İLK GECE 1.BÖLÜM Yirmi santim. Julia’nın tek istediği yirmi santimdi. Daha doğrusu yirmi santim ve bir de beyin. Çok mu şey istiyordu yani? Evet, bazı günler çok şey istiyormuş gibi geliyordu. Bu yaşına kadar her anlamda ayakları yere basan bir erkek, Julia’nın karşısına çıkmamıştı bir türlü. Etrafındaki bir barmeni, yatağa atmanın içki sipariş etmek kadar kolay olduğunu düşünen erkek nüfusa bakılırsa yakın bir zamanda da çıkacağa benzemiyordu. Mesela şuradaki, Julia içkisini hazırlarken onu kesen ve keserken de dili yere değecekmişçesine ağzından dışarı sarkan adam. Julia, şekere bulanmış martini bardağını, barda oturan genç adamın önüne doğru kaydırırken, “Buyurun,” dedi. Aynı zamanda; düşük belli, aşırı dar bir pantolon ve üzerine ekose gömlek giymiş olan adamın keçi sakalının acilen kesilmesi gerektiğini düşünüyordu. Adam, bar taburesinin üstünde kıpırdandı ve iki kaşını birden havaya kaldırarak, "Bunun yanında bir de telefon numaranı vermeye ne dersin?" diye sordu. Julia buna karşılık olarak adama en başarılı "hiç şansın yok" bakışını attı gülümseyerek. "Ama taksi durağının numarası var ve onu seninle hemen şu anda paylaşmaktan büyük mutluluk duyarım." Julia adama inanamıyordu. Gerçekten de bu cümlenin kendisi üzerinde işe yarayacağını mı düşünmüştü? Adamı orada bırakıp, kendisine asılma ihtimalinin daha düşük olduğunu umduğu, barın diğer ucunda oturan iki sarışın kızın siparişini almak için o tarafa yöneldi. Yine de belli olmazdı, ne de olsa burası San Francisco'ydu. Ama aslında bu tip şeylere alışıktı. Birilerinin sürekli olarak ona asılması barda çalışıyor olmasının en doğal sonuçlarındandı. Julia Bell gün boyunca yediği tüm lafları gecenin sonunda, tıpkı suyun bir ördeğin sırtından akıp gitmesi gibi, üzerinden akıtarak bunlardan kurtulmayı alışkanlık haline getirmişti. Zaten çoğunlukla kendisine atılan lafları fark etmiyordu bile. Bu laflar da artık bardaklara dolan biranın, yıkanan kirli bardakların ve ortağı olduğu barda çalan müziğin yarattığı gürültünün bir parçası haline gelmişti. Yine de arada bir zeki, ağzı iyi laf yapan ve bütün gece onu meşgul edecek kadar muhteşem vücutlu bir adamın asılmasını istemiyor değildi. Böyle bir vücudu iple yatağa bağlama konusunda da istekli olabilirdi, hatta bunun karşılığında kendisi de yatağa bağlanma fikrine açık olabilirdi. Ama uzunluk önemliydi. Yirmi santimden kısasına bu fırsatları sunmayı kabul etmezdi. Gerçi doğruyu söylemek gerekirse, eski erkek arkadaşının arkasında bıraktığı
problemlerden, şu anda hayatında ne o yirmi santime ne de aşka yer vardı. Daha açık olmak gerekirse kocaman bir problem yumağıydı bu. Eksilen pipetleri tamamlamak için depoya gittiği sırada telefonu çalmaya başladı. Kız kardeşi McKenna'nın adının ekranda yanıp söndüğünü görünce neredeyse yerinde sıçradı. Julia, bu akşam kız kardeşinden büyük bir haber bekliyordu. Ne de olsa McKenna'nın erkek arkadaşına yüzük seçme konusunda yardım etmişti. Merakla telefonu açtı, ama aslında kız kardeşinin coşkulu bir evet ile erkek arkadaşından gelen teklifi kabul etmiş olduğundan emindi. "Bana en ince ayrıntısına kadar anlat," dedi. "İnanılmazdı. Kız kardeşinin rol aldığı tiyatro oyunu başlamadan hemen önce bana evlenme teklif etti." Julia sevinçle çığlık attı, yanında olsa kardeşine sıkıca sarılmak isterdi. "Sen de ‘evet’ dedin umarım?" McKenna güldü. "Tabii ki evet dedim, hem de yirmi kere falan." "Peki teklifi nasıl yaptı?" "Tam tiyatro sahnesinin üzerinde. Bana bir Broadway sahnesinde evlenme teklif etti inanabiliyor musun sahnede!" "Nasıl yani, sana iki bin kişinin önünde mi evlenme teklif etti?" "Hayır tabii ki salakcım, oyun başlamadan önce teklif etti. Ama o kadar mutluyum ki!" Julia depoda öylece durmuş kendi kendine sırıtıyor, mutluluktan havalara uçuyordu. Kız kardeşinin aşk konusunda bazı kötü tecrübeleri olmuştu ama hayatına Chris'in girmesiyle her şey değişmiş, muhteşem bir hâl almıştı. McKenna ayrıntıları anlatırken, Julia da aralarda verdiği tepkilerle kardeşi için ne kadar mutlu olduğunu dile getiriyordu. Kardeşinin anlatacakları bittiğinde Julia, "Eh artık beni baş nedimen yaparsın," dedi. "Sanki başka birini yapmayı düşünecekmişim gibi." "Tamam, bu konuda anlaştığımıza göre söyle bakalım; gerçek bir California kızı olarak sahilde mi evleneceksin?" "Bilmiyorum, henüz o kadar ilerisini düşünmedim. Neyse benim hakkımda yeterince konuştuk. Dinle bak, Chris'in kız kardeşi tiyatro oyununun yönetmeniyle çıkıyor ve yönetmenin arkadaşı Clay yarın akşam iş için San Francisco'ya geliyormuş. Ona Cubic Z'ye senin yanına uğramasını ve ayrıca da senin çok güzel olduğunu söyledim." Julia gözlerini devirdi. Kız kardeşi çöpçatanlığı bir türlü bırakamıyordu.
"Harika. Ama sırf bir arkadaşının arkadaşı, yani tanıdık diye ona içkileri bedavaya verecek değilim." "Asla. Ama Jules," dedi McKenna sesini alçaltarak, "Adam var ya? Clay? Gerçekten de çok çekici." Julia birden kulak kesildi, "Öyle mi? Ne kadar çekici?" "İ-na-nıl-maz."