Kongre kararlarını kavrayalım, kavratalım!(6)
sf 12-13
Abdullah Kalay ölüme karşı savaşıyor Hapishanelerdeki tutsakları kendisi için ciddi bir tehlike gören devlet, tutsakların hapishanede kalamaz raporlarına karşın, tahliye kararı çıkarmıyor. Hapishanelerde İHD’nin açıkladığı rapora göre 202’si ağır olmak üzere toplam 620 hasta tutsak bulunuyor. Bu tecrit işkencesine maruz kalan hasta tutsaklardan biri de MKP davası tutsağı Abdullah Kalay. Kalay, ‘hapishanede kalması ağır risk taşımakta’ raporuna karşın tahliye edilmiyor. sf 10
Halkın Günlüğü
1-15 Mayıs 2014 Yıl: 3 Sayı: 81 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net
Uluslararası Hapishaneler Sempozyumu f GÜNCEL
ISSN: 2147-0499
Faşist yasaklara karşı devrimci direniş
22
DHF, ESP ve Partizan 26-27 Nisan tarihlerinde İstanbul’da Uluslararası Hapishaneler Sempozyumu’nu örgütledi. Devletin siyasi tutsaklara uyguladığı tecrit işkencesine karşı uluslararası bir dayanışma ağı örmenin gerekliliği fikrinin ortaya çıktığı sempozyuma, birçok ülkenin devrimci, demokratik kurum temsilcileri ve avukatların yanı sıra şehit ve tutsak aileleriyle eski tutsaklar da katıldı. Sempozyumda hapishaneler tarihi, tecrit, diğer ülkelerde yaşanan hapishaneler gerçekliği, LGBT, kadın ve çocuk tutsaklar ve hasta tutsaklar sorunu vb konular tartışıldı.
Avrupa’da 1 Mayıs coşkusu
e-posta: halkingunlugu@hotmail.com
İşçi ve emekçilerin birlik ve mücadele günü olan 1 Mayıs’ta, AKP iktidarının İstanbul ve Ankara’da, Taksim Meydanı ile Kızılay Meydanı’nı yasaklamasına karşın sokaklara çıkan kitleler, sokak sokak direniş ördü. 1 Mayıs’ta sokaklara çıkan kitlelere pervasızca saldıran polise karşı direnişi sürdüren işçi ve emekçiler, devrimci dayanışmanın ve kararlılığın en iyi örneğini göstererek direnişin
08
Bu coğrafyanın kadim halkları Ermeniler
coşkusunu yaşadı. Polis saldırılarında onlarca kişi yaralanmasına ve yüzlerce gözaltı olmasına karşın, devrimci irade ve kararlılık 1 Mayıs’a damgasını vurdu. İzmir, Adana, Mersin, Eskişehir, Dersim, Bursa başta olmak üzere çok sayıda il ve ilçede sokaklara çıkan işçi ve emekçiler, 1 Mayıs’ı kitlesel eylemlerle alanlarda karşılarken, ‘1 Mayıs kızıldır kızıl kalacak’ sloganını hep bir ağızdan haykırdı.
16
Klikler arası çatışma derinleşiyor
18
02 güncel haber
1-15 MAYIS 2014 Halkın Günlüğü
Devlet terörüne karşı direniş İşçi ve emekçilerin birlik ve mücadele günü olan 1 Mayıs, Taksim alanına izin verilmemesi üzerine çatışmalarla karşılandı. Devlet İstanbul’da OHAL ilan ederek, ulaşımı dahi durdurdu. Buna karşın işçilerin, emekçilerin ve devrimcilerin mücadelesini engelleyemedi Birçok devrimci, demokratik kurum, aydın, sendikacı ve sanatçı sabah erken saatlerde başta DİSK olmak üzere Şişli, Okmeydanı, Beşiktaş ve Taksim civarlarında toplandı. Polisin kuşatma altına aldığı bölgelerde gece geç saatlere kadar çatışmalar devam etti. Yapılan resmi açıklamaya göre 142 kişi gözaltına alınırken, en az 90 kişi yaralandı.
Burjuva medya protesto edildi Sabah erken saatlerde DİSK binasına çıkan yollar polis tarafından kuşatma altına alınarak GBT kontrolleri yapıldı. Şişli kolunda Demokratik Haklar Federasyonu (DHF), Halk Cephesi, Partizan, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP), KÖZ, Devrimci Proletarya, Emek ve Özgürlük Cephesi, Kaldıraç, Mücadele Birliği, Proleter Devrimci Duruş, TKP 1920, HDP, EMEP, SDP, SYKP, TÖP, Alınteri, Devrimci Anarşist Faaliyet, Söz Dergisi, LGBTİ bireyler, Kadın örgütleri, DÖDEF gibi devrimci demokratik kurumların yanı sıra, DİSK, KESK, TTB ve TMMOB gibi sendikalar yer aldı. DİSK binası önünde toplanan kitle yürüyüş öncesi halaylar çekerek sloganlar attı. DİSK önünde açıklama yapan GREİF İşçileri; FENİŞ işçileri, Kazova İşçileri ve Karşı Gazetesi emekçileriyle ortak bir platform kurduklarını belirterek Taksim’e ortak pankartla yürüyeceklerini açıkladı. Alanda bulunan Haber Türk televizyonu muhabirleri canlı yayın yaparken, kitle ‘Alo Fatih’ sloganlarıyla burjuva medyayı protesto etti. Eylemciler asıl hedeflerinin basın emekçileri olmadığını belirterek burjuva medyayı hedef aldığını açıkladı.
Şişli’de polis kitleye saldırdı DİSK, KESK, TMMOB ve TTB üyelerinin ‘1 Ma-
yıs’ yazılı çelenkle yürüyüşe geçmeleriyle birlikte kitle “ Yaşasın 1 Mayıs”, “Her yer Taksim her yer direniş” sloganlarını attı. Anma için Kazancı Yokuşu’na inmek isteyen kitlenin önü, polis barikatlarıyla kesildi. Bunun üzerine DİSK ve KESK Genel Başkanlarının polisle görüşme yaptığı sırada, polis tazyikli su ve gaz bombalarıyla saldırıya geçti. Kitlenin havai fişek, demir bilye ve taşlarla karşılık verdiği çatışmalarda, çok sayıda kişi yaralandı. Şişli’de apartman kapılarında bekleyen polis çok sayıda kişiyi gözaltına aldı. Halasgargazi Caddesi’ne çekilen kitleyle polis arasındaki çatışmalar uzun süre devam etti. Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi yakınlarında bir çevik kuvvet polisi etkisiz hala getirildi. Şişli’de ise bir çevik kuvvet polisi eylemciler tarafından dövülerek etkisiz hala getirildi.
Beşiktaş’ta direniş saatlerce devam etti Halkevleri, TKP, ÖDP, CHP, Öğrenci Kolektifleri, Liseli Genç Umut, Politeknik, Üniversiteli Kadın Kolektifi, FKF, Gençlik Muhalefeti, HKP, İşçi Meclisi, DAF, Kuzey Ormanları Savunması, Halk Cephesi, Sürekli Devrim Hareketi, EHP, DİP, Tonya Çevre Platformu, Birleşik Kamu-Sen, Eğitim-İş, RED, İşçi Müca-
dele Derneği, Devrimci Çözüm, İstanbul Tabip Odası ve Çarşı, Beşiktaş’ta bir araya geldi. Beşiktaş Çarşı içine ve Abbasağa Parkı’na çıkan ara sokaklarda toplanan kitle, buradan Beşiktaş Meydanı’na geçerek halaylar ve sloganlarla 1 Mayıs’ı karşıladı. Çarşı grubunun alana girmesiyle birlikte polis tazyikli su ve biber gazlarıyla kitleye saldırdı. Dağılan kitle “1 Mayıs’ta 1 Mayıs alanındayız” sloganlarıyla yeniden bir araya gelerek, 1977 1 Mayıs’ında şehit düşen işçi ve emekçiler için 1 dakikalık saygı duruşu gerçekleştirdi. Polis saldırısı sonucu 2 gruba ayrılan kitle Barbaros Bulvarı’na çıkan sokaklarda ve Beşiktaş Çarşı içerisinde barikatlar kurarak polisle çatıştı. “Berkin Elvan 15’in bir fidan” , “Her yer Taksim her yer direniş” sloganlarının atıldığı barikatlarda, Gezi şehitlerinin fotoğrafları taşındı. Polisin başlattığı yoğun saldırı sonucu kitle Balmumcu yönüne doğru çekilirken, polis eylemcileri darp ederek gözaltına aldı. TKP İlçe Binası’na da baskın yapan polis, 23 kişiyi gözaltına aldı. Polisin gözaltı yapması ve Barbaros Bulvarı’nı boşaltmasının ardından ise çatışmalar ara sokaklara taşındı. Etrafta bulunan kitle polisi yuhalayarak gözaltılara ve saldırılara tepki gösterdi.
Sapanlar, havai fişekler ve şişelerle direnen kitle ‘sık bakalım’ marşını söyleyerek saatlerce polis saldırısına karşı koydu. 1 Mayıs eylemleri öğle saatlerinde kitlenin geri çekilmesiyle sona erdi.
Okmeydanı’nda sokak sokak direniş Okmeydanı girişini sabah erken saatlerde kesen çevik kuvvet polisleriyle, aralarında Demokratik Haklar Federasyonu (DHF) üye ve taraftarlarının da bulunduğu eylemciler arasında sabahın erken saatlerinden itibaren çatışmalar başladı. Polis kitleye gaz bombaları ve plastik mermilerle saldırırken, kitle havai fişeklerle polis saldırısına karşı direndi. Kitlenin Şişli yönüne gitmesine izin vermeyen polis, eylemcileri hedef alarak saldırılarına devam etti. Yoğun biber gazı, plastik mermi ve ses bombasının kullanıldığı saldırıda aralarında DHF faaliyetçilerinin de olduğu çok sayıda kişi yaralandı. İki DHF üyesi el ve bacağından yaralanırken, otobanı kapatarak çatışmaya devam eden kitleden bir DHF üyesi, üzerine sivil bir aracın kasıtlı olarak sürülmesi sonucu yaralandı. Elinden yaralanan DHF üyesi direnişçiler tarafından tedavi edildi. Okmeydanı’na çevik kuvvet polisleri takviye edilirken, devrimciler de Şok ve A-101 marketlerinin içerisindeki ürünleri kamulaştırarak halka dağıttı.
MKP militanları polisle çatıştı Okmeydanı ve Şişli civarında Maoist Komünist Partisi’ne bağlı Partizan Halk Güçleri (MKP/PGH) militanları polisle çatıştı. “Yaşasın Maoist Komünist Partisi” , “Faşitlerin korkusu Halk Kurtuluş Ordusu” , “Yıkacak faşist devleti Partizan Halk Güçleri”, “Şan olsun sosyalist halk savaşı mücadelemiz”, “Faşizme karşı sosyalist halk savaşı”, “İbrahim’den Cafer’e sosyalist halk savaşıyla iktidara”, “Şan olsun 3. Kongremize” sloganları atan militanlar, sabahın erken saatlerinden itibaren Okmeydanı ve Şişli’nin ara sokaklarında polisle çatışmaya devam etti.
Gazi’de militanlardan ortak eylem Şişli ve çevresinde başlayan çatışmalar, akşam saatlerine doğru emekçi mahallelerde
03 senfonisi 1-15 MAYIS 2014 Halkın Günlüğü
devam etti. Gazi Mahallesi’nde ortak eylem yapan MKP/PHG, MLKP ve PKK militanları köşe durağında bir araya gelerek Gazi Karakolu’na doğru yürüyüşe geçti. “Yaşasın devrimci dayanışma” , “1 Mayıs kızıldır kızıl kalacak”, “Her yer taksim her yer direniş”, “Yaşasın partimiz Maoist Komünist Partisi” , sloganları atan militanlar, Gazi Karakolu’nu taşladı. Polisin yoğun gaz ve plastik mermi saldırısına karşı havai fişek ve Molotoflarla karşılık veren militanlar akrep adı verilen iki zırhlı aracı ateşe verdi. Çatışmalar gece geç saatlere kadar sürdü.
ğünü göstermek için bu eylemin yapıldığı belirtildi. Polis ses bombası, gaz bombası ve tazyikli suyla saldırırken, militanlar molotofkokteyliyle karşılık verdi. Çatışmalar yaklaşık 2 saat sürdü.
Kadıköy ve Beyoğlu’nda direniş saatlerce sürdü
Sarıgazi’de Taksim yasağını protesto etmek amacıyla akşam sa-
İstanbul’da polis şiddeti sonucunda gözaltına alınan eylemcilerin serbest bırakılması talebiyle, 1 Mayıs akşamı Kadıköy’de eylem yapıldı. Bahariye’deki Mehmet Ayvalıtaş Meydanı’nda toplanan kitle, Kadıköy Çarşı içerisinde yürüyüş yaparak, polisin orantısız güç gösterisi ve şiddetini protesto etti. Beyoğlu Mis Sokak’ta kalabalık bir grup toplanarak halay çekti. Ci-
atlerinde MKP/PGH, MLKP, TİKKO, PKK ve DHKP-C’nin çağrısıyla yüzlerce kişi sokağa çıktı. “Yaşasın 1 Mayıs” , “Her yer Taksim Her yer direniş” sloganları atan militanlar, çevredeki halka ajitasyon çekerek polis şiddetini teşhir etti. Devletin Taksim’i yasaklamasına karşın, direnişin her yerde sürdü-
hangir’de toplanarak slogan atan kitleye ise polis saldırdı. Yapılan resmi açıklamaya göre İstanbul genelinde toplam 142 kişi gözaltına alınırken, 90 kişi de polis saldırısı sonucunda yaralandı. Gözaltına alınanlar ifadelerinin alınmasının ardından, serbest bırakıldı.
Sarıgazi’de halk sokağa çıktı
SINIF TAVRI
≫ ismail uçar
MAOİSTLER KENDİLİĞİNDENCİLİĞİ AŞMAYA MUKTEDİRDİR!
H
alk kitlelerinin kendiliğinden gelen eylemleri objektif olarak devrimin nesnel koşullarını ve Maoist komünistler için de oldukça elverişli durumu yaratırlar. Ancak devrimci ve komünist hareketin kendiliğindenciliği ise yadırganacak bir duruma işarettir. Zira, kolektif canlı bir mekanizma olan devrimci ve komünist parti ve örgütlenmeler, tam da kendiliğindenciliğe ve buna teslim olan çizgi ve yönelimlere karşı devrimci hünerlerle bilinçli bir müdahale eylemi ve irade birliğidir. Ve tam da halk kitlelerinin kendiliğinden gelen ekonomik, demokratik, ilerici ve devrimci eylemlerinin komünist bilinçle ele alınarak ilerletilmesi eylemidir. Ne yazık ki bu devrimci hünerleri bir türlü görememekteyiz. Devrimci ve komünistler, kendi içerisinde de kendiliğindenciliği oldukça çeşitli düzeylerde ve yoğun olarak yaşayarak objektif koşullara teslim olan bir seyir izlemektedir. Bu somut, güncel ve nesnel gerçeklik, kesinlikle kabul edilebilecek bir durum değildir. Maoist komünistler gerçekleştirdikleri 3. Kongre’yle, MLM ideolojik ve bilimsel perspektifle ekonomi politik, bilimsel sosyalizm ve felsefe alanlarında doğru, bilimsel ve güncelleştirilmiş görüşleriyle son derece ileri sentezlere ulaşmıştır. Yaşanan devrimci krizi ve kendiliğindenciliği aşmada mütevazi bir adım olarak görmek gerekiyor bu kongreyi. Bu teorik tezlere karşın pratik hayatta ise buna uygun bir vizyon ortaya konmalıdır. Kolektif merkezi iradeyle alınan kararlar ve ortaya konan sentezler, yerine getirildiği sözler layıkıyla temsil edildiği oranda, teori ve pratiğin birliği ve tutarlılığına ulaşılacaktır. Başarısızlık ve yenilgilerimizin esas nedeni hiç kuşku yok ki düşmanlarımızın değil aksine genel olarak bizzat kendi hata- eksiklik ve zayıflıklarımızla ilgilidir. Kuşkusuz bütün bu somut durumlar, kendiliğindencilikle doğrudan alakalıdır. Başta komünist ideolojimizde kırılmalar olmak üzere siyasi, örgütsel ve askeri olarak niteliğin düşmesi ve kendiliğindenciliğin bir türlü aşılamaması durumu söz konusudur. Oysa nesnel ve somut gerçeklikler üzerinden hareketle ortaya koyduğumuz kararlar, teorik görüşler ve sentezlerimizi hayata geçirmek ve maddi bir güce dönüştürmek için son derece elverişli anlayış, çizgi ve yönelimimize karşın, bir türlü pratik politikalar ve örgütsel alanlarda başarılı olamamaktayız. Kendiliğindenciliğe boyun eğerek ona teslim oluyoruz. Kendiliğindenciliği aşmada ilk akla gelmesi gereken ideolojik netlik, sağlamlık ve kararlılıktır. Bunun için öncelikle inanmak gelmektedir. Marksist- LeninistMaoist ideolojik ve siyasi seviyemizin sürekli olarak ilerletilmesi ve yükseltilmesiyle bu durum yakalanacaktır. Objektif koşulların geri ve geleneksel alışkanlıkları ve yönlerine karşı sürekli olarak ileri ve doğru gerçeklikler üzerinden hareket ederek kavrayışımızı geliştirmeliyiz. Bir kere, Maoist Komünistler örgütsel işleyiş ve disipline alabildiğince uyarak hareket etmelidir ki nitelikli bir hareket haline gelebilsin. Bu karşılıklı nitelikli durumu da koşullamaktadır. Nitelikli bir komünist hareket, örgütsel işleyiş ve disiplinde de bir o kadar ilkeli ve prensipli; ne kadar örgütsel işleyiş ve disipline dikkat eder ve hassas olursa da o kadar nitelikli bir komünist hareket haline gelebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Diğer yandan somut pratik taktik politikalarda da alabildiğince yoğunlaşıldığında kendiliğindencilik aşılabilir ve üstesinden gelinebilir bir olgu haline gelecektir. Yaşamımızda tembellik ve keyfiyetçilik de, kendiliğindenciliğe yol açmaktadır. Çünkü, ortaya konan ve uygulanmak üzere alınan bir karar ve görüş, plan ve programın ne zaman, nasıl ve hangi subjektif güç ve koşullar içerisinde yerine getirilecektir. İşte tam da bu halkada nitelik ve gerçekten yerine getirilebilecek subjektif durumumuz- insan, tecrübe, proje vs- göz önünde bulundurularak somut ve gerçekçi hareket edilmelidir. Yoksa, kararlar ve planlamalar enflasyonu
karşısında bütün bunları bir türlü ve genel olarak yerine getirmeyen lafızlardan bir farkımız kalmaz. Bugüne kadar somut ve güncel gerçekliklerimizin yeterince farkına vararak hareket etmeli, buna göre konumlanmalı ve mevcut durumumuza işlevsellik kazandırmalıyız. Yaklaşık 40 yılı geçen Türkiye- Kuzey Kürdistan’daki Maoist hareketin gelinen aşamaya kadar görev ve sorumluluklarını yerine getiremeyişinde kendiliğindenciliğin doğrudan önemli bir rolü olsa gerek. Maoist komünistlerin diyalektik ve tarihsel materyalizmin yaşayan canlı ruhu olan somut koşulların somut tahlili ilkesinden hareketle dünya ve Türkiye- Kuzey Kürdistan’ın günceldeki durum tahlilleri kendiliğindenciliğe karşı bir teorik duruşu ortaya koysa da ne yazık ki pratik politikalar at başı gitmediği gibi oldukça gerisinde kalarak kendiliğindenci bir hal almıştır. İdeolojik kırılmalarımız üzerinden siyasi, örgütsel ve askeri başarısızlıklarımız da peş peşe kendini devam ettirmiş ve her geçen gün dar pratik deneyciliği aşamayan ve hatta onun da katbekat gerilerine düşerek demoralizasyonlar eşliğinde hiç de kabul edilemeyecek sonuçlarla karşı karşıya kalmamıza yol açmıştır. Mesela geçen yıl ki Gezi ParkıTaksim direnişiyle başlayıp Türkiye- Kuzey Kürdistan’ın geneline yayılan ve Avrupa ve dünyanın birçok coğrafyasına etkide bulunan halk kitlelerinin kendiliğinden gelen Haziran Ayaklanması pratiğinde devrimci ve komünistler, öngörüsüzlük ve devrimci müdahil olmada başarısızlık örneği göstermiştir. Ve hatta kitlelerin göreceli de olsa gerisine düşüldüğünü söyleyebiliriz. Militan ve kitlelerin yükselen kendiliğinden direnişi karşısında onu daha da ileriye taşıyacak ve düzen sınırlarını da aşarak politik iktidar perspektifiyle çeşitli düzeylerde buluşturacak daha radikal bir devrimci müdahil durumu gösterilememiştir. Aynı şekilde daha yakın süreçte yerel yönetimlerde bazı yerellerdeki başarısızlıklarımızın nedenlerini doğru ve somut olarak analiz edersek, kendiliğindenci ve buna tekabül eden çeşitli olumsuzluklarımızın olduğunu net olarak ifade edebiliriz. En güçlü ve doğru temellere oturan dayanaklarımız ve teorik önermelerimize karşın, yeterince başarılı olamıyorsak bunun sebeplerini sadece objektif koşullara indirgeyerek açıklayamayız, bunda subjektif öge olarak kendi eksik ve zaaflarımızın da önemli payı olduğunu kavramak durumundayız. Sorunları sürekli kendi dışımızda gören ve parçacı yaklaşarak kendini süreçlerden azade eden anlayış, yaklaşım ve çizgiler bizden değildir. Maoist komünistler ve bütün aktivistler, kendiliğindenciliğe teslim olan oportünizm, liberalizm ve sekterizmin her türüne karşı düşünce yöntemi ve çalışma tarzını düzeltip Sosyalist Halk Savaşı stratejisine hizmet etmek için MKP 3. Kongre çağrısına yanıt olmalıdır. Kendiliğindenci tarzımıza karşı topyekün bir seferberlik başlatarak somut ve gerçekçi pratik ilerlemeler sağlayalım. Kongreyle ortaya konan kolektif irade ve eylem birliği temelindeki merkezileşmiş karar ve politikaları hayata geçirerek kendiliğindenciliği bertaraf edelim. Doğru kavramalı ve asla unutmamalıyız ki, devrim, sosyalizm ve komünizm kendiliğinden gelmeyecek, tam aksine sınıflar mücadelesi düzleminde devrimci hünerlerimizle somut ve gerçek ilerlemeler ve zaferler elde edilecektir. MKP 3. Kongresi teorik sentezleri ve görüşleri son derece doğru ve bilimsel bir şekilde somut koşulların somut tahlili prensibinden hareketle yönelimini belirledi. Her ne kadar objektif olarak subjektif güç ve koşullarımız itibarıyla önemli eksik ve yetersizliklerimiz olsa da son derece doğru ve güçlü dayanaklarımız ve Kaypakkaya’yla başlayıp ilerletilen genetik kodlarımızla teorik ve politik görüş ve perspektiflerimizle kazanmak için önemli avantajlara da sahibiz. Şimdi bu yönelimimize uygun sınıf mücadelesinin denizine atılarak nitel olarak gelişmek ve ilerlemek için harekete geçme zamanıdır. Bilmek yapmak ise pratik politikalarımızla bunu yerine getirmek için harekete geçelim.
04
güncel haber
1-15 MAYIS 2014 Halkın Günlüğü
Ankara Kızılay direnişin sembolü oldu
Aralarında Demokratik Haklar Federasyonu (DHF)’nun da olduğu çok sayıda devrimci demokratik kurum, 1 Mayıs’ı Kızılay Meydanı’nda sokak sokak direnişle karşılarken diğer kurumlar da Sıhhiye ve Tandoğan Meydanı’nda düzenlediği mitingle 1 Mayıs’ı alanlarda karşıladı Emperyalistlerin saldırıları sonucu giderek derinleşmekte olan sömürüye karşı alanlara çıkan işçi ve emekçiler, emeğine sahip çıkmak için 1 Mayıs’ta alanlara çıktı. İşçi sınıfının gücünden korkan hakim sınıflar, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü olarak resmi olarak tanımasına karşın, İstanbul ve Ankara’da Taksim ve Kızılay Meydanlarında yasaklandı. Gerici sınıflar sömürü düzenlerini devam ettirebilmek için kendi yasalarını bile çiğnemekten geri durmamaktadır. İstanbul’da ol-
duğu gibi, Ankara’da da yüzlerce işçi ve emekçi sokaklara çıkarak barikatlarda direndi.
Polis oturma eylemi yapanlara saldırdı Ankara’da 1 Mayıs eylemleri öncesi polis Kızılay, Sıhhiye ve Tandoğan Meydanlarını yoğun yığınak yaparak abluka altına aldı. Demokratik Haklar Federasyonu (DHF), Partizan, Alınteri, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP), Halkevleri, Umut Sen, Kızıl Dayanışma, ODTÜ Öğrenciler, Ankara Üniversitesi Öğrencileri, Politeknik, Kolej’de toplanarak Kızılay’a yürürken, polis kitleye saldırdı. Polis saldırısına karşı kitle kendisini taş, havai fişek ve Molotofkokteyleriyle savundu. Polis saldırısının ardından kitle Sıhhiye, Cebeci ve Kıbrıs tarafına çekildi. DHF üyeleri de Sıhhiye tarafına çekilerek bir süre daha çatışmaya devam etti. Gezi Ayaklanması’nda şehit düşen Ethem Sarısülük’ün vurulduğu yere karanfil bırakmak isteyen kitlenin önü, Yüksel Caddesi’nde polis barikatlarıyla kesildi. Polis, bari-
katların önünde oturma eylemi yapan kitleye saldırdı. Kitle Kurtuluş’ta polis barikatlarını aşarak Ziya Gökalp Caddesi’ne kadar geldi. Ziya Gökalp Caddesi ve ara sokaklarında çatışmalar yoğun olarak devam etti. Polisin azgınca saldırısı sonucu kitle ara sokaklara çekildi. SDP ve Dev-Lis, ESP üyeleri Sıhhiye Mitingi’nden ayrılarak Kızılay Meydanı’ndaki direnişe destek verdi.
Çok sayıda kişi gözaltına alındı Ankara’da gözaltına alınanların sayısı 104’de ulaşırken, 7 DHF üyesi ile Ethem Sarısülük’ün kardeşi Cem Sarısülük ve İkrar Sarısülük’de gözaltına alındı. Ayrıca Kızılay Meydanı’nda pankart açan BDSP üyesi 2 kadın ile 2 avukat gözaltına alındı. Gözaltına alınan 104 kişi emniyette yapılan sorgularının ardından akşam saatlerinde serbest bırakıldı. Polisin azgınca saldırılarında 1 DHF üyesi ve onlarca kişi yaralandı. Polis, Kızılay ile Sıhhiye arasına, dokunulduğunda gaz püskürten duvar koydu. Eylemciler Libya Caddesi üzerinde bulunan 96’lar
Köprüsü’nün altında toplanan bir grup çevik kuvvet polisini havai fişekle karşıladı. Polisin saldırısı üzerine kitle, Mahmut Esat Bozkurt Caddesi’ne çekildi.
Sendikalar ve meslek odaları Sıhhiye’de Çağdaş Gazeteciler Derneği, İnsan Hakları Derneği, DİSK, KESK, TTB, TMMOB, FKF, HDP, ÖDP, Sol Cephe ve TKP üyeleri, Tren Garı’nda bir araya gelerek Sıhhiye Meydanı’ndaki miting alanına yürüdü. Mitingde sırasıyla DİSK ve KESK adına birer konuşma yapıldı. Direnişe devam eden Yatağan işçileri de bir konuşma yaptı. Yatağan işçisi, bireysellikten toplumsallığa uzanan yolda hep birlikte yürüyeceklerini belirten mesajını verdi. 1 Mayıs’a bir hafta kala Sıhhiye Mitingi’nin Tertip Komitesi’nden çekilen Türk-iş, Kamu Sen ve İşçi Partisi Maltepe’de toplanarak Tandoğan Meydanı’na yürüdü. Mitingde taşeronlaşma ve güvencesiz iş koşullarının giderek yaygınlaştırıldığına dikkat çekildi. Miting Grup Çığ ve Mustafa Özarslan’ın sahne almasının ardından sona erdi.
1-15 MAYIS 2014 Halkın Günlüğü
05
MKP militanları 24 Nisan’ı selamladı MKP/HKO-PHG militanları İstanbul Bahçelievler, Okmeydanı ve Dersim Ovacık’ta eylemler düzenleyerek komünist partisinin 42. Yıl dönümü olan 24 Nisan’ı selamladı Maoist Komünist Partisi/Halk Kurtuluş Ordusu/Partizan Halk Güçleri (MKP/HKO-PHG) militanları, 23 Nisan akşamı Okmeydanı’nda yaptıkları eylemle partinin kuruluş yıl dönümü olan 24 Nisan’ı ve 3. Kongre’yi selamladı. Militanlar “Yaşasın partimiz Maoist Komünist Partisi” , “Şan olsun 3. Kongre-
mize” , “Yıkacak faşist devleti Partizan Halk Güçleri”, “Şan olsun sosyalist halk savaşı mücadelemiz”, “Faşizme karşı sosyalist halk savaşı”, “İbrahim’den Cafer’e sosyalist halk savaşıyla iktidara” “Önderimiz İbrahim Kaypakkaya” sloganları eşliğinde molotofkokteyleri atarak yolu trafiğe kapattı. MKP militanları halka yaptığı ajitasyonda şu ifadelere yer verdi: “Partimiz Maoist Komünist Partisi, 24 Nisan güneşinin açtığı kızıl yolda mücadelesine devam ediyor. 42. Yılımıza girerken bugün Meral Yakarlardan, Ali Çeliklere uzanan şanlı tarihimizle gelecek günlere uzanırken partinin kuruluşunun coşkusunu yaşamaktayız.”
Bahçelievler’de bombalı pankart asıldı MKP/PHG militanları 24 Nisan günü akşam saatlerinde Bahçelievler Kocasinan Karakolu yakınlarına bomba süsü verilmiş pankart astıktan sonra, Soğanlı Mahallesi’nde yaygın bir şekilde yazılamalar yaparak halka ajitasyon çekti. Eylemlerin ardından Bahçelievler Soğanlı Ve Kocasinan Mahalleleri çevresine çok sayıda polis aracı ve akreple yığınak yapıldı. Militanlar eylemi kayıp
vermeden başarıyla sonuçlandırdı. MKP/HKO militanları, Ovacık Dersim Karayolu'nun 15. Kilometresinde, “Berkin Elvan ölümsüzdür” yazılı pankartı asarak Berkin Elvan’ı selamladı. MKP Ermeni Soykırımı’nı kınadı Maoist Komünist Partisi Merkez Komitesi Siyasi Büro tarafından yapılan açıklamada, “Partimizin 42. Kuruluş Yıl dönümünü kutluyor, Ermeni Soykırımı ve tüm katliamları kınıyoruz!” denilerek, 24 Nisan 1915’te Osmanlının gerçekleştirdiği soykırımın gerçek niteliğini ve mahiyetini ortaya koyan MKP’nin, tekçi-burjuva medeniyetçi ve gerici tarihinin eseri faşist Türkiye Cumhuriyetinin devlet gerçeğini tüm yönleriyle deşifre ettiği belirtildi. Açıklamada “Ermeni, Rum, Pontus,
Süryani, Laz, Kürt, Arap, Alevi, Hıristiyan ve her bir parçadaki Osmanlı’dan devralınan tüm kırım ve katliamların, inkar ve asimilasyonların deşifre edildiği bu büyük tarihsel köklü çıkış ve yürüyüş bugün de güncel önemini ortaya koymak durumundadır. Bilinmeli ki komünist manifesto Türkiye- Kuzey Kürdistan topraklarına ilk kez Ermeni komünist aydınlar tarafından taşınmış ve gerici devlet tarafından büyük bir şiddetle bastırılmıştır. Bu tarihsel mirasa sahip çıkarak 24 Nisan 1972’de kuruluşu ilan edilen partimiz MKP’nin ideolojik, siyasi ve örgütsel önceli TKP(ML)’nin ilerletilerek güncellenmesi bazında 3. Kongremizin sentezlediği Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Programımızda, ‘Hareketimiz, Ermeni, Dersim vd soykırımlara, Kürt vd katliamlara karşı çıktı. Jön-Türkçü, İttihatçı ve Kemalist cumhuriyetçi mirası, kökleriyle reddetti. Pir Sultanların, Şeyh Bedrettinlerin, Babailerin, ezilen Kürt ulusunun isyanları vd lerinin ilerici, demokratik ve devrimci miraslarına sahip çıktı. Bu, dünya ve Türkiye- Kuzey Kürdistan gerçekliğinde yeni nitel bir tarih bilinci ve tarihsel doğruluştu.” ifadelerine yer verildi.
UFUK ÇİZGİSİ
≫ bakış can
MAZGİRT VE OVACIK BELEDİYESİ HALKIN MEVZİLERİDİR!
M
azgirt ve Ovacık Belediyeleri halkçı, demokratik, devrimci ve sosyalist nitelik ve anlayışlarıyla halkın ortak kazanımı ve mevzisi durumundadır. Bu belediyeleri DHF’nin önderlik ettiği ve adaylarının seçilmiş olması bu gerçeği yadsıyan değil, tam tersine olumlayan bir durumdur. DHF kendisini halktan olduğu gibi, devrimci ve sosyalist güçlerden bağımsız görmez, bilakis kendisini onların bir parçası olarak görür. DHF’nin politik niteliği ve halka hizmet etme anlamında halkçı yönetim anlayışı, demokratik, devrimci ve sosyalist güçlerle uyumluyken, bu güçlerin de DHF belediyelerini ortak mevzileri olarak görmesinin önünde sorun yoktur, olmamalıdır. Nitekim DDHD bu ortaklığı ve ortak mevzi zeminini ifade etmektedir. Gerici faşist iktidar ve düzen partilerinin belediyelerine alternatif olarak yükselen bu belediyelerin sahiplenilerek desteklenmesi, devrimci anlayış açısından bir görevdir. Destekleme kavramı salt maddi destek olarak yorumlanmamalıdır. Bu belediyelerin gündemde tutulması, proje, tanıtma, propaganda edilme ve her biçimde desteklenmesi devrimci sorumluluk gereğidir. Çünkü bu belediyeler burjuva belediyeler denizinde küçücük adacıkları temsil etmektedir. Hacim olarak küçük temsiliyet olarak büyük!... Bu belediyelerin farklılığı, halkla birlikte yönetme ve halka hizmet etme prensiplerinde anlam kazanır. Aynı zamanda burjuva iktidar ve düzen partilerinin arpalığı olmayan, belediye olanaklarını kişisel menfaat ve bencil çıkarları için kullanmayıp halkın yararına kullanan belediyeler olmasıyla ayrılırlar. Oluşturulan meclisler vasıtasıyla halkı söz, karar ve yetki pozisyonunda birlikte yönetmeye çıkaran özellikleriyle farklılaşırlar… Düzenli halk toplantıları yaparak sorunları halkla birlikte tartışıp karara bağlamakla, halkın çıkarlarını esas alan ve doğasıyla yaşamını gözeten, halkın sorun ve zorluklarını olanaklar çerçevesinde çözen özellikleriyle ayrışırlar… Bu belediyeler sınırlı olanaklarıyla, kat be kat daha büyük olanaklara sahip olan belediyelerden daha fazla hizmet etme yeteneğiyle öne çıkmaktadır. Bu belediyeler diğerleri gibi iktidardan, devletten gerekli yardımları alamadan, alan belediyelerden daha fazla iş yapmaktadır. Faşist iktidarın bu belediyeleri zora sokmak
için desteklemeyeceği ve elinden gelen baskıyı yapacağı açıktır. Doğal olarak bu belediyelerin her bakımdan desteklenmesi görev ve şarttır. Ve bu belediyeler rüşvet ve vaatler karşılığında seçilmiş değildir. Yönetim anlayışı ve halka hizmeti esas alarak halkla birlikte yönetme projesine sahip oldukları için kazandı. Mazgirt Belediyesi’nin ikinci dönem ve her şeye karşın kazanması anlamsız değildir. Doğrudan sergilenen yönetim anlayışı ve pratiğinin ürünüdür. Ovacık Belediyesi halkla birlikte yönetme projesi ve yönetim anlayışından ötürü kazandı. Bu belediyeler dürüst, halktan yana, onlardan birileri olduğu için kazandı. Elbette DHF aktivistlerinin yürüttükleri çalışmalar bu başarıda büyük bir rol sahibidir. On yıllar boyu verilen siyasi emeğin, ödenen bedellerin ve siyasi bilincin meyveleridir kazanılan bu belediyeler. Mazgirt ve Ovacık Belediyeleri moral değerlerimizdir de. Bu mevzilerin kazanılması büyük bir coşkuya vesile olmuş ve büyük çapta etkiler yaratmıştır. Elde edilmiş bu başarı asla küçümsenmemeli ve desteklenerek ilerletilmelidir. Ki ilerleyeceğini-ilerletileceğini şimdiden söylemek tamamen mümkündür. Bunun için duyarlılık düşürülmeden süreklileştirilmeli, çeşitli kampanyalarla bu belediyelerin ilerletilmesi görev olarak kabul edilmelidir. Bu bağlamda her çalışma ve faaliyet birimi adı geçen belediyelere yönelik görevlerini unutmadan canlı tutmalıdır. Karanlığa tutulan her ışık bir aydınlanma unsurudur. Devasa karanlıkta mum misali yakılan iki belediyenin ışıyarak aydınlığı büyütmesi için dayanışma çalışmalarıyla seferber olunmalıdır. Yarının daha fazla belediyesi ve daha büyük mevzileri mevcut mevzilerin güçlendirilmesi ve amaçlarına uygun olarak çalıştırılmasıyla olasıdır. Anlayışlarıyla ortaya koydukları amaçları gerçekleştirmek ve daha ileri mevzilere ulaşmaları için uyarıcı eleştirilerle birlikte çeşitli biçimlerde katkıda bulunmak elzemdir. Sonuç olarak adı geçen iki belediyeyi bir kez daha selamlıyor, her şartta yanlarında olduğumuzu bilmelerini istiyoruz. Kolektif çaba, kolektif bilinç, kolektif yönetim ve fikrin aşamayacağı hiçbir sorun, çözemeyeceği çelişki yoktur. Mevcut durumda belediyeler dayanışması iki belediye şahsında gerçekleşecektir. Gelecekte bu kolektifin daha genişleyeceği kesindir.
06 güncel haber
1-15 MAYIS 2014 Halkın Günlüğü
İşçi ve emekçilerin birlik ve mücadele günü olan 1 Mayıs, İzmir, Dersim, Adana, Mersin, Antalya başta olmak üzere çok sayıda il ve ilçede kitleselliğiyle dikkat çeken eylemlerle alanlarda karşılandı İZMİR: İzmir'de çok sendika ile devrimci demokratik kurum, 1 Mayıs coşkusuyla Sümerbank ve Basmane kollarından Gündoğdu Meydanı'na yürüdü. Demokratik Haklar Federasyonu (DHF) üye ve taraftarları da Sümerbank önünde DHF kortejinde yerini aldı."Dileniş Onlarındır Direniş Bizim Yok Oluş Onlarındır Gelecek Bizim" yazılı pankart açan DHF, Sümerbank önünden "Önderimiz İbrahim Kaypakkaya" , "Yaşasın 1 Mayıs-Biji Yek Gulan" sloganlarıyla yürüdü. AKP’ye yürüyen kitleye polis saldırdı Gündoğdu Meydanı'na ulaşan kitle Taksim’deki polis saldırısını protesto etmek için, Basmane'de bulunan AKP İlçe Binası’na yürüyüş gerçekleştirdi. Basmane önüne giderek Fuar Yolu'nu trafiğe kapatan kitleye polis, TOMA’lar ve çevik kuvvet polisleriyle saldırdı. DHF üye ve taraftarlarının da yaralandığı çatışmalar uzun süre devam etti. İzmir’de 1 Mayıs eylemleri sırasında gözaltına alınan 37 kişi, emniyetteki işlemlerinin ardından akşam saatlerinde serbest bırakıldı. DERSİM: Demokratik Haklar Federasyonu (DHF)'nun çağrısıyla Çağlar İşhanı önünde bir araya gelen kitle, Dr. Nuri Dersimi Caddesi’nden Seyit Rıza Meydanı’na yürüdü. Yürüyüş sırasında “Önderimiz İbrahim Kaypakkkaya” , “Yaşasın 1 Mayıs” , “Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez” , “Faşizme karşı omuz omuza” ,”15'inde bir fidan Berkin Elvan” , “Her yer Taksim her yer direniş” , “Dersim’den Taksim’e bin selam” sloganlarını attı.
‘Düzene karşı dayanışmayı büyütelim’ Yürüyüşün ardından yapılan açıklamasında, sömürü ve zulmün günümüzde en
1 mayıs
coşkusu
üst seviyeye çıkmasında, demokrasi güçlerinin parçalı duruşunun önemli bir etkisinin olduğu belirtildi. Açıklamada, "Bu uğurda bütün gücümüzü birleştirerek kapitalist sisteme karşı birlik ve mücadele dayanışmasını arttırmalıyız" denildi. İşçilerin ve emekçilerin yaşam koşullarının her geçen gün kötüye gittiğinin belirtildiği basın açıklamasında, hak gasplarının giderek arttığına dikkat çekildi. İşçi ve emekçilere reva görülenler karşısında birlikte mücadeleye devam edileceği belirtilen açıklama, atılan sloganların ardından sona erdi.
‘Dersim’den Taksim’e bin selam’ Akşam saatlerinde İnsan Hakları Evrensel Anıtı önünde bir araya gelen kitle, “Der-
sim’den Taksime bin selam” sloganlarını atarak polisle çatıştı. Polisin tazyikli suyla ve biber bazıyla saldırısına kitle taşlarla karşılık verdi. Çatışmalar mahallelerde ve ara sokaklarda uzun süre devam etti. BURSA: 1 Mayıs’ta KESK-DİSK-Türk-İş, TMMOB ve TTB’nin çağrısıyla bir araya gelen kitle, 1 Mayıs’ı alanlarda coşkulu bir şekilde karşıladı. Öğle saatlerinde Stadyum önünde toplanan DHF üye ve taraftarları, ajitasyon ve sloganlar eşliğinde yürüdü. Yürüyüş sırasında kitle, “Önderimiz İbrahim Kaypakkaya” , “Her yer Taksim her yer direniş” , “1 Mayıs kızıldır kızıl kalacak” sloganlarını attı. 1 Mayıs alanına girişte arama noktasına gelindiği sırada DHF, BDSP başta olmak
BURSA
İZMİR üzere bazı devrimci kurumlar, başta Berkin Elvan olmak üzere Gezi şehitlerinin katilleri olan polislere üst araması yaptırmayacağını belirterek polis barikatına yüklendi. DHF ve BDSP üyeleri “Katil polis hesap verecek” sloganları eşliğinde polisle çatıştı. Kitlenin kararlı duruşu sonucu polis geri adım atarken, devrimciler polise üst araması yaptırmadan alana girdi. Bütün kurumlar alana girdikten sonra Tertip Komitesi adına Eğitim-Sen Şube Başkanı basın metnini okudu. 1 Mayıs programı müzik dinletisiyle sona erdi. MERSİN: Mersin Emek ve Demokrasi Platformu tarafından düzenlenen işçi ve emekçilerin birlik ve mücadele günü 1 Mayıs için sendikalar, siyasi partiler, meslek odaları, kadın ve gençlik örgütlerinden oluşan binlerce kişi, İstasyon Meydanı’nda toplandı. Aralarında DHF’nin de olduğu kitle, İstiklal Caddesi’nin her iki yönünü trafiğe kapatarak attığı sloganlarla, İstanbul’daki 1 Mayıs eylemlerine yönelik polis saldırılarını protesto etti.
‘Birleşik toplumsal mücadeleyi büyütmemiz gerek!’ Mersin Emek ve Demokrasi Platformu Dönem Sözcüsü ve DİSK Genel-İş Sendikası Mersin Şube Başkanı Kemal Göksoy, AKP iktidarının politikalarını eleştirerek yeni bir başlangıç yapmak için, emek, özgürlük ve demokrasi güçlerinin ortak adımlar atması gerektiğini söyledi. Göksoy konuşmasını şu ifadelerle bitirdi: “Gün mücadele günüdür. Şimdi hamle sırası emek ve demokrasi güçlerindedir. Bunun için emekçiler ve ezilenlerin seçeneğini yaratmak, birleşik toplumsal mücadeleyi büyütmemiz gerekmektedir. Bugün işsizliğe, yoksulluğa, kölece çalışmaya, iş cinayetlerine, zorunlu mesailere, işten atmalara, taşeronlaştırmaya dur demek için 1 Mayıs’ı birlikte haykıralım diyoruz”
‘Kadın erkek el ele örgütlü mücadeleye!’ “Sömürü ve zulüm saltanatını yıkacağız yeni bir dünya kuracağız “ şiarıyla alana
güncel haber
1-15 MAYIS 2014 Halkın Günlüğü
giriş yapan DHF de, “Geleceksizlik, güvencesizlik, yoksulluk, açlık, sefalet kaderimiz değildir, bunları kader diye sunanlar yüzlerce yıldır sırtımızdan geçinenlerdir, 1 Mayıs sınıfsız, sömürüsüz bir dünya kurmak için kanlarımızla yarattığımız kızıl bir gündür” diyerek halkı örgütlü mücadeleye çağırdı. Yapılan eylem sırasında kitle, “Örgütlü bir halkı hiç bir kuvvet yenemez” , “Kadın erkek el ele örgütlü mücadeleye” , “Berkin Elvan ölümsüzdür” , “Devrim şehitleri ölümsüzdür” sloganları atarak alana girdi. Cumhuriyet alanında Kardeş Türkülerin coşkulu türkülerinin ardından etkinlik sona erdi.
07
Adana’da 1 Mayıs coşkusu! ADANA: İşçi ve emekçilerin birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs alanlarda coşkuyla karşılandı. Mimar Sinan Kültür Merkezi’nden başlayan yürüyüşte, DHF de yerini aldı. Kitleselliğiyle dikkat çeken DHF kortejinde, “Emperyalist Saldırganlığa ve Faşist Teröre Geçit Vermeyeceğiz! Yaşasın 1 Mayıs Biji Yek Gulan” , “Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya Mücadelemizde Yaşıyor” pankartları taşındı. Yürüyüş sırasında “Yaşasın 1 Mayıs Biji Yek Gulan” , “Önderimiz İbrahim Kaypakkaya” , “Faşizme karşı omuz omuza” , “Devrimci tutsaklar onurumuzdur” , “1 Mayıs kızıldır kızıl kalacak” sloganları atıldı.
MERSİN olmak üzere çok sayıda il ve ilçede alanlarda karşılandı.
‘1 Mayıs kızıldır kızıl kalacak’ ANTALYA: DİSK VE TMMOB'un çağrısıyla bir araya gelen çok sayıda sendika,
kı’nda bir araya gelen kitle Cumhuriyet Meydanı’na yürüdü. “Gezi’den 1 Mayıs’a Faşizme Karşı Mücadele Sürüyor” pankartını açan DHF, “Önderimiz İbrahim Kaypakkaya'' ,'' 1 Mayıs
Yıldırım, Berkin Elvan, Mehmet Ayvalıtaş, Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan şahsında katledilen tüm devrim şehitleri selamlandı. İşçilerin, işyerlerinde, fabrikalarda, tarlalarda emeğinin gaspına dikkat
‘Taksim’de düşene dövüşene bin selam’ Taksim yasağının protesto edildiği eylemde, “Her yer Taksim Her yer direniş”, “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” sloganları hep bir ağızdan haykırıldı. Uğur Mumcu Meydanı’nda sona eren yürüyüşün ardından Tertip Komitesi adına açıklama yapıldı. Tertip Komitesi adına konuşan Güven Boğa, işçi ve memurların dayanışmaya ve birlikteliğe her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğunu söyledi. Boğa, “Hükümet halkların örgütlenmesinden, işçilerin birleşmesinden o kadar korkuyor ki yasal haklarımızı dahi türlü oyunlarla hak ihlalleriyle elimizden alıyor. Bizlerinden bugün, dünden daha çok örgütlenmeye, öfkemizi haykırmaya, mücadeleyi büyütmeye daha çok ihtiyacımız var.” dedi. 1 Mayıs mitingi yapılan konuşmaların ardından türküler eşliğinde işçiler, memurlar ve öğrencilerin omuz omuza halaylar çekmesiyle sona erdi.
ANTALYA demokratik kitle örgütü ve siyasi parti; işçi ve emekçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ı alanlarda karşıladı. Saat 13.00'de Aydın Kanza Par-
kızıldır kızıl kalacak'' ,''Taksim’de düşene dövüşene bin selam'' ,''Örgütlü bir halkı hiç bir kuvvet yenemez'' sloganlarıyla yürüdü. Haziran Ayaklanması’nda hayatını kaybeden Ethem Sarısülük, Medeni
çekilirken, demokratik haklar mücadelesinde ısrar edileceği vurgulandı. Cumhuriyet alanına giren DHF korteji, çekilen halayların ardından alandan ayrıldı.
‘Önderimiz İbrahim Kaypakkaya’ ESKİŞEHİR: DHF, Partizan, DİSK, KESK, ESP, HDP’nin de aralarında olduğu devrimci, demokratik ve yurtsever kurumlar ile sendikalar, Odunpazarı Meydanı'na yürüdü. DHF ise öğle saatinde Adalar Migros önünde toplanarak Odunpazarı Meydanı’na, ''Gezi şehitleri ölümsüzdür” , “Önderimiz İbrahim Kaypakkaya” , “Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez”, “Biji berxwedana Rojava” , “Demokratik haklar mücadelemiz engellenemez'' sloganlarıyla yürüdü. Odunpazarı Meydanı’nda İlkay Akkaya’nın müzik dinletisiyle 1 Mayıs eylemi sona erdi. 1 Mayıs bu illerin yanı sıra Amed, Hakkari, Hatay, Kocaeli, Çanakkale, Artvin, Trabzon, Samsun, Rize, Bolu, Çorum, Edirne başta
DERSİM
08
dünya haber
1-15 MAYIS 2014 Halkın Günlüğü
Avrupa’da emekçİler sömürü düzenİne karşı alanlardaydı
Avrupa Demokratik Haklar Konfederasyonu (ADHK)’nun da içerisinde yer aldığı TürkiyeKuzey Kürdistanlı devrimci demokratik kurumların yoğun bir şekilde katıldığı 1 Mayıs eylemleri başta Hamburg, Köln, Paris, Londra olmak üzere birçok şehirde kitlesel bir şekilde alanlarda karşılandı Enternasyonal proletaryanın uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs tüm dünyada olduğu gibi Avrupa’da da kitlesel ve coşkulu bir atmosferde kutlandı. Kapitalist sömürüye, emperyalist barbarlığa, hak gasplarına, cins ve ulus baskısına ve doğa katliamlarına karşı işçi ve emekçiler Avrupa’da sokaklara çıkarak mücadele etmenin zorunluluğuna vurgu yaparak yeni bir dünyanın mümkün olduğunu haykırdılar. Burjuvazinin etkisindeki sarı sendikaların ve reformistlerin 1 Mayıs’ın tarihsel devrimci özünü boşaltarak ve silikleştirerek sıradanlaştırmasına karşı, Avrupa’daki yerli ve göçmen devrimci güçler 1 Mayıs’ın tarihsel devrimci özünü kuşanarak boşa çıkardılar. Avrupa’nın birçok yerinde yerli ve göçmen devrimci-ilerici güçler ortak platformlar ve bloklar oluşturarak 1 Mayıs’ın devrimci coşkusunu alanlara taşıdılar. Avrupa’daki 1 Mayıs kutlamalarında Türkiye-Kuzey Kürdistanlı devrimci ve ilerici güçler kitlesellikleri ve coşkusuyla öne çıktılar. ADHK (Avrupa Demokratik Haklar Konfederasyonu), ADKH(Avrupa Demokratik Kadın Hareketi) ve ADGH (Avrupa Demo-
kratik Gençlik Hareketi) 1 Mayıs’a ilişkin üç dilde (Almanca, Fransızca, Türkçe) çıkardığı bildiri ve afişle kitleleri yeni bir dünya umudunu büyütmek için 1 Mayıs alanlarına çağırdı. ADHK ve bileşenleri Avrupa’nın Almanya, İsviçre, Fransa, Avusturya ve Hollanda ülkelerinde kendi pankart ve flamalarıyla kitlesel ve coşkulu bir şekilde 1 Mayıs yürüyüşlerine katıldı.
ADHK Almanya’da birçok şehirde alanlardaydı Hamburg´ta Almanya Sendikalar Birliği’nin (DGB) çağrısıyla Alman sendikaları, arlarında ADHK’nın da bulunduğu devrimci, demokratik, ilerici kurumlar Lömühlen ortak bir yürüyüş gerçekleştirdi. Yürüyüş sonunda katılımcı kurumlar adına ortak bir açıklama okunurken ADHF temsilcisi de konuşmasında işçi sınıfının ve dünya ezilen halklarının birlik, mücadele ve dayanışma gününü selamlayarak can bedeli yaratılan bu günü yaratanların mücadelesinden öğrenerek mücadelenin daha ileriye taşınması gerektiğine değindi. MKP taraftarları da yürüyüş alanında “Politik iktidar için Sosyalist Halk Savaşı perspektifiyle kızıl 1 Mayıs bayrağını dalgalandıralım!” başlığını taşıyan pankart açtı. Yürüyüş alanında MKP´nin 1 Mayıs açıklaması okunarak işçi sınıfı ve dünya ezilen halklarının haklı ve meşru mücadelesi selamlandı. Akşam saatlerindeyse ADHF’nin de bileşeni olduğu Antiemperyalist Birlik tarafından Devrimci 1 Mayıs örgütlendi. Polis yürümek isteyen kitleye biber gazı ve TOMA’lardan sıkılan tazyikli suyla saldırırken aralarında MKP taraftarlarının da bulunduğu kitle polis saldırısına karşı direnerek çatıştı. 1800 polisin görev aldığı eyleme 2000’in üzerinde kişi katılırken eylemde 50 kişi yaralanırken 8 kişi de gözaltına alındı. Eylem saldırılara karşı Rote
Flora önüne kadar yürünerek başarılı bir şekilde sonlandırıldı. Köln’deyse ADHK, AGIF, EÖC, Kaldıraç, Ciwanen Azad, Rote Aktion ve Yaşanacak Dünya‘nın oluşturdukları Devrimci 1 Mayıs Bloğu 1 Mayıs yürüyüşüne kitlesel bir katılım sağladı. „Her Yer Taksim, Her Yer Direniş“, Yasasın Enternasyonal dayanışma“ sloganlarının atıldığı yürüyüşte İstanbul’da 1 Mayıs‘ı Taksim’de kutlama iradesi ortaya koyan kitlelere dönük devletin pervasız saldırıları sürekli teşhir edilerek gösterilen görkemli direniş selamlandı. 1 Mayıs’ta Duisburg’ta bir yürüyüş gerçekleştirmek isteyen NPD’li Nazilere karşı bir yürüyüş gerçekleştiren aralarında ADHK’nın da bu-
lunduğu antifaşist, antiemperyalist ve antikapitalist örgütler Nazileri teşhir ederek yürüyüşlerini engelledi. ADHF, ADGH, ADKH’nin de katıldığı Wuppertal’daki 1 Mayıs yürüyüşündeyse Türkiye-Kuzey Kürdistan meydanlarında 1 Mayıs sebebiyle yürümek isteyen halka devletin azgınca saldırması protesto edilerek dayanılma mesajları yollandı. ADHK ve bileşenleri Frankfurt am Main, Berlin, Duisburg ve Siegen’de gerçekleştirilen eylemlere de katıldı.
İngiltere’de Maoistler alanlardaydı Londra’da Marks’ın Kütüphanesi olarak bilinen Clerkenwell Green Meydanı’nda başla-
dünya haber
1-15 MAYIS 2014 Halkın Günlüğü
yan 1 Mayıs yürüyüşü Trafalgar Meydanı’nda sona erdi. Maoistler yürüyüşte 3 dilde “Yaşasın 1 Mayıs” sloganı yazılı pankartla yürürken yürüyüş boyunca İngilizce olarak “Dünyanın işçileri ve ezilen halkları, emperyalizme, kapitalizme, ırkçılığa, gerici savaşlara ve emperyalist işgale karşı birleş ve savaş” sloganını attı. Eylem Trafalgar Meydanı’nda hak gaspları, işsizlik ve sömürüyü lanetleyen konuşmalarla sonlandırıldı.
09
Trans cinayetlerini durduralım
Avusturya’da 1 Mayıs Avusturya’da ADHK İnnsbruck, Linz ve Viyana’da gerçekleştirilen 1 Mayıs yürüyüşlerine katıldı. ADHK İnnsbruck’taki eyleme “Yaşasın 1 Mayıs” “ Biji yek gulan” ve “Es lebe der erste Mai” pankartlarıyla katıldıkları yürüyüşte ADHK’nın Almanca ve Türkçe bildirilerini dağıttı. Linz’teyse ADHF, ATİGF, ADA, MKM(Linz) ve Perg PSAKD kurumlarının biraraya gelerek organize ettiği 1 Mayıs, ortak belirlenen talepler ve sloganlar eşliğinde coşkuyla kutlandı. “Yaşasın Halkların kardeşliği”, ” Direne Direne Kazanacağız” ve ” Hoch die Internationale Solidarität (Yaşasın enternasyonal dayanışma)” sloganlarının atıldığı yürüyüş platform tarafından hazırlanan ortak bildiri okunmasının ardından müzik dinletesi ve halaylarla sonlandırıldı.
Fransa’da 1 Mayıs’ coşkuyla gerçekleştirildi Paris’te gerçekleştirilen 1 Mayıs mitinginde MKP, TİKB, TKİP, TKP/ML, Direniş Hareketi ve MLKP oluşturduğu Devrimci 1 Mayıs Platformu hazırladığı ortak bildiri Türkçe ve Fransızca okunarak, AKP’nin faşist Taksim yasağına karşı, ülkede gösterilen görkemli direniş selamlandı. Alanda MKP’nin 3.Kongresini selamlayan pankartın yanı sıra, komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın büyük bir resmi de asıldı. Avrupa‘da yükselen kriz, artan ırkçı göçmen karşıtlığı, ülkede Taksim yasağı ve buna karşı verilen mücadelenin altının çizildiği bildirilerin okunduğu etkinlik, coşkulu bir şekilde, sonlandırıldı. Strasburg’ta gerçekleştirilen 1 Mayıs yürüyüşündeyse kapitalizmi, emperyalizmi, faşizmi yeren, sosyalizmi ve 1 Mayıs uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olduğuna yönelik sloganlar atıldı, konuşmalar yapıldı. ADHK tarafından yayınlanan 1 Mayıs bildirisi Fransızca okundu. Yürüyüşten sonra konuşmalar yapılarak, Türkiye ve Kuzey Kürdistan’daki 1 Mayıs direnişleri selamlandı. ADHK ve bileşenleri Mulhouse’ta gerçekleştirilen 1 Mayıs yürüyüşüne de katıldı.
Avrupa Demokratik Kadın Hareketi (ADKH),“Trans cinayetleri politiktir” başlığını taşıyan bir açıklama yayınlayarak “Trans cinayetlerini durduralım” dedi Avrupa Demokratik Kadın Hareketi (ADKH) “Trans cinayetleri politiktir” başlığını taşıyan bir açıklama yayınlayarak toplumsal ahlak ve baskı sonucu yaşanan her cinayetin politik olduğunu ve trans cinayetlerini durdurmak için LGBTİ derneklerini daha fazla sahiplenmeye çağırdı. ADKH’nın açıklaması şöyle: “Günümüz toplumsal sistemleri ve ondan bağımsız olmayan toplumsal algılarıyla birlikte LGBTİ bireylere yönelik, onların temel hakları noktasında iki yönlü bir yaklaşım içerisinde bulunmaktadır. Kimi ülkeler bireylerin biyolojik cinsiyetinden ötesini tanımayıp, bireylerin kendini tanımladıkları cinsiyet kimliğini yok saymaktadır. Kimi ülkeler de ise LGBTİ bireyler yasal olarak tanınıp cinsiyet kimliklerine yönelik ayrımcılık nefret suçları altında anayasalarında yer almasına karşın, pratik yaşamda LGBTİ bireyler birçok alanda ayrımcılığa, psikolojik ve fiziksel şiddete uğramaktadır. Kimi ülkelerde ise istenmeyen biyolojik cinsiyet kimliğinden, kendi istedikleri cinsiyet kimliğine geçmek için uygulanan hormon tedavileri ve ameliyatlar finansal olarak sağlık sigortalarınca karşılanmamakta
ve bu durum maddi sıkıntılı olanların kendi fiziksel görünüşleriyle barışık olmayan bir yaşam sürerek ağır depresyonlara, intiharlara kadar sürüklemektedir. Yine bu koşullar trans bireylerin ekonomik sıkıntılarını gidermeleri için zorunlu olarak beden ticaretine ‘zorunlu seks işçiliği’ yapmalarına neden oluyor.
“Katliamlara karşı hepimiz LGBTİ bireyleriz demeliyiz” Toplumda ötekinin de ötekisi durumuna düşürülen bireyler olarak şiddetin her biçimini yaşamak zorunda kalıyor. Bu sonuçların hiçbiri bireysel olarak algılanmamalıdır. Bu yaşatılanlar toplumsal baskının bir sonucudur. Yerleşik ahlak anlayışı, erkeği yücelten, ilk doğan çocuğun erkek olması gerektiğini dikte ederken, bir erkeğin kadınsı davranışlarını ya da trans kadınları erkekliği aşağılanmış görmekte ve ataerkillik uzantısı olarak nefret suçlarına yönelmektedir, öyle ki bu nefret suçları bazen bir kardeş, bazen de baba tarafından işlenebilmektedir. Yaşamın her alanından tecrit edilen LGBTİ bireyler hapishanelerde de tecrit içinde tecrit dayatmasına maruz bırakılıyor. Bu anlayış, yasal düzenlemeyle meşrulaştırılıyor. LGBTİ bireylerin kendi yaşamlarını tehdit altında olduğu yerleri bırakıp gittikleri bazı ülkelerde de iltica statüsü tanınmamaktadır. Sığınma talepleri reddedilen bu bireyler aynı ‘kaderi’ Avrupa ülkelerinde de yaşamaya devam ediyor. En ‘rahat’ iş buldukları alan
yine beden satışı oluyor. Toplumda kutsanmış ataerkillik ve heteroseksüellik kadınları, çocukları zayıf kılıp çok yönlü bir bastırma ve şiddet çemberine alıyor. Bu çemberin içinde olup görmezden geldiğimiz diğer kesim ise LGBTİ bireylerdir. Geçtiğimiz günlerde yine bir trans cinayeti yaşandı. Toplumun ötekileri devlet şiddetine maruz kalmaya devam ediyor. Devlet ve iktidar tarafından geliştirilen ayrımcılık politikaları medya ve dinle derinleştirilen ötekileştirme, farklı olana yaşama şansının tanınmaması tek tek bireylerin değil, sistemin sorunudur. Bu katliamlara karşı ‘hepimiz LGBTİ bireyleriz’demediğimiz sürece ortak olmuş olacağız. Toplumsal ahlak ya da baskı sonucu yaşanan her cinayet politiktir. Toplumdaki politik cinayetleri durdurmak için, ötekiyi yıkıp özne olmak için gücümüzü örgütleyelim.
‘LGBTİ kurumlarını sahiplenelim’ Daha fazla dayanışma için LGBTİ kurumlarını sahiplenelim. Bizlere düşen görev öncelikle kendi örgütlerimizde var olan ataerkilliğe ve trans fobiye savaş açıp LGBTİ haklarını savunup, demokratik haklar mücadelemizi sürdürmek, toplumu heteroseksüellik zorunluluğuna koyan algıyla savaşıp, insanı merkeze alan kültür devrimine şimdiden başlamaktır. Algıları ve yargıları değiştirmenin tam da zamanıdır. Trans cinayetlerini durduralım!”
10 Abdullah Kalay’a özgürlük güncel haber
1-15 MAYIS 2014 Halkın Günlüğü
Hapishanelerde tutulan yüzlerce ağır hasta tutsaktan biri olan MKP dava tutsağı Abdullah Kalay’ın durumu giderek kötüleşirken, hapishanelerdeki ağır hasta tutsakların durumu yeniden gündeme geldi Hapishanelerde her geçen gün artan tecrit koşulları devrimci tutsaklar üzerinde ağır sağlık sorunlarının yaşanmasına neden oluyor. Bu ağır sağlık sorunları yaşayanlardan biri de devrimci tutsak Abdullah Kalay. Kalay, 1992 Kasım ayında MKP davasından tutuklandı. 9 yıl 2 ay hapishanede tutulan Kalay, tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildi. Kalay’a 2008 yılında 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, müebbet hapis ‘cezası’ verildi. 2009 yılında Yargıtay, Kalay’ın müebbet hapis ‘cezasını’ onayladı.
‘Cezaevinde kalamaz’ raporuna karşın tahliye edilmiyor Kalay, 1996 Ölüm Orucu’nun 1.ekibinde yer alırken, 20 Ekim 2000 Ölüm Orucu Direnişi’ne de katıldı. ‘Hayata Dönüş Operasyonu’ adı altında 12 hapishaneye eş zamanlı olarak yapılan saldırılarda, Bayrampaşa’dan Edirne F Tipi Hapishanesi’ne işkenceyle sevk edildi. Kalay, hem 1996 Ölüm Orucu Direnişi’ne, hem de 2000 Ölüm Orucu Direnişi’ne katıldığı için kalıcı sağlık sorunları yaşıyor. Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nden “Cezaevinde kal-
masının hayati tehlike oluşturabileceği, cezasının infazının resmi sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam edilse dahi hayati tehlike oluşturabileceği, hastalığın kronik bir rahatsızlık olduğu, hayat boyu devam edeceği göz önünde bulundurulduğunda cezanın ertelenmesinin gerekeceği, bir yıl sonra tıbbi durumunun tekrar değerlendirilmesinin uygun olacağı” yönünde rapor verilmesinin ardından, Adli Tıp Kurumu’ (ATK)na sevk edilen Kalay’a “Ağır hastalık, sakatlık ve kocama hali değerlendirilmediği” raporu verilerek tahliyesi yine engellendi.
ATK çalışanları Hipokrat yeminini yok sayıyor Abdullah Kalay, 7 Nisan 2014 tarihinde
gazetemize gönderdiği mektupta sağlık durumuna ilişkin şu bilgileri verdi: "Kocaeli 2 No'lu F Tipi Hapishanesi’nde 13 Nisan 2012 tarihinde kalp krizi geçirdim. Hastaneye iki buçuk saat geç götürüldüğüm için, kalp ve genel sağlık durumumda onarılmaz hasarlar oluştu. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi'ndeki doktorların medikal tedavi uygulamasına karşın, sağlığım her geçen gün kötüleşiyor. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Adli Tıp Kurulu'na hastalıklarımla ilgili 5275 sayılı yasanın 16. Maddesi gereğince ceza ertelemesi ya da cezanın geride bırakılmasıyla ilgili savcılık üzerinden başvuru yaptım. Bunun üzerine 30 Aralık 2013 tarih ve 2013 736 sayılı kararla ‘hayati risk taşımakta, cezaevinde kalamaz’ raporu
verildi. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Kurulu’nun ‘cezaevinde kalamaz’ raporu üzerine infazın ertelenmesi için Cumhuriyet Savcılığı’na başvuru yaptık. Savcılık hiçbir gerekçe belirtmeden, Kocaeli Üniversitesi Adli Tıp Kurulu raporu yeterli olmasına karşın, ikinci bir Adli Tıp raporu için İstanbul Adli Tıp Kurumu'na sevk etti. 08.01.2014 tarihinde İstanbul Adli Tıp Kurumu'na götürüldüm. Üçüncü İhtisas Kurulu’na muayene için çıkarıldım. Muayeneden önce birlikte götürdüğüm, Kocaeli Üniversitesi'nin Adli Tıp Kurulu raporunu doktorlara gösterdim. Bu raporun dosyada olup olmadığını, dosyada eksiklik varsa muayene olmayacağımı belirttim. Israrım üzerine dosyaya baktırdım ve rapor olmadığı gibi kalp yetmezliğiyle ilgili rapor da dosyada
Sarıgazi’de çete saldırıları protesto edildi Sarıgazi’de aralarında Demokratik Haklar Federasyonu (DHF)’nun da olduğu çok sayıda devrimci demokratik kurum, çete saldırılarını protesto eden bir yürüyüş gerçekleştirdi Demokratik Haklar Federasyonu (DHF) üyeleri Sarıgazi’de, 27 Nisan akşamı 1 Mayıs çalışmaları yaparken, çetelerin saldırısına uğradı. Saldırı haberini alan diğer devrim demokrat kurumlar saldırının olduğu yere geldi. Yeniden çetelerin saldırısına uğrayan
devrimcilerden ESP üyesi Soner Özel, uyuşturucu satıcısı Adem Avinçsan tarafından bıçaklanarak ağır yaralandı. Çete saldırısının ardından, 28 Nisan günü saat 20.00’de aralarında DHF üyelerinin de olduğu devrimci, demokrat ve yurtsever kurumların organize ettiği eylem için, Vatan İlköğretim Okulu önünde bir araya gelindi. Kitle, “Çetelere Geçit Vermeyeceğiz” pankartı arkasında Demokrasi Caddesi'nden, Sarıgazi Meydanı’na yürüdü. Yürüyüş sırasında ses aracından halka ajitasyon çekilerek, devletin gözaltı terörü ve çeteler aracılığıyla saldırılara giriştiği belirtile-
rek bu saldırılarla devrimci mücadelenin engellenemeyeceği ifade edildi.
MKP/ PHG militanları kitleyi selamladı Kitle Sancaktepe Kaymakamlığı’na yaklaştığı sırada Maoist Komünist Partisi’ne bağlı Partizan Halk Güçleri (MKP/PHG) militanları, “Çetelerden Hesap Soracağız MKP/PHG” imzalı pankartı asıp halka propaganda ve ajitasyon çekerken, halka ve devrimcilere saldıran halk düşmanlarından hesap sorulacağı ifade edildi. Halkın MKP/PHG militanlarını coşkuyla selamlamasının ardından, militanlar güvenli bir şekilde geri çekildi.
güncel haber
1-15 MAYIS 2014 Halkın Günlüğü
yoktu. Bu yüzden muayeneyi kabul etmedim." Avukatların başvurusu üzerine 22 Ocak 2014 tarihinde ATK’ya getirilen Kalay’a, “Kalbi çalışıyor, hastalığın ilerlemesi ve vasfının değişmesi oluşumunda yeniden değerlendirme yapabileceği, cezaevinde şartlarında infazının devamına” karar verildi denilerek Kalay'ın katledilmesi 'Hipokrat yeminli' ATK çalışanlarınca onandı. Durumu giderek kötüleşen Kalay, yeniden ATK’ya götürülmek için 1 aydır randevu bekliyor.
11
Bolu F Tipi’nde tutsaklara saldırı Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Cezaevi Komisyonu üyesi bir grup avukat, 18 Nisan Cuma günü Bolu F Tipi Hapishanesi’ndeki tutsaklarla hak gaspları konusunda görüşmek üzere hapishaneye gitti. Görüş sırasında, F tipi hapishanelerde yeni uygulamaya sokulan camekanlı avukat görüş kabinleri, avukatlarla görüşme yapacak tutsaklar tarafından protesto edildi. Kabinlerin içinde slogan atan tutsaklara gardiyanlar saldırırken, Yusuf Yılmaz adlı tutsağın burnu kırıldı. ÇHD İstanbul Şubesi yaptığı açıklamada saldırı anında hapishane 1. ve 2. müdürünün de orada bulunduğunu belirtti. Açıklamada şu ifadeler yer aldı: “F tipi hapishanelerde uygulamaya sokulmak istenen camekanlı avukat görüş yerleri hukuka, savunma hakkına ve avukatlık kanununa aykırıdır. Bu uygulamadan vazgeçilmelidir. Konu hakkında tüm hukuk kurumlarını ve demokratik kitle örgütlerini duyarlı olmaya çağırıyoruz. Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şube olarak yeni avukat görüş yerlerine karşı mücadele etmeye ve siyasi tutukluların yanında olmaya devam edeceğiz.”
‘Çetelere verilecek mücadele tek başına yeterli değildir’ Yürüyüşün ardından yapılan basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi: “Yozlaşmaya ve çeteleşmeye karşı mücadeleyle bu sorunların ortadan kaldırılmayacağı çok açıktır. Dağıtılan bir çetenin yerini başkasının aldığı, yozlaşma kaynaklarından birine müdahale ederken, başka biçimlerde karşımıza çıktığı görülüyor. Çetelere karşı mücadele çeteleri geriletebilir, yozlaşmaya karşı mücadele yozlaşmayı sınırlayabilir ama tümden ortadan kaldırmaz. Yaşanabilir alanlar için bu mücadeleye ihtiyaç vardır. Fakat bu mücadele tek başına yeterli değildir. Halkın yozlaşmaya ve çeteleşmeye karşı devrimci ve yurtsever kurumlarda örgütlenmelidir.” Yürüyüş ve basın açıklaması sırasında, “Çeteler halka hesap verecek” , “Yaşasın devrimci dayanışma” , “Çetelere geçit vermeyeceğiz” sloganları atıldı.
İşçi ve emekçilerin aydınlık yolu: GREİF direnişi GREİF işçilerinin fabrika işgaline yönelik polis saldırısının ardından 80’li günleri geride bırakan direniş, DİSK Genel Merkezi’nde kararlılıkla sürüyor Dünyanın en büyük çuval fabrikalarından biri olan Amerikan menşeli fabrikasında Toplu İş Sözleşmesi sürecinde yaşanan uyuşmazlık ve fabrika yönetiminin ‘gerekirse fabrikayı kapatırız’ söyleminin ardından yaklaşık 600 işçinin, üretimi durdurup fabrikayı işgal etmesiyle başlayan GREİF direnişi 80’li günlere yaklaştı. Taşeron uygulamasına son verilmesi, maaş artışları ve fazla mesai ücretlerinin yeniden düzenlemesini isteyen işçiler aylardır fabrikada direnişteydi. Fabrika işgaliyle fiili meşru mücadele hattını benimseyen işçiler, ilk olarak sendika bürokrasisiyle karşı karşıya kaldı.
Bir darbe de sendikadan Sadece patronların kar hırsının kurbanı olmak istemeyen işçilere bir darbe de sendikaları DİSK’ten geldi. Başlatmış oldukları fabrika işgali, bizzat DİSK tarafından yasadışı ilan edildi. Tekstil Sendikası’nın ve DİSK yönetiminin tutumunun işveren ve polisinkinden farksız olmadığını dile getiren işçiler, haklarını almak için başlattıkları direnişi sürdüreceklerini ifade etti. GREİF işçileri 60. Günündeki polis baskınının ardından, DİSK Genel Merkezi'nde eyleme geçti. 60 günlük direniş boyunca Tekstil Sendikası ve konfederasyondan yardım almadık-
larını da dile getiren işçiler, verilen sözlerin dahi tutulmadığını ifade etti. 650 kişiyle direnişe başlayan işçiler, Tekstil-Sen’in ihaneti, DİSK'in duyarsızlığı ve sorumluluklarını yerine getirmemesi nedeniyle, sayılarının 170 kadar düştüğünü belirtti. Yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayabilmek için birçok işçinin farklı işlere girdiğini ifade eden işçiler, bir kişi de kalsa haklarını almadan direnişi sonlandırmayacaklarını açıkladı. Tüm bu yaşananlar üzerine mücadelelerini DİSK’te sürdürme kararı alan işçiler, haklarını kazanmak için konfederasyonun somut adımlar atmasını istiyor. Direnişteki işçiler taleplerini şu ifadelerle dile getirdi: "Üyesi olduğumuz DİSK/Tekstil Sendikası, GREİF patronuna ait ÜNSA'da grev kararı almalıdır. DİSK'e bağlı sendikalar direnişimizle eylemli dayanışma içerisine girmeli. Direnişimizle maddi dayanışma çağrısı, DİSK'e bağlı sendikaların örgütlü olduğu tüm fabrika ve işletmelerde hemen başlatılmalıdır. Direnişimize uluslararası destek sağlamak için çeşitli adımlar attık. Direnişimize karşı gerçekleşecek her türlü saldırı karşısında DİSK ve bağlı sendikalar hazırlık yapmalı, saldırı karşısında direnişimizi anında sahiplenmelidir. Tekstil İşçileri Sendikası Merkez Yönetim Kurulu'nun direnişimizin ilk gününde yaptığı açıklama kabul edilebilir değildir. DİSK'in bu açıklamayı yayınlayanlar hakkında disiplin soruşturması açmasını istiyoruz.”
Dünya Sanayi İşçileri Sendikası’ndan destek
Anarko-sendikalist Dünya Sanayi İşçileri (IWW) Uluslararası Dayanışma Komisyonu (ISC) Greif direnişiyle dayanışma mesajı yayınladı. Dünya Sanayi İşçileri Uluslararası Dayanışma Komisyonu’nun gönderdiği mesajda şu ifadeler yer aldı: “Dünya Sanayi İşçileri (IWW) Uluslararası Dayanışma Komisyonu (ISC) olarak Amerika menşeli GREİF-Sanjut Fabrikası’nı 10 Şubat’ta işgal eden işçilerle dayanışma içinde olduğumuzu ve 10 Nisan sabahının ilk ışıklarında gerçekleşen jandarma destekli polis baskınını kınadığımızı Türkiye kamuoyuna duyururuz. Yüzlerce polisin saldırısı sonucunda birçok işçi yaralanmış ve gözaltına alınmıştır. GREİF işçileri çeşitli sorunla mücadele etmektedirler. Bu sorunlar arasında en yakıcı olanları, ücretlerin açlık sınırının altında olması, patrona çalışan 44 taşeron şirketi ve iş kazaları sayılabilir. 1905 yılında kurulduğundan beri Dünya Sanayi İşçileri Sendikası, çalışan insanlarla işverenler arasındaki mücadelenin, işçi sınıfı üretim araçlarına sahip olana, ücretli emek ortadan kalkana kadar sürmesi gerektiğini savunur. Dünya Sanayi İşçileri Sendikası olarak direnen GREİF işçilerinin mücadelesini selamlıyoruz” Haklarını almadan direnişi sonlandırmayacaklarını ifade eden işçiler, kadrolu taşeron ayrımını ortadan kaldırdı. İşçi sınıfının üretimden gelen gücünü kullandığı neleri yaşatabileceği bir kez daha görüldü. Bundan sonraki süreçte sendika patronlarına ve yanlış yönlendirmelere karşı dikkatli olması gereken işçiler, kendi kadrolarını çıkarabilirlerse başarılı olacaklardır.
1-15 MAYIS 2014 Halkın Günlüğü
Kongre kararlarını kav Gezi, Avrupa ve dünyada da etkisini gösterdi. Beyaz Saray’dan, Çin, Rusya ve AB egemenliğine kadar en geniş gerici zümreye devrimci cepheden mesaj verdi ‘Kongre kararlarını kavrayalım kavratalım’ kampanyası temelinde yazı dizimiz, ilgili başlık ve konuyla devam ediyor. Maoist Komünist Partisi 3. Kongresi’ni, 2013’de halk kitlelerinin kendiliğinden gerçekleşen Gezi Parkı-Taksim Direnişi’yle başlayıp Türkiye- Kuzey Kürdistan’ın hemen tüm şehirleri, birçok ilçe ve küçük yerleşim birimine kadar yayılma özelliğinin yanı sıra, Avrupa ve dünyanın birçok coğrafyasına etkide bulunma özelliği gösteren ve son derece öğretici dersler içeren Haziran Ayaklanması’na atfeder. Maoist Parti 3. Kongresi, günümüzün objektif gerçekliklerine ve halk kitlelerinin somut ve güncel durumu ve direnişlerine de doğru ve bilimsel temellerde yaklaşmak zorunda olduğumuzdan hareketle çeşitli sentezlerde bulunmuştur. 1968 Gençlik Hareketi, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi ve onu da aşarak komünistlerin öğrenmesine çok önemli zeminler sunan 2013 Gezi Parkı ve Taksim’de başlayıp ülke geneline yayılan Haziran Ayaklanması son derece önemli öğretici dersler içermektedir. Bu perspektiften hareketle 3. Kongre iradesi bu tarihsel mirasa komünist bilinçle sahip çıktığını ve bu mirası ilerletme sorumluluğunu ilan ederek 2013 Haziran Ayaklanması’na ilişkin doğru yanlış temelinde ideolojik, siyasal, örgütsel ve askeri çizgi ve siyasal yönleriyle analiz ederek önemli sonuçlara ulaşmıştır. Haziran Ayaklanması’nın çeşitli özellikleri ve çıkarılması gereken doğru dersleri, Maoist Komünist Partisi 3. Kongre kararlarıyla önemli oranda örtüşmekte ve ulaşılan sentezlerin güncel, somut ve nesnel gerçekliklerle doğrulandığını da göstermektedir. Bu halkadan hareketle Maoist hareket Haziran Ayaklanması’nın ilerici ve devrimci mirasına komünist bilinçle sahip çıktığını ve bunu ilerletmenin bir sorumluluk olduğunu ilan etmektedir. Haziran Ayaklanması’nın derslerini daha güçlü ve etkili bir şekilde özetlemek uygun olacaktır.
Haziran Ayaklanması birçok eksikliğimizi açığa çıkardı Hiç şüphesiz ki ‘apolitik çapulcu’ şeklinde egemenlerin kullandığı argümanların birer burjuva sınıf saldırısı ve argüman-
larının da paslı silahları olduğunu öncelikle vurgulamak isteriz. Devrimci romantizmin ’68 vari yeni bir özgürlük yürüyüşüyle tüm lokal ve bölgesel kimlikleri aşarken, katı kabuklarını kıran yeni bir kültürün bayraklaştığı bir süreçteyiz. Zulme karşı isyan edenlerin farklılıklarını birbirlerini ötekileştirmeden anlayan ve mücadelenin hedeflerine karşı birlik çizgisini kavrayan Haziran Ayaklanması’yla önemli bir zemin doğdu. Türkiye- Kuzey Kürdistan halk kitleleri, doğrudan söz sahibi oldukları ve yekpare durumda bulunmadıklarının dersini vermiştir. İnançlarını ifade eden kesimlerin güvenliği, inanmayanlar tarafından saygıyla karşılanarak inançlara özgürlük lafının garantiye alındığı somutta gösterilmiştir. Gezi yürüyüşü iflas eden tekçiliğe karşı halkların, bütün fidanların hem hür hem de kardeşçe ormanlaşmasının bayrağıdır. Bu bayrak şimdiki durum ve gelecek açısından nasıl bir toplum-demokrasiyönetim-paylaşım vb problemlerini daha somut anlamamız için, somut ve önemli bir okuldur. Aynı şekilde darbeci ve cuntacı kültürlere karşı sadece politik değil, toplumsal bir devrim ihtiyacının ve buna göre örgütlenme ihtiyacının da altını çizdi. Örgütü bir araç olarak kavramak ve mücadelenin her biçiminde ustalaşarak yeni özgün ihtiyaçlar temelinde doğru örgütlenme, araç ve yöntemlerinin derslerini bizlere öğretti. Hiç şüphesiz kitlelerin mücadeleleri bir daha gösterdi ki zorba düzeni aşmada devrimci savaş bir ihtiyaçtır. Zaten gerçek komünistler, halk kitlelerinin ihtiyaçları ve gelecekleri konusunu önemserken, bu sonsuz kozmos içerisindeki bir zerre olan dünyanın ve genel evrenin yasalarını da anlarken, bencil merkezli çıkarlarla tahrip edilmemesi gereğini de ciddiye alır. Kaba mekanik materyalizmin yaşamın dinamiğini anlamayan reçeteci yaklaşımlarına karşı perspektifimizin geniş ve nasıl olması gerektiğini gösterdi. HES’ler konusunu devrimci hareket olarak ne kadar önemsedik? Barajlar konusunu sömürücü hegemonyanın pekiştirilmesindeki içeriğini ne kadar anladık? Çoğunlukçu değil çoğulcu seküler hayat gerçeğinin tekleşmeye karşı bir ağaç gibi hür olarak ormanlaşma eylemini ne kadar anladık? Gezi ve Taksim’in Türkiye-Kuzey Kürdistan’da yükselen bayrağı her tür temsili burjuva devlet ve parlamentarizme karşı halkların söz, karar, yetki sahibi olmasının pratik eğiticisidir. Haziran Ayaklanması direniş ve kazanımı sömürücülerin korku ve sin-
dirme ablukasını parçalamış, cesaret ve geleceği kazanma azmini bilemiştir. Türk İslam hegemonyası, egemenlerinin kaldırdığı zulüm bayrağını açığa çıkarmıştır. Bu kırımdan geçirilen Aleviler ile alay etme bayrağı ve “Sizleri dün kestik bundan sonra da yeni köprülerimizde yine bir modern kesme ve biçme makinesi olduğumuzu ilan ediyoruz’’ mesajıdır. Topçu Kışlası kararlılığı, ‘Sünni Hanefi yaşam tarzına biat edin’ mesajıdır ve yine onun dayatmasıdır. ‘Neo- liberal alışveriş merkezli kent egemenliğine boyun eğin, gerici terbiye kurallarımıza riayet edin, burjuva feodal ahlak kurallarımızı çiğnemeyin’ çağrısıdır.
En büyük okul devrimci eylemdir TC egemenleri herkese geleneksel bir kültür, ahlak ve hayat tarzı dayatmaktadır. Ya ıslah olacaksınız ya da ezileceksiniz politikasıyla faşist hegemonyalarının kabulüne zorlanılmaktadır. Devrimci isyan sultanların ve sömürücü egemenlerin ordu ve polisleriyle muktedir olamadıklarını, gerçek kahraman halk kitleleri olduğunu bir kez daha gösterdi. En büyük okul, bizzat devrimci eylemdir. Bu devrimci eylem, muhafazakâr gerici hegemonyayı ideolojik olarak parçalamıştır. Ilımlı İslam karargâhı ve emperyalizme göbekten bağımlı faşist iktidar liderinin ''nesilleri ıslah ve beyinleri ele geçirme’’ çağrısını yıkmıştır. Havuç politikalarıyla ‘yangını küçükken söndürün’ talimatını parçalamıştır. Nitekim Gülen Cemaati ‘karınca istilası’ diye emekçi hareketinden son derece ürkmüş ‘adab-ı erkan’ yönelimiyle ‘piç’ denilen neslimize ıslah fermanı verilmiştir. Islah olmayacağımız açıktır. 1 Mayıs Taksim yasağını, Gezi ve Taksim eylemcileri iptal etti. Egemen mühendislerin davranma, yeme, içme, giyim ve nasıl idare edilecekleri projesini ezilenler iptal etti. Darbeci değil, halkın doğrudan istemleri çerçevesinde fiili yeni bir projenin ne olması gerektiğini anlattı. Hitler gibi burjuva seçim oyunlarıyla çoğunluk temeline dayanan faşizme karşı yok sayılanlar ‘Biz de varız‘ dedi. Haziran Ayaklanması‘yla çakan şimşek dünyanın diğer yerlerindeki öfkeliler, işgal hareketleri gibi dalganın bir Türkiye-Kuzey Kürdistan biçimidir. Ve dünyanın emekçileri kapitalist hegemonyaya karşı daha eşit ve özgür yeni bir dünya mümkün söylemini pratik olarak yazmaktadır. Gericilerden haklar
lütfedeceği çizgisine karşı, bir devrim şarkısıdır söylenen. Bu şarkıyı büyütelim ve bu şarkıyla birleşelim. Bu şarkının güftelerini, söz, çağrı ve notalarını öğrenelim ve geleceğe yürüyelim. Tıpkı 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi gibi Gezi-Taksim ve Türkiye-Kuzey Kürdistan’a yayılarak faşist iktidarı silkeleyen bu yangın göstermiştir ki devrim için, devrimci savaş mutlak bir gereksinimdir. Faşist devlete, onun ordu ve polisine güven bir kez daha parçalanmıştır. Gerçek kahramanın kitleler olduğu bir kere daha görülmüş ve teyit edilmiştir. Dünya ve coğrafyamızda devrimin objektif koşulları, devrimci durumun varlığı bir kez daha güncellenmiştir. Tüm bunların bilincinde halkların birleşik devrimci eylemine de padişahvari değil doğru bir öncülük sorumluluğunun halklarla birlikte nasıl ele alınması gerektiği bizzat devrimci eylem tarafından öğretilmiştir. Yok farz edilen ve bir hiç olarak gösterilen ezilenlerin her şey olduğu mücadelede, bilinçli bir özne durumuna gelindiğinde her şeyi kazanabileceği bir daha görülmüştür. Tabii ki bu ana doğru bir şekilde, bilinçli önderlik etme gereğini de anlatmaktadır. Gezi ve Taksim Direnişi ve eylemleri, proletarya önderliğinde olmak ve birlikte yapmak kaydıyla halkın yönetmesinin mümkün ve gerekli olduğunu da gösterdi. Sağlık, eğitim, hukuk, vicdan, ekonomi ve her alanda kitleler, bir komün yaşamı dersi verdi. Elbette son derece gerekli olan komünist önderlik ihtiyacı da ortaya çıkıyordu. En büyük güç olan halk kitlelerinin stratejik ve belirleyici güç olduğunu gösterdi. Ve kitlelere güvenmeyen, tabandan biriken öfke mayalanmasıyla birleşme görevini yerine getirmeyen, hem tarihini hem de günceli çok yönlü ve bütünlüklü olarak sorgulamayıp gerekli dersleri çıkaramayan, kendisini ayrıcalıklı ve çokbilmiş gören hareketleri de silkelemiş ve yeniden doğrularak devrimci ve komünistleri görev başına davet etmiştir. Gerçek hayatı ve dünyayı olumlu ve olumsuzluklarıyla, ezen ve ezilen cephesinden gelişmeleri ve içinden geçilen somut güncel süreçleri doğru okuyamayıp eskide ve statüko zaptiyeciliğinde ısrar edenlere ise devrimci eylem adeta tokat atarak iyi bir ders vermiştir. Emperyalist küresel sermayenin mevzisi bir faiz lobisi merkezi olarak iş başında olan egemenlerin, kitle hareketini ‘dış parmak’ kaynaklı bir ‘faiz lobisi’ ey-
perspektif
vrayalım, kavratalım!(6) lemi olarak göstermesi ‘vatan- millet’ edebiyatıyla kitleleri yanılsamalara sürükleme operasyonudur.
Gezi Ayaklanması liberalizmi çürütmüştür AKP iktidarı ve gerici egemenliğine karşı diğer başka egemen sınıf blokları da tavır almaktadır. Bu tavır alış egemen sınıf kliklerinin, klik dalaşlarından ibarettir. Halk kitlelerinin öfkesini genelde ortak oldukları sömürücü sistemin şu veya bu kesimine kanalize etmede ve kitlelerin eylemini kendi gerici çıkarlarına adapte etmeye çalışma durumunu deşifre etmek, şövenist kuşatma altında kitle hareketini yozlaştırmak için iş başı yapan CHP ve MHP başta olmak üzere tüm kesimlere karşı bağımsız birleşik devrimci bir bayrak altında toparlama perspektifiyle hareket etmeliyiz. Birlik, devrimin stratejik çağrısıdır. Öncünün, sınıfın ve halk kitlelerinin birleşik devrimci eyleminin stratejik birlik ihtiyacına, Gezi ve Taksim eylemi ve direnişçileri de dikkat göstermiştir. Her bir alandaki özgünlükleri atlamadan halk kitlelerinin tüm güçlerini, birleşik bir eylem perspektifiyle mevzilendirmek dönemsel ve taktiksel değil tam da stratejik bir ihtiyaç ve görevdir. Devrimci Kriz: Gezi, sadece yükselen bir devrimci durum gerçeğini değil, derinleşen bir devrimci krizin de objektif ve somut gerçekliğini gösterdi. Geçmiş düşünüşten kopamayanlar, geçmişin geleneksel ruhlarını çağırarak dün yaşayan ama değişimde ölmüş geleneksel fikirlere dayanarak bunu anlayamadı, anlayamazlar. Bu noktada klasik olarak ‘kendiliğindenci hareket’ yorumuyla ilgisiz kalanlar var. Elbette hareketin bilinçli bir proleter devrim ve komünizme yöneldiğini söylüyor değiliz. Büyük bir öncülük ihtiyacının ortada olduğu açık bir gerçektir. Hareket karşısında sorumluluklarını atlayan bir secdeci tutum içerisinde de değiliz. Hükümete ve devlete karşı belli bilinçli bir tutumu ve ışınlarını da yansıtmaktadır. Bazılarının iddia ettiği gibi hareket bir orta sınıf hareketi de değildir. Hayat tarzlarına müdahale vb gerekçelerle bu kesimler de harekette yer almışlardır. Ancak hareket kitlesel bir halk ayaklanmasıdır. Varoşlar, öğrenciler, avukatlar, doktorlar, şimdinin emperyalist dünya gerçekliğinde ya potansiyel gelecek işsizleri ya da neredeyse ücretli işçiye dönüştürülmüşlerdir. Küresel emperyalist sistem neo-liberal stratejiyle büyük
bir yıkım yarattı. ‘’Orta’’ denilen sınıfları metalaştırdı. Haziran Ayaklanması bu hegemonyaya ‘eşitlik-özgürlük-adalet’ haykırışıyla bir başkaldırıdır. Bilinir ki Ekim Devrimi’nde ayağa kalkan kitlelerde ‘hürriyet-barış-ekmek’ isyanıyla ortaya çıkmıştı. Bir devrim için bu az bir şey değildir. Eğer kitleler bunun da ötesinde komünizmi biliyorlarsa komünist önderliğe niye ihtiyaç vardır ki? Tam da böyle bir durumda ayağa kalkan kitleler devrim istemektedir. Eksik olan bu isteğin devrime önderlik edecek komünist bir öncüyle birleştirilememesidir. Sorun, öncüyüm diyenlerdedir. Emperyalist küresel nizam ve ona entegre edilen TC dizaynına ezilenler, hayır demişlerdir. Erdoğan kumandalı başkanlık sistemi ve seçim hesapları darbelenmiştir. Egemenlerin tasavvur ettiği yeni rejim derin manada çökmüştür.
Gezi Ayaklanması’nın devrimci öğretileri Haziran Ayaklanması, durum nedir ve ne yapılmalıdır sorunsalında devrimci komünistlere yeni bir yol açmış ve nasıl bir program sorusunu da objektif olarak cevaplamıştır. Tekçiliğe, üniter bürokratik tekelciliğe karşı seküler hayat, inanç serbestisi, tüm millet ve milliyetlere özgürlük, kitlelerin doğrudan demokrasisi derslerini fevkalade vermiştir. Artık Gezi, klasik şekilde tekrar edilemez. Yeni nitel ilerlemelere ihtiyaç var. Bunun için halk kitlelerinin inisiyatif ve pratiği fevkaladedir. Mahalle forumları ve mahalle meclisleri gibi örgütlenmelerle halk kitleleri, özne olarak sahneye çıkmıştır. Lenin, Sovyetleri kitlelerin mücadelesi içerisinde ortaya çıkardığı tecrübelerle formüle etti. Biz, mücadelenin seyri içerisinde ortaya çıkan bu mücadele ve örgütlenme biçimlerine ‘durun, bu çok hoş değil’, ‘siz, bizim bildiğimizi yapın mı’diyeceğiz. İşte bu devrimci lafazanlık olur. Hareketin seyri içerisinde ortaya çıkan ve tarihsel materyalizmin de böyle anladığı mücadele ve örgütlenme biçimlerini koordine etme ve genelleştirme sorumluluğu yerine, keyfi icatlar ve niyetlerle buyurganlık yapma ya da tepeden inmeci yaklaşma, Marksizm’in ruhuna yabancıdır. Bilinçli öncülük asla üzerinden atlanılamaz bir görevdir. Halk kitlelerinin seferberliği ve örgütlenmesinin aktivistleri, kitlelerden kitlelere dersini unutamaz. Bu açıdan kitlelerin mücadelesinin yarattığı ‘açık kürsüler, duran adam vb’ gibi eylem biçimleri, kendi dönemleri açısından oldukça anlamlıydı. Mahalle-
ler, Gezi’yi savunma barikatları olarak yükseldi. Semtleri ve ilçeleri dolduran kitleler, köprüleri kırarak Taksim’e ulaştı. Halk kitlelerinin bu dayanışma bilinci, karşı-devrimci şiddet dalgasının barikatlarını parçaladı. Üç hilalli Panislamist faşist Türkçü egemenliğine karşı ayaklanan 79 il ve çeşitli ilçe, Kürt‘ün dramını da algılamaya başladığını gösterdi. Şövenizm zehrinde çatlaklar yaratılmış ve Lice’de devlet operasyonuna karşı Haziran direnişçileri ‘Dayan Lice Taksim seninle her yer Taksim her yer Lice’ diyen kitleler gelecek açısından önemli bir mevzidir. Ötekileştirilen, LGBTİ’ lerin onur yürüyüşü ‘resmen devrim’ bayrağıyla kaldırdı. Ardından egemenlerin gelen ‘cadı operasyonu’, bu devletle olmaz fikrini güçlendirmekten başka bir şeye hizmet etmedi. Gezi, Avrupa ve dünyada da etkisini gösterdi. Beyaz Saray’dan, Çin, Rusya ve AB egemenliğine kadar en geniş gericiliğe devrimci cepheden mesaj olmuştur. Gezi Parkı-Taksim Direnişi ve dalga dalga yayılan eylemler, dolayımsız olarak emperyalizmin uşağı faşist Türk hâkim sınıfları düzeninin suratına inen ağır bir şamardır. Türkiye- Kuzey Kürdistan halklarının birleşik devrim ihtiyacının stratejik birleşik ittifakının gereğini ve ötekileştirilenlerin, ötekileştirilenlerle kardeşleşme çağrısını yineledi. Bu kardeşleşme, bir egemen tekelle olmaz. Birilerinin özel bir ayrıcalığıyla gerçekleşmez. Ki bu kardeşleşme değil, tabi olma, bir imtiyazın ve tekçiliğin yeni türden üretimidir. Objektif ve güncel somut şartlar içerisinde ortaya çıkan direniş, TürkiyeKuzey Kürdistan devrimi açısından oldukça önem arz etmektedir. Bu mücadele, Türkiye-Kuzey Kürdistan devriminin somut pratiğine birçok hususta ışık tutmuş, bir dizi meselenin ortaya serilmesine olanak tanımış, devrimimizin bazı meselelerinin aydınlanmasına hizmet etmiştir. Ülkemizde demokratik, meşru ve devrimci mücadeleye ivme katmış, bazı burjuva düşünce ve tezlerini ise yerle bir etmiştir. Örneğin liberalizm ciddi biçimde darbelenmiştir.
Halk kitlelerinin devrimci enerjisi açığa çıktı Emperyalizmin uşağı Türk devleti düzeninin, polis ve emniyet kuvvetlerinin karşı-devrimci niteliğini bir kez daha gün ışığına çıkarmıştır. Futbol kulübü taraftarlarını bile ayrıştırmıştır. Futbol ve kulüp fanatizmini darbelemiş, Çarşı
örneğinde olduğu gibi sorumlu kitleleri devrime yakınlaştırmıştır. Nitekim Türk devletinin, emperyalist patentli yeniden dizayn etme operasyonlarından, spor kulübü taraftarları da nasibini almaktadır ve alacaktır da. Direniş, kesinlikle halk kitlelerinin her bir kesimi içerisinde yer alanların bilinçlerinde bir sıçramaya zemin sunmuştur. Bu durum, türlü burjuva düşüncesinden arınmış bilimsel ve somut ihtiyaçlara uygun örgütlenmiş bir kitlesel harekete doğru evrilmelidir. Doğru ve objektif bir evrilmeye de objektif olarak yol açmıştır. Direniş, devrimci hareketin bilincinde nitel sıçramalar yaratmaya son derece gerekli temeli sunmuştur. Onların komünizmin evrensel gerçeğiyle, Türkiye- Kuzey Kürdistan devriminin somut pratiğini birleştirmesine yardımcı olmuş ve bu noktada güçlü somut veriler sunmuştur. Emperyalist küresel askerileşme ve neo- liberalizasyona karşı küresel karşıtların bir mevzisi olarak sahneye çıkmış, bu direniş tekrarcı bir hâkim model stratejisini de yıkmıştır. Direniş; siyasi, sosyal ve kültürel vb. her alanda halk kitlelerinin büyük devrimci yaratıcılık ve inisiyatifini tekrar tekrar gösterdi. Mizahta, müzikte, edebiyatta ve sanatta büyük patlamalara yol açtı. Yürüyüş, özel bir gerillacılık akımının değil, gerillanın kitlelerle birleşmiş tamamlayıcılığını da anlatmıştır. Şehirlerin ne kadar da önemli olduğunu açık ve net bir şekilde ifade etmiştir. Kategorize edilmiş, hayatı dışlayan ilkeler yerine somuttan hareket edilmesi gerektiğini göstermiştir. Topyekûn Sosyalist Halk Savaşı gerekliliğinde halk kitlelerinin bütünlüklü ve merkezi olarak çok çeşitli araçlarla seferberliğinin birleşik koordinasyonuna dikkat çekmiştir. Zira devrimci savaş, kitlelerin savaşıdır. Kitlelere karşın bir yürüyüş söz konusu olamaz. Direniş, Sosyalist Halk Savaşı’nda şehirlerin artan rolünü de göstermiştir. Devrimci savaşımızda kır ve şehir diyalektiğinin merkezi birleşiklik sentezinin önemine vurgu yapmıştır. Bir dönemin savaş biçimini, teorileştirilen alışkanlık, kültür ve çizgilerine karşı tüm ezberleri bozmuş, yeni bir devrimci savaş çizgisi ve siyaseti talep etmiştir. Direniş, öncelikle devrimin şiddete dayanacağını, bunun da oldukça geniş ve çeşitli aşamalardan geçerek yürünebileceğini ve aynı şekilde bunların zorunlu ve kaçınılmaz olduğunu göstermiştir.
14
dünya haber
1-15 MAYIS 2014 Halkın Günlüğü
Suriye’deki gelişmelere dair
Özellikle emperyalist güçlerle direkt bağ içerisinde olmayan ve yahut da onlara bağımlılık içerisinde hareket etmeyen güçlere karşı sadece Rus emperyalizmi uşağı Esad rejimi değil aynı zamanda diğer emperyalistlere bağımlı ve hatta bizzat onlar tarafından beslemeli radikal İslam eksenli çete ve örgütlenmeler de bir husumet içerisindedir Son süreçlerde Suriye’de iç savaş ve özellikle Esad’ın yeniden başkanlık koltuğuna oturup oturamayacağı tartışmaları da yer almaktadır. Özellikle Suriye’deki iç savaşın doğrudan emperyalistler arası bir bölgesel savaş ve onun bir parçası olarak da Ortadoğu ülkeleri arasındaki çelişki ve bir nevi soğuk savaş diyebileceğimiz karşılıklı hamleler eşliğinde süreç işlemektedir. Türk devleti, Süleyman Şah Türbesi üzerinden demagoji ve manipülasyonlar gerçekleştirmiş ve sözde kaçakçılığı engellemek ve sınır ihlallerini önlemek için Hatay Reyhanlı sınırlarında duvar blokları örmüştür. Aynı şekilde KDP ve AKP ortaklığıyla Barzani önderliğindeki Güney Kürdistan özerk yönetimiyle Erdoğan önderliğindeki Türk devleti Batı Kürdistan sınırlarına hendekler kazarak geçişleri engellemeyi amaçlamaktadır. Birleşmiş Milletler, Suriye’de Esad yönetimi elindeki kimyasalların % 90’ından fazlasının ülkeden çıkarıldığını ya da imha edildiğini vurgulamıştır. Zira Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü (OPCW), Esad rejiminin kabul ettiği şekilde elindeki tüm kimyasalların bu yılın 30 Haziran’ına kadar imha edilmesi hedefi koyulmuştu.
İki emperyalist gücün çatışması ve Esad gerçeği Bir önemli gelişme ise yakın süreçte mevcut Suriye rejiminde devlet başkanlığı kol-
tuğuna oturmak isteyenler için 22 Nisan-1 Mayıs tarihlerinde müracaat etmeleriydi. Ve beklenildiği ya da bilindiği gibi Rus emperyalizminin uşağı gerici Esad, 28 Nisan’da yeniden başkanlığa aday olduğunu beyan ederek başvuruda bulunmuştur. Esad 7 yıl daha göreve talip olduğunu beyan etmiştir. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 3 Haziran’da yapılması bekleniyor. Şurası önceden bilinmeli ki Esad gerici rejimi de bir azınlık diktatörlüğüdür. Hatırlanırsa yakın süreçte esasta yeterli bir anlaşma sağlanamayan Cenevre Konferansı sürecinde muhalifler Esad’ın yeniden başkan kesinlikle olamayacağı şeklinde ısrarlı bir duruştan uzak bir görünüm içerisindeydi. Yine Cenevre Konferansı’yla birlikte gelinen aşamaya kadar Rus emperyalizmin önemli manevraları eşliğinde Esad rejiminin hem ABD ve AB emperyalist bloklarına hem de onların yerli gerici uşaklarının yer aldığı muhalefet güçlerine yönelik görece üstünlüğün sağladığı avantajlarla Suriye içerisinde de askeri üstünlüğü şimdilik elinde bulundurmaktadır. Suriye’de devlet başkanlığı için şimdiki sürece kadar 6 kişi daha aday olarak çıksa da mevcut somut gelişmeler ibrenin Esad’tan yana olduğunadır. Ayrıca seçim sürecinde olası provokasyonların gelişebileceği de göz önünde bulundurulmalıdır. Her halükarda Suriye’de başını ABD’nin çektiği blokla Rus emperyalizmin çektiği blok arasında iki gerici gücün ve uzantılarının kapışması söz konusudur ve rüzgar Esad üzerinden Rusya’ya doğru esmektedir. Rusya’nın Ukrayna’daki tavizsiz ve sert kararlılığı ve üstünlüğünü hazmedemeyen ABD ve AB emperyalistleri, Suriye ve diğer bölge-coğrafyalarda yeni karışıklıklar ve saldırılarda yoğunlaşarak cevap verme durumu göz önünde bulundurulmalıdır. Bu noktada muhalefetteki işbirlikçileri üzerinden yeni katliamlar, bombalama vd baskı ve şiddete dayalı provokasyonlar eşliğinde gerçekleştirilecek olayları Esad’a mal ederek saldırı gerekçeleri olarak kullanabilir. Zira geçmiş tarihsel süreçlerinde de Irak’ta
Saddam’a karşı kullanıldığı gibi aynı şekilde yanılsamalar yaratarak saldırılarına daha fazla meşruluk kazandırma girişimlerinde bulunması oldukça yüksek olasılıklar içerisindedir. Muhalifler ise mevcut süreçte Suriye’de seçim yapılamayacağını ileri sürerek karşı çıkmaktadır. Batı destekli Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Koalisyonu (SMDK), Esad’ın devlet başkanlığı adaylığının gerçeklerden kopuk ve inkarcılığını gösterdiğini ileri sürmektedir. Seçim tarihinin açıklanmasına ABD ve İngiltere emperyalistleri de karşı çıkarak seçim sonuçlarının hiçbir şeyi ifade etmediğini açıklamıştır. Seçim kararını demokrasi parodisi olarak nitelemiştir. Suriye’deki bütün kaotik gelişmeler seçimlerin demokratik, adil ve özgür bir ortamda yapılamayacağı yönlü düşünceleri de geliştirmektedir.
Suriye’deki dengeler ve emperyalistler arasındaki çatışma Nitekim Esad’da gelinen aşamaya kadar boş durmamış ve görece üstünlük ve inisiyatifini yasalarla da pekiştirmiştir. Bu temelde seçim öncesi yasal değişikliklerle başkanlığa aday olmak için son on yıldır Suriye’de yaşama zorunluluğu getirilmiştir. Bu durum Esad’ın muhaliflerini ekarte etme girişimi olarak değerlendirilmektedir. Özellikle emperyalist güçlerle direkt bağ içerisinde olmayan ve yahut da onlara bağımlılık içerisinde hareket etmeyen güçlere karşı sadece Rus emperyalizmi uşağı Esad rejimi değil aynı zamanda diğer emperyalistlere bağımlı ve hatta bizzat onlar tarafından beslemeli radikal İslam eksenli çete ve örgütlenmeler de bir husumet içerisindedir. Fakat yakın süreçten bu yana özelde ABD emperyalist bloğa bağlı sömürücü ve zulüm sistemleri Suriye ve Ortadoğu’da yeni manevralar eşliğinde emperyalist politikalar gütmektedir. Obama’nın Suudi Arabistan ziyareti paralelinde Suudi Arabistan’ın IŞİD, El- Nusra, Müslüman Kardeşler gibi gerici çete örgütlenmeleri ‘terörist’ listesine almaları da buna işarettir. Bu yönelim karşısında iyice teşhir
olan ve sıkışan Katar ve Türk devleti de baskılanma karşısında kerhen de olsa bazı politikalarında yumuşama göstererek rızalık durumunda kalmıştır. Ve IŞİD ve ElNusra gibi hareketlerle herhangi bir bağı vs olmadığı yönlü kendini temize çıkarma yönelimine girmiştir. Hatta özellikle IŞİD ve El- Nusra çete elemanlarının en azından bir bölümünün ve kullandıkları silahların bizzat Türk devleti tarafından örgütlenip sınırlardan geçirilerek PYD ve Esad güçlerine karşı katliamlarda ve şiddet eylemlerinde kullandıkları ayan beyan ortadayken, Türk devleti ikiyüzlü politikalarını devam ettirerek gelişmeleri reddetmekten öte bir şey yapamamıştır. Ve bizzat efendisi ABD ve AB emperyalistlerinin kontrol dışı gelişmeleri ve ihtimalleri üzerine radikal İslam eksenli çetelerle de kısa süreli gerginlikler yaşasa da ciddi ve boyutlu bir kavga hali gelişmemiştir. Geline aşamada PYD ile daha fazla yakınlaşarak bazı politikalarında değişiklikler yapabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır. Nitekim karşısındaki ‘büyük’ düşman olan Esad’a karşı taktiksel manevralar içerisine girerek PYD ve diğer başka güçlerle çeşitli görüşme ve anlaşmalara, çeşitli tavizler vererek emellerine ulaşmaya da çalışacağı dikkate alınmalıdır. Özellikle Batı Kürdistan’daki PYD ve bağımsız güçlerin emperyalist oyunlara gelmemesi ve kendi özgür iradelerinden taviz vermeden hareket etmelidir. Bu noktada Rojava Özerk Yönetimi kapsamındaki meşru, ilerici ve demokratik oluşumlardan geri adım atmadan ezilen ve sömürülenlerin kendi kaderlerini doğrudan kendi ellerine almaları gerekmektedir. Suriye’nin her bir parçası, bölgesi ve yerelindeki oldukça çeşitli ve değişik milliyet ve inançlara mensup halkların kardeşliği temelinde birbirini ötekileştirmeden tamamen özerk ve yerel yönetim mekanizmaları ama aynı zamanda özgür iradeleriyle merkezileşmiş örgütlenmeleri de yadsımadan demokratik kendi kendini yönetimler örgütlenmelidir.
dünya haber
1-15 MAYIS 2014 Halkın Günlüğü
15
Ukrayna’da fillerin tepişmesi ezilen ve sömürülenlerin durumu Bağımsızlık ve daha fazla egemenlik hakkını talep eden Rusya yanlıları, silahlı milislerinin de desteğiyle bazı kentlerin önemli merkezlerini ele geçirerek statükoyu geliştirmek isterken, ABD ve AB emperyalist güçleri yanlısı Ukrayna ordusu ise kamu binalarını ele geçiren Rusya yanlısı muhalif güçlere karşı teyakkuza geçerek operasyon düzenlemektedir Ukrayna özgülünde filleri aratmayan emperyalistlerin çıkar dalaşı ve adeta soğuk savaştan sıcak savaşa dönüşen yönelimleri yoğun bir şekilde sürmektedir. Bilindiği gibi geçen ay Kırım’ın Rusya bloğuna bağlanmasının ardından tansiyon tırmanarak Ukrayna’nın doğusuna doğru dalga dalga yayılmıştı. Aynı şekilde Ukrayna’nın doğusundaki Rus yanlısı milislere desteğini çekmediği iddiasıyla ABD ve AB emperyalist güçleri Rus emperyalizmine ekonomik politik yaptırımlara başlamış ve bunun da dozunu arttırmıştır. Akabinde 17 Nisan’da Cenevre’de, Rusya, ABD, Ukrayna ve AB devletleri arasında yapılan toplantıda tansiyonun düşürülmesi yönünde kararlar alınsa da Rusya bu durumun tersi gelişmeler yaşanmıştır. Bunun üzerine ABD, ikisi Putin’in merkezi örgütlenmesi olmak üzere, 7 Rusya hükümet yetkilisi ile onlarla
bağlantılı 17 şirkete yaptırım kararı almıştır. ABD’ye giriş yasağı getirilen söz konusu kişilerin malvarlıklarının da dondurulacağı açıklanmıştır. Ayrıca ABD’den Rusya’ya yüksek teknoloji ürünü ihracatına yönelik kısıtlama kararını da almıştır. Aynı şekilde buna bağlı olarak AB devletleri de 15 Rus yetkili ve iş adamına ek yaptırım getirme kararına varmıştır. Bu temelde önde gelen sanayi ülkelerinden G7’ de Rusya’ya yönelik yaptırımları sertleştirme kararı almıştır. Böylesi süreçte Ukrayna’nın doğusundaki Kharkiv’de önce Rusya yanlısı akabindeki gelişmeler karşısında ise AB yanlısı yeni Kiev yanlısı olduğu belirtilen Hennadiy Kernes adındaki belediye başkanının uğradığı silahlı saldırıyla ağır yaralanması, yine ülkenin doğusundaki Slavyansk kentini kontrol eden Rus yanlısı milislerin eylemleri sürerken, emperyalist efendilerin çıkar çelişkilerindeki keskinlikler sonucu halk kitleleri arasındaki husumet de daha fazla körüklenerek düşmanlıklar pekiştirilmektedir. Zira vurulan belediye başkanı dolandırıcılıktan hapis yatmış bir patron ve ‘mini oligark’ olarak adlandırılmaktadır.
Ukrayna’daki gerginlik yayıldı Ukrayna’nın doğusundaki gerginlik yayılarak Donetsk bölgesine de sıçramıştır. Üniformalı kişilerin yerel idare binası ile emniyet müdürlüğünün ele geçirmesinin ardından Donetsk Cumhuriyeti’ni temsil ettiklerini vurgulamışlardır. Milislerin binaları ele geçirdiği Konstantinivka ise önemli demir, çelik ve cam üretim sanayi
kenti olarak bilinmektedir. Bağımsızlık ve daha fazla egemenlik hakkını talep eden Rusya yanlıları, silahlı milislerinin de desteğiyle bazı kentlerin önemli merkezlerini ele geçirerek staükoyu geliştirmek istiyorlar. ABD ve AB emperyalist güçleri yanlısı Ukrayna ordusu ise kamu binalarını ele geçiren Rusya yanlısı muhalif güçlere karşı teyakkuza geçerek operasyon düzenlemektedir. Bu çatışmalar karşılıklı ölümlere dönüşerek daha da boyutlanmıştır. Rus emperyalizmi Ukrayna sınırında askeri tatbikata geçerken, Ukrayna ise geri durmayarak savaşmaya hazır oldukları beyanında bulunmuştur. Ukrayna Kiev yönetimi paniğe kapılarak Rusya’nın askeri ve siyasi olarak Ukrayna’yı işgal etmeye hazırlandığını, batıyı kendisinden uzaklaştırmak istediğini, Putin’in başlattığı bu tehlikeli oyunun Avrupa’nın güvenliğini tehdit ettiğini belirterek uluslararası kamuoyuna çağrıda bulunmuştur. Buna paralel ABD ile Rusya gerginliği de aynı hızla devam etmektedir. Özellikle Ukrayna’nın doğusunda artan gerginlik her iki emperyalist güç arasındaki tansiyonu gererek yükseltmiş durumdadır. Karşılıklı olarak ‘sabotaj, pahalı bir hata olacak, ekonomik sonuçlarına katlanırsınız vs gibi restleşme eşliğinde atışmalar gerçekleştirseler de iletişimi bir bütün olarak koparmamışlardır. Öte yandan özellikle Rusya’nın petrol ve doğal gaz üzerinden enerji kaynaklarındaki tartışmasız üstünlüğü karşısında, her ne kadar ABD ve AB emperyalistleri
ekonomik politik yaptırımlarda bulunsa da enerji alanınd ki bazı Avrupa bankası ve şirketleri, Batılı ülkelerin Rusya’ya yönelik yaptırımların kaldırılması ya da yumuşatılması eğiliminde bulunmuştur.
Gerilim tırmanıyor Başını ABD, AB ve Rusya emperyalistlerinin çektiği fillerin, Ukrayna ve doğusundaki yaşanan çatışmalı koşullarda, her zamanki gibi asıl olan ezilen ve sömürülen halk kitlelerine acı faturalar çıkarılmaktadır. Ukrayna’daki yerli gerici kliklerin kapışması da aynı şekilde tam da emperyalistler arası ekonomik politik savaş ve rekabetin bu bölge özgülünde doğrudan yansıması ve yaşanmasından ibarettir. Ora bölgelerindeki ulus ve milliyetler arasındaki kavgadan asıl çıkarı olanlar bizzat emperyalist efendilerdir ve halk kitlelerinin herhangi bir özel çıkarları ve ezilen- sömürülenlere hizmet edecek koşulları içermemektedir. Bu temelde hiçbir ulus ve azınlık milliyetlerin özel ve ayrıcalıklı imtiyaza dönüşmeden tamamen bölgesel özerklik ve yerel kendi kendini yönetim organları ve mekanizmalarıyla kendi kaderlerini ellerine almaları doğru olandır. Bu bilinçle halkların kardeşliği şiarıyla ora halklarını birbirine kırdıran savaşın demokratik bir yanı söz konusu değildir. Ve haksız savaşa karşı halkların başta ABD, Rusya ve AB emperyalist devletleri olmak üzere topyekün emperyalist kapitalizme ve onların işbirlikçi yönetimlerine karşı devrimci savaşı ve mücadelesi ertelenemez bir görevdir.
16
güncel analiz
1-15 MAYIS 2014 Halkın Günlüğü
Bu coğrafyanın kadİm halkları yok olmaya karşı dİrendİ! Bu kısa yazı coğrafyamızın kadim halklarının tarihsel topraklarından kazınmasına karşı gösterdikleri direnişlere ayrılmıştır SAİT ÇETİNOĞLU Coğrafyanın kadim halklarının egemenlere karşı verdikleri uzun umutsuz mücadele sürecine geçmeden önce kısa da olsa direnişlerin muktedirlerce algılanmasına değinmek isteriz: Egemenlerin, muktedir olmayanların kendilerine karşı direniş sürecini şeytanlaştırmaya çalışmaları baskı ve inkâr sürecinin bir parçasıdır. Bu şeytanlaştırmaların tarihi direnişler kadar eskidir. Rejimin / iktidarın / egemenlerin, kendisine karşı çıkan, tehdit eden / tehdit edebilecek olan ve dayattığı kıstasları ve baskıları reddeden her olguyu “hastalık” ölçütü ile patolojik bir çerçevede değerlendirmesi ve bu direnişi dehumanization / insandışılaştırma ile karşılamaya çalışarak, şeytanlaştırması yeni bir olgu değildir. Bu algı, Global baskı mekanizmasının coğrafyamızdaki parçasına da bir “enfeksiyon” olarak “girerek” “kronik” hale gelmiştir. Rejime / iktidara boyun eğmeyen her şey rejim / iktidar / egemen için bir hastalıktır. Oysa toplumun kendisine dayatılan ve varlığını tehdit eden bu baskı mekanizmasına her yerde, her koşulda karşı çıkması, insanlığın doğal ve vazgeçilemez bir hakkıdır. Bu coğrafya Hıristiyanlarının çilesi, 7. Yüzyıldan itibaren İslam akınlarıyla birlikte yoğunlaşarak artar ve Soykırımla sonuçlanır. Bu coğrafyanın Hıristiyan unsurları zor, baskı, şiddet, katliamlarla ve Soykırıma uğratılarak kadim topraklarından kazınmışlardır. İslami fethin, İslam öncesi işgallerle temelden bir farklılığı vardır. Bu kez fatihler kalıcıdır ve coğrafyayı her bakımdan dönüştürürler: Yoğun İslamlaştırma, toprak kayıpları, ağır vergiler, gen havuzuna el konulması (erkek çocuklara el konularak askeri aygıt içine alınması)… gibi. Tabii ki bu baskılara karşı aktif ya da pasif direnmeler bu baskılarla at başı gitmekte, özellikle 18. Yüzyıldan itibaren Fransız Devrimi’nin de etkisiyle bu direnişler daha sistematik bir hale gelerek bağımsızlık çizgisine evrilir. Direnişlerin bağımsızlık dinamiğinin kazanması devletin iktidarına karşı bir tehdittir. Kapitalist toplumlara hükmeden meta fetişizmi gibi, kapitalizm öncesi haraççı toplumlara da iktidar fetişizmi hükmeder. İktidar kendisine tehdit oluşturduğunu ya da gelecekte tehdit oluşturacağını düşündüğü unsurları yok etmesini kendisinde hak görmektedir. Kapitalist toplumlardaki iktisadi düşünce, bu haraççı toplumlarda gelişmemiş, iktidara yönelik olduğunu dü-
şündüğü her hareketi ve unsuru fiziken yok etmekten başka bir şey düşünmemiş ve bu düşünceyi sistematik olarak uygulamamıştır. İktidarın zaafa uğramaması için kendi evlatlarını dahi yok eden bir hanedandan ve zihniyetten söz ediyoruz.
19. Yüzyıldaki direnişler kanla bastırıldı Osmanlı coğrafyasında sırayla bağımsız devletlerin ortaya çıkışı, toprak kayıplarının yanında dış fethin/talanın sınırlanmasını ve giderek ortadan kalkmasının, devletin içerideki unsurlara yönelmesi (iç fetih) içerideki baskı ve zulmü katmerleştirir. Osmanlı coğrafyasındaki tüm unsurlara karşı başlayan bu sistematik talanın günlük
yaşamın bir parçası haline gelmesi, 19.Yüzyılda birçok direnişe kaynaklık eder. Bu direnişler bilineceği üzere kanla bastırılacak. Zaman zaman da gözdağı şeklinde uygulanan şiddet, sistematik kitlesel cinayetler düzeyine yükselecektir. Coğrafyadaki tüm unsurlar bu şiddetten nasibini almıştır: Elenler, Sırplar, Karadağlılar, Pontoslular, Bulgarlar, Melkitler, Durzler, Türkmenler, Kürtler, Ezidiler, Asuri – Kildaniler, Makedonlar, Araplar, kendi ordu mensubu Hıristiyan unsurlardan devşirdiği Yeniçeriler… gibi. Biz bu kısa yazıda daha çok Ermenilerin üzerine uygulanan şiddete odaklanacağız. 19 yüzyılda Ermeniler üzerine uygulanan şiddet sistematik ve ölümcüldür. Bir yüzyıl içinde Ermeni halkının can
kaybı oldukça yüksektir. Üstelik bu şiddet özellikle Ermeni Erkek nüfusuna yönelmekte, erkeklerin öldürülmesine kadınların yoğun İslamlaştırılması eşlik etmektedir. Ermeni toplumunun bu katliamlara karşı tepkilerini, kendi öz-savunma birliklerinin örgütlenmesiyle cevap verirler: 1881'de, Avrupalıların verdikleri güvencenin anlamsızlığını fark eden bir grup Ermeni aydın, cemaat ileri gelenlerinin nasihatlerini bir yana bırakıp, Balkanlar'daki direniş hareketlerinin ve Ermenilerin Zeytun'da verdiği silahlı mücadelenin izinden gitmeye karar vererek, dört koldan savunma gruplarını örgütler. Bunların en meşhuru Beyaban Hayrenyats [Atayurdu Savunma] cemiyetidir. Bunlar örgütledikleri silahlı fedailer sayesinde, izleyen on yıl boyunca Van bölgesini Kürt saldırıların¬dan korudu. Fedailerin mücadeleleri bu asimetrik savaşta umutsuzdu, sonuçta bunlar devasa bir baskı örgütü ve ondan destek alan talancı gruplarla mücadele ediyorlardı; Ancak, asimetrik bir konumlarına rağmen fedailer, Ermeni halkına bir umut aşılamış, yapılanların cezasız kalmayacağına dair bir adalet düşüncesi oluşmuştur. Ermenistan köylüleri olan bu fedailer, Ermeni davasına bağlılıklarını çoğunlukla hayatları pahasına ödemiş olan kahramanlardır. Bunlar arasında öne çıkan bazı figürleri anarsak: Yıllar boyu Ahlat ve Sason dağlarında hüküm sür¬müş Nemrut Aslanı Serop, Jardar, Kevork Çavuş, Vanlı Aram, Ishkan, Sebastialı (Sivaslı) Mourad, Kourken, Sebouh, Andranik, Muşlu Aram, Keri, Zohrabian, Vazgen Darayan, Hraiyr, Hratch... tümü de eşitsiz ve vahşi bir savaşın içinde yer almış, zulüm altında yaşayan Ermeni halkına umut aşılamada önemli pay sahibi olmuşlardır. Fedai birlikleri, gerçek anlamda savaş operasyonları olan bir dizi çarpışmaya da katılmışlardır. Ayrıca Ermenilerin çeşitli bölgelerde kitlesel direnişlerde gösterir. Bunlardan başlıcaları 1862 Zetyun ve 1894 Sason örneğidir. Tehcir öncesi en büyük direniş Nisan 1915’te Van’da gerçekleşir. Tehcir ve Soykırım sırasında da Ermeniler, birçok yerde direniş gösterir: Şebinkarahisar (Haziran Temmuz 1915) Boğazlıyan (23 Temmuz 1915), Fındıcak (Maraş- 1 Ağustos 1915), Urfa'nın Gernüs Köyü (9 Ağustos 1915), Antakya (Musa Dağı14 Eylül 1915) , Urfa (29 Eylül 1915), Islahiye (7 Şubat 1916), Akdağmadeni ( 4 Nisan 1916), Tosya (9 Nisan 1916) , Zeytun (Ağustos 1915Ekim 1915), ve Sason’da (Temmuz 1915) tehcir kararına karşı umutsuz toplu direnişler olur. Ancak bu asimetrik savaş ve topyekûn saldırılara Ermeniler mukavemet edemez. 1915 Soykırımı sonrasında, ölüm yürüyüşünden arta kalanların yurda dönmeleri ve bugüne kadar her ne şekilde olursa olsun bu coğrafyada tutunmaya çalışmalarını ve Soykırım sürecinde dünyanın dört bir yanına ucuz ve güvencesiz iş gücü olarak dağı-
güncel haber 17
1-15 MAYIS 2014 Halkın Günlüğü
lan Ermenilerin, bulundukları yerden asimilasyona ve Soykırımın inkarına karşı direnmeleri ve adalet arayışları da 100 yıla yakın bir direnişi simgeler. Ayrıca Soykırımın inkârı, bu coğrafyanın önündeki başlıca engeli teşkil ederek günümüze uzanmaktadır:
hasına geçtiği ilk yer olmuştur. Nebyan bölgesinde 17 Pontos köyünün o zamanki resmi nüfus kayıtlarına göre 8. 612 nüfus ve 1. 457 hanesi vardı. 1.500‘e yakın silahlı çıkarabilen on bir Pontos köyü seferberlik emrine itaat etmedikleri gibi, aynı emre itaat etmek istemeyen Bafralı Pontoslular da Nebyan‘da toplanmaya başladı. Nebyan’da toplanan Pontoslular gerekli örgütlenme düzeyinden sonra köyleri koruma ve direnişe başlarlar.
Soykırımın ardından Ermenilerin taşınmazlarına el konuldu 1915 Soykırımı ve Hıristiyan mülklerinin Müslümanlara dağıtılması bugün demokratikleşme sürecinin önünde duran en büyük engeldir. Türkiye, 1915’in inkarıyla birlikte donmuştur. Kemalist dönemin bir toprak reformu baskısıyla karşı karşıya kalmamasının nedenlerinden biri de bu katledilen Hıristiyanların mülklerinin, Soykırımın suç ortaklarınca el konulması ve bunlara dağıtılmasıdır. 1915 Ermeni Soykırımı sürecinde, Ermenilerin tehcir edilirken terk etmek zorunda bırakıldıkları taşınmazlar yağmalanmış ve / veya satılmıştır ve bu taşınmazlara el koyanlara tapu verilmesinin yolu açılmıştır. 1925-35 yıllarına ait gazete koleksiyonlarında bunlara dair binlerce örnek yer almaktadır. İktidar partisi CHF başta olmak üzere iktidar kurumlarına (Türk Ocağı, Halkevleri… gibi) ve özel sektör kuruluşlarına (şirketler, odalar, borsalar… gibi) Ermeni ve Rum mülkleri bedelsiz dağıtılmıştır. Çankaya köşkü dâhil çeşitli illerdeki Atatürk müzeleri el konulan Ermeni mülkleridir. Trabzon müzesi de Rus uyruklu Pontoslu Kostantin Kabayanidis’in mülkü olup, Kabayanidis de mübadeleye tabi değildir. İnkâr, 1915 sürecinde yemlenenlerin, nemalandırılanların ve cezalandırılmayanların sayesinde sürdürülmektedir. Süryanilerin direnişi Soykırım (Sayfo) sırasında soylu bir direniş sergiledikleri iki önemli yerden biri ´Ayn-Wardo [Gül göze] Midyat’ın doğusunda 9-10 km kadar bir uzaklıkta. Diğeri Hazax (İdil) Midyat-Cizre yolu üzerinde, Midyat’tan 60 km kadar bir uzaklıkta, Cizre´ye yakın. ‘Ayn-Wardo’da direniş örgütü Ulusal Kurulun önderi Mas’ud Be-Šlemën [Mesut Şleymun] Ulusal Kurulun diğer üyeleri: Gallo Be-Šabo [Gello Şabo], Jërjo Be-Qašo Asmar [Cırco Asmar], Tuma Be-Griğo [Tuma Griğo ] Hazax’te direniş örgütü Ulusal Kurulun önderi işo Hanna Gabre Ulusal Kurulun diğer üyeleri: Tuma ´Abde Këtte [Kıtte], Bëhnan ´Isko, Murad Ḫannuše [Hannuşe], Andërawos Ḫanna Eliya, Ya’qub [Yakub] Ḫanna Gabre, Behnam Aqrawi Ayrıca Ulusal kurulun diğer üyelerinin yönettiği alt komite üyeleri vardı. Bunların arasında görev bölümü vardı. İstihbarat, silah ve cephane, stratejik denetleme, diplomasi ve propaganda, fedai ve savaşçı örgütleme, erzak ve mutfak, sağlık ve defin... Devletle yapılan ateşkesten sonra, her iki yerin "Ulusal Kurul" üyeleri tek tek devletin istihbaratı tarafından İttihatçılar ve daha sonra Kemalistler tarafından sindirildi. Bir bölümü Diyarbakır ve Elâzığ İstiklal Mahke-
ortak bir programı takip etti. Çarşamba kazasındaki Ermeni birliklerinin faaliyeti de devlet tarafından Pontus Rumluğunun faaliyeti olarak kabul edilir. Çarşamba kazasında Ermeni birlikleri, 1920 yılı sonuna kadar faaliyette bulunmuştur. Çarşamba’nın en önemli Pontus kaptanları Akça Papas ve Vasil’di. Başlıca reisler: Bölükbaşıoğlu, Ağlos, Eğridere Köyü’nden Markar, Çifçi Köyü’nden Markaroğlu, Yovakim, Köyceğiz’den Haçin Usta, Todor, Kör Lazarani’nin oğlu Yuvan, Kara Yorgi, Manşeroğlu Karyani, Sarı Mayoki Lâdik kazasında 27 pontos köyü bulunmaktaydı başlıca Pontos reisleri: Sokrat, Sarı Pavli, Kode Çavuş, Samsunlu İstil, Rum Dimyet.
Vezirköprü bölgesindeki reisler Vezirköprü kazasında 31 Rum köyü bulunmaktaydı. Pontus reislerine en büyük desteğin, Vezirköprülü Pontoslu tüccarlar tarafından sağlanmakta olduğu iddia edilmektedir. Bu tüccarlar; Manifaturacı Çömlekçioğulları, Aleko, Lazoğlu Dimitri, Terzi Sovakim, Çömlekçi Sava’nın Avram, Abacı Yankooğlu Lefter, Abacı Vasil’in Yeğeni Todor, Tüccar Yanko’ydu.
Başlıca reisler
melerinde kurşuna dizildi.
Pontos bölgesindeki direniş ve gerilla hareketi
Bafra ilçesi mahalle ve köylerindeki Pontos reisleri
Bölgedeki partizan hareketinin efsanevi liderleri biri Andon Paşa‘dır. Andon 1918 son günlerinde ihanete uğrayarak öldürülür. Andon Paşa’nın katledilmesi Pontos’ta büyük bir moral bozukluğu ve liderlik zaafı yaratmasına fırsat vermeden yerine kısa sürede Kocabaş Anastas Kaptan adlı, bir başka kaptanın geçmesi ve 1923′e kadar devam eden mücadelede Anton Paşa’nın yolundan devam ederse de Kaptanın kaptanı gibi ihanete uğrayarak öldürülür. Sonrasında bu iki gerilla liderinin yeri doldurulamamıştır. Andon Paşa’nın eşi Palaiga da, Andon Paşa’nın ölümünden sonra partizan hareketine katılır ve o da 1923 yılına kadar kaptan olarak mücadeleye devam eder… Samsun ve çevresinde faaliyet gösteren başlıca reisler: Anastasoğlu Hacı ve Biraderleri, Satıryan Hacı Bedros, Haridosoğlu Kara Dimitri, Yorgi, Istefanoğlu Kör Panayot, Sava Damadı Sovakim, Kethüdaoğlu Haralambos ve Krekioğlu Sava, Elma Çukuru Köyü’nde Yorgi ve Nikolaoğlu Kosti, Abanoz Y orgi, İkizpınar köyünden Yanko, Enderun Mahallesinden Vasilaki, Demircusuyu Köyü’nden Nikofor, Adatepe Köyü’nden Kör Panayot, Sarı Kilise Köyü’nden Sokuloğlu, Kiliboğlu Yanko.
Matbaacının Hesakil, Yorgi Biraderi Platon, Hacı Andon, Anastas Yorgi, Pandolaki, Perikli, Elbedas, Eczacı Aleko, Alaçamlı Perigli, Reji Müdürü Duracı, Papas Anestes, Kerabus Yazıcıoğlu, Orakoğlu Panayot, Hacı Abos, Doğanoğlu Todori, Nikolanın Anastas, Derbent’ten Sokrat, Suzirioğlu Kiryako, Balcıoğlu Yorgi, Taşcıoğlu Sava, Koli, Kostantin, Avrakim Hoca,
Bafra çevresi Birinci Dünya Savaşı sırasında ilk önemli gerilla eylemliliği Bafra civarında görülür. Bafra’nın “Nebyan” bölgesinde Pontos nüfusunun yoğunluğu dolayısıyla Bafra’nın Nebyan bölgesi Pontus gerillarının faaliyet sa-
Bafra çevresindeki başlıca reisler Bafra’nın Kilik Köyü’nden reis İstavri, Samsun’un Taflan Köyü’nden reis Lefter, Havza kazasının Küpçüdağı Köyü’nden Piç Vasil, Bafralı İstavri’yle hareket eden Aliko, Osmanbeyli Köyü’nden Peço, Samsun’un Kurugökçe Köyü’nden Andon, Balıklar Köyü’nden Endik, Karapınarlı Köyü’nden Piç İlya (Kara İlya), Kirazlı Köyü’nden Taşcıoğlu Kara Sava, Bafra’nın Yayla Köyü’nden Kel Sava, Samsun’un Eğribel Köyü’nden Anastas ile dayısı diğer Anastas, Ayındere Köyü’nden Balcıoğlu Deli Yani, Havza’nın Elmalıca Köyü’nden Eleni Çavuş, Yeraltı Köyü’nden Falı, Samsun’un Beylik Köyü’nden Sarı İstil, Kapıkaya Köyü’nden Kavaklıoğlu Yuvan ile yeğeni Totoroğlu Ağabyos, Alaçam Köyü’nden Gürdekoğlu Simyon, Ayındere Köyü’nden Temüroğlu Yani, Bakırpınarı Köyü’nden İstavri, Zeynel Köyü’nden Todoroğlu.
Çarşamba ve Terme çevresi Çarşamba kazasında faaliyet gösteren çeteler ekseri Ermenilerden oluşmuştu. Bilhassa ateşkesin ardından Ermenilerle Pontoslular,
İlya Patlakoğlu, Deli Mina, Tütüncüoğlu Hacı, Mihailoğlu Nikola, Fidas, Kpaklı Eşme Köyü’nden Sava, Hacı Savaoğlu Sovakim, Dere Köyü’nden Kostantin Çavuş, Bıçakçift Köyü’nden Kısa Yorgi, Süleyman Köyü’nden Topal Hoca ve Kara Todor, Aydoğdu Köyü’nden Kocabaş Anastas ve Orakoğlu Anastas, Ksarlık Köyü’nden Patlos, K. Şirincik’ten Nazek, Çayköyden Dimitri. Burcu Gürsel, Maça Papazı (1): Bir Patoloji Kurgusunda Hükümranlık Fantezileri, http://azadalik.wordpress.com /2012/06/19/maca-papazi-1-bir-patolojikurgusunda-hukumranlik-fantezileri/ Yaşadıkları coğrafyadaki Müslüman unsurların (Türk, Kürt, Çerkez… )devlet destekli baskısı ve şiddetinin dışında Ermenilerin 19. Yüzyıldaki can kayıplarını ve devletin aktörü olduğu kitlesel cinayetleri kronolojik olarak şöyle sıralanabilir: 1822-23 Batı Ermenistan, 2000. 1829 Bayazıd, 5000. 1836 İstanbul, 5000 (Ermeni gençleri). 1836 Batı Ermenistan, 4000. 1856 Trabzon- Erzurum 15000. 1862 Zeytun (Süleymanlı), 3000. 1862 Van 3000. 1863 Muş 2000. 1864 Çarsancak 2000. 1866-67 Ermeni vilayetlerinde 2000. 1877 Bayazıd 8000. 1878 Haçin (Saimbeyli) 3000. 1879 Eleşkirt- Diyadin 10000. 1880 Van 5000. 1885 Batı Ermenistan 5000. 1887 Batı Ermenistan 2000. 1890 Batı Ermenistan 3000. 1890-94 Batı Ermenistan 5000. 189596 osmanlı coğrafyasında toplam 300000. 1909 Kilikya 30.000, Bugün inkardan ve cezasızlıktan cesaretle, cihadistlere lojistik desteğin ötesinde sınırlar açılıp 1915’te Soykırıma direnen Musadağ’lıların çocukları ve torunlarının yurdu Kessab’ta Soykırım ikinci defa sınır ötesine taşınırken , 1915’te Musadağ’da tamamlanamayan işlem gerçekleştiriliyor. devam” sloganlarını attı.
18
güncel haber
1-15 MAYIS 2014 Halkın Günlüğü
Klikler arası çatışma derinleşiyor Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi yaşanan bu gelişme AKP ile Cemaat arasındaki çatışmadan, bu anlamda klikler arası çatışmadan bağımsız değildir. Dolayısıyla bu çatışma esasta Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar çeşitli görüngüler altında ve değişik konularla beslenerek yeni gündem ve tartışmalar şeklinde sürecektir Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç Anayasa Mahkemesi‘nin kuruluşunun 52. yılı vesilesiyle yaptığı konuşmada devletteki krizi tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. Konuşmasının ana teması ve konuşması boyunca kullandığı tüm argümanlar bu krizden beslenirken, konuşmanın hemen her satırı AKP iktidarına, yargıdan vurulan şamar niteliğindeydi. AYM başkanı Haşim Kılıç’ın bu konuşması hakim sınıflar düzeninin içinde bulunduğu kokuşmuşluğu ve AKP iktidarının içinde yüzdüğü bataklığı net ve çıplak olarak deşifre eden nitelikteydi. Kılıç’ın konuşması, yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesine gelmesi veya genel zamanlaması açısından rastlantı değil, Cumhurbaşkanlığı seçiminde de ilgili tarafların çatışmaya devam ettiği ve edeceğinin işaretidir. Bu durum, Cumhurbaşkanlığı sorununda ciddi çatışmanın olacağının göstergesidir.
Burjuva klikler çıkarları için pragmatisttir AKP iktidarının yüksek yargıdan tüm yargı birimlerine kadar bütün bir hukuk sistemi ve yargı kurumlarına uyguladığı baskıdan, yani yargıya ‘‘zorla giydirilmek istenen gömlekten‘‘, bu ‘‘gömleğin giydirilmesinde‘‘ görevden alma, görev yerlerini değiştirme biçiminde uygulanan tasfiye operasyonlarına, AKP iktidarının yüksek yargı kararlarına yönelttiği eleştirilerden, yargıyı paralel yargı olarak hedef almasına, AKP’nin bu saldırılarına karşın AYM’nin verdiği kararların arkasında olduğuna, yargının her düzeyde ve tüm kurumlarında ikiye bölündüğüne kadar bir dizi konuda devlet içinde yaşanan krizi olgu ya da gerçeklerle ortaya koyan, aynı zamanda AKP iktidarına açıktan tavır alarak oldukça sert ve açık eleştirilerde bulunan bir konuşmaydı Haşim Kılıç’ın konuşması… Evet, Haşim Kılıç Anayasa Mahkemesi Başkanı olarak (ve Anayasa Mahkemesi‘nin diğer üyelerinin de onayladığı konuşmasıyla) AKP iktidarına açıktan meydan okumuştur. İnternet sitesine getirilen yasağın AKP
iktidarı aleyhine AYM‘nin kararıyla kaldırılması kastedilerek ‘‘Verdiğimiz kararların arkasındayız!‘‘ ve ‘‘Zorun dayattığı gömlekleri giymeyeceğiz‘‘ diye ekleyerek AKP‘ye açıktan meydan okumuştur. Bu meydan okuma bir kahramanlık meselesi değil, isim teleffuz etmese de alenen Cemaat adına açık taraf olma ve çatışmayı benimseme manasında anlamlıdır. Haşim Kılıç bu konuşmasını doğrudan Erdoğan ve bakanlarının yüzüne yaptı. Nitekim Erdoğan ve şurekası karın ağrılarına gömülerek derhal reaksiyon gösterdi. Erdoğan konuşma sonrası resepsiyona kalmayarak tahammülsüzlüğünü ve tavrını gizlemedi. İktidarın diğer bakan ve sözcüleri ile meclis başkanı da nitekim hemen konuşmanın akabinde en sert olarak tabir edilen açıklamalarda bulunarak Haşim Kılıç‘ın şamarından duydukları acıyı gidermeye çalıştı. Ki, açıklamalar ve tepkiler hala devam ederken, daha bir süre bu açıklamayla ilgili tartışmaların süreceği de açıktır. Zira söz konusu açıklama-konuşma alelade bir konuşma değil, ciddi suçlama ve eleştiriler barındıran, AKP iktidarını hırpalayarak teşhir eden niteliktedir. AYM başkanının doğrudan AKP iktidarına tavır alıp açıktan ağır eleştirilerde bulunması toplumda elbette belli etkiler de yaratacaktır. Bu anlamda konuşmanın tesiri karşılıklı açıklamalar, suçlamalar vb temelinde bir müddet daha sürecektir. Ki Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi yaşanan bu gelişme AKP ile Cemaat arasındaki çatışmadan, bu anlamda klikler arası çatışmadan bağımsız değildir. Dolayısıyla bu çatışma esasta Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar çeşitli görüngüler altında ve deği-
şik konularla beslenerek yeni gündem ve tartışmalar şeklinde sürecektir. İktidar cephesinin reaksiyonu anlaşılırdır. AKP iktidarının bu konuşmayı sindirmesi, yapılan eleştirileri hazmetmesi düşünülemez. Verdiği tepki, ve karşı suçlamalar biçiminde yaptığı açıklamalar da bunu teyit etmektedir. Çatışma keskinleşerek devam edecektir. Hatta daha hırpalayıcı olacağını da eklemek gerekir. Kuşkusuz ki, keskinleşip derinleşen muhtemel çatışmanın tarafı başlı başına Haşim Kılıç olmayacaktır. AKP Haşim Kılıç‘ı siyasi tartışmalara (gerçi zaten girmiştir) çekerek itibar ve etkisini kırmaya çalışacaktır ama Haşim Kılıç‘ın buna düşmeyeceği açıktır. Muhatap olan iktidar cephesinin tavır, tutum ve tepkisi buyken, muhalefet (CHP, MHP ve BDP) Haşim Kılıç‘ın konuşmasını destekleyerek konuşmayı olumlayan açıklamalarda bulundu. Ki bu sürecin tartışmasında muhalefet önemli bir taraf olarak yer tutacaktır. Haşim Kılıç ve dolayısıyla Cemaati desteklemek objektif olarak muhalefete havale edilmiş ve BDP hariç özellikle CHP bu görevi dünden beri üstlenmiş durumdadır. Muhalefetin topluca Haşim Kılıç’ın konuşması şahsında arkasında durmasının tek sebebi AKP iktidarıyla yaşadığı çatışmadır veya iktidar burjuva gerici sınıfların ahlak yoksunu, sömürücü ve zulümkar olmasının yanında, pragmatist ve ilkesiz olduğunu da söylemek gerekir. Hedeflerine ulaşmak ve gerici çıkarlarını koruyup kollamak için her yolu mübah sayan gerici sınıflar elbette ilkesiz ve pragmatisttirler de. Onlar bencil çıkar ve gerici hedeflerine ulaşmak için herkesle dostluk geliştirir, her türden ilkesizliği reva görürler. AKP
iktidarını düşürüp iktidara gelmek için de Cemaatle de diğer emperyalist gerici güçlerle de ittifak yapıp onlar adına çatışır. Bu tavır sadece muhalefet eden gerici sınıf klikleri açısından böyle değil, iktidar ve hükümet eden kesim-klikler için de aynılıkla geçerlidir. O da muhalefete karşı her gerici emperyalist güçle ittifak yapar vb vs… Bu vesileyle Haşim Kılıç’ın konuşmasını da aynı zeminde görmek gerekir. Yani Haşim Kılıç elbette yaşanan birçok gerçeği dile getirdi ve iktidardaki AKP kliğine haklı-doğru eleştiriler yaptı. Ancak bu, Haşim Kılıç’ın gerçekten dürüst, doğrulardan yana, hak-hukuk ve adaleti doğru temsil edip tarafsız olduğu, gerçeklerden yana olduğu, ya da daima iktidarın vb hatalarını, gerici politika ve uygulamalarını eleştirip tavır aldığı anlamına gelmez. Bilakis, iktidarın halk kitlelerine karşı geliştirdiği bir yığın saldırıya karşı çıkmak şöyle dursun bunları desteklemiş ve verdiği kararlarla gerici halk düşmanı bir niteliği ortaya koymuş olduğu açıktır. Bugün Haşim Kılıç doğrudan Gülen Cemaati‘nin sözcülüğünü yapmaktadır. Salt bu bakımdan bile Haşim Kılıç’ın gerici çıkarlardan bağımsız bir davranış veya tutum içinde olmadığı açıkça ortadadır. Haşim Kılıç daha düne kadar hükümetin tüm uygulamalarını vb destekleyip AYM’de resmileştirirken, bugün çelişkiye düştüğü için buna uygun tavırlar alıp konuşmalar yapmaktadır. Kısacası Haşim Kılıç’ın da diğer burjuva gerici klik ve kesimler gibi, diğer özelliklerinin yanı sıra ilkesiz ve pragmatist olduğu açıktır.
Bu bataklıktan çıkmanın alternatifi mücadele alanlarıdır Bütün bu gerçekliğe karşın Haşim Kı-
güncel haber
1-15 MAYIS 2014 Halkın Günlüğü
lıç’ın konuşmasının bizler açısından önemi devlet krizini resmi ağızdan, yani devletin temel kurumlarından olan yargı cephesinden itiraf edip deşifre etmesi ve mevcuttaki hakim sınıflar düzenini objektif olarak teşhir etmiş olmasıdır. Gerici klikler arası dalaş ve çatışmanın devrimci cephe tarafından değerlendirilmesi gereken tek yanı da budur. Aksi halde ne AKP kliğini ve ne de Haşim Kılıç ve onun şahsında Cemaati olumlama gibi bir tutumu olmaz-olamaz. Doğru sınıf tavrı ancak bu dalaştan sınıf hareketi ve devrim lehine yararlanmaktan ibarettir. Herhangi bir gerekçeyle şu ya da bu gerici kliği desteklemek sınıf bakış açısından uzaklaşarak gerici sınıfların kuyruğuna takılmak olur ki, proleter devrimciler asla bu pozisyonu kabul ve tercih etmez, kesin biçimde reddeder. Aksi halde varlık gerekçelerine ters düşmüş, sınıf işbirlikçiliği durumuna geçerek sınıfa ihanet etmiş olurlar. Sosyalist politika faşist düzen hakim sınıfları arasındaki çatışma ve çelişkilerden yararlanmayı öngörürken, asla bunların herhangi bir kesimine ehven bakmayı veya ‘‘kötünün iyisi‘‘ mantığıyla ilkesiz yaklaşıma düşmeyi kabul etmez. Gerici klikler arası çatışmadan çıkarılması gereken görev; bu çelişki ve çatışmanın derinleştirilmesi dahil, çelişkilerinin ürünü olarak ortaya döktükleri gerçekliklerini devrim lehine propaganda ederek gerici sınıfları düzenleriyle birlikte teşhir edip, proletarya ve halk kitlelerini devrimci kurtuluşları doğrultusunda aydınlatarak örgütlemek biçiminde özetlenebilir-özetlenmelidir. Nitekim Haşim Kılıç’ın AKP iktidarına karşı yürüttüğü eleştiriler ve devlet kurumları veya yargının içinde bulunduğu durumu devrimci ajitasyon-propaganda da kullanarak hakim sınıfların demokrasi-ileri demokrasi, yargının bağımsızlığı ve tüm demagojik safsatalarını kendi itiraflarıyla deşifre edip gerici faşist düzenin siyasi teşhirini devrimci açıdan derinleştirmenin olanakları son derece elverişli durumdadır. Bunun dışındaki yönelimler öyle ya da böyle hakim sınıfların gündemleriyle meşgul olup niyetten bağımsız olarak onların çeşitli kesimlerinin ekmeğine yağ sürmek olur. Sonuç olarak, AKP’nin eski ortakları ve AKP tarafından yol verilenlerin, tersinden de desteği alınanların bugün AKP iktidarına karşı keskin bir iktidar mücadelesi içinde olduğu, bunların AYM’yi ele geçirecek düzeyde devlet kurumlarında kadrolaşarak kök tuttuğu, bu durumun AKP’yi zaman zaman çaresiz bıraktığı bugün bir kez daha çıplak biçimde açığa çıkmıştır.
19
Uşakların stratejik ittifakı Emperyalistler tarafından dört parçaya bölünmüş olan Kürdistan coğrafyası kanayan bir yara olmanın yanı sıra sömürücü zalimlerin ‘zengin hazinesi’ sıfatıyla yok sayılmıştır Rojava sınırlarında bir yandan Güney Kürdistan diğer yandan ise Kuzey Kürdistan hatlarına ABD emperyalizminin stratejik uşakları hendek kazmaktadır. Bu durum stratejik uşaklığın bir parçası olarak Ortadoğu’da da stratejik uşaklarlar devam ettirilmektedir. Özellikle son dönemlerde KDP ile AKP’nin bu yönlü ekonomik ve politik gerici anlaşma konseptleri içerisinde olduğunu vurgulamak isteriz. KDP ve AKP, geliştirdikleri petrol anlaşmaları, gizli- kapalı görüşmeler, yoğun ziyaretler ve ortaklaşmalar, ortak politikalar ve bütün bunların yanında şimdi de Güney Kürdistan ve Kuzey Kürdistan sınırlarında Batı Kürdistan hatlarına hendekler kazarak geçişleri engellemek istemektedir. Zira Batı Kürdistan’da PYD önderliğinde gerçekleşen ilerici ve demokratik Rojava Özerk yönetiminden hiç de hoşnut değiller. Bu somut durum ve nesnel gelişmelere karşı, çeşitli aralıklarla yakın süreçlerimizde açık beyanlarda bulunularak engelleyici ve tıkayıcı rol oynadıkları ve bu gerici politikayı sürdüreceklerini de ifade etmekteydiler. Şimdiki süreç ve gelişmeler bu noktada farklı bir politika içerisinde olmadıklarını da göstermiş oluyor.
Sömürü ve zulüm yapmakta sınır tanımıyorlar Türk devleti sözde geçişleri engellemek ve kaçakçılığı önlemek için Hatay Reyhanlı sınırında seyyar duvar örerek, aynı zamanda Urfa hattında da duvar örerek, KDP’de Rojava sınırına hendek kazarak aynı zihniyet temelinde Türk devletiyle stratejik ortaklığını deklare etmektedir. Aslında geçen yıl iki stratejik uşak Bar-
zani ve Erdoğan’ın Amed’de gerçekleştirdiği buluşma ve kamuoyuna yapılan açıklamalarla ABD emperyalizminin öngördüğü politikalar çerçevesinde tekçi egemenlik anlayışlarını ve niyetlerini de gösteriyordu. Bu stratejik uşaklık ve ortaklık, bizzat emperyalistler tarafından ya da onların eliyle işbirlikçileri üzerinden dört parçaya bölünmüş Kürdistan halklarının gelinen aşamada birleşme ve bir arada olma durumuna da bir set çekme yönelimini de taşımaktadır. Rojava sınırına kazılan hendekler ve karakol yapımlarını protesto eden halk Colemerg, Wan, Dersim ve Cizre’de barikatlar kurarak yürüyüşler düzenlemiştir. AKP ve KDP’nin Rojava sınırına kurdukları hendeklere karşı özellikle Kürt yurtsever gençliği nöbet tutarak sınıra meşaleli yürüyüş gerçekleştirmiştir. Binlerce Kürt yurtseverinin yürüyüş sonrası nöbet eylemleriyle protestosunu sürdürmüştür. Kobane Kantonu’nu hemen karşıdan görülecek şekilde tepeye kurulan çadırlarda nöbet eylemi devam ettirilmiş, özellikle gençler meşaleli yürüyüşlerle tepkilerini göstermişlerdir. Dört parçaya bölünerek son derece meşru ve demokratik hakları elinden alınarak kendi kaderini tayin hakkı, tekçi emperyalizm ve uşakları tarafından çiğnenen ve ezilen Kürt ulusu coğrafyası Kürdistan’a hendekler kazılarak utanç duvarı örülmektedir. Karakol ve kalekol yapımları ve de Rojava sınırlarında hendek kazılarak gerici faşist sömürü ve zulüm politikalarında ısrar edileceği mesajı verilmektedir. Uluslararası tekelci sermayenin derinleşmesi ve merkezileşmesi temelinde Ortadoğu ve Kürdistan’a da yönelen emperyalistler ve uşakları yeni konseptlerine uygun olarak sürecin öznelerini ve gelişmeleri dizayn etmek istemektedir. Yakın süreçte Cenevre Konferansı’yla yeterince istedikleri sonucu alamayan başını ABD’nin çektiği emperyalist blok, şimdi de bizzat yerel gericilikleri olan KDP ve AKP uşakları üzerinden özellikle Batı Kürdistan’da olu-
şan ilerici ve son derece meşru Rojava özerk yönetimini etkisizleştirerek bağımlılık ilişkisi ekseninde kendi gerici sömürü ve zulüm statükolarını kabul ettirmenin politikaları içerisindedir. Tekçiliğin yeniden başka biçimlerde üretilerek inkar ve imha siyasetinde ısrarın yönelimi söz konusudur. Kendi öngördükleri gibi gelişmeyen ve taşları göreceli de olsa yerinden oynatarak ezilen ve sömürülenler için moral değerler içeren özellikle Rojava özerk yönetimi karşısında emperyalistler ve stratejik yerli gerici uşakları daha fazla yoğunlaşarak kapsamlı saldırılardan geri durmamaktadır. Emperyalizmin uşağı tekçi faşist Türk devlet iktidarı ve hükümeti AKP ile Güney Kürdistan’daki gerici KDP önderliğindeki yönetimin Batı Kürdistan sınırında kazdıkları hendekler, başta Kürt ezilenleri olmak üzere Kürdistan ve Ortadoğu’daki sömürülen ve ezilen halk kitlelerinin ördükleri barikatlarıyla kesinlikle aşılacaktır. Özellikle Rojava özerk yönetimiyle dört parçaya bölünmüş ve uluslararası bir sorun ve olgu haline gelmiş Kürdistan’ın birleşme ihtimali de daha fazla olası bir gerçeklik olarak önümüzde durmaktadır. Bu gelişmeler karşısında Özgür Demokratik Birleşik Sosyalist Kürdistan şiarıyla söz konusu ihtimalleri karşılıyoruz. Başta Kuzey Kürdistan olmak üzere Batı Kürdistan ve diğer her bir parçadaki ezilen Kürt ulusunu kendi kaderini tayin hakkını belirleyerek merkezileşmiş irade temelinde bir kararlaşma durumu kaçınılmaz gelişmeler arasındadır. Bu son derece meşru ve demokratik bir hak olarak bütün ezilen ve sömürülenlerin emperyalist kapitalizmin her türüne ve onun her bir parçadaki yerli stratejik işbirlikçi faşist ve gerici devlet ve yönetimlerine karşı Sosyalist Halk Savaşı perspektifiyle bütün uluslar için tam hak eşitliği, bütün ulusların kendi kaderini tayin hakkı, bütün ulus ve milliyetlerden işçi ve emekçilerin birleşimi şiarıyla mücadele edelim, savaşalım ve kazanalım.
20 Eskişehir ve Antalya’da kavga kültür sanat
1-15 MAYIS 2014 Halkın Günlüğü
Demokratik Haklar Federasyonu’nun Gezi Ayaklanması’nda katledilenler anısına Eskişehir ve Antalya’da düzenlediği konserler coşkusuyla dikkat çekerken, sahne alan Grup Munzur ezgileriyle kitleye keyifli anlar yaşattı ESKİŞEHİR: Demokratik Haklar Federasyonu’nun Gezi Ayaklanması’nda katledilenler anısına düzenlediği Grup Munzur dinletisi, kitleselliği ve coşkusuyla dikkat çekti. 25 Nisan günü saat 19.00’da Zübeyde Hanım Kültür Merkezi’nde başlayan etkinlik, Gezi Ayaklanması’nda şehit düşenler şahsında tüm devrim şehitleri anısına bir dakikalık saygı duruşuyla başladı. Ardından sine vizyon gösterimiyle programa devam edildi. ‘Her türlü iç ve dış tasfiyeye karşı mücadeleyi sürdüreceğiz’ Etkinlik sırasında konuşan DHF temsilcisi, “Bizler yozlaşmaya, çeteleşmeye, yalana, talana, sömürüye karşı mücadelenin adıyız. Meşru militan mücadelemizle mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz’’ diyerek Gezi şehitlerini andı. Ülke geneline dalga dalga yayılan Gezi Ayaklanması’na vurgu yapan temsilci, Haziran Ayaklanması sırasında faşizmin gerçek yüzünün bir kez daha görüldüğünü belirtti. Her türlü iç ve dış tasfiyeciliğe karşı mücadele vurgusu yapan temsilci, 1 Mayıs’ta İstanbul’da Taksim’de, Ankara’da ise Kızılay’da olacaklarını belirterek kitleyi 1 Mayıs’ta DHF saflarında alanlara çağırdı.
Gabriel Garcia Marquez yaşamını yitirdi
Polisler Ali’yi katletmeseydi Ali İsmail burada olacaktı
‘Güneşli güzel günleri birlikte yaratmaya geldik’
Gezi Şehitleri adına konuşan Ali İsmail Korkmaz’ın ailesinden Okan Korkmaz, 2 Haziran gecesi Ali İsmail Korkmaz’ı başbakanın telkinleriyle hareket eden polislerin katlettiğini belirterek “Polisler Ali’yi katletmeseydi, Ali İsmail şu an burada aramızda olacaktı” dedi. Okan Korkmaz, Ali İsmail Korkmaz şahsında tüm devrim şehitlerini unutmayan, hafızasında tutan tüm devrimci demokratik kurumlara ve DHF’ye teşekkür etti.
Ovacık Halk Dayanışması’nın Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu, Eskişehir’de bulunan Ali İsmail Korkmaz anıtına karanfil bıraktı. Ardından Eskişehir Dersimliler Derneği’ni ziyaret etti. Eskişehir Tepebaşı ve Odunpazarı Belediyeleriyle görüşmeler yaptı. Ovacık Belediye Başkanı Maçoğlu, Gezi Ayaklanması’nda şehit düşenlerin isimlerini sayarak etkinlikteki konuşmasına başladı. Ovacık Belediye Başkanı Maçoğlu
Yüzyıllık Yalnızlık, Kolera Günlerinde Aşk gibi kitaplarıyla edebiyat tarihine kazınan Nobel ödüllü Kolombiyalı yazar Gabriel García Márquez yaşamını yitirdi Meksika’nın başkenti Meksiko’da geçirdiği ağır zatürre nedeniyle hastaneye kaldırılan ve 9 Nisan’da hastaneden taburcu edilen dünyaca ünlü yazar Gabriel José de la Conciliación García Márquez, 17 Nisan’da yaşamını yitirdi.
Marquez sonsuzluğa uğurlandı Büyülü gerçekçilik akımının öncülerinden olan Marquez, Meksika'nın başkenti Mexico City'de binlerce kişinin katıldığı törenle 22 Nisan’da son yolculuğuna uğurlandı. Yazarın cesedi, ölü-
münden sonra ailesinin yaptığı törenle yakıldı. Marquez’in külleri, Mexico City'deki Güzel Sanatlar Sarayı'na alkışlar eşliğinde getirildi. Törene Marquez'in eşi Mercedes Barcha ile oğulları Gonzalo ve Rodrigo da katıldı. Törende yapılan konuşmada Marquez'in tüm zamanların en büyük Latin Amerikalı yazarı olduğu belirtilirken Aracata halkı adına yapılan konuşmada şöyle dendi:" Bizde bir nostalji bir acı hatıra kaldı. Bu ölüm Kolombiya ve Latin Amerika için çok şey anlatıyor. Bu ölüm Kolombiya halkını derinden üzdü. Yastayız". Marquez binlerce sarı gülle son yolculuğuna uğurlandı. Kolombiya’da ise Marquez anısına bütün eserlerinin sergilendiği bir fuar düzenlendi.
Eserleriyle Latin Amerika halkının kaderine ışık tuttu
konuşmasında şunları söyledi: “Bugün yoksulların, ezilenlerin hayatını kaosa çeviren emperyalizm ve onun yerli işbirlikçilerine karşı emekle var olup emekle var edenlere ve bu çağrıyı birleştirenlere Ovacık’tan, Mazgirt’ten siz değerli dostların coşkusuyla birleştirmeye ve güneşli güzel günleri birlikte yaratmaya geldik’’ Maçoğlu’nun konuşmasının ardından Grup Alamor sahneye çıkarak ezgilerini kitleyle paylaştı. Ardından Grup Munzur sahneye çıkarken, söylediği şarkılar, türküler ve marşlarla kitleye coşkulu anlar yaşattı.
Yüzyıllık Yalnızlık, Kolera Günlerinde Aşk, Başkan Babamızın Sonbaharı, Kırmızı Pazartesi, Albaya Mektup Yok, Labirentteki General, Aşk ve Öbür Cinler ve Bir Kayıp Denizci gibi önemli edebiyat eserlerini geride bırakan Marquez, 1982 yılında Yüzyıllık Yalnızlık adlı bir ailenin yedi kuşak hikayesini anlattığı romanıyla Nobel Edebiyat Ödülü’nü almıştı. 1928’de Kolombiya’nın kuzeyindeki yoksul Aracataca bölgesinde doğan ve büyükannesinin yanında büyüyen Marquez, çocukluk yıllarında yaşadıklarının tüm eserlerine kaynaklık ettiğini belirtmiştir. Hayatının son 30 yılını Meksika’da geçiren Marquez, İspanyolcayı en iyi kullanan yazarlardan biri olarak gösteriliyordu.
1-15 MAYIS 2014 Halkın Günlüğü
coşkusu ANTALYA: Demokratik Haklar Federasyonu (DHF)’nun ''Ant olsun ki milyonların korosuyla haykıracağız türkülerimizi'' şiarıyla düzenlemiş olduğu konser, coşkusuyla ve kitleselliğiyle dikkat çekti. Konyaaltı Açık Hava Tiyatrosu’nda gerçekleştirilen konsere ilginin yoğun olduğu gözlenirken, ilk olarak devrim şehitleri anısına bir dakikalık saygı duruşu yapıldı. Yerel sanatçı Seyfettin Yıldırım sahneye çıkarak ezgilerini kitleyle paylaştı. Ardından DHF adına yapılan açıklamada, ''Kapitalizmin tüm sömürü çarklarına karşın, Haziran Ayaklanması’yla zalimlerin saltanatına karşı bir tarih yazılmıştır” denildi.
1 Mayıs’ta DHF saflarına çağrı Spartaküslerden ve Demirci Kawalardan alınan direniş ate-
21
şinin coğrafyamızda da yükseltildiği belirtilen açıklamada, son dönemlerde ayakkabı kutularında çıkan paraların köhnemiş düzenin bir parçası olduğu belirtildi. Açıklamada evlerde, işyerlerinde, okullarda, fabrikalarda örgütlü mücadeleyi yükseltmek için, 1 Mayıs’ta DHF saflarında alanlara çıkma çağrısı yapıldı. Grup Munzur kitleyi söylediği marşlarla coşturdu DHF’nin öncülüğünü yaptığı Ovacık Demokratik Halk Dayanışması (DDHD)’nın Ovacık Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu da etkinliğe katılarak bir açıklama yaptı. Haluk Tolga İlhan’ın ezgilerinin ardından, LGBTİ ile Roboski Aileleri adına Ferhat Encü birer açıklama yaptı. Son olarak Grup Munzur sahneye çıkarak söylediği marşlar ve türkülerle kitleye coşkulu anlar yaşattı.
ANTAGONİZMA
≫ muzaffer oruçoğlu
EMMA
V
Hareket halindeyim. Sınırın her iki yakasında, aynı anda yaşıyor, görünen her şeye aynı anda bakıyor ve hiçbir şey göremiyorum. İrfan sahibi bir kadın olduğumu söylüyorlar, ama alık, avanak, andaval diyenlerin sayısı da az değil. Birlikte yaşadığım sevgililerim beni terk ediyorlar. Grameri sağlam olan ve belasını ayna gibi kullanan en sonuncu sevgilim bile, kendisini bir kadının üzerinde gördüğüm ve bu durumu sorun yapmadığım, kıskançlık krizine dönüştürmediğim için beni terk ediyor; giderken ‘Nürnberg Bakiresi’ diyor bana. Kararıyor, kanlanıyorum. Kendimi zamana karşı koruyan, yalın ve yabanıl bir insan haline geliyorum. İçinde demir çivilerin bulunduğu, kadın biçiminde bir işkence aleti, bir lahit yerleşiyor içime. Gün geçiyor, devran değişiyor. Yeni bir erkek ürcah oluyor bana. Çift cinsiyetli Tanrı Oxâla. Gözüm yemiyor ama. Evlendiği her insandan bir çocuğu oluyor ve çocuk ölünce de penguen gibi ayrılıyor eşinden. Penguenleri severim lakin bu özelliklerinden dolayı değil, kar fırtınası şiddetlendiğinde daha çok iç içe geçerek kenetlendikleri için, kuluçkaya erkekleri yattığı için, denizden gelecek olan son pengueni sabırla bekledikleri ve o gelmeden harekete geçmedikleri için. Toplam altı sevgili. Boşluğun altı boyutu: Geburah, Tiferet, Nezah,
Hod, Yesod, Malkut. Altı Tanrı, altı cüce, altı put. Hareket halindeyim. Alnımda üçüncü göz, sezgi gözü, tinsel göz. Birbirlerini kesen beton köprüler, gökdelenler, asansörler. Taş taş, tuğla tuğla kurulmakta olan yeni labirentler, çarklar, vinçler, beton kırıcılar, dişliler. Gök derin, gök ferah, gök mavinin sevinci. Yer mahşer. İnsanlar, köpekler, arabalar, trenler, tramvaylar. Yer dar, yer engin, yer benci, yer kinci; kurala, sınıra, ana sıkışan cinnet bilinci. Hareket halindeyim. Ooooh ne güzel! Mozaik zeminli büyük meydandayım. İşleyen tebeşirler, rengarenk resimler. Çölden getirilmiş deve hecin, sürü sürü güvercin. Ve seremoni. Bumerang, didgeroodoo, Aboricin. Ferahlıyorum. Bu meydanda yedim ilk dayağı atlı polislerden. Kesilmiş ormanların tablosunu, en büyük tablomu bu meydanda yaktım. Sempatik, sessiz, anaç kadını, ilk sevgilim Emma’yı, bu meydanda öptüm. Gül ağacından işlenmiş, içi mücevherli kutuyu bu meydanda verdi bana. Hayal kuruyorum hala o kutunun içinde. Hareket halindeyim. İşte orada oturuyor. Söz verdiği saatte gelmiş. Güzelleşmiş. Aklı ölüm imgesinde. Kalbi, şimdinin nirengisinde. Gülümsüyor, el sallıyor. Emmmmaaaaaa!
Mavi Ring YÇKM Sinema Salonu’nda Ömer Leventoğlu’nun yönetmenliğini yaptığı Mavi Ring filmi, 23 Mayıs – 10 Haziran tarihleri arasında Yüz Çiçek Açsın Kültür Merkezi Sinema Salonu’nda gösterilecek Gösterim Saatleri: Hafta içi: 19.30 – 21.30 Hafta sonu: 15.00 – 17.00 17.30 – 19.30 20.00- 22.00 Ayrıca 24 Mayıs Cumartesi günü saat: 17.00’de filmin yönetmeni Ömer Leventoğlu ve oyuncularla söyleşi gerçekleştirilecek.
22 Hapishanalerde tecride güncel haber
1-15 MAYIS 2014 Halkın Günlüğü
DHF, ESP ve Partizan’ın 26-27 Nisan tarihinde örgütlediği Uluslararası Hapishaneler Sempozyumu, uluslararası delegasyonlarında katılımıyla başarıyla gerçekleştirildi Ülkemizde devlet her türlü yol ve yöntemle toplumsal kurtuluş mücadelesini engellemeye ve bu yolda mücadele veren devrimcileri tutsak ederek baskı ve zor aygıtlarıyla mücadeleden uzaklaştırmaya çalışıyor. Bunun önemli bir ayağı olarak da hapishanedeki tutsaklar sistematik olarak tecrit, tredman ve her türlü baskı uygulamalarına maruz bırakılıp, toplumsal mücadeleden koparılmaya çalışılıyor. Bu politikaların sonucu olarak ülkemizde birçok hasta tutsak, tedavileri engellenerek tahliye edilmiyor ve öldürülmek isteniyor. Devletin bu uygulamalarına karşı uluslararası bir dayanışma ağı oluşturmak isteyen Demokratik Haklar Federasyonu (DHF), Partizan ve Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), Uluslararası Hapishaneler Sempozyumu’nu örgütledi. Sempozyum, Petrol-İş Sendikası'nda uluslararası katılımcıların, eski tutsakların ve şehit ailelerinin de katılımıyla gerçekleştirildi. Sempozyumun birinci günü, devrim ve komünizm şehitleri anısına yapılan bir dakikalık saygı duruşu ve sine vizyon gösterimiyle başladı.
‘Eğer bir kişi vurulursa hepimizi vururlar’ Moderatörlüğünü Akın Birdal’ın gerçekleştirdiği sempozyumda ilk konuşmayı Commettee for a Proletarıan Red Relıfe ( Proleter Kızıl Destek Komitesi) adına İtalya’dan katılan Fulvıo Erbonto yaptı. Tutsaklara yönelik tecrit ve tredman politikalarını kınayarak konuşmasına başlayan Erbonto, İtalya’daki politik tutsakların durumuna değindi. Geçmiş yıllarda Kızıl Tugaylar ve anarşistlerin kendilerine yönelik devlet baskılarına karşı teslim olmadığını belirten Erbonto, İtalya’da çok geniş bir terörizm kavramı tanımı yapıldığını belirterek bu tanım içerisinde birçok mücadele alanının ‘terörist’ denilerek yargılandığını kaydetti. Hapishanelerdeki tutsakların tahliye edilmesinin sadece bir tahliye kampanyası olarak yürütülmemesi gerektiğinin altını çizen Erbonto, hapishaneler mücadelesinin günlük mücadelemizin bir parçası olması gerektiğini vurgulayarak şöyle konuştu: “Bizim iki tane sloganımız var. Eğer bir kişiyi vururlarsa hepimizi vururlar, örgütün ne olduğu çok önemli değil, politik bir örgüt olması yeterlidir. Broşürde söylediğimiz gibi hapishanelerde tutsaklar, esirler var. Hapishanedeler çünkü; burjuvazi hepimizi tehdit ediyor, şöyle diyorlar siz mücadeleye devam ederseniz başınıza bu gelir. Biz de mütevazi mücadelemizde şunu öğrendik. Hapisteki saldırılar ve baskılar konusunda somut sonuçlar elde edebilir ve bu şekilde geniş bir tabanda toplumu mobilize edebiliriz.”
Erbonto konuşmasını şöyle sonlandırdı: “Ülkemizdeki siyasi tutsakların durumunu iyileştirmek bizim için bütün dayanışma güçlerini birleştirmek ve de tutsakların bizim esirlerimiz olduğunu hatırlamak gerekiyor. Bizim adandığımız kavganın bir parçası hapishaneler konusu ve de sizin deneyimlerinizden bunları öğrenmek istiyoruz.”
‘3 bin ağır hasta tutsak var’ Avrupa Demokratik Haklar Konfederasyonu, Avrupa Göçmen İşçiler Konfederasyonu ve Avrupa Devrimci Tutsaklarla Dayanışma Konfederasyonu adına ortak açıklama yapan AvEG-Kon Eşbaşkanı Baki Selçuk da kısa bir konuşma gerçekleştirdi. Selçuk yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Bugün Filistin’de, Meksika’da, Hindistan’da, Filipinler’de, Yunanistan’da, Almanya’da, Fransa’da, Türkiye ve Kürdistan’da mücadele içerisinde tutuklanan yüz binlerce tutsak bulunmaktadır. Türkiye dünyada en fazla politik tutsağın hapsedildiği yerdir. Ölüm oruçları, açlık grevleri ve saldırılarda 3000 tutsak hayatını kaybetmiştir. Tutsaklar hapishanelerde iletişim cezalarıyla, süngerli odalarla, tek kişilik hücre cezalarıyla baskı altında tutulmaya çalışılarak, mücadeleden koparılmaya çalışılmıştır. Hasta tutsaklar tedavi edilmeyerek, tahliyeleri engellenmiştir. Türkiye’de Nisan 2014 tarihi itibarıyla ağır hasta tutsakların sayısı 3000’e ulaşmıştır. ‘Cezaevinde kalamaz’ raporu olan MKP dava tutsağı Abdullah Kalay gibi binlerce tutsak içeride ve tahliye edilmemektedir. İşte AKP hükümetinin faşist zihniyeti budur.”
‘Tecrit kişinin kendine yabancılaşmasıdır’ Uzun yıllardır tutsak edilen Hasan Gülbahar hapishane modelleri değişse de zihniyetin, baskıların ve katliamların hala aynı olduğunu vurgulayarak şunları ifade etti: “Ben 12 Eylül tutsağıyım, 30 yıl içeride tutuldum. Bir yanıyla yaşadıklarım hapishaneler tarihiyle iç içedir diyebilirim. 12 sene tecritte kaldım. Tecrit aslında insanların birbiriyle veya dışarıyla değil bizzat kendisiyle yabancılaş-
masını sağlayan bir sistemdir.” Son olarak Diyarbakır Barosu Avukatı Sinan Can söz aldı. Hasta tutsakların tedavilerinin engellenmesi ve ağır koşullar altında yaşamlarını sürdürmek zorunda kalmalarına dikkat çeken Can, hasta tutsaklara dair yapılan birçok eylem ve hastane raporlarına karşın, Adli Tıp Kurumu’nun keyfi bir şekilde tutsakları tahliye etmediğini ve devletin katliamlarına göz yumarak ortak olduğunu söyledi. Delegasyonların konuşmasının bitmesiyle serbest kürsü açılarak, birinci oturum sonlandırıldı.
‘T.C Devleti hapishaneleri teslim alma üzerine kuruludur’ İkinci oturumun moderatörlüğünü yapan Ümit Efe açılış konuşmasında hapishanede tecrit sistemleri oluşturulurken insanların ve hayvanların üzerinde deneylerin yapıldığını, tecridin sadece devrimci, muhalif ve komünistlere uygulanmadığını, 22 hapishanede yapılan katliamların canlı yayında gösterilerek toplumun tümüne uygulandığını ifade etti. Açılış konuşmasının ardından MKP, TKP/ML VE MLKP dava tutsaklarının Uluslararası Hapishaneler Sempozyumu’nu selamlayan mesajı okundu. Mesajda,şöyle denildi: “Uluslararası Hapishaneler Sempozyumu’na umut ve direnç yüklü selamlarımızla merhabalar. Hak ve özgürlükler mücadelesinin önemli alanlarından biri olan hapishaneler sorunu oldukça kapsamlı ve çok boyutlu bir sorundur. Söz konusu Türkiye hapishaneleri olunca bu sorun çok daha ağır bir tablo olarak karşımıza çıkar. Türkiye’nin hapishaneler tarihinde devletin korkunç suçlarıyla doludur. T.C. devletinin hapishaneler siyaseti, yıldırma ve teslim alma üzerine kurulu ve şiddete dayalıdır. Bugün bu şiddet pratiği tecrit-tredman sistemiyle devam ediyor”
‘İran'da komünistler Şeriat mahkemelerinde infaz edildi’ İngiltere’den Uluslararası Halkın Avukatlar
Birliği adına katılan İran asıllı Muhammed Hachi kendi yaşamına ve İran’da siyasilere uygulanan politikalara değindi. MarksistLeninist olduğu için 17 yaşından 24 yaşına kadar İran’da tutuklu olduğunu belirten Hachi, İran’da siyasi tutsaklar için sempozyum yapmanın bir hayal olmasının yanı sıra, bir evde toplanmanın bile öldürülmeye yettiğini açıkladı. Hachi 1979'dan sonra yaşananlara değinerek şunları söyledi: “Yüzlerce yoldaş sosyalist, insan hakları savunucularından 60 bin insan öldürüldü. Çoğu gizli gömüldü. Kimse bu cenazelere katılmaya cesaret etmedi. Devrimcilerin cenazeleri sokaklarda askeri araçların arkasına takılarak sürüklendi. Kendi bahçelerine gömmek zorunda kaldılar. Komünistler bir ‘tehdittir’ ve onlara kimsenin ‘dokunmaması’ gerekiyor. İran kaybolan insanların kaydının bulunmadığı tek ülkedir. Cumartesi anneleri var. Mücadele edenler var, benim ülkemde bir anne gidip dava açamaz. 1979’da Kürdistan’da başlayan katliamlar ülkenin her yerine yayıldı. 13 bin siyasi tutsak katledildi ve toplu mezarlara gömüldü. Örneğin Hamaran'da bir toplu mezar var. Bilinen tek toplu mezardır. Siz bir komünistseniz, sistem karşıtıysanız, Şeriat mahkemelerinde yargılanırsınız ve ölüm cezasıyla cezalandırılırsınız. Bizde çeşitli cezaevleri yoktur. Bizde komünistlerin yargılanması ölüm demektir”
Tutsakların talepleri okundu Hachi'nin ardından Almanya’dan Rothe Hillfe (Kızıl Yardım) örgütü adına Süleyman Gürcan bir sunum gerçekleştirdi. Ardından konuşan Ayşe Berktay ise KCK tutuklusu olarak Bakırköy Kapalı Kadın Hapishanesi’nde yaşadıklarını şöyle anlattı: “Bakırköy’deki hasta tutsakların revire çıkması çok büyük bir problemdir. İlla başınıza bir şey gelecek. 15 günde bir revire çıkabiliyor tutsaklar. 30 Mart akşamı kaybettiğimiz, kalp krizi geçiren Aram Akyüz geç müdahale edildiği için yaşamını yitirdi.” Ayşe Berktay'ın konuşmasının ardından
23 karşı uluslararası direniş güncel haber
1-15 MAYIS 2014 Halkın Günlüğü
Uluslararası Hapishaneler Sempozyumu’nu örgütleyen DHF, ESP ve Partizan adına ortak bir sunum yapıldı. Ortak yapılan sunumda tutsakların demokratik talepleri şu ifadelerle dile getirildi: “Kamera uygulamasına son verilmeli, hasta tutsaklar serbest bırakılmalı, tretman uygulamaları kaldırılmalı, ‘Disiplin cezaları’ adı altında sindirme politikalarına son verilmeli, görüş ve telefon saatleri arttırılmalı, kontenjan görüşçülerin değiştirilmesi için tutsaklara bakanlıkça verilsin, hapishane girişinde çıplak arama işkencesine son verilsin, sohbet saatleri haftada 10 saat uygulansın. bu hak sadece Kırıklar F Tipi Hapishanesi’nde uygulanıyor. Uydurma, asılsız gerekçelerle infaz yakma ve tahliyeleri geciktirme-erteleme uygulamasına son verilsin, ziyaretçilere yönelik onur kırıcı arama ve davranışlara son verilmeli, bu davranış kabul etmeyenlere asılsız gerekçe ve suçlamalarla görüşçülere görüşe gelme yasağı kaldırılmalı, sevk adı altında sürgünlere son verilmeli, her hücre çıkışı ve dönüşünde aramalar son verilmeli. Ayakkabı çıkartma dayatmasından vazgeçilmeli, illa ayakkabılara bakılacaksa dedektör kullanılmalı, devrimci tutsakların yer değiştirme ve kimlerle kalacağına kendileri karar vermeli, avukat görüş yerlerinde başlatılan yeni uygulama şekline son verilmelidir, savunmanın önündeki engeller kaldırılsın, anadilde savunma hakkı yasallaşsın, siyasi temsilcilik hakkı tanınsın, ağırlaştırılmış müebbetlere yönelik ağır tecrit kaldırılsın, havalandırma saatleri arttırılsın.” Serbest kürsünün ardından sempozyumun birinci günü başarıyla sonlandırıldı.
‘Çocuk hapishaneleri kapatılsın’ Hapishaneler sempozyumu ikinci günü ilk oturumu ‘Kadın, LGBTİ ve Çocuk Hapishaneler’ başlığıyla açıldı. Moderatörlüğünü Ayşe Berktay’ın yaptığı oturumda, erkek egemen sistem içerisinde mücadele eden politik kadın tutsakların, hapishanelerde cinsiyeti üzerinden daha fazla saldırılara maruz kaldığı vurgulandı. 1 Ocak 2014 tarihinde kurulan Çocuk Hapishaneleri Kapatılsın İnsiyatifi adına konuşma yapan Hasan Erdoğan, çocukların hapishanelerde uğradıkları saldırıların, baskıların ve keyfi uygulamaların devletin sistematik işkencelerinden olduğunu vurguladı. Yılmaz Güney’in Duvar filminden örnek veren Erdoğan şunları söyledi: “Biz Duvar filminde ne gördüysek, 2014 Türkiye’si çocuk hapishanelerinde hala aynı şeyler yaşanmaktadır. Bizler hapishanelerdeki işkence ve tecavüzlerin son bulmasını ve çocuk hapishanelerin derhal kapatılmasını istiyoruz.”
Hapishanelerde kadınlara yönelik saldırılar devam ediyor Eski tutsaklar Nevin Berktaş ve Çiçek Otlu yaptıkları açıklamalarda, hapishanelerdeki örgütlü mücadelenin dışarıdaki mücadeleyle bağının organize olması gerektiğine vurgulayarak erkek egemen sistemin kendini en fazla hapishanelerde gösterdiğini açıkladı. Hapishanelerde kadınlara özel saldırıların
geliştirildiğini belirten konuşmacılar, kadın tutuklu sayısının gün geçtikçe arttığını ve kadınların mücadelede artık daha fazla yer aldığını söyledi.
‘Hapishaneler sorunu bir sistem sorunudur’ İstanbul LGBTİ Temsilcisi Çirüsk Arat ise konuşmasına Beyoğlu Tarlabaşı’nda katledilen Çağla Joker’i, toplumsal baskılara dayanamayıp intihar eden Güneş’i ve zindanlarda can veren devrimci ve komünistleri selamlayarak başladı. Hapishaneler sorununun bir sistem sorunu olduğunu belirten Arat, buna karşın belirli reform taleplerini şöyle sıraladı: “Hapishane yönetmeliklerinde cinsel yönelimlerde değişiklik yapılması, hapishaneye kendi beyan ettiği cinsiyete göre yazılmaları, cezaevi yönetimine transfobi, homofobi derslerinin verilmesi, LGBTİ için ayrı koğuşlar oluşturulması, Trans kadınlara hormon ilaçları verilmesini istiyoruz.” Oturumun sonunda Gebze Hapishanesi’nde tutsak edilen MKP, MLKP ve TKP/ML tutsaklarının mesajı okundu.
‘Size yargılayanlar size işkence edenler’ ‘Uluslararası İnfaz Sistemleri ve Hukuk’ başlığıyla açılan ikinci oturumun moderatörlüğünü İstanbul Avukatlar Barosu Cezaevi Komisyonu üyesi Begüm Yıldız yaptı. Avustralya’dan katılan İngiliz asıllı Gill H. Beohringer yaptığı konuşmada, Avustralya’da hapishane koşullarının ağır olduğunu vurguladı. İngiltere’den sürgün edilen Beohringer, Avustralya’ya gidip orada militanlara katılarak mücadeleyi sürdürdüğünü ve büyük kazanımlar elde edildiğini belirtti. Beohringer, ağır hapishane koşullarının özellikle Aborjinlere uygulanmakta olduğunu kaydederek böylelikle ırkçılığın körüklendiği söyledi. Gill H. Beohring’in ardından konuşma yapan Uluslararası Avukatlar Birliği’nden İran asıllı Muhammed Hachi, İran Hukuk sistemini ele aldı. İran’ın iki hukuk sistemine sahip olduğunu belirten Hachi, birincisinin sivil temele sahip olduğunu, ikincisinin ise şeriat ka-
nunlarıyla yönetilen İslam Devrim Mahkemeleri olduğunu söyledi. İslam Devrim Mahkemeleri’nde bir de savcısı olduğunu belirten Hachi, bu savcının aynı zamanda işkencecilerin başı olduğunu belirtti. Hachi şunları belirtti: “Size işkence edenler bu davada karşınıza oturuyor. Mahkeme karşısında ilk sorulan sorunun işkence yapılıp yapılmadığıdır. Yapıldığı söylendiği takdirde yeniden işkenceye götürülüyor. Şeriat mahkemeleri, bütün siyasi tutsakları yok etme üzerine kuruldu, avukat talep etme hakkınızın da yok" Hachi, komünistlerin allaha karşı suç işlediği gerekçesiyle devlet güvenliğini tehdit etmekle suçlanıp ölümle cezalandırıldığını kaydetti.
TMK kazanılmış hakları geri aldı Ezilenlerin Hukuk Bürosu Avukatı Özlem Gümüştaş konuşmasına Türkiye-Kuzey Kürdistan’da bütün devrimci-komünist tutsakları selamlayarak başladı. Siyasi tutsakların mücadele pratiğini görerek büyüdüklerini belirterek onların mücadelesini yüklendiklerini açıkladı. Devrimci tutsakların bulundukları yerin sınırlılığına aldırmaksızın mücadeleden geri adım atmayıp, dışarıdaki mücadelenin tamamlayıcısı olduğunu ifade etti. Gümüştaş 2000-2001 yılları arasında hapishanelerde birtakım hakların kazanıldığını ancak 2005 yılında yeniden yapılandırılan TMK ile bu hakların tek tek geri alındığını vurguladı. 2005 yılında şekillenen bu kanunda 55 suç kanunundan bahsedildiğini ancak bu kanunun net olarak tanımlanmadığını söyledi. Holllanda’dan katılan Uluslararası Halkların Avukatları Birliği’nden Dündar Gürsel ise söz alarak siyasi tutsakların serbest bırakılması için örgütlü mücadelenin şart olduğunu vurgularken, RAF militanı Ulrike Meinhof’un ‘Ölüm Koğuşu’ adlı mektubunu okudu. Mektubu okuyan Gürsel, dünyanın bütün ülkelerinde siyasi tutsakların aynı baskıları gördüklerini ve aynı tecridi yaşadıklarını belirtti. Katılımcıların konuşmasının ardından serbest kürsü açılarak ikinci oturum sona erdi.
Forum düzenlendi Uluslararası Hapishaneler Sempozyumu’nun son oturumu ise çözüm önerilerinin tartışıldığı ve katılımcıların fikrini belirttiği bir forum şeklinde gerçekleştirildi. ADHK adına söz alan temsilci, böylesi bir sempozyumun hapishanelerdeki tutsakların mücadelesi kapsamında önemli bir yerde durduğunu ve anlamlı olduğunu söyleyerek “ADHK olarak bu mücadelede bir parçanız olduğumuzu bilmenizi isteriz” dedi.
“Dünyanın her yerinde Mavi Ringler dolaşıyor” Özgür Politika yazarı ve sinemacı Ömer Leventoğlu ise Eskişehir tabutluklarına sevk edilen tutsakların sürgün sevk sırasında yaşadıklarını anlatan Mavi Ring adında bir film çektiklerini ve bu film vesilesiyle katıldığı Fas’ta düzenlenen Akdeniz Ülkeleri Politik Filmler Festivali’nde yaşadıklarını anlattı. Leventoğlu diğer ülkelerde de tutsakların ülkemizdeki hapishane koşullarına benzer koşullarda ve aynı saldırılara maruz kaldığını belirterek, “Dünyanın tamamında Mavi Ringler dolaşıyormuş” dedi. Bu sebeple ortak olan sorunlara ortak çözümler getirmek gerektiğini belirten Leventoğlu, sempozyumda oluşan uluslararası bir ağ oluşturma fikrini olumlu bulduğunu ve böyle bir örgütlenmeye destek vereceğini kaydetti.
‘Kazanım ve tecrübeler kolektif bilince dökülmedi’ DHF temsilcisi ise konuşmasında ülkemizde bugüne kadar hapishaneler mücadelesinde önemli kazanımların elde edildiğini ancak bu kazanımların ve tecrübelerin kolektif bilince dökülmesi ve kurumsallaşması noktasında eksiklikliklerin yaşandığını kaydetti. Bu mücadele içerisinde uluslararası bir örgütlenmenin önemine değinen DHF temsilcisi, bu mücadelenin bilgi ve tecrübelerin sirkülasyonun yanı sıra, tek tek ülkelerdeki sorunlara dair somut politikalar üretmek için de önemli olduğunu vurguladı. Sempozyum sonuçlarını içeren bildirgenin, önümüzdeki günlerde örgütleyici kurumlar tarafından yayınlanacağı açıklandı.
Halkın Günlüğü
1 YILLIK ABONELİK ÜCRETİ:
Yurtiçi 54 TL
Yurtdışı
108 EURO
HESAP NUMARALARI Ertaş ÖZTÜRK adına İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (TL) 1002 30000 1153314 İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (Euro) 1002 301000 1107308 İş Ban. İst. Aksaray Şubesi: (CHF) 1142699 İş Bank. İst. Aksaray Şubesi: (Sterlin) TR110006400000210021174906 KARDELEN BASIM-YAYIM REKLAM GÖSTERİ ORGANİZASYON LİMİTED ŞİRKETİ Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Serdar Kaya Yayın Türü: 10 Günlük Siyasi Gazete-Yaygın Süreli- Yönetim Yeri: Büyükparmakkapı Sokak NO: 22 Kat: 5 BEYOĞLU/İSTANBUL
Teknik Hazırlık: Kardelen Yayımcılık Mahmut Şevket Paşa Mah. Sivas Sok. No:2 Kat:3 Okmeydanı/İSTANBUL Tel-Fax: (0212) 238 37 96
Baskı: SM. Matbaacılık Adres: Çobançeşme Mah. Sanayi Cad. Altay Sokak NO:10 A- Blok Yenibosna Bahçelievler-İST Tel ( 0212) 654 94 18
ROJANEYA GEL Li Dêrsim'ê "Ji her derê rêla Berkin Elvan"
Bi bangawaziya Federasyona Komelên Dêrsim (DEDEF) û bi piştgiriya Şaredariyên Dêrsimê ve, bi dirûşma "Ji her derê rêla Berkin Elvan" kampanyayek hate lidarxistin. Bi vî wergiriyê li Dêrsimê rêlên Berkin Elvan hatin vebûn û bi hezaran darok hatin çikilandin Kampanyayê ku bi bangawaziya Federasyona Komelên Dêrsim (DEDEF) hate lidarxistin, bi piştgiriya şaridariyên Navenda Dêrsim, Ovacik, Xozat, Nazmiye, Mazgîrt û Pulumur ve li navçeyan daristanên Berkin Elvan hatin vebûn. Bi wergiriya vî kampanyayê, ji daristanên Dêrsim, Nazmiye û Pulumurê re bi hezaran darok hate çalkirin, daristanên Mazgîrt, Xozat û Ovacik jî bi xebat û çalaktiyeke bandêr a Komeleyên Çand-Huner û Piştgiriyê û
tevda Piştgiriya Gel ve hate sazûman kirin. Li Xozatê, Kameleya Çand Huner û Piştgiriyê ku bi girêdayî DEDEF'ê ye, bi tevî keda Piştgiriya Gel a Demokratîk û Şaredariya Xozatê ve bi sedan darok, li deverê Gözelerê, ji rêla Berkin Elvan re hatin çikilandin. Di vê çalakiyê de "Koma Huner a Gezî"yê ku piştgirî dide vê kampanyayê, bi klamê xwe ve şahiyek pêk anî. Piştî vê şahiyê, zarokên ku di temenê Berkînê de ne, bi coşa wan zarokan vekirina daristanê pêk hat.
"Li ser vê axê bi hezaran Berkin şîn dibin" Li Ovacikê jî bi seferberiya Piştgiriya Gel a Demokratîk û Şaredariya Ovacikê, li Parka Zarokan a Ovacikê bi tevlêbûna malbata Berkin Elvanê, bi sedan darok hatin çikilandin. Şaredara Piştgiriya Gel a Demokratîk a Ovacikê Fatih Maçoğlu, balkişand li ser
rihiyeta Geziyê û bilêvkir ku rihê Geziyê li ser axa Berkin jî tu carî kêm nîn e. Maçoğlu diyar kir ku ew rih, bi sedema organizasyonên bi vî rengî hê qewîntir dibin. Maçoğlu gotinên xwe bi vî şêwazî domand: "Ew dewletê ku wisa dihesibîne ezê Berkin û rihê Geziyê bi komkujiyan ve biçewisînim, ew şaş e. Li ser vê axên qedîm, dîsa ji nû ve bi hezaran Berkin şîn dibin. Bavê Berkin Sami Elvan jî daxuyaniyek da û wiha got: "Ev piştgirî ku niha li vir tên nîşandan, diyar dike ku rihê Geziyê tu carî naçilmise û venamire. Berewajî aşkere dibe ku bi hezaran kokê Berkin li ser vî axê şîn dibin. Ew hişmendiyê ku zarokekî bi 14 salî wek "terorîst" binav dike, ew hişmendî teqez dê hilweşe."
"Hûn çiqasî lêxin jî, dê zarokê me her zêde bin" Dayika Berkin Gülsüm Elvan jî xwesteka xwe ya dîtina mihrîcana Munzur
û hesreta dilê xwe ya dîtina gundê xwe bilêv kir û wiha got: "Ew dewletê ku bi pûşiyê ve terorîst diafirîne, gere bizanibe ku; ev yek perçeyek ji kevneşopiya me bixwe ye. Di cihêzê her keçikê de jî heye û ew kesên ku bi vî sedemê însanan sucdar dikin, di heman demê de tevahî gelê me jî wek sucdar dihesibînin. Em wek dayik, şirîkê van sucan in. Hûn çiqasî lêxin jî, dê zarokê me her zêde bin" Li piştî stranên ku hin hunermend ji bo Berkin dengvedan, li qada Cevizlidere ya ku deverê lêgerîna madenan e destpêka çalkirina darokan pêk hat. Piştî vê yekê, li Salona Dawetan a Şaredariya Ovacikê ji bo Berkin xwarina roja 40'î hate dayîn. Peyre gelek hunermend dîsa ji bo Berkin klaman, stranan bêyîtan strandin. Koma HES ya Behra Reş, Xwandevanên Zanîngeha Teknîkê ya Rojhilata Navîn (ODTÜ) û gelek sazî jî piştgirî dan ji bo vê projeyê .