Egenin zamana çapulcularu ‘EFELER’ İnsanlık tarihinde Habil ve Kabil ‘ den bu yana birileri daha fazla servet uğruna diğerlerine baskı ve şiddeti bir araç olarak kullandı. Bu sayede aslında herkesin olan toprak, su, hava gibi nimetler birilerinin elinde birikerek, onların zenginliği oldu. Toprak, su ve hava herkesin ortak malı olmalıydı. Sayfa 4’de
’Özelleştirme yağmadır, talandır, soygundur’
Çiğli izmir'in çöplüğü değil!
Muğla’daki termik santral ve kömür sahalarının özelleştirilmesine karşı Mi- Çöp kaldırılıncaya kadar mücadelas’tan Ankara’ya yürüyen yaklaşık 200 leye devam edeceğiz enerji ve maden işçisi, Meclis’e yürüdü. İşçiler,“Özelleş‘Mahalleli sabatirme yağmadır, hın erken saatletalandır, soygunrinde yollara dur” sloganları barikat kurup attı’’
Sayfa11’de
KENTSELDÖNÜŞÜM
Çatışmaya tanık olanlar, yüzündeki tebessümü tarihe not olarak düştüler. "İsmini arkadaşlarına, sevdasını dağlara bırakmanın" tebessümüydü, dudaklarına oturan. Yaşanılası çöp arabalarının bir dünya uğruna üç kadın düştü toprağa; geçmesini engel- biri Urla‘da, biri Fatsa‘da, biri Meksika‘da. ledi.’ Sayfa 12’de Sayfa 6’da
RANTAKTARIMIOLARAKKENTSELBÖLÜŞÜM
K
YADA
üresel sermayenin dünyayı yeniden dizayn edip paylaştığı ve kendine yeni sömürü alanları yarattığı bu dönemde, onların yerli uşakları da '' kentsel dönüşüm '' adı altında yurttaşların barınma hakları üzerinde oyunlar oynuyorlar. Emek sömürüsünün yeni bir boyutu olan kentsel dönüşüm ile yurttaşların barınma hakları ellerinden alınarak sermayeye yeni rant alanları açılmak isteniyor. Bu yazımızda kentsel dönüşüm adı altında uygulanan projelerde sözde kamu yararı gözetilirken işin perde arkasında nasıl bir rant üretildiğini ve bu rantın nasıl bir sermaye aktarımına döndüğünü dilimiz döndüğünce anlatmaya, kentsel dönüşümün yaşandığı yerler üzerinden vatandaşlar için nasıl bir yeniden yoksulluk ve yoksunluk oluşturulduğunu göstermeye çalışalım. Kent Orada Yaşayanlarındır ‘’Her şeyden önce kent yalnızca yapı yığınlarıyla sınırlı, sakinlerine mal ve hizmet sağlamak için tasarlanmış bir organizasyon değildir. Kent yurttaşların gönüllü, etik birliğine, katılımına, ortak bir kentli kültürel
ve topluluk bilincine dayanan bir araya gelmişliğin ve yaşam alanlarının adıdır. ‘’ (Harvey,1999:96 Sosyal Haklar Sempozyumu ) Yukarıda yapılan kent tanımında en önemli
Dinar İlçesi'ndeki meyvesuyu fabrikasından iddiaya göre Menderes Nehri'ne bırakılan kimyasal atık, nehrin geçtiği Denizli'nin Çivril İlçesi'ne bağlı Gökgöl Köyü'nde çevre katliamına neden oldu. Gökgöl Köyü'nde camiden anons yapılarak köylülerden nehirden balık tutmamaları ve tüketmemeleri istendi. Sayfa 3’te
İzmir'in Foça ilçesine yapılacak olan termik santraline yönelik Foça Çevre ve Kültür Platformu 6 bin yeni dava açmak için çalışıyorlar. İzmir'in Aliağa İlçesi'ne bağlı Çakmaklı Köyü ile Foça İlçesi'nin Gencelli Mahallesi arasında yapılmak istenen iki termik santral ve Kozbeyli ile Ilıpınar köyleri arasında yeni oluşturulan cüruf alanlarını istemeyen Foçalılar, süren onca dava varken yenilerini açmaya hazırlanıyor. Kurdukları çadırda 6 bin imza toplayan Foça Çevre ve Kültür Platformu (FOÇEP) üyelerinin hedefi, imza sahiplerine ulaşarak 6 bin yeni dava açmak. Sayfa 11’de
unsurlar yurttaşların gönüllü birlikteliği ve katılımı vurguları ile kentin tarihi ve kültürüyle yaşayan bir organizma olarak gösterilmiş olmasıdır. Şimdi burada yaşayan insanların tarihi, kültürü ile birlikte her şeyi yurttaşların katılımı olmadan kararlaştırılmış kentsel dönüşüm projeleri adı altında yok edilmek isteniyor. Bu yok edilecek yalanlar üzerine de sermaye sahiplerinin ihti-
Romona'dan Mine Bademciye Bizimkiler
yaçlarına yönelik olarak ve onların talepleri doğrultusunda uygulamaları hayata geçirilmek isteniyor. Kentsel Dönüşüm Sermayenin İhtiyacıdır Kentsel dönüşümün gerekliliği temel olarak iki yaklaşıma dayandırılıyor. Bunlardan birincisi kentlerin bazı bölgelerinin çöküntü alanı haline gelerek bozulması ve bu bölgelerdeki sağlıksız çevre ve yaşam şartlarının iyileştirilmesi gerekliliğidir. Bu bölgeler, barındırdıkları yoksullarla gecekondu insanlarıyla kentsel şiddetin merkezi olarak gösterilmekte ve kentsel dönüşümle gerçekleşecek ‘’ temizliğin “ bu şiddeti azaltacağı varsayılmaktadır. Büyük şehirlerde sık sık yaşanan ve ekranlarda gördüğümüz gece kondu yıkımlarına karşı sadece evlerini savunan bu insanlar sermayenin gözünde şiddetin, suçun sebebi ve kaynağı olarak gösteriliyor. Bu durum onların yoksullardan nasıl nefret ettiklerini açık olarak gösteriyor. Devamı Sayfa 8’de
Fabrikanın Atığı Balıkları Yok Etti Foça Termik Santraline 6 Bin DavaAçılacak Kurşunlu köylüleri hepimiz için direniyorlar!
Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) Bayramiç Kurşunlu Köylülerinin topraklarını korumak için başlattıkları direnişe destek açıklaması yaptı. Ülkenin dört bir yanında olduğu gibi Kurşunlu Köylülerinin de yaşam alanlarını korumak için mücadele ettiklerine dikkat çekilen açıklamada, tek bir dalın ya da bir köylünün göreceği zarardan AKP iktidarının sorumlu olacağı uyarısında bulunuldu. Sayfa 9’da
Bayramiç Köylüleri Maden Şirketine Direniyor
Çanakkale maden şirketlerinin talanına açılmış durumda. Maden şirketlerine karşı mücadelelerin sürdüğü Çanakkale’de bu defa Bayramiç ilçesine bağlı Kurşunlu köyünde Zafer madencilik doğa katliamı yapıyor. Köylüler mücadele ediyor. Köylülerin elinde kurulacak olan Feldspat ocağının çevreye, insana ve hemen bitişiğindeki antik kente zarar verebileceği yönünde bilirkişi raporu var. Raporda özellikle tepenin dik bir yamaç şeklinde olduğu ve bu alandaki ağaçların kesilmesiyle deprem, su baskını, toprak çökmesi gibi doğal afetlerde tepenin eteklerindeki evlerin etkileneceği belirtilmiş durumda. Sayfa 2’de
TERMİK SANTRAL ÖZELLEŞTİRMESİNE 'ŞİVELİ' TEPKİ
Muğla'da Termik santrallerin özelleştirilmesi kararının resmi gazetede yayınlanması üzerine sendikalar eylem başlattı. Özelleştirmeyi protesto eden işçilerin 'şiveli' basın açıklaması ise büyük ilgi gördü. Sayfa 4’de
DEBA İşçileri Bankada Eylem Yaptı
DEBA'dan 10 aylık ücretleri ve kıdem tazminatlarını alamadıkları için 18 aydan bu yana direnen işçiler, eylem yaptı. Denizli'de 2009 yılında üretimini durduran DEBA'dan 10 aylık ücretleri ve kıdem tazminatlarını alamadıkları için 18 aydan bu yana eylem yapan işçiler, son olarak banka şubesinde eylem yaptı. Borçları nedeniyle fabrikayı ve arazisini alan İş Bankası'nın Çınar ve Bayramyeri şubelerine giden 30 işçi, alacaklarının hesaplarına yatırılıp yatırılmadığını sordu. Sayfa 11’de
Sayfa 2
Ege Güneşi'nden Merhaba,
Kendimize bir yol açmanın ve bu yolu ortaklaştırmanın gerekli olduğuna inandığımız, bu tartışmaları yaptığımız ve bu yolu çizmeye çalıştığımız dönemde; Taksim Gezi Parkı'nda başlayan ve ülkenin dört bir tarafında yankısını bulan halkın öfkesi, yayını hızla çıkarmaya ve ortaklaşacak kitleleri bir an önce bu fikirlerle buluşturmaya götürdü. Hem yol arkadaşlarımızla yürüttüğümüz sınırlı tartışmalar hem de ülkemizde yaşanan gelişmeler, oluşturulacak bir yol çizgisinde, halkın haklı davasında buluşmanın ve bu haklı davayı büyütmenin araçlarının bir an önce yaratılmasını zorunlu kılıyor. Gazetemiz bir yanıyla bu fikirleri özgürce tartışma platformu yaratmayı da amaçlıyor. Bu tartışmada güttüğümüz amaç yol arkadaşlarımıza da böylesi kucaklayıcı ve birlikte harekete geçirici bir hareket yaratma çağrısıdır. Fikirlerinin arkasında duracak ve o fikirleri hayata geçirme cüreti gösterecek bir duruşu yaratmalıyız. Bu sistemle herhangi bir sorunu olan her arkadaşımızı bu fikirleri tartışmaya ve hayata geçirmeye çağırıyoruz. Önceden yolu çizilmiş, sadece verilen görevleri yapacak birilerini bulmak değil amacımız. Her yol arkadaşı bize daha geniş bir bakış açısı ve daha da kucaklayıcı bir hareket yaratmanın yolunu gösterecektir diye düşünüyoruz. Küresel saldırı düzenine karşı kendi yerel dinamiklerinden beslenen, kökünü kendi yerelinde bulan ve mücadelesini buradan yürüten bir tarz denenmelidir. Halkın kendi yaşam alanlarında örgütlenerek mücadele bilinci kazanabileceğine ve halkın öz örgütlülüğünün, öz gücünün bu saldırganlara karşı daha güçlü cevap olacağına inanıyoruz.Yaşam alanlarını, dilini, kimliğini vb. sorunları kendi sokağımızdan başlayarak örgütleyip sokağın gücünü harekete geçirebilirsek bu talan ve saldırılara karşı daha net karşı duruşlar gösterilebilir. Çevreciler, taraftarlar, lgbt bireyler; dinsel, ulusal ve inançsal gruplar, kadınlar, gençler, emekçiler, işsizler, kentsel dönüşüm mağduru gecekondu insanları ve daha sayamadığımız tüm toplumsal kesim ve katmanların kendi güçlerine dayanarak oluşturulacak bir hareket küresel sermayeye ve onun yerli uşaklarına en güzel cevabı vereceklerdir. Ya bu saldırılar karşısında ezilip yarını kaybedeceğiz ya da bir Kızılderili ata sözünde dendiği gibi "Biz bu dünyayı atalarımızdan miras değil çocuklarımızdan ödünç aldık." diyerek insanca yaşamın mümkün olduğu cevabını hep beraber vereceğiz. Tarih bizi uysallıkla, sorumluluk arasında tercih yapmaya zorluyor! Biz uysallığımızla insanlığın celladı olmayı değil; eşit, özgür yarınları yaratma sorumluluğunu seçiyoruz.!
Ege Güneşi
Aylık Siyasi Gazete Ege Güneşi adına sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü: Halil Köfteci Yönetim Yeri: İsmetinönü cad. No: 68 Narlıdere İZMİR e-posta: egegunesi2013@gmail.com facebook: egegunesigazetesi/facebook.com Hesap Numarası: Türkiye İş Bankası Gözde Özçiçek 3388 0150815
Ege Güneşi
BAYRAMİÇ KÖYLÜLERİ: BİZ O ORMANLARDAN ODUN DAHİ KESMEDİK, MADEN ŞİRKETİ KATLİAM YAPIYOR
Çanakkale maden şirketlerinin talanına açılmış durumda. Maden şirketlerine karşı mücadelelerin sürdüğü Çanakkale’de bu defa Bayramiç ilçesine bağlı Kurşunlu köyünde Zafer madencilik doğa katliamı yapıyor. Köylüler mücadele ediyor. Köylülerin elinde kurulacak olan Feldspat ocağının çevreye, insana ve hemen bitişiğindeki antik kente zarar verebileceği yönünde bilirkişi raporu var. Raporda özellikle tepenin dik bir yamaç şeklinde olduğu ve bu alandaki ağaçların kesilmesiyle deprem, su baskını, toprak çökmesi gibi doğal afetlerde tepenin eteklerindeki evlerin etkileneceği belirtilmiş durumda. Bayramiç’e bağlı Kurşunlu köyünün 100 metre yakınında bulunan tepede feldspat madeni çıkartmak isteyen şirketin köye zarar vereceğini ileri süren köylüler, çalışmaları engellemek istedi. Köy muhtarı Muharrem Gürel, köylerinin kıraç bir yerde olduğunu, daha önce köyün altından akan Kara Menderes çayının üzerine yapılan baraj yüzünden verimli topraklarının su altında kaldığını belirterek, “Köyümüzün en verimli toprakları Bayramiç barajının suları altında kaldı. Köy halkı
tarım yapılacak topraklarının su atında kalmasının ardından hayvancılığa başladı. Köyümüzün dibine kurulacak olan maden ocağı yüzünden hayvanlarımızı otlattığımız alanlar
kesileceğini söyleyerek “Kurşunlu köyü sit alanı olarak koruma altında. Ama bu alan sit alanı değilmiş. Köyümüzün 100 metre yakınında bulunan bu tepede bulunan feldspat ma-
isteyen köylüler, “Bu ormanlar da yok olursa biz ne olacağız? Yaşanabilecek heyelanda bizim can güvenliğimizi kim sağlayacak? Biz geçimimizi nasıl sağlayacağız?” diye
da madenciler tarafından işgal ediliyor. Biz o ormanlardan kömürümüzü tutuşturacak odun kesmedik. Ama madenciler ne var ne yoksa kesecekler” dedi. ‘Can güvenliğimiz yok’ Basına konuşan köy halkından Bülent Özüren, maden sahasına ulaşım için yapılacak yol güzergahında 760 ağacın
denini çıkaracak olan şirket, yol için 760 adet, maden sahası için ise 3 bin ağacı kesecek. Elinde mahkeme kararı var. Bu bölgedeki ağaçların kesilmesi halinde heyelan olacağı belirtiliyor. Buna rağmen şirket ağaç katliamına başladı” diye konuştu. Yetkililerin bir an önce çalışmaları durdurmasını
sordu. Köye gelen jandarma nezaretinde ormanlık alana geçen kesim işçileri ve iş makineleri çalışmalara başladı. Çok sayıda ağaç işçiler tarafından kesildi. Köylüler köylerinin madenci şirket tarafından yağmalanmasına izin vermeyeceklerini söylüyor.
EGE’DE KYK EYLEMİ E
ge Üniversitesin de "Kızlı Erkekli" Yurt Eylemi: "KYK Düzenlemeleri İptal Edilsin"İzmir Ege Üniversitesi Kredi Yurtlar Kurumunda kalan kız öğrencilerin yeni düzenlemelere tepki göstermek için başlattığı eylem, üçüncü günde de devam etti. 'Suat Kılıç bize kentkart bassana' diye slogan atan kızlara İnciraltı KYK'den gelen erkek öğrenciler de destek verdi. Kampüs içinde bulunan Kredi Yurtlar Kurumun da kalan kız öğrenciler, yaptıkları eyleme üçüncü günde de devam etti. Akşam saatlerinde bir araya gelen kız öğrenciler, yurdun 111 TL olan aylık ücretin 170 TL'ye, giriş saatlerinin de 23.00'den 21.00'e alınmak istenmesine ve fiş kullanımında uygulanan kısıtlamalara tepki eylemlerine bir yenisini ekledi. Saat 20.00 sıralarında kurumun bahçesinde toplanan kız öğrencilere, başka bir yurda taşınan erkek öğrenciler de destekte bulundu. Ellerinde büyük bir 'diren yurt öğrencisi' pankartı ve 'Çikolata hakkımız söke söke alırız', 'Yurt değil sanki BBG', '12'den sonra
16.00'dan sonra açız (acil rt)' yazılı dövizler taşıdı. Kızlar "Yeriz içeriz sanane", "müşteri değil öğrenciyiz", "haremlik selamlık istemeyiz", "Suat bize kentkart bassana' sloganları eşliğinde yürüdü. Yurdun bahçesinde tur atan kız öğrenciler, ardından kurumun giriş kapısına gelerek basın açıklaması yaptı. Yeni düzenlemelerin kendilerini olumsuz etkileyeceğini belirten öğrenciler şu açıklamayı yaptı:"Yapılan yeni fiş düzenlemesiyle asıl amaç öğrencinin cebinden alıp özel sermayenin cebini doldurmaktır. Koşulların bu kadar iyileştirildiğini söyledikleri halde, yurtların hijyenden yoksun olması da büyük sağlık sorunlarına sebep olmaktadır." Açıklamanın ardından İnciraltı'ndan destek için gelen erkek öğrencilerle kız öğrenciler bir forum yapmak istedi ve ana giriş kapsının açılmasını istedi. Yurt yönetimi bu isteği olumsuz yanıtlarken kızlar çıkış kapısından dışarı çıkarak forumu gerçekleştirdi. Mini bir tiyatro gösteriminin ardından yapılan forumda, eylemin devam etmesi yönünde karar alındı.
AĞAÇLARA'SUİÇME'CEZASI
Aydın'da 60 okaliptüs ağacı, kökleriyle aşırı su çektiği gerekçesiyle kesildi.
Aydın'da ıslah çalışmaları devam eden Tabakhane deresi kenarındaki 60 okaliptüs ağacı, aşırı derecede su çektikleri gerekçesiyle Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından kesildi. DSİ Aydın Şube Müdürü Gürbüz Atilla Aydınoğlu, okaliptüs ağaçlarını kış aylarında Tabakhane deresinde su akışını engellemesi, yazın da suyu kökleriyle tutup dereyi kurutması nedeniyle kestiklerini söyledi. Aydın Belediyesi kent merkezinin ortasından geçen Tabakhane deresinin ıslah çalışmalarını tamamladı. Islah projesi kapsamında DSİ 211. Şube Müdürlüğü de derenin Büyük Menderes'e döküldüğü Kalfaköy mevkisinde son etap ıslah çalışmalarına başladı. Çalışmalar sırasında derenin her iki kenarında bulunan oka-
liptüs ağaçlarının bir bölümü kesildi. 20 yıllık ağaçların kesilmesi çevrede yaşayan bazı vatandaşların tepkisine neden oldu. DSİ 211. Şube Müdürü Gürbüz Atilla Aydınoğlu, "Tabakhane deresinin nehirle buluştuğu noktadaki ağaçlar suyun akışını engelliyordu. Tıkanmalar nedeniyle tarım arazileri sular altında kalıyor. Taşkınlar yüzünden çiftçiler zarar gördü. DSİ Genel Müdürlüğü'nün bilgisi dahilinde ağaçları kestik" dedi.
Ege Güneşi
Sayfa 3
Ege Üniversitesi'nde TGB ve ÖGB Kadınlara Saldırdı
Ege
üniversitesinde TGB'li faşistler "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" sloganları atarak ellerinde çekiç, demir sopa ve satırlarla öğrencilere saldırdı. Faşistler kadınlara sandalye ve masalarla da saldırırken, Berkay D. isimli bir öğrenci de başından yaralandı. Özel güvenlik amiri ise öğrencileri çevik kuvvetle tehdit edip, TGB'lilerin ikinci saldırısına müdahale etmedi. TGB'lilerin arasındaki sivil polisler ise dikkat çeken noktalar arasındaydı. Ege üniversitesinde iki gündür devam eden faşist saldırılar bugün kavgaya dönüştü. Türkiye Gençlik Birliği (TGB) üyesi faşistlerin iki günden beri birçok sosyalist ve devrimci kurumların afişlerini yırtıp yerine 29 Ekim afişleri asması üzerine bazı öğrenciler tepki gösterdi. TGB'li faşistler öğrencilerin demokratik tepkilerine karşılık, iki kadın öğrenciyi darp ederek bir öğrenciyi başından yaraladı. Kadın öğrencileri tokatlayan ve ardından masa ve sandalyelerle kadınlara saldıran TGB'li faşistler "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" sloganları attı.TGB'liler tarafından yapılan bu saladırıdan sonra arkadaşlarının darp edilmesine tepki gösteren diğer öğrenciler ise saldırının yapıldığı Grand Cafe önünde toplandı. Özel Güvenlik görevlilerinin engellemesiyle karşılaşan öğrenciler cafe mutfağında saklanan TGB'lilerle konuşmak istediklerini bildirdi. Bu esnada yaşanan arbede esnasında ÖGB üyeleri kadın öğrencileri yumrukladı. Öğrenciler daha sonra geri çekilirken ellerinde demir sopa, çekiç, ve satır bulunan ve "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" diye slogan atan yaklaşık otuz kişi öğrencilere saldırdı. Gençlik Muhalefeti'nin masasına ve çevredeki öğrencilere saldıran TGB'liler önlerine çıkan her şeye saldırdı. Öğrenciler, TGBlilerden cafelere ve fakültelere sığınarak kurtardı. Olay sonu TGBlilerin saldırıla-
rında darp edilen kadınlar, TGBli ve ÖGB bir erkek bir kadını boğazlıyordu. Biride saldırılarında küfürler edilerek şiddet gör- benim saçımı tutup yere yatırdı. İki erkek de bana sandalye ve masalarla vurmaya düklerini ETHA'ya anlattı. başladı. Başımın arkasına ve vücudumun 'İKİ GÜNDÜR AFİŞLERİMİZİ PAR- birçok yerine darbe aldım sonra tanımadığım bir kadın onları iterek üzerime kapandı ÇALIYORLAR' Son iki gündür TGBlilerin afişlerini yırttık- hayatımı kurtardı. Sonra bize küfretmeye larını aktaran Yenikapı Tiyatrosu emekçisi başladılar. Arkadaşımız Ceren'i seni s…… Ceren Karlıdağ, "Günlerdir afişlerimize sal- diyerek tokatladılar. Bana ve diğer arkadaşdırılar yapıyorlar. Afişlerimize ve bannerla- larımıza küfürler yağdırdılar" dedi.
rımızı parçalayıp yerlerine 29 Ekim afişlerini yapıştırıyorlar. Biz tepki gösterdiğimizde bize saldırıyorlar. Biranda saldırının ortasında bulduk kendimizi. Arkadaşlarımıza küfürler ederek beni saçımdan tutup yerlerde sürüklediler. Özel güvenlikçiler de bize gelip sürekli 'Çevik gelecek' diye tehditler savurdu. Sonra diğer arkadaşlarımız geldi. Tepki gösterdik yaşanan saldırılara. ÖGB amiri sürekli gelip bizleri çevik kuvvetle tehdit etti. Sonra biz geri çekildik çimlerde oturuyorduk. Bir anda eli sopalı, satırlı çekiçliler bize saldırdılar. Arkadaşlarımız ve çevredekiler canlarını zor kurtardı" dedi.
CİNSİYETÇİ KÜFÜR VE TACİZ
TGBlilerin saldırdığı diğer kadın Ruken Bulut ise saldırı esnasında tanımadığı bir kadının üzerine kapanarak hayatını kurtardığını anlattı. Bulut "İlk saldırı esnasında
ÖZEL GÜVENLİKÇİ BİR KADINI YUMRUKLADI
Saldırıya uğrayan arkadaşlarına destek için Grand Cafe'nin önüne gittiğini aktaran Pınar D. bir özel güvenlik görevlisinin kendisini yumrukladığını söyledi. Kadın öğrenci "Biz arkadaşlarımıza desteğe gittik. Özel güvenlikler orada saldırganları koruyan güvenlik görevlileri ile tartıştık. Sonra bir özel güvenlik görevlisi beni yumruklamaya başladı. Çenemden yaralandım. Özel güvenlik saldırganları koruyor. Onları ellerinde sopalarla satırlarla üzerimize gönderiyor. Bu işbirlikleri ve saldırıları hiçbirimizi korkutamayacak" şeklinde konuştu. TGBlilerin saldırılarında başından yaralanan Berkay isimli öğrenci ise hastaneye kaldırılarak tedaviye alındı. Başına 4 dikiş atılan öğrencinin hayati tehlikesi bulunmuyor.
Fabrikanın Atığı Balıkları Yok Etti
Dinar İlçesi'ndeki meyvesuyu fabrikasından iddiaya göre Menderes Nehri'ne bırakılan kimyasal atık, nehrin geçtiği Denizli'nin Çivril İlçesi'ne bağlı Gökgöl Köyü'nde çevre katliamına neden oldu. Menderes nehrindeki binlerce balık ve buradan su kullanan Özpekler Alabalık çiftliğindeki yaklaşık 2.5 milyon alabalık telef oldu. Balık ölümlerini gören firma sahibi Osman Özpek, durumu Denizli Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü, Gıda Tarım ve Havyancılık Müdürlüğü ile jandarmaya bildirdi. Jandarma ve yetkililer, nehirde ve çiftlikte inceleme başlatıp, balıklarla sudan örnekler aldı. Bölgeye gelen Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Sezgin Kutlu, örneklerin incelenmesi için labaratuvara
gönderdiklerini, balık çiftliğinin dışında da nehirde balık ölümlerine rastladıklarını bildirdi.Ayrıca Kutlu, nehrin geçtiği yerden balık avlanmaması ve tüketilmemesi konusunda da uyarıda bulundu.Özpekler Alabalık Çiftliği sahibi Osman Özpek, nehre bırakılan kimyasal atık nedeniyle çiftlikteki balıkların yüzde 80'nin telef olduğu belirterek, "Çiftlikteki ve Menderes Nehri'ndeki balıkların telef olmasının nedeninin, Dinar İlçesi'ndeki fabrikaların atıklar olduğunu sanıyoruz. 900 tonluk balık üretim tesisimiz var. Bunların içinde yavru balıklar da bulunuyor. Ürünlerimizi ihraç ediyoruz, telefler bize büyük bir darbe vurdu. Konuyla ilgili yetkili kurumlar inceleme başlattı" dedi. Gökgöl Köyü'nde camiden anons yapılarak köylülerden nehirden balık tutmamaları ve tüketmemeleri istendi.
Fuhuşa Sürüklenen 50 Bin Çocuk Var!
T
ürkiye'de fuhuş sektöründe yer alan kadınlarla ilgili bir araştırma yapan Şefkat-Der, sokaklarda çalışan sayısının 100 bini aştığını, bunların 50 bininin ise çocuklar olduğunu kaydetti. Türkiye'de "fuhuş sektörü" ile ilgili araştırma yapan Şefkat- Der, bu sektörde yer alanların durumuna ve genelevlere ilişkin hazırladığı raporun sonuçlarını açıkladı. Rapor verilerine göre, Türkiye'de 55 ilde bulunan resmi "genelevlerde" çalışan kadın sayısının 3 bin, genelev haricinde çalışanların sayısının ise 15 bin olduğu belirtildi. "Kayıtsız olarak sokaklarda ve otellerde çalıştırılan seks işçilerinin sayısının ise 100 bini aştığının" belirtildiği raporda, bu sayının yarısını yani 50 bininin çocuklardan oluştuğu kaydedildi.
ALİAĞA HOROZGEDİĞİ KÖYÜ HALKI YAŞAM ALANLARINI SAVUNUYOR,YAŞAMI SAVUNUYOR
İZMİR’in Aliağa İlçesi’nde, bir enerji firması tarafından termik santrale götürülecek yüksek gerilim hattının Horozgediği Köyü’nün üstünden geçirilmek istenmesine karşı vatandaşlar yeni bir eylem yaptı.Basın açıklamasında vatandaşların kendi topraklarında yaşlanmak istedikleri belirtilerek, "Kendi topraklarımızda yaşama hakkımızı kimse elimizden alamaz.
Buna kimsenin hakkı yoktur. Biz yüksek gerilim hattının köyümüzün üzerinden geçmemesi için elimizden gelen bütün imkanları kullanacağız ve buna kararlıyız. Şu anda sesimizi duyan herkesin de desteklerini bekliyoruz. Bölgemiz sanayi bölgesi. Zaten yeterince yaşam alanımız yok oldu. Son zamanlarda yeterince insan kanser olarak vefat etti. Biz yakınlarımızın ve kendimizin sonunun böyle olmasını istemiyoruz. Bizler köyümüzde yaşamak istiyoruz. Fakat kanser, lösemi ya da kısırlık gibi hastalıklarla değil, sağlıklı bir şekilde yaşamak istiyoruz. Dünyaya sağlıklı bireyler getirmek istiyoruz. Köyümüze yüksek gerilim hattı çekerek bu hakkı elimizden alamazsınız" denildi.
TOPRAĞIMIZA, YAŞAMIMIZA SAHİP ÇIKACAĞIZ.BU TOPRAKLAR BİZİM.
Sayfa 4
EGE ‘NiN zAMANE ÇApULCULARI
İnsanlık tarihinde Habil ve Kabil ‘ den bu yana birileri daha fazla servet uğruna diğerlerine baskı ve şiddeti bir araç olarak kullandı. Bu sayede aslında herkesin olan toprak, su, hava gibi nimetler birilerinin elinde birikerek, onların zenginliği oldu. Diğerleri ise ancak bu zenginlikleri elinde tutanların izin verdiği ölçüde, sadece yaşamasına yetecek kadar yani karın tokluğuna bu nimetlerden faydalanabildi. Oysa bu dünya ve nimetleri Ademler ve Havvalar için yaratılmıştı. Toprak, su ve hava herkesin ortak malı olmalıydı.
Tarihin böylesine yaşandığı dönemlerde köylüler, göçebeler, yarı göçebeler gibi ağır biçimde ezilen ve şiddete maruz kalan, yok sayılan bu toplumsal kesimler içinden var olan haksızlıklara karşı hak ve adalet isteyen yiğitler çıkmıştır. Onlar toplumsal eşitsizliğe ve adaletsizliğe karşı direnişi ateşlemiş ve yoksulların ışığı olmuşlardır. Çoğunlukla toplumsal geçiş dönemlerinde , yani eski üretim ilişkilerinin çözülmeye, yeni üretim ilişkilerinin egemen olmaya başladığı; değer yargılarının yozlaştırıldığı ve toplumsal bunalımın derinleştiği dönemlerde artan baskı ve şid-
det sonucu hak ve adaleti savunan Efeler Ege Dağlarında başkaldırmıştır. Ezilen ve aşağılanan, emeği yağmalanan ve geçim olanakları daralan yoksul köylüler Efelerin bozuk düzene karşı başlattığı, kendi özlemleri ile benzeşen eylemlerine dolaylı yada dolaysız destek vermiş onları sahiplenmiştir. Çünkü bu topraklarda zulme başkaldıran Efeler, özgürlüğü, yiğitliği, karşı koyuşu ve başkaldırıyı simgeler. Böyle olduğundan zorda ve darda kalan, tutunacak dal bulamayan yoksul köylüler için Efeler sorunların çözüm yolu köylünün umuduydu.
Efeler çeşitli sebeplerle dağlara çıkıyordu. Ağır vergiler, baskılar insanları canından bezdirip özgürlüğün simgesi dağlara yönlendiriyordu. Haksızlığa uğrayanlar bu haksızlıkları giderecek ve adalet sağlayacak bir yönetim göremediklerinden bu haksızlıkları kendi yöntemleriyle çözmek için dağlara çıkıyor ya da dağa çıkıp Efe olanlara katılıyordu. Kısacası toplumsal eşitsizlikler, emeğin değerini bulamaması, geçim kaynaklarının kıtlığı gibi pek çok sebep insanları bu serüvene itmiştir. Efeler yaşadıkları dönemin büyük serüvencileridir.
Ege Güneşi
“EFELER”
Saydığımız bu ve benzeri bozuklular sonucu dağları mesken tutan Efeler temel olarak haksızlıkların giderilmesi talebinde bulunurlar. Bu durumu yaratanlara karşı mücadele verirler. Kendi anlayış ve geleneklerine göre adalet dağıtır, yanlışları ortadan kaldırırlar. Kendi özlemlerini Efelerin mücadelesinde bulan yoksul köylüler, bu mücadeleyi sahiplenmiş ve bu geleneği türkülerinde, ağıtlarında yaşatmıştır.
zalimlere karşı direnenler her zaman vardı ve var olacaklar.
Ege’ nin yürekli yiğitleri Börklüce Mustafalar, Torlak Kemaller den bugüne hak ve adalet için direndiler.”Yarin yanağından gayrı her şeyde ve her yerde hep beraber” diyenler dün olduğu gibi bugün de zalimlere karşı direniyor. Bugünün çapulcuları bu geleneği sahiplenecek ve geleceğe taşıyacaktır. Çakırcalı ‘ dan beri konaklar yakıp yıkan, zulmün bileğini büken yiğitler Ege’ nin onurlu geçmişidir. Ege’ nin yiğit insanları bugün yaşanan tüm haksızlıklara karşı bu geçmişi sahiplenerek başkaldıracaktır.
TERMiK SANTRAL ÖzELLEŞTiRMESiNE 'ŞivELi' TEpKi Muğla'da Termik santrallerin özelleştirilmesi kararının resmi gazetede yayınlanması üzerine sendikalar eylem başlattı. Özelleştirmeyi protesto eden işçilerin 'şiveli' basın açıklaması ise büyük ilgi gördü.
M
uğla''nın Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy Termik Santralleri, Elektrik Üretim A.Ş.'den (EÜAŞ) alınıp, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na bağlandı. Termik santrallerin 31 Aralık 2016 tarihine kadar özelleştirilmesine yönelik kararın resmi gazetede yayımlanması üzerine santrallerde ve kömür işletmelerinde çalışan işçilerin örgütlü olduğu sendikalar eylem başlattı. Eylemde Muğla şiveli basın açıklaması yapıldı. Güney Ege Linyitleri İşletmesi (GELİ) Müdürlüğü’nde çalışan kadın işçiler ile maden emekçilerinin eşlerinden oluşan yaklaşık 200 kişi Yatağan ilçe merkezindeki Madenci Heykeli önünde toplanarak Muğla şivesiyle hazırladıkları basın açıklamasını okuyup, santrelleri sattırmayacaklarını haykırdı. Grup, 'Yetti gari sattırmeycez', 'Sata sata usanmadıla', 'Dik dur erim, seninle beraberim', 'Gelceniz vaasa, görcenizde vaa', 'Yettiniz gari', 'Satcekleemiş! Haa oldu gari' yazılı dövizler taşıdı. Grup, Yatağan-Milas Karayolunu kısa bir süre trafiğe kapatıp, oturma eylemi yaptı.Sendika temsilcilerinin uyarısı üzerine, kadınlar yoldan çekilirken araç sürücüleri de kornalarla eyleme destek verdi.
BÜYÜK İLGİ GÖRDÜ
GELİ’de maden işçisi olan Şenay Tuncay yöre şivesiyle grup adına yaptığı basın açıklamasında şöyle konuştu: "30 seneden beri tuttudula özelleşcek özelleşcek deye. Satı sata elde avuşda bişe galmadı. Satıp savırdılaa. Hindi de hepimizin gursaanda ekmee olan kömür ocaannan santralı satıyolaa. Biz eskiden kööleemizde kömürün tozunu hayvan yarılana saraadık eyileşdisin deye. Bileyomazdık ki evleemizi ısıtceni, şavk olup aydınletceni. Bu kömür ocaannan santral sayesinde yatıganın nöfusu 3 bindi hindi oldu 20 bin. Ugudan zehrini yuttuk, tozunu yuttuk, hasta olduk, aaçlamız gurudu, tarlılamızdan tokadlamızdan olduk. Kööleemiz galdırıldı. Gabirliklemizin bile yeri denişti. Eski anılamızı bıraktık bu gara elmas için. Tüm buna olurken bilem santrallamızı gelinnik gız belledik kötülemedik. 'Kusurlaanı giderelim' deye ureştik. Hindi her bişeesi tamam oldu. Ev-
velki gibi zehir solumaz olduk. Gızannamızın kimisi işe girdi kimisi iş umudunnan beklepduru. Biz devletimiz için unnca cefaya gatlandık. Undan soona hindi de tuttuumuşla satcez depdurulaa. Satcesiniz de elektrik mi ucuzlecek sanki? Çocuklaamız iş saabı mı olcek? Yatıganın nöfusu mu artcek? Evleemiz, taala tokadlamız daha hazla mı para etcek? Havucun, ilananın, sarı böölcenin fiyatı mı artcek? Yoksa bunnaa artık para ediyomaz mı olcek? Sattıgları zaman bollugdan yatıgan esnafının yüzü mü gülcek? Daha hazla şefte mi etceklee? Hem günah deemi unca milletin emeennen gurulan bu yerlere satmek, Niden satıpdurusunuz? Bubenizin malı mı bunnaa. Hindi gıdan sattınız sattınız da memliket pek mi zengin oldu? Şimdi dosdooru deeveen baken. Bu yerlee zararmı edibatı yoksa kar mı edibatı? Kar edibatırsan neyinize sıkıldınız da satıpdurusunuz? Yettiniz Gari! Biz budugan eza çektikten sonaa bunarı satıyoz deyennere haggımızı helal ediyomez. Allah’a havale ediyoz. Yatıganlılarnan, Melaslılarlen, Moolalılarnan hep beraber olcez, sattırmecez"
RadyasyonluAtıklar ÇevreyeZehirSaçıyor
Yeryüzünü yaşanabilir olmaktan çıkaran, kar uğruna hem doğayı hem de canlı hayatı hiçe sayanlar geride bıraktıklarıyla da ölüm saçıyor. İZMİR’in Gaziemir İlçesi’nde 1940 yılında 70 dönümlük arazi içinde kurulan 70 yıl burada faaliyet gösterdikten sonra 2 yıl önce Torbalı İlçesi’ne taşınan kurşun fabrikası alanında toprağa gömülü radyasyonlu atıklar çevreye zehir saçıyor. Zehiri kusan topraktan duman çıkıyor. Fabrika çevresindeki evlerde yaşayanlarda nefes darlığı, öksürük, astım ve bronşit şikayetleri arttı. Çevre sakinleri, soludukları havanın tuz ruhu gibi boğazlarını yaktığını söyledi.Doğamıza, yaşamımıza her alanda sahip çıkmak için bu duruma sessiz kalmayacağız.
Ege Güneşi
Sayfa 5
UMUDA YOLCULUK!...
Kemal Bülbül Gezi’nin enerjisi, ODTÜ’nün dinamizmi, Kürt coğrafyasında barışı yeşertmenin coşkusuyla bahar güneşi tadında gülümseyen coşkulu gençler! Umudun bin bir rengine bezenmiş kadınlar! Yaşamın amansız girdaplarından sıyrılıp gelen “Eski tüfekler!” Gülümseyenler, coşkusunu tüm yalınlığı ile dışa vuranlar, türkü söyleyenler, halay çekenler, sarılanlar... Hareketsiz, durağan kimse yok. Umuda yolculuk var. Umut katarının vagonları tıklım, tıklım!Türkiye’nin bastırılıp, susturulan ötekileri, “Çapulcuları, teröristleri” bir araya gelmiş! “Mahir’in mirası” Deniz’in sevdası, İbrahim’in kavgası, Mazlum’un direnişi, Kemal Pir’in “Yaşamı uğruna ölecek kadar seven” erdemi birleşmiş, “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!” olmuş.Bizi önce kendimize, sonra birbirimize yabancılaştırıp ayrıştıranlar, “Liberal demokrasiye karşı komünal demokrasinin modası geçmiştir!” diyecekler elbet. 20. yüzyılın başında topluma tekçi ulus devlet gömleğini giydirip yüzyıl saltanat süren ırkçı zihniyet çatırdamaya başlayınca “Liberal demokrasi, ileri demokrasi, paket, açılım” çare olmuyor artık. Umudun adına “Müslümanları dışlayan, 68’lerde kalmış marjinal sol” diyenler statükocu siyaset anlayışının tükenmesinden endişe ediyorlar. Tekçi ulus devlet, inkar, asimilasyon, ötekileştirme bu siyaset bezirganlarının yegane politikasıydı. İktidarını “Devletin kutsallığı” üzerine inşa eden ırkçı zihniyetin bu durum karşısında “Endişelenmesi” doğaldır. Toplumun demokratik istemleri karşısında, kazanılmış hakları “Paketleyip, biz verdik!” diyen düzenbaz siyaset teşhir olmuştur. Türkiye, Kürdistan devrimci demokratik hareketinin 50 yıllık birikimleri üzerinde tepinen, sistemin çürüyüp dökülen cilasına, devrimci demokratik hareketinin perspektifinden devşirdiği kazanımlarla nefes aldırmaya çalışanlar endişelene dursunlar “Bu daha başlangıç!” Başlangıçta kalmamak, üretmek, paylaşmak, yol almak, kitleselleşmek için, başlangıçta kalmamak ama her
an başlangıcın coşkulu dinamizmi ile çalışmak gerekir.Umut, varılmaz sanılan menzillerde “Fakirin ekmeği” olan, anlam yitimine uğramış, sözlüklerin dip sayfalarında unutulmaya yüz tutmuş bir sözcük değildir! Umarsızlık sarmalına sıkışan çaresizlerin iç dünyasında “İnadına yaşattığı bir duygu” da değildir! Umut yaşamın kendisidir. Yaşam, umut edenler ile umudu karartmaya çalışanların mücadele alanıdır. Umudunu kaybeden yaşamı da kaybetmiş, yenilmiştir.Yüzyıldır yeniden yeniden ürettiği birbirinin türevi partilerle kendini yaşatan ulus devlet zihniyeti için ötekilerin buluşması “Gayrı ciddidir!” Tabir böyle ama sen hakikate bak! “Gayrı ciddi” diyerek küçümsediklerine bakmayın. “Hareketi kozmik odalarda tahlil etme” girişimi çoktan başladı. “Ana akım medyanın” tv kanallarında siyasetin, işportacıları, tellalları, seyyar satıcıları, “Uzman, araştırmacı gazeteciler” çoktan tahlillere başladılar. Bu tahlillerin yüzde 90’nı sistem yürütücülerine akıl vermek üzerinedir. Aklını, duygusunu, devşirme akılla edindiği bilgi kırıntılarını sistemin kör döngüsüne kurban edenler statükonun tekerine sokulan çomağı çıkarmaya çalışıyorlar.Türkiye’de herkesin kabul etmesi gereken bir gerçek var. Siyaset yapma, siyasete katılma biçimi değişiyor, değişmek zorunda! Değişim kendiliğinden olmuyor. Değiştiren, dönüştüren, değişip, dönüşmek zorunda bırakan bir irade var. Bu irade sistemi kuşatmış durumda. AKP’nin “Paketi, açılımı” bu iradenin yarattığı enerjiyi tüketme çabasıdır. “Demokrasi paketi” ile zaman kazanıp yüzyılın değişimini köreltmeye çalışan AKP, Türkiye siyasi tarihinin tüm birikimlerini ustaca kullanıyor. “Demokrasi paketi” daha büyük sarsıntıların sistemde yarattığı yıkımı önlemek içindir.Umut yaşamdır, lakin toplumsal yaşam kendiliğinden bir durum değildir. Müdahil olmayı, rol almayı, katılmayı, üretmeyi, dönüştürmeyi gerektiren bir zarureti vardır. öncesi bir yana son 50 yıldır ödenen bedeller yaşamı yeniden üretmek için yeterliydi! Neden olmadı? Çünkü ayrı noktalarda üretilen enerji çok değerli olsa da bir başına yeterli olmadı. Geldiğimiz noktada ortaya çıkan gerçek toplumsal kesimlerin, halkların, inanç gruplarının politik ittifakıdır. Bu ittifak öylesine heyecan verici ki, 50 yıllık birikimi, deneyimi, direnişi olan Ertuğrul Kürkçü gibi bir devrimcinin kalbini depreştirebiliyor! Ertuğrul Kürkçü’ye geçmiş olsun... HDP’nin umuda yolculuğu kutlu olsun.
Aydın'ın Kuyucak İlçesi'nde, kendisinden 6 gündür haber alınamayan beden eğitimi öğretmeni bileklerini ve şah damarını keserek intihar etti. Daha önce de intihara teşebbüs eden öğretmenin, atanamadığı için bunalımda olduğu iddia edildi. Kuyucak İlçesi'nde yaşayan Alim Koç (33), Kocaeli Üniversitesi Beden Eğitimi bölümünden 8 yıl önce mezun oldu. Atanamadığı için bunalıma giren Koç, 'dışarı çıkıyorum' diyerek 6 gündür önce evinden ayrıldı. Geri dönmemesi ve yakınlarının da telefonla kendisine ulaşamaması üzerine durum, polis ve jandarma ekiplerine bildirildi. Akut ekiplerininde destek verdiği aramakurtarma çalışmaları sonuçsuz kaldı. BİLEKLERİ VE ŞAH DAMARINDA YARA Portakal bahçesini sulamaya giden bir çiftçi, ağaçlar
İZMİRDE BİREYSEL SİLAHLANMAYA TEPKİ EYLEMİ DÜZENLENDİ
İzmir'deki Cumhuriyet Meydanı'nda biraraya gelen Bireysel Silahlanmaya Tepki Platformu (BİSİTEP) bileşenleri silahlanmaya, maganda ve şiddet kültürüne karşı eylem düzenledi. Bu yıl 10.’su düzenlenen eyleme, 2003 yılında maganda kurşunuyla hayatını kaybeden Ali Stair Grimason'un, geçen yıl Karabağlar ilçesinde, nereden geldiği belli olmayan bir kurşuna hedef olan 6 yaşındaki Umut Ceylan'ın, yine geçen yıl maganda kurşunuyla ölen baterist Regaip Vatansever'in aileleriyle müzisyen dostları katıldı.Eylemde bir konuşma yapan Sancar Maruflu, giderek tırmanan şiddetin, artan ci-
nayetlerin, kayıtdışı bireysel silahlanmanın ve maganda kurşunuyla ölümlerin sayısındaki artışın feci boyutlara ulaştığını ifade ederek, siyasileri göreve çağırdı. BİSİTEP'in kurucusu Av. Tuncer Eşsizhan ise toplumun bilinçlenmesinin önemine değinerek, çocukluktan başlayarak insanların şiddete eğilimli hale getirildiğini söyledi. Av. Eşsizhan, oyuncak silahların kırılıp yerine çocuklara müzik aleti ve kitap verilmesi gerektiğini ifade etti. Ardından Atatürk anıtına, İzmir Müzisyenler Derneği üyelerinin rengarenk balonlarla yaptığı uluslararası barış simgesi koyuldu.
19 Yaşındaki İşçi Fabrikada Yaşamını Yitirdi
İzmir'in Tire İlçesi Gökçen Beldesi’nde salça fabrikasında çalışan 19 yaşındaki Mesut Taşkın, temizlik için girdiği kazanda yaşamını yitirdi. İlk belirlemelere göre, Taşkın’ın elektrik akımına kapılıp can verdiği bildirildi.Olay, Gökçen Beldesi’ndeki bir fabrikada dün akşam saatlerinde meydana geldi. Liseden mezun olduktan sonra çalışmaya başladığı fabrikada temizlemek için girdiği kazanda aniden yere yığılan Mesut Taşkın’ı gören diğer işçiler, sağlık ekiplerine haber verdi. Durumu kötüleşen Taşkın, sağlık ekipleri beklenmeden işçiler tarafından Tire Devlet Hastanesi’ne götürülmek istendi. Ancak genç işçi yolda yaşamını yitirdi.Hastanede yapılan ilk incelemede, Taşkın’ın elektrik akımına kapılıp can verdiği bildirildi. Gencin ölüm haberini alan yakınları sinir krizi geçirdi. Mesut Taşkın’ın kesin ölüm nedeninin belirlenmesi için cesedi, otopsi yapılmak üzere İzmir Adli Tıp Kurumu Morgu’na kaldırıldı.
ATAMASI YAPILMAYAN ÖĞRETMEN İNTİHAR ETTİ
arasında erkek cesedi gördü. Durum, polis ve sağlık ekiplerine bildirildi. İhbar üzerine bölgeye giden ekipler, öldüğü belirlenen kişinin kayıp olan Alim Koç olduğunu tespit etti. Cesedin 6 günlük olduğu, her iki bileği ile şah damarında yara bulunduğu belirtildi. Emekli öğretmen olan ailenin iki çocuğunun küçüğü Alim Koç'un cesedi, olay yerine gelen öğretmen ağabey Adem Koç tarafından da teşhis edildi. Yapılan incelemenin ardından Koç'un cesedi otopsi için İzmir Adli Tıp Kurumu'na götürüldü. Oğlunun ölüm haberini alan ve üzüntü yaşayan anne Nuray Koç ve felçli olan baba Yaşar Koç, "8 yıldır atama bekliyordu psikolojisi bozuldu tedavi görüyordu" dedi. GEÇEN YIL DA İNTİHARA TEŞEBBÜS ETTİ Cesedi bulunan Alim Koç'un mahalle arkadaşı Adnan
Gündüz, "Geçen yıl bileklerini kesip ilaç içmişti. 8 yıldır atama bekliyordu, psikolojisi bozulmuştu. Geçen yıl kurtarmıştık, ama bu sefer bulamayalım diye buraya gelip intihar etmiş. En son çarşıdaki bir berberden jilet alıp ayrılmış o zamandan beri de haber alamıyorduk" dedi.
Sayfa 6
Ege Güneşi
ROMONA'DAN MiNE BADEMCiYE BiziMKiLER
Komutan yardımcısı Marcos, 1994‘ün Ocak ayında Meksika‘nın güneydeki Chiapas eyaletinde Zapatacı isyanı başlattığında, yanında yerlilere özgü işlemeli bluzuyla, kısa boylu bir kadın dikkat çekiyordu. Gözleri hariç bütün yüzü pembe bir mendille kapalıydı. Yanında Vietnam savaşından kalma kocaman bir tüfek bulunuyordu. Rivayet; tüfeğini hiç kullanmadığı yönündeydi. Marcos, yerlilerin gerçek liderinin Ramona olduğunu söylerdi. Ramona‘nın İspanyolca bilmediğini, bu yüzden kendisinin onlar adına konuştuğunu belirtirdi. Marcos, Zapatacıların sesi ve gözleriydi ama 1994‘teki ilk isyanın örgütleyicisi, yürütücüsü Ramona‘ydı. 1994‘teki
ilk barış görüşmelerine de Zapatacıları temsilen katılan oydu. Marcos gibi hiç çıkartmadığı maskesinde şirin bir püskül bulunuyordu. "Küçük Savaşçı"ya çıkmıştı adı. 1996‘da böbrek rahatsızlığı yaşayan Ramona‘ya böbrek nakli yapıldı. Rahatsızlığına rağmen, Yerli Halklar Ulusal Kongresi‘ne katılmak üzere Meksiko City‘ye gitti. Kongrede çiçek yağmurlarıyla karşılandı. Yüzbin kişiye coşkulu bir konuşma yaptı. Kalabalığın içindeki erkekler "Todos somos Marcos" (Hepimiz birer Marcos‘uz), diye bağırırken, kadınlar buna "Todos somos Ramona" diye karşılık veriyordu. 6 Ocak 2006‘da hayata gözlerini yumdu. Gerçek adı ve devrimci mücadeleden önceki kimliği hakkında hiçbir bilgi verilmedi. O, Zapatacıların, Meksikalı yoksul kadınların Ramona‘sıydı. Önemli olan buydu.
mücadeleye adamıştı. Urla‘daki tütüncüleri yalnız bırakması mümkün değildi. Ailesi de tütünden sağlıyordu geçimini. Hal bilir, dert bilir, yol bilirdi. Dermanın kimde olduğunu anlatmak kalıyordu geriye. Bunun için okulda değil, tütünde olmalıydı.Kendisinden önce abisi düşmüştü toprağa. Mine o sıralarda 18 yaşındaydı. 12 Eylül Mine Bademci‘yi yoksul tütün işçilerinin yanında yakaladı. Kentlerde, köylerde barınmalarının mümkün olmadığına karar veren grubun arasındaydı Mine. Yaklaşık bir ay kırlarda saklanan, yerleşik düzen almaya çalışanlardan birisiydi Mine.15 Ekim 1980‘de 20 kişilik arkadaş grubu bir bağ evinde kuşatıldığında, aralarındaki tek kadındı Mine. Kuşatmayı çatışarak yarmaya karar verdiklerinde, ‘ilk ben çıkarım‘ diyendi Mine. İlk O çıktı. Çıkar çıkmaz da, kuşatanların yüzlerce silahından yüzlerce mermi aktı gencecik bedenine. Fırtına gibiydi; vücudunda mermi isabet etmedik hiç bir nokta kalmayana kadar karşılık vermeye, kuşatmayı yarmaya çalıştı. Çatışmaya tanık olanlar, yüzündeki tebessümü tarihe not olarak düştüler. "İsmini arkadaşlarına, sevdasını dağlara bırakmanın" tebessümüydü, dudaklarına oturan. Bir notta ben düşeyim:
‘Fırtına gibi gelen kız‘, 1962 yılında İzmir‘in Alaçatı Kasabası‘nda doğan Mine Bademci‘ydi. Buca Eğitim Fakültesi‘ni kazanmış, ünü ondan önce okula ulaşmıştı. Okula fırtına gibi gelen Mine, yine fırtına hızıyla okuldan ayrılıp kendisini devrimci
Ayşe Makar da öldürüldüğünde 18 yaşındaydı. 12 Eylül‘den sonra Fatsa‘da öldürülen ilk kadın olarak geçti kayıtlara. Mine
FIRTINA GİBİ BİR KIZ GELİYOR
Mine Bademci, 12 Eylül sonrasında öldürülen ilk kadın olarak tarihteki ve kalbimizdeki yerini aldı.
15 Ekim‘de, Ayşe 15 Kasım‘da öldürüldü. Birbirlerini tanımıyorlardı. Ama birbirlerinin kalp atışlarını duydukları kesindi. Fatsa‘da doğmuştu Ayşe. İlk ve ortaokulu Fatsa‘da tamamlamış, Fatsa Lisesi‘ne başladığında devrimci hareketle tanışmıştı. O yıllarda Fatsa Lisesi faşist saldırıların hedefiydi. Faşistlerin Fatsa‘dan atılması için birilerinin ‘gözünü budaktan esirgememesi‘ gerekiyordu. Lisede yakılan kıvılcım kısa sürede tüm Fatsa‘yı saracaktı. Ayşe, hem Fatsa Halkevi‘nde çeşitli görevler üstleniyor hem de mahalle çalışmalarına katılıyordu. Fikri Sönmez‘in belediye başkanı seçildiği 14 Ekim 1979 seçimlerindeAyşe‘nin çalıştığı mahalleden Terzi Fikri‘ye yüzde 70 oy çıkmıştı. Ayşe daha lise 3 öğrencisiydi ama hem belediye etkinliklerine hem de kırsal alandaki kadın çalışmalarına tüm zamanını ayırıyordu. 12 Eylül Fatsa‘ya iki ay önce, Nokta Operasyonu‘yla gelmişti. Devrimciler Fatsa kent merkezinde barınamaz haldeydi. Birilerinin ‘gözünü budaktan esirgememesi‘ ve direnişi Fatsa dağlarına kaydırması gerekiyordu. Fatsa dağlarında yakılan kıvılcım, tüm Karadeniz‘i saracaktı. Ayşe ‘gözünü budaktan esirgemeyenlerin‘ safında dağa çıktı. 15 Kasım 1980‘de bir sığınakta Kemal Özdemir ile birlikte öldürüldüğünde, Urla‘daki arkadaşının kalp atışlarını artık hissetmediğinin farkındaydı. Yaşanılası bir dünya uğruna üç kadın düştü toprağa; biri Urla‘da, biri Fatsa‘da, biri Meksika‘da.
ANTALYA'DA KÖYLÜLERE HES KURŞUNU
Antalya'nın Manavgat ilçesine bağlı Ahmetler köyünde yapımı planlanan HES için köye getirilen iş makinelerine karşı direnen köylülerle taşeron firma çalışanları arasında kavga çıktı. HES firmasının özel güvenlik görevlileri ile firma çalışanlarının köylülerin üzerine ateş etmesi sonucu biri kadın üç köylü yaralandı. Köylülerin Manavgat'a götürülerek hastaneye kaldırıldığı öğrenildi.
HES FİRMASININ GÜVENLİK GÖREVLİLERİ KÖYLÜLERE ATEŞ AÇTI Dün gece iş makinelerinin HES'in inşa edileceği Ahmetler Kanyonu'na girmesi üzerine günlerdir gergin olan köylüler tepki gösterdi. Yöredeki pek çok köyün ortak kullanımında olan Ahmetler Kanyonu'nun sularını HES firmasına vermek istemeyen Ahmetler köylüleri, şantiye kurmak için çalışmalara başlayan iş makinalarını engellemek istedi. Ancak HES firmasının özel güvenlik görevlileri ile diğer çalışanları bugün öğle saatlerinde köylülerin üzerine ateş etti. Köylülerin de taşlarla karşılık verdiği olayda güvenlik görevlilerinin köylüere biber gazı sıktığı da öne sürüldü.Olayda yaralanan köylüleri hastanede manavgat belediye başkanı şükrü sözen de ziyaret etti.
KÖYLÜNÜN ÜZERİNE İŞ MAKİNASI SÜRDÜLER Olayla ilgili sorularımızı yanıtlayan Ahmetler köylülerinin sözcüsü Mustafa Koç, HES firması çalışanlarının Köydeğirmeni mevkiinde köylülere silah çektiğini ve köylülerin üzerine iş makinası sürdüğünü belirterek Akseki ve Manavgat'tan gelen jandarmanın olaya müdahale ettiğini kaydetti.
'BİZİ KANDIRDILAR, İŞ MAKİNALARI GECE ÇALIŞMAYA BAŞLADI' Köylülerin şirket çalışanlarından şikayetçi olduklarını dile getiren Koç, iş makinalarının iki gün önce kanyona getirildiğini ancak köylülerin engel olmak istediğini belirterek, "olay çıkmaması için jandarma karakol komutanı köylülere köye dönmelerini iş makinelerinin de çekileceğini söyledi. Ancak bizi kandırdılar. İş makinaları gece çalışmaya başladılar" dedi.
'KÖYLÜLER GÜVENLİKLERİNİN SAĞLANMASINI İSTİYOR' HES firmasının çalıştırdığı özel güvenlik görevlilerinin bazılarının kayıtdışı ve kimliksiz olduğunu iddia eden Koç, "güvenlik görevlisi diye getirilen insanlarla konuştuk. Bizim kendileriyle bir sorunumuzun olmadığını, onlara kardeşçe yaklaştığımızı söyledik. Ancak onlar bize 'biz kimsenin kardeşi değiliz' diye karşılık verdiler. Bu insanların arasında hasta ruhlu olduğu izlenimi uyandıran kişiler var. Köylüler güvenliklerinin sağlanmasını istiyor" diye konuştu.
Aydın'ın Kuşadası ilçesinde, 24 yaşındaki trans kadın Dora Özer evinde bıçaklanarak öldürüldü. Siyah Pembe Üçgen'den trans aktivist Demet Yanardağ ise yaz aylarında Kuşadası'nda daha fazla trans kadının bulunduğunu, trans kadınların ya çarka çıkarak ya da internet üzerinden müşterilerini bulduklarını anlattı. Dora'nın cüzdanı ve telefonunun gasp edildiğini aktaran Yanardağ, Dora'nın komşularıyla bir sorunu olmadığını; fakat yaz aylarında nüfusu artan Kuşadası'nın trans kadınlar için hiç güvenli olmadı ğını belirtti. İstanbul LGBTT Derneği, "Dora İçin, Adalet İçin! Nefret Cinayetlerine Dur De!" sloganıyla, İstanbul‘da eylem çağrısı yaptı. Cuma saat 19:30'da Galatasaray Lisesi'nden Taksim Tramvay Durağı'na yürüdü. Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği de 12 Temmuz cuma günü saat 18:00'da İzmir Yakın Kitabevi önünde basın açıklaması yaptı. Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği de yaptığı yazılı açıklamada şu ifadelere yer
verdi: “Bize göre Dora cinayetinin asıl katilleri, trans seks işçilerinin hak taleplerini görmezden gelen ve en temel hakkımız olan yaşam hakkımıza kast edilmesine ses çıkarmayıp dolaylı yoldan destek olan herkestir. Kırmızı Şemsiye olarak, artık trans seks işçilerine reva görülen bu açık “kırım”ın son bulması için harekete geçilmesini talep ediyoruz. Her gün fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddete maruz kalıp, toplumun çeperlerine itilen trans seks işçilerinin haklarının korunmasını istiyoruz. Trans ve seks işçisi cinayetleri politiktir. Trans seks işçilerine yönelen şiddet, kadınlara, engellilere, HIV pozitif bireylere, Kürtlere, Ermenilere, Alevilere, işçilere, emekçilere, sığınmacı/mültecilere, doğaya, hayvanlara yönelen şiddetin bir başka yüzüdür. Transfobik ve orospufobik ahlakınız batsın!” Kuşadası'nda Nisan 2012'de de trans kadın Nükhet Kızılkaya evinde öldürülmüştü.
Ege Güneşi
FETHİYE BELEDİYESİNİN BAYRAM MESAJINA DİRENİŞ İNSİYATİFİNİN CEVABI
Fethiye Belediyesi, Kürtçe bayram kutlaması yaptıktan sonra altına da ’anladınız mı?’diye sorarak faşizmin en net sloganını kullanmaktan çekinmemiş: ’ tek bayrak, tek millet, tek din’ demiştir. Behçet başkan ve etrafındaki eski solcu yardımcıları Hitler’in 1933’deki bu soruları kullanmaları Fethiyeliler tarafından tepkiyle karşılandı. Fethiye Direniş İnsiyatifi yayınladığı bildiriyle tepkisini dile getirdi.
Bedenine Sahip Çık
Aydın'daki Cinsel Taciz Ve Tecavüz Olaylarına Karşı Savaş Açan Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Öğrencisi Bir Grup, Bedenine Sahip Çık' Sloganıyla Çeşitli Etkinlikler Düzenleme Kararı Aldı Veteriner Fakültesi 3'üncü sınıf Öğrencisi Zeynep Çelik, amaçlarının halkı bilinçlendirerek cinsel saldırıları azaltmak olduğunu kaydetti. ADÜ öğrencisi bir grup, kentte yaşanan cinsel saldırı ve tecavüz olaylarına karşı, 'ADÜ Bedenine Sahip Çık' sloganıyla etkinlikler düzenlemek için çalışma başlattı. Kitap Kafe'de toplantı yapan öğrenciler adına konuşan Zeynep Çelik, Aydın'da yaşayanları bilinçlendirmek istediklerini belirtti. Üniversiteli Çelik, "Amacımız, ADÜ'de okuyan ve Aydın'da yaşayanlar olarak, kadın, erkek, çocuk, hayvan bedenine sahip çıkmak. Yapacağımız etkinliklerle halkı bilinçlendirerek, cinsel saldırıları azaltmak" dedi. Aydın'da yaşanan taciz ve tecavüz olaylarına karşı sessiz kalmayacaklarını dile getiren Çelik, "Etkinliklerimizde, cinsel saldırıya maruz kalanlara haklarını hatırlatacağız. Ayşe'nin başına bir şey geldiğinde Ali ve Fatma olarak bağıracağız. Anayasal bazı boşluklara, Aydın'daki ensest ilişkilerin fazlalığına ve Sosyal Hizmetler Kurumu'ndaki güvenlik sıkıntılarına dikkat çekeceğiz. Bütün bunları ADÜ'de eğitim gören bir grup insan olarak başlatıyoruz. Kişisel olarak farklı yerlerde olsak da grup olarak hiç bir parti, bayrak ve reklam içerisinde olmayacağız" diye konuştu.
SOKAK TİYATROSU İLE BAŞLAYACAKLAR
Çelik, toplantıda aldıkları kararlara da değindi. Zeynep Çelik, "10 kişilik bir tiyatro ekibimiz var. Her an her yerde sokak tiyatrosu ile karşınıza çıkabiliriz, hazırlıklı olun. Sosyal medyada örgütlenip sürekli aktif haberleşme sağlayacağız. Bir internet radyosu ile çok kısa zaman içinde yayında olacağız. Yayın, hem eğ-
Sayfa 7
Bakırçay'da Balık Neslini Kuruttular
Bergama, Çandarlı ve Yenikentli çiftçiler, Bakırçay'daki doğal yaşamın kirlilikle yok edilmesine tepki gösterdi. Salça fabrikaları, mandıralar ve sanayi tesislerinden bırakılan atık sular, Çandarlı Körfezi'ne dökülen Bakırçay'da binlerce balığın telef olmasına yol açtı. Balık katliamına tepki gösteren vatandaşlar, her yıl karşılaştıkları manzaranın, bu yıl çok daha vahim bir hale geldiğini belirterek yetkilileri önlem almaya çağırdı. Toplu balık ölümlerinin yoğunlaştığı Yenikent beldesinin Belediye Başkanı Fikret Çam, "Köprünün altında, çevresinde, nehir üzerinde can çekişen veya ölmüş binlerce yayın, kefal ve sazan birikti. Her yıl toplu balık ölümleri oluyor ama hiçbir dönemde bu kadar fazla olmamıştı. Kirlilik yüzünden su dibinde oksijen kalmayınca balıkların da yaşama şansı kalmadı" dedi.Rapor hazırlandıBergama Belediyesi'nin başvurusu üzerine nehirde daha önce araştırma yapan Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi uzmanları tarafından hazırlanan raporda, ölümlere sudaki amonyum ve sülfit miktarının çok fazla artmasıyla suda çözünmüş oksijen miktarının sıfıra yaklaşmasının neden olduğu belirtilmişti. Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü ekiplerinin yaptığı tahlillerde de suyun balıkların yaşamasına uygun olmadığı ifade edilmişti.
'Aliağa Tersaneleri Tuzlalaşıyor!'
lence hem bilgilendirme içerecek. Üniversitemiz gençleri dönüşümlü olarak program yapacak. 11-16 Kasım arasında Aydın'da yaklaşık 5 gün süren ve her gün farklı bir bölgede fotoğraf sergisi açacağız. Biz öğrenciler olarak, tacize ve tecavüze karşı dik duracağız" dedi.
DEVLET VAN'A DEĞİL TAVANA BAKIYOR, DEVLET TAVANA DEĞİL VAN'A BAK ! İzmir'de Antikapitalist Müslümanlar'ın Konak Meydanı’ndaki Vanlı depremzedeler için sessiz oturma eyleminde İzmir Müzisyenler Derneği üyeleri olan AHURA MÜZİK TOPLULUĞU Van halkının sesini duyurmak için erbanilerinin ritmiyle eyleme anlam kattı.
İzmir Aliağa'da bulunan gemi söküm tesislerinde bir iş cinayeti daha yaşandı. Daha 3 gün önce 22 yaşındaki Ersin Şahin kepçenin altında ezilerek hayatını kaybetmişken, bu kez de bir geminin makine dairesinde patlama meydana geldi. DİSK'e bağlı Limter-İş sendikasının açıklamasına göre, sökümü yapılan bir balıkçı gemisinin makine dairesindeki tankta menol kapağı açımı sırasında yaşanan patlama sonucunda, üç çocuğu olan 45 yaşındaki Nurettin Durgun yanarak ve boğularak can verdi. Ağır yaralı olan ve yanıkları bulunan 26 yaşındaki Erdi Arzuman ise, hastaneye kaldırıldı. Limter-İş sendikası açıklamasında, “Aliağa Gemi Söküm tersanelerinde gerekli İşçi Sağlığı İş güvenliği tedbirlerinin alınmadığı, tersane patronları üzerinde hükümet ve adli makamlar tarafından gerekli yaptırım uygulanmadığı koşullarda Aliağa Gemi Söküm’ün adım adım Tuzlalaşacağını ilan ediyoruz” denildi. İş cinayetlerinin kader olmadığının altını çizen sendika, açıklamasında AKP hükümetinin adeta patronları cesaretlendirdiğini dile getirdi. Limter-İş ayrıca, tersane patronlarının cezalandırılması taleplerini de yineleyerek, iş cinayetlerinin birinci derecede sorumlusu olan ve patronlar üzerinde hiçbir yaptırım uygulamayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nı da istifaya çağırdı.
Sayfa 8
KENTSEL DÖNÜŞÜM Küresel sermayenin dünyayı yeniden dizayn edip paylaştığı ve kendine yeni sömürü alanları yarattığı bu dönemde, onların yerli uşakları da '' kentsel dönüşüm '' adı altında yurttaşların barınma hakları üzerinde oyunlar oynuyorlar. Emek sömürüsünün yeni bir boyutu olan kentsel dönüşüm ile yurttaşların barınma hakları ellerinden alınarak sermayeye yeni rant alanları açılmak isteniyor. Bu yazımızda kentsel dönüşüm adı altında uygulanan projelerde sözde kamu yararı gözetilirken işin perde arkasında nasıl bir rant üretildiğini ve bu rantın nasıl bir sermaye aktarımına döndüğünü dilimiz döndüğünce anlatmaya, kentsel dönüşümün yaşandığı yerler üzerinden vatandaşlar için nasıl bir yeniden yoksulluk ve yoksunluk oluşturulduğunu göstermeye çalışalım. Kent Orada Yaşayanlarındır ‘’Her şeyden önce kent yalnızca yapı yığınlarıyla sınırlı, sakinlerine mal ve hizmet sağlamak için tasarlanmış bir organizasyon değildir. Kent yurttaşların gönüllü, etik birliğine, katılımına, ortak bir kentli kültürel ve topluluk bilincine dayanan bir araya gelmişliğin ve yaşam alanlarının adıdır. ‘’ (Harvey,1999:96 Sosyal Haklar Sempozyumu ) Yukarıda yapılan kent tanımında en önemli unsurlar yurttaşların gönüllü birlikteliği ve katılımı vurguları ile kentin tarihi ve kültürüyle yaşayan bir organizma olarak gösterilmiş olmasıdır. Şimdi burada yaşayan insanların tarihi, kültürü ile birlikte her şeyi yurttaşların katılımı olmadan kararlaştırılmış kentsel dönüşüm projeleri adı altında yok edilmek isteniyor. Bu yok edilecek yalanlar üzerine de sermaye sahiplerinin ihtiyaçlarına yönelik olarak ve onların talepleri doğrultusunda uygulamaları hayata geçirilmek isteniyor. Kentsel Dönüşüm Sermayenin İhtiyacıdır Kentsel dönüşümün gerekliliği temel olarak iki yaklaşıma dayandırılıyor. Bunlardan birincisi kentlerin bazı bölgelerinin çöküntü alanı haline gelerek bozulması ve bu bölgelerdeki sağlıksız çevre ve yaşam şartlarının iyileştirilmesi gerekliliğidir. Bu bölgeler, barındırdıkları yoksullarla –gecekondu insanlarıyla- kentsel şiddetin merkezi olarak gösterilmekte ve kentsel dönüşümle gerçekleşecek ‘’ temizliğin “ bu şiddeti azaltacağı varsayılmaktadır. Büyük şehirlerde sık sık yaşanan ve ekranlarda gördüğümüz gece kondu yıkımlarına karşı sadece evlerini savunan bu insanlar sermayenin gözünde şiddetin, suçun sebebi ve kaynağı olarak gösteriliyor. Bu durum onların yoksullardan nasıl nefret ettiklerini açık olarak gösteriyor. Yoksul
Ege Güneşi
RANT AKTARIMI OLARAK KENTSEL BÖLÜŞÜM
YA DA
gece kondu insanlarını daha yaşanabilir bir çevre ve yaşam koşulları vaadi ile şehrin dışına yapılan konutlara taşıyan bu anlayış, yapmış olduğu “temizlikle” şehri suçtan temizleme görüntüsü altında hem bu alanlarda rant elde edecek hem de sınıfsal çatışmaları da azaltmayı hedefleyecek bir düşünceyi taşıyor. Kentsel dönüşümün gerekliliği konusunda öne sürülen ikinci yaklaşımda ise, kentlerin kapitalizmin sahnesi olmanın ötesinde baş aktörlerinden biri olarak görüp onu bir birikim aracı, bir sermaye aktarımı olarak görmesi anlayışıdır. Bu, birinci yak-
laşımda ifade etmeye çalıştığımız yoksulların elinden düşük fiyatlarla alınan yerlerin, yüksek fiyatlarla piyasa aktörlerinin hizmetine sunularak onların bu alanlardan büyük karlar elde etmelerine olanak sağlanmasının ifadesidir.
Başta İstanbul olmak üzere Ankara, İzmir ve diğer göç alarak kent yoksullarının biriktiği kentlerde kentsel dönüşüm sonuçlarıyla açık bir biçimde görülmektedir. Buralarda kentin tarihi, kültürel dokusu ile yurttaşların barınma ve temel ihtiyaçları konusundaki hakları dahil her şey sermayenin azgınca büyümesi ve yeni rant alanları elde etmesi adına yok ediliyor. Kentsel Dönüşümde Kamu Gücünün Rolü Son yıllarda kentsel dönüşüm denince aklımıza hemen TOKİ ve hükümete yakın inşaat firmaları geliyor. Kentsel dönüşüm ihalelerinde en çok gördüğümüz şey iha-
leye katılan firmaların neredeyse hepsinin hükümete yakın firmalar olduğu gerçeğidir. Çalık, İhlas gibi holdinglerin iştirakleri olan bu firmalar hemen hemen tüm ihaleleri almaktadır. Örneğin kamuoyunda çok bilinen bir örnek olan Tarlabaşı kentsel dönüşüm projesini GAP İnşaat almıştır. GAP İnşaat, Çalık Holding’in inşaat işlerini yürüten bir firmadır. Burada Akp hükümeti döneminde hızla yükselen çalık holding ve Albayraklar ‘ ı görüyoruz. İstanbul Tarlabaşı, İzmir Kadifekale örnekleri ile anlatmaya çalıştığımız rantın büyüklüğü ve yoksullara sunulan diğer seçenek olan şehirlerden yalıtılmışlığı şöyle açıklayalım. Örneğin büyüklüğü
40-100 metrekare arasında değişen bu binalarda , konutu 60 metrekare olan bir mülk sahibine firma tarafından 90 bin TL para önerilmektedir. Eğer konut sahibi bu para yerine yapılacak konutlardan yararlanmak isterse takas edilecek konut 60 metrekare varsayıldığında 180 bin TL borçlanmak zorunda kalacaktır. Mülk sahibi şayet borçlanmak istemezse, şehrin dışına TOKİ tarafından yapılan konutlardan alması önerilmektedir. Görüldüğü
gibi bu her şekilde konut sahibi yoksullar için yoksulluk ve yoksunluktur. Ya firmaya borçlanıp geri
kalan yaşamlarını bu borcu ödeyerek geçirecekler ya da şehirden yalıtılmış bir yerde derme çatma TOKİ konutlarına oturacaklar. Peki Tarlabaşı ve Kadifekale gibi örneklerini saydığımız kentsel dönüşüm uygulamaları neden bir kamu kuruluşu tarafından gerçekleştiriliyor? Bu saydığımız uygulamalara bakarak TOKİ ‘ nin varlığı ve işlevinin ne anlama geldiği daha iyi anlaşılır. Orta ve orta üstü gelire sahip bir kimse bu yerlerden konut almayı aklından geçirmediği için buralarda kamu müdahalesini yani TOKİ’ ni görüyoruz. Bu yerlerde hem kamu arsalarının varlığı hem de
daha üst planlamalarla rantın artacağı belli olduğundan bu planlamaların yapılması, süreçlerin koordinasyonu ve asıl olarak da oluşacak rantın ele geçirilerek yandaş firmalara aktarılması ancak kamu gücünün kullanılması ile mümkün olmaktadır. TOKİ’ nin rantın sahibi haline gelmesi ve bunu nasıl kullandığı da Akp iktidarının neden TOKİ’ ne bu kadar önem verdiği ve neden bir çok yasal düzenlemeyle TOKİ’ ni güçlendirdiğini açıklamaya yeter. TOKİ bu rantı yandaş sermayeye aktarmak için Akp iktidarı eli ile kullanılan kamu gücüdür. Kentsel Dönüşüm Yoksullara Sürgün Politikasıdır Mevcut iktidar eliyle hızlandırılan kentsel dönüşüm kent yoksulları için uygulanan bir sürgün politikasıdır. He sürgün gibi kentsel dönüşüm de beraberinde yoksulluk ve yoksunluk doğuruyor. Kentsel dönüşüm büyük bir yaldızlı yalandır. Konut güçlendirme, depreme dayanıklı hale getirme, yaşam alanlarını iyileştirme gibi zırvalar aldatmaca ve göz boyamadan ibarettir. Kent merkezlerine yakın veya kent merkezlerinde yapılan bu evlerin çoğunun zemini zaten depreme dayanıklıdır. Demek ki asıl yapılmak istenen bir şehri insanları, yarattığı kültürü yok edip yeni baştan inşaa ederek zenginler için cazip hale getirmek ve onlara yeni rant alanları yaratmaktır.sözü edilen bu uygulamalarla kent yoksulları için barınma sorunu daha da derinleşmekte, borçlanarak kentin dışında yapılmış kalitesiz TOKİ konutlarına yerleşmek zorunda kalmakta, iş olanağı, ulaşım kısıtlı olduğundan buralarda da barınamamaktadır. EVİNİ SAVUNMAK YAŞAMI SAVUNMAKTIR Bugün alın terimiz ve emeğimizle yarattığımız her şeye azgınca saldıran, talan eden ve buradan kendine yeni rant alanları yaratan bu küresel uşaklara karşı evimizden başlayarak sokaklarımızı, mahallelerimizi, tarihimizi, kültürümüzü yani ortak, gönüllü ve birlikte yaşam irademizi savunmanın yolu kentsel dönüşüme karşı birlikte mücadele etmekten geçiyor. Ege ‘nin cesur ve yürekli insanları konaklara karşı her zaman yoksulların yanında olmuştur. Bu Egelinin tarihi ve geleneğidir. Ege’nin demokrat duyarlı , yüreği insan ve doğa sevgisiyle çarpan tüm halkımızı bu yağma düzenine karşı birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz. Çakırcalı Efe bize uzaklardan sesleniyor: ‘’ Bize de derler Çakıcı, yar fidan boylum, yıkarız Konakları. ‘’
Ege Güneşi
Sayfa 9
KARAOT KÖYÜ
K
Kozak Yaylası’nda Direniş Var
Fıstık çamlarıyla ünlü Bergama Kozak Yaylası’nda yeni altın madeni çalışmaları köylüleri isyan ettirdi. Geçtiğimiz yıllarda yaylanın ormanlık alanlarında yapılan altın madeni çalışmalarının köylülerin meralarına da kaydırılması üzerine Çamavlu köylüleri ayağa kalktı. Başlıca geçim kaynağı hayvancılık olan ve mera sayesinde hayvancılık yaparak geçimini sağlayan köylüler, meralarını kaybetmemek için direniş başlattı.
ETHEM SARISÜLÜK DAVASI: “KATİL KORUNDU, KATİLİN ARKADAŞLARI SALDIRDI !”
Ethem Sarısülük’ün katili polis Ahmet Şahbaz davanın ikinci duruşmasına gelmedi. Ethem’in avukatları mahkemenin katilin kaçmasına seyirci kaldığını söyledi. Adalet bekleyen ve mahkemenin tutuklama talebini reddetmesine tepki gösteren kitleye polis saldırdı. 19 kişi gözaltına alındı, biri ağır onlarca kişi yaralandı. TİYATRO BU CELSEDE DE SÜRDÜ: “KATİL SAKLANIYOR, SAVCI UYUKLUYOR, MAHKEME AKLIYOR !”
KURŞUNLU KÖYLÜLERi HEpiMiz iÇiN DiRENiYORLAR!
E
ge Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) Bayramiç Kurşunlu Köylülerinin topraklarını korumak için başlattıkları direnişe destek açıklaması yaptı. Ülkenin dört bir yanında olduğu gibi Kurşunlu Köylülerinin de yaşam alanlarını korumak için mücadele ettiklerine dikkat çekilen açıklamada, tek bir dalın ya da bir köylünün göreceği zarardan AKP iktidarının sorumlu olacağı uyarısında bulunuldu. Gezi Parkından ODTÜ ormanlarına kadar ülkemizde sermayenin saldırılarının her yerde olduğunun dile getirildiği yazılı açıklamada, yeryüzü cenneti olan Kazdağlarının onlarca yerinde altın, kurşun, bakır, molibden gibi vahşi madencilik çalışmaları hızla devam etiğine dikkat çekildi. Kurşunlu köylülerinin yaşam alanlarını ve antik Skepsis kentini korumak için çareyi alana
kurdukları çadırlada açlık grevine başlamakta bulduklarını belirten EGEÇEP, eyleme katılan köylülerin sayısının her geçen gün arttığı dile getirildi. EGEÇEP açıklamasında şöyle denildi; “Bayramiç Kurşunlu Köylülerinin, bedenlerini açlığa yatırarak sürdürdükleri direniş, halkın topraklarını, geleceklerini koruma kararlılığının bir sonucudur. Bu ülkenin insanları Peri Suyu’nda, Artvin'de, Yuvarlakçay'da, Gezi Parkı’nda, ODTÜ’de, Çaldağı’nda, Kozak'da yaşamlarına, doğalarına, sahip çıkacaklarını gösterdiler. Yaşamlarını onurlu şekilde savunanlar, tüm anti demokratik baskıcı uygulamalara karşı seslerini yükseltenler bu ülkenin geleceğidir. Tek bir köylünün, tek bir dalın bile göreceği zarardan AKP hükümeti sorumludur. Kurşunlu Köylüsünün direnişi hepimizin direnişidir”.
araot Köyü Torbalı’ya bağlı küçük bir köy. Bu sene 3 sü düzenlenen Karaot Tohum Takas Şenliğine çalışma hayatından kaynaklı yapamadığımız ziyaretini bayram vesilesi ile yakaladığımız tatil gününde yapıyoruz. Torbalı’da Utkum Duran ve iki güzel çocuğu karşılıyor bizi . Torbalı’dan Karaot’a doğru yola çıkıyoruz.Arkamızda binaları,arabaları,üstümüze yürüyen kalabalığı bırakıyoruz yavaş yavaş.Yavaş yavaş toprağa,ağaca,havaya kavuşuyoruz.Karaot köyünün girişinde narlarla dolu mezarlık karşılıyor bizi.Merakla soruyoruz ‘’Neden toplanmıyor narlar’’diye.İnanışa göre mezarlıktaki narlar unutkanlık yapıyor. Bu yüzden kimse koparmıyor mezarlıkta yetişen narları. Köy meydanına vardığımızda sıkışık binalar iç içe geçmiş şehir mekanlarının yerine yan yana duran birbirine yaslanan köy kahvesini,bakkalı ,muhtarlığı görüyoruz.Karaot Tohum Takas deneği meydanın girişinde hoş geldiniz der gibi duruyor.Araçtan iniyoruz.Yanımızda Utkum’un olmasından da ileri gelen bir tanıdıklık duygusu var.Herkesle selamlaşıp bayramlaşıyoruz. Utkum’un biraz işi var. Bizde yanımıza rehberimiz olmayı kabul eden Mahir’i alıp köyü dolaşmaya çıkıyoruz.Mahir bizi köyün ormanına götürecek.Düşüyoruz Mahir’in peşine .Köyün içinden yürüyoruz.Her bahçe de nar ağacı var.Bir ağaçtan nar koparıp tadına bakıyoruz.Bereketin simgesi mi yoksa bir aradalığın simgesi mi diye düşünüyorum nar tanelerini elime doldururken. Köyün ormanının kıyısına geliyoruz, ama
daha fazla ilerlemiyoruz. Mahir ormandan korktuğunu söylüyor bize. Dönüyoruz. Köyün diğer ucuna gitmek için. Mahir bizi başka bir sokaktan götürüyor.Sokaklarda çocuklar maytap patlatıyor.Bense kız kaçıran atlı oyuncağı hatırlıyorum.İçimizde bir çocuk mu var gerçekten yoksa çocukluğa duyulan bir özlem mi bilinmez köyün çocuklarıyla oynamaya başlıyoruz.Her çocuğun elinde maytap var.Her taraftan pat pat diye sesler yükseliyor.Bizde maytap patlatmaya başlıyoruz… Ve tabiî ki top. Utkum’un işi bitip geldiğinde biz köyün çocuklarıyla takım kurup maç yapmaya başlamışız. Ben çocukları bırakıp Utkum’un peşine takılıyorum..Bayramlaşmamız gereken çok insan var. Girdiğimiz her evde kadınlar karşılıyor bizi. Kısacık ziyaretlerimizde tek konumuz var. Tohum takas şenliği. Kadınlar şenliğin tüm aşamasında aktif olarak varlar.Şenliğin nasıl geçtiğine dair değerlendirmeler yapıyorlar.Ve hepsi bu sene yapılan şenliğin daha fazla insana ulaştığından bahsediyor.Hangi kanallara gazetelere çıktıklarını anlatıyorlar.Yaptıkları çalışmanın geri dönüşünden memnunlar. Ev ziyaretlerimizi bitirip derneğe geçiyoruz. Dernek de Cevdet Baba karşılıyor bizi. İçtiği şeftali likörün-
den bize de ikram ediyor.Bir taraftan da bize Türkiye’deki ilk Tohum takas derneğini nasıl kurduklarını anlatıyor.2005 yılında 7 kişi başladıkları çalışmada kısa sürede çoğalıyorlar.Çoğalmaları o kadar kolay olmuyor yaklaşık 500 köy geziyorlar.İnsanlara ne yapmak istediklerini anlatıyorlar ısrarla.Gittikleri köylerde kaybolmak üzere olan 50 çeşit tohuma ulaşıyorlar.Bir taraftan bu çalışmayı yaparken bir taraftan da tohumu insanlarla nasıl buluşturacakları üzerine çalışma yapıyorlar.Bu çalışma esnasında Hindistan’da ve Yunanistan’da yıllardır yapılan tohum takas etkinliklerini öğreniyorlar.Ve Türkiye’de bir ilk gerçekleştiriyorlar 2010 yılında Karaot Tohum Takas şenliklerinin ilkini yapıyorlar.Şenlik ile kaybolmaya yüz tutmuş tohumlar ücretsiz el değiştiriyor.Düzenlenen seminerlerde Genetik Yapısı Değiştirilmiş ürünler(GDO),yanlış gübre kullanımı ve organik tarım üzerine bilgi alışverişi yapılıyor.’’Her şeyi imece usülü yaptık,herkes işin bir ucundan tutu’’ diyor Cevdet Baba.Biraz kırgın Cevdet Baba bu sene 3.sü yapılan Karaot Tohum Takas Şenliğinin Torbalı Belediyesi tarafından yapılmış gibi basında yansıtılmasına.Ekliyor sonra ‘bu dernek bizim kimseye vermeyiz.’’ Dönme vakti. Dönüş yolunda tohum üzerine konuşuyoruz Utkum’la.Tohumun evrensel bir değer olduğunu ve insana ait olduğunu söylüyor.Tohumun korunması için depolanması değil toprağa düşmesi gerekiyor.Bir yerde sakladığınız bir tohumu 10 sene sonra kullandığınızda o tohum aradaki iklim koşullarına göre kendini dönüştüremediği için yaşayamaz.Bu yüzden tohum evrensel ve insanlığa ait bir değerdir.İnsanın emeği ile hayat bulur.Tohumu koruyarak ve yaşam alanlarını çoğaltarak İnsanlığa ait değerlere sahip çıkmaya çalıştıklarını anlatıyor Karaot Tohum Takas derneği ile. Utkum ve iki güzel çocuğundan ayrılıyoruz. Koşarak otobüse yetişiyoruz. Yavaş yavaş sıyrıldığımız kente hızla geri dönüyoruz. Kafamda Son cümle kalıyor tohum insanlığa ait. Evet tohum insanlığa ait ve kapitalizm onu da almak istiyor elimizden. Kendisine sermaye olsun istiyor 1000 yıllardır insanlığın yarattığı ve insanlığı yaratan tohumu ele geçirmek istiyor. Genetiğini değiştiriyor kendisine Pazar olsun diye. Karaot köyü bir küçük köy.Kapitalizme Pazar olmamak için direniyor.
Sayfa 10
Ege Güneşi
izMiR MÜziSYENLER DERNEği ‘Dünyaya bir daha gelirsem, ne kadar tank, tüfek ve silah varsa hepsini eritip saz, cümbüş ve zurna yapacağım’’ A r a m T i g ra n
Sadece eleştirmek için değil değiştirmek için varız! diyen, karanlıktan şikayet etmek yerine bir ışık olmayı yeğleyen, müziğin evrensel dili ve birleştirici özelliği ile hayatı daha güzel daha yaşanılır kılma çabasında olan İzmir müzisyenlerinin kurduğu İMD(İzmir Müzisyenleri Derneği) İzmir’de 80 sonrası mesleki ve sosyal bir örgütlenme olarak taşıdığı misyon ve ilkeleri ile bir ilk. Derneğin kuruluşunu ilkelerine ve misyonlarını gösterecek şekilde İzmir Termik Santral istemiyor konserinde ilan ettiler. İMD kurulduğu an itibarıyla İzmir’in sokaklarında,gecekondularında,alanlarında yer aldı..Müzisyenlerin yaşamla kopan bağlarını yeniden kurdular.İMD İzmir’in yoksul müzisyenleri sahiplenerek,öldürülen müzisyen arkadaşlarının davasını takip ederek,durumu iyi olmayan yetenekli çocuklara enstrüman temin edip ücretsiz kurslar vererek hayatın her anına dokundular.İMD’de gönüllük temelinde çalışmalarını yürüten müzisyenler Neşet Ertaş'ı kaldığı hastanenin bahçesinde verdikleri konserle Neşat Ertaş’a hediyelerini sundular. Sanatçıların hayatta iken değerinin bilinmesi için bir çağrı yaptılar. Gezi Direnişinde ise gün boyu yaptıkları müzikle alana gelen herkesi müziğin birleştirici yönüyle ortaklaştırdılar.1 Eylül Barış Gününde barış zinciri oluşturdukları yer ise Reyhanlıydı. Yaptıkları her eylem ile her geçen gün daha fazla takdir toplayan İMD’nin müzik emekçileri yaşamaya dokunmaya devam ediyorlar. İMD yaşam içindeki duruşuyla Türkiye’de topluma dayatılan müzik ve müzisyen algısının dışında bir müzik ve müzisyen duruşunu gösterdi. Ege güneşi; İMD yi neden kurma ihtiyacı duydunuz? İMD: İMD yi müzisyenlik sanatının ve mesleğinin saygınlığını yeniden kazanmak, yaşamdan beslenen hayatla barışık çağına karşı duyarlı paylaşmayı ve dayanışmayı merkeze alan sanatını en nitelikli halde icra etmeyi kendine görev edinen müzisyen kişiliğini oluşturmak müziğin evrensel dili ve birleştirici özelliği ile toplumsal barışa katkı sunmak insanlar arasında sevgi temelli bir ortak zemin yaratmak ve müzisyenlerin çalışma koşullarından kaynaklanan sorunları çözmek, sendikal hakları kazanmak, sigorta iş ve can güvenliği ücretlerin iyileştirilmesi gibi sosyal hakları kazanmak üzere kurduk. Bir başka hedefimizde herkes için ulaşılabilir nitelikli bir sanat anlayışıyla toplumun yoksul ve yoksun kesimlerine sanatımızı ve müziği ulaştırmaktı.Bu hedefimiz bizi sokağa götürdü.Sokakla yeniden temas etmek yaşamla yeniden bağ kurmak gerekiyordu. Ege Güneşi:İMD nin sokakla buluşmasında nasıl geri dönüşler aldınız?
İMD:sanat yaşamdan beslenir yaşamı besler. ancak gelinen süreçte yaşamdan tamamen soyutlanmış yalıtılmış bir sanatın giderek niteliksizleşmesi ve değersizleşmesi toplumun estetik algısının ve beğeni düzeyinin düşmesi gibi olumsuz sonuçlarla karşılaştık. Bunda sanatçıların ve özelde biz müzisyenlerin payı büyük. Yaşam karşısındaki duyarsızlığımız yüzünden mesela beslendiğimiz bir kaynak kalmadı. türkülerimizi şarkılarımızı özel ve değerli kılacak bir tema kalmadı. Buna bir nihayet vermek için sanatçıların bilim insanlarının aydınların yazarların edebiyatçıların ve kendisine yaşamı yeniden üretme konusunda misyon biçen herkesin yeniden sokağa yaşamın merkezine akması reel gerçekliği tanıması gerekiyor. Ve insanlığın karşılaştığı sorunlar çelişkiler yoksulluklar yoksunluklar yada sevinçler acılar yaşamlarını bütünleyen her şeye dair fikir sahibi olmaları gerekiyor ki kendilerine bir şey katabilsinler. Sokaktan beslenmeyen ve sokağı beslemeyen her şey kendi içinde güdükleşmeye tükenmeye değersizleşmeye mahkumdur.Biz elimizden geldiğince yaşamın aktığı her alanda var olmaya sanatımızın gücünü toplumla buluşturmaya çalıştık. Hayatı güzel kılma çabamız aynı zamanda sanatın ve müziğin aslında ekmek kadar su kadar temel bir ihtiyaç olduğunu insanlara yeniden gösterdi. Huzurevlerinde, engelli merkezlerinde, hayvan hakları eylemlerinde, sendikaya üye olduğu için işten çıkarılan yada haklarını arar-
ken mağdur edilen işçi ve emekçilerin yanında sokak çocukları ile, evsizler yurdunda, ıslahevlerinde, yoksul mahallelerde kadınlarla çocuklarla insanlarla müziğimizi buluşturduk. Her temas bizi de dönüştürdü, yaşama ne kadar yabancı olduğumuzu gördük. MS hastaları ile ortak etkinlik yaptığımızda onların dünyasını mücadelelerini tanıdık. Kanser hastası çocuklarla etkinlik yaptığımızda onların ailelerinin verdiği çabaya tanık olduk. Emeklerini savunan insanlarla buluştuğumuzda yaşanan eşitsizliklerin adaletsizliklerin farkına vardık. tutuklu öğrencilerin yargılandığı mahkeme önlerinde müzik yaptık, termik santrallere karşı HES’lere karşı konserler düzenledik, doğayı ve yaşamı savunmak adına ne kadar sorumluluğumuz olduğunu ve müzisyenlerin bu etkinliklere katılmasıyla oluşan umudun, sevincin, direnme gücünün farkına vardık. Karaburun halkının İzmir yürüyüşünde, Reyhanlı'da yaşanan bombalı saldırıya karşı 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde barıştan, sevgiden, eşitlikten, adaletten, emekten, haklıdan yana tavır alarak aslında çok önemli bir boşluğu doldurduğumuzu ve insanların verdikleri mücadelelerde bizim varlığımızla ne kadar da şevklendiğini gördük. Ege Güneşi: peki müzisyenlerin(sanatçıların)sokaktan bu kadar kopmasına sebep neydi sanatçının beslendiği damar değil miydi sokak?
İMD: İnsanlar arasına örülen duvarlar, geçim derdi, devletin her türden sosyal olaya sert müdahalesi, yarattığı korku toplumu, eğitim sisteminin ürettiği bireyci, bencil, sorumsuz, soru sormayan, itaatkar, sistemin ihtiyaçlarına göre şekillenen ve bilgiden, merak duygusundan yoksun nesiller geldiğimiz bu noktanın en temel nedeni. 12 Eylül öncesinde ülkemizde tiyatro salonu olmayan sinema
salonu olmayan ilçe yokmuş. Her yerde dernekler varmış. Folklor çalışmaları, müzik etkinlikleri, sanat eğitimleri, kütüphaneler, okuma odaları. Ve Anadolu yaşam kültürünün temeli olan İMECE usulü yardımlaşma ve dayanışma. Sistemin yok etmek için en çok çabaladığı şeyler bunlardı. 12 Eylül darbesi bir yandan üniversitelerde BİLİM i yok ederken, gerçek bilim insanlarını 1402 kanunuyla okullardan atarken, toplumun tüm kesimlerini işkenceden geçirip gözaltı ve tutuklama terörü ile sindirirken, sendikaları, partileri, dernekleri, gazeteleri, sanat kurumlarını, ve aklınıza gelen ne varsa hepsini yasaklarken, kitapları yakarken aslında itaatkar ve dişine göre bir toplum yaratmak istedi.Bundan müzik de nasibini aldı. Müzisyenlerin 12 Eylül öncesinde TÜMİS adında bir sendikası bile vardı.(Türkiye Müzik İşçileri Sendikası) 12 Eylül tüm toplumsal dinamikleri yok etti. Bilinçsiz, gerici, ırkçı, birisine korku ile bakan, ayrışmış, bölünmüş bir toplum yarattı. İnsanlar arasındaki güven, dayanışma, paylaşım gibi en temel argümanları yok etti. Kolaycı ve tüketim odaklı bir toplum yarattı. Ve POPÜLER KÜLTÜR dediğimiz aslında emperyalizmin kültürel alanda yayılmacılığının ürünü olan bir kültürle bizi tanıştırdı. Artık insani değerlerden soyutlanmış, yaşama dair sorumluluk almayan, yalnızca kendisi için yaşayan bir insan tipi oluşturmak isteniyordu. 12 eylül öncesinde radyolarda ülkemiz ve dünya müziğinden şarkıları dinleyen öğrenen söyleyen sinemaya giden tiyatroya giden, kitap gazete dergi okuyan, bir müzik enstrümanı öğrenmeye çalışan, kentin-
deki konserlere giden bunları KIZLI ERKEKLİ yapan ve bir toplumsal özgürlük ve emek mücadelesinin içinde gerçekleştiren toplum artık evine kapanmış, geçim derdine düşmüş ve sistemin yarattığı korku çağının içinde hapsolmuştu. Yaşanan toplumsal gelişmeler bir askeri darbe ile 20 yıl geriye götürülerek tasfiye edilmişti. Yeniden örülen ve biçimlenen toplumsal yapı içerisinde müzik de payına düşeni aldı. Ve sanatçılar bilim insanları yazarlar sendikacılar aydınlar en ufak bir muhalif duruşlarından ötürü bile çok ağır biçimde cezalandırıldılar. Müzik yaşamda yarattığı etki, derinlik, güzellik, görkemi ve gücüyle var olduğu sokaklardan çekilerek salonlara, barlara, lüks köşklere ve televizyona hapsoldu. Ve buralarda sadece belli elitlerin ulaşabildiği bir tüketim malzemesi meze haline getirildi.Sigortası, sosyal güvencesi, iş güvencesi olmayan düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalan müzisyenler ise geçim derdine düşerek kendilerine dayatılan bu koşullara teslim olmak zorunda kaldılar. Ya onlardan beklenilenleri yapacaklar yada işsiz kalacaklardı. Ege Güneşi: İki sanatçı tavrı gelişti 12 eylülden sonra bir tarafta Neşet Ertaş,Ahmet Kaya diğer tarafta ise Serdar Ortaç,Ebru Gündeş…
İMD: Evet bir tarafta Ruhi Su'nun önünü açtığı çağdaş halk ozanlığı ve Yeni Türkü adı verilen bir tür olarak özgün müzik ortaya çıktı. Çok sesliliğe dayalı, batı müziği enstrümanlarını da içeren armonik olarak zenginleşmiş bir tür. Ülkemiz müziğinde yeni bir açılım idi bu. 1980 lerin ortalarından itibaren bu tarz Grup Yorum, Zülfü Livaneli, Rahmi Saltuk, Sadık Gürbüz, Yeni Türkü, Çağdaş Türkü, Ahmet Kaya. Saydığım müzisyenler ve
müzik grupları, dünya müziği ile ülkemiz müziğini harmanlarken yine toplumsal eşitsizliğe ve sorunlara dikkat çeken şarkılar yaptılar. Bir duruş ortaya koydular. Ve tabiî ki baskı ile yıldırma politikası ile karşılaştılar. Konserleri yasaklandı, albümleri yasaklandı, soruşturmalar, tutuklanmalara rağmen hayatla bağlarını koparmayan sokakta olmaya devam eden sanatçılar yaşamın her alanında söz söylediler. Ruhi Su ülkemiz müziğinin mihenk taşıdır. Gerek müziğe kattığı değer gerekse insani ve toplumsal duyarlılığı ile yeni bir kapı aralamıştır. ki Ruhi Su üstadımız da emekten, insandan, barıştan yana duruşunun yani gerçek bir sanatçı olmanın bedelini cezaevinde tedavi edilebileceği fakat darbecilerin tedavisine izin vermemesinden ötürü hastalıktan ölerek ödemiştir.Yine yakın tarihimizde Müziğe ve yaşama kattığı yeni bir soluk ile ülkemizde hemen hemen her kesimin sevgisini kazanan herkesin duygularını, yaşanmışlıklarını ifade eden şarkıların sahibi Ahmet Kaya’nın yaşadıkları bunlara acı bir örnektir. Ülkesini bu kadar seven bir sanatçı bu ülkeyi terk etmek zorunda bırakılmıştır yaratılan korku toplumu yüzünden.Ama şunu da görmek lazım yıllar geçse de Halk gerçek sanatçıyı unutmuyor.En son Serdar Ortaç’ın Manisa’da verdiği konserde halkın tepkisi onu sahneden indirmiştir.Halk Ahmet Kaya’ya kendi sanatçısına yapılan haksızlığı unutmamıştır. Ege Güneşi: Gezi direnişinde müziğin mizahın ve yaratıcılığın nasıl birleştirici bir rolü olduğunu gördük .Sizler de alandaydınız.Gezi size neler kattı?
İMD: Gezi Direnişi bizim için çok özel bir deneyim idi. Biz ilk günden beri toplumun tüm kesimlerini bir araya getirebilecek zorlu bir çaba içerisinde idik. Derneğimiz bünyesinde farklı görüşler farklı yaşam tarzları farklı inançlar birbirine saygı duyarak kendilerini var ettiler. Demokratik bir ortam oluşturduk. Zaten çok büyük fedakarlıklarla hiçbir karşılık beklemeden yaşamın her alanında varlık gösteren İMD üyeleri Gezi direnişi boyunca tanıştığı ve saflarına kattığı müzisyenlerle yine aynı özveri ve sorumluluk duygusuyla varlık gösterdi. Ve biz GEZİ direnişindeki mizahi ruhu da çoktan yakalamıştık. O nedenle sürece adapte olmamız zor olmadı. Biz aynı İMD çatısı altında yaptığımız gibi Gezi sürecinde de farklı kesimleri bir araya getirmeye kaynaştırmaya, birbirini tanımaya, ezber ve önyargılarını yıkarak yeni bir bilinç geliştirmeye çabaladık. Bunda oldukça başarılı olduk.
Öyle ki İzmir'de İZMİR MÜZİSYENLER DERNEĞİ bir fenomen oldu. Gezi Direnişi sü-
recinde alandaki varlığımız toplumun tüm kesimleri tarafından ilgiyle ve hayranlıkla izlendi. Bir ayrıntı vermek istiyorum. Biz 31 Mayıs günü yani direnişin başladığı gün, Alsancak Çocuk ve Gençlik Eğitim Merkezi'ni ziyaret ettik. Oradaki sokak çocukları ve madde bağımlısı çocuklarla müzik yaptık, oyunlar oynadık, sohbet ettik. Direniş alanına oradan geldik. Alanda her defasında şuna vurgu yaptık. Tamam tepkimizi gösteriyoruz demokratik hakkımızı kullanıyoruz, şikayetlerimiz var. Ancak yaşama dair özlemleri, duyarlılıkları, itirazları olan insanlar, başka bir dünya özleyen insanlar, sahip oldukları bilgiyi, deneyimleri, bilinci ne oranda sistem tarafından yoksun ve yoksul bırakılmış kesimlerle paylaşıyorlar? İnsanların bilime, müziğe, şiire, edebiyata, kültürel sanatsal çalışmalara, bilinçlenmeye, sevgiye ve paylaşmaya ihtiyacı var. Cehaletle terbiye edilen ve biat kültürü ile yoğrulan bir toplum gerçeği karşısında insanları lüks köşklerinden, kendi içlerine kapandıkları hayatlarından çıkmaya, yaşamla buluşmaya, hayata değer ve anlam katmaya ve kendi yaşamlarındaki yabancılaşma ve yalnızlaşmaya bir son vermeye davet ettik.Bu davetimiz kabul gördü ki herkesin sevdiği, saygı duyduğu, arkasından yürürken yanımda yürüyenlerle kucaklaştığı dans ettiği aynı sloganları attığı bir ortam yarattık. Misyonumuzu aştık onlarca kavgayı çatışmayı engelledik. Müziğimizle müdahale ettik gerginliklere. İzmir in hemen hemen her mahallesinde ilçesinde bölgesinde müzik yaptık. 40 gün boyunca yeri geldi günde 18 saat aralıksız çaldık. Yemedik içmedik uyumadık yeri geldi. Ama asla yorulmadık. Bu tarihi anlarda eylem alanlarını diri tutmak insanları alanda durmaya direnmeye ikna etmek ve süreci en verimli şekilde kendilerine değer katarak geçirmeleri için elimizden geleni yaptık Ege Güneşi:Gezi Direniş’ten sizler aynı zamanda farklı bir proje ile çıktınız.Bize bu projenizi biraz anlata bilir misiniz?
İMD: Gezi Direnişi'nin bizim açımızdan en büyük kazanımı İZMİR ÇOCUK ATÖLYESİ'dir.Gezi direnişi sürecinde farklı sanat dallarından insanlar İMD ile ortak hareket etti. Mahallelerde forumlarda birlikte etkinlikler düzenledik. Konserler düzenledik, resim yaptık çocuklarla, yerleri tebeşirlerle boyadık, oyunlar oynadık, drama çalışmaları yaptık. Ve sonra İzmir Çocuk Atölyesi'ni kurduk. Yoksul mahallelerde, okullarda, engelli merkezlerinde, ıslahevlerinde çocuklarla kültür-sanat ve bilim çalışmaları yapmayı hedefliyoruz. Şimdi Behçet Uz Çocuk ve Araştırma Hastanesi ve Ege Üniversitesi Çocuk Onkolojisi bölümünde genişleyen gönüllü kadromuzla çalışmalara başladık. Bunu önemsiyoruz. Çocuklarımızın bizlere, bizlerin çocuklarımıza ihtiyacı var. Kuşaklar arasında köprü kurarak, yaşamını güzelleştirerek hayata umutla bakabilen, anlamlı ve dolu dolu yaşayan mutlu, özgür, soru soran çocuklara ihtiyacı var ülkemizin. Ve bunun yolunun kültürü, bilimi, sanatı çocuklarımıza ulaştırmak olduğu gerçeğini çok net gördük. Bu bizim için en önemli olay.
Ege Güneşi
Sayfa 11
FOÇA TERMİK SANTRALİNE 6 BİN DAVA AÇILACAK İzmir'in Foça ilçesine yapılacak olan termik santraline yönelik Foça Çevre ve Kültür Platformu 6 bin yeni dava açmak için çalışıyorlar
İzmir'in Aliağa İlçesi'ne bağlı Çakmaklı Köyü ile Foça İlçesi'nin Gencelli Mahallesi arasında yapılmak istenen iki termik santral ve Kozbeyli ile Ilıpınar köyleri arasında yeni oluşturulan cüruf alanlarını istemeyen Foçalılar, süren onca dava varken yenilerini açmaya hazırlanıyor. Kurdukları çadırda 6 bin imza toplayan Foça Çevre ve Kültür Platformu (FOÇEP) üyelerinin hedefi, imza sahiplerine ulaşarak 6 bin yeni dava açmak.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın yaptığı imar planı değişikliğinin Kozbeyli ile Ilıpınar köyleri arasına cüruf dökülmesine izin vermesi üzerine askıya çıkan imar planı değişikliklerine itiraz eden FOÇEP üyeleri imza toplamak için çadır kurdu. Aliağa Nemrut Sanayi Bölge-
si'ndeki demir Çelik işletmelerinin yıllardır biriktirdiği milyonlarca ton cürufun Kozbeyli-Ilıpınar arasındaki vadilere döküleceğini söyleyen FOÇEP Dönem Sözcüsü Nermin Korkmaz, "Cürufların kaldırıldığı alanlara termik santral kurulacak, çıkacak küller de itiraz ettiğimiz bu yerde depolanacak. Bölgede yaşayan yurttaşlar olarak askıya çıkarılan plana süresi içinde itiraz ederek, binlerce imza topladık. İmzaları Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na iletilmek üzere Foça Belediyesi'ne teslim ettik. İtirazlarımızın dikkate alınmayacağını biliyoruz hedefimiz 6 bin imza sahibine ulaşarak 6 bin dava açmak. Biz bu davayı açtığımızda herkes arkamızda ne kadar büyük bir gücün olduğunu görecek" dedi. FOÇEP Yürütme Kurulu üyesi Bahadır
DEBA İŞÇİLERİ BANKADA EYLEM YAPTI
Doğütürk ise yörede kullanılan suyun cüruf dökülmesine izin verilen bu alandan sağlandığını, yeraltı kaynaklarına karışacak ağır metallerin zeytin alanlarına ve tarımsal üretime ciddi zarar vereceğini dile getirerek, "Bu bölge artık bir demirci dükkanını bile kaldıramayacak durumdayken iki tane
termik santral kurulmasına izin vermek bölgeyi öldürmekten başka bir şey değil. Burada oluşan kirliliğin Menemen Ovası'nı geçerek İzmir'e kadar ulaştığı yıllar önce kanıtlanmışken bu kararları vermek cinayet" diye konuştu.
DEBA'dan 10 aylık ücretleri ve kıdem tazminatlarını alamadıkları için 18 aydan bu yana direnen işçiler, eylem yaptı.
Denizli'de 2009 yılında üretimini durduran DEBA'dan 10 aylık ücretleri ve kıdem tazminatlarını alamadıkları için 18 aydan bu yana eylem yapan işçiler, son olarak banka şubesinde eylem yaptı. Borçları nedeniyle fabrikayı ve arazisini alan İş Bankası'nın Çınar ve Bayramyeri şubelerine giden 30 işçi, alacaklarının hesaplarına yatırılıp yatırılmadığını sordu. Kıdem tazminatları ve 10 aylık maaşlarını almak için 18 aydan bu yana her hafta eylem yapan Denizli Basma Sanayi A.Ş. (DEBA) işçileri bugün de İş Bankası'nın Bayramyeri ve Çınar şubelerine giderek alacaklarının hesaplarına yatıp yatmadığını sorgulattı. DEBA mağduru 30 işçi banka yetkililerinden kıdem tazminatları ve maaşlarının hesaplarına yatıp yatmadığının sorgulanmasını istedi. Banka yetkilileri işçilere hesaplarına para yatırılmadığını, sorunun kendilerini aştığını ifade etti.
Bankada, işçiler adına konuşan 22 yıllık DEBA işçisi Abdullah Tekin, 2009 yılında üretimi durduran fabrikanın 2005 yılında İş Bankası tarafından alındığını belirtip, "Fabrikayı İş Bankası aldıysa, sahibi Esat Sivri'nin her gün fabrikada ne işi
var? İş Bankası bizlere neden bir açıklama yapmıyor? İş Bankası burayı kaç paraya satın aldı ve şimdi bu iş yerini kime satacak. Haklarımızın ödenmesini istiyoruz ve mücadelemizi sürdüreceğiz" dedi. İşçiler açıklamanın ardından bankadan ayrıldı.
TORBALI'DA AĞAÇ KATLİAMINA İSYAN Orman İşletme Müdürlüğü ekiplerinin, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin talebi üzerine Ayrancılar’da 300
ağacı kesmesi halkı ayaklandırdı.
Mezarlıkları yenileme ve çevre düzenlemeleri kapsamında Torbalı'da çalışma yapan İzmir Büyükşehir Belediyesi, Ayrancılar'daki 100 dönümlük bir alanda 300 asırlık ağacı Orman İşletme Müdürlüğü'ne kestirdi. Her biri 100 yaşını aşkın ağaçların kesilmesi vatandaşların büyük tepkisine neden oldu. Duruma isyan eden vatandaşlar, bölgeye akın ederek kesimlerin durmasını sağladı.
’ÖZELLEŞTİRME YAĞMADIR, TALANDIR, SOYGUNDUR’
Muğla’daki termik santral ve kömür sahalarının özelleştirilmesine karşı Milas’tan Ankara’ya yürüyen yaklaşık 200 enerji ve maden işçisi, Meclis’e yürüdü. İşçiler,“Özelleştirme yağmadır, talandır, soygundur” dedi.İşçiler, “Sat bakalım, sat bakalım, Yatağan’ı sat bakalım, direnişi gör, sıkıysa sat bakalım”, “Yatağan işçisi direnişin simgesi” sloganlarıyla Meclis önüne yürüdü. Burada işçiler adına bir basın açıklaması yapan Türkiye Maden İşçileri Sendikası (Maden-İş) Genel Başkanı Nurettin Akçul, Milas’tan yola çıkan yaklaşık 200 enerji ve maden işçisinin yol boyunca Yatağan, Muğla, Aydın, İzmir, Uşak ve Afyon’a uğradığını ve halktan yoğun destek gördüğünü belirtti.şçilerin “Yıllardır cefasını çektiğimiz bu işlet-
meler özelleştirilirse, bu özelleştirme bize işsizlik, yoksulluk getirecek; soluduğumuz zehirle, yitirdiğimiz sağlığımızla baş başa kalacağız” dediklerini aktaran Akçul, özelleştirmelerin durdurulmasını talep etti.Yatağan Termik Santralı’nda çalışan Dinçer Yıldız, “Direnişimizi ve sesimizi daha fazla duyurmak için her türlü engellemelere rağmen Ankara’ya kadar geldik” diye konuştu. Özelleştirmenin ne olduğunu daha önce gördüklerini ifade eden Yıldız, şunları söyledi: “İlçemizde bulunan Süt Sanayii’ni ve Yem Sanayii’ni sattılar, bu gün onlardan eser kalmadı; camları kırık, çöplük içinde mezbelelik oldu, devletin kamu kurumu yok olup gitti. Direnirsek kazanacağımızı biliyoruz.
ÇiğLi izMiR'iN ÇÖpLÜğÜ DEğiL!
ÇÖpTEN HAYAT iSTEMiYORUz!
yapılan forumlarda bir platform kuruldu ve her yerde bu sorunu gündem yapmaya yönelik çalışmalar başladı. 3 Ağustos gününde yaptığımız eylemde Çanakkale yolu üzerinde çöp kaldırılmadan eylemlerimizi durdurmayacağımıza dair bir basın açıklaması yaptık. Ege Güneşi: Peki sizi bu eylemliliklere iten ne tam olarak? Çöp sizin için nasıl bir sorun?
Selçuk Koçak: Bir kere Harmandalı Çöplüğü hazırlanan raporlardan da görüleceği üzere artık İzmir’in çöpünü taşıyamıyor. Sürekli yangın çıkıyor çöplükte ve her an patlama tehlikesi var. Ege Güneşi: Ümraniye çöplüğü de patlamıştı. Gaz sıkışması nedeniyle; peki yetkililer bu tehlikeyi görmüyorlar mı?
İzmir yaklaşık 4 milyon insanın yaşadığı Türkiye’nin 3. büyük şehri. Bu büyük şehrin ürettiği çöpler Harmandalı semtindeki çöp alanına boşaltılıyor. Harmandalı çöplüğü bundan tam 21 yıl önce kuruldu, 2003’ten beri kullanım süresi bitmiş olmasına rağmen çöpler buradaki katı atık depolama alanına dökülmeye devam ediyor. 21 yıl önce yerleşim alanı dışında kalan çöplük kentin büyümesi ile yaklaşık 150 bin kişinin yaşadığı Harmandalı, Evka-5, Egekent, Ulukent, Egekent-2 ve İzkent semtlerinin tam ortasında kaldı. Kentin büyümesi ile çöp sorunu da büyüyor.Günlük 4000 ton çöp üreten kentin çöpünü taşıyamıyor artık Harmandalı çöplüğü. Çöp sorununu konuşmak için Harmandalı Çöplüğü Kaldırılsın Platformundan Selçuk Koçak ile buluşuyoruz.
Selçuk Koçak: Görüyorlar ve geçiştirerek de görmeye devam ediyorlar. Böyle büyük bir sorunu çözmemelerinin bilime, anayasaya sığan bir yanı yok. Halkın yaşam hakkını tehlikeye sokuyorlar. Patlama tehlikesi olan bir çöp var, kokusundan uyuyamıyoruz geceleri. Mahallenin içinden geçen derelerden çöp suyu akıyor, çöp kamyonları mahallenin içinden çöp suyu akıtarak geçiyor, çöplükten kaynaklı bölgede sinek sayısı oldukça fazla ve hastalık yayıyorlar.
arabalarının geçmesini engelledi. Gün boyu süren bu eylemimiz gecenin ilerleyen saatlerinde çevik kuvvet polisinin ve 2 TOMA nın müdahalesi başlamak üzereyken son buldu. Eylem bittikten sonra gece 2’ye kadar süren bir forum yapıldı ve bu forumdan da eylemlerimize devam kararı çıktı. Ege Güneşi: Çöpün Yamanlar Dağına taşınacağı gündem de siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Selçuk Koçak: Yaşam alanların çöp tesisi kurulmasına tabiî ki karşıyız. Sadece Yamanlar Dağı değil her hangi bir yere çöplüğün bu şekilde yani vahşi depolama denilen yönteme devam edilerek taşınmasına da karşıyız. Kurulacak çöp tesislerinin günümüz koşullarına uygun olmasını istiyoruz. Avrupa’da çoğu ülkede modern çöp tesislerinin örnekleri var. Geri dönüşüm yapılıyor, çöpten enerji üretiliyor. Benzer bir tesis Ankara’da da var. İzmir ‘in yaşanabilir bir kent olması için çöp tesisinin bu nitelikte olması gerekli. Yoksa çöpü alıp buradan başka bir yere taşımanız sorunu çözmüyor.
Ege Güneşi: Platform nasıl kuruldu. Nasıl bir araya geldiniz?
Selçuk Koçak: Gezi direnişi sırasında ve sonrasında ülkenin her tarafında yaygın biçimde yapılan halk forumlarını bizler de mahallemizde yapmaya başladık. Bu forumlarda yaşadığımız semtin sorunlarını konuştuk. En çok hayatımızı etkileyen çöplüktü tabiî ki ve ilk gündem halini aldı. Üzerine bir de bizim için klasikleşmiş olan çöp yangınlarından biri daha çıkınca tekrar bir şeyler yapmalı fikri yoğunlaştı. Mahallede yıllardır çöpün kaldırılması için onlarca eylem yapılmışlığı var aslında. Neden sonuç alınamadı diye konuştuğumuzda, kamuoyu ve toplumsal baskı yaratmada bir sürekliliğin olmamasını gördük. Bu nedenle
gösteriyoruz ama bakanlık ÇED raporu vermiyor diye. E o zaman buyurun gelin gösterin gönderdiğiniz yazıları, bu sorunu çözmeye çalışıyorsanız siz de gelin halkın yanında durun dediğimizde bir bakıyorsunuz ortada kimse yok. Zaten yıllardır konuyla ilgili halka sözler verip sorunu da çözmeyip geçiştirmişler. Bir de üzerine bu tavır gelince anlıyorsunuz ki bu mücadele her iki tarafa karşı da veriliyor aslında. İşte biz de hem bu durumu hem de nasıl bir rezalet yaşadığımız göstermek için bir belgesel çekmeye karar verdik. Bu siyasi anlayıştan beklenmez ya belki asıl sorunun kendi siyasi rantları değil, halkın sağlığı ve yaşama hakkı olduğunu anlarlar. Bir de üzerlerinde bir kamuoyu baskısı oluşmalı tabi, bunun için biraz da belgesel. Ege Güneşi: Son olarak bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Selçuk Koçak: Gezi ile başladık aslında.
Ege Güneşi: Nasıl bir anda mı karar verdiniz platformun kurulmasına?
olabilir. Bir taraftan böyle bir müdahalede bulunmayıp bir taraftan da sanki işin içinde kendileri yokmuş, bu sadece CHP’ nin sorumluluğundaymış gibi davranıyorlar. Elbette sorunun birinci muhatabı yerel yönetimdir. Yerel yönetim de yani CHP’ li yetkililer tutturmuşlar biz yer
Ege Güneşi: Çalışmalarınızdan biraz bahseder misiniz?
Selçuk Koçak: Şöyle anlatayım 17 Ağustos’da 24 saat sürecek şekilde sadece çöp kamyonlarının geçişini engellemek için yol kapama eylemi karar verdik. Bu eylemle ilgili broşür ve bildiri bastırdık. Bu konuda mahalle esnafı ve mahalleli maddi anlamda kaynak sağladı.Mahallenin gençleri ağırlıklı olarak özel sektörde çalışıyorlar; bu nedenle ancak akşamları iş çıkışlarında ve hafta sonları mahalle sakinlerini bilgilendirmek için kapı kapı gezebildik. Pazar günü kurulan pazarımızda yine bilgilendirme çalışması ve eyleme çağrı yapıldı. Pazarda bulunan tüm tezgahlara çöpün kaldırılmasıyla ilgili sloganların yazıların yer aldığı kartonlar koyduk. 17 Ağustos sabah 09:00’ da başlayacağımız eyleme sabahın erken saatlerinde başlamak zorunda kaldık. Çünkü İzmir Büyükşehir Belediyesinin eylemden kaynaklı çöpleri erken toplamak için organize olduğu haberi geldi. Mahalleli sabahın erken saatlerinde yollara barikat kurup çöp
Ege Güneşi: Hikayeniz Gezi ile başladığına göre internetle aranız iyi.
Selçuk Koçak: Doğal olarak, şöyle anlatayım: Aziz Kocaoğlu seçimlerin de yaklaşmasıyla twitter üzerinden belirli aralıklarla halk buluşması yapmaya başladı. Biz bunu öğrendiğimizde net üzerinden örgütlenip twitter dan Aziz Kocaoğlu’ nu sıkıştırdık. Orada da yıllardır yaptığı gibi çöplüğün kaldırılacağına dair söylemlerde bulundu. Yaşayıp göreceğiz ama onların eline bırakmayacağız hayatımıza kast eden bu büyük sorunu. Her yerde dillendireceğiz ve takipçisi olacağız söylediklerinin ve yaptıklarının. Ege Güneşi: Bir belgesel projeniz var çöp ile ilgili. Biraz o projeden bahsede bilir misin?
Selçuk Koçak: Çöp Belgeseli fikri aslında yerel medyada yürütülen çöp tartışması üzerine çıktı. AKP işte görün CHP’ nin rezilliğini diyerek siyasi rant peşine düşmüş durumda. Aslında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı konuya müdahil
Selçuk Koçak: Çöp kaldırılıncaya kadar mücadeleye devam edeceğiz. Bu arada mahallede bir dernekleşme çalışmamız
var. İMD(İzmir Müzisyenleri Derneği) ve İzmir Kültür Sanat Atölyesi ile ortak çalışmalarımız olacak. Sağolsunlar dayanışmayı hiç eksik etmediler, tüm forumlarımıza geldiler. Mahalledeki öğrencilere ders verilecek, film gösterimleri, paneller yapılacak ilerleyen dönemlerde. Dernek için yer bulundu, hukuksal başvuruların ardından çalışmalar hızlanacak. Mahallelinin sorunlarını konuşacağı, tartışacağı, sohbet edeceği bir yaşam alanı kurmak amacımız. Ege Güneşi: Bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim.