Catering Guide Dergisi 92.Sayı

Page 1

CATERING g u i d e “Güncel ile, Bilimi Birleştiren Dergi” Yıl / Year :17 Sayı / Issue: 92 Mart March www.ardayayin.net Fiyatı / Price:25 TL ISSN 1308 - 4585 “Hakemli Dergi”



e n ü r ö t k e S ring

e t a C e v k e m e Y u k l p a To m laş

u n a d u r ğ

do

için

size yeter www.ardayayin.net ilan için: info@ardayayin.net - 0507 179 56 02



www.zahragida.com

Hotel, Restoran, Cafe, Büfe, Catering Sektörüne ÖZEL Gıda Ürünlerini Üretiyoruz, Taşıyoruz, Teslim Ediyoruz MARKALARIMIZ

● Mezeler ve Zeytinyağlılar ● Salata Çeşitleri ● Sandviç Çeşitleri ● Paket Kahvaltılar ● Tatlılar Meyveler

● Kuruyemişler ● Kuru Meyveler ● Atıştırmalıklar

● Etli Sarma ve Etli Dolma ● İçli Köfteler ● Mantılar - Börekler ● Lahmacunlar ● Pideler - Pizzalar

● Ev yapımı Gıdalar ● Salçalar Konserveler

● Baharatlar ● Kuru Sebzeler

● Soslar

● Tuzlar

Zahra Gıda Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketi Yeşilce Mah. Dostluk Sokak No:12 K:1 Kâğıthane / İstanbul +90 212 280 1 911 +90 532 722 1 911

info@zahragida.com


Şubat 2017

“Ne yediğimi biliyorum” En güzel sebze ve meyveleri, tahılları, gıdaları seçip alıyoruz, temizliyoruz, pişiriyoruz, servis ediyoruz. 700’den fazla çalışanımız ile 17 ilde yılda 50 milyon kap yemek üretiyoruz. Kurumlara yerinde ve taşıma sistemi ile catering hizmeti sunuyoruz.

www.resport.com.tr

. info@resport.com.tr . facebook.com/resportcatering

Defterdar Mahallesi Otakçılar Caddesi No: 80 Kar İş Merkezi Eyüp/İstanbul Tel: 0212 613 91 13 29




YENİ NESİL TABAK KAPATMA MAKİNESİ

0532 790 40 80 İSTANBUL İÇİ KARGO BEDAVA


16 - Belgesiz, taklitçi ürünlere prim vermeyin

içindekiler

18 - Biz büyüyünce “BEN” olacağız 20 - Bütün pazarlama iletişimi algılar üzerindendir 23 - Asırlık kültürü yaşatan 157 yıllık Türk Markası 25 - ISS Catering 2021’de %25 büyüme hedefliyor 26 - Toplu Yemek Sektöründe Pazarlama Teknikleri 28 - Ameliyathane mi, mutfak mı, hangisi daha riskli? 30 - Sofralar hamsisiz mi kalacak? 32 - Madalyonun iki yüzü

36 - COVİD -19 ve İş Sağlığı Güvenliği 38 - Pandemi ile birlikte Tedarik Zincirinin önemi daha iyi anlaşıldı 43 - Bal antibiyotikten daha etkili 53 - Trans yağ oranı tüm dünyada güvenli kabul edilen % 2 ile sınırlandırıldı

58- “Coronavirüs hurafeleri, mücadeleyi daha da zorlaştırıyor”

www.cateringguidedergisi.com Sektörel haber portalı yayında


KL-212 Ürün Özellikleri ◆ Yüksek temas sıcaklığı ◆ Ergonomik tasarım ◆ Aşınmaya, kesilmeye ve delinmeye karşı yüksek direnç

✓Avuç İçi Yağ Geçirmez ✓Catering firmalarının tercihi KL-212 ✓21 Yıllık tecrübemiz ile sizinle beraberiz

◆ Avuç içi yağ geçirmez özelliği ◆ İzolasyon ile güçlendirilmiş iç kısım ◆ Boy: 25 cm ±1 cm ◆ Ambalaj: 120 çift / 1 Koli ◆ Koli Ebadı: 43X50X48/3000:34 DESİ ◆ Koli Ağırlığı: 22 kg ± 1 kg STANDARTLARINA UYGUNDUR

KULLANIM ALANLARI

*Catering Firmaları *Unlu Mamul Firmaları *Tatlı Firmaları *Cafe ve Restaurantlar *Fırın ve Ocaklarda

Tercihiniz KL-212

Fevzi Çakmak Mah. 2005. Sokak No:7 Bağcılar / İstanbul Tel: 0212 634 5118 Faks: 0212 436 59 68 e.mail : info@kiliceldiven.com

www.kiliceldiven.com

Ağustos - Eylül 2020

17 11


CATERING

Merhaba

g u i d e

Yeni bir sayı ile karşınızdayız.

"Güncelle, Bilimi Birleştiren Dergi"

Pandemi süreci olanca yakıcılığı ile devam ediyor. Bu sayımız matbaaya gittiğinde bir çok işyeri henüz açılmamıştı. Açılanlar ise en fazla yüzde 50 kapasite ile çalışabiliyor.

İmtiyaz Sahibi - Sorumlu Müdür Dursun ARIK dursun.arik@ardayayin.net

Bir yıldır kapalı olan iş yerlerine ve çalışamayan insanlara farklı şekillerde ceza kesmek hangi mantığa sığıyor anlamıyoruz. Üstelik aynı suçu işleyen yandaşlar cezadan muaf. Demek oluyor ki virüsün siyasi bir görüşü var. Kendinden olanlara dokunmuyor.

Yayın Danışmanı

Dijital Medya Yönetmen: Zerrin ÖZCAN

zerrin.ozcan@ardayayin.net Web Master: Soykan ÖZÇELİK soykanozcelık@cozbim.com.tr

Translator: Yağmur Özge ARIK Toplu Yemek ve Catering Sektörü Danışma Kurulu

Engin Güner - TAMA Mutfak Rouzben Gergeri - Ziba Catering Tolga Yetkinşekerci - Özgaziantep Cihangir Bayer - Resport Catering Sadık Çelik - Keyveni Yemek Yüksel Güven - AŞ-SAN Catering Kemal Saldır - Seçsan Yemek Ahmet Selimoğlu - Saray Yemek

Editör'den

Engin GÜNER eguner@tamamutfak.com.tr

Pandemi özellikle alıveriş alışkanlıklarımızı değiştirdi. Bu konu ile ilgili araştırma sonuçlarını sayfalarımızda okuyacaksınız. Ameliyathane ile mutfağı risk açısından karşılaştırmayı ve hangisi daha riskli diye sormayı hiç düşündünüz mü? Yazarımız Mehmet Baki Asutay düşünmüş ve yazdı. İlginizi çekeceğinden eminiz. Piyasayı bozucu etkisi olan taklit ve belgesiz ürünler de başka bir yazımızın konusu. Bu sayımızla birlikte Üniversitelerimizin Gıda Mühendisliği bölümlerini tanıtmaya yeniden başladık. Pandemi ile birlikte tedarik zincirinin önemi iyice anlaşıldı. Nasıl mı? Ayrıntıları sayfalarımızda. Dergimiz her zaman olduğu gibi dopdolu bir içerik ile sizlere ulaşıyor. Keyifle okuyacğınızı umuyoruz.

Danışma Kurulu

Yeni sayımızda buluşuncaya kadar hayırlı ve bol kazançlı, sağlıklı günler diliyoruz

Yüce CANOLER Feray ALPAY Timuçin ARAL Rıza AKKAYA Mehmet Baki ASUTAY

Catering Guide Hakemli bir dergidir Yıl: 17 Sayı: 92 Mart 2021 Fiyatı:25 TL ISSN 1308 - 4584

Baskı:

İhlas Gazetecilik A.Ş Merkez Mah. 29 Ekim Cad. İhlas Plaza No:11 Yenibosna - İstanbul Tel: 0212 454 30 00

Temsilcilikler

Antalya: Erdal ARIK - 0533 648 75 22 Temsilciler ve köşe yazarları gönüllülük esasına göre faaliyette bulunurlar

Dağıtım: Yurtiçi Kargo

Yayın Türü: Yerel Süreli Ayda bir yayınlanır.

Catering Guide Dergisi basın meslek ilkelerine uyar. İmzalı yazıların sorumluluğu yazarlarına, ilanların sorumluluğu ilan verene aittir. Catering Guide de yayınlanan yazılar kaynak gösterilerek kullanılabilir.

Editör

Doç. Dr. Üyesi Muhammed YÜCEER Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi

Bilimsel Kurul / Scientific Board:

Bilimsel Kurul

Prof.Dr. Ahmet Ayar - Sakarya Üniversitesi Prof. Dr. Şebnem TAVMAN – Ege Üniversitesi Prof. Dr. Kezban CANDOĞAN – Ankara Üniversitesi Prof. Dr. Zerrin ERGİNKAYA – Çukurova Üniversitesi Prof. Dr. Ahmet Hilmi CON – Ondokuz Mayıs Üniversitesi Prof. Dr. Beraat ÖZÇELİK – İstanbul Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Hasan VARDİN – Harran Üniversitesi Prof. Dr. Murat TAŞAN – Namık Kemal Üniversitesi Prof. Dr. Cemalettin SARIÇOBAN – Selçuk Üniversitesi Prof. Dr. Mustafa ARDIÇ – Aksaray Üniversitesi Prof. Dr. İbrahim ÇAKIR – Abant İzzet Baysal Üniversitesi Prof. Dr. Osman KOLA – Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Prof. Dr. Suzan Öztürk YILMAZ – Sakarya Üniversitesi Prof. Dr. Gülgün F. ŞENGÖR – İstanbul ÜniversitesiSu Bilimleri Fakültesi

Doç. Dr. Hilal ŞAHİN NADEEM– Adnan Menderes Üniversitesi Doç. Dr. Mine ERGÜVEN – İstanbul Aydın Üniversitesi Doç. Dr. Çiğdem Uysal PALA – Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Doç. Dr. Mustafa Kıralan – Balıkesir Üniversitesi Doç. Dr. Saadettin TURHAN – Ondokuz Mayıs Üniversitesi Doç. Dr. Gülen Yıldız TURP – Ege Üniversitesi Doç. Dr. Yalçın ÇOŞKUNER – Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Ayla ARSLANER – Bayburt Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Durmuş SERT – Necmettin Erbakan Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Özge Duygu OKUR – Bülent Ecevit Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Pınar Oğuzhan YILDIZ – Ardahan Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Sümeyra S. Tiske İNAN – Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Yaman – Abant İzzet Baysal Üniversitesi

Yönetim Yeri - AR-DA Yayın & Pazarlama: Sağlık-1 Sokak No: 24 / 3 Sıhhıye - Ankara

Tel & Faks: 0312 430 33 10 info@ardayayin.net, ardayayin@gmail.com

www.ardayayin.net

www.cateringguidedergisi.com


11


bakınca görülececektir Dursun ARIK

dursun.arik@ardayayin.net GSM:0507 179 56 02

Kesilmiş keçinin davası mı olurmuş demeyin...

Konuklarını nasıl ağırlayacağını kara kara düşünen Bektaşi’nin gözü, Yahudi komşusunun keçilerine takılmış. Keçilerden birini çaktırmadan alıp kesmiş. Durumu fark eden Yahudi; "Kadıya gitsem… Kadı da Bektaşi’de Müslüman, ben ; Yahudi’yim. Davayı kazanamam. Hadi kazandım, Bektaşi’nin nesi var ki, hakkımı alabileyim… Biz artık Allah’ın huzurunda hesaplaşırız...” düşüncesi ile şikâyetçi olmamış.

Gel zaman git zaman her ikisi de rahmetli olmuş. Yahudi, ahrette Bektaşi’den davacı olmuş. Mahkeme kurulmuş ve Bektaşi’ye sormuşlar: - Sen Yahudi komşundan habersiz keçisini kesmişsin… - Kesmedim, demiş Bektaşi.

- Ben gözlerimle gördüm demiş, Yahudi.

Bektaşi “Bir mahkemede bir adam hem şahit, hem davacı olamaz.” diye itiraz etmiş. - Haklısın ama günahların arasında keçiyi kestiğinde yazılı, demişler. Bektaşi bu kez, “Mahkeme hâkimi aynı zamanda şahitlik yapamaz.” diye itiraz etmiş. - Gene haklısın; o zaman getirin keçiyi ona soralım... demişler. Bektaşi son bir çaba ile çözüm yolu önermiş: - Keçi burada mı? demiş Bektaşi, o zaman neyin davasını görüyoruz.

Padişahsan ister asar, ister kesersin Başarısızlıklarımızın da bizimle tabiî ki bir ilgisi yoktur. Birileri bizim başarılı olmamıza engel olmuştur. O birileri olmazsa biz neler yaparız.

- "Bre uğursuz, nabekâr! Bugün sabahleyin karşıma çıktın. Bu yüzden akşama kadar bir ava rastlayamadım. Bu ne uğursuzluktur. Vurun kellesini..."

Avcı Sultan Mehmet adamlarıyla beraber uğraşmasına rağmen akşama kadar bir keklik bile vuramaz.

Bektaşi bakar ki kelle elden gidiyor. Son bir dileğini açıklamak için söz alır:

Bunun sebebini de, sabahleyin gördüğü bir dervişin uğursuzluğuna bağlar. Adamlarına Saraydan çıkarken, gördüğü kişiyi bulmalarını emreder. Tarif üzerine Bektaşi Babalarından Ayyaş Hamza Babayı yaka paça huzura getirirler.

- "A devletlim, siz beni gördünüz bir keklik vuramadınız. Ama insaf ediniz, benim de bugün ilk gördüğüm sizdiniz ve kellemi kaybediyorum. Söyleyin, uğursuzluk hangimizde!"

Eskilerin bir lafı vardır… “Borç bini geçince yağ, bal yiyeceksin” diye Bundan sonrasını alacaklı düşünsün.

Bu sessizlik kabullenmenin mi, yoksa fırtına öncesinin sessizliği mi?

Ülkenin birinde hükümdar, halkına zulüm eder, olur olmaz zamanlarda vergileri artırırmış. Günlerden bir gün yine vergileri artırmış. Vezirlerinden birini halkın arasına göndermiş.”Bak bakalım, halk ne yapıyor” demiş. Vezir halkın arasında dolaşıp gelmiş “Hünkarım halk çok kızgın demiş” Hünkar ellerini ovuşturmuş. ”Çok güzel, vergileri biraz daha artırın” emrini vermiş.

12

Vezir itiraz edecek olmuş ama hünkar dinlememiş.”Bağırıp çağırıyorlarsa, hala verecek bir şeyleri olmalı ” demiş. Çaresiz ikinci defa vergiler artmış. Halk yine kızgın, öfkeli bağırıp duruyor. Halk bağırıp çağırdıkça vergiler artmış, hünkar ve etrafındakiler zenginleşmiş. Vergiler yine artmış. Hünkar vezirini tekrar halkın arasına göndermiş. Vezir döndüğünde “Hiç tepki vermiyorlar. Kimseyle konuşmuyorlar” demiş. Hünkar “İşte şimdi korkalım” demiş. Türkiye’de de insanlar çok sessiz… Bu sessizlik kabullenmenin mi, yoksa fırtına öncesinin sessizliği mi?


En leziz sahur sofraları, Külsan Thermoset ile olur...

13


BAŞYAZI

Mart 2021

Engin GÜNER

eguner@tamamutfak.com.tr

Bazı günler; etsiz, tavuksuz mönüler kaçınılmaz görünüyor

Piliç sektörümüz; kalite, güvenirlik, dağıtım, ihracat bakımından ülkemizin gurur vesilelerinden biridir. Zarar görmelerini istemeyiz. Ama bu maliyeti kaldırabilmemiz de mümkün değil. Bu fiyatlar geri gelmediği takdirde, mönülerimizde piliç etli yemek sayısı giderek azalacak... Hatta azalmaya başladı bile. Müşterilerimizin kapısını belki şimdilik zam için çalmayacağız. Ama bazı günler; etsiz, tavuksuz mönüler kaçınılmaz görünüyor.

Konularımız birikti. Piliç eti, toplu yemek mönülerimizde sıklıkla yer verdiğimiz, protein kaynağı ve kırmızı ete göre uygun fiyatı sebebiyle maliyetlerimizi dengeleyen bir üründü. "Üründü" diyorum, çünkü fiyatı son iki buçuk ayda % 50'nin üzerinde arttı. Özellikle piliç but ürünlerinin porsiyon maliyetleri, neredeyse kırmızı etin porsiyon maliyetine geldi. Konuyla ilgili görüştüğüm sektör temsilcileripiliç sektörünün pandemiden dolayı 2020'de büyük zararlar ettiğini, lokanta ve restoranların açılma-kapanma süreçlerinin doğru üretim planlamasına imkân tanımadığını, ihracat bağlantıları sebebiyle piyasa taleplerini yeterince karşılanamadığını, bu artışların bir süre daha devam edeceğini ifade etmektedirler. Meslektaşlarımız, gıda fiyatlarından kaynaklanan olağanüstü maliyet artışlarını maalesef fiyatlarına yansıtamadı. Hepsinin üzerine, piliç etinden gelen ilave maliyeti gıda işletmelerinin taşıyabilmesi mümkün değil. Henüz işyerlerine dönemeyen personelden dolayı piyasadaki yemek talebi yerlerde sürünürken ve iki ay önce yeni fiyata geçilmişken, müşterisinin kapısını zam için çalacak yemek firmasına herhalde kimse hoş gözle bakmaz. Piliç sektörümüz; kalite, güvenirlik, dağıtım, ihracat bakımından ülkemizin gurur vesilelerinden biridir. Zarar görmelerini istemeyiz. Ama bu maliyeti kaldırabilmemiz de mümkün değil. Bu fiyatlar geri gelmediği takdirde, mönülerimizde piliç etli yemek sayısı giderek azalacak... Hatta azalmaya başladı bile. Müşterilerimizin kapısını belki şimdilik zam için çalmayacağız. Ama bazı günler; etsiz, tavuksuz mönüler kaçınılmaz görünüyor.

İkinci konumuz, sektörün KDV alacakları. Meslektaşlarımız 2020 Temmuz ayı sonuna kadar yemek satışlarına % 8 KDV ilave ederken, mal alımlarında toptan sebze-meyve, kırmızı et, ekmek ve bazı tarım ürünlerinde % 1, genel gıda ürünlerinde % 8, gıda dışı ürünlerde % 18 oranında KDV yüklenmekte, aradaki farkı vergi dairelerine KDV olarak yatırmaktaydı. 2020 Ağustos ayından itibaren yemekteki KDV % 8'den, %1'e indirildi. Sektör eskiden KDV öderken, alacaklı kalmaya başladı. Büyük kısmı KOBİ'lerden oluşan ve tam tasdik sınırın altında kalan meslektaşlarımız bu alacaklarını iade/ mahsup edememektedir. Kâr etmeyi zaten unutan sektörün, bir de zoraki KDV fonlaması ortaya çıkınca, başta vergi ve sigorta borçları olmak üzere, işletmeler sıkıntıya düştü. Sigorta primlerini zamanında ödeyemediklerinden dolayı, 5 puanlık indirim teşviklerini kaybettikleri gibi, diğer vergilerden dolayı tebliğ edilen ödeme emirleri ile haciz tehdidi ile karşı karşıya kalmaktalar. Toplu yemek sektörü olarak, bu konuda

14

herhangi bir iade veya fonlama talebimiz yoktur. Meslektaşlarımızın bu mağduriyetlerinin giderilmesi için 2020 Ağustos döneminden sonra KDV alacağı doğan gıda işletmelerinin, bu alacaklarını hiçbir formaliteye gerek kalmadan, SGK Primleri ve Vergi borçlarına mahsup edilmesi imkânı sağlanması beklentimizdir. Yazılarımı takip edenler bilirler. Uzun yıllardan bu yana ihtiyacımız olan mevzuata, anayasaya, kanun ve yönetmeliklere sahip olduğumuzu, ancak bunu yerine getirmekle görevli olan erklerin ve idarenin görevlerini yerine getirmemesinden dolayı, sürekli kaybettiğimizi örnekleri anlattım. Özellikle 15 Temmuz'dan önceki yazılarımı tekrar okuduğunuzda, perşembenin gelişini, çarşambadan nasıl belli olduğunu anlattığımız görülecektir.

Son konumuz da, İnsan Hakları Eylem Planı. 2 Mart 2021'de Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen toplantıda; İnsan Hakları Eylem Planı'nın sunumu bizzat Cumhuraşkanı tarafından yapıldı. 9 Amaç, 50 Hedef ve 393 Faaliyet içeren planın birçoğu anayasa ve kanunlarda da bulunan 11 ilke esas alınarak hazırlandığı ifade edildi. Önceki yazılarımda da ifade ettiğim gibi bu işin lokomotifi devlet, idare ve kamudur. Vatan sevgisi olmazsa, vazife aşkı olmazsa, liyakat olmazsa hiçbir şey olmaz. Emniyet şeritlerinde ve yollarda çakarlı kamu ve taklitleri terör estirir vatandaş eve-işe gidemez, dava dosyaları 10-15 yıl sürümcemede kalır, devlet kurumlarının telefonları cevap vermez, hürmetkârı olması gerekenler 657 şemsiyesi altına girdikten sonra kamu kurumlarında vatandaşa efendilik-ağalık yapar, kendini ifade etmekten aciz olanlar öğretmenlik yapar, suç gerçekleşmeden önlem alması ve gerçekleştirdikten sonra demir yumruğu indirmesi gereken güvenlik görevlileri sahada olmazsa genç-kadın-erkek-yaşlı-hayvan herkes şiddete maruz kalır, akademide bilimin ışığı yerine bürokrasi hakim olursa yol alamayız. Bizler elimizi taşın altına koymuş, risk alan, istihdam sağlayan, vergi ödeyen, bürokratik prosedürleri yerine getiren gıda işletmecileriyiz. İşlerimizin verimli yürümesi ve işletmelerimizin ayakta kalması için tüm gücümüzle çaba gösteriyoruz. Ticaretin ve sanayinin yüzlerce kolunda, sektörümüzdeki gibi onbinlerce işletmeci var. Ülkemizin kalkınması gelişmesi için çaba sarf ederken, benzer şeylerden şikayet ediyor ve çözüm arıyoruz. Sadece bir kısmı yukarıda ifade edilen ve kamu tarafından yapılan ya da yerine getirilmemesinden kaynaklanan olumsuzlukların giderilmesi için 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'ndaki zırhların ve iş güvencesinin makul sınırlara getirilmesi, performans değerlendirme sitemine geçilmesi, çalışmayanların ya da liyakatsizlerin uzaklaştırılması, yerine çalışkan liyakat sahiplerinin getirilmesi gerekir.


15


Firma Haberi

Külsan A.Ş Yöneticilerinden Rıza AKKAYA

"Belgesiz, taklitçi ürünlere prim vermeyin"

Mart 2021

Külsan, profesyoneller için tasarladığı uzun süreli kullanım imkanı veren koleksiyonlarıyla öne çıkıyor. Sağlıklı ürünlerin önemine işaret eden Külsan A.Ş Yöneticilerinden Rıza Akkaya, “Belgesiz, taklitci, ucuz ürünlere prim vermeyin” diyor. 2009 yılına kadar züccaciye pazarında Arcomel marka butik tepsiler üreterek yer alan, yurt içi ile yurt dışına sunduğu kaliteli, markalı ürünlerle dikkat çeken Külsan A.Ş., kendi çalışma alanında yenilikçi yaklaşımlarla yoluna devam ediyor. Yurt içinde taklitci, emek hırsızlarının benzer ürünleri kalitesiz ve ucuza pazara çıkarmaları nedeniyle züccaciye sektöründen çıkma kararı aldıklarını ifade eden Külsan A.Ş. Yöneticilerinden Rıza Akkaya, 2009 yılında 2 yıllık Ar-Ge çalışması sonucunda toplu yemek hizmeti sunan işletmelere Thermoset markasıyla hizmet vermeye başladıklarını söyledi. Rıza Akkaya konuşmasına şöyle devam etti “Külsan olarak 2009 yılında Thermoset ile gıdaya temasa uygun, kırılmaya karşı dayanıklı, sararmayan tabaklar üretimine başladık. Daha sonra otel ve restoranlardaki açık büfe servis ve sunum ürünlerini Happy Şef markasıyla Thermoset ham maddesinden yaparak Türkiye ve yurt dışı pazarlarında satışa sunduk; bu alanda büyük bir yenilik getirdiğimizi söyleyebilirim.” Kaymaz, kırılmaz, çizilmez ve hijyenik Arcoform ürünleri profesyonel kullanıcıların tercihi olarak biliniyor. Oteller, fabrikalar, hastaneler, catering firmaları; kısacası çoklu kullanım ihtiyacı olan tüm profesyonel alanlarda güvenle kullanılabiliyor. Her türlü İhtiyaca özel düşünülmüş kalıpları ve farklı desen seçenekleriyle her mekanda rahatlıkla kullanılabilen Arcoform ürünleri şıklığın yanı sıra kalitesiyle de dikkat çekiyor.

“Yurt dışı pazarında artış var”

Rıza AKKAYA

Kaymaz, kırılmaz, çizilmez ve hijyenik Arcoform ürünleri profesyonel kullanıcıların tercihi olarak biliniyor. Oteller, fabrikalar, hastaneler, catering firmaları; kısacası çoklu kullanım ihtiyacı olan tüm profesyonel alanlarda güvenle kullanılabiliyor.

16

Ar-Ge çalışmalarına hız kesmeden devam ettiklerini kaydeden Rıza Akkaya, “Külsan yakın zamanda çok farklı ve faydalı ürünlerle sektörü ilklerle buluşturmaya devam edecek. Patentli markalı ürünlerimizle pazara renk getiriyoruz. Yaşadığımız pandemi süreci her firma gibi Külsan’ı da etkiledi. Ancak yurt dışı pazarımız çok ciddi artışlarla devam ediyor. Yurt içinde ise restoran, yiyecek-içecek sektörünün ve otellerin bir an önce açılmasını bekliyoruz. Firma olarak ilkeli, dürüst bir ticaret anlayışına sahibiz. Sağlıkla ilgili çok önemli günlerden geçiyoruz; bu yüzden de gıdayla temasa uygun tabaklar tercih edilmesini rica ediyoruz. Belgesiz, taklitci, ucuz ürünlere prim vermeyin. Bugüne kadar Türkiye’de bu sektör de sağlıksız ürünler satıldı ve kullanıldı artık sağlıkta kalın lütfen” diyor.


17


Köşe Yazısı

Mart 2021

Büşra Gülşah GÜNCÜ

Gıda Mühendisi b.gulsah_guncu@hotmail.com

BİZ BÜYÜYÜNCE “BEN” OLACAĞIZ Bir de mesleklerin cinsiyetleri vardı. Kız mesleği, erkek mesleği… Onları da cinsiyete indirgediler. Kızlar neden inşaat mühendisi olamaz? Neden başına bir şey gelir? Toplumun yaygarayı koparıp feryat figan karşı çıktığı şey, yine toplumun sessiz kaldığı kadına cinsel şiddetin bir sonucuydu aslında.

18

Herkese merhaba. Selamlaşmalar da değişecek yakında. Biri naber dediğinde: “Korona negatif. Sen ?” diyeceğiz. Pandemi insanların hayatını ciddi anlamda etkiledi. Herkese kıyıdan köşeden bir omuz çarpıp geçiyor. Size olmasa ailenize, komşunuza, iş arkadaşınıza… Allah hepimizin yardımcısı olsun. Bu süreçte ne kadar anlayışlı olsak ne kadar birbirimize destek olsak o kadar kar. Çünkü çoğu kişi maddi durum ve kısıtlamadan dolayı sosyalleşememeden dolayı kafayı kırmış durumda. Size bol sevgi ve huzur dolu bir süreç diliyorum. Biz de elimizden geldiğince size hoş bir iki satır yazmaya çalışıyoruz ki en azından biraz olsun dışarının kaosundan uzaklaşın. Hazırsanız yazımıza geçelim. “Büyüyünce ne olacaksın?” Bu soruyu küçükken duymayan yoktur aranızda. Bir de diş buğdayı diye bir adet vardır bilirsiniz. Çocuk ilk dişini çıkardığında önüne makas, kitap, kaşık vb. konur. Hangisini alırsa ileride o mesleği yapacak denilir. Doğmamış çocuğa don biçer gibi, akil baliğ olmamış çocuğa meslek biçilir. Konu batıl inançlar ile sınırlı kalmayıp ilerleyen yıllarda harekete geçilir: - Oğlum sen üniversite seçimlerinde eczacılık yaz. Bizim dükkânın başına sen geçersin. Ben yaşlandım artık. Toplumun yönetiminde demokrasiye geçilmiş olsa da kişinin meslek yönetiminde hala saltanat hâkim. Saltanat yine iyi. Bir kuralı var babadan oğula geçiyor. Sadece babadan oğula da değil. Babadan kıza, amcadan yeğene, anneden oğula, dededen toruna… Ailede kime ne rast gelirse. Sanki miras… - Kızım sen delirdin mi? Ne inşaat mühendisliği okuması? Kız kısmı nasıl yapar bu işi? Kız başına, başına dert mi alacaksın? Bir de mesleklerin cinsiyetleri vardı. Kız mesleği, erkek mesleği… Onları da cinsiyete indirgediler. Kızlar neden inşaat mühendisi olamaz? Neden başına bir şey gelir? Toplumun yaygarayı koparıp feryat figan karşı çıktığı şey, yine toplumun sessiz kaldığı kadına cinsel şiddetin bir sonucuydu aslında. - Anne ben felsefeci olmak istiyorum. Puanım felsefe bölümüne yetiyor. Sorun ne anlamıyorum - Necla teyzenin kızı gibi çalışıp bir tıp kazanamadın… - Anne ben doktor olmak istemiyorum ki… - Felsefeci olup ne yapacaksın? Düşün düşün kafayı yersin kızım. Bakırköy’e mi düşeceksin? O kadar felsefeci düşünmüş de

ne yapmış? Düşünmenin kime ne faydası var? Tıp oku bir iki garibanın yarasını sar da bir hayır duası al. Her mesleğin bir güzelliği var. Bir anlamı. Hayatın bir anlamlar bütünü olduğunu düşünecek olursak, her mesleğe uzanan makas hayat ağacından kesilen bir dal. Gittikçe kısırlaşıp kuraklaşıyoruz. Ailelerimiz ve toplum pamuktan yumuşak, beyazdan daha beyaz hayallerimize burnunu sokar. Düşünsel anlamda özgür olmayan bir toplum nasıl olur da özgün projeler üretebilir? Kaçımız gerçekten istediğimiz mesleği yapıyoruz? Bir insanın gerçekten sevdiği bir işi yaparken ki performans ve motivasyonu ile zorunda kalıp da yaptığı işteki performans ve motivasyonu bir olur mu? Hayal kurmak çok farklı bir deneyim. Beyin gerçek olmayan görüntüleri işleyerek sanki gerçekmişçesine yaşamamızı sağlar. Yapacağı mesleği hayal ederek mutlu olan bir genç düşünün. Hayali bile güzel. Bu genç, hayallerini gerçekleştirmek için elinden gelen ne varsa yapacaktır. - Ahmet amca nasılsın? - İyiyim yavrum sen nasılsın? Senin iş ne oldu? İş bulabildin mi? - Evet Ahmet amca. Astronot olacağım Allah’ın izni ile... - Astronot mu? Olsun olsun… Üzülme. Daha iyisini bulursun inşallah. SGK ’sı servisi var mı? - Evet. Jet gibi bir servisi var - Sen iş buldun diye mutlusun galiba - Evet. Mutluluktan havalara uçacağım. Ben uçuyorum perşembe günü. Dünyada böyle bir iş bulamazdım... İşim Mars’ta - Oğlum doktor, avukat, mühendis olaydın ya. Astronot olup ne yapacaksın oralarda. Uzay soğuk olur. Bir boşluğa mı düştün de bu mesleği seçtin. - Ahmet amca ben farklı bir dünyada yaşıyorum. Sen farklı bir dünyada yaşıyorsun. Daha doğrusu gezegende. Daha boşluğa düşmedim de büyük bir boşluğa düşeceğim inşallah Büyünce ne olacağımıza dair devamlı bir öğüt devamlı bir tavsiye. Kılavuz olmanın aksine yargılayıcı, itici, kalıplara sokucu ve sıkıcı… Biz büyüdüğümüzde Melahat teyzenin oğlu, Ahmet amcanın yeğeni, komşunun torunu gibi olmayacağız. Biz büyüyünce “sen”, “siz”, “o” olmayacağız. Biz büyüyünce “ben” olacağız. Bir sonraki sayıda görüşmek üzere… “Ben” olmaya devam. Sağlıkla kalın.



İş, hep iş nereye kadar;

"ÇAY MOLASI" Konuk: Feray ALPAY

Söyleşi: Engin GÜNER

"Bütün pazarlama iletişimi, algılar üzerindendir. Algılar yönetilebiliyorsa, satış da yönetilebilir."

"Pazarlama ve reklamın da kendi içinde türleri var. Korku pazarlaması, imrendirme pazarlaması, kıskandırma pazarlaması, butik ürün, kibir pazarlaması… Tüm bunlarda sağlam bir altyapı ve doğru ürün olması gerekiyor. Aksi takdirde bu sadece bir imaj-makyaj olur. Ancak süreklilik sağlamak mümkün olmaz." Bu sayımız da Promedia Halkla İlişkiler ’in Mall of İstanbul’ daki merkezinde, şirketin Kurucu Ortağı ve Genel Müdürü Feray Alpay’ın misafiriyiz.

İtiraf etmeliyim ki, yakın tarihe kadar sizi ve Jack ’i, yurt dışındaki bazı gıda kuruluşlarının Türkiye temsilcisi zannediyordum.

Feray Bey, sizi bazı yabancı gıda kuruluşlarının İstanbul’daki etkinliklerinden tanıyoruz. Biraz kendinizden ve şirketinizden bahseder misiniz?

Böyle algılamanız oldukça normal… Halkla İlişkiler firmalarının görevi, müşterinin tanıtımını yapmaktır. Biz de, sizlerle bu zamana kadar hep gıda ile ilgili yaptığımız çalışmalarda karşılaşıp, müşterimizi ve ürünlerini tanıttık. Evet, müşterilerimiz çoğunlukla yabancı… Ama bu bizim “sadece yabancılarla çalışalım” diye bir tercihimizden dolayı değil. Ancak, yabancı firmalar Halkla ilişkiler çalışmalarına daha fazla önem veriyorlar. Yerli firmaların çoğu, Halkla İlişkiler yani PR ’dan ziyade reklamı tercih ediyorlar.

İTÜ Turizm İşletmeciliği mezunuyum. 10 yıl turizm sektöründe görev yaptıktan sonra, 1992 yılında sevgili dostum Jack Yakup ile Promedia Halkla İlişkiler ’i kurduk. O tarihten bu yana bilişim teknolojilerinden gıdaya, turizmden finansa kadar çeşitli ticaret ve endüstri dallarında, Türkiye’nin ve dünyanın önde gelen markaları ve kuruluşları için halkla ilişkiler faaliyetleri yönetiyoruz.

Feray ALPAY Jack YAKUP

20

Engin GÜNER


Mart 2021 "Rasyonel sebeplerimiz, duygusal sebeplerimizin sonuçlarından dolayı yaşayacağımız pişmanlıkları baskılıyor." Halkla ilişkiler çalışmaları, reklamdan daha mı önemli? Fiyat ve kalite önemli… Ama son yıllarda büyük ilerleme kaydeden NöroMarketing çalışmaları, satın alma kararlarının % 80 duygusal sebeplerle verilip, rasyonel sebeplerle ilişkilendirildiğini ortaya koydu. Duygusal sebeplerimizi, rasyonel sebeplerimizle gerekçelendirip, satın alma kararı veriyoruz. Rasyonel sebeplerimiz, duygusal sebeplerimizin sonuçlarından dolayı yaşayacağımız pişmanlıkları baskılıyor. Örneğin; belirli bir marka gömleği bir başkasının üzerinde görüyoruz, kıskanıyoruz, o gömleği giyerek beğenilmek istiyoruz. Kıskanmak, beğenilmek gibi duygusal sebeplerle gömleği almayı kafamıza koyduktan sonra, o gömleğin 750 TL fiyatı üzerinden %20 oranında bir indirim olduğunu görmek, içimizi rahatlatıyor ve satın alma kararımızı “indirim” gibi rasyonel bir sebep ile ilişkilendiriyoruz ki pişmanlık duymayalım. Oysa biz zaten duygusal sebepler ile o gömleği almaya karar vermiştik ama % 20 ıskonto ile fiyatının 600 TL’ye inmesi, kendimizi inandırdığımız ve içimizi rahatlatan rasyonel bir sebep. NöroMarketing, artık dünyada en çok başvurulan pazarlama iletişimi tekniklerinden bir tanesi… Şu anda konuştuğumuz konularla, 15-20 yıl önce konuştuğumuz konular çok farklı. Tüm bunların üzerine; NöroMarketing, Sosyal Medya ve İnternetle birleşince, pazarlamada resmen bir çığır açıldı. Satın alma tercihleri yapılırken beynin hareketleri radyolojik olarak izlenmeye başladı. İnsan satın alma kararının neye göre verir, kriteri nedir? On yıllardan beri bu soruya cevap vermek için çalışılıyor. NöroMarketing satın alma kararı için sadece fiyat ve kalitenin yeterli olmadığını öğretti. Duygularımız ışığında oluşturduğumuz algılarla karar veriyoruz. Kıskançlık, beğenme, beğenilme…. Sosyal mecralarda kanaat önderleri ya da fenomenlerin takip edilmesinin sebebi, bu duygular.

Algıları yönetebilmek için önce duygulara hitap etmek gerekiyor. En iyi ürünü, en kaliteli ürünü üretmek, olumlu algılanmak için yetmiyor. Algıyı ve itibarı da yönetmek gerekiyor. Halkla ilişkiler şirketleri, algı ve itibar yönetimi konularında müşterilerine çeşitli hizmetler verirler. Markalaşma için artık sadece “Firmadan-Tüketiciye B2C” modeliyle değil, “Businnes to Businnes B2B Firmadan-Firmaya” etkin olma modeli ön planda. İnsanların zihinleri olduğu gibi şirketlerin de zihinleri var. Örneğin, büyük bir grubun yemek hizmetleri satın alması için insan kaynakları, idari işler, satın alma, kalite güvence, iş sağlığı güvenliği bölümleri ile genel müdür ve yönetim kurulunun hepsi birer zihin ve hepsinin ikna edilmesi gerekiyor.

"Ekonomik satın alma kararı veren profesyoneller, oluşabilecek herhangi bir memnuniyetsizlikten dolayı risk almamak için bilinen markalara yöneliyorlar." Artık karar vericiler hizmet satın alırken, üzerlerindeki sorumluluğu minimuma indirmek amacıyla en bilinen markaları tercih ediyorlar. Yakın bir geçmişte çok sayıda ülkedeki binlerce şirkette bilgisayar alımı ile ilgili yapılan bir araştırmada, IBM markası tercihi çıkmış. Oysa IBM yıllardır bilgisayar üretmiyor. Ekonomik satın alma kararı veren profesyoneller, oluşabilecek herhangi bir memnuniyetsizlikten dolayı risk almamak için bilinen markalara yöneliyorlar. Yani satın alma kararını verirken güvenli sularda yüzmeyi tercih ediyorlar. Bu sebeple, rekabete açık müşterilere marka olmadan satışın başlaması veya mevcut satışın sürdürülebilirliği mümkün değil.

"Bütün pazarlama iletişimi, algılar üzerindendir. Algılar yönetilebiliyorsa, satış da yönetilebilir." NöroMarketing ’in esas araştırma konusunu algılar ve duygular oluşturur. Örneğin ben… Köpekten korkardım. Yolda yürürken, küçük bir kız çocuğunu sokak köpeğinin yanaklarından okşarken gördüm. Köpeğin saldıracağından korkarken, çocuğun sevgisine karşılık verip, bir taraftan kendisini sevdirdi, bir taraftan sevgiye karşılık kızın elini ve yanağını yaladı. Köpek, bende korku duygusu ve tehlike algısı oluştururken, bir başkasında sevecenlik oluşturuyor. Tehlike algısı doğrultusunda köpeğe yaklaşınca, köpek de beni risk olarak algılıyor. Köpekle benim aramdaki ilişki, duygu ve algılarım üzerinden hareket ediyor. İnsanlar arasındaki ilişkilerimiz de aynen böyle... Hareketlerimizi tayin eden, algılarımızdır. Refleksler de karşılıklı algıdan oluşur ve tepkiler de paralellik arz eder. İnsanlarla, markalar arasındaki iletişimleri de aynı algı oluşturuyor. Bütün pazarlama iletişimi, algılar üzerindendir. Algılar yönetilebiliyorsa, satış da yönetilebilir. Bunun için profesyonel iletişim becerisi ve altyapı olması gerekiyor. Şirketler insanlardan farklı değil. Onların da algıları, duyguları, itibarları var ve bunların hepsi yönetime muhtaç.

21


Çay Molası

Sohbet etmek için gelmiştim. Ama anlattıklarınız o kadar etkileyici ve ilham verici ki, hiç bölmek istemiyorum. Şirkette görev yapan herkes bu algı yönetiminin bir parçasıdır. Şirketler güzel ve kaliteli ürünler üretiyorlar, ama algıyı yönetemedikleri için satışları da istedikleri gibi ve sürdürülebilir yapamıyorlar. Bunlar, bizim gördüğümüz eksiklikler… Laboratuvar ya da mutfakta üretilen ürün ne kadar kaliteli olursa olsun, duygulara hitap etmiyorsa, satış şansı oldukça zor. Çünkü insanlar kararlarının duygusal sebeplerle veriyorlar. 20 yıl önce bunu bilmiyorduk. Eski kampanyalarda fiyat ve kalite ön plana çıkarılırken, artık yerini renklere, duygulara, içeriğe bıraktı. Gelir seviyesi hangi grupta olursa olsun, tüketici verdiği paranın karşılığını almak istiyor. Tek bir emin olma yöntemi var. İçinin rahat olması... Yani duygu. Sözel tanımı yapılamasa da, yazıya dökülemese de, genlerimiz ve yaradılışımız gereği hepimiz bunun farkındayız. “İnsanlar neden satın alırlar” sorusunun cevabını arıyoruz. Aslında cevap sorunun içinde… İnsanlar bir “neden” satın alıyorlar. Değerli olduklarını hissettikleri için insanlar satın alıyorlar. Bir mal ya da hizmet satmak istiyorsak duygulara hitap etmek zorundayız. Yemek firmaları ve gıda işletmeleri için damağa ve mideye hitap etmek de önemli…. Ama, duygulara hitap etmeyen bir işletme başarılı olamaz. Gelir seviyesi ve sosyal statü arttıkça marka yönelimi çok daha artıyor. Söz konusu basit ürün, örneğin un olsa bile…. Fiyatı benzerlerinin katbekat üzerinde dahi olsa, maksimum fayda elde etmek için unun bile marka tercihi ile alan bir müşteri profili var. Pazarlama ve reklamın da kendi içinde türleri var. Korku pazarlaması, imrendirme pazarlaması, kıskandırma pazarlaması, butik ürün, kibir pazarlaması… Tüm bunlarda sağlam bir altyapı ve doğru ürün olması gerekiyor. Aksi takdirde bu sadece bir imaj-makyaj olur. Ancak süreklilik sağlamak mümkün olmaz.

Tahmin ediyorum, bu soruyu müşterileriniz de soruyordur. En iyi pazarlama taktiği nedir? Birincisi, işini iyi yapacaksın. Ondan sonra PR şirketi sana yardımcı olur. En iyi taktik; ne yaparsan yap, en iyisini yap. İşinizi iyi yapmıyorsanız, PR firmasına ihtiyaç yoktur.

Zaman zaman çoğu “PR” ile biten birçok firmadan çeşitli ürün, firma, etkinlik reklamı, tanıtımı, bilgilendirme metin-

22

Mart 2021 leri geliyor. O kadar acemice hazırlanmış metinler ki, “insanlar bunun için para mı ödüyor” diye şaşıp kalıyorum. Siz de müşterileriniz için reklam çalışmaları yapıyor musunuz? Biz reklam ajansı hizmeti vermiyoruz. Ancak, yaptığımız çalışmalar içinde iletişim stratejileri de var. Reklam mecraları ve tanıtım konularında iletişim planı ve stratejik yönlendirme yapıyoruz. Halkla ilişkiler sektörüyle ilgili en büyük sorunlardan biri, hizmeti talep edenlerin, halkla ilişkilere dair fikri olmaması. Ne istediklerini bilmeyenler ya karşılanamaz isteklerde bulunuyor ya da çok kolay karşılanabilecek hizmetlere çok yüksek tutarlar ödüyorlar.

"Günümüzde tanıtım, sadece sosyal medya seviyesine indirgenmiş durumda. Tanınan bir kişi o markadan bahsettiğinde, o markanın satışlarının patlayacağı düşünülüyor." Bir diğer sorun da, sosyal medyada yüksek sayıda takipçisi olan Influncer-Kanaat Önderleri-Fenomenlerin zamanla kendilerini halkla ilişkiler iletişim uzmanı olarak tanıtıp, projeler alması… Genellikle de beklenen faydayı sağlayamıyorlar. Müşteriye teklif sunduğumuzda, “sizin verdiğiniz teklifin yarı fiyatına teklif aldık” diyorlar. Teklifi vereni inceleyip, sorguladığımızda; çoğunlukla ortada firma olmadığına şahit oluyoruz. Sadece sosyal medya platformlarından tanıtım etkinlikleri yaptıklarını görüyoruz. Entegre bir iletişim çalışması göremiyoruz. Sıkıntı biraz da buradan kaynaklanıyor. Günümüzde tanıtım, sadece sosyal medya seviyesine indirgenmiş durumda. Tanınan bir kişi o markadan bahsettiğinde, o markanın satışlarının patlayacağı düşünülüyor. Ancak böyle bir durum söz konusu değil.

Ne yazık ki, merdiven altı sadece üretimde değil…. Zihinlerde de… Türkiye’de tüm sektörlerin temel sorunlarından… Son bir soru, köpek korkunuz devam ediyor mu? Korkuları yenebilmemizin için algımızı değiştirmemiz gerekiyor… Ben de bu korkumu yenebilmek için bir köpek sahiplendim. Onun sevgisiyle, algım değişti. Artık köpekten korkmuyorum. Köpekten korkanlara tavsiyem, en kısa zamanda köpek sahibi olmaları… Farklı ve bilgilendirici bir sohbet oldu. Kendi adıma, sözden öğrendiklerimin gelecekte yoluma ışık tutacağını düşünüyorum. Eminim, okurlarımız ve meslektaşlarımız da faydalanacaklardır. Bize kapılarınızı açtığınız için çok teşekkür ederim.


En�e��k çiçek���d � e�d� ed�� � ba���r

İletişim: Atilla ÖZCAN - 0533 613 16 88

Balınızı değil,balcınızı değiştirin

23


yöresel lezzetler

ÇAVUŞLU EKMEĞİ

Anadolu insanının kutsalıdır ekmek. Dini değerleri gibi, bayrağı, silahı, namusu ve şerefi gibi… Üzerine yemin edebileceği değerlerinden birisidir. Gözüne götürüp, bu nimet gözümü kör etsin ki diye başladığı yeminin temel inancıdır. En ufak kırıntısı bile yer düşse, bırakınız çiğnemeyi üzerinden dahi atlamaz ekmeğin. Kültüründe vardır, deyimlerinde atasözlerinde vardır. Ekmek teknesi der, ekmek kapısı der; kanaatkârlığını ifade etmek için soğan ekmek yer, şükrünü dile getirmek için akşam eve bir ekmek götürebildiğini söyler. Cömertliği, bir dilim ekmeği paylaşmakla anlatır. Ağırbaşlılığı ise, eline vur ekmeğini al sözüyle tanımlar. Ekmekli adam, ekmeği yenecek adam gibi daha onlarca kavram sayılabilir içinde ekmek geçen ve ekmeğin kutsiyetini anlatan. İşi gücü varsa, eli ekmek tutuyor denir. Geçmişte ekmek evlerde yapılırdı. Yörede yetişen tahıl değirmenlerde öğütülüp un yapılır sonra da tandırda, saçta, fırında ya da kuzinelerde pişirilir sıcak aile ortamlarının sıcak lezzeti olurdu. Anadolu’da buğday ekmeği, Karadeniz’de mısır ekmeği yenirdi. Şehirleşme ve kent yaşamı bu kültürü ortadan kaldırdı. Yerine şehirlerde dev sanayi fırınlarında pişirilen ekmekler geldi. Ancak ülkemiz insanı bu kutsal yiyecekte kendine has lezzetlerin peşini bırakmadı. Bir yanda kalabalık şehir nüfusuna yetecek ekmeği üreten fabrikalar diğer yanda geleneksel lezzetleri koruyarak adeta markalaşan yerel ekmekler var artık. Bunlardan birisi de Çavuşlu Ekmeği’dir. Üretildiği yörenin adıyla anılan bir ekmek Çavuşlu Ekmeği… Uzun süre bayatlamayan özelliği, süngerimsi dokusu, parlak görünümü, doğal taş fırınlarda odun ateşiyle pişirilmesi en büyük özelliği bu ekmeğin. Bir de ekşi maya denilen maya ile mayalanması. Çavuşlu Giresun ilinin Görele ilçesine bağlı küçük bir belde. Öncelikle türküleriyle meşhur bir yer. “Çavuşlu diye diye düştüm yollara düştüm” sözleriyle bilinen bu kıvrak ezgiyi bilmeyen yoktur. Çavuşlu’ lu TRT saz sanatçısı Ömer Akpınar bu ve daha birçok türküyü derleyip repertuara kazandırmıştır. Bu şirin beldenin bazı tarihi özellikleri de vardır. Giresun Ayanı ve daha sonra 1791 yılında Trabzon Valiliği yapan Kuğuzade Süleyman Paşa Çavuşlu’ ludur ve mezarı Çavuşlu’dadır.

24

Nihat ÖZTÜRK 1481- 1510 yılları arasında Trabzon Valiliği yapan Yavuz Sultan Selim’in dinlenmek için zaman zaman Çavuşlu’ya geldiği anlatılır. Bugün Çavuşlu, adıyla markalaşan ekmeğiyle tanınan bir beldedir. Çavuşlu Türk Patent ve Marka Kurumu’ndan 16 Kasım 2020 tarihinde coğrafi işaret alarak ekmeğinin kalite ve markasını resmen tescillemiştir. Çavuşlu mahalleleriyle birlikte nüfusu 2500 civarında olan bir yerleşim yeridir. Bütün beldeye bir veya iki fırın yetecekken bugün Çavuşlu’da 10 fırın üç vardiya sistemiyle ekmek üretiyor. Çavuşlu Ekmeği’nin büyük bir bölümü şehirlerarası otobüslerle belde dışına götürülüyor. Yolcu otobüsleri Çavuşlu’da durmadan geçmiyor. Yolcular gittikleri yerlere hediye olarak Çavuşlu Ekmeği götürüyorlar. Ekmek yapımı beldenin ekonomisini ayakta tutan en önemli faktör olarak kayda geçiyor. Çavuşlu Ekmeği’nin en büyük özelliği uzun süre bayatlamıyor olması. 7 ile 10 gün kadar tazeliğini koruyor. Hatta durdukça daha da lezzetli bir hal alıyor. Bunu da özellikle ekşi maya denilen ve bir gün öncesinin hamurundan elde edilen maya ile sağlıyorlar. Kimyasal maya kullanılmıyor. Ekşi maya ile yoğrulan hamur yeterli süre bekleyip iyice mayalandıktan sonra pişiriliyor. Çavuşlu’ lu fırıncılar kalitesine güvendikleri unları kullanıyorlar. Yörenin doğal kaynak sularıyla yoğrulan hamurlar odun ateşiyle kızdırılan doğal taştan yapılmış fırınlarda pişiriliyor. Odun ateşi ve taş fırınlar ekmeği ne çok pişirip haşlıyor ne de çiğ bırakıyor. Ekmekler tam kıvamında pişiyor. Dış görünümü parlak ve içyapısı sünger gibidir Çavuşlu Ekmeği’nin. Üst kalınlığı 2-4 mm, alt kalınlığı 4-6 mm olarak pişiyor. Suyundan fırınına kadar her malzemenin doğal oluşuna bir de yöre ekmek ustalarının deneyimini katınca ortaya bu özel lezzet çıkıyor. Coğrafi işaret alınarak kalitesinin tescillenmesi yörenin ekonomik olarak daha da canlanacağı anlamına geliyor. Satışlar artacak, fırın sayıları çoğalacak ve bu da başta istihdam olmak üzere Çavuşlu’ya ekonomik katkı sağlayacaktır. Bir gün türküde geçtiği gibi, Çavuşlu diye diye yollara düşüp bu şirin beldeden geçerseniz; aklınızda bulunsun, burada çok özel bir ekmek üretiliyor ve vitrinlerde alıcılarını bekliyor.


Mart 2021

Firma Haberi

ISS Catering COO’su Engin Üstel

"ISS Catering 2021’de %25 büyüme hedefliyor" 5 bin 850 çalışanıyla hizmet veren ISS Catering, 2021 yılı öngörülerini paylaştı. ISS Catering COO’su Engin Üstel, pandemi döneminde yaşanan değişimlere ve bu durumun önümüzdeki yılda nasıl devam edeceğine dair açıklamalarda bulundu. 2020 yılı herkes açısından oldukça çok zorlu bir yıl oldu. ISS Catering ise önemli bir geçici ciro kaybı olmasına rağmen pozitif büyüme ile yılı tamamladı. Catering alanında beyaz yaka çalışan yerlerde hizmet alan kişi sayısı azaldı, açık büfeler kaldırıldı.Şirket, bu kaybı sanayi segmentindeki hizmet kalitesi ile kapadı. Müşterinin hijyene verdiği önem pazar payını genişletti. Alınan önlemler ve hizmet içerikleri, sektörlere özgü farklılıklar gösterdi. Mutfaklardaki temizlik ve dezenfeksiyon planları gözden geçirilerek uygulamaların etkilerini artırmak amacıyla ek önlemler alındı. Personellerin hijyen kontrollerinin sıklığı daha da artırıldı. Sosyal mesafeye uygun bir şekilde hizmet vermek amacıyla servis salonlar dizayn edildi. Açık büfe, self servis anlayışı yerine kişiye özel kapalı paket yemek hizmet modeli birçok projede uygulandı. Tek kullanımlık ürünler bu dönemde hayatımızda daha fazla yer buldu. Başta Sağlık Bakanlığının yayınladığı önergeler dikkate alınarak kumanya gibi alternatifli ürünler menülere dahil edildi.

2021 yılında da müşteri ihtiyaçları doğru analiz edilecek ISS Catering’in 2021 yılı büyüme hedefi yaklaşık %25. 2021 yılında birçok ISS Catering projesinde müşteri ihtiyacını daha doğru analiz ederek bu ihtiyaçlara özgü çalışmalar yapılması amacıyla aksiyon planları oluşturuldu. Hedefler oluşturulurken, etkilenilen müşterilerin hedefleri sürekli olarak proje yönetim ekiplerince konuşuluyor. Bu anlamda ISS’in global gücünü kullanmak adına birçok materyal kullanılıyor. Hedef bu çalışmaların sonucunda müşteri memnuniyetini sürdürülebilir bir şekilde artırmak.

Yeni normalde farklı beslenme modelleri öne çıkıyor Bunun yanı sıra iş modelinde de bazı değişikliklere gidiliyor. Açık büfe konsepti tamamen kaldırılırken, açık ve geniş alanlarda yemek dağıtımı kumanyalar ile yapılarak personelin teması engelleniyor. Diyetisyenlerin önerisi ile bağışıklık güçlendirici menülere yönlendirme yapılıyor; beslenme uzmanları ile temas noktaları oluşturuluyor.

Pandemi döneminde yeterli ve dengeli beslenme esasları her zamankinden daha fazla önem kazandı. Tüketicilerin sağlığını korumaya yardımcı olacak şekilde vücut dirençlerini artırıcı yiyecekler menülerde yer aldı. Aynı zamanda birçok projede ara öğünler ile C vitamini ağırlıklı, bağışıklığı güçlendiren meyve ve sebzelere ağırlık verildi. Hizmet verilen projelere özgü risk analizleri yapılıyor ve mevcut altyapılar dikkate alınarak menü ve sunum değişikliklerine gidiliyor.

Sanayi ve sağlık sektörlerinde büyüme bekleniyor ISS Catering COO’su Engin Üstel, sanayi ve sağlık sektörlerinde özellikle bu yıl büyüme olacağını düşündüklerini belirtirken, bu segmentlerde önemli bir artış olacağını da öngörülerine ekledi. Üstel sözlerine şöyle devam etti: “Yılın belirli bir döneminde pandeminin etkisinin devam edeceğini tahmin ediyoruz. Bu etki; özellikle sağlık sektörü ve bu alandaki hizmet ve istihdam oranlarını artıracaktır. Bununla birlikte pandeminin etkisinin azalmasıyla sanayi sektörünün de daha fazla büyüme odaklı olacağını zannediyoruz. Bunun yanı sıra beyaz yaka çalışan olan tower ve plaza tarzı iş kollarında bir küçülme bekliyoruz. Beyaz yaka olarak tabir ettiğimiz çalışanların yoğunlukta olduğu bankacılık sektörü, havacılık sektörü, plaza gibi alanlarda evden çalışmanın bir süre daha devam edeceğini düşünüyoruz. Bu durum catering sektörünün bu alanlarda yeterli büyüme gösteremeyeceğinin işareti olacaktır.”

Şehir hastanelerinde büyüme devam ediyor Üstel, şehir hastanelerinde de ISS Catering olarak büyümeye devam ettiklerini belirtti: “ISS olarak toplam altı şehir hastanesinde hizmet veriyoruz. Başakşehir, Kayseri, Manisa, Konya, Elazığ ve Adana şehir hastanelerinde bu dönemde sağlık çalışanlarımızla birlikte görev aldık. Hizmet verdiğimiz tüm hastanelerimizde pandemi sürecine rağmen başarılı bir şekilde operasyonlarımızı yürütmekteyiz. ISS Catering olarak çalışanlarımızın %46’sı kadınlardan oluşuyor. Kadın çalışanlarımıza organizasyonumuzun bütün kademelerinde yer veriyoruz. Operasyonumuzun başında bulunan genel müdür yardımcılarımızın %66’sı kadın çalışanlar olup, bu anlamda fırsat eşitliğine inanarak kadın çalışanlarımızı destekliyoruz.”

25


Mart 2021

Toplu Yemek Sektöründe Pazarlama Teknikleri Tuncay BAYCAN - tuncay@fagrup.com

Catering ve toplu yemek sektöründe pazarlama sisteminin kurulması ya da doğru işletilebilmesi; kaliteli ürün ve hizmetin uygun fiyat politikasıyla sunulması anlayışının benimsenmesine bağlıdır.

Kamu ve özel sektör olmak üzere iki farklı müşteri yapısı ve iki farklı pazarlama sistemi söz konusudur. Kamusal alanlarda çalışan kişilere yönelik yapılacak pazarlama yöntemi sınırlı olup; ihalelerin doğru takip edilmesi ve maliyet hesabının doğru yapılmasına bağlı olarak o işi alıp alamayacağınızdan ibarettir. Özel sektörde çalışan kişilere yönelik ise, birçok pazarlama tekniği söz konusu olabilir.

• Mevcut müşteri referansları, Mevcut hizmet edilen müşterilere sunulan hizmet kalitesi ve müşteri memnuniyeti daima, yeni müşteri arayışında örneklendirme ve referans açısından önemli bir yer teşkil eder.

• Kaliteli ve hijyenik hizmetin uygun fiyatla sunulacağına dair müşterinin ikna edilmesi, Kaliteli ve hijyenik hizmetin sunulacağına dair müşteriyi ikna etmek için mevcut işlere davet edilerek kendi gözleriyle görmeleri sağlanabilir. Yâda o müşteri ile ilgili referans yazıları ve hizmet görselleri paylaşılarak müşterinin ikna edilmesi çabasının olumlu sonuçlanması için büyük bir hamle olarak sunulabilir.

• Yemek sunum tekniklerindeki farklılıklar ve farklı alternatif menülerin sunulması, Rakiplerden farklı olarak menünün, anlaşma koşulları dâhilinde kendisi tarafından hazırlanması, önerilerde bulunmasının istenmesi, paketli olarak sıcak yemek servis tekniklerinin sunulması, haftanın belirli gün ya da günlerinde müşteriye ekstra bir çeşit ikram politikasının izlenmesi vs. hususlar bu maddenin içeriğini oluşturmaktadır.

• Sosyal medya hesaplarının doğru kullanılması, Her geçen gün yoğun ve yaygın hale gelen sosyal medya üzerinden, üretim görsellerinin ve menülerin resim ve video şeklinde paylaşılması. Hazırlık aşamalarının, pişirme aşamalarının şeffaflık prensibi dâhilinde müşteriye sunulması güven verecek ve tercih unsuru haline gelecektir.

26

• Firmaya ait dijital katalogların hazırlanması ve mail yoluyla direkt olarak ilgili birime iletilmesi, Her geçen gün artan dijitalleşme ve dijitalizm çerçevesinde firma tanıtım kataloglarının matbaa baskısından ziyade online katalog şeklinde oluşturulması ve mail yoluyla direkt muhatabına iletilmesi ve sürekli saklanabilir olması hem maliyet, hem de müşterinin sisteminde sürekli bulunulurluk çerçevesinde hatırlatma unsuru olacaktır.

• İletişim tekniklerinin doğru kullanılması ve doğru kişiye ulaşılması, İletişim kanalı denildiğinde ilk akla mail ve telefon görüşmeleri geldiği gibi, ziyaret sayılarının müşteri adayını sıkmadan periyodik yapılması ve sosyal medya üzerinden ve diğer kanallardan sürekli hatırda kalacak şekilde bilgilendirmeler yapılması iletişim tekniklerinin doğru kullanılma yöntemlerinin başlıcaları olacaktır.

• Firma sahibine bağlı kişisel referanslar, Hizmet sunacak olan firmanın sahibinin iş ve sosyal hayatta bilinen, güvenilen ve sevilen birisi olması da müşteri adayları için önemli bir unsur olacaktır.

• Portföy sahibi pazarlama yöneticilerinin ve pazarlama personellerinin görevlendirilmesi, Müşteri adayları ile köprü vazifesi üstlenecek olan pazarlama yöneticilerinin ve personellerinin de hizmet veren firmanın sahibi kadar önemli ve etkili olacaktır. Dolayısıyla da müşteri ile birincil iletişim kuracak olan bu kişilerin müşteri portföyü daima kendilerini takip edecektir.

• Hizmet sunacak firmanın, sektörde güven veren bir isime ve markaya sahip olması, Hizmet sunacak olan firmanın bütün pazarlama unsurlarını doğru kullanması, müşteri ziyaret programlarını etkin yapması ve kuruluş tarihinin eski olmasına bağlı olarak artan marka ve isim değerlerini artırıyor olması, müşteriye güven veren bir perspektif izleyecektir. Yukarıda belirtilen kriterlerin her geçen gün geliştirilmesi, pazarlamaya yönelik şirket içi eğitim programlarının düzenlenmesi de firma için doğru sistemin kurulmasına ve işletilmesine vesile olacak ve her geçen gün müşteri sayılarındaki gözle görünür artış belirgin olarak gözlemlenecektir.


27


Köşe Yazısı

Mart 2021

Mehmet Baki ASUTAY Hijyen Grup Gıda Hijyeni Koordinatörü hijyengrup@hotmail.com

Ameliyathane mi, mutfak mı, hangisi daha riskli? Gıda zehirlenmesinden etkilenen işçi sayısı 8 bin 94 olurken, 8 bin 303 kişi işyerinde zehirlendi. Üniversite, ilköğretim okulu, meslek yüksekokulu demeden kamuya ait veya özel pek çok okulda gıda zehirlenmesi meydana geldi, toplamda bin 774 öğrenci zehirlendi. Kışlada 75 asker, göçmen gözaltı merkezinde 116 göçmen ve genelde 3 bin 131 kişi zehirlenme nedeniyle hastanede tedavi gördü.

28

İşletmelerin mutfaklarında yapılan işlerin en az ameliyathaneler kadar önemli ve ciddi bir iş olduğunu ve bu bilinç ve titizlikle yapılmasını, hareket edilmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Vermiş olduğum eğitimlerde mutfakla ameliyathaneyi karşılaştırdığımda yüzlerde “ne çok abartıyor” gibi ifadeler görüyordum. Ancak karşılaştırma yaptıkça yüzlerdeki ifadenin değiştiğini görmek beni mutlu ediyordu. Tabii bir ameliyathane şartları ile mutfağın kıyaslanması size ters gelebilir ama bakalım öyle mi? Ameliyathaneler, sorumlu personel tarafından ameliyat için hazırlanırken her türlü tedbir ve güvenlik, dezenfeksiyon ve sterilizasyon işlemleri önce ve sonrası belirli standartlarda yapılır (ISO, CE, EN , GMP….). Mutfaklarda yemek yapımı öncesi ve sonrası temizlik ve dezenfeksiyon işlemleri HACCP, ISO 22.000 gibi birçok standartlara göre yapılmak zorundadır. Ameliyathanelerde içeri girecek personel uygun giysi ve kişisel hijyen koşullarına uyarak girerler, mutfaklara da Hijyen turnikelerinden geçilerek, bone, maske, eldiven, kolluk takılarak girilir. Yani her iki iş içinde hijyenik giyim kuşam çok önemlidir. Ameliyathanelerde kullanılan aletlerin, ekipmanların daha önceden temizlik ve dezenfeksiyonu yapılmıştır. Hastanın ameliyatı sırasında çapraz bulaşmaya karşı büyük bir hassasiyetle işlerini yaparlar, zira hastaya bir enfeksiyon bulaşması hem hastanın hayati fonksiyonları etkiler hem de ölümle sonuçlanabilecek ölçüde büyük bir önem taşır. Operasyon sonrasında hastanın içerisinde yabancı bir cisim bırakmamaları için işlem sonrası kontrol yaparlar. Bir doktor günde 1-2 ameliyat yaparken ekipte çalışan 5-10 kişi ile hastaya müdahale ederler. İşlem sonrası ölüm vakaları genelde düşüktür. Hatta konu ile ilgili olarak; Kanada McMaster Üniversitesi’ndeki araştırma ekibinin lideri Dr. P.J. Deveraux, “Birçok aile, yakınları ameliyattayken içeriden alacakları bir haber için stresle bekler ama araştırmamız ortaya koyuyor ki hasta ölümlerinin çok az bir bölümü ameliyathanede gerçekleşiyor” demektedir. Bizde, çiğ gıdadan, pişmiş gıdaya çapraz bulaşma, yemek içerisine saç, kıl, yabancı madde düşmemesi için önlemler alırız, ileri işleme tekniklerinde metal detektörler kullanırız. Bizde de kullanılan tüm ekipmanlar (bıçaklar, doğrama tahtaları, çalışma yüzeyleri vs.) belli sıklıklarla temizlik ve

dezenfeksiyon işlemine maruz kalır.Uygun üretim şartlarını oluşturamayan mutfaklardan çıkan yemekleri yiyen insanların ise ölüm ve zehirlenme vakaları daha yüksektir. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi'nin Beslenme Çalışma Grubu tarafından hazırlanan 2018 yılı gıda zehirlenmeleri raporu yayımlandı. 2018 yılında en az 104 olay meydana geldi ve bu olaylarda 13 bin 190 kişi gıda zehirlenmesinden etkilendi, 18 kişi ise hayatını kaybetti. Gıda zehirlenmesinden etkilenen işçi sayısı 8 bin 94 olurken, 8 bin 303 kişi işyerinde zehirlendi. Üniversite, ilköğretim okulu, meslek yüksekokulu demeden kamuya ait veya özel pek çok okulda gıda zehirlenmesi meydana geldi, toplamda 1774 öğrenci zehirlendi. Kışlada 75 asker, göçmen gözaltı merkezinde 116 göçmen ve genelde 3 bin 131 kişi zehirlenme nedeniyle hastanede tedavi gördü. Zehirlenme vakalarının yüzde 63’ü işyerinde gerçekleşirken vakaların yüzde 22’si kamu kurumlarında meydana geldi. Zehirlenme vakalarının köy veya büyükşehir ayrımı gözetmediği göz ardı edilmemeli. Zehirlenme vakalarının yüzde 89’nun firmalar tarafından temin edilen gıdalardan kaynaklandığını ve yüzde 11’nin ise dışarıdan temin edildiğini belirtmemizde fayda var. Raporla birlikte yayımlanan grafik, gıda zehirlenmeleri tablosunu daha açıklıkla ortaya seriyor: Altaki, tabloda da görüldüğü üzere 2018 yılında 18 ölüm gerçekleşmiş, yani uygunsuz şartlarda üretim yapan gıdacıların yaptığı yemeklerden ayrıca zehirlenen ve etkilenen toplam sayı 13.190. Şimdi şöyle bir düşünelim, sonuçta bizim yaptığımız, ürettiğimiz ürünle insanlar ölebiliyor. Üstelik çok basit hatalardan. Önemli olan kurallara uymak ve işin ciddiyetini önemsemek. Sağlık çalışanları en fazla 1-2 kişinin ölümüne sebep olabilirken biz yapmış olduğumuz bir yemekle binlerce kişinin zehirlenmesine ve ölümüne sebep olabiliriz. İhmal ve sorumsuzluk ister ameliyathanede ister mutfakta olsun insanlar ÖLÜM RİSKİ ile karşı karşıyadırlar Yani yapmış olduğumuz iş en az doktorlar kadar önemli. Üstelik gıda üreticileri çok daha zorlu koşullarda çalışmak zorunda, ameliyathanelere giren alet, edevat, ilaç sayıları belli iken gıdacılar dört mevsim binlerce sebze-meyve, et ve süt ürünleri ile uğraş-


Mart 2021 makta. Hammadde temininden ürün kalitesine kadar yani tarladan, yemek sofrasındaki çatala kadar uzanan uzun soluklu ve sorumlu bir iş. Her aşaması kontrol ve titizlik gerektiriyor, zincirin halkalarından birinde kopukluk olduğunda risk altındasınız ve bütün suç mutfak çalışanlarının mı? Konu Gıda Üretim işini sadece ticari para kazanmak olarak gören işletme sahiplerine bırakılacak kadar basit değil maalesef. Elbette sonunda gıda işletmeleri sonuç olarak liberal ekonomilerde birer ticarethane ama üretim prosesi maalesef bu açıdan bakılacak bir konu değil. Teknik olarak ve üretim prosesleri açısından insan hayatına verilecek önem kadar titizlikle uyulması/uygulanması gereken bir süreç. Ticari ve para kazanılacak ekmek teknesi bakış açısıyla ameliyathane kadar masraflı ve hassas üretim proseslerinin aynı mantık içerisinde yürütülmesi bir o kadar zor ve bir o kadar da önemli bir konu. Ticari işletme olan bir kömür madeninde iş güvenliği insan hayatı açısından ne kadar önemliyse gıda güvenliği de gıda işletmeciliği açısından bir o kadar önem derecesindedir ABD’de yapılan bir çalışmaya göre evlerde ve gıda sektöründeki kuruluşlarda oluşan gıda kaynaklı hastalıkların yaklaşık %97’sinin gıda sektöründe çalışanların yanlış uygulamalarından kaynaklandığı belirtilmektedir3. 29 Kasım 2018 tarihinde İl Sağlık Müdürlüğü ve bir Üniversite Halk Sağlığı hastanesine zehirlenme yakınmaları ile çok sayıda kişinin başvurduğu bilgisi gelmesi üzerine bir çalışma başlatılmıştır. Üniversite hastanesine 556, Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesine toplam 211, özel hastanelere 35 hasta sevki yapılmıştır. Toplam sayı 801’e ulaşmıştır. Gıda kaynaklı zehirlenmelerin %90’dan fazlasını bakteriler oluşturmaktadır5. Salmonella, dünyadaki en önemli gıda kaynaklı patojenlerden biridir ve önemli bir halk sağlığı sorunudur6. Salmonella enfeksiyonlarının 2010 yılında yayınlanan çalışmaya göre dünya çapında yılda 80,8 milyonu gıda kaynaklı olarak kabul edilen 93,8 milyon gastroenterit olgusuna ve 155 bin ölüme neden olduğu tahmin edilmiştir7. Günlük yaşamımızda sıklıkla gerek kamu gerek özel sektöre ait işyerlerinde pek çoğunun nedeni başta Salmonella olmak üzere gıda zehirlenmesi olguları duyuyoruz. B. Cereus gıda kaynaklı hastalıklara yol açmasına karşın çoğu zaman zehirlenme olgularında etiyolojik ajan olarak göz ardı edilmektedir. B.cereus

doğada çok yaygın bulunduğu için gıdaların kontaminasyonu engellenemez. B. cereus sporlarının çiğ ve pişmiş gıdalarda yaygın olarak bulunması ve yüksek ısıya dirençli olması nedeniyle toplu tüketim yerlerinde önemli sorunlar oluşturmaktadır. B. Cereus’un kontrolünde sporların çoğalmasını, aktif duruma geçmesini engellemek en etkili yoldur. Gıda kaynaklı hastalıklarda etken olarak B.cereus olabileceği göz ardı edilmemelidir. Gıdalar piştikten sonra hemen tüketilmeyecekse hızlıca soğutulmalı, sıcak servis edilecekse uygun sıcaklıklarda bekletilmeli ve kısa sürede tüketilmelidir. Benzer salgınların yeniden yaşanmaması için; kamuya ait yiyecek ve içecek hizmeti veren toplu tüketim yerlerinde özellikle bazı alanlarda yoğunlaşma, gıdalardan kaynaklı zehirlenme risklerini azaltabilir. Bunlar; personele yönelik sağlık ve hijyen uygulamaları ile denetimin sürekliliği, gıdaların hazırlanmasından tüketim aşamasına sıcaklık kontrolü ve yeterli hijyen/sanitasyon uygulamaları ve sürekli kontrol şeklindedir. Her sürecin konu hakkında uzman kişilerce dikkatlice izlenmesinin olası salgınları azaltacağını düşünmekteyiz.4 Şimdi söyleyin bakalım mutfaklarımız en az ameliyathanelerdeki kadar özeni hak etmiyor mu? Risk taşımıyor mu? KAYNAKÇA . 1.https://www.das.org.tr/kitaplar/kitap2003/20.htm 2.https://www.medipol.com.tr/bilgi-kosesi/bunlari-biliyor-musunuz/iceride-neler-oluyor. 3. Özarslan F, Duman P, Çetin-Çoban S, Barlas G,Temel F. Aksaray, Nevşehir ve Niğde illerindeki ilçe okullarında Stafilokokal enterotoksin ve Bacillus cereus ilişkili gıda kaynaklı salgın, 2015. Türk Hijyen ve Deneysel Biyoloji Dergisi 2018; 399-408. 4. Bir Üniversite Yemekhanesinde Yaşanan Salmonella Enterica ve Bacilus Cereus’a Bağlı Gıda Zehirlenmesinin İncelenmesi. İzzet Çeleğen1 , Sinemis Çetin Dağlı2, Danyal Burak Koca3. DOI: 10.17942/sted.623822. Geliş/Received : 24.07.2019 Kabul/Accepted : 30.09.2019 5. Tewari A, Abdullah S. Bacillus cereus food poisoning: international and Indian perspective. Journal of Food Science and Technology.2015;52(5):2500-11. 6. 2. C Graziani CL, I Luzzi, A Ricci, G Scavia, P Pasquali. Chapter 5 - Salmonella. In: Christine E R Dodd TA, Richard A. Stein, Dean O. Cliver, Hans P.Riemann, editor. Foodborne Diseases (Third Edition): Academic Press; 2017. p. 133-69

29


Köşe Yazısı

Mart 2021

Timuçin ARAL Sistem Analist

timucinaral@cozbim.com.tr GSM:0535 610 40 25

ÇÖZBİM SANAL ve POS SATIŞ SİSTEMLERİMİZ

Merhaba, bu yazımda Çözbim Yazılım olarak geliştirdiğimiz, pos satış sistemimiz ve internet üzerinden ürün satış sistemimizden bahsetmek istiyorum. Yaşadığımız sıkıntılı günlerde internet üzerinden alışverişler çok kullanılan ticaret yöntemi oldu. Firmanızın satış yaptığı ürünleri internet üzerinden satışlarını takip edebilmek geliştirdiğimiz yazılımlarla artık çok kolaylaştı. Stok kartlarınızın resimleriyle, fiyat ve açıklamalarıyla birlikte firmanızın veya firmamızın sunucuları üzerine aktararak satışa sunabilirsiniz. 24 saat açık bir işyerinizin olmasıyla, ürünlerinizin satışının olduğunu görmek, bu satışları sisteminize otomatik olarak aktarmak, e-fatura veya e-arsiv faturasını sistemin tespit ederek otomatik oluşturması, satışı yapılan müşterinizin yoksa cari kartının otomatik açılması var olan bir müşteriniz ise satış yapılan sistemin satış tutarını cari hesabına işlenmesi ile karmaşa olmadan satışlarınızı takip edebilirsiniz. İnternet üzerinden satış yapabilme ayrıcalığını elde etmek her açıdan karlı olacaktır. Personel, kira, diğer bir çok giderleriniz de ciddi azalma olacak olup, satışlarınızda da artış olacaktır. Burada önemli olan satış yapılan sitenizin tanıtımı, arama motorlarında ön sıralarda yer almasıdır. Bu koşulları sağlayan müşterilerimizde satış ve satış sonrası mali kontroller tamamen geliştirdiğimiz sistem üzerinden yapılabilmektedir. Kafe, Kantin, market, şarküterilerde kullanılmak üzere geliştirdiğimiz Çözbim POS satış sistemi, tüm satış işlemlerinin takip edilebilmesini sağlamaktadır. Çoklu market ve kafelerdeki satışların, stokların takibi yapılmaktadır. Satışlar anlık internet üzerinden takip edilebilmektedir. Hangi şube ne kadar satış yapmış, hangi ürünlerden ne kadar satılmış? Hangi zaman dilimlerinde satışlar nedir? Anlık gözlenebilmektedir. Günlük satılan ürünlerin maliyetlerini karşılaştırarak günlük kar-zarar izlenebilmektedir. Sanal satış sistemi ve pos satış sistemlerimiz yemekçi sistemimizle tam entegre olarak çalışmaktadır. Sistemli çalışmalar dilerim.

30


Mart 2021

Firma Haberi

Asırlık kültürü yaşatan 157 yıllık Türkiye’nin en eski işletmelerinden Osmanlı döneminin önemli şekercisi Hafız Mustafa’yı 2007’de satın aldıktan sonra dünyaca ünlü bir marka haline getiren Avni Ongurlar, biri Dubai’de olmak üzere toplam 14 şubesiyle Osmanlı tatlı kültürünü hem dünyaya tanıtıyor hem de gelecek nesillere aktarıyor. Şirketi devraldıkları zaman sadece 6 kişinin çalıştığını belirten Avni Ongurlar, 1200 kişiye ulaştıklarının altını çiziyor ve ekliyor: “Biz sadece esnaf değiliz, geleneksel lezzetleri koruyarak yaşatan ve gelecek kuşaklara aktaran bir kültür elçisiyiz.” Osmanlı’dan günümüze kadar gelmeyi başaran sayılı işletmelerden Hafız Mustafa 1864, poğaçanın mucidi tarihi şekerlemeci olarak biliniyor. Bugün 157 yaşında olan markayı 2007’de satın aldıklarında köklü bir geçmişi de aldıklarını belirten Avni Ongurlar; “Türkiye’nin en eski 5 markasından birini almıştık. Eminönü’ndeki mağazada sadece 6 çalışanı olan Hafız Mustafa’nın bilinirliği istediğimiz düzeyde değildi. Markayı ismine yakışır noktaya çıkarmanın ürünlerin kalitesinden geçtiğini bildiğimizden bütün gücümüzü üretime verdik. Önce fason üretimi kaldırdık. Satacağımız ürünü kendimiz üreteceğiz dedik ve büyük bir imalathane kurduk. Türkiye’nin en iyi ustalarını bünyemize kattık. En kaliteli hammaddeleri işinin ehli ustalara teslim ettik. Sonrası kendiliğinden çorap söküğü gibi geldi. Bugün sattığımız tüm ürünlerde kalitenin belirleyicisi olduk.” dedi. DEKORUNDAN TABAĞINA KADAR TARİHLE BAĞINI KOPARMAYAN MAĞAZALAR Ürünlerin yanı sıra mağaza konseptini de markanın geçmişine sadık kalarak yenilediklerini dile getiren Avni Ongurlar; “Kalitenin yanı sıra marka kimliğini de güçlendiren çalışmalar

Türk Markası

yaptık. Servis tabağından mağaza dekoruna, çalan müzikten kokuya kadar her şeyi en ince detayına kadar Osmanlı kültürünü örnek alarak planladık. Bunun yanı sıra sosyal medya tanıtımına büyük önem verdik. Güçlü geçmişin altını ürün ve sunum ile doldurduk.” ifadelerini kullandı. MAKARON, CHEESECAKE YOK BAKLAVA, KAZANDİBİ VAR Eski İstanbul geleneklerini yaşatan bir tatlıcı olarak her gün 500 çeşit ürün çıkardıklarını belirten Ongurlar, “Baklavalar, sütlü tatlılar, hamur işleri ve geleneksel içeceklerin yanı sıra kültürümüzün en önemli değeri olan lokumun her çeşidini müşterilerimizin beğenisine sunuyoruz. Makaron ya da cheesecake gibi yabancı tatlıları menümüze koymuyoruz. El işçiliğiyle hazırlanan Osmanlı tatlılarını geleneksel reçetelere bağlı kalarak üretiyoruz. Biz sadece esnaf değiliz, geleneksel lezzetleri yaşatan ve gelecek kuşaklara aktaran kültür elçisiyiz.” şeklinde konuştu. “KALİTEYİ KORUMAK İÇİN AĞIR VE SAĞLAM ADIMLARLA YÜRÜYORUZ” Mağazalaşma konusunda aceleci olmadıklarını belirten Ongurlar, gelecek planları hakkında şunları söyledi: “Hızlı şekilde şubeleşme kaygısı taşımıyoruz. Franchise modeliyle hareket etsek çok fazla şubeye ulaşabiliriz ama kaliteyi ve kültürü koruyamayız. Hafız Mustafa 1864, tarihi ve misyonu olan bir marka. Biz ailece markanın tarihine, ağırlığına uygun bir yaşam sürmeye özen gösteriyoruz. Bu sebeple ağır ve sağlam adımlarla yürüyoruz.” İstanbul’un tarihi noktalarında 12 şubesi bulunan Hafız Mustafa 1864’ün Antalya’da ve Dubai’de de 1’er şubesi var. Müşteri kitlesinin büyük bölümü yabancılardan oluşan marka 2019’da 10 milyondan fazla kişiyi mağazalarında misafir etti.

31


Köşe Yazısı

Mart 2021

Yüce CANOLER Ziraat Yüksek Mühendisi

Bilimsel Tavukçuluk Derneği (WPSA Türkiye Şubesi) Yönetim Kurulu Üyesi

yucecanoler@gmail.com

Pandeminin yarattığı olağanüstü koşullarda kanatlı eti ihracatının 2020 yılı sonuçlarını bir önceki yılla mukayese ederken yaptığım ilk iş “İhracat Miktarı” nı karşılaştırmak oldu. Pandemi sürecine rağmen ihracatın toplamda %7,2 arttığını görmek beni sevindirdi. Hemen arkasından “İhracat Değeri” ni karşılaştırdığımda ise sevincim bir anda kayboldu. Toplam İhracat Değeri bir önceki yıla göre %-9 düşmüştü. Bu durum, madalyonun iki yüzünü de görmeden sonuç hakkında karar vermenin doğru olmadığını bana bir kez daha hatırlattı.

İhracat Miktarı: 2020 yılında Türkiye kanatlı eti ve sakatatı ihracatının performansını bir önceki yılla mukayese ettiğimizde ortaya çıkan durum şöyledir; • • • •

İhracat Değeri: Bir önceki yıla kıyasla 2020 yılında: • • • •

MADALYONUN İKİ YÜZÜ

Pandemi sürecine rağmen ihracatın toplamda %7,2 arttığını görmek beni sevindirdi. Hemen arkasından “İhracat Değeri” ni karşılaştırdığımda ise sevincim bir anda kayboldu. Toplam İhracat Değeri bir önceki yıla göre %-9 düşmüştü. Bu durum, madalyonun iki yüzünü de görmeden sonuç hakkında karar vermenin doğru olmadığını bana bir kez daha hatırlattı.

32

Kanatlı eti ve sakatatı ihracat miktarı toplamı %7,2 artmıştır. En büyük ihracat kalemi olan piliç ve tavuk etleri miktarındaki artış da %8,9 olmuştur. Hindi eti ihracat miktarı %-35 düşmüştür. Tavuk ayağı ihracatı miktarı %3,5, ileri işlenmiş kanatlı etleri ihracat miktarı da %8,7 oranında artmıştır.

Kanatlı eti ve sakatatı ihracat değeri toplamı %-9 düşüşle sonuçlanmıştır. En büyük ihracat kalemi olan piliç ve tavuk etleri değerinde düşüş %-11,8 olmuştur. Hindi eti ihracat değeri de %-35,6 azalmıştır. Tavukayağı ihracat değeri %16, ileri işlenmiş kanatlı etleri ihracat değeri %6,4 artmıştır.

“Türkiye Kanatlı Eti ve Sakatatı İhracat miktar ve Değeri” başlıklı grafik, yapılan ihracatın 10 yıllık bir derinlikte ‘miktar’ ve ‘değer’ bilgilerini göstermektedir. 2020 yılında yapılan ihracat miktarı 538.598 ton rekor teşkil etmekle beraber karşılığında 579.515.865 USD gelir sağlanabilmiştir. Oysaki 2014 yılında 430.544 ton kanatlı eti ihracatına karşılık sağlanan 699.558.000 USD toplam gelir halen rekor seviyesini korumaktadır.

Kaynak: DTM ve İhracatçı Birlikleri verileri İhracat toplamının ortalama ton değeri: Kanatlı eti ve sakatatının dış pazarlardaki ton başına fiyatları her yıl farklılıklar göstermektedir. Son on yıllık süreçte, (tavukayağı dahil) kanatlı eti ve sakatatı ihracatında elde edilen en yüksek değer 1.737 USD olarak 2012 yılında gerçekleşmiştir. Kuş Gribinin etkisi ile ortalama ton değeri 2015 yılında 312 USD ve 2016 yılında 164 USD olmak üzere toplamda 476 USD düşmüştür. Kuş Gribi


Mart 2021 tehdidinin kalkması sonucu 2017 yılında ton değerinde 82 USD artış görülmüştür. 2019 yılında 1.266 USD olan ton değeri 2020 yılında 1.067 USD seviyesine gerilemiştir. Gelinen bu satış değeri ortalaması 2008 yılındaki seviyeye inildiğini göstermektedir.

likleri, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Katar ve Suudi Arabistan olarak sıralanmıştır. 51 bin ton tavukayağı ihraç edilen Hong Kong bu sıralamaya dahil edilmemiştir.

Kanatlı eti ihracatımızın yarıdan fazlasının (%56,5) Irak’a yapıldığı dikkate alınırsa oluşan ortalama ihracat değeri seviyesinde de bu ülke payının büyüklüğü ortaya çıkacaktır. Irak hükümetinin 2017 Eylül ayında uygulamaya başladığı %50 ek gümrük vergisinin de etkisiyle 2018 yılında ton değeri 138 USD düşerek 1.334 USD seviyesinde kalmıştır. 2019 yılı sonucuna göre ortalama ton değeri 1.422 USD seviyesine çıkmıştır. 2020 yılında ortalama ton değeri 294 USD düşerek 1.128 USD seviyesine gerilemiştir.

En büyük alıcımız olan Irak’a yapılan yumurta ihracatımızda son iki yıldır düşüş yaşanmıştır. İç pazar yumurta fiyatlarının da düşmesine sebep olan bu durum bazı üreticilerin kümesleri boş bırakmalarına sebep olmuştur. Bu sebeple yumurta üretiminin olumsuz etkileneceğinden endişe edilmektedir.

Dünya dış ticaretinde kanatlı eti ve ürünleri fiyatlarında son yıllarda devamlı düşüşler izlenmektedir. Ülkemiz ihracat koşulları çerçevesinden baktığımızda 2012 yılında en yüksek seviyeye ulaştığı görülen kanatlı eti ortalama ton fiyatlarının her yıl azaldığı ve 2020 yılında 2008 yılı fiyatının da altına inmiş olduğu anlaşılmaktadır. İhracat Ürünleri: “Kanatlı eti” dendiğinde hindi, tavuk, kaz, ördek, bıldırcın gibi hayvanların etleri akla gelmelidir. Ancak, ihracatımızın %78’ inin tavuk ve piliç eti, %10’unun tavuk ayağı olduğunu görüyoruz. Çoğunluğu tavuk etinden oluşan “ileri işlenmiş ürünler” in ihracattaki payı %9, hindi etlerinin payı da %2 seviyesinde kalmaktadır. İhracat Yapılan Ülkeler: 2020 yılında 95 ülkeye yapılan ihracatın ayak hariç toplam miktarının %56,51’i, değer olarak %57,81’i Irak’a yapılmıştır. Bir önceki yıla oranla miktarda 1,13 değerde ise 4,58 puan gerileme meydana gelmiştir. Irak’ın açık ara birinci olduğu ihracat miktarı sıralamasında ilk 10’a giren ülkeler; Libya, Kongo, Suriye, Gürcistan, Filipinler, Birleşik Arap Emir-

YUMURTA İHRACATIMIZ

İhracat Miktarı: 2020 yılı yumurta ihracatını bir önceki yılla mukayese ettiğimizde • • •

Kuluçkalık, damızlık yumurta ihracat miktarı toplamının %37 arttığı, En büyük ihracat kalemi olan sofralık yumurta miktarında %-25 azalma olduğu, Genel toplamda (kuluçkalık +damızlık +sofralık+ diğer) ihracat miktarının %-20 düştüğü anlaşılmıştır.

İhracat Değeri: 2020 yılında bir önceki yıla kıyasla: • • •

Kuluçkalık, damızlık yumurta ihracat değeri toplamı %10 artmış, En büyük ihracat kalemi olan sofralık yumurta değeri %-22 düşmüş, Genel toplamda (kuluçkalık +damızlık +sofralık +diğer) ihracat değeri de %-13 azalmıştır.

SONUÇ: Kanatlı eti ve yumurta dış ticaretinde Dünya genelinde

görülen fiyat düşüşlerinin Türkiye’nin ihracatı üzerinde yaptığı olumsuz etkilerin giderek artmakta olduğu görülmektedir. Bu endişe verici durumun artan maliyetlerle birlikte 2021 yılında ihracatı daha fazla zora sokması ihtimal dâhilindedir.

Nestlé, iklim değişikliği ile mücadelesini hızlandırıyor

Her Yıl 20 Milyon Ağaç Dikecek Nestlé, iklim değişikliği ile mücadelede yeni bir eylem planı hazırladı. Plan doğrultusunda Şirket, 2030 yılına kadar tarımsal sera gazı emisyonunu azaltmak amacıyla onarıcı tarımı yaygınlaştıracak, her yıl 20 milyon ağaç dikecek, 2025 yılına kadar tüm fabrikalarında yüzde 100 yenilenebilir elektrik enerjisine geçiş yapacak. Şirket bu kapsamda, önümüzdeki beş yıl içerisinde 3.2 milyar İsviçre Frangı yatırım yapacak. Nestlé Türkiye CEO’su Ansgar Bornemann “Türkiye’de bugüne kadar karbon ayak izimizi yüzde 18 oranında azalttık, 130 bin ağacın bir yılda oksijene çevirebileceği miktarda karbon salımını önledik. Biliyoruz ki, iklim değişikliğiyle mücadele bekleyemez, biz de beklemeyeceğiz” dedi.

Sürdürülebilir tarım uygulamalarını güçlendirecek Onarıcı tarım kapsamında kahve ve kakao gibi birçok ülkede kullanılan temel bileşenlerinin üretim süreçlerinde de karbon emisyonlarını azaltmayı hedefleyen şirket, bu bileşenlerin sürdürülebilir kaynaklardan sağlanmasını taahhüt etti. Onarıcı tarım uygulamalarının yaygınlaşmasını desteklemek için halihazırda 500 bin çiftçi ve 30 bin tedarikçisiyle iş birliği içinde çalışan Nestlé, 2030 yılına kadar 14 milyon tondan fazla hammaddeyi onarıcı tarım yoluyla tedarik edecek ve bu ürünlere olan talebi artıracak. 33


Uzman Görüşü

Mart 2021

Kültür ekonomisinin bir ürünü olarak, mutfak ihracatı ve Türk mutfak sanatlarının ticarileştirilmesi için çalışmalar hızlandırılmalıdır

"Türk Mutfağı restoranlarına kadar her aşamada tariflerimizi korumalı ve belli bir standarda uygun olarak tescillemeliyiz. "

Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Başkanı Abdurrahman Kaan, kültür ekonomisinin bir ürünü olarak mutfak ihracatı ve Türk Mutfak Sanatlarının ticarileştirilmesi konusunda yazılı bir açıklama yaptı. Ülkemizin mutfak ihracatından daha fazla pay alması için pandemi sürecinin etkileri yaşanırken, süreç sonundaki döneme hazırlık anlamında şimdiden çalışmalara başlanması gerektiğini söyleyen Abdurrahman Kaan, açıklamasında şunlara değindi; Dünya bugün geldiği noktada bilginin ve buna bağlı kültürün sürekli bir değişim içinde olduğu bir dönemden geçmektedir. Toplumlar ve insanlar arasında hareket eden sadece bilgi değil, aynı zamanda kültür bileşenleridir. Bugün kültür ekonomilerinin en yaygın olarak geçirgenlik gösterdiği sektör, sinema ve müzik olarak bilinmektedir. Bu alandaki Amerikan baskınlığı yakın dönemde uzak Asya ülkelerinin özellikle genç nesil üzerindeki etkileriyle atağa geçmiştir. Bir kültür ürünü ile bir ülkeden diğerine taşınan sadece bir film ya da müzik, kitap değil; o ülkenin yaşam biçimi, gelenekleri, tarihi yani kısaca kültürel kodlarıdır. Ancak bizler kültür endüstrisindeki bu ihracın ana kalemlerini “audovisüel sanatlar” olarak alırken, aslında çok önemli bir kalemi de göz ardı etmekteyiz: Mutfak sanatları ve ürünleri. Elbette yeme içme alışkanlıklarının bir ülkeden diğerine taşınmasında sinema sektörünün payı yadsınamaz. Çünkü görsel olarak sergilenen mutfak endüstrisi, bir başka ülkede merak uyandırmakta ya da en azından bir yakınlaşmaya neden olmaktadır. Aynı mutfak, ülkenize taşındığı zaman yabancılaşmayı azaltmaktadır. Bunu Amerikan ve Avrupa film ve dizi sektöründe sıklıkla görmekteyiz. Bu yöntemi bizim de özellikle ihraç ettiğimiz diziler aracılığıyla kullanmamız, ileride mutfak ihracatımız için bir ön hazırlık niteliği taşıyacaktır. Mutfak ihracatı başlığı altında çok dağılmamak ve belirli bir hat üzerinden hareket etmek gerekir. Bilhassa pandemi sürecinin etkileri yaşanırken, süreç sonundaki döneme hazırlık 34

anlamında şimdiden çalışmalara başlamak faydalı olacaktır. İhraç kalemlerini; 1.Tarif ihracatı 2. Sunum ihracatı 3. Menşei ürün ihracatı altında sınıflandırmak, mutfak sanatlarımızın ticarileştirilmesinde bizlere yol gösterici olacaktır. Bir Fransız Restoranında yediğiniz yemeğe ödediğiniz miktar, Türkiye açısından tarif ithalatı, Fransa açısından tarif ihracatı olarak işlenmektedir. Aynı şekilde Fransa’da bir Türk yemeğine ödediğiniz miktar, bizim için bir tarif ihracatı onlar için ise bir tarif ithalatı olarak kayda geçmektedir. Bu nedenle mutfağımızın tanıtımı yapılırken yabancı ülkelerdeki restoranların menülerinden tutun da bağımsız Türk Mutfağı restoranlarına kadar her aşamada tariflerimizi korumalı ve belli bir standarda uygun olarak tescillemeliyiz. Öncelikle ülkemizdeki mutfakları sınıflandırmalı ve bu mutfakların tariflerini belli bir standarda uygun olacak şekilde tasnif etmeliyiz. Böylece, ihraç edilecek tarifin hangi yerel mutfağın ürünü olduğu ve tarifinin net bir şekilde açıklanması ve standartlarının belirlenmesi yolun başında yapılabilsin. Ülkemizin sahip olduğu ve ihracatı yapılacak başlıca mutfaklar şöyle sıralanabilir:İstanbul Saray Mutfağı, Doğu Karadeniz Mutfağı, Doğu Anadolu Mutfağı, Ege Mutfağı, Akdeniz Mutfağı, Gaziantep Mutfağı, Şanlıurfa Mutfağı, Erzurum Mutfağı, Afyon Mutfağı, Kayseri Mutfağı, Konya Mutfağı, Kastamonu Mutfağı, Samsun Mutfağı, Tekirdağ Mutfağı, Bursa Mutfağı, Sivas Mutfağı, Tokat Mutfağı, Maraş Mutfağı. Bu uygulama, Türk Mutfak Kültürüne yapılan ciddi bir yatırımdır. Biz MÜSİAD olarak 2007 yılında Türkiye’deki tüm şehirlerin özgün yemeklerini derlediğimiz, “Yöresel Lezzetlere Seyahat” isimli bir kitap yayınlamıştık. O dönem ben, Gıda ve Tarım Sektör Kurulu Başkanıydım ve bu mevzunun önemini her vesile


Mart 2021 dile getiriyordum. Yıllarca Türk Mutfak Kültürü’nün standartlara ulaşması ve ticarileştirilmesi için uğraştım. Bugün MÜSİAD Başkanı olarak bilhassa Tazelenme sürecimizde bir Komitemizi sırf bu alanda çalışmak üzere kurduk; “Gastro-Ekonomi ve Türk Mutfak Sanatları Komitesi”. Bu komitemizin başkanlığını, Ramazan Bingöl yapmaktadır. Komitemizin tasarladığı ve Cumhurbaşkanlığı himayelerinde gerçekleştirmeyi planladığımız, 1. Uluslararası Türk Mutfak Kültürü Sempozyumu’muz, Pandemi nedeniyle maalesef ertelendi. Oysa bu sempozyum kapsamında sadece mutfak kültürümüz tanıtılmayacak, aynı zamanda uluslararası bir katılımla bir kültür bileşeni olarak mutfak sanatları ele alınıp uygulamalı olarak atölyeler kurulacaktı. Ancak Pandemi sonrası bu çalışmamızı yapmayı planlıyoruz.

Mutfak sarf malzemelerinin ihracatını destekler. Mutfağı oluşturan mobilya sektörüne yeni bir kapı açar ve onların ihracat alanlarını çeşitlendirir.

Tarif ihracatına ve bilhassa yurt dışında Türk mutfağının farklı yemekler ve tatlar ile temsil edilmesine önem vermeliyiz. Çünkü Türk mutfağı denince akla gelen birkaç yemek, aslında bu kadar geniş bir yemek kültürünün dünyada hak ettiği değeri bulamamasının bir göstergesidir. İkinci İhraç kalemi olarak, sunum ihracatını görmekteyiz. Mutfak sadece tariflerden oluşmaz. Aynı zamanda her yemeğin kendine ve yöresine ait bir pişirme ve sunum şekli de vardır. Örneğin, “testi kebabı” tarifi ihraç ediliyorsa, onun testisi de aynı zamanda sunuma ve ticarete konu olmalıdır. Aynı şekilde bakır taslar, şerbet ve ayran içmek üzere özel kaplar, özel pişirme gereçleri; kısaca Türk mutfak sanatının ürünlerinin ihracı burada söz konusudur. Bunun yanında mutfak sarf malzemelerinin de Türk kültürünü yansıtır formlarda ihracı yapılabilir. Üçüncü ihraç kalemi menşei ya da mahreç ürün ihracatıdır. Bazı yemeklerin tariflerinde, bilhassa bir yöreye ait ürünlerin kullanılması gerektiğinin iyi bir şekilde pazarlanması, o ürünlere olan talebi artıracak ve o bölgelerde ürünlerin yetiştirilmesini ve ekilmesini destekleyecektir. Hemen hemen aynı iklim koşullarında olan illerimizde aynı ürünün ekimi yapıldıkça, çiftçimizin katma değeri yüksek ürünlerden elde edeceği kazanç da yükselecektir. Yemeklerin söz gelimi fındık yağı ya da ispir fasulyesi ile pişirilmesi gerektiğini iyi bir şekilde pazarlamak, o ürünlerin talebini de artıracaktır. Tüm bunlar, üretim ve yatırımı destekleyen faaliyetlerdir; bu da mutfağın üç ihraç kalemi ile ticarileştirilmesini sağlayacaktır. Hatta bazı ürünlerin üretimi adına mikro KOBİ’ler kurarak müesseseleşme sağlanabilir. Bilhassa kadın işgücünün, rahat üretilip pazarlanacak erişte, tarhana, atıştırmalık tatlı çerezler gibi ürünlerde çalışmasını teşvik etmek, yatırım açısından iyi bir başlangıç olacaktır. Ürünlere belli bir standart belirledikten sonra, üretiminin doğal yollardan yapıldığının altı çizilerek lanse edildiği takdirde, Türk Gıda Üretiminin, dünyadaki olumlu algısı ile birlikte kendi pazarını genişleteceğine inanıyorum.

Türk Mutfak Sanatına yapacağımız yatırım bize ne sağlar?

Mekânın kendisi, en önemli yatırım kalemi olarak karşımıza çıkar. Ancak burada, tüm koşullar belirlendikten sonra bizler için elzem bir aşama söz konusudur: Sertifikasyon. Tariflerin ve mutfakların derlenmesi, tescil edilmesi ve tasnifi sonrası süreç, sertifikasyon aşaması ile tamamlanmalıdır. Bu noktada biz MÜSİAD olarak 81 ildeki tüm şubelerimiz ve yurt dışındaki şube ve temsilciliklerimizle mutfağımızın çok kapsamlı bir proje ve atılım ile tanıtımı ve ticarileştirilmesi hareketini başlatmaktayız. Çünkü ancak bu denli yaygın bir kuruluşun her aşamasında bulunacağı ve destek vereceği bir hareket olarak görmekteyiz Bu aşamada, ciddi bir pazarlama faaliyeti ile özellikle yurt dışında Türk Mutfağının her ülkede tanıtımını sağlayacak etkinliklerin planlamasını yapabiliriz. Öyle ki ancak bu şekilde ülkemizde başlattığımız bu ticarileştirme ve ihracat hareketi, yurt dışında kendine bir zemin bulabilir ve beklenen ilgi ve merakı uyandırabilir. Ben MÜSİAD’ın bu projede güçlü bir partner olarak sahada etkin olacağı kanaatindeyim. İlgili bakanlıklarımız, TSE, TPE ve TÜRKAK ile yapılacak iş birlikleri ile böylesi uzun soluklu ve planlı bir hareketin, bilhassa pandeminin bitimi ile yeniden hareketlenecek olan hizmetler sektörünün yükselişine bir ön hazırlık olarak değerlendirilmesini uygun bulmaktayım.

Kebap, döner, baklavaya simit ve börek de eklendi Türkiye’nin 18 milyon 676 bin dolarlık ihracat kalemi muhtemelen kebap, döner, baklava ve son dönemlerde yükselişe geçem simit ve börek kalemlerinden oluşmaktadır. Aslında bunlar, tariften ziyade doğrudan ürün ihracatıdır. Bu durum göstermektedir ki mutfağımızın markalaşması neticesinde binlerce Türk menşeli katma değeri yüksek ürün dünya pazarlarına açılabilecek potansiyele sahiptir.

Öncelikle insan yetiştirme ve istihdam olanakları geliştirir.

35


Köşe Yazısı

Mart 2021

Memnune DEMİREL Gıda Mühendisi

demirelmemnune@gmail.com www.memnunedemirel.com.tr

COVİD -19 ve

İş Sağlığı Güvenliği Covid-19 meslek hastalığı veya iş kazası sayılabilir mi? bu konuda da tartışmalar çok fazla…

Aralık 2019‘ da Çin ‘in Vuhan kentinde ortaya çıkan salgın tüm Dünyayı ve bizi de kısa sürede etkisi altına aldı. 16 Mart 2020 sonrası ülkemizde başlayan yasaklar, kısıtlamalar devam ediyor ve o tarih öncesine ne zaman döneriz hala çok belirsiz, bu dönemi yaşayan insanların kolay kolay, zihnen 16 Mart öncesine dönebilmesi çok da mümkün görünmüyor bana göre. Tabi şu anda bir belirsizlikle yaşamaya devam ederken çalışanların ve işverenin ilerde bu konu ile alakalı karşı karşıya kalabileceği ve davaların ortaya çıkabileceğini görmemekte imkânsız. Covid-19 meslek hastalığı veya iş kazası sayılabilir mi? bu konuda da tartışmalar çok fazla… Covid-19 11 Mart 2020 tarihinde DSÖ tarafından pandemi ilan edildi. Tüm ülkeler önlemler almaya başladı. Hızlı yayılan bir virüs olduğu belirtildi. Konuyla alakalı herkesin birey olarak da bu konuya hassasiyet göstermesi gerektiği anlatıldı. Bunları dinlemeye devam ediyoruz. Artık günlük alışkanlıklarımıza da yansıdı bu tedbirler. İşveren çalışma koşulları bakımından çalışanlar için sağlık ve güvenlik yönünden her önlemi almakla, çalışan da tüm kurallara uygun çalışmakla mesuldü, bunlarda da hemfikir olduğumuzu düşünüyorum. Şu anda emsal bir dava olmadığı için ilerde Yargıtay’ın ne karar verebileceği de hala muamma. Fakat; ‘’Çalışanların görevini yapma süreci içerisinde Covid-19'a yakalanması, Sosyal Güvenlik Kurumu'nun (SGK) 7 MAYIS 2020 ‘de yayınladığı genelgeye dayandırılarak meslek hastalığı ya da iş kazası olarak değerlendirilmiyor. SGK’ nIn bu genelgesine rağmen Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının konuyla alakalı bir açıklaması olmadı Esasına bakarsak çalışan ve işverenin bu salgına yakalanma oranının aynı olduğunu düşünenler de olabilir. Neden iş kazası sayılsın diyenler de vardır. Bakalım değişik açılardan; Belki evden çalışma modeline geçenler için bir eşitlikten bahsedebiliriz. Çalışan da evinde işveren de bu durumda yakalanma riskleri kendi iletişimleriyle sınırlı. Doğru burada bir eşitlik var.

Üretime devam eden işletmeler için? Çalışan işverene karşı çalışma ödevini yerine getirmek için işine gitmek zorunda, çünkü üretim hattı çalışacak; 36

• Servis sağlanıyorsa servisle, sağlanmıyorsa toplu taşıma kullanacak • Mesai süresini üretim hattında diğer çalışanlarla geçirmek zorunda kalacak • Yemek molalarında maskesiz diğer çalışanlarla oturmak zorunda… İşveren gerekirse evden çalışabilir, üretim hattında tüm mesaiyi geçirmeyecek ve işe servis yâda toplu taşımayla değil muhtemelen kendi aracıyla gidecek. Yemeğini iş yerinde kendi odasında yalnız yiyebilecek. Bu açıklamaları uzatabiliriz de fakat yeterli diye düşünüyorum bu çalışma modelinde Covid -19 bulaşma riskinin eşitliğinden sanıyorum kimse bahsedemez. Burada eşitlik yok.

İşverenin İş Sağlığı ve Güvenliği İle alakalı alması gereken önlemler nelerdir? Covid 19 salgınının yayılmasını sınırlandırmak ve salgınla mücadele etmek için, işyerlerinde de konuyla ilgili tedbirlerin alınması gerekiyor. Özel sektörde birçok işyerinin faaliyetleri ya tamamen durduruldu, kısıtlandı veya uzaktan çalışma modeline geçtiler. Altyapıya sahip işyerlerinde ve ofis düzeninde çalışanlarda uzaktan çalışma yapılabilirken, üretim sektöründe bu mümkün olamıyor. İşyerlerinde alınması gereken önlemlerle alakalı Sağlık Bakanlığı ve İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü tarafından önlemler, işyerlerine özel kurallar yayınlanmakta ve gerekli görüldükçe güncellemeleri yapılmaktadır. Takiplerini oradan ve yayınlanan genelgeler üzerinden yapmanız aslında en sağlıklı yol diyebilirim. Çalışanların korunmasına yönelik düzenlemelerin temeline bakarsak; Anayasa ve 4857 sayılı İş Kanununa dayanmaktadır. Bununla birlikte; 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. maddesinde ve Borçlar Kanunu’nun 417. maddesinde de işverenin işçileri koruma ve gözetme yükümlülüğünden bahsedilmektedir.

Borçlar Kanunu; ‘’MADDE 417- İşveren, hizmet ilişkisinde işçinin kişiliğini korumak ve saygı göstermek ve işyerinde dürüstlük ilkelerine uygun bir düzeni sağlamakla, özellikle işçilerin psikolojik ve cinsel tacize uğramamaları ve bu tür tacizlere uğramış olanların daha fazla zarar görmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundur-


Mart 2021 mak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür. İşverenin yukarıdaki hükümler dâhil, kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini, sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabidir. ‘’

‘’ 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu; MADDE 4- (1) İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede; a) Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar. b) İşyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar. c) Risk değerlendirmesi yapar veya yaptırır. ç) Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu göz önüne alır. d) Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır. (2) İşyeri dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan hizmet alınması, işverenin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz. (3) Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği alanındaki yükümlülükleri, işverenin sorumluluklarını etkilemez. (4) İşveren, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin maliyetini çalışanlara yansıtamaz.‘’ der. Covid-19 tedbirleri kapsamında da burada sözü geçen risk değerlendirmenin güncellenmesi ve belirlenen risklere göre önlemlerin alınması gerekmektedir.

Covid 19 ile alakalı olarak işyerinde oluşabilecek bulaşma riskleri ve önlemleri neler olabilir? KKD sağlanması, personel maske kullanmalı ve temin etmeliyiz - Mesai düzenlemeleri, aynı mesaide aynı çalışanlar bulunmalı - İşyerinde üretim alanında fiziki mesafe kuralına uygun çalışma düzenleri oluşturulması, - El dezenfektanı sağlanması ve kullanımıma özendirici sık eğitim tekrarları yapılması, personelin ortak kullanım alanlarına, kolay ulaşabilecekleri alanlara yerleştirilmesi. - Havalandırma sistemlerinin kontrolü, temiz hava sağlanması - Sık kullanım alanlarının düzenli temizliği, kayıt altına alınması - Dezenfeksiyon uygulamalarının sağlanması - Haşere mücadele sağlanması - Personele verilen eğitimlerin sıklaştırılması - Yemekhanelerin oturma düzenlerinin fiziksel mesafe kuralına uygun düzenlenmesi - Soyunma odası, depo, ortak alan kullanımları için aynı anda bulunabilecek kişi sayılarının belirtilmesi - Vb. İşyerinde yukarıda örnek saydıklarım ve işyeri çalışma koşullarına göre bulaşma sağlayabilecek tüm riskler ve önlemleri belirlenmiş ve kayıt altına alınmış, tüm personele de bilgilendirmeler sağlanmış olmalıdır.

Tabi ki İşverenin sorumlulukları yanında çalışanlarında işverene karşı sorumluluğu mevcut; İşveren tüm önlemleri alıp gerekli düzenlemeleri yapmakla sorumlu olduğu gibi, çalışan da işyerinde konulan kurallara uyma yükümlülüğü bulunmakta.

‘’ 6331 sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu Çalışanların yükümlülükleri; MADDE 19 – (1) Çalışanlar, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili aldıkları eğitim ve işverenin bu konudaki talimatları doğrultusunda, kendilerinin ve hareketlerinden veya yaptıkları işten etkilenen diğer çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye düşürmemekle yükümlüdür. (2) Çalışanların, işveren tarafından verilen eğitim ve talimatlar doğrultusunda yükümlülükleri şunlardır: a) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tehlikeli madde, taşıma ekipmanı ve diğer üretim araçlarını kurallara uygun şekilde kullanmak, bunların güvenlik donanımlarını doğru olarak kullanmak, keyfi olarak çıkarmamak ve değiştirmemek. b) Kendilerine sağlanan kişisel koruyucu donanımı doğru kullanmak ve korumak. c) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tesis ve binalarda sağlık ve güvenlik yönünden ciddi ve yakın bir tehlike ile karşılaştıklarında ve koruma tedbirlerinde bir eksiklik gördüklerinde, işverene veya çalışan temsilcisine derhal haber vermek. ç) Teftişe yetkili makam tarafından işyerinde tespit edilen noksanlık ve mevzuata aykırılıkların giderilmesi konusunda, işveren ve çalışan temsilcisi ile iş birliği yapmak. d) Kendi görev alanında, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için işveren ve çalışan temsilcisi ile iş birliği yapmak.‘’ der. Net olarak konuşabileceklerimiz aslında gözlerimizin önünde; ortada pandemi ilan edilen bir salgın var ve ülkemiz neredeyse bir yıldır bununla baş etmeye çalışıyor. İşyerinde işveren olarak almamız gereken tüm önlemler sektörel olarak bakanlıklar tarafından afiş olarak hazırlanmış ve yayınlanıyor bizde işyerlerinde tüm bunları sağlamakla yükümlüyüz, yine işyerinde çalışana karşı sağlık ve güvenlik yönünden almamız gereken önlemler kanunlarda belirtilmiş ki sağlamıyorsak da tüm bunların hukuki yaptırımı muhakkak olacaktır. Sonuç olarak Covid 19 meslek hastalığı veya iş kazası olarak değerlendirilebilir mi? Bunu başta da söylediğim gibi ilerde Yargı kararlarında görebileceğiz. Şu an için sadece mevcut kanunlara dayanarak yorumlayabilir ve fikir yürütebiliriz bundan öteye gidebilmemiz mümkün değil. İşveren sorumluluklarını yerine getirmezse haksız olacağı gibi, işverenin tüm önlemleri almasına rağmen çalışanın uyum sağlamaması ya da çalışanın tedbirsizliği sebebiyle başka bir çalışanın Covid 19 ‘a yakalanması ve zarar görmesi işvereni haksız yapmayacaktır diye düşünüyorum. Bu durumda tedbirsiz davranan çalışanda mı yargılanmalı? İnsanlık olarak bir sınavdan geçiyoruz, ne kadar daha bu süreci yaşamaya devam edeceğimiz belli olmasa da son söz olarak her bireyin bu salgının yayılmasını engellemek ve sağlıkla bu kâbusun içinden beraberce çıkmak ödevi diyerek cümlemi sonlandırmak istiyorum. Sağlıkla Kalın Kaynak: 6331 Sayılı İş Sağığı Güvenliği Kanunu 6098 Sayılı Borçlar Kanunu

37


Logistic

Mart 2021

Songül Sezer: ‘’Pandemi ile birlikte Tedarik Zincirinin önemi daha iyi anlaşıldı’’

Turizm, seyahat, lojistik, konaklama, restoran, perakende ve sağlık sektörleri başta olmak üzere birçok sektör, pandeminin etkisi altında. Beklenmeyen bu kriz ortamından en sağlam şekilde çıkmanın tek yolu ise doğru stok yönetimi. Slimstock Türkiye Genel Müdürü Songül Sezer “COVID-19, dünyada daha önce eşi benzeri görülmemiş bir krizeneden oldu. Her sektör bu krizden etkilendişBu belirsiz süreçte pek çok şirket ya geçici olarak kapanma kararı aldı ya da ürün tedarikinde çok büyük sorunlar yaşadı. Bununla birlikte, satışlar ya düzensiz seyretti ya da satış kanalları değişti". dedi.

Önceliklerinizi doğru belirleyin İlk olarak, hangi ürünlerin şirketiniz için daha önemli olduğunu veya hangi ürünlerin olumsuz koşullardan daha fazla etkilendiğini belirleyin. Size en fazla para kaybettiren veya karlılığınızı düşüren etkenler neler? Hangi ürünlerin satışı bir anda durdu? Bu ürünler fazla stok riskine yol açar mı? Ya da hangi ürünler eskisine göre daha fazla satılıyor ve gelecekteki satış potansiyelleri yüksek olan ürünler hangileri? A sınıfı müşterilerinizin talep öngörüsünde nasıl değişiklikler gözlemleniyor?

Stokunuzu koruyun Stokunuzda sınırlı miktarda olan ürünleri belirlediyseniz, bu ürünlerin doğru müşteri grubuna gittiğinden emin olun. Kulağa basit gelse de içinde bulunduğumuz bu zamanlarda uygulamak son derece zordur. Doğru bilginin zamanında akışı çok önemlidir.

Aşırı stoku önleyin Tam tersi bir senaryo da, talepteki azalma yüzünden elinizde aşırı miktarda stok birikmesidir. Burada öncelikle şu soruyu sormanız gerekir: Hangi ürünlerimde aşırı stok birikmesi benim için sorun teşkil eder veya işletme sermayemi olumsuz yönde etkiler? Burada eğer varsa kısa raf ömrüne sahip, sezonsal veya yaşam döngüsü kısa olan ürünlere odaklanılmalıdır. Stratejinizde stokta bulundurma / stoktan çıkarma kararınızı hızlıca verebilirseniz gelecekte gerçekleşecek pek çok sorunu önleyebilirsiniz.

Güvenli tedarik Eğer sınırlı sayıdaki ürünlerin tedariğinde belirsizlik söz konusuysa, tedarikçinizle sürekli temas halinde olmalısınız. Siparişinizdeki ürünlerin ne kadarı ne zaman karşılanıyor? Anlaştığınız tedarik sürelerinizde değişme var mı? Bu ürünleriniz için alternatif tedarikçiniz var mı? Biraz önce saydığımız öncelikleriniz için ihtiyacınız olan ürünleri tedarik etmenizden başka yol yok!

Bizim Toptan’ın müşteri sayısı 2,2 milyona ulaştı

Türkiye’nin en yaygın organize toptancı marketi ve güvenli alışverişin adresi Bizim Toptan Satış Mağazaları, 2020 yılı sonuçlarını Kamuyu Aydınlatma Platformu’na (KAP) açıkladı. Bizim Toptan, müşterilerine sunduğu kişiselleştirilmiş hizmetlerle başarılı bir performans sergiledi. Organize ve çok-kanallı satış yönetimi stratejisini teknoloji yatırımlarıyla destekleyen Bizim Toptan, sunduğu kaliteli hizmetlerle müşteri sayısını 2,2 milyona ulaştırırken, satış gelirlerini 5,4 milyar TL’ye, net kârını da 38,2 milyon TL’ye yükseltti.

2020’de özel markalı ürünler kategorisinde 64 yeni ürünü ilk kez piyasaya sunan Bizim Toptan, 318 özel markalı olmak üzere yaklaşık 8 bin üründen oluşan portföyü ve 2 bin 500 kişiyi aşan 38

kadrosuyla Türkiye genelinde hizmetlerini sürdürdü. Şirket ayrıca, çevre konusunu uluslararası standartlara uygun olarak yönetmek için gerekli tüm süreçleri tamamlayarak, 2019 Sürdürülebilirlik Raporu’yla Borsa İstanbul’un (BIST) Sürdürülebilirlik Endeksi’ne girmeye hak kazandı ve Endeks’teki 58 şirketten biri oldu.


Ürün Bilgisi

Mart 2021

Harvard araştırmacıları, cevizin sağlık üzerindeki etkilerini incelemek için yapay zekayı kullanıyor Bulgular, ceviz yemenin vücutta daha düşük tip 2 diyabet ve kardiyovasküler hastalık riski ile bağlantılı bir metabolomik imza bıraktığını gösteriyor. Harvard T.H. Chan Halk Sağlığı Okulu’ndan araştırmacılar, yapay zekanın bir alt kümesi olan makine öğrenimini, cevizdeki Tip2 diyabet ve kardiyovasküler hastalık (ABD'de önde gelen ölüm nedenlerinden ikisi) riskini potansiyel olarak azaltmaktan sorumlu olabilecek bileşenleri daha kesin olarak tanımlamak için kullanıyor. California Walnut Commission tarafından desteklenen ve The Journal of Nutrition (Beslenme Dergisi)'da yayınlanan bu çalışmada, ceviz tüketimi ile ilişkili 19 metabolitin belirlenmesi için yeni bir yaklaşım olan agnostik makine öğrenimi kullanıldı. Vücut, hangi gıdanın tüketildiğine bağlı olarak belirli metabolitler oluşturur. Ceviz metaboliti profili, %17 daha düşük tip 2 diyabet riski ve %29 daha düşük kardiyovasküler hastalık riski ile ilişkilendirildi. Bu, ceviz metabolitleri ile kardiyometabolik hastalık riski arasındaki ilişkiyi inceleyen ilk çalışma olmakla beraber ceviz ve kalp sağlığı ile ilgili otuz yıllık mevcut araştırmalara katkıda bulunuyor. Harvard TH Chan Halk Sağlığı Okulu Beslenme Departmanı Araştırma Bilimcisi, Harvard Tıp Fakültesi ve Brigham ve Kadın Hastanesi'nde Tıp Eğitmeni ve bu araştırmanın baş araştırmacısı Dr. Marta Guasch-Ferré, "Veriye dayalı teknolojilerle, diyet ve hastalık arasındaki ilişkiye dair fikirlerimizi geliştirebiliyor ve çeşitli sağlık sorunlarının daha iyi önlenmesine ve yönetilmesine götürecek kişiselleştirilmiş bir beslenme yaklaşımı uygulayabiliyoruz" diyor. “Bu çalışmada, cevizin sağlığımız için “nasıl” iyi olduğunu anlamaya bizi bir adım daha yaklaştıran, cevizlerin eşsiz metabolomik imzasını ortaya çıkardık. Bu en son teknolojiler, beslenme önerilerinin geleceğini şekillendiriyor" diyor, Marta GuaschFerré. Araştırmacılar, İspanya'da gerçekleştirilen büyük ölçekli, çok yıllı bir çalışma olan ve kalp hastalığı riski yüksek olan kişilerde kalp damar hastalıklarının önlenmesinde Akdeniz diyetinin etkilerini inceleyen PREvención con DIeta MEDiterránea (PREDIMED) çalışmasının 1.833 katılımcısının verilerini inceledi. Katılımcılar 55-80 yaşları arasındaydı ve üç diyetten birini uyguladılar:1) Karışık kuruyemişlerle desteklenen Akdeniz diyeti (%50 ceviz, %25 badem ve%25 fındık); 2) Sızma zeytinyağı ile zenginleştirilmiş Akdeniz diyeti; veya 3) az yağlı diyet. Cevizdeki metabolitler,

Tip 2 diyabet ve kardiyovasküler hastalıkta azalma ile ilişkili ceviz metabolit profilini oluşturuyor. Bu bulgular, sağlıklı beslenmenin bir parçası olarak ceviz tüketimi ile kardiyometabolik sağlık arasındaki bağlantıyı daha da vurgulamaktadır. Bu epidemiyolojik çalışmada kullanılan yeni araçlar, diyet ve hastalık arasındaki bağlantıların belirlenmesine yardımcı olacaktır. Ancak, sonuçlar neden ve sonucu kanıtlamaz. Bu çalışma yalnızca yaşlı İspanyol yetişkinlere odaklandığından, diğer popülasyonlarda daha fazla araştırma yapmaya ihtiyaç vardır. Ek olarak, metabolomik alanının hızla geliştiği göz önüne alındığında, bu çalışmada takip edilmeyen ek ceviz alım biyo-göstergelerini belirlemek ve ayrıca ceviz tükettikten sonra bireysel metabolik tepkileri anlamak için gelecekteki çalışmalara ihtiyaç duyulacaktır. Türkiye'de Kalp Krizine Bağlı Avrupa Ortalamasının Üzerinde Diyabet Prevalansı ve Kardiyovasküler Hastalıklar Uluslararası Diyabet Federasyonu (IDF) tarafından güncellenen son veriler, Türkiye'de 20 -79 yaş aralığında yaklaşık 7 milyon diyabet hastası bulunduğunu ve bu rakamın ülkedeki toplam yetişkin nüfusun%15'ine karşılık olduğunu göstermektedir. Diyabet bir halk sağlığı sorunudur. Tip 2 Diyabet, %80 önlenebilir bir hastalıktır. Türkiye'de kardiyovasküler hastalıklar söz konusu olduğunda Kardiyoloji Uzmanı Dr. Baha Aydoğ, "Kalp hastalıkları maalesef Türkiye'de her yıl 300.000 kalp krizi ve 125.000 ölüme neden oluyor. Bu bağlamda, Harvard Üniversitesi'nde yapılan analiz ve bulgular son derece önemli" dedi. Dünya Sağlık Örgütü'ne göre kalp damar hastalıklarına bağlı ölümlerin dörtte üçünden fazlasının uygun yaşam tarzı değişiklikleri ve düzeltilebilir risk faktörleri kontrol edilerek önlenebileceğini belirten Aydoğ, Türkiye'de kalp krizine bağlı ölüm oranlarının Avrupa ortalamasının üzerinde olduğunu, bu olumsuz durumun çocukluktan itibaren sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri ve kalp dostu diyetle yönetilebileceğinin altını çizdi.

Referanslar: Guasch-Ferré M, Hernández-Alonso P, Drouin-Chartier JP, et al. Walnut Consumption, Plasma Metabolomics, and Risk of Type 2 Diabetes and Cardiovascular Disease [basımından önce çevrimiçi yayınlanmış, 2020 Dec 31]. J Nutr. 2020;nxaa374. doi:10.1093/jn/nxaa374 h t t p s : / / s g g m . s a g l i k . g o v. t r / T R - 7 6 8 8 7 / d u n y a - d i y a bet-gunu-2020.html 39


Faydalı Bilgiler

Mart 2021

Sabri Ülker Vakfı’ndan gıda israfına karşı öneriler

Zamanında yenilmediği için buzdolabında bozulmaya terk edilen bir yemek ya da ihtiyaçtan fazla pişirildiği için sonunda çöpe atılan bir yemek sadece gıda israfına yol açmıyor aynı zamanda iklim değişikliğine kadar giden bir süreci de hızlandırıyor. Sabri Ülker Vakfı’nın paylaştığı bilgilere göre, birkaç basit adımla gıda israfının önüne geçmek mümkün. Gıda, beslenme ve sağlık alanındaki bilgilerin topluma ulaşması için projeler geliştiren Sabri Ülker Vakfı, gıda israfını azaltmaya yönelik önerilerde bulundu. Zamanında yenilmediği için buzdolabında bozulan bir yemek, ihtiyaçtan fazla ürünün satın alınması, buzdolabı yerine oda ısısında tutulan bir gıda, fazla miktarda yemek pişirmek ve artan yemeği çöpe atmak gibi alışkanlıklar “gıda israfı” kavramını tanımlıyor. Gıdayı israf etmek sadece para, emek ve gıdanın üretimi için harcanan enerji, toprak ve su gibi kaynakların israfı anlamına da gelmiyor; yiyecek israfı aynı zamanda sera gazı emisyonlarını artırarak, olumsuz iklim değişikliklerine yol açıyor. Günlük alışkanlıklarımızda yapacağımız ufak değişikliklerle gıda israfını engellemek mümkün. Sabri Ülker Vakfı’nın gıda israfını azaltmaya yönelik önerileri şöyle:

Daha küçük porsiyonlar! Yemeklerinize küçük bir porsiyonla başlayın ve tabağınızdaki yemek bittikten sonra hâlâ açsanız ilave edin. Yemekte daha küçük tabaklar da kullanabilirsiniz.

40

Alışveriş öncesi kontrol

Alışverişe gitmeden önce buzdolabınızda neler olduğuna bakın ve ihtiyacınıza yönelik alışveriş yapın.

Menü Planlama Alışkanlığı Edinin

Haftalık menü planı yaparak, hem evdeki yiyeceklerden neler yapabileceğinizi görebilir hem de gıda alışverişinizi bu şekilde yönetebilirsiniz.

Önceliklendirin Evde çürümeye başlamış meyve ve sebzelerinizi atmak yerine, onları kullanabileceğiniz yiyecek ve içecekler yapın.

‘İlk Giren İlk Çıkar’ Kuralını Uygulayın Buzdolabının arka tarafına son kullanma tarihi daha geç olan yiyecekleri yerleştirirken, ön kısımlara son kullanma tarihi en yakın yiyecekleri yerleştirin.

Mutfaktaki fazlalıkları değerlendirin Artan ekmeğinizi kruton, galeta unu gibi ürünler yaparak değerlendirebilir veya yumuşamış meyvelerinizi ev yapımı meyve sularına ya da dondurmalara dönüştürebilirsiniz.

Kaynaklar:

1. Food and Agriculture Organization of the United Nations, 2019. Say NO to Food waste. Erişim: 25.12.2020, http:// www.fao.org/3/ca5551en/CA5551EN.pdf


Eve kapanan vatandaş soluğu dijital yayınlarda aldı

ALCO SPRAY

ile işyerinizde ve evinizde bakteri ve virüslerin yayılmasını önleyin

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜNÜN ÖNERDİĞİ KRİTERLERE UYGUNDUR

Medya Takip Merkezi (MTM), yaptığı araştırmada günden güne kullanıcı sayısı ve popülaritesi artan dijital yayın platformlarının medya yansımalarını ele aldı. İşte araştırmanın detayları… Günümüzde yerel televizyon kanallarının yerini alan dijital yayın platformları, her geçen gün büyümeye ve popülerleşmeye devam ediyor. Türk izleyicisinin büyük ilgi gösterdiği televizyon dizilerinin dijital yayın platformlarında öncelikli ürün olarak yer alması, hedef kitlenin daha da büyümesine olanak sağladı. Hedef Kitlenin istediği içeriğe, istediği süre zarfında ücretli veya ücretsiz olarak erişebilmesi, kullanıcı sayısının artmasında önemli rol oynuyor.

“Aloe veralı 75 ml el dezenfektan spreyi ve 500 ml’lik aloe vera içermeyen, bütün yüzeyler için uygun sprey olmak üzere iki farklı formda mevcuttur”

Kullanım Alanları

● Elleri nemlendirmesi için aloe vera içeren sprey ellere uygulanır. ● Tehlikeli bakteriler ürünün ellere püskürtülmesi ve dezenfekte edilmesiyle ortadan kaldırılır. ● Ürün sağlık hizmetlerinde ve hijyenin önemli olduğu diğer tüm yerlerde kullanılmak üzere tasarlanmıştır. ● Bakteri kültürlerinin üreyebileceği tuvalet,

Dijital yayın platformlarının medyadaki görünürlüğü son 5 yılda yüzde 2 bin arttı Dünyada dijital olarak ilk yayın yapan platform 1997 yılında yayın hayatına başlayan Netflix oldu. Netflix’in sunduğu içerik hizmeti, Türkiye’de de BluTv tarafından örnek alınarak uygulamaya sokuldu. BluTv dışında PuhuTV, Amazon Türkiye, MUBİ gibi içerik üreten dijital yayın platformları da popülerleşmeye başlamışken, 2021 yılında Exxen ve Gain gibi yeni dijital yayın platformları da yayın hayatına başladı. Covid-19 pandemisi şartları nedeniyle sosyal hayatın sınırlandığı ve günün büyük bölümünün evde geçirilmesi, dijital yayın platformlarının daha da ilgi odağı haline gelmesini sağladı. Medya Takip Merkezi, günden güne kullanıcı sayısı ve popülaritesi artan dijital yayın platformlarının medya yansımalarını ele aldı. Kısmi kullanıcılara sahip olan tüm dijital yayın platformları, 2016 yılında; yazılı basın, görsel basın ve internet medyasında toplam 6 bin 547 haberde yer aldı. 2017 yılında tüm dijital yayın platformları ile ilgili haberler neredeyse 4 katına çıkarak 23 bin 766 habere konu oldu.

mutfak, genel alan vb. yerlerde de kullanılabilir. ● Kullanımdan önce mutlaka küçük ve göze çarpmayan bir alanda uygunluğunu test edin

Teknik Özellikleri: Renk: Renksiz berrak sıvı Koku: Alkollü 75 ml sprey içeriği: %70 denatüre alkol, %30 su gliserin ve aloe vera

500 ml sprey içeriği: %70 denatüre alkol,%30 su

Eve kapanan vatandaş soluğu dijital yayınlarda aldı! 2018 yılında haber sayısı iki katına çıktı ve dijital yayın platformlarına toplam 49 bin 898 haberde yer verildi. 2019 yılında kullanıcı sayısı ile birlikte popülerliği daha da artan platformlar 113 bin 313 haberde yer aldı. Pandeminin etkin olduğu ve sosyal kısıtlamaların arttığı 2020 yılı, dijital yayın platformlarının en çok kullanıldığı yıl oldu.

İletişim - Fuat HAYIRGÖR

Eray Karan End. Ltd.Şti

İstanbul Yolu 7.Km. Macun Mah. Macun Küme Evleri No:265 Yenimahalle - Ankara Tel:0312 354 90 60 GSM: 0555 280 06 98 41 e-mail: fhayirgor@hotmail.com


Konuk Yazar

Mart 2021

Volkan AYDIN

Avrupa Türk Gıdacılar ve Perakendeciler Platformu Koordinatörü

Türk gıda

İhracatının

eksik tarafları

‘’Satış üretim yapılan ülkede değil, satış yapılması planlan ülkede başlar’’

Türkiye içinde yapılan ihracat çalışmaları sadece ihracat hazırlığı için gerekli olan eğitim ve bilgilerden geçiyor. Bu da, ihracatın doğru yapılmasına ve başarılı olarak sürdürebilir olmasına engel oluyor. Satış yapılmak isteniyorsa alım yapan ülkelerin, kişilerin sektörün, şirketlerin çok iyi tanınması sektörel bilgilerin dinamiklerin bilinmesi gerekiyor. Görünen o ki, alıcı tarafına yönelik çalışmalarda eksiklikler çok fazla.

‘’Satış üretim yapılan ülkede değil, satış yapılması planlan ülkede başlar’’ Avrupa’yı örnek verecek olursak Türk ihracatına yön veren tüm özel ve resmi kurumların Avrupa ülkelerinde büroları, sektörel araştırma yapan kurumları olmalı. Burada çalışan elemanlar o ülkede yetişmiş ülkenin kültürünü ve dilini çok iyi bilen sektörde olan uzman elemanlardan oluşturulmalı. İhracat yapılması planlan ülkelerdeki sektörün sivil ve resmi kurumları ile ilişkilerin sağlıklı olması ve geliştirilmesi hayati önem taşıyor. Ayrıca gıda alanında ki sektörel öncüler, gazete, dergi, ünlü aşçı ve editörler ile ilişkilerin geliştirilmesi Türkiye’ye davet edilerek Türk gıda ürünlerinin tanıtılması faydalı olacaktır.

Türk Gıda ürünlerinin lobi çalışması yok Satışı planlanan ülkede ne kadar fiziki olarak varsanız satışlarınız o kadar artıyor ve süreklilik sağlanıyor. Satış yapılan ülkede sahayı bilmek satış kanallarına hakim olmak, sektörde olan resmi, özel kurumlarla direk alım yapacak olan müşteri kitlesi ile yüzyüze iletişimde olmanın size güven duyulmasına çok büyük faydası olmaktadır. İhracatın olmazsa olmazı doğru pazar araştırması olduğunu düşünürsek en doğru çalışma sahada direk olarak çalışma yapılmasıdır. Sahada olmak size ayrıca farklı satış kanallarını çok daha erken farketmenizi ve farklı satış kanallarına ulaşmanızı sağlar. Türkiye’den bildiğiniz 3-5 satış kanalı varsa sahada iseniz en az 50 farklı satış kanalı olduğunu fark edersiniz. Türk ihracatının en büyük sorunu çok az satış kanalının olmasıdır bu anlamda sahada olmak çok daha faydalı olacaktır.

İhracata yön verenler tanıtım konusunda daha profesyonel ve aktif olmalı İhracatçı dernekleri, vakıfları, birlikleri, ve ticaret odalarının hepsinin ortak oluşturacağı Avrupa’nın farklı ülkelerinde kuracak42

ları danışmanlık, araştırma kurumları büroları Türk ihracatının daha verimli olmasına ve sürekliliğinin sağlanması için çok büyük faydası olacaktır. İhracatın en önemli ayağı olan ithalatçı bilgileri, dinamikleri, sektör iç bilgileri, ön bilgi, pazar araştırması konusundaki çalışmaların ihracata yön veren kurumlar tarafından ihracatçılara çok daha profesyonel olarak sunulması süreklilik için hayati önem taşıyor. Burada İhracata yön veren kurumlarının görevleri arasında ithalatçı ülkelere sektörün tanıtılması çalışmaları çok büyük yer alması gerekli. Hedef sektörde yapılan çalışmaların faydaları saymakla bitmez. İthalatçı ülkelerin sektöre yön verenleri ile iletişimde olmak onları Türkiye’ye davet ederek tanıtım çalışmaları yapmak sinerji oluşturmak için gerekli ve önemli. Örnek vermek gerekirse kayısı, incir, fındık, üzüm hasatı zamanı Avrupa’da olan gıda dergileri ve gazete editörlerinin yanı sıra bu alanda ki uzmanlarını Türkiye’ye davet ederek o havayı solumalarını sağlamak faydalı olmaktadır. Bu çalışmaları İtalyan, İspanyol, Portekiz, Yunan gıda sektörüne yön veren kurumlar gerçekleştiriyor.

İhracatta en önemli konu planlama sistemli bütünsel çalışma İhracat içinde olan her kesimin ilişkilerini geliştirmesi stratejik olarak sektörün faydasınadır. Bu konularda ortak hareket edilmesi elzemdir. Bütünsel düşüncenin olmadığı yerde sorunların çözülme ve iş geliştirme olmuyor. Sektörde değer zincirleri oluşturmak ve daha verimli olmak için mutlaka her kesim bütünsel düşünmeli ve ortak hareket etme kültürünü geliştirilmeli. Türkiye’nin ihracatının önündeki en büyük engel planlama, strateji, vizyon ve global ticaretin dinamiklerinin dikkate alınmaması olarak görülebilir. Bu anlamda yapılacak çok iş olduğunu söylemek lazım sektörde olan tüm kesimlerin şapkalarını önüne koyması çözüm odaklı hareket etmesi Türkiye’nin gıda ihracatına çok faydası olacaktır. Türkiye İhracatı dünya pazarından çok daha fazla pay almayı hak ediyor. Artık farklı bakış açıları geliştirmeliyiz yeni şeyler söylemek lazım. Varolanı iyileştirme, verimlilik standarlaşma, çeşitlilik üzerine ortak çalışmalar çok faydalı olacaktır. Ben Türk ihracatının bütünsel düşünüldüğü zaman çok daha iyi olacağına inanıyorum.


Faydalı Bilgiler

Mart 2021

Bal

antibiyotikten

daha etkili

Bal ve arı ürünlerinin insan vücuduna katkılarına her gün bir yenisi daha ekleniyor. Dünyanın en saygın üniversitesi olarak kabul edilen Oxford tarafından yapılan çalışmaya göre bir kaşık bal, piyasada bulunan tüm antibiyotiklerden çok daha fazla fayda sağlıyor. Konuya ilişkin bir değerlendirmede bulunan Bal Uzmanı Ahmet Bağran Aksoy, “Bal ve arı ürünlerinin insan sağlığına faydalarını ben her fırsatta anlatmaya ve halkımızı bu konuda bilgilendirmeye çalışıyordum. Oxford’un yayınladığı bu açıklama beni haklı çıkardı. Fakat burada bir konuya dikkat edilmelidir. Üniversitenin antibiyotikten daha faydalı dediği bal katkısız ve ham baldır. Merdiven altı üretimler ve yapay ballar aksine insan sağlığına zararlıdır.” İngiltere'de Oxford Üniversitesi tarafından yapılan çalışma, bir kaşık balın piyasada bulunan tüm antibiyotiklerden çok daha faydalı olduğunu ortaya koydu. Araştırmacılar, balın üst solunum yolu hastalıklarına karşı antibiyotik ve ağrı kesicilerden ortalama yüzde 36 daha fazla etkili olduğunu ortaya koydu. Ayrıca yine araştırmalara göre balın iyileşme sürecini kimi durumlarda 2 güne düşürdüğünü ve öksürüğü yüzde 50'i azalttığı saptandı.

RAPORA GÖRE BAL ANTİBİYOTİKLERDEN DAHA ETKİLİ British Medical Journal'da yayımlanan çalışmanın sonuçlarının çok

CATERING g u i d e

kıymetli olduğunu belirten, Etabal Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Bağran Aksoy; “Çalışma, gıda terörü yaşadığımız bu çağda doğru beslenme açısından çok değerli. Bir bal üreticisi olarak bu mucizevi gıdanın faydalarını yıllardır anlatmaya çalışıyorum. Bal ve arı ürünleri biz insanların doğada tüketebileceği içeriği en zengin gıdaların başında geliyor. Bu değerli rapor balın öksürük, soğuk algınlığı ve burun tıkanıklığına karşı antibiyotiklerden daha etkili olduğunu ortaya koyuyor.” ifadelerini kullandı.

HER BAL DEĞİL, KATKISIZ HAM BAL ETKİLİ OLUR Farklı yaşlardan bin 700'den fazla katılımcının klinik deneylere tabi tutulduğu araştırmada hastaların yüzde 36'sının öksürme sıklığının azaldığı ve yüzde 44’ünde öksürük şiddetinin zayıfladığı sonuçları paylaşıldı. Bal ve arı ürünlerinin çok eski yıllardan beri insanlar tarafından tedavi amaçlı kullanıldığını belirten Bal Gurmesi Aksoy, “Yalnızca bal değil polen, propolis ve arı sütü gibi değerli ürünler de insan için faydalıdır. Bu ürünler katkısız ham bal ile doğru ölçülerde karıştırılarak ihtiyaç doğrultusunda tüketilmelidir. Ama hangi bal tüketilmelidir? Her bal değil, katkısız ham bal antibiyotiklerden daha etkili olur. Araştırmada belirtilen bal piyasadaki ucuz ve merdiven altı olarak tabir ettiğimiz ürünler değildir.” şeklinde konuştu.

Her sayıda yüzlerce HORECA yöneticisine doğrudan

“Ulaşmak” DEMEKTİR

43


@hayallerimedokunmak

@hayallerimedokunmak

Gülçin Soytutan Blog: www.hayallerimedokunmak.com

PERU YOLLARINDA - 5 CUSCO

Klasik İnka yürüyüşümüzü yapıp Machu Picchu’yu gördüğümüze göre sırada İnkaların kadim başkenti Cusco’nun gezisi var. Öncelikle şehirde gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkı inanılmaz. Gündüz, güneş çıkınca hava aşırı sıcak olduğu halde akşamları buz kesiyor. Onun için kat kat giyinmek gerekiyor. Geceleri atkı, bere ve eldiven şart.

Haydi şehri gezmeye başlıyoruz! Cusco’daki ilk günlerimizde İnkalardan kalan taş binaların üzerine yapılmış Kolonyal binalara, Arnavut kaldırımlı sokaklarında ağzımız bir karış açık baka baka yürüdük. Günlerden pazardı ve bazı kiliseler sadece Pazar ayini yapmak için açık oluyordu. Bu durumda pazar ayinini kaçırmamak gerekiyordu. SAN PEDRO KİLİSESİ Karşımıza ilk çıkan yer oldu. 1556 yılında, yanındaki hastanenin bir uzantısı olarak yapılmış. 1650 yılında yaşanan depremde hastanenin nerdeyse tamamı yıkılmış, sadece taştan yapılan barok kilisesi kalmış. Klasik Avrupai bir ortaçağ kilisesiydi. Hostelimize de çok yakındı. Sürekli önünden geçtik. Bir keresinde miniklerin oluşturduğu korteje rastladık. Önde

44

özel kıyafetler giymiş minikler, arkada bando, etrafta anneler, meraklı turistler hep birlikte Plaza de Armas’a kadar danslar, müzikler eşliğinde yürüdük. IGLESIA DE SANTA CLARA Gittiğimizde içerisi dantel başörtülü kadınlar ve şık beyefendilerle doluydu. Duvarlardaki aynalarla yapılan yansıma ve süslemeler çok güzeldi. Diğer kiliselerden oldukça farklı bir iç mekanı vardı. CUSCO KATEDRALİ Basilica Cathedral del Cusco’nun inşası 100 yıl sürmüş. Katedral, üç kilise ve on üç şapelden oluşuyormuş. Kathedrali müzeye çevirmişler, giriş ücretli. Pazar ayini için ana kapıyı açmışlar. Geliş amacınızı soruyorlar. İbadet için derseniz içeri alıyorlar. Salonun sadece bir yerini ibadet için ışıklandırmışlar, diğer tarafları karanlık. Mihrapta 1.200 ton gümüş kullanılmış. Her yer o kadar şatafatlı ki katedralin içindeki hangi kilisenin mihrabı olduğunu anlayamadık. Fakat İsa ikonları Avrupa’daki gibi beyaz tenli değil, yerliler gibi koyu tenliydi! Burada yerlilere “İsa da sizden.” mesajı veriliyormuş. Yani sıkı misyonerlik yapmışlar.


Katedralin hemen yanında 1537 tarihinde yapılan Templo del Triunfo yani Zafer Kilisesi bulunuyor. Orası da müze olmuş. “Bas bas paraları Leyla’ya” modu yani.

derece deprem bölgesi olmasına rağmen bu zaman zarfında İnka temelleri zarar görmemiş.

PLAZA DE ARMAS

Tapınağın hemen arkasındaki bahçede kombine biletlerimizin geçerli olduğu “Museo de Sitio Qorikancha” bulunuyor. Küçük müzenin içinde büyük ayrıntılar var. Kraliyet ailesine ait olduğu düşünülen cenin pozisyonundaki mumyalar, altın ve gümüş takılar, objeler, toprak kaplar sergileniyor. İnanılır gibi değil. İnkalar beyin ameliyatı yapıyorlarmış. İşte o insanların kafatasları da burada sergileniyor.

İspanyollar, ilk önce İnkaların tapınaklarının ve saraylarının olduğu bu meydanın üzerine yerleşmiş. Şehrin merkezinde olduğundan biz de her gün burada dinlenme molaları verdik. Bir keresinde bir tabur asker, meydandaki töreni bitirmiş kışlalarına gidiyorlardı. Her pazar bu tören yapılıyormuş. Aynı gün meydanda bir orkestra çalmaya başladı. Merakla o tarafa gittik. Meğerse 30 Eylül San Jeronimo günüymüş. Meydanda yürüyen grubun bir kısmı özel kıyafetler giymiş ve maskeler takmış San Jeronimo’nun Katedralden aldıkları ikonunu taşıyor, bir kısmı da orkestra eşliğinde dans ediyordu. Cusco’da festivaller bitmez demişlerdi. Doğruymuş! Bir başka gün farklı kıyafetler giymiş kadınlı, erkekli gruplar dans ederek yürüyorlardı. Aslında çok dans ettikleri söylenemezdi, üç/dört yaş kız çocukları gibi bir sağa bir sola dönerek büzgülü eteklerini çeviriyorlardı. Fakat bu kortejin niye yürüdüğünü öğrenemedik. Cusco ve çevresini gezmek için 1 haftamız vardı. Biz de Belediyeden 10 gün süresince geçerli, 16 yeri ziyaret edebileceğimiz kombine bilet olan “Boleto Turistico Del Cusco”yu satın aldık. GÜNEŞ TAPINAĞI Şehirde ilk görülmesi gereken Qoricancha ya da Templo del Sol yani “Güneş Tapınağı”. İnkalar şehri puma şeklinde planlamış. Tapınak da pumanın kuyruğunu oluşturuyormuş. Kesme taşlardan inşa edilen yapının duvarları İnka döneminde altın kaplama imiş. İç bahçesindeki avluda altın heykeller varmış. Sadece soyluların girebildiği tapınakta, dinsel törenlerin dışında astroloji çalışmaları da yapmışlar. Ay ve yıldızları incelemiş, samanyolunu tarif etmiş, güneşin hareketleri ile mevsimlerin oluşmasını belirlemişler. Tapınakta sergilenen en önemli obje, “Güneş Diski” nin replikası. Orijinali altın olan levhanın, İnkaların kutsal kitabı olduğu düşünülüyormuş. Levhanın üzerinde ay, yıldızlar, kadın, erkek, ağaç gibi kabartma motifler vardı. İspanyol istilasında tapınak yıkılarak, temelleri üzerine Santa Domingo Manastırı inşa edilmiş. Bölgede yaşanan depremlerle yıkılan manastır şimdiki halini 1950 yılında almış. Birinci

MUSEO DE SITIO QORIKANCHA

SAN BLASS Cusco’nun bence en güzel bölgesi! Katedralin arkasındaki daracık Arnavut kaldırımlı dik sokaklarından tırmanarak çıkıyorsunuz. Sağlı sollu hediyelik eşya dükkanları ya da gizlenmiş rengarenk bir çarşı karşınıza çıkıveriyor. Yokuşun sonunda küçük San Blass Kilisesi, yanında havuzlu parkı, etrafında çarşısı ile çok güzel ve huzurlu bir yer. İleride “Mercado de San Blas” yani kapalı pazar yeri var. Sebze, meyve, et, süt ürünleri satıldığı gibi çoğunluğunu kadın aşçıların oluşturduğu stantlarda yapılan yerel lezzetler, meyve suları, nefis tostlar da bulunuyor. Şehirde olduğumuz zamanlarda neredeyse her öğlen mutlaka buraya gelip karışık meyve sularından içip lezzetli sandviçlerinden yedik. CUSCO SANAT MERKEZİ Kombine biletimizin içinde, “Centro Qosqo de Arte Nativo” yani “Cusco Sanat Merkezi”nde saat 18.30 - 20.00 arasındaki gösteriye de bilet vardı. Yerler numarasız olduğundan erken gitmek gerekiyordu. Gösterinin Peru halk dansları olduğu söylense de geçmişten iz taşımıyordu. Belki yakın geçmiş diyebiliriz. Dansçılar minik çocukların rondu gibi bir o yana bir bu yana gidiyorlardı. Yerel enstrümanlarla halk şarkıları da söylediler. Genel olarak bakarsak renkli kostümler, müzik falan iyi ama halk dansları, halk müziği için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. İspanyolların tarih sayfasından sildikleri uygarlıktan hiç bir şey kalmamış. İnkaların başkentini gezmeyi bitirdik. Şehrin içi kadar dışı da ilginç ve kombine biletlerimiz asıl oralarda geçerli. Ne dersiniz, gelecek sayımızda hep birlikte Cusco’nun çevresinde gezelim mi? Sağlıklı günlere bir an evvel kavuşmak dileğiyle, şimdilik hoşça kalın.

45


Araştırma

Mart 2021

Simon – Kucher & Partners İstanbul Ofisi:

“Covid-19 alışveriş davranışlarını değiştirirken, şirketler değişime uyum sağlamak zorunda” Uluslararası yönetim danışmanlığı şirketi Simon – Kucher & Partners, 1500’ün üzerinde kişiyle gerçekleştirdiği araştırmada, Covid-19 döneminin tüketicilerin alışveriş davranışlarını nasıl değiştirdiğini ortaya koydu.

Yaptıkları araştırmada tüketicilerin bütçelerinin Covid-19 salgını nedeniyle önemli ölçüde değiştiği ve kategoriler arasında güçlü farklılıkların olduğunu tespit ettiklerini belirten Simon-Kucher & Partners İstanbul Ofisi Direktörü Okan Çetintürk, olumsuz etkilenen sektörlerin pandemi öncesi sonuçlara ulaşmak için iş modellerini yeniden değerlendirmeleri gerektiğini vurguladı.

olduğu gözlenirken, tüketicilerin ikinci sırada belirttikleri değişiklik harcamaların kısılması, üçüncü sırada ise fiziksel mağazalardan yapılan alışverişlerde hijyen kurallarının ön planda tutulması oldu. Katılımcıların yüzde 25’i sadece gerekli ürünleri öncelikli olarak satın aldıklarını belirtirken, mahalledeki, evlerin yakın çevresindeki dükkanlardan alışverişi tercih edenler ise yüzde 22 oranında.

Covid-19 salgını nedeniyle küresel ölçekte eşi görülmemiş dönemlerden geçerken, tüm insanlığı etkilemeye devam ediyor. Bu dönemde, tüketiciler alışveriş davranışlarını değiştirirken, şirketler ve markalar da tüketicilerin yeni beklentilerini benimsemeye ve karşılamaya çalışıyor. Şirketler için tüketici davranışına daha yakından bakmanın ve neyin değiştiğini ve kalıcı olanı anlamasının çok kritik olduğunu belirten Simon-Kucher & Partners (SKP) İstanbul Ofisi pandemi döneminde tüketici davranışlarındaki değişimi anlamak için 1500'den fazla tüketici ile bir anket gerçekleştirdi. SKP İstanbul Ofisi tarafından gerçekleştirilen araştırma, farklı sektörlerde ileriye dönük tüketici davranış ve beklentilerinin 4 temel boyutuna odaklanırken; tüketicilerin bütçelerini ve harcamalarını kategoriler arasında nasıl değiştirdiği, kanal tercihlerinin yol boyunca nasıl farklılaştığı, tüketicilerin promosyonlar ve indirimler yoluyla nasıl değer aradıkları ve ayrıca sadakat ve abonelik kavramları hakkındaki görüşlerine yönelik veriler sunuyor. Araştırmanın tüketicinin bakış açısından geleceğin nasıl göründüğünü de ortaya koyduğunu belirten Simon-Kucher & Partners İstanbul Ofisi Direktörü Okan Çetintürk, “Sektörler üzerindeki etki önemli ölçüde farklılaşıyor. E-ticaret ve temel ihtiyaç odaklı kategoriler gibi alanlar ticari olarak fayda sağlarken, kozmetik ve moda gibi diğer alanlar en çok etkilenenler oldu. Türkiye'de her 10 müşteriden 9'u COVID-19 salgınının alışveriş davranışlarını bir ölçüde değiştirdiğini söylüyor.” dedi. Araştırmaya katılanların yüzde 40’ı alışveriş davranışlarını kalıcı olarak değiştirdiğini belirtirken, yüzde 51 ise geçici olarak değiştirdiğini söylüyor.

En önemli değişim online kanala geçiş oldu Araştırmada alışveriş alışkanlıklarındaki değişimin öncelikli olarak online kanala geçiş 46

Online kanala geçişin detaylarını incelediğimizde, en önemli artışın online pazar yerlerinin kullanımında olduğunu görüyoruz. Pandemi öncesi döneme göre, online pazar yerlerinin payının 2021 yılında artması bekleniyor. Bununla birlikte markaların online kanallarının da artık önemli olacağı gözlemleniyor. Markaların kendi mobil uygulamalarının kullanım payının %11’den %15’e, web sitelerinin kullanım payının ise %20’den %22’ye çıkacağı gözleniyor. Bu durum, şirketlerin tüketiciler ile web sitesi, mağaza, mobil uygulamalar, çağrı merkezleri gibi kanalların tümünde eşzamanlı iletişim kurması anlamına gelen “omnichannel” stratejilerine önem vermeleri gerektiğini gösteriyor. Şirketlerin, kendi websiteleri ve mobil uygulamalarını yönetirken, online Pazar yerlerinden alabilecekleri iyi uygulama örnekleri ve öğretiler bulunuyor. Stratejiler belirlenirken trafik ve marjin yaratan ürünlerin tanımlanması, fiyat imajının güçlendirilmesi ve sadakat programına önem verilmesi bunların başında geliyor. Mağazalar için ise mağazalardaki tüketici profillerini tanımlamak ve ihtiyacına göre segmente ederek ürün gamını farklı segmentler için optimize etmek önemli. Araştırmada öne çıkan sonuçlardan bir diğeri ise, tüketicilerin yalnızca davranışlarının değil bütçelerinin de COVID-19


Mart 2021 salgını nedeniyle önemli ölçüde değiştiği ve kategoriler arasında önemli farklılıkların olduğu yönünde. Salgın döneminde kategoriler arasında bütçelerde yaşanan en yüksek artış ev temizlik ve hijyen ürünlerinde görülürken, bunu sırasıyla yiyecek ve içecek, hobi, spor ve eğlence ürünleri takip etti. Pandemi döneminde tüm kategoriler arasında en keskin düşüşün moda ve giyim kategorisinde görüldüğünü belirten Simon-Kucher & Partners İstanbul Ofisi Direktörü Okan Çetintürk, etkilenen sektörlerin pandemi öncesi sonuçlara ulaşmak için iş modellerini yeniden düşünmeleri gerektiğini vurguladı.

Tüketiciler satın almadan önce daha fazla araştırmaya başladı

Değişen tüketici davranışları arasında dikkat çeken bir diğer konu ise, tüketicilerin satın alım öncesinde eskiye göre daha fazla araştırma yapması oldu. Araştırma sonuçlarına göre 10 müşteriden dokuzunun bir satın alma işlemi yapmadan önce araştırma yaptığı, yedisinin ise araştırmayı online pazar yerleri üzerinden yaptığı görülüyor. Pandemi döneminde tüketiciler fiyat konusunda daha bilinçli hale gelirken, şirketlerin fiyatlandırma stratejilerini yeniden gözden geçirmeleri gerekiyor. Araştırma sonuçlarına göre tüketiciler yüzde 82 ile en çok fiyat konusunda hassasiyet gösteriyor. . E-ticaretin yükselişi ile birlikte ürünlerin kargo ücreti (%14) ve teslim zamanlaması (%11) da tüketicilerin öncelikleri arasına girmiş durumda. Alışveriş kriterlerinde ilk sırada bulunan fiyat hassasiyeti ile paralel olarak, Covid-19 öncesine göre kıyaslandığında tüketicilerin yüzde 77’si daha fazla fiyat araştırması yaptığını söylüyor.

programı sunmamasının müşteri kaybına yol açabileceğini gördüklerini belirten Çetintürk, “Elde ettiğimiz sonuçlara göre, tüketicilerin %43’ü aradıkları ürünü bulamadıkları durumda başka bir marka veya alışveriş kanalını seçeceğini ya da satın almayı erteleyebileceğini söylüyor. Alışveriş kanalında kalacağını söyleyen kesimin içerisindeki tüketicilerin yüzde 15’i kalma sebeplerini, sadakat programı üyeliği olarak açıklıyor. Bu da etkili bir sadakat programı olmayan markalar için kayıp fırsat olarak değerlendirilebilir.” dedi. Bugün sadakat programı üyeliği bulunan ve bulunmayanların sadakat programı kapsamında en çok ilgisini çeken fırsatların ücretsiz kargo ve kişileştirilmiş ek indirim oranları olduğu gözleniyor. Ödeme istekliliği incelendiğinde, katılımcıların makul bir ödeme karşılığında sadakat programına üye olmayı kabul etmeleri için, sadakat programı kapsamında görmeyi bekledikleri en önemli üç fırsat ücretsiz kargo, kişiselleştirilmiş indirimler ve hediye ürünler. Puan sistemi olması ve toplanan puanlarla hediye ürünler alınabilmesi de en az hediye ürünler sunulması ile aynı oranda öneme sahip Bunun yanı sıra, abonelik modelinin de tüketiciler gözünde ilgi çekici bir özellik olduğu görülüyor. Özellikle uzun raf ömrü olan deterjan, tuvalet kağıdı ve havlu kağıt, kitap ve genel temizlik ürünlerinin, abonelik modeli kapsamında en çok tercih edilen ürünler. Katılımcıların %70’inin ilgi çekici bulduğu bir diğer model ise online alışveriş yapan müşterilerin sipariş ettikleri ürünleri, kargo yoluyla teslim almak yerine, belirlenen bir lokasyondan ücretsiz alabilmesi olarak tanımlanabilen “click-and-collect” modeli. Yurtdışında oldukça yaygın bulunan bu modellerin Türkiye’de uygulanmaya başladığı ve günden güne bu modellere ilginin arttığı gözleniyor. Değişimin oldukça açık bir şekilde gerçekleştiğini vurgulayan Çetintürk, “Pandemi dönemi ve sonrasında yeni tüketim davranışlarına uyum sağlayanlar sürdürülebilir şekilde büyümeye devam edecek. Tüm bu değişimleri ele aldığımızda şirketlerin müşterilerine hiç olmadıkları kadar yakın olmaları gerekiyor. Tüketici segmentlerinin ihtiyaçlarını adresleyecek ve çoklu kanalda yönetilecek ürün ve servis optimizasyonu, bunu destekleyen fiyat ve promo stratejisi ve markaya bağlılığı artıracak tüketici odaklı bir sadakat yapısının kurgulanması artık bekleyemez.” dedi.

Farklı alışveriş kanalını tercih edenlerin yüzde 23’ü ise satın almak istedikleri ürünün indirimli fiyatla satışa sunulana kadar bekleyeceklerini söylerken, yüzde 16’sı ise farklı bir kanalda indirimde bulursa aynı ürünü o kanaldan satın alacağını belirtti. Bu noktada promosyon stratejilerinin de oldukça önemli olduğu gözleniyor. Aradığı ürünü bulamayanların %15’i sadakat programı varsa aynı kanaldan alışverişe devam ediyor Araştırma sonuçlarını değerlendirdiklerinde, markaların, promosyon stratejilerinde önemli bir rol oynayan sadakat

CATERING g u i d e

Her ay 3000 sektör profesyonelinin

masasına ulaşan “Basılı Dergi” DEMEKTİR 47


Kısa...Kısa...Kısa

Mart 2021

Banvit, IQF şoklama teknolojisiyle gıda israfının da önüne geçmeyi hedefliyor

Banvit, IQF adı verilen şoklama teknolojisiyle ürettiği “Dondurulmuş Piliç Baget”i tüketicilerin beğenisine sundu. Banvit bu inovatif ürünün ambalaj tasarımında kullandığı kilitli aç kapa poşet özelliğiyle, gıda israfının önüne geçilmesine de katkı sağlayacak... -40 derecede tek tek dondurulan, böylece lezzetleri korunan piliç bagetler derin dondurucuda birbirine yapışmadan kolaylıkla saklanabiliyor. Kilitli aç-kapa ambalajı sayesinde tüketiciler ihtiyaçları kadar ürünü poşetten alıp, kalan piliç bagetleri bir sonraki kullanımlarına kadar derin dondurucuda güvenle saklayabiliyorlar. Banvit ayrıca ambalaj tasarımında kilitli poşet özelliğini kullanarak gıda israfının önüne geçilmesine de katkı sağlıyor.

Doğanay “Şalgam Kırmızı Çizgimiz” Kampanyası ile Şalgamı tüm sofralarla tanıştıracak

Doğanay, “Şalgam Kırmızı Çizgimiz” kampanyası ile, şalgamın eşi bulunmaz lezzetini ve geniş kullanım alanlarını Şef Mehmet Yalçınkaya ile birlikte tüketicilere anlatıyor. Doğanay, bu kampanya ile yüzlerce yıllık geçmişe sahip, içeriğindeki antioksidan, mineral ve vitaminlerle tam bir sağlık kaynağı olan şalgamın tüm öğünlere eşlik edebilecek lezzetinin altını çiziyor. “Şalgam Kırmızı Çizgimiz” kampanyası ile ilgili bilgi veren Doğanay CEO’su Cem Kurt “1960 yılından beri bulunduğu gıda sektöründeki faaliyetlerini, 1997 yılından bu yana şalgam üretimiyle taçlandıran Doğanay, bugün ölçülebilen şalgam pazarının açık ara lideri konumunda. Yapılan tüketici testlerine baktığımızda, her 100 kişiden 80’inin hatırlatma yapılmadan şalgam kategorisinde tek marka olarak Doğanay mar-

Bizim Mutfak’tan Yine Bir İlk

Japon gıda devi Ajinomoto'nun güçlü Ar-Ge desteğiyle yenilikçi ürünler geliştirmeye devam eden Bizim Mutfak, yine bir ilke imza atarak yemeklerinizi benzersiz et ve tavuk lezzetleriyle zenginleştirmek için Serbest Gezen Tavuk Bulyon ve 100% Yerli Besi Et Bulyonu tüketicileriyle buluşturdu. Bizim Mutfak’ın yeni bulyon ürünleri, sevilen et ve tavuk bulyon tadını korurken tüketicilere bu yeni lezzetler ile her yemekte zahmetsizce aynı tadı yakalama garantisi veriyor. 2017 yılından itibaren gerçekleştirilen bir çok tüketici araştırması sonucunda “Besleyici, pratik mutfak” vizyonuyla yeniden şekillenen Bizim Mutfak markası, Türk mutfağında yeniliklere

48

kasını bildiğini görüyoruz. Bu durumu pazarın lehine çevirmek için de “Şalgam Kırmızı Çizgimiz” kampanyamızı başlatmaya karar verdik. Yeni dönem hedefimiz, şalgamı bugüne kadar hiç tatmamış, tatmış ancak bir sofra içeceği olarak konumlandırmamış tüketicilerimize de şalgamın bir sofra içeceği olduğu bilincini kazandırmak. Araştırmalara baktığımızda, Türkiye’de son altı ayda şalgam içen tüketicilerin oranının yüzde 60’a vardığını görüyoruz. Kampanyamızla bu oranı ciddi anlamda artırmayı amaçlıyoruz. “Şalgam Kırmızı Çizgimizdir’’i sadece bir reklam kampanyası olarak görmüyoruz. Bu topraklara ait olan bir değeri tüm Türkiye’ye daha iyi tanıtmak, dünya mutfaklarında yükselen bir değer olan fermente içecekleri ülkemizde de hak ettiği yere taşımak için bir fırsat olarak algılıyoruz” şeklinde konuştu. imzasını atmaya devam ediyor. İlk olarak Türkiye’de ilk kez Kemik Suyu lezzetini bulyon formatında tüketicilerin beğenisine sunan marka, bu yenilikçi adımıyla daha önce hiç bulyon kullanmayan tüketicileri de kategoriye çekerek büyük bir başarıya imza atmış, lansman döneminde Bulyon pazarında indirim marketleri hariç son 6 senenin en yüksek ciro pazar payı olan %24,8’e ulaşmıştı.


Mart 2021

Zorunlu Deprem Sigortası poliçe sayısı 10 milyonu aştı

We Are Social 2021 verilerine göre, Türkiye’deki internet kullanıcı sayısı 67 milyona ulaştı. Nüfusun %70’inin sosyal medya kullanıcısı olduğunu gösteren rapora göre, günde ortalama 8 saat internet kullanıyor, 3 saatimizi sosyal medyada geçiyoruz. We Are Social’ın Hootsuite ile hazırladığı “We Are Social Digital 2021” raporu yayımlandı. Rapor; dijital, mobil, sosyal medya, e-ticaret ve internet gibi konularda küresel ve ülke bazlı analizleri içeriyor. Ülkemizi ilgilendiren “Digital 2021 Turkey” raporuna göre, Türkiye’de kullanıcı bazında günde ortalama 8 saat internete bağlı kalınıyor. İnternete yüzde 70 oranında mobil cihazlardan bağlanıyoruz. Türkiye’de internet kullanıcılarının yüzde 97’sinde akıllı telefon bulunuyor.

Nüfusumuzun yüzde 70’i sosyal medyada Türkiye’de internet kullanıcı sayısının yüzde 6 yükseldiğini gösteren rapo-

CATERING g u i d e

Kısa...Kısa...Kısa

Yüksek riskli deprem kuşakları üzerinde yer alan Türkiye’de, her yıl yıkıcı yeni depremler yaşanıyor ve ihtiyaç duyulan en önemli konuların başında Zorunlu Deprem Sigortası geliyor. Generali Sigorta, depremin doğrudan neden olduğu maddi zararlara karşı güvence sağlayan Zorunlu Deprem Sigortası özelinde son dönem verilerine dikkat çekti.

İstanbul, Ankara ve İzmir ilk 3 sırada

Poliçe oranı 2020'de %5.3 arttı

Generali Sigorta verilerine 2020 yılında online ve acente kanalı üzerinden DASK sigortası alma yüzdelerine göz atıldığında, %35 kadın ve %65 erkek dağılımı istatistiklere yansıdı. Zorunlu Deprem Sigortası özelinde yaş dağılımı ise %23.6 50-59, %22.5 40-49, %13.7 ise 30-39 yaş arasındaki bireylerden oluştu.

1999 yılında Kocaeli ve Düzce’de meydana gelen depremlerden sonra önem kazanan Zorunlu Deprem Sigortası ile ilgili Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK) tarafından paylaşılan verilere göre 2019'da %7.3, 2020 yılında ise %5.3 yeni poliçe artışı söz konusu. Zorunlu Deprem Sigortası özelinde yürürlükte olan poliçe sayısı ise 10 milyonu aşmış durumda.

ra göre, sosyal medya kullanıcı sayısı yüzde 11 arttı. Sosyal medya kullanıcı sayısı Ocak 2021 itibarıyla toplam nüfusumuzun % 70,8'ine eşit hale geldi. Türkiye’de en çok kullanılan sosyal medya platformları sırasıyla % 94,5 ile YouTube, % 89,5 ile Instagram ve % 87,5 ile WhatsApp. En çok indirilen uygulamalar sıralamasında ise ipi TikTok göğüslüyor.

Sosyal medyanın tüketiciyi etkileme oranı % 41 Raporu değerlendiren EG Bilişim Teknolojileri CEO'su Gökhan Bülbül, “Digital 2021 Turkey raporuna göre, sosyal medya reklamlarının satın alma kararını etkileme oranı yüzde 41. Dijital pazarlamayı kullanmayan şirketlerin küçülmeye mahkum oldukları kabul etmemiz gereken acı bir gerçek. Dijital pazarlamanın gücünden faydalanan şirketler yeni müşteri kazanma, hedef kitleye ulaşma, karlılık ve büyüme avantajlarından yararlanıyor.” açıklamasında bulundu.

Generali Sigorta'nın verilerine göre ise, deprem sonucu meydana gelen maddi zararları karşılayan Zorunlu Deprem Sigortası özelinde 2020 yılında İstanbul, Ankara ve İzmir ilk 3 sırada yer aldı. Bu illeri Antalya, Bursa, Adana, Sakarya ve Samsun izledi.

Kadınların oranı %35

8 saat online kaldık, 3 saat sosyal medyada vakit harcadık

Sosyal Medya'da Bir milyonun üzerinde

“Etkileşim” DEMEKTİR

49


Kısa...Kısa...Kısa

Pandemide en çok giyime harcadık

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) “Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması” verilerine göre, erkeklerin yüzde 54’ü kadınların ise yüzde 68’i giyim alışverişi yaptı. Raporda kadınların giyimden sonra en çok kozmetik, erkeklerin yemek kategorilerinde harcama yapması dikkat çekti. TÜİK tarafından hazırlanan raporda internet üzerinden en fazla sipariş verilen ürün gruplarının cinsiyete göre dağılımı incelendiğinde, erkeklerin yüzde 54,2 ile giyim, ayakkabı ve aksesuar, yüzde 24,1 ile online yemek siparişi ve yüzde 22,5 ile basılı kitap, dergi, gazete satın aldığı gözlemlendi. Kadınların ise yüzde 68,5 ile giyim, ayakkabı ve aksesuar, yüzde 31,5 ile kozmetik, güzellik ve sağlık ürünleri ve yüzde 30,2 ile basılı kitap, dergi, gazete almayı tercih edildiği görüldü.

Online harcama yüzde 62 arttı Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı'nın (TEPAV) araştırma raporuna göre, 2020 Aralık ayında internet üzerinden yapılan alışverişler yıl içindeki en yüksek değere ulaştı. Mart ayında internet üzerinden yapılan alışverişlerin aylık artışı yüzde 10 iken, Aralık ayında bu oran yüzde 62’ye çıktı. Söz konusu hızlı artışlar sonucu, online harcamaların toplam harcamalar içindeki payı Mart 2020’de yüzde 26 iken, Aralık’ta 9 puan artarak yüzde 35’e yükseldi.

Mart 2021

ESET 2020 Yılı Dördüncü Çeyrek Tehdit Raporu’nu yayınladı

Siber saldırganların hedefi uzaktan çalışanlar Siber güvenlikte dünya lideri olan ESET, 2020 yılına ilişkin Dördüncü Çeyrek Tehdit Raporu’nu yayınladı. ESET, 2020 yılının ilk çeyreği ile dördüncü çeyreği arasında RDP saldırısı girişimlerinde yüzde 768’e ulaşan bir artış kaydetti. ESET’in yayınladığı son tehidit raporu COVID-19 pandemisinin siber suç dünyasını etkilemeye devam ettiğini ortaya koydu. ESET 2020 Dördüncü Çeyrek Tehdit Raporu’nda yer alan veriler 2020 yılının ilk çeyreği ile dördüncü çeyreği arasında RDP saldırısı girişimlerinde yüzde 768’lik inanılmaz bir artış kaydetti.

RDP saldırıları neden artıyor RDP, bir bilgisayarın uzaktan kullanabilmesi için ağ üzerinden başka bir bilgisayara bağlanmasına izin veriyor. Uzak Masaüstü Bağlantısı kullanarak, aynı ağa veya internete bağlı olan ve Windows çalıştıran başka bir bilgisayardan erişebiliyorsunuz. Uzmanlar, RDP güvenliğinin, genellikle fidye yazılım saldırılarından ötürü göz ardı edilmemesi gerektiğini vurguluyorlar.

COVID-19 temalı e-posta tehditleri 2021’de de devam edecek Son çeyrekte gözlemlenen başka bir eğilim ise COVID-19 temalı e-posta tehditleri. Özellikle 2020 yılı sonunda COVID-19’a yönelik geliştirilen aşılar ile ilgili olumlu gelişmelerin yaşanması, siber saldırganların bu içerikleri kullanalarak geliştirdikleri tehditlerin arttığını ortaya koyuyor. Aşılamaları fırsata dönüştüren siber suçlular, kullandıkları yöntem portföyünü genişletiyor. Bu tehdit eğiliminin 2021 yılında da sürmesi bekleniyor

Pandemi yeni alışkanlıklar kazandırdı, ofisten beklentiler değişiyor Genel merkez ofisleri küçülüyor, evden rahat çalışamayan ekipler esnek kullanımlı ofislere yöneliyor İstanbul'da ofis kiralama hacmi bir önceki yıla göre %30 azaldı Propin Gayrimenkul ve Danışmanlık Hizmetleri A.Ş tarafından 15 yıldır her üç ayda bir hazırlanan “İstanbul Ofis Pazarı Genel Bakış” raporunun 56. Sayısı yayınlandı. Rapora göre COVID-19 salgını nedeniyle birçok ofis kullanıcısı, ev-ofis (home-office) ve dönüşümlü çalışma modeline geçerken pandemi sonrası dönemde ofis kullanımının nasıl değişeceği konusu, ofis pazarının ana gündem maddelerinden biri oldu. Salgının tüm dün-yadaki ekonomik etkisiyle yaşanan dalgalanmalardan kaynaklanan belirsizlik, 2020’nin ilk yarısında ofis kiralama ve satın alma işlemlerini dondurdu. Belirsizlikten

50

kaynaklı bu donma hali; İstanbul Ofis Pazarı’nda kapanan işlem hacmini bir önceki yıla oranla %30 düşürürken, kullanıcıları da farklı çözüm arayışlarına itti. En geleneksel ofis kullanıcıları dahil, çözüm arayışlarında, uzun süreli kontrat-larla kendilerini bağlamayan, ofis dekorasyonunun ilk yatırım maliyetinin tümünü üstlenmedikleri; “esnek kiralama servisleri” sunan yeni çalışma alanlarına daha yakından bakmaya yöneldi. 2020 yılı sonunda İstanbul ofis stoku 6 milyon 500 bin m²’ye ulaştı. Kurumsal şirketlerin paylaşımlı ofislere ilgisi %40 arttı “İstanbul Ofis Pazarı’na Genel Bakış 2020 4. Çeyrek” raporuna göre son 10 yıldır her sene %22 oranında büyüyen paylaşımlı ofisler, pandemi döneminde sıçrama yaşadı. Dünya genelinde büyük ve kurumsal şirketlerin paylaşımlı ofis talebi %40 artarken, start-uplarda paylaşımlı ofise geçişte %25 ve serbest çalışanlarda %15 artış görüldü. Bu kapsamda dünya genelinde sayısı 20 bini bulan paylaşımlı ofis alanlarının 2022 yılında 30 bine çıkması öngörülüyor. Yayınlanan raporda esnek kiralama imkanı sağlayan hazır ofis, sanal ofis, paylaşımlı ofis gibi servislerin son yıllarda İstanbul’un farklı bölgelerinde büyüme gösterdiğine de dikkat çekiliyor.


Mart 2021

Metro Türkiye, dünya çapında en önemli gündemlerden biri olan gıda atıklarıyla mücadele kapsamında yeni bir projeye daha imza attı. Birleşmiş Milletlerin 17 kalkınma hedefi arasındaki “atıkların azaltılması” konusunda çalışan uluslararası “10x20x30 Gıda Kayıp ve Atıkları ile Mücadele Girişimi”ne katılan Metro Türkiye, 20 tedarikçisi ile birlikte 2030’a kadar gıda atıklarını yüzde 50 oranında azaltmayı hedefliyor.

Sosyal Sorumluluk

Metro Türkiye, 20 tedarikçisi ile birlikte gıda atıklarını %50 azaltacak

konuda tüm paydaşlarla birlikte adım atmak büyük önem taşıyor. Metro Türkiye olarak biz de atık yönetimi süreçlerini tedarik zincirimizin tüm halkalarına odaklanarak operasyonlarımızdan sektöre kadar uzanan bütüncül bir yaklaşımla yönetiyoruz.

“Gıda atıklarına karşı tüm paydaşlarla birlikte adım atmak büyük önem taşıyor”

TÜBİTAK ile Türkiye’de ilk defa gıda kayıplarının bilimsel verilere dayanarak fiziksel olarak ölçümlemesini de yaparak “Türkiye’de Meyve Sebze Tedarik Zincirinde Yaşanan Kayıp Miktarlarının Belirlenmesi” araştırmasını yaptık. Bu girişimi takiben otel ve restoranlarda atıkların ölçümleme çalışması yaptık ve atığın oluştuğu kritik yerleri Horeca sektörüyle paylaşarak menü planlamadan stok yönetimine veya tabak büyüklüğüne kadar atık yönetimi konusunda bilgilendirme çalışmaları yapıyoruz. Bu yıl itibarıyla da üçüncü adımı atarak gıda atıklarını tedarik zincirinde de azaltabilmek amacıyla Dünya Kaynakları Enstitüsü (WRI) tarafından yürütülen 10x20x30 Gıda Kayıp ve Atıkları ile Mücadele Girişimi’ne katıldık..”

Konuyla ilgili açıklama yapan Metro Türkiye CEO’su Sinem Türüng şunları söyledi: “Doğal kaynakları korumak ve zarar vermeden geleceğe taşımak gıda perakendecisi olarak bizim en önemli sorumluluk alanlarımız arasında yer alıyor. Gıda atıkları, gıda maliyetlerini artırarak ekonomiyi de olumsuz etkilediği için bu

Metro Türkiye’nin başlattığı girişime katılan tedarikçiler arasında Unilever, Peyman, Reis, Trakya Et-Polonez, Barilla, Akgıda, Abba, Ettat, Melodi, Kılıç, Chef Seasons, Erüst, Aydın Kuruyemiş, İstanbul Gıda - Yurt konserve, Tukaş, Sultansu, Hermos, Eker, Dal Mantar ve Orhan Reis yer alıyor.

Metro Türkiye, bu kez Türkiye’nin önde gelen markalarının da aralarında bulduğu 20 tedarikçisi ile birlikte uluslararası “10x20x30 Gıda Kayıp ve Atıkları ile Mücadele Girişimi”ne katıldı. Metro Türkiye, gıda atığı çalışmaları kapsamında sektördeki öncülüğü ile beş yılı aşkın süredir yüz binlerce öğüne denk gelen gıdaları atık olmaktan kurtararak ihtiyaç sahiplerine ulaştırıyor..

51


Üniversitelerimiz

Mart 2021

Gıda Mühendisliği Bölümü

İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi (İZÜ), İlim Yayma Vakfı tarafından, 2010 yılında kurulmuştur. İZÜ, uluslararası işbirlikleri ve yurtdışında okuma imkanları ile öğrencilerine, “İyi Bir Eğitim Sözü” veren köklü bir vakıf üniversitesidir. Üniversitenin yer aldığı kampüs, 129 yıldır eğitim ve öğretime ev sahipliği yapmaktadır. "Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi" olarak eğitime başlanan kampüste, Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy başta olmak üzere topluma yön vermiş pek çok bilim insanı ve entelektüel yetişmiştir. Üniversitenin Halkalı’da yer alan merkez kampüsü, tarihin ve doğal güzelliklerin birleşme noktasıdır. Kampüs de Bizans döneminden kalma yerleşim yerleri ve 19. yüzyıl mimarisini yansıtan tarihi binalar yer almaktadır. Bünyesinde tescilli yaklaşık 7 bin ağacı barındıran üniversite, öğrencilerine tarih ve doğa ile iç içe eğitim imkanı sunmaktadır. Üniversite 8 fakülte, 1 enstitü, 3 eğitim merkezi, 18 araştırma merkezi, diller okulu ile 36 lisans programı, 65 yüksek lisans programı, 22 doktora programı ile 91 ülkeden ve Türkiye’ de 81 ilden 7642 lisans ve 3305 lisansüstü öğrencisi ile bir uluslararası araştırma üniversitesi olarak hizmet vermektedir ve her yıl %100’ü bulan doluluk oranıyla, İstanbul’da en çok tercih edilen vakıf üniversiteleri arasındadır. İZÜ Gıda Mühendisliği Bölümü’nün amacı; öğrencilerin gıdaların işlenmesi, korunması, dağıtımı ve pazarlanması konularında modern bilim ve teknolojiyi kullanabilecek mühendislik becerilerini kazanmalarını sağlamaktır. Gıda Mühendisliği (%30 İngilizce) Lisans Programı, her biri 30 AKTS iş yükü olan 8 yarı yıldan oluşan, toplam 240 AKTS kredili 4 yıllık bir programdır. Eğitim dili %30 İngilizce olduğundan, müfredatı takip edebilecek derecede İngilizce bilmek zorunludur. Programımızın 1 yıl zorunlu İngilizce hazırlık sınıfı bulunmaktadır. Gıda endüstrisinde, gıda üretim zincirindeki ham maddeden tüketiciye ulaşan son ürüne kadar olan bütün teorik ve pratik, temel veri ve yöntemler Gıda Mühendisliği kapsamındadır. Gıda mühendisliği, genel olarak multi-disipliner bir mühendislik dalıdır ve müfredatımızda teori ve uygulamalar arasında tam bir denge bulunmaktadır. Mezunlarımız; hububat, süt ürünleri, meyve ve sebze, yemeklik yağlar, et, tavuk ve balık ürünleri ya da fabrika ürünü gıdalarla ilgili alanlardaki zorluklarla başa çıkabilir. Ayrıca, gıda mühendisliğindeki son gelişmelerle ilgili kapsamlı bilgi ve becerinin yanında sağlam yabancı dil ve bilgisayar altyapısıyla, kendi alanlarında, hem Türkiye’de hem de yurtdışında yüksek kalitede profesyoneller olarak iş bulabileceklerdir. Minimum maliyetle yüksek kalitede gıda üretimi, üretimden pazarlamaya kadar olan tüm basamakların kontrolü, karşılaşılan problemlerin çözümü mezunlarımızın başarıyla çalışabilecekleri alanlardan bazılarıdır. Ayrıca, Gıda mühendisleri, gıda ve içecekler içerisindeki katkı maddeleri ve kullanımlarını denetlemek, mevcut gıda üretim tariflerini değiştirmek veya geliştirmek, yeni ürün geliştirmek, üretim için yeni ekipman ve sistemler tasarlamak, bunları endüstriyel olarak uygulamak gibi iş ve işlevlere sahiptir.

52

Bölümümüzde öğrenci ve araştırma için Gıda ve Ar-Ge, Kimya ve Mikrobiyoloji laboratuvarları mevcuttur. Ayrıca, kromatografi, spektroskopi ve moleküler biyoloji alanlarına ait modern teknik donanım ve sistemlerine sahip, Kimya, Enstrümantal Analiz, Mikrobiyolojik ve Moleküler Biyoloji-Genetik alanları olmak üzere 4 farklı birimden oluşan Helal Gıda Ar-Ge Merkezi bulunmaktadır. Bu laboratuvarlar özellikle, araştırma ve proje faaliyetlerinde kullanılmaktadır. Tüm bu birikimimiz sayesinde, öğrencilerimiz analiz yapma becerilerini geliştirmekte, analiz öncesi hazırlık ve sonuçların değerlendirilmesinde tecrübe kazanmaktadırlar. Ders kapsamındaki laboratuvar uygulamaları dışında, lisans öğrencileri bitirme projelerindeki ve lisansüstü öğrencileri tezlerindeki örnek hazırlığı, analitik, kimyasal, fiziksel, mikrobiyolojik ve moleküler analizleri gerçekleştirmektedirler. Bölüm öğretim elemanları, mevcut olanakları en verimli şekilde kullanma, laboratuvar altyapısının daha da güçlendirilmesi ve yeni laboratuvarlar kurulumu çabasındadır. Bölümümüzde, alanlarında uzman ve donanımlı 3’ü profesör, 1’i doçent, 6’si doktor öğretim üyesi olmak üzere toplam 10 öğretim üyesi; 1’i öğretim görevlisi ve 5’i araştırma görevlisi olmak üzere toplam 6 öğretim elemanı bulunmaktadır. Öğrencilerimiz çift anadal ve yandal programlarından normal öğrenimleri süresince ve ilave bir yıl burslu olarak yararlanabilirler. Öğrencilerimiz, Beslenme ve Diyetetik ile Endüstri Mühendisliği programlarında çift anadal yapabilirler. Ayrıca öğrencilerimiz, Beslenme ve Diyetetik, Bilgisayar Mühendisliği, Yazılım Mühendisliği, Elektrik - Elektronik Mühendisliği, İşletme, İktisat, Uluslararası Ticaret ve Finans, İslam Ekonomisi ve Finans ve İslami İlimler programlarında yandal yapabilirler. Öğrencilerimiz, Erasmus vb. uluslararası değişim programları ile yurt dışında eğitim imkanına (1 veya 2 yarıyıl) sahiptirler. Üniversitemizin, 29 ülkeden 113 üniversite ile, bölümümüzün ise hali hazırda, 6 ülkeden 12 üniversite ile Erasmus anlaşması bulunmaktadır. Mezunlarımız gıda sanayinin Ar-Ge, üretim, kalite güvence, planlama, pazarlama, ithalat ve ihracat alanlarında mühendis ve sorumlu yönetici olarak görev yapmaktadırlar. Günümüzde işverenler, güçlü analitik ve sayısal beceriye sahip, ekip çalışmasına yatkın, mükemmel yazılı ve sözlü iletişim yeteneği gösteren, gıda hijyeni ve sağlığı konusunda dikkatli ve titiz, bağımsız çalışabilen Gıda mühendisleri istemektedirler. İZÜ bu özelliklere sahip Gıda mühendisleri yetiştirmektedir. Ayrıca, Lisansüstü Eğitim Enstitümüz Fen Bilimleri kapsamında Gıda Mühendisliği alanında doktora, tezli yüksek lisans, tezsiz yüksek lisans programları ve Gıda ve Beslenme alanında tezli yüksek lisans, tezsiz yüksek lisans programları yer almaktadır. Bölümümüz işbirliklerine açıktır, Gıda ve Tarım Araştırma ve Uygulama Merkezimiz ve Helal Gıda Ar-Ge Merkezimiz ile üniversitemiz çevresinde ve İstanbul Avrupa Yakası'nda gıda sanayi ile iştigal eden bazı firmalar ile görüşme halindedir.


Mart 2021

Trans yağ oranı tüm dünyada güvenli kabul edilen % 2 ile sınırlandırıldı

Kısa...Kısa...Kısa

31 Aralık 2020 itibarıyla Türkiye’de, trans yağ konusunda yeni bir dönem başladı. Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından getirilen düzenleme ile trans yağ oranı tüm dünyada güvenli kabul edilen yüzde 2 ile sınırlandırıldı. Bu uygulamayı Avrupa Birliği’nden 3 ay önce hayata geçiren Türkiye, AB ülkelerine öncülük ederek dünyanın en iyi örnekleri arasındaki yerini aldı.

hazırladığı yönetmelik ile trans yağ oranı tüm gıdalar için WHO’nun işaret ettiği güvenli seviyede olacak. B” diye konuştu.

AB’de yasal düzenlemenin 2021 Nisan ayında yürürlüğe gireceğini belirten MÜMSAD Genel Koordinatörü ve Gıda Mühendisi Ebru Akdağ, “Bu uygulamaya Avrupa Birliği’nden 3 ay önce geçilmesi hem yasal düzenlemeyi yapan Bakanlığımızın hem de altyapıyı daha öncesinde hazırlamış olan endüstrinin ortak başarısıdır. Bu yasal düzenlemeyi en başından bu yana gönülden destekliyoruz” dedi.

Trans yağın üretilen veya ürüne katılan bir yağ çeşidi olmadığının altını çizen Ebru Akdağ, şu bilgileri verdi: “Temelde iki çeşit trans yağ vardır. Doğadan gelen trans yağ, geviş getiren hayvanların midelerindeki bağırsak bakterileri tarafından üretilir. Dolayısıyla bu hayvanlardan elde edilen ürünlerde (örneğin sığır, koyun, keçi vb’den elde edilen et, süt ve süt ürünleri gibi) doğal kaynaklı trans yağ bulunur. Tereyağındaki trans yağ oranı yaklaşık % 3-5 düzeylerindedir. Endüstriyel trans yağlar ise yağların kısmen sertleştirilmesi için kullanılan, ülkemizde ise yıllar önce terk edilmiş olan ‘kısmi hidrojenasyon’ denilen bir işlem sırasında istenmeden ortaya çıkan bir yağ asididir. Trans yağların kardiyovasküler risk yaratabileceği ortaya çıkınca, tüm dünyada trans yağların elimine edilmesi için çalışmalar başlamıştır. Gerek endüstriyel olsun gerekse doğal, Dünya Sağlık Örgütü’ne göre her ikisinin de kardiyovasküler sağlığa etkisi benzerdir.”

Türkiye; ABD’den 11, Kanada’dan 13, AB’den 14 yıl ileride Türkiye’de MÜMSAD öncülüğünde bundan 13 sene önce başlatılan gönüllü uygulamayla margarinlerde trans yağsız üretime geçildiğini ifade eden Ebru Akdağ, “Bu gönüllü girişimle Türkiye; ABD’den 11, Kanada’dan 13 ve AB’den 14 yıl ileride olup Dünya Sağlık Örgütü’nün koyduğu 2023 hedefini 16 yıl önce yakalamıştı. Şimdi de Tarım ve Orman Bakanlığı’mızın

Trans yağ nedir?

Rumeli Üniversitesi Aşçılık ve Pastacılık Akademisi’nin yeni dönem eğitimleri başladı

Günümüzün en popüler mesleklerinden birine dönüşen aşçılık, pandemi ile birlikte daha yoğun talep görmeye başladı. Pastacılık, aşçılık ve ekmekçilikte işin inceliklerini öğreten ve verdiği uluslararası geçerliliği olan sertifikalarla iş olanağı sunan Rumeli Üniversitesi Aşçılık ve Pastacılık Akademisi, 2021 yılı için yeni eğitim programına başladı. İstanbul’da Kanlıca, Haliç ve Silivri’deki 3 ayrı mutfakta kısa ve uzun dönem eğitimler veren akademi, kariyerlerine yiyecek-içecek

CATERING g u i d e

sektöründe profesyonel aşçılık ve pastacılık olarak devam ettirmek isteyenleri bekliyor. Akademide pastacılık eğitimini Şef Sibel Karakuş, aşçılık eğitimini ise Şef Mehmet Bayar üstleniyor. Uzun dönem profesyonel pastacılık ve aşçılık eğitiminde yer alan hijyen ve iş sağlığı teorik eğitimini ise Rumeli Üniversitesi’nin Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Oğuz Özyaral sunuyor. Eğitim sırasındaki tüm malzemeler akademi tarafından karşılanıyor.

E-dergi olarak 200 binin üzerinde

“Tıklanma” DEMEKTİR

53


Bilimsel Makale PROPOLİSİN ÖZELLİKLERİ VE KORONAVİRÜSE KARŞI POTANSİYEL ETKİLERİ Dr. Yasin ÖZDEMİR1, Hakan GÜNDÜZ2 1 Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü, 2 Yalova Arı Yetiştiricileri Birliği

ÖZET 2020 yılında ortaya çıkan koronavirüs salgını dünya çapında çok sayıda ölüme neden olmuştur. Doğal ürünlerin bu salgını azaltmak için kullanılması ilgi çeken bir konudur. Propolisin faydalı ve çok yönlü etkisinin olması koronovirüse karşı kullanım potansiyeli taşıdığını taşıyabileceğini göstermektedir. Ancak bu virüsün ortaya çıkışının yeni olması ve virüs özelliklerinin tam olarak bilinmemesi nedeniyle propolisin diğer virüslere karşı gösterdiği etkileri gösterip göstermeyeceğinin belirlenmesi merak edilen

ABSTRACT The coronavirus epidemic that occurred in 2020 caused a large number of deaths worldwide. The use of natural products to reduce this epidemic is an interesting subject. The beneficial and versatile effect of propolis shows that it has the potential to be used against coronovirus. However, since the emergence of this virus is new and its properties are not known exactly, it is a curious matter to determine whether propolis will show

GİRİŞ Propolis, arılar tarafından salgılanan farklı bitki parçaları ve moleküllerin karışımından oluşan bir ürün olarak tanımlanmaktadır1. Arı tutkalı olarak da anılan propolis, arılar tarafından kovanlarının yapımında, korunmasında ve bakımında kullanılmaktadır. Kovan için bir savunma mekanizması olarak da arılar balmumu ve tükürük kombinasyonunu kullanarak propolis üretirler2. Daha da önemlisi, propolis tıbbi özellikleri nedeniyle insanlar tarafından eski çağlardan beri kullanılmaktadır. Bugüne kadar propolis, biyoaktivitesi ve sağlık yararları konusu binlerce bilimsel makalede/çalışmada kapsamlı bir şekilde araştırılmıştır3.

bir konudur. Bu çalışmada propolisin içeriği, antivral etkisi ve koronavirüse karşı potansiyel etkileri derlenmiştir. Propolisin koronavirüs tedavisinde veya bulaşmasının azaltılmasında ne kadar etkili olduğu henüz tam olarak ispatlanamamıştır. Ancak propolisin bağışıklık sistemini güçlendirme özelliği nedeniyle faydalı olabileceği düşünülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Bağışıklık güçlendirici, Ekstraksiyon, Kovid-19, Antiviral

its effects against other viruses. In this study, the content, antiviral effect and potential effects of propolis against coronavirus were compiled. The effectiveness of propolis in treating or reducing the transmission of coronavirus has not yet been fully proven. However, it is thought that propolis may be beneficial due to its ability to strengthen the immune system.

Ketwords: Immune supporter, Extraction, Covid-19, Antiviral

İspatlanmış farmakolojik ve farmasötik özelliklere sahip doğal bir bileşik olan propolis, aslında antioksidan, antimikrobiyal, antiviral, antiparazitik, antitümör, immünomodülatör, antiinflamatuar ve hepatoprotektif özellikleri sayesinde geniş uygulama alanına sahiptir.1,5 Propolis ve diğer bazı bitkisel ürünlerin antiviral özelliği bulunduğu bildirilmektedir. Ancak bunların koronavirüse karşı da etkili olacağı gibi bir genellemenin yapılması doğru değildir. Propolis ürünleri üretiminin şematik gösterimi Şekil 2’de verilmiştir.

Propolis, potansiyel bir koruyucu ve tedavi edici doğal bir ürün olduğu bildirilen bilimsel çalışmalar sayesinde son yıllarda daha fazla dikkat çekmiştir. Bu ilgiye paralel olarak propolis ürünlerinin kullanımı, üretimi ve satış miktarı düzenli olarak bir artış göstermiştir4. İşlenmemiş propolisin görüntüsü Şekil 1’de verilmiştir. Ham propolisin direk olarak tüketilmesi mümkün değildir. Ekstraksiyon yöntemi ile amaca uygun çözücüler kullanılarak propolisin faydalı bileşenlerinin reçine ve balmumu gibi maddeler ayrıştırılarak elde edilmesi gerekmektedir.

Şekil 2. Propolis üretimi6

Şekil 1. Ham propolis 54

Koronavirüsler SARS-CoV-1, SARS-CoV-2 ve MERS-CoV’un da içinde olduğu büyük bir virüs ailesidir. Hafif ve orta derecede şiddetli solunum yolu hastalıkların yanı sıra MERS (Orta Doğu Solunum Sendromu), SARS (Şiddetli Akut Solunum Sendromu) ve COVID-19 (Yeni Koronavirüs Hastalığı) gibi şiddetli seyreden hastalıklara da neden olabilmektedir. Virüsün adı SARS-CoV-2, yaptığı hastalığın adı ise COVID-19 olarak kısaltılmaktadır.


Bilimsel Makale

COVID-19 salgınının neden olduğu çok sayıda ölüm ve diğer hasar türleri göz önüne alındığında, SARS-CoV-2 enfeksiyonunu ve sonuçlarını önlemeye veya azaltmaya yardımcı olabilecek tedavilere acil ihtiyaç vardır. Propolisin, PAK-1 inhibisyonu dahil olmak üzere anti-enflamasyon ve bağışıklık kuvvetlendirici etkileri kanıtlanmıştır. Ayrıca, konakçı hücre istilası için SARS-CoV-2 virüsünün ana hedefi olan ACE2'ye bağlanma, propolis tarafından inhibe edilebilmektedir.6 Propolisin bu etkileri nedeniyle son bir yıldır tüm dünyayı tehdit eden koronavirüse karşı faydalı olabileceği düşünülmektedir. Bu nedenle bu araştırmada propolisin genel özellikleri, bileşimi, antiviral özelliği ve koronavirüse karşı etkileri konusunda güncel bilgilerin sunulması amaçlanmıştır.

PROPOLİSİN BİLEŞİMİ Propolisin faydalı özellikleri, içerdiği biyoaktif bileşenlerinden kaynaklanmaktadır. Bu faydalı bileşenler ve dolayısıyla propolisin faydalı etkileri kovana, konuma, arının beslenme durumuna ve mevsime bağlı olarak değişiklik gösterebilmektir. Rutin, kafeik asit fenetil ester, Quercetin, pcoumarik asit, benzoik asit, galangin, pinocembrin, chrysin ve pinobankasin propolisin farmakolojik etkilerinden sorumlu aktif bileşenleri arasındadır.3,7 Ham propolis tipik olarak % 50-60 reçine ve balsamlardan (fenolik bileşikler dahil), % 30-40 balmumu ve yağ asitlerinden,% 5-10 uçucu yağlardan,% 5 polen ve yaklaşık % 5’lik kısım amino asitler, sekonder metabolitler ve vitaminler (tiamin, riboflavin, piridoksin, C vitamini ve E vitamini) gibi diğer maddelerden oluşmaktadır.8 Propolisin temel bileşenleri Şekil 3’te verilmiştir.

biyal, anti-neoplastik, antiinflamatuar, antioksidan, hepatoprotektif özelliklere ve karyostatik ve immün sistemi uyarıcı aktiviteye sahiptir.12 Bitki kaynağı, arı ürünleri ve insan tüketimi arasındaki multitrofik etkileşim Şekil 4’de verilmiştir.

Şekil 4. Bitki kaynağı, arı ürünleri ve insan tüketimi arasındaki multitrofik etkileşimler.9 Avrupa, Asya ve Kuzey Amerika’da üretilen propolisler oldukça popülerdir. Bu propolislerin biyolojik aktivitesinin flavonoid (flavon ve flavanon) ve fenolik asit (sinamik asit) içeriğinden kaynaklandığı bildirilmiştir.13 Rusya’da elde edilen propolislerde ise farklı tür flavon ve flavanolların bulunduğu bildirilmiştir.14 Akdeniz bölgesinden elde edilen propolisler ise genel olarak yüksek miktarda diterpen içeriği ile karakterize edilmektedir.14,15 Propolisin antioksidan özellikleri ile ilgili çalışmaların çoğu hücre kültürü veya hayvanlar üzerinde yapılmıştır. Mevcut literatürde propolisin insanlarda antioksidan etkisini araştıran yalnızca birkaç çalışma bulunmaktadır.8 Propolis tarihsel olarak çeşitli hastalıkları hafifletmek için yaygın olarak kullanılmıştır. SARS-CoV-2 enfeksiyonuna kaşı doğal bir tedavi alternatifi olarak düşünülmektedir. Çünkü nispeten ucuzdur, yaygın olarak bulunur ve nadiren istenmeyen yan etkilere neden olmaktadır.16

PROPOLİSİN ANTİVİRAL ÖZELLİKLERİ

Şekil 3. Propolisin temel bileşenleri9 Propolis içeriği ile ilgili yapılan binlerce araştırma neticesinde propoliste polifenoller, terpenoidler, steroidler, şekerler, amino asitler, fenolik asitler, flavonoidler, esterler, diterpenler, seskiterpenler, lignanlar, aromatik aldehitler, alkoller, amino asitler, yağ asitleri, vitaminler ve mineraller gibi 300'den fazla bileşik tanımlanmıştır.10 Dünyanın farklı bölgelerinde üretilen propolisler; üretildikleri bitki florası ve iklim şartlarına bağlı olarak farklı bileşen içeriğine ve dolayısıyla farklı faydalı özelliklere sahip olabilmektedir. Örneğin, ılıman iklim bölgelerinden propolisin flavonoidler, fenolik asitler ve bunların esterleri açısından zengin olduğu, tropikal bölgelerden gelen propolisin ise pren ile benzofenonlar, diterpenler ve flavonoidler açısından zengin olduğu yaygın olarak kabul edilmektedir.11 Bununla birlikte, tüm propolis türleri antimikro-

Ilıman bölgelerden elde edilen propolislerin alkol veya su ekstraktlarının güçlü ve geniş spektrumlu bir antiviral aktiviteye sahip olduğu bildirilmiştir.10 Çeşitli deneysel ve klinik çalışmalar, ılıman bölgelerden elde edilen propolis ekstraktlarının, HSV-1, HSV-2, İnfluenza virüsü tip A ve B, Parainfluenza virüsü, Adenovirüs dahil olmak üzere çeşitli virüslere karşı güçlü ve geniş spektrumlu bir antiviral aktivite gösterdiği bildirilmiştir. HIV, enfeksiyöz bursal hastalık virüsü, kuş reovirüsü, Newcastle virüsü, sığır rotavirüsü, psödorabiler virüsü, kedi calicivirüsü, köpek adenovirüsü tip 2 ve sığır viral diyare virüsü üzerine etkili olduğunu bidiren çalışmalar bulunmaktadır.17 SARS araştırmasında uygulanan bir diğer önemli propolis flavonoid kersetindir. C vitamini ile birlikte kersetinin, SARS ve MERS'in ana proteazlarını kesintiye uğratarak aminopeptidaz inhibitör aktivitesi gösterdiği gösterilmiştir.10 Propoliste bulunan izopentil ferulatın canlı ortamını taklit eden yapay laboratuvar koşullarında influenza virüsü A1 Honey Kong’a karşı etkili olduğu bildirilmiştir. Bu antiviral aktivite için önerilen mekanizmalar arasında, hücrelere virüs girişinin inhibisyonu ve viral replikasyon mekanizmasının bozulması yer almaktadır.18 Enfeksiyondan 2 saat önce burun yolu ile verilen % 5 alkollü propolis ekstraktı, deney hayvanlarında influenza virüsü proliferasyonunu tamamen inhibe ettiği bildirilmişken zaten enfekte olmuş farelere verildiğinde hiçbir etkinin gözlemlenemediği belirtilmiştir.10

55


Bilimsel Makale

KORONA VİRÜSE KARŞI PROPOLİSİN ETKİSİ Propolisin çeşitli biyolojik sistemlerde faydalı ve çok yönlü etkisinin olması koronovirüse karşı kullanım potansiyeli taşıyabileceğini göstermektedir.19 Koronavirüse karşı olan antiviral aktivitenin kesin mekanizmaları bilinmemekle birlikte, propolisin virüsün hücrelere girişini inhibe etmesi ve bununla birlikte viral replikasyon mekanizmasını bozması çok muhtemeldir.10 Son otuz yıldan beri in vitro çalışmalar ile propolis flavonoidlerinin koronavirüs dahil olmak üzere çeşitli DNA ve RNA virüsleri üzerindeki etkileri araştırılmıştır.20 SARS-Cov-2’ye karşı propolisin etkisi üzerine yapılan araştırmalar hala az sayıdadır ancak mevcut sonuçlar oldukça ümit vericidir.10 Araştırmacılar propoliste bulunan krizin ve kaempferolün viral replikasyonu inhibe etmede oldukça aktif olduğunu bildirmişlerdir.20 Debiaggi ve ark.21 in vitro koşullarda propolise ait beş flavonoidin koronavirüs dahil olmak üzere çeşitli DNA ve RNA virüsleri üzerine olan etkilerini araştırılmışlardır. Bu çalışmada asasetin ve galanginin incelenen virüslerin bulaşıcılığı veya çoğalması üzerine bir etki göstermediği bildirilmiştir. Ayrıca Scorza ve ark.20 sonuçlarına benzer şekilde krizin ve kaempferolün ise replikasyonları inhibe edebildiği belirtilmiştir. Propolisin en önemli bileşenlerinden biri olan kafeik asit fenetil ester (CAPE), RAC'yi (insan hücrelerinde bulunan bir sinyal proteini) aşağı regüle etme özelliğini göstermiştir, bu sayede RAC / CDC42 ile aktive kinaz 1 (PAK1) bloke edici olarak işlev görmektedir. Bu veriler, CAPE'nin akciğerlerde koronavirüs kaynaklı fibrozu durdurmak veya inhibe etmek için bir ajan olarak faydalı olabileceği fikrini desteklemektedir.16 Propolis kaynaklı CAPE ve kış kirazı kaynaklı withanonenin SARS-CoV-2’nin ana proteazını inhibe etme mekanizması Şekil 5’te verilmiştir.

Quercetin ayrıca katlanmamış protein yanıtını modüle edebilmektedir. Quercetinin koronavirüsün çoğalmasını engellemek suretiyle anti-koronavirüs etkiye sahip olabileceği bildirilmiştir.23 COVID-19'a karşı propolisin anti-viral aktivitesini arttırmak için lipozomal formülasyon geliştirmesi araştırılmıştır. İlginç bir şekilde, RT_PCR ile belirlenen COVID-19'un viral replikasyonunun inhibisyonu, propolis ekstraktının lipozomal içinde kapsüllenmesi yoluyla önemli ölçüde arttığı belirtilmiştir. Bu bulgular ışığında, propolis lipozomlarının COVID-19'a karşı umut verici bir tedavi yöntemi olabileceği bildirilmiştir.24 Propolis, SARS-CoV-2 proteazın (virüsün hayatta kalması için gerekli bir protein) fonksiyonel aktivitesini inhibe etme potansiyeline sahip olabilir. Bu nedenle, anti-COVID ilaçları için tasarım / geliştirme ve ilk tarama için gereken zamandan ve maliyetten tasarruf etmek için kullanılabileceği bildirilmektedir.22 Propolisin COVID-19'a karşı anti-viral etkisine dahil olabilecek başka bir özelliği ise gelişmiş inhibisyon potansiyelidir. Bu etki propolis bileşenlerinden rutin, mirisetin ve CAPE’nin ACE II reseptörlerinde inhibisyon sağlaması sayesinde ortaya çıkmaktadır.25 ACE II'nin SARS CoV'dan daha güçlü bir şekilde SARS-CoV-2 tarafından tanındığı kanıtlanmıştır. Bu nedenle SARS-CoV-2’nin kişiden kişiye bulaşma hızı daha yüksektir. Sonuç olarak ACE reseptörlerinin bloke edilmesi, SARS-CoV-2'nin bulaşmasının azaltılması ve tedavisinde önemli bir role sahiptir.26

SONUÇ Propolisin bu farklı terapötik etkileri, propolisin insan ve hayvan sağlığında kullanımı için ürünler geliştirme potansiyelini haklı çıkarmaktadır. Genel olarak bakıldığında, son SARS-Cov-2 salgını nedeniyle, propolis ile yapılan çalışmalar çok umut verici sayılmaktadır. Sonuç olarak güvenli olması, sağlık etkilerinin yüksek olması, düşük maliyete ve kullanım kolaylığına sahip olması propolisi; SARS-Cov-2 için ilgi çekici bir destekleyici terapi haline getirir. Ancak koronavirüse karşı propolisin veya propolisten elde edilen ürünlerin etkili olduğunu ifade edebilmek için yeterli çalışma bulunmamaktadır. Bu nedenle SARS-Cov-2 ile enfekte hastalarda propolis kullanımıyla ilgili olarak daha fazla çalışmanın yapılması gerekmektedir. Bu çalışma, Doğu Marmara Kalkınma Ajansı (MARKA) tarafından desteklenen “Bilimin İzinde Arı Ürünleri Bizimle-Yeni Teknolojiler ile Arı Ürünleri Üretimi İçin Birlik Tesisinin Kurulması” projesi kapsamında gerçekleştirilmiştir.

KAYNAKLAR 1. Santos LM, Fonseca MS, Sokolonski AR, Deegan KR, Araújo RP, Umsza-Guez MA. 2020. Propolis: types, composition, biological activities, and veterinary product patent prospecting. J. Sci. Food Agric.,100:1369–1382. Şekil 5. Propolis kaynaklı CAPE ve kış kirazı kaynaklı withanonenin SARS-CoV-2’nin ana proteazını inhibe etme mekanizması.22

2. Cornara L, Biagi M, Xiao J, Burlando B. 2017. Therapeutic properties of bioactive compounds from different honeybee products. Front. Pharmacol., 8, 412.

In vitro testlerde propolisdeki quercetin ve türevlerinin SARSCoV-1 ve MERS-CoV ana proteazı inhibe edebildiğini göstermiştir.

3.

56

Lan X, Wang W, Li Q, Wang J. 2016. The Natural Flavo-


Bilimsel Makale

noid Pinocembrin: Molecular Targets and Potential Therapeutic Applications. Mol. Neurobiol., 53, 1794–1801. 4. More A. 2019. Propolis Market Industry Size by Global Major Companies Profile, Competitive Landscape and Key Regions 2024. Available online: https://www.theexpresswire.com/pressrelease/Propolis-Market-2019-ResearchKey-Players-Industry-Overview-Supply-Chain-and-Analysisto-2019-2024_10325398 5. Braakhuis A. 2019. Evidence on the health benefits of supplemental propolis. Nutrients., 11:2705. 6. Berretta AA, Silveira MAD, Capcha JMC, De Jong D. 2020. Propolis and its potential against SARS-CoV-2 infection mechanisms and COVID-19 disease. Biomedicine & Pharmacotherapy, 110622. 7. Badria FA, Fathy HM, Fatehe AS, Ahmed MH, Ghazy MG. 2018. Chemical and biological diversity of propolis samples from Bulgaria, Libya and Egypt. J Apither, 4(1), 17. 8. Kocot J, Kiełczykowska M, Luchowska-Kocot D, Kurzepa J, Musik I. 2018. Antioxidant potential of propolis, bee pollen, and royal jelly: possible medical application. Oxidative medicine and cellular longevity, 2018. 9. Easton-Calabria A, Demary KC, Oner NJ. 2019. Beyond pollination: Honey Bees (Apis mellifera) as zootherapy keystone species. Frontiers in Ecology and Evolution, 6, 161. 10. Bachevski D, Damevska K, Simeonovski V, Dimova M. 2020. Back to the basics: Propolis and COVID‐19. Dermatologic Therapy, 33(4), e13780. 11. Pascoal AX, Feás T, Dias LG, Estevinho LM. 2014. The role of honey and propolis in the treatment of infected wounds. In: Kon K, Rai M, eds. Microbiology for Surgical Infections: Diagnosis, Prognosis and Treatment. Burlington: Elsevier; 2014:221234. 12. Kurek-Górecka A, Górecki M, Rzepecka-Stojko A, Balwierz R, Stojko J. 2020. Bee products in dermatology and skin care. Molecules, 25(3):556 13. Boisard S, Le Ray AM, Gatto J. et al. 2014. Chemical composition, antioxidant and anti-AGEs activities of a French poplar type propolis, Journal of Agricultural and Food Chemistry, 62:1344–1351. 14. Graikou K, Popova KM, Gortzi O, Bankova V, Chinou I. 2016. Characterization and biological evaluation of selected Mediterranean propolis samples: is it a new type? LWT—Food Science and Technology, 65, 261–267.

16. Maruta H, He H. 2020. PAK1-blockers: Potential Therapeutics against COVID-19, Med Drug Discovery, 100039. 17. Serkedjieva J, Manolova N, Bankova N. 1992. Anti-influenza virus effect of some propolis constituents and their analogues (esters of substituted cinnamic acids), J Nat Prod 55 (3),294–302. 18. González-Búrquez MJ, González-Díaz FR, García-Tovar CG, et al. 2018. Comparison between in vitro antiviral effect of Mexican propolis and three commercial flavonoids against canine distemper virus. Evid Based Complement Alternat Med. 2018;2018:7092416 19. Vardhan S, Sahoo SK. 2020. Searching inhibitors for three important proteins of COVID-19 through molecular docking studies, arXiv 2004.08095. 20. Scorza CA, Gonçalves VC, Scorza FA, Fiorini AC, de Almeida ACG, Fonseca MC, Finsterer J. 2020. Propolis and coronavirus disease 2019 (COVID-19): Lessons from nature. Complementary Therapies in Clinical Practice, 41, 101227. 21. Debiaggi M, Tateo F, Pagani L, Luini M, Romero E. 1990. Effects of propolis flavonoids on virus infectivity and replication. Microbiol., 13:207–213. 22. Kumar V, Dhanjal JK, Kaul SC, Wadhwa R, Sundar D. 2020. Withanone and caffeic acid phenethyl ester are predicted to interact with main protease (Mpro) of SARS-CoV-2 and inhibit its activity. Journal of Biomolecular Structure and Dynamics, 1-13. 23. Polansky H, Lori G. 2020. Coronavirus disease 2019 (COVID-19): first indication of efficacy of Gene-Eden-VIR/Novirin in SARS-CoV-2 infection. Int J Antimicrob Agents., 55(6):105971 24. Refaat H, Mady FM, Sarhan HA, Rateb HS, Alaaeldin E. 2021. Optimization and evaluation of propolis liposomes as a promising therapeutic approach for COVID-19. International journal of pharmaceutics, 592, 120028. 25. Güler HI, Tatar G, Yildiz O, Belduz AO, Kolayli S. 2020. Investigation of potential inhibitor properties of ethanolic propolis extracts against ACE-II receptors for COVID-19 treatment by Molecular Docking Study. ScienceOpen Preprints. 26. Wan Y, Shang J, Graham R, Baric RS, Li F. 2020. Receptor recognition by the novel coronavirus from Wuhan: an analysis based on decade-long structural studies of SARS coronavirus. Journal of virology 94 (7), e00127-20

15. Bankova V. 2005. Chemical diversity of propolis and the problem of standardization. Journal of Ethnopharmacology, vol. 100, 114–117.

57


Sarımsak, udi hindi otu, etil alkol, arı sokması…

k “Coronavirüs hurafeleri, mücadeleyi ı l ğ sa i daha da zorlaştırıyor” s e ş kö

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre Covid-19 salgınının başladığı Aralık 2019 tarihinden bu yana virüse yakalanan kişi sayısı yüz milyonu aşarken 2,3 milyon insan da hayatını kaybetti. Uzmanlar, virüsle mücadelede etkin önlemlerin uygulandığı, aşı çalışmalarının da hız kazandığı bir ortamda halk arasında yaygınlaştığı görülen yanlış bilgi ve yönlendirmelerin, salgının kontrolünü daha da zorlaştıracağına dikkat çekiyorlar. Özellikle sosyal medyada, Coronavirüse iyi geldiği iddiasıyla çeşitli madde ve karışımlar paylaşılırken alternatif tedavi yöntemleri sunuluyor ve bu yanıltıcı bilgiler bir anda milyonlarca kişiye ulaşabiliyor.

“Ölümle sonuçlanan durumlarla karşılaştık” Son zamanlarda ‘coronavirüse karşı etkili olan içerikler’ başlığının arama motorlarında ilk sıralarda yer aldığının görüldüğünü söyleyen Altınbaş Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Mikrobiyolog İpek Ada Alver, internette yer alan bilgi kirliliğinin salgının önüne geçmede zorluklar yarattığını belirterek, “Salgınla mücadelede en kritik noktadayız, alanında uzman olmayan kişiler tarafından yapılan açıklamalar, tedavi kürleri ve kulaktan dolma bilgiler nedeniyle insanların sağlığı tehdit altında” diye konuştu. Dr. Alver, “İnternette dolaşan pek çok hurafe ve boş inanç yüzünden acile kaldırılan, organ yetmezliği yaşayan hatta ölümle sonuçlanan pek çok durumla karşılaştık” diyerek vatandaşları internetteki bilgi kirliliği konusunda uyardı.

Sarımsak, etil alkol, udi hindi otu, üfürükçüler ve dahası… Konuyla ilgili olarak American Journal of Tropical Medicine and Hygiene dergisinde yayınlanan araştırmada elde edilen verileri değerlendiren Alver, şu bilgileri paylaştı: “Coronavirüse karşı kendince tedavi yöntemleri geliştiren kişilerin yaptığı yanlış uygulamalar yüzünden dünyada pek çok kişi yaşamını yitirdi. İran başta olmak üzere diğer ülkelerde etil alkol içilmesi sonucu çok sayıda insan hayatını kaybederken, Çin’de günde 1,5 kilo sarımsak tüketen bir kadının boğazında meydana gelen ciddi tahrişle acile kaldırılması, Hindistan’da coronvirüsü tedavi ettiği düşünülen şeytan elması meyvesi, inek dışkısı ve deve idrarının tüketilmesi ile pek çok kişi hastaneye kaldırıldı. Bu örneklerin yanında ülkemizde de satış patlaması yaratan udi hindi otunun, ciddi karaciğer yetmezliğine sebep olabildiği

58

örnekleri yadsınamaz ölçüde… Ayrıca ülkemizde de sıklıkla karşılaştığımız üzere, coronavirüsten korunmak amacıyla üfürükçülere gidenlere, kalabalık ortam nedeniyle coronavirüs bulaştığı yönünde pek çok haber mevcut. Tüm bunlar, insanları korumak yerine virüs bulaşını daha çok arttırmakta, hastalığın geç fark edilmesine ya da tedaviye başlamada geç kalınmasına neden olmaktadır. Bu süreçte hurafelerin insan sağlığını bozmasını engellemede en önemli gücümüz bilime güvenmek olacaktır.”

“Arı sokması ölüm tehlikesi taşıyor” Son günlerde ülkemizde koronavirüs tedavisinde etkili olduğu ve bağışıklığı güçlendirdiği söylentisiyle arıcılara başvuranların da görüldüğüne dikkat çeken Mikrobiyolog Dr. İpek Ada Alver, kendilerini bal arılarına sokturarak, arının iğnesindeki zehrin koronavirüse karşı etkili olduğu inancıyla kendince tedavi yöntemi uygulayanları da uyardı. Dr. Ada Alver, arı iğnesinde bulunan zehir keselerinin 18 farmakolojik ajan içerdiğini ve arı iğnesinin vücuduna girdiği kişide göz yaşarması, göz, dudak ve yüzde şişme ve kızarma ile başlayıp bronkospazm (bronş çaplarının daralması) denen durumun yaşanarak ciddi solunum güçlüğüyle birlikte anafilaktik şok (ölümcül alerjik şok) tablosunun gerçekleşebileceğini belirtti. Mikrobiyolog Dr. İpek Ada Alver, “Bu durum acilen tedavi edilmezse kişi hayatını kaybedebilir. Bu nedenle, üzerinde hiçbir çalışma yapılmayan ve coronavirüs tedavisinde etkinliği kanıtlanmamış arı sokması tedavisine son verilmesi gerekmekte olup böylesine tehlikeli durumlara yol açabilecek yöntemleri bir ticaret aracı yapanlara karşı dikkatli olunmalıdır” uyarısını yaptı.


Unlu Mamuller

Mart 2021

100 yıllık ekşi mayadan gelen sağlıklı lezzet

Tarihsel geçmişi 1.500’lü yıllara kadar dayanan ekşi mayalı ekmek Liçi House’un özel üretim tekniği ile daha da sağlıklı hale geliyor. Kanlıca’nın tarihi atmosferindeki mekanında, İstanbul’un pek çok yerinden tatlı ve pasta severleri kendisine çeken Liçi House, 100 yıllık ekşi mayadan üretilen organik ekmekleri ile de dikkat çekiyor. En az 18-24 saat mayalandırma sürecinde yararlı bakteri içeriklerinin artırıldığı ekmekler, düzenli tüketildiğinde sağlıklı ve mutlu bağırsak için fayda sağlıyor. Ayrıca organik bu ürünler ekşi mayanın içerdiği vitaminler sayesinde, bağışıklığı kuvvetle-

ndirirken, vitamin ve mineral eksikliklerinin de giderilmesine yardımcı oluyor.

Doğal bağışıklık güçlendirici Kabuğunda bulunan Beta Glukan ile doğal bir bağışıklık güçlendirici olan ekşi mayalı ekmek, B12 vitamini içermesinden ötürü unutkanlığa da iyi geliyor. Glüten hassasiyeti olanlara da iyi bir alternatif olan ekşi mayalı ekmek, içerdiği doğal bakteri ve mantarlar sayesinde probiyotik özelliği de taşıyor. Faydaları saymakla bitmeyen ekşi mayalı ekmek, vücutta yavaş bir insülin salınımı sağlayarak kan şekerini de dengeliyor.

Vücut bağışıklığına Anadolu topraklarından destek

Soğuk havalarda, öğünlerde yapılacak birkaç ufak değişiklik ile bağışıklık sistemini güçlü tutmak mümkün.

Aynı zamanda, içeriğinde olup içeriğinde folik asit, selenyum, magnezyum, fosfor, demir ve daha pek çok farklı mineral bulundurur.

Sofraların vazgeçilmezi ve özellikle Türk toplumunda önemli bir besin kaynağı konumunda olan ekmek, dengeli ve sağlıklı beslenmenin temelini oluşturuyor.

Fırıncı raflarına yöresel lezzetler

Müşterilerine sunduğu ekmek çeşitliliğini arttırarak farklılık yaratmak isteyen fırınların pratik yardımcısı bir Lesaffre markası Inventis Ekmek Karışımları, tüm damak zevklerine hitap eden lezzetlerinin yanı sıra, kendine has kokusu, rengi ve lezzeti ile Anadolu topraklarında yetişen sağlıklı ürünler sunuyor. Yüksek oranda A, B, E vitamini içeren Siyez Ekmeği ve yüksek antioksidan içeriği ile vücut direncini arttıran Safranbolu Ekmeği, Anadolu topraklarının en sağlıklı ekmeklerinin başında geliyor.

Sindirime yardımcı, zengin lif kaynağı Anadolu’nun bilinen en eski buğday türü olan siyez buğdayının tam tane olarak öğütülmesi ile elde edilen Inventis Siyez Ekmeği Miksi, lezzetli ekmekler yapmanıza yardımcı olur. Siyez buğdayının düşük glisemik indeksi özelliği, sindirime yardımcı zengin bir lif kaynağıdır.

Safranbolu yöresinde yetişen tahıllardan öğütülmüş̧ un ve nohut ekşi hamur unu içeren Inventis Safranbolu Ekmeği Miksi, kendine has tadı ve kokusu ile yöresel lezzette ekmekler elde etmenize yardımcı olur. Müşterilerine sundukları ekmek çeşitliliğini arttırmak isteyen fırıncıların pratik yardımcısı olan Inventis Ekmek Miksi serisi ile yüksek kalitede ekmekler üretmek için mikse yalnızca su, tuz, maya ilave etmenin yeterli olduğunu söyleyen Lesaffre Türkiye Baking Center ve İnovasyon Direktörü Kerem Çetin, sözlerine şöyle devam ediyor: “Dünyanın dört bir yanında ürün geliştirirken tüketicilerin beslenme alışkanlıklarına, tercihlerine ve yöresel kültüre önem veriyoruz. Türkiye’de ekmek, günlük öğünlerin oldukça önemli bir besin maddesi. Bu yüzden, geliştirdiğimiz ürün içeriklerinin zengin olmasını önemsiyor, ekmeğin daha nitelikli olması ve yine ekmekten alınan faydanın artması için çabalıyoruz.”

59


KÜÇÜK İLANLAR

Ziba Yemek Üretim Tesisi 0212 503 46 59 info@zibacatering.com www.zibacatering.com

Öğün Ekmek Unlu Mamul. Gıda Yemekçilik San. ve Tic. Ltd. Şti. Adres: OSB 2. Etap 24. Cad. No:24 Döşemealtı Antalya Faaliyet alanı: Yemek Fabrikası-Catering Tel: 444 00 94 Faks: 0242 258 18 37

www.ogunyemek.com

www.pinarkaya.com.tr info@resport.com.tr 0212 613 91 13 www.resport.com.tr

C: 100 M: 98 Y :31 K: 22

C: 27 M: 41 Y :100 K: 4

Defterdar Mah. Otakçılar Cad. No:80 Eyüp Sultan - İstanbul

Poligon Catering

Adresi: Uğur Mumcu Mah. N Cad. No:61 Sultan Gazi - İstanbul Faaliyet alanı: Yemek Fabrikası - Catering Tel: 0533 238 59 67 - 0212 594 76 15 poligoncatering@hotmail.com

www.poligoncatering.com.tr

info@pinarkaya.com.tr 0222 236 82 62 Rasyo Catering

Adresi: Cihangir Mh. Sanayi Sk. No:7 Avcılar/İstanbul (Double Tree Hilton Hotel Yanı) Faaliyet alanı: Yemek Fabrikası - Catering Tel: +90 212 423 40 03 (pbx) Faks: +90 212 423 00 49 info@rasyocatering.com

www.rasyocatering.com

0532 169 03 32

beyoglucatering@hotmail.com

www.beyoglucatering.com Atatürk Bulvarı No:133 Konacık Bodrum - Muğla

YEMEKÇİLİK SAN. TİC. A.Ş. TEL : 0424 255 56 35

www.assayemek.com Özeller Yemek Fabrikası

Adresi: Palmiye Sitesi Altı C Blok No:59 /C Nusaybin - Mardin Faaliyet alanı: Yemek Fabrikası - Catering Tel: 0542 415 50 56 e-mail: info@ozelleryemekfabrikasi.com

www.ozelleryemekfabrikasi.com

KÜLSAN THERMOSET NE KADAR DAYANIKLIDIR? Makul kullanım şartlarında % 95 kırılmaya dayanıklıdır. Örneğin, bir garsonun taşıdığı tepsiden tabakları düşürdüğünü var sayalım. Böyle bir durumda THERMOSET tabakların kırılma ihtimali çok düşüktür. Ancak, sert bir şekilde beton zemine atılırsa kırılabilir ya da yüksekten dik kenarı üzerine düşerse bazen kırık görülebilir.

www.kulsan.com.tr

60


KÜÇÜK İLANLAR

Kütükçü Mah.Barış Manço Bulvarı No:40/A Kepez - Antalya Tel:0507 614 32 74 salimustayemekcilik@gmail.com

www.salimustayemekcilik.com 0212 321 39 00

bilgi@sarayyemek.com.tr

www.sarayyemek.com.tr Seyrantepe Mah.Altınay Cad. No:65 Kağıthane -İstanbul Sefam Tur. Gıda Org. İşl.Tic. Ltd. Şti Kurtköy Mah. Ankara Cad. Başkale Sk. No:2 D: 6 Pendik - İstanbul 0216 304 14 14

www.sefamcatering.com

sefam@sefamcatering.com

Sistem kullanmayan YEMEKÇİ kalmasın istiyoruz CATERING g u i d e

+

işbirliği ile

Yemek sektörünün olmazsa olmazı

Yemekçi MRP /ERP Otomasyonu Catering Guide abonelerine ekstra %15 indirimli olarak satışa sunulmaktadır

Ayrıntılı bilgi için

Dursun ARIK - 0507 179 56 02 dursun.arik@ardayayin.net www.ardayayin.net

"Toplu Yemek Üreticileri ve Catering Rehberi" ✓ Yüzlerce Toplu Yemek Üreticisi ve Catering Firmasının iletişim bilgileri ELİNİZİN ALTINDA

✓ Rehber www.ortakalan.org üzerinden DİJİTAL olarak yayınlanmaktadır. ✓ Rehbere ulaşmak için www.ortakalan.org sitesinde ÜCRETSİZ olarak hesap açılması gerekmektedir.

Ayrıntıl Bilgi - www.ardayayin.net

61


Kitap Hayattır Zerrin ÖZCAN

zerrin.ozcan@ardayayin.net

“Yatmadan önce okuyabileceğiniz iyi bir kitap ya da dergiye sahip olduğunuzu bilmek zevklerin en büyüğüdür”… V. Nabokov

Aralarında Edgar Allan Poe, Bergen, Audrey Hepburn, Bertolt Brecht, Abidin Dino, Şeyh Bedrettin ve Mahatma Gandi’nin biyografilerinin de bulunduğu Destek Yayınları biyografi serisinin yeni kitabı, müzik tarihine damgasını vurmuş bir grup olan Pink Floyd’un anlatıldığı Kilidi Açamazsan Kır Kapıyı okurlarla buluştu. Hafızalardan silinmeyen şarkıları ve unutulmaz sahne şovlarıyla müzik tarihine adını yazdıran efsanevi grup

Bir gün evinin başköşesinde duran aynada kendini göremezsen ne yaparsın? Zamanya ve Saatsiz Ülke kitaplarıyla hayal gücünün sınırlarını zorlamayı seven kemik bir okur kitlesine ulaşan Yiğit Kulabaş’ın yeni kitabı Bensiz Ayna, okurlarını bu dünyanın griliğinden alıp kendini baştan inşa edebileceği rengârenk büyülü bir âleme götürüyor.

Kitap boyunca ilerlerken bir yandan Artemis ve Atila’ya eşlik edecek, bir yandan da yaşamın içinde bizleri şekillendiren her şey üzerine tekrar düşünerek kendi içinizde bir keşif yolculuğuna çıkacaksınız. Yiğit Kulabaş’ın yazdığı, Ethem Onur Bilgiç’in illüstrasyonlarıyla zenginleşen Bensiz Ayna Karakarga Yayınları’ndan çıktı.

Sinem Sal’ın romanı Bizim Zamanımız çıktı! ‘Hayatımı yazsam roman olur!’ cümlesini herhangi birinden duyabiliriz. Peki, gerçekten olur mu? Aslında olur! Tabii bunun için sıradan yaşamların içindeki sıradışı olguları, olayları, duyguları açığa çıkartabilecek bir yazara ihtiyaç vardır. İşte, Sinem Sal Bizim Zamanımız’da tam da bunu yapıyor, olağan yaşamlara, gündelik olaylara bir kaOn dokuz dakikada ön bahçenizdeki otları biçebilir, saçınızı boyayabilir, börek pişirebilir, beş kişilik bir ailenin çamaşırlarını katlayabilirsiniz. On dokuz dakika, reklamlar hariç standart bir komedi dizisinin süresidir.On dokuz dakikada verdiğiniz pizza siparişini teslim alabilirsiniz.Çocuğunuza masal okuyabilir ya da motor yağınızı değiştirtebilirsiniz. Peter yıllarca sınıf arkadaşlarından zorbalık gördü.

leydeskopla bakmamızı sağlıyor. 90’lı yılları yaşamış herhangi birinin kendi hayatından izler bulabileceği kadar tanıdık bir mahallede birbirlerine tutunarak ayakta kalmaya çalışan kadınların sıradan olmayan maceralarını yüzünüzde hüzünlü bir tebessüm, dilinizde eski bir şarkıyla okuyacaksınız. Sinem Sal’ın yazdığı Bizim Zamanımız Karakarga Yayınları’ndan çıktı.

Defalarca sınırda olduğunun mesajını verdi, sessizliği yardım çığlığıydı. Sonunda on dokuz dakikalık cehennemin baş kahramanı oldu. Sahi, sevgi dolu, harika bir genç bu noktaya nasıl geldi? Empati kraliçesi Jodi Picoult’tan zamansız bir roman. Bugünün ve geleceğin izindeki tüm okurlar için.

Kişisel Gelişim Kitaplarında Hep Duyduğunuz Klişelerin Heyecan Verici Bilimsel Açıklaması Budizmin kurucusu, ruhani öğretmen Siddharta Gautama’nın binlerce yıl öncesinden günümüzün düşünce dünyasına ışık tutmaya devam eden köklü bilgeliğiyle, yirmi birinci asrın bilim insanı ve filozofu bir araya geldiğinde neler olur dersiniz? Bilimle bilgeliğin, bilgiyle iradenin, eylemle inancın, zihinle ruhun buluştuğu eşsiz bir yolculuk bu... 62

Pink Floyd’un yolculuğunu Fatma Berber ve Sümeyra Teltik kaleme aldı. Grubun yirmi dört yıl sonra ilk kez tam kadro bir araya gelip çaldığı, Hyde Park’taki Live 8 konserinin büyülü atmosferiyle açılan kitabın bölümleri arasında gezinirken grup üyelerinin hikâyelerine henüz kolej yıllarından itibaren tanıklık edeceksiniz. Pink Floyd - Kilidi Açamazsan Kır Kapıyı Destek Yayınları’ndan çıktı.

İletişim bilimleri uzmanı Prof. Uğur Batı ve uzman doktor nörolog Timur Yılmaz’ın birlikte kaleme aldığı Senin Ruhun Bütün Dünyadır felsefeyle bilimi, binlerce yıllık öğretisiyle günümüzde de ışıldamaya devam eden Siddharta’nın bilgeliğiyle karşı karşıya getirerek buluşturuyor. Bilim ve anlam arasındaki akıl almaz bağı, bir bilgeyle profesör arasındaki konuşmalar üzerinden aktaran kitap, günümüz insanının düşünce dünyasında yepyeni bir pencere aralayacak...


Uygarlığı Değiştiren 100 Köpek Tek bir köpeğin, tarihin akışını değiştiremeyeceğini sanıyorsanız, belli ki Peritas’ı duymamışsınız; Büyük İskender’i bir filin ayakları altında ezilmekten kurtaran köpeği. Ya da Fransa ile Rusya arasında savaş çıkmasına yol açan İtalyan tazısı Biche’i. Papa VII. Clemens’i ısırıp İngiltere’nin Katolik Kilisesi’nden kop-

masına neden olan Urian’ı. Richard Wagner’e operalarını bestelerken yardım eden Peps ile Fips’i... Bunlar, Uygarlığı Değiştiren 100 Köpek’in kahramanlarından sadece birkaçı. Kitap, bu 100 köpeğin bilim, tarih, sanat, devlet yönetimi, din ve insana mal edilmiş hemen her alana yaptığı olağanüstü katkıları gözler önüne seriyor.

Uygarlığı Değiştiren 100 Kedi Tek bir kedinin uygarlığı değiştirmeye gücünün yetmeyeceğini düşünüyorsanız, koca bir canlı türünü tek başına yok eden Tibbles’ı duymamışsınız demektir. Ya da Pakistan ile ABD arasında diplomatik bir tartışmayı tetikleyen Ahmedabad adlı kedi yavrusunu. Ya da bir tutam tüyüyle bir katilin yakalanmasını sağlayan Snowball adlı Kanada kedisini. Okumuşlar, okuyamamışlar, fakirliğin batağındaki yaşamlar; ev içi kavgalar, terk edenler, terk edilenler; heba olan masum hayatlar. Mahir Ünsal Eriş, ikinci öykü kitabı Olduğu Kadar Güzeldik’le 2014 Sait Faik Hikâye Armağanı’na değer görülmüş ve kuşağının en özgün, en sevilen yazarları arasına adını yazdırmıştı. Küçük insanların büyük duygularını anlatışıyla, samimiyeti ve sonsuz duyarlılığıyla geniş bir hayran kitlesi yarat-

mıştı. Olduğu Kadar Güzeldik ince ince işlediği onca hüzne, umutsuzluğa ve acıya karşın yaşam sevgisiyle dolu, edebiyatımızın unutulmayacak kitaplarından. Kimseyi istemiyorsun yanında, ama durup durup da yalnızlıktan şikâyet edesin geliyor. Bir şeyden şikâyet edebilmek için bile insan lazım. Öyle hileli bir şey bu.

Sıradan yaşamların büyük hikâyeleri. İlk baskısı 2012’de yapılan Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde…, Mahir Ünsal Eriş’in ilk kitabı. Ancak ilk kitaptan beklenmeyecek bir yetkinliğe sahip, konu ve kişileri açısından da şaşırtıcı bir çeşitlilik sergileyen bu birbirinden güzel öyküler bazen bir çocuğun gözünden hayat yarasını, bazen bir yetişkinin umutsuzluğunu, Seneler çeşitli imgeler, fotoğraflar, dönemin gazete haberleri, popüler şarkıları, filmleri, reklamları, sloganları, siyasi gelişmelerinden hareketle 1940 ’lardan 2000’li yıllara uzanan deneysel bir metin, bir tür toplumsal kronik. En mahrem anılarına, hayatındaki önemli dönemeçlere kendi kuşağının hikâyesini de da-

Bunlar, “uygarlığı değiştiren 100 kedi”den yalnızca üçü.Bu kitap bilim, tarih, sanat ve daha birçok alana katkıda bulunan kedilere selam duruyor. Büyük edebiyat yapıtlarına esin kaynağı olanlardan tutun da, polise telefon ederek sahibinin hayatını kurtaranlara kadar, kedi-lerin zekâsını ve cesaretini gözler önüne seren birçok örnek var bu kitapta.

bazen ergenlerin yakıcı ilişkilerini, bazen de küçük dünyalara sığamayan büyük umutları anlatıyor. Bir kıyı şehrindeki hayata aç gençler, bir meydan kavgasıyla sönen umutlar, rastlantıların savurduğu hayatlar, sancılı büyümeler, küçük kasabalardaki büyük aile trajedileri de bu sarsıcı ve dokunaklı öykülere konu oluyor.

hil edip tarihin kaydını tutan ve bunu yaparken klasikleşmiş otobiyografi yazınının dışına çıkan Ernaux, anlatının merkezine kendini koymaktan bilhassa kaçınıp bireysel tarihiyle kolektif tarihi bir araya getiriyor. Sınıf çatışması, kadın çalışmaları gibi konulara da yer vererek toplumsal bir bellek yazını oluşturuyor.

Herman Melville’in ölümsüz Bartleby karakterinden yola çıkan Enrique Vila-Matas, başyapıtı kabul edilen Bartleby ve Şürekâsı’nda yetenek ve birikimlerine rağmen yazmamayı düstur edinen gerçek ve hayalî yazarları konu alarak “Niçin yazarız?” ve “Niçin yaşarız?” gibi çetrefilli sorulara cevap arıyor.

Var olmayan bir metin için dipnotlar kaleme alan anlatıcı, bartleby’ler diye adlandırdığı, edebiyatta geçici ya da kalıcı sessizliği tercih eden Salinger, Rimbaud, Musil, Rulfo gibi yazarların yanında Walser, Beckett, Maupassant, Wilde, Borges, Gide, Pessoa, Sokrates ve daha nice isim aracılığıyla, “Niçin yazarız?” ve “Niçin yaşarız?” gibi çetrefilli sorulara cevap arar. 63


17. yayın yılına giren CATERING g u i d e

DERGİSİNE CAZİP ŞARTLARLA ABONE OLABİLİRSİNİZ ABONE FORMU Adı Soyadı:............................................................ Görevi:.................................................... Firma Adı:.............................................................................................................................. Adres:.................................................................................................................................... İlçe /Semt:............................................................ Şehir:....................................................... Tel:..................................Faks:....................... ...... GSM:....................................................... e-mail:.................................................................. Web:........................................................ Vergi Dairesi:......................................................... Vergi No:................................................ Tercih ettiğiniz ABONELİK şeklini işaretleyip, tutarını aşağıdaki hesaba yatırdıktan sonra dekontu info@ardayayin.net adresine gönderiniz.

Denizbank AR-DA Yayın & Pazarlama - Dursun ARIK 2710 Şube kodu Hesap No:6400096 TR 96 0013 4000 0064 0009 6000 01

Tercih ettiğiniz abonelik şeklini işaretleyiniz

□Kurumsal Abonelik □Bireysel Abonelik □Ücretsiz Abonelik □Öğrenci Aboneliği

64


CATERING g u i d e ABONELİĞİ SİZE NELER KAZANDIRACAK KURUMSAL ABONELİK

ÜÇ ve üzeri ABONELİĞİ kapsamaktadır.(Gönderim tek adrese yapılacak)

AVANTAJLARI 1 - ABONELİK FİYATINI 3 X 250 :750 TL YERİNE 600 TL olarak ÖDEYECEKSİNİZ.KDV ve kargo dahil 2 - Toplu Yemek sektörü için 2200 adet REÇETEYE ÜCRETSİZ sahip olacaksınız.(Excel tablosu olarak) 3 - ÇÖZBİM YEMEKÇİ MRP /ERP Programını %15 EXTRA indirimli alacaksınız 4 - Dergi de 4 x 8 cm ebadında ilanınız / iletişim bilgileriniz bir yıl süre ile ÜCRETSİZ Yayınlanacak. 5 - Sizin seçeceğiniz sayıda bir sayfa FİRMA TANITIMINIZ ÜCRETSİZ Yayınlanacak

BİREYSEL ABONELİK Bir ABONELİĞİ kapsamaktadır. ABONE ÜCRETİ 250 TL.dir. KDV ve Dağıtım gideri dahildir

AVANTAJLARI 1 - ÇÖZBİM YEMEKÇİ MRP /ERP Programını %15 EXTRA indirimli alacaksınız 2 - Dergi de 2 x 8 cm ebadında ilanınız / iletişim bilgileriniz bir yıl süre ile ÜCRETSİZ Yayınlanacak. 3 - Sizin seçeceğiniz sayıda yarım sayfa FİRMA TANITIMINIZ ÜCRETSİZ Yayınlanacak

ÖĞRENCİ ABONELİĞİ Bir ABONELİĞİ kapsamaktadır. ABONE ÜCRETİ 150 TL.dir. KDV ve Dağıtım gideri dahildir Yüksek öğrenimde okuduğuna dair belge sunulacaktır.

ÜCRETSİZ ABONE OLABİLİRSİNİZ

Kargo ücretini karşılamak suretiyle dergiye ÜCRETSİZ ABONE olabilirsiniz.

Bu şekilde ABONE olunması halinde KARGONUZ ALICI ÖDEMELİ OLARAK GÖNDERİLECEKTİR.


En leziz iftar sofraları, Külsan Thermoset ile olur...


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.