ÖZGÜRLÜĞE KAÇIŞ *
İKİ BÖLÜM (Fantastik Kurgu)
(8-14 Yaş)
EŞREF KARADAĞ
* İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Eğitim Yönetmenliği’nin, ‘Okul Tiyatrosu’ kavramına uygun oyun yazma yarışması “İkincilik” ödülü.
1
ÖZGÜRLÜĞE KAÇIŞ
OYUNCULAR KOCAGÖZ
:Küçük bir ahır faresi. Akıllı, özgürlük tutkunu...
BİLGİN
:Hemstırların lideri, yaşlı bir hemstır.
UZUNTÜY
:Anne hemstır. Meraklı.
DİKEN
:Genç bir hemstır. Karamsar, her şeye muhalif…
KAHVE
:Kahverengi, genç bir hemstır.
DİKKULAK
:Kocagöz’ün kardeşi.
PAMUK
:Uzuntüy’ün yavrusundan biri.
YUMAK
:Uzuntüy’ün diğer yavrusu.
İHTİYAR
:Ahır farelerinin lideri… Katı, tavizsiz…
KUYRUKSUZ
:Kocagöz ile Dikkulak’ın annesi.
EFENDİ
:Hemstırların sahibi, yetiştiricisi. Kalıplı bir insan…
(Seçilen müziklerin çocukların katılımını sağlayacak, hareketli, canlı nitelikte olması yeğlenmelidir.) I. BÖLÜM Birinci Sahne Birinci bölümde sahne, hemstırlar için kocaman bir kafestir. Kulis kapısını kafesin kapısıdır. Sahnenin sağ tarafında içinde yemlerin (cips ve benzeri) bulunduğu büyükçe bir kap, hemen yanında da su içebilecekleri bir sebil bulunmalıdır. Sahnenin solunda ve ortasında hemstırların yatması için birer şezlong konulmalıdır. -Tavandan sarkıtılıp sahne zeminine sabitlenmiş kalın ve sık iplerle kafes sanısı güçlendirilebilir.Hayvanların kostümlerinde sıkıntı çekilecek olursa ek aksesuar (kulak, kuyruk vs) ve makyajlarla çağrışım gerçekleştirilebilir. Hemstırların sahibi olan Efendi’nin üzerinde beyaz bir önlük bulunmalıdır...
2
(Perde açılmadan önce ‘tak’ diye kuvvetli bir ses duyarız. Sonra bir adam kötü bir şekilde uzun uzun gülmeye başlar. Adamın gülme sesine ‘Kocagöz’ün (farenin) imdat çığlıkları eklenir. Kısa süre verilecek olan gülme ve imdat çığlıklarından sonra perde açılılır. Dev kafes içindeki hemstırları görürüz. Hepsi günlük yaşantısındadır. İriyarı bir adam, koltuğunun altına sıkıştırmış olduğu yarı baygın halde bulunan ‘Kocagöz’ü getirip hemstırların içine atarcasına bırakır.) KOCAGÖZ
-(sayıklar gibi) Anne! Dikkulak! Anne! Anneciğim!
DİKEN
-(şaşkın) Bu kim şimdi? Pat diye kafesimize geliverdi…
BİLGİN
-Hişş! Durun bakalım. Bir anlayalım…
KOCAGÖZ
-Anne! Dikkulak… Nerdesiniz?
UZUNTÜY
-(alaylı) Bizi annesi sanıyor sersem… (taklitle) Gel yavrucuğum, buradayım.
(kahkaha atar) PAMUK
-Anne, bu kim?
YUMAK
-Anne! Anne!
UZUNTÜY
-Hıh! Bir sizin kıskanmanız eksikti…
DİKEN
-Kafeste yer kalmadı… Efendi ha bire misafir getiriyor… (Bilgin’e) Nerede
yatacak bu? BİLGİN
-(alaylı) Yerde yatıyor görmüyor musun?
KOCAGÖZ
-(sersem) Sizleri çok özledim. Nerdesiniz? (bayılır)
Hemstırlar, yatmakta olan Kocagöz’ü izlemektedirler. Sessizliği, anne hemstır Uzuntüy bozar) UZUNTÜY
-(ayağıyla dürterek) Hey! Hey! Sen kimsin?
BİLGİN
-Hımm… Şimdi anladım.(küçümseyerek) Bu bir sokak faresi…
UZUNTÜY
-Sokak faresi mi?
BİLGİN
-Evet. Yatışındaki iğrençliğe baksana! Sanki leş gibi…
DİKEN
-Uyansana sokak faresi! (gülerek) Çok yorulmuş…
BİLGİN
-Bizi duyacağını sanmıyorum. Bayıldı…
UZUNTÜY
-Uyan! Haydi uyan! Aç gözlerini!
BİLGİN
-(paylar) İşine bak Uzuntüy! Bize ne sokak faresinden?
DİKEN
-Bilgin haklı… Bize ne oluyor ki? Bırakalım yatsın öyle. 3
BİLGİN
-Hem ne olduğunu, kim olduğunu bile bilmiyoruz. (fısıltıyla) Ya Efendi’nin
adamıysa? LABARBA
-Efendi'nin adamı! Efendi’nin adamı!
BİLGİN
-(elini burnuna götürerek) Şiişşşt! Sessiz olun… Efendi buralarda.
PAMUK
-Anne! Anne! Bu kim?
UZUNTÜY
-Bir yabancı…(es) Öğreneceğiz bakalım.
BİLGİN
-Öğrenecek bir şey yok. Dedim ya; alt tarafı bir sokak faresi…
UZUNTÜY
-Hey yabancı! Haydi, aç gözlerini!
LABARBA
-Yabancı! Yabancı!
YUMAK
-Anne! Anne! Bak! Yabancı kıpırdıyor.
KAHVE
-Rahat bırakın! Kendinde değil, görmüyor musunuz?
DİKEN
-Kahve, sana ne oluyor yahu?
KAHVE
-Yapmayın, yazıktır…
UZUNTÜY
-(Diken’e) Akraba mısın sokak faresiyle… (güler)
BİLGİN
-Diken’i bilirsiniz… Yüreği sevgi doludur.
UZUNTÜY
-Bayılmış bu! Gözlerini yeni açıyor!
DİKEN
-Uyansın da soralım.
UZUNTÜY
-Hey yabancı! Heey! Bizi görüyor musun?
PAMUK
-Hey! Hey!
YUMAK
-Hey! Şen kimşin?
BİLGİN
-Yeter artık Uzuntüy! Kesin şamatayı!
DİKEN
-Bilgin doğru söylüyor. Şurada üç kuruşluk keyfimiz var; onu da mahvettiniz.
UZUNTÜY
-(tersler)Tamam be! Sana mı diyorum? Yat işte yattığın yerde.
DİKEN
-(heceleyerek) Ses-siz ol!
UZUNTÜY
-(Kocagöz’e) Ben Uzuntüy! Sana diyorum yabancı! Hey! Duymuyor musun?
(Kocagöz yattığı yerden usulca kalkar. Şaşkın bakışlarla çevresini izlemektedir. Sağa sola doğru sendeleyerek bir iki adım atar. Bıyıklarını oynatarak odayı koklar. İçinde bulunduğu kafesi güzelce inceledikten sonra kendisine şaşkın bakan hemstırlarla göz göze gelir.) UZUNTÜY
-Yabancı! Ben Uzuntüy! (es) Sen kimsin?
PAMUK
-Kimmiş?
DİKEN
-(alay ederek) Bu dilsiz bir sokak faresi… Boşuna uğraşma!
KAHVE
-Biraz saygılı ol Diken! Ayıp yahu! 4
DİKEN
-Ne var? Yalan mı? Şuna baksana; nasıl da aval aval bakıyor.
BİLGİN
-Tamam çocuklar! Bir sokak faresi için kavga edilmez.
(Kocagöz içinde bulunduğu kafesin ayrımına varır. Birden paniğe kapılarak sağa sola koşmaya, kafesin parmaklıklarını zorlamaya başlar. Bunu öylesine korku ve dalgınlıkla yapar ki, kahkahayla kendisine gülen hemstırları bile duymaz.) UZUNTÜY
-(gülerek) Boşuna! Boşuna! Çıkamazsın!
DİKEN
-(kahkahayla) Şuna bakın! Çıldırdı sanki…
KAHVE
-Şok geçiriyor… Değil mi Bilgin?
BİLGİN
-(gülerek) Efendi’yi tanımıyor da ondan. Bu kafesleri oyuncak sanıyor.
UZUNTÜY
-(gülerek) Çıkamazsın yabancı! Hırpalama kendini…
LABARBA
-(gülerek) Çıkamazsın! Çıkamazsın!
(Koşuşturmaktan yorulan Kocagöz, soluk soluğa kalarak, parmaklıklara tutunup çaresiz gözlerle hemstırların kahkahalarını seyretmeye başlar. Kısa süreli bu göz göze gelme durumu hemstırların kahkahasını bıçak gibi keser) BİLGİN
-Adın ne?
DİKEN
-Yanıt versene! Dilin yok mu? (es) Benim adım Diken…
KAHVE
-Benim adım da Kahve…
KOCAGÖZ
-Kocagöz… Benim adım Kocagöz.
BİLGİN
-Kimsin? Nesin?
KOCAGÖZ
-Ben bir ahır faresiyim.
DİKEN
-Fare mi? O da ne?
BİLGİN
-Nasıl ad öyle o? (gülerek) Ko-ca-göz… Ko-ca-göz…
LABARBA
-(gülerek) Kocagöz! Kocagöz!
KOCAGÖZ
-(sinirli) Annem koymuş… Hem, ben adımı seviyorum.
UZUNTÜY
-Nereden geldin?
KOCAGÖZ
-Ahırdan.
PAMUK
-Neyden geymiş anne?
UZUNTÜY
-Ahırdan, dedi. (Kocagöz’e) Ahır da ne?
KOCAGÖZ
-Ahır işte… İneklerin, koyunların bir arada yaşadığı yer.
DİKEN
-(hemen söyler) Ahır ne Bilgin? 5
UZUNTÜY
-(hemen) İnek ne?
KAHVE
-(hemen) Bilgin, koyun nedir?
BİLGİN
-(utançla başını öne eğer) Bilmiyorum. (es) Yıllarım bu kafeslerde geçince…
KOCAGÖZ
-Siz… Cezalı mısınız?
LABARBA
-Ceza ne? Ceza ne?
KOCAGÖZ
-Ben cezalıyım da…
UZUNTÜY
-Cezalı mı? Neden?
KOCAGÖZ
-O insanın peynirini yedim. (üzgün) Üç gündür açtım…
BİLGİN
-Ne peyniri?
KOCAGÖZ
-Kedi de yaklaşınca; kendimi buraya attım. (başıyla gösterir) Yan odaya…
DİKEN
-Bilgin, ne diyor bu?
BİLGİN
-Bilmem ki… Ben de anlamıyorum.
KOCAGÖZ
-(iştahla anlatır) Bir de baktım ki; ortada kocaman bir peynir… Hemen
atladım üstüne. Sonra… UZUNTÜY
-Ne oldu?
KOCAGÖZ
-Kapan üzerime kapandı…
UZUNTÜY
-Kapan ne?
KOCAGÖZ
-İnsanın tuzağı… (kızar) Ee, siz de hiçbir şey bilmiyorsunuz canım!
BİLGİN
-O insan… Efendimiz… O bizim efendimiz.
LABARBA
-Efendimiz! Efendimiz!
UZUNTÜY
-(minnetle) Yiyeceğimizi, suyumuzu o verir bize… O olmasa aç kalırız.
KOCAGÖZ
-Aç kalmazsınız. Dışarıda yiyecek çok… (es) Annem olsaydı…
UZUNTÜY
-Ne oldu annene?
KOCAGÖZ
-Hep o kedinin yüzünden…
BİLGİN
-Kedi mi? O da ne? Bir canavar mı?
KOCAGÖZ
-Ahırda, samanlıkta yaşıyorduk…
DİKEN
-Ahır ne? Bir tür kafes mi?
KOCAGÖZ
-(es) Annem, karnımızı doyurmak için bizi yasak bölgeye götürdü.
UZUNTÜY
-(merakla) Ee?
KOCAGÖZ
-Orası… Sarı kedinin yeriydi.
DİKEN
-Sarı kedi ne? Efendi mi?
KOCAGÖZ
-(öfkeyle) Bize saldırdı. Kaçtık. Annem…
BİLGİN
-Buraya nasıl geldin?
KOCAGÖZ
-(üzgün)Sokaklarda öylesine dolaştım. Üç gün aç kaldım… 6
DİKEN
-Kafesimizde ne işin var?
KOCAGÖZ
-Kapıyı açık görünce buraya giriverdim. Sonra kapan…
BİLGİN
-(gülerek) Efendi’nin kapanına yakalandın…
KOCAGÖZ
-Evet… Gerisini de biliyorsunuz.
DİKEN
-Git buradan! Yabancı istemiyoruz kafesimizde.
KOCAGÖZ
-Zamanı geldi mi gideceğim.
BİLGİN
-Ne zaman? Sen onu söyle.
KOCAGÖZ -Siz beni boş verin… Söyleyin, buradan çıkmak istemez misiniz? (Hemstırlar kendi aralarında bakışırlar. Hepsinin gözlerinde garip bir korku belirir. Hepsinin bakışı Bilgin’e yöneldiğinde, Bilgin’den sertçe yanıtlar.) BİLGİN
-(çıkışır) Bizim burada rahatımız iyi!
KOCAGÖZ
-Bana öyle görünmüyor…
BİLGİN
-Sen kim oluyorsun bize akıl verecek?
UZUNTÜY
-Çocukların kafasını karıştırma! Ne var ki dışarıda?
KOCAGÖZ
-Özgürlük! Dışarıda özgürlük var.
DİKEN
-(küçümseyerek) O da neymiş?
KOCAGÖZ
-(duygusal bir şarkıya başlar) Koşabiliyorsan uzaklara, Tüm gücünle çayırlarda. Rüzgâr okşarken alnını, Güneş öper yanaklarını. Özgürlük budur işte…
BİLGİN
-Ne işe yarar özgürlük? Aç birinin karnı doyar mı onunla?
UZUNTÜY
-Yalanır mı, temiz bir su damlası gibi…
DİKEN
-Sıcak bir yuva olur mu bir hemstıra?
KOCAGÖZ
-Her şey… Özgürlük her şey olur bir fareye…
UZUNTÜY
-Saçma!
KOCAGÖZ
-İster ahırda gezersin, istersen insanların evinde…
DİKEN
-Yalan bunlar!
KOCAGÖZ
-Canın sıkılırsa çıkarsın kırlara doğru.
BİLGİN
-Kandırma bizi!
KOCAGÖZ
-Mis gibi böcekler bulur yersin. 7
DİKEN
-Sus artık yeter!
(Kocagöz, kafes içinde bir o yana, bir bu yana dans edercesine koşmaktadır) KOCAGÖZ
-Bitkiler, tohumlar… Hele bu mevsimde doyum olmaz tatlarına…
BİLGİN
-(bağırır) Yeteeer! Kes!
(Kısa süreli sessizlik yaşanır) DİKEN
-İyi de… Bizim yemeğimiz de, suyumuz da önümüzde.
BİLGİN
-Üstelik de dışarıda kedi diye bir canavar varken…
KOCAGÖZ
-Anlamıyorsunuz beni… Anlayamazsınız?
DİKEN
-(taklit eder) Anlamıyorsunuz beni…
KOCAGÖZ
-Çünkü siz hiç özgür olmadınız.
DİKEN
-(taklit eder) Özgür olmadınız…
KOCAGÖZ
-(elini kulağına götürür) Özgürlük binlerce ses duymaktır doğada.
DİKEN
-(dinlemez) Lay lay lay lay lom!
KOCAGÖZ
-Her sesin kimin olduğunu bilmektir.
DİKEN
-(arkasını döner) Pam pam pam! Lay lay lay!
KOCAGÖZ
-Bazen de o seslere katılmak için şarkı söylemektir.
DİKEN
-Bak ben de söylüyorum. Lay lay lay!
KAHVE
-(bağırır) Kes artık şunu! Bırak da anlatsın özgürlüğü…
KOCAGÖZ
-Otlar, samanlar arasında dans etmektir…
(Kocagöz dans ederek şarkı söylemeye başlar. Hemstırlar gözlerine inanamazlar. Bu arada Pamuk ile Yumak da kol kola girmiş, Kocagöz’ün dansına eşlik etmektedirler.) KOCAGÖZ
-Bir rüya gördüm dün gece, Dans ediyordu kedi ile fare. Annem dürtünce uyan diye, Çözüldü bu garip bilmece. Çiftçi ambara koymuş buğdayı, Çatıya asmış ayvayla narı. Sarı kedi uykuya dalınca, Fareler saray yapmış ahırı.
UZUNTÜY
-(şaşkın) Çıldırmış bu fare! Ne yaptığını bilmiyor… 8
LABARBA
-Çıldırmış! Çıldırmış!
DİKEN
-Başını bir yere vurmuş olmalı… Normal değil bu.
BİLGİN
-Diken doğru söylüyor… (es) Çılgın bir sokak faresi bize akıl öğretemez!
KAHVE
-Güzel şeyler anlatıyor Bilgin. Niye dinlemiyoruz?
BİLGİN
-Uzuntüy, çocukları uzak tutmalısın bu deliden…
KOCAGÖZ
-(coşkuyla) Özgürlük her zaman başka yerde olmaktır…
DİKEN
-Hıh! Yine başladı…
KOCAGÖZ
-Bazen bir ağacın kovuğunda, bazen de dikenler arasında…
UZUNTÜY
-Biz fare değiliz… Senin gibi her yerde dolaşamayız.
KOCAGÖZ
-Özgürlük eşit yapar herkesi…
UZUNTÜY
-(uzun tüylü bol kürkünü okşayarak) Kürkümüz kirlenmez mi öyle
yerlerde? DİKEN
-Baksana, senin kürkünle bizimki aynı mı?
KOCAGÖZ
-Siz dışarıya çıkmaktan niçin korkuyorsunuz?
Kısa süreli şaşkınlık ve sessizlik) KOCAGÖZ
-Daha önce bir şey mi oldu?
(Korkulu gözlerle birbirlerine bakmaya başlarlar. Sorusunun hemstırlar üzerindeki şok etkisini ayrımsayan Kocagöz devam eder.) KOCAGÖZ
-O insan… Size niçin bakıyor?
BİLGİN
-Efendimiz…
KOCAGÖZ
-Bu güzel yiyecekleri, temiz suları niye veriyor?
BİLGİN
-Bizi seviyor.
LABARBA
-Seviyor! Seviyor!
KOCAGÖZ
-Korkuyorsunuz ondan. Hem de çok korkuyorsunuz.
UZUNTÜY
-Hayır! Korkmuyoruz…
KOCAGÖZ
-Evet, korkuyu gözlerinizden okuyabiliyorum.
(Sahne arkasından bir cep telefonu sesi duyarız. Efendi konuşarak girer.) BİLGİN
-Bu Efendi’nin sesi… Buraya geliyor! Kes sesini artık!
KOCAGÖZ
-Birileriyle konuşuyor… 9
EFENDİ
-(girer) Evet… Evet doktor. Hemstır mı istiyorsunuz? Kaç tane? (es) Beş mi?
KOCAGÖZ
-Doktorun biri hemstır istiyor.
EFENDİ
-Deneylerde mi kullanacaksınız? (es) Ama beş tane veremem.
KOCAGÖZ
-Hem de beş tane…
EFENDİ
-Yavru mu istiyorsunuz? (es) Tamam, elimde iki tane küçük var ama… Onları
bir arkadaşımın çocuğuna vereceğim. KOCAGÖZ
-Kötü haber Uzuntüy… Pamuk ile Yumak’ı satmış Efendi.
UZUNTÜY
-(şaşkın) Yalan söylüyorsun!
KOCAGÖZ
-Hişşş! Durun bakalım başka neler öğreneceğiz.
EFENDİ
-Size üç tane verebilirim. Yok, yok… Çok istemiyorum. Tanesini elliden
sayarım. KOCAGÖZ
-Sizi de doktora sattı…
BİLGİN
-(fısıltıyla) Sessiz ol sokak faresi! Senin yüzünden başımız derde girecek?
KOCAGÖZ
-İnsanlar bizim söylediklerimizi anlamaz… Meraklanmayın!
EFENDİ
-Ne zaman alacaksınız? (es) On gün sonra mı? Anlaştık doktor…
KOCAGÖZ
-Doktor on gün sonra gelecekmiş…
KAHVE
-Doğru mu bunlar?
KOCAGÖZ
-Ha, az kalsın unutuyordum. Elimde bir de normal fare var. Onu da alır
mısınız? KOCAGÖZ
-Eyvah! Beni de satacak!
BİLGİN
-Şişşşş! Yanına geliyor!
EFENDİ
-Normal fare… Tabi ki genç… (es) İşinize yarayabilir. Hediyemiz olsun. (es)
Tamam, onu da ayırdım. (es) Anlaştık… (perde kapanır) (Kısa ara)
10
İkinci Sahne (Perde açıldığında aynı sahneyi görürüz. Efendi gitmiştir.) KOCAGÖZ
-(gülerek) Efendi beni de verdi…
BİLGİN
-Neden gülüyorsun peki?
KOCAGÖZ
- Doktor bizi on gün sonra alacakmış.
UZUNTÜY
-Eee?
KOCAGÖZ
-On gün sonra ben burada olmayacağım.
DİKEN
-Geziye mi gidiyorsun?
KOCAGÖZ
-Kaçacağım…
BİLGİN
-Buradan mı? Güldürme bizi!
DİKEN
-Bu fare gerçekten deli…
KAHVE
-Nasıl kaçacaksın?
KOCAGÖZ
-(sesini kalınlaştırır) Ben kocaman bir fareyim… Bir yolunu bulurum.
(Bütün hemstırlar katılarak güler) KOCAGÖZ
-Bana güldüğüne pişman olacaksınız!
YUMAK
-Anne, koykuyoyum…
PAMUK
-Ben de koykuyoyum.
UZUNTÜY
-Korkmayın çocuklar, bu bir zır deli…
KOCAGÖZ
-Demek ki çıkanlar bir daha geri dönmedi… Korkunuzu anlıyorum.
BİLGİN
-(sinirli) Sen kimsin bize nutuk çekecek! Haddini bil!
LABARBA
-Kimsin? Kimsin?
UZUNTÜY
-Sen kimsin?
BİLGİN
-İnsanların dilini nereden biliyorsun?
KOCAGÖZ
-Ben her şeyi bilirim… Çok şey öğrendim hayattan. Ahırdaki insanlar da böyle
konuşuyor. (Herkes yine susar. Gözlerini Kocagöz’e dikip beklemektedirler. Kocagöz ise yanıbaşında duran yemlerden ağzına bir tane atar ve kafesin içinde volta atmaya başlar.) KOCAGÖZ
-Bu yiyecekler çok güzel… Buradan damlayan su da…
BİLGİN
-İşimiz var bu deliyle…
KOCAGÖZ
-Ama… Bedeli pek ağır… 11
DİKEN
-Sen hiç yorulmaz mısın?
KOCAGÖZ
-Özgürlük… Özgürlük gibisi yok.
PAMUK
-Anne öjgüylük iştiyoyum!
KOCAGÖZ
-Söyleyin, bir parçacık yiyecek uğruna böyle bir kafeste, korku içinde
yaşamaya değer mi? KOCAGÖZ
-Bu yavruları nasıl veriyorsun?
UZUNTÜY
-(üzüntüyle) Altı yavrumu götürdüler… Bunları olsun…
BİLGİN
-(Uzuntüy’e sertçe bakar, sonra Kocagöz’e sorar) Diyelim ki özgürlüğü
istedik… Peki, buradan çıkabilecek miyiz? KOCAGÖZ
-(kendinden emin) Her şey istemekle başlar…
DİKEN
-Hani bu çılgın fareyi dinlemeyecektik? Hepimizin kafasını karıştırdı.
KAHVE
-Dinlemekte ne var Diken?
DİKEN
-Doğru söylediğini nereden bileceğiz?
LABARBA
-Nereden bileceğiz?
BİLGİN
-Susun! Susun! Onu dinlediğimizi kim söyledi? Konuşuyoruz yalnızca.
DİKEN
-Yalnızca o konuşuyor Bilgin…
BİLGİN
-Ya bizi kandırıyorsan? Ya, Efendi’mizin gizli habercisiysen? Hı?
LABARBA
-Haberci! Haberci!
KOCAGÖZ
-Doğru söylediğimi kanıtlayamam. Bunu öğrenmek istiyorsanız dediklerimi
yapmalısınız. (es) Kafeslerinizden kurtulmak istiyor musunuz? (Hiçbir hemstırdan ses çıkmaz. Derin düşünceler içinde hepsi gözlerini Bilgine diker.) BİLGİN
-Bizim gibi soylu yaratıklar bir sokak faresini mi dinleyecek? Tamam, kapa
artık çeneni! KOCAGÖZ
-Keyfiniz bilir! Ben buradan kuyruğumu sallayıp giderken, sakın arkamdan
yalvarmayın. BİLGİN
-Burada mutluyuz. Değil mi arkadaşlar?
DİKEN
-Mutluyuz!
BİLGİN
-Diğerlerinin sesini duyamadım? Sizler mutlu değil misiniz?
UZUNTÜY
-Artık yavrularımı feda etmek istemiyorum…
DİKEN
-Ne diyorsun Uzuntüy?
UZUNTÜY
-Dışarısı? Dışarısı çok mu güvenli? (yüzünü ekşiterek) Üstelik kendi
yiyeceğimizi kendimiz bulmak zorundaymışız… 12
DİKEN
-(ellerini göğsünde bağlayarak) Ben yokum arkadaş! Bir çılgının aklına uyup
rezil olmak istemem! BİLGİN
-Ben… Şimdilik kararımı vermedim. Ya sizler? Sizler ne diyorsunuz bu işe?
YUMAK
-Çıkayım! Çıkayım!
PAMUK
-Evet, çıkayım!
KAHVE
-Çocuklar haklı… Ben de çıkma taraftarıyım.
BİLGİN
-Şimdi durum karıştı. Oylama yapmak zorundayız.
DİKEN
-(kararlı) Oylamanın sonucu ne olursa olsun, ben kalacağım.
UZUNTÜY
-(kararsız) Ben… (yavrularına bakar) Sanırım bu konuda kararsızım.
Ama… gitmek istiyorum. BİLGİN
-Gitmek isteyenler elini kaldırsın! Haydi, kaldırın ellerinizi de görelim!
(Yumak, Pamuk, Kahve ve Uzuntüy ellerini kaldırırlar) BİLGİN
-(Diken’e) Tek başına ne yapacaksın burada?
DİKEN
-Ben yalnız değilim. Sen de benimlesin, değil mi Bilgin?
BİLGİN
-Ama… Ben kararımı vermedim daha.
KAHVE
-Burada ölüm sıramızı mı bekleyelim?
KOCAGÖZ
-Kim ne istiyor, bunu konuşarak öğreneceğiz.
KAHVE
-Efendi’nin yiyeceğini, suyunu istemiyorum. Küçük dostumuza inanmaktan
başka şansımız yok. LABARBA
-Gidelim! Gidelim!
KOCAGÖZ
-Tamam… Madem gitmek isteyenler çoğunlukta, o zaman işe başlamalıyız…
İlk yapacağımız içinde bulunduğumuz kafesleri incelemek. KAHVE
-Nasıl? Bu inceleme neye yarayacak?
KOCAGÖZ
-Çok şeye… Kafesimizin en zayıf noktasını bulmak zorundayız.
(Kahve, Uzuntüy’ün yavruları, hatta çaktırmadan Uzuntüy de kafesini incelemeye başlar. Herkes yerde bir şey arıyor gibidir.) KOCAGÖZ
-Sevgili hemstırlar! Acele etmeyin! Sizlere iki gün veriyorum. ( perde kapanır) (Kısa ara)
13
Üçüncü Sahne (Per de açıldığında aynı sahneyi görürüz. Bütün hemstırlar gürültülü bir şekilde kendi arasında konuşmaktadır. Yalnızca Diken, bütün bu gürültü arasında bir kenarda uzanmış, yatmaktadır.) LABARBA
-Bu kafesten çıkış yok. Boşuna! Sokak faresi bizi kandırıyor.
KOCAGÖZ
-(bağırarak) Hemstır kardeşlerim! Hemstır kardeşlerim!
(Hemstırlar susar ve gözlerini Kocagöz’e dikerler) KOCAGÖZ
-(sakin)Gürültüyle hiçbir sorunu çözemeyiz.
UZUNTÜY
-Nasıl çıkacağız?
KOCAGÖZ
-Önemli bir karar verdik. Sakin olmamız gerekiyor.
UZUNTÜY
-Bu kafesten çıkamayız!
KOCAGÖZ
-Çıkacağız! Sıkı bir çalışmayla özgürlüğe kavuşacağız.
KAHVE
-(umutsuz) Bu kafesten çıkmamız mümkün değil. Boşuna uğraşıyoruz.
LABARBA
-Boşuna! Boşuna!
DİKEN
-(alaylı) Ben size dememiş miydim? Sakalım yok ki sözümü dinleteyim…
KOCAGÖZ
-Bu kafesin altı ağaçtan… Biz de fare olunca…
UZUNTÜY
-Ee? N’olmuş?
KOCAGÖZ
-Ne olmuşu var mı? Bir fare isterse tahtayı delebilir.
BİLGİN
-Hadi oradan!
UZUNTÜY
-Olmaz öyle şey!
PAMUK
-Biji kandıyma kocogöj!
KAHVE
-(bağırır) Susun arkadaşlar! Susun! Önce bir dinleyelim! (Kocagöz’e) Nasıl
olacak o iş? KOCAGÖZ
-(inanmış)Dişimizle, tırnağımızla… Parça parça ufalayarak gerçekleştireceğiz.
KAHVE
-Çıkardığımız parçalar ne olacak? Ya Efendi görürse?
KOCAGÖZ
-(güler) Onlar kolay… Yiyeceğiz.
YUMAK
-Yiyecek miyiz? Böööhhgg!
KOCAGÖZ
-Yemezsek, kırıntılardan kendimizi ele veririz. (es) Hem bir fare için tahta,
lezzetli bir yiyecek olabilir. KAHVE
-Biz tahtayı kemirirken Efendi sesleri duymaz mı? 14
KOCAGÖZ
-Duymaz! İşimizi geceleri yapacağız. Akıllı fareler geceleri çalışır.
UZUNTÜY
-İyi ama… Biz fare değiliz ki.
KOCAGÖZ
-Kim demiş? Benim taşıdığım bütün özellikleri siz de taşıyorsunuz.
(Kocagöz’ün son sözlerinden sonra herkes dişlerini, tırnaklarını incelemeye koyulur. Bir taraftan da söylenmeler sürer.) KOCAGÖZ
-Ancak, acele etmek yok.
KAHVE
-Zamanımız az değil mi? Sekiz günümüz kaldı.
KOCAGÖZ
-Az… Ancak, Efendi’nin kafesleri temizlemesini beklemeliyiz. Yoksa bütün
tasarımız ortaya çıkabilir… (Sahne arkasından kapı açılıp kapanma sesini andıran bir gürültü duyulur.) KAHVE
-Ayak sesleri! Ayak sesleri!
UZUNTÜY
-Gelen… Şu doktor olmasın?
KOCAGÖZ
-Sakin olun kardeşlerim… Doktorun gelmesine daha sekiz gün var.
(Efendi, elinde bir fırça, faraş ve kovayla çıkagelir.) KAHVE
-Aa! Efendi’ymiş.
KOCAGÖZ
-Bu iyi bir gelişme… Temizlik yapacağa benziyor.
BİLGİN
-Hişşş! Sessiz olun biraz…
KOCAGÖZ
-Rahat ol Bilgin… Dedim ya; o bizi duyamaz.
(Efendi, önce kafesi temizler, sonra da yiyecek ve su koyar) KOCAGÖZ
-Hemstır kardeşlerim! Şimdi yatıp dinlenmeliyiz. Bu gece bizi sıkı bir çalışma
bekliyor. (coşkuyla) Yakında hepimiz özgür olacağız! Kuşlar gibi uçacağız özgürlüğün mavi gökyüzünde… (şarkı söylemeye başlar, ikinci dörtlükte hemstırlar da katılır.) En güzel düşleri görelim Budur özgürlüğe yakışan Kardeş olsun canlılar 15
Üzülmesin hiçbir hayvan Kara bulutları kovalım Rüzgâr şarkımızı söylesin Mavi gökyüzüne uyanalım Hayvanlar barışı ezberlesin En güzel düşleri görelim Budur özgürlüğe yakışan (perde kapanır) (Kısa ara)
Dördüncü Sahne (Perde açıldığında sahnede geceyi anlatan loş bir ışık vardır. Bütün hemstırlar Kocagöz’le birlikte kafeslerinden çıkmak için dişleriyle, tırnaklarıyla kafeslerinin tabanını delmeye çalışmaktadır.) BİLGİN
-Kararımı verdim Diken… Ben de gitmek istiyorum.
DİKEN
-(üzgün) Ben kalıyorum.
LABARBA
-Sen de gel Diken! Bizi bırakma!
KOCAGÖZ
-Evet, sen de gelmelisin…
DİKEN
-Aptallık bu!
KOCAGÖZ
-Sen bilirsin… (coşkuyla) Haydi kemirelim tahtayı!
(Bir kez daha denerler) KAHVE
-Ben epeyce başardım.
UZUNTÜY
-Benimki çabuk açılacağa benziyor.
KOCAGÖZ
-Baştan biraz zor olacak tabi.
KAHVE
-(neşeyle) Bir kaçarsak… Efendi kim bilir nasıl şaşırır.
EFENDİ
-(taklit ederek) Koca göbeğini hoplatarak bizi arar buralarda.
KOCAGÖZ
-Ha gayret hemstır kardeşlerim! Özgürlüğe az kaldı! 16
PAMUK
-Kocagöj! (ağlamaklı) Şen ye kaday deyik aştın?
YUMAK
-Annem hiç başayamadı!
PAMUK
-(ağlamaklı) Bij buyadan çıkamıycaj!
UZUNTÜY
-Çocuklar doğru söylüyor. Ben bu işi beceremedim.
KAHVE
-Üzülme Uzuntüy… Yalnız değilsin; ben de beceremedim.
DİKEN
-Bu fare sizi kandırdı…
LABARBA
-Kandırmış! Kandırmış!
BİLGİN
-Ben de koparamadım. (Kocagöz’e) Ya sen? Sen başarabildin mi Kocagöz?
KOCAGÖZ
-(üzgün ve utanmış) Hayır… Bu iyi bir fikir değildi… (es) Hem… Ahırdaki
tahtalar… DİKEN
-(öfkeli) Başlatma ahırına! (taklit ederek) Ahır şöyle! Ahır böyle… Burası
ahır değil, anlaşıldı mı? KORO
-Yiyip içip yatardık, Keyfimize bakardık. Alıcı geldiğinde, Satıldık diye korkardık. Anlamayız özgürlükten. Hemstır bizim adımız, İnandık sokak faresine, Bozuldu bak rahatımız
(Şarkı bittiğinde tüm hemstırlar umutsuzca yerlere yığılıverir. Ve yorgunluktan uyumaya başlarlar. Kocagöz sinirinden kafesin telini ısırmaktadır. Öylesine şiddet ve inatla gever ki teli, birden kopuverdiğini ayrımsar.) KOCAGÖZ
-(sevinçle) Uyanın! Uyanın! Buldum! Nasıl kurtulacağımızı buldum! Uyanın!
(Hemstırlar homurtular içinde kıpırdanmaya başlarlar. Kimisi kalkıp bakar, kimisi de yalnızca kıpırdanmakla yetinir. Pamuk ile Yumak irkilir ve ağlamaya başlar. Uzuntüy uzandığı yerden başını kaldırıp Kocagöz’ü paylar) UZUNTÜY
-Ne bağırıyorsun Kocagöz? Çocukların ödünü kopardın?
KOCAGÖZ
-Uyanın! Haydi uyanın! Uyuma zamanı değil! Buldum! 17
KAHVE
-(yattığı yerden) Bizi boşuna umutlandırma!
BİLGİN
-Evet… Çocukların umuduyla oynama Kocagöz.
DİKEN
-(öfkeli) Bırak da uyuyalım yahu! Sen yalancının tekisin!
KOCAGÖZ
-(sevinçli) Tamam, ilk fikrim işe yaramadı, ama bu kesin!
KAHVE
-Kesin olan ne… (şaşkın) Aaa! Kafesin teli kopmuş!
KOCAGÖZ
-Evet, hem de çok kolay oldu.
UZUNTÜY
-(alaylı) Belli belli! Yüzün kıpkırmızı olmuş…
KAHVE
-Bunu nasıl yaptın Kocagöz? Bize de göstersene.
KOCAGÖZ
-(ipi ısırır) Kafesin telini böyle ısıracaksın… Sonra da dişlerini kullanıp tüm
gücünle koparmaya çalışacaksın. (ipi bırakır) Tabi ki bu iş çabuk olmuyor. DİKEN
-Yarın Efendi geldiğinde ne yapacaksınız? Kopardığımız telleri görmeyecek
mi? KOCAGÖZ
-Çok iyi çalışırsak bu gece kaçarız.
BİLGİN
-Kafesten çıkabilmemiz iki tel daha koparmalıyız.
KOCAGÖZ
-Eee? Ne duruyoruz? Haydi, iş başına! ( perde kapanır)
Beşinci Sahne (Perde açıldığında sabah olduğunu görürüz. Kocagöz kafesten çıkmayı başarmıştır. Ancak, hemstırlar içerde kalmıştır. Kocagöz’ün gitmesine bozulan hemstırlar yorgunluklarını bahane ederek çalışmayı bırakıvermişlerdir.) DİKEN
-Bu, sokak faresine güvenilmez, demiştim değil mi? Sizi nasıl da bırakıp
gitti… UZUNTÜY
-Buradan hiç kurtulamayacağız. Boşuna uğraşıyoruz.
YUMAK
-Anne bij de gideyim.
PAMUK
-Gideyim! Gideyim! Kocagöj gitti…
UZUNTÜY
-Yeter be! Susun artık!
(Yavru hemstırlar ağlayarak annelerinin yanından uzaklaşırlar)
18
DİKEN
-(umutsuz)Bırakın şu işi… Olmayacak!
KAHVE
-Bence devam etmeliyiz.
BİLGİN
-(bağırarak) Hey! Hemstır milleti! Haydi, kalkın yerinizden! Çalışın!
DİKEN
-Boşuna uğraşıyorsunuz!
UZUNTÜY
-Evet, Efendi bizi yakalayacak.
LABARBA
-Boşuna! Boşuna!
BİLGİN
-(inanmış) Hayır, başaracağız. Şunun şurasında ne kaldı ki? Koparmamız
gereken bir tel… UZUNTÜY
-Neden gitti? Hani arkadaştık?
DİKEN
-Ona inanmakla hata ettiniz…
BİLGİN
-(sert) Saçmalama Diken! Biz onun sayesinde umudun ne olduğunu öğrendik.
KAHVE
-Yalnız umudu değil, o bize birlikte çalışmayı, inanmayı öğretti. Hatta
özgürlük adında, tanımadığımız bir şeyi sevdirdi. BİLGİN
-Çalışmaya devam… Kalkın bakalım!
(Bütün hemstırlar çalışmayı bırakıp kulak kabartırlar. Sonra havayı koklarlar…) BİLGİN
-Bu koku… Sanki tanıyorum gibi…
UZUNTÜY
-Evet, ben de aldım.
KAHVE
-Kocagöz’ün kokusu bu… Kocagöz geri döndü. Yaşasın!
YUMAK
-Kocagöj geydi! Kocagöj geydi.
LABARBA
-Kocagöz! Kocagöz!
DİKEN
-Kocagöz niye dönsün ki? Bence yanılıyorsunuz…
(Kocagöz girer. Coşkuyla bağırır) KOCAGÖZ
-Tembeller! Daha bitiremediniz mi?
KAHVE
-Bakın yanılmamışım; Kocagöz geri döndü…
UZUNTÜY
-Biz de sanmıştık ki…
KOCAGÖZ
-Siz benim arkadaşımsınız… Bırakır gider miyim hiç?
BİLGİN
-Neredeydin peki?
KOCAGÖZ
-Nerede olacağım? Bu binadan bir çıkış arıyordum. Sonunda buldum.
UZUNTÜY
-Nasıl bir çıkış?
KOCAGÖZ
-Biraz uzun bir tünel ama… Bizi doğrudan ahıra götürüyor. 19
LABARBA
-Yaşasın! Yaşasın!
KOCAGÖZ
- Haydi, bakalım devam edin!
(Sahne arkasından kapı açılmasını andıran gürültüler ve ayak sesleri duyulur.) BİLGİN
-Eyvah! Efendi geliyor.
UZUNTÜY
-Şimdi yakalandık işte!
KAHVE
-Ne yapacağız?
KOCAGÖZ
-Sakin olun. Kopardığınız telleri yerine uzatın.
(Kocagöz hemen kafese girer. Koparmış olduğu telleri kopmamış gibi uzatarak yerinde tutar.) KOCAGÖZ
-Çocuklar siz yatın. Uyuyor gibi yapın. Kahve, sen de yemeğini yer gibi yap.
Sakin… (Efendi girer. Girmesiyle ışık yakılmış gibi sahne aydınlanır. Hemstırlara şöyle bir bakar ve çıkar) BİLGİN
-Bir şey anlamadı sanırım. Peki, sabahın köründe niye geldi şimdi bu?
KOCAGÖZ
-(düşünceli) Bilmiyorum, ama ben de çok huylandım. Sanki…
UZUNTÜY
-Evet Kocagöz? Bize de söyler misin düşündüğünü?
KOCAGÖZ
-Elimizi çabuk tutmalıyız. Bu zaman bizim son fırsatımız olabilir. Haydi,
özgürlük bizi bekliyor! (Müzik eşliğinde, son telin de koptuğunu görürüz. Hemstırlar dağılmaya başlar. Kafeste bir tek Diken kalmıştır. Tam da bu sırada Efendi sahneye girer.) LABARBA
-Özgürlük! Özgürlük! Yaşasın özgürlük!
BİLGİN
-Haydi Diken, sen de gel.
UZUNTÜY
-Nazlanma Diken!
KAHVE
-Biz sensiz ne yaparız?
BİLGİN
-Uzat elini… Pişman olursak geri döneriz.
EFENDİ
-(sinirli) Hemstırlarım! Hemstırlarım kaçıyor! Durun! Kaçmayın! 20
LABARBA
-Özgürlük! Özgürlük!
EFENDİ
-Doktora söz verdim! Kaçmayın! Paracıklarım! Paracıklarım kaçıyor! Tutun!
Tutun onları… Tutun… (Hemstırlar çevreye dağılırken Efendi tam ortada diz çökmüş haykırmaktadır. Işıklar kararır ve perde kapanır.) Bölüm Sonu
21
II. BÖLÜM Birinci Sahne (Sahne bir samanlıktır. Yerlere dökülenlerin yanı sıra bir kenarda balya ile duran saman, yanında bir dirgen, kazma kürek, duvarda asılı bir yular anlatımı güçlendirir. Perde açıldığında bütün hemstırların üstü başı çamur içindedir. Yorgunluk ve açlık içinde oldukları hallerinden anlaşılmaktadır.) DİKEN
-(yorgun) Öldüm, bittim… Bu özgürlük ne zor şeymiş… Hep senin
yüzünden… UZUNTÜY
-Güzelim kürküm berbat oldu. (tiksintiyle) Üstelik leş gibi kokuyorum.
BİLGİN
-(soluk soluğa) Nasıl bir tüneldi o öyle… Git git bitmedi… Bir an bacaklarım
tutmayacak, çamurlu geçitlerde kalacağım sandım. KOCAGÖZ
-Ama bakın, sonunda hepimiz özgürüz.
PAMUK
-Öjgüyüj! Öjgüyüj!
YUMAK
-Anne ben acıktııım!
PAMUK
-Ben deee!
DİKEN
-Evet, ben de çok acıktım. Birisi bize yemek vermeyecek mi?
(Tüm fareler hep bir ağızdan gülerler. Diken şaşkınca bakar.) KOCAGÖZ
-(gülerek) Tabii verecek. Parmağımı bir şıklatırsam… Her türlü yiyecek
tepsiler içinde önüne gelecek. DİKEN
-Sahi mi? Şıklat o zaman, ne duruyorsun?
KAHVE
-Seninle dalga geçiyor anlamıyor musun Diken?
KOCAGÖZ
-Artık kendi yemeğini kendin bulacaksın…
DİKEN
-Nasıl? Her acıktığımda yemek mi arayacağım?
BİLGİN
-Evet Diken… Artık özgürsün…
DİKEN
-(öfkeli) Özgürlük, tam olarak bu mu şimdi?
KOCAGÖZ
-(yüksek sesle) Hemstır kardeşlerim! Burası ahırın samanlığı…
UZUNTÜY
-Samanlık ne? 22
KOCAGÖZ
-Samanlar arasında bolca buğday bulunur. Şimdi arayıp onları bulun ve
karnınızı bir güzel doyurun. (eğilir, yerden bir buğday alıp yer) İşte böyle… DİKEN
-(ıhlayarak) Çok zormuş…
KOCAGÖZ
-Yalnız… Buğdayların arasında yeşil, mavi renkli olanları görürseniz, sakın
yemeyin. BİLGİN
-Niye? Tadı kötü mü?
KOCAGÖZ
-Hayır, tam tersine tadının iyi olduğu söyleniyor.
DİKEN
-Ancak o buğdaylar çiftçinin birer tuzağıdır. Biz fareleri öldürmek için konmuş
zehirli buğdaylardır. BİLGİN
-Duydunuz değil mi çocuklar. Dikkatli olmalısınız.
(Hemstırlar homurdanarak etrafına bakınmaktadır) KOCAGÖZ
-Fazla gürültü etmemeye dikkat edin. Yoksa ahırın azman kılıklı kedisi çıkar
gelir. (çıkar) Ben Bulut’un yanına gidiyorum. Meraklanmayın hemen gelirim. KAHVE
-(Kocagöz’ün ardından) Bulut mu?
KOCAGÖZ
-(giderken) Geliyorum!
(Hemstırlar Kocagöz’ün son söylediklerini dinlemezler. Gürültüyle dağılırlar. Samanların arasındaki buğdayları bir bir bulup yerler) YUMAK
-(sevinçle) Biy tane buydum!
UZUNTÜY
-(Pamuk’a uzatır) Al bu da senin olsun…
KAHVE
-Buğday dedikleri ne güzelmiş… Ben de buldum.
(Diken’le Kahve aynı buğdayın üstüne birlikte atlayıp tartışmaya başlarlar.) DİKEN
-Bırak Kahve! Önce ben buldum!
KAHVE
-Hayır! Önce ben gördüm.
DİKEN
-Bana vermelisin! Benim hakkım o.
BİLGİN
-Bırakın tartışmayı çocuklar! Samanların arasında daha çok var.
KAHVE
-(buğdayı ağzına atar) Yedim bile! Çünkü o buğdayı ben görmüştüm.
DİKEN
-Çok kötüsün! 23
KAHVE
-Hayır değilim!
DİKEN
-İşte ben de buldum. Hem de bak ne güzel!
KAHVE
-O buğdayı yememelisin Diken. Kocagöz ne söyledi?
DİKEN
-Kendileri yiyecekler… (buğdayı burnuna götürür) Şunun kokusuna bakar
mısın? Mis gibi… (ağzına atar) KAHVE
-(yetişemez) Dur! Yeme onu! Ne yapıyorsun Diken?
DİKEN
-(rahat) Tadı çok güzel… Kocagöz bir yalancı.
(Gerilerden iri yarı, yaşlıca bir fare çıkar gelir. Olanları anlamak için gözlerini ovuşturmaktadır. Ellerini beline koyar ve bağırmaya başlar.) İHTİYAR
-Hey! Siz kimsiniz böyle?! Ne arıyorsunuz bizim samanlığımızda?
Bütün hemstırlar şok içindedir. Hiç kıpırdamadan ihtiyara bakarlar.) İHTİYAR
-Size soruyorum! Kimsiniz? Buraya girmek için kimden izin aldınız?
BİLGİN
-Şey… Biz… Biz… Biz şeyden geldik… Şeyden. Efendi’nin yerinden.
İHTİYAR
-Ne diyorsun be adam? Dediklerinden bir şey anlamıyorum!
UZUNTÜY
-Bizi şey getirdi… (çevresine bakınır) Şey…
KAHVE
-Kocagöz. Kocagöz getirdi bizi…
İHTİYAR
-(Kahkaha atar) Yalancı hırsızlar! Güldürmeyin adamı… Kocagöz öldü… (es)
Hem siz, Kocagöz’ü nereden tanıyorsunuz? BİLGİN
-Biz… Birlikteydik Kocagöz’le.
KAHVE
-Kocagöz yaşıyor… Bizi buraya o getirdi.
DİKEN
-Bizi o kurtardı.
İHTİYAR
-Saçma! Kocagöz nerede şimdi?
BİLGİN
-Şey… Şimdi buradaydı. (hemstırlara) Değil mi çocuklar?
LABARBA
-Buradaydı! Buradaydı!
İHTİYAR
-Eee! Kesin be! Kulağımın dibinde niye bağırıyorsunuz? (arkasına dönüp
seslenir) Dikkulak! Dikkulak! Çabuk buraya gel! (Dikkulak gözlerini ovuşturarak koşar gelir. Şaşkınlık içinde bir İhtiyar’a, bir hemstırlara bakar.)
24
DİKKULAK -Geldim reis! (şaşkın) Bunlar da kim? İHTİYAR
-(alaylı) Kocagöz’ün arkadaşı olduklarını söylüyorlar. Tanıyor musun?
DİKKULAK -Bu garip kıyafetlileri mi? Hayır reis, nereden tanıyayım? İHTİYAR
-Kocagöz’ü nereden biliyorlar?
DİKKULAK -Kocagöz mü? (üzgün) Canım kardeşim benim… Canavar kediye yem oldu o… (birden toparlanır) Siz… Kocagöz’ü gördünüz mü? BİLGİN
-Sen Dikkulak mısın? Kocagöz de seni öldü biliyor. Demek yaşıyorsun…
(Bu sırada Kocagöz girer) KOCAGÖZ
-(neşeyle) Müjde hemstır kardeşlerim. Bulut dedi ki…
(Kocagöz, Dikkulak’ı görünce şok geçirir) DİKKULAK -(şaşkın) Kocagöz! Kocagöz! Bu… Sen misin? KOCAGÖZ
-Dikkulak!
DİKKULAK -Demek hayattasın… Ben de sanmıştım ki… KOCAGÖZ
-Dikkulak! Aman Allah’ım! Bu sensin!
(Kocagöz’le Dikkulak birbirine sarılırlar) İHTİYAR
-Bunca zamandır nerelerdeydin ufaklık?
KOCAGÖZ
-Anlatırım reis… (es) Annem… Annemden bir haber yok mu?
(İhtiyar da, Dikkulak da önüne bakar. Üzgündürler) DİKKULAK -Aramadığımız yer kalmadı… Ahırlara, samanlıklara baktık… İHTİYAR
-Ağaçların kovuklarına, depoya…
DİKKULAK -Odunların altına… Hatta çiftçinin evine bile baktık. İHTİYAR
-Sanırım, sevgili Kuyruksuz’u kaybettik.
DİKKULAK -(üzgün) Annemizi kaybettik. KOCAGÖZ
-(üzgün) Demek kaybettik ha… Zavallı annem benim.
DİKKULAK -(üzgün) Altın kalpli, sevgili annem… İHTİYAR
-(birden bağırır) Bunlar kim? Nereden buldun bunları?
KOCAGÖZ
-Şey… Tanıştırmayı unuttum. Bunlar, benim hemstır dostlarım.
İHTİYAR
-Bu süs farelerini buraya niye getirdin ufaklık? 25
KOCAGÖZ
-(kollarını açar) Başka gidecek yerleri yoktu reis. Ne yapabilirdim?
İHTİYAR
-Herkesi buraya toplarsan…
KOCAGÖZ
-Günlerce birlikte mücadele verdik. Taş gibi kafeslerden kurtulduk. (Bilgin’e
bakarak) Bu Bilgin… Hemstırların en bilgilisi… Bilgin, bu da bizim reisimiz; İhtiyar. BİLGİN
-(isteksiz elini uzatır) Merhaba.
İHTİYAR
-(Bilgin’in uzattığı eli sıkmaz) Yalnızca bu gece… O da, ufaklığın arkadaşı
olduğunuz için. Yarın gidin buradan… KOCAGÖZ
-Sağ olun reis.
DİKKULAK -Ama reis… İHTİYAR
-Olmaz ufaklık. Buradaki buğdaylar bize ancak yeter. Hem, bu süs fareleri bize
ayak uyduramaz. Başımıza dert açarlar. DİKKULAK -Birkaç gün kalsalar? İHTİYAR
-Hayır dedim! Sabah uyandıklarında hepsi gidecek! Konu kapanmıştır! Şimdi
ben yatmaya gidiyorum. (Diken halsizleşerek yere düşer. Bütün hemstırlar heyecan içinde bağırmaya başlarlar.) LABARBA
-Diken!?
UZUNTÜY
-Diken’e bir şey oldu.
KAHVE
-Diken! Diken!
LABARBA
-Diken! Diken! Ne oldu sana?
İHTİYAR
-Ne oldu buna? Hasta mıydı?
BİLGİN
-Hayır, herhangi bir hastalığı yoktu…
İHTİYAR
-Yorgunluktan olmuştur… Yatırın bir kenara. Sabah bir şeyi kalmaz. (İhtiyar
çıkar) (Kocagöz, Diken’in üzerine eğilir.) KOCAGÖZ
-Diken! Diken, İyi misin? Ne oldu Diken!
DİKEN
-(halsiz) İyi-yim. Ba-şım… Başım dön-dü… Karnım… Karnımda dayanılmaz
bir acı var. (gevşer) Uyu-mak isti-yorum. KOCAGÖZ
-Ne oldu, bilen var mı?
UZUNTÜY
-Hiçbir şey bilmiyoruz. Ne olduysa işte burada oldu.
YUMAK
-Diken uyudu mu anne? 26
DİKKULAK -Yanlış bir şey yemiş olmasın? KOCAGÖZ
-Yok canım… Ben onlara gerekeni söyledim.
KAHVE
-Ben… ne olduğunu biliyorum.
UZUNTÜY
-Eee?
KAHVE
-(Diken’e) Üzgünüm Diken, senin sağlığın için söylemek zorundayım.
BİLGİN
-(sabırsız) Söylesene Kahve! Ne oldu?
KAHVE
-Kocagöz… (es) Diken şu yeşil buğdaylardan yedi.
KOCAGÖZ
-(şaşkın) Ne diyorsun? Onu uyardığım halde böyle bir şeyi nasıl yapar?
BİLGİN
-Yapmış işte…
KOCAGÖZ
-(Diken’e) Ne kadar yedin Diken! Söyle haydi, kaç buğday yedin?
(Diken eliyle ‘bir’ hareketi yapar) KOCAGÖZ
-Görüyorsun değil mi, bir buğdayın yaptığını…
DİKKULAK -Ne yapacağız Kocagöz? BİLGİN
-Durum çok mu tehlikeli?
DİKKULAK -Bu yeşil buğdaylar yüzünden iki arkadaşımızı kaybettik. Elbette çok tehlikeli? UZUNTÜY
-Yapılacak bir şey yok mu? (es) İhtiyar… İhtiyar’a söylesek?
DİKKULAK -İhtiyar uyudu. Uyandırırsak yine fırçalar bizi. KOCAGÖZ
-Uyandıracağız, başka yolu yok. En iyisi ben gidip söyleyeyim. (çıkar)
UZUNTÜY
-Aman Allah’ım! Ne yapacağız şimdi? (Pamuk ile Yumak’a) Çocuklar,
gördünüz değil mi olanları? PAMUK
-Ben yemem!
YUMAK
-Ben de yemem…
(Dikkulak, Diken’in üzerine eğilip kolundan tutar ve uzatmaya çalışır) DİKKULAK -Haydi, hastayı şöyle yatıralım. BİLGİN
-Yavaş olalım…
(İhtiyar ile Kocagöz çıkar gelir. İhtiyar’ın elinde bir tas vardır.) İHTİYAR
-Söylemedim mi Kocagöz; nasıl da ayak bağı oldular bize…
(Diken’in başucuna gelir) 27
İHTİYAR
-Doğrultun da şu ilacı içirelim. Umarım faydalı olur.
(Kahve, Kocagöz ve Uzuntüy Diken’i uzandığı yerden doğrulturlar ve tasın içindeki ilacı zorla da olsa içirirler) BİLGİN
-Sağ ol reis… Size yük olduk.
İHTİYAR
-(Bilgin’e anlamlıca bakar) Zehirli buğdaydan kurtulan olmadı… Umarım
iyileşir. Hastayı samanla örtün. Üşümesin! UZUNTÜY
-Sağol reis.
BİLGİN
-Reisi duydunuz; biz de uyuyalım… Herkes kendine yatacak yer hazırlasın! ( perde kapanır)
İkinci Sahne (Perde açıldığında, geceyi andıran loş ışık altında bütün hemstırlar birbirine sokulmuş uyumaktadır. Hemen çok yakınlarında Kocagöz’le Dikkulak sarmaş dolaş yatmaktadır. Diken uykusunda sayıklamaktadır) DİKEN
-(inilti şeklinde) Suu! Suu! Su isti-yorum… Suu!
(Dışarıda bir horoz öter) DİKEN
-(halsiz) İ-çim yanıyor… Suuu! Suuu!
(Horoz yeniden öter.) DİKEN
-(derinden) Koca-göz… Koca-göz… Suuu! Su istiyorum.
(Sesleri duyan Kocagöz, yattığı yerde kıpırdanır. Sonra oturarak etrafına bakınır.) DİKEN
-Suuu! İ-çim ya-nı-yor. Suuu! Koca-göz suuu!
(Kocagöz kalkar. Diken’in yanına gidip seslenir.)
28
KOCAGÖZ
-Diken! Diken! İyi misin? Aç gözlerini Diken!
DİKEN
-(halsiz) İyi-yim… Çok susadım. İ-çim yanı-yor…
KOCAGÖZ
-(sevinçle) Yaşasın! Kurtuldun işte, kurtuldun!
(Uyuyan hemstırları dürtükler) KOCAGÖZ
-Hey! Hemstır milleti! Kalkın! Kocagöz iyileşti!
(Hemstırlar şaşkınlık ve sevinç içinde bir bir kalkarlar ve Diken’in başına toplanırlar) DİKKULAK -Reisin ilacı işe yaradı! Diken kurtuldu! UZUNTÜY
-Diken kurtuldu!
BİLGİN
-Helal olsun reise!
PAMUK
-Pamuk bak, Diken kuytuydu!
KAHVE
-İyi misin Diken? Bizi çok korkuttun!
DİKEN
-(halsiz) İyiyim… (es) Sanırım… Özgürlük çarptı…
(Gülerler) LABARBA
-Diken kurtuldu! Diken kurtuldu!
(İhtiyar sahneye girer. Uykulu ve sinirlidir.) İHTİYAR
-Ne bağırıyorsunuz sabahın köründe?!
KAHVE
-Diken kurtuldu! Diken…
İHTİYAR
-Tamam! Kes! (Kocagöz’e) Bunları topla ve çiftlikte uygun bir yer bul!
DİKKULAK -Arkadaşlar toplanın! Samanlıktan çıkıyoruz… (Dışarıda horoz öter) UZUNTÜY
-(korkak) Bu ses nedir Kocagöz?
KOCAGÖZ
-Bu çil horozun sesi… Sabahı müjdeliyor.
BİLGİN
-Çil horoz da ne?
DİKKULAK -Tavukların erkeği… BİLGİN
-Tavuk mu? Nasıl bir şey o?
KOCAGÖZ
-Acele etme Bilgin. Yorma beni… Çiftlikteki her şeyi göstereceğim size…
29
(Sahne arkasından el arabası sürülüyor gibi büyük bir gürültü duyulur. Gürültüye inek bağırışları eşlik etmektedir. Sesler hemstırları çok korkutur. Ortalıkta koşuşturmaya başlarlar.) DİKKULAK -Çiftçi bu! Çabuk kaçalım! KOCAGÖZ
-Hemstır kardeşlerim saklanın! Çiftçi ineklere saman almaya geliyor! ( perde kapanır)
Üçüncü Sahne (Bir ağaç altı. Hemstırlar Kocagöz ile Dikkulak’ın çevresinde toplanmış, çiftlik hakkında bilgi almaktadır.) DİKEN
-(surat asar) İhtiyar’ı da sevmedim.
UZUNTÜY
-Neyi sevdin ki…
DİKKULAK -Aslında iyi biridir o… Ancak koşullar onu bu hale getirmiş. KOCAGÖZ
-Neyse… Karnınızı doyurdunuz mu kardeşlerim?
BİLGİN
-Eh işte… (iştahla) Ancak, yediklerimizin tadına diyecek yoktu… Hele o bitki
tohumları… UZUNTÜY
-Ben ömrümde öyle lezzetli bir şey yemedim.
KAHVE
-Böcekler daha güzeldi… Solucanları da sevdim, ama onlar biraz toprak
kokuyordu… DİKEN
-Ben doymuyorum burada.
PAMUK
-Çolucan iştiyoyum! Anne! Çolucan iştiyoyum…
YUMAK
-Tohum iştiyoyum!
UZUNTÜY
-Ben çocukları bir türlü doyuramadım… Oysa bütün bulduklarımı bunlar yedi.
KOCAGÖZ
-Zamanla az yemeye alışıyoruz… Ancak yediklerimizin lezzetine doyum
olmuyor. DİKKULAK -Çiftliği sevdiniz mi? UZUNTÜY
-İneklerden çok korktum. Ne kadar büyüktüler değil mi?
KAHVE
-Nasıl bağırıyordu onlar? (taklit eder) Moooo! Moooo! (güler) Ne kadar
komik… (Kocagöz’e) Mooo ne demek Kocagöz? KOCAGÖZ
-Yemek istiyorlar… Biz açız, diyorlar. 30
DİKEN
-Bizi kandırmıyorsun değil mi?
BİLGİN
-Diken, başlama yine…
UZUNTÜY
-Köpeği sevdim ama… Neydi adı?
KAHVE
-Bulut…
UZUNTÜY
-Ha evet, Bulut… Havlayınca bir canavar üstüme geliyor sandım.
KOCAGÖZ
-Bulut bizim dostumuzdur. Kesinlikle zararı olmaz…
DİKKULAK -Sarı kedinin ödü kopar ondan. (gülerek) Bir havladı mı; tırmanacak ağaç arar… DİKEN
-(burun kıvırarak) Çiftliği de, özgürlüğü de sevmedim.
KOCAGÖZ
-Arkadaşlar tavukları da, horozları da yakından gördünüz…
UZUNTÜY
-Eee?
KOCAGÖZ
-İşte onlardan uzak durun.
DİKKULAK -Düşmanımız çoktur bizim… Yılanlar tam bir baş belasıdır. BİLGİN
-Yılan nedir?
(Kalkar, hemstırların etrafında korkunç hareketlerle dönmeye başlar. Kuyruğunu sallayarak yılan taklidi yapar) DİKKULAK -Girdiğimiz her yere girerler. PAMUK
-(annesine sarılır) Koykuyoyum!
DİKKULAK -(taklit ederek) Tıssss diye ses çıkarırlar. Onların kokusu da kedilerin kokusu kadar kötüdür. YUMAK
-(annesine sokulur) Ben de koykdum…
UZUNTÜY
-Yeter Dikkulak! Çocuklar korktu…
DİKKULAK -(yüzünü ekşitir) Midemiz bulanır duyunca… Kaçmak istesek bile, kaçamayız artık. DİKEN
-Özellikle mi yapıyorsun?
DİKKULAK -(sesini değiştirir) Hep peşimizden geldiğini düşünürüz… KAHVE
-Ayak seslerini duymaz mıyız?
DİKKULAK -(gülerek) Yılanların ayakları yoktur… Onlar sürünerek yaklaşır avına. BİLGİN
-Ayağı olmayan bir hayvan nasıl gidebilir?
DİKKULAK -(gülerek) Sen yine de merak etme… KOCAGÖZ
-(uçar gibi kollarını açar) Hele bir de kerkenezler vardır ki…
UZUNTÜY
-Kerkenez? O nasıl bir hayvan? 31
DİKKULAK -(korkunç bir ifadeye bürünerek hemstırların üzerine yürür) İğne gibi tırnakları, çivi gibi bir gagası vardır. (elini pençe yaparak sallar) Bir pençede… Kapar götürür! KAHVE
-Yılanlar gibi sürünürler mi?
KOCAGÖZ
-Hayır… Onlar uçarlar. Bir bakmışsın gökyüzünden inivermişler…
BİLGİN
-(şaşkın) Neler de öğreniyoruz.
DİKKULAK -Burada daha fazla kalamayız… Size güzel bir yer bulmak gerek. KOCAGÖZ
-Kırlarda bir yer mi istersiniz? Yoksa ahırların ardındaki virane evi mi?
DİKKULAK -(parmağını şıklatır) Aslında çok güzel bir yer var ama… KOCAGÖZ
-Koyunların ağılını diyorsun değil mi?
DİKKULAK -(üzgün) Annemizi kaybettiğimiz yer… (ağzını şapırdatır) Orada ne bol yiyecek var bir bilseniz. BİLGİN
-Koyunlar tehlikeli midir?
DİKKULAK -Hayır… Tehlike koyunlardan değil, ağılın kapısında bekleyen kediden kaynaklanıyor. KAHVE
-Şu kediyi iyice merak ettim… Bunu kimse yenemez mi?
BİLGİN
-Sadece Bulut… Yani çiftliğin şu beyaz köpeği yenebilirmiş.
UZUNTÜY
-O bize yardım etmez mi Dikkulak?
DİKKULAK -Bulut mu? Hayır, onun daha önemli işleri vardır mutlaka… KOCAGÖZ
-Hay aklınızla çok yaşayın! Bence yardım eder. Güzelce konuşmak gerek…
(neşeyle) Her hayvanın anladığı bir dil vardır… Değil mi arkadaşlar? DİKKULAK -Kimbilir? Kocagöz haklı çıkabilir. UZUNTÜY
-Ondan sonra ağıl bizim evimiz mi olacak?
DİKEN
-(burun kıvırır) Koyunların arasında mı yaşayacağız?
DİKKULAK -Neden olmasın? Rahatça girer çıkarsınız artık… Özgürce yaşayabileceğiniz bir eviniz olur sizin de… DİKEN
- Kötü! (iğrenerek) Çok kötü!
BİLGİN
-İşte bu! Özgürlüğü biraz daha sevmeye başladım.
DİKEN
-(tiksintiyle) Özgürlük… Kötü kokuyor!
KOCAGÖZ
-(coşkuyla) İşte özgürlük bu! (Kalkar, seyirciye doğru yaklaşır, dans eder
gibi salınır, daha sonra Dikkulak’la hemstırlar da eşlik eder.) Bazen aç kalmaktır özgürlük, Tıka basa doymak bazen… 32
Çok korkmak yılandan, Bazen de katılarak gülmek, Köpekten kaçan kediye… Doyulmaz tadına bu rahatlığın Yağmurda ıslanmaktır özgürlük, Altın renkli güneşte kurumak, Yıldızları takıp kuyruğumuza, Gökkuşağı altında dans etmek… LABARBA
-Yaşasın özgürlük! Yaşasın! ( perde kapanır) (Kısa ara)
Dördüncü Sahne (Perde açılmadan kızgın bir köpek havlamasıyla, imdat çığlıkları atan bir kedi miyavlaması duyarız. Perde açılır. Sahne bir koyun ağılıdır. Ortalarda gübreyi andıran toprak serpilmiş, sağlı sollu koyunların yemliği durmaktadır. Köpekten korkarak kaçan kedinin durumunu görmüş olan hemstırlar zevkten sarhoş olmuşlar, gülmekten kendilerinden geçmişlerdir. Sevinç ve merak içinde sahneye girerler.) KOCAGÖZ
-(gülerek) Nasıl korktu bizim azman kılıklı…
DİKKULAK -(gülerek) Bir daha buralara uğramaz artık. KOCAGÖZ
-(gülerek) Dönüp de bu yana bakmaz…
DİKKULAK -(fısıltıyla) Altına kaçırmış mıdır? (parmaklarıyla burnunu kapatır) KOCAGÖZ
-(alaylı) Fırsatı olmadı ki…
DİKKULAK -(kaygılı) Sahi, Bulut kapının önünde yatıyor değil mi? Yoksa, kedi yerine gülünecek duruma düşen biz oluruz. KOCAGÖZ
-Meraklanma Dikkulak… İstediğimiz gibi; Bulut üç gün kalacak burada. 33
BİLGİN
-Şu kedi dediğiniz… Bana o kadar da kötü görünmedi. Yazık… Nasıl da
korktu Bulut’tan. DİKEN
-Kediye haksızlık edildi…
DİKKULAK -Bulut olmasaydı o bize haksızlık etmeyecek miydi? KOCAGÖZ
-Bakmayın onun öyle zavallı göründüğüne. Anneme saldırırken görecektiniz
onu… Gözlerinden nasıl da kin fışkırıyordu… DİKKULAK -Zavallı annem… KOCAGÖZ
-Fedakar annem…
(Hemstırlar bu, yeni evini incelerken bir taraftan da yerlerde yiyecek aramaktadırlar.) PAMUK
-(yerden bir şey alır) Anne bak, tohum buydum.
YUMAK
-(ağlamaklı) Ben buyamadım. (Uzuntüy’ü çekiştirir) Anne! Ben buyamadım!
UZUNTÜY
-Tamam Yumak! Buluruz şimdi.
BİLGİN
-Peki koyunlar nerede?
KOCAGÖZ
-Otlamaya gitmişler. Akşam olduğunda hepsi gelir.
(Kahve yerden bir yiyecek bulur. Alır ve Yumak’a uzatır.) KAHVE
-Ooo! Burası yiyecek dolu. (Yumak’a) Al Yumak, bunu da sen ye…
UZUNTÜY
-Evet, buraya gelin çocuklar…
DİKKULAK -Haydi, koyunlar yokken karnımızı doyuralım. DİKEN
-Burası iğrenç kokuyor. Midem bulandı.
BİLGİN
-O zaman yeme… Acıktığında görürüm ben seni.
DİKEN
-Hıh! Yemem!
KOCAGÖZ
-Çabuk karnımızı doyuralım da size bir sığınak bulalım.
DİKKULAK -(duvarı gösterir) Şurada bir delik gördüm… Haydi girelim. KOCAGÖZ
-(kaygılı) Sen bir bak istersen… Bir tehlike filan olmasın?
BİLGİN
-Evet… Bir tuzak olabilir.
(Önce Kocagöz, sonra bütün hemstırlar havayı koklar) KOCAGÖZ
-(koklar) Burada biri var… Hem de bir fare… Dur bakayım…
DİKKULAK -(şaşkın) Kocagöz… Kocagöz… Ben… Bu kokuyu… 34
KOCAGÖZ
-(koklar) Ben de… Ben de tanıyorum.
BİLGİN
-Ne oluyor çocuklar? Bu bir fare kokusu yalnızca…
KOCAGÖZ
-Bu… Annemin… Evet, annemin kokusu…
UZUNTÜY
-Ne diyorsunuz? O ölmemiş miydi?
DİKEN
-(alaylı) Köpeğin gürlemesi bunları da şaşırttı… Annelerini sayıklamaya
başladılar. BİLGİN
-(Diken’e ters bakar) Çok ayıp Diken…
DİKKULAK -Evet, annemin… KOCAGÖZ
-Anne! Anne! İçerde misin?
DİKKULAK -Anneciğim! Yanına geliyorum. BİLGİN
-Durun! Hemen girmeyin! Buradan seslenelim!
KOCAGÖZ
-Anne! Anne! Orda mısın?
DİKKULAK -Anne! Anne biz geldik! DİKEN
-(alaylı) Anneleri! Çıkıver oradan! Bak…
KAHVE
-(sertçe keser) Diken! Kapa çeneni!
KOCAGÖZ
-(kulis kapısına doğru yaklaşarak) Anne! Anneciğim!
LABARBA
-Anne! Anne! An… (hepsi donakalır)
(Kuyruksuz kulis kapısından başını çıkararak şaşkınca bakar. Gözlerini ovuşturmaktadır. Temkinli adımlarla sahneye gelir. O da çocukları gibi şok içindedir.) DİKKULAK -Anne! Bu… Bu sensin değil mi? KOCAGÖZ
-Anneciğim! Sonunda seni bulduk.
DİKKULAK -Anneciğim! KUYRUKSUZ-(yürekten) Yavrularım! Canlarım! (Kuyruksuz iki yavrusuna da sarılır.) KUYRUKSUZ-Nasıl girdiniz kapıdan? Sarı kedi? O canavarı nasıl aştınız? KOCAGÖZ
-Kapıda Bulut’tan başka kimse yok…
KUYRUKSUZ-(şaşkın) Bulut mu? Size yardım mı etti? (Kuyruksuz çevresindeki hemstırları fark edince şaşırır.)
35
KUYRUKSUZ-Bunlar da kim? LABARBA
-Anneciğim! Anneciğim!
DİKEN
-Galiba özgürlüğü sevmeye başladım…
LABARBA
-Dikeeen! ( perde kapanır) (Oyunun Sonu)
36