Ayl覺k Edebiyat ve Hayat Mecmuas覺
Y覺l: 1 Say覺: 1
Merhaba
birkaç yıldır buralardayız. buralar, istanbul.
üniversitenin ilk zamanlarından bu yana hep
‘’ bir fanzin çıkartalım’’ ‘’ bak sahiden güzel olur ‘’ , ‘’ ulan ne heyecanlı olur be ! ‘’
dedik durduk, ama bunun için çabalamadık. sorunlar, telaşeler, acılar, hanesizlik ve hayaller bizimleydi bu sıralar.
yazdıklarımız hep yanımızda, inatla edebiyat dergilerinden red ala ala . . .
geçen yine okanlayız. evimizdeki ışıkları söndürdük, üsküdar iskeleye iniyoruz.
erdinç – ulan artık çıkaralım bi şeyler bi meşgale olsun hem bakarsın güzel olur okan – artık başlayalım dedik ve şimdi fanzini elinize veriyoruz. yeni sayılarda sizler ile
2
İÇİNDEKİLER
john fante.......................,3 çığır.................................4 o....................................,5 günlerden pazar............6-7 ve sen kuş olur.................8 sesler..............................,9 anonim..........................12 ve şiir............................,13 meyal............................14 mhk..............................15 sanatı sanatçılardan kurtarın....................,18-19
ÇIKARANLAR
erdinç top
05544932311
okan akbulut 05468033802
mektuplaşma ya da çay adresi ( babacan sokak / babacan apt / no 19 / daire 1 / fıstıkağacı / üsküdar )
mesken fanzin@gmail .com facebook/meskenfanzin
falconei john fante tepecikliİ bi kürt ile kumkapılı bi çingenenin façacı oğluymuş / cebinde es ‘’ onun gözleri varsıl göğüsleri yoksul ‘’ fiş aldım kuyruğa girdim banka oturdum onu ne vakti görsem diyalektim kolektif rüyalar görüyordum, kolektif aşk: grup sex aynı derede iki kere yıkandım da yunmadım çağdaş şeyler yazmam lazım sanat tarihi okuyoz yedi ucu olupta vermeyenin ! davut heykeli mikelanjın götüne şarap içtim ayıldım siz türkler nasıl diyo radikalsak mı ? karaköyde vizite otuzbeş tl tepecik de on beş liraya ‘olgun’ ablalar var biz şiir yazıp manita yapalım - aşık olup sevişme zevkini tatmadan ölmeyiniz bayım * hani biz bohemdik lan çoraplarımız bile kokmuyor cebimizde para cüzdanımızda krovervatif bira/z içip sızmadık bile katakullimizin tüylü bacaklarına bukowskinin içine giremediği kadınları düşündükçe hadi siktirip gidelim buradan ! ebemiz sikilmeye mahkum mahmut neyleyecen senin şiirlerin sevtapın yaralarıymış ha ? kürtlerin aslı beyazmış oğlum, amerikalıların da sikeyim meksikalıları ilk camilla lopez çağdaş şiirde çay ve sikmek kelimeleri geçmelidir ( andırgrand türk şiiri madde 31 ) kadın adında bir yara var üstünde hep şaraplar * benim hüzünlü orospularım erdinç
3
ÇIĞIR
şehrin doğuşunu izler gibi izledik devrimi oysa isyan bayrağı dikiliyordu bazı istasyonlarda bazı yerlerde yalnız çığlıklar ve bağırışlar yavşak öpüşmelerde vardı kanlı şanlı ölümlerde
günlerin anlamını çözmek istedik şehrin buğusuna kapıldık yine ama gitgide kalabalıklaşıyordu insanlar ve ateş doğuruyordu analarımız ve sadece kadınlarla harlanıyordu ateş
direndik sonra yollarda bir hınç devrim kokuyordu yeni doğmuş çocuklar gözlerimizdeki perde kalktı ışıklar yandı gırtlaklarımızda
4
okan
o
gece olunca şiir okurdu. ışığın ve efkarın el verdiği sürece. dilini bilmediği müzikler dinler, hüznünü boşaltırdı yarının karanlığına. birini de sevmişti zamanında benliği hayaline ait ürkünç karamsarlık duyardı yanında. çekingen zamana ait anılarında hatırlardı, hatırlarını. ürperirdi yaşamın gerçeğinden.
5
erdinç
günlerden pazar takvim yine pazar gününü gösteriyordu. yine sıkıntılı bir gün olacak diye içinden geçirdi. pazar günlerini hiç sevmezdi. pazar gününü bir boşluk olarak görür yapılması gereken işlerin bugüne saklanıp bugün yapılması gerektiğine inanır ve hiçbir zaman yapmazdı, yapamazdı. ama bugün onu dün arayan akrabasına gidecekti. üç haſta önceki pazarda oradaydı. yola koyuldu. hemen gitmeyi düşünmüyordu biraz şehirde vakit geçirip akşam üstüne doğru gidecekti. caddeler yine çok doluydu, ıssız ve yalnız yolları tercih e%i. bu pazar arbedesini insanlar seviyor sokaklara ve kapalı yerlere doluşuyor ve eğleniyorlardı. çünkü dışarda olmaktı önemli olan ev mutsuzluktu ve kapalıydı. kendinden beklenmedik bir çeviklikle bir berbere girdi. '' kolay gele sıra var mı ustam'' '' yok beyim hemen bu arkadaştan sonra alayım seni '' '' tamam '' oturdu. çırağı ve ustayı izledi. ikisinin arasındaki farkı anladı. kendi tıraşında biraz uyukladı. kolonya sürüldüğünde ayıldı. parayı verdi. eyvallah çekti ve çıktı. durağa doğru yürüdü. hafiſten karnının kazındığını anladı ama bir şey almadı, oraya gidince yerdi. otobüs geldi. bindi. akrabasının evine yöneldi. birkaç dakikalık yolu kalmıştı. yol azdı ama yokuştu. babasının akrabasıydı. yetmiş beş seksen yaşlarında bir çiſt, bir de kızları yaşıyordu evde. nene yakından dedede uzaktan akraba sayılırdı. ikisi de çok iyidi. ölüme yaklaştıklarını biliyor zaten iyi giden hayatlarının devam e%iriyorlardı. ikisinin de sağlığı fena sayılmazdı. nenenin kulağı biraz ağır işitiyor dedenin de yaşlılıktan kaynaklanan bazı hastalıklar yakasını bırakmıyordu. kapıya gelmişti, sertçe vurdu kapıyı her zamanki gibi nene açtı, nenenin elini öptü hemen içeri geçti. aldığı meyveleri kenara bıraktı. sonra dedeyi gördü bu arada nene torbayı içeri götürmüştü. dede ‘’nasılsın oğlum ‘’ dedi. ‘’iyiyim dede siz nasılsınız’’ ‘’ bizde iyiyiz oğlum, okul nasıl’’ ‘’iyi dede idare eder yeni sınavlar bi%i siz de arayınca bir geleyim dedim’’ ‘’ iyi e%in iyi e%in’’ odanın kapısı açıldı. evin kızıydı. öpüştüler. ‘’ nasılsın’’ ‘’ iyiyim sevinç abla sen nasılsın’’
6
‘’ bende iyiyim sağol’’ kızın üstünde günlük kıyafetleri vardı, ama yine de güzeldi. kızın gözlerine bakamıyordu ilk geldiğinden beri bakışları çok derin ve sadeydi. nene içeri girdi bekir’e hal hatır sorduktan sonra yemek hazır dedi herkesi so#aya çağırdı, önden kendisi gi%i. bekir dedeyi ve sevinç’i bekledi sonra mutfağa geçti. nene yine bekir sevdiği için patates kızartmıştı. yemeği yediler içeri geçtiler. nene mutfaktaki kıza seslendi ‘’ kızım gelirken çayı getir’’ kız altı dakika sonra çayı getirdi. herkese çay koyduktan sonra kendi bardağını alıp odaya gi%i. bekir buna alışmıştı çünkü sevinç sadece bekir'in ilk gelişinde salonda oturmuştu, diğer gelişlerinde bir fırsat bulup odaya gidiyordu. bekir bu evde artık yabancı değildi ama sevinç odasında ne yapıyordu? bu soru hep aklını tırmalıyordu bekir'in. yine eskiye döndüler: Bekir , dede ve nene… bir ara televizyona kilitlendiler. sonra dede yine eskilerden, kooperatiſten, darbeden, eski düzenden, hacca gitme hayalinden bahse%i. ezanı duyar duymaz abdest almaya kalktı ve sonra camiye gi%i. sadece camiye gitmek için dışarıya çıkıyordu ve bundan mutluydu. ibadet ona dış dünyayı sunuyordu. dedenin gitmesini fırsat bilen nene eskileri ve bu şehre göç edişlerini anla%ı. köy özlemini, köy hasretini her geldiğinde söylediği gibi yine söyledi bekir'e. ağlamaya başladı. bekir yine çaresizdi bir şey yapamadı hayatında çok az ağlayan kadın görmüştü bekir ve bu yüzden ne yapacağını bilmiyor bu durumu merak e%iği için de nenenin ağlayışına ilgi duyuyordu çünkü o ağlama denen duyguyu çok az tatmış biriydi, hem kendinde hem başkalarında. nenede namaz vaktinin geçtiğini söyleyerek aniden kalktı ve namaz kılmaya gi%i. bekir salonda tek kaldı. kumandaya uzandı ve kanalları dolaşmaya başladı. aniden durdu televizyonun sesini kıstı yine bir ağlama sesi duydu bu kez nene değildi dikkatle kulak kesildi ve sesin sevincin odasından geldiğini anladı. odanın kapısına doğru yanaştı. sesi daha rahat duymaya başladı ve ne yapacağını düşündü. kapıyı çalmadan içeri girdi, sevinç şaşkındı. bekir: ‘’ ne oldu sevinç abla neden ağlıyorsun’’ sevinç ağlamaya devam ediyordu. bekir biraz daha yaklaştı ve tekrar sordu. sevinç kafasını çevirdi, bekirin yüzüne baktı. ‘’ çok yalnızım’’ ‘’ bende’’ okan
7
hanife’ye uzaktan gelen uzak ses/e ‘’ sen cuma gününün hürriyet kadar kutsal olduğunu onlara anlat ‘’ ve sen kuş olur ah bir çırpınmaydı belki ömür uğruna insanlar şiir yazardı şiirler yazılırdı uğur getirsin, anlam versin herkes kenti kuytusunda yitirir, kuytularını beyaz bir ses gelir uzaklardan ‘’ bizim tahta evin üzerine yağmur yağıyor ‘’ ah yanımızdaki uzaklıklar bize yaşamı öğretir tweetler, çevrimiçi yalnızlıklar, çevrimdışı mutluluklar beğeniler, paylaşımlar, yorumlar. usumuzda hep yollar ... el ele yürünmeyen yollar yıkık, evler harap anlamsız araflar var hep, olacak. ömür geçermiş ‘’ anlarsın ölüler niçin yaşarmış ‘’ ah bu ses bir kuzudur, kayıp. özgürlüğünü arar önü hep ağaç, ot arar. kuzular da hüzünlenir abiler ! hüzünlü bir rembetiko, stran, türkü belki yaşam, ha ? nereye varsak annelerimiz hep bizi arar, karıncalar da her yerde mazlum var, hep kesik şahdamarımız ‘’ ben yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşıyorum ‘’ ah düşümde ısıım seni, beyaz ellerin hep kınalı. ne şiirler yazıldı içi beyaz, dışı karalı tutulmamış eller, gidilmemiş yerler ve haram şaraplar bir hayalimiz olsa hayali bile güzel ‘’ sen geldin benim deli köşemde durdun ‘’
8
erdinç
sesler sesler geliyordu uzaktan uzaktan geliyordu sesler sesler ile geliyordu insanlar insanlar ile geliyordu sesler sesler getiriyordu karanlığı karanlığı getiriyordu sesler sesler ile birleşmişti ruhlar ruhlar ile birleşmişti sesler sesler hep birlikte sustular sustular hep birlikte sesler sesler ile birlikte durdu insanlar insanlar ile birlikte durdu sesler
9
okan
Bunca lüzumsuz eşya vardı da, neden en gereken, bir sigara küllüğü yoktu. Kadınlar da böyleydi. Dünyada gereğinden çok kadın vardı ama, yalnız bir teki yoktu. Yusuf Atılgan - Aylak Adam Sayfa 96
10
“İpi boynuna geçirdi; düzeltti. Tam o sıra dışarıdan birkaç arabanın korna seslerini duydu; başka araçlar da katıldılar buna; kornalar, tren düdükleri, fabrika düdükleri arasız, kesintisiz ötmeye başladılar. Neydi bu? Kulakları mı uğulduyordu? Yoksa dışarının, başkalarının bir çağrısı mıydı? Yüzünü buruşturdu. Sağdı daha, her şey elindeydi. İpi boynundan çıkarabilir, bir süre daha bekleyebilir, kaçabilir, karakola gidebilir, konağı yakabilirdi. Dayanılacak gibi değildi bu özgürlük.” Yusuf Atılgan - Anayurt Oteli Sayfa 108
11
anonim - elbee anonimdir musluğun damlaması. ceviz yedik badem yedik elma yedik hep kadınlar ısırmaya kıyamazdı.
‘’ ama neden anne neden ? ‘’ ‘’ zayi olmasın ‘’
- anonimdir gülüşmeler sevişmeler ve didişmeler bu kaçıncı gol kaptan ya forvete koy, ya çıkar beni bu maçtan.
ah şu kızı nasıl tavlasam bildiğim yalnız şiir ve kalp kapakçığım hep kir. - elbee anonimdir damlayan musluk ve aşk boş bulunmuşluk
12
erdinç
ve şiir
kötülük sularına bulanmamışız biz bu şehir bizim için ham hıçkıra hıçkıra ağlama özlemi var kalbimizin en derinlerinde uyuyan bir kadın kadar gerçek ve güzel vapur yolculukları hala ve gözümüzün gördüklerine inanıyoruz
bir uyku sessizliği var bu sonbaharda insanlar kimliklerini ve temennilerini arıyor deniz gırtlağına kadar dolmuş konuşamıyor acemi bir gariplik var daha oturmamış insan yüzlerinde yalnız kaldığımızı anlayamıyoruz kazalar bilindik seyrinde ilerliyor ölüler yatıyor pençeli sokaklarda biz kendimizi aramakla meşgulüz
o eski kokular yok nedendir bilinmez iyiniyetimiz üzüyor bizi sonra kırılgan gözyaşları herkesten daha gerçek rüzgar kendini saklıyor oysa daha sevişecektik yaşlı bir bakış oluyor yol hep aynı yere gidiyoruz
13
okan
meyal eşrefpaşada gördüm onu, iki yıl geçmişti aradan. boynunda mor bir puşi , yanakları kırmızı, kaleye doğru çıkıyordu. kınalı saçlarının nergis kokusu onu takip etmemi öğütlüyordu. eim. eski yapılardan üçer katlı binalar vardı, birazdan döneceği yolu biliyordum. boktan yeşilçam filmleri geldi o an aklıma, köşede bekliyordum. elinde kitap olmasını, çarpışacak olmamızı, elindeki kitapların yere düşmesini, göz göze gelecek olmamızı, beni hatırlayacak olmasını ... olmadı. çünkü elinde herhangi bir kitap yoktu . köşeyi döndü. karşısına çıktım. gördü. durmadı, gii. yanına giim . '' dedim fatma ben buranın yabancısıyım, bari şunu söyle de öyle git, ben şimdi nereye gideyim ? '' '' surlara çık dolaş '' dedi. '' ama '' dedim , '' ben topalım.'' '' olsun '' dedi '’ zaten surlarda yıkık ''
14
( son konuşma cümlesi murat uyurkulak'ın tol romanından ) erdinç
parça parça olmuş bir kentin bölük börcük sözcükleriyle sevdik kuşkulu bakışlardaki temmuz sıcaklığını bölüştük üşüdüğümüz ve dakikalarca sustuğumuz yollarda tek şehire indirgediğimiz aşkımızı anla%ık kalburüstü olmayan sohbetlerde çiçeklerin açtığı mevsimi bekledik zamana bir anlam vermek için zamansız yaşadık kitaplarda geldi bizimle kış gecelerini özledik sonra kestane kokan sobalı evleride büyümekten korkarak dinlediğimiz masalları hatırlamadık zorla ezberletilen şiirleride başkasını anladığımız başka şehirlerde kendimiz olduk eğilip bükülmeden
15
mhk
okan
”-Tutamak sorunu. İnsanın bir tutamağı olmalı. + Anlamadım. -Tutamak sorunu dedim. Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur, kimi müdürlüğüne, kimi işine, sanatına.Çocuklarına tutunanlar vardır.Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. Kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım. Öküzleri besiliydi, pırıl pırıldı. Herkesin ”Veli Ağa’nın öküzleri gibi öküz yoktur.” demesini isterdi. Daha gülünçleri de vardır. Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimiz, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın !” Yusuf Atılgan - Aylak Adam Sayfa 79
16
“İpi boynuna geçirdi; düzeltti. Tam o sıra dışarıdan birkaç arabanın korna seslerini duydu; başka araçlar da katıldılar buna; kornalar, tren düdükleri, fabrika düdükleri arasız, kesintisiz ötmeye başladılar. Neydi bu? Kulakları mı uğulduyordu? Yoksa dışarının, başkalarının bir çağrısı mıydı? Yüzünü buruşturdu. Sağdı daha, her şey elindeydi. İpi boynundan çıkarabilir, bir süre daha bekleyebilir, kaçabilir, karakola gidebilir, konağı yakabilirdi. Dayanılacak gibi değildi bu özgürlük.” Yusuf Atılgan - Anayurt Oteli Sayfa 108
17
sanatı sanatçılardan kurtarın! (radikal teori karşısında sanatçılar) 1 çirkin bir dünyada yaşıyoruz. bu çirkinliğin sorumlusu kim? çirkin ne? eğer bir güzellik satıcısı tarafından soruluyorsa, asıl çirkin olan bu sorudur. en çirkin manzara da sanatçıların kendilerini satmasıdır. bir meta olarak sanat çirkin bir fikirdir; bir eğlence olarak sanat çirkin bir eylemdir. bir memnun etme ve satış mesleği olarak görsel sanatlar çirkin bir iştir. sanat alışverişi, sanat koleksiyonculuğu, sanat manipülasyonu, sanat işi çirkindir. bir geçim aracı olarak, bir hayatın tadını çıkarma aracı olarak sanat çirkindir. “sanatçının da yemek yemesi lazım” ifadesi çirkindir. bir sanatçının yemek ihtiyacı bir başkasından fazla değildir. sanaa ekonomik ilişkiler utanç verici ve çirkindir. sanaa ticaretçilik, kariyercilik, para yapmacılık, hayaa kalmacılık çirkindir. bir iş adamı olarak sanatçı, bir sanatçı olarak iş adamından daha çirkindir. sanatçının himaye altına alınmış bir ahmak olarak, bir masum olarak, bir şirket adamı olarak, bir koleksiyon parçası, başarılı adam olarak imajı çirkindir. tüm bienaller çirkindir. turizm endüstrisinin parçası olarak sanat çirkindir. tüm jüriler ve ödüller çirkindir. kültürel değiş tokuş çirkindir. sergi açılışlarındaki iyi niyet ve neşe maskaralığı çirkindir. müessese ve ona boyun eğmek de aynı ölçüde çirkindir. hükümetin sanata sponsor olması çirkindir. sanata kişilerin sponsor olması da çirkindir. sanayide sanat, sanaa sanayi kadar çirkindir. sanat ticaretinin hileleri çirkindir. müze sanat pazarlaması, sanat promosyonu, zevk yaratmak, sanat tarihi üretimi çirkindir. iyi bir şey olarak, kesin bir şey olarak sanat çirkindir. sanaa uyum çağı çirkindir. sanaa refah işaretleri çirkindir. sanaa fakirlik işaretleri çirkindir. sanaa vicdansızlık ve bilinçaltsızlık çirkindir. çirkinliğin sorumlusu sanatçılardır. 2 sanatçılar kendilerini kurabiye gibi satmayı tercih ederler. bunda başarılı olmuşlardır. sanat zevkli bir şey olmuştur. sanat eğitimi bir banka işine dönüşmüştür. sa-
18
natçılar sosyal basamakları teker teker tırmanmaktadır. alçak hükümetler kirli savaşlara girişmektedir. insan bu konuda ne yapacağını bilememektedir. sanat eleştirmenlerinin hepsi yozlaşmıştır. sanat dergileri moda dergilerine karışmaktadır. her zamankinden daha büyük ve daha cici sanat kitapları yayınlanmaktadır. müzeler dolup taşmaktadır. eski isyankâr sanat sözleri ölmüştür. sanatçılar giikçe daha fazla, daha büyük, daha hızlı çalışmaktadır. bazı insanlar hâlâ kitle iletişim araçlarının her şeyi açıklayabildiğini düşünmektedir. cep telefonları hiç bu kadar meşgul olmamıştır. bir sürü para ve şampanya dolaşmaktadır. kitle iletişim araçları sanatçılara aşçılardan daha fazla yer ayırmaktadır. sanatçılar tenkitçidir, her panele katılırlar. her şey harikadır. hepiniz sahtekârsınız! 3 çirkinliği bertaraf etmek için, sanatçı işe kendisi ile başlamalıdır, çünkü o yeryüzündeki en çirkin şeylerden biridir. sanatçı (sanatçı olmayı bırakan kişi) genelleştirilmiş mücadeleye katılmalı, devlete, kapitale ve burada şu anda yüz yüze olduğu tüm iktidar ilişkilerine saldırmalıdır. 4 belki de bir fikir olarak sanatın sonu gelmiştir. sonu gelen sanat sistemidir. tam tersine sanat –bir kavram ve insan aktivitesi olarak- muhtemelen gelecek dönüşümlere açıktır. ama bu durumda, geleceğin güzel sanatı mevcut sanatçıların çirkin ellerinde değildir. onlar bu bilinmeyen, hayret verici sanatla yüzleşmeden, sanatçılar kendilerini tamamen yıkmalıdırlar. bu sorun sanatçıların sorunudur, sanat kurumlarının, eleştirmenlerin, küratörlerin, vs. değil. sanatçılar, yapmaya cesaret edemedikleri her şey kadar yaptıkları her şey için de sorumlu tutulmalıdır. alexander brener, barbara schurz ( kısaltılmıştır )
19
uf n ’ a s u Y g a ıyla ı l ayg S At