2015 FELSEFE NOTLARI
bir kabustan uyanmak
1
amon debian ya da "en yeni etap"tan, "en yüksek aşama"ya masalı ... Bugüne kadar doğru ve tartışmasız saydığımız, o doğrultuda belli bir hayat duruşu ve mücadele çizgisi içerisinde kendimizi gerçekleştirdiğimiz -ve yeniden gerçekleştirdiğimizkimi önemli kitaplar / eserler vardır değil mi? Bu tip kitapların hayatlarımızdaki yeri bizim için o kadar önemlidir ki, yaşamdaki birçok şeyi bu tür “başucu kitaplar” diye tabir edilen kitaplar üzerinden açıklarız, anlarız, yorumlarız. daha doğrusu Yaşam'ı bu tip kitaplara uydurmakta hiçbir beise kapılmayız, sonsuz bir güvenimiz vardır bu tip kitaplara. yaşam değişir, akış farklılaşır, ama bu tip kitapların yeri hep aynıdır. [ki bazıları bunu hakkeder, o ayrı.] Bu tip kitapların yanına yenileri eklenmediği gibi, giderek bilimsel üretimin bütünsel epistemolojisinden ve asıl diyalektiğin öz'sel temellerinden kopma tehlikesiyle karşı karşıya kalırlar. yenilenmez, zenginleştirilmez, geliştirilmezler ve bu, bu tip kitapların açıklayıcılığına da gölge düşürmeye başlar. hatta öyle ki, her düşünceyi, her kişiyi, his'i ve / ya seziyi, bu tür kitaplardaki doğrularımıza uymadıklarında karşımıza alır, mahkûm eder, yeri geldiğinde ortalığı yakıp yıkarız. düşüncemize uymayan herkesi ve her şeyi, “yanılmış”, “anlamayan”, “işe yaramaz”, “hayin”, oportünist”, “tasfiyeci”, şucu bucu ilan ederiz ve bu ilanımızı herkes bilsin, duysun isteriz. çünkü bizi biz eden o kitaba o kadar güveniyoruzdur ki, her şeyden önce ona asla “halel” gelmemelidir. içimiz çok rahattır, çünkü doğru olan herkesce aşağı yukarı kabul görendir ve biz zaten “kabul” edilen bir kitabı / düşünceyi savunmuşuzdur. ki bugün artık sözünü ettiğimiz tipteki başucu kitaplarının çoğu modern bireyin yaşamında fetiş karakterde, kendisinden çok daha başka bir şey halindedir. tıpkı ilahi addedilen kutsal kitapların yaşadığı akibetler gibi. Türkiye'deki mücadele ve örgütlenme eksenleri açısından bu kitaplardan birisi de bizim bildiğimiz adıyla lenin'in “emperyalizm, kapitalizmin en yüksek aşaması” kitabıdır. Türkiye'deki hemen hemen tüm devrimci akımlar açısından lenin'in emperyalizm kitabı her hangi bir kitap olmanın çok ötesinde, temel referans eser, teorik ve siyasal manifesto özelliğindedir. temel teorik, ideolojik, siyasal ve örgütsel ayrımları hemen her siyasi örgüt bu kitaba göre oluşturur, oluşturdu. örgütsel bölünmelerin kaynağını oluşturan temel birkaç kitaptan birisi de bu kitaptır. herkes birbirini bu kitap üzerinden suçlar ve “mahkûm” ettiğini düşünür. vakti zamanında cumhurbaşkanı a. necdet sezer'in ecevit'in kafasına anayasa kitapcığını fırlatması gibi, türkiye'de de devrimciler çok kızdıklarında birbirlerinin kafasına bu kitabı fırlatırlar. madem bize inanmıyorsun o zaman lenin'i oku seni marksizmden sapmış pis oportünist! her şeyi birkaç referans kitap üzerinden açıklama kısırlığı bir yana, ortada lenin'in onlarca emperyalizm yorumunun olduğu yerde hangisinin gerçekte doğru olduğu da ayrı bir tartışma konusu. ama algı, hissediş, ve düşüncemizi biçimlendiren etmenlerin ağırlığı geçmişin kanaatleri olduğu için, o en temel teorik, ideolojik, siyasal doğrularımızın dogmatik, çarpık ve dar bir düzlemden türetildiğini söylemek elbetteki hiç kimsenin hoşuna gitmeyecektir. peki şimdi biz kalkıp lenin'in emperyalizm kitabının ilk halinin yazıldıktan çok kısa bir süre sonra tahrif edildiğini, kitabın içeriğinin de, isminin de değiştirildiğini ve türkiye'deki ve dünyadaki çevirilerinin bu tahrif edilmiş versiyona göre basılmış olduğunu söylersek ne olacak? üzerine hayatların kurulduğu ve hayatların yok olduğu, büyük bedellerin ödendiği ve ödetildiği bir kitabın orijinal halinin türkiye'de hiç çevirilmemiş olduğunu, dahası dün yaşamış ve bugün yaşayan birçok kişinin hayatını boydan boya kesen ve bugün türkiye devriminin yaşadığı çokyönlü sonuçların kitabın bu çarpıtılmış versiyonu üzerinden gerçekleştiğini söylesek ne olacak?
2
yaşamdaki korku filminin bu en ürkütücü sahnesinde yerimize mıh gibi çakılırken, normal bir film seyrinden sonra hayatlarımıza kaldığı yerden devam etme şansını yakalayabilecek miyiz bunu birlikte göreceğiz. “en yeni etap”tan, “en yüksek aşama”ya tarih araştırmaları, edebiyat ve çevirmenlik üzerine çalışmalar yürüten mustafa yılmaz'ın [DİPNOT-1] yaptığı bir araştırma ile konu bizim de gündemimize girdi. aslında konu ilk olarak ingiliz tarihci eric hobsbawm'ın yazdığı bir kitaptaki küçük bir anektodla gündemleştirilmeye çalışılmış. lenin emperyalizm çalışmasını 19 haziran (2 temmuz) 1916'da bitirdi ve kitap olarak 1917'nin sonlarına doğru basıldı. kitabın orijinal ismi sandığımız gibi, “emperyalizm, kapitalizmin en yüksek aşaması” (“imperyalizm kak vışşaya stadiya kapitalizma”) değil, “emperyalizm, kapitalizmin en yeni aşaması”, yani “imperyalizm, kak noveyşiy etap kapitalizma”dır. “vışşaya stadiya” rusçada en yüksek aşama demektir. “noveyşiy etap” ise en yeni etap anlamındadır. türkiye'de emperyalizm kitabının ilk çevirisi mayıs 1969'da cemal süreya tarafından yapıldı ve bilindiği gibi kitabı sol yayınları bastı. kitabın çevirisi orjinali olan rusça'dan değil, fransızca çevirisi esas alınarak yapıldı. kitabın ilk türkçe baskısında da, şimdilerdeki son baskısında da orijinal ismi mevcut, yani, imperyalizm, kak noveyşiy etap kapitalizma. fransızca basımında kitabın ismi “l'Imperialisme, stade suprême du capitalisme” olarak geçiyor. bu, kitabın orijinal ismine uymuyor ve fakat fansızca çevirisi esas alınmışken neden türkçe çevirisinde kitabın orijinal isminin olduğu ilginç bir nokta. aşağıdaki döküm yine mustafa yılmaz tarafından abd'deki library of congress'in internetten erişilebilen kataloğundan yararlanarak yapılmış kronolojik bir döküm. kitabın hangi dillerde, hangi isimle ve hangi tarihlerde çevirilerek basıldığını gösteriyor. yanı sıra kitabın içeriğiyle de dahil olmak üzere ismiyle de hangi tarihten sonra oynandığını da gösteriyor.
Basım Tarihi Ad, yayınevi, yayın yeri, (dil)
Türkçesi
Imperyalizm, kak noveyşiy etap kapitalizma (Rusça)
Emperyalizm, kapitalizmin en yeni aşaması
Imperialismus als jungste etappe des kapitalismus, Petrograd, Kommunistische Internationale; auslieferungsstelle, C. Hoym nachf., Hamburg (Almanca)
Emperyalizm, kapitalizmin en yeni aşaması
1921
Imperyalizm, kak noveyşiy etap kapitalizma (Rusça)
Emperyalizm, kapitalizmin en yeni aşaması
1923
Imperyalizm, kak noveyşiy etap kapitalizma, Moskova (Rusça)
Emperyalizm, kapitalizmin en yeni aşaması
1925
Imperyalizm, kak noveyşiy etap kapitalizma (Rusça)
Emperyalizm, kapitalizmin en yeni aşaması
Teikoku shugiron : kaiyaku : genmei Shihon shugi saigo no
Emperyalizm, kapitalizmin en yeni
1917
1921
1925
3
kaidan to shite no teikoku shugi / Rēnin cho ; Aono Suekichi yaku., Tokyo (Japonca)
aşaması
Imperialismus als jungste etappe des kapitalismus, Viyana, Verlag für Literatur und Politik (Almanca)
Emperyalizm, kapitalizmin en yeni aşaması
Teikoku shugiron / Rēnin cho ; Aono Suekichi yaku. Tokyo (Japonya)
Emperyalizm, kapitalizmin en yeni aşaması
Shihon shugi saikin no dankai to shite no teikoku shugi / Rēnin cho ; Okada Sōji yaku. Tokyo (Japonya)
Emperyalizm, kapitalizmin en yeni aşaması
Shihon shugi no saishin no dankai to shite no teikoku shugi / Rēnin cho ; Nishimori Iwao yaku. Tokyo (Japonya)
Emperyalizm, kapitalizmin en yeni aşaması
1931
İmperyalizm, kak vışşaya stadiya (Rusça)
Emperyalizm, kapitalizmin en yüksek aşaması
1932
İmperyalizm, kak vışşaya stadiya (Rusça)
Emperyalizm, kapitalizmin en yüksek aşaması
Imperialism, the highest stage of capitalism; New York, International publishers (İngilizce)
Emperyalizm, kapitalizmin en yüksek aşaması
Noviye materiyalı k rabote. İmperyalizm, kak vışşaya stadiya (Rusça)
“Emperyalizm, kapitalizmin en yüksek aşaması” için yeni materyaller
New data for V. I. Lenin’s "Imperialism, the highest stage of capitalism," edited by E. Varga [and] L. Mendelsohn. (İngilizce)
“Emperyalizm, kapitalizmin en yüksek aşaması” için yeni materyaller
1940
El imperialismo, fase superior del capitalismo. Mexico, Ediciones sociales (İspanyolca)
“Emperyalizm, kapitalizmin en yüksek aşaması”
1940
Imperijalizam, kao najvisÌŒi stadij kapitalizma. Zagreb (Sırpça)
“Emperyalizm, kapitalizmin en yüksek aşaması”
L’impeÌ rialisme, stade supreÌ‚me du capitalisme. Paris, EÌ ditions sociales, 1945. (Fransızca)
“Emperyalizm, kapitalizmin en yüksek aşaması”
Der Imperialismus als höchstes Stadium des Kapitalismus., Viyana Stern Verlag (Almanca)
“Emperyalizm, kapitalizmin en yüksek aşaması”
L’imperialismo come fase
“Emperyalizm, kapitalizmin en yüksek
1926
1928
1928
1930
1933
1934
1938
1945
1945
4
1948
suprema del capitalismo (saggio popolare), Moskova (İtalyanca)
aşaması”
1949
Ti kuo chu i shih tzu pen chu i ti tsui kao chieh tuan. (Çinçe)
?
1950
1962
SaÌ„mraÌ„jyavaÌ„da, puÌ„ñjiÌ„vaÌ„da kiÌ„ carana avasthaÌ„ (Hintçe) Chabonjuŭi chÊ»oego tanʼgyerosŏ ŭi chegukchuŭi / We. I. Lenin. (Korece)
?
?
görüldüğü gibi kitap 1931'e kadar orijinal ismi ve içeriğiyle basılmış. kitap ilk baskıdan sonra 1917'de sovyet iktidarına bağlı moskovalı gosizdat yayınevinde [DİPNOT-2], st. petersburg'ta komünist isimli yayınevinde [DİPNOT-3], 1919'da petrograd işçi ve kızıl delegeler sovyeti yayınevi tarafından st. petersburg'ta [DİPNOT-4], ardından 1922'de ukrayna'da sovyet iktidarına bağlı gosizdat yayınevinde [DİPNOT-5] orijinal ismiyle, yani “en yeni etap” adıyla basılıyor. kitap 1931'de ilk kez “emperyalizm, kapitalizmin en yüksek aşaması” olarak değiştiriliyor. bu da yetmemiş olacak ki, 1934'de bu kez, “noviye materiyalı k rabote. imperyalizm, kak vışşaya stadiya” yani “emperyalizm, kapitalizmin en yüksek aşaması” için yeni materyaller” biçiminde basılıyor. kitap üzerinde yapılan bu tahrifat stalin dönemine denk geliyor. sovyetlerde özellikle 1930-1935 arasında devletin orwell'in 1984 romanındaki gibi işlediğini söylemenin fazlası olmaz eksiği olur. stalin ve onun partiyi ele geçiren a takımı tarihi belgeleri bir bir değiştiriyor, önemli bilimsel araştırmalar hasır altı ediliyor, toplumun ve tek tek insanların hafızaları radyonun kanalını değiştirir gibi değiştirilmeye çalışılıyordu. çoğu bilim insanı, araştırmacı, tarihçi, yazar, aydın ve sanatçı ya öldürülüyor ya da sürgüne gönderilerek ölüme terkediliyordu. ki bir toplumun, bir sınıfın ve tek tek insanların en temel varoluşsal dayanaklarından birisini oluşturan nesnellik bilinci, yani benlik bilinci, ve bu anlamda da tarih ve tarih bilinci olduğu düşünülürse tarih ve gerçekler üzerinde yapılan böylesi tahrifatların burjuvaların kullanmayı çok sevdikleri tabirle “beyin yıkama” denilen şeyin ta kendisi olduğunu söylemek hiç de abartı olmaz. stalin döneminde öldürülen yüzlerce insanın ve bilginin üzerindeki bu korkunç mülkiyetin açıklaması ayrı bir yazı konusu. ne var ki, insanların, bir dönemin, tarihin, gerçeklerin, bilinç ve benliklerinin üzerinde oynanan bu oyun en hafif tabirle insanlık suçudur, büyük cinayettir. bu, kapitalizm kılığına bürünmüş bir sosyalizmden başka bir şey değildi, değildir. hangi gerekçeyle olursa olsun, hiç kimse tarihi, gerçekleri bu biçimde bozunuma uğratmaya yeltenemez, yeltendiği yerde bunun artık ne devrimcilik, ne sosyalizm ve de komünizmle hiçbir alakası kalmaz. kuşkusuz bu konu geniş ve ciddi bir çalışmanın konusudur ve sorun tek başına stalin dönemi ile açıklanamaz. sert bir takla ne var ki, tüm dünyada nasıl olup da kitabın orjinalinin değil de stalin tarafından tahrif edilen versiyonunun basıldığı açıklamayı bekleyen bir konu. bunun en önemli nedenlerinden birisi stalin dönemi enternasyonal'inin, diğer ismiyle komitern'in dünyadaki çoğu devrimci ve komünist parti üzerindeki baskı ve hakimiyeti ile ilgili. stalin'in faşizme ilişkin dünya komünist hareketine kabul ettirmeye çalıştığı tezler'de olduğu gibi, siyasal olanın teorik olana ve olarak mutlaklaştırılması ve dahası dünyadaki ve özellikle de avrupa'daki tüm devrimci ve komünist partilerin siyasal ve örgütsel etkinliğini hitler faşizmine karşı anayurt sovyetlerin savunulmasına indirgenmesi ile gelişen sürecin içinde
5
gerçekleşen bir konudur lenin'in emperyalizm kitabının tahrif edilmesi. öyle ya, stalin son parti kongrelerinde artık komünizme geçileceğini vaazediyodu. yani sıra yaklaşmakta olan dünya savaşının artık emperyalist kapitalizmin son etabı olduğunu ve hitler faşizminin durdurulmasının dünyada komünizminin kesin zaferi olacağını söylüyordu. emperyalist kapitalizm artık yeni bir aşamada değil, son aşamadaydı. teorik yönleriyle stalin'in dünyadaki diğer devrimci ve komünist partilere bunu diyalektik olarak inkna etmesi gerekiyordu. ve yapılabilecek en akıllıca şey yapıldı. lenin'in emperyalizm kitabına sert bir takla attırılıp, “yeni bir etap” “en yüksek ve son etab”a çevrildi. tabii bu stalin tarafından önceden tasarlanan bir proje olarak anlaşılmamalı. stalin dünya komünizmi adına attığı ve atmayı istediği her adımda lenin'in söylediklerini gerek kullanarak, gerekse de değiştirerek kullandı. ve yaratılan teorik ve diyalektik inanç şuydu ki, kapitalizm faşizm olarak artık son ve nihai bir çarpışmayla bitirilecekti. yeni bir etap'tan en yüksek ve son aşama'ya söyleminin ve kitabın bazı bölümlerinin hem çıkartılması hem de tahrif edilmesinin asıl mantığı budur. aynı tarhifatı aynı dönemde stalin karşıtları olarak bilinen troçkistler de devam ettirmişlerdi. her ne kadar stalin çizgisine sahip enternasyonali eleştiriyor olsalar da, sonuç itibariyle faşizm konusunda dünyadaki birçok devrimci ve komünist parti üzerinde aynı türden baskıyı oluşturdular. emperyalist kapitalizmin en yüksek ve son aşamasını yaşıyor olduğu tezi troçkistler tarafından da kabul edilen bir tez oldu ve günümüzde hala daha öyledir. stalin ve onun dönemi bir sonuçtu. ki stalin'de simgeleşen sosyalizm yenilgisiyle ilgili aklı başında sonuçlar arayan insan sorunun bazı kaynaklarının lenin'de olduğunu da görür, bu ayrı. ama söylediğimiz gibi konumuz ne stalin ne de lenin. bizi ilgilendiren stalin ve döneminde yapılanlar değil, lenin'in emperyalizm kitabının bu tahrif edilimiş çevirisinin türkiye'de mücadele ve örgütlenme eksenleri açısından yarattığı korkunç sonuçlardır. lenin'in emperyalizm kitabının artık güncelliğini kaybettiğini ve üzerine gölge düştüğünü düşünmüyoruz, tam tersi! bu korkunç tarih tahrifatcılığının ve kitabın çarpıtılmış versiyonun altında kalan lenin ve onun emperyalizm konusundaki temel tezleri değil, öncelikle stalinizm (en geniş anlamıyla) ve geleceğini tüm niyet ve isteğinden bağımsız olarak anti-komünist bir düzlem üzerinden şekillendirdiğinin ister farkında olsun ister olmasın, bugünkü sonuçlarıyla burjuva muhalefetciliğinin (silahlı ya da silahsız) radikal uzantıları haline gelmiş ve kendilerini “türkiye devrimci hareketi” olarak adlandıran '71 devrimciliğinin mefhumlaşmış “geçmişin hayaletleri”dir. bu gerçekten de çok hassas bir konu. kitabın çarpıtılmış versiyonunun bugüne kadar yarattığı sonuçlarla yüzleşir ve hesaplaşırken, burada dikkat edilmesi gerektiğini düşündüğümüz çok hasas bir nokta var: lenin, ve onun gerek emperyalizm ile ilgili olsun, gerekse de diğer çalışmalarının geçerliliğinin ortadan kalkmayacağıdır. lenin her şeyden önce teorik temellerini de içine alan, yöntem'e ilişkin güçlü çerçevelere sahiptir. bu söylediğimizin lenin'e ilişkin bir ön kesme olarak anlaşılmamasını umuyoruz. hayır, bugün, gerçekleştirilen bir devrimin üzerine çöreklenmiş olanların değil, asıl, devrime neden olmuş olanların (fikirlerinin) sorgulanması gerektiği bir aşamadan geçiyoruz ve lenin, insan düşüncesinin diyalektik gelişiminden payına düşeni alacak ve alıyor zaten. lenin'in söylediği her şeyin noktası virgülüne doğru olduğu ve söylediği her şeyin bugün de geçerliliğini koruduğunu söylemek deli saçması. lenin'in gününüzde hala daha devrimci praksis anlamıyla geçerliliğini koruyan teorik ve siyasal çerçevelerinin elbetteki bugün artık tartışılması ve günümüzün ihtiyaçlarına yanıt oluşturmayan yönleri vardır. lenin'in, marx ve engels'in işaret ettiği önemli noktalardan hareketle komünist teoriye büyük katkılar gerçekleştirmiş olduğu tartışma dışıdır. bugün her kim marx'ı ve engels'i doğru ve üretici anlamda tartışıyorsa, bilinç altında lenin vardır. lenin'in yeri doğrusu ve yanlışıyla ordadır. öncelikle sorumluluğunu duyduğumuz nokta, lenin'in emperyalizm kitabının orijinal halinin bir an önce türkçeye çevrilmesidir. her önemli eserde olduğu gibi lenin'in emperalizm
6
kitabında söylediklerinin kapitalist emperyalizmin geçirdiği dönüşüm doğrultusunda yeniden ele alarak geliştirilmesi gerektiği artık tartışma götürmeksizin ortada. ki bugün marksist teorinin donduğundan söz ediyorsak bunun anlamı: teorik çerçevelerin ilk yazıldığı hallerini aynen koruyor olmaları, üzerlerine çok az şeylerin koyulmuş olmasıdır.
sermaye kapitalist emperyalizm ona ilişkin yapılan önceki teorik çıkarımların sahip olduğu havsalaya sığmayacak boyutlarda yol aldı. sermayenin bugünkü yapısı ve üretiyor olduğu toplumsal-sosyal ilişki biçimleri önceki dönemlerdekinden sadece farklı değil, düzlem olarak da apayrı. artık sermaye deyince sadece üretim araçlarının özel mülkiyetini, emeğin ve emek gücünün mübadele değer'i olarak pazarda kendini gerçekleştirmesini, iş gücünün kapitalist tarafından kiralanmasının ona sağladığı avantajları, artı değer sömürüsü ile elde edilen ve işçiye geri ödenmeyen “3-5 saatlik emek zamanının karı”nı, kapitalistler arası rekabetteki konum avantajlarını, görünmez sermaye olarak “dolaylı emeği”, işsizliğin sermaye için oluşturduğu birikimi, metanın ve paranın dolaşım - çevrimini, meta'nın üretiminden pazarda mübadele değeri olarak yaşadığı macerayı, ve insanın kendisinin başlı başına bir meta olarak sermayenin bileşeni haline gelmesini, anlamıyoruz. sermaye deyince bugün aynı zamanda insanın bilinç ve benliğinin hücrelerinde kıpırdaşan kendini varetme irade, istek ve ihtiyacını geldiği akılalmaz boyutları ve sınır tanımazlığı anlıyoruz. deleuze'ün sözünü ettiği anlamda insanların birbirlerine flüks'ler aracılığıyla bağlı ve bağımlı olması gibi, bugünkü modern insan'ın bilinç ve benliği, sermayeye flüks'ler aracılığıyla lehimlenmiştir. ve sermaye de insanlara … artık adım atabileceği(miz) küçücük bir alan yoktur, hepsi sermayeye ve onun varoluşuna ilişkindir. ve tutsaklığın bu boyutu, sermayenin kendini önceki varediş biçimiyle birlikte, ve ama farklı olarak da varettiğini gösteriyor. sözünü ettiğimiz; marx'ın kapital I'de sözünü ettiği işçinin kendisinin de “emek gücü olarak” metalaştırılması, ve bunun ardından gelen georg lukacs'ın “tarih ve sınıf bilinci”nde marx'ın “şey”leşme ve “yabancılaşma” ile bahsettiği noktalara oylum kazamdırdığı açılımlar değil. çok daha fazlası. sözünü ettiğimiz, insan tarihinin hiçbir kesitinde deneyimlemiş olmadığımız ve “ezilenlerin pedagojisi”nde paulo freire'in bahsettiği türden yarı freud'cu burjuva pskiyatrizminin ezilenciliği de değil. sermaye; salt maddi bir şey olarak değil, asıl sosyal ve insanın gündelik yaşamının her an'ında varolan bir ilişki biçimi'dir. marshall berman'ın “özgünlüğün politikası”ndaki modern insanının benliğini ve benlik bilincini tam, sınırsız ve sonsuz bir bilinç, iştah ve cevalliyetle harcamaya yönelik istekliliğidir sermaye. daha doğrusu istekliliğindeki anlamakla karşı karşıya olduğunuz “tuhaf" durumdur. modernizm içindeki insanın kendi bilinç ve benliğini tutsak etme kabiliyetinde bir bilinç ve benlik türüne sahip olduğunu artık çok çok iyi biliyoruz. “kendimi kandırıyorum, plasitik ve sentetik bileşim artık benlik ve bilincimin özü'dür” diye işaret eden william s. burrough'un marx'ın fetişizm ve yabancılaşmaya ilişkin kök hücrelerine gönderme yaptığı durum üzerine bir kez daha, bir kez daha düşünmemiz gerekir. marshall berman'ın “özgünlüğün politikası”ndaki modern insanına dönecek olursak, (radikal bireycilik) berman'ın işaret ettiği durum siyasal ve örgütsel olarak karşılığını bulabilmiş değil. 21. yüzyılın modern "sermaye birikimi", insanın kendi kendini yok etme kabiliyetindedir ... işte tam bu nokta bir şeyleri farklı ve yeniden düşünmemizi gerektiriyor. son yüzyılların ebedi tanrısı olarak sermayenin onu vareden tarihsel ve sosyal durumlarına ilişkin yeni birtakım başka faktörler eklememiz gerekir. gerekmez mi? bugünkü üretici
7
güçler ve üretim ilişkileri ne 18. yüzyıldan 19. yüzyıla, ne de 19. yüzyıldan 20. yüzyıla geçerkenki gibi değildir. tartışmalar lenin'in emperyalizm kitabına verdiği isim oldukça dikkat çekici. bu kitabı böylesine ilk kez tartışıyoruz. kapitalist emperyalizmin artık başka bir aşamasının olamayacağını, bunun “son”, “en yüksek” ya da daha fantasik bir ifadeyle “ölümcül aşama” falan olduğunu değil, kendisinin de içerisinden geçtiği çağ ve aşamada öncekinden farklı olarak “yeni” bir durum olarak betimledi. evrilen bu yeni'yi bir etap olarak “emperyalizm ve proleter devrimler çağı” olarak dosdoğru tanımladı. “proleter devrimler çağı” lenin'in “onlar ve biz” diye tabir ettiği durumun çıkış noktasıdır. dünya hala onlar ve biz ekseninde dönüyor. sermaye ve emek, zenginler ve fakirler, ezen ve ezilenler, mülk sahibi olanlarla olmayanlar, ona buna sahip olanlarla olmayanlar, asgari ücret - ceo maaşı, genel olarak yüzü asık olanlarla yüzü gülenler, sabah belli bir saate kalkmak zorunda olanlar ile olmayanlar, poğaça simit çay, beş farklı fransız peyniri, 2500 km tv ekran'ı ile yok bilmem kaç inç'cik göstergeler dünyası vs. vs. … “yeni bir etap” ile “en yüksek aşama”, -ki en yüksek aşama dediğinizde aynı zamada son aşama da demiş olursunuz türkçede. ikisi arasında sadece sözcüksel açıdan değil, birçok açıdan devasa farklar var, oldu. lenin'in emperalizm kitabı ekseninde türkiye'de ve dünyada temel önemde tartışmalar yürütüldü. bir sürü konu başlığına sahip olan bu tartışmaların hepsine burada yer darlığından dolayı değinebilmemizin olanağı bulunmuyor. ancak en önemlisine, birçok başka konuyu belirleyen tartışmaya değinmek gerekir. stalin tipi marksizmin (troçkistleri de içine katarak) kitaptan yola çıkarak öncelikle ilk söylediği şey, kapitalizmin, yani aynı anlama gelmek üzere emperyalizmin artık başka bir aşamasının olamayacağıdır. bu konu türkiye'de ve dünyada oldukça demagojik bir biçimde yürütülen bir tartışma oldu ve bu asıl olarak kitapta geçen “asalak ve çürüyen kapitalizm” tanımlamasına dayandırılarak yapıldı. lenin “asalak ve çürüyen kapitalizm” derken kapitalizmin gelişme kaydedemeyeceğini söylemez, söylemedi. söylemiş olsa bile aklını kaybetmemiş bir marksist bunu neden söylediğinin peşine düşüp anlamaya çalışır. çünkü ne de olsa diyalektik diye bir şey var! marx ve engels “komünist parti manifestosu”nda burjuvazinin (kapitaliizmin) kendine süreklilik kazandırabilmek için belli düzeyde bir dönüşüm içinde olmak zorunda olduğunu üzerine basa basa yazdılar. burjuvazinin devrimci öz'ünü teslim ettiler ve eklediler, burjuvazi artık devrimci misyonunu kaybetmiştir. bunu söylerlerken sermayenin kendini gerçekleştirebilmek için devinimsel yenilikler peşinden koşmak zorunda olmadıklarını söylemedikleri gibi, bunun için devrimci ruhlarını korumak zorunda olduklarının altını da çizdiler. tarihsel olarak sanayi devrimi ve özelinde fransa'da 1871'de ilk işçi devrimi ve devletinin kurulmasından sonra burjuvazi proletaryayı hunharca bastırmaya giriştikten ve bunu başardıktan sonra burjuvazi kendisine ait bir durumu simgeleştirmiş oldu: artık burjuvazi gericidir! “eşitlik, özgürlük, kardeşlik” sloganı 1848'den 1871'e kadarki döneme değin proletaryanın burujuvaziyle ittifak kurduğu dönemlere ait bir slogan oldu. ki zaten bu slogan proletaryaya asla yetebilecek bir slogan değildi ve olmadı. monarşi –
8
feodalizm, burjuvazi ve proletaryanın el birliği ile ortadan kaldırıldıktan sonra ve hemen ardından paris kömünü ile proletarya kendi özgürlük anlayışını hakım kılmaya çalışıp, en yakın müttefiki (burjuvazi) tarafından büyük büyük katliamlarla bastırıldıktan sonra proletarya asıl bu aşamadan sonra kendi gerçek düşmanını tanıdı ve sloganını günümüze değin yankılandırdı. proletarya kendisinin ortadan kalkmadığı koşullarda hiç kimsenin özür olmayacağına ilişkin temel bir doğruyu tüm dünyaya haykırdı. ben – biz ortadan kalkmalıyız ki tüm dünya özgür olsun! proletarya'nın bugün yaşadığı dönüşüm, kapitalist üretim biçiminin öz'üne ilişkin bir dönüşüm değil. üretim ilişkilerinin biçmi, tarzı dönüştü. ve üretim biçimi üretim ilişkilerinin öznesi durumundaki proletaryayı baskılayıp kısıtlamaya devam ediyor. tabi bu dönüşümün, k. polanyi, m. hardt ve a. nergri, s. zižek, g. deleuze ve en başta da frankfurt okulu'na üye yazar ve düşünürlerin ortaklaştıkları, “klasik emperyalizmden postendüstriyel bir çağ'a geçildiği” teziyle yakından uzaktan ilgisi yoktur. ki, post-endüstriyel çağ tanımlamasının dayandırıldığı en önemli noktalardan birisi, adından da anlaşılabileceği gibi endüstrinin, yani klasik anlamda üretim birimi olan fabrikaların artık olmadığı, ve buna bağlı olarak da dünyada mali oligarşi diye bir şeyin de artık kalmadığı, dahası 18. 19. ve 20. yüzyıllardakinden farklı olarak kapitalistlerin artık üretim araçlarının özel mülkiyetine sahip olmadıkları deli saçması tezleridir. kapitalizmin en büyük özelliği; gerek d. harvey'in, gerek m. berman ve b. ollman'ın işaret ettikleri gibi; sermaye, birikim gerçekleştirmek zorunda olan bir mefhum olarak her aşamasında gerek üretim biçimi ve gerekse de üretici güçler ve toplumsal yapı itibariyle kendini sürekli geliştirmeden yol alamayacağıdır. türkiye'de ve dünyada kapitalizmin farklılaştığını, emperyalizmin de buna bağlı olarak öncekiyle aynı olmadığını söyleyen hemen herkes hızlıca e. bernstein'ın “ultra emperalizm” ve “üretici güçler teorisi”ni savunuyor olmakla özdeşleştirildi. burada bizi ilgilendiren bernstein değil. ne ki devrimci proletarya tarihsel hareketiyle bernstein'ın ve onu savunanların mezarına yıllar önce tükürmüştü zaten. fakat kapitalizmin ve emperalizmin yeni bir aşamasının olamayacağını söylemek en temelde diyalektiği durdurmaktır. bu, yaşmadaki hareketin sona erdirilmesidir. aslında işçi sınıfının anlaşılmak istendiği gibi anlaşılmasıdır bu. hem sermayeyi, hem de onun karşıtı emeği belli bir yere hapsedip her şeyi bunun içinden açıklama kolaycılığıdır. ama bugün artık mızrak çuvala sığmıyor çünkü bıktırtıcı düzeyde tekrar edilip durulanlar, tezler, sloganlar vs. yaşanan dönüşümü açıklamakta yetersiz kalıyor. ve yeri gelmişken, üretici güçlerin, sermayenin, kapitalizmin tarih'inin bugün yaşadığımız sonuçlarından yola çıkarak şunu artık çok kolayca söyleyebilecek durumdayız. türkiye'deki ana akım devrimci yapılanmalar (modernizmin üvey çocukları olarak) tarihin onları ittiği konum itibariyle bernstein'cıdırlar. ve öteden beridir bernstein'a ateş püskürüyor olsalar da, aslında gizli bernstein'cıydılar demek daha doğru olur. çünkü; bernstein; üretici güçler geliştikçe kapitalizm kendi kendine ortadan kalkacaktır dedi. iradenin pozitif anlamını tarihsel olarak rafa kaldırmaya çalıştı. ve sonuç; teorik açıdan berbat bir nihilizm-beklemecilik, siyasal açıdansa dönemin burjuvazisinin tarihsel ihtiyaçlarına sol'dan yanıt oluşturma. türkiye devrimci hareketi; mesele üretici güçlerin gelişimiyle, gelişmemesiyle ilgili değil, aslolan tarihi dönüştürecek iradededir (leninizm!) dedi. ve irade'ye o denli büyük ve kaba bir yer açıldı kı, tıpkı tanrının oturacağı bir koltuk gibi. irade, türkiye devrimci hareketinin tanrısıdır, tanrılaştırılmış afyonudur. bir yerde beklemeye vurgu, karşıtı'nda, irade'ye … bir şey diğerine karşı tek yanlı bir biçimde uçlaştırılmışsa, o şey uçlaştığı ile aynı
9
kaderi paylaşmaya mahkumdur. ve öyle oldu: gizli bernstein'cılık: her şeyin irade'ye yüklenmiş olmasıyla, yani beklemecilik'le aynı anlamdadır. iradenin her şey'leştirilmesi aslında onun bir tür hiç'leştirilmesiydi, ve irade tarihsel bakış ve diyalektikten uzak düştüğünde, gayret olarak algılanır. oysa irade hiçbir zaman gayret değildir. kapitalizm üretici güçleri geliştirmek zorunda. çünkü üretimi her aşamada hızlandırmak, ve bunun için de üretci güçleri üretimin yeni gereklerine -ki bu sermaye birikimidir ve sermaye birikim biçimlerini yenilemek kapitalistlerin ebedi tutsaklığıdır- uydurmak zorunda. uydurmak! bu terim önemli. zira terimin kendisi, belli bir şeye, amaca, hedefe, insanı ve insanın tüm etkinliğini indirgemek, onu oraya mahkum etmekle aynı anlamdadır. ve bunun insanın kendi şimdiki ontolojisini geliştirmesi, kendini bilinç ve benliğiyle ileriye doğru aşması ile yakından uzaktan ilgisi yoktur. burada olan, sermayenin belli bir gelişme zorunluluğu açısından insanın araçsallaştırmasıdır. kapitalizm üretici güçleri sermayeyi büyütmek ve aynı anlama gelmek üzere kar düzeyini arttırmak zorunda olduğu için geliştimek zorunda. kapitalizm insanların yani bizlerin özgürce gelişiminin önünde engeldir. lenin'in asalak ve çürüyen kapitalizm tanımı başka bir şeydir, üretici güçlerin belli bir sermaye birikim modeli ekseninde geliştirilmesi gerektiği - zorunluluğu başka bir şeydir. ki, marx, hiç bir toplumsal formasyon içerdiği üretici güçlerin tümünü sonuna kadar geliştirmeden yok olmaz derken söylemeye çalıştığı tam da buydu. peki geçirdiğimiz bunca tarih açısndan, yani sermayenini üzerimizdeki çıldırtıcı hükmü ortadayken, bizi bulunduğumuz yerden başka bir yere özgürleştirmiyorken, marx'ın işaret ettiği anlamda fetişizm, değer yasası ve yabancılşma benliğimizi ve bilincimizi bizden alırken, meta üretiminin her aşamasında köleliğimizi kendi ellerimizle çığlaştırıyorken, bir dönemin “türkiye devrimci hareketi” diye tabir edilen akımı neden gelişim kavramını en saf haliyle, yani burjuvaların anladığı anlamada algılar! marx'ın bu konuyu ısrarla anlatmaya çalışırken, neden? ve neden lenin'in emperyalizm kitabından çıkartılan sonuç üretici güçlerin gelişmediği düşüncesidir. iyi de biz zaten gelişip devinim içinde olmayan her hangi bir şeyin, yani karşıtıyla tanımlı olmayan bir şeyin çürüdüğünü ve aynı anlama gelmek üzere zaten ortadan kalkacağını öğrenmedik mi hegel ve marx'ın diyalektiğinden. peki o halde, üretici güçler, yani kapitalizmin bel kemiğine ilişkin bir durum gelişmiyorsa, yani durmuşsa, durduysa, bunca yıl kapitalizm zaten kendi kendine çürümüş olması gerekmez miydi? yani en azından diyalektik olarak! öyle olmadı ama. peki bunun açıklamasını da mı lenin'in tahrif edilmiş kitabı üzerinden yapmaya devam edeceğiz. hayır etmeyeceğiz, çünkü edemiyoruz. çünkü zaten kitap bunu söylemiyordu. lenin “emperyalizm, kapitalizmin en yeni aşaması”ını yazarken marx'ın dışında, r. hilferding'in "finans kapital”inden, ingiliz teorisyen t. hobson'ın "emperyalizm" kitabından ve en önemlisi de rosa lüxemburg'un “sermaye birikimi” kitabından yararlandı. 20. yüzyıla geçme arefesinde olan kapitalizmin temel dönüşüm ve izleklerini siyasal bir manifesto ve eylem kılavuzu haline getirmek, lenin'in derdi buydu. devrim yapma iddiasına sahip bir partinin ana stratejisini ve taktiklerinin çıkış noktalarının neler olabileceğini üzerine tezler ve ilkeler geliştirmeye çalıştı. bu tez ve ilkeleri hem teorik düzlemde, ve hem de strateji ve taktik açıdan bir eylem kılavuzu olarak kaleme aldı. fakat kitabın içeriğinde ve ismi de dahil olmak üzere diyalektiği “en yüksek” aşama olarak durdurup dondurmadı. lenin kapitalizmin emperyalist aşamasının daha gözle görünür olan boyutlarını hilferding, hobson ve lüxemburg'tan farklı olarak diyalektik açıdan teori – siyaset – eylem denklemi içinde toparlayıp dönemin kapitalizminin hem nasıl kavranması gerektiğini ve hem de bu kavramanın, yani onu yıkmanın gerektirdiği eylem biçimini ortaya koymaya çalıştı. “kapitalizm üretici güçleri geliştirir mi geliştirmez mi?” tartışmasını lenin her zaman gereksiz gördü ve yazılarında bunun üzerinde defalarca durdu. mesele, kapitalizmin üretici güçleri geliştirip geliştirmiyor olduğundan çok, döneme ilişkin onun öz'sel çelişkilerinin
10
kavranmasıydı. kapitalizm ne üretici güçleri geliştirmekle ne de geliştirmemekle kendi kendine ortadan kalkmayacaktır ve lenin'in işaret ettiği devrimci irade işte tam bu noktada önem kazanır. ne ki diyalektik kavrayıştan yoksun bir irade, ve daha da beteri ekonomik ve siyasal boyutlarıyla olmakta olanı artık asgari düzlemde dahi açıklayamayan ve kendi önceki teorik ve ideolojik referanslarına uyduramayan günümüz marksizmi yolunu şaşırmış aptal bir tavuk görünümündedir. günümüz gerçekleri içinden ve tarihsel özdeneyim ve birikimlerin kavranması çabası olarak özgürlükle ilgili bir tanımınız yoksa, bir dönemin en temel referans kitaplarını tekrar edip durmaktan, (o da en iyi halde tahrif edilmişlerini!) ya da burjuvaziye ait özgürlük fikirlerini devrim adına savunmaktan kurtulamazsınız. ya da bu ikisi iç içe geçer, ne olduğunu siz bile anlayamazsınız. türkiye'deki temel devrimci akımların hemen hiç birisinin özgürlükle ilgili bir tanımları olmadı. tembellik dersiniz, teorik ve siyasal yetersizlik ya da başka öncelikler vs. hepsi doğru olur. ama asıl neden, türkiye marksizminin temelde stalin'de devraldığı ve sürdürmeye çalıştığı teorik, ideolojik ve örgütsel referanslara ilişkindir. türkiye'de ve dünya'da bugün sözüm ona stalin'le temel diyalektik karşıtlıklara sahip olduğunu iddia eden troçistler dahi ortaya koydukları pratik, dil, metodoljik yöntem, teorik referanslar vs. ile stalinist'lerin en fazla inceltilmiş liberal sağ yorumuna sahip. daha da kötüsü stalinistler daha az olmak koşuluyla, troçkistler berbat bir burjuva pragmatizmi içindeler. artık içinden geçtiğimiz tarihsel aşamada bu ve benzeri akımlara söylenebilecek en özlü ifade: kavga etmeyin siz kardeşsiniz. ne de olsa lenin'in kitabının türkiye'de kendini en devrimci ilan eden tüm akımlarca temel referans eser olarak kabul ediliyor olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız. pordan, tahrif edilen eserinin ... ve özgürlük … özgürlüğün tanımlanmaya çalışıldığı yerde kapitalizme karşı savaşılması gerken asıl sinir uçları bulup çıkartılır. bugünkü kapitalizmin toplumsal – siyasal patlama noktaları, anti fetişizm ve değer'in bugünkü toplumsal biçmine karşıtlık temeline ilişkindir. fetişizmin ve değer'in bugünkü toplumsal biçmine dair ekonomik, siyasal, örgütsel, toplumsal, insanal ve daha başka birçok boyutlarına karşı savaş açılmadan, insanın temsiliyetten arınmış kendi gerçek etkinliği öne çıkartılmadan hangi kitabı referans alırsanız alın sonuç bugün yaşadıklarımızdan çok farklı olmayacaktır değil, daha da kötü olacaktır. '71 devrimciliğinin çarpık teori anlayışı ve buradan hareketle komünist teorinin siyasal yapılardaki eklektik karakteri üzerinden düşününce, lenin'in emperalizm kitabının orjinal çevirisi bile okunmuş olsa doğru sonuçlar çıkartılamayacağı aşikar olmalı. bu söylediğimiz bir yargı cümlesi olarak okunmamalı, devrim'in bugün nerede olduğuna, proletaryanın komünist bilincine, örgütlülük ve siyasal savaşım düzeyine baktığımızda, bugün yaşananların dünkü teori ve pratiğin sonuçları olduğunu söylemenin yanlış hiçbir tarafı olmaz. çünkü sorun zaten türkiye'de komünist hareket ile sınıf hareketinin kesintili ve melez bir düzlemden çıkamamış olması ve tam da bundan dolayı her ikisinin kaynaşamamış olmasının yarattığı diyalektik yetersizliktir. türkiye'de, artık her şey değişti, hiçbir şey eskisi gibi değil diyenler ile hiçbir şey değişmedi diyenler bu noktada aynı kaderi paylaştılar ve aynı anda ters köşeye yattılar. çünkü her iki tarafın [değişimi savunanlar ve savunmayanlar] ortak kaderi, temel tezlerini lenin'in çarpıtılmış emperalizm kitabı üzerinden gerekçelendirmeye çalışmaları oldu. “yanlış yaşam, doğru yaşanmaz” demişti adorno. ve ekleyelim, doğru sonuçlar da üretmez. nokta. eğer yenilmişsek, yapmamız gereken tek şey, baştan başlamaktır [Engels] kuşkusuz ki içinde yaşadığımız topraklardaki mücadele ve örgütlenme eksenlerinin yenilgisini, bu anlamda türkiye devrimci hareketi diye anılan bir dönemin siyasallığının, örgütsel yapı ve düzeyinin ve bir bütün olarak toplumsallığının yaşadığı çözülme ve eriyikleşmeyi tek başına belli bazı kitapların tahrif edilmiş olmasına ve bu kitaplardan
11
yanlış sonuçlar çıkartılmasına bağlayamayız. konunun kapsamı çok daha derin. ancak ne olursa olsun bugün komünist teoriye ait temel yapıtlara olduğu kadar, bilimsel bilgi ve felsefeye yeniden dönme ihtiyacımız acildir. belli bazı yapıtlara geri dönmek ve doğru sonuçlar çıkartmak, yanı sıra teoriye ait temel çerçevelerin bugün içinden yeniden değerlendirilmesi ihtiyacının neden dün değil de bugün hasıl olduğu gayet anlaşılır olmalıdır. ortada teorik ve pratik düzeyde bütünlük oluşturan bir tıkanma, çözülme, dağılma ve tarihsel bir yenilgi var. böylesi zor kesitlerde sıçrma gerçekleştirebilmek için geriye çekilmek gerekir ve bunun ilk duraklarından birisi öncelikle teorik düzeydeki temel yapıtlara geri dönmek ve yeninden değerlendirmektir. örneğin lenin 1905 yenilgisinden sonra marx ve engels'in temel metinlerine döndü, ısrarla hegel'in büyük mantık'ını çalışmak gerektiğini ifade ediyordu. fakat öyle görünüyor ki bize bugün ne marx'ın temel metinlerine, ne hegel'in büyük mantık'ına dönmek yetmeyecektir. diyalektiğe ve tarihsel materyalizme ilişkin daha köklü soruşturmalara, yeni soyutlama ve sentezlere ihtiyacımız var. ve, diyalektik olarak hiçbir şey durmuyor, akış devam ediyor. biz onu anlasak da anlamasak da. farkında olsak da olmasak da. yaşam bizim onu doğru noktalardan tutup tersini yüzüne çevirmeyi bekleyen bir astardan çok daha fazlası. lenin'in emperyalizm kitabının türkçeye çevirilmesinden tamı tamına 45 yıl sonra berbat bir gerçekle karşı karşıya olduğumuzu henüz farkediyoruz. bu gerçeklikle ve bu gerçekliğin oluşturduğu çoklu sonuçları nasıl tanımlarsak tanımlayalım, cinayet, skandal, aptallık, ideolojik körlük, alıklık, donmuşluk, yetmezlik, iradesizlik, karşı devrimcilik, oportünizm, reformizm, dar gurupçuluk, dogmatizm, vs. vb. vd hiç bir şey değişmeyecektir. karşımızda bir düşman var ve diyalektik bize olası sonraki adımımımız nasıl ve neden öyle olması gerektiğinin sezgilerini sunuyor. ve son söz olarak bu yazıya konu olan meseleyle yüzleşirken arka fona neşet ertaş'ın “yalan dünya”sını çağırabiliriz, ne ki bu hiçbir şeyi değiştirmeyecektir. diyalektik devrimcidir ve türkiye'de bugün yaşadıklarımız ve yüzleşmek zorunda olduklarımız devrimin güncel diyalektiği ile ilgilidir. tam da öyle, eğer yenilmişsek, yapmamız gereken tek şey, baştan başlamaktır!
[DİPNOT-1: http://sarapdumanlari.wordpress.com] [DİPNOT-2: Империализм,как новейший этап капитализма: Популярный очерк / Ленин,Владимир Ильич; В.И.Ленин. - 2-е изд. - М.,Пг.: Госиздат, 1917. - 109с. - Перед загл.авт.:Н.Ленин(В.Ильин).) [DİPNOT-3: Империализм, как новейший этап капитализма : Издание 2-е.Популярный очерк / Н. Ленин (Вл. Ульянов). - М. Петроград : Книгоиздательство "Коммунист", 1918. - 140 с. - Б. ц. [DİPNOT-4: Империализм,как новейший этап капитализма: Популярный очерк / Ленин,Владимир Ильич; В.И.Ленин. - Пг.: Изд.Пг.Сов.раб.и Красн.Депутатов, 1919. 128с. - Перед загл.авт.:Н.Ленин(В.Ильин) [DİPNOT-5: Империализм,как новейший этап капитализма: Популярный очерк / Ленин,Владимир Ильич; В.И.Ленин. - Екатеринослав-Харьков: Госиздат Украины, 1922. - 91с. - Перед загл.авт.:Н.Ленин(В.Ильин).
12