CI Magazine Issue 2

Page 1

contemporary art, people, interviews ///

Issue 2. Sayı Hasan Deniz

çağdaş sanat, portreler, röportajlar

Cemil Batur Gökçeer Civan Özkanoğlu İrem Sözen Cemre Yeşil Hale Tenger Fırat Engin Kerimcan Güleryüz Haldun Dostoğlu Bengü Gün Serkan Özkaya Mahmut Celayir Huo RF Burçak Konukman Mark-Olivier Wahler Silvia Koch

Süreli yayındır.

1

20


Yaz 2015

ci mag mart 2015-24x29 cm.indd 1

2

04.03.2015 16:02


Editörden Hatice UTKAN ÖZDEN

10. yılı kutlarken

10th year of CI

/// CI Magazin’in ikinci sayısı iki önemli dosya konusunu ele alırken Contemporary İstanbul fuarının 10. yılıyla ilgili kapsamlı bilgilere yer veriyoruz. Fuar ekibi bu yıl 10. yıl için birçok yeni programa yer veriyor. Bu yıl fuar 10. yıla özel bir ekiple çalışıyor. Diğer yandan, bu sayıda, okuyucularımıza CI fuarı başladığından itibaren neler değiştiğini göstermeye çalıştık ve fuarı neler beklediğini anlattık.

The second issue of CI Magazine is an important one not just because it covers two main special reports, but also because it includes deep and essential information on CI’s 10th year developments. As in 2015, the CI Fair celebrates its 10th year, the fair will have many new programs and an exclusive 10th year team. In this issue we aimed to show readers that this is just a beginning for CI and there is much more to come.

Okuyucularımız, bu sayfalarda 10. yılında fuarda ve Türkiye sanat ortamında neler değiştiğini bulacak. Bu sayıda da CI Editions ile ilgili bilgilere yer verdik ve bu nedenle CI Editions sanatçıları Hale Tenger ve Fırat Engin ile röportajlara yer verdik.

Our readers will have the chance to learn how these 10 years changed the art scene in Turkey and what has happened during that time. On this issue, we have decided to give more information on CI Editions and added two interviews with CI Editions artists Hale Tenger and Fırat Engin.

CI Magazine, bu sayıda aynı zamanda Türkiye çağdaş sanatında fotoğraf sanatçıları üzerine özel dosya konusunu ele alıyor. Genç fotoğraf sanatçılarının fotoğrafa yaklaşımlarını öğrenmek kolektörler ve fotoğraf sanatı severleri için yeni ufuklar açmasını umuyoruz. Bu dosyayı, Geniş Açı Proje Ofisi’nden Refik Akyüz ve Serdar Darendeliler oluşturdu.

CI Magazine also dives into Turkish contemporary art scene with its 2nd issue.

Diğer bir dosya konusu ise, sanat galerilerinin son durumu üzerine. Sanat galerilerinin son dönemde yaşadıkları, açılıp kapanan galeriler ve kültür sanat hayatını nelerin beklediğini galeri sahipleriyle konuştuk.

The special report, such as young contemporary art photographers and their approach to photography open new dimensions for those who are curious about Turkish contemporary photography and collecting it. Serdar Darendeliler and Refik Akyüz from Geniş Açı Project Office have prepared a special report on photography. Another special report; the rise and fall of art galleries might show everyone the struggling life of arts and culture in Istanbul and how the scene is developing.

3


cellini date

4



contemporary art, people, interviews /// çağdaş sanat, portreler, röportajlar

Issue 2. Sayı Hasan Deniz Cemil Batur Gökçeer Civan Özkanoğlu İrem Sözen Cemre Yeşil Hale Tenger Fırat Engin Kerimcan Güleryüz Haldun Dostoğlu Bengü Gün Serkan Özkaya Mahmut Celayir Huo RF Burçak Konukman Mark Olivier Wahler Silvia Koch

Süreli yayındır.

Sayı /// Issue: 2 Nisan /// April 2015 Kapak /// Cover – Cemil Batur Gökçeer, İsimsiz, 'Mağara Albino' serisinden, 2012 © Cemil Batur Gökçeer, The Empire Project bilgisiyle /// Cemil Batur Gökçeer, Untitled, from 'Cave Albino' series, 2012 © Cemil Batur Gökçeer, with the courtesy of The Empire Project İmtiyaz Sahibi /// Publisher – Contemporary Istanbul Sanat Yatırımları A.Ş. /// Contemporary Istanbul Art Investment Inc. Yönetim Kurulu Başkanı /// Chairman – Ali Güreli Sorumlu Müdür /// Executive Director – Rabia Bakıcı Güreli Konsept /// Concept – Paul McMillen, İcra Kurulu Üyesi /// Executive Committee Member Genel Yayın Yönetmeni /// Editor in Chief – Hatice Utkan Özden Tasarım /// Design – Monroe Creative Studio, Emirhan Akyüz CI Program Direktörü /// CI Program Director – Marcus Graf Yayın Kurulu /// Editorial Board – Marcus Graf, Paul McMillen Reklam /// Advertisement – Beril Güroğlu Katkıda Bulunanlar /// Contributors – Refik Akyüz, Naz Cuguoğlu, Serdar Darendeliler, Anthony Miller, Saliha Yavuz, Ulaş Tosun APA UNIPRINT Basım San. ve Tic. A.Ş. Tel : +90 212 798 28 40 / Faks : +90 212 798 20 63 Ömerli Mah. Hadımköy - İstanbul Cad. No: 159 34555 Arnavutköy / İstanbul / TÜRKİYE CI Magazine Mete Cd. Yeni Apt. 10 / 11 34437 Taksim / İstanbul İletişim /// Contact – cimag@contemporaryistanbul.com hatice@contemporaryistanbul.com Satış ve Abonelik /// Sales and Subscription +90 212 2447171-129 CI Magazine dergisi Çağdaş İstanbul Sanat Organizasyon ve Yatırımları A.Ş. adına Hıfzı Ali Güreli tarafından T.C. yasalarına uygun olarak yayımlanmaktadır. CI Magazine dergisinin isim ve yayın hakkı Çağdaş İstanbul Sanat Organizasyon ve Yatırımları A.Ş. adına Hıfzı Ali Güreli’ye aittir. Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf, tasarım, röportajlar ve konuların her hakkı saklıdır. İzinsiz kaynak gösterilerek dahi alıntı yapılamaz. /// CI Magazine is published by Hıfzı Ali Güreli on behalf of Contemporary Istanbul Sanat Yatırımları in accordance with the laws of Turkish Republic. The right of publication and royalty belong to Hıfzı Ali Güreli on behalf of Contemporary Istanbul Sanat Yatırımları. All the rights of content, interviews, images, photographs and design in the magazine are reserved. It is forbidden to quote without permission.


43 - 53

Sanat Galerileri /// Istanbul's Art Galleries

43

Kerimcan Güleyüz — The Empire Project

09 - 25

Yeni Heyecanlandırıcılar /// New Inspirers

46

Haldun Dostoğlu — Galeri Nev

50

Bengü Gün — Mixer Art

13

Hasan Deniz

15

Cemil Batur Gökçeer

18

Civan Özkanoğlu

20

İrem Sözen

23

Cemre Yeşil

28 - 32 ci editions - Hale Tenger 34 - 38 ci editions - Fırat Engin

55

Serkan Özkaya

65

Mahmut Celayir

71

Huo Rf

79

Burçak Konukman

87 - 98

ci 10. Yıldönümü /// Celebrating the 10th year

90

Marc-Olivier Wahler

94

Silvia Koch

97

Art for Tomorrow

7


BURAK ATA / FIRAT ENGİN / NİHAT KEMANKAŞLI / JOANA KOHEN / MEHMET KÖSEMEN / MURATHAN ÖZBEK / ARDAN ÖZMENOĞLU / SEÇKİN PİRİM / TUĞBERK SELÇUK / curated by Senem Çağla Bilgin

10.04.2015 - 11.05.2015


ALFREDO GARCÍA REVUELTA

WALK BACKWARDS WITH THE FRONT VIEW MANZARAYI ÖNÜNE ALIP GERİ GERİ YÜRÜ SUPPORTER DESTEKÇİ

Couple, 2011, 0,7cm Mirrors on epoxic putty, 144 x 100 x 65 cm, Engine at 5 rpm.

Bağdat Caddesi No: 350 34738 İstanbul/Turkey +90 (216) 369 80 50 info@art350.com


Dosya /// Special Report Yeni Heyecanland覺r覺c覺lar /// New Inspirers

10


İsimsiz, 'Mağara Albino' serisinden, 2012 © Cemil Batur Gökçeer The Empire Project bilgisiyle

Yeni Heyecanlandırıcılar

New Inspirers

/// Türkiye’de çağdaş fotoğraf, güncel sanattaki hareketlenmeyle birlikte, özellikle 2000’lerden bu yana önemli bir ivme yakaladı. Fotoğrafın amatör odaklı bir hobi olması durumundan bir sanat alanı olarak tanınmasına giden bu sürecin en önemli bileşeni ise -kurumsallaşma, eğitim, yayınlar, eleştiri ve izleyici yaratma gibi pek çok konudaki eksikliklere karşın- çoğunlukla fotoğrafçıların bireysel çabaları oldu. Nazif Topçuoğlu, Murat Germen, Ali Taptık ve Yusuf Sevinçli gibi farklı jenerasyonlardan fotoğrafçılar, üretimlerinde dünyadan ilham alsalar da kendi dillerini oluşturdu ve yurt dışı galeri temsiliyetleri, kabul edildikleri sanatçı rezidansları, dahil edildikleri çağdaş fotoğrafa dair referans kitaplar ve davet edildikleri çeşitli festivallerle uluslararası arenada tanınır hale geldiler. Kurumsal taraftaysa dönem dönem birtakım kıpırdanmalar yaşansa da, Türkiye'nin sadece fotoğraf sergileyen tek ticari galerisi Elipsis Galeri'nin geçtiğimiz aylarda kapanması bu konuda halen çok da sağlam bir izlek yakalanamadığının en taze göstergesi. The Empire Project, C.A.M., x-ist, Daire başta olmak üzere güncel sanat galerilerinin bir kısmı programlarında fotoğrafa belli bir ağırlıkta yer veriyor. Ticari olmayan kurumlar ayağındaysa müzeler, benzer bir şekilde sıklıkla fotoğrafa kapılarını açsalar da hâlâ yeni fotoğraf üretimine ve bunların uluslararası dağılımına yön verecek bir kararlılıkla hareket etmiyor izlenimi veriyorlar. Yine de fotoğrafı çağdaş bir anlayışla ele alan fotoğrafçıların çoğalması ve her geçen yıl heyecan verici yeni isimlerin ortaya çıkması, bugüne ve geleceğe dair umut veriyor. Bu noktadan yola çıkan ‘Yeni Heyecanlandırıcılar’ başlıklı bu dosya da, yakın zamanda Türkiye’deki ilk kişisel sergilerini açan ve birbirinden farklı tarzlarıyla öne çıkan beş fotoğrafçının son sergilerinde yer bulan işlerinden oluşan bir seçkiye yer veriyor. Kendilerine yönelttiğimiz "Yakın vadede fotoğrafla ilgili hayaliniz/hedefiniz nedir?" sorusuna verdikleri yanıtlar ve kısa özgeçmişleri eşliğinde onları daha yakından tanıyacağınızı ve takibe alacağınızı umuyoruz. Elbette ki bu seçkinin dışında kalan da pek çok heyecan verici yeni isim olduğunun altını çizerek, sizleri onlarla başbaşa bırakalım.

Contemporary photography gained momentum with the mobilization of contemporary art in Turkey, especially since the 2000’s. The main component of this process that allowed photography to be recognized as an art and not an amateurish pastime - despite the lack of institutionalization, education, publication, criticism and creating audience is the individual efforts of the photographers. Although photographers of different generations such as Nazif Topçuoğlu, Murat Germen, Ali Taptık and Yusuf Sevinçli have been influenced in their production by the world, they managed to create their own language; their representation in galleries abroad, the residences they’ve been welcomed, the contemporary photography reference books they’ve been included in and the festivals they’ve been invited to gained them international recognition. On the institutional side, although there had been some activation from time to time, Turkey’s only commercial gallery exhibiting photography, Elipsis Gallery, closed down in the past months. This is the most recent indicator of the lack of a solid path on that matter. Today’s art galleries like The Empire Project, C.A.M, x-ist, Daire give place to photography in their program. On the non-commercial institutions side, museums open their doors to photography but they give the impression that they don’t move with a determination that would shape photography production and their international distribution. Even so, the increase of the number of photographers with a contemporary approach and the rise of new and exhilarant names is promising. The ‘New inspirers’ file developed with this idea of rise, includes a selection from five photographers that work in diffent styles and who have recently inaugurated their first solo exhibitions in Turkey. We hope that you will know them better and start to follow their work once you read their backgrounds and the answers they gave to the question “In short term period, what’s your dream/aim with regards to photography?” There are of course many other inspirer names that are not part of this selection, but let us now leave you with five of them.

11


Yeni Heyecanlandırıcılar

New Inspirers

İnsana dair insansız fotoğraflar

Unmanned photographs about human

Dosyada yer alan ilk isim olan Hasan Deniz’in ‘Alte Liebe’ serisindeki fotoğraflarına bakarken, aslında aşina olduğumuz bazı objeleri ve mekânları neredeyse insansız ama insan izleriyle dolu bir halde görüyoruz. Bu, hafızaya ve bilinçaltına hitap eden fotoğraflarda hep tanıdık şeyler göreceğimiz hissi, bir beklenti de yaratıyor. Yalın, kafa karışıklığı yaratmadan süjesini merkeze alan fotoğraflar bunlar ve çarpıcı olmaları da bundan. Yaşanmışlıkların yitip gitmesi ve sadece izlerin kalmış olması, adeta kıyamet sonrası dünyada oradan oraya tanıdıklarını arayan bir gezgin gibi hissettiriyor izleyeni. Aslında sanatçının kendi öznel hikâyesinden kaynaklanan ve o referansla çekilmiş bu fotoğraflarda sanki kendimize dair hafıza izleri varmış gibi İsimsiz, 2013 © Hasan Deniz hissetmemizin nedeni, Deniz’in fotoğraflarıyla çok tutarlı bir mesafe duygusu yaratması ve bu sayede fotoğrafların içeriğine izleyicisini dahil etmeyi başarması.

When you look at pictures from Hasan Deniz’s “Alte Liebe” series, you see some familiar objects and places almost unmanned but full of human traces. This feeling of encountering familiar things in the pictures that is appealing to the memory and subconscious also lead to an expectation. These photographs are impressive because they place their subject in the epicenter in a plain way. The vanishing of experiences that only leave behind traces, makes you feel like a wanderer in search of his/her acquaintances in a post-apocalyptic world. The reason why we have this feeling of our own memory traces in these pictures taken by the artist with a reference to his/ her own life is due to the fact that Deniz creates a very consistent sense of distance, thus he manages to include the audience to the content of his photography.

Fotoğrafın kendisiyle didişen fotoğrafçı Başlarda etrafında olup bitenlere tepki vermek adına belgesel fotoğraf sularında dolanan ama ortaya çıkan sonuçlara yönelik tatminsizlik hissinden bir türlü kurtulamayan Cemil Batur Gökçeer, takip eden yıllarda her işiyle birlikte fotoğrafın işlevine yönelik arayışını belirgin kılan bir isim. Gökçeer, son dönem işlerinde artık fotoğrafın kendisiyle didişiyor; sert flaşlar kullanıyor, objektife hohluyor, negatifleri gerip üzerine geliştiriciyi damlatarak filmleri geliştiriyor, farklı yöntemlerle karanlık odada ya da dijital ortamda fotoğrafın yüzeyine müdahalelerde bulunuyor. Sanatçının son sergisi ‘En Yakın İhtimal’de yer verdiği işler, Gökçeer’in fotoğrafın hem içeriğine hem de yüzeyine yönelik müdahalelerini görünür kılıyor. Barındırdıklarının ötesinde, fotoğrafçının öncesinde ve sonrasında yaşadıklarıyla da ilişkilenen ve ancak bu şekilde anlam kazanan fotoğraflarında Gökçeer, malzeme ve yüzey hissinin altını çiziyor ve bu yaklaşım, Gökçeer’in bir anlamda yabancılaştığı fotoğrafla tekrar yakınlaşmasını da mümkün kılıyor.

A photographer fighting with the photography itself Cemil Batur Gökçeer was first interested in documentary photography in order to show his reaction to what was going on around him, but unable to get rid of the sense of dissatisfaction, he continued his search as for the function of photography. In his latest works Gökçeer fights with the photography itself; he uses sharp flashes, breathes upon the lens, develops the films by dropping a pinch of developer as he stretches the negatives, he interferes in the surface of the photography with various methods he uses in the dark room or in digital environment. The latest exhibition of the artist ‘The Closest Possibilty’ makes visible the interference of Gökçeer in the content and surface of the photo. Gökçeer’s pictures are associated with what he witnessed before and after he has taken the picture and this is only how they gain meaning. Gökçeer emphasizes this sense of material and surface thus allowing him to become closer with photography he is estranged from. İsimsiz, 'Mağara Albino' serisinden, 2012 © Cemil Batur Gökçeer

12

The Empire Project bilgisiyle


'Bizzat' serisinden, 2011 © Civan Özkanoğlu

Bulunduğu alanlara işlemenin tanıdıklığı Civan Özkanoğlu, kendi yaşamından ve çevresinden beslenen bir fotoğrafçı. Fotoğraflarına konu olarak kendine yakın olanı, yaşadığı yer(ler)i, ailesini, ailesinin yaşadığı yeri seçiyor. Etrafta dolanıp kendine konu aramaktansa en yakınında olana bakıyor. Uzun yıllardır Amerika’da yaşayan Özkanoğlu’nun ‘Bizzat’ başlıklı serisinde yer alan fotoğraflarında, son üç senedir sık sık seyahat ettiğinden de olsa gerek, bir mekânsızlık hissi hâkim. Yaklaşımını anı yakalamaktan ziyade ‘bulunduğu alanlara işlemek’ olarak nitelendiren Özkanoğlu’nun bu yaklaşımında başarılı olduğunun en önemli göstergesi de neresi olduğunu bilmediğimiz bu yerlerin yine de bize çok tanıdık gelmesi, fotoğraflarının sanki kendi hayatlarımızdan bir kesite bakıyormuş hissi yaratması.

Familiarity of processing known spaces Civan Özkanoğlu is a photographer who gets inspired by his own life and his environment. He chooses as subject what is close to him, the places he lives in, his family, places where his family lives in. Instead of wandering around to look for a subject, he focuses on what is close to him. In Özkanoğlu's 'In Person' series, the sense of placelessness dominates the photographs of him who has been living abroad for a long time, probably due to the fact he’s been travelling a lot in the last three years. Özkanoğlu qualifies his approach more like processing known places than capturing the moment. The very best indicator of the success of this approach is this sense of familiarity we get when we look at those places we don’t know where and the alike feeling of having a look over a part of our own lives. Rebuilding the past with the pictures

Geçmişi fotoğraflarla yeniden kurgulamak Fotoğrafın kitap formunda sunumuyla özel olarak ilgilenen ve işlerini öncelikle bu şekilde sunmayı yeğleyen İrem Sözen ise, hafızanın seçiciliğini, güvenilirsizliğini, başarısızlığını yani bir anlamda oyunbazlığını seven ve bunu işlerinin çıkış noktasına yerleştiren bir fotoğrafçı. Üzerinde güçlü etkiler bırakan deneyimleri bir zaman sonra anımsadığı ya da anımsamak istediği şekilde hikâyeleştiren Sözen, son serisi ‘geri bak /// turnaround’da da benzer bir yaklaşım sergiliyor ve farklı zamanlara dair bambaşka hikâye parçacıklarını ait oldukları hikâyelerden söküp kendi hafızasında/kurgusunda birbirine iliştirerek, eşleştirerek, aralarından seçerek, sıralarını bozarak anılarını güncelliyor ve geçmişe dair yeni bir hikâye yazıyor. Sanki kayıp bir zamanı ve o zamana dair yaşanmışlıkları arayan ama ne bu arayışı ne de bulduklarını tüm çıplaklığıyla ortaya koymaya hevesli olmayan Sözen’in fotoğrafları tam da bu nedenle merak uyandıran, izleyiciyi yakınlaştıran, kişisel anlatıyı evrensel kılan fotoğraflar…

İrem Sözen, specially interested in presenting her own photographs in the form of a book, is anartist fond of the selectivity, the unreliability and the failure of the memory, in other words the playfulness of the memory that constitutes the core of her work. Sözen makes a story out of her soulshattering experience in the way she remembers or how she wants to remember. She has a similar approach in ‘geri bak/ turnaround’ where she extracts different pieces of stories from different moments to associate them in her own memory/fiction then makes a selection out of it and makes a mess of it in order to update her memories and rebuild the past. The photographs of Sözen are intriguing as if she was in search of lost time and experiences but not eager to expose the findings blatantly. Her work creates a sense of familiarity with the audience where the personal narration becomes universal.

Fotoğraf ve metin birlikteliğinde yazılan anılar

'geri bak /// turn around' serisinden © İrem Sözen

13


Yeni Heyecanlandırıcılar

New Inspirers

Dosyada yer alan son isim Cemre Yeşil, fotoğraf serilerinde ve metin temelli işlerinde kişisel yakınlıklardan yola çıkan ve fotoğrafı etrafındaki insanlarla, şehirle ve doğayla yani dünyayla ilişki kurmak adına bir araç olarak kullanan bir sanatçı. Fotoğrafın kişisel bellek ile iç içe geçmesine dair gösterilebilecek en yerinde örneklerden biri olan ‘Bak Bu’ serisinde Yeşil, hayatının Londra-İstanbul hattına sıkışmış bir dönemine ait yaşanmışlıkları hem kendisine hem de o anları yaşamamış olan biz izleyenlere ‘Bak bu...’ diye başlayan cümleler eşliğinde hatırlatıyor. Bu samimi tavır, öznesi ya da şahidi olmadığımız bu sıradan anları kendi hatıralarımızla eşleştirmemize, benzerlikler bulmamıza hatta sahiplenmemize yol açıyor. Belki de fotoğrafların cep telefonuyla çekilmiş olması ve bazılarının Instagram’da paylaşılmış olması, bu sahiplenme ve özdeşleşmeyi daha da güçlü kılıyor.

Memories written in concert with photograph and text

[bak bu.] 'this was', Fine art baskı ve el yazısı, 40x40 cm, 2013 © Cemre Yeşil

[bu kim bilir başından neler geçmiştir diye düşündüğüm zaman.] 'she', Fine art baskı ve el yazısı, 25x25 cm, 2013 © Cemre Yeşil

Daire Galeri bilgisiyle

Daire Galeri bilgisiyle

14

Cemre Yeşil is an artist, who in her photography series and text-based works starts off with personal acquaintances that she uses as an instrument in order to establish a relation with people, cities, nature and the world that are part of her photos. In ‘This was...' series, one of the best examples showing the nesting of photography with personal memory, Yeşil tells herself and the audience who wasn’t there at that time, about her experiences belonging to a period of her life squeezed between London and Istanbul accompanied with sentences starting with “This was...”. This sincere approach allows us to associate those ordinary moments that we have not witnessed with our own memories, to find similarities and even to embrace them. Maybe the fact that those pictures were taken with a cell phone and shared on Instagram, emphasizes this embracing and identification process.


New Inspirers

Yeni Heyecanlandırıcılar

HASAN DENİZ www.hasandeniz.com 1972 İstanbul doğumlu. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-Tv Bölümü mezunu.1996 yılında öğrenciyken gerçekleştirdiği ‘Cin’ filmiyle, Adana Film Festivali’nde En İyi Deneysel Kısa Film Ödülü’nü aldı. Lise yıllarında Cumhuriyet Dergisi'nde başlayan profesyonel fotoğrafçılık kariyerine çeşitli dergiler ve ajanslarda, daha sonra da serbest fotoğrafçı olarak reklam sektöründe devam etti. Çeşitli grup sergilerine katıldı. ‘Alte Liebe’ isimli ilk kişisel sergisi Mart 2014’te Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde açıldı. İstanbul’da yaşıyor ve çalışıyor.

/// Born in Istanbul in 1972. Graduated from Marmara University Fine Arts Faculty Cinema-Tv Department, Istanbul. Was awarded to ‘Best Experimental Short Film’ at Adana Film Festival with his movie ‘Cin’ that he shot during his education. Started his professional photography career at Cumhuriyet Dergi while he was at high school and continued working at various magazines and advertising agencies, and then moved onwards to work as an independent commercial photographer. Took part in several group exhibitions. Had his first solo show titled ‘Alte Liebe’ in March 2014 at Milli Reasürans Art Gallery, Istanbul. Currently lives and works in Istanbul.

İsimsiz, 2012 © Hasan Deniz

15


İsimsiz, 2010 © Hasan Deniz

H.D.

“Günümüzde teknolojinin de sağladığı imkânlarla, malzeme ve boyut olarak çok etkileyici, edisyonların da birbiriyle tutarlı olduğu baskılar üretilebiliyor. Bunun yanında, genel fotoğraf tüketiminin büyük bir oranının bilgisayar, tablet, telefon gibi fotoğrafa ayrı bir müdahale olan ortamlarda gerçekleştiğini görüyoruz. Her zaman fotoğrafı sergilendiği ortamda görmek farklı olacak ve izleyici galeri veya mekânlara gidecek tabii. Ben o sergileme süreci bittiğinde veya dünyanın her yerine ulaşabilmesi açısından kitapları önemsiyorum. Kitabı zamana karşı direnen çok değerli bir ürün olarak görüyorum. Yakın hedef demeyelim ama fotoğrafta ilgilendiğim projelerin kitaplaşması benim için önemli.”

16

H.D.

“With the actual technologies it is possible to have prints in which editions are coherent and materials and dimensions are impressive. On the other hand, we do notice that a significant amount of photo consumption is done via computers, tablets, phones that we consider as an intervention to photography. Looking at a photo where it is exhibited will always be a different experience and the audience will of course go to galleries and other places. I care about books as it allows the photos to reach all parts of the world once that exhibition process is over. The book is a very valuable product that stands the test of time. Although it is not part of my short-term objectives, publishing the projects I am interested in into a book is important for me.”


New Inspirers

Yeni Heyecanlandırıcılar

CEMİL BATUR GÖKÇEER www.cemilbaturgokceer.com 1981 Ankara doğumlu. 2005 yılında Bilkent Üniversitesi Turizm ve Otel İşletmeciliği Bölümü’nden mezun oldu. "European Borderlines" ve "Reflexions Masterclass" gibi birçok uluslararası eğitim programına katıldı. 2012 yılında World Press Photo’nun düzenlediği Joop Swart Masterclass’a seçildi. Amsterdam Fotoğraf Müzesi FOAM tarafından Paul Huf 2014 Ödülü’ne aday gösterildi. Aynı yıl British Journal of Photography tarafından dünyada takip edilmesi önerilen 25 fotoğrafçıdan biri olarak gösterildi. Ankara’daki bağımsız sanat mekânı Torun’un kurucularından. ‘En Yakın İhtimal’ başlıklı son kişisel sergisi Mayıs 2014’te açıldı. The Empire Project tarafından temsil ediliyor. Halen Ankara’da yaşıyor ve çalışıyor.

/// Born in Ankara, Turkey in 1981. Graduated from Bilkent University Department of Tourism and Hotel Management in 2005. Has participated in several educational programmes, such as "European Borderlines" and "Reflexions Masterclass". Was selected to take part in the Joop Swart Masterclass of World Press Photo in 2012. Was nominated by Amsterdam’s Foam Photography Museum for the Paul Huf Award in 2014 and also selected as one of the most important emerging photographers by the British Journal of Photography the same year. Is one of the founders of Torun, an independent art space in Ankara. Had his latest solo show ‘The Closest Possibility’ in May 2014. Represented by The Empire Project, Istanbul. Currently lives and works in Ankara.

İsimsiz, 'Mağara Albino' serisinden, 2012 © Cemil Batur Gökçeer The Empire Project bilgisiyle

17


18


New Inspirers

Yeni Heyecanlandırıcılar

C.B.G

“Üretim pratiğim ve yöntemlerim değişiyor. Beni heyecanlandıran şeyler fotoğrafa başladığım ilk günden farklı bir biçimdeler. Kış bitiyor ve bundan 5 sene evvel yaptığım bir çalışmayı kitap haline getirmeye çalışıyorum. Fotoğrafı değil hayatın kendisini dönüştürebilen bir enerji gözlüyorumkolluyorum, korkuyorum da. Tek isteğim çalışmaya devam edebilmek.”

C.B.G

“My creation practices and methods are changing. The things that excite me have faced a transformation since I first started photography. I feel like getting simpler, and look for more refined forms of expressions. The winter is almost over and I am working on a book of a project that I did five years ago in my new atelier. Different than it used to be, I no longer have a house but only this atelier. What I need the most is to work more and more.”

İsimsiz 2014 © Cemil Batur Gökçeer The Empire Project bilgisiyle

İsimsiz, 'Mağara Albino' serisinden, 2012 © Cemil Batur Gökçeer The Empire Project bilgisiyle

19


New Inspirers

Yeni Heyecanlandırıcılar

CİVAN ÖZKANOĞLU www.civanozkanoglu.com

///

1983 Adana doğumlu. Uludağ Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü mezunu. New York’taki National Academy School of Fine Arts’ta Özgün Baskı eğitimi aldı. Fotoğrafları ve özgün baskıları aralarında İstanbul Modern, National Academy Museum (New York), District Fine Art Gallery (Washington) ve Sıhhiye Katlı Otopark (Ankara) gibi farklı mekânlardaki çeşitli sergi ve festivallerde yer aldı. Coprodeli Vakfı ile Peru’da, KAÇUV Vakfı ile de İstanbul’da 'Non-Guilty' serisinden, atölye çalışmaları yaptı. İlk 2011 © Civan Özkanoğlu kişisel sergisi ‘Bizzat’ Mart 2014’te Elipsis Galeri’de açıldı. Halen New York’ta yaşıyor ve çalışıyor.

C.Ö.

“Fotoğraftan nereye varırım?’, kendimi uzun zamandır meşgul ettiğim bir soru. Anlatmayı istediğim şeyin fotografik forma girmesi icin sadece bu kanaldan denemeye devam etmek mi yoksa pratiğini en iyi kavradığım medyum bu olmasına rağmen, belli zaman aralıklarıyla, ihtiyacını gerçekten karşılayabileceği konularda ona geri dönmek mi? Sanırım bir süredir ikincisine yakın hissediyorum. Kaldı ki, bu noktada oluşabilecek mesafeler fotoğrafa bakışımı ve medyumu yeniden anlamlandırmamı da sağlayabilir. Ama yakın zamandaki somut planlarım arasında yine bir fotoğraf işi var: Başladığım kitabı bitirmek. Ağırlıklı olarak iki serinin iç içe geçtiği, bir anlamda şu ana kadar fotoğrafa nasıl ve nereden baktığımı temsil eden işlerden oluşan bir kitap. Bu temsiliyet kendime dönüp bakmam için de iyi bir fırsat. Dolayısıyla bu kitap üzerine çalışmak da bittiğinde başka bir evreye geçeceğimi düşünmek de beni heyecanlandırıyor.”

20

Born in Adana, Turkey in 1983. Received his BA for Public Administration at Uludağ University, Bursa and studied Printmaking at the National Academy School of Fine Arts, New York. His photographs and printmaking works have been exhibited internationally at various locations such as Istanbul Museum of Modern Art, the National Academy Museum in New York, District Fine Art Gallery, Washington, D.C. and Sıhhiye Multi-storey Car Park in Ankara. Did workshops in collaboration with Coprodeli Foundation, Peru/Washington D.C. and KAÇUV Foundation, Istanbul. Had his first solo show ‘In Person’ in March 2014 at Elipsis Gallery, Istanbul. Currently lives and works in New York. C.Ö.

“Where would photography lead me to?’; that’s the question that was on my mind for a long time. Should I continue to walk on that path so that the things I want to tell would take the photographic shape or although this is the best medium I manage to use, should I go back to it from time to time only on matters that would meet the needs? I think I have been feeling closer recently to the second option. Moreover, the distances that might generate at that point, would allow me to reinterpret the medium and my approach to photography. But one of the upcoming projects that I’ve been working on is photography, still. Completing the book I started. This is a book where two series are nestled, in other words a book represents my approach in photography. This representation is a good introspection opportunity for me. Therefore I am excited to work on that book and to know that I’ll be in a new phase once it will be over.”


'Non-Guilty' serisinden, 2011 © Civan Özkanoğlu

21


New Inspirers

Yeni Heyecanlandırıcılar

İREM SÖZEN

///

www.irm.berta.me 1984 İstanbul doğumlu. Boğaziçi Üniversitesi ve Politecnico di Milano’da mühendislik ve mimarlık eğitimi aldı. Halen İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde doktora öğrencisi. Michael Ackerman, Rafal Milach, Ania Nalecka ve Teun van der Heijden’in fotoğraf atölyelerine katıldı. 2012’de ilk kitabı ‘Recall’u yayımladı. Bu seriden seçkiler, 2014 yılında sırasıyla Elipsis Galeri’deki ‘Edisyonlar IV: Paralel Gerçeklikler ve Galerie Françoise Paviot’daki (Paris) ‘Six personnalités en quête d’intime’ başlıklı grup sergilerinde yer aldı. İlk kişisel sergisi ‘geri bak / turn around’, Ocak 2015’te Amerikan Hastanesi Sanat Galerisi Operation Room’da açıldı. Halen İstanbul’da yaşıyor ve çalışıyor.

İ.S.

“Yakın vadede öncelikle daha çok üretmek ve paylaşmak istiyorum. Peşinden gideceğim yerler, insanlar, hayvanlar, kitaplar var. Fotoğraf çekerken, anlatıyı oluştururken, sergi ve kitap gibi sunum şekilleriyle uğraşırken denemek istediğim yeni fikirler, teknikler var. Mesela büyük format filmle daha yavaş çalışmak ve tekrar karanlık odaya girmek istiyorum. Anlatıda zaman, kurgu ve gerçeklikle oynamak, kitap ve benzeri sunum şekillerinde anlatıya paralel yeni yollar bulmak istiyorum.”

'geri bak /// turnaround' serisinden © İrem Sözen

22

Born in Istanbul in 1984. Studied Civil Engineering at Boğaziçi University, Istanbul and Architecture at Politecnico di Milano. Has participated in photography workshops held by Michael Ackerman, Rafal Milach, Ania Nalecka and Teun van der Heijden. Published her first book ‘Recall’ in 2012. Selections from ‘Recall’ series were exhibited in group exhibitions ‘Editions IV: Parallel Realities’ at Elipsis Gallery, Istanbul and ‘Six personnalités en quête d’intime’ at Galerie Françoise Paviot, Paris. Had her first solo show ‘turn around’ in January 2015 at Operation Room, Istanbul. Currently lives and works in Istanbul.

İ.S.

“In short term, primarily I would like to produce and share more. There are things that I will chase such as animals, books, places and people. There are new techniques and ideas I would like to explore while taking photographs, creating narrations and working with forms such as exhibitions and books. For instance, I would like work more slowly using large format film and start working in darkroom again. I want to play with time, reality and fiction in the narration. Considering the representation forms such as books, I would like to find new ways parallel to the narration.”


geri bak /// turn around serisinden © İrem Sözen

23


geri bak / turn aroun serisinden © İrem Sö

24


New Inspirers

Yeni Heyecanlandırıcılar

CEMRE YEŞİL www.cemreyesil.com 1987 İstanbul doğumlu. Lisans eğitimini Bilgi Üniversitesi Fotoğraf ve Video Bölümü’nde, yüksek lisansını Sabancı Üniversitesi Görsel Sanatlar Bölümü’nde tamamladı. Halen London College of Communication’da doktora öğrencisi. Birçok sergide ve festivalde yer aldı, aralarında Antoine D’agata tarafından yönetilen Atelier de Visu’nun da (Marsilya) bulunduğu sanatçı rezidanslarına katıldı, aralarında AGM Magnum Masterclass NY 2014 ‘Confronting Fear’ın da bulunduğu çeşitli ödüller aldı. ‘Kesik’ (2010), ‘Biz öyle bir şey yaşamadık’ (2012), ‘Bak bu’ (2013), ‘OCC Retrospektif’ (2014 - Orta Format Dergi) ve ‘The House We Used To Call Home’ (2014) kitaplarını yayımladı. Amsterdam Fotoğraf Müzesi FOAM tarafından Paul Huf 2014 Ödülü’ne aday gösterildi. British Journal of Photography Şubat 2015 sayısında dünyada takip edilmesi önerilen 25 fotoğrafçıdan biri olarak gösterildi. Koç Üniversitesi Medya ve Görsel Sanatlar Bölümü ve Bilgi Üniversitesi Fotoğraf ve Video Bölümü’nde fotoğraf dersleri veriyor. ‘Bak bu’ isimli son kişisel sergisi Mayıs 2014’te açıldı. Daire Galeri tarafından temsil edilen sanatçı İstanbul ve Londra’da yaşıyor.

/// Born in Istanbul in 1987 Holds a BA in photography from Bilgi University, Istanbul and an MA in visual arts from Sabancı University, Istanbul. Is a current practice-based PhD student in London College of Communication. Her work has been exhibited and published internationally. Had attended several artist residencies including Atelier de Visu in Marseille (directed by the Magnum Photographer Antoine D’agata) and won several awards including AGM Magnum Masterclass NY 2014 ‘Confronting Fear’ over-night assignment. Recent publications include ‘Kesik/Cut’ (2010), ‘We have not lived through such a thing.’ (2012), ‘This was’ (2013), ‘OCC Retrospective’ (2014 - Orta Format Magazine), ‘The House We Used to Call Home’ (2014). Was nominated for the Paul Huf Award 2014 of Amsterdam Photography Museum FOAM and introduced amongst the 25 most promising new talents in global survey of emerging photographers by British Journal of Photography (February 2015). Gives lectures in Istanbul Bilgi University and Koç University. Had her latest solo exhibition titled ‘This was’ in May 2014. Represented by Daire Gallery in Istanbul. Works and lives in Istanbul and London.

/// nd n özen

[bu Cemal Süreya’nın bir şiirini hatırladığımda.] 'cemalsüreya', Fine art baskı ve el yazısı, 25x30 cm, 2013 © Cemre Yeşil

[bu annem geri döndüğündeydi.] 'mother', Fine art baskı ve el yazısı, 55x66 cm, 2013 © Cemre Yeşil

Daire Galeri bilgisiyle

Daire Galeri bilgisiyle

25


[bu sık sık uyukladığı zamanlar.] 'sleep', Fine art baskı ve el yazısı, 29x50 cm, 2013 © Cemre Yeşil Daire Galeri bilgisiyle

C.Y.

“Bir süredir Karaköy’de Nisan ayında açılması için var gücümüzle çalıştığımız FiL adlı bir mekân var. Burası fotoğraf kitapları ağırlıklı, sanatçı kitaplarının yanı sıra fotoğraf tarihi ve teorisiyle ilgili kitapların, dergilerin ve bağımsız yayınların da yer aldığı bir kitapçı ve kafe olacak. Aynı zamanda atölyelerin, sanatçı konuşmalarının, söyleşilerin ve başka kollektif etkinliklerin düzenlenmesi gibi güzel niyetlerimiz var. FiL fotoğraf odaklı bir yer ancak FiL’in kapısı her zaman, farklı etkinlik ve fikirlere de açık bir yer olacak. FiL yıllardır hayalini kurduğum bir yerdi; şimdi ise gerçek olmak üzere olan bu hayalin ayakta durabilmesini, insanların keyifle ziyaret ettiği uzun vadeli bir yer olmasını umut ediyorum. Onun dışında yaklaşık bir yıldır arkadaşım Maria Sturm ile üzerine çalıştığımız Istanbul’un kuşçuları hakkındaki, kuşçularla kuşları arasındaki ‘örtük’ ilişkiyle ilgilenen ‘Kuşların Hatrına’ isimli projemizin kitabını yapmak gibi bir hayalimiz var. İkimiz de daha önce bağımsız olarak kitaplar yayınladık ancak bu sefer bir yayınevinin bu kitabı yayınlamasını istiyoruz. Kitapla beraber bir sergi projemiz de var.”

26

C.Y.

“We have been working for a while on a place named FiL that we want to be opened in April in Karaköy. This place is going to be a bookshop - coffee shop where one will be able to find photobooks, artists’ publications and also books on history and theory of photography, journals and independent publications. We also have good intentions of organizing workshops, artist talks, panel discussions and other collective activities. Although FiL’s main focus point will be photography, its doors will be open to different ideas and activities. I have been dreaming of such a place for years and it is about to come true, and I hope FiL will last long and be a place that people will enjoy to come to. Apart from that, I’ve been working for a year with my friend Maria Strum on a project called ‘Kuşların Hatrına’ (For Birds’ Sake), it is about the birdmen of Istanbul, the ‘shrouded’ relation between the birdmen and their birds. We have both independently published books but now we wish it to be published by a publishing house. We also plan having an exhibition with the book.”


[bu ölümünden hemen önceydi.] 'died', Fine art baskı ve el yazısı, 50x50 cm, 2013 © Cemre Yeşil Daire Galeri bilgisiyle

27


Hale Tenger

28


F覺rat Engin

29


Fotoğraf /// Photography Ulaş Tosun Röportaj /// Interview Marcus Graf

Hale Tenger Türkiye'nin önde gelen çağdaş sanatçılarından biri olan Hale Tenger CI Editions için yeni bir iş üretti. Sanatçı, ilk defa üç boyutlu yazıcı kullanarak yarı-soyut bir heykel yarattı. Marcus Graf, Tenger ile eseri, Ayyy yıldız.'ın biçimsel ve kavramsal boyutlarını tartıştı ve sanatçının yeni materyalleri ve teknikleri nasıl kullandığını konuştu.

30

One of Turkey’s most prominent contemporary artists Hale Tenger developed a beautiful new work exclusively for CI Editions. For the first time, the artist used a three dimensional printer to create a semi-abstract sculpture which is aesthetically appealing and intellectually deep. Marcus Graf talked with Tenger about the formal and conceptual dimension of Ayyy yıldız., as well as her experience of working with new materials and techniques.


/// M.G.

CI editions için daha önce var olan bir işinizi tekrar ürettiniz. Bize Ayyy yıldız.’ı anlatır mısınız? Nasıl ürettiniz?

H.T.

Edisyon projeniz için görüştüğümüzde çok eskilerde sadece maket olarak yaptığım ama üretimini hep hayal ettiğim bir işim aklıma geldi. İşin adı olmamıştı hiç, zaten dediğim gibi bir maketten öteye geçmemişti, Ama sizinle proje üzerine konuşurken bir anda gözümün önünde adı ile birlikte belirdi: Ayyy yıldız. Daha sonraki sohbetlerimiz esnasında da 1988 tarihli bu maketin aslında 1993 tarihli Böyle Tanıdıklarım Var II’nin öncülü olduğunu fark ettim. Hem heykeli nihayet yapabilmiş olmak hem de yıllar sonra bu iki iş arasındaki bağlantıyı fark etmek benim için çok keyifli oldu.

M.G.

H.T.

Ayyy yıldız. soyut bir heykel olarak öne çıkıyor, Böyle Tanıdıklarım Var II adlı işiniz figuratif kompozisyonları içinde barındıran ise hazır bir duvar tablosu gibi. Bu iki iş arasındaki form ve kavramsal farklılıkları anlatır mısınız? Ayyy yıldız. soyut bir heykel ama formunu ve rengini Türk Bayrağından alıyor. Renkleri ve formu ile benim için bu coğrafyaya ait (Türkiye) bir heykel. Yalnız öyle bir formu var ki onu oluşturan iki öğe birbirlerinden bağımsız olarak ayakta durabilen parçalar değil. Biri -kırmızı olan- diğerini -beyaz olanı- delip geçiyor ve heykel sadece o şekilde ayakta durabiliyor. İlk sergimdeki objelerle de bağlantılı bir durum bu, o zamanlar hep yerçekimine karşı ve aykırı formlarına rağmen ayakta duran-durmaya çalışan heykeller üretiyordum. Böyle Tanıdıklarım Var II, Ayyy yıldız.’dan seneler sonra ortaya çıkan fakat aslında aynı sıkıntılı durumun bir başka yorumu. Çok daha direkt, hiç soyut değil ve o anlamda Ayyy yıldız.’dan çok

M.G.

You created for CI editions a new version of an already existing work. Could you please tell us the story of Ayyy yıldız. How did this work came into existence?

H.T.

When we had a meeting for your edition project, I thought of a very old work of mine, a model actually that I always hoped of producing. The work had never been named, as I said the work was unable to go beyond being a model. But when I was talking with you about the project, it surged right in front of me with its name: Ayyy yıldız. During the following meetings we had I had noticed that this model I created in 1988 was actually a premise of my 1993 project, Böyle Tanıdıklarım Var II. I was very pleased to finally complete the sculpture and notice years later the connection that existed between these two works.

M.G.

Could you please explain the formal and conceptual connections between these two works. Ayyy yıldız. appears as a rather abstract sculpture, whereas I understand Böyle Tanıdıklarım Var II as a ready-made-like wall piece, in which you use given sculptures for a rather figurative composition. Does the relation lie in the conceptual framework of these works?

H.T.

Ayyy yıldız. is an abstract sculpture but it takes its shape and color from the Turkish flag. It is a sculpture that belongs to this geography (Turkey) with its colors and shape. But it has such a shape that the two elements that give life to the sculpture are not pieces that can stand independently. The red one penetrates the other white one and the sculpture can remain standing only with that penetration. This has also a

31


CI Editions — Hale Tenger

farklı bir dili var, lafını sakınmadan söylüyor. ‘88-‘93 yıllarını düşündüğünüzde Türkiye’nin o zamanlar içinden geçtiği vahşi sürece dair iki çalışma olarak görüyorum her ikisini de. M.G.

1998 maketini seramikten üretmiştiniz. Ayyy yıldız.'ın üretiminde ise 3d printer kullandınız. Bu fikir nereden aklınıza geldi?

H.T.

Önce camdan üretmeyi düşündüm. Istanbul ve Murano’da bazı cam atölyeleri ile temasım oldu. Camı ilk etapta çekici bulmam kırılganlık fikri ile ilgiliydi ancak daha sonra camdan vazgeçtim çünkü heykelin iki parçası da camdan tam istediğim gibi yapılamıyordu. Onun üzerine başka bir malzeme arayışı içine girdim. Hem formun tam istediğim gibi yapılabileceği, hem de renk konusunda hiç sıkıntı yaşamayacağım için 3d Printer ile üretilmesini tercih ettim.

M.G.

connection with the objects of my first exhibition. I was at that time creating sculptures against gravity, sculptures that could stand despite their heterodox shapes. Böyle Tanıdıklarım Var II, is another interpretation of this uneasy situation, created years later after Ayyy yıldız. It is much more direct, not at all abstract and for the same reason has a very different language compared to Ayyy yıldız.,, this language is blunt and straightforward. When we think of the years 88-93, I can say that these two works reflect the wild process Turkey had witnessed. M.G.

The model of 1988 was made of ceramic. For Ayyy yıldız., you have chosen to produce the work with a 3d Printer. How did you come up with this idea?

H.T.

I first wanted to make it out of glass. I had some contact with some glass atelier in Istanbul and Murano. The idea of glass appealed at first because of this idea of fragility but then I gave up the idea of glass because glass didn’t allow me to have the two pieces of the sculpture as I wished them to be. Then I started to look for other materials. I opted for 3d printer as it would allow me to have the exact shape and color I wanted to have.

M.G.

Could you please describe the design and production process?

H.T.

First the 3d design of the model was done at Ypsilon Tasarım. Then the prototype production was made at Infotron with 3d printer technique. Once all the corrections had been done on the first model and all the adjustments made, the cast had been prepared in order to proceed with the production of all copies.

M.G.

How would you evaluate the very different materials regarding their aesthetic, formal and conceptual character?

H.T.

For that sculpture, the very geometric and abstract shape of it and it being produced with the high-end technology that is the 3d printer, matched up very well. If I were able to obtain the result I wished with the glass, then the fragility notion the shape of sculpture entails would be part of the process with the material. But sometimes what you have in mind, what you dream of, cannot match with the technical means. Shape, material and technical search can find the right direction once all pros and cons have been weighted. The effect you want to create will go towards the direction where it would appear in its most intensive way. Sometimes opposites work, as it is in the example of my "We are so lightly here" sculpture where the pillow is made of bronze casting.

Üretim ve tasarım sürecini anlatır mısınız? Öncelikle maketin 3d çizimi yapıldı Ypsilon Tasarım’da. Daha sonra bu çizime göre 3d Printer tekniği ile Infotron’da prototipin üretimi gerçekleştirildi. İlk model üzerinde gerekli bütün düzeltmeler, ayarlar yapıldıktan sonra da kalıp alınarak tüm kopyaların üretim aşamasına geçildi.

M.G.

Estetik, form ve kavramsal açıdan farklı malzemeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

H.T.

Özellikle bu heykel bazında düşünürsek, formunun son derece geometrik ve soyut oluşu ile en son teknolojilerden biri olan 3d Printer ile üretilmesi örtüşen bir durum oldu. Eğer istediğim sonucu cam ile alabilecek olsaydım heykelin formunun içerdiği kırılganlık malzeme olarak da işin içine girebilmiş olacaktı. Ama her zaman aklınızdaki, hayalinizdekiler ile teknik imkanlar, sınırlar örtüşemeyebiliyor. Form, malzeme, teknik arayışı her zaman için artılar ve eksilerin tartılıp biçilmesinin ardından bir yön bulur. Yaratmayı arzu ettiğiniz etkinin en yoğun hangi şekilde ortaya çıkabilecekse o yöne doğru ilerler. Bazen zıtlıklar da işe yarar, mesela "We are so lighty here" adlı heykelimde yastık formunun aslında bronz döküm olması gibi.

M.G.

Heykelin durduğu alanı bir heykel tabanı olarak mı algılamalıyız? Neden böyle bir alan kullanmak istediniz?

H.T.

Bazı heykellerimin kaideleri var. "We are so lightly here", "Masumiyetimi geri ver", "Paserea Maiastra Apnhonia" gibi. Ayyy yıldız.’ınki platform ile kaide arasında bir yerde sanırım, daha çok heykelin altında düz ve sınırlı bir yüzey oluşturmak için. Hem heykelin üç değme noktasının düz bir zemine oturma ihtiyacı var, hem heykelin zeminini renk ve malzeme olarak kontrol etmek ihtiyacı. Yani rastgele bir zemine konamıyor böylece, belirlenmiş bir zemini, alanı oluşuyor.

32


2014 Ayyy y覺ld覺z. /// Crescent moon. Print, 46x46x32,5 25 edition

33


CI Editions — Hale Tenger

M.G.

Heykelin altındaki zemin estetik olarak heykelin önemli bir parçası mı?.

M.G.

Can we understand the platform on which the sculpture stands as a kind of pedestal? If so, why did you feel the need to use it?

H.T.

Öncelikle heykelin oturacağı zemini belirlemek için prototipin üretilmesini bekledim. Prototip ile denemeler yaparak üzerinde duracağı platformun boyutlarını ve rengini heykele göre belirledim. Sonra belirlediğim renge göre -ki siyahtı, bir taş arayışına girdim. Heykelin kendi yüksek teknoloji ürünü olduğu için platform için doğal malzeme arayışına girdim. Arduaz taşını seçme sebebim hem renginin tonu, hem de yüzeyinin doğal olarak inişli çıkışlı oluşu, bu anlamda heykelin kontrollü ve pürüzsüz yüzeyi ile tezat oluşturuyor.

H.T.

Some of my sculptures have pedestals. Such as "We are so lightly here," "Masumiyetimi geri ver," "Paserea Maiastra Apnhonia". As for Ayyy yıldız. it is between a platform and a pedestal in order to create a smooth and limited surface beneath the sculpture. The sculpture’s three point of contacts need a flat surface but also there is the need to check the color and material of the surface of the sculpture. In other words you cannot place haphazardly on a surface, it has a defined surface and space.

M.G.

Ayyy yıldız. CI editions için 25 edisyon üretildi. Sizin sanat edisyonlarıyla ilgili düşünceleriniz nedir?

H.T.

‘Çoğaltılabilmek’ fikri üzerinden düşündürdüğü için edisyonları seviyorum. Daha kolay ulaşılabilir olmaları yüzünden edisyonları ilginç ve çekici buluyorum. Daha önce ArtPace’in 15. yılı kutlaması için yine davet üzerine Zero Gravity II adlı bir edisyon çalışması yapmıştım. Aynı CI editions için yaptığım Ayyy yıldız. gibi çok keyif verici bir proje olmuştu o da benim için.

The platform that you use for the sculpture means a formally and aesthetically strong counterpart to the sculpture. I waited for the production of the prototype in order to see where the sculpture would be placed. I made trials with the prototype to fix the exact dimensions and color of the platform according to the sculpture. Then with the established color- which was black- I started to look for stones. As the sculpture itself was a high-end technology production, I was looking for a natural material for the platform. I chose slate is because of its color tone and its natural undulating surface, it creates a contrast with the sculpture’s smooth and controlled surface.

34

M.G.

Ayyy yıldız. is produced as an edition of 25. At CI editions we only produce high-numbered editions in order to easier spread the works and keep the price low. What is your opinion on art editions?

H.T.

I like the editions just because it pushes you to think on “being reproducible” idea. I find editions interesting and attractive because they can be reached easily. I also did an edition that I called Zero Gravity II, for the 15th anniversary of ArtPace. It was as pleasant as my Ayyy yıldız. project I did for CI editions.


art brussels Sat 25 – Mon 27 April Vernissage Fri 24 April Brussels Expo

Organised by EASYFAIRS

Photo: Nick Hannes

www.artbrussels.com Follow us #artbrussels

advertenties-easyfairs.indd 31

4/03/15 17:02


Röportaj /// Interview Marcus Graf Tüm görseller sanatçının bilgisiyle kullanılmıştır.

Fırat Engin Fırat Engin, CI Editions için hamburger kutusuna benzeyen üç farklı renkte, üç eser üretti. Sanatçının ucuz görünen bir fast food paketini parlak ve değerli bir şeye dönüştürmesi herkes tarafından ilgiyle karşılandı ve edisyonlar tükendi. Marcus Graf, Engin'le hem eleştirel bir yanı olan hem de içinde sanatsal bir ironi barındıran, pop kültürü, ikonlarının gücü ve günümüzde tüketim toplumuna bakışı konuştu.

36

Fırat Engin created for CI Editions a great series of three small sculptures resembling hamburger boxes in three different colours. The pieces were sold out right away, as the artist achieved to transform the former cheap fast foot package into a shiny and valuable object of desire. Marcus Graf talked with Engin about the power of pop culture and its icons, today’s need for a review of consumerism and the possibility of an artistic irony, which is critic and beautiful at the same time.


/// M.G.

CI Editions için yepyeni bir heykel ürettiniz. Bize bunun hikayesini anlatır mısınız?

M.G.

You created for CI Editions a brand new sculpture. Could you please tell us its story.

F.E.

Genel olarak sanatsal sürecimin edisyon fikri ile organik bir bağ kurduğunu düşünüyorum. CI Editions projesine davet edildiğim zaman da, son yıllarda kullandığım malzemelerden ve konulardan bağımsız bir iş gerçekleştirmeyi düşünmedim. Dolayısıyla proje kapsamında, genelde işlerimde kullandığım hazır malzeme seçimlerim ve tematik olarak irdelediğim konuların doğrultusunda yeni bir heykel serisi üzerine çalışmayı tercih ettim. “İsimsiz” adlı bu yeni çalışmanın genel hikayesi, kendimi yakın hissettiğim ve bana çok uygun olduğunu düşündüğüm CI Editions projesi ile kurduğum bu organik ilişkiydi aslında.

F.E.

I believe in general that my artistic process creates itself an organic link with the edition idea. When I was invited to be part of CI Editions project, I didn’t have the intention of creating a work using material and subject different than the ones I’ve been using recently. Within the framework of the project I preferred working on a new series of sculpture in line with the choice of material I generally use and in line with the thematic subjects I study. The gist of this new work I named “Anonymous” was in fact this organic relation I established with CI Editions project to which I feel close.

M.G.

İşinizde Burger King’in hamburger paketlerinden birini kullandınız. Neden?

What were the reasons for choosing a typical package of a burger of Burger King as form for your work?

F.E.

To be honest I’ve been working in these last years on consumerism, daily life, cultural policies, socio-cultural and economic topics. The choice of the objects I use at work derives from these topics. For the work I created within the CI Editions project, I preferred working on a Burger King burger package. I believe that an object that becomes banal and ordinary in our daily lives (a Burger King burger box) is in fact a multi-layered object. These layers go down to the relation between neo-liberal policies, global brands’ mass production and fast consumption and this, through objects such as paper cups, foam sandwich boxes etc. This relation that seems to be innocent and ordinary captures the daily life and redesigns the socio-cultural world by establishing what is ordinary. Therefore, what is striking with this work is for the viewer to encounter and confront again a ‘defined object’

M.G.

F.E.

Açıkçası son yıllarda tüketim, gündelik hayat, kültürel politikalar, sosyo-kültütel ve ekonomik konular üzerine çalışıyorum. İşlerimde kullandığım nesne seçimlerim de bu konular üzerinden belirleniyor. CI Editions kapsamında gerçekleştirdiğim çalışmada da nesne olarak Burger King Hamburger kutusu üzerinden çalışmayı tercih ettim. Çünkü gündelik hayatımızda sıradanlaşan bir nesnenin (Burger King hamburger kutusu) aslında çok katmanlı olduğunu düşünüyorum: Bu katmanlar karton bardaklar, köpük sandviç kutuları vb. nesneler üzerinden aslında neoliberal politikalar ve küresel markaların seri-üretim, hızlı tüketim ilişkisine kadar dayanıyor. Bu ilişki, masum ve basit görüntüsünün altında, gündelik hayatı ele geçiriyor ve sıradan olanı belirleyerek yeniden sosyo-kültürel dünyayı tasarlıyor.

37


CI Editions — Fırat Engin

Dolayısıyla herhangi bir kutu yerine, izleyicinin gündelik hayatından koparılan ‘tanımlı bir nesne’ ile yeniden yüzleşmesi ve karşılaşması bu çalışmanın çarpıcı olan tarafı. Diğer taraftan edisyon fikrinin yine bir tüketim nesnesi ile kurduğu yakın ilişki bana kalırsa önemli. Yani tek bir hamburger kutusu üzerinden yapılan iş yerine, bu tüketim nesnesinin farklı renklerde ve belli sayılarda çoğaltılması proje ile anlamlı bir bağ kuruyor. M.G.

F.E.

İşinizde kullandığınız malzeme ve renk nedeniyle, ucuz görünen bir hamburger paketi, parlak ve değerli bir obje olarak gösterdiniz. Jeff Koons ya da Oldenburg, Warhol ve Lichtenstein gibi her gün bir pop ikonu yaratıyorsunuz. Kelimeleriniz ne kadar tüketim toplumunu eleştirel yönde olsa da heykelleriniz bu kültürün güzelliğini yansıtıyor. İşleriniz pop kültürü ve pop art ile ilişkisini nasıl açıklıyorsunuz? Bence Popüler kültür kendi içinde sürekli dallanan ve her geçen gün daha da genişleyen kitlesel bir yaşam biçimi. Bu yaşam biçiminin en çok görüldüğü yerler ise, kentler. Kentlerin küresel iletişim ağları ve neo-liberal ekonomik politikalar ile genişlemesi de, gündelik hayatı tasarlayan maddeciliğin ortaya çıkmasını sağlıyor. Bu durum ister istemez meta fetişizmini de beraberinde getiriyor. Benim çalışmalarımın

38

taken out of his/her daily life. On the other hand, I consider the close relation that the edition idea establishes with a consumption object, is important. In other words, instead of creating one work on a single burger box, the reproduction of this consumption item at a certain amount and in different colors creates a meaningful link with the project. M.G.

Due to material and colors, the former cheap hamburger box becomes a shiny and valuable object of desire. Just like Jeff Koons or the older pop titans Oldenburg, Warhol or Lichtenstein, you create a pop icons of everyday life. Your words sound critical towards consumerism but your sculpture plays ironically with the beauty of it. How would you describe your work’s relation to pop art and pop culture?

F.E.

To me, pop culture is a massive lifestyle expanding and ramifying every other day. This lifestyle is mainly observed in the cities. The expansion of the cities through global communication networks and neo-liberal economic policies enables the rise of materialism shaping the daily life. This unavoidably brings along the meta-fetishism. The link that my work establishes with this pop culture is based on the manifestation of this mega-fetishism; in other words transformation of a cheap and ordinary object of daily life

2014 isimsiz Polyester ve Krom boya Her edisyon 10 adet /// untitled Polyester an chrome pain 15x15x8 cm 10 editions each.


CI Editions — Fırat Engin

popüler kültür ile kurduğu bağ bu meta fetişizminin açığa çıkması üzerine kurulu; yani gündelik hayatta sıradan duran ucuz bir nesnenin; arzu edilen, yüceltilen bir nesneye dönüşmesi. Nesnenin bu anlamda çarpıtılması, insanın içinde var olduğu maddesel dünyaya bir adım daha atmasını ve yaklaşmasına olanak sağlıyor. Bu bağlamda çalışmamda kullandığım basit ucuz bir hamburger kutusunun parlak, göz alıcı ve çarpıcı bir biçimde sunulması, tüketim ve insan arasındaki güzellik ilişkisini açığa çıkarıyor yani güzellik üzerinden eleştirel bir pozisyon yaratıyor. Kuşkusuz, bu türden bir hazır nesne kullanımı Jeff Koons gibi sanatçıları akla getirebilir. Ama ben Pop Sanat ve Pop Kültür karşısında sanatçı olarak pozisyonumun farklı olduğunu düşünüyorum; yani bu kültürü karşıma almak gibi bir sorunsaldan çok, kendimi Warhol’un tüketim olgusuna yakın hissediyorum. Yani Warhol gibi gündelik hayatın içinden, bu kültüre ait bir figür olarak çalışmayı tercih ediyorum. M.G.

Yeni serinizde renklerin de önemi büyük. Bu renkleri neye göre seçiyorsunuz?

F.E.

Çalışmada üç ana renk olan sarıyı, maviyi ve kırmızıyı kullandım. Fakat bu renkleri mat ya da parlak olarak kullanmak yerine her üçüne de krom tekniği uyguladım. Dolayısıyla sarı renk; parlak altın sarısına, mavi renk; parlak gece mavisine, kırmızı ise; parlayan ateş kırmızısına dönüştü. Bu renklerin ortak yönünün hem agresif, hem cezbedici, hem de baştan çıkarıcı olduğunu düşünüyorum. Bu özellikleri ile çalışmada kullandığım Burger King Hamburger Kutusunun ucuz görüntüsü bir anda kabuk değiştirdi ve arzu edilen bir nesneye dönüştü. Belki aynı etki salt tek bir renk ile de elde edilebilirdi ama serinin farklı renklerde kurgulanması: “sanat yapıtı – ürün” ilişkisine de ironik bir gönderme yapıyor. Aynı eserin hem sarı, hem kırmızı, hem de mavi renklerde 10’ar edisyonlu olarak tasarlanması, renk üzerinden nesneye yönelik ikinci bir güzellik ilişkisi kurulmasına olanak sağlıyor, yani anlamı katmanlandırıyor. Örneğin bazı izleyiciler sarı rengi, diğer iki renge göre daha çok tercih ediyor.

ndan

d nt m of

M.G.

İşleriniz hep iyi yorumlar aldı, izleyiciye ulaştı ve satışlarınız da gayet iyiydi. Sanırım sarı-altın işiniz şimdiden bitti. Bu serinin başarısıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?

F.E.

Benim açımdan CI Editions projesinin kapsamı ve içeriği işin ortaya çıkmasında küratöryel bir rol üstlendi. Ben bu rol üzerinden, insanların bir şekilde bu alana teşvik edilebilmelerinin ve onlara ulaşabilmenin en iyi yolunun gündelik hayatın doğasından çıkabileceğine inandım; projenin başarısını da buna bağlıyorum.

into a desired, exalted object. Twisting an object in that sense allows the human being to make one more step to come closer to the material world in which s/he exists. In this regard, the cheap ordinary burger box I used in my work transformed into a striking and eye-catching object reveals the beauty relation between consumerism and human being; it creates thereby a critical position over beauty. Without doubt, use of such readymade object reminds us artists like Jeff Koons. But I think my position as an artist with regards to pop art and pop culture is somehow different. Rather than a problematic that would put me against this culture, I’d say I feel closer to the consumption notion of Warhol. Like Warhol, I prefer working in this daily life, as a figure part of that culture. M.G.

The colors play an important part in the series. How did you choose them?

F.E.

I used three main colors, blue, yellow and red. But instead of using matt or shiny colors, I applied the chrome technique to all the three colors. Therefore yellow turned into shiny golden yellow, blue in shiny midnight blue and red into flashing scarlet color. I believe that all of these colors are commonly aggressive, tempting and seductive. With these particularities the ordinary Burger King burger box lost of its cheap look to become a desired object. The same effect could have been obtained with one color only but the use of different colors make an ironic reference to “work of art-product” relation. The design of the same work in yellow, red and blue in ten editions for each color allows me creating a second beauty relation with the object through its color. In other words, it layers the meaning. For example, some viewers prefer more the color yellow than the two other colors.

M.G.

Your work was very positively perceived. The response of the audience was great, and the sale was very good. I think the yellow-golden is already sold out. What do you think is the success of this series?

F.E.

The scope of CI Editions project and its content had played a curatorial role for me. I thought that the best way for people to be encouraged to that field and the best way for me to reach them would be the nature of the daily life; this also explains the success of the project.

M.G.

What kind of feedback did you get so far?

F.E.

Since Contemporary Istanbul 2014 where we first exhibited the series, I can observe that the work had a catchy impact, as I said at the beginning of our conversation, the feedbacks prove that the organic link established with the edition idea has been well understood. 39


CI Editions — Fırat Engin

M.G.

Şu ana kadar geri dönüşler nasıl?

F.E.

Edisyonları ilk olarak sergilediğimiz Contemporary İstanbul 2014’den bu yana, çalışmanın akılda kalıcı bir etki yarattığını gözlemliyor, sohbetimizin başında da belirttiğim gibi, edisyon fikri ile kurduğu organik bağın iyi anlaşıldığını geri dönüşlerden anlayabiliyorum.

M.G.

CI Editions bir çok edisyon üreterek farklı bir izleyiciye ulaşmayı planlayan ama sanatın özel alanine da muhafaza edebilen bir girişim. Normalde sanat eşsiz eserlerin alanıdır, siz edisyon üretimiyle ilgili neler düşünüyorsunuz?

F.E.

Çok haklısın, bize okullarda her zaman sanatın biricikliği, tekliği üzerine dersler verilirdi. Ama ben sanatın bu özelliğine inanmakla beraber, saplantılı bir hale getirilmesine de karşıyım. Yani her çalışma edisyonlu olamayacağı gibi, biricik de olamaz. Bana göre bu noktada verilecek olan karar sanatçının işini bazı özellikler üzerinden (teknik, malzeme, içerik vb.) nasıl değerlendirmesi gerektiği ile ilgili. CI Editions projesinde yer alan edisyon sayılarına gelince, senin de çok iyi açıkladığın gibi CI Editions projesinin hedefleri ve kapsamı çerçevesinde edisyon sayılarının yüksek tutulması bana kalırsa önemli ve doğru bir karar. Bu kararı projenin hedeflerinden bağımsız değerlendirmenin doğru olacağını düşünmüyorum.

M.G.

F.E.

CI Editions’ın içinde yer almak işlerinizin üretimini nasıl etkiledi? Açıkcası ben proje bazlı çalışmayı mümkün olduğu kadar tercih ediyor, yeni ve deneysel işlerin bu yöntem ile çıkabileceğine inanıyorum. Dolayısıyla CI Editions projesinin kapsamının ve hedeflerinin, bir düşünce perspektifi sunması açısından, hazırlanma sürecim üzerinde doğrudan bir etkisi olduğu görülebilir. Ayrıca bu proje sayesinde ilk defa bu kadar çok sayıda edisyonlu bir iş yapma imkanı buldum. Bu türden bir sürecin çıktılarını deneyimlemek çok önemli ve öğretici oldu benim için.

40

M.G.

CI Editions is Contemporary Istanbul’s initiative to share, and promote various formal and conceptual dimensions of art editions and multiples. It is aiming at presenting editions as an important field of art’s production, as well as an effective way to distribute art works to various audiences, and win new collectors and art lovers. CI-Editions aims at producing highnumbered editions in order to spread the works and keep the price low. How do you evaluate the importance of highnumbered editions, because normally art is a field of unique works?

F.E.

You’re absolutely right. We have been taught at school that art is unique. Although I believe in this peculiarity of art, I am against to turn it into an obsession. Not all works can have multi editions, nor be unique. According to me, the decision should be taken depending on how the artist should evaluate his/her work through some characteristics (technique, material, content, etc.) As for the edition numbers of CI Editions project, as you have vey well placed it, having high-numbered editions within the objectives and scope of CI Editions project is an important and to the point decision. I don’t think it is a good idea to evaluate this decision independently from the project’s objectives.

M.G.

How did your collaboration with CI Editions influence your work?

F.E.

I mainly prefer project-based works. I believe that new and experimental works could be created only with that method. Therefore, one can notice that CI Editions project’s scope and objectives offering a notion perspective have a direct impact on my preparation process. It is the first time I had the opportunity to do such high edition work. It was very important and instructive to experiment the results of such a process.


Galleries | 303 Gallery | A | A Gentil Carioca | Miguel Abreu | Acquavella | Air de Paris | Juana de Aizpuru | Alexander and Bonin | Helga de Alvear | Thomas Ammann | Andréhn‑Schiptjenko | The Approach | Art : Concept | Alfonso Artiaco | B | von Bartha | Guido W. Baudach | Berinson | Bernier / Eliades | Fondation Beyeler | Daniel Blau | Blondeau | Peter Blum | Blum & Poe | Marianne Boesky | Tanya Bonakdar | Bortolami | Isabella Bortolozzi | BQ | Gavin Brown | Buchholz | Buchmann | C | Cabinet | Gisela Capitain | carlier gebauer | Carzaniga | Pedro Cera | Cheim & Read | Chemould Prescott Road | Mehdi Chouakri | Sadie Coles | Contemporary Fine Arts | Continua | Paula Cooper | Chantal Crousel | D | Thomas Dane | Massimo De Carlo | Dvir | E | Ecart | EIGEN + ART | F | Richard L. Feigen | Konrad Fischer | Foksal | Fortes Vilaça | Fraenkel | Peter Freeman | Stephen Friedman | Frith Street | G | Gagosian | Galerie 1900–2000 | Galleria dello Scudo | gb agency | Annet Gelink | Gerhardsen Gerner | Gladstone | Gmurzynska | Elvira González | Goodman Gallery | Marian Goodman | Bärbel Grässlin | Richard Gray | Howard Greenberg | Greene Naftali | greengrassi | Karsten Greve | Cristina Guerra | H | Michael Haas | Hauser & Wirth | Hazlitt Holland‑Hibbert | Herald St | Max Hetzler | Hopkins | Edwynn Houk | Xavier Hufkens | I | i8 | Invernizzi | Taka Ishii | J | Jablonka | Bernard Jacobson | Alison Jacques | Martin Janda | Catriona Jeffries | Johnen | Annely Juda | K | Casey Kaplan | Georg Kargl | kaufmann repetto | Sean Kelly | Kerlin | Anton Kern | Kewenig | Kicken | Peter Kilchmann | Klüser | Johann König | David Kordansky | Koyanagi | Andrew Kreps | Krinzinger | Nicolas Krupp | Kukje / Tina Kim | kurimanzutto | L | Lahumière | Landau | Simon Lee | Lehmann Maupin | Tanya Leighton | Lelong | Dominique Lévy | Gisèle Linder | Lisson | Long March | Luhring Augustine | M | Maccarone | Magazzino | Mai 36 | Gió Marconi | Matthew Marks | Marlborough | Barbara Mathes | Hans Mayer | Mayor | Fergus McCaffrey | Greta Meert | Anthony Meier | Urs Meile | kamel mennour | Metro Pictures | Meyer Riegger | Massimo Minini | Victoria Miro | Mitchell‑Innes & Nash | Mnuchin | Stuart Shave / Modern Art | The Modern Institute | Moeller | Jan Mot | Mark Müller | Vera Munro | N | nächst St. Stephan | Nagel Draxler | Richard Nagy | Helly Nahmad | Neu | neugerriemschneider | Franco Noero | David Nolan | Nordenhake | Georg Nothelfer | O | Nathalie Obadia | OMR | P | Pace | Maureen Paley | Alice Pauli | Perrotin | Petzel | Francesca Pia | PKM | Gregor Podnar | Eva Presenhuber | ProjecteSD | Proyectos Monclova | R | Almine Rech | Reena Spaulings | Regen Projects | Denise René | Anthony Reynolds | Rodeo | Thaddaeus Ropac | Andrea Rosen | S | SCAI | Esther Schipper | Rüdiger Schöttle | Thomas Schulte | Natalie Seroussi | Sfeir‑Semler | ShanghART | Sies + Höke | Sikkema Jenkins | Bruce Silverstein | Skarstedt | SKE | Skopia P.‑H. Jaccaud | Sperone Westwater | Sprüth Magers | St. Etienne | Nils Staerk | STAMPA | Standard (Oslo) | Starmach | Christian Stein | Luisa Strina | Micheline Szwajcer | T | Take Ninagawa | team | Tega | Daniel Templon | Thomas | Tschudi | Tucci Russo | V | Van de Weghe | Bob van Orsouw | Annemarie Verna | Vilma Gold | Vitamin | W | Waddington Custot | Nicolai Wallner | Washburn | Barbara Weiss | Michael Werner | White Cube | Jocelyn Wolff | Z | Thomas Zander | Zeno X | ZERO… | David Zwirner | Statements | Marcelle Alix | Laura Bartlett | Ellen de Bruijne | Bureau | Chert | James Fuentes | Grey Noise | Hannah Hoffman | JTT | Kraupa‑Tuskany Zeidler | Platform China | RaebervonStenglin | Société | Gregor Staiger | The Third Line | Wallspace | Feature | Arratia Beer | Aye | Borzo | Braverman | Luciana Brito | James Cohan | Raffaella Cortese | frank elbaz | Alexander Gray | Grieder | Kadel Willborn | Karma International | LEVY | Löhrl | Luxembourg & Dayan | Jörg Maass | Mendes Wood DM | Millan | MOT International | Parra & Romero | Peres Projects | Salon 94 | Jack Shainman | Barbara Thumm | Tilton | Tokyo Gallery + BTAP | Tornabuoni | Georges‑Philippe & Nathalie Vallois | Susanne Vielmetter | Wien Lukatsch | Edition | Brooke Alexander | Niels Borch Jensen | Alan Cristea | michèle didier | Fanal | Gemini G.E.L. | Helga Maria Klosterfelde | Sabine Knust | Lelong Editions | Carolina Nitsch | Pace Prints | Paragon | Polígrafa | STPI | Two Palms

ABB15_Ads_Gallery_240x290.indd 1

02.04.15 15:18



ci editions

Orhan Cem Çetin Atlatılmış pişmanlık /// Recovered regret CI Editions, Türkiye’nin önde gelen fotoğraf sanatçılarından Orhan Cem Çetin'in estetik açıdan güzel ve entelektüel açıdan düşündürücü "Herkes İçin Duvar Kağıtları" serisinden özel bir seçkiyi sunuyor. Seçkideki eserler sanat severler tarafından 1 $ karşılığında internet üzerinden indirilebiliyor. Okuyucularımız, sanatçının CI Magazin’in bu sayısına özel çalışmasına www.goo.gl/xEl4C0 adresinden ücretsiz olarak ulaşabilir.

/// CI Editions presents a selection of the series Wallpapers for All, created by one of Turkey’s leading photography artists Orhan Cem Çetin. These aesthetically beautiful and intellectually challenging photographs only exist as $1 downloads. Six pieces of Wallpapers for All and one brand new limited work, that the artist exclusively produced for this current issue of CI, can be downloaded for free on www.goo.gl/xEl4C0

43


Sanat galerileri geleceğe odaklandılar /// Istanbul's art galleries cast a wary eye on future


Kerimcan Güleryüz Fotoğraf /// Photography Ulaş Tosun Röportaj /// Interview Hatice Utkan Özden

The Empire Project

///

Kerimcan Güleryüz İstanbul’daki The Empire Project adlı galerisini ayakta tutarken ilkelerinden ve kendi doğrularından vazgeçmeyen bir kişi. İstanbul sanat galerilerinin durumu üzerine fikirlerini CI Magazin’e aktardı.

As an owner of an art gallery, The Empire Project, Kerimcan Güleryüz is a man who has his own principles. He shares his opinions with CI Magazine on the situation of Turkish art galleries.

H.Ö.

Uzun süredir İstanbul’daki sanat galerilerinin içinde olduğu zor durum medyada tartışma konusu oldu. Sanat galerinin zor durumda olduğu söylenebilir mi? Bundan önceki galericilik anlayışıyla şimdi arasında nasıl bir fark var?

H.Ö.

For a very long time we have read the rise and fall of art galleries in Istanbul. Do you think art galleries are in a tight corner? What have changed in the terms of art gallery directing now and then?

K.G.

2000'lerin başında ekonomik bir stabilite, tamamen var olamayan bir pazar, ümit ve birçok şeyin bir anda inşa edilebilme ümidi. 2008’de dünya pazarının bir anda uçması ve yeniden düzenlenmesi ve Türkiye’nin de efektif güçlü ve iyi kolektörleri var gibi göründü. Ve gerçekten de 2008'lerin sonlarında ise, Türk koleksiyonerler varlıklarını gösterdi çünkü çok fazla yeni para vardı ve çok yeni galeri vardı.

K.G.

H.Ö.

Bu dönemde Türk koleksiyonerler gerçekten iyi alım yapabiliyorlar mıydı?

In the beginnings of 2000's there was an economic stability, a market that is not thoroughly exists and hope. However, with the latest developments in 2008 and the readjustment of world market, it might seem like there was a really effective and powerful Turkish collectors. We can say that Turkish collectors did really show their power by the end of 2008. Because, there was too much money and lots of new galleries.

H.Ö.

Can we say that during that time, Turkish collectors purchase art actively?

K.G.

We can say that they were ambitious and everything developed very quickly. The collectors in Turkey are generally wealthy, support arts and culture and they were thinking they are close to Europeans. In 2008 and 2009 the art buyer has changed in the whole world with the effect of YBA, Young British Artists such as, Damien Hirst and Tracy Emin. Because the buyers saw that art is also an investment matter and this also reflected onto Turkish buyers.

K.G.

Hırslıydılar. Her şey çok hızlı gelişti. Türkiye’de de koleksiyoner dediğimiz kişi, hafif varlıklı, kültür sanata destek veren, sol eğilimli, operaya da giden, biraz daha burjuvazi ve dengini Avrupalıyla denk gören ve iyi niyetli gören kişilerdi. 2008 ve 2009’a geldiğimizde ise dünya çapındaki alıcı etkisi değişti. YBA, Young British Artists etkisi, Damien Hirst, Tracy Emin gibi sanatçılar yapıtın aslında bir pazarlama nesnesi bir yatırım nesnesi olduğunu gösterdiler ve bu alıcı portföyünü değiştirdi diyebiliriz. Bu Türkiye’de de sanatın bir yatırım aracı görüldü.

45


Kerimcan Güleryüz — The Empire Project

Aslında sanatın bir PR aracı olarak kullanılması sanat eseri alımını artırdı. Bir süre bu iyi güzel gibi göründü. Ama bir zaman sonra Pazar doydu oldu bir baktık ki her yer galeri her yer sanatçı. Ancak kimse fiyatlandırma konusunu yurtdışı bazında düşünmedi ve ilk önce çok gerçek olan bir şey sonradan çok hayali bir hal aldı. Rakamlar çok hızlı yükseldi. H.Ö.

Bu hayali fiyatlandırma sonucunda ne oldu?

K.G.

Her yapıt her galeride farklı fiyatlarda satışa sunuldu. Hangi fiyatı kime kabul ettiririm mantığıyla ilerledi ama ikincil piyasada çok iyi işlemiyordu. Ayrıca Türkiye’de ikincil piyasa müzayede ve şu an gelinmiş noktadaki en büyük suçlu müzayede çünkü piyasanın dengesini değiştiren bir güç. Müzayede gidip genç sanatçı keşfi yapmaz bunu yapmaya hakkı yoktur. Müzayede, kıyıda köşede kalmış sanatçıları bulup onların stoklarını kendisine çekip bir anda fiyatlarını hayali şekilde fırlatamaz. Bir anda hayali rakamlar ortaya çıkıyor.

H.Ö.

Tüm bunlar sanat galerilerine bakış açısını nasıl etkiliyor?

K.G.

Tüm bunların sonunda, sanat galerisi bir parazit aracı kurum gibi görülüyor. Sanatçının üzerinden para kazanan bir yer gibi algılanıyor. Aslında düzgün bir galeri sanatçıya sahip çıkar, doğru fiyatlandırın, eserin yanlış kişiye gitmesini engeller, bir yandan annelik babalık yapar esere ve sanatçıya. Ama bu şekilde davranmayıp sanatçısını sömüren, sanatçısının haberi olmadan daha yüksek rakamlara eser satıp sanatçıya daha az para veriyorsa çok tehlikeli bir durum olur bu. Bunların olduğu bir ortamda, galericilerin kendi görevlerini sağlıklı bir şekilde yapamamaları durumunda piyasa kötüleşir. Ancak, şunu belirtmek gerekir bu tip dönemler hep yaşanır.

Later on, we saw that buying art has become a PR matter and everyone started to buy and as a result of that the market was over saturated. On the other hand, no one thought the pricing should be readjusted according to the world market. As a result of that a very surreal pricing has occurred and some of the prices of some artists have gone extremely high. This was not a real pricing. H.Ö.

What happened after this fictive pricing?

K.G.

Each work has offered for different prices. There was no stability and also the secondary market in Turkey in art is not working properly. The secondary market is auction houses and I think they are the most guilty ones in the this market. Because, they are powerful and can change the market’s balance. An auction house should not go and discover young artists. They have no right to do that. Or they should not rediscover an artist, such as Mübin Orhon and offer his works for very high prices. These also affect market in a negative way.

H.Ö.

How all these developments effect the outlook on art galleries?

K.G.

As a result of all these, art galleries appeared as a parasite intermediary. It appears as if it earns guilty money or derives an impersonal benefit. However, if a gallery does its job properly, it is the main house that supports art in the market. It protects and nourishes artists. Art galleries also are the force of right pricing. It is also known that some galleries do some wrong stuff and this affects the market. However, it is fair to remember that, those kinds of periods always exist.

H.Ö.

Galericilik işini düzgün ve olması gerektiği gibi yapan kişiler devam ediyor diyebilir miyiz?

H.Ö.

Can we say that people who are doing this job properly continue to do so?

K.G.

Aslında hayır, mesela Elipsis Galeri, bir çağdaş fotoğraf galerisi olarak önemliydi ve çok düzgün iş yapıyordu ama kapandı. Bir fotoğraf galerisini destekleyecek olan bir koleksiyoner grubu oluşmadı. Türkiye’de şu an satılan işlerin çok fazla olduğunu düşünmüyorum.

K.G.

In fact, No. Elipsis Gallery was a very important one as a contemporary photography art gallery and it was really making it great but in Turkey a collector group, which focused mainly on contemporary art photography, has never existed

H.Ö.

When we look at the regions that art galleries have established, we see they are having some trouble time. Urban transformation or very high rents force them to leave their places. Is this situation affect the galleries?

K.G.

Lets look at Karaköy district. 3 or 4 years ago the venue that Elipsis was in, was just an abandoned place and right now, it has a very high rent. How can we expect that a gallery sell enough works to pay its rent? It is almost impossible. As a result of this many people might choose to become an art dealer. On the other hand, some are dealing with art as they are dealing with real estate. However, owning an art gallery is

H.Ö.

K.G.

Bölgesel olarak galerilerin yerleştiği alanlara bakacak olursak, buralarda da bazı problemler yaşanıyor; kentsel dönüşüm ya da başka nedenlerden dolayı kapanıyorlar. Bu durum galerileri nasıl etkiliyor? Mesela Karaköy’e bakalım. Bundan 3 ya da 4 yıl önce Elipsis’in tuttuğu mekan bir hurdacı gibiydi. Hiçbir kıymeti yoktu. Şu an oraya çok yüksek bir fiyat istiyorlar. Sonuçta, buraya bir galeri açılırsa, ne kadar eser satıp, oranın kirasını çıkartabilir. Bunun sonucunda birçok insan sanat galericisi olmaktansa, sanat dealerı olmayı seçecek. Bir sürü sanat

46


Kerimcan Güleryüz — The Empire Project

danışmanlığı yapan kişiler zaten var. Emlak alanında ilgileniyor gibi, sanat alnında da böyle ilgileniyorlar. Galericilik hoş bir mekan sahibi olmuş, birkaç kişiyi tanıyan kişi değil artık. Artık galerici ne yapar, nasıl olmalıdır gibi şeyler sorgulanmalı. H.Ö.

Gelecekle ilgili ne öngörebiliriz?

K.G.

Bence sanat galericileri birbirine kenetlenmeli. Artık böyle bir ortam da var. Çağdaş Sanat Galericileri Dayanışması adı altında bir şey yapmaya çalışıyoruz. Bu aşamada, artık paydaş olan ve bu işi ciddiye alan insanların birbirlerine kenetlenmeleri şart ve bu dayanışma girişimi de bunu öngörüyor.

not anymore having a nice venue in a nice district and attract few people in it. It is something to be questioned. H.Ö.

What should we expect from future?

K.G.

The most important thing is to move together and create a platform to support each other. We have created such a platform under the name of Contemporary Art Galleries Solidarity and we aim to support each other with people who are doing this job in a proper way.

47


Haldun Dostoğlu Röportaj /// Interview Saliha Yavuz

Galeri Nev ///

Haldun Dostoğlu, Türkiye’de sanat galericiliğini, 1980'lerden bu yana ele alarak Saliha Yavuz’a anlattı. Dostoğlu, galeriler arasındaki dayanışma, güven ve bu ortamı neler beklediğine değindi.

Haldun Dostoğlu tells Saliha Yavuz the notion of directing and owning an art gallery in Turkey since the 1980’s. Dostoğlu touches upon the solidarity, the trust between the galleries and what should this art environment expect from it.

S.Y.

Türkiye’de 80'ler ve bugünkü galericilik anlayışını, koleksiyoner, sanatçı durumunu değerlendirebilir misiniz?

S.Y.

Could you assess the gallery perception of Turkey in the 80's and today and tell about the collector’s and artist situation?

H.D.

1980'lerden bu yana baktığınızda galeri sayısında çok değişiklik olmuyor. Galeriler kapanıyor, galeriler açılıyor. Toplamda 100 civarında galeri hep var. Fakat 80'lerden günümüze çok az galeri kaldı diyebiliriz. O günlerde var olan ve halen aktif bir şekilde faaliyetine devam eden TEM sanat galerisi, Teşvikiye Sanat Galerisi, Maçka Sanat, Yahşi Baraz, Artizan ve Ankara’dan Siyah Beyaz dışında kimse kalmadı sanıyorum. Size 80'leri anlatacak birkaç rakam vereyim: 80'lerin başında Türkiye’de 6 tane güzel sanatlar fakültesi varken şimdi 82 tane var. Bu majör bir fark. Yaşayan sanatçı sayısı 80'lerde aşağı yukarı 250-300 civarında, galeri sayısı 100 civarında iken, sanatçıların eserlerini gösterme olasılığı çok kolay olan bir ortam vardı. Şimdi bu oran sanatçı aleyhine değişti. Tam sayıyı bilmiyoruz ama aktif sanat yapan 2000'in üzerinde sanatçı olduğunu tahmin ediyorum, ama galeri sayısı hala 100 ve dolayısıyla görünür olmak eskisi kadar kolay değil. Durumun bir ayağı da koleksiyonerler tabi. 80'lerde tam rakamı söylemek kolay değil ama 10 kadar koleksiyonerden bahsedebiliriz. Küçük bir aile: 250 sanatçı, 10 tane koleksiyoner, aktif 20 tane de galeri. Dolayısıyla galerilerin ve sanatçıların, koleksiyonerlerin birbirlerini tanıdığı

H.D.

There hasn’t been a change in numbers of galleries since the 80's. Some close down, some open up. There have always been around 100 galleries in total. But we can say very few galleries from the 80's are still open since the 80’s. I believe there are only TEM Art Gallery, Teşvikiye Art Gallery, Maçka Art, Yahşi Baraz, Artizan from the 80's that are still active in Istanbul and Siyah Beyaz in Ankara. Let me give you some figures that would illustrate the 80's: At the beginning of the 80's there were 6 fine arts faculty in Turkey and now the number is 82. This is a huge difference. The number of living artists in the 80's was around 250-300 and the number of galleries 100, there was a very artist friendly environment for the artists to exhibit their works. But now this rate has gone against. We don’t know the exact number but I guess there are more than 2000 artists active, on the other hand the number of galleries is still around 100, therefore it is not easy to be visible as it used to be in the past. One of the pillars is the collectors’ pillar of course. It is not easy to give an exact number for the 80s but we can say there were around 10 collectors at that time. A small family: 250 artists, 10 collectors and 20 active galleries. Therefore this was

48


a no speculation environment where galleries, artists and collectors knew each other. This was mainly a space where the artist ruled over and not the gallery. Nowadays, we might say there are around 100 people that we can consider as real collectors.

spekülasyonu olmayan bir ortamdı. Çoğunlukla galerinin değil sanatçının domine ettiği bir alandı. Şimdilerde ise gerçek anlamda koleksiyoner diyebileceğimiz insanların sayısının 100 civarında olduğunu tahmin ediyorum. 80'li yıllarda galerilerin sergilediği kuşak Mehmet Güleryüz, Komet, Ömer Uluç, Alaattin Aksoy, Erol Akyavaş, Burhan Doğançay, Neşe Erdok, Neşet Günal gibi dönemin sanatçıları galeriler sistemi olmadan sanatlarıyla var olmuşlardı zaten. Aslında galeriye ihtiyaçları yoktu. Kendi kariyerlerini tırnaklarıyla kurmuş bir kuşaktan bahsediyoruz. Galeri-sanatçı ilişkisi anlamında bugünle en önemli fark da bu; o günler sanatçının domine ettiği günlerken bugün galeriler –bir nevi diyelim- estetik seçimleri belirleyebiliyor, sanatçıları seçiyor, koleksiyoner eğilimlerine yön verebiliyor. Bu da diğer önemli fark. S.Y.

H.D.

O zaman galeriler arasında bir dayanışma var mıydı? Galerilerin kimliğinden, sanatçı temsiliyetinden bahsedebilir miyiz? Tüyap Fuarı önemliydi. İlk fuar Hüsamettin Koçan’ın girişimi ile gerçekleşmişti. Örgütleyen, kuran, beş-altı galericiyi yönetim kuruluna alan Koçan’dır. Piyasa örgütlenmeye Tüyap fuarı ile başladı belki de. Galericilerin ilişkisi, iletişimi de o zaman başladı. Bir dernek kuruldu: Galericiler Derneği. Hala devam eden bir dernek ama ne kadar etkin olduğu tartışılır. Bir de Rabia Çapa, Beral Madra, Yahşi Baraz, Urart ve birkaç galeri ile birlikte toplantılar yapardık, ‘sanatçılarla nasıl daha düzgün çalışabiliriz’ diye. O yıllar bir de galericisanatçı ilişkisinin ilk belirlenmeye çalışıldığı zamanlardı. Kimi sanatçılar istediği zaman istediği galeride sergi açıyordu. Dolayısıyla galeri ve ailesi diyebileceğimiz bir format yoktu. Benim 80'lerin sonu 90'ların başında o kuşaktan vazgeçip

The artists that the galleries exhibited in the 80's such as Mehmet Güleryüz, Komet, Ömer Uluç, Alaattin Aksoy, Erol Akyavaş, Burhan Doğançay, Neşe Erdok, Neşet Günal were all known artists and this without the gallery system even existed. They didn’t really need galleries. We are talking of a generation who worked very hard to build up their careers. This is the most important difference we have today in terms of gallery-artist relation, in the past artists ruled over nowadays it is the galleries- in some way- that fix the aesthetic choices. They are the ones choosing the artists and orienting the collectors’ tendencies. This is another important difference. S.Y.

Did the galleries have a sort of solidarity in the past? Could we talk of a gallery identity, artist representation?

H.D.

TUYAP was an important fair. The first edition was organized with the initiative of Hüsamettin Koçan. It was Koçan who founded it and brought the five-six galleries to the Board of Directors. We might say that the market started to organize itself with TUYAP Fair. This is when the gallery owners started to communicate and build up a relation. An association was created: Gallery Owners Association. Although the association still exists, its efficiency is open to question. We were having meetings with Rabia Çapa, Beral Madra, Yahşi Baraz, Urart and a couple of other galleries in order to find a way on how to work better with the artists. Those were the days the gallery-artist relation started to bring into

49


Haldun Dostoğlu — Galeri Nev

yepyeni bir kuşakla yola devam etme kararım da tam da bu noktada belirlendi. Hissettim ki az önce sözünü ettiğim kuşakla devam edersem galeri kimliği, uluslararası arenada pek görünürlüğümüz olmayacak. Dolayısıyla o günlerde hiç sergi yapmamış bir kuşağın sergilerini yaparak; Hale Tenger, İnci Eviner, Canan Tolon, Nazif Topçuoğlu gibi isimlerle yola çıktım. O yıllardaki genç kuşağın ortaya çıkmasında Beral Madra’nın o günkü konumu ve BM Art’ın ve Urart gibi galerilerin çok önemi var.

flowers. Some artists could inaugurate an exhibition when and where s/he wanted to inaugurate. In other words, there wasn’t really a gallery-family format. This is exactly when I decided in the late 80's to leave that old generation behind and continue with a brand-new generation. If I continued with the old generation then there would be no gallery identity and no visibility on the international scene. Therefore I opted for a new path and organized exhibitions for artists who never had any exhibitions such as Hale Tenger, İnci Eviner, Canan Tolon, Nazif Topçuoğlu. Beral Madra’s position at that time, galleries like BM Art and Urart played an important role for those artists to come to the forefront.

O dönem galeri-sanatçı temsiliyeti diye bir şey yoktu ama galeriler çevresinde oluşan sanatçı hareleri vardı. Urart’ın etrafında; Tülin Öztürk, Esat Tekand vs gibi bizim etrafımızda Hale Tenger, İnci Eviner, Canan Tolon, Beral Madra’nın temsil ettiği bir kuşak vardı, biraz figüratif çalışanlar Teşvikiye Sanat ve Tem Sanat Galerisi ile devam ediyordu. Dolayısıyla ‘galeri ve sanatçıları’ fikrinin oluştuğu yıllar 80lerin sonu diyebiliriz. Hangi galeriye gittiğinizde ne göreceğinizi aşağı yukarı tahmin edebileceğiniz yıllar o zaman başlıyor. S.Y.

H.D.

2000'lerde, özellikle 2006‘dan sonra yeni bir galericilik anlayışı ile yeni, genç galeriler açılmaya başlıyor. Ciddi bir hareket, değişim var sanat ortamında. Bu değişiminin nedenleri nedir sizce? Bir kere Türkiye’de kişi başına düşen gelir 3000 USD’dan 10.000 USD’ye yükseldi. Birilerinin elinde günlük hayatta harcayacaklarından fazla para oluştu. Bu paranın bir kısmı lüks tüketime giderken, bir kısmı da sanata harcanmaya başlamıştı. Ülkedeki zenginlik arttı. Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sanat ‘moda’ oldu. Sanat fuarlarına, bienallere gitmek, partiler, şampanyalar... Çok trendy bir şey haline geldi sanat. Diğer taraftan bahsettiğim gibi sanat okullarının sayısı artınca, daha nitelikli genç kuşak sanatçıların ortaya çıkması, yurtdışında gitmiş eğitim görmüş bir kuşağın varlığı, sanat ve küratöryel çalışmalar okuyanlar ile alan daha dinamikleşti birdenbire. Bir de Istanbul Bienali rüştünü ispat etti. 87'de ilk bienalde 5000 seyircisi vardı, şimdi 150.000 izleyicisi oldu. O izleyicinin -yalnızca koleksiyonerin değil o izleyicinin sanata bakışı değişti, gustosu yükseldi. Eskiden kültürel amaçlı seyahatler yapılmıyordu, yapılmaya başladı, insanların sanat üzerine fikirleri olmaya başladı. Istanbul Bienali ile birlikte SALT, Arter gibi kar amacı gütmeyen kurumların alanda güç sahibi olması, bu alandaki ilgiyi daha da yukarılara çekince, ister istemez durum piyasa denen markete de yansıdı. Dolayısıyla 2007’de genç kuşak galeriler, kendi kuşağından sanatçıların galericisi oldu. Ben kapanmalar, açılmaların geçici şeyler olduğuna inanıyorum. Şöyle bir hata oldu; 2011’de bu alanda hayali bir balon

50

At that time there was no such thing of a gallery-artist representation, there were on the other hand artists’ halos around the galleries. Around Urart you could see Tülin Öztürk, Esat Tekand, around us a generation represented by Hale Tenger, İnci Eviner, Canan Tolon, Beral Madra and those who worked figurative were grouped around Teşvikiye Art and Tem Art Gallery. Thus, it was in late 80's that “gallery and its artists” idea surged up. It is at that period that you knew what to expect when you were going to one gallery. S.Y.

In the 2000's, but especially after 2006 new and young galleries started to flourish with a total new perception. There is a serious movement and change in the art environment. What are the reasons of that change?

H.D.

First, the income per capita in Turkey increased from 3000 USD to 10.000 USD. Some people have money more than what they can spend for daily life. Some of it is spent for luxury consumption and some for art. Welfare increased in the country. As it is valid for the world, in Turkey too art became 'fashionable'. Going to art fairs, biennales, parties, champagne… Art became something very trendy. With the increase of the number of art schools and the rise of more qualified young artists generation, the existence of a generation who studied abroad, those reading on art and curators’ works made the environment more dynamic. Istanbul Biennale has proven its adequacy. In 1987 the first biennale was visited by 5000 people, we have now reached 150.000 people. The audience’s approach- and not only the collector’s- to art has changed, has a better gusto. In the past there were no cultural trips organized, but now there are some; people start to have an opinion on art. Non-profit organization such as SALT and Arter together with Istanbul Biennale became powerful in the field, and increasing interest to that field had unavoidably an impact on the market. Therefore, in 2007 young generation galleries


Haldun Dostoğlu — Galeri Nev

oluştu. Zannedildi ki Türkiye’de çok para ve bu alanda da para harcayan çok insan var. Yabancı galeriler geldi mekanlar açtı, kapattı, başka yabancı galeriler açıldı, bazıları hala devam ediyor. Günümüzde bu söz ettiğim balonun balon olduğunun anlaşıldığı belli oluyor. Kimi galeriler ekonomik dayatmalara karşı koyamayıp kapanabiliyor. İster istemez bu kapanan galeriler aslında alanımızın en çok ihtiyaç duyduğu galeriler oluyor ne yazık ki.

became home to artists of their own generation. I believe closing down and opening galleries are temporary things. There was a mistake though: in 2011 an imaginary bubble popped up in that field. It was assumed that there was a lot of money and a lot of people spending money on art in Turkey. Foreign galleries came to Turkey to open their places, they then closed down, then other foreign galleries came, some still are working. Today we are able to notice what I have called a bubble was really a bubble. Some galleries cannot resist the economic impositions and close down. Unavoidably, these galleries are the ones our environment needs the most.

Evet, bugün bir sanat marketi var ama maalesef günümüz sanatçılarının lehine işlemiyor. Market daha çok köklü, büyük sanatçılarla ilerliyor ve biraz da bu alana kısa sürede para kazanmak için giren, koleksiyoner kimliği ile dolaşıp alıp satan, koleksiyon yapmayan ‘spekülatör’ dediğimiz birilerinin yönlendirmesi ile ilerliyor. Müzayedecilerle kolkola, genç sanatçının atölyesine girip çıkan, ‘toptan alalım müzayedeye koyalım’ şeklinde hareket edenler ile sanat üzerine hiç fikri, bilgisi ve zevki olmayan insanlar sisteme girdi. Alanda dolaşan paraların miktarı yükselince alan süratle kirlenmeye başladı. Sahteciliğin boyutu tahminlerinizin çok ötesinde.

Yes, nowadays we can say there is a market but unfortunately this is not in favor of the modern day artists. The market usually progresses with mainly long-standing and great artists; it’s oriented by people entering this field to earn money in a short time; we call them speculators; they go around with this identity of collector, they buy and sell but don’t have a collection. There are some people who are very close with the auctioneers, who frequently visit young artists workshops, who has this attitude of “let’s buy all and auction them”, these persons who know nothing about art and without any taste, have integrated the system. With the circulating money in increase the environment starts to be polluted. The forgery is beyond our estimations.

Bugün 100'ün üzerinde koleksiyonerden, koleksiyon yapan kişiden ve bir kaç bin sanat eseri satın alan kişiden bahsedebiliriz diye tahmin ediyorum. Bunların arasında severek alan, aldığını iki ay ya da gelecek sene satmayanlar çoğunlukta diye umuyorum. S.Y.

H.D.

Galeri Nev’in de içinde olduğu Çağdaş Sanat Galerileri Dayanışmasından bahseder misiniz? Dayanışma meselesi de bahsettiğim piyasanın kirlenmesi meselesinden çıktı. Bu alandaki en önemli şey güvendir. Güveni bir kere yıkarsınız bir daha inşa etmesi yıllar sürer. Güveni diri tutmak da dikkat özen ister. Biz hissediyoruz ki güven sarsılmak üzere. Bu alanda aktif olan yaklaşık 10 galeri bir araya geldik, birlikte hareket etmeye başladık. Bir ilan verdik. Ara ara bir araya geliyoruz. Kriterimiz şu; birbirimize rahatlıkla içimizi dökebilecek kadar güvendiğimiz insanlar olsun. İlanlarla başlayalım görünür olalım, dayanışma halinde olduğumuz belli olsun, daha sonra gelecek ay ya da Nisan’da bir deklarasyonla dayanışmayı tanıtalım diye düşünüyoruz. Bu işin sanatçı, koleksiyoner ve galerici cephesi var. Birbirimizden haberdar olarak, hem sanatçının hem kendi haklarımızı koruyalım, kirlenmeye odaklanalım istiyoruz.

I think that we can say there are more than 100 collectors and some thousand people buying work of art. I hope that those who buy those pieces to keep them more than two months or a year, are in majority. S.Y.

Could you tell us about the Contemporary Art Galleries Solidarity of which Galeri Nev is part?

H.D.

The solidarity idea came up with the pollution of the market. Trust is the most important characteristic of this field. If you tear down the trust once, it will take years to rebuild it. It takes attention and care to keep trust alive. We feel the trust is about to be shaken. Ten galleries active in that field came together to act together. We published an ad. We come together from time to time. Our criteria is to have people with whom we can talk easily as if we were pouring our heart out. We should start with ads and become visible so that one can see our solidarity and then in April we plan to announce this solidarity with a declaration. This has the artists, collectors and galleries aspects. We should be informed about each other so that we can protect artists’ rights and our own rights. We want to focus on the pollution. 51


Bengü Gün Röportaj /// Interview Naz Cuguoğlu

Mixer Art ///

2012 senesinde İstanbul yepyeni bir galeriye kavuştu: Mixer. Tophane’de yer alan galeri kurulduğu günden beri genç sanatçıları desteklemeye yönelik gerçekleştirdiği sergi ve etkinliklerle adından söz ettirirken genç ve dinamik yapısını korumaya devam ediyor. Galeri direktörü Bengü Gün bunu nasıl sürdüklerini anlattı.

In 2012, İstanbul gained a new gallery: Mixer. From the very first day, the gallery has been very popular, with its young and dynamic structure, and exhibitions and activities supporting young and emerging artists. I wanted to hear more about Mixer and the art world in Turkey and had a lovely conversation with Mixer’s director, Bengü Gün.

N.C.

Mixer’i 2012 senesinde Tophane’de kurdunuz ve hala çok genç ve dinamik bir galeri olduğunuz söylenebilir, bu konuda ne düşünüyorsunuz?

N.C.

You established Mixer in Tophane in 2012 and since then you have been protecting your young and dynamic structure. What does this structure mean for you?

B.G.

Mixer, yapısı ve misyonu itibari ile hep genç ve dinamik kalacak bir galeri. Amacımız, genç sanatçıları kariyerlerinin başında desteklemek ve sanatı herkes tarafından ulaşılabilir hale getirmek. Sanat ile ilgili medyada çıkan çoğu haber X müzayedesinde altı sıfırlı rakamlara satılan bir sanat eseri ya da X değerindeki bir tablonun çalınması ile ilgili. Bu tarz haberler sanatın ulaşılamayacak kadar pahalı ve sadece belli kişilere ait olduğu yönünde bir algı yaratıyor. Temelde bu algıyı yıkmak için herkesin bağ kurduğu bir sanat eserine sahip olabileceğini vurguluyoruz.

B.G.

Mixer will always remain young and dynamic with its structure and mission. We started this journey with two main missions: supporting young and emerging artists in the beginning of their careers and making art accessible to everyone. Today, most of the news in the media is about artworks sold for incredible amounts at art auctions or stolen artworks with unbelievable high prices. These kinds of news create an image that art is inaccessibly expensive and belongs to a certain group of people. Basically, we are trying to change this perception of art by making people believe that they can also own artworks they feel connected with.

Bu duruma paralel olarak mottonuz, ‘ulaşılabilir sanat.’ Bu amaç için neler yaptığınızdan bahsedebilir misiniz? ‘Ulaşılabilir’ olmak bizim için çok yönlü, sadece ekonomik bir

52

In line with this situation, your motto is ‘accessible art.’ What actions do you take to reach this aim?


gösterge değil. Örneğin, ‘Çağdaş Sanattan Nasıl Sağ Çıkarım’, ‘Koleksiyonerliğe Giriş’, ‘Sanata Bakma’ gibi yetişkin ve çocuk eğitimleri düzenleyerek ilgili bireylerin daha da bilinçlenmesini sağlamak ve ilgisiz bireylerde merak uyandırmak istiyoruz. Ulaşılabilirliğin mekan ve zaman ile kısıtlanmaması için de Mixer’de yer alan tüm işlerin yer aldığı bir internet sitemiz var. Ayrıca, sanat yazımının hem sanatçıların kaliteli bir geri bildirim alması hem de ulaştırmak istedikleri mesajın herkese daha sağlıklı ulaşması için önemli olduğuna inanıyoruz. Bu bağlamda, ArtWriting Turkey projemizle genç sanat yazarlarını deneyimli yazarlar ile bir araya getiriyoruz. Sanatçıları kariyerlerinde desteklemek amacıyla düzenlediğimiz atölyelerde CV, portfolyo hazırlama, yurt dışındaki konuk sanatçı programı başvuruları gibi konularda çeşitli eğitimler veriyoruz. Tabii ki galeri olarak, sergiler, sanatçı konuşmaları, söyleşiler, buluşmalar düzenlemeyi de ihmal etmiyoruz. N.C.

Siz bu mottonun peşinden giderken zaman içinde Türkiye’deki sanat dünyasında ne tür değişiklikler oldu?

B.G.

Yola çıktığımız günden beri birçok yeni galeri açıldı, bazıları artarda kapandı, yeni sanat fuarları hayata geçti, ve sanat konusunda basılı ve online mecralar sayıca çoğaldı. Fakat hala sanat izleyicisinin sayıca yeterli olmadığını düşünüyorum. Elbette atılan her adım bu duruma bir katkı sağlıyor.

N.C.

B.G.

Sizin de bahsettiğiniz gibi son zamanlarda artarda kapanan galerilerin haberini aldık. Sizce bu kararı etkileyen faktörler neler oldu? ‘Türkiye’de sanat dünyası bir balondu, söndü’ söylemine katılıyor musunuz? Bu durumu galerilerin maddi olarak sürdürülebilirliklerinin zor olmasına bağlıyorum. Türkiye’de sanatı takip eden bir kesim olmasına ve iki çağdaş sanat fuarımızın varlığına rağmen sanata katılımın hala beklenen seviyelerde olmadığını düşünüyorum. Mevcut koleksiyonerlerin özellikle bu dönemde sanatçı ve galericinin yanında hareket etmesi çok önemli.

N.C.

Sizce koleksiyonerler yeterince destek sağlıyorlar mı? Kimi galericiler Türkiye’de yerleşmiş bir koleksiyoner profili olmadığından şikayet ediyor. Bu konuda sizin deneyimleriniz nasıl oldu?

B.G.

Karşılaştığım birçok koleksiyonerin bu konuyu tahmin ettiğimden çok daha bilinçli bir şekilde ele aldığını gözlemledim. Türkiye ve dünyadaki sanatı dikkatli bir şekilde inceliyor, araştırıyor ve ilgili kişilerle sürekli paylaşımda

For us, being accessible is not only about the price, so we are trying to approach this issue in a broader way. For example, we organize workshops for adults and children such as ‘Survival Guide for Contemporary Art’, ‘Introduction to Collecting’, and ‘Looking at Art’. Our aim is to help interested people to improve their knowledge about these issues and create a curiosity amongst others who are not interested. In order to make art accessible to everyone without any time and space limitations, we also have our website. Moreover, we believe that art writing is crucial for artists to get high-quality feedback and to convey their messages to the audience. With our Artwriting Turkey project, we aim to connect young writers with more experienced ones. We organize workshops for young and emerging artists about preparing CV and portfolios and applying to residency programs abroad. Of course, as a gallery we continue having exhibitions, artist talks, network meetings, etcetera. N.C.

While you were trying to reach this motto, what has changed in Turkish art world?

B.G.

Since the first day we started our journey, new galleries have opened while some closed, new fairs have been introduced to the Turkish art scene, and there have been more printed and online art magazines. However, still the audience we reach is limited. Every step taken by art institutions adds value on this issue.

N.C.

As you have said, we have witnessed many galleries closing their doors lately, one after another. What were the factors affecting these decisions? Do you believe that the ‘art world in Turkey was a balloon and it burned out?’

B.G.

I believe the main reason is the difficulty of economically sustaining an art gallery. Even though we have an audience and two contemporary art fairs, I don’t think the interest in art is big enough yet, hence, it is important for existing collectors to support artists and galleries.

N.C.

Do you think collectors are supportive enough? Some gallery owners complain that there is not a structured collector profile in Turkey. What are your experiences with this issue?

B.G.

Most of the collectors I have met are more conscious than I would have ever imagined. They keep themselves updated about local and international art by reading a lot and constantly communicating with art professionals to improve themselves. They are also very generous when it comes to sharing their collection with public. Still we can say that the number of collectors is small compared to the art production in Turkey.

53


Bengü Gün — Mixer Art

bulunuyorlar. Koleksiyonlarını paylaşmak konusunda ellerinden geldiğince cömert davranıyorlar. Yine de koleksiyonerlerin sayısının üretime nazaran yetersiz olduğunu söyleyebiliriz. N.C.

Ayrıca, özellikle kapanan galerilerin kentsel dönüşümün son zamanda yoğun bir şekilde yaşanmakta olduğu Karaköy’de yer alması, ‘kentsel dönüşüm başarısız mı oldu?’ sorularını akla getirmişti. Sizce başarısız mı oldu?

B.G.

Çoğu galeri, uygun fiyatlarla girdikleri mekanlarından kentsel dönüşümün etkisiyle kiranın yükselmesi veya binanın otele dönüşmesi gibi nedenlerle ayrılmak durumunda kalıyor. Yeni yer, yeni yatırım ve yeni masraflar demek. Yine de son dönemlerde kapanan galerilerin sadece ekonomik nedenlerle değil özel nedenlerle de kapandığını düşünüyorum. Örneğin, galeriden daha farklı bir yapıya dönüşebilirler, bunu zaman gösterecek.

N.C.

Yurtdışında galeriler bu tarz sorunlarla baş etmek için bir araya gelip birlikte hareket edebiliyor. Örneğin, Londra’daki Whitechapel Gallery, sanat alanında eğitimi ve fon desteğini arttırmak için hayata geçmiş bir oluşum. İstanbul’da bu birliği pek gözlemleyemiyoruz. Bu durumun sebepleri neler? Birlikten güç doğmaz mı?

B.G.

Bu, ilk açıldığımız günlerde bizim de eksikliğini çok hissettiğimiz bir konuydu. Herkes bireysel hareket etmek istiyor ve sonuç olarak adımlar küçük oluyor. Şu anda bu sorunu aşmaya başladığımız bir dönemdeyiz. Geçtiğimiz aylarda Pg Art Gallery ve Daire Galeri ile birlikte Tophane’de metruk bir binada ortak bir sergi düzenledik ve olumlu sonuçlar aldık. Birlikte çalışmak bizi birbirimize yakınlaştırdı. Ayrıca, sergilerde herhangi bir teknik ihtiyaç olduğunda herkes çok yardımsever ve paylaşımcı yaklaşıyor. TophaneArtWalk oluşumunu da biliyorsunuzdur. 2 ayda bir çıkardığımız bir harita ile binlerce kişiye ulaşma şansımız oluyor. Bu ay başlattığımız ücretsiz turlar ile galerilere ilgiyi daha da arttırmayı amaçlıyoruz. Bu konuya tüm civardaki galeriler de istekli yaklaşıyor ve destek oluyor. Aslında herkes şu anda bu birlikteliklerin, bir arada olmanın öneminin çok farkında. Bu konuda da Mixer adına güzel projelerimiz var, umarım gerçekleşir ve sizlerle güzel haberleri paylaşabiliriz.

N.C.

Bir de konunun sanatçı tarafına bakmakta fayda var… Bazı sanatçıların galerilerle ilgili maddi olarak sömürüldüklerine ve yeterince destek alamadıklarına dair şikayetleri var. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

B.G.

Galeri sistemi oldukça eskilere dayanıyor. Sanatçıların kariyerlerinde daha sağlam adımlarla ilerlemelerini, satışı düşünmeden üretime odaklanmalarını sağlamak ve 54

N.C.

Also, as most of the galleries that closed their doors were around the highly gentrified Karaköy area, the question ‘did gentrification fail?’ was raised. Do you agree with this idea?

B.G.

Most of the galleries started to change their locations due to the increase in rent or conversion of their buildings into hotels as a result of urban transformation. New spaces mean new costs and investments. However, I also believe that the reason for the recent closures is not only economic but personal. We may see them evolving into a different structure in the future.

N.C.

We observe some international galleries coming together to deal with these kinds of problems. For example, Whitechapel Gallery in London brings different galleries together to raise economic support for art education. However, in İstanbul, these types of initiatives are not very common. Why is that?

B.G.

We too were complaining about this when we founded Mixer. Each gallery wants to move independently but then it results in smaller steps. Nowadays, we are in a period of improvement. Recently we prepared a group show in an old building in Tophane together with Pg Art Gallery and Daire Gallery and observed the positive results together. Working together brought us closer. Galleries help each other for technical issues when there is a need. You may also know about Tophane ArtWalk. Every two months we prepare an art map so that we can reach thousands of people. Freeguided tours that we just initiated in February also aim to increase the size of the audience. All the galleries are cooperative and positive in these kinds of activities. Everyone is aware of the importance of acting together. As the Mixer team, we also


Bengü Gün — Mixer Art

operasyonel konularda onlara destek olmak için kurulan bir sistem. Eğer bir sanatçı buna ihtiyaç duymuyor ve bağımsız olarak varlığını sürdürebiliyorsa, bu son derece güzel. Ama bir galeri ile çalışmayı tercih ediyorsa, aldığı hizmetlerin karşılığını galeriye bırakması da aynı derecede normal. Bu tarz şikayetler, yaptığımız işin oldukça soyut, insan ilişkilerine dayanan ve belirsiz yapısından kaynaklanıyor. Bunun da en iyi çözümü kuvvetli ve transparan bir ilişki geliştirmek. N.C.

N.C.

It is also important to look at this issue from the perspective of the artist. Some artists think that galleries exploit them economically and do not give enough support. What do you think?

B.G.

The gallery system is not new. It aims to protect the artists from monetary and operational problems and to support them in their careers. If the artist does not need this support and can survive independently, that is awesome. But if the artist prefers to work with the gallery, it is quite normal that they share the income with the gallery in return for the services provided by the gallery. Most of the time, these kinds of complaints are a result of abstract and unpredictable nature of our profession and its dependence on personal relations.

N.C.

Fairs are another important piece for the puzzle. You have been taking part in Contemporary Istanbul Art Fair for two years. How do you evaluate the fair?

B.G.

The fair is a great opportunity for us to reach a new audience. It also helps us observe our position amongst other galleries, so we are very much satisfied with the result.

N.C.

I also know that you follow international art fairs. How would you compare and contrast these fairs with local ones?

B.G.

Yes, as the Mixer team we care about visiting international art fairs, biennials and other art events. Most of the international art fairs we attend are much more established and professional. Even the satellite fairs are high in quality. I believe that the context and the content of the fairs abroad are much richer. However, we can observe that the fairs in Turkey are improving themselves every year by adding new sections. For instance, CI Editions by the Contemporary İstanbul Art Fair is a good decision which we can see in other international art fairs as well.

Yurtdışındaki fuarları da yakından takip ettiğinizi biliyorum. Buradaki gözlemlerinize dayanarak İstanbul’daki ve

yurtdışındaki fuarları karşılaştırmanızı istesem, neler söylersiniz? B.G.

have new projects addressing this issue and we hope that we can share this news with you soon.

Evet, ekip olarak elimizden geldiğinde gezip görmeye çalışıyoruz. Yurtdışında izleyici olarak katıldığımız birçok fuar çok daha uzun yıllardır varlığını sürdüren, köklü fuarlar ve oldukça profesyoneller. Paralel düzenlenen uydu fuarlardaki katılımcı sanatçı ve galeri kalitesi de oldukça yüksek. Ayrıca yurtdışındaki fuarların program içeriği olarak da daha dolu ve besleyici olduğunu düşünüyorum. Bu konuda Türkiye’deki fuarlar da kendilerini giderek geliştiriyor ve yeni bölümler ekliyor. Mesela CI Editions, bu sene Contemporary Istanbul’a eklenen güzel bir bölümdü, yurt dışında başka fuarlarda da bu tarz bölümler görebiliyoruz.

55


Serkan Özkaya 01 / 04

Röportaj /// Interview Yonca Keremoğlu

56


Serkan Özkaya, Galerist'te gerçekleşen Bugün Aslında Dündü adlı sergisinde /// Serkan Özkaya in his exhibition Today was really yesterday, at Galerist

Katmanlarla dolu sanat eserleri /// Art works full of layers Serkan Özkaya’nın sanat eserleri genellikle katmanlarla dolu. Bazen bir başyapıtı sorguluyor bazen de kendi üretiminin altında yatan fikirleri. Özkaya üretimindeki tecrübelerini anlatıyor.

Serkan Özkaya’s works are full of layers. They sometimes question masterpieces and sometimes his own ideas. Özkaya shares his experience in creating art artworks.

57


Art works full of layers

Katmanlarla dolu sanat eserleri

/// Y.K.

Rönesans’ta antikiteye geri dönülerek eski Roma ve Yunan metin ve işlerinin baştan inceleme-ölçme-çizme ve taklit etmesiyle ortaya yeni eserler çıktı, üstüne eklenerek gelişti. Bunu devam eden bir süreç olarak düşünürsek Mikelanj somut bir obje, sembol ortaya koyarken siz “Davut”da reprodüksiyonla aynı formdan nasıl yeni bir öneri, sorgulama ortaya koyuyorsunuz?

S.Ö.

Benim yapmaya, sorgulamaya çalıştığım birkaç katmanlı, bunlardan biri, esas yola çıktığım düşünce, bize ortaokuldan beri öğretilen batı sanatı diye bir şey vardır, başyapıtları vardır. Mesela Davut bunlardan biridir. Davut’da heykel sanatının en üst noktasıdır. Bunlar artık bizim güneş, dağlar, ağaçlar gibi kabul ettiğimiz hiçbir şekilde sorgulamadığımız, güzel ve estetik bundan çıkar diyerek kabul ettiğimiz yargılamadığımız kurumsallaşmış, sanat eserliğinden çıkmış bilgilerdi. Eserden çok kültürel varlık gibi bakıyoruz, aynı bir günbatımına bakar gibi. Ben onu o alanda dekonstrüksiyona uğratıp “Mona Lisa Upside Down”da Mona Lisa’yı ters çevirdiğim gibi bunda da tekrardan yargılamayı ele almak istedim. Yapmış olduğum onu İstanbul gibi bir yerde camilerin arasında, sokağın ortasına diktiğimde, ne mimari, ne toplumsal, ne de sosyal yapıyla uyuşan bu heykeli insanların gördüğünde yaratacağı his ve tecrübeydi. İkinz iyi ve anlamlı olan şey insanların bundan haberdar olmamaları, ona Mikelanj’ın heykelinin kopyası gibi değil de çıplak bir oğlanın heykeli gibi bakıyorlardı. Hala burada bir sürü insan bunu görünce “Aa sen mi yaptın, güzel olmuş” diyor, sanki o formu ben bulmuşum gibi… O dekonstrüksiyonu hesaplamadan başka bir şekilde sağlamış olduk, kırılması ve sansasyonel olmasıyla… Sonradan o şekilde bırakmak istemedim ve onarıldı, New York’ta benzer bir dekonstrüksiyonla yatay olarak, yere yaklaşmış, gezici olarak, insanların dibindeydi ve zaten bunun boyutunun daha büyük olması, altına boyalı olmuş olması, insan elinden çıkmasıyla daha değerli olmasıyla, oturtulduğu içerik, sokakta koyduğun zamanki durum başlı başına photoshop ile yapılmış gibiydi. İki tane üst üste gelmeyecek iki şeyi bir araya getirdim, 58

Y.K.

When we revert to a matter of the antiquity, in the Renaissance, new works and techniques have emerged by a fresh examination, calculation and imitation of old Roman and Greeks texts, and have evolved by adding on. As we consider it as an ongoing process, Michelangelo’s David is a concrete symbol whilst your "David"; a new reproduction of the same suggestion of Michelangelo? What kind of query do you aim to reveal?

S.Ö.

To me, I'm trying to query several layers. One of them, I thought, based off the education of art since junior high school, they taught us that “there is such thing as Western Art, and such and such are the specified masterpieces”. For example, David is one of them. “David” is the highest point in the art of sculpture. It is one of the most iconic art work on our knowledge which we accept as if beauty and aesthetic emerge from this, without any judgment. Just like we accept the sun, sea, mountains and trees without questioning, some icons of western art has become an institutionalized knowledge beyond the art work itself. Therefore, we're looking at a lot of art work as cultural assets rather than a works of art like looking at a sunset. I wanted to re-judge David in an area of deconstruction like I have rejudged Mona Lisa by turning it upside down in "Mona Lisa Upside Down”. In “David”, the interesting point that is created by the sculpture, was the feeling and experience of the people who sees it when I have put it in a place surrounded with mosques of Istanbul, standing upright in the middle of the streets, which is not coherent with neither architectural, nor social structure of İstanbul. Another good and meaningful point was the

David (inspired by Michelangelo) eseriyle /// Serkan Özkaya posing with his work David (inspired by Michelangelo)


Katmanlarla dolu sanat eserleri

Art works full of layers

esas motivasyonum böyle bir şeydi. Mikelanj’ın Davut’unu seçme nedenim de bunun başyapıt olarak kabul ediliyor olması. Yani ben bunu yargılamadım, hayranı olarak değil de öğrenmiş biri gibi, bunu iyi bir öğrenci gibi yaptım. Bu bağlamda bence Antikite ve Rönesans’tan farklı, kabul edilmiş başyapıtları sorgulamak gibi daha çok. Öte yandan gerçekte Michelangelo’nun David’ini hiç görmedim bilgisayardan yaptım, öyle de bir bencilce faktör de var, kendim görmek için yaptım aslında.

unawareness/ignorance of the people, not recalling it as copy of Michelangelo's famous sculpture but as a statue of a naked boy. Still in Istanbul, a lot of people who saw this, "Oh, you did this, it was beautiful ," they said, as if I am the founder of the form... I have generated this deconstruction without any calculation in other ways. For example In the Istanbul Biennale the sculpture had broken accidentally and spontaneously got sensational, which was not my plan.

Y.K.

Mikelanj’ın Davut’unda somut olarak temsil edilen şehrini koruyup, ağırlığını, patlamaya hazır potansiyel enerjisini ve sinirini, gözlerinde, ellerinde hissettiren, şehrini Floransa’yı koruyan bir Davut var sizinkinden farklı olarak, temsiliyet kavramına nasıl bakıyorsun?

S.Ö.

Bu konuda rivayetler var, kimisi için Davut, Mikelanj’ın sevgilisi ve asistanı bir çocuk, kimisi için dini bir kılıf uydurmak için eline sapan konulup Davut yapılıyor. Kimine göre iktidara karşı bir karşıtlığı, Vatikan’a Roma’ya karşı protest bir duruşu var. Davut’un hikayesi de enteresan ama dediğim gibi bunlar benim önceden hesapladığım şeyler değildi. Ben sadece “Tarih kitabını aç, en önemli resim; Mona Lisa, en önemli heykel; Davut” o durumu kurcalamaktı. Böyle kabul edilmiş başka bir başyapıt olsa onu yapardım.

Y.K.

S.Ö.

Garist’te gerçekleşen “Bugün aslında Dündü” serginde Steven Toole’un deneysel çalışmaları çok ironik, Steven Toole nasıl ortaya çıktı? İlk 1997’de yaptığımda Toole, “arkadaşım küçük abdestini yapmaya geliyor” diyerek Philedelphia Müzesi’ne telgraf atıyor. Steven Toole benim uydurduğum bir karakter. İşin komik tarafı “Müze Bekçisi” ve “Guggenheim Genel fotoğraf” eserleri dahil olmak üzere eserlerin hiçbiri görüntülenmemiş, gerçekten var olmaları ve olmamaları arasında hiçbir fark yok. Mesela Guggenheim’ın duvarındaki çatlak, var mı yok mu belli değil, olsa da aynı şey olmasa da aynı şey… Ve yahut “TRT Fotoğrafı”nda Bush’un imgesini TRT’ye göstermesi, ama önceden zamanlaması belli olmadığı için izleyen insanın onun görselliğini fark edememesi… İşlerin hepsi var ama yok. Mesela sırtına etiket yapıştırmış deniyor ama bunun bir tek fotoğrafı var o da duvarın arkasında kalmış. Keçinin rektumuna fotoğraf kamerası soktuğu simsiyah bir fotoğraf… Gerçek mi değil mi arasında, fantezi mi değil mi; ikisi birden. Onu düşünürsen olmuş diye de düşünebilirsin. Bazen de kendi çok parlak olmayan fikirlerimi ona yaptırıyorum gibi düşünüyorum ya da kendim yapmaya cesaret edemediğim şeyleri ona yaptırıyorum.

Later I did not want to leave it broken and it was repaired. At New York, with a similar deconstruction, this time I have put it horizontally approached to the ground like a rover among the people. Combination of different factors such as; David being in a larger size than the original, covered to gold painting, being hand-made and the context that is fitted, was photoshop itself. My main motivation was to bring two different things together that would not normally overlap with each other. My reason of choosing Michelangelo's David is that, David is considered to be the masterpiece of sculpture. So I did not judged it, not as a fan as but as someone who has learned it like a good student. In this context, I think it is different from Antiquity and the Renaissance, it is closer to inquiring accepted masterpieces. On the other hand, I've never seen Michelangelo's David, I recall it from the computer and books, actually there is a selfish factor like this, I have actually did it to see for myself. Y.K.

Michelangelo's David is the concrete representation of the city he preserves , the weight of the explosive potential energy and frustration in his eyes and strong hands with veins symbolizing the city of Florence is different from yours, how do you approach to the concept of representation ?

S.Ö.

There are different approaches about this, for some David is Michelangelo's lover and assistant, a child , for some David with slinger in his hands is made to preserve religious point of view. According to some, an opposition against the government, a protest against the Vatican in Rome with a political stance . David's story is also interesting, but as I said, these are my things I did not calculate in advance. The situation of “the most important painting is Mona Lisa, the most important sculpture is David," when I open the art history books, was tampered with. If another masterpiece was accepted like that, I would reproduce that one.

Y.K.

The experimental works of Steven Toole is very ironic at your exhibition "Today was actually yesterday" which has took place at Galerist. Steven Toole, how did it turned out?

59


Art works full of layers

Katmanlarla dolu sanat eserleri

Y.K.

Sergideki “Dışkı ile İrtifa’ın herhangi bir sanat ortamını eleştiren bir yanı var mı?

S.Ö.

Olduğunu sanmıyorum o tamamen formal bir şey gibi geliyor; iki imgeyi üst üste koymak gibi ama çok metaforik olmaya da müsait illa sanat ortamı değil siyaset ortamına da benzetebilirsin. Ama benim düşündüğüm şey dışkı denen en değersiz şeyin altına, görkemli bir şeye dönüşmesi, bebekle yine masumiyetle tam tersi kirlenmişliğin üst üste gelmesi. Metafor olarak tam olarak şu diyebileceğim bir şey yok.

Y.K.

Değer kavramından bahsedersek, Pop art değersiz olarak tanımlayacağımız “sıradan” “vasat” olanı çoğaltma, ölçeğini büyütme, kopyalama gibi çeşitli şekillerle sanat haline getirdi ve bir değer yükledi. Ve senin Davut heykeliyle yapmış olduğun Mikelanj’ın batı sanatının bir ikonu sayılan heykelini iki katı büyüklüğünde yeniden yaparak insanları şaşırtmak, belki de değerli kabul edilmiş bir objeyi alıp değersiz bir hale getirerek aslında tekrar değerli bir hale getirmek koymak diyebilir miyiz?

S.Ö.

Zaten onun hikayesi de öyle bir şey sırf Mikelanj’ın dehası da değil, ondan öte teknolojik olarak da ilginç bir şeydi sanırım yapılmış en büyük üç boyutlu baskı olabilir, erken dönemlerimde el yordamıyla yapmıştım ama neticede o da üç boyutlu baskı, teknik aynı. Oturup heykel gibi değil de, katman katman bilgisayardan yaptık, üst üste çıkarken nasıl olacağını bilmiyorduk. Bilgisayar çıktılarından adacıklar keserek yaptık. Boyutla oynanan o değer, diğer bahsettiğimiz değerler birleşince bir sürü şey devreye giriyor. Öyle baktığında hem Amerikan Araştırma ve Teknolojisinin sonucu hem İtalyan sanatkarlığının sonucu diye bakıyorsun. Bir yandan Bienal sırasında olduğu gibi kırılıyor tuzla buz olmuş bir hali var o tam hakir görme, çöpe dönüştürme, alıp buruşturup çöpe atmak gibi, tekrar toparlanması o yolculuk da hoşuma gidiyor. Bir de üstelik Avrupa’yı atlayarak direk Türkiye’den Amerika’ya geçiyor o da absürt bir şey, Avrupa’yı bunun kaynağı varsaydığımız yeri es geçiyor… Eski dünyadan, doğudan Yeni Dünya’ya gemiyle çıplak olarak geçiyor. Hep o dinamik, çöple paha biçilmez olan arasındaki o gerilim hep var.

Y.K.

İşler sergilendiğinde bitmiş oluyor mu yoksa hala bir süreç içinde devam mı ediyorlar? Davut’un yolculuğu bitti diyebilir miyiz?

S.Ö.

Bitmiş sayılıyor ama geçen gün onu almış olan müzeye bir tane daha yanına koymayı teklif ettim. Bunu Galerist’te “One and Three Pasta” sergisinde fark ettim. 92 tip makarnanın matematik denklemleri ve bilgisayar modellerini yapıp matematikçi bir arkadaşımla üç boyutlu çıktılarını aldık. 60

S.Ö.

At first, in 1997, Toole sends a telegram to the Philadelphia Museum stating "My friend is coming to do a small stool". I invented the character of Steven Toole . The funny side is that including the works "Museum Watch" and "Overall photo Guggenheim" none of the works are actually displayed , there is really no difference between they actually exist or not . For example, the Guggenheim's wall cracks that Toole has made, there is actually no clear evidence, though it the same thing whether the cracks really do exist or not ... For example in "TRT photo”, Toole has displayed Bush's devilish image on

TRT channel’s news, but timing of the display was oblivious to people who are watching, to notice Bush’s visual image. All the works of Toole is there but not there. For instance, they say that he has pasted label on his back, it has a single photo of evidence which remained behind the wall, which you can not see. A camera is put into the rectum of a goat, but the photos are all burned and black. If you think whether

2014, 2014, Serkan SerkanÖÖ Debaters Debater Karışık mixed m T "Bugün Exhibitio a dündü" "Today W Really Y2 Galerist Galerist

Fotoğraf Yonca Kere Photograp

Yonca Ker


Özkaya, Özkaya, s, rs, media. Teknik. aslında on View Was Yesterday" 2014.

Art works full of layers

92 rafta arkada denklem yazıyor bir tane paketten çıkmış makarna, bir de bizim yaptığımız bilgisayardan ürettiğimiz üç boyutlu suni makarna. Ve bu ikili ikili modelleri görmek çok acayip bir his veriyor insana. Çünkü bizim biricik olma inancımız “Ben birim, bedenim bir tane, benim perspektifim budur, ben bu vücut içerisinden dışarı bakıyorum ve bir taneyim” şeklinde olunca, bu bir olma inancına karşılık iki tane aynı olan şeyi yan yana görmek sende çok garip bir his bırakıyor. Esasında aynı değiller, aynı olsalar da farklı nesneler, uzayda kapladıkları alan farklı. Eş dahi olsalar ayrı

it is real or not, fantasy or not, you can consider it as both real and fantasy. Sometimes, I think, I put Steven Toole through my not-so-bright ideas or the ideas that I can’t dare myself to do.

nesneler, ayrı yerdeler, biraz paralel evren olayı da gözüme çarptı. Bu kadar büyük ve sanatlı bir şey olunca o da insanı garip hissettiriyor, o yüzden öyle bir şey önerdim ama kabul etmediler, zaman isteyen büyük bir proje.

2014.

emoğlu phy remoğlu

Katmanlarla dolu sanat eserleri

Y.K.

İstanbul yada başka bir yerde yeni bir proje / enstalasyon yapmayı düşünüyor musunuz?

Y.K.

“Levitation by defication” in the exhibition, is it some kind of critic of the art world?

S.Ö.

I do not think so, it totally seems something formal to me. I like to put two different images on top of each other such as putting most worthless thing as a stool underneath an object of innocence such as a doll. It is not necessarily metaphor of an art scene but it is suitable for a metaphor, of a political environment or an art environment. My point is to turning a futile thing such as stool into something grander with union of contrast, a baby’s innocence on top of the soiled. I do not have exact metaphor of something in my mind to name it.

Y.K.

Talking about the concept of “value”, Pop art has altered the "ordinary" or “banal” objects which we may define as worthless, into a valuable art form with various ways such as replication, increasing the scale, installation and imitation. Your suggestion of David seems parallel to this approach, reproducing an icon of western art, with re-sizing, putting out in public and surprising people, perhaps can we say taking a object that is considered as “valuable”, making it worthless by changing it, yet actually making it re-valued?

S.Ö.

His story is already something like that, not only narrowed to Michelangelo's genius. Therefore, making it was technologically interesting, I guess it is the largest threedimensional printing. In my early years, I have made it with hand but eventually did also three-dimensional printing, which is technically the same. Not making it like a sculpture, but making from layers from the computer and stowing them. We could not predict how it would be putting on top of each other... Computer printouts are made by cutting of the islets. Many factors such as resizing, using the technology etc., as well as other values that I have mentioned stepped in. When you look at it as a result, it is both the American Research and Technology, and Italian craftsmanship. Apart from this, such situation as during the Istanbul Biennial it has a way of breaking that has smashed to smithereens, be despised, turned into a trash, like throwing away crumpled, and then its recovery; gaining a new sense of value. I also like that journey of recovery. Moreover, there is also an absurd fact that it bypasses Europe, which we assume its root lays. It goes directly from Turkey to America. It has arrived to the New World from the old world, the east by ship in his nude form. The dynamic and tension between what is trash and what is valuable always present in his journey and in life.

61


Art works full of layers

Katmanlarla dolu sanat eserleri

2008, Serkan Özkaya Iπ

S.Ö.

En son bu Mirage’ı yaptım. Boş galeride, dört dakikada bir uçağın gölgesi geçiyor. Daha çok kamusal alanda projeler yapmak istiyorum ama kamusal alana farklı şekilde girmeye çalışıyorum mesela gazete ya da vitrin. Mesela gazete projesinde ( Bugün tarihi öneme sahip Bir Gün Olabilirdi, 2003) kopyalayarak yaptığım gazeteyi o şekilde bastılar ve o şekilde dağıtıldı bu da bir şekilde kamusal alana müdahale etme gibiydi. Böyle yollar araştırıyorum arıyorum, Steven Toole da bu anlamda bu fikirle uyuşuyor.

Y.K.

Reprodüksiyon fikri ile ilgili olarak aslında Kapalıçarşı’da gördüğümüz Louis Vuitton çantaların replikalarının, sahtesinin yapılması da bir çeşit sanat diyebilir miyiz?

S.Ö.

Orda çok acayip bir şey var aslında Bir şeyi ne orijinal yapar diye düşündüğümde onun sahtesinin olmasının onun aslını 62

Y.K.

When the work is finished or on display, is it still in the process? Can you say that David's journey is over?

S.Ö.

It is considered to be finished, but the other day I have offered the museum that took David to put one more next to it. I noticed this in the exhibition “One and three pasta” at Galerist. Me and a mathematician friend of mine have made the mathematical equations of 92 types of pasta, its computer models and its three-dimensional output. On each shelf of 92 shelves, there were the real pasta from the pact, its mathematical equations and the three dimensional artificial pasta that we have produced from the computer. These binary models offer a different experience to people. In contrast to the people’s faith of being unique, of being one such as “I am one, my body is one, my perspective is one looking outside from this body”, seeing the same two units side by side leaves a strange feeling. In fact, they are not the same, the space they occupy in the space is not the same. They are separate objects occupying different spaces despite looking exactly the same which has reminded me little of parallel universe. It also feels strange to people when it is large in size and artsy. So, I have suggested something like that but it did not got accepted. It is a big project that takes time.

Y.K.

Do you intend to do a new project / installation in Istanbul or elsewhere?

S.Ö.

I recently made “Mirage”. Empty gallery, shadow of an airplane going through every four minutes... I want to do more projects in the public domain, but I'm trying to enter the public sphere in different ways such as newspapers or vitrines. For example, the newspaper project (Today Could Be a Day of Historical Importance,” 2003, a drawing of two pages of the Turkish daily Radikal by Serkan Ozkaya) they have printed and distributed the newspaper in the version I have copied. In a way, that seemed to intervene in the public domain. I'm looking for investigating such ways, Steven Toole is in this sense is compatible with this idea.

Y.K.

Regarding the idea of reproduction, imitations of Louis Vuitton handbags at the Grand Bazaar, can we assume these replicas, by an act of reproduction, as a work of art?

S.Ö.

It is actually something strange, indeed. When I think of what makes something original, something unique, I have strangely noticed that when something having its replicas, its fake version is what makes the other one original. An imitation of an object is what makes that original. In fact, original copy is original copy in the courtesy of its copies. When the imitations of Louis Vuitton handbags are made, the one that


Katmanlarla dolu sanat eserleri

oluşturduğunu fark ettim. Mesela bir objenin bir taklidi olduğunda, o obje orijinal oluyor. Aslında asıl yapan şey sureti oluyor. Louis Vuitton’un kopyası yapıldığı için daha az değerli; ve bunu yapıp sattığında diğeri de orijinal olmuş oluyor, garip bir hiyerarşi oluşuyor. O yüzden, Sanat eseri içinde geçerli olan bir şeyin reprodüksiyonunun, kopyasının yapılması güzel bir şey.

kendim kopyalamıştım ve Borusan’da sergilendi. 500 tane elle yapılmış halini kopyaladım, galerinin yanında da Robinson Crusoe Kitabevi vardı. Kitapçı da parayla satılıyorken galeriden bedavaya alabiliyorsun ve sanat eseri olarak da anılıyor, o niteliği de barındırıyor. Okuma serüveni işin içine girince nasıl bir şey oluyor bilmiyorum. Heykel ya da resimdeki bir şey değil.

Y.K.

Edebiyatta ortaya yeni bir şey çıkarmış oluyor mu? Sanatta reprodüksiyonda yeni bir bağlam çıkıyor edebiyatta böyle olabilir mi? Edebiyat ve plastik sanatlardaki reprodüksiyonu nasıl karşılaştırırsın? Yeniden kopyalanmış bir kitap, yeniden yapılmış bir Mona Lisa aynı yere mi çıkıyor?

Kitap çoğaltmaya çok müsait zaten hepsi bir sürü

S.Ö.

Edebiyatta bir fark var. Sanattaki hali diğerinde performatif bir şey oluyor. Mesela Ulysees’in baştan yazılması ya da Don Kişot’u baştan yazmak, gerçekten yaptığında bana sıkıcı bir şey geliyor. Sanat eseri gibi değil, sanat eserini görmek anlamak daha kolay. Koca bir kitabı okumak ise bir macera, kendin yaptığın bir yolculuk, paylaşamadığın bir şey, kalkıp da başkasının Ulysees’ini okumazsın. Ahmet Karcılılar’ın “Fotoğraf Hikayeleri”ni gazete projesindeki gibi

is made by Louis Vuitton becomes the original one. It requires its imitations that are less worthy and cheap to be the unique one which creates a different hierarchy. Reproduction, imitation is a beautiful thing that also applies for work of art Y.K.

Does reproduction also apply in literature? Can reproduction of work of literature create a new context? How do you compare reproduction in literature and plastic arts?

S.Ö.

There is a difference in literature. Something performative occurs in contrast to plastic arts. For example, rewriting Don Quixote or Ulysees, literally doing it seems boring compared to reproduction of a work of art. It is easier to see and analyze a work of art. Reading a book like Ulysees is an adventure its own, something that you can not share. You would not want to read someone else’s Ulysees. I have myself copied Ahmet Karcılılar’s “Photo Series” that was exhibited at Borusan as in the newspaper Project. I have made 500 copies by hand which was exhibited at gallery next to Robinson Crusoe bookstore. You can get the book for free from the gallery whereas you can buy with money from the bookstore next to the gallery. In fact, the one you take from the gallery was also considered as a work of art. I can’t quiet imagine what would happen once the adventure of reading involves, it is not like sculpture or painting. On the other hand, a work of literature, a book, is very convenient to copy, they are all replicas of the original anyway. When reading it, you know that you are not the only one who is reading it, experiencing that adventure. However, in plastic arts, a work of art is often unique and one, thus it is more interesting comparison to see its copy standing next to it. I wish that what we called as art was copied as it can be like it is in music and literature. We could relate ourselves easier if we could see them like downloading music from internet or looking for images. You can simultaneously experience it with hundreds of 63


Y.K.

S.Ö.

Katmanlarla dolu sanat eserleri

Art works full of layers

kopyası olan bir şey onu okurken başkalarının okuduğunu da biliyorsun, sanat eseri “biricik” bir şey sayıldığı için kopyası olunca yanında bir tane daha garip bir karşılaştırma oluyor. Keşke sanat dediğimiz şey de böyle bir şey olsa müzik ya da edebiyat gibi çoğaltılabilir olsa ve kendimiz onla bağlantı kurabilsek internetteki resimlere bakmak gibi, aynı anda yüz bin kişi bakabiliyor, orijinal diye bir şey yok, nerde o resim, her yerde ya da hiçbir yerde, bilgi olarak duruyor.

people where no such thing as the original exists, the original copy of that painting is nowhere but everywhere, stored as information in somewhere.

Mona Lisa’nın Louvre görevlisi tarafından çalınıp sonra geri konulması objenin kaybolmasıyla ona katılan değerde olduğu gibi aslında Mona Lisa’nın ters asılması da onun sürecine çağdaş bir boyut kazandırabilirdi ya da Mondrian tablosuna dolar işareti koymak teşebbüsünüz gibi… Müzeden gelen pozitif karşılığa gerek duyulmadan kendini oluşturan bir iş. Mona Lisa’yı ters asma teklifiniz gibi kurumsal, müze sanat kurumlarıyla iletişiminiz devam ediyor mu? Birkaç sene evvel Birleşmiş Milletler’e tüm dünyada aynı anda bir Happy Hour yapmak için mail atmıştım, tüm dünyada kendimizi kardeş hissedelim diye ve içkiler yüzde doksan indirimle satılsın. Paris Belediyesi’ne Eiffel Kulesi’nin yanına hologramla bir tane daha Eiffel koyma fikrini yazmayı düşünüyorum. O, kurumla bireyin karşılaşması bana ilginç geliyor, o küçüklük, iktidarsızlık bir iktidara dönüşebilir yani karşıdakinin gücünü alaşağı edecek bir kıvraklığa dönüşebiliyor; ne kadar küçülürsen o karşındaki dev yapı baş-aşağı olabiliyor olmasa dahi biz o ihtimali kafamızda kurabiliyoruz, hayal etmek de yetiyor…

Y.K.

Mona Lisa was stolen by the attendant of the Louvre and then put back later. This act of disappearance and comeback add a new value to the work of art such as your attempt to Louvre administrators by offering them to put Mona Lisa upside down or offering to put a dollar sign to a Mondrian painting... Without the need of positive response of museums do you continue to continue to contact with museums or corporate institutions? …

S.Ö.

A few years ago, I have send an e-mail to the United Nations to organize a happy hour all over the world at the same time as we feel as brother and sisters, with selling drinks at ninety percent discount. In addition to this I am planning to write for Municipality of Paris to put another Eiffel Tower with hologram next to the Eiffel Tower. In these attempts, an individual’s encounter with the institution seems interesting to me in a way how the oneness, smallness of an individual may turn into an impotence of power, how it can turn to agility that can overthrow the power of that structured power of an institution. The lower you get, the smaller and upside-down that giant structure gets. Even it does not get overthrown, to conceive that possibility in our minds can be satisfactory itself.

Serkan Özkaya, Mirage

64



Orh

Mahmut Celayir 02 / 04

Rรถportaj /// Interview Melek Gencer


Mahmut Celayir portre fotoğrafı han Karaoysal /// Mahmut Celayir's portrait photo Orhan Karaoysal

Toprak ve sosyal dokuların sanat hali /// Art form of land and social patterns Mahmut Celayir etnik kimliğini ve yaşadığı tarihsel olayları resmine yansıtan bir sanatçı olarak deneyimlerini anlattı. Celayir, kendimi bir toprak anlatıcısı olarak görüyorum, diyor ve zaman, uzam kavramını irdeliyor.

Mahmut Celayir’s ethnic identity and his personal history reflects onto his art. He shares his experiences and says he considers himself as a land teller.

67


Art form of land and social patterns

Toprak ve sosyal dokuların sanat hali

/// M.G.

Kendi kişisel tarihinizin ve aidiyetinizin resimlerini yapıyorsunuz, zaman içinde sanatınız hangi şartlara bağlı olarak nasıl bir değişim ve gelişim gösterdi?

M.G.

You paint your personal history and your state of belonging, within time what kind of change and development and under which conditions your art had undergone?

Kendi kişisel tarihim ve bunun ardından gelen kimlik vurgusunu sanatımda bir sorgulama alanı olarak gördüğüm doğru bir tespit. Elbette bu kişisel tarihin kolektif bir tarihle yoğrulma, bir kesişme durumu var. Yoksa kendi özel öykülerim olarak kalma tehlikesi oluşturur ve malzeme olarak derinliğini yitirirdi… Kendimi bir toprak anlatıcısı olarak görüyorum ve toprağı da alan kavramıyla birlikte zaman kavramı içinde algılamamız gerektiğini, bunun da özellikle resim sanatı için çok önemli bir malzeme oluşturduğunu düşünüyorum.

M.C.

You establish well when you say that my personal history and the emphasis on identity is part of a questioning area in my art. Certainly, this personal history is blended with a collective history; there is an intersection. Otherwise there would be this danger of having only my personal stories and it would have lost of its depth as material…. I consider myself as a land teller and I think that we should perceive the notion of land within the notion of space and time and this is a very important material for the painting art.

Bu malzemeyi kullanma şekli elbette bende zaman içinde değişti. Başlangıçta geldiğim coğrafyanın o hayran olduğum görsel yapısı, topoğrafik görünümü beni etkiledi. Beni ressam olmaya iten o çocukluk cennetimin renklerini ve dokularını daha dolaysız anlatmaya çalıştım... Zaman içinde özellikle Almanya deneyimim ile birlikte bu malzemeyi daha kişisel bir dil içinde sunmaya çalıştım ve buradan yeni resimsel serüvenlere yöneldim. Değişen politik düzenler ve keskinleşen sosyal dokular beni daha sert, olabildiğince daha radikal bir yol bulmaya itti. Doğa resimlerimde, özellikle “Kral Yolu” serisinde siyah beyaz renkleri kullanmam ve bunun getirdiği kontrast anlatımlara yönelmem bunun sonucudur. Ayrıca büyük boyutlu kolaj resimlerimdeki arayışlar da bununla ilgilidir diyebilirim.

M.G.

How does your ethnic identity reflect onto your paintings?

M.G.

Etnik kimliğinizin resimlerinize nasıl bir yansıması oluyor?

M.C.

M.C.

Etnik kimliğimin resimlerime yansımasını daha ziyade kültürel bir kolektif bellek sorgulanması olarak görmek gerekir. Bu belleğin tarihsel bir gerçekliğin yanı sıra mitolojik

One should consider the reflection of my ethnic identity to my paintings as a cultural collective memory questioning. This memory has a reality but also a mythological and legend based background. The visual material making reference to this is part of my areas of interests. Roads, abandoned spaces, travellers, nomads, historical spirals of our geography, exiles and poverties etc. the list goes on. In short, great solitudes on the verge of great shadows…

M.G.

What kind of exhibition will Pekerun II be? What were the processes you faced when you prepared this exhibition and what is the place of the exhibition in your life?

M.C.

“Pekerun II” will also be a road and an impression exhibition. It is nearly a visual journal of my nature excursions in the light days of the summer. Pekerun means in zaza language ‘the place behind the stones’; it is an imaginary and symbolic existence area with its geographical and vegetative structure. These places where in the old days kings and armies marched on, these places where the shepherds still herd, this

M.C.

Suskunlar Ülkesi, Tuval üstüne akrilik ve kağıt /// Land of speechless, Acrylic and paper on canvas

68

The way I was using this material had of course witnessed a change within time. At the beginning, when I came here, I was impressed by the visual structure of the geography that I admire, its topographic aspect. I tried to tell about the colors and the textures of my childhood paradise that pushed me to become a painter, in a more direct way… Within time, with my Germany experience, I tried to present this material in a more personal language and then I headed towards new painting adventures. Changing political orders and sharpening social configuration pushed me to find a much more severe and radical way. In my paintings of nature and especially in “Kral Yolu” series, the fact that I used black and white and that I opted for contrast expression is the consequence of it. The pursuits in my large-scale collage paintings are also linked to that idea.


Toprak ve sosyal dokuların sanat hali

Art form of land and social patterns

ve söylencelerle yoğrulmuş bir arka planı da var. Buna göndermeler yapan görsel malzemeler benim ilgi alanım içinde yer alıyor. Yollar, terkedilmiş alanlar, gezginler, göçebeler, coğrafyamızı saran tarihsel sarmallar, sürgünler ve yoksulluklar diyerek örnekleri uzatabiliriz. Kısacası büyük gölgeler eşiğindeki büyük yalnızlıklar…

mythical area where I trace a collective memory and identity, they all provide the visual and intellectual materials of my paintings.

M.G.

Pekerun II nasıl bir sergi olacak? Bu sergiyi oluştururken yaşadığınız süreçler ve serginin sizin dünyanızdaki yeri nedir?

M.C.

“Pekerun II” yine bir yol ve izlenim sergisi olacak. Yazın aydınlık günlerinde doğa içindeki gezilerimin bir görsel güncesi adeta. Pekerun, Zaza dilindeki anlamıyla ‘taşların arkasındaki yer’; coğrafi ve bitkisel dokusuyla, benim için düşsel ve simgesel bir varoluş alanı. Bir zamanlar kralların ve orduların yürüdüğü, hala çobanların sürülerini otlattıkları bu yerler, kolektif bir hafızanın ve kimliğin izlerini sürdüğüm bu mitolojik alan, resimlerimin görsel ve düşünsel malzemelerini sağlıyor. C.A.M. sanat galerisinde kişisel sergi yapmayalı uzun bir süre oldu. Haliyle biraz farklı ama kendi resimsel dilimin sorgulama çizgisi dışında olmayan yapıtlar sunacağım bu sergide. Son kişisel sergimde soyut diyebileceğimiz resimler yoğunken bu sergide toprağa ve atmosfere vurgu yapan daha gerçekçi anlatımlar olacak. Almanya’da da çalışmalarınızı sürdürüp, sergiler açıyor ve fuarlara katılıyorsunuz; bize biraz yurtdışı bağlantılarınızdan ve çalışmalarınıza olan etkisinden bahsedebilir misiniz? Özellikle geçen sezonda Almanya’da yoğun bir sergi ve fuar deneyimim oldu. Kasım 2013’de ressam arkadaşım Ruth Biller ile Berlin -Lichtenberg de bir devlet galerisinde (Ratskeller- Galerie für zeitgenössiche Kunst ) “der weite Blick” diye bir sergi açtık. Mart 2014’de Bonn kentinde ortak çalıştığım Galerie Judith Andreae ile Artkarlsruhe sanat fuarına katıldım. Bu fuarda “One man show” olarak tek bir fuar standında fazlaca resimle yer aldım. Mayis 2014’de yine Bayern bölgesinde Rosenheim kentinde “Kunstverein Rosenheim”da kişisel bir sergi için davet edildim. Sergi meknında özel bir çalışmam oldu ayrıca. Bu yurtdışındaki etkinlikler elbette kendimi bir sanatçı olarak çağdaş sanat ortamındaki yerimi, resimlerimin doğruluğunu sorgulamamı sağlıyor. Özellikle yurtdışındaki fuarlarda izlediğiniz onca yapıt, veya sergilerinizdeki izleyicilerin tepkileri size geçerli bazı kriterleri hatırlatıyor. Böylece kendinizi biraz daha eğitme, bakış açınızı genişletme olanağına sahip oluyorsunuz. Sınırları biraz daha zorlamak isteğiniz tazeleniyor...

It has been a while since I haven’t had a solo exhibition at C.A.M art gallery. It will be a little bit different but I will anyhow present works that are not outside the questioning line of my painting language. In my last solo exhibition there were more abstract paintings, in this one, there will be more realistic description emphasizing land and atmosphere. M.G.

You continue your works in Germany where you inaugurate exhibitions and participate at fairs; could you tell us how its effect on your work?

M.C.

Especially last year, I had a very busy exhibition and fair period in Germany. I inaugurated in November 2013, with my painter friend Ruth Biller an exhibition named “der weite Blick” at the state gallery of Berlin-Lichtenberg (RatskellerGalerie für zeitgenössiche Kunst ). In March 2014, I took part at Artkarlsruhe art fair with the Galerie Judith Andreae I work with in Bonn. I was present with many paintings at one stand and did a “One man show”. In May 2014, I was invited for a solo exhibition at “Kunstverein Rosenheim” in Rosenheim. I also did a special work at the exhibition venue. These activities abroad allow me to question myself as an artist, where I belong in the contemporary art world but also question the trueness of my paintings. All those works you see at those fairs abroad or the reaction of the audience at the exhibitions remind you some eligible criteria. This allows you to educate yourself and enlarge your perspective. Your desire to push the limits is refreshed… You might call it courage and creativity flame…

Sanatçının kendi portresi, Tuval üzeri akrilik /// Artist's own portrait, Acrylic on canvas

69


70


Sanat癟覺n覺n kendi portresi, Tuval 羹zeri akrilik /// Artist's own portrait, Acrylic on canvas

71


Huo Rf 03 / 04

Rรถportaj /// Interview Anthony Miller

72


İzleyicinin sanat eserinin bir parçası olduğu an /// The moment viewer becomes a part of an artwork patterns Ocak 2015’te ilk kişisel sergisini açan Huo RF, çağdaş sanatın omuzlarına verdiği yükün farkında olan bir genç sanatçı. Bu nedenle sadece, kendi üretiminin derdini izleyiciye anlatmanın dışında, sanatla ulaşmak istediği başka ufuklar var.

Huo RF who opened his first solo exhibition in January 2015 is a young artist well aware of the weight the contemporary art places on his shoulders. It is exactly for that reason he not only wants to tell the audience about his own production but he also wants to reach other horizons with his art.

73


The moment viewer becomes a part of an art workpatterns

İzleyicinin sanat eserinin bir parçası olduğu an

/// A.M.

İlk kişisel sergini kutlayarak başlıyorum söze. Broken and You, ya oldukça kişisel bir hikayeye dayanan ya da duygusal bir öyküyü barındıran bir başlık gibi geliyor. Başlık bu düşünceleri aktarma amacı taşıyor mu?

A.M.

Congratulations on this first solo exhibition. The show title “Broken and You” sounds as though it could be quite personal, or carry some emotional narrative. Would you care to share some of your thoughts on the show title?

H.R.

Teşekkür ederim. Broken and You kimimize ağır gelebilir, kimimize ise maddi. Ben sadece başlığın duygusundayım. Bir resme, bir sanat nesnesine isim vermek çok meşakkatli bir iş. Zaten üretiyoruz, duygumuzu, fikrimizi nesneye dönüştürmeye çalışıyoruz, bir de kelimeyle tasvir, özellikle beni bazı noktalarda aşabiliyor. Bu sebeple daha arada isimler, başlıklar seçmeye çalışıyorum. Serideki resimlerim, Broken and You I, II, III, IV başlıklarıyla devam ederken sergimin ana cümlesi 'Mümkün'. Sergide yer alan resimlerimin hepsi diptik çalışmalar, farklı boyutlardaki cam kırığı veya çatlağı resimlerimin yanında birebir ölçülerinde bakır levhalar yer alıyor. Farklı cam kırıklıkları öncelikle kendi ruhumun kırıklıklarını anlatıyor. Resimlerime baktığınızda farklı boyutta kırıklıklar görüyor olacaksınız. Tıpkı hayatlarımızdaki kırıklarımız veya kayıplarımızın etkisi gibi. İlk serim 'Bensiz Asla'dan sonra 'Broken and You' serim geldi. Bensiz Asla'da kendimle ilgili işlerim vardı. Etrafımdaki insanlardan, yaşadığım toplumdan, metrodaki insanlardan, beraber çalıştığım insanlardan, günlük ilişkilerimden veya sevgililerimden bahsettiğim silüet resimlerim vardı. Broken and You'da ise kendimden yola çıkarak, kendi duygumu izleyicinin duygusuyla yan yana getirmek istedim. Böylelikle kelimeler kendisini seçmiş oldu.

H.R.

Thank you. Broken and You might seem like a strong name to some and tangible to others. I am on the other hand in the mood of the title. We already try to transform our feelings and ideas into an object, on top of it, we are trying to depict it with words and this can be overwhelming. That is why I try to choose vague names and titles. My paintings

A.M.

Aynı zamanda resimler de sergiyle aynı başlık altında, değil mi?

H.R.

Sergimde resimlerimin yanı sıra iki cam arası gerçek cam kırığı çalışmalarım ve bir de sergimin adını yazdığım porselen bir iş var. Mümkün daha kapsayıcı, daha toparlayıcı bir duygu oldu benim için.

A.M.

Sergilenen resimler için çalışmaya nasıl başladın? Spesifik olarak üretim sürecini tetikleyen bir an ya da fikir oldu mu? Gauguin diyor ki: Bir tablonun yapımı nerede başlar nerede biter? İnsanın içinde aşırı duygular kaynaşmaya başlayınca, bu duygular patlayınca ve bütün düşünce yanardağdan çıkan lavlar gibi çıkıp taşınca birdenbire yaratılan yapıtın çok keskin bile olsa büyük ve insanüstü bir patlayışı değil midir bu? Usun bilinçli hesaplarının bu patlayıştan öncesiyle bir ilgisi yoktur, ama insanın içinde yapıtın ne zaman başladığını kim bilebilir? Bu yapıt belki de bilinçsizliğin doğurduğu bir şeydir. Liseden bu yana sanat eğitimi alıyorum. Yaşadığımız toplum, yetiştiğimiz aile, okuduğumuz kitaplar, aldığımız eğitim, dünyadan haberler, sanat, sanatçılar, müzik... Sürekli 74

in this series are titled as Broken and You, I, II, III, IV, and the main idea of my exhibition is “Possible.” All the paintings at the exhibition are diptych works; there are paintings of broken or cracked glasses of various dimensions with next to it one-to-one sized copper sheets. Those different broken glasses reflect my wounded and broken soul. When you would be looking at the paintings you will be seeing different size of fractures. Just as the impact of wounds and losses on our lives. Broken and You followed my first series of “Never without me.” I reflected my own life. These were silhouette paintings of people around me, of the society I live in, of people in the subway, people I work with, my daily relations or my lovers. On the other hand, Broken and You is a journey in me, I want it to put my own feelings next to the viewers feelings. That is how the words popped up.


The moment viewer becomes a part of an art workpatterns

İzleyicinin sanat eserinin bir parçası olduğu an

güncellendiğimiz, sürekli evrildiğimiz bir hal içerisindeyiz. İlk soruda dediğim gibi ilk işlerim ben merkezliydi. Bir sonraki yani şu an yaptığım işler ise kendimle izleyiciyi yan yana getirmeye çalıştığım nesneler, resimler. Neredeyse 15 yıldır sanat okuyorum ve hala eğitimim devam ediyor, bunun bir sınırı yok. Bu bilinçle ve hisse bir anda, bir şekilde dolmaya başlıyorsunuz, üretimsiz bir hayatınız veya saatiniz olmuyor. Resim yapmak benim hem işim, hem hayatım. Yaşamımın merkezinde üretim olduğu için çalışmalarımı şu an genel hatlarıyla değerlendirebiliyorum. Fakat Broken and You, tamamıyla izleyiciye dokunma isteğimle, üzerine düşündüğüm ve şekillendirdiğim işler oldu. A.M.

A.M.

These paintings also are each titled the same as the show title, correct?

H.R.

This exhibition contains my paintings and my broken glass works between two pieces of glass as well as a china on which I wrote the name of my exhibition.

A.M.

How did these works begin? Was there a specific moment or idea that started this series?

H.R.

Gauguin asks where does a painting start and end? When excessive emotions start to bubble followed by an explosion and that all those ideas start to erupt like the lava of a volcano, can’t we then say that the immediately created piece is all about this great superhuman eruption? The conscious calculation of the reason has nothing to do with what precedes this burst, nevertheless who knows when the piece start to shape up in humans’ mind? This masterpiece is maybe the result of the unconsciousness.

Benim, işler hakkında çarpıcı bulduğum en önemli detay, işlerin katmanlarındaki yadsımalardı. İşlerini izlerken iddia etmeyi ve bu iddianın çürütülmesini birlikte görüyoruz, sanki işlerin bunun üzerine inşa edilmiş gibi. Belki de bu yadsıma ve çürütmenin "üretici" tarafı olarak adlandırılabilir. İşlerinin üretim sürecinde bunları göz önünde bulunduruyor musun?

H.R.

Çalışmalarımda henüz görsel bir dil yakalama telaşım yok. Fikrimi ve hissiyatımı işlemeye çalışıyorum. Sonuç olarak duyguma yakın nesneleri direkt sunmuyorum. 500 yıllık bir teknik olan resim, çalışmalarımın merkezinde duruyor. Ama resmimin yanına duygum için araç olmasını istediğim maddeler koyuyorum veya resmimin olduğu mekana farklı bir tekniği ekliyorum. Hem teknik hem de hissim bir araya geldiğinde, birbirinden farklı katmanlar oluşturuyor aslında. İnşaat gibi düşünebilirsiniz, temelim resimler üzerine oturuyor. Ama bütün başlangıç duyguyla çözülmeye başlıyor.

A.M.

Bu işlerin iddiası aslında ortaya koyduğu samimiyet düzeyiyle de bağlantılı, ki ben bunu ilginç ve övülmeye değer buluyorum. Ama aynı zamanda kontrol edilmesi zor bir düzey bu. Sen nasıl hissediyorsun?

H.R.

Siyasi eleştirel işler de yapmaya çalışsam, daha global konuları işlemeye çalışsam da, öncelikle kendimizden ne kadar uzaklaşabiliriz? En iyi tanıdığımız kişi önce kendimiz değil miyiz? Kontrollü bir anlatımdan öte, hissimi sınırlandırmadan yansıtmaya çalışıyorum. Henüz profesyonel anlamda ikinci serimdeyim. Çalışmalarım için önce kendimi keşfetmek istiyorum. Kendimi anlamadan, yansıtmadan genele geçmek istemem. Benim için bütün üretim sürecim basamak olacak. Bir resmi film gibi izleyebiliyorum, şu an yapmaya çalıştığım tek şey hissimle, tekniğimle ve fikrimle önce kendimi, sonra izleyiciyi ikna etmek. Bu sebeple Mümkün aslında... Şunu merak ediyorum: Spesifik olarak bir cam kırığı resmetmeyi ve bakırdan bir levhayla onu tamamlamayı tercih

I’ve been following art education since high school. The society we live in, our families, the books we read, our education, what happens in the world, art, artists, music… We are in a continuous state of update and evolution. As I mentioned with the first question, my first works were egocentric. My actual work on the other hand is more oriented to bring myself together with the audience towards the objects and paintings. I’ve been studying art for almost 15 years and there is no limit and end to it. You start to have this conscious and feeling in one moment and you cannot have anymore a life, a moment without creating and producing. Painting is my job and my life. Production being at the core of my life, I can make a general evaluation of my work. But Broken and You is all about my desire to reach the viewer. A.M.

One of the things that struck me about the work was it’s degree of using negation in layers, when in reading it, the narrative built as a series of assertions and negations, so seemed to make a - perhaps tricky to say- “productive" use of negation. Is negation something you think about often in making your work?

H.R.

I don’t really make an effort yet to have a visual language in my works. I try to engrave my opinion and feelings. I don’t directly present objects that are close to my feeling. The painting, a 500 years old technique is at the center of my work. I add some items mediating my sentiments or I add a different technique to the place where my painting is. When the technique meets my feelings, they create different layers. You can think of it as a construction, my foundation is laid on my paintings. 75


The moment viewer becomes a part of an art workpatterns

İzleyicinin sanat eserinin bir parçası olduğu an

ettin. Bu bakır panellerin tamamlayıcı olduğunu mu yoksa bir nevi karşı etki yarattığını mı düşünüyorsun?

A.M.

A.M.

There also seems to be a degree of sincerity that is asserted in these works, which I find interesting, and commendable, as it seems to me that sincerity is harder and harder to navigate. I’m curious on how you feel about this.

Cam hassas bir madde, ama gücüne göre değişiyor. Arkasına hangi rengi alırsa onu gösteriyor, tabii şeffaf olanları. Resmin ortasından baktığınızda bedeninizin yarısı resmin üzerine denk geliyor, yani kırıklıklarımın üzerine. Diğer yarınız ise bakır levha üzerinde beliriyor, silüetiniz bakır levha üzerine düşüyor. Yansımanızı çalışmamın üzerinde görüyorsunuz. Yani sizi kendi duygumla yan yana getiriyorum. Kırıklığımın yanında beliriyorsunuz. Bakır iletken bir madde, data aktarımında kullanılıyor, yer yer ten tonlarına sahip ve zaman içerisinde parlak olan yüzey oksitlenip tonsal bir deformasyona giriyor, aynı tenimiz gibi... Gerisini de zaten izleyici tamamlayabiliyor ancak.

A.M.

Ayrıca resimlerin ve bakır panellerin yerleştirilişi de benzer görünüyor. Hepsinde resmedilen solda, bakır levha sağda yer alırken; yalnızca bir tanesinde cam kırığı resmini üstte, bakırı altta görüyoruz. Bunun özel bir nedeni var mı?

I’m also curious about the specific choice to represent glass with paint, and then use an actual sheet of copper as the companion panel. And are these companion panels, or do you see them as opposing in some ways?

H.R.

Glass is a sensitive material, but changes according to its strength. It shows the color of the object when placed behind it. When you look at the painting from its middle, half of your body coincides with the painting, right on my broken areas. Your other half appears on the copper sheet, your silhouette falls on the copper sheet. You see your reflection on my work. In other words I place you alongside my feeling. Copper is a conductor substance, it is used for data transfer, it has from place to place skin shades and within time its shiny surface is oxidized and becomes deformed just as our skin… The rest, on the other hand, can only be completed by the viewers.

A.M.

There is also a specific order in which you have placed these panels, the image of broken glass is on the left and the copper is on the right. Except in the case of where the glass is on top and the copper is below it. Is there a specific reason for this?

H.R.

A forest landscape taken from a car is on your eye level, below your neck is reflected as a silhouette on the copper sheet, you are part of my work…

A.M.

How would it change to have an actual broken plane of glass adhered to panel, and to render a copper reflection?

H.R.

Yes, actually I have at the exhibition real broken glasses that I fixed between two glasses. The painting is a very efficient and lasting technique. It didn’t outwear itself for centuries. It is a very fascinating field. You can watch a painting for hours. You hang in on a wall and if it is a good one, it won’t lose of its currency. Time cannot consume painting, but of course subject and what you reflect are as important as your

H.R.

Arabadan çekilmiş bir orman manzarası göz hizanızda, boynunuzdan aşağısı ise silüet halinde bakır levhada, işime dahilsiniz... Zaman yani.

A.M.

Gerçek bir cam kırığının bir panele sabitlenmiş halini sergileseydin ve bunu bakır yansıması yerine kullansaydın bir şey değişir miydi? Evet değişirdi, aslında sergide iki cam arasına sabitlediğim gerçek cam kırıkları da var. Resim çok etkili ve kalıcı bir teknik. Asırlardır kendini tüketemedi. Çok büyüleyici bir alan. Bir resmi saatlerce izleyebilirsiniz. Duvara asarsınız ve iyi bir resim ise, güncelliğini hiç yitirmez. Zaman resmi eskitemez, tabii yanlış anlaşılmasın konu ve yansıttığınız şey de tekniğiniz kadar önemli, Yani hepsi bir bütün. Ben bir sanatçı adayı ve bir izleyici olarak, resmi saatlerce izleyebiliyorum. Her defasında bambaşka bir duyguyla sonlanıyor izleyişim. Bu sebeple uzaklaşamadığım bir başat teknik benim için.

A.M.

Signs Of Time isimli bir kolektif sanatçı grubuyla çalışıyorsun. Bize biraz deneyimlerini aktarabilir misin?

H.R.

Tabii. Zamanın İşaretleri'ni 2012 Kasım ayında, Hatice Utkan ile beraber kurduk. Grubu kurma amacımız yeni isimlerin birbirlerinden destek alarak projeler geliştirmesiydi. Nitekim öyle oldu. İlk grup sergimizi 2013 Temmuz'unda Galerist işbirliği ile gerçekleştirdik. İkinci sergimizi tek gece açılıp kapanan bir sergi olarak planladık ve daha bağımsız bir mekanda gerçekleştirdik. İkinci sergimiz Zamanın İşaretleri Dış, Düş için hem sanatçıları hem de grubu anlatan İngilizceTürkçe, detaylı bir kitap çıkarttık. İlk sergimizden sonra ikinci

76

Even though I try to do work criticizing politics or treat more global topics, how far can we go from ourselves? Aren’t we ourselves the best person we know? More than a controlled statement, I mainly try to reflect my feelings without any limitation. I want to discover myself in my works. I wouldn’t want to move before understanding and reflecting myself. My whole production process will be a threshold. I can look at a painting like I watch a movie; what I try to do is to convince myself and the viewers with my technique.


İzleyicinin sanat eserinin bir parçası olduğu an

The moment viewer becomes a part of an art workpatterns

sergimizle beraber, davetimiz üzerine Burak Ata, Burak Dak ve Sabo grubumuza eklendi. Üçüncü sergimizi ise Pi Artworks Galeri ile gerçekleştirdik. Sergimizin adı Başı Balkonda Dünyaya Ters. Kişisel üretimlerimizi şu ana kadar seçtiğimiz genel bir başlık altında bir araya getirdik. Son sergimizde grubumuza Nihat Karataşlı dahil oldu. Yeni medya sanatına grup içerisinde Nihat aracılığı ile yakınlaşmış olduk, grup sanatçıları daha çok resim üzerine çalışıyor, fakat bu belirleyici bir özellik değil. Daha farklı medyaları içimizde barındırabiliriz, mesela Merve Morkoç ve ben şu sıralar daha çok üç boyutlu işler üzerine çalışıyoruz. Sena çeyiz serisi için belli bir sayıda tabak üzerine resimler yapıyor... Asıl soruna dönecek olursam hepimizin kişisel kariyerleri devam ediyor, fakat beraber gerçekleştirdiğimiz projelerimiz kesinlikle daha etkili oluyor. Hepimiz birbirimizin izleyicilerine ve koleksiyonerlerine ulaşıyoruz. Farklı galerilerle çalışıyoruz. Her şeyden önemlisi, zor olan koşullara karşı birbirimizi koruyor ve destekliyoruz. Broken and You II, Tuval üzerine yağlı boya

technique. It is a whole. As an artist candidate and a viewer I can stay hours in front of a painting and leave each time with different feelings. Right for that reason it is a dominant technique I cannot stay away from it.

ve bakır levha /// Broken and You II, Oil and copperplate on canvas

A.M.

Birlikte çalışma fikri spesifik bir düşünceye mi dayanıyor?

H.R.

Tamamıyla güçlerimizi birleştirme hareketi. Gezi olayları sonrası hepimizin algıları değişti. Beraber olabilme, beraber iş üretebilme, günümüzdeki egolarla çok kolay değil. Kimsenin kimseye tahammülü olmayan günlerde, bir projemize veya sergimize sanki bir sanatçının projesiymiş ve biz tek bir sanatçı için çalışıyormuşuz gibi hazırlanıyoruz. Yani beraber olma sebeplerimiz elbet aynıdır. Fakat biz şu an grup olmak dışında herhangi bir adlandırma kullanamıyoruz kendimiz için. Belki yıllar sonra kendimizi konumlandırabileceğimiz bir başlık bizi seçmiş olur.

A.M.

You are involved in a collective named “Signs of Time” - could you share a bit about your experience in that group?

H.R.

Sure. We founded Signs of Time in November 2012 with Hatice Utkan. Our objective was to allow new names, to develop new projects by supporting each other. And that’s what had happened. Our first group exhibition took place in July 2013 with the cooperation of Galerist. The second exhibition was planned as a one-night event and took place in a more independent venue. For our second Signs of Time, Outside, Dream exhibition, we prepared a comprehensive book in English and Turkish about the artists and the group. Following our first exhibition, as of our second exhibition Burak Ata, Burak Dak and Sabo joined our group. The third exhibition took place in Pi Artworks Gallery. And it was named “Head on the balcony, against the world”. We have grouped our solo works under a general title. Nihat Karataşlı joined our group during our last exhibition. It is with Nihat Karataşlı that within the group we came closer with the new media art. Although the artists of the group work mainly on paintings, this is not a determinant characteristic. We can include different type of media within the group, for example Merve Morkoç and I are working lately on three-dimensional works. For her dowry series, Sena paints on a certain number of plates. To come back to your question, we all continue our personal carriers but the projects we develop together are much more effective. We can all have access to one and others audience and collectors. We work with different galleries. But most of all, we protect ourselves form the difficult conditions and we support each other.

77


The moment viewer becomes a part of an art workpatterns

İzleyicinin sanat eserinin bir parçası olduğu an

A.M.

H.R.

Tarihsel olarak baktığımızda kolektifler ya da "hareket"lerin farklı seviyelerde de olsa ortak bir ideolojik doğrultuya sahip olduğunu görüyoruz. Bu bazen çok açık olarak da ifade ediliyor. Siz bu durumu nasıl kodladınız? Genel sanat ortamına global anlamda uzaktan bir bakacak olursak, bizim bir de bu topraklarda yaşadığımız problemler var. Profesyonel olarak çalışan galeri sayısı yeterli değil. Neredeyse her şehir üniversitesinin güzel sanatlar fakültesi mevcut, fakat eğitim sonrası kültürel anlamda bir istihdam yok. Olmadığı gibi özellikle devlete bağlı bazı sanat kolları mekanlarının kapatılması vs. gibi mühim konular var. Kabaca bu örnekleri değerlendirirsek, bir yanda da bizlerin kendi gösterme, işini paylaşma ve geçinebilme gibi ana meselelerimiz var. Türkiye'de bizden önceye bakıldığında çok önemli işler yapmış inisiyatifler ve gruplar var. D grubu sanatçıları var, Harfiyat var, İstanbul dışında Ankara, İzmir gibi diğer büyük şehirlerde varlık göstermeye çalışan topluluklar ve gruplar var. Sanırım hepimizin bir arada olma sebeplerinden en önemlisi, daha etkili bir farkındalık yaratmak.

A.M.

İdeolojik katmanlara içkin, tarihsel bir medyumla çalışıyorsunuz. Burada benim genellikle hissettiğim bir ikilem ortaya çıkıyor: Açık olmak ile yörüngeden sapmadan belirli bir düzlem oluşturabilmek adına kapıları kapatmak arasında bir ikilem bu. Sizin de bu amaçla kapatmak istediğiniz kapılar var mı?

H.R.

Cümlelerimizi daha esnek tutmaya çalışıyoruz grup olarak. Farklı galerilerle çalışıyoruz, bağımsız mekanlarda sergi açıyoruz, yayın çıkartıyoruz. Ve içerisinde bulunduğumuz, çalıştığımız insanlardan çok destek görüyoruz. Bizden önceki jenerasyonlarımızdan sanatçılar bizlere destek oluyorlar. Taner Ceylan, Seçkin Pirim ve Horasan gibi. Sanat yazarları ve diğer sanatçılarla fikir alışverişlerinde bulunuyoruz. Grubumuzun kamusal bir alanı veya mekanı yok, fakat her türlü iletişime açığız. Şu an için belirlediğimiz bir grup standardımız yok.

A.M.

Bu işlerin nasıl karşılanacağına dair bir duygunuz var mı?

H.R.

Her sergimizi farklı bir boyuta taşımaya çalışıyoruz. Kendimizi tekrar etmek istemiyoruz. Gelecek sergimizde ortak bir metin yazıp, bu metin üzerine üreteceğiz.

78

A.M.

Is there a specific strain of thought you all share in common?

H.R.

It is a movement that unifies our power. Our perceptions changed after the Gezi events. Being together, creating together is not an easy job. In those days where no one can stand anyone, we prepare our project or our exhibition as if it was the project of one artist and we get prepared as if we were working for one artist. The reasons that bring us together are the same. But we don’t use other words than group to name our structure. Maybe years later a title where we can position ourselves will choose us.

A.M.

In historical collectives ‘or movements’ there seemed to be a degree of ideology, often-times quite obvious, violent, and brash. How does this group navigate ideology?

H.R.

If one could have a distant look to the general art environment, one would notice the problems. The number of professional galleries is not enough. Almost all universities have their fine arts faculty but there are no employment opportunities. Not only there are employment issues, there are also important challenges such as the closure of some art field places linked to the State. Next to these examples, we also have important problems to show ourselves, to share the work and to make a living out of it. There are some very important initiatives and group that had done important work in Turkey before us. D group artists, Harfiyat, but also other groups and communities are created in other big cities such as Ankara and İzmir. One of the most important reasons why we all are together is to create an awareness.

A.M.

You’re working in a medium which has a history very much involved in degrees of ideology. There’s a dichotomy which I often feel here, between being open, or shutting doors in an effort to gain ground toward a certain trajectory. Are there any specific doors that you want to shut?

H.R.

We as a group, try to have more flexible sentences. We work with different galleries, open exhibitions in independent venues and prepare publications. We get huge support from people we work with. The artists of the previous generations support us such as Taner Ceylan, Seçkin Pirim and Horasan. We exchange views and opinions with art writers and other artists. Our group doesn’t have a public space or venue but we are open to all sort of communication. For the moment we don’t have a group standard.

Broken and You, cam /// Broken and You, glass



Burรงak Konukman 04 / 04

Rรถportaj /// Interview Hatice Utkan ร zden


Performans sanatıyla dolu bir yaşam /// A life full of performance art Burçak Konukman uzun zamandır yurtdışında ve Türkiye’de performans sanatı üretiyor. Türkiye’de performans sanatı üreten bir sanatçı olarak neler yaşadığını anlatıyor.

Burçak Konukman, a young performance artist, who is focused into video installations, live performances and site specific interventions speaks about what it takes to be an artist in Turkey.

81


A life full of performance art

Performans sanatıyla dolu bir yaşam

P.I.G.S, Noseland, Photography Rob Nienburg

/// H.U.

Kaç yıldır performans sanatıyla ilgileniyorsunuz ve performans sanatı kariyeriniz nasıl evrelerden geçti?

B.K.

Türkiye’de yeni yeni açılan ve ardından bir nedenle kapanan kurumlar arasında gidip gelirken şekillenen bir sanat üretimi benimkisi. Bu yüzden üst başlık olarak işlerimi bir durum değerlendirmesi olarak görüyorum. 2006 yılında ilk kez Sinop’ta organize edilen Sinopale Bienali'nde canlı olarak performans izleme deneyimim oldu. Marina Abramovic’in öğrencilerinden Nezaket Ekici ve Monali Meher'in performanslarında hem katılımcı olarak hem gönüllü olarak çalışma fırsatım oldu. Aslında bu ilk tanışmalarda sanatçıya göre yaklaşımında farklı olduğunu görebiliyordum. Nezaket Ekici veya Monali Meher'in yanında Emre Koyuncuoğlu’nun koordinasyonunda Sinop Cezaevinde gerçekleşen bir performans vardı. Gördüklerimin hepsi bir şekilde birbiriyle ilişkiliyken bir yandan anlatım dili veya görsel dili birbirinden farklı duruyordu. Zamanla bu farklılıkların peşinden gitmeye başladım. 2007 yılında Eskişehir Üniversitesinden mezun olurken ilk performansımı gerçekleştirdim.

82

H.U.

How long have you been interested in performance art and what are the different stages your performance art career witnessed?

B.K.

Mine is an art production taking its shape during the come and go between the institutions that are being opened recently and somehow closed down for one or another reason. This is why I consider my work as a situation assessment. I had the opportunity to witness a live performance for the first time in 2006 at Sinopale Biennale in Sinop. I had the chance to meet with Marina Abromovic students’ Nezaket Ekinci and Monali Meher and be part of their performance as a participant and contribute voluntarily to their work. These first introductions allowed me to see that the approach could vary depending on the artist. Next to the performance of Nezaket Ekici and Monali Meher, there was a performance at Sinop Prison within the coordination of Emre Koyuncuoğlu. Although all that I have seen was somehow associated with, the phraseology and the visual language seemed to be differing. I started to follow those differentiations. I realized my first performance in 2007, the year of my graduation from Eskişehir University.


Performans sanatıyla dolu bir yaşam

A life full of performance art

Ardından atölye çalışmalarına katılmaya devam ettim. 2008 yılında Siemens sanatta yine bir performans atölyesinde Monali Meher'in ile çalışma fırsatım oldu. Aynı yıl 2. Sinop Bienali'ne yerel katıldım. 2008-2010 yılları arasında İstanbul’a taşınma sürecim gerçekleşti. 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansına bağlı Kadırga Sanat Üretim Merkezinde asistan olarak yine birçok sanatçı ile çalışma fırsatı yakaladım. 2009 yılında Borusan tarafından desteklenen sanatçı bursu ile Art Center İstanbul’da konuk sanatçı olarak yer aldım. Yine aynı yıl Bilgi Üniversitesi'nde Kültür Yönetimi yüksek lisans programına başladım. Aradığım tüm cevapları Berlin’de 2011 yılında katıldığım IPA yaz kampında buldum diyebilirim. 2012 yılından itibaren İstanbul’da düzenlemeye başladığımız IPA yaz kampları sanatsal yaklaşımımın temelini oluşturuyor.

Then I continued to be part of workshops. In 2008, I had the opportunity to work with Monali Meher at a performance workshop organized by Siemens Art. I participated the same year to the 2nd Sinop Biennale. Between 2008-2010 I gradually moved to Istanbul. I had the chance to work with many artists as an assistant at Kadırga Art Production Center within Istanbul 2010 European Capital of Culture Agency. I was a guest artist at Art Center Istanbul with the artist scholarship given by Borusan in 2009. The same year I started the Culture Management Masters program at Bilgi University. I found all the answers I was looking for at the IPA summer camp I attended in 2011. The IPA summer camps I started to organize in Istanbul as of 2012 constitute the fundaments of my artistic approach.

H.U.

En zor evre sizce hangisiydi?

H.U.

Which of these stages were the most challenging?

B.K.

Her dönem kendi içerisinde zorlukları beraber getiriyor. Sanat ortamını bir şekilde genç yaşta tanıma fırsatı yakalamıştım, ancak ara eleman olarak bir kültür operatörü olarak biliniyordum. Art Center’de atölyede çalışmalarıma başladığımda bu kültür operatörlüğünden performans sanatçılığına doğru gerçekleştirdiğim dönüşümde birçok açıdan zor bir dönem geçirdim. Atölyede kendi başıma kaldığımda anlatım dilimin performans ile uygun olabileceğine karar verdim. 6 aylık bir geçiş süreci içerisinde ajansta sanatçılar ile kurum arasında aracılık yapan bir konumdan kendimi sahnede bir punk grubu ile şarkı söyleyen konuma taşıdım. Art Center’da kazandığım burs iki yıl sonra bitince bu sefer yurt dışında katıldığım konuk sanatçı programlarında ve farklı sanat projelerinde sanatı ve kendimi tekrar sorgulamaya ve aslında nerede olduğumu ve nereye gitmek istediğimi fark etmeye başladım. Bir de Açık Radyo'da Eraslan Sağlam ile başladığımız zamansız adlı güncel sanat konuşmaları adlı programı hazırlayıp sunuyordum. Şimdi bunların hepsi eşsiz deneyim olarak geliyor bana. Bir çok farklı insanla bir çok farklı projede yer aldım. Sanki ilk performansıma verdiğim ad gibi geçici bir şekilde oradan oraya gidiyorum 'zamansız' olarak performans yapıyorum ve konuk sanatçı programlarına konuk olmaya devam ediyorum.

B.K.

Each stage has its own difficulties. When Istanbul2010 Agency was shot down and when we were given the gate, I ignored what I was going to do financially and spiritually. I had the chance to be part of the art environment at an early age but as an intermediate member I was known as a culture operator. When I started workshops at ArtCenter, I had difficult moments in many sense whilst I was having a transformation towards a performance artist. When I was on my own at the workshop, I decided my phraseology matched my performance. Within a 6 months transition period I transferred myself from a mediator position at the agency between the artists and the institution to a position where I started singing on stage with a punk group. When my two years Art Center scholarship ended, I started to question art and myself at the guest artist programs and in different art projects I took part in different countries, I wanted to see where I stood and where I wanted to go. I was also presenting a radio program named Zamansız (Timeless) on Açık Radyo with Eraslan Sağlam where we had talks on contemporary art. These all seem like unique experiences. I was part of many different projects with many different people. I felt like temporarily swaying from side to side just as I named my first performance, I do timeless performances and continue to be guests of guest art programs.

H.U.

Performans sanatı halka zor ulaşan bir sanat denilebilir mi?

H.U

B.K.

Performans sanatının halka zor ulaşan bir sanat dalı olduğunu düşünmüyorum. Aksine, günümüzde kamusal alanda gerçekleşen birçok performansa rastlayabiliyoruz. Ancak, bu sorunun cevabını daha net verebilmek için öncelikle son günlerde çokça yapılan “kamusal alan” tartışmalarına daha yakından bakabiliriz. 22- 26 Ocak 2014 tarihleri arasında

Could we say performance art is an art having trouble to reach the public?

B.K.

I don’t think performance art is a field of art having trouble to reach the public. To the contrary, we can encounter many performances taking place on a public space. In order to provide a clearer answer to your question one might have a closer look to the lately very popular ‘public

83


H.U.

B.K.

Performans sanatıyla dolu bir yaşam

A life full of performance art

Salt Beyoğlu’nda gerçekleşen “Belediye Heykelciliği” adlı sempozyumu açılışında Vasıf Kortun, kamusal ve umumi, özel hususi alanların tespitine yönelik yaptığı konuşmada “umum’un” kamu yerine kullanılmasını Türkiye için daha uygun olduğunu belirtiyor. Biz de hem siyasette hem sanat ortamında ağza alınan “halk” kavramının bir açıdan gerçekliğini yitirdiğini düşünüyorum. Günümüzde, halk yerine İngilizc “commons” olarak belirtilen “müşterekler” tanımı belki daha yerinde olabilir. Halk yerine insanlar demeyi daha doğru buluyorum. Benim bu konuda herhangi bir çalışmam veya akademik uzmanlığım yok ancak belediye otobüsü yani toplu ulaşım araçları bence o hep konuştuğumuz “halk”ın bir araya geldiği bir alan. Peki, otobüste ya da tramvayda performans sanatı olmaz diyebilir miyiz? Hayır diyemeyiz. O zaman performans sanatı neden halka zor ulaşıyor diye düşünüyoruz ki?

space’ discussions. At the inauguration of the “Municipality Sculpturing” symposium that took place at Salt Beyoğlu on January 22-26, 2014, Vasıf Kortun said in his speech on public, common and private spaces that it is more appropriate for the case of Turkey to use “common” instead of public. I think that the “public” notion used in the art environment has lost on one level of its authenticity. Nowadays, it would be more appropriate to use the “commons” notion. I consider it is more appropriate to say people instead of public. I have neither any work nor any academic expertise on the matter but the buses in other words the public transport vehicles are this space where “public” come together. Could we say that there can’t be any performance art on a bus or a tram? No we can’t. Then why do we think that performance art is having trouble to reach the public?

Bu bağlamda düşünüldüğünde sanatçılar nasıl para kazanıyor? Görsel sanatlar içerisinde performans sanatı medyumu üzerine üretim yapan sanatçıların işlerini farklı yöntemlerle belgeleyerek sergilediklerini görebiliyoruz. Bunun yanında performans sırasında kullanılan materyaller de yine sergilenebiliyor. Performans sunumu genelde galeri, müze veya kamusal alanlarda olduğu için izleyicilerden para alınması pek yaygın değil. Sanatçıların kariyerleri arttıkça aldıkları ücretler de artıyor. Mesela bir bienalde veya festivalde performanslarını sergiliyorsa “ücretler” yükselebiliyor. Sanat fonları bu noktada ülkeden ülkeye değişse de önemli bir geçim kaynağı. Workshoplar yaparak farklı sosyal çevrelerden insanlarla eğitim projeleri yaparak hayatını kazanan sanatçılar da var. Sanatçı olmanız faturalarınızı ödemeyeceğiniz ya da bedava yemek yiyeceğiniz anlamına gelmiyor. İkinci bir iş yaparak hayatına devam eden bir çok performans sanatçısı da var. Esas olarak çok az sanatçı yaptıkları performanslar ile geçimlerini sürdürebiliyorlar. Fluxus dönemini hatırlarsak bir yandan sanatını yapıp bir yandan başka bir işte çalışıp geçimini sürdürmek performans ile uğraşan sanatçılar için en yaygın seçeneklerden biri. Ayrıca performansın yanında birçok sanat dalında üretim yapan sanatçılar da mevcut.

H.U.

Bu ortamda ne beklenmeli, performans sanatı Türkiye’de nasıl gelişir?

B.K.

Bugün günümüzde her sanat dalı için bir tür “piyasa işi” tanımlaması kullanılabilinir. Ancak, performans sanatının bir piyasası olduğuna pek inanmıyorum. Bugün, reality showlarda karşımıza çıkan sadece izleyiciyi eğlendirmeye yönelik bir format değil ki bu? Tabii ki çok isim yapmış sanatçıların

84

H.U.

Within this framework how artists make money?

B.K.

We can notice within the visual arts that artists producing performance art document their work via different methods and then exhibit them. The materials used during the performance can also be exhibited. It is not common to charge money from the visitors as the performance exhibition is usually done within a art gallery, museum or public spaces. While the artists’ careers are on rise their remuneration increases too. For example if their performances are part of a biennale or a festival, “the rate” could rise too. The art funds, although changing from one country to another are important sources of living. There are also artists earning their lives by workshops and different training projects with people from different social backgrounds. Being an artist doesn’t mean you can’t pay your bills or you’ll be eating for free. There are many performance artists having a second job. There are very few artists who can earn a living from their performances. Let us remember the Fluxus period, it is very common among the performance artists to do their art on one hand and have a job for a living. Performance artists aside, there are also artists producing art in many fields of art.

H.U.

What should we expect in such an environment, how the performance art will develop in Turkey?

B.K.

Nowadays one can use the “market business” definition for all fields of art. But I don’t think that performance art has a market. What we see on reality shows is not only a format for entertaining people. Of course some very well known artists could have performances where they repeat themselves. But this is valid for all art fields. Performance art is an important “art medium”. But it has,


Performans sanatıyla dolu bir yaşam

A life full of performance art

kendilerini tekrarladıkları performanslar olabilir. Ancak, bu günümüzde bütün sanat dalları için geçerli.

as it is the case for all art fields, good and bad examples. Performance art is hard to follow. It is an art appealing to our five senses, notions and most importantly to humanity. It is opposite to taboos and traditional notions. One needs to have experience to become its audience. It is a genre where the audience is most of the time active, where an action started by the artist takes sometimes end with the involvement of the viewer.

Performans sanatı önemli bir “sanat medyumu.” Ancak, her sanat dalında olduğu gibi iyi ve kötü örnekleri mevcut. İzlemesi biraz zor. 5 duyumuza, kavramlara ve en önemlisi insanlığa hitap eden bir sanat dalı. Kriterleri ve yöntemleri sanatçıdan sanatçıya değişiyor. Tabuların ve geleneksel kavramların karşısında kalıyor. İzleyicisi olmak için de bir deneyim gerektiriyor. İzleyicinin çoğu zaman aktif olduğu, sanatçı tarafından başlatılmış bir eylemin kimi zaman izleyicinin katılımı ile son bulduğu bir tür. H.U.

Yurtdışı örneklerine baktığımızda ne görüyoruz? Türkiye ile kıyaslandığında nasıl bir fark var?

B.K.

Türkiye’de performans sanatının akademik eğitim içerisinde gösterildiğini söylememiz pek mümkün değil. Bazı yüksek lisans programlarında sanatçılar tarafından yönetilen programlar var. Ancak, yeterli değil. Festivaller ve bienaller sanatçılar ve izleyiciler için biraraya gelmek adına çok önemli bir yer tutuyor. Zaten aslında çok küçük bir topluluktan bahsediyoruz. Son yıllarda, Month of Performance Art Berlin gibi performans sanatı etkinlikleri var. Farklı küratörler farklı sanat projeleri ile bir ay boyunca Berlin’de etkinlikler

H.U.

What do we see when we look at the examples in other countries? What is the difference compared with Turkey?

B.K.

We can’t really say that performance art in Turkey is part of the academic education programs. There are some masters programs led by artists. But that is not enough. Festivals and biennales play an important role as an opportunity for artists and audience to come together. As a matter of fact, we are mentioning here a very small community. In recent years, we have seen some performance art activities such as Month of Performance and Art Berlin. Various curators organize activities for a month in Berlin with various art projects. Venice International Performance Art Week organized for the first time in 2012 in Venise by VestandPage and whose second edition took place in 2014 is also an important

85


Performans sanatıyla dolu bir yaşam

A life full of performance art

düzenliyorlar. 2012 yılında Venedik’te VestandPage tarafından düzenlenmeye başlanan ve 2014 yılında ikincisi düzenlenen Venice International Performance Art Week yine önemli bir buluşma noktası. Yine genellikle performans sanatçılarının organize ettikleri çeşitli festivaller ve bienaller var. Dünyada bu şekilde gelişiyor. Türkiye’nin de böyle etkinliklere ihtiyacı var. IPA, International Performance Association festival bunlardan birisi. Her yıl yaz mevsiminde İstanbul’da gerçekleşiyor.

meeting point. There also various festivals and biennales organized by usually performance artists. This is how it develops around the world. Turkey also needs such events. IPA, International Performance Association is one of those. It takes place each summer in Istanbul. H.U.

You have lately been in Bucharest and Berlin at performance art festivals and brought IPA festival to Istanbul… Could you share your impressions?

B.K.

We organize IPA summer camps in order to raise awareness

IPAH, Summercamp, Photography: Jürgen Fritz

İkisi bir arada performans, Sinopale 2012 /// Two in one performance, Sinopale 2012

H.U.

En son Bükreş ve Berlin de farklı performans sanatı festivallerinde bulundunuz, aynı zamanda IPA festivalini de İstanbul’a taşıdınız... İzlenimlerinizi paylaşabilir misiniz?

B.K.

IPA yaz kamplarını performans sanatının bilinirliği ve görünürlüğünü yükseltmek ve farklı sanatçıların yaklaşımlarını bir arada deneyimleyip bir birimizden öğrenme pratiklerini 86

and visibility of performance art, bring together approaches of different artists with the objective of exchanging practices, learn from each other and develop an attitude model. From outside it might seem like a bunch of introverted people out of whack, but it is not that difficult to be part of it. Last summer IPA summer camp was organized for the first time in Bucharest. It will take place this summer too and Bristol will


Performans sanatıyla dolu bir yaşam

bir davranış modeli olarak geliştirmeyi hedefleyerek gerçekleştiriyoruz. Dışarıdan belki biraz içine kapalı bir grup aklını yitirmiş insan olduğumuz düşünülebilir ama işin içine girmek o kadar zor değil. Geçen yaz İstanbul’dan sonra ilk kez Bükreş’te IPA yaz kampı gerçekleşti. Bu yaz gerçekleşmeye devam edecek, ayrıca Bristol’de yine ilk kez IPA düzenlenecek. Bu gezici durum aslında performans sanatın doğası gereği doğru bir yaklaşım. Sonuçta, gittiğiniz her yerde yeni bir izleyici yeni bir mekan veya yeni bir olayla karşılaşıyorsunuz. Farklı performans sanatçıları ile bir araya geliyorsunuz. Hem kendinize dair hem etrafınıza dair yeni şeyler keşfediyorsunuz. Türkiye’de pek bilinmese de mesela Berlin için performans sanatı eskidi bile diyebiliriz. Mesela Bükreşte’de gerçekleşen en büyük performans sanatı buluşması IPA’ydı bir çok tartışma yaşandı. Ama seneye daha iyi olacaktır diye düşünüyorum. Mesela ben burada performans yapıyorum dediğimde hem yakın çevremden hem ailemden benim dansçı olduğumu ya da aktörlük yaptığımı düşünen birçok insan oluyor. Hani bizde 'çı' olmak çok ciddiye alınıyor belki de bu yüzden ben performans yapıyorum diyorum. Mesela, duran adam çıktı da kurtardı en bizi. Tek bir örnek olsa da bazen ne yaptığımızı anlatırken işe yarıyor. Bir de, Marina Abramovic’in MoMA’da gerçekleştirmiş olduğu iş Present’ta hayat arkadaşı Ulay’ın karşısına oturduğu ve sanatçının konsantrasyonunu bozmadan göz yaşlarına hakim olamadığı performansı, sosyal medya ortamında çeşitli konular ile ilgili hazırlanan bazı listelerde yer alıyor ve yine birçok insan performans sanatını Marina Abramovic sayesinde olsa da bir şekilde biliyor.

A life full of performance art Dikkat Kaygan Zemin, Dilemma, Mixer Gallery /// Attention wet floor, Dilemma, Mixer Gallery

see its first IPA take place this summer too. This ambulatory situation is by performance art’s nature the correct approach. In the end, all new places offer you new venues, new audience or a new situation. You get to meet different performance artists. You discover new things about you and about your environment. Although it is not that known in Turkey, we can say that performance art became obsolete for Berlin. For example, IPA was the biggest performance art meeting of Bucharest and it created many debates. I believe it will be better next year. When I say here that I do performance, I notice many people from my surrounding, my family think that I am a dancer or an actor. In Turkey saying that you are being something is taken too seriously, maybe that is why I omit the word artist for simply saying I am doing performance. The “standing man” (at the Gezi events) saved our lives. Although it is the only example, it helps us when we want to explain what we actually do. And also, the performance of Marina Abramovic. Present, at MoMA, where she had set in front of her partner Ulay with tears in her eyes still being concentrated on her work is part of the lists published on social media and many people know something about performance art thanks to Marina Abramovic.

87


88

10. Y覺l覺n覺 Kutluyor

Celebrating the 10th year


Celebrating the 10th year

10. Yılını Kutluyor

/// CI Çağdaş Sanat Fuarı, çağdaş sanat alanına ilk adımlarını 2006 yılında attı. O tarihten bugüne İstanbul çağdaş sanat alanında söz sahibi merkezlerden biri oldu. Dünyanın en önemli sanat haberlerine yer veren web sitesi Artnews’da yayınlanan ve 2015 Skate’s Sanat Pazarı Araştırması’na dayanan bilgilere göre, fuar bu yıl dünyada en çok ziyaretçisi olan beşinci sanat fuarı oldu. ARCO Madrid listenin birinci sırasında yer alırken onu New York’taki Armory Show, Art Basel Miami Beach, FIAC ve Art Basel takip ediyordu. Geçtiğimiz yıl, 80 bin ziyaretçinin yanı sıra yurtdışından 1000 kadar koleksiyoner fuara katıldı.

CI Contemporary Art Fair first took in the scene of contemporary art in 2006 and from that time Istanbul started to have a word on contemporary art in the world. This year, according to the The New York Times’ article, which consists of information from Skate’s Art Market Research, the fair is the most visited fifth art fair in the world. While, ARCO Madrid came out on top, the list goes on as, Armory Show in New York, Art Basel Miami Beach, FIAC, and Art Basel. Last year total of 80,000 visitors and almost 1,000 collectors from abroad attended to the fair.

Fuarın misyonu İstanbul ve Türkiye’de sanata dair birçok değişiklik yapmaktı ve 2006 yılından itibaren de bunu gerçekleştirdi. Diğer yandan, CI Yönetim Kurulu Başkanı Ali Güreli’nin de her zaman belirttiği gibi, İstanbul’un hem şehrin, hem de Türkiye’nin sofistike ve kozmopolit yapısını yansıtacak bir fuarı olması gerekliydi. Bu yıl fuar 10. yılını kutlarken bu misyonu yerine getiriyor.

The mission of the fair, which started in 2006 was a very important one and changed many things in Turkey and Istanbul. CI Fair always showed us that a Istanbul is a gifted city and as the chairman of the CI, Ali Güreli stated every time, Istanbul should have an art fair that reflects the cosmopolite and sophisticated part of the city and country. This year, the fair is celebrating its 10th year and everyone knows that it has done its mission in the best way.

CI’ın 10. yılı sanat dünyasının önemli isimlerini bir araya getiriyor. Bu ekipte, Ali Güreli, Yönetim Kurulu Başkanı, Rabia Bakıcı Güreli, Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı, Silvia Koch, CI Direktörü, Marc Olivier Wahler, Artistik Danışmanı, Paul McMillen, İcra Kurulu Üyesi, Hasan Bülent Kahraman, Özel Elçi, Marcus Graf, Program Direktörü, Burcu Öztürkler, Fuar Koordinatörü, Rihannon Pickles PR, Uluslararası Halkla İlişkiler ekibi yer alıyor.

The 10th year of CI, gathers many important names together in the art scene such as, Silvia Koch as new CI director, Marc Olivier Wahler as Artistic Advisor, Paul McMillen as Executive Committee Member, Hasan Bülent Kahraman as Ambassador at Large, Marcus Graf as Program Director, Ali Güreli as chairman, Rabia Bakıcı Güreli as Vice chairperson, Burcu Öztürkler as Fair Coordinator, Rihannon Pickles as International PR team.

10. yılında CI ekibi, çağdaş sanat alanında yeni platformlar oluşturmak ve yeni programlar geliştirmenin yanı sıra sanat eğitimi alanında da çalışmalar yapmayı hedefliyor. Bu yıl fuar, CI Galeriler, CI Emerging Galeriler, Solo Show, PlugIn ve Focus/Odak olmak üzere beş bölümden oluşuyor.

The 10th year anniversary team is expected to add new programs, create new platforms for contemporary art, and promote art education. This year the fair presents five sections. The sections are CI Galleries, CI Emerging Galleries, Solo Show, Plug-In and Focus.

89


10. Yılını Kutluyor

Celebrating the 10th year

CI Galeriler

CI Galleries

Bu bölüm 2011 yılından önce kurulmuş olan ve uluslararası sanatçı programlarını temsil eden çağdaş galerilere açık.

CI Emerging Galeriler Bu bölüm 2011 yılından sonra kurulmuş olan dünya genelinde iddialı ve faal genç galerilere açık.

This section is open to established contemporary art galleries founded before 2011. These galleries are representing an international program of their artists during the fair.

CI Emerging Galleries Emerging galleries section showcases worldwide active and ambitious young galleries founded after 2011.

CI Solo Show Bu bölüm galeriler tarafından temsil edilen bir sanatçıya ya da bir sanatçı grubuna ev sahipliği yapıyor.

CI Solo Show CI Solo Show is a curated section of a single artist or artist group open to established and emerging gallery applicants.

PlugIn CI PlugIn 2013 yılında fuara eklenen ve multimedya (dijital) sanat ve tasarıma odaklanan heyecan verici bir bölüm. Sanatçı ve konsept programlarında görünür olan ve bu alanda uzmanlaşmış galeri ve yaratıcı organizasyonlara açık. Bu bölümde, video ses ve ışık enstalasyonları, etkileşimli ve üretici tasarım, iç mekan haritalama projeleri, robotik tasarım gibi medya çalışmaları sergileniyor.

CI Focus/Odak Focus fuarın her yıl dünyanın belli bir bölgesinden belirlenmiş sanatçı ve galerilere adanmış bölümü. Galeriler davet üzerine belirleniyor.

90

PlugIn CI PlugIn is a fresh and exciting addition to the fair since year 2013 dedicated to multi media (digital) art and design. Open to all art galleries and creative organizations, which are specified in this field, the sections aims to make them visible. Media art, which includes video, sound and light installations, interactive and generative design, indoor mapping projects, robotic design are presented.

CI Focus Focus is a section of the fair, which organized each year and is dedicated to highlighting galleries and artists from a specific region of the world. Galleries are selected by invitation only.


10. Yılını Kutluyor

Celebrating the 10th year

CI 2015 Programı

2015 CI Program

CI bölümlerine doğudan batıya ve batıdan doğuya çağdaş sanat bilgisini desteklemek, daha tanınır ve anlaşılır olmasını sağlamak amacıyla sanat fuarı kapsamında ilgi çekici bir program eşlik ediyor. CI halihazırda üç program başlığına destek vermekte. CI Curatorial Show, her yıl farklı bir konsept ile sanat fuarı süresince özel sergilere destek veriyor. Fuar süresinde gerçekleştirilen sanat girişimleri ve kuruluşları da CI tarafından destekleniyor. Sanat Kurumları ve Sanat İnisiyatifleri bölümü projelere ev sahipliği yapıyor.

CI Sections are accompanied by a vivid CI program during the art fair to develop a deeper understanding and support the knowledge of contemporary art from the East to the West and vice versa. CI currently supports three program chapters, CI Curatorial Show, which is a section that supports a specific organized exhibition during the art fair with a yearly changing concept. There are also Art Initiatives and Institutions support programs by CI; held during the art fair. Art Initiatives show outstanding projects from non-profit art organisations.

Kuruluşlar, Türkiye’deki sanat dernekleri arasından seçiliyor. Her iki programın katılımcıları fuar tarafından davet ediliyor. CI Dialogues ulusal ve uluslararası sanat dünyasında yaşanan gelişmelerin ele alındığı ve tartışıldığı bir ortam sunuyor.

Institutions are selected from art associations from Turkey. Participants for both programs are invited by the art fair. CI Dialogues, on the other hand, offer discussions and topics about current developments in the national and international art world.

CI Projeleri CI Projeleri, Contemporary Istanbul tarafından desteklenen ve aralarında CI Editions, CI Eğitim, CI Sergileri gibi alanların da dahil olduğu farklı sanat faaliyetlerinden oluşuyor. CI Editions, 2014 yılında başlatılan bir girişim. CI, genç sanatçıları farklı biçimsel ve konseptüel boyutlardaki sanat çalışmalarını sergileme ve bu eserlerin kendi koleksiyonlarını başlatacak genç sanatsever ve koleksiyonerlerle buluşmasını sağlayacak bir ortam sunuyor. CI Editions, CI sanat fuarı kapsamında ve yıl içerisinde yurtdışında farklı sanat etkinliklerinde yer alıyor. CI Eğitim, öğrencileri ve potansiyel koleksiyonerleri çağdaş sanat, Türk ve dünya sanat tarihi konusunda bilgilendirmek üzere uluslararası sanat üniversiteleri, eğitim kurumları ile işbirliği yapan yeni projesi. Program iki günlük ya da hafta sonunu kapsayan kısa programlar ve bir, üç, altı ay süren uzun süreli programlardan oluşuyor. CI Sergileri; uluslararası sanatçılar, küratörler ve galeriler ile işbirliği halinde Türkiye ve yurtdışında özel sergiler düzenlemeyi hedefliyor. Sergiler Türkiye’de olduğu gibi yurtdışında da gerçekleştirilebiliyor. 2015 yılında CI, İstanbul Bienali’ne paralel bir sergi düzenleyerek tanınmış küratörleri de davet edecek. Bu sene fuar 12-15 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilecek. 11 Kasım 2015 tarihinde sadece davetlilere yönelik bir ön gösterim düzenlenecek. Bu yıl Contemporary Istanbul 14. İstanbul Bienali ile aynı zamanda gerçekleşecektir.

CI Projects CI Projects are various art activities supported by Contemporary Istanbul including three main fields namely CI Editions, CI Education, CI Exhibition. Among them, CI Editions is a new initiative, which started in 2014. CI invites emerging artists exhibit and show various formal and conceptual dimensions of art editions to attract young collectors and art lovers. CI Editions takes place during CI art fair and is on display during the year with special art events abroad. CI Education is a collaboration with national and international art universities and educational institutions, which aims to teach students and potential collectors about contemporary art and art history from Turkey and around the world. Program offers a short-term event for 2 days or a weekend. There are also long-term education programs, which takes one, three or six months with a certificate. CI Exhibition program is focusing on organizing international art shows with global active artists. Exhibitions will be held on Turkey as well as abroad. In 2015 CI will invite well-know curators to organize a show parallel with Istanbul Biennale. This year the fair will be held from the 12 to 15 November. An invitation-only preview will be held on 11 November 2015. 10th anniversary of CI is coinciding with the last week of 14th Istanbul Biennial.

91


Marc-Olivier Wahler Contemporary Istanbul'un yeni artistik danışmanı /// Contemporary Istanbul's new artistic advisor 92

The Ch So


M.O.W

Contemporary Istanbul'un yeni artistik danışmanı Marc-Olivier Wahler ile sanata yaklaşımı ve uluslararası alanda sanat fuarlarının rolü üzerine konuştuk.

Contemporary Istanbul's new artistic advisor Marc-Olivier Wahler talks about his view on the current role of art fairs in the international art scene

Okuyucularımıza ön bilgi olması için bize profesyonel geçmişinizden bahsedebilir misiniz?

Mr. Wahler, before we talk about your opinions on art fairs, as introduction to our readers, could you please summarize your professional background, and expert field?

Müze yöneticisi, sanat eleştirmeni ve sanat eleştirmeniyim. Fransa’da ve Amerika’da ve farklı ülkelerde yaşadınız, buralarda küratörlük yaptınız. Bize en son projelerinizden bahseder misiniz?

M.O.W

e halet ciety

M.O.W

You lived and work as curator in France, in the U.S., and other countries of the world. Could you name some of your previous projects and tell me about your positions there?

Felsefe ve sanat tarihi üzerine diploma programlarımı tamamladıktan sonra İsviçre’de müze küratörü olarak işe başladım. Lozan’da Güzel Sanatlar Müzesi'nde işe başladım sonra Cenevre’deki Mamco'da çalıştım. 1995 yılında ise CAN (Contemporary Art Center of Neuchâtel) kurdum. 2000 yılına kadar oranın direktörüydüm. Aynı yıl, New York Swiss Institut’a geçtim. 20062012 yılları arasında ise Paris’teki Palais de Tokyo’nun direktörlüğünü üstlendim. Şu an hala 2012 yılında kurduğum Chalet Society’nin direktörlüğünü yapmaktayım. The Chalet Society sergilerde yeni olasılıklara açık ve sanat üstüne söylemleri, protokolleri ve formları irdeleyen bir kurumdur.

After earning diplomas in philosophy and art history, I started as a museum curator in Switzerland. First at the Fine Arts Museum in Lausanne, then at Mamco in Geneva, where I participated in the setting up and development of its collection. In 1995, I co-founded the CAN (Contemporary Art Center of Neuchâtel) and was its director until 2000, when I curated Transfert, a decennial art in public space exhibition in Biel, Switzerland. That same year, I became the director of the Swiss Institute in New York. From 2006-2012, I was the director and chief curator of the Palais de Tokyo in Paris. Currently, I am the founder and director of a new structure, the Chalet Society, opened in Paris in October 2012. The Chalet Society is a structure designed to encourage reflection on contemporary art institutions and to investigate new possibilities for exhibitions by testing forms, spaces, discourses, and protocols.

Bu kadar çok ülkede çalışmanın kültürel, altyapısal ve organizasyonel açıdan nasıl zorlukları var? M.O.W

Her kurum birbirinden farklıydı ve her zaman özel sektör kaynaklarıyla hareket ediyorduk. Diğer yandan, kaynak yaratmak işimin önemli bir parçasıydı. Bir şekilde insanları neden sizin kurumunuz önemlidir, neden sanatçıları desteklemek gerekir, sanat topluma neler getirir, sanat nasıl herkesle iletişimi sağlar gibi konulara inandırmanız gerekir. Diğer yandan yaptığınız hiçbir şey sonsuza dek sürmez ya da garanti altında değildir. Bu çok heyecan verici bir tecrübedir ve her zaman farklı yaklaşımları beraberinde getirir. Her şeyi sorgulamak gerekir. Çağdaş sanatın en önemli görevi size her zaman her şeyi sorgulatmasıdır, ben de bunu yaparım. CI’ daki görevinizden önce İstanbul’da sanat etkinliklerinde yer aldınız mı?

I am mainly a curator, art critic and museum director.

What were the greatest challenges working in these countries with different cultural, infrastructural and organizational habit? M.O.W

Each organization was different, but had to rely mainly on private resources. Hence, fundraising has always been an important part of my job. You have to convince people why your institution is important, why artists have to be supported, what art can bring to the society, how art can be communicate to everyone, etc. Nothing can be taken for granted. This is a thrilling experience and each specific context calls for different approaches. You always need to question everything. One of the main task of contemporary art is to question everything, so basically it's what I am doing the whole day.

93


M.O.W

Contemporary Istanbul'un yeni artistik danışmanı Marc-Olivier Wahler

Contemporary Istanbul's new artistic advisor Marc-Olivier Wahler

İstanbul’a ilk 1986 yılında geldim. Son yıllarda ise düzenli olarak sanat için ziyaret ettiğim bir şehir. Bienal ve fuarlar için geliyorum.

Were you before CI professionally involved in projects here in Istanbul? M.O.W

2010 yılında ise sanatçı Serge Spitzer ile Hasköy’de bulunan sinagogda bir sergi gerçekleştirdik. Ayrıca küratöryel nedenlerden dolayı birçok alanı da ziyaret etmiştim. İstanbul’un sanat ortamı size hangi yönleriyle etkiledi?

M.O.W

Burada sanat ortamı çok canlı. Birçok şey oluyor ve birçok yeniliğe açık. Çok iyi sanatçılarınız, çok önemli sanat kurumlarınız ve çok akıllı küratörler var. Buradaki sanat ortamı sürekli flux halinde ve gelişiyor, büyüyor. Londra, Paris, New York gibi sanat merkezlerinde sanat ortamı çok güçlü ama her an her şey olabilir hissiyatı eksik. Burada her an bir şeyler doğmak üzere gibi. Bu şekilde İstanbul, ‘çağdaş’ kelimesine çok iyi uyuyor ve bu kelimenin anlamını yansıtıyor.

What is your impression of the Istanbul art scene? M.O.W

Takip ettiğiniz ya da daha önce çalıştığınız Türk sanatçılar var mı? M.O.W

Birçok iyi Türk sanatçıyla çalıştım. Şimdi birçoğu ünlü ve bir kısmı da ünlü olma yolunda ilerliyor. Sanat ve sanat fuarları arasındaki ilişkiye değinecek olursak; sanat fuarlarının rolü ve fuarların uluslararası sanat ortamındaki etkisi hakkında neler söylenebilir?

M.O.W

Bir sanat fuarı, etkinliktir. Eserlerle çok yakın ilişkiler kurulabilecek ve bu eserlerin birbiriyle ilişkilerinin zamanı durdurabileceği bir ‘sergi’ değildir. Bir sanat fuarı genellikle piyasa odaklıdır ve ziyaretçiler bazen koridorlarda eserlere ulaşmaya çalışarak uzun zaman harcarlar. Birçok sanat eseriyle çevrilmiş oldukları için hayal kırıklığına uğrayabilirler.

Bir sanat kurumu ya da bir müze ile sanat fuarının arasındaki farkı anlamakta yarar var. Bunlardan birisi, sadece sergileme ve sergi odaklıdır, diğeri ise etkinlik odaklı: Kurumlar ve müzeler, anlatım ve küratöryel odaklı ve bilime dayalı bir şekilde sergiler düzenler. Sanatçılara yakın durur ve (ideal olarak) piyasadan uzaktır. Diğeri ise, piyasada büyük rol oynayan, şehrin ekonomik durumu, dinamizm ve farklı uygulamalara açıktır. Diğer bir deyişle, bir sanat fuarında 94

The art scene here is extremely lively. So many things are happening. So many things are possible. You have some great artists, amazing collectors, dynamic gallerists, smart curators, and serious institutions. The art scene is a constant flux, growing, evolving. In cities like London, Paris, New York, the art scene is very strong, but you lack this feeling that everything is possible, that something is just about to rise. In a way, Istanbul embodies the very notion of "contemporary". Do you have Turkish artists that you follow or previously worked with?

M.O.W

Of course, I have worked with many of them. Some are already famous and established artists, some are about to become, hopefully. Let us talk a bit about the relation between art, its scene and art fairs. How would you evaluate the current role of art fairs and its impact on the international art scene?

M.O.W

Yine de, son yıllarda, sanat fuarı ve piyasa, manifesto ve tipolojilerinde sanat dünyasının ekosisteminin can suyudur. Uzak durmak isteyebilirsiniz, sevebilirsiniz ya da sevmeyebilirsiniz ya da bu durumdan kaçmak isteyebilirsiniz ama bu böyledir. Sanat fuarlarının, müzelerin, bienallerin ya da büyük ölçekli sergilerin rolünü çalabilecek derecede önemli sanat etkinliği haline gelmesi üzerine tezler var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? M.O.W

I have come to Istanbul for many years. Actually the first time I came was in 1986, but that wasn't for art purposes. These last years, I've come regularly, for the Biennale and the fair, of course, but also with the artist Serge Spitzer, who created in 2010 a fantastic project in an old Synagogue in the district of Hasköy. I also visited many venues in order to curate an exhibition.

An art fair is an event. This is not an "exhibition" per se, where you can expect an intimate relationship with artworks, where time is in a way "frozen", where relationships between artworks could create a specific narrative. An art fair is openly market-oriented, and the visitor might experience some frustration, being sometimes lost in a sea of endless corridors, and surrounded by thousands of artworks. Yet, nowadays, the market and the art fairs are - in all of their manifestations and typologies - somehow the lifeblood of the entire eco system of the art world as we know it today. You can like it or not, trying to stay away from it or not, you cannot escape from that situation. What is your opinion on the thesis that art fairs became art events that challenge the role of the museum, the biennial, and other large scale exhibitions?

M.O.W

I think it's important to make the difference between a museum (or an art center) and an art fair. One is exhibitionoriented, the other is event-oriented: One presents an exhibition program built on narratives and curatorial


olasılıklar herhangi bir yere göre çok daha fazladır. Tehlike ise tüm sanat dünyasının etkinlik odaklı bir hale dönüşmesidir. Son 10 yıl içinde bu yatkınlığın bienalleri ele geçirdiğini görebiliriz (artık sergiden daha çok etkinlik olarak pazarlanmaktadırlar.) Burada asıl konu, sanat odaklı ve etkinlik odaklı uygulamaları dengede tutmaktır. Bu durumda, sanat fuarları sanat dünyasının ekosistemi içinde çok önemli bir rol oynamaktadır.

researches, with a scientific approach, with a close relationship with artists, and with (ideally) a perspective detached from the market. The other is characterized by its dynamism, its eclectism, its openness to a large scope of art practices, and the vital role played in the art market and the economy system of a city. In a way, the field of possibilities, in an art fair, is wider than anywhere else. The danger of course is that the entire art world becomes event-oriented. The last decade, we can see this trend with the rise of the biennales for examples (which are more and more marketed as events than exhibitions). I think the key is to keep a balance between exhibition-oriented and event-oriented practices. In that regard, art fairs play a crucial role in the eco system of the art world.

95


Silvia Koch CI Direktörü /// CI Director

S.K.

Contemporary Istanbul'un yeni direktörü Silvia Koch ile CI Fuar’ındaki görevi, Türkiye sanat piyasası ve ortamı üzerine konuştuk.

CI Magazine spoke to Contemporary Istanbul's new director Silvia Koch about her position at the fair, as well as her opinion on the Turkish art scene and its market.

CI’ın yeni direktörüsünüz, ekibe hoş geldiniz. Profesyonel geçmişiniz içinde daha önceden hangi projelerde yer aldınız?

You are the new director of CI. Could you please tell us about your professional background and the previous projects you were involved?

Benim Müze Çalışmaları üzerine yüksek lisansım var, diğer yandan iş yönetimi üzerine uzmanım. Sanat piyasası ve iş hayatında 12 yıldan fazla tecrübe sahibiyim. CI ekibine 96

S.K.

I am a Business Manager and have a Master degree in Museum Studies. I have more than twelve years of work


S.K.

Silvia Koch CI Direktörü

Silvia Koch CI Director

Artnet’ten geldim. Arnet’te 2007 ve 2014 arasında çalıştım. Berlin ve Londra ofislerinde galerilerden sorumluydum. Artnet öncesi Galerie Christian Nagel ve Arndt Contemporary gibi tanınmış sanat galerilerinde çalıştım. Berlin’de birçok sergi düzenledim. Önceki işlerime dayanarak, sanat piyasasını çok yakından tanıyorum -online, ikincil ve birincil piyasa- diğer yandan Kuzey Amerika, Avrupa, Asya ve Orta Doğu piyasaları üzerinde uzmanım.

experience in the art market and business field.

CI ile ilgili şu an neler düşünüyorsunuz?

Based on my previous jobs I know the art market (primary and secondary, both on and off line) very well and have an expertise in global markets with a focus on North America, Europe, Asia and Middle East.

Contemporary Istanbul’un en önemli sanat fuarı olabilme yolunda büyük potansiyeli var. Ayrıca Orta Doğu Kuzey Afrika bölgesine canlı bir ağa sahip ve bu gurur verici bir şey. Fuar yöneticileri tüm önemli kolektörleri tanıyorlar. Sanat galerilerinin kalitesini ve saygınlığını devam ettirmek ve arttırmak istiyoruz. En iyisi olmak için çalışıyoruz.

I join Contemporary Istanbul from artnet, where I served from 2007 to 2014 where I was responsible for the galleries department in Berlin and London offices. Before that I worked for various well know galleries such as Galerie Christian Nagel and Arndt Contemporary, artist studios and organized various contemporary art exhibitions in Berlin, Germany.

What is your opinion on the current state of CI? S.K.

CI direktörü olarak neler amaçlıyorsunuz? S.K.

Amaçladığım şeylerin başında lokal olarak fuarı güçlendirerek, uluslararası alanda potansiyelini arttırmak. Hem kolektörlere hem de galerilere iyi hizmet verebilmek ve böylece Doğu Batı ve kıtalar arasında köprüler oluşturabilmek. Bu şekilde de satışları desteklemek ve CI’ın çekiciliğinden hiçbir şey kaybetmeden izleyiciyi çekebilmek. CI’ın gelecek planlarından bahseder misiniz? Siz ne gibi uygulamalar getiriyorsunuz?

Contemporary Istanbul has a lot of potential to become the most important art fair and can be proud of his very health and vivid network in the MENAM region and international wise. We need to improve quality of galleries, service and reputation. But we aware of that and we are working on these subjects very hard to be "simply the best" within the next three years. What are you personally as director of CI aiming at?

S.K.

My personal aim is to show the local strengthen and international potential of the art fair, offer good service for galleries and collectors, built bridges between the East and the West and vice versa and support sales and networking structures between our audience without eradicating the charm and openness of Contemporary Istanbul. Could you tell us some news and future projects of CI that you will implement or will continue?

S.K.

This year, of course, everything is all about the 10th anniversary and future plans of Contemporary Istanbul. It is also important to highlight excellent performance of the team has shown in the recent years to support the visibility of art scene in Turkey in the region and internationally. Other important goals this year are; increase rejuvenation of the gallery program and concentration of exhibitors on the regions of Turkey, Middle East, North Africa, Europe and North America. We do not want to be another major art fair. We are specialists of the region with an international approach. We know the potential of the region and its collectors and galleries. We want to show a good mixture of high profile well - known and unknown galleries from the region and internationally and introduce them to undiscovered collector base. 97


S.K.

Silvia Koch CI Direktörü

Silvia Koch CI Director

Bu yıl her şey 10. Yılla ilgili olacak. Diğer yandan, fuarı görünür kılmak için yapılan her şeyin de altını çizmek ve bu şekilde devam ettirmek gerekiyor.

On the other hand, it is important for us to work with more high-profile galleries. High-profile means, to collaborate with galleries who see the importance of sales and increasing their network on the same level.

Bu yıl amacımız, öncelikle, galeri programını yenilemek ve Türkiye, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Afrika ve Kuzey Amerika’dan gelen galerilere odaklanmak. Biz herhangi bir fuar olmak istemiyoruz. Amaçladığımız şey, uluslararası bir yaklaşıma sahip olmak. Ayrıca, bu bölgeyi, potansiyelini ve kolektörleri tanıyoruz. Yüksek profilli galerilerle, gelişmekte olan galerileri buluşturmak ve onları keşfetmek ve kolektörlere sunmak istiyoruz. Diğer yandan, bizim için iyi profile sahip galerilerle çalışmak önemli. Bu galerilerin satış hususunda uzlaşabilen ve network konusunda kendisini geliştirmek isteyen ve gelecekte daha sağlıklı ve güçlü yer edinmek isteyen galeriler olmasını istiyoruz. Aynı zamanda fuarı galeriler için kolaylaştırmak istiyoruz. Özellikle de yurt dışı galerileri için CI’ın servis odaklı yapısını ortaya çıkartmak istiyoruz. Başvurularda daha az bürokrasinin olması ve özel servisler sunmak bunların arasında ve bu şekilde de galerilerin satışa odaklanmasını istiyoruz. Bizim için diğer önemli husus ise, hem kolektörleri hem de sanatçıları desteklemek, özellikle de genç olanları. CI Edisyonlar projesiyle, sanatçıları daha ulaşılabilir fiyatlarla bir sanat edisyonu üretmesini istiyoruz ve bu işleri de sergilerle tanıtmak ve satmak istiyoruz. Bu başarılı proje bu yıl da devam edecek. Fuardan bahsedecek olursak; Türkiye sanat ortamını İngiltere, Almanya ve Amerika’yla kıyaslarsak neler söyleyebilirsiniz? S.K.

Batı’yla kıyaslandığında, Türkiye’de çağdaş sanat ortamında farkındalık hala gelişmekte. Hala keşfedilecek birçok şey ve gelişebilecek birçok nokta var. CI ve Istanbul Bienali bu ortama çok şey katmış ve Türkiye, bu iki önemli organizasyon sayesinde İstanbul daha görünür oldu. CI’ın önemli bir görevi de var. Hem gelişmekte olan hem de gelişmiş ve yer edinmiş sanatçıları dünyaya göstermek ve dünyayı da buraya çekmek bu görevlerden biri diyebiliriz. Sanatın incilerini dünyaya tanıtmak diyoruz bu duruma. Böylece, CI şehrin önde gelen bir geleneği hale geliyor ve kişileri kıtalar arası alanda birbirine bağlayan köprüler yaratabiliyor.

98

Another important thing is to make it easy for the galleries - especially for those coming from abroad and offer a service-oriented program. The plan is to offer special services to make the administration part less bureaucratic, so that galleries can concentrate on sales. Another important factor this year is to promote young artists and collectors. With our project CI Editions, established in 2014 we invite young artists to produce art editions, which will be shown during the art fair and in an exhibition. This successful project will be continuing this year. Let us talk a bit about the fair's context. How do you see the Turkish art scene in compare to established art scenes in UK, Germany or USA? S.K.

The awareness of the contemporary art scene in Turkey is still emerging compared to the West. Turkey still has a lot of potential to be discovered. The Istanbul Biennial and Contemporary Istanbul have contributed to the fact that the contemporary Turkish art scene has become increasingly visible on the art agenda worldwide in recent years and today. An important task of Contemporary Istanbul is that it will show the established and young, emerging "art pearls" of the region and around the world and attract more audience. Thus, Contemporary Istanbul follows a long tradition of the city Istanbul: To build bridges that connect people from different regions of the world.


The International New York Times Art For Tomorrow Konferansı

The International New York Times Art For Tomorrow Conference

Değişen sanat dinamiklerini, geleceğin sanat trendlerinin, destinasyonlarının ve mimari gelişmelerinin belirlendiği dünyanın en prestijli konferansları arasında yer alan The Internatinal new York Times Art For Tomorrow konferansı CI başkanı Ali Güreli’yi konuşmacı olarak ağırladı. Konferans bu yıl sanat, kamu, özel sektör, turizm, şehir planlama ve iş profesyonellerini bir araya getirdi. Doha’da Mart 14-16 tarihleri arasında gerçekleşen konferans gelecek trendlerini belirledi.

The New York Times Art For Tomorrow Conference, which explores the changing dynamics of art, art trends, art destinations and architecture and their potential to change people and places, will hosted Ali Güreli Chairman of Contemporary Istanbul. The conference brought together invited guests drawn from the arts, public and private sectors as well as tourism experts, city planners and business developers. The conference, which lasted for two days through March 14 and 16 took place Doha, Qatar on.

Güreli, CI Fuarının global olarak edindiği pozisyonu anlattı. Diğer yandan, İstanbul’un eşsiz durumundan ve Doğu, Batı arasında nasıl bir bağ oluşturduğundan bahseden Güreli, şehirde kültürel alanların ve politikaların değişiminden ve bunun İstanbul’un kültürel hayatına nasıl yansıdığına dair bilgiler verdi. Konferans, 15 Mart tarihinde Doha W Hotel’de şeyh Al Mayassa’nın sanat ve kültür üzerine konuşmasıyla açıldı.

Güreli spoke about the position of CI Fair both locally and globally. Highlighting the importance of Istanbul’s location in relation to its surrounding regions, linking East to West, Güreli said the fair and the city’s role at the centre of a series of constantly shifting cultural and political landscapes and how this translates into Istanbul’s cultural scene both now and in the future. The conference opened on March 15 at the W Doha Hotel with a keynote by Her Excellency Sheikha AlMayassa on art and culture in the Gulf region. According to the article published on nytco.com, the conference spanned an array of art and design topics and experts, including, Jeff Koons, artist, who spoke about culture, transcendence and the importance of community in the creation of art, Zaha Hadid, visionary designers, and the first woman to win the Pritzker Prize for Architecture; and also Kate D. Levin, head of the arts program at Bloomberg Philanthropies, who shared with the audience in Doha some of New York’s greatest accomplishments in supporting public art and artists.

Nytco.com web sitesinde yayınlanan habere göre, konferans sanat, tasarım üzerine uzman kişilerin konuşmalarına tanıklık etti. Sanatçı Jeff Koons, kültür ve sanat üretiminde toplumun öneminden bahsetti, mimar ve tasarımcı ve Pritzker Ödülünü ilk kazanan kadın mimar ünvanını alan Zaha Hadid ve Bloomberg Philantrophies, sanat programı sunucusu Kate D. Levin, New York kentinin sanatı ve sanatçıları destekleyerek neler başardığını anlattı. CI Başkanı, aynı zamanda, bu yıl 10. yılını kutlayan fuarın yeni girişimlerine değindi. CI Fuarının sanatsal bir etkinlik olarak sanatı artık bir galeri standı formatından çıkartmak ve sanatı tartışılır platformlara taşımak olduğunu belirten Güreli; "Her yıl CI Dialogları adı altında düzenlediğimiz tartışma serimiz ve panellere devam edeceğiz, böylece sanatın arka planı, tarihi, küratöryel ve ticari alanlarını konuşmak için alanlar yarattık," dedi. Diğer yandan, yeni medya bölümü Plug-In devam ediyor ve 2014 yılında başlayan yeni girişim sanat edisyonlarının satışını destekleyen CI Editions da fuarda yerini alacak. CI Başkanı, fuarın yeni bir girişimi olan CI Education (CI Eğitim) girişiminden de bahsetti ve bu girişiminin yeni alanlarda lokal ve uluslararası kitlelere ulaşacağını aktardı. CI Eğitim’in kar amacı gütmeyen ve sanat eğitimini de destekler bir girişim olduğunu belirtti.

Chairman also gave information on the new 10th endeavours of CI. Noting that Contemporary Istanbul's endeavours aims to showcase and discuss art expand beyond the traditional gallery booth format, Güreli said: "Each year we host a conference series titled CI Dialogues, with speakers from around the world attending panel discussions on contemporary art from a historical, commercial or curatorial standpoint; we have a new media section, PlugIn, where artworks ranging from interactive installations to holograms; and last year we started CI Editions, which promotes editioned artworks from artists represented at the fair, made especially for the fair each year." Chairman also noted the new endeavour which CI will announce soon titled CI Education, which will focus on art-literacy in a non-profit context as we reach out to new audiences locally and internationally. 99


Bir marka yaratmak

Becoming a brand

Güreli, CI Fuarının İstanbul için bir marka haline dönüştüğünü ve fuarın İstanbul’u bir marka şehir haline getirdiğini anlattı. "CI sadece sanatı teşvik etmiyor, aynı zamanda İstanbul gibi bir şehri de tanıtıyor. Bu sayede İstanbul bir sanat merkezi haline geldi," dedi. Güreli, Contemporary İstanbul’un, önde gelen iş adamlarını, kültür endüstrisinin önde gelenlerini ve sanatçıları birbirlerine yakınlaştırdı ve şehirdeki diğer piyasa akışlarıyla bu alanları birleştirdi, dedi. Güreli, CI’ın 10. yılını yeni bir ekiple planladıklarını ve kutladıklarını belirtti.

Güreli also emphasized how the fair become a brand fort he city and it’s power to market Istanbul a brand city. He said: ‘The city has become an important hub for networking.’

ArtNews’un haberine göre ise, bu yıl açıklanan Art Skate raporunda, bu yıl CI, dünyada en çok ziyaret edilen 5. Fuar oldu. Güreli, Frieze Art Fairs Londra ve New York ve Frieze Masters direktörü Victoria Siddall; Abraaj Art Prize Başkanı ve Art Dubai komite üyesi Savita Apt ve The Serpentine Galleries Eş-Direktörü Hans Ulrich Obrist ile aynı platformda konuştu. Victoria Siddall, Frieze ve fuarlar üzerine derin bilgiler aktarırken yıllar içinde fuarın gelişimine değindi. Savita Apte, ve Hans Ulrich Obrist, Abraaj Sanat Ödülü ve The Serpentine Galleries gelişiminden ve farklılaşmasından bahsettiler. Bu yıl konferans sanat, kamu, özel, turizm, şehir planlama, mimari alanlarda toplam 200 ziyaretçiyi ağırladı.

Ali Güreli

Jeff Koons

100

According to the Chairman, through Contemporary Istanbul, business leaders, culture makers and artists become acquainted with each other and with the particular markets that flow through the city. Güreli also noted CI is celebrating its 10th year with a new team. According to ArtNews that makes us the 5th most attended art fair in the world. This is largely due to the power of local interest, as it demonstrates how much Istanbul has embraced Contemporary Istanbul." The session continued with Victoria Siddall, Director of the Frieze Art Fairs London and New York and Frieze Masters; who has given a deep information on Frieze and it’s enlargement and development through years, while Savita Apte, Chair of the Abraaj Art Prize and a committee member of Art Dubai; and Hans Ulrich Obrist, Co-Director of The Serpentine Galleries, spoke about Abraaj Art prize and The success of The Serpentine Galleries and how they evolved. This year Art for Tomorrow welcomed 200 invited guests representing the arts, public and private sectors, tourism experts, city planners and business developers.

Zaha Hadid


Forever: Possible Immortalities

"Makineler yaratmadı kapitalizmi, kapitalizmdir makineleri yaratan ve sürekli kırılmalar ve bölünmelerle de üretimin teknik modlarında devrim yapıyor." - Giles Deleuze & Felix Guattari, Anti-Oedipus

KÜRATÖR: HÜMA KABAKÇI

MAHMUT CELAYİR

MERVE DENİZCİ

PEKERUN II

Söylen(e)meyen The Unspoken

07-30.05.2015

02-30.04.2015

START ART “ART WITHIN REACH” vol.III 02.06 -11.07.2015

C.A.M. Galeri Şair Nedim Caddesi 25A, Akaretler, İstanbul www.camgaleri.com Tel. 0090 (212) 245 79 75 www.facebook.com/camgalleryistanbul twitter.com/camgallery

AYŞE BEZENMİŞ DANIEL COLAGROSSI FURKAN “NUKA” BİRGÜN GÜNEŞ BULUT YILMAZ JENNIFER İPEKEL MERVE DENİZCİ NESLİHAN BAŞER NİHAL MARTLI ÖZLEM ÜNLÜ SERKAN YÜKSEL YUSUF AYGEÇ YÜCEL KALE

Serkan Yüksel

GROUP SHOW



THE ART OF HOSPITALITY, THE COOL HOUSE OF ARTS

T H E S O FA H OT E L S A N D R E S I D E N C E S U N V E I L S “ B A N K E R H A N , H OT E L BY T H E S O F A “ I N K A R A K Ö Y, I S TA N B U L The Sofa Hotels & Residences have opened the newest addition in Karaköy, Istanbul’s latest upcoming neighbourhood on April 2015. Banker Han, Hotel by The Sofa, perfectly located in the up-and-coming neighbourhood of Karaköy, offers 36 luxurious, stylish rooms and fabulous Cafe. Staying at Banker Han is about creating stories and memories. It's the place where Art, Design, Comfort and Fun meet.

Banker Sokağı Nr.2 34420 Karaköy, Istanbul, Turkey . 0 533 502 79 78 . info@bankerhan.com

bankerhan.com

103


104


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.