Kobane direnişi bağlamında devrimci bilinç
sf 12-13
Azadiya Welat gazetesi çalışanı katledildi AKP başta olmak üzere Hizbul Kontra ve IŞİD yanlılarının baskı, tehdit ve saldırılarına maruz kalan Özgür Basın çalışanları, sokaklarda ulu orta katledilmeye devam ediliyor. 14 Ekim günü Adana’nın Seyhan ilçesine bağlı Şakirpaşa semtinde Azadiya Welat ve Özgür Gündem gazetesinin çalışanı Kadri Bağdu, kontra güçler tarafından katledildi sf 4
Halkın Günlüğü
16-31 Ekim 2014 Yıl: 3 Sayı: 90 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.org
DHF dayanışmayı büyütüyor f GÜNCEL
ISSN: 2147-0499
Kobane için hayat durdu
20
Demokratik Haklar Federasyonu (DHF), IŞİD’in Kobanê’ye yönelik saldırılarını artırması üzerine örgütlü bulunduğu her alanda ülkede geliştirilen dayanışma eylemlerine katılarak aktif rol almanın yanı sıra birçok ilde dayanışma çadırı açtı. Dersim’de ise yürütülen dayanışma kampanyası kapsamında toplanan erzaklar DHF Dersim örgütlülüğü, Ovacık Belediye Başkanı Mehmet Fatih Maçoğlu ile Mazgirt Belediye Başkanı Tekin Türkel’den oluşan bir heyetle Suruç’a götürülerek teslim edildi. DHF İzmir ve Bursa örgütlülükleri de Kobane’yle dayanışmayı büyütmek için yardım kampanyası düzenledi
Üniversiteler IŞİD’e karşı direniyor
e-posta: halkingunlugu@hotmail.com
IŞİD çetelerinin Kobane’ye yönelik saldırıları birinci ayını geride bırakırken, YPG ve YPJ savaşçıları ile Kobane halkının destansı direnişi kararlılıkla devam ediyor. Kobane’de sürdürülen direnişe destek vermek için ülkenin dört bir yanında sokaklara çıkan halk kitlelerine yönelik azgınca saldırılar gerçekleştiren kolluk kuvvetleri, onlarca kişiyi katletti. Saldırılarda gerici faşist yapılanmaları da taşeron olarak kullanan AKP iktidarı, Kürt ulusunun sürdürdüğü mücadeleye yönelik tahammülsüzlüğünü de bir kez daha göstermiş oldu. Kürt Ulusal Ha-
08
Avrupa Kobane direnişiyle alevlendi
11
reketi ile AKP iktidarı arasında devam eden “Barış süreci” ile Kürt Ulusal Hareketi’nin Kobane’deki direnişe ilişkin eylemlerin etkisini kırmaya yönelik açıklamaları gündeme damgasını vurdu. AKP iktidarı bir yandan IŞİD çetelerine açıkça desteğini sürdürürken, bir yandan da ‘barış’ söylemleriyle Kürt ulusunun mücadelesini ABD emperyalizminin denetiminde tasfiyeye yöneldi. Bütün bu saldırılara karşın sokakları direniş alanına çeviren halk kitlelerinin Kobane için sürdürdüğü direniş devam ediyor.
Borsaları anlamayan ve çarpıtan kim?
22
02 güncel haber
16-31 EKİM 2014 Halkın Günlüğü
Kobanê halkının direnişi İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere çok sayıda il ve ilçede sokaklara çıkan halk kitleleri Kobanê’ye yönelik IŞİD saldırılarını protesto ederken, yapılan eylemlere polis saldırıları yaşandı İstanbul’da Kadıköy, Taksim, Sarıgazi, Okmeydanı, Gazi Mahallesi,Nurtepe ve Esenyurt gibi İstanbul bir çok semtinde Kobane’ye yönelik IŞİD saldırılarının protesto edildiği eylemlere polis saldırdı.
Okmeydanı’nda polis saldırıları ve çatışmalar Okmeydanı’nda 5-6-7-8 Ekim tarihlerinde yapılan Kobane’ye yönelik saldırıların protesto edildiği eylemlere polis saldırdı. Polisin gaz bombası ve plastik mermilerle saldırısına karşı MKP/PHG, YDG-H militanları havai fişek ve molotofkokteyleriyle direndi. Polis çatışmalarda Fevzi Çakmak Caddesi’nin ara sokaklarına ve evlere gaz bombasıyla saldırırken, Mithat Paşa Caddesi, Kuru Çay Caddesi ve Piyale Paşa Caddesi başta olmak üzere birçok yerdeki çatışmalar saatlerce devam etti. Eylem sırasında MKP/PHG militanları, “Yıkacak faşist devleti Partizan Halk Güçleri” , “Önderimiz İbrahim Kaypakkaya” , “Yaşasın partimiz Maoist Komünist Partisi” , “Kürdistan IŞİD’e mezar olacak” sloganlarını attı.
Kürdistan faşizme mezar olacak 7 Ekim’de aralarında DHF’nin de olduğu devrimci demokratik kurumlar, Kobane’deki direnişi büyütmek için Sağlık Ocağı önünde bir araya gelerek Mithatpaşa Caddesi’ne yürüdü. Polis caddenin sonuna gelindiğinde kitleye gaz bombasıyla saldırdı. Kitle polise “Katil IŞİD işbirlikçi AKP” , “Kürdistan faşizme mezar olacak” sloganlarıyla direnirken ara sokaklara girerek barikatlar kurdu. Kuru Çay Caddesi üzerinde barikatlar kuran kitle bir akrep aracını da ateşe verdi. Mithatpaşa Caddesi üzerinde bulunan BİM, eylemciler tarafından molotofkokteyliyle yakıldı.
Okmeydanı’ndan Taksim’e yürüyen kitleye saldırı Kobane’ye yönelik saldırıları protesto etmek için 6 Ekim’de Okmeydanı’ndan çıkarak Dolapdere üzerinden Galatasaray Lisesi’ne yürümek isteyen aralarında DHF’nin de olduğu kitleye polis Hacı Ahmet’te TOMA ve biber gazıyla saldırdı. Ara sokaklara dağılan kitle Hacı Ahmet Meydanı’nda yeniden bir araya gelerek Tarlabaşı’na yürümek istedi. Polis kitleye yeniden saldırdı. Polis saldırısında gazetemiz muhabiri de hedef gözetilerek atılan biber gazı kapsülünün bacağına gelmesi sonucu yaralandı. Tarlabaşı’ndan Mis Sokak’a çıkan bir grup ise İstiklal Caddesi’ne yürüdü. İstiklal Caddesi’ndeki Galatasaray Lisesi önünde bir araya gelen kitleyle birleşen gruptakiler, sloganlarla lise önündeki bekleyişini sürdürdü.
Galatasaray Lisesi önünde oturma eylemi HDP’nin çağrısıyla Galatasaray Lisesi önünde “Kobane için sessiz direniş” şiarıyla oturma
eylemine başlandı. “Katil IŞİD Kaybedecek Halklar Kazanacak” yazılı pankartın açıldığı eylem, yeni katılımlarla devam etti. Okmeydanı’ndan Taksim’e gitmek üzere yürüyen kitlenin polis saldırısı sonucu ikiye bölünmesiyle kitlenin bir kısmı Okmeydanı’na çekildi. Okmeydanı’nda bir araya gelen kitle, sloganlarla barikatlar kurarken polis kitleye biber gazı ve ses bombasıyla yeniden saldırdı. Ara sokaklara çekilerek barikatlar kuran Partizan Halk Güçleri ile YDG-H’nin olduğu kitle polisle uzun süre çatıştı.
Esenyurt’ta faşist saldırılar 7 Ekim gecesi Esenyurt Köyiçi’nde yoğun polis saldırıları yaşanırken, mahallelerde de faşist saldırılar devam etti. Fatih Mahallesi ve Örnek Mahallesi’nin ardından Kıraç Yeni Mahallesi’nde faşistler Kürt halkına silahlarla saldırdı. Kıraç’ta ülkücü faşistler,Kürtlerin olduğu bir binaya da kurşun yağdırdı. Fatih Mahallesi’ndeki saldırıda çok sayıda kişi yaralandı.
Mert Değirmenci hayatını kaybetti Esenyurt’ta Kobane’ye destek eylemine Hizbullahçıların saldırısı sonucu çenesinden vurulan 18 yaşındaki Mert Değirmenci 10 Ekim’de hayatını kaybetti. Hizbul-Kontra çetelerinin saldırısı sonucu katledilen Mert’in hayatını kaybetmesine ilişkin Emek Gençliği’nin açıklamasında şu ifadeler yer aldı: "Mert, halkların özgürlük mücadelesinin yanında bir genç olarak katledilmiştir; Esenyurt'ta işçilerin örgütlenmesi için mücadele eden ileri bir işçi genç olarak katledilmiştir."
Katil IŞİD işbirlikçi AKP Kadıköy’de 7 Ekim akşamı Kobané’ye yönelik IŞİD saldırılarını protesto etmek için AKP Kadıköy İlçe Binasına yürümek isteyen kitleye polis saldırdı. Boğa Heykeli önünde bir araya gelerek yürüyüşe geçen kitleye polis plastik mermi, biber gazı ve TOMA’larla saldırdı. Kitle polise “Katil IŞİD işbirlikçi AKP” , “Kobané yalnız değildir” , “Kürdistan IŞİD’e
mezar olacak” sloganlarıyla direnişini sürdürürken, saldırının ardından ara sokaklara giren polis çok sayıda kişiyi gözaltına aldı. Polisin attığı gaz bombası kapsülünün isabet etmesi sonucu Avukat Tamer Doğan yaralanarak Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavi altına alındı.
Sarıgazi, Gazi ve Nurtepe’de polis saldırısı 6 Ekim günü HDP ve devrimci demokratik kurumların çağrısıyla Sarıgazi’de bir araya gelen kitle, Vatan İlköğretim Okulu önünden sloganlarla Demokrasi Caddesi’nden yürüdü. Kitle Kaymakamlık önüne geldiğinde polis kitleye biber gazı ve akreplerle saldırdı. Ara sokaklara çekilen kitleyle polis arasındaki çatışmalar uzun süre devam etti. Aynı gün Gazi Mahallesi’nde bir araya gelen halk, TEM otoyolunu iki yönlü trafiğe kapatarak oturma eylemi yaptı. Kitle bir süre sonra Şair Abay Konanbay Lisesi’ne yürürken, YDG-H üyelerinin polise saldırısının ardından çatışmalar başladı. Polisin yakın mesafeden attığı gaz kapsülü 15 yaşındaki bir çocuğun başına isabet etti. Hastaneye kaldırılan çocuğun durumunun ciddi olduğu belirtildi. 8 Ekim’de Gazi Mahallesi’nde sokaklara çıkan MKP/PHG, MLKP ve YDG-H militanları gece boyunca polisle çatışarak Kobanê’deki direnişi selamladı. Eylem sırasında “Önderimiz İbrahim Kaypakkaya” , “Devrim için ileri Partizan Halk Güçleri” , “Yaşasın partimiz Maoist Komünist Partisi” , “Tugay Akdemir ölümsüzdür” , “Partimiz MKP katillerin peşinde” sloganları atıldı. Eylem sırasında 2 akrep ile bir TOMA aracı atılan molotofkokteyliyle yakıldı. Militanlar Hüda-Par’a yakınlığıyla bilinen Umut-Der adlı derneği de uzun namlulu silahlar, parça tesirli bomba ve molotofkokteyliyle kullanılamaz hale getirdi. Militanlar Kobane’de direnişini büyüterek güvenli bir şekilde eylem alanından çekildi.7 Ekim gecesi Nurtepe’de Vartolular Derneği önünde bir araya gelen kitle Kobane direnişi-
ne destek vermek amacıyla yürüyüş gerçekleştirdi.Ardından oturma eylemi yapan kitleye polis gaz bombalarıyla saldırdı.Ara sokaklara çekilip polise havai fişek ve molotofkokteyleri ile cevap veren kitle karakola doğru yürüyüşe geçti,tem otoyoluna barikatlar kurup yolu trafiğe kapattı.Polis ile kitle arasındaki çatışmalar gece dörde kadar devam etti.
Taksim’de polis saldırısı 6 Ekim’de IŞİD saldırılarını protesto etmek için Galatasaray Lisesi önünde toplanan kitleye polis biber gazı ve TOMA’larla saldırırken çatışmalar saatlerce devam etti. Sarıgazi’de 7 Ekim akşamı Demokrasi Caddesi’nde bir araya gelen Partizan Halk Güçleri (PHG) militanları, Kobane halkı için polisle çatıştı. Polisin gaz bombalı saldırısına militanlar havai fişekler ve molotofkokteyliyle karşılık verdi. Militanların direnişi sonucu polis ara sokaklara giremezken bir polis yaralandı ve bir TOMA aracı da molotofkokteyliyle yakıldı. Aralarında DHF’nin de olduğu devrimci demokratik kurumlar tarafından örgütlenen İstanbul Kobane Dayanışması, 11 Ekim’de Taksim Tünel’de bir araya gelerek Galatasaray Lisesi’ne yürüdü. Yoğun polis ablukasının dikkat çektiği eylem sırasında yapılan basın açıklamasında IŞİD’in Kobane’ye yönelik saldırıları protesto edilerek direnişi büyütme çağrısı yapıldı.
Sultangazi’de faşistler HDP’ye saldırdı 7 Ekim günü IŞİD’in Kobane’ye yönelik saldırılarının protesto edildiği eylemi engellemek için sivil faşistlerin saldırısına maruz kalan yaklaşık 60 kişiden oluşan kitle, HDP Sultangazi ilçe binasında mahsur kaldı. Faşistler HDP ilçe binasına taşlarla saldırırken, binada saatlerce mahsur kalan kitle güvenli bir şekilde binadan ayrıldı. 8 Ekim akşamı Esenyurt Örnek Mahallesi Muhtarı Yahya Şahin ile beraberindeki yak-
03 selamlandı 16-31 EKİM 2014 Halkın Günlüğü
laşık 100 kişilik sivil faşist grup, Kobane’ye destek eylemi yapan Kürtlere silahlarla ateş ederek saldırdı. Şahin’in çocuklarının da aralarında olduğu sivil faşistler, ellerinde satır, bıçak ve kesici aletlerle saldırıyı gerçekleştirirken akrebin gelmesiyle saldırıya uğrayan kitleye bu kez de polis gaz bombalarıyla saldırdı.
Ankara’da Kobanê direnişi selamlandı
seninle” şiarını haykırarak Kobane’deki direnişi selamladı. Eylem sırasında yapılan basın açıklamasında IŞİD saldırıları protesto edilerek sokaklarda mücadeleyi büyütme çağrısı yapıldı. DHF’nin de yer aldığı eylem sırasında “Diren Kobane İzmir seninle” , “Bıji berxwadane YPG” sloganları atıldı.
Adana’da MKP/PHG militanları Kobanê direnişini selamladı
Kobanê’deki IŞİD saldırılarını protesto etmek için 6 Ekim’de Sakarya Caddesi’nde bir araya gelerek AKP il binasına yürümek isteyen kitleye polis saldırdı. DHF’nin de aralarında olduğu devrimci demokratik kurumlar önce Mithatpaşa Caddesi’ni ardından da Ziya Gökalp Caddesi’ni trafiğe kapattı. Eylem sırasında yüzlerce polis tarafından gerçekleştirilen saldırıya karşı kitle kendi-
Adana’da Kürt halkının yoğun olarak yaşadığı Dağlıoğlu, Gülbahçesi, Barbaros, Yenibey, Hürriyet, Denizli, Küremithane, Küçük Dikili, Gürselpaşa, Mithatpaşa, Şakirpaşa, Ova, Onur ve Uçak Mahallelerinde sokaklara çıkarak eylem yapan halka polis saldırdı. Meydan ve Küçükdikili Mahallelerinde ise IŞİD yanlıları tarafından
ni taşlarla savundu. Yapılan eylem sırasında, “Biji berxwedana YPG” , “Biji berxwedana Kobanê” , “Katil IŞİD destekçisi AKP” sloganları atıldı. Polis saldırısında çok sayıda kişi gözaltına alındı. KESK Ankara Şubeler Platformu’nun çağrısıyla 8 Ekim’de Kolej Meydanı’nda bir araya gelerek Kızılay’a yürümek isteyen kitle, Kobane’ye yönelik IŞİD saldırılarını protesto etmek isterken polis kitleye gaz bombası, tazyikli su ve plastik mermilerle saldırdı. Kitle polis saldırısının ardından Kurtuluş Metro Durağı’na çekilerek polisle çatışmaya devam etti.
Kürt halkına ait birçok iş yerine zarar verildi. Kürt halkına sözlü tacizde bulunan çete üyelerine herhangi bir müdahalede bulunmayan polis, yurtseverlere ve devrimcilere saldırdı. Şakirpaşa ve Dağlıoğlu Mahallelerinde eylem yapan MKPPHG VE YDG-H militanları polisle çatıştı. Polis gaz bombası ve plastik mermiyle saldırırken, militanlar molotofkokteyli ve pompalı tüfeklerle karşılık verdi. Eylemlerde militanlar, “Yaşasın partimiz Maoist Komünist Partisi” , ”Yıkar faşist devleti Partizan Halk Güçleri”, “Önderimiz İbrahim Kaypakkaya” sloganlarını attı. Kobane’ye yönelik IŞİD saldırıları bu illerin yanı sıra Mersin, Bursa Gemlik, Tekirdağ Çorlu, Zonguldak, Karabük, Balıkesir Edremit ve Altınoluk’ta düzenlenen eylemlerle protesto edilirken, Kobane halkının mücadelesini büyütme çağrısı yapıldı.
Diren Kobane İzmir seninle İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri, 7 Ekim günü IŞİD katliamlarını protesto eden bir eylem gerçekleştirerek mücadeleyi büyütme çağrısı yaptı. Eski Sümerbank önünde bir araya gelen İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri, “Diren Kobane İzmir
SINIF TAVRI
≫ ismail uçar
ÖZÜ VE İÇERİĞİYLE FAŞİST ESKİNİN DEVAMI ’YENİ TÜRKİYE’ ÜZERİNE!
T
ürkiye- Kuzey Kürdistan’da toplumun birçok kesimi “Yeni TürkiyeYeni Türkiyelileşme’’ gibi argümanlar eşliğinde politikalara sarılmış durumdadır. Kuşkusuz ki hiçbir şey değişmez değildir ve her bir şey kaçınılmaz olarak sürekli değişim halindedir. Fakat bu değişim gerçekten her zaman ilerici mi olmaktadır? Tabii ki hayır. Zira özellikle “Yeni Türkiye-lileşme’’ argümanıyla aslında bir ilerleme olarak telakki edilip tam da yanılsama yaratılmaktadır. Öyleyse hep birlikte bir bakalım ‘yeni Türkiye’nin gerçekten bir ilericilik mi yoksa aksi yönde tekçiliğin bir başka biçimiyle yeniden üretimi mi söz konusudur. Sünni Türk İslam eksenli tekçiliğin Osmanlı’dan TC ve bugünlere devam eden yapısal ve niteliksel durumunda ilerici bir muhteva ortaya atmak tam da tekçiliğin kutsanmasını ifade etmektedir. Yine bu kapsamdaki AKP hükümeti- iktidarı eliyle “hepiniz İslam bayrağı altında eşit- Müslüman vatandaşısınız’’ denilerek nasıl da tekçiliğin yeniden üretim sürecinin hayata geçirildiği günbegün ortadadır. Diğer yandan ise hala “tek millet- tek bayrak- tek vatan- tek devlet- tek dil” vb argümanlar her yaşanan durumda toplumdaki ezilen ve sömürülenlere dayatılmaktadır. Hem de bütün bunlar “kardeşlik, eşitlik, demokratlık, çözüm, barış” vb.leri kullanılarak gerçekleştirilmektedir. Oysa eşitsiz koşulları içererek ortaya konan her bir söylem ve uygulamaya konulan konsept, açık bir şekilde tekçiliği ve ötekileştirmeyi, resmi her bir millet, dil, inanç, tarih ve düşünce imtiyazı ve tekelini göstermiyor mu? Aslında bütün bu argümanlar eskiden de değişik biçimlerde “etle tırnak, bu vatanı birlikte kurduk- kurtardık’’ vb şekilde Türkiye- Kuzey Kürdistan halk kitleleri manipülasyonlara tabi tutulmamış mıydı. Kaldı ki anayasal vatandaşlık statüsü bile bir kenara atılarak “herkesin sadece bir tek hakkı vardır o da Türk’e hizmet etme hakkı’’ denilerek inkar ve imha konseptli ile zorla asimilasyon politikaları uygulanmamış mıydı? Yakın sürecimizde Gezi- Haziran Ayaklanması ve direnişindeki kardeşlik ve komünal yaşamın olumlu ve güzel pratik örneklerine karşı faşist tekçi Türk egemenlerinin sözlü ve pratik şiddet eksenli vahşi saldırıları ve katliamları henüz belleklerimizden silinmemiştir. Şimdi kalkıp “demokratik çözüm sürecini engelleyemeyecekler’’ denilerek eşitsiz koşullar ve içerikleriyle tekçiliğin dayatılması nasıl kabul edilebilir? Çeşitli algı operasyonları ve manipülasyonlar eşliğinde tekçi “resmi’’ Türk Sünni- İslam imtiyazı ve tekeli kutsanamaz ve onun her bir durumdaki eşitsiz ve anti- demokratik temelde ileriye sürdüğü tekçi faşist dayatmaları asla kabulümüz olamaz. Somut ve güncelimizde yaşayan şu son gelişmeleri dahi göz önüne aldığımızda tekçiliğin ve faşizmin Türk devletinin genel niteliği ve karakteristik özelliğinden hiçbir şey kaybetmediğini çok rahatlıkla görebiliriz. Kobane’de yaşanan vahşet karşısında radikal meşru hakkını ve protestosunu gerçekleştiren ilerici, yurtsever, devrimci ve komünistlere yönelik tekçi faşist Türk devletinin OHAL ve daha da artan ceza yasalarını devreye sokması da neyin ürünüdür? İşte size faşist tekçi Türk devletinin “Yeni Türkiye-lileşme’’ hamlesi. O halde “demokratikleşiyoruz’’ vb aldatıcı operasyonların doğrudan ya da dolaylı bir parçası olunmamalı ve yaratılan manipülasyonlara kapıları açacak aralık bırakılmamalıdır. Düzen içi tasfiyeciliğin reformizm ufkuyla daraltılan ve karartılan bilinçleri- projeleri ve konseptleri, elbette “Yeni Türkiye-lileşme’’ argümanlarıyla tekçi ve ötekileştirici konseptlere tav olabilir. Her ne
kadar ideolojik saldırı hedeflerimizden kurtulamazlarsa da bu onların tercihidir. Ama devrimci ve komünistlerin tercihi kesinlikle bu daraltılan ve karartılan yollar olamaz ve asla buna onay vermesi beklenmemelidir. Bu düzlemde özellikle reform içerikli mücadelelerle düzen içi reformizmin ayrıştırılarak devrimci ve komünistlerin reform uğruna mücadelelerde kesinlikle yer almaları gerektiğinin altını da çizmek isteriz. Keza devrimci ve komünistler reform uğruna mücadeleyi sosyalist devrime hizmet etmesi temelinde kavrar, ele alır ve savunur. Burada reformları ve bu uğurdaki mücadeleleri TürkiyeKuzey Kürdistan halk kitlelerini stratejik olarak politik iktidarına doğru taşıyacak alt aşamaları olarak kavradığımızı ifade etmek isteriz. Kaldı ki devrimci ve komünistlerin amaç ve ilkelerine ters düşmemek ve onlara hizmet etmesi kaydıyla hiçbir örgütlenme, araç ve mücadele biçimini de reddetmeyeceği yeterince anlaşılırdır. O halde düzen içi taleplere çakılıp kalan ve reformizmi aşmayanaşamayan içeriklerle Türkiye- Kuzey Kürdistan halk kitleleri ve devrimci kamuoyuna yönelik “Yeni Türkiye-lileşme’’ argümanlarıyla yaratılan manipülasyonlara karşı uyanık olunmalıdır. Yakın süreçlerde “yetmez ama evetçilerin’’ Türk egemenlik sistemine nasıl da angaje oldukları iyi hatırlanmalıdır. Sonra da hayıflanıp duruyor ve tekçi Sünni Türk egemenlik sistemine enerjilerini taşıyanlar sanki kendileri değilmiş gibi ortada geziniyorlar. Türk hakim sınıf klikleri arasında bir o yana bir bu yana yedeklenmekten de geri durmuyorlar. En sonunda da rant peşinde koşmaktan hiçbir beis görmemekte ve kendilerine alan açmak için yalakalık üstüne yalakalık yapmaktadırlar. Ekonomik sermaye gruplarından üretime, tüketimden ticarete vd alanlara kadar hayatın her bir noktasında kendi özel mülkiyet çıkarları için uluslararası emperyalist sermayenin halihazırdaki derinleşmesi ve merkezileşmesine angaje olmaktan başka bir yönelime giremiyorlar. Uluslararası emperyalist sermayenin merkezileşmesi ve derinleşmesine uygun olarak yeniden yapılandırılan Türk devleti de “Yeni Türkiye-lileşme’’ argümanlarıyla sürece dahil olmaktadır. Halbuki Kürt ve Türk ulusuyla onlarca azınlık milliyetin yaşadığı bir Türkiye- Kuzey Kürdistan gerçekliğinde tekçi Sünni Türk İslam bayrağı altındaki imtiyazlı ve egemen Türk’ün belirleyici unsur halindeki eşitsizliğin resmiyete de dökülerek kısa bir süre önce AKP 1. Olağanüstü Kongresi’nde “Yeni Türkiye’’ sloganıyla bayraklaştırılması ve yönelimi tam da bu duruma işarettir. Günümüzde ayan beyan ortada olan tekçi faşist Türk devletinin uluslararası emperyalist sermayenin yaşadığımız konjonktürdeki derinleşmesi ve merkezileşmesine uygun olarak çeşitli balans ayarlarıyla yeniden dizayn edilmesinden başka bir durum değildir. Tekçiliğin tüm türevleri düzleminde bu konseptteki “çözüm süreçlerinin’’ de TürkiyeKuzey Kürdistan’daki halk kitlelerini gerçek özgürlüğe ve kurtuluşa götürmeyeceği yeterince anlaşılmış olmalıdır. Bu durumdaki geri ve hiç de günün görevleri ve gereklerini karşılayacak nitelikte olmayan statüko kabulleriyle asla ulus devlet konsepti aşılamaz ve Türkiye- Kuzey Kürdistan demokratikleştirilemez. Böyle bir yönelim ve perspektifle de demokratik konfederalist komünal bir toplum yaratmanın, gerçek dışı bir savunudan öte geçmeyen subjektif niyetlerin objektif gerçekliklerin yerine konulması anlamına gelerek idealist bir ütopya olarak hareket etmekten kendini kurtaramayan anlayış- çizgi ve toplum tasavvuru olarak yerini aldığı- alacağı tartışma götürmez bir gerçekliktir.
04
güncel haber
16-31 EKİM 2014 Halkın Günlüğü
Azadiya Welat gazetesi çalışanı
sokak ortasında katledildi
Adana’nın Seyhan İlçesi’nde silahlı saldırıya uğraması sonucu hayatını kaybeden Azadiya Welat ve Özgür Gündem gazetesi çalışanı Kadri Bağdu, sonsuzluğa uğurlandı. Özgür Basın Bileşenleri (ÖBB)’nin çağrısıyla Taksim Özgür Gündem Gazetesi önünde bir araya gelen kitle, Kadri Bağdu başta olmak üzere basın emekçilerine yapılan saldırıları protesto etti Adana’nın Seyhan ilçesine bağlı Şakirpaşa semtinde Azadiya Welat ve Özgür Gündem gazetesi çalışanı Kadri Bağdu, 14 Ekim’de kimliği belirsiz kişiler tarafından silahlı saldırıya uğradı. Bağdu, ensesine aldığı kurşunla ağır yaralandı. Adana Acıbadem Hastanesi’ne kaldırılan Bağdu tüm müdahalelere karşın kurtarılamayarak hayatını kaybetti. Bağdu hastanede yaşam mücadelesi verirken, Adana’da bulunan basın emekçileri tarafından hastane önünde basın açıklaması düzenlenerek saldırı protesto edildi. Basın açıklamasında, IŞİD çetelerinin saldırıları sonucu Mahmur’da haber takibi yaptığı sırada Deniz Fırat ve Mazlum Bağok’un katledildiğini belirterek şu ifadelere yer verildi: “Yıllardır bütün baskılara karşın hakikatleri halka bedenlerini
ortaya koyarak ulaştırmaya çalışan özgür basın çalışanları, 90’lı yıllarda JİTEM ve kontra güçler tarafından, gazete binaları bombalanıp, sokak ortasında katledilirken, yüzlercesi sorgusuz sualsiz cezaevlerine gönderildi. Bütün bu baskılara karşın gerçekleri halka ulaştırmak için canla başla mücadele eden Ape Musa’nın ardılları, son dönemlerde AKP başta olmak üzere IŞİD yandaşları ve Hizbul Kontra güçlerin açık hedefi haline getirilmeye çalışılıyor. Kontra güçlere yakın sitelerde yapılan açıklamalarda, özgür basın çalışanları birçok kez hedef haline getirilirken, çoğu zaman telefonla aranarak tehditler savruldu. Özelikle Kobanê eylemlerinin başlamasıyla bu durumu tersyüz etmek için medyası ve bütün kurumlarıyla uğraşan AKP ve kontra güçlerin yandaşlarını ‘gerçeklerden taviz verilmez’ şiarıyla teşhir eden Özgür Basın çalışanları, bu güçlerin hedefi haline geldi. Bu kapsamda kimi zaman bu saldırılar polisin gözü önünde gerçekleştirilirken, çoğu zaman ise polisin de içinde olduğu kişiler koordineli bir şekilde arkadaşlarımıza saldırılar düzenledi.”
Binlerce kişi Kadri Bağdu’yu sonsuzluğa uğurladı Sokak ortasında katledilen Bağdu’nun cenazesi binlerce kişi tarafından 15 Ekim’de Adana Adli Tıp Kurumu morgundan alındı. Yüzlerce araçtan oluşan konvoyla Şakirpaşa Mahallesi’nde bulunan Bedüüzaman Nur Camii’ne götürü-
lerek cenaze töreni yapıldı. Bağdu’nun cenazesi, törenin ardından Karasu Kavşağı Meydanı’na götürüldü. Burada “Azadiya Welat Çalışanı Kadri Bağdu Ölümsüzdür Saldırıyı Kınıyoruz” , “Gerçekler Karanlıkta Kalmayacak” ve “Özgür Basın Susmadı Susmayacak” pankartları açılarak mezarlığa getirilerek sonsuzluğa uğurlandı. Bağdu’nun mezarı başına Azadiya Welat ve Özgür Gündem gazeteleri bırakılarak 1 dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Saygı duruşunun ardından Azadiya Welat Gazetesi Editörü Çetin Altun kısa bir konuşma yaptı. Altun, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Bağdu’nun katledilmeden önce yaptığı açıklamaların, katliamın faillerini ve sivil faşistleri cesaretlendirdiğini söyledi. Gerçek sorumluların katliam emrini verenler olduğunu belirten Altun, özgür basın çalışanlarının gerçekleri yansıtmaktan hiçbir zaman vazgeçmeyeceğini belirtti. HDP Hakkari Milletvekili Adil Zozani, özgür basın emekçilerine yönelik devletin gerçekleştirdiği faşist saldırılara en son örneğin Bağdu olduğunu belirterek şunları söyledi: “Kadri yoldaşın dağıttığı gazeteler yerde kalmayacağı gibi Ape Musa'nın kalemini de asla yerde bırakmayacağız.” Zozani’nin konuşmasının ardından cenaze töreni sona erdi.
Davutoğlu-Erdoğan’ın açıklamaları faşistleri cesaretlendirdi Özgür Basın Bileşenleri (ÖBB)’nin çağrı-
sıyla Taksim’de “Ne IŞİD Ne AKP Vahşeti Özgür Basını Susturamaz” pankartı arkasında Özgür Gündem Gazetesi önünde bir araya gelen gazeteciler, Azadiya Welat ve Özgür Gündem gazetelerinin dağıtımını yapan Kadri Bağdu’ya yönelik gerçekleştirilen faşist saldırıyı protesto etti. ÖBB adına yapılan basın açıklamasında, Erdoğan ve Davutoğlu’nun “misliyle cevap verilecek” demesinin ardından saldırıların ‘meşruluk’ kazandığı ve yeni saldırılara zemin hazırlandığı belirtilerek şu ifadelere yer verildi: “Asit kuyularında erime, sokak ortasında öldürülme, faili meçhullerde kaybolma ve tutuklama pahasına ölümden kaçmadık, kaçmıyoruz. Bir kez daha katillerin ve onların azmettiricisi AKP'nin gözünün içine baka baka gerçekleri yazmaya ve haykırmaya devam edeceğiz.” Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Turgay Olcayto yaptığı kısa konuşmasında, gazeteciler üzerinde korku atmosferi yaratılmaya çalışıldığını belirterek katliamlarla bu atmosferin tırmandırılmaya çalışıldığını belirtti. Basın-İş Sendikası'ndan Ayşe Düzkan, Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Sekreteri Mustafa Kuleli ve Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu de birer konuşma yaparak Bağdu’nun katledilmesini protesto etti. Eyleme Kızıl Bayrak, Atılım, Özgür Gelecek ve Mücadele Birliği’nin de olduğu çok sayıda sosyalist basın emekçisi katıldı.
16-31 EKİM 2014 Halkın Günlüğü
05
Sarıgazi DHD’ye yapılan baskın protesto edildi Sarıgazi Demokratik Haklar Derneği ve çevresindeki atölye ve işyerleri, yüzlerce polis tarafından düzenlenen gece yarısı baskınıyla talan edildi. Polis saldırısı Demokratik Haklar Federasyonu (DHF)’nun çağrısıyla Sarıgazi Demokrasi Caddesi’nde düzenlenen yürüyüşle protesto edildi Her geçen gün artan faşist saldırılara karşı demokratik haklar mücadelesinde ısrar eden Demokratik Haklar Federasyonu (DHF), dün olduğu gibi bugün de alanlarda olacağını faşist devlete bir kez daha gösterdi. Komprador tekelci burjuvazi tarafından sömürülen-katledilen işçi ve emekçiler başta olmak üzere ezilen Kürt ulusu ve azılık milliyetler üzerinde oluşturulan baskı ve asimilasyon
politikaları her geçen gün artarken, bu baskı politikalarına karşı direnen devrimci demokratik kurumlar da hedef seçilmektedir. Demokratik haklarını savunarak örgütlenen devrimci demokratik kurumlar üzerindeki baskılar giderek artarken, bu baskılara bir yenisi de Sarıgazi’de eklendi. Sarıgazi Demokratik Haklar Derneği (DHD), yüzlerce polis tarafından basılarak talan edildi. 29 Eylül gecesi Sarıgazi Demokratik Haklar Derneği (DHD)’ne baskın düzenleyen yüzlerce polis, bununla da yetinmeyerek derneğin çevresinde bulunan dükkan ve iş yerlerine de
baskınlar düzenleyerek her yeri talan etmiştir. DHF’nin çağrısıyla 30 Eylül akşamı Derya Market önünde bir araya gelen kitle, “Baskılar Bizi Yıldıramaz” pankartını açarak Sarıgazi Merkeze yürüdü. Yürüyüş sırasında “Önderimiz İbrahim Kaypakkaya” , ”Devrimci irade teslim alınamaz” , “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz”, “ Yaşasın devrimci dayanışma” sloganları atıldı.
‘İdeolojimizden korkuyorlar’ Yürüyüş sırasında çekilen ajitasyonda, mücadelenin yükseldiği yerlerde baskıların ve saldırıların artacağı bilinciyle, bu saldırılara karşı mücadelenin daha da yükseltileceği ve saldırıların boşa çıkarılacağı vurgusu yapıldı. Sarıgazi merkezde yapılan basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi: “15 Eylül sabahı Sarıgazi Demokratik Haklar Derneği gece yarısı T.C kolluk güçlerince yeniden basılmış ve çevresindeki dükkanlara zarar
verilmiştir. Derneklerimizi basıp, silah aradıklarını söyleyip, duvarları kırıp, komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın resimlerinin parça parça etmelerinin asıl sebebi korktukları ideolojimizdir. Fakat tüm bu saldırılar nafiledir. Kağıttan kaplanların yaratmaya çalıştığı korku imparatorluğu mücadelemize ket vuramayacaktır. Asılsız iddialar ve komplo teorileri demokratik haklar mücadelemizi sekteye uğratamayacaktır.” Yapılan eyleme Halk Cephesi, Partizan, Mücadele Birliği, Aka-Der, Halkevleri ve HDP destek verdi.
UFUK ÇİZGİSİ
≫ bakış can
KOYU FAŞİZM YENİ BİR ADIM DAHA ATIYOR!
İ
ktidardaki sınıfların demokrasiden sıkça söz ettiklerinde faşist bir dalganın veya saldırının geleceği örneklerle somut olup, klasik siyasetlerindendir. Bu burjuva siyasetle; faşist saldırılara karşı gelişeceğini öngördükleri veya gelişecek olan tepkiyi önceden yönetip etkisizleştirmeyi amaçladıkları bilinmektedir. Halk kitlelerine yönelik faşist bir saldırı başlatacaklarında elbette faşist dalga geliyor diye uyarmaz, bilakis bu faşist dalgayı “demokrasi’’ olarak pazarlayıp yanılsamalar yaratmayı hedefler. Tıpkı emperyalistlerin kanlı işgaller gerçekleştirirken “demokrasi götürme’’ safsatasına başvurduğu gibi… Tıpkı AKP iktidarının “komşularla sıfır sorun’’ propagandası geliştirirken komşularıyla girdiği sorunlu süreç ve komşularına karşı geliştirdiği saldırganlık politikasında olduğu gibi… Artık deşifre olmuştur ve anlamalıyız ki, burjuvazi demokrasi dediğinde bilinmelidir ki bu söylemin arkasında faşizm vardır. AKP iktidarı bu burjuva siyasetin tipik örneğini sergilemektedir. “İleri demokrasi’’, “açılımlar’’, “Barış ve çözüm süreci’’ söylemlerine paralel olarak hemen her gün faşist saldırılar geliştirip bu saldırılarını yasal zemine oturttu. Aleviler ve Romanlara karşı gerçekleştirilenler, uygulananlar herkesçe aşikardır. Kürt ulusuna ve ulusal harekete karşı geliştirdiği süreç de tüm yanılsamalara karşın ortadadır. Roboski Katliamı, Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in katliamı, daha yeni Kobane protestolarında gerçekleştirdiği katliam vb vs ile faşist Türk devleti gerçek niyetini göstermektedir. Ulusal hareketin silahlı mücadeleyi tasfiye etmeye yönelik oyunları ve arkadan karakol, kalekol, baraj yapımları ve hatta sınırlara duvar çekmelere hız verip korucular alması aynı niyet ve pratiğin devamlarıdır… Kitlelerin demokratik tepki ve eylemlerine karşı sergilediği faşist saldırı ve katliamlar, bu eylemlerde sivil faşist çeteleri devreye sokması, onun niteliği ve sınıf karakterinin ifadesi, dışavurumudur. Gezi Direnişi-Haziran Ayaklanması eksenindeki kitlesel gelişmelere karşı estirdiği faşist terör tüm dünyada tepki toplayan cinstendi… AKP iktidarı Kobane’ye yapılan saldırılar karşısında kitlelerin gösterdiği tepkilere kendi deyimiyle acımasızca davranmış ve onlarca insanı polis terörüyle katletmiştir. Bu gösterilerin yaygınlaşıp gelişmesi karşısında iktidarını tehlikede gören AKP iktidarı, bu tepkileri faşist saldırı ve katliamlarla bastırmada tereddüt etmezken, mevcut yasaları yeterli görmeyip yeni faşist ya-
salar çıkararak gerçekleştirdiği katliamları ve her türden hukuksuzluğu yasal çerçeveye kavuşturarak faşizmini meşrulaştırmak istiyor. Uyguladığı koyu faşizmi daha da derinleştirip, yasalarla güvence altına alıp meşru göstermeye çalışıyor. Polisin uyguladığı faşist şiddet ve katliamları yetersiz görüp yeni güvenlik paketi hazırlayarak polise çok daha geniş yetkiler verip, işkence ve katliamlar gerçekleştirme yetkisi veriyor. Polisi her türden eylemi şiddetle bastırıp gerçekleştirdiği katliamları daha pervasız yapma yetkisiyle donatarak bu yasayla terör estirme talimatı veriyor. Meclise sevk ederek ipuçları deşifre olan “güvenlik paketinde’’ yani faşist yasa paketinde yeni kimlikten, polisin keyfiyete dayalı evleri arayıp talan etmesi ve terör estirmesine, istediği mahkemelerce soruşturma ve tutuklamalar çıkarılmasına, polisin gözaltı yapıp süreli de olsa tutuklu tutma hakkına sahip olma vb vs gibi bir dizi baskı ve faşist uygulamayı öngörmektedir. Darbe koşulları, sıkı yönetim şartlarından farkı olmayan bu paket elbette faşizmi koyulaştıran yeni bir adımdan başka bir şey değildir. Eğer geniş kitlesel tepkiler gösterilmez ve bu paket-yasanın çıkarılması engellenmezse önümüzdeki günler adeta cunta koşulları gibi ağır baskı, yasak ve işkencenin kol gezdiği süreçler gibi olacaktır. Daha da önemlisi AKP iktidarı bu yasayı çıkarma gereği duyarken, bunun bir sebebi ve arka planının olduğu es geçilemez. Yani AKP iktidarı yeni bir faşist dalgaya ya da yeni bir gerici gelişmeye adım atacaktır. Bunu gerçekleştirmek için de kitleleri baskı ve terör altına alarak sindirecek, tepkileri baskı aracıyla kontrol altına almayı amaçlayacaktır. Geliştireceği yeni sürecin ciddi bir kitlesel tepkiye yol açacağını düşündüğü için şimdiden gerekli yasalar çıkarıp, baskı ve terörle kitleleri sindirmeyi amaçlamaktadır. Dolayısıyla bu yasaya engel olmak, muhtemel yeni saldırılara da engel olmak anlamı taşıyacaktır. İşte bugün çıkarılacak olan yasa paketine karşı tepki gösterip sokaklara dökülmek ve mevcut yasayı engellemek bunun için son derece önemlidir. AKP iktidarı durmak bilmeyen bir gerici faşist saldırı kaynağı durumundadır. Boyun eğerek suskun kalmak bu faşist odağın daha da pervasızlaşmasına yol açacak, tüm yaşamı tam bir gerici mengene altına almasına zemin sunacaktır. Daha fazla faşist saldırı ve katliamların yaşanmasının önüne geçmek için bu pakete karşı güçlü bir tepki geliştirerek ve militan bir mücadele sergilemek elzemdir.
06 güncel haber
16-31 EKİM 2014 Halkın Günlüğü
YPG –YPJ Kobane’de IŞİD saret, fedakârlık ve özveri tüm YPG ve YPJ'li savaşçılarımızın direniş tutumudur. Tüm YPG ve YPJ savaşçıları gerekirse Arînleşecek, fakat Kobanê'ye yönelik bu çete saldırılarının amacına ulaşmasına izin verilmeyecektir.”
IŞİD’in Kobane’ye karşı saldırılarında YPG-YPJ güçleri Kobane halkıyla birlikte destansı bir direniş örgütleyerek Kobane’nin IŞİD gericilerinin eline düşmesini engelledi. Kobane’deki direnişte YPJ takım komutanı Arin Mirkan ‘feda eylemi’ gerçekleştirerek çok sayıda IŞİD’liyi öldürürken, MLKP savaşçısı Suphi Nejat Ağırnaslı da direnişte ölümsüzleşti Emperyalist ‘müdahalelerle’ adeta ‘kaotik bir cehenneme’ dönüştürülen Ortadoğu’da halklar gericiliğin bin bir yüzü ve çeşidiyle karşı karşıya. Kendi çıkarları için kan dökmeye doymayan emperyalist haydutlar ve T.C. gibi uşak devletlerinin beslemeleri olan IŞİD gibi gerici barbar örgütler / çeteler ise halkları eşi benzeri görülmemiş çağ dışı kanlı katliamlardan geçirmek için dizginleri kopararak ilerliyor. Daha önce Şengal’de ve birçok yerde başta Kürtler olmak üzere bölge halklarına saldıran IŞİD, bu kez de Batı Kürdistan’da Rojava’nın Kobane kantonuna saldırarak işgal etmek için saldırılarını yoğunlaştırdı. 15 Eylül’de başlayan IŞİD’in Kobane’ye yönelik saldırılarında YPG ve YPJ güçleri halkla birlikte Kobane’yi IŞİD’e karşı savunmaya geçti. IŞİD saldırılarını giderek yoğunlaştırarak üç cepheden Kobane’ye saldırırken IŞİD, “Bayram namazını Kobane’de kılacakları” iddiasıyla azgın saldırılarında sınır tanımadı. IŞİD’in T.C.’den de aldığı kaydedilen ağır silahlarla saldırılarına karşı YPG ve YPJ güçleri ancak ellerinde bulunan hafif silahlarla ve irade gücüyle Kobane’yi savunuyordu. Salih Müslim, “Silah almak istiyoruz. Ancak bize parayla bile silah satmıyorlar” diyerek T.C.’nin de aralarında bulunduğu uluslararası güçlerin Kobane üzerinde uluslararası bir komplo kurduğunu ifade ediyordu. ABD IŞİD’i bombaladığını iddia etse de yapılan açıklamalarda ABD’nin hava saldırılarında daha çok IŞİD’in önceden boşalttığı mevzilere yönelik olduğu ve etkili olmadığı ifade ediliyordu. YPG ve YPJ elinde ağır silahlar bulunmamasına karşın tüm gücü ve iradesiyle IŞİD’e karşı 30 gündür direniyor. Yaşanan saldırılarda çok sayıda YPG ve YPJ savaşçısı şehit düşerken YPG basın merkezinin yaptığı açıklamaya göre çok sayıda IŞİD’li YPG tarafından savaş dışı bırakıldı. 3 Ekim’de IŞİD’in Kobane’ye girdiği ve YPG’nin şehir merkezine çekildiği ve şehir savaşına hazırlandığı iddia edilirken, YPG daha sonra yaptığı açıklamalarda IŞİD’in Kobane sınırında olduğunu ve şehre giremediğini belirtti.
MLKP savaşçısı Suphi Nejat Ağırnaslı şehit düştü
YPJ takım komutanı Arin Mirkan’dan feda eylemi 5 Ekim’de Kobane sınırında 50 noktada IŞİD’le göğüs göğüse çatışmalar sürerken, bu saldırılarda 15 YPG savaşçısı hayatını kaybetti. YPG basın merkezinin yaptığı açıklamaya göre şehit düşenler arasında Arîn Mîrkan kod adlı Dilar Gencxemîs isimli YPJ takım komutanı da vardı. YPG Arîn’in ‘feda eylemi’ gerçekleştirerek on-
larca IŞİD’liyi savaş dışı bıraktığını duyurdu. YPG’nin açıklamasında şu ifadelere yer verildi: “Tüm güçleriyle saldıran çete güçlerine karşı tarihi bir direniş sergileyen bu 15 yoldaşımız içinde bulunan Arîn yoldaşımız ise çete saldırılarına karşı fedai bir eylem gerçekleştirmiştir. Arîn yoldaş eylem yaptığı saldırı gücünü durdurmuş ve onlarca çete üyesini öldürmüştür. Arîn yoldaşın bu eylemiyle ortaya koyduğu ce-
Kobane direnişinde şehit düşenler arasında MLKP’li Paramaz Kızılbaş kod adlı Suphi Nejat Ağırnaslı da vardı. Rojava’ya dayanışmaya giden MLKP gerillaları arasında yer alan Suphi Nejat’ın, Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Yüksek Lisans mezunu olduğu ve direnişe destek olmak amacıyla, geçtiğimiz ağustos ayında Rojava’ya gittiği kaydedildi. MLKP 5 Ekim’de şehit düşen Suphi Nejat hakkında yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi: “O, 22 Eylül 1984'te başlayan ömrünü, 30. yılında, faşist DAİŞ'e karşı savaşmak, sömürgeci bölge devletlerinin ve emperyalistlerin özgürlük iradesini kırma planlarına barikat olmak için Paramaz Kızılbaş adıyla yer aldığı Kobanê devrimci mevzilerinde bayraklaştırdı. YPG'li yurtsever yoldaşlarımızın kurduğu savaş siperlerine adım atarken seçtiği isim, Suphi Nejat yoldaşın düşünce ve duygu dünyası için yeterince fikir vericidir. Kobanê gönüllüsü olma kararı ve ölümü yenme pratiği bunun en berrak ifadesi oldu. Partimiz özgürlük ve sosyalizm kavgasının feda bölüğü olarak dövüşmeyi sürdürecek, ölümsüzlerimizin bayraklarını dikmek istediği zirvelere ulaştırmak için tüm güç ve yeteneğini ortaya koyacaktır. Devrim yolunda canlarını verenlerin ideallerine bağlılık en temel ideolojik değerimizdir. Bu değeri daima yüksekte tutacağız.” Arkadaşları Suphi Nejat için Boğaziçi Üniversitesi’nde taziye çadırı açarak çadırın açıldığı meydana, “Suphi Nejat Meydanı” ismini verdi. YPG Basın Merkezi’nin Suphi Nejat için yaptığı açıklamada ise şöyle denildi: “Tıpkı Rojava devrimine güç katan ve 14 Eylül 2013 tarihinde Serêkaniyê'de şehit düşen MLKP'li devrimci Yılmaz (Serkan Tosun) yoldaşımız gibi Paramaz (Suphi Nejat Ağırnaslı) yoldaşımızı da mücadelemizde yaşatacağımız sözünü yineliyoruz. Zafer, faşist gericiliğe karşı mücadelede omuzu omuza çarpışan halklarımızın olacaktır.”
T.C.’den Suruç sınırında Kobane için nöbet eylemlerine saldırı Bir yandan Kobane’de IŞİD’e karşı direniş tüm cephelerde sürerken, Kobane direnişine destek için halk akın akın sınırın diğer yakası olan Suruç’a aktı. Dewşan, Alizer, Etmanek gibi sınır köylerinde nöbet eylemi gerçekleştiren halka T.C. kolluk güçleri pervasızca saldırdı. Askerler ve
07 saldırılarına karşı direniyor güncel haber
16-31 EKİM 2014 Halkın Günlüğü
polisler halkın Suruç’a giderek direnişe destek olmasını engellemeye çalıştı. Öte yandan IŞİD’e verdiği destekle bilinen AKP iktidarının, sınırdan IŞİD’e mühimmat aktardığı belirtildi. ANF’nin yaptığı habere göre askerler durup dururken halka saldırarak halkı sınırdan uzaklaştırdı. Ardından da sınırdan IŞİD’e askeri mühimmat gönderildi. DHF’lilerin de aralarında bulunduğu devrimci, demokrat, yurtsever güçlerin yoğun ilgisi ve Kobane’ye desteği üzerine devlet Suruç’a girişleri yasakladı. İlçenin girişine polisler tarafından barikat kurularak Suruç doğumluların dışındakilerin ilçeye alınması engellenmeye çalışıldı. Ancak tüm engellemelere karşın, halk günlerce sınır nöbetini sürdürdü. Sınıra dayanışma için giden halk dışında Suruç’a giden çok sayıda genç Kobane’ye geçerek direnişe katıldı. IŞİD’in saldırıları sonucunda Suruç’un sınır köyü Etmanek’e çok defa havan topu mermisi düştü. Bir havan topu mermisi Etmanek’te direnişe destek olmaya gelen halkın kaldığı eve isabet etti.
T.C.’den Kobanelilere gözaltı IŞİD destekçisi T.C. bir yandan sınırda destek için nöbette olanlara azgınca saldırırken bir yandan da Kobanelilere yaptığı uygulamalarla faşist yüzünü bir kez daha gösterdi. IŞİD’in saldırıları yüzünden 6 Ekim’de Kobani’den gelen aralarında 20 gazetecinin de bulunduğu 261 Kobaneli Mürşitpınar Sınır Kapısı’ndan yetkililerin talebi ve onayıyla geçiş yaptı. Ancak Kobaneliler daha sonra T.C. tarafından gözlatına alındı. Kobanelileri gözlatında alan T.C. onları 9 gün boyunca Suruç Kapalı Spor
Salonu’nda tuttu. Kobanelilerse kendilerine serbest bırakılacakları yönünde verilen vaatlerin tutulmaması üzerine duruma isyan ederek "Bijî Berxwedana Kobanê" sloganlarıyla kapı ve camları kırarak tepki gösterdi ve oturma eylemi başlattı. Açlık grevi de yapan Kobanilerden önce 64’ü sonra 149’u sınırdışı edildi. Kobaneliler kendilerine gözlatında “örgütle bağlantılı olduklarının” öne sürüldüğünü belirtti.
YPG Basın merkezi savaş bilançosunu açıkladı YPG Basın merkezi son 30 günde yaşanan çatışmaların bilançosunu açıkladı. YPG basın merkezinin yaptığı açıklamaya göre IŞİD’in Kobane’ye yönelik saldırılarında son 30 günde 1294 IŞİD üyesi savaş dışı bırakıldı, IŞİD’e ait 10 tank birçok askeri araç imha edildi, çok sayıda askeri malzemeye de el koyuldu. IŞİD 1,5 yıldan bu yana kuşatma altında tuttuğu Kobane’ye yönelik saldırılarını 15 Eylül’den bu yana arttırarak Kobane’yi işgal etmek istedi. 3 cepheden ağır silahlarla Kobane’ye saldıran IŞİD T.C.’den de 20 Eylül’de 5 kamyon dolusu füze, doçka aldı. YPG basın merkezinin yaptığı açıklamaya göre savaşın bilançosu hafta hafta şöyle: “1. Hafta: 15 Eylül’den bu yana Kobanê’ye saldıran DAİŞ çetelerine karşı YPG amansız bir direniş içerisinde oldu. Bir aylık çatışmaların ilk haftasında, 17 çatışma yaşandı. Bu çatışmalarda toplam 232 çete üyesi öldü. 4 tank, 20 askeri araç ve 7 doçka aracı imha edildi. 17 kalaşnikof, 2 M 16 silahı, bir havan topu, BKC silahı, 1, roket atar, 1, RBG olmak üzere çok sayıda askeri malzemeye de el konuldu. Çatışmalarda toplam 32 YPG ve YPJ üyesi de yaşamını yitirdi.
2. Hafta: Çatışmaların ikinci haftasında ise çetelere ait iki merkez imha edilerek, 4 tank, 3 doçka silahı (23 ve 14. 5) 9 askeri araç, Humar, 2 motosiklet ve 1 havan topu imha edildi. 7 kalaşnikof silahı da ele getirildi. Bu hafta içerisinde de 294 çete öldürüldü. 32 YPG ve YPJ üyesi de yaşamını yitirdi. Kentin batı cephesinde de 5 fedai eylem gerçekleştirildi. Bu haftaki çatışmalarda 5 Burkan El-Firat üyesi de yaşamını yitirdi. 3. Hafta: Çatışmaların şiddetlendiği üçüncü haftada da çetelere ağır darbe indirildi. 2 tank, 3 havan topu, bunlardan 2. 23, 1 tanede 14, 5, 1 humar, 7 savaş aracı, bir bomba yüklü araç, 2 kişiyle birlikte imha edildi. 10 kalaşnikov, 1 karnas silahı B 7, 2 gece olmak üzere iki dürbün ele geçirildi. 50 noktada çatışma çıktı bu çatışmalar sonucu 351 çete üyesi öldürüldü. Çatışmalarda toplam, 41 YPG ve YPJ savaşçısı da yaşamını yitirdi. Arîn Mîrxan yaptığı fedai eylemde onlarca çete öldürüldü. Arîn Mîrxan bu eylemiyle çetelere büyük darbe vururken, başta Kürtler olmak üzere dünyada Kobanê‘nin sembolü oldu. Bu haftaki çatışmalarda 4 Burkan El-Fırat üyesi de yaşamını yitirdi. 4. Hafta: YPG ve YPJ ve Kabonê halkının büyük direnişleri sonucunda çetelerinin elinde bulunan stratejik bir bölgeyi özgürleştirdi. 4 askeri araç, silah yüklü 1 araç, 3 kamyon, 5 bomba yüklü araç, bir motosiklet, 1 tane 57 havan topu. 3 RBG ile roketleri, 21 hafif silah, 16 kalaşnikov, 3 BKC, olmak üzere çok sayıda cephane ele geçirildi. Bu haftaki çatışmalar sonucunda 417 çete üyesi öldürüldü. Bu hafta içerisinde bir YPJ komutanlarından Rojda Axîn
olmak üzere toplam 24 YPG ve YPJ savaşçısı yaşamını yitirdi.” Öte yandan IŞİD saldırına karşı direnişte yaşamını yitiren çok sayıda Türkiye/Kuzey Kürdistan kökenli YPG YPJ gerillasının cenazesi ise ülkeye getirilerek defnedildi.
IŞİD YPG /YPJ direnişi karşısında geri çekiliyor Bir ayı geride bırakan Kobane direnişinde son haftada IŞİD’in ilerleyişi YPG/YPJ tarafından durdurulan IŞİD geriletildi. Savaşçılar Kaniya Kurda tepesi ve Til Şeir Köyünü IŞİD’in elinden alarak IŞİD’e ait bayrakları buradan indirdi. YPG Basın Merkezi’nin yaptığı açıklamaya göre IŞİD’le göğüs göğüse çarpışmalar devam ederken, IŞİD’in şehir içinde ilerleyişi durduruldu. Yapılan açıklamada YPG güçlerinin tüm cephelerde güçlü bir irade ve kararlılıkla çete saldırılarını püskürttüğünü belirtilerek çetelere ağır darbeler vurulduğu kaydedildi. YPG, IŞİD’in Güney ve Doğu cephelerinde geriletildiğini vurguladı. YPG Genel Komutanı Sipan Hemo 15 Ekim’de basına verdiği röportajda son duruma ilişkin şunları kaydetti: “Şu an Kobanê kent merkezinde çatışmalar yoğunlaşmaktadır. Çeteler saldırılarını daha çok doğu ve güney cephelerinden sürdürüyor. Güçlerimiz başarılı bir sokak ve şehir savaşı yürütmektedir. Güçlerimiz, çetelerin şehri almak için düzenlediği tüm saldırıları kırmış ve ağır kayıplar verdirmiştir. Özellikle son 5 gündür DAIŞ çeteleri bir tıkanma durumu yaşamakta ve hiç ilerleyememektedir. Bir günde üç dört araçla intihar eylemi biçiminde kendini patlatması da bu acizlik ve tıkanmadan kaynaklanmaktadır.”
08
gençlik haber
16-31 EKİM 2014 Halkın Günlüğü
Üniversiteler IŞİD’e karşı direniyor
Üniversite öğrencileri İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere birçok ilde Kobané direnişini selamlamak ve IŞİD saldırılarını protesto etmek için eylemler düzenledi İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere çok sayıda ilde eylemler düzenleyen üniversite öğrencileri, IŞİD’in haftalardır Kobané’ye yönelik katliamcı saldırılarını protesto ederek Kürt halkının sürdürdüğü destansı direnişi selamladı. Öğrenciler tarafından yapılan birçok eylem ve dayanışma kampanyaları ya polis saldırısına ya da sivil faşistlerin azgınca saldırılarına uğradı. Her gün onlarca insanın kafasının kesildiği, sorgusuz sualsiz katledildiği, kadınlara ve çocuklara tecavüz edilerek köle pazarlarında satıldığı bu vahşete ve katliamlara dur diyenlere, ses çıkaranlara, tahammülü olmayan devlet ve devletin beslediği faşistleri, IŞİD’in Kobané’de uyguladığı katliamları üniversitelerde halk gençliğine uygulamak istiyor. Üniversite öğrencilerine satır ve bıçaklarla saldıran IŞİD uzantısı sivil faşistlere karşı üniversite öğrencileri ise saldırıları militan duruşuyla karşılayarak geri püskürtmeye çalışıyor.
İÜ’de IŞİD yanlıları üniversite öğrencilerine saldırdı 26 Eylül günü İstanbul Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Hergele Meydanı'nda bir araya gelen yüzleri siyah maskeli IŞİD taraftarı, ellerinde çivili sopalarla üniversite öğrencilerine saldırdı. Üniversite öğrencilerinin IŞİD'in Kobane'deki saldırılarına karşı 29 Eylül'de gerçekleştireceği basın açıklaması çağrısının yazılı olduğu afişlerin, "IŞİD katliam yapmıyor" denilerek indirilmesiyle başlayan saldırıda 2 üniversite öğrencisi yaralandı. Saldırının ardından aralarında Demokratik Gençlik Hareketi (DGH)'nin de olduğu devrimci demokrat ve yurtsever kurumlar, üniversite içerisinde yürüyüş gerçekleştirdi. Yürüyüş sırasında, "Beyazıt faşizme mezar olacak" , "Katil
IŞİD işbirlikçi AKP" , "Kobane'de düşene dövüşene bin selam" sloganları atıldı. Fen Fakültesi çıkışında yapılan basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:"Bugün İstanbul Üniversitesi'nde IŞİD'li çeteler, üniversitede bulunan IŞİD'in Kobane'de yaptığı katliamları teşhir eden ve 29 Eylül'de katliama karşı gerçekleştirilecek olan basın açıklamasının çağrının yazılı olduğu afişleri ‘IŞİD katliam yapmıyor’ diyerek indireceğini söyledi. Bu faşist saldırıya karşı bir araya gelen öğrencilere karşı 20 kişilik siyah maskeli çivili sopalı faşist güruh saldırdı. Saldırı sırasında ne ÖGB ne de polisler hiçbir şey yapmadı. Ellerinde çivili sopalı bu katiller üniversiteye ellerini kollarını sallayarak girdi. Bütün demokratik eylemlerde ÖGB'yi ve polisleri karşımıza diken Rektörlük, katillerin üniversitedeki saldırısını izlemekle yetindi. Eli kanlı IŞİD çetesinden ve onu besleyen AKP'den hesap soracağız. Bulunduğumuz her alanda mezhepçi-ırkçı çeteye karşı mücadeleyi büyüteceğiz."
28 öğrenci gözaltına alındı Birkaç gün sonra yeniden İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'ne giren maskeli IŞİD yanlıları, üniversite öğrencilerine saldırdı. IŞİD yanlıları Özel Güvenlik Birimleri (ÖGB)’nin gözü önünde gerçekleştirilen saldırıda, sopalarla öğrencileri darp etti. Saldırıda çok sayıda öğrenci yaralanırken, 2 öğrencinin durumunun ağır olduğu belirtildi.
IŞİD yanlıları üniversiteden ayrılırken polis öğrencilere saldırdı Saldırganlar IŞİD lehine sloganlar atarak üniversiteden ayrılırken, polis kampüsteki öğrencilere saldırdı. Gaz bombası atan polisler, dersliklere de girerek saldırıya uğrayan öğrencileri gözaltına aldı. 28 kişiyi gözaltına alan polis, Beyazıt Karakolu'nun kalorifer dairesinde öğrencilere işkence yaptı. Öğrencilerden biri, durumunun ağırlaşması üzerine hastaneye kaldırıldı.
Ege Üniversitesi’nde stant açan öğrencilere polis saldırısı Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi önünde Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu
(SGDF) üyelerinin Şengal halkıyla dayanışma ve Kobané sınırındaki saldırıları kınama amacıyla açtığı çadıra; ÖGB’ler tarafından çok sayıda çevik kuvvet polisi ve sivil polis tarafından saldırı düzenlendi. 2 adet TOMA ve akreple okula giren çevik kuvvet polisleri, Edebiyat Fakültesi önündeki çadırı dağıttıktan ve öğrencileri gözaltına aldıktan sonra 1 No’lu yemekhaneye yönelerek yemekhane önünde “çay lobisi” adıyla masa açan SDP üyelerini de gözaltına aldı. Saldırıda 30’a yakın üniversite öğrencisi gözaltına alınırken, üniversite öğrencileri yaşanan gözaltı terörünü kınamak için basın açıklaması gerçekleştirdi.
ODTÜ’de öğrenciler polisle çatıştı 9 Ekim Günü, “Katil IŞİD İşbirlikçi AKP ODTÜ Boykota” yazılı pankart arkasında bir araya gelen üniversite öğrencileri, AKP’yi protesto eden sloganlar atarak ODTÜ Yerleşkesi içerisinde yürüdü. Kobané direnişinin selamlandığı yürüyüşte A1 kapısına gelen üniversite öğrencilerinin önü polis barikatıyla kesildi. Polis, TOMA, akrep ve barikatlarla öğrencilerin geçişine izin vermedi ve öğrencilere gaz bombalarıyla saldırdı. Öğrenciler polise karşı taşlarla kendini savundu. Üniversite öğrencileri polis saldırısına karşın direnişi sürdürerek polisin plastik mermilerle ve gaz bombalarıyla saldırısına karşı uzun süre direndi.
Cebeci’de akademisyen ve öğrenciler gözaltına alındı Cebeci’de Dikimevi yönünden getirilen çevik kuvvet ekibi, yerleşke sorumlusu dekanlıkların izni olmamasına karşın yerleşkeye girdi. Polisler Siyasal Bilgiler, Hukuk ve İletişim fakültelerine girerek, akademisyenlere, öğrencilere ve basın emekçilerine saldırarak üniversitedeki camları kırdı. Saldırı sonucunda Eğitim-Sen 5 No’lu Şube Kadın Sekreteri Aysun Gezer, Eğitim-Sen üyesi öğretim üyeleri Nail Dertli, Onurcan Taştan, Celil Kaya, İlkay Kara ile 20’ye yakın üniversite öğrencisi gözaltına alındı. 10 Ekim’de polisin okula girmesine Ankara Üniversitesi Rektörü Erkan İbiş’in izin verdiği kaydedildi. Rektörün izin verdiğinin öğrenilmesi
üzerine, Eğitim-Sen ve Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü çalışanları Rektörlük binası önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Rektörlük binası önünde bir araya gelen öğretim görevlileri, kampüs çalışanları ve öğrenciler rektörle toplu görüşme talebinde bulundu. Rektör Erkan İbiş ise toplantıda olduğunu ve toplantı sonrası bir heyetle görüşebileceğini aktardı. Rektörün talebini kabul etmeyen kitle ise Rektörlük binası önünde basın açıklaması yaptı. Basın açıklamasında, “polisin okul içerisine girerek öğretim elemanlarını yaka paça gözaltına aldığı böylesi bir olay bugüne kadar yaşanmamıştır” denildi. Basın açıklamasında ayrıca Erkan İbiş'e, polise verilen izin sonucu kampüs çalışanları ve öğrencilerin can güvenliğinin tehlikeye attığının farkında olup olmadığı soruldu. Ayrıca Erkan İbiş’in bir süredir genel olarak Cebeci Kampüsü ve özelde Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni hedef gösteren açıklamalarda bulunduğu belirtilerek kampüs çalışanlarının ve öğrencilerin can güvenliğini tehlikeye attığı söylendi. Kampüse yapılan polis saldırısı sonucu yaşananların ardından neden Cebeci Kampüsü’nde eğitim öğretime ara verildiğini öğrenmek isteyen kampüs çalışanları, öğrencilerin eğitim hakkının engellendiğini söyledi. Basın açıklamasının ardından toplu görüşme talebinde bulunan öğretim elemanlarıyla görüşen Erkan İbiş, ‘kendisinin, polise kampüs içerisine girmesi için yetki vermediğini, emniyete yollanan yazının daha önceki süreçlerde de yollandığını ama polisin kendi inisiyatifiyle okula girdiğini’ aktardı. Basın açıklaması, yapılan saldırının ve yollanan yazının hukuksuz olduğunun ifade edilmesinin ardından sona erdi. Bu üniversitelerin yanı sıra Marmara Üniversitesi, Eskişehir Üniversitesi, Çukurova Üniversitesi gibi üniversitelerde de protesto eylemleri gerçekleştirildi.
16-31 EKİM 2014 Halkın Günlüğü
gençlik haber
09
Gülsuyu’nda çeteler İsmail Doğan’ı katletti İstanbul’un Gülsuyu Mahallesi’nde uyuşturucu çetelerinin silahlı saldırısına uğrayan Halk Cephesi taraftarı İsmail Doğan katledilirken, kardeşi Mesut Doğan ise ağır yaralandı İstanbul'un Gülsuyu Mahallesi'nde 4 Ekim Cumartesi günü akşam saatlerinde Emek Caddesi’nde uyuşturucu çetelerinin silahlı saldırısına uğrayan Halk Cephesi taraftarı İsmail Doğan katledildi. İsmail Doğan’ın kardeşi Mesut Doğan ise ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. Çeteler tarafından katledilen İsmail Doğan, 6 Ekim’de yapılan cenaze töreninin ardından sonsuzluğa uğurlandı. Doğan için Gülsuyu Cemevi’nde düzenlenen törene, bir yıl önce aynı yerde yine çeteler tarafından katledilen Hasan Ferit Gedik’in annesi Nuray Gedik de katıldı.
‘Çeteler halka hesap verecek’ Cenaze töreni için Heykel Meydanı'nda “Çeteler Halka Hesap Verecek” pankartı arkasında bir araya gelen kitle, “Çeteler Halka Hesap Verecek” pankartını açarak Gülsuyu Cemevi’ne yürüdü. Bu eylem ESP ve Partizan tarafından örgütlendi. Halk Cephesi tarafından örgüt-
lenen bir başka yürüyüşte ise "İsmail Doğan'ı Çeteler Katletti Hesabını Soracağız" yazılı pankart arkasında bir araya gelen kitle, Gülsuyu Cemevi’ne yürüyerek cenaze törenine katıldı. Cenaze töreninde konuşan Hasan Ferit Gedik’in annesi Nuray Gedik şunları söyledi: "Acımız ortak. Benim oğlumu da bir yıl önce bu çeteler acımasızca katletti. Acılarını paylaşıyorum. Acımız büyük diyorum. Bu ailemizin de başı sağ
olsun. Acımız bir. Diyecek hiçbir şey yok."
‘Burada bir rant sağlandığı belli’ İsmail Doğan'ın ağabeyi Musa Doğan ise çetelerin saldırısına ilişkin tepkisini şu ifadelerle dile getirdi: "Burada bir rant sağlandığı belli. Çetecileri buraya sokup bizim çocukları da çeteci olarak gösteriyorlar. Biz 35 senedir burada oturuyoruz. Kimseye zararımız dokunmadı.
Ama bu çeteler araya nifak sokarak gençleri birbirine düşürüyor. Bu ilk değil son da olmayacak. Bunun son olmasını istiyorum." Doğan, konuşmasında son olarak hastanede tedavisi süren diğer kardeşi Mesut Doğan'ın durumunun iyi olduğunu belirtti. İsmail Doğan’ın cenazesi Gülsuyu Cemevi'nde yapılan törenin ardından Pendik Şeyhli Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Torunlar inşaat işçilerinden vinç eylemi Polis saldırı girişiminde bulundu
Mediciyeköy’de 10 işçinin katliamından sorumlu olan Torunlar GYO işçilerin maaşlarını ödemeyince, iki işçi vincin üzerine çıkarak eylem yaptı. Talepleri kabul eden Torunlar GYO ile işçiler arasında protokol imzalandı Mecidiyeköy’de 10 işçinin katliamından sorumlu olan Torunlar Center şantiyesinde çalışan işçiler, maaşlarını alamadığı için eylem yaptı. 3 Ekim günü öğle saatlerinde 236 metre yüksekliğinde olan vincin üzerine çıkan Orhan Yaman ve Cemalettin Duran adlı iki işçi, geceyi vincin üzerinde geçirerek eylemini sürdürdü. Aynı gün eylem ye-
rine gelen Torunlar GYO’nun avukatı, işçilere 50 bin TL ödeme yapılacağını belirtti. Bunun üzerine işçiler, eylemi yalnızca kendileri için değil ücretleri
ödenmeyen bütün işçiler için yaptıklarını belirterek işçilere ödenmesi gereken toplam 80 bin TL ödenene kadar eyleme devam edeceklerini ifade etti.
Polisler eylemdeki işçilere saldırı girişiminde bulundu. Ancak vince çıkamayan polis saldırıyı gerçekleştiremedi. Çok sayıda çevik kuvvet polisi şantiye çevresini ablukaya alırken, gazetecilerin de aralarında olduğu birçok kişi, şantiye alanına yaklaştırılmadı. Açlık grevinde olduğunu belirten Yaman, yetkililerinin sorunlarını çözmesini istedi. 4 Ekim günü Torunlar GYO yetkilileriyle yeniden görüşen işçilerin talepleri kabul edildi. İşçiler ile şirket yöneticileri arasında imzalanan protokolde toplam 55 işçinin iki aylık alacağı için 50 bin TL ödenirken, kalan 40 bin TL’nin 8 Ekim Çarşamba günü ödeneceği belirtildi. İşçilerin taleplerinin kabul edilmesinin ardından işçiler vinçten indi. Gözaltına alınan işçiler, Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü.
10 Kobane üzerine yaklaşımlar! güncel haber
16-31 EKİM 2014 Halkın Günlüğü
karşı başarılı olamayan- tabii ki Rusya ve Çin karşısında da esasta başarısız olunduğunu göstermektedir- ABD ve AB emperyalist blokların, değişik konseptler uygulayarak harekete geçtiğini de vurgulamak isteriz. Bu temelde ABD emperyalizminin İran rejimiyle belirli anlaşma ve uzlaşmalara girmesini de anlamak gerekmektedir. Yine Türk devletinin Barzani önderliğindeki Güney Kürdistan yönetimiyle uzlaşma ve anlaşmalarını da bu temelde anlamalıyız. Sudi Arabistan ile İran rejimleri arasındaki yakınlaşma mesajları ve yönelimi de bu çerçevede anlaşılmalıdır. Ve yine Barzani önderliğindeki KDP’nin PKK ve PYD’yi bir türlü muhatap almayıp onları yok sayan bir anlayış, çizgi ve politik yönelim içerisinde olması da bu duruma işarettir. Irak’taki mevcut konseptin Esad rejimiyle yakınlığı ve bu kapsamdaki politikalarını da aynı düzlemde değerlendirebiliriz. Bu gibi örnekleri çoğaltmak mümkündür ancak yeterince anlaşıldığımızı dile getirerek bunu noktalıyoruz.
Günümüzde çok kutuplu emperyalist bloklar şeklindeki dünya gerçekliğinde uluslararası sermayenin derinleşmesi ve merkezileşmesine uygun olarak rakip emperyalist blok sermayelerin, birbirlerine karşı bir yönelim içerisinde olduğunu da ifade edelim. Bölgesel savaşlar düzleminde Ortadoğu ve dünyanın değişik bölgelerinde yaşananlar da bu kapsamda görülmelidir Bir dünya sistemi olarak emperyalist kapitalizmin dünya genelinde olduğu gibi Ortadoğu ve Kobane’de tarihsel ve güncel olarak hiç de masum olmadığını ifade etmek isteriz. Uluslararası emperyalist tekelci sermayenin tamamen kendi çıkarları gereği ezilen uluslar ve azınlık milliyetler ve çeşitli inanç gruplarına mensup kesimlerin son derece haklı ve meşru demokratik iradelerini geçmişten bugüne nasıl da çiğnediklerini tüm tarihi gerçekler yüzlerce somut örneğiyle göstermektedir. Emperyalist kapitalistler bugün de çok daha derinleşmiş ve merkezileşmiş tekelci sermayelerine uygun olarak dünya halklarına, ezilen ulus ve azınlık milliyetlere ve çeşitli inanç gruplarına aynı yaklaşım içerisindedir. Uluslararası emperyalist güçler ve blokların Kobane’ye yaklaşımı da bırakalım başkalarının en meşru ve haklı demokratik haklarını insani boyutlardan bile uzaktır. Zira bütün eşitsizliklerin ve haksızlıkların dünya genelinde baş sorumlusu, geçmiş tarihsel kötülükleri de kendi içerisinde yedirerek içselleştiren küresel emperyalist dünya sistemidir. Bu gerçeklik karşısında ustalarımızın da ifade ettiği gibi emperylizm ve proleter devrimler çağı günümüzünde bir gerçekliği olarak kendi du-
rumunu korumaktadır. Günümüzde çok kutuplu emperyalist bloklar şeklindeki dünya gerçekliğinde uluslararası sermayenin derinleşmesi ve merkezileşmesine uygun olarak rakip emperyalist blok sermayelerin, birbirlerine karşı bir yönelim içerisinde olduğunu da ifade edelim. Bölgesel savaşlar düzleminde Ortadoğu ve dünyanın değişik bölgelerinde yaşananlar da bu kapsamda görülmelidir.
PYD‘nin Cenevre 1-2 Konferanslarında devre dışı bırakılmasının arka planı İşte Rojava özgülünde PYD önderliğinde gerçekleşen kendi ilerici özerk yönetimine karşı emperyalist dünyanın yaklaşımı da bundan bağımsız değildir. Aksine yaklaşık yüz yıla varan bir tarihselliğiyle dört parçaya bölünerek özgür ve meşru- demokratik iradeleri çiğnenerek kendi kaderini tayin hakkı elinden alınıp dört parçaya bölünen Kürt ulusu ve Kürdistan gerçekliğinde yatan inkar yönelimi bugün de tüm çıplaklığıyla devam etmektedir. Yakın süreçte Suriye özgülüyle ilgili olarak gerçekleştirilen Cenevre 1-2 Konferanslarında ilerici Rojava özerkkanton yönetimlerindeki önderliğiyle PYD’nin nasıl da devre dışı bırakıldığını bu tarihi arka plandan bağımsız ele alamayacağımız gerçekliğini de kavrayarak görebiliriz. Diğer yandan uluslararası emperyalist devletlerin işbirlikçisi ve stratejik uşağı devlet ve çeşitli örgütlenmelerin nasıl da bu Konferans bileşenleri haline getirildiğini de bir o kadar tarihi arka planı olan gerçekliği barındırmaktadır. Uluslararası emperyalist kapitalizmin tamamen kendi konjonktürel konseptlerine uygun olarak devreye koyup uyguladığı politikalar günümüzün de verili objektif koşulları bağlamında söz konusudur. Tarihsel gerçeklikleri itibarıyla birbirleriyle kedi köpek gibi olanlar bir bakıyorsunuz çeşitli ortaklaşmalar ve ittifaklara girmekte, bir bakıyorsunuz birbirleriyle kapışarak dövüşmektedir. Bütün bunları ger-
çekleştirirken de kendilerinin etkisi altındaki tüm güçlerini de devreye sokmaktan geri durmamaktadır. Ortadoğu’da İran Şahı’na yaklaşım, Humeyni rejimine yönelik yaklaşımlar, İran- Irak savaşı ve Körfez savaşına yaklaşımlar, Saddam önce destekleyip akabinde Saddam karşıtı Irak işgali ve gelişmeler, Türk devleti, Esad rejimi ve İran’ın KDP- PKK ve PYD vd güçlere yönelik politikaları, Kürdistan ve Kürt ulusal sorununa yönelik inkar ve imha politikalarının hala devam eden gerçekliği,KDP önderliğindeki Güney Kürdistan’a yaklaşım ve uluslararası emperyalist hegemonya- sisteminin dünyanın hemen her bölge ve alanlarında olduğu gibi Ortadoğu ve dört parçaya bölünen Kürdistan özgülünde kendi işbirlikçi örgütlenme ve hareketlerini iş başına getirme yönelimi ve gerçekliği vb vd gelişmeler günümüzünde objektif ve somut- nesnel bir gerçekliği olarak devam etmektedir. Bu temelde yüz yıla varan emperyalist Skys- Picot projesiyle hayata geçirilen ve İran, Suriye ve Türk devletleri arasındaki Kürdistan ve Kürt ulusal düşmanlıklarına yönelik dostlukları ve kardeşlikleri de bir o kadar anlamsızlaşırdı. Faşist Erdoğan ile Esad’ın kardeşliği de bu ve buna benzer gerekçelerle kendini teyit etmektedir. Ancak dönemsel- konjonktürel emperyalist hegemonyanın yani çok kutuplu emperyalist blok güçler arası rekabetin bir parçası olarak geçmişte ’’kardeş’’ olan rejimler halihazırda ’’düşman’’ olabilmektedir. Bu durum ve yönelim gelecekte de farklılıklar yani zikzaklar izlenerek gelişecektir. Düşmanlar dost, kardeşler düşman ve yeniden dostlar düşman vb şekilde sürekli çelişkili bir seyir izleyerek süreç işleyecektir. Hepsinde de özel mülkiyet dünyaları ve gerici, haksız hegemonik çıkarları temelinde bir yönelim olarak kah dost, kah düşman ve yeniden dostdüşman vb şekilde bir trend durumu izlenecektir. Günümüzde de çok kutuplu emperyalist bloklar dünyasında Rusya ve Çin emperyalist bloğunun işbirlikçisi Esad rejimine
Emperyalistlerin stratejik uşakları Bizzat IŞİD terör çetelerini kendi organizasyonu ve yönlendirmesiyle besleyen,onu finanse ederek geliştiren emperyalist efendiler ve onların işbirlikçi- stratejik uşak rejimlerinin yaklaşımları da bir o kadar sahtedir ve ikiyüzlüdür. Yalan ve demagojiler eşliğinde tamamen özel mülkiyet çıkarlarını amaçlayan niteliktedir. IŞİD’ in Kobane’ye yönelik tüm yönleriyle vahşeti ve katliamları karşısında ’’Kobane önceliğimiz değil’’ diyen de ABD ve diğer emperyalistlerdir. Aynı şekilde ’’Kobane’ nin çözüm süreciyle ne ilgisi var, sen tezkereye hayır diyeceksin, Türk askerine taş atacaksın sonrada Kobane’ye yardım edeceksin diyeceksin, Kobane bahane’’ diyenler de Türk devleti gibi yine aynı emperyalist efendilerin stratejik uşakları ve rejimleridir. PYD önderliğinde Rojova özerk bölgeleri olarak Rojova, Afrin, Colemerg gibi kantonların oluşturulmasıyla başta emperyalist kapitalizm olmak üzere ve onun Ortadoğu’daki her bir uşak gerici rejiminin ilerici Rojava özerk yönetim sistemine karşı teorik ve pratik politikaları bugün de devam etmektedir. Zira, dünya genelinde olduğu gibi Ortadoğu ve dört parçaya bölünen Kürdistan’ın her bir parçasındaki Kürt ulusunun son derece demokratik ve özgür iradesiyle kendi kaderini tayin etmesi temelinde ortaya çıkan demokratik öz yönetim mekanizmalarını oldukça tehlikeli bir yönelim olarak görmektedir. Güney Kürdistan’daki Barzani yönetimine esasta bir rızalık gösterirlerken ondan daha ileri bir perspektif ve konsepte sahip Rojava özerk yönetimine karşı gelmeleri de bundan ileri gelmektedir. Ancak bütün inkar ve imhaya karşın Batı Kürdistan’daki Kürt ulusunun kendi meşru- demokratik iradesiyle yarattığı Rojava, Kobane, Afrin, Colemerg vd özerk- kanton yönetimleri kendi bağımsız- özgür statüsüyle ayakta duracak ve uluslararası düzlemde bu meşru statüsünü daha da kalıcılaştırmaktan hiçbir güç alıkoyamacaktır.
güncel haber
16-31 EKİM 2014 Halkın Günlüğü
11
Avrupa Kobane direnişiyle alevlendi
Ortadoğu’yu adeta insan mezbahasına çeviren emperyalist güçler ve yerel işbirlikçi devletlerin besleyip büyüttüğü ırkçı gerici faşist IŞİD’in Kobane’ye yönelik başlattığı saldırılar, Avrupa’nın dört bir yanında yapılan eylemlerle protesto edildi Başta Almanya olmak üzere, Fransa, Avusturya, İsviçre, İngiltere, Belçika ve Hollanda’da barbar IŞİD çetelerine ve onları besleyip büyüterek Ortadoğu halklarının başına bela eden emperyalist güçler ve destekçi işbirlikçi devletlere karşı öfke sokaklara taşındı. Saldırıların hedefindeki Kobane’de süren direniş, Kürt halkının özgürlük sembolü haline gelirken, IŞİD’i bir maşa olarak kullanan emperyalist güçler ve Türkiye, Katar, Sudan gibi işbirlikçi devletler ise halkların kanı üzerinden hesaplar yaparak durumdan yararlanmaya çalışıyor. Kobane başta olmak üzere bölgedeki Kürt halkı ise, sadece hayatını ve toprağını değil, hem kendisinin hem de bölgenin özgürlük ve geleceğini korumak için kararlılıkla direniyor. Gerek ABD ve batılı emperyalistler gerekse Türkiye, Katar, Sudan gibi işbirlikçi devletler tarafından beslenip büyütülen ve Ortadoğu’nun başına bela edilen IŞİD barbarları şimdi de Kürt halkına saldırıyor. Her gün yeni saldırı ve ölüm haberlerinin geldiği Kobane, aynı zamanda bölgenin kaderini etkileyecek önemli bir halk direnişine sahne oluyor. Direnişe önderlik eden YPG gerillarının ‘‘son savaşçımıza kadar direniş sürecek‘‘ şeklindeki açıklaması, buradaki direnişin tarihsel anlamını en yalın biçimde ifade etmektedir. Bölgede yaşananlar açıkça göstermektedir ki bu çatışma, radikal İslamcılarla Kürtle-
rin, Ezidilerin ya da Şiilerin birbirleriyle savaşı değildir. Çünkü, Kobane’de ve bütün bölgede yaşanan çatışmaların gerçek nedeni, bölgedeki halkların birbirine düşmesinden değil, bu bölgenin hangi emperyalist güçler tarafından denetim altına alınıp sömürüleceğiyle ilgilidir. Çünkü Kobane’de yaşananlar, emperyalist karargahlarda hazırlanan planların çıkar siyasetinin bir sonucudur. Bütün bu nedenlerle Kürt halkının Kobane ve bölgede verdiği mücadele, bütün Mezopotamya halklarının kaderini ve onurunu temsil ediyor; bu mücadelenin başarıya ulaşması sadece bölge için değil her türden emperyalist planların bozulması için de büyük önem taşıyor. Sömürgeci emperyalistler ve bölgedeki işbirlikçilerinin kana boğmaya çalıştığı Mezopotamya’nın, bin yıllar boyunca uygarlığa beşiklik yapmış kadim halkları bugün her zamankinden fazla desteğe ve dayanışmaya ihtiyaç duyuyor. Geçmişin mirası ve bugün sergilenen direnişin kararlılığı, zaferi ve özgürlüğü kazanacaktır.
Avrupa’nın tüm şehirlerinde Kobane’yle dayanışma eylemleri Terör örgütü IŞİD’in Kobane’ye yönelik saldırıları Avrupa’nın dört bir yanında yapılan eylemlerle protesto edildi. Kürt kurumları ve devrimci demokratik kurum ve örgütler tarafından yapılan çağrıların ardından, Avrupa’nın tüm şehirleri Kobane halkıyla dayanışma eylemleriyle yankılandı. Başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın tüm merkezlerinde, parlamentolar, televizyonlar, radyolar, otoyollar, tren garları ve konsolosluklarda düzenlenen eylemlerde kitlenin yüreği Kobane direnişiyle birlikte attı. ALMANYA: Hamburg,Köln, Berlin, Frankfurt, Stuttgart, Mannheim, Darmstadt, Wiesbaden, Hannover, Bremen, Düsseldorf, Duisburg, Essen, Hagen, Nürnberg, Göttingen, Ulm, Ausburg, Hagen ve Kiel şehirlerinde, yerel ve merkezi parlamento,
havaalanı, tren garı, konsolosluk, TV ve radyo önlerinde protesto eylemleri, işgal eylemleri, yürüyüş ve mitingler düzenlendi. Wiesbaden, Köln, Berlin ve Stuttgart şehirlerinde çadırlar açılarak kitlesel açlık grevi yapıldı. FRANSA: Başta Paris olmak üzere, NiceMarsilya, Bordeaux, Rennes, Strasbourg, Metz, Mulhause, Draguignan, Lorientve ve Montpellier şehirlerinde parlamento önlerinde, otobanlarda, havaalanlarında, TV ve radyo önlerinde miting, oturma eylemi, işgal ve bilgilendirme çadırları gibi eylem ve etkinlikler düzenlendi. İSVİÇRE: Cenevre’de Radyo Televizyon Suisse RTS binası işgal edildi. Yine Cenevre’de BM önünde kitlesel bir yürüyüşle Bern’de ABD Büyükelçiliği önünde miting ve protesto eylemi düzenlendi. Zürih’te Kürt kadın hareketinin çağrısıyla bir araya gelen kadın örgütleri yürüyüş ve mitingin ardından tren garında oturma eylemi yaptı. Basel’de de yürüyüş ve miting düzenlendi. AVUSTURYA: Viyana, Linz, İnssbruck, Bregenz, Graz ve Salzburg şehirlerinde, parlamento, konsolosluk ve parti binaları önlerinde yürüyüş, miting ve işgal eylemleri yapıldı. İNGİLTERE: Londra’daki en yoğun metro istasyonlarından Oxford Circus’ta bir araya gelen kitle, protesto ve oturma eylemi gerçekleştirdi. Yine Londra’da Kürt kurumları ve Demokratik Güç Birliği bileşenleri tarafından ortak organize edilen yürüyüş, miting ve oturma eylemleri düzenlendi. BELÇİKA: Brüksel’in uluslararası havaalanında oturma eylemi yapıldı. İSVEÇ: Stockholm’deki Arlanda havaalanında protesto eylemi düzenlendi. DANİMARKA: Kopenhag havaalanında oturma eylemi yapıldı. Daha sonra Merkez İstasyonu’nda toplanan kitle yürüyüşün ardından istasyonda miting düzenledi.
NORVEÇ: Oslo’da Kobane’deki direnişe dikkat çekmek için tren garı bir süreliğine işgal edilirken, Trondheim, Stavanger şehirlerinde de yürüyüş ve mitingler yapıldı. HOLLANDA: Den Haag‘da Hollanda Ulusal Parlamentosu önünde bir araya gelen kitle protesto eylemi düzenledi. Daha sonra IŞİD barbarlığına karşı sessiz kalınması protesto edilerek parlamento binası işgal edildi. İTALYA: Milan şehrinde İtalyan devrimci gençler tarafından Cadorna Meydanı’nda bir eylem yapıldı. Yürüyüş ve miting şeklinde yapılan eylem boyunca Kobane direnişine vurgu yapan bildiriler ve Kobane halkıyla dayanışma çağrıları dağıtıldı. Merkezi yürüyüşlere yüz binler katıldı Kürt kurumları ve devrimci demokratik kurum ve örgütlerinin ortak çağrısıyla Avrupa’nın Düsseldorf, Paris ve Londra şehir merkezlerinde meydanlara çıkan yüz binlerce kişi, Kobane halkı için eylem yaptı. Bu merkezlerde yapılan mitinglere birçok sol, sosyalist kurum ve örgüt kendi pankart ve flamalarıyla katılırken, Maoist komünistlerin eylemlerdeki kitleselliği dikkat çekti.
ADHK’dan Kobane halkı için eylem ve dayanışma çağrısı Kobani halkı ve direnişiyle dayanışma için üyelerine ve kitlesine çağrıda bulunan ADHK Genel Konseyi, ’’Kobane’de IŞİD çetelerine karşı sürdürülen direniş, ezilenlerin ezenlere karşı başkaldırısının simgesidir. Ve bu direniş, halkların yüreğinde zaferi kazanmıştır’’diyerek Şengal, Rojava ve Kobane halkıyla her türlü maddi-manevi dayanışma ve eylemleri yükseltme çağrısı yaptı. Çağrıda, “Umudumuz, emperyalistlerin kirli silahlarında değil, halkların devrimci dayanışmasındadır” denilerek “başta tüm üye ve taraftarlarımız olmak üzere, tüm halkları kampanyayı sahiplenmeye ve katkı sunmaya çağırıyoruz” ifadelerine yer verildi.
16-31 EKİM 2014 Halkın Günlüğü
Kobane direnişi bağla Bugün Suriye, Irak ve başka siyasi coğrafyalarda tezahür eden saldırganlık, çatışma veya savaşlar esasen uluslararası emperyalist güçlerin-emperyalizmin hazırladığı, koşulladığı ve yarattığı sonuçlardır. Şengal’de katledilen her çocuk, yaşlı ve sivilden, en az IŞİD gericiliği kadar emperyalist gericilik de sorumludur. Kobane’de yaşanan saldırganlık ve katliamlardan IŞİD kadar emperyalist güçler de sorumludur Emperyalizm bir dünya sistemi olup insanlığın yaşadığı tüm karayı vahşi talan, çapul ve kanlı barbarlığa dayalı zorbalıkla tahakküm altında tutarken, hegemonya uğruna insanlığı ve doğayı onarılmaz felaketlere taşıyan büyük bir saldırganlığın da ifadesidir. Dünyaya zorbaca hükmeden uluslararası tekelci emperyalist sermaye ve bunun siyasi karşılığı olan aynı nitelikteki emperyalist güçler milyonlarca çocuğun açlık çekmesine, insanların acı yaşamasına ve ölmesine neden olan tarihsel bir insanlık kamburudur. Emperyalizm bir haydutluk ve barbarlık sistemi olarak kriz, bunalım, buhran ve savaşlarla karakterize olan bir illet haliyle, toplumsal gelişmenin belirli bir aşamasını ifade eden ideolojik-siyasi-ekonomik bir format ancak insanlığın özgürce gelişmesinin önünde köstek olan ve kesinlikle devrimci yoldan defedilmesi zorunlu olan bir engeldir. Defedilecektir de. Emperyalizm bir sistem olup değişik erk ve nüfuzlarla olgulaşan ekonomik-siyasi otorite veya egemenliğin tarifidir. Hükmettiği her coğrafyadaki ekonomik-siyasi gelişmelerin esas sorumlusudur. Zira onun hükmettiği yaşam veya sistemlerde, emperyalizmin ilişiği olmadığı ciddi bir gelişmeden genellikle söz edilemez... Bugün kara kıtalarında yaşayan insanların yaşadığı tüm acı ve çektiği onca açlık, yoksulluk ve yoksunlukların temel sorumlusu emperyalizm ve onun tarihsel türevleri olan gerici egemenlikler ve sistemlerdir. Emperyalist dünya sisteminin geliştiği bugünkü durumda gerici iktidar ve egemenliklerinin emperyalizmden bağımsız kalması mümkün değildir ve böyle bir şeyden somutta söz edilemez de. Bağımsızlıkçı, demokratik ve sosyalist devrim hattında gelişip kurulmayan devlet veya egemenlikler, emperyalist dünya sistemi dışında kalma dinamiğine sahip değildir, olamaz da. Ancak komünist devrimci doğrultu ve yönelimler, emperyalist sisteme alternatif olarak yükselebilir ve emperyalizme karşın ayakta kalabilir… Emperyalizme karşı mücadele bir insanlık mücadelesidir. Bu mücadelenin mevcuttaki dinamikleri proletarya ve onun müttefiki olan geniş devrimci halk kitleleridir. Bu yelpaze ilerleyen tarihsel şartlarda daha da genişleyerek devasa yığınları içine
alarak ilerleyecektir. Proleter devrimci yönelim bu çelişkiyi doğru tespit ederek emperyalizme karşı tüm güçleri hedef kitle olarak değerlendirip ele almalıdır. Ancak mücadele bugünden proletarya ve devrimci halk kitleleri ile siyasi partilerinin omzunda yükselmek zorundadır. Emperyalizme karşı mücadele soyut değil, somut hedeflere sahip bir mücadeledir. Emperyalist güçler her görüngü ve kurumlarıyla doğrudan mücadelenin hedefiyken, bilumum yerli gerici iktidarlara karşı verilen mücadele de emperyalizme karşı bir mücadeledir veya emperyalizme karşı mücadelenin zorunlu bir aşaması ve birer parçası durumundadır. Emperyalist zincirle yerli gericilikler zinciri o kadar bağlaşıktır ki, bunları birbirlerinden tecrit düşman hedefler olarak ele almak ve aynı zamanda bunlara karşı mücadeleyi kesin ölçülerle ayırmak mümkün değilken, doğru da değildir. Örneğin, AKP iktidarı ve buna karşı mücadele asla emperyalizmden bağımsız tasavvur edilemez. Eklemek gerekir ki, gericifaşist AKP iktidarı öncesi diğer gerici-faşist iktidarlar da aynı örneğe uygun olup, örnek için biçilmiş kaftandır. Uluslararası emperyalist güçlerin dünya pazarlarına yönelik geliştirdiği sömürü ve talan eksenli ekonomik-siyasi stratejilerini her parçada doğrudan yürütme pozisyonları olamaz. İşte bu nüfuzla-
rını yerli işbirlikçileri eliyle ve bunlara ayırdığı payın karşılığı olan iktidarlar sayesinde sürdürmektedir. Dolayısıyla emperyalizm her parçada oranın yerli iktidarı biçiminde de karşımıza çıkmaktadır. Bunun daha derin ve ayrıntılı izahı-nedenleri vardır. Ama son tahlilde yerli gericiliklerin siyasi olarak da emperyalizme güdümlü biçimde karakterize olduğu su götürmez gerçektir. Buradaki gerçeklik, yani emperyalizm bağlamında ifade etmeye çalıştıklarımız, devrimin hedeflerini izah etmekle birlikte, somut mücadelemizin geniş anlamını ve önemini de açıklamaktadır veya açığa çıkarmaktadır. Emperyalist güçlere karşı bilincimizin berrak olması ve ufkumuzun açık olmasına da bir anlamda işaret etmektedir.
Katliamlardan IŞİD gericiliği kadar emperyalist gericilik de sorumludur Evet, bugün Suriye, Irak ve başka siyasi coğrafyalarda tezahür eden saldırganlık, çatışma veya savaşlar esasen uluslararası emperyalist güçlerin-emperyalizmin hazırladığı, koşulladığı ve yarattığı sonuçlardır. Şengal’de katledilen her çocuk, yaşlı ve sivilden, en az IŞİD gericiliği kadar emperyalist gericilik de sorumludur. Kobane’de yaşanan saldırganlık ve katliamlardan IŞİD kadar emperyalist güçler de sorumludur. Zira IŞİD’i doğuran,
perspektif
mında devrimci bilinç açığa çıkmaktadır ki, proleter devrimci sınıf bakış açısı ve siyaseti mutlaka geliştirilerek öne çıkarılması ve izlenmesi gereken tek doğru siyaset ve çizgidir. Sosyalist perspektif ve güçlerin görevi, her şeye karşın boğazlanan halklar ve ulusların haklı mücadelelerini tereddütsüzce desteklemekten başka bir şey olamaz. Kobane’ye yönelik saldırganlığa ve Kobane’nin onurlu direnişine hiçbir sebeple kayıtsız kalınamaz, kalınmamaktadır da. Bu bağlamda gösterilen dayanışma ve bundan da öteye sahiplenilen devrimci görev daha ileri boyutlara taşınarak sürdürülmek durumundadır. Mümkün olan her türlü mücadele biçimi sergilenerek irade ve tavır net biçimde ortaya konmalıdır. Bunda tereddüt etmek başka bir aymazlıktır.
Kobane direnişinin büyütülmesi ve zaferle taçlandırılması zorunludur
yaratan ve besleyen tüm zemin emperyalist çıkar ve stratejiler bağlamında emperyalist güçlerce hazırlanmıştır. Gün kadar açık ki, IŞİD’in zemin-taban bulmasının ve bu anlamda gelişip güç olmasının en temel sebeplerinden biri emperyalizmin Irak’ta faşist Saddam iktidarına karşı gerçekleştirdiği saldırganlık ve katliamlarla bunlar üzerine inşa ettiği yeni iktidar gerçeğidir. Suriye’de yaşanan emperyalist dalaşın yarattığı iç savaş veya kaos ortamı IŞİD’in etkin olmasının önemli sebebidir. Ki, IŞİD’in etkin olmasından esas kastımız gerçekleştirdiği barbarlık ve vahşi katliamlardır. Öte yandan bu coğrafya veya bölgedeki gelişmelerde ve tabii ki IŞİD gericiliğinin gelişmesinde AKP iktidarının rolü es geçilemez bir gerçekliktir. Tüm gericiliklerin şu ya da bu biçimde buluştuğu alenen ortadadır. Dolayısıyla bunlara karşı mücadele de özünde aynı mecradadır. Fakat bu gerçekliğe karşın IŞİD gericiliğine karşı emperyalist güçlerden medet ummak, AKP iktidarına bel bağlamak basit deyimle aymazlık olur. Zira düşmanını doğru tanımamak ve düşmanına sırtını dayamak kadar büyük bir hataya düşülmektedir. Buna karşın ilerici demokratik nüve ve muhteva taşıyan her dinamik tartışmasız biçimde dayanışma göstermemiz gereken güçtür. Bunda tereddüde düşmek büyük yanılgıdır. Sınıf bakış açısı ve perspektifi terk edilemez, ötele-
nemez. Emperyalizm ve AKP iktidarına karşı mücadele hiçbir şartla hedeften sektirilemez-saptırılamaz. Devrimci dünyanın örgütsel-siyasi açıdan zayıf olup gerici saldırılara karşı mazlum ulus ve azınlıkları koruyamaması ya da savunamaması bir gerçekken, bundan hareketle emperyalist güçlerden ve AKP iktidarından destek aramak haklı gösterilemez. Kobane’de sergilenen tarihsel direniş devrimci dünya için bir moralken, gerici güçlerden yardım beklemek ve zımnen de olsa destek istemek, hatta silah yardımı somutunda bu yardımı açıktan istemek tamamen hatalı yönelim ve siyasettir. Gericiliğin kaynağı ve başı durumundaki gericilikle aynı mevzilerde bulunmak açık bir talihsizlikten daha iyi değildir. Unutulmamalıdır ki, siyasette yapılan hatalar ilerideki kazanımları baltalar-baltalayabilir. Gerici güçlerin yapacağı yardımların karşılıksız olmayacağı ve belli sonuçlar doğuracağı tarihsel tecrübe ve pratiklerle sabittir. Dahası gerici sınıf karakteri gereği, hangi şartlarda olursa olsun gelişen ilişki-destek kesinlikle çıkar hesaplarından bağımsız düşünülemez. Bağımlılık ilişkilerinin bu yardımlar, borçlandırmalar vb zemininde de hayat bulduğu bilinmektedir. Kobane direnişinin zaferi alınan silah vb yardımlarıyla gelecek kazanımlarına en azından ortaklar yaratacaktır. Bu noktada altı çizilmesi gereken tarihsel bir doğru
Kobane direnişinde kahramanlık yazan Kürtlerin gericilerin desteğine muhtaç bırakılmamasında devrimci güçler ve özellikle de komünist güçler daha büyük fedakarlıklar yapmalı, desteğini daha da büyütmelidir. Direniş mevzilerinde yer almaktan daha anlamlı ve doğru tavır olamaz. Kobane’de yazılan tarihte komünistlerin fedakarlığı, emeği ve teri onların görevi olarak zorunludur. Bir coğrafyada başlayan ateş dünya çapında büyük yangınlara vesile olabilir. “Bir kıvılcım bütün bir bozkırı tutuşturabilir.’’ Komünistler lokal sınırlarda ifade edilemeyeceğine göre, Kobane’de sıcak gündem olarak önümüzde duran devrimci görev karşısında uluslararası komünist hareket doğrudan sorumludur. Kobane direnişinin yarattığı devrimci atmosfer devrimci kitleleri sarmış, heyecanlandırmıştır. Yani Kobane’nin devrimin, devrimci hareketin ve devrimci dinamizmin gelişmesi lehine önemli bir ruh ve zemin yarattığı isabetle tespit edilmek durumundadır. Bu zemin komünist ve devrimci hareketin gelişmesi için son derece uygundur. Kahramanca bir direniş sergilenmektedir ve bu direniş tüm devrimci yığınlarda büyük bir sempati, moral ve hatta güven yaratmaktadır. Kobane direnişinin büyütülmesi ve zaferle taçlandırılması her bakımdan gerekli, zorunlu ve şarttır. Ancak bunun devrimci görev ve sorumlulukları tereddütsüzce ve ileri seviyede üstlenilmesiyle mümkün olduğu da unutulmamalıdır. Gerek Türkiye-Kuzey Kürdistan’da ve gerekse de uluslararası alanda gösterilen dayanışma tavrı, gerçekleştirilen dayanışma eylem ve etkinlikleri elbette küçümsenemez. Bu dayanışma ruhu da önemli bir olumluluğa işaret etmektedir. Fakat daha ileri dayanışma ve devrimci ruha ulaşmak ihtiyaçtır. Bilfiil direniş mevzilerine katılmaktan, demokratik protestolara ve oradan ilaç vb yardımlarına kadar her türden yardım ve dayanışma gereklidir. Kitlelerin protestolarını geliştirmek önemli bir dayanışmadır. Hiçbir dayanışma küçümsenmemeli, en ileri dayanışmanın sergilenmesi hedeflenmelidir.
14 İŞİD destekçisi T.C. Kuzey güncel haber
IŞİD’in Kobane’ye saldırılarını yoğunlaştırması ve Kobane’nin güvenliğinin tehdit altına girmesi üzerine Kuzey Kürdistan’da halk ayağa kalktı. Başta Amed, Dersim, Van, Antep, Batman, Siirt olmak üzere çok sayıda ilde gerçekleştirilen eylemlerde T.C. kolluk güçlerinin korucular-Hizbulkontra güçleri- IŞİD yanlılarıyla ortak yürüttüğü saldırılarda 46 kişi hayatını kaybederken yüzlerce kişi de yaralandı IŞİD’in Kobane’yi işgal etmek için saldırılarını yoğunlaştırması ve Kobane’nin güvenliğinin tehdit altına girmesi üzerine Kuzey Kürdistan’da halk 6 Ekim’den itibaren T.C.’nin IŞİD’e verdiği desteği ve Kobane üzerindeki komployu protesto etmek için eylemler başladı. Başta Amed, ,Dersim, Batman, Antep, Siirt, Hakkari ve Van olmak üzere birçok ilde halk bir hafta boyunca eylemlerini sürdürürken T.C. kolluk güçleri ve işbirliği yaptığı hizbul-kontra örgütlenmeler, IŞİD yanlısı selefiler ve korucular onlarca kişiyi katlederken, yüzlerce kişiyi yaraladı. Mardin'in 6 ilçesinde, Van'ın ise Erciş ilçesinde, Siirt'in Kurtulan ilçesinde, Batman'da ve Amed'de sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Bilindiği gibi ‘90’lı yıllarda T.C. destekli kontra örgüt Hizbullah, Kürdistan’da sayısız katliama imza atmıştı. ’91-’96 yılları arasında PKK ve Hizbul-kontra arasında süren çatışmalar sonrasında Hizbullah uzun yıllar Kuzey Kürdistan’da açıkça PKK’ye ve diğer devrimci güçlere karşı faaliyet yürütmedi. Uzun yıllar “sessizliğini koruyan” Hizbullah Hüda-Par üzerinden
örgütlenerek ‘Peygamber Sevdalıları’ gibi adlarla “Kutlu Doğum Haftalarında” ortaya çıkıyordu. IŞİD’le aynı zihniyetten beslenen Hizbullah IŞİD’in Kobane’ye saldırılarını yoğunlaştırmasının ardından adeta yeniden ‘hortladı’ ve IŞİD’e ve T.C.’ye karşı eylemler düzenleyen halka saldırdı. Halka saldırarak çok sayıda kişiyi katleden Hizbullah kendisini savunduğunu iddia ederek “Kobani’deki gelişmeler bahane edilerek Müslüman halkımıza yönelik komple bir saldırı ve savaş dayatıldığı görülmektedir. Bu durumda saldırıya uğrayan herkesin nefs–i müdafaa hakkı vardır. Kardeşlerimize güvenlikleri için tedbirli davranmalarını ve saldırı durumunda kendilerini korumalarını tavsiye ediyoruz. Müslüman halkımız ve mensuplarımız şunu bilsin ki; Hizbullah Cemaati, kendisini korumak için Allah’ın izniyle ne gerekiyorsa yapacaktır” dedi.
Kolluk güçleri ve devlet destekli sivil faşist kontralar halka saldırdı Amed’de Kobane’ye saldırıların artmasının ardından yapılan eylemlerde adeta hayat durdu. On binlerce kişi günlerce sokaklarda eylemler gerçekleştirdi. Bismil’de, IŞİD’in Kobanê’ye girdiği haberinin duyulması üzerine on binlerce kişi sokaklara çıktı. Yolları trafiğe kapatan kitlelere polisin tazyikli su ve gaz bombalarıyla azgınca saldırmasının ardından kitle, polise taş, Molotofkokteyli ve havai fişeklerle direndi. Bismil’in Rojava ve Fırat Mahallelerinde ise Nokta’da bir araya gelerek NATO Caddesi’nde sloganlar ve marşlar eşliğinde kitlesel yürüyüş gerçekleştiren halka polis azgınca saldırdı. Saldırılarda tazyikli su ve gaz bombasının yanı sıra gerçek mermi de kullanılırken, Bismil Devlet Hastanesi’ne de gaz bombası atıldı. Silvan’da ise halk geceler boyu sokaklardaydı. Geç saatlere kadar süren eylemlerde ilçenin çeşitli so-
16-31EKİM 2014 Halkın Günlüğü
kaklarında ve caddelerinde barikatlar kuruldu. Polis gecenin ilerleyen saatlerinde TOMA ve akreplerle yaptığı saldırılara halk barikatlar kurarak direndi. Gece boyunca devam eden eylemlerde polis tarafından gerçek silahlar da kullanıldı. İki gün süreyle sokağa çıkma yasağı ilan edilen Silvan’da okullar tatil edildi. Sabah esnafın kepenk açmasına izin vermeyen polis kepenk açan esnafları, “çabuk kapatın yoksa ceza keseceğiz” diyerek tehdit etti. Fırınların dahi açılmasını engelleyen polis ilçede devriye gezerek sokağa çıkma yasağıyla ilgili anonslar yaptı. Amed Bağlar’da ise Hizbullah halka ateş açtı. Bağlar ilçesinin Hançepek ve Şeyh Şamil Mahallelerinde halk sokağa çıktı. Devletin desteğini alan Hizbul-kontra güçler farklı noktalardan halkın üzerine pompalı tüfeklerle ateş açtı. Şeyh Şamil Mahallesinde yaşanan saldırılarda yaralananlar önce çatışmaların hala sürmesi ve ambulansın gelmemesi nedeniyle Muhammediye Camii’nin içine götürüldü. Saldırılar sırasında bir grup Hizbullahçı aynı mahalledeki bir eve girdi. Bunun üzerine halk bu evin etrafında toplandı. Evden halka ateş açan Hizbullahçılar Gele Kürdistan TV Muhabiri Rojhat Doğru’yla birlikte 3 küçük çocuğu yaraladı. Her türlü hak arama eylemine azgınca saldıran polis bu saldırılar sırasındaysa ortada yoktu. Bir başka Hizbullahçı grupsa Sur içinde Hançepek Mahallesinde bulunan HATDER isimli derneğin çatısına çıkarak buradan halka taş atmaya başladı. Halkın taşla karşılık vermesi üzerine Hizbullahçılar halkın üzerine ateş açarak bir kişiyi katletti. Yaklaşık bir hafta boyunca süren saldırılarda Amed’de toplam 13 kişi hayatını kaybetti. 8 Ekim’de yaşanan çatışmalarda 21 yaşındaki Mahsum Çoban, Hüda-Par tarafından ateşli silahla katledildi. 9 Ekim’de ise 19 yaşındaki Uğur Özbay polisin açtığı ateş sonucu, 18 yaşındaki Bawer Şeyhanlıoğulları ise Hüda-Par’ın saldırıla-
rında hayatını kaybetti. 10 Ekim’de 42 yaşındaki Mesut Menekşe polisin attığı gaz bombası sonucu, 24 yaşındaki Murat Dağ ise polisin açtığı ateş sonucu yaşamını yitirdi. Hüda-Par’ın saldırılarında 19 yaşındaki Süleyman Kale ise ateşli silahla katledildi. Amed’de yaşanan çatışmalarda ismi tam olarak tespit edilemeyen (Mahmut/Mahfus?? Enes) isimli bir kişinin ise kimin tarafından vurulduğu henüz tespit edilemedi. Amed’de yaşanan çatışmalarda Turan Yavaş, Hüseyin Ahmet Dakak ,Hasan Gökgöz, Riyad Güneş,Cumali Güneş, Yasin Börü isimli Hüda-Par üyesi Hizbullahçıların ise PKK tarafından öldürüldüğü iddia edildi.
Siirt’te AKP’li korucular halkı taradı Siirt’te de DBP öncülüğünde IŞİD’in Kobanê’ye yönelik saldırıları ve eylemlere yönelik saldırıları protesto eden halka karşı uygulanan polis terörü eylemlerle protesto edildi. Siirt’teki polis saldırılarında 8 Ekim’de 28 yaşındaki Davut Nas adlı kişi, polisle çatışma sırasında panzerden açılan ateşle katledildi.9 Ekim’de ise 28 yaşındaki Kamil Taş, kimliği belirsiz kişilerce silahla vurularak katledildi. Siirt’in Kurtalan ilçesinde ise 9 Ekim’de IŞİD'in saldırılarını protesto etmek için binlerce kişi Diyarbakır Caddesi üzerinde yürüyerek Kurtalan Belediyesi önüne geldi. Polisin burada kitleye saldırması üzerine çatışmalar yaşandı ve AKP’li Belediye Başkanı Nevzat Karatay, aile üyeleri ve korucular tarafından halka ateş açıldı. Açılan ateş sonucu Maya-Der Kurtalan temsilcisi 35 yaşındaki Mehdi Erdoğan, 17 yaşındaki Yusuf Çelik, 45 yaşındaki Necmettin Çelik katledilirken, aralarında çocukların da bulunduğu çok sayıda kişi de yaralandı. Akşam saatlerinde kitlenin yavaş yavaş dağıldığı sırada AKP'li Başkan Karatay'ın yakınları ve korucular tarafından halka yeniden ateş açıldı. Açılan ateşte bu kez 2'si ço-
15 Kürdistan’dakatliamyaptı güncel haber
16-31 EKİM 2014 Halkın Günlüğü
cuk, 3'ü kadın toplam 13 kişi çeşitli yerlerinden yaralandı. Yaşanan çatışmalarından ardından Siirt'in Kurtulan ilçesinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
Mardin’de sokağa çıkma yasağı ve saldırılar Mardin’de de IŞİD saldırılarının protestosunda polis ve Hizbullah halka saldırdı. Yaşanan saldırılarda 7 Ekim’de Mardin Dargeçit’te 16 yaşındaki Sinan Toprak ve 29 yaşındaki Bilal Gezer, Hizbullah üyelerinin silahlı saldırısı sonucu katledildi. Kızıltepe’de ise 7 Ekim’de 32 yaşındaki Kerem Karaarslan, Hizbullahçılar tarafından silahla vuruldu. 7 Ekim’de Mardin'in Kızıltepe, Nusaybin, Derik, Dargeçit, Mazıdağı, Savur ilçelerinde Valilik kararıyla sokağa çıkma yasağı ilan edildi. 8 Ekim’de ise Eshan Akdoğan isimli bir kişi Mardin Dargeçit’te kimliği belirsiz kişiler tarafından silahla vurularak katledildi. Mardin’de 9 Ekim’de de eylemler ve saldırılar devam etti. Yaşanan saldırılarda T.C. askerlerinin açtığı ateş sonucu Mardin Nusaybin’de Qamişlo sınırında 8 yaşındaki Beşir Remezan Arif (Beşîr Mirîşko) hayatını kaybederken, 27 yaşındaki Abdülkerim Seyhan ise Dargeçit’te T.C. askerlerince vurularak katledildi. Yaşanan tüm saldırılara karşın Mardin halkı, DBP Savur İlçe Örgütü öncülünde IŞİD saldırıları ve ambargo altındaki Kobanê halkı için dayanışma amaçlı kampanya yürüterek 30 ton gıda ve temel ihtiyaç malzemeleri toplayıp, Kobane’ye ulaştırılmak üzere Suruç (Pirsûs)’a gönderdi. Öte yandan 8 Ekim’de Mardin Kızıltepe’de Fehad İbrahim Elduveric isimli Suudi Arabistan vatandaşı bir mühendis ve Abdullah Mohammed Latif isimli manavlık yapan bir Suriye vatandaşı da henüz belirlenemeyen bir şekilde hayatını kaybetti. AKP’ye yakınlığıyla bilinen bazı burjuva medya kuruluşları ise bu kişilerin “PKK’lilerce ‘sakallı oldukları için’ öldürüldüğünü’ iddia etti. Yine Mardin’de 22 yaşındaki Mehmet Erdoğan isimli bir kişinin hayatını kaybettiği açıklandı ancak bu kişi hakkında detaylı bilgilere ulaşılamadı.
Hizbullah domuz bağı ve pompalı tüfekle saldırdı Batman’da ise Hizbullahçılar yüzleri maskeli bir şekilde ellerinde domuz bağı ipleri ve pompalı tüfeklerle halka saldırırken görüntülendi. Kobane’ye destek eylemlerinde halka saldıran Hizbullahçılar, 7 Ekim’de 22 yaşındaki Emrah Demir’i katletti. Hüda-Par katliamı "Hüda-Par Batman" adlı Twitter hesabından sahiplendi. Demir’in Hüda Par İl binasına ‘saldırırken’ 'kahraman HüdaPar'lılar' tarafından engellendiği yazılan gönderide, Demir’in katledilişinin fotoğrafı da paylaşıldı. Yaşananlardan sonra Batman Valiliği sokağa çıkma yasağı ilan ederken, okullarda da eğitime bir gün ara verildi.
Antep’te IŞİD yanlıları 4 kişiyi katletti Antep’te 9 Ekim’de IŞİD yanlıları ve polis Barak ve Vatan mahallelerinde düzenlenen Kobanê eylemlerine tüfek, tabanca ve kılıçlarla ortak bir saldırı gerçekleştirerek katliam yaptı. Kobane saldırısını protesto eden halka saldıran IŞİD yanlıları, 4 kişiyi katletti 20’den fazla kişiyi ise yaraladı. Hayatını kaybedenlerin 15 yaşındaki Süleyman Balcı,19 yaşındaki Sevgi Alıcı, 27 yaşındaki Ömer Uçeker ve 27 yaşındaki Şahan Dağhan olduğu belirtildi. Faşist saldırılarda Şahinbey ve Şehitkamil DBP İlçe Başkanlıkları da ateşe verildi. 23 yaşındaki Musa Bayram 12 Ekim’de IŞİD yanlılarının saldırılarında silahla vuruldu. Van’da ise 55 yaşındaki Hamit Caner 7 Ekim’de polisin silahlı saldırısında hayatını kaybetti.18 yaşındaki Yunus Aktaş Van Merkez’de Beyüzümü ile Seyrantepe Mahallesi'nde yapılan Kobane’ye destek eylemlerine yönelik polis saldırısı sırasında, Hüda-Parlıların açtığı ateş sonucunda yaralandı. Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tedavi altına alınan Aktaş 11 Ekim’de hayatını kaybetti. Muş Varto’da ise 25 yaşındaki Hakan Buksur, 7 Ekim’de polisin halka saldırısı sırasında panzerden açılan ateşle hayatını
kaybetti.
Bingöl’de polisten yargısız infaz Öte yandan Bingöl’de ise 9 Ekim’de Emniyet Müdürü’ne yapıldığı iddia edilen suikastın ardından polis adeta insan avı başlattı. Bingöl’ün Genç ilçesinde aynı akşam bir aracı tarayan polis, 5 kişiyi yargısız infaz etti. Aracın taranması sonucu MEB’de memur olan Ali Bozan (46), Ramazan Özmaskan (Bahoz Amed) (22), Emrah Ekinci (Kendal Serhat) (15), Şahabettin Naş (Çiya Şoreş), Erhan Şenyuva hayatını kaybetti.
Dersim halkı Kobane için hayatı durdurdu Dersim’de Demokratik Haklar Federasyonu’nun da aralarında olduğu devrimci, demokratik ve yurtsever kurumların öncülüğünde halk Kobane’yle dayanışma için günlerce süren eylemler örgütleyerek kepenk kapattı. 8 Ekim’de Sanat Sokağı’nda bir araya gelen kitle, Yeraltı Çarşısı üzerinden Gola Çeto’ya doğru yürüdü. Sloganlar ve zılgıtlar eşliğinde yürüyen kitle köprüyü trafiğe kapatarak Sihenk’e doğru ilerledi. Yürüyüş sırasında kitle A 101’i taşlayarak tepkisini dile getirdi. “İnsanlık Onuru Kobane'de Direniyor Sessiz Kalma''yazılı pankart arkasında yürüyen kitle, Sihenk Mahallesi’nde oturma eylemi yaptı. Kobane’ye saldıran IŞİD ve IŞİD’e destek veren faşist TC devleti ve emperyalist ülkeler protesto edildi. Esnaflar bir gün boyunca kepenk kapatarak Kobane’yi selamlarken, okullar da iki günlüğüne tatil edildi. Günlerce süren eylemlerde akşam saatlerinde ise kitle sloganlar ve zılgıtlar eşliğinde karakola yürüdü. Polis kitleye tazyikli su ve yoğun biber gazıyla saldırdı. Kobane halkı için direnişi sürdüren kitle, ilerleyen saatlerde sokaklarda barikatlar kurup ateşler yakarak araçların giriş ve çıkışını engelledi. Bazı mahallelerde ise elektrik kesintileri yaşandı. Kobane’ye ilişkin sürdürülen direnişi, Partizan Halk Güçleri (PHG) de sokaklarda barikatlar kurarak büyüttü. Havanın kararmasıyla birlikte sokaklara çıkan PHG militanları, halka ajitasyon çeke-
rek gece geç saatlere kadar direnişe devam etti. Daha sonra ara sokaklara dağılan PHG militanları, Kobane’deki direnişi selamladı. Yapılan eylem sırasında PHG militanları, “Yaşasın Partimiz Maoist Komünist Partisi’’ , “Faşizmin korkusu Halk Kurtuluş Ordusu’’ , “Biji berxwedana Kobane’’ sloganlarını attı. Dersim’in Ovacık, Mazgirt, Hozat ve Pertek ilçelerinde de Kobane’yle dayanışma eylemleri gerçekleştirildi. Ovacık’ta DHF ve Ovacık Kültür Derneği’nin de aralarında olduğu devrimci-demokratik kurumlar, “Kobane Halkı Yalnız Değildir, Kobane Millete Teyne Tiyo” Zazaca-Türkçe pankartıyla Kobane halkı için meşalelerle yürüdü. Yürüyüşün ardından 15 dakika süren oturma eyleminin ardından, Ovacık Belediye Başkanı Mehmet Fatih Maçoğlu söz alarak; “Geçtiğimiz günlerde belediyemiz, Mazgirt Belediyesi ve DHF olarak Kobane halkıyla dayanışmayı büyütmek için Suruç’taydık. Kobane halkıyla dayanışmayı büyütmek ve Kobane halkıyla bütünleşmek gerekmektedir.” diyerek insanım diyen herkesin bu direnişe destek vermesi gerektiğini vurguladı. Ovacık esnafı ise gün boyunca kepenk kapatarak Kobane halkına destek verdi. Mazgirt’te DHF ve BDP’nin çağrısıyla bir araya gelen kitle, Kobane’de yaşanan zulme karşı basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamanın ardından söz alan Mazgirt Belediye Başkanı Tekin Türkel konuşmasında Kobane halkının direnişini selamlayarak şunları söyledi: “Halkımız Kobane’ye sahip çıkmalı ve bu sürece duyarsız kalmamalı. Gün kahvelerde oturarak duyarsız kalma günü değil, Kobane’yle direnişi büyütme günüdür. Herkes artık elini taşın altına koymalı!’’ Mazgirt’te de esnaf Kobane için kepenk kapatarak direnişe destek verdi. Hozat ve Pertek’te de aralarında DHF’nin de olduğu kurumlar, düzenledikleri yürüyüşler ve kepenk kapatma eylemleriyle Kobane direnişini selamladı. Erzincan’da ise DHF’nin de bileşeni olduğu Erzincan Demokrasi Bileşenleri’nin, Kobane için düzenlendiği eyleme polis saldırdı.
16
güncel haber
16-31 EKİM 2014 Halkın Günlüğü
Kontra güçler yine sahnede!
Faşist TC devletinin kurulduğu günden bu yana kendisine muhalefet eden tüm kesimlere karşı uyguladığı kontra yöntemler eskide kalan değil bilakis güncellenip daha tehlikeli boyutlarda karşımızda duran bir realitedir Emperyalizme uşaklık temelinde kurulan faşist TC devleti kuruluşundan bugüne emekçi halk kitleleri, ezilen ulus ve inançlar, farklılıklar üzerinde koyu bir faşizm uygulamıştır. Kendisine muhalefet eden, faşist iktidarını eleştirip karşısında duran hemen herkesi işkence, hapishane, türlü baskı ve katliamlarla sindirmeye çalışan TC devleti, bizzat emperyalist efendilerinin eğitimleri ekseninde her türlü kontra yöntem ve aracı da kullanarak halk kitleleri üzerinden tam bir faşist terör estirmektedir. Özellikle 1970’li yıllarda gelişen devrimci hareketlere karşı sokak ortası infazlar, işkencede katletme, gözaltında kaybetme vb. yöntemlerle tam bir faşist terör estiren TC devleti 1990’lı yıllarda ise gelişen Kürt ulusal mücadelesi karşısında tam bir acze düşerek aynı yöntemleri en vahşi boyutuyla hayata geçirmiştir. TC devleti aynı zamanda bir kontra örgütlenmeler devletidir. Bu örgütlenme ve çalışmaların koordine merkezleri ise hep faşist Türk ordusu ve MİT olmuştur. AKP’nin iktidar koltuğuna oturması ve estirmeye çalıştığı “demokrasi’’ rüzgarın-
dan etkilenen bazı aklı evvellerimiz ise söz konusu kontra yöntemlerin geçmişte kaldığı ve yeni bir hukuk devletinin kurulduğunu iddia edip durdu. Neyse ki bu aklı evvellere gerçekliği çok fazla anlatmamıza gerek kalmadan AKP de yüzündeki maskeyi söküp atarak faşist niteliğini net bir şekilde göstermiş oldu. Sadece AKP iktidarı döneminde on binlerce kişi hapsedildi, işkencelerden geçirildi, yüzlerce kişi sokak ortasında, evlerinde bizzat faşist polis güçlerince katledildi. Toplumun bütün muhalif kesimleri amansız bir baskı politikasına maruz kalıp susturuldu, susturulmaya çalışılıyor. Tek başına Gezi eylemlerinde faşist devlet güçlerinin yaptığı katliamlar dahi faşist Türk devletinin niteliği hakkında bize kesin veriler sunmaktadır. TC devletinin faşist özünde herhangi bir değişiklik olmadığı ve yaşananın sadece emperyalist efendilerinin çıkarları doğrultusunda yeni bir reorganizasyon süreci olduğunu defalarca ifade etmiştik. Bugün Kobané’de yaşanan gerici IŞİD kuşatması ve bu katliam furyasına karşı ortaya konan destansı direnişe destek için yapılan eylemlerde sadece birkaç gün içerisinde 40’dan fazla insan yaşamını yitirdi, bizzat faşist polis güçleri yargısız infazlarla birçok kişiyi katletti. AKP tarafından övünç kaynağı haline getirilen “OHAL’i kaldırdık’’ yalanı birçok il ve ilçede sokağa çıkma yasağı vb şeklinde OHAL ilan edilerek deşifre oldu. Polis ve gerici-faşist güçler tarafından yapılan katliamlar bizzat cumhurbaşkanı ve başbakan, meclis başkanı, içişleri bakanı vd
tarafından alkışlanarak teşvik edildi. Yaşanan tüm eylemlerde öne çıkan en önemli unsurlardan birisi ise kuşkusuz HÜDA-PAR (Hür Dava Partisi) isimli gerici-karanlık örgütlenmeydi.
Hizbullah yasallaşıyor Başta belirtelim ki Lübnan’da Şii eksenli Hizbullah ile Türkiye- Kuzey Kürdistan’daki Hizbullah’ın salt ismi dışında uzaktan yakından alakası söz konusu değildir. Türk devletinin Kürt Ulusal Hareketi’ni tasfiye amaçlı saldırı araçlarından biri olarak kullanılan din ve tarikatlaşma yöneliminin bir sonucu olarak Türkiye- Kuzey Kürdistan’da ortaya çıkan Hizbullah örgütlenmesinin uluslararası emperyalist yönlendirmeli bizzat faşist TC’nin eliyle onlarca Kürt yurtseverini katletmesi bilinen bir durumdur. Ve özellikle AKP hükümeti ve iktidarının daha da sağlamlaştırılmasıyla Hizbullah üyelerinin birer birer hapishanelerden salıverilmesiyle HüdaPar adıyla partileştirilip legal hale getirilmesiyle artık açıktan ve doğrudan faaliyetlerini sürdürmesinin yolu açılmıştır. Hatta son genel ve yerel seçimler olmak üzere cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de Hüda- Par olarak legal şekilde pratik politikalar yürütmüştür. Hizbullah örgütü, adını 1990’lı yıllarda yaptığı katliamlarla duyurmuştu. PKK önderliğinde gelişen Kürt ulusal mücadelesine karşı bizzat faşist TC tarafından kurulan Hizbullah, Kuzey Kürdistan’da yıllarca TC adına bizzat JİTEM vb. örgütlenmelerin yönlendirmesiyle binlerce yurtsever Kürt’ü kaçırıp işkencelerden
geçirdi, canlı canlı gömerek katletti. Hizbullah örgütünün açıkça faşist TC tarafından kurulup, kullanıldığı ise ortaya çıkan birçok belgeyle kanıtlandı. Faşizmin tipik politikalarından olan “kullan-at’’ politikası Hizbullah içinde geçerli oldu. Faşizmin uygulamaya koyacağı yeni konsepte uygun olarak Hizbullah örgütü de ya dönüşecek ya da ortadan kaldırılacaktı. Bu politika ekseninde özellikle 1990’lı yılların sonu ile 2000 yılında Hizbullah örgütüne yönelik yapılan operasyonlarda birçok örgüt üyesi öldürülürken, onlarcası ise tutuklanıp hapishanelere konuldu. Yaşanan bu süreç sonrası hızla dernekleşme ve legal siyaset çalışmaları yapan Hizbullah örgütü, özellikle AKP döneminde siyasi faaliyetlerini yoğunlaştırıp ciddi bir güç kazandı. AKP tarafından çıkarılan bir yasayla 2011 yılı Ocak ayında birçok Hizbullah yönetici ve üyesi tahliye edildi ve hemen akabinde kayıplara karıştı. Yaşanan bu gelişmelerden sonra ise 2013 yılında Hür Dava Partisi (HÜDA-PAR) ismiyle partileşme süreci başlatıldı. HÜDA-PAR Kuzey Kürdistan’da bizzat AKP politikaları ekseninde din üzerinden PKK karşısında konumlandırılmış durumdadır. Bugün Hizbullah silahlı mücadeleyi terk ettiğini ifade edip çalışmalarının esasını HÜDAPAR üzerinden gerçekleştirse de faşizmin yedek bir gücü olarak hazırda bekletilmektedir. Kobane eylemleri sırasında anında organize olup silahlanması ve birçok kişiyi katletmesi bu gerçekliğe işaret etmektedir. Yine Kobane eylemleri ve yaşanan ölümler sonrası Hizbullah ve HÜDA-PAR peşi sıra açıklamalar yaparak,
16-31 EKİM 2014 Halkın Günlüğü
PKK’yi suçlayıp kendilerine misliyle karşılık verileceği tehdidinde bulundu. Bunu da bizzat “meşru savunma araçlarıyla olur; silahsa silah, taşsa taş, internetse internet üzerinden’’ diyerek faşist devletlerinin vahşi yüzünü yansıtmaktan geri durmamıştır. 12’nin üzerinde ilerici insanın katledilmesi karşısında gelinen aşamaya kadar hala ne Hizbullah- Hüda- Par ne de kahraman Türk askeri- polisi vs hakkında hiçbir davanın ve soruşturmanın açılmaması, tüm çıplaklığıyla gerçek durumu ortaya koymaktadır.
İslam kardeşliği katlediyor Son yaşanan gelişmeler ve Hizbullah gibi örgütlenmelerin Kuzey Kürdistan’da bu kadar faal olması başka bir tartışmanın da önünü açmaktadır. Evet, Hizbullah vb. gerici örgütlenmeler bizzat faşist politikalar ekseninde oluşturulmuştur. Fakat bu örgütlenmelerin böylesine bir taban bulup nüfuz sahibi olması meseleyi derinlikli analiz etmeyi zorunlu kılıyor. Kuzey Kürdistan’daki en önemli ve güçlü siyasi aktör olan Kürt Ulusal Hareketi’nin dinle ilişkilenmesi böylesine bir sonucun önemli nedenlerinden biridir. PKK kurulduğu günden bu yana özellikle bölgedeki din etkisine karşı herhangi bir mücadele ve çalışma yürütmediği gibi bilakis pragmatist olarak din meselesini de kullanmaya çalışmıştır. Özellikle Abdullah Öcalan’ın İmralı süreciyle geliştirdiği bütünlüklü teslimiyet süreciyle beraber “İslam Kardeşliği’’ vb. argümanlarla din çalıştayları yapılmış, dini gericilikle mücadele yerine; kendi ekseninde bir dini çalışma ve örgütlenme süreci işletilmeye çalışılmıştır. Bugün IŞİD’e Kuzey Kürdistan’dan muazzam katılımlar yaşanmakta yine AKP ve HÜDA-PAR gibi gerici-faşist örgütlenmeler dini etkin bir araç olarak kullanıp bölgede çalışma yürütmektedir. Din olgusuna karşı ideolojik olarak herhangi bir mücadele yürütmeyen, güçlenmesi için çalışmalar yapan PKK’nin Kobane eylemleri sırasında olduğu gibi bundan sonra da yapacağı çalışmalar ve kalkışmalar karşısında önemli bir dini örgütlenme göreceği malumdur. Bugün Şengal’de, Rojava’da, Kobane’de, Kuzey Kürdistan’da kafa kesen, palalarla, silahlarla tekbir getirip insanları katleden zihniyet binlerce yıllık “İslam Kardeşliği’’nin meyveleridir. Diğer bütün dinler gibi İslam dinini de şirin göstermeye çalışan, IŞİD vb. örgütlenmeleri “onlar gerçek Müslüman değil’’ vb. argümanlarla yok saymaya çalışan anlayışın
kendisi oldukça sakat bir yaklaşımdır. İslam’ın özüne dönme çağrıları yapanlar, İslam’dan devrimcilik çıkarmaya kalkışanların bir hayal dünyasında yaşadıkları ve yaptıklarıyla gericiliğin çeşitli temellerde güçlenmesine hizmet ettiklerini belirtmemiz lazım. Diğer bütün gerici anlayış ve örgütlenmeler gibi dini gericiliğe karşı da amansız bir ideolojik mücadele vermek önemli bir görevdir. Emperyalizme, faşist yönetimlere, ezenlere karşı kendisini dini bir bayrak altında ifade eden ve mücadele içerisinde gören kesimlerle kuracağımız ilişki ve yaklaşımlar din karşısında vereceğimiz ideolojik mücadelenin önünde asla engel değildir. İçerisinden geçtiğimiz süreçteki gelişmeler aynı zamanda faşist Türk devletinin daha fazla polis ve MİT devleti olduğuna yönelik gelişmelerdir. Özellikle Kobane’deki IŞİD vahşeti ve katliamları karşısında Türkiye- Kuzey Kürdistan’daki ilerici- yurtsever- devrimci ve komünistlerin radikal protesto eylemleri karşısında Türk devleti daha da hırçınlaşarak pervasızlaşmış ve vahşi yüzünü daha açıktan sergiler olmuştur. Bu noktada özellikle faşist Erdoğan’ın öncesi ve sonrasıyla birlikte Bayburt konuşmasında “3-5 sokak serserisine boyun eğmeyeceğiz, kesilen sakal daha gür biter diyen ecdadın torunuyuz, vandallara yaptığı şımarıklıkların hesabını sorarız. Bu teröristler, bu hainler Kürt kardeşlerimize, inançlı kardeşlerimize saldırıyorlar. Bu barbar terör örgütüne yazıklar olsun diyorum. Benim için IŞİD neyse PKK’ de odur’’ diyerek önümüzdeki sürece yönelik faşizmin daha da boyutlandırılarak sürdürüleceği işaretini veriyordu. Nitekim ilericiyurtsever- devrimci ve komünistlerin PYD önderliğindeki Kürt ulusunun Kobane direnişiyle dayanışma ve IŞİD vahşetine karşı ise protesto amaçlı radikal eylemlerinin hemen ardından faşist Türk devleti yasal zeminde de faşist kurumlarına daha fazla yaptırım- ceza ve bizzat polisine de şiddet ve öldürme yetkisi verecek düzenlemeleri MGK’da görüşerek tescillendirmenin adımını atıyordu. Bu noktadaki yönelim ve gelişmeler, ezilen ve sömürülenlere karşı tekçi faşist Türk devletinin gerçek mahiyetini de daha fazla gözler önüne sermekte, demokratikleşildiği yönlü safsata ve anlayış sahibi şapşallara da güçlü tokatlar vurarak kendisine gelmesi için uyarılarda bulunmaktadır.
güncel haber
17
Kobane eylemlerine devlet terörü
İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Merkezi, 7-12 Ekim günlerinde Kobanê’ye destek eylemleri sırasında yaşanan hak ihlallerine ilişkin raporunu açıkladı Amed, Mardin, Van, Bingöl, Urfa, Antep, Mersin, Ankara ve İstanbul başta olmak üzere birçok ilde Kobanê için yapılan eylemlere polis azgınca saldırmış ve eylemlerin hemen ardından birçok yerde ev baskınları düzenlenmişti. Bununla da yetinmeyen faşist T.C devleti sivil faşist güruhları da devreye sokarak Kürt ulusunun direnişini destekleyen halkın üzerine saldırttı.
İHD: 323 kişi tutuklandı İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Merkezi, 7-12 Ekim günlerinde Kobanê’ye destek eylemleri sırasında yaşanan hak ihlallerine ilişkin raporunu açıkladı. Yapılan açıklamaya göre Kobanê için yapılan eylemlerde 46 kişi yaşamını yitirirken, 682 kişi ise yaralandı. Eylemler nedeniyle 1974 kişi gözaltına alınırken, bunlardan 323’ü tutuklandı. 38 kişi ise işkence gördü. İHD’nin açıkladığı bilanço oldukça ağır. AKP iktidarı sadece polisini halkın üzerine göndermekle kalmadı. Faşist güruh ve dinci faşist örgütler de devlet tarafından harekete geçirildi. Bu saldırılarda onlarca kişi katledildi. Birçok ilde yapılan eylemlere saldıran polis, “Siz görevinizi yaptınız” söylemleriyle faşistleri cesaretlendirdi.
Öte yandan başta Cumhurbaşkanı olmak üzere Başbakan ve İçişleri Bakanı Kobanê’de yaşanan katliama karşı çıkanlara açıkça tehditler savurdu. Saldırıların diğer boyutu ise psikolojik propagandaydı. PKK’ye karşı devreye koyduğu çeşitli oyunları gerçekleştirmek için birtakım söylemler geliştirildi. YPG ve IŞİD’i aynı kefeye koyarak Kobanê’ye gidecek olan desteğin önünü kesme çabasına girildi. Bu bağlamda uluslararası kamuoyunda IŞİD’in sivil halka karşı giriştiği katliamlara karşı oluşan duyarlılığı dağıtmak için Kobanê’de sivillerin kalmadığı yalanına başvurdu. Ama tüm çabalar beyhudeydi. Kobanê direnişi tüm görkemiyle gericilere korku salmaya devam ediyor. yapmaktır" dedi.
“Sizin sahte müzenize girmeyeceğiz” Madımak’ta katledilenlerin aileleri adına konuşan Şanal Saruhan ise aileler olarak utanç müzesi yapılmayan binaya giremeyeceklerini belirterek "Madımak Oteli'ni utanç müzesi yapmayan iktidara karşı sizin sahte müzenize girmek istemiyoruz dediğimiz için binanı içerisine girmedik.” dedi. 2 Temmuz’da diri diri yakılarak katledilenler ayrıca Ankara, İzmir, Mersin ve Antalya başta olmak üzere bir çok yerde yapılan etkinliklerle anılırken, devletin katliamcı yüzü bir kez daha teşhir edildi.
18
güncel analiz
16-31 EKİM 2014 Halkın Günlüğü
Katledİlen onlarca eylemcİ ve Kürt Ulusal Hareketİ’nİn yumuşak karnı! hoyratça katliamları kabul etmemelidir. Kürdistan’da faşist AKP iktidarının gerçekleştirdiği katliamlar karşısında ‘’Edi Bese’’ isyanı yükselmek durumundadır. Şimdi tam zamanıdır kaderini belirlemenin ve devrimci atılıma geçmenin… Kürtler onurlu direnişi ve büyük bir tehdit olan barbar IŞİD gericiliğine karşı direnişiyle tüm dünyanın sempatisini toplamış, meşru bir zemine oturmuş durumdadır. Dünya şartları Kürtlerin direnişi nedeniyle Kürtlerin lehinedir. AKP iktidarı bu terör saldırıları ve gerçekleştirdiği katliamla IŞİD’le bağlarını, dostluk derecesini ve gerici faşist yüzünü çıplak biçimde ortaya koymuştur. IŞİD’le yaptığı rehine takası pazarlığı da bu ilişkinin ve dostluğun somut kanıtıdır. Hiçbir ülke IŞİD gericilerine ulaşamazken (zira liderlerine, TV’lerde baş kesen tetikçilerine ulaşmak için büyük çaba vermektedirler), AKP iktidarı rahatlıkla günlerce pazarlık yapmış ve rehinelerini takas karşılığı da olsa kurtarmıştır. AKP iktidarı hangi kanallar üzerinden IŞİD’le ilişkiye geçmiş, görüşmüş ve pazarlıklar yapmıştır? Ülkedeki örtülü IŞİD büroları, diğer destek ve bağlantıları, AKP iktidarı ve istihbarat örgütü MİT’in IŞİD’le derin bir işbirliği içerisinde olduğunu kanıtlayan gerçeklerdir.
Faşist AKP iktidarı azgınca saldırıp katliamlar gerçekleştirmekte, bundan övünmekte ve barış sürecinde Kürtlere reva gördüğü ölümler olmaktadır. “Barış süreci’’ adeta faşist saldırıların can simidi olarak kullanılmaktadır. Her türden vahşet ve saldırı gerçekleştirilmekte ama dönülüp “barış süreci devam ediyor’’ denilerek süreç veya yaşanan katliamlar ve saldırılar normalleştirilmektedir Kobane sadece IŞİD’e karşı bir direniş değil, faşist AKP iktidarına ve iç savaşlar çıkararak bu çatışma zeminini saldırılarına gerekçe edip tahakkümlerini pekiştirmeyi amaçlayan emperyal stratejik planlar bağlamında emperyalist güçlere karşı da direniyor. Kobane’yi destekleyenler AKP iktidarı tarafından katlediliyor, katletmekte zerrece sakınmıyor, tereddüt etmiyor… Büyük tarihsel direniş sergileyen Kürtler, ilerici tarih yazıyor. Dünya halkları ve ezilen ulus ve azınlıklar yazılan bu tarihe sempatiyle tanıklık ediyor… Kobane’deki destansı direniş kahramanlıklarını tarihe not ederek yeni bir tarih yazıyor. Kürtler ve elbette devrimci halkımız Kobane direnişiyle dayanışma amacıyla ülkenin dört bir yanında sokaklara dökülerek eyleme geçmiş durumdadır. Ülkenin büyük bir bölümünde sokaklar isyan eden kitlelerin militan eylemlerine tanık olmaktadır. Kürtlerle devrimci halk kitlelerinin demokratik tepki eylemlerine azgın faşist terör estirerek saldıran, sokağa çıkma yasağıadeta sıkıyönetim uygulayan ve sivil faşist çetelerini devreye sokan IŞİD’in koruması ve destekçisi AKP iktidarı çoğu Kürt olmak üzere onlarca eylemciyi katletti.
Faşizmin söylemi bir kez daha devrede
Din olgusu ezilenlerin haklı mücadelesine engel olamaz “Kamu güvenliğini ne pahasına olursa olsun sağlayacağız’’, “gösterilere karşı tavrımız acımasız olacak’’ diyen başbakan ve AKP iktidarı, Kürtler ve halk kitleleri karşısında faşist düzenini sağlamakta ve en az IŞİD kadar acımasız olmaktadır. Polisin yetkilerini genişletme hazırlığında olan AKP iktidarı açıktan daha pervasız katliamlara girişeceğinin sinyalini veriyor. Evet son tahlilde dinin gerçek yüzü ve Ortaçağ karanlığının bir temsilcisi olan vahşi IŞİD barbarlığına karşı protestoda bulunan, İŞID gericiliğinin tehdidi altında katliam ve soykırımla yüz yüze olan Kürtleri desteklemek için ve elbette bunlar şahsında demokratik, ilerici ve çağdaş yaşama olduğu kadar, insani değerlere de tehdit teşkil eden
IŞİD’e karşı sokaklara çıkan kitlelere, AKP iktidarı azgınca saldırmış onlarca eylemciyi katletmiştir. Dahası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarında görüldüğü gibi AKP iktidarı gerçekleştirdiği katliamlarla övünmekten de geri durmuyor. Faşist AKP iktidarı onlarca insanın katledilmesini reva görürken, zarar-ziyan hesaplayarak intikam yeminleri edecek kadar hayasızlaşmıştır. Ne “barış’’ süreci denen direniş ve mücadelenin ayak bağı, ne de çözüm manipülasyonu katliamlara sessiz kalmaya asla gerekçe olamaz. Kürtlerin ne AKP iktidarı ve “TC’’ devletine ihtiyacı vardır, ne de emperyalist güçlerin saldırısına! Destan yazan, kahramanca direnen bizzat Kürtlerdir, halktır! Zafer de Kürtlerin ve devrimci halkların onurlu
direnişinin eseri olacaktır. Zafer katliamların değil, katliamlara karşı onurlu direnişin olacaktır; zafer Kobane direnişinin olacaktır. Kürtler yazılan ve yazdıkları tarihten öğrenmelidir. Onların kurtuluşu ve özgürlüğü yine onların direnen ellerindedir. Soykırım ve katliam tehdidi altındaki Kürtlere destek olmak, Kürtler için yine katliama maruz kalmaktır… Kürtler ne emperyalist haydutlardan ne de faşist AKP iktidarından dostluk ummamalıdır. Kobane direnişi büyük bir dev aynası olarak gerçeği göstermektedir, oraya bakmak yeterlidir. Ne Kürtler ve ne de Türkiye halkı AKP iktidarının barbarca gerçekleştirdiği bu katliamları asla kabul etmemeli, etmez ve etmeyecektir de. Kürtler asla bu saldırganlığı ve
Öte yandan “IŞİD bizim için ne ise PKK de odur’’ diyen Erdoğan, PKK ile görüşmeler yürüttüğüne göre, IŞİD’le de görüşmeler sürdürmektedir. Kastettiği bir anlam da budur. Yani Erdoğan IŞİD’le pazarlıkları daha önce de kabul edip savunduğu gibi, bu söylemiyle de savunmaktadır. Çünkü AKP iktidarıyla IŞİD temel hedeflerde, stratejik yönelim ve amaçlarda, yani özde bir ve aynıdır, son tahlilde aynılaşmaktadır. Eylemcilere karşı azgınca gerçekleştirdiği katliamlar, IŞİD’in katliamlarından farklı değildir. Demokratik tepki ve protesto eylemlerine, kaldı ki IŞİD gericiliğine yönelen bu eylemlere karşı bu kadar tahammülsüz ve kudurgan olmak ancak IŞİD ve faşist zihniyetin göstergesi olabilir. AKP iktidarı gerçekleştirdiği katliamla IŞİD’le kan kardeşliğini somutlarken aynı zamanda Kürtlere karşı taşıdığı ve ama gizlediği gerçek niteliğini de sergilemiştir. “Barış süreci’’ ve ‘’çözüm’’ demagojisinin içyüzünü de bu katliamla deşifre etmiştir. Kürtlere karşı beslenen düşmanlık bugün hiçbir manipülasyonla örtülemeyecek kadar açığa çıkmıştır. Kürtlerin AKP iktidarından ve elbette emperyalist güç ve stratejilerden beklentilerinin büyük bir yanılgı olduğu da Kürtler tarafından tecrübe olarak not edilmelidir. AKP iktidarının gerçekleştirdiği bu azgın saldırı ve katliamlara karşın hala kardeşlikten dem vuranlar ya aymazdırlar, ya da burjuva batağa sonuna kadar saplanmış olanlardır. Kardeşlik bir ulusun öteki ulusa
16-31 EKİM 2014 Halkın Günlüğü
köleliği şartlarında olamaz. Bir ulus burjuvazisinin diğer ulusa katliam uygulamasıyla hiç olamaz. Bunu anlamayacak kadar inkarcı olunamaz. Kardeşlik dedikleri sahte bir demagoji ve kaba bir yalandır. Ezenle ezilenin, tahakküm edenle tahakküm altında olanın, zorla egemenliği altında tutanla tutulanın, devletini kurma hakkı gasp edilenle gasp edenin kardeşliği yalandan ibarettir. Ancak bu şartlar değişir, eşit, onurlu ve demokratik bir denge veya birlik içinde kardeşlik mümkün olabilir. Halklar kuşkusuz ki kardeştir. Türk halkıyla Kürt halkı kardeştir… Ama Türk burjuvazisi ve hakim sınıflarıyla mevcuttaki Kürt ulusu kardeş değildir, olamaz da. Erdoğan’ın kuklası yeni Başbakan Davutoğlu’nun açıktan suç işleyerek HDP’yi hedef göstermesi kardeşlikten ziyade düşmanlığın ne demek olduğunu çok iyi göstermektedir. Sivil faşist çeteler parti binalarını basıp saldırılar gerçekleştirirken, kukla başbakan demokrasiye inanan herkes “bu partiye tepki göstermelidir’’ diyerek sivil faşist çetelerine açıktan talimat vermektedir. “Barış’’, “çözüm’’, müzakere diyerek IŞİD terör örgütüyle PKK terör örgütü bizim için aynıdır diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan kardeşliğin değil, düşmanlığın nasıl olduğunu beyan etmektedir. Sakine Cansızlar katliamı, Roboski katliamı vb vs bu kardeşlik demagojisi altında yürütülen düşmanlığın kanıtıydı. Bugün bu düşmanlık çok daha yalın biçimde ve bir kez daha ortaya çıkmıştır.
‘Barış sürecinin’ aldatan başrolü ve HDP Ancak maalesef Kürt Ulusal Hareketi’nin yumuşak karnı olan “barış süreci’’, Kürtlerin faşist AKP iktidarına karşı savaşmasının önünde büyük bir engel olarak ters orantılı bir rol oynamaktadır. Evet taktik bir anlaşma süreci mümkündür ve olağandır da. Ancak bu süreç demokratik zeminde olmakla birlikte, tek tarafın ödünleri, katliamları sindirmesi ve tersinden karşı tarafın her türlü vahşeti uyguladığı tek taraflı imtiyazlar üzerinde kurulan bir süreç olamaz. Faşist AKP iktidarı azgınca saldırıp katliamlar gerçekleştirmekte, bundan övünmekte ve barış sürecinde Kürtlere reva gördüğü ölümler olmaktadır. “Barış süreci’’ adeta faşist saldırıların can simidi olarak kullanılmaktadır. Her türden vahşet ve saldırı gerçekleştirilmekte ama dönülüp “barış süreci devam ediyor’’ denilerek süreç veya yaşanan katliamlar ve saldırılar normalleştirilmektedir. Özünde Kürtler AKP’nin kendisine ne denli düşman olduğunu bildiği ve gördüğü halde “Barış süreci’’ prangası Kürt hareketini esir almayı başarmaktadır. Nitekim bugün tutuşan sokaklar, dökülen kan ve gerçekleştirilen katliamlarla sönmediği halde, esasında “barış süreci”nde ısrarlı olan Kürt Ulusal Hareketi’nin iradesi sokakları AKP lehine söndürmüştür… Faşist AKP iktidarı son derece meşru ve demokratik olan kitlelerin sokak protestolarına azgınca saldırmış, katliam gerçekleştirmiştir. Bu katliamların özü IŞİD katliamlarıyla aynıdır. IŞİD ve faşist AKP iktidarının bu saldırı ve katliamlarına karşı duyarlı herkes sokaklara dökülmeli ve faşist AKP iktidarının küstahlığına ağır bir tokat indirmelidir. Faşist AKP iktidarının eylemcilere uyguladığı katliam ile IŞİD gericiliğinin Kürtlere yönelik saldırılarını sınıf nefretimizle lanetliyor, bu gerici zümrelerin saldırılarında Kobane’de şehit düşen direnişçiler ve Kobane direnişini desteklemek için sokaklara dökülüp AKP iktidarı tarafından katledilen eylemcilerin anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. Bir kez daha Kobane direnişi için destek ve direnişe doğrudan katılma çağrımızı yineliyoruz!
güncel haber 19 Sanatçılar Kobane için alanlarda
Kobané’de Kürt halkına yönelik IŞİD saldırılarını protesto etmek için İstanbul ve Ankara’da aralarında Grup Munzur’un da bulunduğu birçok sanatçı ve grup bir araya gelerek eylemler düzenledi İstanbul’da aralarında Grup Munzur’un da olduğu çok sayıda sanatçı Demokratik Sanatçılar İnsiyatifi’nin çağrısıyla Cevahir AVM’de bir araya gelerek “Bir kez daha direniş yükseliyor topraklarımızda” şiarıyla Kobanê saldırılarına karşı basın açıklaması gerçekleştirdi.
Kobanê’ye yönelik sistemli saldırılar sürüyor Yapılan basın açıklamasında, bütün dünyanın katliamcı IŞİD çetelerinin saldırılarını seyretmekte olduğu, çetelerin bugün hala Rojava, Şengal ve Kobanê’de katliamlarını sürdürdüğü belirtildi. Basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi: “IŞİD vb. ölüm çeteleri eliyle Rojava’nın kalbi olan; devrimin ilan edildiği yer Kobanê’ye sistemli saldırılar başlatılmıştır. Açıktır ki amaç devrimi doğduğu yerde boğmaktır. Fakat bu sefer hesapları tutmadı çünkü Kobane’de direnişin tarihi yeniden yazılıyor ve direniş Kobane’ye sığmayıp Kürdistan’ın ve dünyanın bütün sokaklarına taşarak yükseliyor.”
Ankara’da sanatçılar oturma eylemi gerçekleştirdi Grup Munzur ve MKM üyesi Kürt sanatçıların yanı sıra Diyar, Rojda, Dino ve İbrahim Rojhilat’ın da bulunduğu 44 kişilik grup, Ankara’da Meclis önünde oturma eylemi gerçekleştirdi. Eyleme Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ile HDK-HDP üyeleri destek verdi. "Sanat ve Sanatçılar Rojava’yla Direniyor", "Roj Îroye Sibe Derenge" pankartının açıldığı eylemde kitle, "Bijî berxwedana YPG u YPJ", "Biji Berxwedana Kobanê" sloganları atıldı. Yapılan eyleme ilişkin basın açıklamasını okuyan Sanatçı Meral Tekçi, Rojava'nın on binlerce yıl sonra ilk kez kadının erkekle eşit şekilde yaşama katılmasını ve pratik olarak yaşanan bir sitemin inşasını ifade ettiğini söyledi.
‘Vicdanı olan herkesi Rojava devrimini sahiplenmeye davet ediyoruz’ IŞİD çeteleri eliyle Rojava'nın kalbi olan ‘devrimin’ ilan
edildiği yer olan Kobanê'ye yönelik sistemli saldırıların devam ettiğini belirten Tekçi, çetelerin amacının ‘Rojava devrimini doğduğu yerde boğmak’ olduğunu söyledi. Tekçi, "Rojava’daki katliamlara dur demek için Meclis önünde oturma eylemi gerçekleştiriyoruz. Dünya kamuoyunu duyarlı olmaya çağırmak, Rojava halkının meşru savunmasını desteğimizi haykırmak ve başta Türkiye, ABD, Avrupa, bölgesel ve uluslararası güçlere yaşanacak katliamlardan sorumlu olacaklarını hatırlatmak için Ankara'da bir günlük oturma eylemi gerçekleştiriyoruz. Vicdanı olan herkesi, Rojava devrimini sahiplenmeye ve sınırdaki direnişi yükseltmeye çağırıyoruz" dedi. Daha sonra kısa bir konuşma yapan Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, sanatçıların yaptığı eylemin çok anlamlı olduğunu belirterek, sanatçılar her zaman Rojava, Şengal ve Maxmur'da IŞİD'in yaptığı katliamlara karşı sesini yükselttiğini söyledi. Kurban bayramını da hatırlatan Kaplan, "Kobane'de bayram yoksa Türkiye’de de bayram yoktur" şeklinde konuştu. Yapılan konuşmalardan sonra sanatçılar, görüş ve tepkilerini dile getirdi. Eylem sanatçıların seslendirdiği Kürtçe ve Türkçe şarkılarla devam etti.
Grup Munzur’dan Kobané direnişi için şarkı IŞİD’in Kobanê’ye saldırıları ve Kürt halkının direnişi sürerken, yaşanan destansı direnişin sanat ürünleri de oluşmaya başladı. Çalışmalarını Yüz Çiçek Açsın Kültür Merkezi’nde sürdüren devrimci müzik grubu Grup Munzur, Şengal’de Ezidi Kürtlerin katledilmesi ve Kobanê’de IŞİD’in saldırılarına karşı direnen Kürt halkının mücadelesine atfen, “Berxwedana Şengal u Kobanê” isimli bir şarkı besteledi. Grup Munzur bestelediği şarkıya ilişkin şu açıklamaları yaptı: “IŞİD çetelerinin Kobanê’ye yönelik saldırıları sürerken Kürt ulusunun vermiş olduğu destansı direniş de devam etmektedir. Bizler Grup Munzur olarak Kobanê özelinde tüm Kürdistan’da direnişin sesine ses katmak için ‘Berxwedana Şengal u Kobanê’ adlı çalışmayı hazırladık. Kobanê direnişini selamlıyor ve tüm halkımızı dayanışmayı büyütmeye davet ediyoruz.”
20 güncel haber DHF Kobane’yle dayanışmayı büyütüyor 16-31 EKİM 2014 Halkın Günlüğü
Demokratik Haklar Federasyonu (DHF) IŞİD’in Kobane’ye yönelik saldırıları sürerken bulunduğu her alanda ülkede geliştirilen dayanışma eylemlerine katılarak aktif rol almasının yanı sıra, bir kampanya örerek İstanbul Okmeydanı ve Sarıgazi’de dayanışma çadırları açtı. Dersim’de ise DHF ile Ovacık ve Mazgirt Belediyelerinin kurduğu heyet Suruç’a gitti IŞİD’in Kobane’ye yönelik saldırılarına karşı tüm dünyada ve ülkemizde devrimci demokratik ve ilerici kesimler dayanışma eylemlerini sürdürürken, DHF de yapılan tüm eylemlere örgütlü bulunduğu her yerde katılarak aktif rol oynadı. Bunun yanı sıra özel kampanyalarla Kobane ve Şengal halkıyla dayanışmayı büyüten DHF, İstanbul Sarıgazi ve Okmeydanı’nda dayanışma çadırı açarak erzak topladı. DHF Dersim örgütlülüğü ile Ovacık ve Mazgirt Belediyeleri ise bir heyet oluşturarak Kobane’yle dayanışmayı büyütmek için Suruç’a gitti.
Dersim’de DHF’den Kobane ve Şengal'e yardım kampanyası DHF Dersim örgütlülüğü Kobane ve Şengal'de devam eden saldırı, zulüm ve talana karşı başlatılan kampanya dahilinde toplanan erzakları 4 Ekim’de Dersim Kültür Derneği önünde bir kamyona yükleyerek Mazgirt Belediye Başkanı Tekin Türkel, Ovacık Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu ve DHF Dersim örgütlülüğünden oluşan bir heyetle Suruç’a yolladı. Heyet yola çıkmadan önce Dersim Kültür Derneği önünde bir araya gelinerek DHF adına bir açıklama yapıldı. Açıklamayı yapan Mazgirt Belediye Başkanı Tekin Türkel, ''Zulüm ve zulmedenlere karşı omuz omuza mücadele günüdür. Rojava, Şengal, Kobane'de zulmeden IŞİD'i kınıyoruz. Devrimci, demokrat, yurtsever ve aydın güçlerin mücadeleyi yükseltmesinin zamanıdır.'' dedi. 5 Ekim’de Urfa’nın Suruç ilçesine varan heyet toplanan erzakları burada Kobanê’ye yollanması için yardım toplama merkezine teslim etti. Heyet daha sonra direniş nöbet yerlerini gezip halkla bir araya geldi. Qop Köyü’nde bulunan direnişçilerle bir araya gelen Mazgirt Belediye Başkanı Tekin Türkel yaptığı konuşmada, Kürt halkının onurlu direnişini selamladığını sadece yardımlarla sınırlı kalmayacaklarını ve bu işin öznesi olacaklarını belirterek devrimci dayanışmanın önemine dikkat çekti. Aynı gün içerisinde sınır köyleri olan Alizer ve Dewşan Köyü’ndeki direnişçilerle devrimci dayanışma örneği gösterildi. Dewşan Köyü’nde yapılan ziyaret sırasında faşist T.C.’nin devletinin kolluk güçleri içerisinde DHF’lilerin de bulunduğu kitleye gaz bombalarıyla saldırdı. Jandarmanın, halka azgınca saldırması sonucu çoğu çocuk ve yaşlı olmak üzere çok sayıda kişi yaralandı ve atılan biber gazlarından etki-
lendi. Jandarma ile halk arasındaki çatışmalar uzun bir süre devam etti. Kitle daha sonra Qop Köyü’ne çekilerek direniş nöbetini burada sürdürdü. Kobane’ye yönelik saldırıların giderek arması sonrasında DHF Dersim örgütlülüğü 8 Ekim’de bir açıklama yayınlayarak “Tüm bu kapsamlı ve çok yönlü gelişen emperyalist saldırılar karşısında Kürt ulusunun meşru militan mücadelesi güçlendirilmelidir. Ezilen ulusların kurtuluş yolu radikal devrimci mücadele çizgisiyle olacaktır. Emperyalizm ve onun sadık uşakları, ezilen uluslar ve azınlıklara, barış ve demokrasi getirmeyeceği getiremeyeceği bugün yine ayyuka çıkmıştır. Bundan dolayıdır ki söylenecek tek şey sokaklarda barikatlarda Kürt ulusuyla mücadele siperlerinde söylenmelidir. Başkan Mao'nun on yıllar önce ifade etmiş olduğu 'insanın bilinçli dinamik rolü' bugün yaşamsallaştırılmalı ve iradenin gücü gösterilmelidir. Bu vesileyle yeniden çağrımızı yineliyor ve tüm üye ve taraftarlarımızı direnişi büyütmeye çağırıyoruz. DHF Dersim örgütlülüğü olarak 10 Ekim Cuma günü yeniden direniş alanlarında olacağımızı belirterek kalbi Kobane'de atan tüm dostlarımızı da seyirci değil bu eylemlerin öznesi olmaya çağırıyoruz.” dedi. Yapılan açıklamanın ve çağrının ardından DHF üye ve taraftarlarının da bulunduğu geniş bir heyet, 11 Ekim’de BDP ile birlikte Kobane direnişiyle dayanışma için Suruç’a doğru yola çıktı.
DHF’den İstanbul’da Ortadoğu halklarıyla dayanışma çadırları Öte yandan DHF İstanbul örgütlülüğü IŞİD’in Kobané’deki Kürt halkına uyguladığı katliam ve saldırıları teşhir etmek ve Kobané halkıyla dayanışmayı büyütmek için dayanışma kampanyası başlattı. Kampanya kapsamında 6 Ekim’de Okmeydanı Sibel Yalçın Parkı’nda dayanışma çadırı kuruldu. Sibel Yalçın Parkı’na kurulan dayanışma çadırı öncesi DHF Okmeydanı örgütlülüğü, Okmeydanı sokaklarında ve kahvelerde halka ajitasyon çekerek tüm halkı, Kobané halkıyla dayanışmaya ve kurulan dayanışma çadırını sahiplenmeye çağırdı. DHF Ok-
meydanı örgütlülüğü dayanışma çadırına ve kampanyaya ilişkin yaptığı açıklamada şunları ifade etti: “Emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda özelde Ortadoğu halklarına genelde ise dünya halklarına uyguladığı zulüm gün be gün katmerleşerek devam etmektedir. Değişen savaş stratejilerine eşgüdümlü olarak besleyip büyüttüğü radikal İslamcı terör örgütü IŞİD (DAİŞ) eliyle Kürtlere, Êzidilere, Alevilere bir bütün olarak dünya halklarına kan kusturmaya devam etmektedir. Ortaçağ’dan kalma yöntemlerle kafa kesen, tecavüz eden, kurşuna dizen IŞİD teröristleri, takvimler 15 Eylül’ü gösterdiğinde ise tanklarla, ağır silahlarla Kobané’yi kuşatmıştı. Stratejik öneme sahip olan Kobané 2 haftayı aşkın bir süredir kuşatma altındaki bir ulusun topyekün direnişine sahne olmaktadır. Bugün ilericilere, demokratlara, yurtseverlere ve devrimcilere düşen görev Kobané direnişine destek olmaktır. Bu perspektifiyle DHF ve YÇKM olarak Sibel Yalçın Parkı’nda açtığımız çadırda Kobané için yardım toplayıp, topladığımız yardımlarla birlikte Suruç’a hareket edeceğiz. Bu noktada tüm Okmeydanı halkını Kobané halkıyla bütünleşmeye davet ediyoruz.” Dayanışma çadırında kısa sürede çok sayıda gıda ve yardım malzemesi toplandı. Okmeydanı halkının yoğun ilgisiyle karşılaşan DHF faaliyetçileri, halkla yaptığı sohbetlerde emperyalistlerin ve onun beslemesi olan IŞİD’in Ortadoğu üzerindeki kanlı planlarından ve bölgedeki halkları birbirine kırdırma politikalarından bahsederek, Türkiye ve Kuzey Kürdistan halklarının bu katliam ve saldırılar karşısında sokağa çıkması gerektiğini ifade etti. BDP, Halk Cephesi ve Halkevlerinin de aralarında bulunduğu devrimci demokratik kurumlar da çadırı ziyaret ederek dayanışma mesajlarını iletti. Dayanışma çadırını ziyaret eden Grup Munzur ve Korosu ise kavga türkülerini kitleyle paylaştı. IŞİD saldırılarının tırmanması ve Kobane’nin güvenliğinin tehlikeye düşmesiyle birlikte DHF bir açıklama yayınlayarak tüm örgütlü güçlerini dayanışma için eyleme çağırdı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
"Demokratik Haklar Federasyonu olarak faaliyetçilerimiz başta olmak üzere tüm üye ve taraftarlarımızı ve de bu katliamlara göz yummayacak tüm duyarlı halkımızı Kobané halkı, Şengal halkı ve de Rojava halkıyla dayanışmayı yükseltmeye çağırıyoruz. Türkiye Kuzey Kürdistan coğrafyasında bulunan tüm devrimci, demokrat ve yurtseverleri Kobané halkıyla bütünleşmeye, mücadeleyi yükseltmeye, tüm alanları mücadelenin sıcak birer mevzisi haline dönüştürmekle görev başına davet ediyoruz.” Yaşanan gelişmeler sonrasında DHF Okmeydanı örgütlülüğü çadırı 7 Ekim’de kaldırma kararı alarak yardımların Yüz Çiçek Açsın Kültür Merkezi (YÇKM)’ne bırakılabileceği belirtti. DHF Kobanê’de devam eden IŞİD katliamlarına ve saldırılarına karşı bütün üye ve taraftarlarıyla sokaklara çıkmaya ve Kürt ulusunun direnişini sahiplenmeye çağırdı. İstanbul ve Dersim dışında DHF Bursa ve İzmir örgütlülükleri de Kobane ve Şengal için bir dayanışma kampanyası yaparak erzak topladı. DHF İzmir örgütlülüğü kampanya dahilinde topladığı erzakları bölgedeki halka ulaştırılmak üzere İzmir TMMOB’a teslim etti.
Ankara Dayanışması Suruç’taydı Öte yandan DHF’nin de bileşeni olduğu Ankara Dayanışması üyeleri 4 Ekim’de Kobane için topladığı yardım malzemelerini bölgeye ulaştırmak ve direnişe destek olmak için Ankara’dan Suruç’a yola çıktı. Aralarında DHF’lilerin de olduğu Ankara Dayanışması bileşenleri Suruç’a ulaştığında, askerler ve polisler tarafından engellendi. Polis Suruç girişinde destek amacıyla gelenlere arabalarına binerek geri dönmeleri yönünde baskı yaptı. Kitlenin geri adım atmaması üzerine polis halka TOMA’yla saldırdı. Ankara Dayanışması polisin tüm engellemelerine karşın, Suruç’un Dewşan Köyü’ne ulaştı. Köyde yerel halkın ve dışarıdan destek amacıyla gelenlerin sınır nöbeti günlerce devam etti.
16-31 EKİM 2014 Halkın Günlüğü
21
Nedir ölümsüzlük: Zilan’a ve Arin’e “Bilirim gözlerinin güzelliğini Bir anne şefkatinde okşayan tüm sıcaklığınla Bilirim çiçeklerin en renklisini en kokulusunu Bilirim dünya güzel Bilirim dünya yaşanası” Sinan Kukul “Duyun artık! Açın gözlerinizi, biz vatanı elinden alınmış, dünyanın dört bir tarafına muhacir gibi dağılan bir halkın evlatlarıyız. Bizler artık dağlarımızda, ovalarımızda özgürce ve insanca yaşama olanaklarına kavuşmak istiyoruz. Kan, gözyaşı ve zulüm halkımın kaderi olmamalı artık. Barışa, kardeşliğe, sevgiye, insana, doğaya ve yaşama en çok sevgi dolu olan biziz. Bu sevgidir, bizi savaşa zorlayan. Ölmek ve öldürmek istemiyoruz. Ama özgürlüğümüzü kazanmanın da başka yolu yoktur. Bu savaşın suçlusu emperyalist güçler ve onun uşağı TC’dir. Susmak en büyük suçu işlemektir. Eğer gözlerimizin önünde akan bu kanı görüyor ve sessiz kalıyorsanız, en büyük suçlu sizlersiniz.
Bütün insanlığa sesleniyorum! Eğer bu insanlık suçunu işlemek istemiyorsanız, Kürdistan halkına omuz verin, destek olun, Emperyalizmin dumura uğrattığı beyinlerinizin ve yüreğinizin pasını silin ve bir halkın özgürlük çığlıklarına kulak verin. Bu seste kardeşlik var, insanlık erdemleri var, dostluk var.’’ 30 Haziran 1996… Dersim Dağları’ndan günümüze uzanan çığlıkların sahibi özgürlük çağrıcısı Zilan’ın satırları, zalimin zulmüne karşı verilen en amansız mücadelenin Kürt kadınlarının omuzlarında devleştiğini adeta gözler önüne seriyor. Zilan; bedeni ve zihni köleleştirilen her kadının barbarlığa karşı mücadelesinin sınırının olmayacağını gösteriyor. “Kürt kadınının direniş sembolü olmak istiyorum” diyen Zilan inancıyla, cesaretiyle korku salıyor zulmedenlerin yüreğine, ardından gelenlerin kinini biliyor harlandırdığı ateşle. Bir halkın var olma savaşına eşlik eden kadın mücadelesinde yepyeni bir sayfa açıyor ve iktidar odaklı hesaplar peşinde koşanlara tarihi mesajlar veriyor. Feda edilen bir beden, erkek egemen düzene meydan okuyan binlerce Zilan’ın, düşmanın kulağını sağır eden zılgıtlarını muştuluyor. 15 Eylül 2014… Dünyanın dört bir tarafına muhacir gibi dağılan bir halkın evlatları; kan, gözyaşı ve zulüm geleneğinin halkının kaderi olmadığını onurlu bir yaşamın ısrarıyla anlatmaları tam da
Zilan’ın efsaneleşen hayaletinin aramızda olduğunu gösteriyor bize. Zilan’ın hayaleti; zorba, erkek egemen düzeni reddeden, barbarlığın beyninde patlayan Arin’in özgür yaşamı selamlayan bakışlarından anlatıyor bizlere efsanesinin Kürt kadınlarını özgürleştirinceye kadar zalimlerin yakasını bırakmayacağını. 6 Ekim 2014… Dersim’den Kobane’ye uzanan, tarihte her daim sermayeye hizmet eden bu uğurda palazlanan eli kanlı katil sürülerine karşı, bir direnişin, bir var oluşun kanıtıdır Arin’in feda eylemi. Zilan’ın çelikleşen iradesinin saldığı korku, Arin’in tertemiz gülüşüyle veryansın ettiriyor tarihin çöplüğünde parçaları dağılanlara.
‘Direnen Kürt kadını daha son sözünü söylemedi’ Sahi nedir ölümsüzlük… Gılgameş’in Utanapişti’sinin ölümsüzlük iksirinden öte, kendi yaşamını bir halkın ötekileştirilen kültürüne, kimliğine sahip çıkmaktaki ısrarın gerektirdiği kendi yaşamını feda etme bilincini taşıyan Zilanlarla, Arinlerle derinlik kazanıyor. “Direnen Kürt kadını daha son sözünü söylemedi” dediler Arin’in yodaşları Arin’in ardından. Kadına tecavüz eden, kadını savaş ganimeti olarak gören, onu köle olarak satan zihniyetin ve onun tetikçilerinin en küçük bir kırıntısı yeryüzünden silinene kadar, Kürt kadınlarının zılgıtları özgürleşen Rojava’dan yankılanana, yakınları gözlerinin önünde katledilen, hiçbir şeyden habersiz gözyaşlarının arasında kuru ekmeğini dişleyen çocuklara çalınan masalsı çocukluğunun hesabı verilene kadar son sözü söylemeyecek Kürt kadınları. Anne Arin ve savaşçı Arin, birbirine o kadar kenetlenen bu iki toplumsal kimlik, çocukların özgür bir dünyada yaşam düşünü gerçekleştirme iradesinin, kadının gücüyle kadının bilinciyle mümkün olabileceğini gösterdi. Barbarlığın yok olmaya mahkum varlığını parçalarken, salkım saçak çoğalan kadın bilincinin güzelliğinde kök salan, dünyayı yaşanılası kılma uğrunda feda eylemleriyle ölümsüzleşen Zilanların, Arinlerin direniş tutumunu anlayabilmek için bugün tüm direncimizle, azmimizle Kobane direnişinin yanında olmamız gerekiyor. Tarihin karanlığını yırtan bu cesur kadınların inadını, ısrarını kuşanmak, vahşileşen koşulların alt edilmesinde önemli bir görev olarak kendini dayatıyor. Bu bilinci, bu ısrarı kuşanan kadınların dünyayı değiştirme iradesine sahip olabileceği gerçeği, Zilan’ın ve Arin’in öğrettiği, ardında bıraktığı geleneğin unutulmayacak bir parçasıdır.
Okur yazısı
ANTAGONİZMA ≫ muzaffer oruçoğlu
YAKLAŞAN BELA
S
on serhildanları ve sokak çatışmalarını sadece Kobane'deki duruma bağlayamayız. AKP'nin Kürtleri uzun süreden beri oyalamasının bu olayların patlamasında büyük payı vardır. AKP, Kürtlerin karşısında, Odysseus'un karısı Penelope'nin taktiğini uygulamış, geniş yığınların sabrını zorlamış, Kobane ise bu sabrı taşıran son damla olmuştur. Penelope, bildiğiniz gibi kendisini istemeye gelen taliplerine, 'hele biraz bekleyin, şu elimdeki bezi örüp bitirdikten sonra içinizden birisiyle evleneceğim,'der. Kocasının savaşta ölmediğine ve bir gün geleceğine inanan kadın, elindeki bezi gündüz örer, geceleyin ise söker ve böylece sonu gelmez örme işinin cılkını çıkararak taliplerin sabrını taşırır. Serhildan çekildi, ölüler gömüldü. Peki hayat sükunete kavuştu mu? Hayır. Namlunun ağzına İŞİD' i değil, PKK'yi ve Suriye devletini koyan AKP, izlediği açık düşmanlık politikasıyla çok daha büyük olayların zeminini döşüyor. Suriye'deki üslerinden ve Irak'tan her gece Kobane'ye güç yığan IŞİD, "İslam'ın Gözü" olarak ilan ettiği Kobane'yi almakta kararlı görünüyor. Kobane'nin düşüşünü sadece Kürtlere karşı değil, asıl Koalisyona karşı bir zafer olarak ilan edip, dünyanın çeşitli yerlerindeki taraftarlarına moral verecek. Kobane'nin düşüşü, Kobane'ye koridor açılıp askeri destek verilmesi önerilerine şiddetle karşı çıkan AKP'yi de sevindirecektir. Düşmanı olduğu özerk bölge yıkılmakla kalmayacak, hava saldırılarıyla İŞİD'in yenilemeyeceği savı güçlenecek ve Esat'a karşı bir saldırı savaşının da önü açılmış olacak. Hesap bu. AKP'nin hesaba katmadığı tek nokta, Esat'a karşı bir savaşın, İran, Hizbullah, Rusya ve biraz da Çin'e karşı dolaylı bir savaş olduğu noktasıdır. Verdiği sözleri tutmayan, sokaklar karışınca da hemen Apo'ya koşan, ondan bir sükunet mesajı rica eden böylesi bir hükümet, Ortadoğu’da, tüm dünyayı etkileyecek bu denli bir macerayı nasıl göze alabiliyor, anlamış değilim. Anladığım tek nokta, Kürtlerin, felaketlerden güçle çıktıklarıdır. Kürtler, tezgahlanmakta olan bu son felaketten de güçle çıkacaktır.
Onur Vakfı Kurucusu Avukat Ahmet Cihan ve Sabah’ın oğlu Taylan Cihan’ı genç yaşında bedenen kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz. Annesi ve Babası başta olmak üzere tüm aile fertlerinin başı sağolsun.
DEMOKRATİK HAKLAR FEDERASYONU YENİ DEMOKRASİ AİLELERİ BİRLİĞİ
Gazetemiz eski faaliyetçilerinden ve DHF taraftarı Cemal Ozan’ın babası Haydar Ozan, 6 Ekim 2014’de tedavi gördüğü Ege Üniversitesi Hastanesi’nde yaşama gözlerini yumdu. Değerli ailemizin, dostlarımızın ve tüm yakınlarının başı sağolsun
DEMOKRATİK HAKLAR FEDERASYONU İzmir Örgütlülüğü
22
güncel
16-31 EKİM 2014 Halkın Günlüğü
Borsalar meselesİnde
ANLAMAYAN ve çarpıtan kİm? Bilindiği üzere MKP yapmış olduğu 3. Kongresinde, emperyalizmin yüzyıllık tarihindeki değişimlerini ele alıp, gelmiş olduğu son duruma dair bazı çıkarsamalar yapmıştı. Bunu yaparken de emperyalizmi en nesnel ve kapsamlı şekilde tahlil edip ortaya koyan Lenin yoldaşın kimi öngörülerinde yanıldığını da borsalar özgülünde ortaya koymuştu. Partizan Dergisi ise MKP 3. Kongre kararlarını eleştiren Haziran 2014 tarihli özel bir sayı yayınladı. Geçen sayımızda olduğu gibi, bu sayımızda da bankalar ve borsalar meselesini özet olarak ele almaya çalışacağız “Kenan Evren’den Bismarck yaratmak’’ başlıklı yazıda, bizi Lenin’i anlamamakla itham ederek, Lenin’den alıntı yaparak bunu kanıtlamaya çalışıyor. Lenin’in “Emperyalizm” adlı eserinden yapılan alıntı şu: “Başka bir deyişle, eski kapitalizm, serbest rekabet kapitalizmi, mutlak ve vazgeçilmez düzenleyicisi borsayla birlikte, ortadan ebediyen kaybolmaktadır. Geçici bir dönemin belirtilerini taşıyan, serbest rekabet ve tekel karışımı yeni bir kapitalizm, onun yerini alıyor. Böylece soru kendiliğinden doğmaktadır: Bugünkü kapitalizmin bu ‘geçiş’i neye yöneliyor? Ne var ki, burjuva bilginleri bu soruyu sormaktan korkuyor.’’ (Emperyalizm, sf:42) Lenin yoldaşın bu kadar açık ve berrak sözlerinden ne anlaşılmaktadır? Borsaların da serbest kapitalizmle birlikte ortadan kalkacağı, hem de ebediyen ortadan kalkacağı anlaşılmaktadır. Yani borsa, serbest kapitalizmde “mutlak ve vazgeçilmez düzenleyici’’ olarak işlevinin bittiğini, bunun yerine “bankaların hisse senetleri borsasıyla kaynaşarak onu içine emdiğini’’, (Lenin, Marksizmin Bir Karikatürü ve Emperyalist Ekonomizm, sf: 54) bu nedenle de kapitalizmin tekelci aşamasında borsaların ekonomi üzerinde belirleyici bir öneminin kalmadığını anlıyoruz. Biz böyle anlıyoruz. Peki, bu kadar yalın bir belirlemeyi anlamayan veya Lenin’i çarpıtan kim? Biz mi, Partizan mı? Bakalım ve görelim.. Partizan, Lenin’in esasta ilgili yazısında borsalarla ilgili olmadığı, esas olarak burjuva yazarlarla bankalarla ilgili olduğu zorlama yorumlar sıralayarak; “Ortadan kaybolan şey olarak borsa değil serbest rekabetçi kapitalizm ifade edilmektedir.’’ (Partizan, Özel Sayı, 2014, sf:92) demektedir. Partizan yazarının anladığı budur.
Dogmatizmin ufku her zaman dardır ve Prokrüst yatağıyla sınırlıdır. O, yaşamın akıp giden gerçeğinden kopuktur. Okuduğunu bile anlamaktan uzaktır. Bozuk bir saatin bile günde iki kez doğruyu gösterdiği esprisini, Partizan için rahatlıkla ifade edebiliriz. Dostumuz, okuduğunun yarısı olan, serbest rekabetçi kapitalizmin ortadan kaybolduğunu doğru anlamış. Ancak diğer yarısı olan “mutlak ve vazgeçilmez düzenleyicisi borsayla birlikte ortadan ebediyen kaybolduğu’’nu anlamakta ciddi bir sorunla karşı karşıyadır. Partizan, ustaların da kimi öngörülerinde yanılabileceği, “yanılmayanın ve hata yapmayanın ölüler ol-
duğu’’ (Lenin), bu yanılgının da ustaların ustalığına ve komünistliğine en küçük bir leke düşürmeyeceği gerçekliğini kavrayamadığından dolayı, aslında kendisine sorup cevaplaması gereken soruları sıralıyor. Lenin’in yanılmadığını ispatlamak için sıraladığı sorular şunlar: “Peki, bugünkü borsanın tekelci mali sermayenin egemenliğinde bir araç olduğu tespiti Lenin’in tespitiyle uyumsuz mudur? Borsalar emperyalizm çağına uygun bir nitelik kazanan bir araç haline gelmemiş midir? Sermaye akışkanlığını sağlama da borsalar yeniden yapılandırılarak bir ihtiyaca yanıt verir hale getirilmemiş midir?’’ (Partizan Özel Sayı, sf:93) Evet, biz de tam bu sorular ve bu sorulara ek olarak; borsaların, üretimin her alanına hükmeden sadece senetlerin el değiştirdiği kumarhaneler olmakla kalmadığı, aynı zamanda petrol, döviz, değerli madenler, tarım ve sanayi ürünlerinin taban ve tavan fiyatlarının belirlendiği yeni borsaların oluşturulmasıyla dünya ekonomisinde belirleyici faktörlerden birisi haline gelmemiş midir? diye soruyoruz. Lenin’in ebediyen ortadan kaybolacağını öngördüğü borsalar, ortadan kaybolmuş olduğu veya önemlerinin azalmış olduğu yerde emperyalizm sürecinde tam tersi bir seyir izlemektedir. Dünya ekonomisinde oynadığı büyük rollerle, emperyalist kapitalizmin vazgeçilmez aracı haline gelmiştir borsalar. Borsalar geçmişte serbest rekabetçi kapitalizmin ‘mutlak ve vazgeçilmez düzenleyicisiydi, bugün ise emperyalist kapitalizmin mutlak ve vazgeçilmez düzenleyicisidir. Lenin yoldaş, yukarıda aktardığımız öngörüsünde yanılmıştır. Partizanın soruları bile Lenin yoldaşın yanılgısının utangaçça itirafıdır aslında. Ama dostlarımız bunu görmek, kavramak ve kabul edip, açıkça söylemek yerine, “Lenin ..borsayla ilgili değildi, burjuva yazarların bankaların işlevine dair kapitalizmin yeni niteliğini açığa çıkarması üzerinedir’’ (sf:92) gibi mazeretlere sarılmaktadır. Bilim mazeret kabul etmez. Gerçeği kabul etmek yerine mazeretlere sığınmak, meselelerin özünü kavramamaktır.
Partizan Lenin’i anlamadığımızı ve çarpıttığımızı iddia ediyor ‘Tasfiyecilikte Yeni Bir Aşama’ başlıklı bölümde ise, yine Lenin yoldaştan bir alıntıyla, Lenin’in yanılmadığını, bizim Lenin’i anlamadığımızı ve çarpıttığımızı kendisini zorlayarak kanıtlamaya çalışıyor. Alıntıları vermiyorsunuz gibi demogojilere muhatap olmamak için, okuyucuyu sıkma pahasına ilgili alıntıyı tekrarlamak zorundayız: “Değişen şey yalnızca hisse senetleri borsasının gücünün artışıdır. Çünkü mali sermaye, banka sermayesiyle kaynaşmış olan
16-31 EKİM 2014 Halkın Günlüğü
TUTSAK PARTİZAN
≫ cafer çakmak
MAOİST İLKELERDEN HAREKETLE DOGMATİZMİ PARÇALA
B
ilgi kuramımız; algısal/ampirik, tanıma/tanımlama ve kavramsal süreçlerden geçerek cisimleşir. Algısal/ampirik aşamada, olguların tek tek özelliklerini algılayıp tanımaya çalışırız. İkinci aşamada ise bu olguları tanımaya, diğer olgularla ilişkisini, dış koşullarla bağıntısını anlamaya çalışırız. Ve son aşamada, bu sarmal hareket bilincimizde kavramsallaşmaya evrilir. Bu süreç, bilgi kavramımızın nesnelliğe ve dolayısıyla maddi toplumsal yaşama, toplumsal yaşamın her bir sürecine bağlı olduğunu gösterir. Toplumsal yaşamdaki gelişmeler bilgilerimizi ve düşüncelerimizi değişime uğratır. Peki bilginin gelişme sürecinin materyalist teorisini, günümüzde yaşanan olgu ve olaylarda veya Proletarya Partisi içerisindeki gelişmelerde yaşamsallaştırabiliyor muyuz?
en yüksek, tekelci düzeydeki sanayi sermayesidir. Büyük bankalar hisse senetleri borsasıyla kaynaşır ve onu içine emer.’’ (Marksizmin Bir Karikatürü ve Emperyalist Ekonomizm, sf:54) Bu alıntının hemen arkasından sorulan soru şu: ’’Bu borsaların etkisini yitirdiği biçiminde yorumlanabilir mi?’’ (sf:20) Başka nasıl yorumlanır? Borsalarla kaynaşıp onu içine emen hangisi? Bankalar. Şimdi tam da burada Partizan’a bir ilkokul sorusu sormak kaçınılmaz oluyor; emilen mi etkisini yitirir, emen mi? Dostlarımız bu ilkokul sorusuna doğru cevap verebilecek kapasitededir herhalde, zira bu kadar da geri olmadıkları düşüncesindeyiz. Hisse senetleri borsasıyla kaynaşan büyük bankaların, borsaları içine alıp emerek gerilettiği ve eski gücünü ve rolünü bankaların devraldığını bu kadar açık ve net ifade eden Lenin yoldaşı anlamayan ve çarpıtan kim oluyor acaba? Zorlamalara gerek yok sevgili dostlar. Olanı doğru okuyalım, doğru yorumlayalım. Lenin’e göre bankalar tarafından emilip, ortadan ‘ebediyen yok olacak’ olan borsalar, bugün tam tersine, bankaları kendisine bağlamış ve mali oligarşiyi yönetir hale gelmiştir. Bu gerçeklik orta yerde dururken, çubuğu tersine bükerek, Lenin kesinlikle savunulamaz. Lenin yoldaş, emperyalist kapitalizmin ve kapitalist kurumların geleceğine dair öngördüğü gelişmelerin de kanıtladığı üzere, esas itibarıyla doğrudur. Ancak, serbest rekabetçi kapitalizm sürecinde ekonominin temel ve vazgeçilmez düzenleyicisi olan borsalara dair öngörüsünde ise yanılmıştır. Bu da gayet doğaldır. Çünkü herhangi bir şeyin, nitelik olarak, içinden geçtiği değişim sürecinde eski kurumların gelecekte neye evrilip, gelecekteki rollerinin neler olacağını tam anlamıyla öngörülemeyebilir. Bu bağlamda, Partizan’ın, Lenin yoldaşın oldukça net vurgularını doğru okuyup, doğru yorumlamaktan bile malül olduğu bir konuda, öngörüsünde yanılmış olan Lenin yoldaşın değerinden zerrece bir şey kaybettirmez. Anlamak ve kavramak, doğru anlamak ve kavramak, bütün bunlar için doğru tarih ve parti bilinci, bilimsel zeminler üzerine oturan Marksist- Leninist- Maoist çizgi, yönelim, muhasebe, doğru ve yanlışlarıyla bütünlüklü yaklaşım son derece ciddi ve göklere çekilen temiz kızıl bayrağımızın gerekli görevidir.
Bilincimiz/düşüncelerimiz maddi yaşamın yansıması ise toplumsal yaşamda değişim olduğu halde düşüncelerimiz olduğu gibi mi kalacak? Düşüncelerini maddi yaşamdan koparanlar doğru konumlanabilir mi? Doğru konumlanamayanların açmazını, materyalist bilgi teorisinin zayıflığı ve MLM felsefesini kavrama zayıflığına yorabiliriz. Zira sistemli düşün dünyasına sahip olmayan, nesnel değişimi ve ilerlemeyi okuyamaz. Alanımızdaki kimi yol arkadaşlarımızın MLM kavrayışı çok geri olduğundan nesnel olguları hesaba katamayarak dogmatik anlayıştan beslenmeye devam etmektedir. Nesnelliği ve toplumsal değişimleri/süreçleri okuyamayanların düşüncelerinin değişmeyeceğini, bunun sonucunda kah sola kah sağa yalpalayarak feveranları koparıp, sekter tutum ve davranışlar takınacaklarını kestirmiyor değildik. Nesnel sürece dair bilgi edinmeyenin tökezleyeceği, yalpalayacağı, sorunlara, olay ve olgulara tek yanlı, öznel, parçalı, üstünkörü bakacağı kaçınılmazdı. Alanımızdaki dogmatik, sağ- oportünist, goygoycu fertlerin hal-i pür melali tam da budur. Maalesef mevcut formülasyonların nesnel durumun gerisinde kaldığını hatırlatanlara hakaretler yağdırıp, çığlık çığlığa histerilere tutulan bu çizgi sahiplerinin ilk başvurduğu argümanların ve yaftalamacıların yabancısı değiliz. “Sağa kaydılar” ile başlayan cümleleriyle sağ- oportünist düşün dünyalarını perdelemeye çalışırken, sekter özelliklerini gizleyemiyorlar. Açıkçası bütün ikna, eleştiri ve ikazlarımıza karşın değişmeyip felsefi idealizmin batağına saplandıktan sonra savrulup gitmelerine zerre kadar acımıyoruz. Diyalektik- materyalist düşünce sisteminden kopuk olan pratiğin sonuç almada tökezlemeye mahkum olacağını bilmekteyiz. Gelişmenin ve ilerlemenin tıkacı olan, kavgamızın öznesi olan kitleleri ve yoldaşlarını birer nesneden ibaret sanan şeflerin devrime ve mücadeleye faydasının dokunacağını düşünmek saflık olacaktır. Felsefi idealizmden beslenen ve diyalektik tarihsel materyalizmden kopan, bazen sağ bazen de sol oportünizmin temsilcisi olan bu şefleri yel değirmenleriyle baş başa bırakıp, MLM felsefesiyle yolumuza devam ede-
ceğimizi bir kez daha söylerken, pratik yoluyla doğru bilgiye açılan kapılardan bir bir geçmekten korkmadan ve çekinmeden cüretle ilerleyeceğiz. Alan kurumsal mekanizmamız, Maoist ilkelerden şaşmadan yenilenip gelişmek ve daha ileriye gitmek için dogmatizmi parçala perspektifini önüne görev olarak koymuştur. Egemen sistemin bütün saldırılarına karşı mevzilerimizde politik tutarlılığımızı sağlamlaştırırken, bulunduğumuz alanlarda kolektif ve planlı çalışmalarımızı gevşetmeden sürdürüp goygoycu sağ oportünizme, tasfiyeciliğe ve hizipçiliğe karşı parti birliğini güçlendirip 3. Kongremizin önümüze koyduğu kısa, orta ve uzun vadeli görevleri alanımız özgünlüğüyle, diyalektik yöntemlerle bağını kurup bir türlü güçlendiremediğimiz Maoist Parti kültürünü inşa etmekle sorumluyuz. Her yeni sürecin kendine özgü kaçınılmaz sıkıntılar ve sorunları, yeni görev ve sorumlulukları da taşıdığının bilincindeyiz. Bu bilinçle, evvela alanımızda sol- sekter tarz ve anlayışa maruz kalan, sessizce süreci izleyen yoldaşlarımızı dinlemek, onların haklı eleştirilerini, önerilerini dikkate alarak tüm eksikliklerimizi birlikte ortadan kaldırabileceğimizi bıkmadan usanmadan anlatmakla başlayabiliriz. Yine, komünal yaşamı tahayyül eden bizlerin alanımızda bunu layıkıyla yaşamsallaştıramadığımız ve en küçük tepkileri anında çözmeyip, birikip patlamasına yol açtığımız nedenler üzerine düşünmeliyiz. Özellikle 2000 yılı sonrası F tipi sisteme geçilmesiyle birlikte bireysel yaşamın tercih edilir hale gelmesi düşündürücü değil midir?! Maoist Parti kültürümüz komünal yaşam felsefesini esas almaktadır. Komünal yaşam; maddi ve manevi ortaklaşmaya, kültürel birliğe ve paylaşıma dayanır. Bu yaşam, katı kural ve çizgileri dıştalar. İhtiyaç ve karşılıklı sorumluluk bilincini esas alıp katı kurallardan daha esnek ve değiştirilebilir kurallara ve buradan da yalnızca ihtiyaç ve sorumluluk bilincine evrilmelidir. İçeriden dışarıya açılarak genişletilmelidir. Sorumluluğumuzun sırf alanımızda belirlenmiş metre karelere sığdırılamayacağını bir kez daha yüksek sesle haykırma zamanıdır. Dışarıdaki yoldaşlarımızın kalp atışlarının ritmini duyumsadığımızı gösterecek işçi havzalarında/grevlerde, mitinglerde, yürüyüşlerde flamalarımızın neden görünmediğine; yayınlarımızın sıkıntılarla çıkartıldığına; kadın katliamlarına karşı yapılan protestolarda yeteri düzeyde katılım sağlayamayışımıza; hapishanelere ilişkin kampanyalar örgütleyemeyişimize; dinamik olan gençliğin içinde olamayışımıza; inanç gruplarının, azınlıkların haklarının ve onların demokratik taleplerinin örgütleyicisi olamayışımıza; Kürdistan’da önderimiz Kaypakkaya’nın yaktığı meşaleyi niçin harlandıramadığımıza ve Rojava devrimini uzaktan izlediğimiz üzerine sıraladığımız sorunlarımıza eklenecek birçok olguyu gözeterek perspektifler sunma, önerilerle, eleştirilerle diğer mevzilerde de bulunabileceğimizi göstermeliyiz.
Halkın Günlüğü
1 YILLIK ABONELİK ÜCRETİ:
Yurtiçi 54 TL
Yurtdışı
108 EURO
HESAP NUMARALARI Ertaş ÖZTÜRK adına İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (TL) 1002 30000 1153314 İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (Euro) 1002 301000 1107308 İş Ban. İst. Aksaray Şubesi: (CHF) 1142699 İş Bank. İst. Aksaray Şubesi: (Sterlin) TR110006400000210021174906 KARDELEN BASIM-YAYIM REKLAM GÖSTERİ ORGANİZASYON LİMİTED ŞİRKETİ Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Serdar Kaya Yayın Türü: 15 Günlük Siyasi Gazete-Yaygın Süreli- Yönetim Yeri: Büyükparmakkapı Sokak NO: 22 Kat: 5 BEYOĞLU/İSTANBUL
Teknik Hazırlık: Kardelen Yayımcılık Mahmut Şevket Paşa Mah. Sivas Sok. No:2 Kat:3 Okmeydanı/İSTANBUL Tel-Fax: (0212) 238 37 96
Baskı: SM. Matbaacılık Adres: Çobançeşme Mah. Sanayi Cad. Altay Sokak NO:10 A- Blok Yenibosna Bahçelievler-İST Tel ( 0212) 654 94 18
ROJANEYA GEL Di çalakiyên Kobanê de 40 kes hatin kuştin
Ji bo mezinkirina berxwedaniya Kobanê û prostesto kirina piştgiriya DAİŞ ya desthilatdariya AKP'ê tevahiya welatê çalakiyan pêk hat. Di van çalakiyan de Polês êriş bir li ser çalakvanan û ji 40'î zêdetir çalakvan jiyana xwe ji dest dan Ji bo protesto kirina piştgiriyên ku dewletê faşîst Tirk dide çeteyên DAİŞ'ê, li tevahî erdnigariya welatê, ji aliyê gel ve çalakiyan hatin lidarxistin. Di van çalakiyan de Polês êriş bir li ser çalakvanan û ji 40'î zêdetir çalakvan jiyana xwe ji dest dan. Lê gel, dijî êrişên polêsan berxwedaniya xwe hê bilind kirin û çalakiyên xwe domandin. Li Stenbolê jî, wek Okmeydanı, Sarıgazi, Gazi Mahallesi, Taksim, Esenyurt'ê, li gelek navendan êrişên polês pêk hat. Li navçeya Kadıköy'ê jî polêsên dewletê êriş birin ser çalakvanan, xêynî van jî, ji destpêka çalakiyên berxwedaniya Kobanê yekemîn roj, girseyên ku dixwastin bimeşin li ber lîseya Galatasaray rastî êrişên polêsan hatin. Polês, bi gazên îsotan û fişekên plastîk ve êriş kir. Bêrovajî van êrişan jî gel belav bû, lê çendek şunde li Dolapdere ji nû ve kom
bûn û dîsa berê xwes dan li lîseya Galatasaray'ê, lê polês jî ji nû ve êriş kir. Piştî van pefçûnan, komê çalakvan du par bûn, parek xwe gihand li ber lîseya Galatasaray, parek ji wan jî di nav kuçeyan de bi polêsan ve têkoşiyan.
Milîtanên MKP/PHG'ê bi polêşan şer kir Ev pêvajoyê ku ji bo piştgirtina Kobanê li her derê bilind dibe, milîtanên MKP/PHG û YDG-H jî taybet li sentên Okmeydanı, Gazi Mahallesi û Sarıgazi'yê tevî polêsan dijberî hev hatin, ketin nav pevçûnan, bi vî hawî jî xwastekên xwe ya mezinkirina berxwedaniya Kobanê nîşan dan. Di van çalakiyan da polês bi gazên îsotan, bi bombeyên dengê û bi TOMA'yan êriş kir, li ser gelê jî rasterast bi fîşekên tivingan ve êriş kir. Di van çalakiyan de, taybet li Antep, Amed, Van, Batman û li çend cihên welatê, ji 40 kesî zêdetir welatî jiyana xwe ji dest dan. Ligel van yekan, li navçeya Esenyurt a Stenbolê jî komek ji bo protestokirina êrişên çete ya li ser Kobanê kom bûn, lê li vir jî çeteyên Hizb-ul Kontra êriş anî li ser çalakvanan, di vir de welatiyek ku navê wî Mert Degirmenci ye, ji devê xwe birîndar bû, piştî çend rojan jî, dehê meha Cotmehê jiyana xwe ji dest da. Li Amed'ê, li semta Şehitlik'ê jî Mesûd Me-
nekşe ku emrê wî 42 sal bû, bi êrişî polêsan birîndar bû, ji bo mudexeleya bijîşkan ew rakirin li Nexweşxaneya Dicle Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, piştî dermankirinê jî ji nexweşxanê şandin malê xwe, lê piştî demek dîsa nexweşiya wî giran bû, di 11'ê Cotmehê jî jiyana xwe ji dest da. Di van çalakiyan de tenê li Amed'ê bi êrişên polêsan 13 kes, li Wan'ê jî 2 kes jiyanên xwe ji dest dan.
Li Wan û Sêrtê mirinan berdewam bû Li wan'ê, di çarçoweya protestoyên Kobanê de bi êrişên polêsan Yunus Aktaş jiyana xwe ji dest da. Di 9'ê Cotmehê de çalakiyên ku li mehla Suphan a Wan'ê hatin li darxistin, Aktaş bi guleyên polêsan ve bi giranî birîndar bû, li nexweşxaneya herêmî jiyana xwe ji dest da. Li Sêrt'ê jî dîsa di van çalakiyan de Davut Nas hate qetilkirin. Davut Nas, piştî êrişî polêsan 2 roj şunde li kuçeyê hate dîtin, rakirin nexweşxaneyê, lê demek şunde jiyana xwe ji dest da. Bi êrişen polêsan, Yusuf Çelik, Necmettin Çelik, Mehdi Erdoğan ve Kamil Taş jî li Sêrt'ê jiyanên xwe ji dest dan.
Li mêrdîn'ê 6 kes jiyanên xwe ji dest dan Li Mêrdîn'ê jî di van çalakiyan de 6 kes ha-
tin qetil kirin û jiyanên xwe ji dest dan. Ewên ku hatin qetil kirin, navên wan: Sinan Toprak, Bilal Geze, Mehmet Erdoğan, welatiyê Sûud Fehad İbrahim Elduveric û Welatiyên Sûrî Abdullah Muhammed Latif û Abdülkerim Seyhan. Li Edene jî li ser êrişên polêsan dîsan Ahmet Albay, li Elihê (Batman) Ahmet Demir, li Mûş'ê jî Hasan Buksur hatin qetil kirin.
Daxuyaniyên fermî ne rast in Li gorî idîayên Wezîrê Karên Hundir Efkan Ala, di van çalakiyan de 33 kes jiyanên xwe ji dest dane, 351 kes birîndar bûne, hezar û 24 kes hatine binçavkirin û 58 kes jî hatine girtin. Lê di navbera daxuyaniyên fermî û rastî de nakokî hene. Di rastî de 40 kes jiyanên xwe ji dest dane û yên ku giranî birîndarin û dermana wan hê didomin jî hijmarên wan gelek in. Li himberî van çalakiyan êriş û qetlîam jî hê berdewam in. Di serî de Serokomar Erdoğan û Serokwezîr, bi hijmareke mezin ve rêveberên dewletê, bi tehdît û mebesta tirsandinê ve çûn li ser gel û hewl dan ku gel hildin bin zewt û zorê û bitirsînin. Ew berpirsên dewletê, di heman demê de çalakiyên polêsan jî wek xebateke rast binav kirin û parastin. Ew rêveberên dewletê, berdevkbûna dewletê faşîst jî ji kesekî re nehêlandin. Çalakiyên gel a bi biryar jî li her derê welat didomin.