AĞLAYAN ÇAYIR (WEEPING MEADOW) Bizim Tarihimiz içinde ağlayan bir çayır..
AYTUNA TOSUNOĞLU
Bizim Tarihimiz İçin De Ağlayan Bir Çayır: WEEPING MEADOW Yönetmen: TEO ANGELOPULOS Aytuna Tosunoğlu
Yönetmen: Teo Angelopulos
Filmin Künyesi Yönetmen Theo Angelopoulos Senaryo T.Angelopoulos, Tonino Guerra, P.Markaris Görüntü Yönetmeni Andreas Sinanos Müzik Eleni Karaindrou Tür Dram Yapım 2003 Yunanistan, Fransa, İtalya Süre 185 dk. Orijinal Dil Yunanca Oyuncuları Grigoris Evangelatos
(Profesör)
Alexandra Aidini (Eleni) Nikos Poursanidis (Alexis) Giorgos Armenis (Kemancı Nikos) Vassilis Kolovos (Spyros) Thalia Argiriou (Danae)
Sayfa 2 / 6
Bizim Tarihimiz İçin De Ağlayan Bir Çayır: WEEPING MEADOW Yönetmen: TEO ANGELOPULOS Aytuna Tosunoğlu
Alexis ile Eleni arasındaki vefalı aşkın öyküsü Kızıl Ordu'nun Odessa'yı istilasının hemen devamında, Yunan mültecilerin anavatanlarına döndükleri sırada başlar. Eleni yetimdir ve Alexis’in ailesi tarafından evlat edinilmiştir. Burada resmi bir evlat edinme işleminden bahsetmeyiz, bir savaştır sözkonusu olan... Eleni’nin annesi kendi gözleri önünde katledilmiştir ve Alexis’in ailesi o sırada oradadır. Herşey böylesi bir tesadüf ile ilişkilidir. İkisi birlikte büyümüş olmalarına rağmen, Alexis'in babası daha yeni yetmeyken aralarında yeşeriveren aşklarına rıza göstermez. Nedenini az sonra anlarız; çünkü Eleni'yi kendine uygun bir eş olarak görmektedir. Ama Alexis ile Eleni arasındaki aşkı asıl sınayan şey, tarihi değişim ve sosyo ekonomik güçler olur. Köylerinden utanç içinde ayrılmak zorunda kalan çift, Yunanistan'da dolaşır durur. Ancak, aşklarını ayakta tutma yolundaki tüm çabaları boşunadır. Sonunda, Alexis ABD'ye göç eder; Eleni ise rejim karşıtlarını desteklediği için hapse atılır. Derken İkinci Dünya Savaşı patlak verir, Yunanistan Almanlar tarafından işgal edilir; savaşın ardından, ülke bir iç savaşa sürüklenir ve çiftin ikiz oğulları karşı taraflarda savaşır. Eleni bu noktadan itibaren kendi adına, antik Yunan dönemi tanrılarının bezediği bir tragedya içinde bulur kendini... Kocası Amerika’da kendisini ilgilendirmeyen bir savaşta ölür, oğulları ise Balkanların yakasını bırakmayan karmaşanın kurbanı olurlar ve kardeş kardeşe kurşun sıkar. Üçlemelerden hoşlanan Theo Angelopulos bu üçlemesinde, oldukça geniş bir tarihsel panoramayı konu almış. Öte yanda, ona kişisel öyküler anlatma fırsatı veren de yine bu panorama. 1919 yılında gerginliğe dayanamayarak patlak veren Bolşevik ihtilalinden kaçan bir avuç Odessalının hayat hikayesi 1940lı yılların son çeyreğine kadar devam etmiş, bu da bize satır araları güçlü anlatımlarla bezeli bir tarih dersi olmuş. Filmde “anlatıcı” yardımıyla hangi düzlem boyunca yürüdüğümüzün hatırlatılması yapılmış ve bence çok güzel olmuş. Bu arada Angelopulos için anılması gereken önemli bir nokta: 1970 yılında çektiği “Reconstruction”dan sonra ilk defa bu filminin baş karakterini kadın yapmış. 2004 Berlin Film Festivali’nin yarışma filmlerinden olan Ağlayan Çayır, 4 dalda aday gösterildiği Avrupa Film Festivali’nde yönetmenine FIPRESCI Ödülü’nü kazandırmış. “Bu bir Yunan trajedisi” diyen Angelopoulos, Eleni’yi (Troyalı Helen) bir simge olarak kullandığını ifade ediyor. Bir kadının çocukluğundan başlayıp gençliğini, aşık oluşunu, anne oluşunu, sahip olduğu herşeyi kaybedip yeniden yalnız kalışını anlattığını da söylüyor. “Eleni de tıpkı Troyalı Helen gibi, ne vatanı var ne de sonunda bir kalbi kalıyor” diyor Angelopulos. Tamamı Yunanistan’ın Kerkini Gölü’nde çekilen filmin yönetmeni ekliyor: “Kendimi düşünen bir birey olarak görüyorum. Ve insanlığın sorunları dünya yaratıldığından beri aynı, insanların soruları hep cevapsız. Benim filmlerimde tüm bu sorunlar, düşünceler, dünya hakkındaki felsefi görüşler var. Eros, ölüm, doğum, düşler, daha iyi bir dünyanın perspektifi, gençlik ve yaşlılık, aşk... Kısaca insanın kaderi” ifadesini kullanıyor. Theo Angelopulos'un senaryosunu Tonino Guerra ile kaleme aldığı, görüntü yönetmenliğini Andreas Sinanos'a teslim ettiği ve müzikleri Eleni Karaindrou'ya emanet ettiği, klasik bir Angelopulos başyapıtı; Weeping Meadow. Kişisel olarak Bir Angelopulos filmini kelimelerle anlatmakta zorlanırım. Minimalist üslubuyla çoğu zaman diyaloglara gerek kalmadan, görüntüleri ve müzikleriyle her şeyi Sayfa 3 / 6
Bizim Tarihimiz İçin De Ağlayan Bir Çayır: WEEPING MEADOW Yönetmen: TEO ANGELOPULOS Aytuna Tosunoğlu
anlatır Angelopulos. Ağlayan Çayır’da kendi sinemasının süre olarak bir hayli uzun olmasına rağmen, belki de en olgun ve tipik örneklerinden birini sergiliyor. Gerek sessiz, sade ve minimalist anlatımı, gerek filmin her karesinin farklı bir hikayeyi anlatırmışçasına dikkatle hazırlanan görsel yapısı ve simgesel anlatımıyla tam bir Angelopoulos başyapıtı. Eğitimim boyunca kuramsal olarak irdeleme fırsatını bulduğum sinema tekniklerinin kusursuz kullanımı bu olsa gerek diye düşünüyorum. Angelopulos’un içlerinde usta senarist Tonino Guerra’nın da yer aldığı dört kişilik bir ekiple yazdığı senaryo da çok güçlü. Üç saate yayılan minimalist drama içinde yönetmen, ülkesinin karanlık günlerine dönerek, ülkesinin yaşadığı değişimi ve Avrupa’nın geneline yayılan buhranı da gözler önüne serer. Senaryo sürekli yeni savaşlara ve yeni dramlara yelken açarken, sürekli yağan yağmurun altında ezilen insanların dramları beyazperdede olağanca sessizliğiyle iç burkar. Eleni, savaşın ve selin etrafındaki çemberi daraltmasına rağmen, bütün bunlara inat çocuklarıyla ve eşiyle yaşamaya çalışır. Ama sonunda savaş dört bir yanı sardığında, beklenen ayrılıklar ve vedalaşmalar kaçınılmaz olur. Geri dönülmez bir katliam başlar. İnsanlar nedenini bilmedikleri savaşların tam ortasında kalırlar. Bedenler yıkıntıların ortasında kalan çıplak ağaçlar gibi terk edilir. Amerika düşleri yerini çamurdan nehirlerde akan insan bedenlerine bırakır. Çocukluk aşkları nedensiz savaşların bedellerini öder… Angelopulos kamerasını genelde uzakta tutarak, olayları, karakterleri ve mekanları geniş açıdan perdeye yansıtır. Nehirleri taşıran, köyleri sular altında bırakan, durmaksızın yağan deli bir yağmur altında köy evlerini, yıkık dökük binaları ve içlerinde yaşayan paramparça hayatları kadrajına alır. Kusursuz çerçevelerini, Eleni Karaindrou’nun her zaman ki muhteşem müzikleriyle donatır. Ele aldığı konuyu ustalıkla, sessiz, sade ve derinden anlatan, sözlerden çok görüntülerle konuşmayı tercih eden, göç üzerine, iç savaş üzerine, gurbette yaşamak üzerine, anne olmak üzerine ve her şeyden öte insan olmak üzerine, Angelopulos'un tüm dünyaya hediyesi; Ağlayan Çayırlar. Beklentilerimde beni yanıltmayarak uzun plan-sekanslarla örülü sinemasını yine konuşturmuş bu filmiyle. Kaynaklar Marksist Estetik, Angelopulos’un yapıtlarının temelindedir diyorlar. Filmlerinden Arıcı, Ulis'in Bakışı, Sonsuzluk ve Birgün, Kumpanya, Leyleğin Geciken Adımı, Puslu Manzaralar ve Kitera'ya Yolculuk ülkemizde de gösterilmişti. Avrupa sinemasının en iyi yönetmenlerinden birisi olarak da kabul edilen Angelopulos, modernist bir sinema dili kullanıyor ve genelde filmlerinin sonlarını açık uçlu bırakıyor. Yukarıda sıraladığım filmlerinden bir kaç tanesini seyreden seyirciler, sarı yağmurluklu bisikletli adamlar, mavi ağaç gibi pek çok filminde tekrar tekrar görünen imgeleri farkederek Angelopulos’un tıpkı bir şair gibi aslında hep aynı filmin çeşitlemelerini çektiğini düşünebilirler. Balkanların kaderi, tarihte döngüsellik, özgürlüğü arayan bireyin tarih ve zamanda kendini konumlandırması, mekanda ve kafalarımızdaki sınırlar ve gerçek sevginin bitimsizliği en göze çarpan temaları. Öte yanda kendine özgü bir Brechtci anlatımıyla Tarkovsky ve Kieslowski ile beraber Avrupa’nın doğusunda yeşermiş bol meyveli üç yönetmenden biri. Genel olarak Angelopulos’un filmlerinde acı çeken entelektüeller Ağlayan Çayır’da da kendisini gösterir (kemancı Nikos). Bu aynı zamanda “arayış”taki insanı da temsil eder. Gerçek hayattada da böyle insan yok mudur? Yukarıda andığım gibi uzun plansekanslardan oluşan sahneleri vardır Angelopulos’un. Gerçek hayatın kendisi de bize uzun ve yavaş plan sekanslar sunmaz mı? Ortak çekilen acılar çerçevesinde Ağlayan Çayır’a baktığımızda, filmde “Mülteciler şehri Selanik” tanımlamasıyla geçen Selanik kenti, mübadelede bizler açısından da İzmir Sayfa 4 / 6
Bizim Tarihimiz İçin De Ağlayan Bir Çayır: WEEPING MEADOW Yönetmen: TEO ANGELOPULOS Aytuna Tosunoğlu
kenti oluvermişti. Selanik opera binasına yerleştirilen İzmirli göçmenler, bizde Selanik’ten gelen Türk göçmenler olarak İstanbul’un boş yalılarına oda oda yerleştirilmişti ve tarihimiz ısınmak için yakılan mangal sobalarından çıkan kıvılcımlarla kül olan yalılar ve hatıraları ile doluydu. Filmde opera binasına yerleştirilen mültecilerin İzmir’in kurtuluşu sırasında kaçan (filmdeki tanımlamasıyla İzmir yangınından kaçan) 85 aile olduğunu öğrenmek çarpıcı olduğu kadar üzücüydü. Onca kaosa, kargaşaya ve acıya rağmen insanoğlunun her yerde gülebilmek arzusu, müzikle uyuşmak arzusu aynıydı. Eleni’nin gerçekleşmeyen düğün için giydiği beyaz gelinliğin, yıllar sonra o günlerin anısını temsilen bozulmadan, kirlenmeden karşımıza çıkması hoş bir semboldü filmde. Geçmişin üzen yaraları o gelinliğin üzerinde temizlenmiş gibiydi... Eleni’ye aitti. Sinemanın çok biçimli bir sanat olduğunu söyleyebiliyoruz. Sınırlı bir anlamda onun görsel bir sanat olduğunu biliyoruz ama aynı zamanda anlatımsal sanat, dramatik sanat, kinetik sanat, işitsel sanat ve performans sanatı da olduğunu anlamalıyız. Birden çok algı kanalı üzerinden –optik, işitsel ve hatta dokunsal- ve birden çok gösterge sistemiyle iletiliyor derdini. Bir sanat biçimi olarak sinemanın en büyük gücü buysa eğer, işte karşımızda bir başyapıt “Weeping Meadow”… Filmin adı film öyküsünün kısa ve damardan bir özeti niteliğini taşıyor. Sonuçta izleyici ağlayan çayırlar arasında dolaşan kahramanlarının hayat devinimlerini onlarla beraber bata-çıka yaşıyor. Üstelik ezberlerinden kurtularak… Sanat hiçbir şeydir, yıkarak yaratmak her şeydir. Vaktiyle Irak'ın ABD tarafından işgali sebebiyle, herkesi Amerikan filmlerini boykota çağıran yönetmen Theo Angelopulos’un “Sight and Sound” isimli sinema dergisine verdiği bir röpörtajda şunları söylüyor: “Sınırlar benim için coğrafi bir kavram anlamına gelmez ve bununla, sanatsal sınırlama anlamındaki sınırları kastetmiyorum. Sınırlar basit engellerdir, burası ve orası, o vakit ve şimdi arasında...” “Çalışmalarım üç döneme bölünmüştür, bir dönem Batı Avrupa'daki genel ideolojik kargaşayla örtüşen tarihi, siyasi filmler dönemi; tarih ve siyasetin artık tuvalde yer almadığı ve karakterler üzerinde daha fazla odaklandığım filmler; ve daha varoluşçu, insan kaderini daha bir odağa yerleştirmiş, dış ve iç sınırlar, kayıp bir merkez arayışı gibi temaların uzun, büyük ve acılı bir ağıtın parçaları gibi ortaya çıkıp durduğu üçüncü bir dönem...” “Sinema benim hayatım, soluğumun ta kendisi. Yeni bir filme başladığımda çoğu kez derimde bir karıncalanma hissetmeye başlarım, kolumda tüyler dikilir, yeni bir filme başlıyorum diye heyecanlanmışımdır da ondan. Bu özel duygunun sanki biraz sevişmek gibi olduğunu bile söyleyebilirim...” “Filmlerimde uzun, yavaş bir evrim olageldi. Ben de Ken Loach’la aynı konumdan yola çıktım - sol konumdan. Ama ben hem pratikte, hem teoride işlerin benim gençlik hayallerime ihanet eden bir yönde gittiğini gördüm. Siyasete inanırdım. Şimdi kendimi inançsız biri sayıyorum...” Mekanın cennet olsun, Teo Angelopulos.
Sayfa 5 / 6
Bizim Tarihimiz İçin De Ağlayan Bir Çayır: WEEPING MEADOW Yönetmen: TEO ANGELOPULOS Aytuna Tosunoğlu
KAYNAKLAR ► Sinemada Göstergeler, Peter Wollen, Metis Yayınları ► Sight And Sound Dergi, bfi.org.uk/sightandsound ► Weeping Meadow resmi internet sitesi ► Tüm görseller Theo Angelopoulos resmi internet sitesinden alınmıştır. ► Yazı ve Yorum, Roland Barthes, Metis Yayınları
Sayfa 6 / 6