa;

Chalicachvili Amizan, Khatajna Yanitachvili, Eca Zohetc helachvili, Maria Omanadze, Kiza Mebauce, George Ciol pan, Liliana Gavrilusu, Calini Moeanu, Ali Juca, Ulian Khani, MehribarZeki, Aliekber Hüseynon idi. Yine Erdin Dinçer yazdı MESAJ, dedi adına; 1935 yılının Ağustos ayında İzmir'de doğdum. Aynı gün belki binlerce sarı, siyah ve beyaz ırktan çocuklar, Afrika'nın içlerinde, Sibirya'nın buzlarla kaplı kesimlerinde Hindistan'da Ganj Nehri kıyılarında, Latin Amerika'da samba müzikleri arasında, Japonya'da radyoaktif ışınlar altında, Nijerya'da açlıkla savaşan bir toplum içinde ve Türkiye'de bu güzel dünyaya gözlerini açtılar. Belki birçokları şimdi benimle aynı yaştadırlar. Belki de birçokları, bazen, uygarlığın yarattıklarıyla, bazen de yaratamadıklarıyla hayatlarını kaybettiler. Bugün, yaşayanların çoğu birbirine dost, çoğu birbirinin canına kast'etmiş birer amansız düşman... Ve benim, hangi ırktan, hangi milletten olursa olsun seyredenin anlayacağı, anlaşabileceği ortak bir dil'im var... Bütün düşmanlıkları bir anda dostluğa dönüştürecek bir dil'im... Sizlere benim dünyamın kapılarını açıyorum. Gelin... Beraber sevinelim, sevelim, üzülelim, acıyı ve tatlıyı birlikte


dalım, gülelim ve düşünelim... Kısacası: YAŞAYALIM."

• tobav İstanbul , Ankara Küçük Tiyatro'nun kültürel kimliğinden uzaklaştırılması girişimlerine karşı,"Biz aşa­ ğıda imzası bulunanlar; Kentlilik bilincinin bir gereği ve her boyutta yaşanmakta olan kültürel yozlaşmanın önü­ ne geçilmesinin bir örneği olarak, Küçük Tiyatro'nun da içinde yer aldığı Evkaf Apartmanı'nın "mimari ve kültürel kimliği korunarak" yaşatılması amacıyla, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından, bütünüyle, Devlet Tiyatrolarına devredilmesini veya kiralanmasını talep ediyoruz, ana başlığı; "Küçük Tiyatro sanat etkinliğini sürdürsün" baş­ lıklı bir imza kam­ panyası başlattı. AKM gişeleri önünde 25 Ekim günü kuru­ luş temsilcileri ve TOBAV İstanbul Yö­ netim Kurulu üyele­ rinin katılımıyla baş­ latılan imza kampanyasına katı­ lan tiyatroseverlerin uzun kuyruklar oluş­ turduğu gözlendi. Küçük Tiyatro'nun gerek Devlet Tiyatro­ su olarak uzun yıllar­ dır sürdürdüğü sa­ natsal etkinlik, gerek ilgili binanın adeta Cumhuriyet ile bü­ tünleşen kültürel kimliğinin yok edilme girişimlerine karşı başlatılan imza kampanyası AKM salonlarında sürüyor.

a

türk eğitim birliği oyuncuları dördüncü yılında, kadrosunu daha da güçlendirerek İsmail Işılsoy'un yazıp yönettiği Vur Bir Mastika adlı oyunla seyircilerinin karşına çıkıyor. 1991'de Londra'da kurulan topluluk,1993'te tiyatro sahnesine dönüştürdükleri Islingan'daki 50 kişilik Fikri Sönmez Salonu'nda son olarak Cengiz Bozkurt'un sahneye koyduğu Sigfried Lenz'in Suçlular Çağı - Suçsuzlar Çağı adlı oyunu sahnelemişrdi. Bu yıl sezona Vur Bir Mastika adlı müzikli güldürüsü Londra'nın çeşitli sahnelerinde sergileyerek başlayacaklarını bildiren TEB Oyuncuları'ndan Cengiz Bozkurt, Epik Tiyatroyu bir adım daha ileri götüren Augusto Boın Ezilenler Tiyatrosu ekolünden etkilendiklerini söylüyor. Bozkurt, "Amacımız üretenle tüketen arasındaki aktif pasif ilişkisini en aza indirecek, bizi bilgi-deney dağarcımızı genişletecek soru ve tartışmalara götüren estetik değeri yüksek ürünlerin Londra'da yaşayan Türkçe ko­ nsan toplumla (Türk, Kürt, Kıbrıslı) paylaşılabileceği bir mekan yaratımıdır. Ayrıca burada hem uydu yayınlarının İç eden cenderesi arasında kahvelerde sıkışanlara, tekstil fabrikalarında makine gürültüsüne teslim olmak zorunda olanlara, hem de okulda farklı, evde farklı iki kültürle mücadele içinde olan ikini kuşağa karşı sorumluluk taşıyoruz", dedi. Vur Bir Mastika, 7 Kasım'da hat's Place'de sergilenmeye başlayacak.

hat Akkaş, Mimar Sinan Üniversitesi Sahne Dekor Kos­ tüm Tasarımı Bölümü öğrencilerinden İbrahim Kanak ve Erdal Kökmen'den oluşuyor. Topluluğun teknik sorum­ lusu ise Birol Aydın.

pe

cy

çorum bölge tiyatrosu sezona Halûk Işık'ın yazdığı Kurşun Askerin Utancı adlı çocuk oyunuyla başlıyor. Nail Demirin yönettiği, müziğini Serpil Türkmen'in yaptığı Kurşun Askerin Utancı, Sevgi ve Barış isimli iki arkadaşın oyuncaklarını yakalamaya çalışırken savaş canlısı bir kralın yönettiği bir ülkeye gelmelerini ve kralın düşüncelerini değiştirmeye çabalamalarını konu ediyor.

carrier dekorasyon ve sanat merkezi Eylül

1993'te Tiyatroom'a bundan böyle ev sahipliği yapacağımız bir kokteylle basına duyurdu. Tiyatroom, yeni yerinde Çocuk oyunlarının dışında ilk olarak Süha Öztartar'ın yapıp yönettiği Tam Sayfa Ölüm İlanı adlı iki perdelik oyunu sahneliyor. 17 Kasım tarihinde sergilenmeye başlanacak olan oyun, hafta içi bir gün Kenter Tiyatrosu'nda, hafta sonlarında da Carrier Dekorasyon ve Sanat Merkezi'nde sergilenecek. Tam Sayfa Ölüm İlanında yaşamın farklı yönlere sürüklediği dört çocukluk arkadaşı 20 yıl aradan sonra bir akşam yemeğinde buluşurlar. Ancak geçen onca zaman ve yaşamın kendilerine çizdiği yol, gerek sosyo-ekonomik gerekse bulunduğu konumların kendilerine benimsettiği karakterleri ile artık birer yabancıdır. Bundan sonra anılarda kalmış birliktelikleri ve ya­ nlıkları, yaşanacak olan beklenmedik ve istenmeyen olaylara engel olamayacaktır. Stanislavski ve Antuan Tiyatrosu'nu benimseyen Tîyatroom'un oyuncuları sanat camiasının dekoratör, ressam, sahne tasarımcısı olarak tanındığı Süha Öztartar, yıllardır Çocuk Tiyatrosu alanında özenle hazırlanmış oyunlarını izlediğimiz Nurdan ve Ser

• tiyatro eleştirmenleri birliği bildirisi Tiyatro tarihimizin, kültür yaşantımızın temel taşlarından Ankara'daki Küçük Tiyatro ülkemizdeki ilk yerleşik tiyatroları­ mızdan biridir. 27 Aralık 1947'de Tatbikat Sahnesi olarak açılan bu mekan yarım asır boyunca gerek sanatçı gerek izleyici kuşaklarının yetişmesine hizmet etmiştir. Günü­ müzün genel geçer değerleri arasında çok az sayıda sa­ nat odaklarının hiçbirinin yok olmasına beynimiz ve yü­ reğimiz razı olmadığı gibi Küçük Tiyatro'nun da ticari amaçlarla yok edilmesine karşı olduğumuzu ve Küçük Tiyatroyu ayakta tutma çabalarında Devlet Tiyatrola­ rı'nın ve Kültür Bakanlığı'nın yanında yer aldığımızı belir­ tiriz. • burçak çerezcioğlu İçin Amaçları Burçak'ın aralarına dönmesinde ufak da olsa bir katkıda bulunabil­ mek olan Birkan Yetkin Lisesi öğrencileri hazırladıkları rengarenk bir programla 1 Kasım Pazartesi günü Maçka Tiyatro Tiyatro

11


Maden Fakültesi G Amfisi'nde 2 bölümlük bir müzikal sunuyor. 12 ayrı müzikalden parçaların seslendirildiği ve koreografik bir düzenle sahnelendirildiği programın ismi de Rengarenk. 2 perdelik müzikal olarak hazırlanan gecenin yazarı Uğur Babürhan yönetmenliğini ve koreografisini yine Uğur Babürhan ve Gülcan Çomaklı üstle­ niyor. Faris Akarsu'nun müzik direktörlüğünü yaptığı ge­ cede Neş'eli Günler, Batı Yakası Hikayesi, Keşanlı Ali Destanı, Cats, Yedi Kocalı Hürmüz sahneye getirilen müzkallerden ilk akla gelenleri. 30 öğrenci-sanatçının sunduğu gecenin en önemli anlamı da okul arkadaşların­ dan olan Burçak Çerezcioğlu'nun yararına gerçekleştirili­ yor olması.

• türk tiyatrosunun dünü ve bugünü Amaçları ve

• eski yeşil'de 26 Ekim'den başlayarak 3 hafta gösterimine devam edecek bir Yunan topluluğu misafir ediyor; Compania Rembetika. Eski Yunan halk müziğinin kent müziğine ve enstrümanlarına uyarlanmış biçim olan Rembetiko Müziği, Türk aşık müziği, sufi aşk şarkları, Avrupa Musevi şarkıları, Bohemya çingene müziği İtalyan koral 'canzonetta şarkıları, Batı vals ye tangola ve Amerikan cazından etkilenmiş bir türdür. Üç hafta boyunca dinleme şansına sahip olduğumuz Compan Rembetika'nın müzik direktörü, Thesia Panayiotou, ülkemizde, Seni Seviyorum Rosa filmi için yaptığı müzik tanınmaktadır. Bilindiği gibi, yapıt, 1989'da Selanik 1992'de Ankara Film Festivali'nde en iyi film müziği ödü-

pe

cy

a

felsefesi doğrultusunda her zaman sevgi, barış ve hiz­ met sloganını kendilerine ilke edindiğini vurgulayan Lions, "bu anlayışla 'yaşarken analım, yaşarken sayalım' düşüncesiyle sanatın her dalında uzun yıllar emek ver­ miş sanatçılarımızı gündeme getirerek, sorunlarını pay­ laşmak, Türk kültürünü 'nasıl daha iyiye götürebilirizi' tartışmak ve bu değerlere kamuoyunun da katılımını sağlamak istiyoruz. Bunun için de 1993-94 dönemi, bo­ yunca bir dizi etkinlikler hazırlıyoruz. Etkinlikler Türk Tiyatrosu'ndan edebiyatımıza, plastik sanatlardan musiki­ mize kadar bütün sanat dallarını ve bu sanatlara gönül vermiş değerli sanatçılarımızı kapsıyor", diyor. Kültür programlarından ilk bölümünü Türk Tiyatrosu ve Türk Tiyatro Sanatçıları oluşturuyor. Türk Tiyatrosu'nun "dü­ nü ve bugünü"nün tartışıldığı, 31 Ekim Pazar günü Kadı­ köy Kültür Sanat Merkezi'nde düzenlenen bu ilk toplantı tiyatro sanatçısı Nedim Saban tarafından yönetildi. Piya­ nist Elif Turhan'ın da bir konser verdiği toplantıya Bedia Muvahhit, Zihni Rona, Necdet Mahfi Ayral, Samiye Hün, Fatma Andaç, Jeyan Mahfi Ayral, Muhip Arcıman ve Tol­ ga Aşkıner konuşmacı olarak katıldı.

na'nın birbirine bağlı üç kişilik kısa oyunundan oluşuyor. Oyun Yurttaş A, B, C olmak üzere üç yurttaş tipinin öyküsünü içeriyor. Çalışmalarını Atatürk Kültür Merkezi'nde sürdüren topluluk, Ekim ayı içerisindeki Anadolu turnesinden sonra oyunlarına Ankara'da devam ediyor. Oyunun yönetmenliği Savaş Yurttaş ve Semih Çelenk'in oyunun özgün müziği Savaş Bağcan'a, dekor tasarımı ise Hakan Dündar'a ait. Ekin Tiyatrosu 1993-94 tiyato sezonu ikinci tur oyunu olarak da Haldun Taner'in Gü nün Adamı adlı oyunu sergileyecek.

• bizim tiyatro 1993-1994 döneminde, Nâzım Hikmet'in yapıtlarından Zafer Diper'in oyunlaştırdığı ve yö­ nettiği, Şükran Kurdakul'un yazınsal danışmanlığını üst­ lendiği ve Şanar Yurdatapan'ın müziklerini yaptığı Yoldaşın Şeytanı adlı oyunu, 6 Kasım'dan başlayarak İTÜ Maçka-G Amfisi Salonu'nda sergileyecek. Bizim Tiyatro'nun 1987'den sonra ikinci bir kez Nâzım yapımına soyunma gerekçelerine dair demeci, "Yurttaş Nâzım için!; Yaratımsal-deneyselliği (denemeci biçemselde) içeren, 'diyalektik bir oyun yapısı'yla yorumlama istemi (emperyalizm olgusu ve metafiziğin karşısında us'u sim­ geleyen 'Şeytan'ın bilinesi imgelerden soyutlanmış tanı­ mıyla, tarihsel süreç içindeki yengiler yenilgiler toplamıyla savaşkanlığı); Içerik-biçim birlikteliğinde, çarpıcıözgün bir sahnelemenin Bizim Tiyatro'ca duyumsanan, düşünce ve duygu bağlamındaki 'çılgın heyecan'ı..." şek­ linde.

lü almıştır. Oysa Panayiotou diyor ki, "ilk müzik çalışmalarıma tiyatro için başladım (T. Williams'ın Cam Biblob adlı oyunuyla), hatta diyebilirim ki tiyatro olmasaydı müzik yapımına devam edemezdim. Daha sonra yavaş yavaş film müziğine, operaya geçtim. Ancak teatral bakışımın yaptığım her müzikte etkisini gösterdiğini inanıyorum. Benzer bir biçimle Rembetiko müziğinin de müziğini yaptığım her şeye yansıdığını biliyorum. TEKZİP Derginizin Mayıs sayısında "Avni Dilligil Ödül Jürisi" kararları hakkında sanatçıların protestosu ile ilgili bir haber yayınlanmıştır. Protesto eden sanatçılar arasında benim isminde yer verilmiştir. Oysa bu protestoyu imzalamaktan vazgeçtiğimi gerekli insanlara açıkça bildirmiştim. Tekzip ediyorum..

• ankara ekin tiyatrosu'nun yeni oyunu Orhan Ase-

Filiz Kutlar

na'nın Sağırlar Söğüşmesi. Sağırlar Söğüşmesi Ase-

İstanbul Şehir Tiyatroları Sanatçısı

12

Tiyatro... Tiyatro...


Sayı: 8.16.1.DTG.0.10.00.00./002 Konu: Birim Tiyatro Uygulaması Tarih: 14.04.1993 Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü'nün kuruluşuyla ilgili 5441 sayılı Kanun ile, bu kanunu değiştiren ve bazı maddeler ilave eden diğer tüm kanunların yürürlükten kaldırılarak; yerine yeni bir kanun yapılması konusunda, daha önce ayrıntılı çalışmalar yapılmış; çeşitli aşamalardan geçtikten sonra hazırlanan kanun tasarısı, 4.12.1992 tarihinde Bakanlığımıza sunulmuştur. Bu tasarıda, yeniden yapılanma çerçevesinde sahnelerimizin "Birim Tiyatro" anlayışı içinde çalışmaları ilkesi de yer almaktadır. Öte yandan, tasarının kanunlaşmasından önce, 5441 sayılı kanun sınırları içinde kalınmak kaydıyla, Birim Tiyatro konusunda pilot uygulamanın yararlı olacağı düşünülerek; bu uygulamanın İstanbul Devlet Tiyatrosu bünyesinde yapılması kararlaştırılmıştır. Konu, 8.3.1993 günü İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda sanatçılarla yapılan toplantıda gündeme getirilerek; bu yönde çalışma yapılması ve yöntem oluşturulması önerilmiştir. Önerimiz üzerine İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda yapılan çalışmalar sonunda, sanatçıların katılımıyla oluşturulacak Birim Tiyatro modeli ve bu doğrultudaki öneriler, 6.4.1993 tarihli, 29 imzalı dilekçe ile Genel Müdürlüğümüze iletilmiştir. Bu belgeye göre, çalışma ve seçim sonunda; model oluşturacak Birim Tiyatro'nun Sanat Yönetmeni olarak Müge Gürman, Sanat Yönetim Kurulu üyeleri olarak da Mahir Günşıray, Nihat İleri, Nesrin Kazankaya ve Özgür Yalım'ın oy birliği ile seçildikleri görülmüştür.

Bilgilerinizi ve gereğini rica ederim.

birim tiyatro

cy a

Seçim sonucu belirlenmiş bu kadro ile, mevcut mevzuat çerçevesi içerisinde ve teknik ayrıntıları Haziran sonuna kadar oluşturulmak üzere; İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürlüğü'nde 1993-94 tiyatro sezonunu kapsayan bir yıllık süre için, Birim Tiyatro pilot uygulama ve denemesinin yürütülmesi uygun görülmüştür.

pe

Türk Tiyatrosu'nun geleceğine yönelik düşünceler ve çözümler, ilk sorudan başlayarak kılcal damarlara dek yayılan, çok geniş bir perspektiften bakmamızı :orunlu kılar. Bu bakışla yola çıktığımızda, ilk ve asal olarak karşımıza şu soru çıkar: Tiyatronun günümüz insanı ve kültür yaşamındaki anlamı nedir?"

Düşünülen ve özlenenler bir yana, tiyatro bugün hangi gerçeklerle karşı karşıyadır? Sonraları cesur bir özeleştiri ve özenle ortaya koyabilme temelinden başladığımızda ve yansız baktığımızda yüzyüze kaldığımız gerçek; Tiyatronun, gerçek yaşamsallığını ve etkinliğini kaybetme tehlikesi içinde' olduğudur. Tiyatro insanı çeken ve yok edilmez özü gereği bir yandan vazgeçilmez olmakta, bir yandan da gerçek dönemini ve 'özgün kişiliğini' bir türlü bulamamaktadır. Genelde onu 'sanat' yapan asal özellikleri ve incelikleri

Yücel ERTEN Genel Müdür

gözardı edilerek, ortamı bulunduğunda kolayca yapılıp çatılabilen bir 'gösteri' niteliğinde görülen 'tiyatro', sanki ayağını sürüye sürüye ortalarda dolaşıp durmakta, ne yok olmakta ne de tam anlamıyla var olabilmektedir. Çoğunlukla da durumu görünüşte ve geçici olarak kurtarmak üzere içi boşaltılmış ve hayatiyetini kaybetmiş bu tiyatro, profesyonel dünyanın bir cilvesi olarak, büyük paralar karşılığında yeniden allanıp pullanıp süslenerek piyasaya sürülmekte, bu kez de bir 'mal' durumuna indirgenmektedir. Bugün meraklı, zeki, araştırıcı ve sanattan gerçekten bir şeyler bekleyen insanların çoğu, tiyatrodan uzak durmayı yeğliyor. Çünkü ne yazık ki, bir oyun sırasında seyircinin de 'yaratıcı' kılınması gerektiği unutulmuştur ve çoğu kez sahne, seyircinin altında kalmaktadır. Oysa sahnedeki bir sanat yapıtı, yaşamı ve kendini gözleyen toplum bireylerinin kurabildiği bağların daha ötesinde bağlar kurup, onlar için yeni olanaklar ve yeni deneyimleri 'estetik' kavrayışlarla

Tiyatro... Tiyatro...

13


birlikte oluşturur. Seyircide çok sayıda ve çok yönlü çağırışımlar yaratabilen bir tiyatro yapıtı başarılı sayılabilir. Bunu başaramayan bir tiyatronun 'seyirci' geleneğini de, danışıklı dövüş biçiminde bir oyun'a dönüşür. Bunu kabullenerek var olan seyirci ise, ilgisini kaybetmemek istercesine razı olmakta, böylece, tutucu ve ölü bir seyirciye dönüştüğünü anlamasa bile sonuçta bu durum onu da ve tiyatroyu da bir kez daha sanatsal var oluşundan başka bir yere indirgemektedir. Baştan beri özenle vurgulamak istediğim ve bildirinin de özünü oluşturan bu sorun, kanımca Türk Tiyatrosu'nu da ilgilendiren öncül sorundur ve şu başlıkta toplanmaktadır:

Tiyatro, sıradan ya da rastlantısal bağlarla ve birkaç fantaziyle tüm bu öğelerin 'yamalı bohça' gibi birbirine eklendiği, diğer sanat dallarının da -müzik, dans, şiir vb.- 'koltuk değneği' gibi kullanılarak biraraya getirildiği bir yer değildir. Tersine, tüm bunların, yaratılmış bir 'atom dizilişi'yle yeni bir yapıya dönüştürüldüğü 'kendine özgü' olan parçalanmaz bir bütündür. Türk Tiyatrosu'ndaki sahneleme anlayışı, genelde eskimiş ve durağan kalıplarda yürümektedir ve çoğunlukla da en kaba anlamdaki bir 'natüralist' yaklaşımın geleneğiyle sürdürülür. Böyle bir sahneleme anlayışı, yaşamın sıradan görüngülerini, gündelik yaşamda karşılaşıp durulan görünüşleriyle ve klişe anlatımlarla yineleyip durmakta ve yaşamı yüzeysel bir biçimde taklit etmektedir, ki hiçbir sanat, yaşamı taklit etmez. Üstelik yaşamın ve doğanın kendisi böyle bir tiyatrodan çok daha çekici, sürprizli ve ilginçtir. Tiyatro, bu sözü geçen tuzakları aşamadığında, bırakın etkileyip ilgi uyandırmaya, daha baştan varlığını can sıkıcı kılmaktadır.

a

Her şeyden önce biz tiyatro sanatçıları, tiyatroya, yitirmiş olduğu 'sanatsal prestijini' yeniden kazandırmak durumunda ve sorumluluğundayız. Bunu başardığımızda tiyatro, insan ve kültür yaşamındaki önemine yeniden kavuşacaktır. Çözüm, tiyatroyu ölü biçimlerinden kurtarıp, yaratıcı düşünceyle onu yeniden 'genç ve yaşamsal' kılmaktır. Geçici önlemlerle iyileştirmek de değil, onu her seferinde yeniden yaratmayı başarmak gerekir. Aslında bu, tiyatronun kendine özgü biricik gerçeği de değil midir? Her gösteriminde kendini tüketip, ertesinde yeniden yaratmaz mı!? Tıpkı 'phoenix' gibi, o kendini kül haline getirip bu küllerin arasından 'ateşini' yeniden ve yine yaratacaktır... Bu çok çetin ve zahmetli bir yoldur. Doğal ki gerekli sanat ortamları, somut destekler ve maddi olanakların yardımını ister ve en çok da 'bağımsız' olabilmeyi gereksinir. Süregelen ve alışılmış geleneğin çemberlerini kırmaya çalışan yeni ve yaratıcı çalışmalara olanak tanınmadığında, bu tür çalışmalar için ateşleyici olan araştırmaların ve deneylerin yapılabileceği 'deneme ve atölye' sahneleri oluşturulmadığında, bu çetin yol daha da uzayacaktır. Sıkça örnek aldığımız Batı, (Orta ve Doğu Avrupa da içinde olmak üzere) bu türden çalışmalar ve sahnelerle doludur.

çoktan çözümlemiştir.

pe

cy

Çünkü yazılı metin, tiyatro sahnesinde dönüşüme uğrar, başka bir yaşam kazanır. Bu anlamda, oyun metnin hizmetinde değil, metin oyunun hizmetindedir. Dönüşümün niteliği görsel, işitsel ve simgesel anlatımın oyuna özgü imgelerini, yaratıcı buluşlarla somutlamasındaki başarısına bağlıdır. 'Anlam'ın değil de, yalnızca 'söz'ün ilk mantığına yönelik sahneleme anlayışları, gerçekte yazılı metnin sanatsal değerini de düşürürken aynı zamanda tiyatroyu da sahnede 'yürüyen soluksuz bir edebiyata' dönüştürür.

Kuşkusuz, zengin bir tiyatro geçmişi ve birikimi taşıyan Batı Tiyatrosu bile gerek geleneksel, gerekse yenilikçi anlayışta hemen her türlü olanağı denemiş olmasına karşın bu 'yeniden ateşleme' bunalımına düşebilmektedir. Fakat şurası açık ki bu bunalım, bizim içinde bulunduğumuz durumdan çok farklı bir üst boyuttadır ve en azından altyapı (tiyatroda eğitim ve yönetimin örgütlenme biçimi) ve temel sorunları 14

Tiyatro....

Tiyatro...

Bu gelenek doğal olarak, yalnızca 'oyunculuğun' sırtına yüklenmiş bir sahneleme alışkanlığını getirmiş ve bilinen anlatım biçimlerini yineleyip duran bir oyunculuk sanatını körüklemiştir. Sahneleme çalışmasında yeni yaratıcılık alanları oluşturulmadığı, yeni ufuklar açılamadığı için oyuncu da kendini yenileyemeden ve geliştiremeden neredeyse mekanik bir araca dönüşür. Bu yüzden Birim Tiyatro'da yaratıcı oyunculuk fikrini hedefleyen temelden bir yöntemi geliştirmekteyiz. Bu doğrultudaki araştırmalarımızı ve çalışmalarımızı kendi içimizde oyun provaları dışında sürdürmekteyiz. Müge GÜRMAN


a

pe cy


sahte dengelerin gölgesinde Nalan MANYASLI

USTASI

İSTANBUL BELEDİYESİ ŞEHİR TİYATROLARI FATİH REŞAT NURİ SAHNESİ Yazan: Yeşim Dorman - Yıldırım Türker Yönetmen: Orhan Alkaya Sahne Tasarımı: Ersin Satgan Giysi Tasarımı: Fügen Yazıcı Müzik: Ayşe Tütüncü

Tiyatroya ilk gelen, oyunda konuğu (Cengiz) yorumlayan Murat Dal olu­ yor. Onu oyunun yönetmeni Orhan Al­ kaya ve anne Muzaffer Hanım rolün­ deki Tomris İncer izliyor. Birlikte kulise geçiyoruz. Fransa'dan gelen Philip Genty Topluluğu'nun bir gece önce gerçekleşen kuklalı ve danslı pandomimi Sürüklenme'den söz edi­ liyor bir süre. Onların yaptığı mı tiyat­ ro, bizde yapılan mı? Sahi tiyatro ne? Yasemin çayını içerken, gazetelerde Gölge Ustası ile ilgili çıkan tanıtım ya­ zılarını konuşuyoruz. İşte, oğul Tardu (Arif Akkaya) ve evin kızı Seniha da (Rozet Hubeş) geldiler. Prova zamanı.

cy

Oynayanlar: Tomris İncer, Rozet

İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları'nın 1993-94 sezonundaki yeni oyunlarından Gölge Ustası'nın son­ dan ikinci provasını izlemek üzere Fa­ tih Reşat Nuri Tiyatrosu'ndayım. Ti­ yatro... Tiyatro... Dergisi'ne verece­ ğim (bu) yazıyı 26 Ekim'deki prömiyerinden önce yazmak durumundayım. Bu nedenle ne bir izlenim, ne bir eleş­ tiri olabilir yazı; olsa olsa prova notla­ rı.

a

GÖLGE

pe

Hubeş, Arif Akkaya, Murat Dal

1402'lik olarak ayrıldığı Şehir Tiyatro­ ları'na iki sezon önce mahkeme kararı ile dönen Orhan Alkaya, bu süre için­ deki dördüncü rejisini gerçekleştiri­ yor.

Gölge Ustası, yeryüzündeki milyon­ larca yenilmiş aileden birinin öyküsü. Yönetmeni Alkaya'nın sözleriyle oyu­ nun karakterleri; Cumhuriyetin lirik günlerinden artakaldığı izlenimi uyan­ dıran, aslında lirizmden şiddete sav­ rulmuş her kadının çizgilerini taşıyan bir anne; dışarıya, kendini "kamufle ederek" çıkan, satranç tahtasının için-. de, sağlam, dengeli bir hayat kurma­ ya çalışan 'Kafkaesk' bir oğul; bir ba­ kışla 'deli', bize göre gerçekliği algılama biçimi farklılaşmış, 'normal'i yer değiştirmiş bir genç kadın; bu ai­ lenin içine 'dışarıdan' sızan genç bir 16

Tiyatro... Tiyatro..

erkek, bir'gölge ustası'. İlk anda, Nâzım Hikmetin Yolcu, Sa­ bahattin Kudret Aksal'ın Tersine Dö­ nen Şemsiye, John Guare'in Altı De­ rece Uzak yapıtlarındaki 'yabancı'yı anımsattı bana Gölge Ustası. Sonra farklar öne çıktı: Altı Derece Uzak'ın kahramanlarının bir yabancıya, dış dünyayı kendilerine taşıyacak birine ihtiyaçları yoktu. Yabancı aniden orta­ ya çıkıyor, yalanlarıyla diğerlerini alda­ tıyor ve sonra onlar tarafından uzaklaştırılıyordu. Nâzım'ın Yolcu'su ya da Aksalın Tersine Dönen Şemsi­ ye'sinde ise kendi labirentlerinde ya­ şayan üç kişi vardır. Bir gün kapılarını çalan biri, oyun süresince onlarla olur ve yine yalnız bırakır onları. Gölge Us­ tası da yine kendi dünyalarına kapa­ nan üç kişi ile, dışarıyı temsil eden ya­ bancı arasında gelişen olayları konu alıyor: İğnecilik yaparak para kazanan bir anne, dünyasını satranç tahtası ile radyo arasına sıkıştırmış bir oğul ve bu iki kişi tarafından sürekli gözlenen, kollanan genç kız. Bu üç kişinin anılar, küçük telaşlar ve işbirlikleri ile oluş­ turdukları sahte bir denge. Seniha'nın parkta karşılaşıp eve getirdiği yabancı, bu insanlarla ayrı ayrı kurduğu ilişki­ lerle, dünyalarını zenginleştirmek is­ ter, ancak kendisi de yoksullaşır. Sah­ te dengelerin bozulması onu da etkiler. Tiyatromuzda pek rastlanmayan tür­ den bir ortaklıkla, iki kişi tarafından yazılan Gölge Ustası'nda satranç, kö­ mür karnesi, resim, dans ya da ninni söyleme gibi, birçok yapıtta kullanılan öğelerle karşılaşıyoruz. Orhan Alkaya, yapıtı oyuncularla konuşarak, tartışa­ rak yaratıyor. Oyunculara gelince; Ro­ zet Hubeş dört sanatçı içinde rolüne en uygun kişi, Tomris İncer, Arif Ak­ kaya ve Murat Dal da metnin sınırlayıcılığı içinde, belli bir çizginin altına düşmeden oynuyorlar.


Reji notları

cy a

13. Beyaz at! Seniha'nın satranç masasından 'aparttığı bu beyaz at Kiralık ev, kömür karnesi, Seni- binicisini beklemektedir. Cengiz, ha... rutin ve repetatif konuşma, kesinkes binici adayıdır; Seniha didişme gerekçeleridir. İleride be- için... Seniha-Cengiz ilişkisinin kur­ rginleşeceği gibi, bu ailede her- gusu, tüm oyuna yayılacak biçimde keS, her an birbirini itham ederek bu beyaz atın üstüne layık bir binici işar... Nedir, bu gizli nefret, kar­ bulma/arzulama meselesidir. tını imkansız kılmaz. Dayanışma 14. Satranç, bir düşünme biçimi zorunluluğunun içeriğinde gizli önerisi olarak, iki erkeğin ilişkisini nefret, öfke, bıkkınlık kadar, belki mümkün kılar. Giderek görüleceği bir gıdım daha fazla sevgi,bağlılık, gibi, bu ilişkinin imkansızlığını da içtenlik de vardır. Bir diğeri olma- belirler. Buradan bakıldığında, do­ dan, kollektifin dışında yaşaması minant görünen Cengiz de olsa, sü­ mümkün olmayan insanların rutine rece asıl hükmedenin Tardu olduğu inmiş hayatlarını, akışın, sürekli ortaya çıkar. Çünkü her şey bir ti­ kendini yineleyen dairevi hareketin yatro sahnesinde gerçekleşiyorsa eğer, oyuncu Tardu, seyirci Cenbir yerinden yakalarız. Radyonun civarı ve iki iskemle giz'dir. Metin üzerinde yapılan ardu'nun mekanlarıdır. Sol ön 15. sahnedeki koltuğun tek sahibi Mu- strich'ler, bu versiyonun temel aldı­ savver Hanım'dır. Bu objelerin, di- ğı bakış açısını da ele verir. 135ğer oyuncular tarafından kullanıldı- 138 arası diyaloglarda, Seniha'nın sahnelerde, rol değişimi altı "şizofreni"sinin yok edilmiş olması buna önemli bir örnek teşkil eder. ezilmeden gerçekleştirilecektir. Seniha eve bir yabancı erkekle misafir adam) gelir. Bu durumun ayrıksı, aykırı içeriğini, neşeyle içerigiren iki gencin arkasından, kapı 2. Çatışmalar ve uzlaşmalar; nefret­ ağzında onları izleyen Musavver'in ler ve sevecenlikler; gölgeler ve kuşkusuz aydınlıklar... Musavver yüzünde okumalıyız. I. Cengiz, bütün zamanların se- Hanım üçgeninin bu girift karakteri, yircisidir. Rolünü, karşısındaki ger- yaşadıkları durumun bilincine var­ ek oyunculara göre belirler. Bu mış olmakla, bu durumun ağırlığı nun iyi ya da kötü biri olarak ta- altında ezilmeme mücadelelerini bi­ mamlanmasını da gereksiz kılar. tiştiren dokuları, anlatmak istedi­ Merak etmiştir. İzlemeye gelmiştir. ğim muhalefetin aflarını çoktan seç­ miş bu savaş kahramanlarının

pe

prova notları

dışında kalan ve-etik zeminlerini ko­ ruma çabasını, cehenneme karşın sürdüren bu insanları tanıyorum. 3. Cengiz'i bir cehennem figürü ola­ rak ele alırken, kendimdeki cehen­ nemle de hesaplaşmaya giriştim. O dışarı karakter, benden de izler taşı­ yordu. Kendime karşın Cengiz'i eleştirmeye kalkıştım. Çünkü insan­ ların kurtarıcılardan kurtarılmaya ihtiyacı olduğuna inanıyorum ve bu inancım beni de aşıyor. 5. Gerilimli anların çapraz açılarla, uzlaşma anlarının dengeli, yatay açılarla anlatıldığı, tekrarlanmış ifa­ delerin önde durduğu bu mizansen, Erik Satie'den seçtiğimiz erken dö­ nem piyano parçalarıyla tuhaf bi­ çimde örtüştü galiba. 6. 1977 senesinde Nâzım Hikmet'in Sabahat'ini oynarken hayranı oldu­ ğum Tomris'le Jerusalem'in mor gülü Roseta'yla sarışın bir deli olan Arifle, ileride iyi aktör olacaklarına inandığım Murat ve Murat'la, arka­ daşlıklarına ve "işlerine bayıldığım Ayşe'yle, Ersin'le, Fügen'le, Ke­ mal'le, Feriha'yla çalışırken, çalış­ ma arkadaşlığımızın bu kısacık öm­ rüne içerlemedim diyemem. Ortak üretim, bir paylaşım sürecini zorun­ lu kılıyor çünkü. Önce herkesin bir­ birini anlamaya çalışması gerekiyor ki, bu bile uzun bir zamana anga­ je... Biz, tüm açıklığımızla, kendimi­ zi diğerlerine açmaya çalıştık. Ama o incelen zaman... Çalıştığım her ekipten ayrılmaya yüz tutarken, da­ yatılan bu zaman terörüne karşı se­ sim yükseliyor. Tiyatroda 'ensemble' kavramının sözlükleri aşan dokusu bir kez daha ruhuma çarpı­ yor... 10. Resmi tarihin hiçbir biçimde söz konusu etmediği insanlardan, hayatlardan, sahiciliklerden söz et­ meye çalışıyorum. Sanırım, önü­ müzdeki en şiddetli engel, tarihin sahiciliği yok sayan heyulasıdır Ta­ rihi tarihsizleştirmeyi başarmak ye­ rine, gözden geçirilmiş ve yetinilmeyip yeniden yazılmış bir tarihin peşinde koşmak önemli. 11. Hayat yok ki... Hayatlar var. . Orhan ALKAYA

Tiyatro... Tiyatro...

17


ressam, grafiker, sahne t a s a r ı m c ı s ı , y ö n e t m e n , oyun yazarı, tiyatro kuramcısı;

j o z e f

s z a j n a

pe

cy a

Der: Nalân ÖZÜBEK

Szajna'nın İzler" için hazırladığı afiş tasarımı.

18

Tiyatro... Tiyatro...

Josef Szajna 1922 yılında Polonya'nın Rezeszew kentinde doğar. Ü kesi Polonya, Nazi işgali altındayken 17 yaşındadır. Partizanlık ve sabot suçlarından Almanlar tarafından kara listeye alınır. Yakalandığında Buhenwald'a ordan da Auschwitz'de toplama kamplarına götürülür. Bir kaç başarısız kaçma girişiminde sonra ölüme mahkum edilir. İlk gençlikten delikanlılığa varan topla beş yılı bu esir kamplarında geçen Savaşın bitiminde Szajna, 1948 yılında Krakow'da Güzel Sanatlar Akademisi'ne yazılır. Burada sanatsal eğitimini tamamlar ve 1952'de resim bölümünden, 1953'te de yönetmenlik bölümünden mezun olur. Uğraş olarak kendine tiyatroyu seçer. Opole'deki tiyatroya sahne çizimcisi olarak girer ve 1955 yılına kadar burada çalışır. Savaş bitiminde yeni kurulan sanayi kenti Nowa Huta'da, Halk Tiyatro'nda 1955'ten 1963'e kadar badekoratör olarak çalışır. 0 günlerde kendisine Akademi'de öğretim üyeliği önerilir ve 14 yıl boyunca bu okulda ders verir. 1963 yılında "Halk Tiyatrosu"nun Sanat Yönetmenliği'ne getirilir. Tiyatrodaki çalışma koşulları nedeniyle ba oyunları sahneye koymaya başlar. 1971 yılında Polski Tiyatrosu'nda sergilediği Faust ile ilgi toplar. Onun bu başarısı, Varşova'daki Klasik Tiyatro'nun başına getirilmesi ile ödüllendirilir. Tiyatronun adını Stüdyo Tiyatrosu olarak değiştiren Szajn


kendi atölyesini kurar. Szajna'nın sanatı, tiyatro anlayışı Stüdyo Tiyatro­ su'ndaki son dönem çalışmaları ile boyutlanıp gelişir. Artık yalnızca bir dekoratör, bir yönetmen olarak yaklaşmaz tiyatro metnine; düşlediği ti­ yatro dünyasını sahneye aktarabilmek için yazar olarak da oyunlarını 'önlendirir. Szanja, günümüz tiyatrosunu kendine göre tartar, eksiklerini, yetersizliklerini saptar. Çağdaş tiyatroda şimdiye kadar var olan olanakların dışında bir tiyatro yapmanın gerekliliğine inanır. Ressam olarak tiyatro­ ­a plastik bir yumuşaklık kazandırılması gerektiğini savunduğundan tiyatrosunu bu doğrultuda biçimlen­

cy

Stüdyo Tiyatrosu'ndaki ilk çalışması 1971'de kendi yazıp, yönettiği Witkacy'dir. Oyun Polonya'nın lanetli sanatçısı Stanislaw Witkievicz'in dört kısa öyküsünden oluşur. Szajna bir projesinde "bugünlerde kimsenin sanata gereksinimi var mı? Günü­ ­üzde sanat nedir?" sorularını gündeme getirir.

a

dirir.

pe

1973'te Maria Czaner'le birlikte yaz­ığı Gulgutiera'yı sahneler. Bu oyun daha önce yazdığı oyunlarının seçki­ si niteliğindedir. Gösteri hem sahne­ le, hem de seyirciler arasında geli­ şir. Oyuncular sahneye kulislerden çıkmazlar; tiyatrodaki yan odalardan ya da salondaki koridorlardan çıkarlar. Oyunu bir yükselti üzerinde oy­ larlar. Bu yükselti bir yandan sahneye doğru, bir yandan da seyircilere doğru uzanacak biçimde tasarlanmıştır. Gulgutiera kısaca; bir sanatçının ölümünü ve halkın ona olan tepkisini anlatır. Oyun, "Dinleyin, susun ve ileriye bakın" sözleri ile son bulur. Almanca'ya çevrilen oyun Batı Berlin'de Forum Tiyatrosu'nda Szajna tarafından tekrar yönetilir. Szajna toplama kamplarındaki anılarını en çok Replika'da ortaya koyar. 3u oyunun en önemli özelliği 'replika'nın iki ayrı anlama gelmesidir. Polonya dilinde 'replika' yapıt anla-

1971 'de sahnelenmiş ve 1980'de beşinci versiyonunun yapıldığı Szajna'nın en önemli oyunlarından;"Replika" Varşova "Stüdyo Tiyatrosu"

mını taşır. Aynı zamanda bir şeyin yeniden yaratılmasıdır da. Oyunda bu yanıt esir kampını görmüş, ölüm­ den şans eseri kurtulmuş bir sanat­ çının yanıtıdır. Szajna insanlık dışı olayları, anımsayarak anlatır. Bütün oyun boyunca 'anne, yardım, gel, bak, gör' gibi birkaç sözcük dışında, hiç sözcük kullanılmaz. Onun için çok kısıtlı sözcüklerin ötesinde söz­ süz bir oyundur Replika.

Replika 1971'de Göteburg'da sergi­ lenir. 1972'de Edinburg Festivali'nde seyirci karşısına ikinci kez çıkar. 1973'de 9. Nancy Dünya Tiyatro Festivali'nde sunulur. Bir yıl sonra,

1973'de Stüdyo Tiyatrosu'nda 4. Replika ile oyunun Polonya prömi­ yeri yapılır. Tiyatronun dördüncü ka­ tındaki dekor-boya atölyesinde oyna­ nan oyun, Şili'deki faşist darbeye karşı protesto niteliği taşır. 4. Repli­ ka Fransa'da da sergilenir. Avignon'daki temsilleri büyük ilgi çeker. 1980'de Replika'nın beşinci versiyo­ nu oluşur. 1984 yılında 12. Uluslara­ rası İstanbul Festivali çerçevesinde Rumelihisarı'nda Replika 5 sergile­ nir. Szajna, aynı tarihlerde Taksim Sanat Galerisi'nde açtığı sergide re­ sim, grafik, desen, çevre düzenleme­ si, kolaj, 'enssemblage'lardan oluşan 19


a cy

Cervantes; Szajna'nın 1976'da sahnelediği ve Varşova Stüdyo Tiyatrosu'nda sergilenen bu oyun, 1979'da Finlandiya-Tampere Uluslararası Feslivali'ne katıldı.

Dante'den sonra Szajna 1976'da ye­ ni bir görsel oyun ile seyircisinin karşısına çıkar: Cervantes. Szajna bir anlamda İspanyol yazarın yaşa­ mını ve ünlü yapıtı Don Kişot'u sah­ neye getirir. Egemen ve yargılayıcı 'vurdumduymaz dünya'ya karşı dü­ şünceleri ile başkaldıran, bu alanda sonsuz bir savaşıma giren Cervantes portresi çizer. Öyle ki bu oyun kişisi pragmatik gerçekliğe, gözle görülür aptallığa, kölelik ruhuna, iki yüzlülü­ ğe, kendini beğenmişliğe, şiddete ve ihanete dayanamayan romantik bir kahramandır. Ülküsünün çerçevesin­ de hep kötülük ve barbarlıkla sava­ şır. Dünya görüşü hakkındaki düşün­ celerini yansıtan 'Kişotizm'i yenilgiye uğrasa da Cervantes kolay kolay başkaldırısından vazgeçmez.

pe

yapıtları ile çeşitli gereçler kullana­ rak yaptığı yontularını sergiler. 1974'te İlahi Komedya'dan hareket­ le yazdığı Dante oynanır. Replika'ya oranla bu yapıtında sanatçı daha iyimser bir görüşle oyunu sonuçlan­ dırır. Dante acılar ve sevinçler ara­ sında kalmış bir adamın öyküsüdür. Oyundaki sav ve karşı sav: Yaşam ve ölümdür. Yeni görsel anlatım yöntemlerinin kullanıldığı bu oyunda sözler gene ikinci planda kalırken yer yer müziğe dönüşür. Kryszivot Penderecki'nin bestelediği bu sözler Dante'nin en etkili bölümlerini oluşturur. Ama bu acı veren bir tiyatrodur. Szajna Ortaçağ'ın şiir yüklü yapıtı İlahi Komed­ ya'dan günümüzle ilgili bölümleri çı­ kartarak bizimle köprüler kurar. Cehenneme dönüştürülmüş bir dün­ ya sunar. 20

Tiyatro... Tiyatro...

Szajna Cervantes'in ardından 1978'de Mayakovski'yi yazar. Bu oyun ünlü Rus şairi Mayakovski'nin

yengisini ve yenilgisini anlatır. Stüd­ yo Tiyatrosu Szajna'nın dışında ayrı­ ca başka yazarların yapıtlarını da oy­ nar. Değişik yönetmenler bu oyunları yönetir. Yalnız değişmeyen tek şey 1972'den beri Replika adlı oyunun oynanmasıdır. Bu bir tiyatro metni için inanılmayacak rekordur. Üstelik Replika klasik değil avant-garde'dır. Ama Szajna bu yapıtını ilk biçimi ile korumamış, sürekli yeniden yarata­ rak, ilgiyi ayakta tutmayı başarmıştır. Jozef Szajna avant-garde tiyatroya getirdiği yeniliklerle çağdaş tiyatro­ nun serpilip gelişmesine katkıda bu­ lunmuş bir tiyatro adamıdır. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Polonya Tiyatrosu'ndan söz ederken onun ti­ yatrosunu atlamak olanaksızdır. Çün­ kü yönetmenler tiyatrosu diye nitele­ nen grubun içinde, kendine özgü denemeci tutumu ile bir okul olma ezelliğine sahiptir.


szajna yönetirken Jozef Szajna, kendi yazdığı İzler'i yönetirken aldığı notlardan... TEMEL TİYATRO Oyunun Yapılanması duygunun, heyecanın toplanması Kurma sökme İçtekiler ve duygular Düşünce ve birleştirmeler Doğruluk ve yadsıma Düşler Konuların ve eşyaların oyunu Katma ve çıkarma Onaylama, destekleme ve değerini düşürme Seçimler ve kazanımlar Çelişkiler ve doğruluk Zaman

Boşlukötesi (ara) Başkalaşım Anlam ve anlamsızlık Yer

PROVADAN NOTLAR

pe

Korunma siperi Yükselmenin ve düşmenin Durumun ve kutlamanın dünyası Düşgücünün açık hava dekoru Dipsiz bir uçurumu Günsüz bir dibidir, Nefes kesilinceye kadar

Ölüm anı bizim en büyük İyimserliğimiz mi? Bu bizim atölyemizin aktardığı bir olgudur. İçinde, yerin ve zamanın tam olmaktan Kaçtığı "İzler" kreasyonu ve tahrip etmeye uzanıp Alırlar. Gizli biçim anlamsızlıkla Çatışır. Seçimler ve kazanım, Yükselme ile yozlaşmanın dibine, Azımsama ve nefrete, Ağrı ve vazgeçmeye uzanır. Üst sınıfın adaletinde, Dinin kötü ile olan savaşlarında, İçinde yaşadığımız zamanın hükmünü adaletini ararız.

cy a

Zamanötesi

Nikolay Gogol'un "Müfettiş "i üzerine çeşitlemele mask. Karışık Teknik (1963)

Düşünceler insan yalnızlığının Labirentinde yollarını şaşırırlar. Unutulma anında Kapalı kalırlar, Çelişkilerle, gülünçlüklerimizle, henüz olmamış, ancak olabilecek şeylerin beklentisi içinde yaşama gerekliliğinin, trajedisi ile yaşarlar. Sönen yaşamda artıklarla yaşarlar. Ağrısız ve neşesiz. Kaos içinde, aşkın dünyası Öldürmenin zalimliğiyle Sessizlik gürültüyle Uygarlıktan uzaklaşan çöplükte buluşurlar. Alçalmış, bozulmuş topluluk Gölge ile yatar. İnsan kendi artıklarının döküntüsü Arasındadır.

Korunma siperi, burada yaşama, Var oluşun gizli kalan ışığını ve aydınlığını Uyandıran her şeyin dünyasıdır. OYUNDAN BÖLÜMLER

Çöplük, benim hem açık alanım Hem de aynamdır. Kolumun Her yere yetişeceği ölçüde küçükPenceresiz ve çıkışsız - duvarsız ve ışıksız. Burada çıplak ayakta duruyorum. Kımıldamaya, konuşmaya ve Bakmaya korkuyorum. Hareketsiz.

Silüetler ve gölgeler. Karışık teknik. Varşova Stüdyo sanat Merkezi

21


Çevre- Silüetler ve Gölgeler. 1973. Varşova Stüdyo Sanat Merkezi

Işıksız, Sözcüksüz - susuyorum. Burada kimse var mı? Yok. Burada bir şey var mı? Sessizlik - boşluk Sağır, kör,

İşte kesişme yeri, Yok -can çekişmeSüreklilik sevinci, Anlamsızlığın anlamı, Gerçek yalandır, İyi kötüdür, Küçüklük büyüktür.

Ne diye, Niye öyle, Sen yoksun. Çıkış nerede? Burada yakala.

pe

Onu değil

Koyundan koyun. Uzaklaşma nerede? Kesişme nerede? Dip dipte kovalıyor?

Artıklar. 1978. Karışık teknik.

22

Tiyatro... Tiyatro...

Hiçbir zaman, Hiçbir yerde, Hiçbir şey.

cy a

Yaşlı. Düşündüğünü düşünüyor, ama Kokluyor. Sadece kokluyor. Koyun kafalı adam, Fare kokuyor, Yakala onu yakala, Şöyle yakala

Anılar. 1970. Venedik Sanat Bienali.

Buldum - ağrısız, Hafızasız. Aşk mı? Kana kan mı? Bataklık. Ütopya ve derinlik.

Yaşıyor ve uluyorum, Zamanı anlatıyorum, Bir damla suyla, Yaşam akıyor, Yüzyıl sonra ise bizler olmayacağız. Kaos içinde, hile anında Gerçekleştirmeden hiçbir yere varmaz.

Sunak. 1971. Karışık teknik. Varşova Stüdyo Sanat Merkezi.


çağdaş uygarlığın trajik-fars eleştirisi Musa AYDOĞAN

Jozef Szajna

Sevgisizlik, iletişimsizlik, yalnızlık, kin, nefret, ölüm ve hiç bitmeyen savaşlar! Bütün bunlar yaşamın adeta vazgeçilmez bir ögesiymişcesine insanı nesneleştiren-kuklalaştıran 'çağdaş uygarlığı' dolayısıyla da kirlenip çöplüğe dönüşen dünyamızın trajik-fars eleştirisi, İzler.

Evet oldukça farklı bir oyun İzler. Gerek metnin yaratılması, gerekse sahnelenmesi açısından alışılmışın ötesinde. Dolayısıyla İzler getirdiği yenilikler ve farklılıkla tiyatromuza bir renk kattığı gibi, tiyatroseverlerin bu dünyaca ünlü yönetmeni tanımaları açısından da önem taşıyor.

pe cy a

Dünyaca ünlü Polonyalı yönetmen Jozef Szajna'nın yazıp yönettiği ve onun en önemli yapıtlarından biri olarak nitelendirebileceğimiz İzler, ilk olarak geçtiğimiz Nisan ayında ülkesinde sahnelendi. Ancak Ankara Devlet Tiyatrosu'nda 24 Ekim'den bu yana sergilenen

oyun Polonya'dakinden oldukça farklı, çünkü İzler, oyuncuların katılımıyla adeta yeniden yaratıldı. Birçok eklemeler-budamalar yapıldı. 'Gölge' örneğinde olduğu gibi kimi yeni tipler eklenirken, başta Tanık' olmak üzere kimileri de öne çıkarılarak oyunun teması daha da zenginleştirildi.

İZLER

-

II

ANKARA DEVLET TİYATROSU ŞİNASİ SAHNESİ Yazan: Jozef Szajna Çeviren: Tuğrul Çetiner Yönetmen: Jozef Szajna Dramaturji: Tuğrul Çetiner Sahne Tasarımı: Jozef Szajna, İlhan Ateş Giysi Tasarımı: Birsen Selami Işık Tasarımı: Nuri Özakyol Oynayanlar: Cahit Çağıran, Tayfun Orhon, Tomris Çetinel, Hakkı Ergök, Mehmet Atay, Berrin Ötenel, Eylül Aktürk, Serpil Çağıran

1993'de Chorzow Oyun Tiyatrosu'nda sergilenen "İzler", 24Ekim'de İzler II" adıyla Ankara Devlet Tiyatrosu'nda sergilenmeye başladı. Hakkı Ergök, Cahit Çağıran, Tomris Çetinel ve Tayfun Orhon oyunun can alıcı sahnelerinin birinde.

23


cy a

pe


Muhteşem ilginize doğal bir teşekkür. Lider Demirdöküm'ün çağrısına kulak

ürünler sunmakla kalmıyor: Yaygın yetkili

verdiniz: Temiz çevre, sağlıklı yaşam için

satış örgütü, uzman servis, ücretsiz

doğalgaza, Demirdöküm'le geçiyorsunuz.

danışmanlık ve projelendirme hizmeti

Hergün daha çok yuva bu çağdaş enerji

veren

Mutfaklarda, banyolarda,

işyerlerinde,

Demirdöküm

Türkiye'de

pe

evlerde,

konforu

yaşanıyor.. 40

lık erişilmez deneyimiyle, uluslararası

teknolojinin

en

yeni

kazanımlarını

ve

Isı

Danışma

Merkezleri, ödeme

cy a

kaynağına kavuşuyor.

Doğalgaz

kolaylıkları, sadece

Demirdöküm'ün

sağladığı

ayrıcalıklar.

Demirdöküm'ü seçtiniz... haklısınız. Bu

güvenin

karşılığı

her

üründe,

her

hizmette "en iyi" olarak sizi bekliyor..

birleştiren Demirdöküm size mükemmel

D e m i r d ö k ü m D o ğ a l g a z v e Isı D a n ı ş m a M e r k e z l e r i İstanbul Levent Tel: 279 27 20 (7 Hat) Ankara Yenişehir Tel: 467 87 78 - 427 70 74 İzmir Alsancak Tel: 22 02 61 Bursa Tel: 23 10 99 Samsun Tel: 35 10 52


ayşeler, ahmetler ve mehmetler Ayşe ATEŞ

İSTANBUL BELEDİYESİ ŞEHİR TİYATROLARI ÜSKÜDAR M Ü S A H İ P Z A D E C E L A L S A H N E S İ Yazan: Ergun Sav Yönetmen: Engin Gürmen Sahne Tasarımı: Nilgün Gürkan Giysi Tasarımı: Nilgün Gürkan Oynayanlar: Ayşe Sarıkaya,

pe cy

Mazlum Kiper, Avni Yalçın

16 Kasım'da İstanbul Belediyesi Şe­ hir Tiyatrolar, Üsküdar Müsahipzade Celâl Sahnesi'nde sergilenmeye başlayacak olan Bir Başkası yaşam­ la paralelliği düşünülürse hiç de uzak olmayan bir kesiti odaklamış bir oyun. İşte oyundan bir iki replik: "Ayşe: Bu börmın mı ne, ona nerde alıştınız? Mehmet: Ben Amerika'da çok uzun kaldım. Ayşe: Yaa? Tahsil mi? Mehmet: Evet. Ayşe: Ne? Mehmet: Business Administration. Ayşe: O ne oluyur? Mehmet: İş idaresi. İşletme yani. Ayşe: İşletmecisiniz demek? Ne iş­ letiyorsunuz? Ahmet: Amma sordun, hanım." Oyunu, yönetmeni Engin Gürmen'den dinliyoruz: "Bir Başkası, üç kişilik aynı temayı işleyen üç ayrı çevrede geçen üç ay­ rı oyun. Ayşe, Ahmet ve Mehmet

a

BİR BAŞKASI

26

Tiyatro... Tiyatro

arasında geçiyor. Tabii her Ayşe'nin her Ahmet'in, her Mehmet'in kişilik leri ve sosyal konumları farklı. Ama karakterlerinde tipik benzerlikler var Oyuncular açısından hem çok ola nakli hem de çok zor. İki saat içeri sinde üç ayrı kişiliği canlandırıyorlar Üç oyununun da konusunun bel ke miğini kadının kocasını aldatma olay teşkil ediyor. Üç ayrı çevrede gelişen bu olayın, tabii sonuçları da farklı ikinci ve üçüncü oyunlarda birinci olay veya benzeri gazete haberi lei motif olarak kullanılmış. Kadın poli gami konusunda hangi çevrede olur sa olsun özgürlüğünü koruyor. Bura daki kadınlar sonuçlar aleyhlerine bile olsa, cesaretle göğüsleyebiliyor lar. Bir Başkası, herhangi bir tez savun muyor. Tutkuları ile zaafları ile Ayşeler'i, Ahmetler'i, Mehmetler'i anlatı­ yor. Ayşeler'in biri bir gecekondu kadını, diğeri bir muhasebeci eşi, di­ ğeri gazinoda üvertür sanatçı olarak çalışırken kendinden yaşça büyük bir müteakitle evlenmiş genç bir kadın Ahmetler (Kocalar) de işsiz, sarhoş bir oto tamircisi, bir muhasebeci ve bir müteakit. Mehmetler Almanya'da çalışan bir işçi, bir yarı aydın ente­ lektüel(!), bir zengin, görmüş geçir­ miş bir adam. Görüldüğü gibi çevremizde sık sık rastladığımız tipler. Bütün karakter zaaflarına rağmen insan bunlara kı­ zamıyor. Hatta zaman zaman onlarla çok eğlenip, iyi vakit de geçiriyorsu­ nuz. Ama yine de keşke böyle olma­ salardı, daha dürüst, daha akılcı ol­ salardı diyorsunuz."


pe cy a


pe cy a


a

cy

pe


pe cy a


a

cy

pe


cy a

pe


cy a

pe


cy

pe a


pe a

cy


pe cy a


a

pe cy


ay

cep


tarih yineleniyor mu?!.. Musa AYDOĞAN sınıfının da büyük payı vardır.

a

Brecht'in onca oyunu arasında Orta Direk Düğünü'nün seçilmesi bilinçli ve yerinde bir seçim. Çünkü geçmiş­ teki kadar büyük boyutlarda olmasa bile, günümüzde de benzer tehlikeler sözkonusu. Naziler yine sahnede. 'Neo', 'Cumhuriyetçi', 'Milliyetçi' vb; yeni künyeleri ne olursa olsun, dü­ şünceleri ve eylemleri bir. Yalnızca geçmişteki Yahudilerin ve azınlıkların yerini yabancılar aldı şimdi. En başta da Türkler. Saldırıların dozu her ge­ çen gün artıyor. Yeni 'Solingen'lerin yaşanmayacağına ilişkin kimse garan­ ti veremiyor. Kimileri gerçekten açık­ ça tavır almasına karşın, kimileri des­ tekliyor, kimileri de yumuşak geçiş­ tiriyor.

cy

Küçük burjuva sınıfı burjuva demok­ ratik toplumun 'ortadireği'dir. Dola­ yısıyla konumları toplumun geleceği­ ni belirlemede önemli bir etkendir. Düzenden hoşnut olduklarında pek bir sorun yoktur. O küçücük dünya­ ları içinde yaşamlarını biraz daha iyi­ leştirip, tüketimden biraz daha fazla pay alabilmek için çırpınırlar hep. Ve hedefleri de büyük olmadığından ge­ nelde küçük şeylerle mutlu olur ya da olmaya çalışırlar. Yeter ki mevcut konumları sarsılmasın. Eğer bu sar­ sıntı büyürse; yani çelişkiler ve çatış­ malar derinleşmiş, toplum da bir ka­ osa sürüklenmişse, kaypak bir zeminde bir yerlere doğru savrulurlar o zaman. Tıpkı altmış yıl öncesi Almanya'da olduğu gibi.

Tarih yineleniyor mu? Hayır. Demokritos'un deyimiyle "Bir ırmakta aynı suya iki kez girilemez." Ancak yine de insanın usundan çıkmıyor bu soru:

pe

Bertolt Brecht'in Orta Direk Düğünü de bu insanların karikatürize edilmiş dünyasıdır. Oyunda, her şey bir dü­ ğün yemeği gibi kısa bir ana sığdırıl­ masına karşın; yazar üç kuşağı biraraya getirerek, küçük burjuva dünyasını geniş bir yelpaze içinde yansıtır. Gelin-damat, genç çift ve anne-baba; ikinci birincinin, üçüncü her ikisinin de geleceği. Adeta fasit bir daireyi andıran bu konum komikliği daha da arttırır.

ORTA DİREK DÜĞÜNÜ ANKARA DEVLET TİYATROSU Y E N İ S A H N E

Yazan: Bertolt Brecht Çevirmen: Yılmaz Onay Yönetmen: Ulrich Greb Sahne Tasarımı: Haris İyigün Giysi Tasarımı: Nur Uzmen Işık Tasarımı: Selahattin Çelik Oynayanlar: Değer İmsel, İstemi Betil, Asuman Bora, Volkan Özgömeç, Almula Merter, İlhan Kantarcı, Hüseyin Soysalan, Erkan Alpago, Mesude Şenol

Tarih yineleniyor mu?!...

3recht, Orta Direk Düğününü 1919'da, oldukça genç yaşta, yani kendi özgün tiyatrosunu henüz oluşturmadığı bir dönemde yazar. Ancak Oyun, Almanya'nın döneminin yanı sıra, geleceğine de ışık tutması nedeniyle önemlidir. Dışta savaştan yenik çıkmış bir Almanya, içte ise hızla kaosa sürüklenen bir toplum. Ve ardından faşizm... Kuşkusuz bu cehenne­ min yaratılmasında küçük burjuva 27


"alaman dostlar bizi çöpçü yaparlar mı hiç" Faruk BOYACIOĞLU

İZMİR DEVLET TİYATROSU KONAK S A H N E S İ Yazan: Turgut Özakman Yönetmen: Çetin Köroğlu Müzik: Cem İdiz Dans Düzeni: Tülin Oğurman Sahne Tasarımı: Refik Eren Giysi Tasarımı: Yıldız İpeklioğlu

pe cy

Işık Tasarımı: Kemal Gürgün

Masum, Katiller, Pembe Evin Kade­ ri, Duvarların Ötesi, Güneşte On Ki­ şi, Kanaviçe, Ocak, Hastahane, Sahi­ ci Oyun, Bulvar, Ulusal Kolej Disiplin Kurulu, Komşularımız, Sarıpınar 1914, Darılmaca Yok, Fehim Paşa Konağı, Resimli Osmanlı Tari­ hi, Ah Şu Gençler gibi pek çok oyun yazan Turgut Özakman'ın Bir Şeh­ naz Oyun'unu ilk kez AST sahnele­ miş. Daha sonraları Devlet Tiyatrola­ rı'nın Trabzon, Adana ve Ankara sahnelerinde seyirci karşısına çık­ mış.

a

BİR ŞEHNAZ OYUN

Oynayanlar: Önder Alkım, Hülya Savaş, Şebnem Tacal, Turan Özdemir, Metin Özman, Doğan Yağcı, Mehmet Gürkan, Serpil Aktaş

1914 yılının savaş öncesi İstanbulu'nda geçen oyun Galata semtinde yaşayan Şehnaz adlı bir yosma ile Galata Zaptiye Amiri Arnavut Re­ cep'in evlendirmek istediği temiz ai­ le çocuğu, utangaç Müştak'ın aşkı etrafına örülmüş bir öykü.

Bir tarafta aşk, bir tarafta bu aşka peşkeş çekilerek var edilen ekono­ mik, siyasal yatırımlar. Savaşın başlamasına yakın Zaptiye Amiri Arnavut Recep'in emriyle ka­ patılan eğlence yerleri, nezarete atı­ lan yosmalar ve müşteriler; sonra­ sında, Almanlar'ın İstanbul'a gelmemesi ve yapılan pazarlıkla tek­ rar açılan eğlence yerleri. "Yaşasın Alman Dostlar", "Yaşasın DM "narala­ rı, büyük misafirperverlik ve ardın­ dan sorulan çok masum bir soru "Alaman dostlar bizi çöpçü yaparlar mı?" Evet; tecrübeli yönetmen Çetin Kö roğlu, "Müzikal formda yazılmış olan bu oyunun daha çok eğlendirmeyi yönelik olduğunu ve göndermeleriyle de seyirciyi düşünmeye yöneltebile ceğini söylüyor. Geleneksel tiyatromuzun öğeleri nin sıkça kullanıldığı oyunda yö netmen Köroğlu, günümüz tekni ğiyle o günlerin tekniklerini içiçe geçirerek bu öykünün şu günler de de belki yine Galata'da ya da İzmir'de Eşrefpaşa'da yaşanabi leceği göndermesini yaparak Ar navut Recep'e "binaaleyh bun dan böyle şeffaf olacaktı karakollarımız" dedirtiyor. Bazen gölge oyunlarıyla, bazen slaytlarla, bazen sofitadan inen dekor parçalarıyla, mekanların belirlendiği çalgılı, kantolu, dan sözlü, bol kahkahalı, bol sakızlı bol pudralı, bol alkışlı! bir oyun bu. o


cüceler dünyasında güneş henüz kötülükleri aydınlatmadan... Faruk BOYACIOĞLU

En iyi eğitimin sermaye içinde yoğrul­ mak olduğu bu düzende insanlık onu­ ru, aşk, sevgi paranın esiridir; verim düşerse yöntemler değişecektir. Büyük bir para kasasını doldurmak için her türlü dalaverenin yapıldığı oyun boyunca, bu kasayla ilişkisi olan personelin cebinden ortalama beşer anahtarın çıkması, ikiyüzyıllık geçmişi olan bu bankanın sonunu hazırlamış­ tır. Ancak şimdilik VI., VII. Franklar mevcuttur. Batmakta olan banka, Dün­ ya Bankası'nın emriyle, ulusal banka­ nın desteğiyle kurtulmuştur. Ama bu, kaçınılmaz olan çöküşü sadece gecik­ tirmeye yaramaktadır.

pe cy

V. Frank da tam anlamıyla bir Dürrenmant oyunu; Gangaster geleneğine sahip bir ailenin soyağacı; Kölecilikle işe başlayan ailenin V. Frank döne­ minde batmakta olan (tıpkı kapitalizm gibi) bankayla yaşamlarını sürdürme­ leri; 5 kuşakta Wall Stret'ten Çin'e uzanan bir macera ve tersinlemeler; Goethe'ye, şiire meraklı V. Frank'ın kapitalist ilişkilerle, kapitalizme ayak uyduramayışı; Yapay dengeler ve kişi­ sel eleştirilerden yola çıkılarak toplu­ ma yayılan daha sonra tamamen dü­ zen karşıtı olan eleştirel bakış...

dan para alabilmesi için kendine ölüm töreni yaptırmasıyla devam eder. Kapi­ talizm, yaşayabilmek için kendi kendini kandırmaya mahkum olmuştur. Bir banka, başka bir bankayı kandırmakta­ dır.

a

Dürrenmatt, II. Dünya Savaşı sonrası­ na tanık muhalif bir yazardır. Onu sa­ dece oyun yazarı olarak algılamak haksızlık olacaktır, çünkü Dürrenmatt aynı zamanda çok iyi bir roman yaza­ rıdır. Pek çoğumuz bu soluklu yazarı Fizikçiler, Büyük Romulus ve Bay Biederman ve Kundakçılar'ındaki gro­ tesk üslubundan tanıyoruz. Dürrenmatt'ın yapıtlarından kapitalist düzenin bütün çelişkilerini algıladığını ve gerek sözel gerekse görsel öğelerle bunları altüst ettiğini rahatlıkla görü­ rüz.

"Özgür değildir kişi Kapılmıştır çarkına olayların Ve ticaretin içinde, kurtlarla köpeklerle Sarılmıştır etrafı. Tutsaktır toplum içinde zavallı. Üstüne titreyici komşusu gölge eder kendisine Öylesine kementti ki her şeyle İnsanlığın oluverir bakarsın bir gecede..." Proloğuyla başlayan oyun, "çıkar nereye götürürse, insan oraya gider" diye­ rek, banka sahibi V. Frank'ın sigorta­

V.

FRANK

İ Z M İ R DEVLET T İ Y A T R O S U KARŞIYAKA SAHNESİ Yazan: Friedrich Dürrenmatt Çeviren: Tahsin Saraç Yönetmen: Bülent Arın Müzik: Paul Bachard Dans Düzeni: Sabri Ongay Sahne Tasarımı: Talay Toktamış Giysi Tasarımı: Talay Toktamış Işık Tasarımı: Hasan Yalman Oynayanlar: Vedat Özkök, Melek Torton, Ali Ulvi Hünkar, İbrahim Raci Öksüz, Selmin Yağız, Erol Aksoy, İbrahim Şahin, Gürol Tonbul, Ekrem Kocaçal, Mutlu Güney, Zeliha Güney, Zeki Yorulmaz, Macid Sonkan, Adnan Altıneş, Esen Bike Baran

Sadece bizde değil, tüm dünya­ da skandalların yaşandığı "te­ miz çevre, temiz toplum" nara­ larının atıldığı bu günlerde oyunun yönetmeni Bülent Arın, Dürrenmatt'ın haydutlara, do­ landırıcılara, hırsızlara olan ka­ ra mizahi yaklaşımını, bize ol­ dukça yakın bulduğunu söy­ lüyor.

Her türlü ilişkinin çıkara dayatıl­ dığı şu günlerde bütün aksaklık ve eksikliklerine rağmen bu oyunun izlenip tartışılması ge­ rektiğini düşünüyorum. Evet Sayın Dürrenmatt, Arın, Saraç, Bachard, oyuna emeği geçen bütün arkadaşlar, "bir gün cüceler dünyasında güneş kötülükleri aydınlatacaktır."

29


bir bulunuyor, bir kayboluyor 'barış' aranıyor Özgün İPEK

BARIŞ

pe

cy

a

Bakırköy Belediye Tiyatroları 199394 sezonunu bir antik komediyle aç­ BAKIRKÖY BELEDİYESİ TİYATROSU YUNUS E M R E K Ü L T Ü R MERKEZİ tı; Aristophanes'in Barış'yla. Antik Yunan'da rakipsiz kalan kome­ di yazarı Aristophanes İ.Ö. 455-386 Yazan: Aristophanes yılları arasında yaşadı. E ş e k Arıları, Lysistrata, Kadınlar Meclisi ya da Çeviren ve Uyarlayan: Zeynep Plutos'a oranla daha az tartışılan ya­ Avcı pıtı Barış, ilk k e z İ. Ö . 421'de, Atina Yöneten: Işıl Kasapoğlu ile Sparta arasında barış görüşmele­ rinin sürdüğü bir sırada sahnelendi. Sahne Tasarımı: Ali Yenel Barış'ta, Tanrıların katına çıkan Ati­ Giysi Tasarımı: Gönül Sipahioğlu nalı bağcı Triyagos, Hermes'ten Sa­ vaş Tanrısı Polemos'un Barış'ı bir Müzik: Joel Simon mağaranın dibine attığını ve Yuna­ Kukla ve Mask Yapımı: Karia nistan'ı e z m e y e hazırlandığını öğre­ Cheres, Celine Chevy nir. Triyagos, yurttaşlarının yardı­ mıyla mağaradaki tutsağı kurtarır ve Oynayanlar: Münir Akça, Nurhayat Hasat Tanrıçası Opora ile evlenir. Atasoy, Tuncay Aynur, Cihan Ancak Barış'ın kurtarılması savaş zenginlerini ve silah tacirlerini rahat­ Bıkmaz, Erkan Can, Timuçin sız eder. Belki bundandır, barış 25 Caymaz, Bülent Çarıkçı, Alper yüzyıl sonra bile tam olarak yerleşeDevelioğlu, Munis Düşenkalkar, memiştir dünyamıza. Aristophanes'in Barışını Zeynep Bahar Işık, Fidan Karlıova Tek, Avcı çevirdi ve uyarladı. Avcı, yönet­ Emre Kınay, Şefik Kıran, Berna men Işıl Kasapoğlu'nun isteği doğOğuzutku, Sevim Oral, Edip Saner, rultsunda Aristophanes'in metnine dayanan ikinci Ragıp Savaş, Gürdal Tosun, Mert bir metin Akça, Hümeyra Güngör, Bahar Kır, oluşturdu. Çağdaş Yapıcılar Oyun içinde oyun biçimin­ de gelişen, güncel öğeler­ le örülü bir Barış sergile­ niyor Ata­ köy'deki Yu­ nus Emre Kültür Merke30

zi'nde. İyilerle kötülerin savaşı, poli­ tikacıların ikiyüzlülükleri, kadıne r k e k ilişkileri o çağlardan b u g ü n e daha da şiddetlenerek sürüyor. Ç e v remiz iç ve dış savaşlarla örülü ve kendimize acil bir sığınak bulmak zorundayız! Işıl Kasapoğlu, geçmişlerinden ka­ çan, geleceklerinden umutsuz bir avuç insanın, ellerine geçirdikler Aristophanes'in Barış metnini oyna mak istemeleriyle başlatıyor oyunu Zaman zaman Aristophanes anlatım ları, zaman z a m a n Avcı'nın sözleri zaman zaman da dışarıdan gelen sa vaş efektleri ile sürüyor oyun. Barış sahne trafiği oldukça iyi işlen miş bir çalışma. G e n ç oyuncuların antik bir komediyle tanışmaları ve yorumlamalarındaki heyecan farke diliyor. Ragıp Savaş çok rahat oynu yor. Değişik sahneler yaratılmasın; elverişli, dev tahta makaraları yara tan Ali Yenel, birbirlerini tamamla y a n kostüm, aksesuar, kukla ve maskların yaratıcıları ile müziği ha zırlayan Joel Simon'ın çalışmalar Barış'ın artıları.


cy

a

İsmi sizin, resmi sizin Bu k a r t kesin sizin!

TYT BANK şimdi sizin için gerçek güvenceli çağdaş bir ödeme aracı, özel bir kredi kartı sunuyor: TYT BANK FOTOĞRAFLI VISA.

pe

TYT BANK VISA, üzerinde sizin isminizi ve resminizi taşır. Kaybolma ve çalınmaya karşı kesin güvence sağlar. İsminizle ve resminizle size verilen kartınızı, sizden başka hiç kimse kullanamaz! Size, özel güvence sağlar. TYT BANK VISA dünyanın her yerinde geçerlidir. Para gibi kullanabilirsiniz. İsminizle resminize dünyada tüm kapılar açılır. FOTOĞRAFLI VISA TYT BANKTAN ALINIR. ÇAĞDAŞ ÖDEME YAPILIR, GÜVENCELİ YAŞANIR.

TYT BANK Kredi Kartları Merkezi: Büyükdere Caddesi Maslak Meydanı No:37 80670 Ayazağa/İSTANBUL Tel: 212 . 285 23 23 - 1526

B

A

N

K

TYT BANK HARBİYE • TYT BANK BAKIRKÖY • TYT BANK MECİDİYEKÖY • TYT BANK KADIKÖY TYT

BANK

NURUOSMANİYE

TYT

BANK

ANKARA

.

TYT

BANK

İZMİR

.

TYT

BANK

ANTALYA

. TYT BANK BURSA


t i y a t r o y a uyarlanan tek çizgi roman; abdülcanbaz Turhan SELÇUK

ABDÜLCANBAZ İSTANBUL DEVLET TİYATROSU TAKSİM SAHNESİ Yazan: Turhan Selçuk Yönetmen: Kenan Işık Müzik: Timur Selçuk Dans Düzeni: Altan Tekin Sahne Tasarımı: Serpil Tezcan Işık Tasarımı: Yakup Çartık Dramaturg: Ayten Uncuoğlu

Oynayanlar: Ali Düşenkalkar, Bilge Şen, Sumru Yavrucuk, Atilla

Olgaç, Numan P. Pakner, Atilla

Şendil, Işıl Yücesoy, Adnan Biricik,

Bunun nedeni neydi? Abdülcanbaz'ın diğer çizgi romanlara ben­ zememesi miydi? Ya da, sosyal ve siyasal olayları yoğun bir bi­ çimde içermesi miydi? Yoksa roma­ na daha mı bir ya­ kınlığı vardı, tiyatro tekniğine uyum mu sağlıyordu?..

pe

Selçuk Kıpçak, Umut

Bunları sıralarken aklıma " B u çizgi romanlar tiyatroya uygulandı mı?" sorusu takılıverdi. Hiç işitmedim ve okumadım... Sanırım, yeryü­ zünde ve Türkiye'de tiyatroya uyarlanan tek çizgi roman Abdülcanbaz...

cy a

Giysi Tasarımı: Serpil Tezcan

Amerika'da, Avrupa'da zaman zaman ün yapmış çizgi roman­ ların filmleri yapılmıştır. Süperman, Tarzan, Tintin, Asterix, Lilabner (Hoşmemo) ilk akla gelen çizgi romanlardır.

Demirdelen, Gamze Yapar, Oya İnci, Cemal Ünlü, Cem

Kurdoğlu, Ayton Sert, İliescu

Violel, Selen Şenbay, Ali Fuat

Çimen, Saydam Yeniay, Levent Güner, Kemal Bekir, Mithat Demokan, Ülkü Ülker, Tülin

Erdost, Feyzi Gür, Edvard Aris, Tarkan Koç

Bu olasılıkların han­ gisi geçerliydi?..

Kanımca, yukarıda sıraladığım Abdülcanbaz'a özgü ayrıcalıkların tümü onun oyunlaştırma­ sında kolaylıklar sağ­ layan nedenlerdi. 1971'de "Dostlar Tiyatrosu"nca oyunlaştırılan Abdülcanbaz 377 k e z oynanmış, 123.733 kişi tarafından seyredilmişti. O yıllarda t i -

32

Tiyatro... Tiyatro...

yatromuzun içinde bulunduğu kriz düşünülürse Abdülcanbaz'ın sah­ nedeki -bu-başarısını azımsamamak gerekir. 1971 bir askeri darbenin yapıldığı yıldı ve bu darbenin suskunluğunu yaşıyordu. Bu suskunluk yıllarında Abdülcanbaz'ın basında ve tiyatro­ da söyledikleri, mesajları halkın il­ gisini çekmiş, özlemlerini, söy­ leyemediklerini onda bularak coşkuyla karşılamışlardı. 1993 yılında Abdülcanbaz bu kez Cumhuriyetin 70. yılı kutlamaları nedeniyle, Devlet tiyatroları


a pe cy

tarafından sahneye konulacak.

Burada, bir gerçek ortaya çıkıyor; Abdülcanbaz Türk siyasal ve sosyal savaşımının içindedir. Demokrasinin, insan haklarının, fikir özgürlüğünün ve Gazi Mustafa Kemal'in laik cumhuriyetinin savunusunu ve savaşımını yapmaktadır. Halkın yanında, halktan bir kişi olarak, Gözlüklü Sami iktidarlarına karşıdır. Kısacası Abdülcanbaz" zor dönemlerin çizgi romanıdır. Onun için Cumhuriyet'in 70. yılındaki kritik günlerde yine sahneye çıkmaktadır... Abdülcanbaz'a bir süre önce ara vermiştim. Ben onu bıraktım ama, o beni bırakmadı. Okur kimliğine bürünmüş, beni durmadan zorluyordu. Sokakta, toplantılarda, sohbetlerde, kısacası her yerde karşıma çıkıyor, serzenişlerde bulunuyor, özlemini dile getiriyordu. Nürnberg'de bir restorantın ışıklı panosunda yolu­ nu kesiyor; Bamberg'de bir Alman profesörün kitaplığında görünüyordu. 0 yılı aşan bir çizgi roman yeryüzünde parmakla sayılacak kadar azdır. Abdülcanbaz Milliyet gazetesinde ski okurlarına yine kavuştu, yeni okurlarla tanışacak. öyle sanıyorum ki, yeni oyunuyla sahnede de sevilecek...

Tiyatro... Tiyatro...

33


geçmişe bakarak geleceği gören yazar;

müsahipzade celâl Yılmaz ONAY

FERMANLI DELİ HAZRETLERİ BURSA DEVLET TİYATROSU AHMET VEFİK PAŞA TİYATROSU Yazan: Musahipzade Celâl

Fermanlı Deli Hazretleri oyununun ilk provasını, yazarının yüz yirmi beşinci doğum yıldönümü olan 19 Ağustos 1993'te yaptık. Hoş bir rastlantı ölü­ münün üstünden de otuz dört yıl

Yöneten: Yılmaz Onay Müzik: Nurettin Özşuca Dans Düzeni: Sibel Sönmez

cy a

Sahne Tasarımı: Orhan Alpaslan Giysi Tasarımı: Gülhan Kırçova Işık Tasarımı: Adnan Açıkdüşünenler

Oynayanlar: Emin Gümüşkaya, Zafer Önal, Ahmet Somers,

pe

Hikmet Orhon, Zeki Ercan, Gülyüz Tolga, Berrin Zoga,

Melike Aydınoğlu Ergüzen,

Fatih Kahraman, Neriman Uğur, Cihan Büyükışık, Celâl Bıyıklı,

Mehmet Mısır, Rasim Demirtaş, Sibel Polat, Ebru Serener, Müge Açıkdüşünenler, Bülent Uçar, Alpaslan Özmol

34

Tiyatro... Tiyatro...

geçmiş. Oyunun yazılışı 1924, yani altmış dokuz yıl önce. Konu ise daha da önceki dönemlerden. Kaygımız ve çabamız, bu önemli sanat mirasımızın taşıdığı değeri sahnede gereğince


yansıtabilmek oldu. Oyunu bugün sahnelediğimiz için esere de bugünün penceresinden bakmamız doğal; ama öncelikle eserin kendisini, her satırıyla ve yapısının her ayrıntısıyla in­ ceden inceye tanımak ve sevmek temelinde. Örneğin dili eski. Bugün kullanılmayan hatta bilinmeyen söz­ cükler var. Ama sahne dili, konuşma dilinden ibaret değil ki. En yeni dil bile olsa, oyunun konuşma dilinin iyi anlaşılmasını sağlamak, her zaman asıl sahne dilinin tüm öteki zenginliklerini kullanmakla gerçekleşiyor. Üstelik, bütü­ nüyle sahne dili modern olunca, içindeki konuşma dilinin es­ kiliği başlıbaşına bir derinlik kazanabiliyor.

pe cy a

Çok severek koruduk o eski dili. Komedinin yapısındaki şaşırtıcı sağlamlığı ve zekice ustalığı da günümüz seyircisi­ nin gözleri için gereği gibi genişleterek ve güldürü renklerini gözeterek uygulamaya özen gösterdik. Ama bizi asıl şaşırtan şu oldu: Musahipzade, geçmişe bakarak günümüz dünyasını görmüş sanki. Oyun güncel bir oyun demek değil bu. Öyle olması da gerekmiyor. Ama hastalığın, çürümenin temelini yakalamış. O insanlık düşmanı hastalık, geçmişte başka ne­ denler ve başka araçlarla geliyordu ise, günümüzde bilgisa­ yarlarla, petrodolarlarla donanarak geliyor. Cin'li aptallık, cin'li ilkellik götürüyor ortalığı. Şimdiden yakıp yıkan, de­ mokrasiyi, özgürlükleri, bilimi, insanı yok etme provaları yapan cin'ciler, medyalarla, sözde 'akademik' ünvanlı taklit­ çilerle meşrulaştırılmakta, goya (güya değil) 'dumansız ateş', 'tılsımlı ateş' deyimleriyle 'bilimselleştirme' numara­ larına girilmekte, cin'ler neredeyse resmileştirilmekte. Çağımız, ikiyüzlülük çağı oldu; egemen dünya siyaseti cin'lik oynuyor.

Tüm insanlığı yakmaya başlayan bu gidişin hiç şakası yok! Ama Musahipzade, bunun 'şaka'sını yazmış yalnızca... Biz de bu çok güzel, çok şirin 'şaka'yı sahneledik. Giriş ve bitiş şarkıları bile, ayrı birer şarkı değil, Musahipzade'nin metnin­ deki eğlendirici müzikliliğin kendi sözcükleriyle bir montajı. Tüm çabamız, Musahipzade Celâl gibi insansever bir klasiğimizin değerine günümüzde hakkını vermeye ve onun­ la seyircimizi buluşturarak yüksek düzeyde bir eğlence sağlamaya çalışmak.

Hep 'biz' diyerek söz etmem boşuna değil. Gerçekten de, yaz başındaki hazırlık çalışmalarımızdan bu yana birim sanat /önetmeni, tüm sanatçı ve teknik kadromuzla kollektif bir yaratıcılık ve çalışma gerçekleşti. Yönetim hiçbir özveriden kaçınmadı. Böyle bir çalışmanın kendisi de başlıbaşına bir tat veriyor. Bu tat, tiyatro sanatının aktif oyuncusu olan se­ ­ircimizle de bütünleşirse mutlu olacağız. Musahipzade Celâl'in yüz yirmi beşinci doğum yılında, toplumumuz ve insanlık için, akıl, barış, hoşgörü ve sanat dolu güzel günlerin umudunu taşıyoruz. Tiyatro... Tiyatro...

35


"8 kadın bohça çözüp bohça bağlarlar"

kadınlar aydınlatıyordu Nalân ÖZÜBEK

İSTANBUL BELEDİYESİ ŞEHİR TİYATROLARI HARBİYE CEP TİYATROSU Yazan: Nezihe Meriç Yöneten: Başar Sabuncu Sahne Tasarımı: Feyza Zeybek Giysi Tasarımı: Türkan Kafadar Işık Tasarımı: Orhan Ören, Mustafa Yiğit

pe cy

Oynayanlar: Oya Aydonat, Bilkay Tekben, Özen Tutucu, Ayşin Atav, Gül Akelli, Alev Oraloğlu, Aslı İçözü Kasapoğlu, Demet Bozyaka

26 Ekim'de prömiyer yapan Sular sembolleşen ve topluma rağmen var Aydınlanıyordu, İstanbul Belediyesi olan, her geçen gün de yeşermeye Şehir Tiyatroları'nın ilk tur oyun­ artarak devam eden umut. larından. Başar Sabuncu'nun yönet­ Oyunda bu umut yumağıyla, etrafına tiği, bir kadın yazarımızın (Nezihe yaşam sevinci yayan Hayriye'yle bi­ Meriç) kaleme aldığı, dekor ve kos­ rebir hiçbir iletişimi olmayan, tüm tasarımlarının kadın sa­ olmadığı halde etkilenen Profesörün natçılarımızın imzasını taşıdığı ve 8 Karısı'nı oynayan Aslı İçözü Kasap­ kadın oyuncumuzun sahneye oğlu ile oyun ve kendi rolü üzerine taşıdığı bir kadın oyunu Sular söyleştik: Aydınlanıyordu. 26 yıl önce yazılmış olmasına rağmen günü­ Bize Profesörün Karısı'nı ve role müzde hâlâ geçerliliğini muhafaza kendi yaklaşımınızı anlatır mısınız? eden oyun, bir kez daha, kadının Öncelikle, her yönetmenin olduğu -kültürel ve ekonomik bağlamda- gibi her oyuncunun da söyleyecek yelpazenin neresinde konumlanıyor bir sözü olmasını gerektiğine olursa olsun nasıl ezildiğini, un ufak inandığımı belirtmek istiyorum. Bu­ olduğunu, kullanıldığını anlatıyor radan çıkışla, ben de teksti ele satır aralarında. Kendi zaaflarını, ha­ aldıktan sonra bu sözü bulmalıydım talarını, eksiklerini gözardı etmeksi­ ve benim metnimde de vardı bu; zin hem de. Ancak oyundan geçen umut. Tekstte çok net altı çizili ola­ ana duygu, oyun kişisi Hayriye'de rak umut ya da umudun reddi vardı,

a

SULAR AYDINLANIYORDU

Tiyatro... Tiyatro...


bir diğer deyişle. Dolayısıyla alt metni oluştururken hep umutla ve umutsuzlukla oynamaya çalıştım çünkü Profe­ sörün Karısı hiç de hayata umutla bakan bir kadın değil. O, minicik mutluluklar yaratmak için, umudu, oynamayı, sadece oynamayı seçiyor ama oynarken içi acıyor. İşte o acıyı bastırmak içindir ki oynamaya devam ediyor. Oyunu, bir bütün olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? Sular Aydınlanıyordu'da, kadın dünyasından bir kesit sunuluyor, üstelik bizim kadınlarımız bunlar. Yabancı hiçbir şey yok metinde, her şey çok bizden, çok tanıdık. Kadının ana malzeme olduğu bir oyun bu, yaşamla bu denli aynı. Bütün oyuncuların tekste bu denli sahip çıkabilmesinin nedeni de bu sanırım.

pe cy a

Daha çocuk yaştayken, tüm hayallerinin altüst edilip karı'lık müessesine girmek durumunda bırakılan Profesörün Karısı; sarhoş kocanın ölümüyle genç yaşta ev geçindirmek, çocuklarına bakmak zorunda kalan Bohçacı Kadın; dostuna parasını kaptırmamak adına dayak yemeyi göze lan Pavyon Kadını; yıllarca evinde bir işçi gibi çalışıp, kocasının, çocuklarının ihtiyaçlarına cevap veren, evinin üzenini sağlayan, koruyan ve ailenin mal varlığı üzerinde ak sahibi olamayan Ev Kadını; yıllarını evlat yetiştirerek geçiren ve önemli bir mevki sahibi olmasını sağlayan ancak buna karşılık geleceksiz, güvencesiz, bir emekliliği ile olmayan bir Büyükhanım ve tüm bu kadınların yapamadıklarını, yaşayamadıklarını, özlemlerini odaklaştırdıkları bir Hayriye. ünlü ozan Nâzım Hikmet'in sözüyle "Bu kadınlar bizim". tesini buyurun siz seyredin.

sular aydınlanıyordu - sahne tasarımı

Dekor, bir anılar bohçasıdır. Çünkü olay bir anılar yığınıdır. Bir mahallede alevlenen çıkar çatışmaları ve dedikodularla büyüyen çirkinliklerde; Hayriye'nin kişiliği çevresinde odaklanan, renklenip çiçek açan güzellikler, yaşanıp geçmiştir. 8 kadının anılar bohçasında olayın bir yorumu, bir rengi kalmıştır.

Oyun kişileri bohçayı açarak hikayeyi başlatırlar. Anlata- . cakları kişiye özgü eşyaları çekip alırlar bu sandık gibi sahnede, bir öbek yığını, 'anılar bohçasını' eşeleyip, mahallede geçen olayı anlatırlar. Kendi objeleri, kendi gerçekleri çerçevesinde. Ev kadınını evine, sekreter adını işine bağlayan önlükler de bohça dekorun bir parçasıdır, bohçacı kadının bohçası da... O da bohça içinde bir bohçadır aslında.

feyza zeybek Tiyatro... Tiyatro...


rıfat amca, haberin var mı? "rıfat ılgaz kültür merkezi" açıldı Mustafa DEMİRKANLI

pe

cy

a

tabii bu arada iki kadehcik de yerini içerdik. Ne kadar özlemişim o dolaşmıştık günleri. seninle, kitaplarımız Az daha unutuyordum, hani yanımızda, minik Deniz vardı ya, oğlum, okur okur büyüdü kerata, seneye okula dolaşırdık. O başlayacak, senin onun için okur senin, imzaladığın kitapları bana diğer okurlar okutuyor. Her hafta sonu bir da senin. Ne bölümünü sıkıysa okumayayım, güzel insanlar kıyametleri kopartıyor. "Rıfat gelirdi Amcam bunları bana oku diye yanımıza, imzaladı" diyor da başka bir şey minik bebeler, demiyor. Bu yakınlarda sana güzel kızlar, uğramayı düşünüyorduk, ama yakışıklı Aydın'dan öğrendim ki evde delikanlılar, değilmişsin artık. Geçenlerde de nineler, AKM'de senin adına bir dedeler. uğurlama yapıldı. Bir yerlere Hepsi, seni gidiyormuşsun galiba, seni görmek, uğurlamak için toplanmış seninle bir iki insanlar. Gelmedim. kelime de olsa Gelemedim. Sabah kalktım, konuşmak, giyindim, hatta evden çıktım kitaplarını imzalatmak için bile, ama seni uğurlamak koşuşurlardı. içimden gelmedi, nasıl olsa dönüşünde giderim, karşılama, Neye şaşardım biliyor musun, uğurlamadan daha iyidir dedim. herkese ayrı bir şey yazardın, Ben uğurlamaları sevmiyorum. hiç kimsenin adına kuru kuru Ben seni seviyorum. imza atmadın hiç. Onların Bak aramızda kalsın, Aydın sana okullarını, yaşamlarını sorar, çok kırgın. Geçenlerde Rıfat mutlaka kendilerine özgü bir şeyler bulur, o güzel Türkçenle, Ilgaz Kültür Merkezi'nin açılışını yaptık, herkes oradaydı. şiirsel üç beş satır yazardın. Gözlerim seni aradı, yoktun, Eminim ki o satırların okurları, gelmemiştin, halbuki böylesi seni biraz daha kendine yakın önemli günlerde sen her zaman bulur, seninle biraz daha Aydın'ın yanında olurdun. Zaten bütünleşirdi. Ne güzel günlerdi değil mi Rıfat Aydın da sana onun için kırgın, "babam beni ilk defa kandırdı, Amca? Ne güzeldi... bu binayı alırken, " Korkma al, Sabahlara kadar sohbet eder,

Merhaba Rıfat Amca,

Uzun zamandır görüşemedik, doğrusu benim Cumhuriyet Kitap Kulübü'nden ayrıldığımdan bu yana iyice gevşettik görüşmeleri. Yılda üç-beşe kadar indirdik birlikteliklerimizi, tabii benim ayıbım. Biliyorum, ama işlerin yoğunluğunu en iyi senin anlayacağını bildiğim için -galiba biraz da bunun tembelliğinden dolayı- iyice ayıp ettim. Çok özledim o güzel günleri, hemen hemen ülkenin her 38


yollardaydı. Ha geldin, ha gelecektin. Ama gelmedin. Rıfat Amca kızma ama, Aydın haklı, ben de bir tuhaf oldum, böylesine güzel bir günde bizi sensiz bırakma hakkını kim verdi sana? Evet sana saygımız, hürmetimiz sonsuz ama bu konudaki tavrın hiç, ama hiç hoşumuza gitmedi. Bizi yanlız başımıza bırakma hakkın yoktu. Sonra, içeride bir odada eşyaların vardı. Bizim fuarların açılışında, imza atarken giydiğin o güzel ceketin, pantolonun, defalarca birlikte yıkadığımız gömleğin, hatta gözlüklerin, kalemlerin bile oradaydı. Sen unutkan biri değildin, nasıl oldu da bunları unutup gittin? Hadi gel artık Rıfat Amca, gel artık seni çok özledik.

pe

cy

a

ben kitap yazarım, imza atarım, öderiz borcumuzu" dedi diyor, sonra da "ben gidiyorum" deyip gitmişsin. Açılışa bile gelmedin, ha geldin ha geleceksin diye epey bekledik ama gelmedin. Biz de İlhan Abi'den (İlhan Selçuk) rica ettik. "Hoca gelemedi, sen onun en yakın arkadaşı, yoldaşısın, madem ki o gelemedi, buranın açılışını yapmak da sana düşer "dedik, o da kırmadı bizi Rıfat Ilgaz Kültür Merkezi'nin açılışını yaptı. Ama gözlerimiz hâlâ

Tiyatro... Tiyatro...

39


"düşünceler havadaki kuşlar gibidir, t u t u l a m a z , tutulup hapsolunamaz." Burç TAN

ADANA DEVLET TİYATROSU Yazan: Recep Bilginer Yönetmen: İsmet Hürmüzlü Sahne Tasarımı: Haris İyigün Giysi Tasarımı: Esra Balkan Işık Tasarımı: Cemal Yanık Oynayanlar: Tevfik Tarhal, Tayfun-" Eraslan, Galip Erdal, Necmettin

pe cy

Amaç, Mehmet Akay, Mustafa Kurt, Tansu Konuralp, Şener

Kökkaya, Volkan Soyulmaz, Elif Erdal, Aysel Çakar Kara, Gülay Akman

Oyunun başlamasına on dakika kala salona alınan seyirciler, yerde boylu boyunca hareketsiz yatan oyuncuları gördüklerinde, ilk defa tanık oldukları böylesi bir durum karşısında merakla oyunun başlamasını bekliyorlar. Üçüncü zile kadar birer ikişer doğru­ lan sanatçılar saat sekizde oyuna baş­ lıyorlar. Mevlana oyununun yönetme­ ni İsmet Hürmüzlü bu tip bir çalışmanın " Y ü c e Gerçekçilik" adını verdiği oyunculuk anlayışının bir uy­ gulaması olduğunu dile getiriyor. Kı­ sacası sanatçılar, bu sürede canlan­ dırdıkları karakterlerle düşünsel bağlamda bütünleşme çalışması yapı­ yorlar denilebilir.

a

MEVLANA

Oyunda Mevlana ile Şems'in ulvi aşk­ larıyla; bunu anlamayan -küçük oğlun­ dan müridlerine kadar- çevresindeki herkesin bu birlikteliği bozma çabaları anlatılıyor. Günümüzde bile kolayca

istismar edilebilecek ve zor anlaşılacak Mevlana ile Şems arasındaki bu deri aşk, öyle herkesin anlayamayacağı denli yüce bir sevgi yumağıdır. Nasıl ki bir atomun yapısına ikinci bir çekirdeğin girmesi fizik kurallarına ay kırı ise, Şems'in (ikinci çekirdek) Mev lana'nın (asıl çekirdek) dünyasına gir mesi, müridlerin (elektronlar) düzenin bozduğu için, bu bütünleşme daha tam anlamıyla gerçekleşmeden dağılı yor. Oyun yalın bir sahnede, çağına uygu kostümler ve etkileyici ışık oyunlarıyla sahneleniyor. Bu sadelik günümüzde de değerinden hiçbir şey yitirmeyen hepsi adeta birer evrensel mesaj olan Mevlana'nın düşüncelerini ön plana çı karıyor. Yediyüz yıl önce Mevlana'nın ağzından dökülen güzel sözler, yedi yüz yıl sonrasına da ışık tutacak den derin anlamlar taşıyor.


"eller eller, veren eller alan eller" Burç TAN Eurydice'nin Elleri, Adana Devlet Tiyatrosu'nun ilk tur oyunlarından olmasının yanı sıra ilkler listesine, Kemal Topal'ın ilk rejisi, Yusuf Köksal'ın ilk tek kişilik oyunu olması özellikleriyle giriyor.

pe cy a

Gumercindo Tavares evli ve iki ço­ cuklu zengin bir aristokrattır. Günün birinde Eurydice ile tanışır. Evini terk eder ve onunla Arjantin'e gider. Düşüncesizce geride bırakıp gittiği her şeyi ancak yedi sene sonra sıfırı tüketip, Eurdice'yi elleriyle öldür­ dükten sonra hatırlar. Fakat dönü­ şünde terk edilmiş evinde bulduğu bir çekmecedeki resim, mektup ve evraklar, hiçbir şeyin onun bildiği, daha doğrusu hayalinde canlandırdı­ ğı gibi olmadığı gerçeğini gözler önüne serer. Küçük kızı Tavares ta­ nımadığı biriyle evlenmiş, kendini aldattığına inandığı karısı sonuna kadar ona sadık kalmış ve en kor­ kuncu da küçük oğlu veremden öl­ müştür.

meni Kemal Topal'ın şu sözlerine ku­ lak verelim: "Eğer bir oyunda aşk, ihanet, nefret, çıkmaz, pişmanlık, terk edilmişlik, cinayet, para, kumar, hırs... varsa, daha en başta ortalama bir izleyicinin nabzını tutacağını ön­ görebilirsiniz. Bu görece kolay yansı­ tılacak bir durumdur. Yapacağınız şey elinizdeki projektörü olayların kaba görüntüsüne tutmaktır. Ancak bu beylik kavramlar sahneye yansıtı­ lırken kişinin davranışlarını belirle­ yen zaafları ve bilinçaltı, işin doku­ suyla barışıyorsa projektörü çevire­ ceğiniz yeri bulmakta zorlanırsınız. Hele hele oyunun kahramanı psiko­ lojik sorunlarıyla boğuşan biriyse ay­ dınlatacağınız noktayı bulmak başlı başına sorun demektir. Dahası sah­ ne karanlıkta kalabilir."

EURYDICE'NİN ELLERİ ADANA DEVLET TİYATROSU M E R S İ N SAHNESİ Yazan: Pedro Bloch Çeviren: Lütfi Ay Yönetmen: Kemal Topal Sahne Tasarımı: Gül Emre Giysi Tasarımı: Gül Emre Işık Tasarımı: H. İbrahim Karahan Oynayan: Yusuf Köksal

Hiç merak etmeyin Sayın Topal, genç insanların yaydığı parıltılar ti­ yatro sahnelerini hiçbir zaman ka­ ranlıkta bırakmayacaktır.

Konusundan da anlaşılacağı gibi, sı­ radan bir Türk filmi veya Brezilya di­ zilerinden çok da farklı bir olaylar dizisi ve mesaja sahip olmayan oyun, sahneye konuluşundaki özenle dik­ kati çekiyor. Sürrealist dekor anlayı­ şı, Gumercindo Tavares'in psikolojik bunalımlarının görsel olarak da dile getirilmesi ve desteklenmesi açısın­ dan, isabetli ve etkileyici olmuştur. Oyunda yer yer kullanılan sinema­ tografik anlatım dili, ışığın ustaca ta­ sarımıyla sağlanmaya çalışılmıştır. Dilerseniz şimdi de oyunun yönet­

Tiyatro... Tiyatro...

41


iki efendili akıllı uşak Seyhan GEMİCİ

TRABZON DEVLET TİYATROSU Yazan:Carlo Goldoni Çeviren:Rekin Teksoy Yönetmen: Daniel Holliger Sahne Tasarımı: Hakan Dündar Giysi Tasarımı: Hakan Dündar Işık Tasarımı: 0. Selim Yıldız Oynayanlar: Ünsal Coşar, L. Burak Karaman, Gülgün Aray,

Sevinç Yıldız, Mete Şahinoğlu, Halil Ayan, Elif Gürel Daniel Holliger

16.yy'da metne bağlı olmaksızın, sa­ dece ana çizgileri belirlenmiş bir ko­ nuyu doğaçlama işleyen Commedia dell'Arte tiplemeler yaratmaktan öte­ ye gidemez. Oyunlarında yüzyıllar boyu sürecek gerçekliği hedefleyen Goldoni, deği­ şik toplum katmanlarından karakterize edilmiş tipler yaratarak Comme­ dia dell'Arte örneği olan İki Efendinin Uşağı'nda, oyunun ilk ba­ samağını genç sevgililer oluşturur.

cy

Canberk Uçucu, Olcay Kavuzlu,

Carlo Goldoni, 1745'te İki Efendinin Uşağı'nı Venedikli Sacchi'nin öneri­ si üzerine kaleme alır. 1753'te Gol­ doni oyunu daha metne bağlı hale getirerek bu durumu 'bir düzeni, bir kuralı olmayan sahneler yerine, ger­ çek bir komedi' olarak yorumlar.

a

İKİ EFENDİNİN UŞAĞI

pe

İsviçre'li yönetmen Daniel Holliger 197678 yıllarında tiyatro öğrenimini tamamla­ dı. 1979 yılında Theatre Mobile adı altında Cafe Tiyatro çalışmalarına başladı. 1982 yılında kendi kurduğu tiyatro ile Beckett'den Son Oyun, 1984'te Gogol'dan Bir Delinin Hatıra Defteri gibi oyunlar sahne­ ledi. 1986 yılında Ankara Devlet Tiyatroları'nda Soytarılar'ı, 9 Eylül Üniversitesi'nde Küçük Prens'i sahneye koydu. 1988'de yine İzmir'de çalışma konusu palyaço olan Ya Gülmezlerse'yi sahnelen­ di.

Sevgililerin nikah hazırlıklarıyla baş­ layan birinci sahnenin mutlu tablo­ su, ikinci ve üçüncü sahnede genç kızın öldü sanılan sözlüsünün bir­ denbire çıkıvermesiyle heyecanlı, huzursuz bir görünüm kazanır. Oysa

1989'da İsviçre'li yazar,Herbert Meres'in bir oyunu olan Manesselerde Ankara Devlet Tiyatroları'nda dünya prömiyeri yaptı. 1990'da İzmir'de sokak tiyatrosu, Bandırma Festivali'nde palyaço gösterisi düzenledi. TRT'ye çocuklar için palyaço program gösterileri hazırladı. Cenevre'de konservatuarda öğretmenlik yapıyor. Son olarak Trabzon Devlet Tiyatrosu'nun Müdürü Mesut Turan'ın daveti üzerine Goldoni'nin İki Efendinin Uşağı'nı yöneti­ yor.

42

Federigo Raspodi adıyla gelen, erkek kılığına girmiş Beatrice'den başkası değildir. Beatrice'in de tek isteği Venedik'e geldiğini tahmin ettiği sevgi­ lisi Florindo'yu bulmaktır. Karışık olan bu durum, tüm oyunun iplerini elinde tutan bir uşak tarafın­ dan iyice karıştırılır. Bu karışıklıkta haklı haksız çatışması olmadığı gibi oyunun starı da yok­ tur. Yönetmen Daniel Holliger, oyunun bu yapısından ötürü 'ensemble' bir çalışma olmasına özellikle dikkat et­ tiklerini belirtiyor ve Commedia dell'Arte tarzı her ne kadar belliyse de Holliger, oyuncuların tümüyle ön­ ce 'workshop' çalıştığını, ardından karakterleri bulmak için doğaçlama yaptırdığını, bulunan karakterlerle öt oyunu önce doğaçlama oynadıkların bütün bu çalışmaların arkasından detay çalışmalarının geldiğini önem­ le vurguluyor.


tanrım kral delirmiş Uilliam A. Henry III / Çev.Asude KÜÇÜK

a

pe

Britanya Kraliyet ailesinin bazen bir James Bond filmine ya da bir Andrew Lloyd Webber müzikaline şeref verdiği bilinir, ama aile bugüne kadar hiçbir kültürel etkinliğe bu yazıda bahsedeceğimiz Alan Bennett'in III. George'un Deliliği adlı oyununa gösterdiği derin ilgiyi göstermemişti. Hikayesini, Amerika'daki sömürgeleri kaybeden III. George'un akli dengesizliğinden alan oyun, Royal National Theatre'ın prodüksiyonuyla Eylül ortalarında Amerika turuna ülkenin doğu sahilinden başladı. Windsor Sarayı sakinleri için oyun, elbette sırf eğlence anlamına gelmiyor. Yönetmen Nicholas Hytner'ın da dediği gibi; "Kraliyet ailesi oyununu yakın bir akrabanın hüzünlü ve duygusal hikayesini seyreder gibi izliyor."

porphyria hastalığına yakalanmıştı." Kraliçenin kızkardeşi sorar. "Peki, bu hastalığın sebebi nedir?" Danışmanları ve saray sakinlerinin gerçeği savuşturmaya yönelik tüm çabalarına rağmen, kraliyet rejimi karşıtı Hytner tatlı tatlı gülümser ve şöyle der: "Bu hastalık kalıtımsaldır." Prens Charles ise konuyu daha iyi toparlar. Geleceğin kralı, Hytner'a danışmasına gerek kalmadan maiyetine hastalığın sebep ve sonuçlarını açıklayıp şöyle devam eder: "Görünüşe göre Dartmoor'da (akıl

cy

III. George'un akli dengesizliğini konu alan ünlü İngiliz oyunu Amerika turunda

Antraktta Hytner'ın yanına "elinde sıkı sıkı tuttuğu içkisiyle" giden Prenses Margaret, sürekli tiki olan ve ağzı köpüren kralın rahatsızlığını sorduğunda Hytner'ın açıklaması şöyledir: "Kral metabolik bir hastalık olan somaki/porfir

hastalığı nedeniyle suç işlemiş kişilerin barındırıldığı hastane) gerçek Prens Charles olduklarını iddia eden altı kişi var. Bazen düşünüyorum da, belki de onlardan biri Gerçek Prens Charles'dır ve deli olan benim". Kraliçe Elizabeth oyunu görmemiş ama başrol oyuncusu Nigel Hawthorne ile birkaç resepsiyonda karşılaşmışlar. Hawthorne "Kraliçenin benim Sir Humphrey Appleby olduğum izlenimine kapılmış olduğu çok açıktı" diyor. (Oyuncunun Emret Başkanım ve Emret Başbakanım adlı dizilerde oynamış olduğu titrek ve telaşlı politikacı). Hem saray hayatını gözler önüne serdiğinden, hem tarihe ışık tutmasından, hem de tıbbi bir gerilim oyunu olmasından dolayı bu oyun Hawthorne'a Kral Lear kadar önemli bir başrol şansı getirmiş. Hatta canlandırdığı III. George, iyileşmekten bahsettiği bir sahnede doktorlarından birine "Kral Lear"dan alıntı dizeler okuyor. Olaylar 1788 ve 1789'da geçiyor ve Amerika'daki sömürgelerin isyanı bu sırada yalnızca tatsız bir hatıra. Oyun, politikadan

Tiyatro... Tiyatro...

43


çok daha fazla oranda aile hayatını ve Galler Prensi'nin hırslı planlarını anlatıyor.

Yirmi üç kişiden oluşan oyuncu kadrosu ve yirmi iki kişilik sahne arkası görevlisini gözönünde bulundurursak ortaya çıkan bu büyük prodüksiyonun -ve Amerika'da yalnızca 8 hafta oynayacağını düşünürsek- Royal National Theatre için bile büyük bir başarı olacağını şimdiden söyleyebiliriz. Sanat yönetmeni Richard Eyre bu işi daha fazla tanınmak için yaptıklarını açıklıyor. İngilizler Royal National Theatre'ı Royal Shakespeare Company'e tercih ediyorlarsa da Amerikalılar Royal Shakespeare Company'i Nicholos Nickleby gibi oyunlardan dolayı daha iyi tanıyorlar. Sonuçta turistik yaz sezonunda bile Amerikalı seyirci Royal National Theatre'ın hasılatının yalnızca % 6'sını oluşturuyor.

pe

cy a

Hem oyun yazarının, hem de yönetmenin monarşiye karşı septik bir tavır içinde olmalarına rağmen oyunda III. George çok büyük bir adam olmasa da iyi bir insan olarak işleniyor, zekâsının kısıtlı olmasına karşın, kötü durumunu istismar eden suç ortaklarından çok daha yüksek ahlaklı bir kişi olarak sunuluyor. Şimdiki neslin asiller arasında yapılan evliliklerinin tersine, eşine daima sadık kalmamışsa da Kralın, Kraliçe Charlotte'la arasındaki bağ yoğun bir içtenlik olarak sahneye geliyor. Oyunun asıl hainleri doktorlar; bunlardan biri tedavi amacıyla yalnızca bağırsaklarla ilgileniyor, bir diğeri kralın terlemesi ve kusmasını sağlamaktan başka bir şey yapmıyor, bir üçüncüsü kralın vücudunun sürekli su toplamasına neden oluyor, dördüncüsü ise onu, kendisine boyun eğmesi için sürekli aşağılıyor. Hiçbiri krala en ufak bir fayda sağlamıyor. Onun asıl derdi kimyasal dengesizliği, iyileştiği zamanlar ise yazık ki yalnızca geçici ve vücudunun kendi kendisini tedavi etmesinden dolayı.

andıran debdebeli törenlerle özel hayatları birarada sunan yapısı, Broodway'de Miss Saigen ve Broodway bağlantılı olarak Londra'da tekrar sahnelenen Carousel oyunlarıyla ünlenen Hytner için bir tiyatro vitrini oluşturuyor.

Oyunun zenginliği yine Bennett'in sayesinde. Bennett Amerika'da Alan Botes'in başrolü oynadığı Dışarıda bir İngiliz ve Maggie Smith'nin oynadığı Konuşan Kafalar adlı video dramalarıyla (piyesleriyle) tanınıyor. Sahnelemenin sinemadakini 44

Tiyatro...Tiyatro...

III. George'un Deliliği Connecticut'ta Stamford'da açılışını yapıyor, oyun daha sonra Brookyn, New York, Baltimore, Maryland ve Boston'da gösterime girecek. Oyunun tüm nükteliliğine ve güzelliğine karşın, görünüşe göre tiyatro seyircisinin beğenisini en fazla çeken Hawthorne olacak. 1951'de Güney Afrika'dan Londra'ya gelen ve sonraki çeyrek asrı pek çok önemsiz rolde

oynayıp, ses sınavlarında çoğu kez reddedilerek ve bekleyerek geçiren oyuncu belki de davası yolunda egosundan yeterince yararlanmadı. Kendisinin de kabul ettiği gibi; "Ancak 50 yaşıma geldiğimde tam anlamıyla bir oyuncu olmak istediğimi anladım". Bu noktada Emret Başkanım, Ralph Richardson'a aşırı derecede benzeyen Hawthorne'a ün ve başarıyı sağlayan dizi oldu. Son birkaç yılda ise bulduğu roller bir oyuncu olarak onu zorlayacak türde ve daha nitelikli idiler; Shadowlands'deki doktor-metafizikçi C.S. Lewis ve III. George rolleri gibi. Oyunlardan ilki ona Broodway'in 1991 Tony ödülünü kazandırırken, ikincisi, yine aynı yıl Londra'nın Olivier Ödülünü getirdi. Sanatı hakkında hâlâ biraz kapalı ve iddiasız konuşuyor: "Hayatım boyunca şöyle ya da böyle hep biraz babamı oynadım. III. George'un oğullarına davranışlarını oynarken de yine babamı kopya ediyordum". Duygularının kökleri nerede olursa olsun, yenilgilerle dolu hayatı şüphesiz başarısında rol oynadı. Sahnede büyük bir başarıyla aynı anda hem hükümdarı, hem hükmedileni, asaleti ve histeriyi, hükmeden kişiyi ve ümitsizlik içindeki insanı canlandırıyor, İnsan onu bir Lear rolünde görmeyi istiyor ve Shakespeare'ın derinliğini kendi hayatında keşfedebilen bir oyuncuyu seyretmekten dolayı mutlu oluyor. Time, 13 Eylül, 1993 s. 37'den çevrilmiş,


BAZILARI SİNEMAYA SEYİRCİ KALIR, HİÇ GİTMEZ!

pe cy

a

B A Z I L A R I S A D E C E S E Y İ R C İ D İ R , PEK E Ğ L E N İ R .

BAZILARI "SEYİRCİ" KALMAZ, ANTRAKT OKUR!

GERÇEK S İ N E M A S E Y İ R C İ L E R İ N İ N GÖZÜ PERDEDEN ÖNCE HEP ANTRAKT'TA OLDU. TAM

İ K İ

Y I L D I R . . .

ANTRA KT AYLIK S İ N E M A DERGİSİ


m i t o s BOYUT y a y ı n e v i

kitapta tiyatro Hüsnü

Ziya

Şen

pe cy a

vardır. Ancak bu yayıncılık kısa ömürlü oldu. MitosBOYUT Yayınevi, tiyatro kitabı basımını, yayıncılığının bir yan alanı olarak değil, temel yönelişi olarak seçen yayınevlerinden biri. Yayınladığı otuza yakın kitapla yetmiş civarında oyunu tiyatroseverlere ulaştırıyor. Bu yapıtların tümü tiyatromuza içerik ve biçem olarak önemli katkılarda bulunuyor. Bir de daha fazla oyun yazarımızla tanışma şansına kavuştuğumuz düşünülürse, yazın yaşamımızın tiyatro adına atağa kalktığı söylenebilir. Tiyatromuzun önemli oyun yazarlarının yapıtları, Toplu Oyunlar adı altında yayınlanırken genç ve yeni oyun yazarlarının yapıtlarına da yer verildi. Yalnız yerli değil, çevirilerle, yabancı birçok yazarın oyunlarını da tanıdık. Uyarlamalar ise, tiyatro yazınımızda başka bir pencere açtı... Yalnızca tiyatro oyunları değildi yayınlanan; anılar ve tiyatro

Son yıllarda birçok yayınevi çok sayıda tiyatro kitabı yayınlamaya başladı. Yayınlanan oyunların baskı sayısı çok olmasa bile diğer yazın türleriyle karşılaştırıldığında, azımsanmayacak bir rakama ulaştığı da ortada. Eskiden yalnızca, Milli Eğitim Bakanlığı ve üniversitelerin üstlendiği tiyatro yayıncılığı, altmışlı yıllardan sonra yayınevlerinin ilgisini çekmeye başladı. Örneğin Günay Akarsu'nun İzlem Yayınları ve Memet Fuat'ın De Yayınları'nın bu alanda öncü ve saygın bir yeri

46

Tiyatro... Tiyatro...

araştırmacılığına katkıda bulunacak yapıtlar izledi oyunları. Bu çabanın sayesinde, tiyatromuzun belgeliğine ve belleğine, bugünden yarına katkıda bulunuldu. Böylesi bir katkının ardındaki kişi, MitosBOYUT Yayınevi'nin sahibi ve yöneticisi, tiyatro tutkunu, bir deli sevdalı. Bu insanla tiyatro yayıncılığı tutkusunun nereden, nasıl doğduğu üzerine konuştuk.


bu deli sevdanın sahibi; Yılmaz Öğüt Tiyatro üzerine yayıncılık nasıl başladı? Geçmişten tanıdığım oyuncu, yönetmen, yazar birçok arkadaşım hep tiyatro serlerinin basılmadığından şikayet ediyorlardı. Kendilerinden sık sık oyun metni istendiğini, tiyatroseverlerden böyle bir talep olduğunu söylediler. Bu konuda da bana yardım edeceklerini belirttiler. Biz de korkarak, çekinerek, başlangıçta kitap basımını ağırdan alarak, 1991 yılında Vasıf Öngören'in dört yapıtını birarada yayınlayıp diziye başladık. Daha sonra kitaplara talep ve ilginin olduğunu gördük. İşe daha hızlı bir empoyla devam etmeye karar verdik. Böylece son bir yılda 24 kitap yayınlama hızına kavuştuk. Hatta dizi kendi içinde alt diziler oluşturdu. le tür diziler? Ayarlamalar, Bütün Oyunlar, Yeni Yazarların Oyunları, Anılar ve Kuramsal Diziler. yayıncılıktaki temel düşünceniz nedir?

cy a

incelikle Türk tiyatroseverlerin yakından tanıdığı, tiyatro topluluklarının yabancısı olmayan tüm yerli yazarların eserlerini asmayı düşünüyoruz. Tabii ki diğer yayınevleriyle bağlantısı olmayan yazarların. 17 yerli yazarımızın altmışa yakın Oyununu şu ana kadar yayınlamış durumdayız. Bu yıl bunlara İsmet Küntay, Çetin Altan, Ülkü Ayvaz, Burak M. Uçar gibi yeni isimler katılacak. görünen o ki, söylenenin aksine, oyun yazarlarımız üretken. Ayrıca kitapların başına, yazarların yaşam öykülerini, edebi kişiliklerini ve oyunlarını tanıtan inceleme yazılarını koyuyoruz. Bu incelemeleri, tanınan tiyatro araştırmacılarımız hazırlıyor; Prof. Ayşegül Yüksel, Prof. Sevda Şener, Prof. Özdemir Nutku, Doç. Dr. Hülya Nutku, Metin Balay gibi.. Bu inceleme yazılarının gittikçe artan tiyatro okullarındaki öğrenciler için yararlı bir kaynak oluşturduğuna inanıyoruz.

pe

erli yazarlarımızın yanı sıra dünya tiyatro yazınına da açıldık. Brecht, Beckett, Dario Fo, Gogol bu çalışmanın ilk örnekleri oIdu. Uyarlama Dizimizde de Gonçarov'un Oblomov'unu, Fritzgerald'ın Muhteşem Gatsby'sini, Fallada'nın Küçük Adam ve Oldu Sana'sını yayınladık. Şu anda Kafka'nın yapıtlarından ve yaşamından esinlenerek yazılmış üç ayrı yabancı yazarın Allen Benet, M. Rozovsky, M. Almaz) oyunlarını birarada yayınlıyoruz. iterseniz Anı ve Kuramsal Diziden söz edelim. Çünkü bu dizi eksik kaldı sanırım. geçtiğimiz yıl, oyun basmak yoğunluk kazandı. Bu diziyi unutmuş değiliz. Hazırlıkları son aşamada olan 5 önemli kitabımız ar. Bunlar Aziz Çalışların hazırladığı Tiyatro Adamları Sözlüğü, Tiyatro Yapıtları Sözlüğü, 20. Yüzyılda Tiyatro ile tanislavski'nin Üç Kızkardeş oyununa ait Reji Defteri ve Heiner Müller Dosyası. Bu dizi devam edecek. eni yayın dönemiyle ilgili projeleriniz neler?

eni yayın döneminde yerli yazarların yanı sıra, ağırlıklı olarak yabancı oyun yazarlarına dizilerimizde yer vereceğiz. Beckett'in Bütün Oyunları'nın ikinci kitabı, tüm kısa oyunlarını içerecek şekilde, yayınlanıyor. Böylece Beckett'in tüm oyunlarını Türkçe'ye eksiksiz olarak kazandırmış olacağız. Brecht'in tüm oyunlarını yayınlamak hazırlığı içindeyiz. Brecht'in ilk oyunu Baal'den başlayarak tüm oyunlarını, imanlarını, teorik yazılarını yayınlayacağız. Kısaca Brecht'e ilişkin yazınsal her şeyi yayınlamayı hedefliyoruz. Bugünlerde Brecht'in, Ahmet Cemal'in yeniden çevirdiği Tiyatro İçin Küçük Organon adlı, tiyatro ile uğraşanlar için bir başucu kitabı an, eserini yayınlıyoruz. ennesse Williams, Sam Shapeard, Harold Pinter, Peter Shaeffer, F. Dürrenmatt, David Mamet, George Tabori gibi ünlü yazarların oyunları çevrildi, yayın sırasını bekliyor. Ayrıca değişik ülke tiyatrolarını da Türkçe'ye kazandırma çabasındayız, örneğin, Kanadalı iki çağdaş oyun yazarlarının yapıtları en kısa zamanda yayınlanacak. Bunu Yunan, İspanyol yazarlar izleyecek. Söylemek istediğiniz başka bir şey var mı? Tiyatro kitabının okunduğunu, satıldığını kanıtladık. Örneğin oyun dizimizin ilk kitaplarından Turgut Özakman ve Yılmaz Onay'ın oyunları ile Kültür Dizisi'nde Tiyatro Kavramları Sözlüğü'nün 2. baskılarını yaptık. İlk kitabımız Vasıf Öngören'in tabı da bir-iki ay sonra 2. baskıya girmiş olacak sanıyorum. Ben, tiyatro sanatı adına bu sonuçlardan çok mutluyum. Tiyatro... Tiyatro...

47


mektubu

pe

cy a

paris

Marianne Epin, Jean-Pierre Casse!

ünlü, Marianne Epin ve Jean Piere Cassel, bu oyun da, ü s t ü n yeteneklerini bir kez daha kanıtlıyorlar. Eyfel Kulesi'nin t a m karşısın­ daki Chaillot Devlet Tiyatrosu'nun M ü d ü r ü , birkaç yıldan beri, oyuncu ve yö­ netmen Jerome Savary. Bi­ nanın biri büyük, öbürü orta boydaki iki salonunda sürekli ilginç temsiller programlıyor. Bu mevsi­ min afişinde yer alan ya­ pıtlar arasında Marivaux 'nun 18. yy,'da yazdığı Les Nathalie Baye

48

Tiyatro...

Tiyatro...

Georges DANIEL

G ö r k e m l i Paris tiyat­ rosu tanınmış bir Amerikan oyununu sunuyor. Ruth ve Augustus Goetz'in Hanry James'in bir r o m a n ı n d a n sahneye aktardıkları L'Heritage (Miras). Babası zengin olan çirkin ve saf bir genç kızın, d ü ş kırıklığıyla noktalanan ilk (belki de son) aşk serüveni. Gildas Bourdet'nin yönetiminde gerçek­ leştirilen, dekorlarıyla, kostümleriyle, fon müziğiyle, ışık efekt­ leriyle gözleri ve ku­ lakları mest eden, tüm oyuncuların inandırıcı sanatıyla seyircileri derinden duygulandıran, çok etkileyici bir temsil. Genç kızla babasını canlandıran, ikisi de


Coşkun TUNÇTAN

pe

ary De Vivo

cy

a

Fausses Confidences da (Uydurma Sır­ lar) yer alıyor. Marivaux 'nun alışılmış ve dantelayı andıran ince üslübuyla yoğrulmuş bu duygusal g ü l d ü r ü d e , genç ve güzel bir kadına tutkun ve onunla evlenmeye kesinlikle kararlı olan bir adam, amacına erişebilmek için sayısız engellerle karşılaşıyor ama sonunda isteğini gerçekleştirebiliyor. Zevkle seyredilen bu temsilin başarısı­ na baş kadın rolündeki ünlü sinema ve tiyatro sanatçısı Nathalie Bay 'ın katkı­ sı çok büyük. Paris'in Nesle adlı küçü­ cük bir sokağında aynı adı taşıyan ufa­ cık bir tiyatro var. Genellikle h e n ü z pek ün salmamış genç sanatçıların sey­ redilebileceği bir yer. Geçenlerde, bu­ rada, 18. yüzyıl Fransız Klasik yazarla­ rından Marivaux,'nun L'epreuve (Sınav) adlı güldürüsü, çoğu sanat ya­ şamına yeni başlayan bir grup oyuncu tarafından çok başarılı bir temsil şek­ linde halka sunuldu, övgülü yankılar uyandırdı. Başrollerden birinde Mary De Vivo, gençliği, güzelliği, sahne ye­ tenekleriyle özellikle dikkati çekti.

Tiyatro

tiyatro'dan izlenir. Neden abone olmuyorsunuz?

lOO.OOO.-TL'yi İş Bankası Cihangir Şb. 197245 hesaba yatırın, adresinizi de bize bildirin. Bu kadar basit.

49


oyunculuk r ö l a t i v i t e s i Adnan

dir. Çaresiz dökülen o boyayı kamuf­ le ederek oynayacaksmızdır, ama na­ sıl? Yani kameranın görmemesi için yengeç gibi yan yan yürüyerek... (Dikkatli bir seyirci bu sahnede bu oyuncu niye böyle yürüdü diye me­ rak eder). Oyuncu her gün yeni bir motivasyonla çekimlere hazırlanır. Her gün yeni bir sürpriz, dış şartlar, yönetmenin yönetme taktikleri de­ vamlı değişebilir olduğundan subjek­ tif coşkunuz da buna koşut seyrede­ cektir.

a

Tiyatroda böyle şeyler yoktur. (Bu biçimci anlatımlar elbette sine­ ma için estetik görselliğin düzeyini tutturmak için yapılan otouyarlamalardır) Tiyatroda kostümünüz sizi gardırop­ ta bekler, oyun günü gelince gardıro­ bun kapağını açar ve kostümünüzü giyersiniz. Sinemada ise önce kos­ tüm size giydirilir. Kostüm büyük müdür, küçük müdür, bol mudur, bunlar hiç düşünülmez. Tiyatroda ise terzi ölçünüzü alır, provalar yapılır ve tam üstünüze göre olduğu zaman o kostümü giyersiniz. Tiyatro kişisi prova döneminde hep içinizdedir, si­ nema kişisi bir makineye kaydedildi­ ği için sizi bırakıp gider. Sizin içiniz­ de değildir artık, oysa tiyatroda onu kilitleyebileceğiniz bir makine ne ya­ zık ki yoktur. Ne yazık ki beynimiz­ den ve duygularımızdan başka sahip­ lenecek odacıklar yoktur. Sinemada, bir banka kasasına kilitler gibi çekip gittiğiniz kişiniz, ertesi gün gelip ka­ sayı açmanıza dek sizi bekler. Tiyat­ roda kişinizi çantanıza, arka cebinize doldurmak zorundasınızdır. Onunla yatar onunla kalkarsınız. Tiyatroda daha içedönüksünüzdür, sinemada ise dışadönük. Tiyatroda oyunculu­ ğunuza yeni bir ek yapabilirsiniz, an­ cak sinemada anlık reaksiyonunuz kaydedilir ve dondurulur. Tiyatroda

pe

cy

Oyunculuğu meslek edindiyseniz bu­ nun okulu vardır. Ülkemizde birçok üniversitenin tiyatro bölümleri, özel tiyatroların da kursları oyuncu adaylalarını mesleğe kazandırmak için ti­ yatro sanat dalları açmışlardır... Ve buralarda oyuncu adayları dans ederler, şarkı söylerler, oyun oynar­ lar, boş zamanlarında okulun kanti­ ninde, bahçesinde birbirlerine laf ye­ tiştirirler, birbirlerini çekiştirirler ve zamanı öldürmeyi öğrenirler, belki de tiyatro için gerekli olan kulis yap­ mayı? Sürü psikolojisiyle bir düşüncenin peşine kör-sağır takılır yönelirler kendilerini çeken her şeye, çünkü kendilerini bekleyen hayat ya da top­ lum buna müsaittir, daha ilerisi, bu­ nu beklemektedir. Sokaktaki insanı tanımazlar. Tüm bildikleri kapitaliz­ min uzantısı konuşma şekilleri, du­ ruşlar, bakışlar, hareketler ve tepki biçimleridir (istisnalar o kadar azdır ki). Tam böyle bir deneme yazıyordum ki telefon çaldı. "Bir filmde oyunculuk için sizinle görüşmek istiyoruz..." de­ di telefonun ucundaki ses. Bu bir tiyatrocu olarak kapalı dünya­ nıza ipini sarkıtan uçan balonun göz kırpmasıydı oyunculuğunuza. Çekim günleri saptanır. Gün gelir, saat gelir ancak çekim yapılamaz. Hava yağmurludur, ışık yetersizdir, güneşin bulutun arkasından çıkması beklenir... Filmde görüntü devamlılı­ ğını not alan asistanlar size sık sık son pozisyonunuzu hatırlatarak sinir krizleri geçirmenize neden olurlar. Performansınız düşer, sıkılırsınız. Si­ zi birkaç kişi yönetiyor gibidir. Ekose gömleğinizin koluna yanlışlıkla boya dökülmüştür, devamlılığı olan bir gömlektir ve kurutemizlemede leke çıkmamıştır. Ertesi gün yine o göm­ lekle çekim yapılması gerekmekte­

T Ö N E L

50

Tiyatro... Tiyatro...

kokunuz yayılır, sinemada bu koku yu kimse hissetmez. Sinema ile çok daha geniş kitlelere ulaşabilirsiniz tiyatroda daha az ama verimli seyir ciniz vardır. Sinema seyircisi kulaktan kulağa a tar ve filmdeki oyunculuğunuz küçük de olsa konuşulur. Sinema az da ol sa para kazandırır ama tiyatro (su işler yapmıyorsanız) kazandırma; Oyuncu, sinemada; bir tuvaldeki fır ça darbesi, tiyatroda fırçayı hareket ettiren kişidir. Tiyatroda fırça de vamlı sallanır, resim her gün yer den boyanır. Sinemada eser duvar dadır, cansızdır, bitince perdede gölgeniz bile kalmaz. Sonuçta; tiyatroda provalar sonra sında yaşanan seyirci-oyuncu iletişi mini sinemada çekimler esnasını yaşarsınız. O anda yönetmen, kame raman, set ekibi ve mekanı paylaşan bireyler tiyatronun seyircisi gibidir ler. Oyuncu sinemada çekimler es nasında yaşar, tiyatroda provalar s nunda oyun çıkınca yaşama başlar... Ve oyuncu, ya motor denmesini bek leyecek ve oyunculuğunu bir mal neye yükleyecek ya da perde denin ce yaşamaya başlayacak, yalnızlığın Türkiye'de hangi mazga lardan geçerek yeryüzüne sızdığını hissettirecektir. Bizi hayata bağlayan değerler, aklı mız, duygumuz, en yakınımız, aile miz, işimiz, okulumuz, çevrem ulusumuz ve dünyada aynı soluk hissettiğimiz insan kümeleridir. 0n lan ararız, konuşuruz, okuruz, seyre deriz, dinleriz, ziyaret ederiz, anar değer veririz... Bizi hayata bağlayan bu değerleri yok ettiğimiz an, yeni değerler aradığımız bu kuru toprak yalnızlaşırız... İşte o an oyunculuğu rölativitesi bizi yeni bir yaratma sü recine üfleyiverir...


pe cy a

DOĞAYI YAŞAMAK VE YAŞATMAK

İSTANBUL'DA GELENEKSEL K Ü L T Ü R Ü M Ü Z Ü N DOĞAYLA KUCAKLAŞTIĞI MÜKEMMEL BİR DİNLENCE BELDESİ DÖRT M E V S İ M H İ Z M E T İ N İ Z D E . . . CLUB ATABAY

Eskihisar Darıca İstanbul TURKEY Tel: 0-262-6555854-6555616-6412611 İrtibat/Correspondence/Korrespondenz CLUB ATABAY Acıbadem: 81010 Kadıköy İstanbul TURKEY Tel: 0-216-3266965 (4Hat/Lines/Linien) Telex: 24969 drug tr Fax: 0-216-3396141


PRAVDA

a

CUMHURİYET DÜNYAYA SAYFA A Ç T I . C U M H U R İ Y E T ' İ N DÜNYANIN CİDDİ VE G Ü V E N İ L İ R YAYIN

ORGANLARIYLA SÜRÜYOR.

pe cy

GELİŞEREK

D Ü N Y A D A YANKI

İŞBİRLİĞİ

UYANDIRAN

OLAYLAR,

İLGİNÇ YORUMLAR VE FOTOĞRAFLAR, ŞİMDİ

C U M H U R İ Y E T ' İ N " D Ü N Y A ' D A N " SAYFASINDA. ÜSTELİK GÜNÜ GÜNÜNE, D Ü N Y A Y L A AYNI

ANDA.

YARIN BİR C U M H U R İ Y E T A L I N .


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.