sf 12-13
Faşizme karşı direnişe devam 28 Mayıs’ta başlayan ve tüm dünyanın gözü önünde milyonların faşist teröre karşı başkaldırısına dönüşen Taksim Gezi Parkı Direnişi, 15 Haziran’da polisin gaz bombası, ses bombası ve plastik mermilerle yaptığı saldırıyla bitirilmek istendi. Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla yapılan saldırılar karşısında halk güçleri ise yeni direniş mevzileri yaratarak, teslim olmayacağını ve her koşulda mücadeleyi büyüteceğini haykırıyor SAYFA 2-3-4-5-9
Halkın Günlüğü
1-15 TEMMUZ 2013
Yıl: 3 Sayı: 66 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net
e-posta: halkingunlugu@hotmail.com
ISSN: 2147-0499
Öldürmek ‘hak’
direnmek ‘suç’ Katliamın yeni adresi Lice oldu f
GÜNCEL
08
Devletin faşit terörüne karşı yapılan eylemler kolluk kuvvetlerin vahşi saldırılarına hedef olmaya devam ediyor. Amed'in Lice İlçesi’nde yapılmak istenen yeni karakolu protesto eden halkın üzerine ateş açan askerler bir kişiyi katletti, 10 kişiyi de yaraladı. Saldırının basına yansımasıyla beraber tüm devlet bürokratları halkın öfkesini manipüle etme telaşı içine girdi. Hükümet kanadında “faiz lobisi”nin yerini bu sefer “uyuşturucu lobisi” aldı.
On binler Sivas’ta katledilenleri andı
Ethem Sarısülük’ün katili polis, tüm ifşa olmuş delillere rağmen göz göre göre serbest bırakıldı. Diğer yandan ise eylemlere katılan devrimci demokrat kurum üyeleri delil dahi aranmadan tutuklandı. Bu düzende halkın demokratik haklarını kullanması “suç”, polisin ise hakkını kullananları katletmesi ise “hak”.
11
Ülke genelinde tutuklama terörü
14
Takke düştü sermaye göründü
20
02 güncel
1-15 TEMMUZ 2013 Halkın Günlüğü
Devletin geleneği bu katil Devlet polisini her koşulda korumaya devam ediyor. Ankara'daki Gezi Parkı protestosu sırasında Ethem Sarısülük'ü kameraların önünde katleden polis, “meşru müdafaa”dan serbest bırakıldı Ankara Kızılay’daki Gezi Parkı eylemleri sırasında Ethem Sarısülük’ü başından vurarak katleden polis Ahmet Şahbaz tutuklanması talebiyle sevk edildiği Ankara 13. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından serbest bırakıldı. Sarısülük’ün ailesinin avukatları, polisin serbest bırakılmasının, AKP’nin “Polisi yedirtmeyiz” tavrının yargıdaki yansıması olduğunu belirtti.
Sarısülük’ün katili mahkemede serbest bırakıldı Mahkeme kararında polisin ateş ederek Sarısülük’ü vurduğunu kabul etmesine karşın “Meşru müdafaa sınırları içinde kalma olasılığı” olduğu açıklandı. Polisin “Tutuklanmasının ileride telafi edilmeyecek zararlara yol açacağı anlaşılmıştır” denildi. Ethem Sarısülük'ü vuran silahı ateşleyen polisinin ifadesi ise şöyle: “3 el ateş ettim ancak ateş esnasında yoğun şekilde taş atışına maruz kalmıştım. Aldığım darbeler stabilitemi bozmuş olabilir. Bu esnada vücudumun her tarafına taş gelmişti. Bileğime de gelmişti. Bileğime gelen taş nedeniyle namlunun pozisyonu değişip maktulün kafasına doğru yönelmiş olabilir.”
"Hiçbir yargı kurumundan adalet beklenmemelidir" Karara tepki gösteren avukat Kazım Bayraktar "Yargının bu tutumu, siyasi iktidarın ve Başbakan'ın "Polisi yedirtmeyiz" kararının yansımasıdır. Türkiye'de bu süreçle ilgili hiçbir yargı kurumundan adalet beklenmemelidir. Eğer bu
olay aynı şekilde polis değil de sıradan vatandaş tarafından gerçekleştirilmiş olsaydı, şimdiye kadar çoktan tutuklanmıştı. Polis açık bir biçimde bu kararla suç işlemeye teşvik edilmiştir. Bundan sonra yargı tarafından suç işleyen polislerin korunacağının garantisi olarak ortaya çıkmıştır. Türkiye'nin iç hukuku bu süreçte adil olmayacağını, etkin bir iç hukuk uygulaması olmayacağı kesin biçimde bu kararla birlikte ortaya çıkmıştır. Artık bizim için AİHM yolu açılmıştır" ifadelerini kullandı.
Katil polis davadan ceza almayacak Davayı takip eden bir gazetecinin edindiği bilgiye göre Sarısülük’ü tutuklanması talebiyle mahkemeye sevk eden savcılığın öne sürdüğü
sevk maddesinin polis için ceza öngörmediği öğrenildi. Öne sürülen sevk maddesine göre tutuksuz yargılanacak olan polisin hakkında bu maddeden dava açılıp suçlu bulunsa bile ceza verilmeyecek. Savcının polis hakkında, “meşru müdafaa sınırının aşılması suretiyle ölüme neden olma” suçunu yöneltti. TCK’da meşru müdaafa halinde sanığa ceza verilmeyeceği, sınırın aşılması durumunda da “mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaş” varsa sanığın cezalandırılamayacağı düzenleniyor. Savcının Sarısülük’ün vurulmasını “meşru müdafaa” kavramıyla açıklaması nedeniyle polis Şahbaz bu suçlardan dava açılırsa hapis cezası almayacak.
Direniş baskılara rağmen sürüyor Gezi Parkı direnişine destek eylemleri ülke genelinde çok sayıda eylem ve forumla devam ederken, İzmir ve Mersin’de direniş çadırları polis saldırıları sonucu kaldırıldı. Ankara, İzmir, Adana, Mersin başta olmak üzere birçok ilde düzenlenen protesto eylemlerine yönelik gerçekleştirilen polis saldırılarında onlarca kişi gözaltına alındı.
Ankara’da Dikmen halkı direnişi büyütüyor 20 Haziran günü Ankara Dikmen'de 5 bin kişiden oluşan kitle, Çetin Emeç Bulvarı'na yürümek istedi. Kitlenin önünü kesen polis yürüyüşe izin vermedi. 22 Haziran gecesi geç saatlerde Dikmen’de Çetin Emeç Bulvarı’na yürümek isteyen kitlenin önünü kesen polis, direnişçilere TOMA’lardan atılan gazla ve tazyikli suyla saldırırken, kitle polise barikatlar kurarak direndi. 23 Haziran’da Dikmen’de bir gün önce yaşanan polis saldırıları protesto
edildi. Kitlesel olarak Aşık Mahzuni Parkı’ndan yürüyüşe geçen kitle, Dikmen Caddesi’ne geldiğinde binlerce kişiye ulaştı. Dikmen Caddesi’nde eylemi engellemek için elektrikler kesildi. Kesintiye rağmen kitlenin sayısı 20 bini kişiyi aştı. Kitle Ziraat Bankası kavşağında barikat kurarak bekleyişini sürdürdü.
Gündoğdu Meydanı’ndaki çadırlara polis baskını 20 Haziran günü sabahın erken saatlerinde Gündoğdu Meydanı’nda kurulan direniş çadırlarına polis baskını yapıldı. TOMA’lar, sivil polisler ve çevik kuvvet polisleriyle düzenlenen baskında, direniş çadırlarında bulunan kitle, insan zinciri oluşturarak çadırları kaldırmayacaklarını söyledi. Polisin direnişçileri gözaltına almasının ardından çadırlar söküldü. Gözaltına alınanların emniyete götürüldükleri bildirildi. Yaklaşık 70 kişiyi gözaltına alındığı baskının
ardından Gündoğdu Platformu saldırıyı protesto eden bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Akşam saatlerinde de Gündoğdu Meydanı’nda toplanan kitle, çadırlara yönelik polis saldırısını protesto etti.
Adana’da gözaltı terörü 16 Haziran’da yapılan yürüyüşe saldıran polis 14 kişiyi gözaltına aldı. Gözaltına alınanlar Adana Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. 18 Haziran günü Gezi Parkı direnişine destek vermek için bir araya gelen kitlenin yürüyüşüne izin vermeyen polis, kitleye saldırdı. TOMA’lar ve akreplerle gerçekleştirilen saldırıda barikatlar kurarak polisle çatışan kitleden aralarında çocukların da bulunduğu 25 kişi gözaltına alındı.
Nazımiye’den Taksim’e bin selam 21 Haziran günü Taksim Gezi Parkı direnişine destek vermek için Nazımiye’de bir araya gelen kitle, AKP İlçe Binası’na yürüdü. “Fa-
Polis eylemcinin üzerine yürüdü Vatan'dan Kemal Göktaş'ın haberine göre, Olayla ilgili olarak medya kuruluşlarından, MOBESE kameralarından ve çevredeki işyerlerinden alınan 28 görüntü bilirkişi tarafından incelendi. Bunlardan 3’ünde Sarısülük’ün vurulma anının görüntüsü yer aldı. Raporu hazırlayan iki bilirkişi, fotoğraflarla vurulma anını ve öncesini kare kare şöyle anlattı: “Eylemciler metro girişi ile havuz arasındaki polislere taş atmaya başladı. O sırada Ethem Sarısülük taş toplarken görüldü. Eylemciler metro girişi - havuz arasında kaldı. Arkalarında banklar ve telefon kulübeleri olduğu için arkaya gidemediler. Eylemciler taş atarak polisle-
şizme karşı omuz omuza” , “Direne direne kazanacağız” , “Taksim’de düşene dövüşene bin selam” sloganlarıyla yürüyen kitle, AKP binası önünde 5 dakikalık oturma eylemi gerçekleştirdi. Demokratik Haklar Federasyonu’nun da örgütleyicileri arasında yer aldığı eylem, okunan basın açıklamasının ardından atılan sloganlarla sona erdi. Mersin’de direniş çadırlarına polis baskını 20 Haziran gecesi saat 02.30 sıralarında, Başbakan Erdoğan’ın Akdeniz Olimpiyatları Açılış Töreni’ne gelmesi nedeniyle, “Başbakan rahatsız olmasın” denilerek polis direniş çadırlarına saldırarak çadırları söktü. Çadırları dağıtan polisler, meydandaki kitleyi alandan çıkardı ve meydan çevresini ablukaya aldı.
Denizli’de polisten tehdit Diren Denizli Platformu 29 Haziran günü “Gözaltı, Tutuklama ve Baskılara Karşı Direniş” şiarıyla bir eylem örgütlendi. Bayramyeri Meydanı’nda toplanan kitlenin üzerinde baskı kurmaya çalışan sivil polisler, eylemcilerden birini yanına çağırdı. Polis eylemciye “İfadene
1-15 TEMMUZ 2013 Halkın Günlüğü
03
serbest
rin üzerine ilerledi. Taş bankların arasına sıkışarak yere düşen polise eylemciler yakın mesafeden taş attı. Eylemciler daha da kalabalıklaşarak yere düşen ve sıkıştıkları yerden çıkmaya çalışan polislere taş atmaya devam etti. Sıkışan polisler telefon kulübesinin üzerinden atlayarak diğer tarafa geçmeye çalıştı. Eylemciler, polisin attığı gazın etkisiyle geri çekildi. Polisler bu sırada sıkıştıkları yerden çıkarak başka bir yöne ilerledi. Sarısülük’ün de bulunduğu eylemciler, çekilen polislerin üzerine doğru ellerinde taşlarla ilerledi. Bir polis memuru (Ahmet Ş.), kalabalıktan ayrılıp üzerlerine gelen eylemciyi uzaklaştırdı ve eylemcinin üzerine doğru yürümeye devam etti. Polis memuru yere düşen eylemciye tekme savurdu.”
‘Namlu yere paralel oldu’ “O sırada eylemciler ellerindeki taşları atmaya hazırlandı. Polis silahını havaya doğrultarak ateş etti. Sarısülük polise taş attığı sırada polis ateş ediyordu. Polisin silahı ilk iki ateşlemesinde silahın namlusunun ucu havaya yönelikti. Ancak namlu çok hareketliydi. Son ateşleme öncesinde namlu bir an yere paralel oldu. Polisin eylemcilere yaklaşmasından, silahını 3. kez ateşlemesine kadar 10’dan fazla taş polise atıldı.”
Düşme de yok bileğe gelen taş da Rapor, polis Şahbaz’ın “meşru müdafaa” yaptığını ileri sürdüğü savunmasındaki çelişkileri ortaya koydu: - Ahmet Ş., göstericilerin kendisini yere düşürdüğünü ve yerde iken taş atmaya devam ettiklerini, linç edilme korkusu yaşadığını ileri sürmüştü. İncelenen görüntülerin hiçbirinde Ahmet Ş.’nin yere düştüğünden bahsedilmedi. - Ahmet Ş., göstericilerin kendilerinin üzerine geldiğini ileri sürmüştü. Ancak görüntülere göre, polis ilk etapta sıkışmıştı ve taş atışına maruz kalıyordu. Ancak daha sonra atılan gaz bombası nedeniyle göstericiler ve polisler bulundukları yerden geriye çekildi. Polis arkadaşları geri çekilirken Ahmet Ş. onlarla birlikte gitmek yerine onlardan ayrılarak tek başına göstericilerin üzerine doğru ileri fırladı ve önce tekme savurup sonra ateş açtı. - Ahmet Ş. havaya ateş ettiğini ancak 3. atışta bileğine gelen taş nedeniyle namlusunun pozisyonunun değiştiğini iddia etmişti. İncelenen görüntülerin hiçbirinde Ahmet Ş’nin bileğine gelen taşa rastlanmadı.
başvurmamız gerekiyor. Şimdi mi gelirsin yoksa sabah evinden mi alalım? Elimizde 6 kişinin daha adı var, onlara ya sen söyle ya da onları da sabah evlerinden alalım” diye tehditlerde bulundu. Eylemci bu tehditlere karşın,“Ben kimseye ifade için karakola git demem, ne yapıyorsanız yapın” şeklinde cevap vererek polisin tavrını protesto etti.
‘Diren Ali Eskişehir seninle’ Gezi Parkı direnişine destek vermek için 4 Haziran’da Espark AVM önünde kurulan yaklaşık 250 çadır, 17 Haziran günü sabahın erken saatlerinde düzenlenen polis saldırısı sonucu kaldırıldı. Çok sayıda çevik kuvvet polisiyle yapılan saldırının ardından çadırlar yıkılarak kamyonlarla götürüldü. Çadırların kaldırılmasını protesto eden direnişçilere polis yeniden saldırdı. TOMA'lar ve biber gazıyla yapılan saldırıda, direnişçilerle polis arasında yoğun çatışmalar yaşandı. Eskişehir halkı Gezi Parkı direnişine katılan ve polis saldırısı nedeniyle ağır yaralanan Ali İhsan Korkmaz için yürüdü. 21 Haziran’da Hasan Polatkan Migros önünden Osman Gazi Tıp Fakültesi önüne yapılan yürüyüşte “Diren Ali Eskişehir Seninle” pankartının açıldı. Anadolu Üniversitesi öğrencisi Ali İhsan Korkmaz, Taksim Gezi Parkı’na destek eylemlerinin 4. Gününde ellerinde sopalar bulunan polisler tarafından dövülerek ağır yaralanmıştı. Korkmaz’ın yaşam mücadelesi devam ediyor.
SINIF TAVRI
≫ ismail uçar
ETHEM’İN DAVASI KİLİT BİR NOKTADIR
Ü
lke genelinde geniş halk kitlelerinin sergilediği demokratik mücadele ve direniş hareketinin iktidar tarafından azgınca estirilen faşist teröre, kudurgan bir saldırıya maruz kaldı. Komprador bürokratik burjuva egemen sınıf iktidarı felsefesinden malul olan Sünni-İslam motifli cemaatler ittifakını da kapsayan AKP iktidarı, halk kitlelerinin meşru demokratik tepkisi ya da muhalefetine tahammül edemeyerek kudurganca kitlelere saldırdı. AKP iktidarı o kadar büyük bir acze düştü ki, doğrudan gerici sınıf iktidarlarının tüm gerici çıkarlarla birlikte korunması için yapılıp yürürlüğe konan kendi yasaları ve hukuklarını da tanımayarak hukuksuzca meşru ve yasal zeminde tepkilerini dile getiren kitlelere yönelik faşist bir saldırı gerçekleştirdi. Bir kez daha açığa çıktı ki, faşist hakim sınıflar en küçük ekonomik, demokratik ve akademik hak ve mücadele karşısında çekinmeden faşist şiddete başvurmakta, ihtiyaç duyduklarında kan dökmektedirler… Devrimci gerçekler karşısında çıkar yol bulamayan hakim sınıflar gerek gördüklerinde kendi yasalarını bile tanımadıkları gibi, basit insani istem, hak ve talepler karşısında da kanlı dişlerini göstermekten çekinmemektedir. Ülke genelinde yayılan ayaklanma hareketi ülkenin hemen her tarafında da faşist saldırıya maruz kaldı ve protesto hareketi içinde bulunan halk kitlelerinden binlercesi bu saldırılarda yaralanırken, on bir insanımız bu vahşi saldırılarda gözünü kaybetti, maalesef dört direnişçi de polisin aldığı talimatın gereği olarak gerçekleştirdiği faşist saldırılarda yaşamını yitirdi. İşte yaşamını polis kurşunu ve AKP iktidarının barbar saldıranlığı neticesinde yitirenlerden biri de Ethem Sarısülük isimli emekçi direnişçiydi. Ethem Sarısülük’ün katledilmesi alenen kameraların çekimlerinde izlendiği gibi, tüm kamuoyunun gözleri önünde cereyan eden açık bir katliamdır. Polisin silahını kullanması, Ethem’in yere yığılması ve polisin silah kullanmasının hangi şartlarda ortaya çıktığı açıkça izlenebilmektedir. Halk kitlelerinin gözleri önünde ve tanıklıklarında gerçekleşen bu polis katliamı, devletin temel kurumlarından olan yargı-mahkemeler tarafından adeta ödüllendirildi. Otopsi raporunda Ethem’i vuranın polis olduğu gerçeği ortaya konduktan sonra, polis teşkilatı o ana kadar savcılığa vermediği katil polisin ismini savcılığa vermek durumunda kaldı. Fakat esas itibarıyla AKP iktidarının denetimine girmek üzere siyasileşmiş olan mahkeme siyasi bir kararla adı geçen polisi meşru müdafaa gerekçesiyle serbest bıraktı… Sanki saldırıp katleden, kurşunlayan, coplayan, gazlayıp su sıkan polis değilmiş göstericilermiş gibi polisi meşru müdafaa pozisyonuna sokabilmektedir mahkeme. Böylece burjuva hukuk ve adalet anlayışının kokuşmuşluğu, bu yargının bağımsız olduğu iddiasının ne kadar mesnetsiz olduğu gerçekliği kendini tekrar gösterdi. Bu yargının, siyasi erkin elinde bir baskı aracı olduğu çok net olarak açığa çıkarken, bütün bu gerçeğin gerici sınıf iktidarlarının genel karakteri olduğunun altını bir kez daha çizmekte fayda vardır. İşte mahkemenin bu tavrı ve elbette öncelikle eylemlere karşı uyguladığı faşist saldırı ile gerçekleştirdiği barbar işkencelerle katliamlar, AKP iktidarının ‘’demokratikleşme-ileri demokrasi’’ zırvalıklarının iç yüzünü gün yüzüne yeniden çıkardı. ‘’Barış, çözüm’’ ve tüm ‘’Açılım’’ kategorisi gibi tam bir entrika eseri olan son ‘’Alevi Açılımı’’ da gösteriyor ki kitlelerin demokratik hak ve talepleri karşısında, AKP iktidarı kendi gerçek yüzünü gizlemeye çalışarak bu talepleri görmezden gelmeye çalışıyor. Somut olarak da, faşist devlet ve AKP iktidarının halk kitlelerinin iradesinden ne anladığı, onların demokratik tepki ve muhalefeti karşısında ne kadar ‘’demokratik’’(yani baskıcı-faşist) ve tahammüllü olduğunu alenen ortaya koymuş ve direniş karşısında geliştirdiği bütün ikiyüzlü söylemlerinin astarı pazara çıkmıştır.
Hepsinden önemlisi de, somut olayda direniş boyunca kitlelere uygulanan işkencelere, gözleri çıkarmaya varan ağır yaralamalara, gerçekleştiren katliam ve özelde Ethem Sarısülük’ün katliamına nasıl yaklaştığını, bu işkence ve katliamları polise hak görerek, demokratik tepki gösteren kitleleri ve katledilen insanları suçlu saydığı (ki, suçlu gördüğünü açıktan ifade etmektedir iktidar) açığa çıkmıştır. Bu bağlamda Ethem Sarısülük davasının seyri başından beri belli olmuş, iktidar ve ona bağlı yargı bakışını ortaya koyarak peşinen hükmü vermiştir. Ancak proletarya ve halk kitlelerinin nezdinde bu yargılamanın hükmü bellidir ve henüz karar verilmiş değildir. Ethem’in katili polisin tutuklanmayıp serbest bırakılması yapılan yargılamanın göstermelik olduğunu kanıtlamaktadır. Ki, siyasi iktidar ve tüm yetkililerinin açıklamaları da bunu doğrulayarak teyit etmektedir. Hakim sınıfların direniş karşısında direnişi bölüp parçalamak, boşa çıkarmak ve etkisini kırmak için başvurduğu hile ve yalanların bir devamı da katil polisin göstermelik ‘’yargılanmasıdır. ’’ Faşist devlet ve iktidarın bu tavrı sınıf çıkarları ve niteliğiyle örtüşen ve bu anlamda da beklenen bir tavırdır. Ancak burada önemli olan devrimci halk güçleri ve proleter devrimci güçlerin tavrının ne olacağıdır. Ki bu konuda esasen olumlu bir tavır sergilenerek gerekli tutum alınmıştır. Dahası devam eden eylemlilikler ve özellikle de son olarak Lice’de yaşanan asker-polisin karakol yapımlarına karşı demokratik tepkisini gösteren Kürt ulusuna mensup kitlelerinin üzerine ateş ederek gösterici bir genci katledip dokuz göstericiyi yaralamasını protesto ederek gerçek manada devrimci bir bilinç ve devrimci dayanışma sergilemiş ya da sorunlarına sahip çıkma kararlılığını gerici milliyetçi manipülasyonları boşa çıkararak göstermiştir. İşte bu kararlılığını yükselen ivmeyle devrimci eyleme dökmede istikrarlı bir tepki hareketi geliştirilmeli, Ethem Sarısülük ve direnişin diğer şehitleriyle yapılan işkencelerin hesabı sorulmalıdır. Direniş ve ayaklanma toprağı Kürt ulusu kitlelerinin gösteri ve eylemleriyle daha da ısınıp tava gelmektedir. Devrimci halk kitleleri Ethem ve diğer şehitlerin hesabını sorarak bu somut olaydan hareketle tüm demokratik hak ve özgürlüklerini koparıp alma eylemine sıçramalıdır. Kazanım ve mücadele ufku basit kazanımlara indirilmemeli en ileri hak ve özgürlükler çıtasına çıkarılarak kendisine ait olan ve gerici sınıflar tarafından gerici zor hüneriyle gasp edilen tüm hak ve özgürlüklerini eline almalıdır. Ethem Sarısülük’ün katline karşı devlet, iktidar ve devletin baskı kurumlarından olan yargının sergilediği aymazca faşist tutum direnişin şehitleri ve tüm kitlelerle alay etmekten başka bir şey değildir. Devrimci halk kitleleri kendisini ciddiye almayan ve iradeleriyle alay eden gerici sınıfları teperek hak ettiği şamarı suratına indirmelidir. Evet Ethem Sarısülük’ün katilinin serbest bırakılması katil polise cinayet işleme vizesi verme anlamına geliyor. Daha fazla katliam ve cinayetlerin işlenmesine davetiye anlamına geliyor. Halkın iradesinin hiçe sayılıp, acılarıyla alay edildiği anlamına geliyor. Ethem Sarısülük davası somut demokratik mücadelede kilit bir noktadır. Çünkü Ethem polis tarafından alenen ve tüm kamuoyunun gözleri önünde açıkça silahla vurulup katledildi. Bu açık katliamda dahi polisin tutuklanmadan göstermelik yargılanması diğer davalara ve direnişe yaklaşımı da belirleyen bir önemdedir. Ethem’in davasını kazanmak diğer katliam ve işkence davalarını kazanmak demektir. Dahası mevcut demokratik mücadelede demokratik bir mevzi kazanmak, faşist iktidarı bir adım da olsa geriletmektir. Tüm bu bakımlardan proletarya ve halk kitleleri Ethem’in katili polisin tutuklanması ve davanın zamana yayılmayarak aleni görülmesi somut talebiyle meydanları doldurarak kararlı, istikrarlı bir mücadele yükseltmelidir. Faşizmin ve faşist saldırıların bu kadar pervasız sahiplenildiği bir zeminde devrimci eylem hava ve su kadar gerekli, meşru ve şarttır! Faşist iktidar zayıf halkalarından yakalanarak yumuşak karnı deşilmelidir.
04
güncel haber
1-15 TEMMUZ 2013 Halkın Günlüğü
Halk ayağa kalktı devlet Taksim Gezi Parkı’nın polis tarafından işgal edilerek halka kapatılmasının ardından halk eylemlerine devam ediyor. Taksim Meydanı’nda bir kişinin durma eylemiyle başlayan ‘duran adam’ eylemleri yaygınlaştı. Mahallelerde ve parklarda düzenlenen forumlarda halk direnişi ve sorunlarını tartışarak çözümler aradı
28 Mayıs’ta başlayan ve tüm dünyanın gözü önünde ülke genelinde milyonların faşist teröre karşı başkaldırısına dönüşen Taksim Gezi Parkı Direnişi 15 Haziran’da devletin kolluk güçlerinin gaz bombaları, tazyikli su, ses bombaları, plastik mermilerinin azgınca saldırısıyla bitirilmek istendi. Devletin halka açtığı savaş sonucu Taksim Gezi Parkı 15 Haziran’da polis tarafından işgal edildi ve halkın parka ve Taksim Meydanı’na girişi yasaklandı. Ancak halk sonraki günlerde de devletin saldırılarına karşı alternatifler geliştirmeye çalışarak yeni yollar aradı.
Protestonun yeni bir biçimi: ‘duran adam eylemleri’ Gezi Parkı hala halka kapalıyken Taksim Meydanı’nın tekrar yayalara açılması sonrasında 16 Haziran’da saat 20.00’de Taksim Meydanı’na gelen Erdem Gündüz isimli bir performans sanatçısı yüzü Atatürk Kültür Merkezi’ne dönük olarak durma eylemi yaptı. Saatlerce kıpırdamadan duran Erdem Gündüz’ün eylemi sosyal medya üzerinden büyük yankı uyandırdı. Gündüz’e destek için gelen çok sayıda kişi de onunla
birlikte durma eylemi yaptı. Halkın en doğal ve en demokratik hakkını dahi faşist terörle bastırmaya çalışan polis ise derhal duran adam ve çevresindeki duran adamları gözaltına almak için yığınak yaparak etraflarını kuşattı. Gündüz’ün eylemine destek için etrafında toplanan diğer eylemciler onun eçevresinde çember oluşturarak onu korumaya çalışırken polis Gündüz’ü ve diğer duran adamları gözaltına aldı. “Duran adam"ı kolundan tutarak gözaltı otobüsüne bindiren polisler daha sonra meydanda biriken halkın tepkisi üzerine Gündüz’ü bırakmak zorunda kaldılar. Meydandan uzaklaştırılan “duran adam” yaptığı açıklamada "Ben bir performans sanatçısıyım. Benim istediğim medyanın bunu görmesi. Benim duruşum medyaya karşı. 4 insan öldü ve medya bunu görmedi! Benim istediğim bu sistemin değişmesi. Bu hükümetin istifa etmesi yetmez! Bugün yapılan düzenlemeler göstermelik. Bu bir çığlık! Ama bu çığlığı duymadılar! Bu olay 10 yıllık bir serüvenin sonucu. Ölen 4 tane adamın hesabı sorulmalıdır! Çevik kuvvet müdahaleye hazırlanıyordu. İnsanlar zarar görmesin diye bitirdim. Ben bir kişiyim. Yarın bir başkası gelir durur. Bu devam eder. Ben içimdeki acıyı, insan ölümlerini duyurmak için durdum. Duran bir başkası da olabilirdi! Duran adam bir kişi değildir." dedi. Gündüz’ün dediği gibi durma eylemleri daha aynı gece İstanbul’un ve ülkenin birçok yerine yayıldı. Aynı gece ve ertesi günlerde Ankara Ethem Sarısülük’ün vurulduğu yerde, Sabah-ATV binası önünde, NTV binası önünde, Taksim Meydanı’nda, Çağlayan Adliyesi’nde, Maslak’ta, plazaların önünde, Kadıköy Boğa heykelinin önünde, Madımak Otel’i önünde, Ankara’da Hacettepe Üniversitesi’nde, Tu-
nalı Hilmi ve Kuğulu Park’ta, Kuladası’nda, Mersin’de, Adana’da, Kastamonu’da, Manisa’da ve daha birçok yerde durma eylemleri günlerce devam etti. İçişleri Bakanı Muammer Güler’se TBMM’de gazetecilerin sorularını yanıtlarken “duran adam” protestosuyla ilgili “Bu gösteri, kamu düzenini bozmadıktan, genel hayatı etkilemedikten sonra bizim müdahalemiz olmaz” dedi. Ancak Güler’in iddialarına
karşı Taksim Meydanı'nda yaptıkları duran adam eylemi sonucunda 16 kişinin gözaltına alınarak haklarında 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na göre "durmak suretiyle polise şiddet ve hareket kullanmadan direnme" suçundan bir tutanak düzenlendi. 18 Haziran’da partisinin grup toplantısında konuşan Erdoğan ise yine AKP’nin Kazlıçeşme’de düzenlediği mitinge bir milyondan fazla kişinin katıldığı yalanını savunarak halkı hedef aldı ve ‘Taksim Gezi Parkı’nı işgalcilerden kurtardık' şeklinde trajikomik açıklamalarda bulundu. 19 Haziran’daysa gelecek tepkilerden korkan AKP Gezi Parkı’yla ilgili yaptığı açıklamayla halkın öfkesini dizginlemeye çalıştı. AKP sözcüsü Hüseyin Çelik Gezi Parkı’nın akıbetiyle ilgili yaptığı açıklamada yargı kararının lehlerine sonuçlanması
Halk Ethem Sarısülük’ü katleden polis Ahmet Şahbaz‘ın hakim tarafından ‘vicdanım rahat’ sözleriyle serbest bırakmasının ardından 24 Haziran’da saat 19.00’da İstanbul’da binlerce kişi Taksim’e aktı. Polis Taksim Meydanı’nı ablukaya alarak meydana çıkmak isteyen halkı İstiklal Caddesi ve Divan Oteli yönünde engelledi. Halk polisin yürüyüşlerini engelleme-
ye çalışmasını oturma eylemi yaparak “Faşizme karşı omuz omuza” sloganlarıyla protesto etti. Taksim Anıtı’nın etrafını genişçe bir şekilde çeviren polislere karşı halk Ethem’in vuruluşunu,polis tarafından katledilişini canlandırmak için yere yatarak eyleme devam etti. Direnişte katledilen Ethem’in, Abdullah’ın ve Mehmet’in isimleri anılarak “Katil devlet hesap verecek”, “Hükümet istifa” sloganları eşliğinde zafer işareti yapıldı. 26 Haziran’daysa halk forumlarda Abdullah, Ethem ve Mehmet saygı duruşunda bulunularak anıldılar. Diren Lice: 28 Haziran’da Lice’de Karakol
1-15 TEMMUZ 2013 Halkın Günlüğü
güncel haber
05
gerçek yüzünü gösterdi kişiyi bıçakla yaraladılar. 30 Haziran’daysa Yoğurtçu Parkı’na gericiler tarafından bir saldırıda bulunuldu. Sabaha karşı park alanında kalan direnişçilere bıçaklı saldırıda bulunan grup gönüllü sağlık ekibinde çalışan bir kişinin de aralarında bulunduğu iki kişiyi bıçaklayarak forumlar için hazırlanan stantları parçaladı. Görgü tanıklarının ifadelerine göre olay esnasında orada bulunan sivil polisler de saldırıyı izledi.
Erdoğan ‘duran adam tuzağını altüst edecekmiş(!)
durumunda Gezi Parkı projesinin İstanbul genelinde halk oylamasına sunulacağını söyledi.
Halk forumlarda direnişi ve sorunlarını tartışıyor Gezi Parkı’nın polis tarafından işgal edilerek halka kapatılmasından sonra halk örgütlenmenin ve mücadeleyi yükseltmenin yeni yollarını aradı. Mahallelerde ve parklarda başta İstanbul olmak üzere birçok şehirde forumlar düzenlenmeye başlandı. Forumlarda Gezi Parkı Direnişini, mevcut saldırılara karşı nasıl hareket edilebileceğini ve nasıl örgütlenilebileceğini tartışan halk ortak kararlar alarak saldırılara karşı eylemler de yaptı. İstanbul’da başta Beşiktaş Abbasağa ve Yoğurtçu Parklarında,Cihangir’de, Kadıköy’de, Tuzla’da, Sarıga-
zi’de, Okmeydanı Sibel Yalçın Parkı’nda, Nurtepe’de, Çekmeköy’de, 1 Mayıs Mahallesi’nde, Ataşehir’de, Yeniköy’de olmak üzere toplam 41 yerde halkın yoğun katılım gösterdiği ve önemli tartışmaların yaşandığı forumlar düzenlendi. 21 Haziran’da Yeniköy’de düzenlenen forumaysa muhtar Engin Cevahiroğlu’nun öncülüğündeki gerici faşistlerin saldırması sonucunda bir kişi yaralandı. Yaklaşık 150 kişinin katıldığı Yeniköy Parkı’ndaki foruma muhtarın öncülüğünde saldıran yaklaşık 15 kişilik gerici grup halkı tehdit ederek tekbir getirerek ellerindeki bıçaklarla halka saldırdı. Yeniköy Parkı’nda toplananların aralarında Ermeni ve Rumların da bulunmasından dolayı gerici faşistler “Ermenilerin, Rumların peşine takılıyorsunuz” sözleriyle halka bıçaklarla saldırarak bir
Öte yandan 21 Haziran’da açıklama yapan Başbakan Erdoğan faşist saldırıları sonucu halkı sindireceğini zannetmenin verdiği hızla eylemlere katılan halkı vandallık, barbarlık ve yağmacılıkla suçlayacak kadar ileri gitti. “AKM’yi işgal ettiler. Ne yapacaktık? Polisimize ne diyecektik? Bırakın işgal devam etsin mi diyecektik. Teröristlerin resimleri, paçavraları orada asılı duracak, Başbakan’a hakaretler orada asılı duracak, biz de ‘Bırakın polisimiz dokunmasın’ diyeceğiz. İçişleri Bakanıma ’24 saat içinde AKM’yi, taksim meydanını, Anıtı temizleyeceksiniz’ dedim.” diyerek polislere saldırı emirlerini bizzat kendisinin verdiğini itiraf etti. “Duran adam” eylemleriyle ilgili de konuşan Erdoğan “En büyük hayali bunların tüm Türkiye’nin duran adam olmasıydı. Hamdolsun artık kendileri duran adam oldular. Ama biz durmayacağız, Allah’ın izniyle bu tuzağı da alt üst edeceğiz.” açıklamasıyla ‘durmak yok yağmaya, talana, sömürüye, zulme devam’ mesajını verdi.
Mücadele zaman ve mekanla sınırlandırılamaz DHF’nin de bileşeni olduğu yaklaşık 120 kurumun dahil olduğu Taksim Dayanışması 21 Haziran’da yaptığı bir çağrıyla direnişte hayatını kaybedenleri anmak, ortak talepleri tekrar hatırlatmak ve hala bugün Mersin’de, Ankara’da ve tüm Türkiye’de yaşanan terörü kınamak için halkı 22 Haziran’da Taksim’de düzenlenecek ka-
ranfilli eyleme çağırdı. 22 Haziran’da saat 19.00’da İstiklal Caddesi’nden Taksim’e yürüyen on binler Taksim Meydanı’na direnişte yaşamını yitirenler anısına mum yakarak karanfiller bıraktı. Yapılan saygı duruşunun ardından Taksim Dayanışması adına yapılan açıklamada, “Taksim Dayanışması olarak hükümete ilettiğimiz taleplere hala bir yanıt alamadık. Yanıt alamadığımız gibi taleplerimizi haykıranlar şiddet, gözaltılar ve tutuklamalar ile susturulmak isteniyor. Biz bütün bu baskılara rağmen haykırmaya devam ediyoruz” denildi. Yüzlerce kişinin hukuksuzca gözaltına alındığı belirtilen açıklama “Taksim Dayanışması olarak bu süreçte öğrendiğimiz en önemli şey mücadelenin zaman ve mekanla sınırlandırılamayacağıdır, bundan sonra da hayatın, kentin ve ülkenin her metrekaresinde ve her alanında devam edecektir” sözleriyle sonlandırıldı. Yapılan açıklamanın ardından saat 20.30 sularında anons yaparak meydanın boşaltılmasını isteyen polise halk "Bu daha başlangıç, mücadeleye devam" ,"Hükümet istifa" sloganlarıyla karşılık verdi. Polisin halka TOMA’yla su sıkarak saldırması sonucu kitle Taksim Meydanı çevresindeki caddelere dağılarak burada bekleyişini sürdürdü. Polis İstiklal Caddesi’nde, Harbiye’de bekleyen halka da saldırarak dağıtmaya çalıştı ancak başarılı olamadı. İstiklal Caddesi’ndeki kitleye saldıran polis çevredeki lokantaların pencerelerinden ve sokaklardsan atılan sloganlarla karşılaştı. Halk "Polis simit sat onurlu yaşa" sloganıyla polis terörünü protesto etti. Saat 22.00’den itibarense polis ‘özüne dönerek’ her zamanki gibi gaz bombalarıyla, plastik mermilerle saldırıya başladı. Çatışmalar geç saatlere kadar sürerken İstanbul Tabip Odası'nın açıklamalarına göre saldırıda 42 kişi yaralandı.
katillerden hesap soruyor inşaatını protesto eden halkın üzerine askerlerin ateş ederek Medeni Yıldırım’ı katletmesi sonrasında Abbasağa ve Yoğurtçu Parkları forumları protesto yürüyüşleri gerçekleştirdi. Yoğurtçu ve Abbasağa Parkı’ndan yürüyüşe başlayan binlerce kişi "Diren Lice Kadıköy seninle", “Faşizme karşı omuz omuza”, "Her yer direniş , her yer Lice" "Katil devlet hesap verecek" sloganlarıyla Kadıköy ve Beşiktaş sokaklarında yürüdükten sonra forumlara geri döndüler. 29 Haziran’daysa saat 19.00’da Taksim Dayanışması’nın çağrısıyla Taksim Meydanı’nda bir araya gelen on binlerce kişi Ethem Sarısülük’ün
katleden polisin serbest bırakılmasını ve Başbakan Erdoğan’ın açıklamalarını protesto ederken, Gezi Parkı direnişi sırasında hayatını kaybedenlerle Lice’de askerlerin açtığı ateş sonucu katledilen Medeni Yıldırım’ı andı. Taksim Dayanışması adına Taksim Meydanı’nda yapılan basın açıklamasında polisin halka yönelik saldırıları protesto edilirken anayasal haklarını kullanırken gözaltına alınan, tutuklanan çok sayıda kişi olduğu belirtilerek tüm delilleriyle Ethem Sarısülük’ü katledildiği ortada olmasına karşın devletin Sarısülük’ü katleden polisi serbest bıraktığı ifade edildi. Lice’de askerlerin açtığı ateş
sonucu katledilen Medeni Yıldırım’ın hayatını kaybettiği, onlarca kişinin yaralandığı belirtilen basın açıklamasında, devletin halkın mücadelesinden korktuğu, polis şiddetine ve uygulanan adaletsizliğe karşın mücadelenin sürdürüleceği vurgulanarak direnişin başından beri ifade edilen talepler yinelendi. Basın açıklamasının ardından ellerinde Taksim Dayanışması flamalarını ve “Gezi Parkı direnişçilere serbest bırakılsın” , “Hepimiz şahidiz” , “Meydanlar halka açılsın”, “Katil serbest tanık tutuklu” yazılı dövizleri taşıyan kitle “Diren Lice Taksim seninle” , “Şehit namırın” , “Biji bratiya gelan” slogan-
larıyla saat 20.00’ye kadar oturma eylemi yaptı. Taksim’de bulunan Atatürk Anıtı ile Gezi Parkı’nın çevresini ablukaya alan polisse, kitle üzerinde baskı kurmaya çalıştı.Eylemin sona ermesinin ardından meydanda bekleyen kitleyi önce kalkanlarla İstiklal Caddesi’ne sürükleyen polis, ardından biber gazı ve coplarla kitleye saldırdı. Saldırıda polisin yerlere yatırarak darp ettiği çok sayıda kişi gözaltına alınırken, kitle Cihangir tarafına çekildi. Polis saldırısını çevrede bulunan esnafların protesto etmesi dikkat çekti. Polis saldırısı Taksim ve çevresinde ilerleyen saatlere kadar devam etti.
06
güncel haber
DERSİM’DE GOLA ÇETU’YA YIKIM KARARI
Farklılıklar, faşist T.C. için hep tehlike oldu. Tek tipleştirme siyaseti eskiden beri hep var oldu. Diğer inanç ve etnik kimliklere olan saygısızlık devlet şiddetiyle birleşerek zulme dönüştü Alevi katliamıyla tarihe adını yazdırmış olan Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim isminin yapılacak olan 3. köprüye verilmesi Alevilerin yarasını yeniden kanatırken, devlet bu kez de Alevilerin kutsal mekanını hedef aldı. Dersimli Alevilerin kutsal mekanı olan Gola Çetu hakkında mahkemenin verdiği yıkım kararı bu icraatların son örneği oldu. Zazaca’da iki suyun birleştiği yer anlamına gelen Gola Çetu, Alevi inancına göre kutsal bir mekan. Dersim’de Munzur ve Pülümür çaylarının birleştiği noktada yer alan Gola Çetu için mahkeme, “Baraj gölü sahasında kaldığı” gerekçesiyle yıkım kararı verdi. Munzur Çayı üzerinde 1994 yılında başlanan Uzunçayır Barajı ve HES yapımı nedeniyle Gola Çetu, 2010′da su tutmaya başladı. 2011 yılında Dersim Belediyesi tarafından su tutma sahasının dışında kalması için park haline getirilen Gola Çetu için verilen yıkım kararına Dersim halkı tepkili.
Belediyeye para cezası Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesi Gola Çetu için “Baraj gölü alanında kaldığı” gerekçesiyle yıkım kararı vermekle de yetinmedi. Aynı zamanda bu alanın sular altında kalmaması için park çalışması yapan Dersim Belediyesi’ne de 2 milyon 200 bin lira para cezası verdi. Her iki karara bakıldığında da amaçlarının Alevilerin inançlarına yönelik bir saldırı olduğu anlaşılıyor. Çevre aktivisti ve İnsan Hakları Derneği Tunceli Temsilcisi Barış Yıldırım, yıkım kararına tepki göstererek, "Bu karara karşı gerekirse Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi'ne kadar gideriz. Gola Çetu Parkı'nı yıkmaya kimsenin gücü ve cesareti yetmeyecek" dedi. Devlet cephesinde ise bildik oyunlar devam ediyor. 24 TV'de bir programa katılan Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu Gola Çetu'nun yıkım kararıyla ilgili sorulan sorulara şu cevabı verdi: "Onların kutsal ve mukaddes gördükleri alanları korumak boynumuzun borcudur. Vatandaşların hassasiyetlerini dikkate alıyoruz. Bazı yerlerde kutsal su diyorlar orayı koruyoruz, park haline getiriyoruz, bakımını yapıyoruz. Bununla ilgili DSİ’ye gerekli talimatı verdim. Hassasiyet olan yerleri koruma altına alıyoruz koruyoruz.” dedi. Fakat diğer yandan bakanın bu açıklamalarını samimi bulmayan Dersim Belediye Başkanı BDP’li Edibe Şahin şu açıklamayı yaptı: “Eğer Alevilerin hassasiyetlerini korumakta samimilerse, davadan vazgeçtiklerini açıklasınlar. Davayı geri çeksinler. Hukuki süreç devam ediyor ve davadan vazgeçilmiş değil, üstü kapalı söylemlerle sorunun çözüleceğini düşünmüyoruz.” dedi
1-15 TEMMUZ 2013 Halkın Günlüğü
Gezi Parkı direnişi BDP ve Büyük direniş dalgası inanılmaz güzellikleri ve görkemiyle tabii olarak tüm gündemi işgal ederek ‘’Barış ve Çözüm’’ sürecinin aktüalitesini geride bırakarak arka plana itti. Önderlik noksanlığı ve kendiliğindenci hareket niteliğine rağmen muazzam olan bu direniş-ayaklanma hareketi başladığında BDP belli bocalamalar yaşadı. İçinde bulunduğu ve yeminle sürdürülmesine ant içildiği uzlaşma süreci nedeniyle ne yapacağını tam kestiremedi. Nötr kalmayı tercih etti Gezi Parkı vesilesiyle patlak veren ve ülke gündemini aşarak dünya gündemine oturan devasa kitle ayaklanması “Çözüm ve Barış’’ sürecinin siyasi niteliği hakkında tam bir turnusol görevi gördü. BDP, Öcalan’la yapılan görüşmeden sonra ‘tarafsız’ duruşunu değiştirip direniş yanlısı pozitif eğilim belirledi. Buna rağmen pozitif tutum tedrici bir duruş biçimindeydi. ‘’Karnaval’’ havasında eylemlerin yapılması gibi yaklaşımlarla, direniş objektif olarak uzlaşmacı doğaya büründürülüyordu… En önemlisi de BDP’nin ayaklanma dalgasına karşı (özellikle başta) aldığı tutumun nötr oluşunun ‘’barış-çözüm’’ sürecinin ruhuna uygunluğuydu. Yani ‘’barış-çözüm’’ sürecinin siyasi ruhu böylesi bir kitle hareketi-ayaklanması karşısında nötr kalmayı sindirebilecek kadar diri ya da ölüdür! Elbette ki, söz konusu büyük direniş dalgası sadece Kürt Ulusal Hareketi’yle AKP iktidarı arasındaki sürecin özüne ışık tutmakla sınırlı değildir. Bunun gibi, kitlelerin gerektiğinde tüm tabuları yıkıp geçeceği, entelektüelleri ve elit kesimleri geride bırakarak öğretici olacaklarını, en büyük gerici gücün karşılarında kifayetsiz kalacağı ve daha bir dizi tecrübeyle birçok ezberi bozup iktidar erkini her türlü nüfuz gömenin ahmaklığına balta vurarak kitlelerin es geçilemeyecek bir merci olduğunu ortaya koydu. Demokrasi ve özgürlük özlemi kadar, her türden gerici baskı, sömürü düzenine ve faşizme karşı direnişin meşruluğunu bir kez daha hatırlatarak altını çizdi. Dikkate alınmasının elzem olduğunu duyurarak iktidara gerektiğinde kırmızı kart göstereceğini ispatlamak üzere sarı kart gösterdi… Direniş ve ayaklanma dalgasının sonradan görülecek olan
kazanımları ile mevcutta verilmiş olup somutlanan kazanımları hakkında, demokratik-siyasi tesiri, dersleri ve tecrübeleri adına bir yığın özet yapılıp sıralanabilir. (Örneğin, ‘’akil insanlar’’ safsatasının iç yüzü açığa çıktı… Demokrat, aydın, ‘’yurtsever’’ kapsamda ifade edilen milletvekillerinin (bir kişi hariç) renk vermediği söylenebilir… AKP içindeki çatlakların gün yüzüne çıkması direniş dalgasının ürünüydü… Komünist ve devrimci kurumların örgütsel gücü ve kitle siyasetlerinin ürünü olan kitlelerle bağlarına ayna tutulmuş oldu vb vs…) Fakat bu yazımız esasta Ulusal Hareket ile AKP iktidarı arasındaki tasfiyeci sürecin mevcut ayaklanmaya yansıyan bazı noktalarına dikkat çekmekle sınırlıdır.
BDP Gezi direnişini es geçerek AKP’yle olan sürecini esas aldı Büyük direniş dalgası inanılmaz güzellikleri ve görkemiyle tabii olarak tüm gündemi işgal ederek ‘’Barış ve Çözüm’’ sürecinin aktüalitesini geride bırakarak arka plana itti. Önderlik noksanlığı ve kendiliğindenci hareket niteliğine rağmen muazzam olan bu direniş-ayaklanma hareketi başladığında BDP belli bocalamalar yaşadı. İçinde bulunduğu ve yeminle sürdürülmesine ant içildiği uzlaşma süreci nedeniyle ne yapacağını tam kestiremedi. Nötr kalmayı tercih etti. Ama gelişen dalga büyük bir basınç kuruyor, nötr kalan bu tavrı af etmiyordu. BDP’nin şehirlerdeki kitlesi ve buralardaki ittifakları, BDP’nin bu ha-
reketten geri duramayacağını gösterdi. Bundan sonra BDP de arayış başladı… Çalkantı ülke sathına yayılıp, derin değil ama büyük doğumları olanaklı kılan bir zemin sunuyordu. Geniş kitlelerin devasa direniş ve ayağa kalkmasına karşın BDP, AKP ile yürüttüğü süreci esas aldı, önemsedi. Bu bağlamda ilk etapta kitle hareketini yeterince önemsemedi ve kendi sürecine endeksli duruş almayı yeğledi. BDP’nin beyanları bunu doğrulamaktadır. BDP yaşanan ayaklanma sürecine karşın kendilerinin sürecini dillendirip Öcalan’la görüşmelerin yine aksatıldığını, müzakerelerin bu halle sağlıklı yürütülemeyeceğini, kaygı ve rahatsızlıklarını dile getirdi. Siyaseten isabetli bir yaklaşımdı. Nitekim AKP Kürtlerin ayaklanma sürecine katılmaması için heyetin Öcalan’la görüşmesini sağladı. Ne ki, Öcalan’la yapılan görüşme heyetine yine müdahale edilerek S. Süreyya Önder veto edildi… Öcalan’la yapılan görüşmede BDP’nin bu süreçten uzak durmasının veya nötr kalmasının aydın kesim ile sol kesimlerden eleştiri alacağı gerçeğiyle kendi tabanlarının da baskısı vb göz önüne alınmış olmalı ki, Öcalan direnişi selamladığını açıkladı. İşte BDP bundan sonra nötr duruşunu esasta bozarak sınırlı biçimde direniş yanlısı tavır aldı. Sınırlı biçimde çünkü direniş ve ayaklanma ülke sathına yayılmasına karşın, Kuzey Kürdistan (Ulusal Hareket’in etkili olduğu) illerinde bir ayaklanma yaşanmadı. Oysa Kürt kitleleri bir çağrıyla sokaklara dökülür ve bu yolla ik-
1-15 TEMMUZ 2013 Halkın Günlüğü
07
“çözüm süreci”
tidar ciddi bir baskı altına alınıp ciddi talepler koparılabilirdi vb vs… Ancak, Ulusal Hareket için yürütülen ‘’Barış ve Çözüm’’ süreci esastı, bu sürecin ruhuna uygun pozisyon almak gerekiyordu… Nitekim böyle de aldılar… Yani direnişten tamamen kopuk durmadılar ama kesinlikle tamamen de katılmadılar! Tepkileri de çok yumuşak ve halk kitlelerinin tepkisinden çok daha geriydi… Bu tablo “Barış ve Çözüm’’ sürecinin siyasi ruhunu gün yüzüne çıkardığı gibi, mevcut kitle ayaklanması ‘’barış-çözüm’’ sürecinin ideolojik-siyasi özünü deşifre eden bir turnusol görevi gördü. Kürt Ulusal Hareketi demokratik özelliğine karşın kendisini esasta ulusal talepler ve mücadeleyle alakalı çerçeveye yerleştirmiş oldu. Kendi sorunu dışındaki demokratik sorunlara mesafeli olduğunu esasta söylemiş oldu. Ancak bu zımni duruş veya bilinç onun demokratik niteliğini zayıflatmakla birlikte, demokratik devrimci hareketin sempatisini de sarsmaya yardım eder. Benim sorunuma siz sahip çıkmıyorsunuz, ben de sizin sorunlarınıza karışmam yaklaşımı belli bir mantığa otursa da bu yaklaşım yanlıştır ve doğru olamaz. Demokratik nitelikteki her kurum bu niteliğine uygun davranmakla yükümlüdür. Eğer davranmazsa niteliğinden kaybeder.
“Barış ve Çözüm” sürecinde kısmi talepler karşılanacaktır Kitlelerin devasa pratiği nasıl ki, AKP
iktidarı ve Erdoğan’a daldan dala atlayıp kaçak dövüşmesini şartladı, öyle de birçok sağ pasifist kesimi de söylem karmaşasına sürükledi. Önce katılmayacağız diyenler, sonra demokratik tepkidir diyerek sınırlı destek vermek zorunda kaldı. Öcalan’la görüşen Selahattin Demirtaş başkanlığındaki iki kişilik heyet Öcalan’ın mesaj veya mektuplarını derhal Kandile götürdü ve Kandil’de PKK yetkilileriyle görüşmeler yapıldı. KCK’nin “Barış ve Çözüm’’ sürecinin gidişatından hoşnut olmayıp rahatsız olduğu haberleri servis edildi. Ayrıca Öcalan’ın devletle görüşmelerinin de devam ettiği tekrar edildi. O halde muhtemeldir ki bu görüşmelerde yaşanan ayaklanmaya karşı alınacak pozisyon da konuşulmuştur. Ulusal Hareket’in bu süreci bir fırsata çevirmemesinin bu görüşmeler ekseninde belirlendiği söylenebilir… Uzunca zamandır AKP süreci soğumaya bıraktı ve tek bir adım dahi atmadı. Demirtaş, hükümetin artık süreçte ikinci aşamaya geçmesinin gerektiğini belirterek AKP iktidarının süreci savsattığının altını çizdi. Yapılan karakol inşaatlarının yoğunluğu, barajların tutulmaya başlanması, Güney Kürdistan’da Türk uçaklarının keşifler yapması vb gelişmeler değerlendirildiğinde BDP ve Ulusal Hareket’in AKP’ye yönelik eleştirilerinde ne kadar haklı olduğu anlaşılmaktadır. “Barış ve Çözüm’’ süreci hakkında şunları söylemek tamamen mümkündür. Kürt ulusu ve Ulusal Hareket (kuşkusuz ki, Öcalan) süreçten beklentilerini tam anlamıyla bulamayacak gibi görünmektedir. Zira somut olarak sağlanan bir anlaşma veya verilmiş bir taviz yok. Bu kapsam tamamen AKP iktidarı veya ‘’TC’’ devletinin inisiyatifine bırakılmıştır. AKP iktidarı kendi inisiyatifinde göstermelik belli şeyler yapacaktır. Ama bunlar asla Ulusal Hareket’in taleplerini karşılamayacaktır. Olasıdır ki, AKP iktidarı Ulusal Hareket’i daha ciddi biçimde boşa çıkarıp dirsek dönme davranışını benimserdi. Ancak yaşanan ayaklanma tecrübesi iktidar üzerinde ister istemez bir korku ve baskı kurar ki, bundan dolayı Ulusal Hareket’in cılız da olsa belli taleplerinin karşılanması mümkün olacaktır. ‘’Barış ve Çözüm’’ süreci yeniden gündeme gelecek ama gidişat belirsizliklerini koruyacaktır.
UFUK ÇİZGİSİ
≫ bakış can
IRKÇILIK BİLİM GÖREVİYLE BAĞDAŞMAZ!
I
rkçılıkta en kıdemlilerine taş çıkaran cinsten bir ‘’eğitim görevlisi’’ var üniversitede. Bu ‘’eğitim görevlisi’’ ancak AKP’nin mamulü olabilir ve ancak gerici sınıf düzenine ait üniversitede gerici eğitimin elemanı olabilir... Yaşamın her alanında olduğu gibi üniversitelerde hiç tahammül edilemez ırkçı faşist kafalara… Tahammül edilemez bu insanlık düşmanlarına, tahammül etmek zorunda değiliz. Bir dakika bile tahammül etmek fazladır. Zira havayı kirletmektedirler, buna hakları yoktur! Her türden gerici, ırkçı-milliyetçi ve faşist zihniyet kendi karanlığına gömülüp toplum yaşamından tecrit edilmelidir. En katıksız, en çıplak ve nitelikli bir ırkçılık profili çizen Ahmet Atan isimli öğretim görevlisi, Yıldız Teknik Üniversitesi’nden aymazca ırkçılığı propaganda ediyor, ırkçılık yapıyor. Hem de büyük halk kitlelerinin ‘’Gezi Parkı’’ vesilesiyle sergilediği demokratik refleks ve ayaklanmasını hedef alarak ve bu direnişe destek verip katılanları hedef alarak ırkçılık yapmaktadır. Bakın yukarıda adı geçen ırkçı faşist ne diyor, nasıl ırkçılık yapıyor: ‘’Yahudi, Ermeni, Rum’sanız Gezi eylemlerinde aktif rol almanızı anlayışla karşılıyorum. Lütfen soyunuzu araştırın.’’ İşte ırkçı ve tiksinç bir kafa… Dinmemiş bir Ermeni düşmanlığı… Soykırım gerçekleştirilmesine karşın hala Ermeni düşmanlığı tükenmemiş, hala o ilkel ve iğrenç zihniyet değişmemiş… ‘’Gezi Parkı’’ direnişi vesilesiyle patlayan ayaklanma hareketine seksen bir ilin yetmiş dokuzu katılarak eylemde bulunmuştur. Yani halkın ezici bir çoğunluğu direnmiş ve ayaklanmıştır. Halkın gerçekleştirdiği bir eylem suç kategorisinde değerlendirilemez. Bu ırkçı ‘’eğitim görevlisinin’’ deyimiyle ‘’Gezi eylemlerine aktif olarak’’ halk kitleleri katılmıştır. Ancak AKP ile tüm hempaları geniş halk kitlelerini kah ‘’çapulculukla’’, kah ‘’marjinallikle’’ ve kah ‘’yabancı parmağı’’ biçiminde tanımlayarak aymazca suçlamıştır. Ahmet Atan isimli ırkçı da bu geniş halk kitlelerini ‘’Ermeni, Rum ve Yahudi’’ olmakla itam ederken kendince suçlamaktadır. Ancak adı geçen ulusları küçümseyerek suçlu göstermektedir. Yani ırkçılık yapmaktadır. Eyleme katılanların bu milletlerden olduğunu söyleyerek, eyleme katılanların soylarını araştırmasını zırvalamaktadır. Ermeni, Yahudi ve Rum olmaktan asla incinmeyiz. Bilakis, Türk ulusundan olmak kadar memnun oluruz Ermeni, Yahudi ve Rum olmaktan… Ancak mesele direnişçilerin, halkın yaklaşımı değil, o düşünceyi dile getirenin ırkçılığında ve adını verdiği uluslara hakaret etmesindendir. Ermeni olmayı, Yahudi ve Rum olmayı hakaret olarak ileri sürüyor ve bu milletlerden olabilirsiniz diye soyunuzu araştırın diyor. Bu zat hem halkı, hem halkın meşru demokratik eylemini suçluyor, hem de bu vesileyle diğer uluslara karşı ırkçı-faşist bir düşmanlık yapıyor. ‘’Prof” unvanlı Ahmet Atan adlı eğitim görevlisi, toplum ve halkı kin ve düşmanlık üzerinden tahrik ederek ırkçı-faşist eylemde bulunmaktadır. Dahası, faşizmle ırkçılığın bir madalyonun iki yüzü olduğunu tasavvur edersek adı geçen zatın ırkçı söylemlerle yasal, hukuki, gayri insani-insanlığa karşı bir
suç işlediği alenen ortadadır. Bu zat ırkçılık suçundan ötürü görevden atılmak durumundadır. (Tabi bir kafatasçının ötekini yadırgaması ve yadsımasını bekleyemeyiz. O halde bu işlemin (görevden alma) ancak demokratik devrimci tepkilerin gelişmesiyle mümkün olduğunu unutamayız) Zira eğitmenlik görevi asla ırkçılıkla bağdaşmaz, bu iki ayrı özellik yan yana gitmez. Irkçılık tüm dünyada suçtur ve bir ırkçı eğitim görevlisi olamaz. Bilim her türlü gericiliğin dışındadır. Irkçılıkla da silinemez kadar kalın çizgileri vardır. O halde bir ırkçı bilimsel alanda tutulamaz, görev yapamaz ve unvan sahibi olamaz. Bir üniversite veya okulda hiç yeri olamaz ırkçının. Eğer aydın ve çağdaş bir gençlik yetiştirmek ve geleceği bu gençlikle kurmak istiyorsanız bu gençleri ırkçı bir eğitmene emanet edemezsiniz! Hatta, ‘’Ayyaş olmayan Müslüman bir gençlik’’ yetiştirmek istiyorsanız da gençliği, bu ırkçı eğitmene teslim edemezsiniz (!?) Şayet bir ırkçı eğitim görevlisiyse, eğitimin niteliği ne olabilir? Açık ki, gerici, ayrımcı, milliyetçi, ırkçı ve faşist olur. Ki, buna bilimsel eğitim demek akla aykırıdır. Bilimsel görev ve unvan ırkçılıkla bağdaşır mı? Kesinlikle hayır. İnsanları renk, dil, din ve cinslerine göre bölüp ayrıştıran, bunun da ötesinde kendisinden başka renk, dil, din, cins ve gerici güdülerle belirlenmiş kategorileri düşman olarak tanımlayıp kendi üstünlüğü ve tekliğine dayalı bir zümre hayali asla bilimsel olamaz. İnsanlara, dilin, din ve renklerine düşman olan bir felsefe, düşünce ve davranış bilimsel olamaz. Bilimsel olan, her dilden, dinden ve renkten tüm insanlığın eşitliği, kardeşliği ve mutluluğu için hizmet görendir. Irkçılık asla ve asla bilimle bağdaşmayan koyu karanlık bir zihniyetten beslenir. Irkçı-milliyetçiliğin, çağdaş, modern, demokratik ve insancıl hiçbir özelliği yoktur Bütün demokratik devrimci, aydın ve ırkçılık karşıtı herkes bu ırkçı öğretim görevlisinin görevden alınması için tepkisini dile getirmelidir. Irkçılığa karşı sessiz kalmak, o suçun serpilip gelişmesine seyirci kalmaktır. Dünyanın hiçbir yerinde ırkçılığa yer yoktur ve hiçbir yerde bu kadar açık bir ırkçılık cesareti sergilenememektedir. AKP’nin şemsiyesi altına girip onun baskıcı faşist diktatörlüğüne güvenen bu yaratıklar, maalesef bilim yuvalarından ırkçılık yapma cüreti göstermektedirler. Irkçılığa dur denmedikçe yeni Hrantlar ve yeni ırkçı faşist cinayetler kaçınılmazdır. Bu vesileyle Yıldız Teknik Üniversitesi’nde eğitim görevlisi olarak çalışan Ahmet Atan isimli ırkçının üniversiteden atılması için başta devrimci halk kitleleri olmak üzere, adı geçen üniversitedeki öğrenci velileri gerekli girişimde bulunmalı, tepkilerini dile getirmeli ve bu ırkçı zatın üniversiteden atılmasını sağlamalıdır. Aydın ve ilerici her kurum ve kişi tepkisini göstermelidir. Tek tek konularda mücadeleye girişerek parça parça zaferlerin elde edilmesi, demokratik devrimci mücadele ve kazanımların ilerlemesini sağlayacaktır. Irkçı faşist seslerin yükselmemesi ve kısılması için, hepsinden de önemlisi halk kitlelerinin devrimci sesinin yükselmesi için birleşik tepkilerin örgütlenerek pratikleştirilmesi şarttır.
08
güncel haber
1-15 TEMMUZ 2013 Halkın Günlüğü
Devlet katliamının bu seferki adresi Lice Amed'in Lice (Licê) ilçesine bağlı Hêzan 'Kayacık Karakoluna ek binalar yapılmasını protesto etmek isteyen halkın üzerine ateş açan askerler bir kişiyi öldürdü, 10 kişiyi de yaraladı Amed'in Lice ilçesine bağlı Hêzan 'Kayacık' Karakolu’na yeni ek binalar yapılmasını protesto etmek isteyen halk karakola yürüdü. Karakolun yakınındaki çadırı ateşe veren halkın büyüyen öfkesine askerler silahlarla cevap verdi. Askerlerin açtığı ateş sonucunda Medeni Yıldırım hayatını kaybederken, 10 kişi de yaralandı. Askerlerin açtığı ateşe rağmen bölgeden ayrılmayan halk askerlere taşlarla karşılık verdi.
Yaralı kurtulan Ronida: Karakoldan üzerimize ateş açıldı Karakol inşaatını protesto etmek isterken açılan ateş sonucu yaralanan 20 yaşındaki Ronida Pervane, karakoldan üzerlerine ateş açıldığını söyledi. Kayacık Karakolu’ndan halkın üzerine ateş açanların içinde özel harekat timlerinin de bulunduğu öğrenilirken, polis tarafından yaralıların barut izi tespiti amacıyla el svaplarının alındığı öğrenildi. Lice'de yaptıkları incelemelerin sonuçlarını paylaşan İHD, yetkililerin açıklamalarının kamuoyunu yanıltma amacı taşıdığına dikkat çekti. İHD Genel Başkan Yardımcısı Çelebi, saldırının hedef gözeterek yapıldığını, direkt halkın üzerine ateş açıldığını belirtti. İHD, Diyarbakır Barosu, MAZLUMDER, TMMOB ve TTB üyelerinin de katıldığı incelemeye ilişkin izlenimlerini aktaran İHD Genel Başkan Yardımcısı Serdar Çelebi, olaydan hemen sonra saldırının gerçekleştiği karakola gittiklerini ifade eden Çelebi, burada Lice Cumhuriyet Savcısı ve askeri yetkililerle görüştüklerini söyledi. Askeri yetkililerin olaydan sıyrılma çabası içerisinde olduklarını ifade eden Çelebi, sanki orada insanlar kurşunla vurulmamışçasına, askerlerin sadece havaya ateş ettiklerini söylediklerini aktardı. Olay yerine gittiklerinde savcının sadece karakol içerisinde yanan barakalarda inceleme yaptığını gözlemlediklerini ifade eden Çelebi, kendilerinin uyarısı ve tepkisi üzerine savcının dışarıda kan izleri ve gösterinin yaşandığı bölgeyi de incelemeye başladığını söyledi.
Bürokratlar gerçekleri çarpıtıyor Lice Kaymakamı ve Diyarbakır Valisi'nin olayla ilgili açıklamalarının spekülatif açıklamaların ötesine geçmediğini vurgulayan Çelebi, "Bizler bizzat yerinde gözlemledik. Ayrıca tanık ifadelerine başvurduk. Askeri yetkililer de tıpkı kayma-
kam gibi göstericilerin birbirini vurduğunu söylüyordu. Valilik göstericilerin içerisinde silahla ateş açıldığını söylüyor; ama olay yeri inceleme ekipleri karakol dışında herhangi bir boş kovan bulamadılar. Bu nedenle devlet yetkililerinin açıklamaları kamuoyunu yanıltmaktan öteye geçemiyor" diye konuştu. Olay yerinde yaptıkları inceleme ve tanık beyanları doğrultusunda askerin hedef gözeterek saldırdığını söyleyebileceklerini kaydeden Çelebi, "Askerler havaya ateş açtıklarını söylüyordu. Ama yaralananların hepsi kurşunla yaralanmış. Yanlışlıkla oldu desek o da olmaz. Çünkü seken bir kurşun ancak bir kişiyi yaralar. Onca insan neden yaralansın? Bu nedenle açıkça söyleyebiliriz ki; askerler direkt gösteri yapanların üzerine ateş etmişlerdir. Karakola saldırı olduğu söyleniyordu. Ancak, görgü tanıklarının beyanına göre, silahlı saldırı sonrası olaya tepki amacıyla karakoldaki bazı barakalar ateşe verilmiş. "
Lice'de devlet yalanları Lice'de saldırı sonrası devlet bürokratları yaşanan asker saldırısını gizlemek adına birbirleriyle yarışa girerek Gezi Parkı direnişinde olduğu gibi yalanlara başvurdu. Lice Kaymakamı Özer Özbek önce kitlenin üzerine ateş açılmasını meşrulaştırmak için, “Bizim bu sabah aldığımız istihbarattan gelen bilgi, 250 kişilik grup arasında silahlı kişilerin de olduğu yönünde” yalan beyanında bulundu ve devamında askerin silahlı saldırısını meşrulaştırmak içinde, “Karakolun bahçesine giriyor. Bahçeye girince de bölük komutanı emrindeki takviye özel harekat timleri tarafından havaya ateş ediliyor. Arkasından da gaz kullanılarak grup dağıtılıyor ve alana hakim olunuyor.”
beyanatını verdi. Israrla sadece askerin havaya ateş açtığını tekrarlayan Kaymakam Özbek halktan vurulanlar olduğu bilgisi için cevabı netti: “Asla bir hedef alma durumu yok. Vurma varsa eğer kendilerini de vurmuş olabilirler” Diyarbakır Valisi Cahit Kıraç ise askerlerin silahlı saldırısını meşrulaştırmak adına karakol yapımına tepki gösteren halkın neredeyse karakolu ele geçirecek düzeyde askeri mühimmata sahip olduğu izlenimi yaratmak için elinden gelen bütün çabayı gösterdi. Burjuva feodal basında çıkan haberlerde Valinin demeci şu şekilde aktarıldı: “Diyarbakır, Lice ve civar köylerden 200-250 kişilik grubun karakolu protestoya gittiğini belirten Kıraç, oradaki inşaatta çalışan insanlar için kurulmuş olan çadırların molotofkokteyli ile ateşe verilerek yakıldığını, karakola el yapımı bomba ve molotofkokteyli ile bir saldırı başlayınca jandarmanın da hadiseye müdahale etmek için havaya ateş açtığını ve arbede yaşandığını bildirdi.”
Sorun bulundu uyuşturucu Lice'de yeni karakol yapımına karşı olan halkın öfkesi, burjuva feodal basında “eylemin arkasında uyuşturucu grupları var" haberiyle çarpıtılmak istendi. Bu çarpıtma Diyarbakır Valisi tarafından da onaylandı. Burjuva-feodal medyada yeni yapılan karakollara yönelik halkın öfkesi, bölgede ele geçirilen uyuşturucudan rant elde edenlerin kışkırtması olarak sunuldu.
114 'kalekol' inşaatı bitti Lice’de karakol inşaatına tepki gösterilen ve protestolarda 1 kişinin ölümü üzerine yeniden gündeme gelen resmi dildeki yeni verilen isimlendirmeyle ‘kalekol’lar, 2007’deki Dağlıca baskınından
sonra gündeme gelmişti. ‘Kalekol’ olarak isimlendirilen sınır karakolları özellikle bölgeye hakim tepe noktalara yapılıyor, duvarları havan ve roket saldırısına karşı güçlendirilmiş malzemeyle inşa ediliyor ve 80 cm kalınlığında taş duvarlarla kaplanıyor. Karakol kapıları çelikten, pencereleri de kurşun geçirmez camdan... Askerler nöbet mevzilerine tüneller aracılığıyla ulaşıyor. TOKİ Başkanı Ahmet Haluk Karabel mayıs ayında bir açıklama yaparak, 114 ‘kalekol’un tamamlandığını, ikinci bir talimat gelmediği takdirde “çözüm süreci”nde de inşaatların devam edeceğini söylemişti.
Medeni Yıldırım’ı binler son yolculuğuna uğurladı Amed’in Lice ilçesinde askerlerin açtığı ateş sonucu yaşamını yitiren Medeni Yıldırım, binlerce kişi tarafından son yolculuğuna uğurlandı. Amed’de düzenlenen cenaze töreninde Medeni Yıldırım'ın resminin bulunduğu "Barış şehidi ölümsüzdür" yazılı büyük pankart taşındı. Binlerce kişinin katıldığı yürüyüşte, "Erdoğan şaşırma, bizi dağa taşırma", "Biji Serok Apo", "PKK halktır halk burada", "Katil devlet hesap verecek" sloganları atıldı. Uzun süren yürüyüşün ardından Yeniköy Mezarlığı'na ulaşan yürüyüş korteji, Yıldırım'ın PKK bayrağına sarılı tabutunu omuzlayarak, defnedileceği yere getirildi. Defin işlemi sırasında Kürtçe ağıt yakan kimi kadınlar ise Yıldırım'ın mezarına ellerinde bulunan çiçekleri bıraktı. Defin işleminin ardından demokrasi ve özgürlük mücadelesinde yaşamını yitirenler için saygı duruşu yapıldı. Saygı duruşu ve yapılan konuşmaların ardından Yıldırım sonsuzluğa uğurlandı.
1-15 TEMMUZ 2013 Halkın Günlüğü
gençlik haber
09
Öğrenciler direnişi her yere taşıyor
Çeşitli fakülte ve yüksekokullardan mezun olan öğrenciler, mezuniyet törenlerinde Taksim Gazi Parkı direnişini yansıtan maketler, dövizler ve pankartlar taşıdı. Öğrenciler yaptıkları eylemlerle AKP’yi ve polis saldırılarını protesto ederken, direnişte yaşamını yitirenleri andı İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi ve Edebiyat Fakültesi (SBF) mezuniyet törenlerinde öğrenciler Gezi Parkı direnişini de unutmadı. Öğrenciler, Taksim Gezi Parkı eylemleri sırasında polis tarafından katledilen Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş ve Abdullah Cömert için, “Bizim ağaç sevdamız öldürülen FİDANLARdandır” ve “Yasal Mermiyle Bir Komiser Yaklaşmakta Başımız Belada” yazılı pankartları açtı. Öğretim üyeleri de cübbelerine öldürülen direnişçilerin resimlerini asarak öğrencilerine destek oldu.
Berxwedan Jiyane “Her yer Taksim her yer direniş” sloganı eşliğinde baret, gaz maskesi ile Ethem’in maskelerini takan öğrenciler, “Ben Ethem Sarısülük elimde silah yoktu, polis beni başımdan vurdu ve öldüm. Katilimi serbest bıraktılar!” , “Bingöl; 13 erkek bir kız çocuğu= Adalet öldü” ve “Berxwedan Jiyane” (Yaşamak Direnmektir) yazılı dövizleri taşıdı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğrencileri ise "Her yer Taksim, her yer
direniş" yazılı dövizler açarak Gezi protestolarına destek verdi.
Çanakkale'den direnişe destek Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nin (ÇOMÜ) 18 Mart Stadı'nda düzenlenen mezuniyet törenlerinde geçiş sırasında, “Her yer Taksim, her yer direniş” pankartı açarak yürüdü. Öğrencileri akademisyenler ve tribünlerde töreni izleyenler alkışlarken sloganlar atıldı. AKP’nin akıl hocası ÇOMÜ Rektörü ve aynı zamanda Star Gazetesi yazarı Sedat Laçiner, eylemleri için “eşkıyalık” ifadesini kullanmıştı. Laçiner’e en güzel cevaplardan birini öğrenciler yaptıkları eylemle vermiş oldu.
Bir ölür bin diriliriz Direnişe selam duran bir diğer mezuniyet töreni Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ndeydi. Mülkiye'nin 2012-2013 mezunları, yüzlerinde polis kurşunuyla katledilen Ethem Sarısülük'ün maskeleriyle törene katıldı. "Duyuyor Musunuz Sesi? İşte Bu 90 Kuşağının Tepkisi. Olmayacak Hiçbir Zaman Bir Başkasının Kölesi”, “Bir Ölür Bin Diriliriz” yazılı pankartlar açan öğrenciler, Bingöl'deki tecavüz sanığı askerlerin serbest bırakılmasını da protesto etti. Öğrenciler “Tecavüz. Asker. Bingöl. Ağızlar kilit!” yazılı dövizleri taşıdı.
Eskişehir’den FOMA’lı protesto Eskişehir Atatürk Stadyumu’nda düzenlenen mezuniyet töreninde Taksim Gazi Parkı direnişini yansıtan maketler, dövizler ve pankartlar taşındı. Geçiş töreni sırasında üniversite öğrencileri
Gezi Parkı direnişiyle ilgili ilginç dövizler ve pankartlar taşıdı. Bir grup öğrenci de çuvaldan yaptığı TOMA aracının benzerinin üzerine FOMA (Fikri olanlara müdahale aracı) yazdı. Öğrencilerin taşıdığı pankart ve dövizler arasında dikkat çeken yazılardan bazıları şöyle: “Yeterince biber gazı sıkmadınız mı, hayatımıza müdahale etmekten bıkmadınız mı?”, “Bingöl’deki tecavüz. Tecavüze sessiz kalma, tutsak çocuklara özgürlük”, “Atanamayan yüzde 50’yi zor tutuyoruz”, “Diplomalı çapulcular”, “Çok kalabalık olduk, TOMA gelmesin”, “Medya şimdi daha fazla kork, Çapulcu iletişimciler mezun oldu”.
Kahrolsun bağzı şeyler Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun olan öğrenciler ise diplomalarını alıp hekimlik yemini ettikleri törenin sonunda, “Hipokrat’ın Askerleriyiz Kahrolsun Bağzı Şeyler, Diren Gezi” yazılı pankart açtı. İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi'nin Haliç Kongre Merkezi'ndeki mezuniyet töreni sırasında bir grup öğrenci, "Liderlik Güç Kullanmak Değil, Halkı Güçlü Kılmaktır" ve "Orantısız Tepkiye Hayır" yazılı pankartlar açtı. Öğrencilerin eylemine yönelik hükümet yanlısı tepkilere dair açıklama yapan İstanbul Tabip Odası, "Okuldan mezun olup diploma almak önemlidir. Gezi Parkı'nda özgürlüğüne sahip çıkmak daha da önemlidir" dedi. Kocaeli Üniversitesi Mühendislik Fakültesi'nin mezuniyet töreninde, bir öğrenci sahneye maskeyle çıkarak Tak-
sim Gezi Parkı eylemcilerine destek verdi. Bu sırada diğer öğrenciler ve veliler alkışlarla destek verdi. Yapılan bu mezuniyet törenlerinin dışında birçok üniversite de düzenlenen mezuniyet törenlerinde, Gazi direnişinde hayatlarını kaybedenler anılırken, direnişin her alanda devam ettiği vurgusu yapıldı.
ODTÜ’den direnişte ölümsüzleşenlere selam Gezi Parkı eylemlerine destek törenlerine dönüşen üniversitelerdeki mezuniyet törenlerine Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) de dahil oldu. ODTÜ ’de 3 bin öğrencinin mezuniyeti için düzenlenen tören ODTÜ Stadyumu’ndaki öğrencilerin geçişiyle başladı. Her bölüm kendi pankartlarıyla Başbakan, AKP Hükümeti ve polise tepkisini gösterdi. Oyuncak penguenleri ve TOMA maketleriyle binlerce kişinin katıldığı tören adeta bir mitinge dönüştü. Öğrenciler kortej yürüyüşü sırasında Gezi Parkı eylemlerine destek vermek için gaz maskeleri taktı, pankartlar taşıdı. Törene gaz maskeleriyle katılan öğrenciler, “Her yer Taksim, her yer direniş”, “Her yer Lice” sloganları attı. Mezunlar, Gezi Parkı direnişleri sırasında yaşamını yitiren Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert ve Lice’de yaşamını yitiren Medeni Yıldırım’ı da unutmadı. Yaşamlarını yitirenlerin fotoğraflarını taşıyan öğrenciler stadyumda, ellerindeki karanfillerini fotoğrafların üzerine bıraktı.
10
güncel haber
Halkın Günlüğü 1-15 TEMMUZ 2013
Gezi Parkı direnişi ve
LGBT Onur Haftası Etkinlikleri
4. Trans Onur Yürüyüşü’yle başlayan LGBT Onur Haftası etkinlikleri 11. LGBT Onur Yürüyüşü’yle sonlandırıldı. Gezi Parkı direnişinde yer alan LGBT bireyler bir hafta boyunca sistemin dışlayıcı ve gerici saldırılarına karşı onları görmeyenlere, çeşitli etkinliklerle var olduklarını haykırdı Bu sene 21. si düzenlenen Trans ve Onur Haftası 23 Haziran’da Tünel’den Taksim’e yapılan 4. Trans Onur Yürüyüşü’yle başladı. Saat 17.00’de Taksim Tramvay Durağı’nda buluşan binlerce kişi, gökkuşağı bayrakları ve üzerinde "Genel ahlak kimin ahlakı", "Trans kimlikler hastalık değildir", "Trans candır", "Travestiyiz, buradayız, alışın gitmiyoruz" yazan dövizlerle Taksim Meydanı’na doğru yürüyüşe geçti. "Ekmek, adalet ve özgürlük için haydi barikata" sloganıyla yürüyen kitle "Dönmeler burada Tayyip nerede?", "Her yer Taksim, her yer direniş", "Bu daha başlangıç mücadeleye devam", "Okulda, işte, direnişte, LGBT her yerde", “Dünya yerinden oynar, dönmeler / ibneler özgür olsa” gibi transfobi ve homofobi karşıtı sloganlar atarak Mango ve English Time gibi transfobik me-
kânları ve Gezi Parkı direnişinde direnişçilerin yanında olmayan Mado, Starbucks ve Demirören'i de protesto etti. Yürüyüş korteji İstanbul Barosu’nun önünden geçtiğinde ise LGBT bireylere verdikleri hukuki destek sebebiyle alkış tutularak teşekkür edildi.
Son bir senede 18 trans birey katledildi Taksim Meydanı’nda İstanbul LGBT (Lezbiyen Gey Biseksüel Transgender) Dayanışma Derneği, Kadın Kapısı, Lambda İstanbul, Spod, Pembe Hayat, Siyah Pembe Üçgen, Kaos GL, Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği, Hebun ve Morel adına yapılan ortak basın açıklamasında yalnızca son bir sene içerisinde 18 trans bireyin nefret cinayetlerine kurban gittiği belirtilerek "Başta Meis Sitesi ve Bayram Sokak olmak üzere trans kadınların evleri mühürlendiği için çalışma ve barınma hakları gasp edildiği için buradayız. Eşcinsel ve transseksüeller aileleri tarafından kaçırılıp kaybedildiği için buradayız. Trans kadınlar zorunlu seks işçiliğinin cenderesine iten transseksüel düşmanlığına karşı buradayız" denildi. Açıklamanın devamında, "Polisiniz, sivil polisler aracılığıyla kurduğunuz mahalle baskınız ve nefreti kışkırtan kirli medyanız hayatımızdan çıktığı andan itibaren eşitlikçi ve özgür bir toplumu hemen orada bulunduğumuz yerde kurabildiği-
mizi gördük. Üzgünüz özgürlüğün tadını aldık. Umudumuzdan vazgeçmiyoruz. Zalimlerden insaf, adalet beklemek gibi bir safdillik içinde değiliz. Esas olarak halkımıza seslenmek istiyoruz. Halk olarak kanla zulümle katliamla özdeşleşmiş kaderimizi; parkları sokakları meydanları birer halk meclisine dönüştürerek tersine çevirdik. Despotluk ve zulümle felç olmuş Ortadoğu’da umudu gerçek kıldık. Ve kardeşleştik. Çok zor kavuştuk çok zor barıştık ve artık birbirimizi bırakmayalım. Yüzümüzü birbirimize dönelim ve artık gerçekten birbirimize kulak vermeye başlayalım. Gezi kardeşliği hepimize çok büyük kazandırdı ve kardeşleşerek devam edersek çok daha büyük kazanacağız." ifadelerine yer verildi. Yapılan eyleme oyuncu Füsun Demirel, Milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu ve Binnaz Toprak da destek verdi.
Hormonlu Domates Ödülleri’nde Başbakan Erdoğan’ı ‘Allah'a havale ettiler’ 23 Haziran’da başlayan LGBT Onur Haftası çerçevesinde İstanbul’un çeşitli yerlerinde atölye çalışmaları, forumlar, paneller, film ve tiyatro gösterimleri yapıldı. Adını Erman Toroğlu’nun ‘Hormonlu domates yemeyin homoseksüel olursunuz’ açıklamasından alan ve her yıl homofobi ve transfobiye dikkat çekmek amacıyla verilen Hormonlu Domates
Ödül Töreni’ni ise bu yıl dokuzuncu kez 28 Haziran’da Garajİstanbul'da düzenlendi. İnternet üzerinden yapılan oylama sonucunda Ömür Boyu Hormonlu Domates Ödülü'nü TBMM'de yaptığı "Eşcinsellik hastalıktır, toplumsal yozlaşmadır, ahlaksızlıktır" konuşması nedeniyle Milletvekili Türkan Dağoğlu alırken, Nihal Bengisu “Direnişe Direnenler” , Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “Allah'a Havale Ediyorum”, Melih Gökçek “Ay Ne Diyeceğimi Bilemiyorum” ve “#direnzeka” kategorilerinde ödül aldı.
LGBT Onur Yürüyüşü’nde binler buluştu LGBT Onur Haftası etkinlikleri bu yıl 30 Haziran’da 11.si düzenlenen LGBT Onur Yürüyüşü’yle sonlandırıldı. Saat 17.00’de Taksim Tünel’de başlayan yürüyüşe binler katıldı. Rengarenk giysileriyle alanda yer alan LGBT bireyler ellerinde, “Diren ayol”, “O biçim direniyoruz”, “Dönmeyiz”, “Aşk örgütlenmektir”, "Hevzayend li, herdere ne", “Eşcinsellik değil, ırkçılık hastalıktır” ve “Zeki Müren’e sordum ‘diren’ dedi” yazılı dövizler ve pankartlar taşıdı. LGBT bireylerin aileleri de ellerinde “En az üç çocuk diyorsun yaptık beğenmiyorsun” , “Çocuğumun geleceğine dokunma” dövizleriyle yürüyüşe destek verdi. Yürüyüş korteji Galatasaray Lisesi önüne geldiğinde burada eylem yapan bir grup Alperen Ocağı üyesi faşistle karşılaşıldı. Polisin daha
güncel haber
1-15 TEMMUZ 2013 Halkın Günlüğü
kortej Galatasaray Lisesi’ne varmadan faşistleri çembere alarak eylemcilerden ‘koruması’ ise gerçekten manidardı. Kitle Galatasaray Meydanı'na ulaştığında hep bir ağızdan, "Faşizme karşı omuz omuza", "Hepimiz Hrant'ız, hepimiz Ermeni’yiz", "Kürdistan faşizme mezar olacak" ve "Her yer Lice, her yer direniş" sloganlarıyla faşistlere tepki gösterdi. Kitlenin tamamının Galatasaray Meydanı'ndan geçmesinin ardında ise Alperen Ocakları üyeleri tekbir getirerek polis korumasında Taksim Meydanı'na yürüdü. Yaklaşık iki saat süren ve oldukça coşkulu geçen yürüyüş Tünel’de sonlandırıldı. Eyleme katılanlarla yaptığımız kısa söyleşiyi sizlerle paylaşıyoruz:
Kendinizi tanıtabilir misiniz? Yürüyüşe neden katıldınız? İbrahim (LGBT gönüllü çalışanı): LGBT gönüllü çalışanıyım. Yürüyüşte ağaç kostümü giydim. Kendim diktim ağaç kostümümü Gezi Parkı olayları için. Çünkü üç-beş ağaç kesebilirler ama başka ağaçlar var burada. Biz varız. Bunun için bu tarzda giyindim. Ayrıca diğer arkadaşlarıma bütün eşcinsel arkadaşlarıma destek için buradayım. Her sene geliyorum. Geçen sene gelinlik giydim eşcinsel evlilik için. Bu sene de Gezi Parkı için ağaç kostümü giymeye karar verdim.
Gezi Parkı süreci ve toplum içerisinde ötekileştirilen bireyler hakkında ne düşünüyorsunuz?
11
On binler Sivas’ta katledilenleri andı 2 Temmuz 1993’de Sivas’ta katledilen 37 kişi, Sivas’ta ve Kadıköy’de düzenlenen mitinglerle anıldı 2 Temmuz 1993’te Sivas Madımak Oteli’nde yakılarak katledilen 37 kişi, Kadıköy’de on binlerce kişinin katıldığı mitingle anıldı. Haydarpaşa Numune Hastanesi önünde toplanarak ellerinde flamalarla kortejler oluşturan Demokratik Haklar Federasyonu (DHF), “Sivas’ın Katili Patron Ağa Devleti” pankartı ile “Gazi’nin Maraş’ın Çorum’un Katili Patron Ağa Devleti” yazılı pankartları taşırken, Kadıköy Meydanı’na kadar coşkulu bir şekilde yürüdü. Mitingde Sivas’ta katledilenlerin isimleri okunarak saygı duruşunda bulunulurken, kitle şehitlerin isimler okunurken hep bir ağızdan “Burada” sloganlarını haykırdı. Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri (PSAKD) Genel
fından "Bilim ve Kültür Müzesi" olarak değiştirilen Madımak Oteli’ne doğru yürüyüşe geçen kitlenin önünü Mevlana Kavşağı’nda TOMA’larla barikat kurarak kesti. Kitle oturma eylemi yaparak yürüyüşün engellenmesini protesto ederken, Alevi örgütleri polisle görüşerek barikatı kaldırttı. Ancak polis kitlenin Madımak Oteli’nin önüne geçişini engelledi ve sadece aileleri otelin önüne aldı. Anma etkinliği katledilen aydınların isimlerini okunurken, on binlerin hep birlikte zafer işareti yaparak “yaşıyor” diye haykırmasıyla başladı. “Köprünün adını Yavuz Selim koyan, cemevlerine 'ucube' diyen Başbakan kalkmış ikinci Alevi açılımı yapıyor” PSAKD Genel Başkan Kemal Bülbül 20 yıldır kör, sağır ve dilsiz olan ve ‘üç maymunu’ oynayan devlete karşı 33 canı diri diri yakanların cezalandırılması ve Madımak Oteli'nin utanç müzesi olması için mücadele verdiklerini açıkladı. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakanı Tansu Çiller ve Meh-
Her zaman iyi geçiyordu bizim eylemlerimiz. Tabii bu sene daha iyi geçti, çünkü LGBT olarak Gezi Parkı’nda çadırımız vardı ve insanlara orada yardım ediyorduk. Başka insanlarla bizi orada gören insanlar da buraya gelmeye başladı. Bizimle beraber yürümeye ve bize destek vermeye başladı. Aynı şekilde biz de onlara destek veriyoruz. Herhangi bir yürüyüş olduğunda elimizden geldiği kadar onarla yardımcı olmaya çalışacağız. Gezi Parkı direnişi bizim için, bütün halk için iyi bir şey oldu. Ve onların desteğini alıp geçen senelere göre bu sene çok daha fazla kalabalığız.
Gezi Parkı sürecini nasıl yaşadınız? Barış (LGBT gönüllü çalışanı): Öncelikle toplum bizi Gezi Parkı’ndaki gayet güzel karşıladı. Biz orada çok güzel anlaşarak kardeşliği simgeledik. Gayet güzeldi. “Şirinler Köyü” gibiydi. Herkes mutlu ve kardeşçe yaşıyordu. Polisin içeriye girmesi, olaya müdahale etmesi olayı daha farklı bir boyuta taşıdı. Gezi Parkı süreciyle toplumun bazı geri kesimleri de sizi görmeye ve kabul etmeye başladı. Evet. Tabii ki. Toplum içerisinde kabullenme süreci oldu. Biz insanlarla gayet iç içeydik orada. İnsanlar bize karşı gayet sempatik tavırla yaklaştı. Bizi ötekileştirmediler. Toplumda en çok zaten ötekileştirme var. Biz değişik değiliz. Biz de insanız onlar da insanlar. Aynı şekilde yani dediğim gibi kardeşlik olarak orada büyük bir sevgi vardı bize karşı. Biz de onlara karşı aynı şekilde sevgimizi gösterdik.
LGBT bireyler ülkemizde yaşanan toplumsal uyanışa nasıl bakıyorlar? Nasıl yorumluyorlar? Toplum olarak yeni yeni uyanmaya başlıyoruz aslında. Bilinçli bireylerimiz çok az. Şu an itibarıyla bilinçli bireylerimiz çoğaldı. En azından Gezi Parkı direnişinde biz bunu gördük. Birçok kesim geldi. Biz orada faşizme karşı direndik. Olay sadece Gezi Parkı değildi. Gezi Parkı’nın içerisinde bir sürü olaylar vardı. Bu olayların da haklı mücadelesini verdik biz. Ve bu mücadele de devam edecek. Biz Gezi Parkı’nı bırakmayacağız.
Başkanı Kemal Bülbül kürsüye gelerek bir konuşma yaptı. Bülbül, Taksim direnişi ile bugün yapılan 2 Temmuz mitingindeki kitleselliğin Başbakan Erdoğan’ın bittiğinin göstergesi olduğunu belirtti. Bülbül konuşmasında Sivas Katliamının zaman aşımına uğratılmasını protesto ederek, devletin Aleviler başta olmak üzere katledilen Ermeniler, Kürtler ve Süryanilerden özür dilemesi için hakikatler komisyonu kurması gerektiğini belirtti.
On binler Sivas’ta buluştu 2 Temmuz günü ülkenin ve Avrupa’nın dört bir yanından gelen on binlerce kişi 20. yılında Sivas Katliamı’nı unutmadıklarını haykırmak için sabah saatlerinde bir araya geldi. Çok sayıda Alevi örgütü ve devrimci demokratik kurum, “Madımak'ı Unutmadık, Unutturmayacağız" ana pankartı arkasında yürüyüşe geçti. "Madımak'ı yakanlar AKP'yi kuranlar", "Katil devlet hesap verecek", "Faşizme karşı omuz omuza” ,“Her yer Taksim her yer direniş", "Bu daha başlangıç mücadeleye devam" sloganlarıyla yürüyen kitle, Taksim direnişinde yaşamını yitirenleri de unutmadı. Çevik kuvvet polisi, Kültür Bakanlığı tara-
met Ağar ile Doğan Güreş başta olmak üzere tüm yöneticilerin yargılanmasını talep ettiklerini belirten Bülbül, Madımak katliamı davasının zaman aşımına uğratıldığını hatırlattı. Başbakan Erdoğan’ın davanın zaman aşımı kararı açıklandığında,"Milletimize hayırlı olsun" sözlerine atıfta bulunan Bülbül, "Köprünün adını Yavuz Selim koyan, Cemevlerine 'ucube' diyen Başbakan kalkmış ikinci Alevi açılımı yapıyor. Ey AKP Hükümeti, ey Başbakan Alevi açılımı yapmanın mihenk taşı Madımak Oteli'ni utanç müzesi yapmaktır" dedi.
“Sizin sahte müzenize girmeyeceğiz” Madımak’ta katledilenlerin aileleri adına konuşan Şanal Saruhan ise aileler olarak utanç müzesi yapılmayan binaya giremeyeceklerini belirterek "Madımak Oteli'ni utanç müzesi yapmayan iktidara karşı sizin sahte müzenize girmek istemiyoruz dediğimiz için binanı içerisine girmedik.” dedi. 2 Temmuz’da diri diri yakılarak katledilenler ayrıca Ankara, İzmir, Mersin ve Antalya başta olmak üzere bir çok yerde yapılan etkinliklerle anılırken, devletin katliamcı yüzü bir kez daha teşhir edildi.
1-15 TEMMUZ 2013 Halkın Günlüğü
Büyük ayaklanma bitm En önemlisi de ülke tarihinde görülmeyen biçimde kitlelerin kendiliğinden harekete geçmesinin ifadesi olan devrimin objektif şartlarının uygunluğunda, yani devrimci durum ve devrimci dalganın son derece pozitif olmasının Komünist devrimci güçlere sunduğu fırsatları değerlendirerek kitleleri siyasi iktidar perspektifine sahip devrimci mücadelede örgütleyip devrimci savaşı geliştirmektir Sisteme karşı birikmiş büyük bir öfke Gezi Parkı vesilesiyle kendini dışa vurdu. Bu dışavurum eylemi basit bir ‘’gaz alımı’’ derekesine indirgenemez. Bilakis yaşanan anlık bir reaksiyon değil, dayanılmaz bir baskı, zulüm ve tahakküm diktatörlüğü sürecine ve bu süreci yöneten iktidarın dayatmalarına, yaşam tarzına yapılan ardı arkası gelmez müdahalelere karşı bir isyan ve başkaldırıydı. Yaşanan tam manasında bir kalkışmaydı özünde. En azından halk kitleleri açısından durum buydu. Ancak gerici iktidar hesapları ve Laik/anti-laik cepheleşmesi bunun dışındadır. Kuşkusuz ki, devlet ve sisteme dönük davranışlara karşı bir sibop görevi gören özellikle Kemalist kesimler sağ pasifist direniş tarzını egemenleştirmek istedi. Ancak bizleri ilgilendiren veya esas alacağımız mesele elbette ki, halk kitlelerinin ruh ve talepleri, eylem ve bilinçleridir. Evet halk kitleleri faşist baskılara, sömürüye, talana ve her türden halk düşmanı siyaset ve uygulamalara karşı, demokrasi ve özgürlük iradesiyle kalkışmada bulundu. Tarihsel bir itiraz yükseltti ve tüm dengeleri alt-üst etti denebilir. Tabiki bu kalkışma basite indirgenemez. Zengin bir deney tecrübe ve öğreticiliğe sahip devasa bir pratiktir yaşanan. Ne kadar tartışılsa hakkıdır, çünkü kitlelerin pratiği en gerçek okuldur. Dahası böylesi bir pratik veya bu kapsamda bir başkaldırı Türkiye-Kuzey Kürdistan devrimci hareket tarihi ve ülkenin tüm tarihinde ilk kez yaşanmaktadır. Ülkenin 81 ilinden 79’unda kitlelerin harekete geçmesi
tarihsel bir andır. En yetenekli beyinlerin gerçekleştiremeyeceği bir pratik kitleler tarafından kendiliğinden geliştirilmiştir. Ancak söylemeliyiz ki, kitle hareketi dalgasının patlaması şaşırtıcı ve anlaşılmaz değildir. Zira yukarıda ifade ettiğimiz gibi keskin bir sınıf çelişkisi, yaşam tarzları arasındaki açının genişleyerek toplumun belli bir kesiminin yaşam tarzını daraltıp teslim almaya yürümesi büyük patlamanın nesnel zeminidir. Sınıf çelişkilerinin ezilen sömürülen sınıfların ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi yaşamını mengeneye aldığı koyu gericilik şartlarında ayaklanmanın olmaması düşünülemez, isyanın patlamaması şaşırtıcı ve anlaşılmaz olabilir bu şartlarda… ‘’Baskının olduğu yerde isyan meşrudur’’ ve kaçınılmazdır! Daha vahim ve korkunç katliamlarda patlayıp isyan etmeyen kitleler Gezi Parkı sorununda başkaldırmakta tereddüt etmedi. Bu da gösterir ki, Gezi bardağı taşıran son damla olmuştur. Yani kitleler baskıdan, devlet teröründen, sömürüden, çapul ve talandan mağdur olmuş, bu barbar sitemden usanırcasına bıkmış ve sistemin bitmez baskıları karşısında dayanmaz noktaya gelmiştir. Ve önemli bir ayrıntı da şudur; toplumda aydınlanma, bilinçlenme yaygınlaşarak gelişmiş bulunmaktadır. Çağımız dünyasında barbarlığın para etmeyeceği ayaklanan kitleler tarafından alenen sergilenmiştir. Kitlelerin nerde ve ne zaman isyan edeceğini kestirmek her zaman mümkün olmasa da nicel birikimlerin nitel patlamalara yol açacağı değişmez bir doğrudur. Kitleler çok vahim bir katliamda sükunet gösterirken, bütün baskı ve faşist saldırıları sürecinin tutarlı devamı olarak gündeme gelen Gezi Parkı projesi gibi biçimsel olarak daha küçük olan bir sorunda patlaması diyalektiğe ve devrimin mantığına uygundur.
Devrimci demokratik güçlerle eylem birlikleri yapılmalı ‘’Neden Kürtler katledilirken sessiz kaldınız, neden işçiler coplanırken sessiz kaldınız, neden faşist baskı ve tutuklamalar yaşanırken sessiz kaldınız da Gezi Parkı projesinde ayaklandınız’’ diyerek kitleleri suçlayamaz, eylemlerine kayıtsız kalamayız, kayıtsız kalan tavırları onaylayamayız! Baskıcı ve sömürücü olarak birikmiş sürecin
patlamasıdır yaşanan. Birine kayıtsızlık ötekine duyarlılık tavrı değildir kitlelerin sergilediği bu pratik. Kuşkusuz ki, ülke genelinde yaşanan kalkışmayı birçok açıdan değerlendirmek mümkündür. Bu, sınıf zemininde doğru konumlanmak, kitlelerle birleşmek ve ihtiyaç duyulan siyasetleri geliştirmek için gerekli ve şarttır da. Hemen söyleyelim ki, sağ pasifist tasfiyeciliğe karşı ideolojik mücadele ederken, aynı zamanda sol sekter hatta da savrulmadan kitlelerin somut talepleri ve düzenle çelişkileri temelinde daha yoğun örgütlenmelere girmek zorunludur. Bu zorunluluk somut şartlarda başka bir zorunluluğu koşullar ki, aslında bu stratejik bir meseledir. Kitlelerin önderliksiz gelişen kendiliğinden hareketi bu stratejik görev ve aracı yeniden karşımıza dikmiştir. Nedir o? Devrimci demokratik güçlerin eylem birliği ve ittifaklar yaparak ortak paydada güç teşekkül etmesi ve buradan da hareketle kitlelerin birleştirilmesi gibi muazzam bir silahın etkinleştirilip oluşturulması sağlanmak zorundadır. Devrimci demokratik mücadelenin geliştirilmesi, kazanımlar sağlayarak ileri
mevziler elde etmesi ve son tahlilde bütün bu potansiyelin devrim mecrasında birikerek devrime çıkması ancak ve ancak halk kitlelerinin seferber edilmesi yeteneği ile mümkündür. Bu istisna tanımayan bir doğru ve değişmez bir ihtiyaçtır. Hangi stratejiler çizilirse çizilsin, hangi silahlar üretilirse üretilsin, hangi metotlar kullanılırsa kullanılsın hiçbir güç ayaklanan halk kitlelerinden daha üstün olamaz. Devrime kalkışan halk kitleleri ayaklandığında emperyalizm ve her türden gericiliğin bütün oyun ve saldırılarını silip yeni baştan tarih yazmaya muktedir tek güç olarak ortaya çıkar. Devrim ile karşı-devrim arasındaki köklü dava ve hesaplaşmanın daha karara bağlanmadığını hatırlatmak isabetli olacaktır. Son hesaplaşma öncesi defalarca prova yapılması finalin başarısı için gereklidir. Mevcut ayaklanma hareketinde gözetmemiz gereken bir husus da ‘’burjuva klikleri arasındaki çelişkilerden devrim adına yararlanma’’ şeklindeki devrimci faydacılıktır. Salt ‘’Gerici faşist klikler’’ veya ‘’komprador klikler’’ deyip işin içinden çıkmak yetisi ve
toptan komp bunla ittifak olama leter s lar ara rim ad meyiz dur. K çatlak da bir tirme dan u litikal çatlağ luktan mak, d parıp nakla mek, e partile halk k ferber Komp arasın ğı, bu lişkile saplaş
perspektif
medi hazırlıklı olalım!
ncı bir yaklaşımdır. Evet onların prador ve faşist oldukları gerçek ve arla her hangibir dirsek temasımız, k ve işbirliğimiz ya da yakınlığımız az! Ne var ki, bu mesafeyi ilkeli prosınıf siyaseti olarak korurken, onasındaki çelişki ve çatlaktan devdına yararlanmayı da ihmal edez. Bu doğrudan siyasetin sorunuKaldı ki, komprador klikler arası ktan yararlanmak onlarla aramızilişkiyi vb de koşullamaz, gerekz. Sadece kaba toptancı yaklaşımzak durarak, doğru ve isabetli poar geliştirip bu klikler arasındaki ğı derinleştirip ortaya çıkan boşn devrim adına kazanımlar sağladevrimci demokratik mevziler koelde etmek ve demokratik olaarın sınırlarını zorlayarak geliştiren önemlisi de gerici faşist düzen eri ve faşist devleti teşhir ederek kitlelerini örgütleyip devrime ser etmek önemli bir kazanımdır. prador bürokratik burjuva klikler nda iktidarın el değişimi yaşandızeminde vücut bulan keskin çeerin bu klikler arasında bir iç heşmaya vardığı ve iktidar olanak-
ları üzerinde yürütülen dalaşın sertleşerek kızıştığı, kısaca gerici klikler arasında yaşanan çatlak açısından en uygun bir süreç yaşandığı söylenebilir. İktidardan esasta uzaklaştırılan-tasfiye edilen Kemalist klik AKP iktidarını geriletmek ve devirerek iktidara gelmek için, halk kitlelerinin gerici iktidarın uyguladığı baskı ve sömürüye karşı demokrasi havariliğine soyunup çıkarları temelinde kitlelerin direnişine destek vermektedir. Daha doğrusu o da AKP iktidarına karşı protesto eylemleri gerçekleştirmektedir. Tam da bu durum karşısında Komünist ve devrimciler ne yapmalıdır? Halk kitlelerin bölünmesine hizmet edecek davranışlardan uzak durmak tartışmasız olarak doğru yaklaşımdır. Bunun ötesinde, CHP veya başka bir gerici klik ve parti ile ittifak, eylem birliği vb yapmadan ama iktidardaki kliğe karşı muhalefet eden ve kitleleri eyleme döken bu durumdaki bir partiyi iktidar karşıtı eylemde somut hedef yapıp gündemleştirmek doğru bir taktik siyaset olmaz. Elbette CHP ve hiçbir gerici düzen partisiyle hiçbir sebeple ittifak, eylem birliği vb yapmayız. Onlarla ortak eylem-
de bulunmayı bile tercih etmeyiz. Ne ki,bize rağmen bu gerici parti iktidar karşıtı direnişe ve eylem platformlarında bulunmaktadır. Bu durumda demokratik platformları terk edemeyiz. Dolayısıyla bize dokunmaması koşuluyla bizlerde taktik siyaset olarak bu özgül durumda geçici olarak ona karşı eylem gerçekleştirmeyiz. Onun iktidardaki kliği teşhir etmesine, hangi sebeple olursa olsun etkilediği kitleleri iktidardaki kliğe karşı harekete geçirmesine müdahale etmemeliyiz. Kitle hareketleri genel olarak pozitiftir. Gerici faşist bir iktidarın devrilmesi her zaman iyidir. Çünkü gerici klikler arasındaki çelişki ve çatlak kitlelerin ve devrimin lehinedir, lehine şartlar geliştirir. Ve çünkü gerici faşist devletin her türden krizi devrim lehinedir, devlet veya hakim sınıflar düzeninin kriz içinde olması devrimci durumu besleyen kuvvetli temeldir. Yani gerici devlet ve sistemin kriz içinde olması iyidir, devrim lehinedir. Bütün bu nedenle onlar arası çelişkiden yararlanma siyaseti adına onlar arasındaki çelişkiyi derinleştirip sistemlerinin ve devletlerinin krizi haline getirerek devrim yararına gelişmeler kaydetmeliyiz. Yaşanan kitle dalgalanmasından sonra CHP halk kitlelerini yedekleyerek iktidara geldiğinde ya da AKP manipülasyon yeteneğiyle kitleleri yedeklemeye devam ederek iktidarda kaldığında, peşine taktığı halk kitlelerinin taleplerini belli oranda temsil etmek zorunda kalacaktır. Hele kitleler ayaktayken ve yeni anayasa yapımı gündemdeyken belli halk katmanlarının bazı taleplerinin anayasaya yansıması mümkündür. Tıpkı 61 anayasasında olduğu gibi… Hiç şüphesiz ki, proleter devrimcilerin stratejik veya temel taktik siyaseti burjuva anayasanın demokratik talepler ihtiva etmesi veya reformlar gerçekleştirmesi esasına bağlı biçimlenemez. Tersine Komünizm hedefine bağlı devrim perspektifi tüm strateji ve siyasetimizin temel kaynağıdır. Dolayısıyla reformlar amaçlaştırılmadan temel amacımıza bağlı olarak ele alınabilirler. (Yanlış anlaşılmaya yol açmamak için ifade edelim ki, mevcut iktidar ya da CHP iktidarından reform beklentimiz yoktur, mevcutta yapılanları da reform olarak değerlendirmemekteyiz.) Fakat, devrim perspektifinin değişmez olması ayrı bir şey ama demokratik kazanımlar sağlayıp bu mevzilerin ilerletilmesi ayrıdır. İkisini karşı karşıya koymak yanılgıdır.
Devrim perspektifinden, devrimci çizgi ve duruştan bir adım dahi geri atmadan, demokratik devrimci mücadelelerin kazanımları olarak gündeme gelen iyileştirmeler veya reformları da reddetmeyiz. Unutmayalım ki, reformlar için de mücadele ederiz. Tek farkla ki, reformları amalaştırmaz, amaçlarımızın yerine koymayız. Bilakis reformları amaçlarımızın hizmetinde ele alırız. En önemlisi de ülke tarihinde görülmeyen biçimde kitlelerin kendiliğinden harekete geçmesinin ifadesi olan devrimin objektif şartlarının uygunluğunda, yani devrimci durum ve devrimci dalganın son derece pozitif olmasının Komünist devrimci güçlere sunduğu fırsatları değerlendirerek kitleleri siyasi iktidar perspektifine sahip devrimci mücadelede örgütleyip devrimci savaşı geliştirmektir. Bütün bu tartışmalarımız anlamsız ya da vakti geçmiş tartışmalar değildir. Zira büyük kalkışmanın yükselen alevleri düşüp dalgalar geri çekilse de süreç bitmiş değildir. Ayaklanma yeniden boy gösterecek ve eğer gösterecekse bu kez bazı dengeleri alt-üst edip iktidar değişimi gibi sonuçlar doğuracaktır. Bunun sınıflar arası iktidar değişimi olmaması sadece ve sadece Komünist ve devrimci öncülerin zayıflığının ürünüdür. Evet Komünist ve devrimci güçler büyük çatışmalara girişti, kitlelerle birlikte fedakarca çatıştı, bedeller ödedi vb vs. Ama bütün bu olumluluklar örgütsel yetersizlikler ölçeğine göre geçerli olan olumluluklardır. Genel direnişin boyutu göz önüne alındığında Komünist ve devrimci güçlerin önderlik pozisyonunu tartışmak veya yeteri kadar ve gerektiği gibi olumlu olmasından söz edilemez. Komünist ve devrimci yapıların bu harekete önderlik yapması bir yana, bu kitle denizinde küçük bir gölet kadar yer kaplamaktaydı. Nitelikli bir direniş sergilemek farklı ama direnişin esasına hükmetmek, direniş içinde esasta ağırlığını koruyan bir güç olmak daha farklıdır. Kısacası Komünist ve devrimci yapılar devrimci bir direniş sergilemekle övünme hakkına sahiptirler ama direnişe önderlik yapma veya direnişte tayin edici rol ve iradeye sahip olma bakımından henüz kat etmeleri gereken çok yol olduğunu bilmek durumundadırlar. Şimdi görev gelecekte görülen yakın çatışmalara daha güçlü ve militan duruşla hazır olmaktır!
14
güncel haber
1-15 TEMMUZ 2013 Halkın Günlüğü
Ülke genelinde tutuklama Gezi Parkı direnişinin geldiği boyuttan ve direnişin ortaya çıkardığı güçten korkan devlet, toplumun en ileri dinamikleri olan devrimcileri hedef alarak gözaltı ve tutuklama terörünü başlattı. Ülkenin dört bir yanında yapılan ev ve kurum baskınlarında onlarca kişi gözaltına alınarak tutuklandı AKP iktidarı Gezi Parkı direnişi karşısında tam bir acizlik içindeydi. Her verdiği demeç bir sonraki demeçle çelişiyor, adeta kendi yalanlarını kendileri ortaya çıkarıyordu. Devlet gücünü en zalim şekilde hayata geçirdi. Artık orantılı mı veya orantısız mı müdahale ediliyor soruları kifayetsiz kalıyordu, devlet terörünün yanında. Zorunlu olarak iyi polis kötü polis oyununa başvurdular, ama tüm bunlar AKP’nin yerlerde gezinen karizmasını zerre kadar olsun yukarılara kaldıramadı. AKP halen bu eylemler karşısında düşmüş olduğu acizliğin dayanılmaz ağırlığı altında ezilmektedir. Başta polisin orantısız güç kullandığı söyleminden vazgeçtiler. Şimdi ise devlet terörünü daha katı uygulamak için, polisin yetkilerini daha da artırmayı düşünüyorlar. Yine aynı amaçla devrimcilere yöneldiler. Devrimcilere karşı gerçekleştirdikleri tutuklamalarla, devlete karşı gelenlere gözdağı vermek istemektedirler. Bu arada Gezi Parkı direnişinden nemalanan CHP ve diğer ulusalcı Kemalistler, devrimcilere karşı operasyonları uzaktan izlemektedirler. Zira onların derdi özgürlükler, adalet ve en temel haklar değil. Tek amaçları, devleti yönetme arzusudur. AKP faşizminden söz ederler ama faşist karakterini AKP’nin ardına gizleme gibi bir kurnazlıkla yaparlar bunu. AKP iktidarı Gezi Parkı eylemlerinin durulmasından hemen sonra intikam operasyonlarını devreye soktu. Birçok ilde yapılan operasyonlarla onlarca devrimci tutuklandı. Bu operasyonlar daha da devam edeceğe benziyor. Başta İstanbul olmak üzere İzmir, Ankara, Eskişehir, Erzincan, Adana başta olmak üzere birçok ilde yapılan ev baskınlarında onlarca kişi gözaltına alınarak tutuklandı.
İzmir’de 5 DHF üye ve taraftarı olmak üzere 13 kişi tutuklandı İzmir’de 20 Haziran’da gerçekleştirilen ev baskınlarında ve Gündoğdu Meydanı’nda açılan çadırlara saldırılarda 48 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınan-
ların 34’ü Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet “suçu”ndan, ev baskınları sonucu alınan 5 DHF üye ve taraftarının da içinde olduğu 14 kişiyse örgüt üyeliği “suçu”yla itham edildi. DHF’nin de bileşeni olduğu Gündoğdu Dayanışma Platformu 21 Haziran’da bir yürüyüş gerçekleştirerek gözaltıları protesto etti. Gündoğdu Dayanışma Platformu, Gündoğdu’dan Basmane'ye kitlesel bir yürüyüş gerçekleştirdi. Basmane Meydanı’nda bir saatlik oturma eyleminin ardından yapılan basın açıklamasında, “Dün heyetlerle bizi karşılayan Valinin bugün emniyet güçleri ile saldırması hem İzmir Valisi'nin hem de Emniyet Müdürünün samimiyetten, halkın haklı taleplerini dinlemekten uzak olduğunu bir kez daha göstermiştir” denildi. Ayrıca egemenlerin yapmış olduğu bu saldırıların kendi geleceklerini yaşadıkları şaşalı hayatları kaybetme korkusunun olduğu dile getirilirken, “Bizi “marjinal” “çevreci” diye ayırmaya çalışanlara inat tek yumruk tek yürek buradayız” denildi. Devletin kendi yasalarını dahi çiğneyerek, keyfi bir biçimde kararı önceden belli olan mahkemesi sonucunda 1 Kaldıraç,7 Partizan okuru ve 5 DHF üye ve taraftarı tutuklanırken 35 kişiyse savcılık sorgularının ardından serbest bırakıldı. Tutuklanan DHF üye ve taraftarlarının isimleriyse şöyle; Sait Özdemir, Ali Hüseyin Ahirci, Cem Barış Çakıl, Hakan Polat ve Çağlar Korkut.
13 kişinin tutuklanmasının ardından Demokratik Haklar Federasyonu, Kaldıraç ve Partizan’ın örgütlediği bir protesto eylemi yapıldı. YKM önünden başlayan yürüyüş boyunca ‘Katil devlet hesap verecek”, ”Bedel ödedik bedel ödeteceğiz”,”Devrimci tutsaklar onurumuzdur’ sloganları atıldı. Sürmerbank önünde yapılan basın açıklamasında, Taksim Gezi Parkı direnişiyle alevlenen ve kısa zamanda ülkenin dört bir yanına yayılan direnişin 20 günü aşkın süredir sokaklarda, alanlarda, barikatların en ön saflarında sürdüğü ve bu direnişin yıllardır devlete ve devlet terörüne karşı biriken öfkenin fitili olduğu belirtildi. “Egemenlere halkın örgütlü gücü karşısında hiçbir gücün duramayacağını öğretmeye devam edeceğiz” denilerek açıklamaya son verildi. Eyleme BDSP, Halk Cephesi, ESP, Devrimci Hareket, Mücadele Birliği, EÖC, TKP 1920, Alınteri ve İzmir Dersimliler Derneği destek verdi.
Adana’da faşist terör hız kesmiyor Adana’da 18 Haziran’da Gezi Parkı direnişine destek için bir araya gelen kitlenin yürüyüşüne izin vermeyen polis, kitleye saldırdı. TOMA ve akreplerle gerçekleştirilen saldırıda barikatlar kurarak polisle çatışan kitleden aralarında çocukların da bulunduğu 25 kişi gözaltına alındı. 21 Haziran’da ise Taksim Gezi Parkı direnişine destek eylemleri gerekçe gösterilerek yapılan baskınlar-
da bir DHF üyesinin de aralarında olduğu 12 kişi gözaltına alındı. Sabah saatlerinde ev baskınlarıyla başlatılan saldırı, sokaklarda yapılan gözaltılarla devam etti. Gözaltına alınanlardan sınavlarının olması gerekçe gösterilerek savcılık işlemleri öne alınan Sosyalist Gençlik Derneği (SGD) üyesi Emre Aslan savcılık ifadesinin ardından tutuklandı. Aslan'ın, eylemlerde ESP ve SGD’nin flamalarını taşıdığı belirtilirken, ESP ve SGD'nin de MLKP ile bağlantılı olduğunun yargı kararıyla belli olduğu iddia edildi. Mahkeme, Aslan'ın "örgüt talimatıyla eylem yaptığını" iddia ederek, tutuklama kararı verdi. Yalnızca SGD ve ESP flamaları taşıdığı eylemlerde "illegal örgütten talimat alarak eylemlere katılmak" gerekçesiyle tutuklanan Aslan, avukatların yaptığı itiraz sonucunda 27 Haziran’da serbest bırakıldı. 24 Haziran’da ise akşam saatlerinde yürüyüşe katılmak amacıyla Atatürk Parkı’na gelmek isteyen onlarca kişiyi darp eden polis, bazı eylemcileri ağır şekilde darp ederek 12 kişiyi gözaltına aldı. Polis tarafından ağır şekilde darp edilen ve biber gazı sıkılarak gözaltına alınan Abdullah Sütkanatan ve Görken Tulal'ın sağlık durumlarının iyi olmadığı ve hastaneye kaldırıldıkları bildirildi. Yapılan saldırıyı ve gözaltıları protesto amacıyla, saldırının yapıldığı güzergaha yürüyüş yapılarak “Baskılar bizi yıldıramaz” , ” Faşizme karşı omuz omuza” , ” Adana uyuma direnişe sahip çık” , ”Her
güncel haber
1-15 TEMMUZ 2013 Halkın Günlüğü
15
terörü devam ediyor yer Taksim Her yer direniş” sloganları atıldı. Yürüyüşün ardından tekrar Atatürk Parkına gelinmesinin ardından program bitirildi. 24 Haziran’da Adana Adliyesi’nde gözaltına alınanların Savcılık işlemleri sürerken, yaşanan saldırılara ilişkin, Adana Emek ve Demokrasi güçleri tarafından basın açıklaması yapıldı. "İntikam saldırıları durdurulsun Taksim Gezi Parkı direnişi gözaltıları serbest bırakılsın" denilen açıklamada ülke genelinde başlatılan direnişe karşılık AKP iktidarının direnişçileri mermilerle katletme, gözaltı ve tutuklamalarla yıldırma çabası teşhir edilerek gözaltına alınanların derhal serbest bırakılması istendi. Gözaltına alınanlardan 1 Mücadele Birliği, 2 ESP, 2 TÖP-G, 1 SDP ve 1 Öğrenci Kolektifleri üyesi tutuklanırken gözaltına alınanlardan bazıları savcılık işlemlerinin ardından ve bazıları ise mahkemede serbest bırakıldı. Tutuklananlar Kürkçüler F Tipi Hapishanesi'ne gönderildi. SDP üyesi Mahmut Yiğit ise silahlı alet bulundurmak iddiasıyla tutuklanarak E Tipi Hapishanesi’ne gönderildi.
Ankara, Eskişehir ve Erzincan’da gözaltılar Ankara’da 25 Haziran’da sabahın erken saatlerinden itibaren eş zamanlı olarak 30’a yakın eve düzenlenen baskınlarda 23 kişi gözaltına alındı. Halkevleri, ESP, SDP Odak ve Kaldıraç üyesi oldukları kaydedilen 23 kişiden 13’ü çıkarıldıkları mahkemece tutuklanarak hapishaneye gönderildi. Ülke genelinde Gezi Parkı Direnişi’nde yer alan devrimci kurumlara yapılan gözaltı, tutuklama terörü 27 Haziran’da Eskişehir'de devam etti. Eskişehir’de 6 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanların ÖDP, Eğitim-Sen, Öğrenci Kolektifleri ve Halk Evleri üyesi oldukları ifade edildi. Gözaltına alınanlar çıkarıldıkları mahkemede serbest bırakıldı. Taksim direnişinin ardından devrimcilere yönelik gözaltı terörü çeşitli illerde sürerken, 25 Haziran’da Erzincan’da 8 kişi gözaltına alındı. Umut Yayımcılık bürosu ile Partizan okurlarının evlerine baskınlar düzenleyen polis, 7 kişiyle Özgür Gelecek muhabiri Çetin Kirsiz'i gözaltına aldı. Kirsiz 27 Haziran günü çıkarıldığı mahkemede tutuklanırken, 7 kişiden 6’sı ise 28 Haziran’da çıkarıldığı mahkemece tutuklanıp hapishaneye gönderildi.
ETHA ve ESP’ye gözaltı terörü İstanbul’da yapılan baskınlarda ESP binalarında kimsenin olmadığı zamanlar bile polisin hızını kesemedi. Polis kapıları zorla ve çilingir vasıtasıyla
açtırarak binalarda aramalar yaptı. Atılım Gazetesi ve ETHA’ya, Özgür Radyo ve Güneş Ajans'a baskın yapan polis, TC hukukuna aykırı bir şekilde aramalar yaptı. Kitaplara el koyan polis, bilgisayarların imajlarını da aldı. Bu baskınlar sonucu İstanbul’da 18 kişi tutuklandı. Tutuklananlar arasında ESP Genel Başkan Yardımcısı Çiçek Otlu, MYK üyesi Dinçer Ergün ve HDK Yürütme Kurulu üyesi Alp Altınörs de bulunuyor Tutuklananların isimleri şöyle: ESP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul İl Başkanı Çiçek Otlu, ESP MYK üyesi Dinçer Ergün, ESP İstanbul İl yöneticisi ve HDK İstanbul Meclisi Yürütme Kurulu üyesi Erdal Demirhan, ESP İstanbul İl yöneticisi Goncagül Telek, HDK Yürütme Kurulu üyesi Alp Altınörs, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Ataşehir Şube yöneticisi Ali Karaçay ile ESP üyeleri Ali Sönmez Kayar, Ali Haydar Akdeniz, Boran Atıcı, Emrah Gördaş, Erhan Baybekman, Ersin Topçu, Hasan Tunç, Hüseyin Şahin, Mustafa Diren Saygılı, Salih Coşar, Sercan Genç ve Ümit Yetik. Ülke genelinde ise toplam 27 ESP’li tutuklandı.
Tutuklamalar birçok ilde protesto edildi Gözaltına alınanların çıkarıldığı mahkemelerin önünde nöbet tutan yüzlerce kişi, mahkeme önlerini eylem alanına çevirdi. Tutuklamalara tepki gösteren yüzlerce kişi alanlara çıkararak protesto eylemleri yaptı. Başta
Ankara, Adana, Amed ve Dersim olmak üzere birçok ilde yapılan yürüyüş ve basın açıklamalarıyla gözaltı ve tutuklama terörü protesto edildi. ANKARA: Ankara'da Emek ve Demokrasi Güçleri, Kızılay İnsan Hakları anıtı önünde toplanarak AKP İl Binası’na yürümek istedi. "Gözaltılar ve tutuklamalar halkın isyanını durduramaz" pankartı açaın kitlenin yürüyüşü polis tarafından dört bir yana barikatlar kurularak engellendi. Bunun üzerine kitle Meşrutiyet Caddesi'nde basın açıklaması yaptı. Açıklama sırasında kitle yaklaşık 30 dakikalık süren durma eylemine devam etti. Eylemin ardından İnsan Hakları Anıtı’na dönülerek burada oturma eylemine geçildi. Eyleme Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri’ni oluşturan kurumlar ve temsilcilerinin yanı sıra yazar Temel Demirer ve akademisyen Necla Kurul'un da aralarında olduğu birçok aydın katıldı. ADANA: HDK Adana İl Meclisi ESP, ETHA, Atılım, Özgür Radyo ve SGD'ye dönük polis baskınları ve gözaltıları protesto etti. Abidin Dino Parkı'nda toplanan yüzlerce kişi, "AKP faşizmine dur diyeceğiz, gözaltılar bizi yıldıramaz" pankartı arkasında toplandı. Eylemde, HDK adına basın açıklamasını okuyan Serpil Arslan, AKP'nin, intikam saldırılarına başladığı ve Taksim Gezi Parkı’yla başlayan ve tüm ülkeye yayılan halk ayaklanmasının ardından, Başbakan'ın talimatıyla insan avı
yapıldığını kaydetti. AMED: Ezilenlerin Sosyalist Partisi Amed İl Örgütü ESP’ye yönelik başlatılan gözaltı saldırısını protesto etti. Ofis AZC Plaza önünde yapılan basın açıklamasını, ESP PM üyesi Soner Çiçek okudu. ESP'ye yönelik yürütülen gözaltı saldırılarının Gezi Parkı direnişine ve halk ayaklanmasına karşı yapıldığını kaydeden Çiçek, "Hedefte olan halkın özgürlük ve onur mücadelesidir" dedi. DERSİM: ESP Dersim İl Örgütü, Ezilenlerin Sosyalist Partisi üye ve yöneticilerine, Atılım Gazetesine, ETHA’ya, SGD’ye yönelik ev ve kurum baskınlarını protesto etmek için Sanat Sokağı'nda bir araya gelerek basın açıklaması gerçekleştirdi. "Zulmün Kaleleri Yıkılıncaya Kadar Mücadeleye Devam" pankartının açıldığı eylemde kitle, "Bu daha başlangıç mücadeleye devam", "Her yer Taksim her yer direniş", "Bize gücünüz yetmez biz kazanacağız", "Gözaltılar tutuklamalar baskılar bizi yıldıramaz" sloganlarını attı. Devletin saldırıları sadece isyan eden halka karşı yapılan saldırılarla sınırlı kalmadı. Saldırılar halkın haber alma hakkını her türlü baskılara rağmen sonuna kadar savunan sosyalist basın çalışanlarına da yansıdı. Özgür Gelecek Gazetesi’nin İzmir muhabiri İzzet Uysal ve Erzincan muhabiri Çetin Kirsiz bu saldırılar kapsamında tutuklanan basın emekçileri olarak kayıtlara geçti.
16
dünya haber
Halkın Günlüğü 1-15 TEMMUZ 2013
İran seçimi; kazanan
14 Haziran 2013 tarihinde gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası İran’ın geleceğine dair tartışmalar yeniden alevlendi. Cumhurbaşkanlığı seçimini Hasan Rohani ilk turda aldığı oylarla kazandı
İran’da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 11.si 14 Haziran 2013 tarihinde gerçekleştirildi. Dört yıllığına göreve gelecek olan cumhurbaşkanlığı seçimi için başvuru yapan 686 kişi arasından sadece 8 kişinin adaylık başvurusu kabul edildi. Ali Ekber Velayeti, Golam Ali Haddad Adil, Muhammed Bakır Khalibaf, Muhsin Rızai, Muhammed Garazi, Muhammed Arif, Said Celili ve Hasan Rohani’nin katıldığı seçimleri ilk turda %51.7 oy alan Hasan Rohani kazandı. Reformist kanadın temsilcisi olarak isimlendirilen Hasan Rohani’nin ilk turda seçimleri kazanması “sürpriz” olarak nitelendirildi. İran’da cumhurbaşkanlığı seçimleri sözde “reformist ve m muhafazakar” kanat arasından çıkan adaylar arasında geçiyor. Gerçekte ise sadece İran rejiminin kazandığı ortada. Toplamda sekiz adayın yarıştığı seçimler öncesi adaylardan Golam Ali Haddad Adil’in Muhafazakarlar lehine, Muhammed Rıza Arif’in ise reformcu aday Hasan Rohani lehine seçimlerden çekilmesi sebebiyle toplamda altı aday seçimlere katıldı. İran cumhurbaşkanlığı seçimlerinin mahiyetini daha iyi anlayabilmek için İran rejiminin genel işleyişine ve seçimler ile seçimi kazanan Hasan Rohani’ye daha yakından bakmak gerekiyor.
Şeriatın sömürü çarkı Binlerce yıllık bir geçmişe sahip olan İran günümüzde 76 milyonluk nüfusu, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ve özellikle petrol, doğal gaz rezervleri ve nükleer silah çalışmalarıyla başta ABD olmak üzere,
Mahmud Ahmedinejad
batılı emperyalistlerin sürekli hedefinde olan bir ülke. 1979 yılında gerçekleştirilen İslam Devrimi sonrası 34 yıldır şeriatla yönetilen İran’da halk üzerindeki ağır baskı ve sömürü gün geçtikçe artmaktadır. İran’da hükümet gelirlerinin %50’ye yakını petrol ve doğal gazdan, %30’dan fazlası ise vergi ve harçlardan temin edilmektedir. Enflasyon ve işsizlik ülke ekonomisinde önemli bir sorun olarak sürekli görülmektedir. İran doğalgaz rezervi açısından dünyada ikinci, petrol rezervi açısından ise üçüncü sıradadır. İran özellikle nükleer silah çalışmaları ve ABD’nin bölge politikalarına karşı geliştirdiği muhalefetten dolayı emperyalist devletler tarafından ekonomik ve siyasi ambargoya tabi tutulmaktadır. Ekonomik, siyasi ve askeri ilişkiler açısından özellikle Rusya ve Çin ile yakın ilişkileri bulunan İran, Ortadoğu’da ise önemli bir siyasi figürdür. Şiiliğin merkeze alındığı İran rejimi, Suriye, Lübnan, Irak, Azerbaycan gibi ülkeler üzerinde önemli bir siyasi ağırlığa sahiptir. Yapılan araştırmalara göre İran nüfusunun %61'ini Farslar %16'sını Azeriler, %10'unu Kürtler ve geri kalanını diğer azınlık milliyetler oluşturmakta. İran rejiminin yapısı çeşitli dallarıyla birbirine bağlı ve sıkı bir denetim mekanizmasına sahiptir. Rejimin temelini oluşturan kurumlar ve işleyişleri şu şekildedir; İran dini lideri, İran İslam Cumhuriyeti’nin genel politikalarının tanımlanmasından ve denetiminden sorumludur. Dini lider, silahlı kuvvetlerin başkomutanıdır, askeri istihbaratı ve güvenlik operasyonlarını kontrol eder ve savaş açmada veya barış kabul etmede tek yetkilidir. yargının, devlet radyo ve televizyonunun, polis kuvvetlerinin, silahlı kuvvetlerin baş yöneticileri ve 12 üyeli Anayasa Koruma Konseyi’nin 6 üyesi dini lider tarafından atanır. (İran’ın şimdiki dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’dir) Danışmanlar Konseyi, liyakat ve sahip olunan itibara bağlı olarak İran dini liderini seçer ve görevinden alır. Danışmanlar Konseyi dini lidere yasal görevleri konusunda danışmanlık yapmakla sorumludur. Danışmanlar Konseyi, yılda bir kez toplanır, sekiz yıllığına genel oyla seçilen 86 “yetenekli ve eğitimli” hukukçudan oluşur. Devlet başkanlığı ve meclis seçimlerinde olduğu gibi Anayasa Koruma Konseyi adayların yeterliliğini belirler. Konsey dini lideri seçer ve dini liderinin her zaman görevden
alma konusunda anayasadan kaynaklanan yetkisi vardır. Bütün toplantıları ve belgeleri çok gizlidir ve konsey’in dini liderin kararlarının herhangi bir tanesiyle çelişen bir kararı bilinmemektedir. Anayasa İran Devlet Başkanı'nı dini liderden sonraki en yüksek devlet otoritesi olarak tanımlar. Devlet başkanı dört yıllığına genel oyla seçilir ve yeniden yalnızca bir kez daha seçilebilir. Başkan adayları, İslam devriminin ülkülerine bağlılıklarından emin olmak üzere mutlaka Anayasa Koruma Konseyi’nden onay almalıdır. Devlet başkanı anayasanın uygulanmasından ve her konuda son sözü söyleme yetkisine sahip olan dini lidere bağlı olan konular dışında yönetim yapılarının çalışmasından sorumludur. Devlet başkanı, Bakanlar Kurulu’nu atar ve onlardan danışmanlık alır, hükümet kararlarını yönlendirir ve yasamanın önüne konacak hükümet politikalarını seçer. Devlet başkanı’na bağlı olarak sekiz kişilik
yardımcılar kurulu ve yirmi iki kişiden oluşan ve meclis tarafından onaylanması gereken bir Bakanlar Kurulu vardır. Birçok devlette olan uygulamanın tersine İran’da hükümet orduyu kontrol etmez. Devlet Başkanı İçişleri ve Savunma Bakanı’nı atasa da, mecliste bu iki bakanlık için güvenoyu almadan önce dini liderin açık onayının alınması bir gelenektir. 2008 yılı itibarıyle İran Meclisi tek meclisli bir yapıdır. İran devrimi öncesinde yasama iki meclisliydi.Ancak İran Senatosu yeni Anayasa’da kaldırıldı. İran Meclisi dört yıllığına seçilen 290 üyeden oluşmaktadır. Meclis yasama faaliyetini yürütür, uluslararası antlaşmaları değerlendirir ve ulusal bütçeyi onaylar. Tüm meclis üyeleri ve meclis’teki tüm yasama çalışmaları Anayasa Koruma Konseyi tarafından onaylanmalıdır. Anayasa Koruma Konseyi altı tanesi Dini Lider tarafından atanan,on iki üyeden oluşmaktadır. Diğerleri İran Yargı’sı tarafından aday gösterilen hukukçular arasından İran Meclisi tarafından seçilmektedir. Konsey anayasayı yorumlar ve meclis kararlarını iptal edebilir. Eğer bir yasa anayasa veya şeriatla uyumlu değilse Meclis’e düzeltilmesi için tekrar geri gönderilmektedir. Çelişkili gibi görünse de Konsey İran Anayasası’na dayanarak parlamento üyelerini veto etmiştir. Dini Lider Danışma ve Çözüm Konseyi Meclis ve Anayasa Koruma Konseyi arasındaki anlaşmazlıklarda çözüm bulma
1-15 TEMMUZ 2013 Halkın Günlüğü
dünya haber
17
ve kaybedenler kim?
yetkisine sahiptir ve Dini Lider’i ülkedeki en güçlü yönetim yapısı yapacak biçimde ona danışmanlık görevi sunar. Dini lider, sırayla Üst Mahkeme ve Başsavcı’yı atayan Yargı Sistemi Başkanı’nı atar. Sulh ve ceza konularıyla ilgilenen mahkemeleri de içine alan çeşitli tipte mahkemeler ve ulusal güvenlik gibi önemli güvenlik konularına bakan “Devrim Mahkemeleri” de vardır. Devrim mahkemelerinin kararları kesindir ve temyiz edilemez. Özel Din Adamları Yargılama Mahkemesi, dinle ilgili konulara baktığı gibi, din adamları tarafından işlendiği öne sürülen suçlara bakar. Normal yargı işleyişinin dışında çalışır ve yalnızca Dini Lider’e karşı sorumludur. Mahkemelerinin kararları kesindir ve temyiz edilemez.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri İran’da yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleri aslında dört yılda bir rejimin kendisine en iyi şekilde hizmet edecek adayı sözde “seçim” yarışıyla göreve getirmesinden başka bir anlama sahip değil. Bütün diğer önemli faktörlerin dışında Cumhurbaşkanlığı adaylarının belirlenme süreci dahi tek başına seçimlerin mahiyetini ortaya sermektedir. İran’da Cumhurbaşkanlığı seçiminin düzenlenmesi İçişleri Bakanlığı’nın yükümlülüğündedir ve Güvenlik Konseyi sürecin anayasaya uyup uymadığını denetlemekle mükelleftir. Cumhurbaşkanlığı seçim süreci İçişle-
ri Bakanlığı’nda seçim masasının kurulmasıyla başlar. Seçim masasının ilk görevi güvenlik konseyine seçimin tarihi hakkında önerilerde bulunmaktır. Seçim tarihinin belirlenmesiyle beraber süreç Güvenlik Konseyi’nin uyarısıyla resmen başlar. Nihai sonuçların açıklamasıyla galip gelen aday, ülkenin rehberi tarafından onaylanır. Oy pusulalarının imha edilmesiyle birlikte seçim süreci resmen sona erer. 1. Aday adayların belirlenmesi; Anayasa’daki seçim kanununa göre İçişleri Bakanlığı mevcut dört yıllık cumhurbaşkanlığı döneminin bitiminden en geç üç ay önce bir sonraki dönemin seçim çalışmalarını başlatmalıdır. Mevcut dört yılık cumhurbaşkanlığının bitimine bir ay kala yeni cumhurbaşkanı belirlenmiş olmalıdır. Aday adayları kendilerine verilmiş müddet içinde istenilen formları doldurup gerekli belgeleri bizzat kendileri veya resmi danışmanları aracılığıyla İçişleri Bakanlığı’ndaki seçim masasına teslim etmelidir. 2. Kimler cumhurbaşkanı adayı olabilir; İran İslam Cumhuriyeti seçim yasası kimlerin aday olabileceği ile il-
gili çok açık ve net hükümler belirtmemiştir. Fiilen hükümde olan seçim yasası cumhurbaşkanlığı adaylarının altı özelliğe sahip olmasını şart koşar. Bunlar; - Siyaset veya din adamı olmak - İranlı olmak - İran İslam Cumhuriyeti’ne tabii olmak -Yönetici olmak ve yönetme becerisine sahip olmak - Temiz bir sabıka, güvenirlilik ve erdem sahibi olmak - İran İslam Cumhuriyeti’nin esaslarına ve devletin resmi dinine inanmak, bağlı olmak İki dönem üst üste cumhurbaşkanlığı yapmış bir isim adaylık başvurusunda bulunamaz. Ancak sonraki dönemler için başvuruda bulunabilir. Cumhurbaşkanlığı seçiminde adayların yeterliliğinin belirlenmesi güvenlik konseyinin yükümlülüğündedir. İran’ın yeni Cumhurbaşkanı; 64 yaşında bir din adamı olan Rohani Uzlaştırma Konseyi üyesidir. Aynı zamanda 2001 yılından beri Uzlaştırma Konseyi Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanlığı’nı yürütmektedir. Önemli bir din adamı olmasından dolayı 2010 yılından beri Rehber’i de tayin eden Uzmanlar Meclisi üyesidir. Uzun yıllar (1980-2000) milletvekili olarak Şura Meclisi’nde görev yaptı. Milletvekilliği döneminin bir kısmında (19922000) Meclis Başkan Yardımcılığı’nda bulundu. Hem Rafsancani hem de Hatemi dönemlerinde Ulusal Güvenlik Konseyi Genel Sekreterliği yaptı. Bu görevi sırasında İran’ın Batı’yla yapmakta olduğu nükleer müzakereleri yürüttü. Rohani’nin yürüttüğü görevler göz önüne alındığında İran rejimi için oldukça önemli bir şahsiyet olduğu görülmektedir. Rohani’nin seçilmesini bazı çevreler “sürpriz” olarak değerlendirse de durumun tam tersi sürpriz değil tam da planlandığı gibi sonuçlandığını göstermektedir. Şimdiki Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın özellikle uluslararası politikalardaki sert üslubu ve tavrı sonrası “ılımlı” olarak değerlendirilen Hasan Rohani’nin göreve gelmesi hem uluslararası arenada önümüzdeki dönem daha “ılımlı” bir söylemin dillendirilip, ilişkilerin normalleştirilmesi ve hem de ülke içinde alttan alta gelişen halkın öfkesinin önüne geçilme-
sinin hedeflendiğini göstermektedir. 2009 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüz binlerce İranlı sokaklara çıkarak rejimi protesto gösterileri düzenlemiş ve protestolar devlet terörüyle bitirilmeye çalışılmıştı. Benzer bir kalkışmadan korkan İran rejimi, “Reformist-Ilımlı” Rohani’yi göreve getirerek halkın olası tepkisinin de önünde geçmeye çalışmaktadır. Son seçimler sonrası ABD ve batılı emperyalist güçler ile nükleer görüşmelerin yeniden canlandırılması ve özellikle ekonomik ambargonun kırılması İran rejiminin ana hedeflerindendir. Suriye’de yaşanan gelişmeler sonrası oldukça zorlu bir dönemece giren İran, kendisine yönelik gelişecek saldırı politikalarına karşı içte ve dışta elini güçlendirmenin hesaplarıyla yeni bir seçim sürecini daha geride bırakmış oldu. Seçimleri kimin kazandığı yönlü tartışmalarda net bir şekilde şu vurgu yapılmalıdır; İran’da kazanan rejim kaybeden ise emekçi halk kitleleri olmuştur. Yoğun baskı ve sömürünün hüküm sürdüğü İran’da komünist-devrimci bir örgütlenme ile halkın biriken öfkesini devrimci iktidar mücadelesinde eritmekten başka hiçbir çözüm halkın faydasına olmayacaktır. Türkiye-Kuzey Kürdistan komünist-devrimci güçleri İran ve diğer komşu halklar ve komünist-devrimcilerle daha yoğun ve nitelikli bir ilişki geliştirerek, devrimci dayanışmayı yükseltmelidir. Kaynak; Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM), Wikipedia
Hasan Rohani
18
analiz
Halkın Günlüğü 1-15 TEMMUZ 2013
‘’Gezi Parkı Direnişi’’ ve AKP iktidarı ve Erdoğan’ın tüm barbarlıklarına rağmen, gerici sınıf siyasetlerinde başarılı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ama demagoji ve yalanın sonsuz bir kredi olmayacağı da unutulmamalı-unutulamaz Hile, yalan, demagoji, entrika gibi hücrelerden teşekkül olan burjuva siyaset tarzı her türlü etikten de mahrumdur. Burjuva siyasetin yalan söyleme sanatı olduğu savı tam isabettir. Yalan gerici sınıfların gerici çıkarlarını korumak için başvurduğu yöntem olarak ahlaki çöküntünün hasıdır. Demagoji halk kitlelerini aldatan-yanıltan ve onlara ihanetin en güzide aracıdır. Demagoji sanatında özel eğitilmiş ekibi temsil ediyor AKP bileşeni. Erdoğan da demagoji yapma ve yalan söyleme sanatında bu ekibin en iyilerindendir. Danışmanların rolü, uluslar arası destek ve oyunlar vb vs tüm bunların Erdoğan ve AKP’nin siyasetteki başarısında yeri tartışmasızken, demagoji ve iki yüzlü siyasette özel bir yetilerinin olduğunu ifade etmek gerek. ‘’Gezi Parkı’’ eksenli veya bu vesileyle gelişen direniş ve ayaklama karşısında paniğe kapılarak aciz bir durumun içine girmenin ürünü olarak aynı siyaset grafiğini takip edemese de kısa sürede toparlayıp din kisvesiyle de olsa arkasına taktığı kitleleri kaldıraç etmeyi başardı… Ancak bu süreci bitmiş olarak kabul etmek büyük bir yanılgı olur. Dahası devasa bir sürecin tümünde başarı grafiğine döndüğünü, işi toparladığını söylemek gerçekle örtüşmez. Direnişin devrimci tesiri veya gerçeğin devrimci etkisi Erdoğan ve AKP iktidarını zorlayarak gerçek yüzünü sergilemesini ve halka karşı suç işlemesini koşullamaktadır. Devrimci gerçek karşısında yalana sarılan komprador sınıflar (ve somutta AKP iktidarı) yalanla gemiyi yürütemediğini anladıkça yeni yalanlara sarılmakta, tutarsızlıklara düşmekte, mantık ve akıldan yoksun davranışlara girerek zırvalamaktan kurtulamamaktadır. Ülkenin dört bir yanında yüz binler ayaklanıp direnişe geçmesine karşın, Erdoğan bu realiteyi yok sayarak inkar siyasetine başvurup kendisi için halk veya millet olanlara sığındı. Yüz binler halk değilmişçesine iradelerini tanımadı ve faşist şiddetle halkın üzerine gitti. Erdoğan gerici sınıf tavırlarını tekerrür ederek bir kez daha tarih yazan halk kitlelerine ‘’çapulcu’’ diyerek halkı küçümsedi, hakaret etti! Dahası, ‘’dışarı-
nın parmağı’’ var diyerek ülke dışından karşın katil polis serbest bırakıldı. Yine çeşitli güçlerin kışkırtması ve bu güçkameralarla kayıtlı ve somut olan polis lerin planlı oyunu olduğunu ileri sürdü. işkencesine rağmen, Erdoğan ‘’polis AKP iktidarına yönelik büyük bir kom- destan yazdı’’ diyerek tökezlemesini plo olduğunu açıklayarak klasik burjuderinleştirmektedir. Polisi sahiplenen va siyaset taktiğiyle mağdur pozisyoErdoğan, direnişe katılan ve destek venuyla kendisine destek toplamaya çaren her kesim, kurumu ve bireyi de lıştı. Bununla yetinmedi (yani kitleleri tehdit etmekten sakınmadı… Nitekim bölüp parçalama şeklindeki amacına Taksim/Gezi’ye faşist müdahale yapıulaşmak için) ‘’marjinal’’ guruplar, larak kitleler dağıtıldıktan sonra derhal ‘’provokatörler’’ kartına sarıldı. Bunda bir ‘’cadı avı’’ başlatıldı. Devrimci örgüt da tutturamayınca ‘’Faiz lobisi’’nin işin ve kurumlara karşı azgın bir saldırı arkasında olduğunu ileri sürfuryası başlatılarak tutuklamalar dü. Eylem veya ayaklangerçekleştirildi, gerçekleştiriDevmayı gayri meşru, yasa liyor… rimci gerçek dışı ve demokratik Burjuva siyaset ne kakarşısında yalana saniteliğine gölge düdar oportünist, ne kaşürüp eylemleri dar hileli ve demagorılan komprador sınıflar farklı göstermek jik, ne kadar iki yüzlü (ve somutta AKP iktidarı) için elinden geleolursa olsun halk yalanla gemiyi yürütemediği- kitlelerin devrimci ni yaptı, çırpınıp durdu ama nafini anladıkça yeni yalanlara sa- eylemi karşısında le… Kitleler nasıl rılmakta, tutarsızlıklara düş- çökmek, renk verve ne için sokakmek ve yıkılmak zomekte, mantık ve akıldan lara çıktığını çok rundadır! Nihayetinyoksun davranışlara gire- de AKP içinde cılız da iyi biliyordu ve Erdoğan’ın/AKP’nin olsa yükselen aykırı rek zırvalamaktan ne dediği çok da sesler kitlelerin devrimci kurtulamamakönemli değildi. Halk gücü karşısında yaşanan tadır kitlelerine karşı kullanılan aczin ürünüdür. Ki, bu iç itisaldırgan dil ve direnişin dağırazların Bülent Arınç’ın istifa ettılması için su, cop, plastik mermi ve mesine kadar tırmandığı söylenmektegazlarla gerçekleştirilen fiziki saldırılar dir. Cumhurbaşkanı Gül’ün ikna etmesi AKP iktidarının ‘’kendi ayağına sıkmasayesinde istifa tavrı basına yansıtılsı’’ anlamına geliyordu… madan üstü kapatılmıştır. Kameraların karşısında (kayıtlı, tesÖzcesi birkaç satır başı biçiminde sıpitli) Ethem Sarısülük’ü katletmesine raladıklarımız AKP ve özellikle de Er-
doğan’ın kitlelerin devrimci tepkisi karşısında nasıl yüzündeki maskeyi indirip gerçek yüzünü sergilediğini gösterir. Nasıl da halkı bir kaşık suda boğup kenara attığını ve tercih olarak gerici iktidarına sarıldığını gösterir. Elbette ki, yukarıdaki özet gelişme Erdoğan’ın direniş karşısında acze düşmesinin de vesikalı bir fotoğrafıdır. Erdoğan siyasi ömrünü akılsızca tüketiyor. Erdoğan’ın AB ve hatta ABD’yi karşısına alan açıklamaları gösteriyor ki bütün bu kesimler Erdoğan’a ‘’tavır aldığı’’ için Erdoğan bu kadarına cüret ediyor. Zaten adı geçen bütün ‘’batı dünyası’’batılı emperyalist güçler ve daha geniş ölçekte devletler Erdoğan’ın barbar saldırılarını açıktan eleştirdi. AB parlamentosu karar alarak eleştirilerini kayda geçti. ABD senatosunda yapılan tartışmalarda Erdoğan ve AKP’nin gösterilere müdahalesini eleştirdi vb vs.. Bu dünya çapında bir basınçtı AKP ve Erdoğan Üzerinde. Cemaat eksenli çatlak da önemli bir basınçtır. Ama hepsinden de önemlisi ve en önemlisi de halk kitlelerinin büyük meydan okuyuşudur ki, gelişmeleri ve AKP iktidarının kaderini tayin eden temel öğe bu dinamiktir. Direniş ve ayaklanmanın öznesi halk kitleleridir, iktidarın kaderini de onlar belirler. Diğer konjönktürel şartların lehte veya aleyhte olması elbette önemli bir konudur ama son tahlilde belirleyici olan direnen halk kitleleri olacaktır. Daha fazla dağıtmadan tartışmanın odağına dönelim. Evet Erdoğan her tav-
1-15 TEMMUZ 2013 Halkın Günlüğü
analiz
19
AKP/Erdoğan Nereye? rıyla olduğu gibi, ayaklanan halk kitlelerini küçümseyip horlaması, onları halktan görmeyerek dışlaması, onlara karşı açıktan düşmanca tutum alıp tavrını deşifre etmesi, halk kitlelerin demokratik tepkisine karşı tahammülsüzlüğü ve dolayısıyla sahip olduğu demokratik norm ve kriterlerin niteliği, yaşam tarzını Sünni İslam yaşam tarzı temelinde geliştireceğini saklamadan söylemesi, uygulamaya girmesi ve dahası bu hedeflerinden geri adım atmayacağını açıklayarak ayaklanan halk kitlelerine küstahça meydan okuması Erdoğan’ın sona doğru adımlarını hızlandırdığını gösteriyor. Bütün veriler Erdoğan ve AKP’nin Yeni Osmanlıcılığı tam diriltmeden Osmanlının çöküş akıbetini yaşayacağını gösteriyor. İşte ’demokratikleşme, çözüm, açılım’’ gibi safsatalarla büyük bir manipülasyon yaratmayı beceren Erdoğan-AKP iktidarı gelinen aşamada baş aşağı gitmektedir. Direniş atmosferinin sönmediği, bilakis dipten dibe kaynadığı bilinmelidir. Ve elbette kaynayan halk kazanı homurtusunu büyütecektir. Türkiye-Kuzey Kürdistan daha güçlü patlamalara gebedir. Halk kitlelerinin ayaklanışının ürünü AKP iktidarının uğurlanıp başka bir komprador iktidara hoş geldin diyerek CHP ya da başka bir burjuva iktidarı ağırlamamalıdır. Bunda devrimci güçlerin rolü doğrudan etkileyici olacaktır. Doğru siyasetle gelişmelere yön verme yeteneğine sahiptir devrimci dinamizm. MLM teori her zaman bunu olanaklı kılmaktadır. Halk kitlelerinin taleplerini sahiplenmeli, bunlar üzerinden ortak paydada buluşarak demokratik devrimci mücadeleyi güçlendirmek ve kazanımlar sağlamak bu sürecin başarılı siyaseti olacaktır. Direniş ve ayaklanmada gerici ve faşist parti veya güçlerin yer aldığı bilinmektedir. Buna karşın direniş desteklenmeli midir? Elbette! Zira bizlerin desteklediği şey halk kitlelerinin demokratik meşru mücadelesidir. Halk kitlelerinin bizzat kendisidir bizlerin desteklediği. Baskı ve faşist saldırılara karşı direnmek haktır ve meşrudur. Dolayısıyla bu davranış gündeme geldiğinde desteklemekten daha doğal, daha gerekeli ve onurlu ne olabilir ki? Komprador sınıf iktidarından yana tavır alınacağına elbette ki Kürt ulusal hareketi ve Alevi kitlelerinin yanına yer alınır. Direniş veya ayaklanmada gerici faşist parti ya da güçlerin olduğu açıktır. Ne ki, bizler bu güçleri hiçbir biçimde desteklemiş değiliz. Desteklememiz düşünülemez. Ancak devrimci kuvvetleri desteklemek kadar daha
meşru ve zorunlu bir şey olamaz. Fasalcılar halk kitleleri ve devrimci güçleşist parti veya güçlere karşın, halk kit- rin sisteme dönük militan devrimci eyleleri demokratik devrimci taleplerini lemleri karşısında eylemi pasifize edeve tepkilerini dile getirmiştir. Kuşkurek sistem ve devleti korumaları onlasuz ki, gerici faşist güçler kitleleri yerın sınıf karakterlerinin gereğidir. Yani dekleyip peşine takmak isterbu kesimler, AKP iktidarını Bütün ler. Ancak böyle de olsa, kitleleri manivela ederek yani kitleler gerici faşist devirme ama bunun ileveriler Erdoğan partilerinin peşine de risinde kitlelerin devve AKP’nin Yeni Ostakılsa, devrimci kitlet ve sisteme yönemanlıcılığı tam diriltmeden lik eylemlerine de lelerin gerçekte demokrasi ve özgürkarşı durdukları Osmanlının çöküş akıbetini lük istemiyle gerici görülmüştür. Buyaşayacağını gösteriyor. İşte baskı ve diktatörnun gibi sermaye ’demokratikleşme, çözüm, açı- sahibi sınıflarda lüklere karşı çıktılım’’ gibi safsatalarla büyük bir eylemler nedeniyğı bilinmektedir. Önderliği gerici manipülasyon yaratmayı be- le yeterince sömügüçler ele geçirse rü ve emek gücü ceren Erdoğan-AKP iktibile direniş yelpazegaspı gerçekleştiredarı gelinen aşamada sini bırakamayız. medikleri için rahatbaş aşağı gitmekÇünkü halk kitleleri sızlık duydular. Kısacadevrimcidir ve biz onları sı, her ne kadar AKP kartedir gerici önderlik ve güçlere şıtı pozisyonda oldukları için emanet edemeyiz. Gerici sınıflar kitlelerin ayaklanmasını ehven önderliği ele geçirmeye çalışırken, bakan bu kesimler son tahlilde gerici devrimciler de kendi kuvvetlerini diçıkarları, sömürü payları, karları ve namikleştirerek disipline etmeli ve devlet düzenlerine yönelik tehdit ve mümkün olan en geniş demokratik tehlike söz konusu olduğunda sınıf yelpaze üzerinde eylem birlikleri, ittikardeşliği temelinde buluşup ortaklaşfaklar kurmalıdırlar. Direnişin kaderini maktadır. Ki direnişin ekonomik olarak kitlelerle birleşerek ele geçirmelidir. iktidarı ve tüm sermaye gurupları ve Hiçbir demokratik platform ve hiçbir patronları azami karlarından mahrum devrimci dinamik ya da mevzi ve mübıraktığı, borsayı alt-üst ettiği, turizm cadele sahipsiz bırakılamaz, gerici sektörünü doğrudan ve büyük oranda güçlere terk edilemez. olumsuz olarak etkilediği, bir bakıma Direnişte çeşitli ve bildik sebeplerle ekonomiyi felç ettiği söylenebilir. İşte (iktidar hesapları ve AKP karşıtlığı…) direnişten yana gözüküp gerici çıkarlayer alan Kemalistler ve bilumum ulurı söz konusu olduğunda faşist iktidarla
kol kola giren bu gerici güçlerin bu tavrı ve özellikle de iktidar olanaklarını kaldıraç eden Erdoğan’ının kudurup azgınca saldırmasının altındaki gerçek bu ekonomik boyuttur. Bir noktaya daha dikkat çekmekte fayda var. AB, ABD ve diğer uluslararası eksende AKP iktidarına yönelik yükselen eleştiriler direniş lehine pozitif işlev görse de, bu, adı geçen güç veya devlet ya da şahısların demokrat veya özgürlükleri benimsedikleri anlamına gelmez. Bilakis faşist iktidarların kaynağı ve sorumluları bu hegemonyacı, tahakkümcü, tekelci emperyalist güç ve devletlerdir. Bunların AKP iktidarına eleştirisi ‘’orantısız güç kullanma’’ hususunu aşmadığı gibi(yani şiddet ve terörü usulüne uygun kullan demektedirler), eleştirirken gerçek dertleri-kaygısı kötü yönetim nedeniyle ülkedeki sömürü ve kar oranlarının düşmesi ve çıkarlarının riske girmesi kaygısıdır. Ve elbette ki, bazılarının amacı da bu fırsattan yararlanarak kendilerine bağlı komprador burjuva kliğin iktidara getirilmesidir. Ki, bu da son tahlilde ekonomik temele yaslanmaktadır. Ülkede siyasi erk olmak ekonomik olarak ayrıcalıklı ve imtiyazlı olmak demektir ve ekonomik çıkarların en iyi temsili için iktidar olmak en uygunudur. Ancak bütün bunlar halk kitleleri karşısında kifayetsizdir. Son tahlilde kitleler ayaklandığında hiçbir gerici çıkar ve kale ayakta kalmayı becermeyecektir!
20 Takke düştü sermaye güncel haber
Halkın Günlüğü 1-15 TEMMUZ 2013
Her daim burjuva-feodal sınıfların sözcüsü olan medyanın sözde objektif olduğu yalanı deşifre olurken, halk kendi haberleşme ağlarını yaratarak sistemin saldırılarına karşı koydu Ülkemizde kitleler yıllarca medyanın objektif ve tarafsız olduğu yalanıyla kandırıldı. Hepimizin dün gibi hatırındadır Kuzey Kürdistan’da devletin katliamlar yapıp Kürt ulusuna zulmederken, burjuva-feodal medyanın kalemlerinden kan damlayan kalemşorlerinin, sözde ‘terör uzmanlarının’ ağızlarından çıkan ucu bucağı belli olmayan yalanları ve halkları birbirine düşman eden kin ve nefret dolu sözleri. Ve yine unutulmaz 1 Mayıs’larda Taksim’e yürüyen emekçilerin, devrimcilerin ‘vandallar’, ‘marjinaller’, ‘teröristler’ olarak yaftalanarak polis terörünün meşrulaştırılmaya çalışılması. Bu anlamıyla halk kitlelerinin Taksim Gezi Parkı direnişiyle uyanması sonucu kısmi de olsa sistemin bazı yönleriyle teşhir olması önemlidir. Her zaman ‘halkı koruduğu’, ‘teröristlere’, ‘aşırı uçlara’ ‘müdahale ettiği’ yalanıyla aklanan sistemin faşist polislerinin, her türlü demokratik hak talebine TOMA’yla, gaz bombasıyla, çeşitli kimyasallar karıştırılmış tazyikli suyla, plastik mermiyle saldırdığının görülmesi ve halkın güvenliğini değil aksine halka karşı burjuva-feodal sınıfların çıkarını koruduğunun bütünlüklü olmasa da kısmen idrak edilmiş olması önemli bir gelişmedir. Yine burjuva-feodal medyanın polis sokağa dökülmüş milyonlara vahşice saldırırken ‘penguen belgeselleri’ göstermesi, bütün ülke ayaktayken halkın direnişini ‘görmeyerek’ karakterine uygun olarak yaptığı trajikomik yayınları halkın burjuva-feodal medyaya karşı bilinç oluşturmasına vesile oldu.
”Takke düştü sermaye göründü” Daha Taksim direnişinin ilk günlerinden itibaren halk CNN, NTV, Haber Türk ve Sabah Gazetesi’nin önüne giderek kitlesel protestolar gerçekleştirdi. 1 Haziran’da halk Mas-
lak’taki NTV binası önünde toplanarak oturma eylemi yaptı. Eylemlerin ertesi günlerde de devam etmesi sonucunda kanal çalışanları da aşağı inerek eyleme katıldı. Eylemler sürerken çalışanlar tekrar yukarı çıkarak protestonun canlı yayında verilmesi için yöneticilerine çağrı yapmasının ardından yönetim, hissettiği baskı sonucunda eylemi yayınlamayı kabul etti. Talep kabul edilmesine karşın yönetim talebin uygulanmasını geciktirmek için diretti ve eylem sadece çok kısa bir süre yayınlandı. 4 Temmuz’da NTV’nin dahil olduğu Doğuş Yayın Grubu CEO'su Cem Aydın, Gezi Parkı eylemleriyle ilgili olarak medyaya yönelik eleştirileri değerlendiren bir konuşma yapmak zorunda kaldı. Eleştirilerin haklı olduğunu kabul ettiklerini iddia eden Aydın, "İnsanlar haber almak istediklerinde bunu bizden almalıdır. çünkü aksi takdirde büyük bir bilgi kirliliği yaşandığını görüyoruz. NTV toplumun bütün kesimlerinin hassasiyetini ve evrensel habercilik ilkelerini gözeterek haber kanalları arasındaki öncülüğünü sürdürecektir. Bu izleyicimizle olan güven ilişkimizi tazelemek için bize bir fırsattır. Her za-
manki gibi işimizi en iyi şekilde yapacağız." açıklamasında bulundu. Ancak NTV’nin bu kendini aklama çabasının kitleler nezdinde bir etkisi olmadı. Halk NTV’nin canlı yayın aracına el koyarak ‘kamulaştırdı’. NTV’nin yaptığı açıklamanın ‘samimiyeti de’ 1 Temmuz’da Doğuş Yayın Grubu bünyesinde çıkarılan NTV Tarih Dergisi, Gezi Parkı eylemlerini konu alan Temmuz sayısının yönetim tarafından kapatılmasıyla açıkça teşhir oldu. Aynı şekilde polis halka saldırırken ‘penguen belgeseli’ göstererek gerçek yüzünü gösteren CNN, Haber Türk, SKY TV, Sabah Gazetesi gibi medya kuruluşları da halkın öfkesinin hedefi oldu. Bazı televizyon kanallarının eylemler sırasında canlı bağlantı yaparak olayları polisi aklayıp halkı ‘marjinaller’ diye karalayan bir şekilde vermelerine halk canlı yayında muhabirlere müdahalede ederek tepki gösterdi. “Duran insan” eylemleri sırasında da çok sayıda burjuva-feodal basın kuruluşu önünde eylemler gerçekleştirildi. Eylemlerdeki birçok yazılamada, sloganlarda, taşınan dövizlerde ve açılan pankartlarda burjuva-feodal basının tutumu teşhir edildi. Başbakan Erdo-
ğan’ın Kuzey Afrika gezisinden döndükten sonra yedi gazetenin (Zaman, Yeni Şafak, Star, Bugün, Haber Türk, Sabah, Türkiye) aynı gün “Demokratik taleplere canımız feda” başlığını atması ise burjuva-feodal medyanın nasıl ağız birliği ederek sistemin sözcülüğünü yaptıklarının en açık ifadesiydi.
Halk alternatif haberleşme ağlarını yaratıyor Halkın burjuva-feodal medyanın gerçek yüzünü görmesi, burjuva-feodal medyaya olan güveninin yok olarak devrimci ve ilerici basın-yayın kuruluşlarına yönelmesini, dahası kendi alternatif haberleşme araçlarını yaratmasını sağladı. Bir dönem insanları pasifleştiren, onların kendilerini gerçek hayatta var etmek ve yaşatmak yerine sanal ortamlarda ‘ispatlama’, ‘var etme’ aracına dönüşen ve kitleleri uyuşturması ve pasifleştirmesi için sistem tarafından kullanılan facebook, twitter gibi bazı sosyal medya araçlarının doğru kullanıldıkları takdirde halkın elinde haberleşme ve örgütlenme için faydalanılabilecek araçlara dönüşebilecekleri görüldü. Sosyal
Üç kızıl karanfil anıldı Dersim’in Ovacık İlçesi'nde 27 Haziran 2011 tarihinde MKP gerillalarıyla devlet güçleri arasında yaşanan çatışmada ölümsüzleşen Ozan Derman, Abidin Demir ve İsmail Perktaş, ölümsüzlüklerinin ikinci yılında mezarları başında anıldı. Yeni Demokrasi Aileleri Birliği (YDAB) tarafından düzenlenen anma etkinliği mezarlığa yapılan yürüyüşle başladı. Yürüyüş sırasında kitle, “Bedel ödedik bedel ödeteceğiz”, “Anaların öfkesi katilleri boğacak”, “Ozan Derman, Abidin Demir, İsmail Perktaş ölümsüzdür”, “Halk savaşçıları ölümsüzdür” slo-
ganlarını attı. Mezarların bulunduğu yerde toplanan kitle devrim şehitleri için bir dakikalık saygı duruşunda bulundu. Saygı duruşunun ardından Nihat Behram’ın şiiri okunarak anma sonlandırıldı.
MKP üç kızıl karanfili selamladı MKP militanları Tunceli Ovacık Karayolu’nda “Ozan, Abidin, Pir Ahmet Ölümsüzdür” , “17’ler Yaşayan Savaş Siperlerimizdir” yazılı pankartları açarak yolu bir süreliğine trafiğe kapattı. MKP militanları yaptıkları eylemle, Mercan’da şehit düşen 17’lerle üç kızıl karanfili andı.
Halkın Günlüğü 1-15 TEMMUZ 2013
göründü medya araçları üzerinden açılan sayfalarda, bloglarda, Twitter’da halk elindeki bilgileri ve görüntüleri yayınlayarak burjuva-feodal medyanın yalanlarını ortaya çıkardı. Fakat belirtmek gerekir ki bu gibi sosyal medya ağlarının herhangi bir şekilde kontrol edilememesinden dolayı bazı yanlış bilgilerin de hızla yayılabilmesi, zaman zaman bilgi kirliliğine ve kafa karışıklıklarına yol açtı.
Samanyolu Gezi direnişini diziye konu yaparsa Önceki sayımızda ifade ettiğimiz gibi direniş süresince halk kendi sanatını yaratmış ve yaratıcılığının en güzel örneklerini sergilemişti. Halkın yarattığı bu değerlere karşı sistem de kendi araçlarını devreye sokarak güya eylemlerin meşruluğunu sorgulayan, onların ‘dış mihraklar’(!) tarafından örgütlendiğini ‘gösteren’ ‘nadide sanat eserleri’ ortaya koymaktan geri durmadı. Bunun belki de en dikkat çekici ve bir o kadar da gülünç örneği Samanyolu TV’de yayınlanan Nizama Adanmış Ruhlar isimli diziydi. Söz konusu dizinin 18 Haziran’da yayınlanan bölümünde Gezi Parkı direnişini konu edilen akıllara ziyan sahneleri adeta pes dedirtti. Dizide ‘azgın ve vandal’ olarak gösterilen eylemciler yabancı ajanların yönlendirmesiyle polislere saldırıyor, her türlü vahşi yüzüyle tanıdığımız ‘kahraman’ Türk polisleri ise değil halka saldırmayı ‘provokasyona ve kışkırtmaya’ katiyetle prim vermeyerek ‘sağduyu’ çağrısında bulunuyor ve sadece ‘kendisini savunmakla’ yetiniyordu. Polisin yoldan geçen yaşlı bir kadını eylemcilerden ‘koruması’, yaşlı kadının kendisine herkesin hakkını
savunduklarını söyleyen eylemciye, "Siz rahat dursanız polisler hiç gaz atar mı?" ve "Ben sizin neyin hakkını savunduğunuzu çok iyi biliyorum" şeklindeki cevaplarıysa başarısız bir kara mizahtan öteye geçmedi. Son sahnede yabancı aksanla konuşan ve olan biteni uzaktan seyreden bir "ajan"ın eylemin ardındaki akıl olduğunu yanındaki "iç mihrak"a söylemesi ise bu gülünç kara mizaha son noktayı koyuyordu.
AA’nın müthiş gazetecilik ‘başarısı’(!) Halkın gücü karşısında acizleşen burjuva-feodal basının ne yapacağını bilemez halde kendisini nasıl gülünç bir duruma soktuğunu gösteren örneklerden biri de Anadolu Ajansı (AA)’nın New York’ta CNN International önünde 6 kişinin yaptığı eylemi ‘flaş haber’ olarak vermesiydi. Haftalarca ülke dışında TC Konsoloslukları önünde ve meydanlarda yapılan kitlesel eylemlerin tek bir tanesini dahi ‘göremeyen’ AA’nın gözleri nasıl olduysa New York’ta CNN International önündeki 6 kişinin protestoya aniden açıldı (!). Aynı akşam Lice’de Medeni Yıldırım’ın katledilmesi sonrasında başta İstanbul, Ankara ve Yüksekova olmak üzere birçok yerde eylemler ve polis saldırıları yaşanırken, AA’ya göre bunların hiçbiri ‘flaş gelişme’ olamazdı elbette, çünkü o müthiş bir gazetecilik başarısına imza atmak için gözünü ülkemizden kilometrelerce uzaklıkta ‘6 kişinin’ ellerinde ”Gerçek haber TRT’den izlenir” ve CNN’in baş harfleriyle “Crush News Network” (Çarpıtılmış Haber Ağı) yazılı dövizler taşıyarak yaptığı ‘devasa’ eyleme dikmişti.
güncel haber
21
Brezilyalı “Çapulcular’’ iktidara karşı ayakta Gezi Parkı protestolarından feyiz alan ve gerici iktidarı protesto eden milyonlarca Brezilyalı sokaklara çıktı! Brezilya’da otobüs, tren ve metro ücretlerine yapılan zam sonrası 2 Haziran günü Sao Paulo’da başlayan protesto eylemleri, ülke genelinde milyonların katılım gösterdiği büyük bir direnişe dönüştü. Gezi Parkı eylemlerine sık sık atıfların yapıldığı eylemlerde, şimdiye kadar 9 kişinin öldüğü, yüzlerce kişinin yaralanıp, yüzlercesinin de gözaltına alındığı ifade edildi. Brezilya’nın dört bir yanına yayılan direniş hareketi sonucunda onlarca kentte, kitlesel protesto gösterileri yapıldı. Yapılan eylemlere polisin biber gazı ve plastik mermilerle saldırması sonucu yüzlerce kişi yaralandı. Ulaşım zammı sebebiyle başlayan protesto eylemlerinde, bütün olarak hükümetin uygulamaları hedef haline gelmiş durumda. Ana temasını “Yoksulluğa ve yolsuzluğa son” şiarının oluşturduğu eylemlerde, özellikle 2014 yılında yapılacak olan FIFA Dünya Kupası’na ayrılan yüksek miktarlı bütçe halkın büyük tepkisini çekiyor. Hükümet geri adım atmak zorunda kaldı Yapılan protestoların niteliği ve boyutu Brezilya hükümetini büyük paniğe getirmiş durumda. Eylemlerin kitleselleşerek zam karşıtlığının ötesine geçmesi sonrası hükümet yetkilileri açıklama yaparak eylemlerin son bulması için çağrıda bulundu. Protesto eylemlerinin kitleselleşip ülke geneline yayılması sonrası bir açıklama yapan Devlet Başkanı Dilma Rousseff, “Sokağın sesine kulak vermek gerekir, gençlerin mesajını önemsiyorum” derken, eylemlerin ilk başladığı ve merkezi olan Sao Paulo Valisi Grealdo Alckmin ise, Ucuz ama kaliteli bir toplu taşıma hizmeti sunmak için ellerinden geleni yapacaklarını ifade ederek eylemlerin sona ermesini istedi. Yapılan açıklamalar sonrası Rio de Janeiro ve Sao Paulo’da toplu taşıma
ücretlerine yapılan zamların iptal edildiği açıklandı. Hükümet yetkililerinin yaptıkları “ılımlı” açıklamalar ve ulaşım zamlarının geri alınmasına rağmen milyonlarca kişi sokakları terk etmeyerek protesto eylemlerine devam etti.
Büyüyen Brezilya yoksul Brezilya Kapitalist sömürünün yoğun bir şekilde yaşandığı ve emperyalist politikalar sonucunda milyonların yoksulluk pençesinde kıvrandığı Brezilya, dünyanın “gelişmekte ve büyümekte” olan ülkeleri arasında gösterilmektedir. Bir tarafta bir avuç sömürü zorbanın sefa içinde yaşadığı diğer tarafta ise milyonların ağır sömürü ve baskı altında ekmeğe muhtaç hale getirildiği Brezilya’da, özellikle yolsuzluk ve yoksulluk halk içinde büyük öfkeye yol açmış durumdadır. Sınıfsal çelişkilerin ve halkın sistem karşıtı öfkesinin geliştiği Brezilya’da, kendiliğinden gelişen kitle hareketleri komünist-devrimci bir örgütlenmenin büyük eksikliğini yaşamaktadır. Özellikle gençliğin sistem karşıtı duruşu ve öfkesi ile işçi sınıfı ve yoksul köylülüğün uygulanan emperyalist-kapitalist politikalar neticesinde yaşayamaz duruma gelmesi ilerleyen yıllarda Brezilya’da halkın kendiliğinden gelme eylemlerinde büyük bir artışın yaşanacağının sinyallerini de veriyor. İki hafta boyunca oldukça kitlesel bir şekilde milyonların sokağa çıkmasına vesile olan son eylemlerde her ne kadar durulma yaşansa da, önümüzdeki dönem eylemlerin yeniden canlanacağı ve politik muhtevasının nitelik değiştirerek daha da radikalleşeceği görülüyor. Gezi Parkı eylemlerinin büyük etki gösterdiği Brezilya eylemleri de gösteriyor ki enternasyonalist ilişkileri geliştirip, dünya halklarının dayanışma ve birliğini güçlendirmek gerekiyor. Her bir coğrafyada komünistler öncülüğünde halkın haklı öfkesini örgütlü bir güce dönüştürüp emperyalist-kapitalist sistemi yerler bir etme hedefiyle örgütlü mücadeleyi yükseltmenin kaçınılmazlığı bir kez daha açığa çıkıyor.
22
güncel haber
1-15 TEMMUZ 2013 Halkın Günlüğü
Düzenin adaleti: düzmece iddialara 6 yıl
Devletin demokrasi balonu bir kez daha patladı. Mahkeme’de DHF üyelerinin 6 yıl ceza almasına sebep olarak gösterilen suçlar; Dersim Katliamı anmasına katılmak, doğayı katleden baraj ve HES’leri protesto etmek, işkencede katledilen İbrahim Kaypakkaya’nın resmini taşımak Her seferinde “İleri demokrasi” narası atan hakim sınıflar ve siyasi temsilcisi AKP’nin sömürü ve zorbalık düzeninde ezilen milyonların demokratik haklar mücadelesi ve örgütlü güçleri halen “suç” ve “suçlu” sayılmakta ve bütün devlet teşkilatlarıyla bastırılıp yok edilmesi gereken unsurlar olarak görülmektedir. Dersim Kültür Derneği Başkanı Ali Mükan, Av. Uğur Yeşiltepe, DHF üyesi Öner Yeşil, İbrahim Yolcu, Hasan Doğan Kılıç, Zafer Güven, Mustafa Aytaç ve Yıldız Ataş’a altışar yıl üçer ay hapis cezası verildi. Malatya 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 26 Haziran günü görülen duruşmada savcılık,
Dersim Katliamı anmasını “terör” suçu ilan ederken, Dersim Katliamı’na ise “sözde Dersim olayı” olarak ifade etti. Davada ceza verilmesine neden olan eylemler ise; “Sivas Davası’nın zaman aşımından düştüğü gün yürüyüş yapmak” ve “HES barajını protesto etmek”, “İbrahim Kaypakkaya lehine slogan atmak”
Devletin “ileri demokrasisi” faşizmdir Dersim’de Kasım 2012’de gerçekleştirilen gözaltı teröründe Dersim Kültür Derneği (DKD) ve Demokratik Haklar Federasyonu (DHF) basıldı. DKD Başkanı Ali Mükan, DHF
16-17 Haziran 2005’de Mercanlarda katledilen 17’ler Paris, Duisburg ve Hamburg’da düzenlenen etkinliklerle anıldı Paris: Mercanlarda katledilen 17’ler 22 Haziran Cumartesi günü Paris’te düzenlenen etkinlikle anıldı. Anmada Türkiye-Kuzey Kürdistan’da halk hareketine dönüşen Gezi Parkı direnişi vesilesiyle 17’lerin komünizm için mücadele çağrısı yinelendi. Halkın Günlüğü Temsilcisi söz alarak Gezi Parkı direnişinin ortaya çıkış nedenlerini anlattı. Temsilci Gezi Parkı’na yönelik polis saldırılarının direnişin başlamasına vesile olduğunu belirtip mevcut direnişin önemine vurgusunu yaptıktan sonra kendiliğinden gelişen ve devrimci-komünist önderliklerden yoksun direnişin belli sınırlılıkları olabileceğini dolayısıyla bu direnişten devrim beklenmemesi gerektiğinin açıklamasını yaptı. Bu direnişin büyük kazanımları olabileceğini yadsımamak gerektiğini belirten temsilci, halk kitlelerini sokaklara protesto eylemlerine ve çatışmalara götüren nedenlerin egemen sınıfların politikalarına öfke olduğunu açıkladı. Anmada 17’lerin mücadelesinin önemi-
üyesi Öner Yeşil, İbrahim Yolcu, Hasan Doğan Kılıç, Zafer Güven ve Mustafa Aytaç tutuklanmıştı. Düzmece senaryolarla ve hayal gücü zorlanarak hazırlanan polis fezlekeleriyle “Maoist Komünist Partisi” ile ilişkilendirilmeye çalışılan DHF bileşeni olan dernekler “Maoist Komünist Partisi il binaları”, derneklerdeki dernek üye formları da “Maoist Komünist Partisi üye formları” olarak basına servis edilmişti. Söz konusu tutuklama teröründe her zamanki gibi masa başlarında hayal gücüyle yaratılan senaryonun açıkları mahkemenin “gizlilik” kararıyla kapatıldı. Gizlilik kararıyla birlikte gözaltına
alınan DHF üyeleri ve gözaltı sürecini takip eden avukatlar gözaltı ve tutuklamaya sebep olan söz konusu suç iddialarını göremezken savunma yapamadı. Daha sonra gözaltı ve tutuklamaya neden olan savcı ve polis iddiaları öğrenildiğinde “İleri demokrasi” narası atan AKP ve devletin, ülkemiz halklarına bahşettiği demokrasi anlayışı bir kez daha gözler önüne serildi. Devlete ve siyasi temsilcilerine karşı her muhalif ve alternatif örgütlenme, etkinlik ve eylemin “suç” olarak görüldüğü yeniden açığa çıktı.
17’ler Avrupa’da ne vurgu yapıldı. Anma etkinliğinde Alınteri, Atılım, Devrimci Proletarya, ODAK ve Partizan temsilcileri de 17’lerin mücadelesine dikkat çeken konuşmalar yaptı.
17’ler Halk Savaşı’nı yükseltmenin çağrısıdır Duisburg: 17 Haziran 2005’de Mercan’da şehit düşen 17 kızıl karanfil, ölümsüzlüklerinin 8. Yıl dönümünde 23 Haziran Pazar günü Duisburg’da anıldı. Anma etkinliği Mercan’da şehit düşen 17’lerin şahsında Gezi Parkı direnişi sırasında hayatını kaybeden Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert ve Ethem Sarısülük için yapılan saygı duruşuyla başladı. Yapılan açıklamada, 17’lerin Kaypakkaya’dan bugüne MLM’den aldığı güçle TürkiyeKuzey Kürdistan devriminin yolunu demokratik halk devrimi, sosyalizm ve komünizm hedefine ulaşmak için yükseltilen komünizm bayrağı oldukları ifade edi-
lerek, 17’lerin çağrısını ülkemizde Halk Savaşı’nı yükseltmenin çağrısı olduğu belirtilerek bitirildi.
Gerçek kahramanlar halk kitleleridir Hamburg: Hamburg´ta 17’ler için 21 Haziran Cuma günü bir anma etkinliği düzenlendi. Etkinlik Taksim Gezi Parkı direnişinde, devrim ve komünizm mücadelesinde şehit düşenler için saygı duruşuyla başladı. Saygı duruşunun ardından 17’lerin mücadelesini anlatan sinevizyon gösterimi yapıldı. Ardından Grup Cemre kavga marşlarını söyleyerek etkinliğe coşku kattı. Ardından araştırmacı Yazar Temel Demirer ile Sınıf Teorisi Temsilcisi’nin katıldığı panel düzenlendi. Panelde konuşan Temel Demirer 17’lerin mücadelesine dikkat çekerek, Gezi Parkı direnişine devletin her alanda saldırılarına, 3 kişinin hayatını kaybetmesine ve yüzlerce kişinin yaralanmasına karşın direnişin bitirilemediğini
1-15 TEMMUZ 2013 Halkın Günlüğü
Yasal eylemlerin hepsi ‘suç’!
23
TMK ile yetkili Malatya Savcısı İsmail soy, gözaltına alınıp tutuklu ve tutuksuz Aksoy’un ‘MKP üyeliği’ savıyla hazırlayargılananların “örgüt üyeliği” suçundığı iddianamede; DHF organize ettiği ya dan cezalandırılmasını istemişti. Derda destek verdiği 15 yasal eylem ‘terör simde gerçekleştirilen tüm yasal ve suçu’ sayıldı. Bunlar içinde; Sivas Davameşru eylemleri “örgüt üyeliği” için yesı’nın zaman aşımından düşürülmesi terli delil sayan mahkeme heyeti, 26 Hakararı verilmesi üzerine Tunceli’de 14 ziran’da görülen duruşmada tutuklu buMart 2012’de yapılan basın açıklunan Ali Mükan, Öner Yeşil, İbrahim laması da yer alıyor. İddiaYolcu, Hasan Doğan Kılıç, Zafer DHF namede “Halkın belleği Güven, Mustafa Aytaç ve tuDersim il örgütü zaman aşımına uğratuksuz yargılanan Av. Uğur söz konusu kararın mayacak/Sivas’ın heYeşiltepe ve Yıldız Ataş’a sabı sorulacak - Derhalkın hak arama mü- “örgüt üyeliği” suçundan sim halkı” yazılı pancadelesine dönük devle- altışar yıl üçer ay hapis kartın açıldığı; “Sivas’ı cezası verdi. tin baskı ve yıldırma Mücadelemizi sürunutma, unutturma”, “Katil devlet hesap vepolitikası olduğunu düreceğiz: Demokratik recek” sloganlarının atılifade etti Haklar Federasyonu Dersim il dığı ifade ediliyor. 4 Mayıs örgütlülüğü adına yapılan açıkla2011 ve 2012’de yapılan Dersim mada üyelerine dönük verilen hapis ceKatliamı anmaları da listede yerini alızasını protesto edilerek, söz konusu kayor. Dersim Katliamı söz konusu iddiararın halkın hak arama mücadelesine namede “Sözde Dersim Olayları” olarak karşı devletin baskı ve yıldırma polititarif edilirken, “Tertele Dersim - 38 Hokası olduğu ifade edildi. vira Nekeme” yazılı Zazaca pankartın DHF Dersim il örgütlülüğü yaptığı açıkaçılması, “Kahrolsun faşist diktatörlük” lamada şu ifadeleri kullandı: “Hakim sıve ”Katil devlet hesap verecek” slogannıfların tutuklama ve ceza terörüyle ları suç unsuru olarak gösteriliyor. Ayrıbaşta Dersim ve ülkemizin diğer illerinca 4 Temmuz 2011’de “Toplu Mezarlar de yeni demokrasi güçlerine karşı gerAçılsın” yürüyüşü, 1 Mayıs’a ve Newçekleştirilmeye çalışılan sindirme ve roz’a katılmak, İbrahim Kaypakkaya’yı yok etme politikalarıyla, başarıya ulaşıanmak, Pembelik HES karşıtı açıklama lamayacağını/ ulaşamayacaklarını tekdüzenlemek, MKP’lilerin cenazelerine rardan ilan ediyoruz. Bu saldırıların örgitmek de ‘suçlar’ içinde. gütlü halk gerçekliğiyle bertaraf edileDüzmece iddialarla 6 yıl hapis: ceğinin bilinciyle mücadelemizi büyüteHatırlanacağı üzere Malatya 4. Ağır Ceza ceğimizi tekrarlıyoruz. Hesap sorma biMahkemesi’ndeki davanın 14 Nisan’da linci ve yeniyi yaratma azmiyle yoldaşgörülen duruşmasında Savcı İsmail Aklarımıza ve dostlarımızı yeni demokrasi soy, mütalaasını açıklamıştı. Savcı Akmücadelesini yükseltmeye çağırıyoruz”
anıldı açıkladı. Ardından Sınıf Teorisi Temsilcisi söz alarak, “17’ler parti tarihi bilinci ve ideolojik yaklaşımlarıyla devrimci mücadelede istikrarın adlarıdır. Onlar bilimsel bir tutum ve ruhi şekilleniştir ve tarihe bütünlüklü bir bakıştır. 17’ler tasfiyeciliğin oldukça yoğunlaştığı sürece karşı koyuş, komünizme inanç ve Halk Savaşı’nda ısrardırlar. Partinin bütün ideolojik, siyasal, örgütsel ve askeri hata ve zaaflarını mahkûm etmişlerdir.17’ler halka güvenin adıdır. Taksim Gezi Parkı direnişi gerçek kahramanların halk kitleleri olduğunu göstermiştir ve
Taksim Gezi Parkı’ndan TürkiyeKuzey Kürdistan’a yayılan direnişin adıdır. Ülkeye yayılan bu direniş kapitalist gerici hegemonyaya karşı daha eşit, özgür ve yeni bir dünya mümkün söylemini pratikte yazmıştır ve devrimin objektif koşulları ve de devrimci durum bir kere daha kendini teyit etmiştir. Sağlık, eğitim, hukuk, ekonomi vb. alanlarda kitleler bir komün yaşam örneği göstererek alışkanlık haline getirilmiş gelenekçi bir mücadele ve örgütleme çizgisini alt ederek devrimci ve komünist hareketi de silkeleyerek devrimci, komünist hareketi görev başına çağırdı” dedi. Hamburg Partizan taraftarları da anmaya 17’lerin mücadelesini anlatan bir mesaj gönderdi. Anma etkinliği, etkinliğe katılan kişilerin değerlendirmeleri ve panelistlere sorulan sorularla sona erdi.
TUTSAK PARTİZAN
≫ cafer çakmak
DİRENMEK, BİRLEŞMEK KİTLELERİ ÖRGÜTLEMEK ekelci kapitalizmin küresel krizi sürüyor. Sadece derinleşen, toplumsal özgürlüğün önünde engel haline gelen kapitalizmin süren krizi değil, aynı zamanda dünyada gelişmekte olan devrimci kitle dalgası kendisini iyiden iyiye hissettirmektedir. Afrika, Ortadoğu, Latin Amerika, Yunanistan, İspanya, Portekiz ve Batı Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde küresel bir isyan dalgası dipten kaynıyor. Dünyanın bu nesnel koşullarına bağlı olarak Gezi Parkı kıvılcımıyla yangına dönüşen Türkiye de eklendi. 27 Mayıs’tan itibaren halk gece-gündüz her yerde direndi. Tehdide, her türden şiddete, vahşi saldırılara ve komplolarla örülü ideolojik bombardımana boyun eğmedi. Faşist devlet ve demokrasi havarisi kesilen AKP Hükümeti gaz bombaları, plastik mermilerle, kimyasal gaz sıkan TOMA’larla ve gaz fişekleriyle halka saldırdı. Henüz net rakamları bilemesek de on bine yakın yaralı var. Beş direnişçi şehit düştü. Yoğun bakımda olanlar var. Kolları, bacakları kırılan ve gözlerini kaybeden onlarca insanın varlığı faşizmin saldırganlığının boyutunu göstermektedir. 15 Haziran’da pasif direnişini sürdüren kitleye, Gezi Parkı’na vahşice saldırdılar. Çocuk ve yaşlı dinlemeden direnişçileri gaza boğdular. İstanbul başta olmak üzere Ankara, İzmir, Eskişehir, Antakya, Adana ve onlarca ilde halk kitleleri kararlıca direndi. Gezi Parkı boşaltıldı ve Taksim yeniden ablukaya alındı. Halkımız Taksim Gezi Parkı’nda değil, ama her yerde protesto ve direnişlerini sürdürmektedir. Şiddetli saldırılar karşısında kitle hareketi belli ölçüde geri çekildi. Devlet zaman kaybetmeden barikatlarda halkla birlikte direnen devrimcilere yöneldi. Tutuklamalar, gözaltılar başladı. Sanatçılar tehdit edildi, futbol taraftarları evlerinden alındı. Komünist hareket halka karşı savaş yürüten faşist devleti çok iyi tanıyor. Şiddetin ve baskının oranı her geçen gün artacaktır. Pasif direniş biçimlerine aktif saldırı siyaseti sürdüren bu demokrasinin adı faşizmdir. Protestoyla başlayıp halk direnişiyle somutlanarak ortaya çıkan halk hareketinin önemini ve niteliğini kavramalıyız. Kendiliğinden ortaya çıkan bu halk hareketi; devleti yıkmak ve gerici düzeni radikal devrimci temelde değiştirmek özelliği tanımıyor. Yüz yıllık yarı-sömürge faşist diktatörlük altında inleyen halk kitleleri özgürlük, demokrasi, adalet, iş, onurlu ve insanca yaşam için ayağa kalktı ve direnişe geçti. Her türden baskının son bulmasını istiyorlar. Bu taleplerin hangi yolla ve nasıl gerçekleştirilebileceğine dair devrimci sınıf bilincinden henüz yoksunlar. Bu silahlı bir ayaklanma değil, protesto ve direnişin bütünleştiği bir halk hareketidir. Burjuvazinin neredeyse bütün ideolojik eğilimlerinin bu kitleler içerisinde var olması, halk hareketinin devrimci niteliğini ortadan kaldırmaz. Çünkü halk kitleleri artık faşist baskı altında yaşamayacağını kendi bedenlerini de ortaya koyarak gösterdi. Halkın bir kısmının özgürlük, adalet, eşitlik, kardeşlik, iş ve ekmek için korkuyu yenerek hayatını ortaya koyması devrimcidir. Faşizme bu taleplerle meydan okumak ve direnmek devrimcidir. Komünistlerin görevi ayağa kalkan kitlelere sınıf bilinci taşı-
T
maktır. Örgütlemek, önderlik görevini yerine getirmek ve kitlelerden öğrenmesini bilmektir. Halkın işe koyulunca nasıl da yaratıcı, engellenemez ve boşa çıkarılamaz olduğunu iyi görelim. Öte yandan halk hareketi faşist AKP Hükümeti’nin maskesini yere serdi. “İleri demokrasi” devleti, Türk halkının demokratik taleplerine ölümler getiren cevaplar verdi. Türk halkının demokratik taleplerine kurşun sıkan devletin, Kürt halkına barış, kardeşlik, demokrasi taşıyamayacağı kendiliğinden tam da anlaşılır oldu. AKP’nin entegre üzerine kurduğu tasfiye konsepti halkın direnişiyle çökmüştür. Ayrıca zulme karşı Türk halkının ayağa kalkması çağrısını sürekli yapan Kürt Ulusal Hareketi, ayağa kalkan Türk halkının demokratik direnişine seyirci kalarak AKP Hükümeti’nin teşekkürünü almıştır. Bu sebeple halkların ve kardeşliğin yegane kürsüsü denilen HDK’nın, halkların mücadele birliğinin kürsüsü değil, esasta Kürt Ulusal Hareketi’nin devletle uzlaşma ve yedeklenme çizgisinin kürsüsü olduğu da anlaşılmıştır. Çünkü Dersim dışındaki Kuzey Kürdistan’da ellerinde halk hareketinin kararlı direnişine katılım olmamıştır. Oysa biliyoruz ki özgürlük ve demokrasi halk kitlelerinin devrimci ve kararlı mücadelesiyle kazanılır. Halk direnişi Kürt Ulusal Hareketi’nin çizgisi ve çıkarının Kürt ulusu ve özellikle de Kürt halkının çıkarıyla çelişkili olduğunu somutlamıştır. Halk hareketi öteden beri ezilen, baskı ve şiddetle korkutulan ve sessizleştirilen halkın üstündeki ölü toprağını kaldırmıştır. Korku çemberi kırılmıştır. Büyük bir öneme sahip sosyolojik gelişmenin içinde mayalanan devrimci ruh, coşku ve insanlaşma arzusu sınıf bilinciyle buluşmaya açıktır. Direnişin içinde kızıllığın boy vermeye ihtiyacı vardır. Kitlelerin direnişiyle bütünleşeceğiz, öğreneceğiz ve geliştirme iradesini oluşturacağız. İki yol vardır. Halk hareketi ya devrimci mücadele çizgisinde ilerler ya da bastırılıp parçalanır, yozlaştırılarak iç çatışmalara sürüklenir. Ayrıca sınıf karakteri unutulup faşist devlet ve AKP’den demokrasi bekleme düşüncesi de darbelenmiştir. Gerçekten hak ve adaletin, demokratik gelişmelerin ancak halk kitlelerinin bedelleriyle kazanılabileceği gerçeği hiç olmadığı kadar güçlü bir şekilde pratikte öğretici olmuştur. Şiddetli saldırılar ve tutuklamalar halk hareketini durdurmaya yetmez. Belli düzeyde geri çekilme ve bir süreliğine bastırma olanaklıdır fakat patlamayı yaratan koşullar ortadan kaldırılamayacağı için, direniş bir süreç olarak devam edecektir. Nasıl ilerleyeceğini kestirmek güçtür ama halk hareketinin ortaya çıkma gerçeğine bağlı olarak eksikliklerimizi gidermeli ve hızla hazırlanmalıyız. Dünya ve bölgesel devrimci şartlar gelişiyor;Süreç devrimci atılımlara uygun ve elverişlidir. Küçük önemsiz kısır tartışma ve sorunlarla boğulma zamanı değildir. Parti etrafında kenetlenme, halk direnişiyle bütünleşme ve ezilen sınıfların devrim mücadelesini ileri taşıma zamanıdır. Belirleyici olan, kitlelerin örgütlenmesidir. Önderlik olmadan kitleler devrim amacına kanalize edilemezler. Kitlelerin devrimci enerjisinin hakkını vermek için bütün benliğimizle mücadeleye atılalım.
Halkın Günlüğü
1 YILLIK ABONELİK ÜCRETİ:
Yurtiçi 54 TL
Yurtdışı
108 EURO
HESAP NUMARALARI Ertaş ÖZTÜRK adına İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (TL) 1002 30000 1153314 İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (Euro) 1002 301000 1107308 İş Ban. İst. Aksaray Şubesi: (CHF) 1142699 İş Bank. İst. Aksaray Şubesi: (Sterlin) TR110006400000210021174906 KARDELEN BASIM-YAYIM REKLAM GÖSTERİ ORGANİZASYON LİMİTED ŞİRKETİ Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Serdar Kaya Yayın Türü: 10 Günlük Siyasi Gazete-Yaygın SüreliYönetim Yeri: Büyükparmakkapı Sokak NO: 22 Kat: 5 BEYOĞLU/İSTANBUL
Teknik Hazırlık: Kardelen Yayımcılık Mahmut Şevket Paşa Mah. Sivas Sok. No:2 Kat:3 Okmeydanı/İSTANBUL Tel-Fax: (0212) 238 37 96
Baskı: SM. Matbaacılık Adres: Çobançeşme Mah. Sanayi Cad. Altay Sokak NO:10 A- Blok Yenibosna Bahçelievler-İST Tel ( 0212) 654 94 18
ROJANEYA GEL
Terora Devletê Nikare Têkoşîna Gel Rawestîne Berxwedana ku di Parka Gezî ya Taksîmê destpê kir her derê welêt belaw bû û bi heftayan domiya. Dewlet bi rê û rêbazên hovane ji têkoşina gelan re êrîş kir xwest wê bişikine, di wan êrîşên polisan de bi hezaran kes birîndar bûn, bi sedan kes binçavkirin, 5 kes hat kuştin, hê jî rewşa çend birîndaran giran in Di 19ê Gulanê de ji bo astengkirina avakirina Qişlaya topvanan û AVMê û li hemberî hilweşandina Parka Gezi çalakî dest pê kir û pêl bi pêl her cihê welêt dûra Jî ji hemû cîhanê re belaw bû, li ser têkoşîna gelan a bi mafdar dewlet ket nav tirsê û hezên xwe berda li ser gel û bi hovanê êrîş kir. Birêvebirên dewletê bi gotinî xwe li paş ‘hêza rêjedar’ wedişartin lê belê li saya çalakiyan bilançoya ku
derket pêş cuda bû. Li gora daxuyaniya Yekîtiya Bijîşkên Tirk (TTB bi tirkî) 24ê Pûşperê de: di navbera 31 Gulanê û 24a Pûşperê de ji nexweşxaneyên qamuyan, taybet, nevendên tibî û rewirên ku cihên ku çalakî hebûn ji aliye bijîşkên dildar ve ji bo alikarî vekiribûn bi yekûnî 8038 birîndar serî lê dane. Ji birîndaran 60 kes bi giranî bûne, hê jî li Stenbolê 2, Eskîşehîrê 1 xetereya jiyanî heye. Di êrîşan de 103 kes rastî travmaya serî mane, 11 jî çavekê xwe kor winda kirine. Ji bilî wan fatereşkê kesekî hatiye girtin. Li Ser êrîşen polisan Stenbolê Mehmet Ayvalitaş, Xatayê Abdullah Comert, Enkerê Ethem Sarisuluk, piştî êrîşê Parka Gezîyê di meşa protestoya Avcılar de sa destek dayina zava û keçe xwe ku parke ne Zeynep Eryaşar derbaskirina qeyrana dil de jiyana xwe ji dest da. Enqereyê jî karker İrfan Tuna li bin bandora bombeya gazê qeyrana dil derbas kiriye û jiyana xwe ji dest daye. Li gor TTB:
Stenbolê 4675, Enqerê 1544, îzmîr 800, Antakyayê 161, Edeneyê 162, Eskîşehîrê 304, Muxlayê 50, Mersînê 17, Bûrsayê 2, Balikesîrê 155,Antalyayê 150, Kocaêliyê 10, Rîzeyê 8 kes birîndar bûne.
Dewletê Şoreşger Nîşan Da Dest bi Terora Binçavkirin û Girtinê Kir Tê zanîn ku têkoşîna gelan a mafdar e ku hêz derxistiye hole, nûnerên dewletê jî nekarine wê bin pê bikin. Dewletê di despêkê de berpirsiyariya berxadanê şoreşger, demokrat, ronakbîr nişan didan û sinyalê êrîşê jî diyar dikirin. Di dema çalakiya Parka Gezî de û piştî îşgala polisan de jî sedan kes hat binçavkirin, pêlên binçavkirine rojên din jî domiya. Li Stenbol, Enqere, Îzmîr, Edenê, Eskişehîr, Erzînganê dehan kes di malan û saziyan de hat binçavkirin û girtin. Li Îzmîrê di qada Gundoxdû de jî ji konên berxadanê re êrîş hat kirin, dûra binçavkirinan de 48 kes ji malan standin. Ji wan 35 kes ji aliye dozger ve hat serbest ber-
dane lê 13 kes hat girtin. Jê yan 5 kes ji DHF’îyan in: Saît Ozdemîr, Ali Huseyîn Ahirci, Cem Bariş Çakil, Hakan Polat, Çaxlar Korkut in. Enqereye ji 25ê Pûşperê 23 kes hat binçavkirin. Kesên ku hatin binçavkirin endamê Halkevlerî , ESP,SDP, ODAK,Kaldiraç in. Di wê çarçoveya de kesen ku hatin girtin bûn 36 çalakvan. Edeneyê 21’ê Pûşperê avetina ser malan de dehan endamên DHF;ESP;SDP;TOP-G hatin binçavkirin. 7 endamên ESP,SDP, TOP-G hatin girtin yên din aliye dozger ve serbest hatin berdan. 27ê Pûşperê Eskîşehîrê li hemberî şoreşger û demokrat re binçavkirin hat despêkirin. 6 kes hat binçavkirin. Pişri berxadana Geziyê li Erzînganê büroya weşanxaneya Ûmûtê cerd hat kirin. Ji wê binçavkirinan de 6 xwendakarên Partîzan û nûçegîhana Ozgur Gelecekê Çetin Kirsiz hebûn.