Medya ve Çocuk

Page 1

T.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Psikoloji Anabilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

Ebeveynlerin Sahip Oldukları Değerlerin Çocuklarını Korumak İstedikleri Görsel Medya Öğelerine Etkisi

Betül SARIKAYA 2501070635

Tez Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Sema KARAKELLE

İstanbul 2011



EBEVEYNLERİN SAHİP OLDUKLARI DEĞERLERİN ÇOCUKLARINI KORUMAK İSTEDİKLERİ GÖRSEL MEDYA ÖĞELERİNE ETKİSİ Betül Sarıkaya ÖZ Bu araştırmanın amacı; annelerin değerlerine göre çocuklarının izlemelerini sakıncalı buldukları görsel sahneleri, TV’nin çocuklar üzerindeki olumlu ve olumsuz etkilerini, TV izleme nedenlerini, TV izlemeyle ilgili annelerin çocuklarına koydukları kuralları incelemektir. Ayrıca sakıncalı bulunan sahnelerin çocukların cinsiyetlerine göre incelenmesi, annelerin ve çocuklarının televizyon kullanma alışkanlıklarının belirlenmesi çalışmanın hedefleri arasındadır. Bu amaçla, araştırmanın örneklemini 7-14 yaş aralığında en az bir çocuğu olan, evli anneler oluşturmuştur. Katılımcılara Demografik Bilgi Formu, Anne ve Çocuklarının Televizyon Kullanma Alışkanlıkları Anketi ve Portre Değerler Anketi uygulanmıştır. Buna göre TV kullanma alışkanlıkları 516 katılımcı anneden toplanan veriler üzerinden belirlenmiştir. Annelerin değerlerine göre yapılan incelemeler ise 71 Muhafazacı ve 83 Yeniliğe Açıklık değerine sahip toplamda 154 anneden elde edilen verilerle analiz edilmiştir. Çalışmanın

tüm

problemlerinde

katılımcı

grubun

normal

dağılım

göstermediği tespit edilmiş, analizlerde Ki- Kare testi ve non parametrik testlerden Mann Whitney U testi kullanılmıştır. Bulgulara göre Muhafazacı değere sahip anneler, Yeniliğe Açıklık değerine sahip annelere göre çocuklarının cinsellik içeriği olan ve olumsuz örnek oluşturabilecek sahneleri izlemelerini daha sakıncalı bulmaktadır. Yeniliğe Açıklık değerine sahip anneler ise, ‘Dine dayalı yaşam alışkanlıklarının yüceltildiği’ ve ‘Başkalarına kötülük yaparak yaşayan insanların bu davranışları sonucunda zarar gördüğü’ sahneleri Muhafazacı değere sahip olan annelere göre çocuklarının izlemesini daha sakıncalı olarak değerlendirmektedir. Annelerin değerlerine göre çocuklarının korku ve şiddet içerikli sahneleri izlemelerini sakıncalı bulmalarında, iii


TV izleme nedenlerinde, TV’nin olumlu ve olumsuz etkilerinde, TV izleme kurallarında anlamlı bir farklılaşma ortaya çıkmamıştır. Ayrıca çocukların cinsiyetlerine göre, izlemelerinin sakıncalı bulunduğu sahnelerde anlamlı bir farklılık görülmemiştir. Anahtar Kelimeler: Değer, TV Kullanma Alışkanlıkları, Çocuklar İçin Sakıncalı Olan Görsel Sahneler.

iv


THE EFFECT OF PARENTS’ VALUES TO VISUAL MEDIA COMPONENTS WHICH THEY WANT TO PROTECT THEIR CHILDREN Betül Sarıkaya ABSTRACT The purpose of this research is to examine the visual scenes which mothers' found unfavorable to monitor their children, the positive and negative effects of TV on children, reasons for TV monitoring , the TV monitoring rules that set by the mothers for their children according to mothers’ values. Investigation of the unfavorable scenes based on the gender of children and determine mothers and children's TV use habits are also aim of this study. For this purpose, the sample of the research consisted married mothers who have at least one child aged between 7- 14 years old. Demographic Information Form, Mothers and Their Children's TV Use Habits Questionnaire and Portre Values Questionnaire were applied to the participants. According to this TV use habits were determined over the data which was collected from 516 participant mothers. The investigations made according to mother’s values were analyzed with the data which obtained from in total 154 mothers as 71 of them with a value conservation and 83 of them with a openness to change value. İn all problems of the study, scores of the participants did not show normal distrubution, Mann Whitney U test of the non- parametric tests and Chi- Square test was used for analyses. According to the findings, mothers who have conservation value find more unfavorable than mothers who have openness to change value that their children may monitor scenes which have sexual content and create negative model. The mothers who have openness to change value evaluate more unfavorable than mothers who have conservation value that monitor scenes which related with ‘elevate the life habits based on religion’ and ‘demaged as a result of the behavior of people living by doing evil to others’. According to mother’s values, significant difference did not occur on their children to monitor scenes which involve fear and violent, reasons for v


TV monitoring, the positive and negative effects of TV, the TV monitoring rules. Also based on the gender of the child no significant differences were noticed in the scenes which found unfavorable to monitor. Key Words: Value, TV Use Habits, Unfavorable Visual Scenes for Children.

vi


ÖNSÖZ Bu araştırma TV izlemeyle ilgili çeşitli değişkenleri annelerin değer yönelimleri ve çocukların cinsiyeti açısından inceleyerek konu hakkında bilgi sahibi olmayı ve konuyla ilgili yapılacak çalışmalara katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Öncelikle bu araştırmada tez danışmanlığımı üstlenerek, araştırmanın konusunun belirlenmesinden sürdürülüp tamamlanmasına kadar tüm aşamaları süresince bilgisini ve desteğini esirgemeyen, eleştiri, öneri ve yardımıyla bana yön gösteren ve umutsuzluğa düştüğüm anlarda bana güvenip güç veren tez danışmanım Yrd. Doç Dr. Sema Karakelle’ye; anketi hazırlama aşamamdaki yardımları ve desteği için Yrd. Doç. Dr. İlknur Özalp Türetgen’e sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Veri toplama aşamasında bana yardımcı olan İSTEK Vakfı Barış İlköğretim Okulu Müdürü Selda Mansur ve öğretmenlerinden Hüseyin Çiçek başta olmak üzere bütün İSTEK Vakfı Barış İlköğretim Okulu idareci ve öğretmenlerine; Sarıgazi İSMEK Kurs Merkezi Yöneticisi Mine Kabahor’a; İhsan Zakiroğlu

İlköğretim

Okulu Rehber öğretmenlerinden Canan Erdoğan’a; rehber öğretmen arkadaşım Mehmet Kaplan’a, yengem Nimet Sarıkaya’ya, sınıflarındaki arkadaşlarına anketleri dağıtıp büyük bir özveriyle topladıkları için yeğenlerime ve araştırmaya katılmayı kabul ederek ölçekleri tamamlayan tüm katılımcılara teşekkürlerimi sunarım. Hayatımın her aşamasında olan, desteklerini ve sevgilerini hep yanımda hissettiğim annem Kâtibe Sarıkaya ve babam Necmeddin Sarıkaya’ya; beni hep yüreklendiren, birçok fedakârlıkta bulunan, bıkıp usanmadan sabırla her halime sevgiyle karşılık veren, bugünlere gelmemde büyük emekleri olan ablalarım Şükran Seven, Yasemin Kaya, Ayten Sarıkaya, Zeynep Sarıkaya ve Fatma Sarıkaya’ya; her konuda desteklerini benden esirgemeyen ağabeylerime içtenlikle teşekkür ediyorum.

vii


Ayrıca, yüksek Lisans sürecinde daha yakından tanıma fırsatı bulduğum ve tez sürecinde her türlü soruma içtenlikle yanıt verip desteğini esirgemeyen arkadaşım Nagihan Mehmet’e; yanımdayken varlığıyla uzaktayken sözleriyle bana güç veren, beni motive eden, sevgisini, desteğini, ilgisini hep hissettiğim ve hayatta hep ihtiyaç duyacağım dostum Münire Polat Girişken’e; dostluğu ve enerjisiyle yüzümü güldüren, beni mutlu eden ve hayatımdaki varlığıyla kendimi şanslı hissettiğim Aysun Gülbayraktar’a; içtenliği ve ilgisiyle hep yanımda olan ve her konuda güvenebileceğim Kadriye Yıldırım’a ve bu zorlu süreçte desteğini, yardımlarını azaltmayan, motivasyonumu yüksek tutan, sözleriyle beni cesaretlendiren, bütün herkese teşekkürlerimi bir borç bilirim.

Betül SARIKAYA

viii


İÇİNDEKİLER ÖZ…………………………………………………………………………………...iii ABSTRACT………………………………………………………………………….v ÖNSÖZ …………………………………………………………………………….vii İÇİNDEKİLER….....………………………………………………...……………..ix TABLOLAR ……………………………………………………………………….xii ŞEKİLLER ………………………………………………………………………..xvi KISALTMALAR LİSTESİ ……………………………………………………..xvii GİRİŞ …………………………………………………………………….………....1

1. BÖLÜM:LİTERATÜR TARAMASI …………………………………….….....5 1.1. Aile ve Çocukluk ...……………………………………………………...5 1.2. Değer Tanımı ve Değerlerin Önemi …….…………...………………….9 1.3. Televizyonun Önemi……………………………………………………16 1.3.1. Ebeveynlerin ve Çocukların Televizyon Kullanma Alışkanlıkları…………………………….……..……………..17 1.3.2. Televizyonun Çocuk ve Gençler Üzerindeki Etkileri...………23 1.3.3. Televizyon İzlemeyle İlgili Kurallar ve Ebeveyn Uygulamaları…………………………………………………32 1.3.4. İzlenmesi Sakıncalı Bulunan Programlar ve Sahneler………..40 1.3.5. Cinsiyet……...………………………………………………...43 1.4. Araştırmanın Amacı ve Problem Cümleleri ..………………………….44 2. BÖLÜM: YÖNTEM…………………………………………………………….47 2.1 Araştırmanın Yöntemi…………………………………………………...47 2.2. Katılımcı Grup …..……………………………………………….…….47 2.3. Veri Toplama Araçları …………………………………………….…...50

ix


2.3.1. Demografik Bilgi Formu (Ek 1)…..…………………...……..50 2.3.2.Anne ve Çocuklarının Televizyon Kullanma Alışkanlıkları Anketi (Ek 2)………………………………………….…...….50 2.3.3. Portre Değerler Anketi (PDA / Ek 3)…………………………54 2.4. Veri Toplama Süreci …………………………………………………...55 2.5. Verilerin Analizi ...……………………………………………………..56 3. BÖLÜM: BULGULAR…………………………………………………...…….57 3.1. Birinci Alt Problem Cümlesine İlişkin Bulgular……………………..…57 3.2. İkinci Alt Problem Cümlesine İlişkin Bulgular………………………...58 3.3. Üçüncü Alt Problem Cümlesine İlişkin Bulgular……………………....58 3.4. Dördüncü Alt Problem Cümlesine İlişkin Bulgular………………..…...59 3.5. Beşinci Alt Problem Cümlesine İlişkin Bulgular……………..………...59 3.6. Altıncı Alt Problem Cümlesine İlişkin Bulgular………..………………60 3.7. Yedinci Alt Problem Cümlesine İlişkin Bulgular……………………....60 3.8. Sekizinci Alt Problem Cümlesine İlişkin Bulgular………...…………..62 3.9. Dokuzuncu Alt Problem Cümlesine İlişkin Bulgular………………..…66 3.10. Onuncu Alt Problem Cümlesine İlişkin Bulgular……………………..66 3.11. On Birinci Alt Problem Cümlesine İlişkin Bulgular……………...…...67 4. BÖLÜM: TARTIŞMA ….……………………………………………………...69 SONUÇ VE ÖNERİLER ………………………………………………………….77 KAYNAKÇA ….…………………………………………………………………...79 EKLER …………………………………………...……………..…………………93 Ek- 1 Demografik Bilgi Formu……………………………………………...93

x


Ek- 2 Anne ve Çocuklarının Televizyon Kullanma Alışkanlıkları Anketi………………………………………………....94 Ek- 3 Portre Değerler Anketi………………………………………………100 Ek- 4 Annelerin İzledikleri TV Programlarına Göre Sayıları ve Oranları………………………………………………......103 Ek- 5 7-14 Yaş Aralığındaki Çocukların İzledikleri TV Programlarına Göre Sayıları ve Oranları…………………………………………......105 Ek- 6 Ailenin Bütün Bireyleriyle Birlikte TV İzlendiğinde İzlenecek TV Programını/Kanalını Seçen Annelerin, Babaların, Çocukların ve Diğer Kişilerin Sayıları ve Oranları…………………………………107

xi


TABLOLAR Tablo 1. Schwartz’ın Değer Kuramı’ndaki Değer Tipleri ve Temsil Ettiği Değerler……………………………………………………………….13 Tablo 2. Annelerin Eğitim Düzeylerine Göre Sayıları, Oranları, Yaş Ortalamaları Ve Standart Sapmaları…………………………………………………………………..48 Tablo 3. Çocukların Cinsiyete Göre Sayıları, Oranları, Yaş Ortalamaları Ve Standart Sapmaları ………………………………………………………..………………….48 Tablo 4. Değer Yönelimlerine Göre Değerlendirilen Annelerin Eğitim Düzeylerine Göre Sayıları, Oranları, Yaş Ortalamaları Ve Standart Sapmaları…………………………………………………………………..49 Tablo 5. Değer Yönelimlerine Göre Değerlendirilen Annelerin Çocuklarının Cinsiyete Göre Sayıları, Oranları, Yaş Ortalamaları Ve Standart Sapmaları …..……………………………………….49 Tablo 6. TV’de İzlenmesi Sakıncalı Bulunan Sahnelerle İlgili Kategoriler ve Temsil Ettikleri Görsel Sahneler ……………………………………………………………53 Tablo 7. Annelerin Sahip Oldukları Değerlere Göre Çocuklarının TV’de İzlemelerini Sakıncalı Buldukları Cinsel İçerikli Sahne Kategorilerinin Ortalamaları ve Standart Sapmaları …………...………………………………………………………………57 Tablo 8. Annelerin Sahip Oldukları Değerlere Göre Çocuklarının TV’de İzlemelerini Sakıncalı Buldukları Şiddet İçerikli Sahne Kategorilerinin Ortalamaları ve Standart Sapmaları …………………………………………………………………………...58 Tablo 9. Annelerin Sahip Oldukları Değerlere Göre Çocuklarının TV’de İzlemelerini Sakıncalı Buldukları Olumsuz Örnek Oluşturabilecek Sahne Kategorilerinin Ortalamaları ve Standart Sapmaları….……………………………………………...59 Tablo 10. Annelerin Sahip Oldukları Değerlere Göre Çocuklarının TV’de İzlemelerini Sakıncalı Buldukları Korku İçeriği Olan Sahneler Kategorisinin Ortalamaları ve Standart Sapmaları...……………………………………………….59 Tablo 11. Annelerin Sahip Oldukları Değerlere Göre Çocuklarının TV’de İzlemelerini Sakıncalı Buldukları ‘Dine Dayalı Yaşam Alışkanlıklarının Yüceltilmesi’ ile ilgili Sahnelerin Ortalamaları ve Standart Sapmaları…….……………………………………………..60

xii


Tablo 12. Annelerin Sahip Oldukları Değerlere Göre Çocuklarının TV’de İzlemelerini Sakıncalı Buldukları ‘Başkalarına Kötülük Yaparak Yaşayan İnsanların Bu Davranışları Sonucunda Cezalandırılması’ İle İlgili Sahnelerin Ortalamaları ve Standart Sapmaları…………………………………...……………………………...60 Tablo 13. Cinsellik İçeriği Olan Her Sahne Kategorisinin İzlenmesinin Çocuğun Cinsiyetine Bağlı Olarak Sakıncalı Bulunmasının Ortalamaları ve Standart Sapmaları……………………………...………………….61 Tablo 14. Şiddet İçeriği Olan Her Sahne Kategorisinin İzlenmesinin Çocuğun Cinsiyetine Bağlı Olarak Sakıncalı Bulunmasının Ortalamaları ve Standart Sapmaları……………………………...………………….61 Tablo 15. Olumsuz Örnek Oluşturabilecek Her Sahne Kategorisinin İzlenmesinin Çocuğun Cinsiyetine Bağlı Olarak Sakıncalı Bulunmasının Ortalamaları ve Standart Sapmaları…………………………………………………61 Tablo 16. Korku İçeriği Olan Sahneler Kategorisinin İzlenmesinin Çocuğun Cinsiyetine Bağlı Olarak Sakıncalı Bulunmasının Ortalamaları ve Standart Sapmaları ………………………………………………..62 Tablo 17. ‘Dine Dayalı Yaşam Alışkanlıklarının Yüceltilmesi’ ve ‘Başkalarına Kötülük Yaparak Yaşayan İnsanların Bu Davranışları Sonucunda Cezalandırılması’yla İlgili Sahnelerin İzlenmesinin Çocuğun Cinsiyetine Bağlı Olarak Sakıncalı Bulunmasının Ortalamaları ve Standart Sapmaları …………………………………….…………..62 Tablo 18. Evdeki ve 7- 14 Yaş Aralığında Olan Çocukların Odalarındaki TV Sayısı ve Oranları ………………………...………………………………………………..63 Tablo 19. Annelerin Hafta İçi ve Hafta Sonu Günlük Ortalama TV İzleme Süreleri………………………….……………………………………….63 Tablo 20. Çocukların Hafta İçi ve Hafta Sonu Günlük Ortalama TV İzleme Süreleri…………………………………………………………………..64 Tablo 21. Evde Kimse Televizyon İzlemediğinde Televizyonun Açık Durma Sıklığı……………………………….…………………………………64 Tablo 22. ‘Çocuğunuzun Odasında Televizyon Olması Gerektiğini Düşünüyor Musunuz? Sorusuna Muhafazacı ya da Yeniliğe Açıklık Değerine Sahip Annelerin Verdiği Yanıtların Ortalamaları ve Standart Sapmaları……………………………………………………………..……65

xiii


Tablo 23. ‘Çocuğunuzun Odasında Televizyon Var Mıdır? Sorusuna Muhafazacı ya da Yeniliğe Açıklık Değerine Sahip Annelerin Verdiği Yanıtların Karşılaştırılması/ Ki- Kare Testi Sonuçları………………………………..………..65 Tablo 24. Annelerin Değerlerine Göre, Televizyonun Çocukları Üzerindeki Olumlu ve Olumsuz Etkilerine Yönelik Düşüncelerinin Ortalamaları ve Standart Sapmaları ………………………….……………………..66 Tablo 25. TV İzleme Kurallarından ‘TV İzleme Süresi’ ve ‘Çocuğun İzlediği TV Programını Seçme’ Kurallarının Annelerin Sahip Olduğu Değerlere Göre Ortalamaları ve Standart Sapmaları ….……………………………………………..67 Tablo 26. Annenin ‘TV İzlerken Çocuğuna Eşlik Etmesi’ ve ‘Çocuğuna İzlediği Programlarla İlgili Açıklama Yapması’ Kurallarının Annelerin Sahip Olduğu Değerlere Göre Ortalamaları ve Standart Sapmaları………………………………..67 Tablo 27. Annelerin Sahip Oldukları Değerlere Göre Çocuklarının TV İzleme Nedenlerinin Ortalamaları ve Standart Sapmaları1………………………………....68 Tablo 28. Annelerin Sahip Oldukları Değerlere Göre Çocuklarının TV İzleme Nedenlerinin Ortalamaları ve Standart Sapmaları 2…….…………………………..68 Tablo 29. EK- 4 Annelerin, İzledikleri TV Programlarına (Yerli Film- Yabancı Film-Yerli Dizi- Yabancı Dizi) Göre Sayıları ve Oranları 1 ……………………………………..............................103 Tablo 30. EK- 4 Annelerin, İzledikleri TV Programlarına (Haber ProgramlarıKadın Programları- Çizgi Film- Çocuk Programları) Göre Sayıları ve Oranları 2 ………………………………………………………..103 Tablo 31. EK- 4 Annelerin, İzledikleri TV Programlarına (Spor ProgramlarıReklamlar- Müzik Eğlence Programları- Belgesel) Göre Sayıları ve Oranları 3 ………………………………………………………..103 Tablo 32. EK- 4 Annelerin, İzledikleri TV Programlarına (Dini İçerikli Programlar) Göre Sayıları ve Oranları 4 ....................................................................................104 Tablo 33. EK- 5 7- 14 Yaş Aralığındaki Çocukların, İzledikleri TV Programlarına (Yerli Film- Yabancı Film-Yerli Dizi- Yabancı Dizi) Göre Sayıları ve Oranları 1 ………………………………………………………..105 Tablo 34. EK- 5 7- 14 Yaş Aralığındaki Çocukların, İzledikleri TV Programlarına (Haber Programları- Kadın Programları- Çizgi Film- Çocuk Programları) Göre Sayıları ve Oranları 2 ………………………………………………………..105

xiv


Tablo 35. EK- 5 7- 14 Yaş Aralığındaki Çocukların, İzledikleri TV Programlarına (Spor Programları- Reklamlar- Müzik Eğlence Programları- Belgesel) Göre Sayıları ve Oranları 3 ………………………………………………………..105 Tablo 36. EK- 5 7- 14 Yaş Aralığındaki Çocukların, İzledikleri TV Programlarına (Dini İçerikli Programlar) Göre Sayıları ve Oranları 4 ………………………………………………………..106 Tablo 37. EK- 6 Ailenin Bütün Bireyleriyle Birlikte TV İzlendiğinde İzlenecek TV Programını/Kanalını Seçen Babaların ve Annelerin Sayıları ve Oranları……………………………………………………..107 Tablo 38. Ek- 6 Ailenin Bütün Bireyleriyle Birlikte TV İzlendiğinde İzlenecek TV Programını/Kanalını Seçen 7- 14 Yaş Aralığındaki Çocukların ve Diğer Kişilerin Sayıları ve Oranları………………………………………………..107

xv


ŞEKİLLER

Şekil 1. Schwartz’ın Değer Kuramı’ndaki Değer Tipleri ve Ana Değer Grupları Arasındaki İlişkiler…………………………………………………………………..15

xvi


KISALTMALAR LİSTESİ

Akt.

: Aktaran

M

: Mean (Ortalama)

PDA

: Portre Değerler Anketi

SPSS

: Statistical Package for the Social Sciences

ss

: Standart Sapma

TV

: Televizyon

xvii


GİRİŞ Ekolojik Sistemler Teorisinde Bronfenbrenner birbirine bağlı olarak yer alan ve bireyin gelişimine bazen doğrudan bazen de dolaylı olarak etki eden sistemlerden söz etmektedir. Bu sistemlere göre bireyin gelişimi çevreyle etkileşimi sonucu gerçekleşmektedir. Bu yüzden Ekolojik Sistemler Teorisi çocuğun yaşadığı çevrenin bağlamı ve niteliği üzerine odaklanmaktadır. Bu modelin en iç kısmında bireyin yakın çevresinde bulunan kişilerle düzenli olarak yüz yüze etkileşim kurduğu mikro sistem yer almaktadır. Mikro sistem çocuğun gelişimine etki eden, içinde yaşadığı en küçük çevredir. Mikro sistem bireyin ailesi, okulu, oyun alanındaki kişiler, bakım merkezleri, komşularını içermektedir. Mikro sistemde çocuk onun gelişimine etki eden yakın çevresindeki kişilerle etkileşime girmektedir. Bir üst katman mikro sistemlerin bir araya gelmesiyle oluşan meso sistemdir. Meso sistem gelişmekte olan insanın aktif şekilde katıldığı iki ya da daha fazla ortamın birbirleriyle etkileşimini ifade etmektedir. Örneğin bir çocuk için meso sistem okul, aile ve arkadaşları arasındaki bağlantılardan oluşurken yetişkin içinse aile, iş ve sosyal yaşam arasındaki bağlantılardan oluşmaktadır. Ekso sistem ise bireyin doğrudan değil de dolaylı olarak etki altında kaldığı sistemi tanımlamaktadır. Örneğin çocuk ebeveyninin iş arkadaşlarıyla ebeveynleri aracılığıyla etkilenmektedir. Bu üç sistemi etkileyen ve kapsayan en büyük katman makro sistemdir. Makro sistemde insanı en fazla etkileme gücü olan inançlar, ideolojiler, tutumlar ve değerler yer almaktadır (Bronfenbrenner, 1979; Paquette ve Ryan, 2001). Değerler, insanların davranışlarını anlamlandırmada karşımıza çıkan önemli bir ölçüttür. Değişen toplum kuralları ve bu bağlamda değişen değerler, toplumun bir ferdi olan bireylerin yaşam ve davranış biçimlerini şekillendirmektedir. Çünkü insanlar yaşadıkları dönemdeki değerlere sahip olmakta bu yönde davranışlar sergilemektedirler. Böylece bireyleri tanıma ve davranışlarını anlamlandırmak için değerlerin incelenmesi, gerekli hale gelmektedir. Toplumların zaman içinde farklı değerleri önemsemeleri toplumun en küçük yapı taşı olan ve özellikle değerlerin aktarılmasında büyük bir öneme sahip olan aile sistemini etkilemektedir. Ailelerdeki bu değişimle birlikte çocuk ve çocukluğa verilen 1


anlam sosyo kültürel bağlama göre değişebilmektedir. Böylece ebeveynlerin çocuklarına

sergiledikleri

tutumlar,

yaşadıkları

zamanın

şartlarına

göre

farklılaşmaktadır. Bu doğrultuda çocukların da bu tutumların sonucunda farklı değer yargılarını yaşama amacı olarak benimsedikleri ve hayatlarına rehber ettikleri düşünülebilir. Kağıtçıbaşı (2000) ve Marshall (1999), uzun yıllar yaptıkları çalışmalar ve gözlemler doğrultusunda bu duruma dikkat çekerek tarih içinde aile yapısındaki değişimlerin sonucunda çocuğa verilen değerin de değiştiğini bulmuşlardır. Bu durum çocukluk tanımının farklı kültürlere ve zamana göre değiştiğini göstermesi açısından önemli bir bulgudur. Örneğin kırsal toplumlardaki çocukların, ev ekonomisine maddi katkı sağlamaları ön plana çıktığından bu toplumlardaki çocuklar küçük yaştan itibaren çalıştırılmaktadır (Kağıtçıbaşı, 2000). Endonezya, Kore, Filipin, Singapur, Tayvan, Tayland, Türkiye, Amerika’da yapılan uluslararası bir araştırmada Türkiye gibi çocuklarına ekonomik yarar için değer veren toplumlarda ailelerin, çocuklarının itaatkâr olmasını istediği bulunmuştur. Sevgi için çocuklarına değer veren Amerika gibi toplumlarda ise ebeveynlerin, çocuklarının sıcak, sempatik, neşeli gibi kişilik özelliklerine sahip olmalarını arzu ettikleri görülmektedir (Okagaki ve Divecha, 1993). Alandaki çalışmalar gözden geçirildiğinde, bir toplumdaki bireylerin davranışlarının tarih sürecinde ortaya çıkan değişimlerle birlikte ele alınarak incelenmesi gerektiği öne çıkmaktadır. Çünkü çocuğa yönelik tutum ve davranışlar ancak zaman süreci içerisinde çocuğa verilen önemle birlikte değerlendirildiğinde tam olarak anlaşılmaktadır. Toplum üzerindeki etkin gücü nedeniyle kitle iletişim araçları modernleşme süreciyle birlikte dikkat çekmeye başlamıştır. Kitle iletişim araçları, gelişmiş teknolojiyi kullanmasıyla toplumun büyük bölümünü etkisi altına almaktadır. Ayrıca kitle iletişim araçlarının toplumu eğlendirip bilgi edindirmesinin ötesinde daha güçlü etkilerinin olduğu düşünülmektedir. Kitle iletişim araçları bireylerin değerlerine etki etmekte ve davranışlarını yeniden biçimlendirmelerini sağlamaktadır. Bu durum kitle iletişim araçlarını, hem toplumun hem de bireylerin değerlerini etkisi altına alan diğer bir unsur olarak karşımıza çıkarmaktadır. Özellikle kitle iletişim araçlarından biri olan

2


televizyonun, hemen hemen her evde bulunması, birçok duyuya hitap etmesi bireyler üzerindeki etkisini daha güçlü kılmaktadır. Okay da (2007) televizyonun oluşturduğu etkiye dikkat çekmektedir. Okay’a göre kitle iletişimi sayesinde iletilen mesajlar çok sayıda insana aynı anda ulaşmaktadır. Böylece bireyler kitle iletişim araçlarından gelen birçok gizli ya da açık mesajla karşılaşmakta ve bu mesajlar arasından birey kendi inançları ve değerleri doğrultusunda seçim yapmaktadır. Değerler ve inançlar doğrultusunda seçilen mesajlar, bireyde bir etki oluşturmaktadır. Bu etki bireyin tutum ve davranışlarında bir değişiklik meydana getirmektedir. Ersoy (2006) değer farklılaşmalarının sosyolojik boyutunu 804 katılımcı üzerinden incelemiştir. Sonuçlarda katılımcıların % 84,3’ü kitle iletişim araçlarının çevreleri üzerinde önemli etkisi bulunduğunu bildirmiştir. Ayrıca katılımcılar kitle iletişim araçlarının ailelerinde, çocuklarında ve komşularında önemli değer değişimlerine neden olduğunu ifade etmişlerdir. Televizyonun, bireylerin davranışlarını etkileme gücü yüksektir. Bu sebeple televizyon, Bronfenbrenner’in teorisinde aile gibi, bireylerin gelişimine etki eden mikro sistemdeki bir yapı olarak değerlendirilebilir. Toplumda var olan ve benimsenen değerlere bağlı olarak ebeveynlerin yaşam alışkanlıklarının farklılaşabileceği görülmektedir. Bu farklılık, ebeveynlerin benzer ya da farklı çocuk yetiştirme stillerine sahip olmasında rol oynamaktadır. Dolayısıyla ebeveynlerin ve çocuklarının televizyon izleme alışkanlıklarının bundan etkilenmesi söz konusudur. Çünkü anne ve babalardan çocuk yetiştirirken, kendi değerlerine uygun olan değerleri yansıtan TV programlarını seçip çocuklarına izletme eğiliminde olmaları beklenmektedir. Başka bir deyişle ebeveynler kendi değerleriyle çatışan programları ya da sahneleri çocuklarının izlemesini daha sakıncalı görüp, bunları izlememesi için çocuklarına bazı kısıtlamalar getirebileceği ortaya çıkmaktadır. Konuya ilişkin yapılan açıklamalarda görüldüğü gibi değerler, aile ve televizyon bireylerin davranışlarını etkilemede önemli bir güce sahiptir. Bu sebeple konuyla ilgili araştırmalara dayanarak, bu çalışmada 7- 14 yaş aralığında en az bir çocuğu olan, evli annelerin değerlerine göre (Yeniliğe Açıklık ya da Muhafazacı) çocuklarının

televizyonda

izlemesini

sakıncalı

buldukları

görsel

sahnelerin

karşılaştırılması amaçlanmaktadır. Alt problem olarak, televizyon izlemeyle ilgili 3


annelerin çocuklarına koydukları kuralların, televizyon izleme nedenlerinin, annelerin televizyonun olumlu ve olumsuz etkilerine ilişkin görüşlerinin sahip oldukları değerlere göre farklılaşıp farklılaşmamasının belirlenmesi araştırmanın hedefleri arasındadır. Bununla birlikte annelerin ve çocuklarının televizyon kullanma alışkanlıklarının tespit edilmesi araştırmanın çerçevesinde ele alınan diğer konudur.

4


1.BÖLÜM LİTERATÜR TARAMASI 1.1. Aile ve Çocukluk Ekolojik Sistemler Teorisi’nde belirtildiği gibi bireyin gelişimi yaşadığı çevreyle etkileşimi sonucu gerçekleşmektedir. Bu çevre içerisinde bireyin gelişimine doğrudan etkileri olan ailenin ön plana çıktığı görülmektedir. Çünkü çocuklar bir aile içerisine doğmakta, büyümekte ve özellikle yaşamlarının ilk yıllarında aileleriyle yakın bir etkileşim içerisinde olmaktadırlar. Dolayısıyla çocukların doğuştan itibaren yüz yüze etkileşim içinde oldukları bir mikro sistem olan ailenin, çocuğun gelişimine olan etkisi oldukça büyüktür. Aile

yapısının

zaman

içindeki

değişimi

ebeveynlerin

değerlerine

yansımaktadır. Anne- babalar bazı değerleri içinde yaşanılan bağlamın işlevselliğine göre daha çok önemsemekte ve bu değerlere göre davranışlarını düzenlemektedir. Ebeveynler aracılığıyla da çocukların davranışları değişkenlik gösteren değerler doğrultusunda şekillenmektedir. Böylece toplumun, ebeveynlerin, çocukların, gençlerin davranışlarının nedenlerini tam olarak anlamak için bir toplumun tarih içinde aileye, çocukluğa, ergenliğe ne şekilde baktığını anlamak gerekmektedir. Bu nedenle bu bölümde, literatürdeki araştırmaların ve mevcut çalışmanın bulgularının daha iyi yorumlanabilmesi için dünyada ve Türkiye’de aile yapısının zaman içerisindeki değişimi ve çocuklara bakış açısı ele alınmıştır. Akrabalık bağıyla birbirine bağlanmış olan yetişkinlerin çocuklarına baktıkları insan topluluğuna aile denir (Giddens, 2000). Aile çekirdek ve geniş aile olmak üzere iki bölümde incelenmektedir. Evli bir çift ve evlenmemiş çocukları ya da tek ebeveyn ve çocuklarından meydana gelen aile tipine çekirdek aile denilmektedir. Evli bir çift, çocukları ve büyükanne, dayı, amca, hala gibi akrabaların beraber yaşadığı kalabalık aile tipine ise geniş aile denilmektedir (Tüik, 2006). Stone, aile biçiminin 1500 ve 1800’lü yıllar arasında üç aşamadan geçtiğini öne sürmüştür. İlk aşamada aile düşük eğitim düzeyli, otoriter, küçük ev halkından oluşan ancak diğer akrabalarla var olan ilişkinin derinlemesine devam ettiği ve çocuk 5


ölümlerinin olduğu ya da çocukların erken yaşta evden ayrılmaları nedeniyle kısa süren bir kurum olarak değerlendirilmiştir. İkinci aşama olan geçiş döneminde ise çekirdek aile diğer akrabalardan bağımsızlaşmış bir kurum olarak betimlenmiştir. Ancak babanın otoriter gücü artmış olmasına rağmen sevgi aile içinde daha çok vurgulanmıştır. Son aşamada ise aile yakın duygusal bağlarla birbirine bağlanmış, belli bir mahremiyeti olan ve çocukların yetiştirilmesine önem verilen bir kurum haline gelmiştir. Üçüncü aşamada ortaya çıkan aile tipi şu an batıda yaygın olarak görülen aile modelidir. Ve batı kültürünün yayılmasıyla birlikte dünyada geniş ailenin çözülmeye başladığından ve çekirdek aileye doğru bir değişimin yer aldığından söz edilmektedir (Giddens, 2000). Benzer şekilde Yörükoğlu (2002), kentleşme ve sanayileşmenin ailelerin yapısını küçülttüğünü ileri sürmektedir. Aynı zamanda çekirdek aile sayısının artmasıyla birlikte ailenin daha bağımsız olduğunu ve akrabalar arasındaki bağların azaldığını öne sürmüştür. Modernleşme kuramına bakıldığında batıdaki aile tipi ön plana çıkmaktadır. Çünkü kuram toplumların sosyo- ekonomik gelişmesiyle birlikte ailelerin karşılıklı bağımlı aile modelinden bağımsız aile modeline doğru geçeceğini varsaymaktadır (Kağıtçıbaşı, 1996b). Karşılıklı bağımlı aile modelinde çekirdek aile gözlense de işlevsel olarak geniş aile yer almakta, yüksek doğurganlık görülmekte, erkek evlat tercih edilmekte, çocuk ebeveyn için yaşlılık güvencesi olarak görülmekte, çocuğun ebeveynlerine karşı itaatkâr ve bağımlı olması istenmektedir. Bu tür aile modeli daha çok düşük sosyo ekonomik bölgelerde görülmektedir. Bağımsız aile modelinde ise aile üyeleri birbirinden bağımsız olmakta, çekirdek aile yapısı görülmekte, erkek çocuk tercihi azalmakta, kadına verilen değer artmakta, doğurganlık oranı düşmekte, çocuğa yönelik psikolojik değer ön plana çıkmakta ve bağımsız çocuk yetiştirme kavramı önem kazanmaktadır. Bağımsız aile modeli endüstrileşmiş refah toplumlarda ortaya çıkmaktadır. Ancak çalışmalar göstermektedir ki bazı toplumlarda sosyo ekonomik alanda gelişmeye rağmen kültürde önemli bir değişiklik gözlenmemektedir. Örneğin Çin, Tayvan, Hong Kong gibi ülkelerdeki araştırma sonuçları bu ülkelerdeki sanayileşmeyle birlikte kültür ve sosyalleşme biçimlerinde bir devamlılığın olduğunu göstermiştir. Ayrıca çocuğun değeri araştırmasında da sosyo ekonomik gelişmeyle birlikte çocuğa verilen ekonomik değerin azaldığı ancak duygusal bağlılığın 6


değişmediği bulunmuştur. Bu değişim üçüncü bir modeli gerekli kılmaktadır ve Kağıtçıbaşı üçüncü model olarak karşılıklı duygusal bağların mevcut olduğu bir aile yapısından söz etmektedir. Bu aile yapısında kadının aile içindeki değeri yüksektir, erkek çocuk tercihi azalmıştır, düşük doğurganlık vardır, çocukların psikolojik değeri ön plandadır, aile ve akrabalara bağlılık vurgulanmaktadır, özerk bir çocuk yetiştirme istenirken aile denetimi de gözlenmektedir. Bu aile tipi ise gelişmiş kentleşmiş bölgelerde görülmektedir. Bu modelde insanın iki temel ihtiyacı olan bağlanma ve özerklik de karşılık bulmaktadır. Bağlılık kültürünün olduğu bölgelerdeki ailelerde karşılıklı duygusal bağlılık modeline doğru bir değişim görülmektedir (Kağıtçıbaşı, 1981, 1996a, 1996b, 2000, 2005, 2006). ‘Çocukluk’ kavramının daha modern bir tanım olarak karşımıza çıktığı dikkat çekmektedir. Çünkü Yörükoğlu (1984), eski toplumlarda ailelerin çocuklarını acımadan kırbaçladığını, sömürdüğünü ve çocukları işe yaramaz olduğunda onları evden attıklarını ya da öldürdüklerini aktarmıştır (akt. Yapıcı ve Yapıcı, 2004). Ortaçağa baktığımızda ise çocuk ve çocukluk terimlerinin yer almadığını, çocukların küçük bir yetişkin gibi ele alındıklarını, yetişkin kıyafetleri giydiklerini, yetişkinlerle aynı oyunları oynadıklarını ve aynı öyküleri paylaştıklarını görmekteyiz (Gander ve Gardiner, 2007).

Benzer şekilde Ariés ortaçağda çocuklukla ilgili bir şey

bilinmediğini ve çocukluğa dair anlayışın 15. ve 17. yüzyılları arasında oluşmaya başladığını ve daha sonraki dönemlerde çocukluğa giderek artan bir ilginin gösterildiğini ileri sürmüştür (Heywood, 2003). Ayrıca Hıristiyanlık inancından dolayı ortaçağda çocukların günahkâr olarak doğduğuna inanılmaktaydı. Bu düşüncelerin J. Lock’un insanların doğduklarında hiçbir bilgiyle donatılmadıklarını boş bir levha olarak doğduğunu ifade eden tabula rasa ilkesiyle sarsıldığını görmekteyiz. Bu tarihten sonra çocuklar yetişkinlerden farklı bir birey olarak ele alınmaya başlanmış ve bu değerlendirme devletin ve ailenin çocuğa bakışını değiştirmiştir. 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başıyla birlikte çocukların dünyası keşfedilmiş ve akademik çalışmalar yapılmaya başlanmıştır (Yapıcı ve Yapıcı, 2004; Schultz ve Schultz, 2002; Heywood, 2003). Osmanlı toplumunda ise çocuklarla yoldaşlığın ahmaklık sayıldığı, çocuk yetiştirme konusunda aydınların sert önerilerde bulunduğu, dayağın disiplin aracı olarak kullanıldığı, kızların okuma yazma öğrenmesine karşı çıkıldığı, çocukların 7


soru sorma ve itiraz etmelerine hoş bakılmadığı görülmektedir. Cumhuriyet döneminde ise farklı bir bakış açısı olarak çocuklara yönelik öğüt kitaplarına rastlanmaktadır. Ancak bu kitaplarda büyüklere itaat, çocuklara şefkat, tevekkül sahibi olma, yumuşak olma, sorumluluk gibi kavramlar dile getirildiği için kitapta yer alan öğütler Osmanlı toplumundaki öğütlerin devamı niteliğindedir. Bir başka ifadeyle çocuklar daha geleneksel değerlere uygun yetiştirilmiştir. Çocukluğun modernleşmesi Türkiye’de ele alındığında ise Batı’da 17.yy’da ortaya çıkan görüşlerin ancak 20.yy’da ortaya çıktığını ve günümüzde etkili olduğunu görmekteyiz (Onur, 2007). Sonuç olarak Türkiye’deki araştırma sonuçları şimdilerde ana- baba değerlerinin özerklik ve bağlılığı bütünleştirici olarak gördüklerini ortaya koymaktadır (Kağıtçıbaşı, 1996). Dünyadaki tüm toplumlarda çocuğa ve çocukluğa bakış açısı ikilemleri içinde barındırmış, çocuk tam olarak iyi ya da tam olarak kötü olarak algılanmamıştır. Bu da çocuğa karşı ailelerin farklı inanç ve tutumlara sahip olmalarına neden olmuştur. Aynı zamanda

dünyada

ve

toplumlarda

çocuklara

verilen

değerin

yeterince

benimsenmemesi dikkat çeken konulardandır. Buna rağmen alanda yapılan çalışmaların istatistikî sonuçları, çocuk ve çocukluğa verilen değerin geçmiştekine oranla artış gösterdiğini kanıtlamaktadır. Aile yapısındaki değişim ve çocuğa verilen değerin artmasıyla; çocuğun aileye bağımlı olması gerektiği düşüncesi azalmış, çocuğa daha fazla özgürlük imkânı doğmuş ve erkek çocuk tercihi azalmıştır. Çocuğun, ebeveyn için ifade ettiği anlamdaki bu değişimle birlikte ebeveynlerin çocuk yetiştirme tutumlarının da değişmesi beklenmektedir. Örneğin çocuğunun daha geleneksel değerlere sahip olmasını isteyen ebeveynlerin çocuğu üzerinde daha çok denetim sağlayacağı ya da çocuğuna

özyönelim değerini

aktarmak

isteyecek ebeveynlerin,

keşfederek

öğrenmeleri için çocuklarını daha özgür bırakacağı akla gelmektedir. Böylelikle ebeveynlerin davranışlarının, çocuklarına aktarmak istedikleri değerleri yansıttığı düşünülebilir.

8


1.2. Değer Tanımı ve Değerlerin Önemi Değerler, hangi bireysel ya da sosyal ihtiyaçların kişi için önemli olup seçildiğini gösteren inançlar hiyerarşisidir. Bu yüzden değerlerin, davranışlarımız üzerinde önemli etkileri olmakta ve uzmanlar tarafından değerler incelenmesi gereken önemli bir alan olarak görülmektedir. Değerler doğuştan getirilmemekte, bireyin içinde doğup yaşadığı sosyal bağlamlarda kişilerarası etkileşimlerle kazanılmaktadır (Demirutku, 2007). İnsanların tutum ve davranışlarının, yaşamına verdiği değerlerle şekillendiği bu nedenle insanların davranışlarını anlamada onların duygu, istek ve değerlerinin bilinmesi gerektiği sosyal bilimlerde ilgi çekmektedir. Bu nedenle değerler çeşitli araştırmalara konu olmaktadır (Aydın, 2005). Örneğin değerler, araştırmalarda tutum ve davranışların anlaşılmasında bağımsız değişken olarak; sosyal gruplar arasındaki temel farklılıkların belirlenmesinde bağımlı değişken olarak kullanılmakta ve değerlerin bireyin davranışları üzerindeki etkisi belirlenmektedir (Spini, 2003). Değerlerin çalışmalarda merkezi bir konumda yer almasının temel nedeni mikro düzeyde insan davranışı ve etkileşimlerini belirlemesi; makro düzeyde ise sosyal yapıya etki etmesidir (Ersoy, 2006). Bununla birlikte insanlar ve toplumların yaşamına rehber olan değerlerin, bireylerin değerlendirilmesinde ölçü olarak kullanılabileceği vurgulanmaktadır (Arda, Kılıçgedik, Bakan, Bakan, ve Kemer, 2003). Özensel (2003) toplumsal kurumların, toplumun yapısını oluşturduğunu ve her toplumsal kurumun bir değerler sistemine sahip olduğunu belirtmiştir. Değerler tarafından insanların nasıl düşüneceği, nasıl hareket edeceği, hangi davranışların iyi, kötü, güzel olduğu belirlenmiştir. Bu sebeple bir toplumun analizi yapılırken toplumdaki kurumların sahip olduğu değer yargıları belirlenmelidir. Kültürel değerler insanların davranışları üzerinde güçlü bir etkiye sahiptir. Ve bu değerler toplumda yaşayanlar tarafından içselleştirilerek kişinin kendi değerleri haline gelmektedir. Böylece değerlerin insanların davranışları üzerinde önemli ve yadsınamaz bir etkisinin olduğu dikkat çekmektedir (Mc Carty,1994).

9


Değerler sosyalleşme sürecinde öğrenilen ve bir toplumda neyin iyi, kötü, doğru, yanlış, arzu edilir ya da arzu edilmez olduğunu gösteren ortak düşünceler olarak tanımlanmaktadır. Değerler sistemi ise bireyin, toplumun açık ya da örtülü olarak benimsediği ahlaki, toplumsal, ekonomik değerlerdir ve bu değerler sistemi zamana ya da topluma göre değişebilmektedir (Budak, 2000). İnsan doğumundan itibaren bir sosyal çevre içerisine doğmakta ve bu çevre içinde yaşamını diğer insanlarla etkileşim halinde sürdürmektedir. Birey bu çevrenin belirleyici değerleriyle karşı karşıya kalmakta ve çevrenin bireyi şekillendirmesindeki gücü nispetinde benzer şeylere inanmakta ve benzer şeylere değer vermektedir (Ersoy, 2006). Sonuç olarak, birey içinde yaşadığı toplumun değerlerini benimsemekte, bu değerlere uygun benlik yapısı inşa etmekte ve davranmaktadır. Böylece değerlerin, insanların davranışları üzerindeki önemi ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla bireylerin davranışlarının nedenlerini anlamak için öncelikle bireylerin sahip oldukları değerleri belirlemek ve anlamak gerekmektedir. Allport (1967), değerleri insanların kendi tercihlerine göre hareket etme inancı olarak tanımlamaktadır (akt. Rounds ve Armstrong, 2005). Kluckhohn ve Srodtbeck (1973) , değerleri yaşamda insanın davranışlarını ve belli durumları yönlendiren yol göstericiler olarak ifade etmektedir. Rokeach (1973), değerleri ihtiyaçların bilişsel temsili olarak tanımlamaktadır. Değerler kişinin yaşamına yön veren özel inançlar, kişinin yaşamının sonucunda ulaşmak istediği hedefler olarak tanımlanırken; değerler sistemi varlığın sonucunda ulaşılmak istenen ya da bunlara ulaşmada rehberlik eden tercih edilmiş yöntemlerle ilgili inançların kalıcı organizasyonudur. Rokeach değerleri amaçsal ve araçsal olarak 2 boyutta ele almaktadır. Amaçsal değerler ulaşılmak istenen değerlerdir. Örneğin dünyanın barış içinde olmasını istemek ya da mutlu

olmak

amaçsal

değerlerimizdendir.

Araçsal

değerler

ise

ulaşmayı

hedeflediğimiz değerlere varmamızı sağlayan ve yaşamda bize rehberlik eden tercih edilmiş yöntemlerdir. Örneğin sorumluluk sahibi olmak, dayanışmaya önem vermek gibi (akt.Hultman,2001).

10


Shwartz ise (1994) değerleri kişinin yaşamına yön veren ilkeler olarak tanımlamaktadır (akt. Spini, 2003). Schwartz ve Bilsky (1987) ile Yazıcı (2006) değerleri tanımlarken, değerlerin bazı özelliklerini vurgulayarak genel bir tanımlama oluşturmuşlardır. Buna göre değerlerin özellikleri şu şekilde sıralanabilir; a) Değerler, inançlar ya da fikirlerdir. b) Değerler, bir bireyin yaşamda ulaşmak istediği amaçlar ve bu amaçlara ulaşmayı sağlayan davranışlarla ilişkilidir. Örneğin dünyadaki herkesin eşit olmasını amaçlayıp amacına ulaşmak için bireyin yardımsever olabilmesi, değerini yansıtmaktadır. c) Değerler, bireye özgü davranış ve durumların üzerindedir. Örneğin itaatkârlık değeri evde, okulda, işte ve bireyin tanımadığı kişilerle olan ilişkilerinin tümünde geçerlidir. d) Değerler, davranışların, olayların ve insanların seçilmesi ya da değerlendirilmesinde yol göstericiler olarak tanımlanmaktadır. e) Değerler, birey için taşıdıkları öneme göre kendi içinde sıralanabilir. f) Değerler, bağlı oldukları kültürlere göre farklılık gösterebilmektedir. Hatta bir kültür içerisinde dahi bireyler farklı değer yargılarını benimseyebilmekte ya da farklı iki kültür aynı değere sahip olabilmekte ancak bu değerin önem derecesi bu iki toplum için ayrı olabilmektedir. g) Değerler, zaman içinde ortaya çıkan yeni ihtiyacı karşılamak için değişiklik gösterebilmektedir. Bununla birlikte Schwartz’a göre değerler insanın üç evrensel gereksinimi karşılamaktadır. Bunlar; a) Biyolojik ihtiyaçlar b) Kişilerarası koordinasyonu sağlayan etkileşime yönelik ihtiyaçlar c) Grubun hayatta kalması ve refah içinde yaşayabilmesi için gerekli olan toplumsal taleplerdir.

11


Gruplar ve bireyler, yukarıda belirtilen üç evrensel gereksinimi kendi ihtiyaçlarını, davranışlarını rasyonelize eden, açıklayan, koordine eden değerler olarak gösterirler. Schwartz üç evrensel gereksinim sonucunda birçok kültürde değerlerle ilgili yaptığı çalışmalardan farklı 56 değer ifadesi belirlemiştir. Schwartz belirlediği 56 değeri, aralarında Türkiye’nin de olduğu 54 ülkeden, çoğunluğu öğretmen ve öğrencilerden toplanan verilerle test etmiştir. Analizler sonucunda 56 değeri evrensel nitelik taşıdığı ve daha kapsamlı olduğunu varsaydığı düşünülen güdüsel olarak farklı 10 tip değer kümesine ayırmıştır. Bu 10 tip değerin her biri, temel özellikleriyle diğer değerleri kapsamaktadır. Böylece Schwartz’ın çalışmasında her değer tipi, değer öncelikleri indeksinde güvenli bir şekilde kombine edilmiş tek değerler sayısıyla temsil edilmektedir. Yani Schwartz’a göre bu teori entegre edilmiş (birleştirilmiş, bütünleştirilmiş) değer tipleri kümesi olarak gruplandırılabilir. Schwartz’ın teorisi bu 10 değer grubunun, birçok farklı toplumun üyeleri tarafından kabul edildiğini varsaymaktadır

(Schwartz, 1996; Schwartz ve Bilsky, 1990;

Schwartz ve Sagiv, 1995; Bardi ve Schwartz, 2003). Tablo 1’de, Schwartz’ın teorisinde ortaya çıkan 10 değer tipi, tanımı ve parantez içinde temsil ettiği değerler yer almaktadır (Kuşdil ve Kağıtçıbaşı, 2000; Schwartz, 1992; Schwartz, 1996; Schwartz ve Sagiv,1995).

12


Tablo 1 Schwartz’ın Değer Kuramı’ndaki Değer Tipleri ve Temsil Ettiği Değerler DEĞERLER

TANIM

GÜÇ (POWER/PO)

Sosyal statü ve prestij, insanlar ve kaynaklar üzerindeki hakimiyet. (Sosyal güç, Otorite, Varlık).

BAŞARI (ACHIEVEMENT/AC)

Toplumsal standartlara göre kişisel başarı. (Başarı, Yetkinlik, Hırslı olma, Etkili biri olma).

HAZCILIK (HEDONISM/HE)

Kişi için duygusal haz ve zevk. (Zevk, Hayattan tat almak).

UYARILIM (STIMULATION/ST)

Heyecan, yenilik ve yaşama meydan okuma.(Heyecanlı bir yaşam, Hayattaki çeşitlilik ve Cesaret).

ÖZYÖNELİM DIRECTION/SO)

Düşünce ve eylem seçiminde bağımsızlık, keşfetmek. (Yaratıcılık, Bağımsızlık, Kendi amaçlarını seçmek, Meraklı olmak, Özgürlük).

(SELF-

EVRENSELCİLİK (UNIVERSALISM/UN)

Bütün doğa ve insanların iyiliğini korumak için toleranslı olmak, anlayışlı olmak, takdir etme. (Açık fikirli olmak, Erdemli olmak, Sosyal adalet, Eşitlik, Dünya barışı, Güzelliklerle dolu dünya, Doğayla bütünlük içinde olmak, Çevreyi Korumak).

İYİLİKSEVERLİK (BENEVOLENCE/ BE)

Bireyin sık ilişkide olduğu kişilerin iyiliğini koruma ve geliştirme (Yardımseverlik, Dürüstlük, Vefalı olmak, Bağışlayıcı olmak, Sorumluluk sahibi olmak, Olgun sevgi, Gerçek arkadaşlık).

GELENEK (TRADITION/TR)

Bireyin üzerindeki dini ve geleneksel fikirleri kabul etme. (Gelenek, Alçakgönüllü olmak, Dindar olmak, Hayatın kişiye verdiğini kabul etmek, Ilımlı olmak).

UYUM/UYMA (CONFORMITY/CO)

Günlük etkileşimde kendini tutma. Diğer insanlara zarar verecek ya da üzecek eğilim, dürtü ve eylemleri engelleme. (İtaatkâr olma, Kibar olma, Kendini denetleme, Aileye ve büyüklere saygılı olmak).

GÜVENLİK (SECURITY/SE)

Kişinin, ilişkilerinin ve toplumun uyumu ve devamlılığı. (Toplumsal düzen, Aile güvenliği, Ulusal güvenlik, Sağlıklı olma, Temiz olmak, Ait olma duygusu, İyiliğe karşılık vermek)

13


Schwartz ve Bilsky (1990) değerler yapısı teorisinin evrenselliğini, araştırmalarında Avustralya, Finlandiya, Hong Kong, İspanya ve Amerika’dan aldıkları verilerle test etmişlerdir. Değer tipleri arasındaki yapısal ilişki, insanların değer önceliklerinin altında yatan ve insanları motive eden dinamiklerin Hong Kong dışında, çalışılan diğer bütün toplumlar arasında benzer olduğu görülmüştür. Aynı zamanda tüm gruplarda değerlerin bireysel/toplumsal ihtiyaçlara hizmet ettiği ve amaç tiplerinin de araçsal/amaçsal olarak ayrıldığı dikkat çekmiştir. Benzer şekilde 20 farklı kültürden gelen birçok kişi, yaşamlarına yön veren ilkeler

olarak

değerlerin

yaşamlarındaki

önemini

belirlemiştir.

Çalışmada

katılımcıların değerlere ilişkin verdikleri yanıtların teoride de yer alan 10 tip değeri ayırt ettiği görülmüştür (Schwartz,1992). Kuşdil ve Kağıtçıbaşı (2000) çalışmalarında Schwartz Değer Listesi’ne Türk kültürüne uyumlu dört değeri (kadında namus, erkeğin üstünlüğü, misafirperverlik, laiklik) ekleyerek 183 öğretmene uygulamıştır. Eklenen dört değerin Schwartz’ın kuramında beklenen değer tiplerinde konumlandığı gözlenmiştir. Kadında namus ve erkeğin

üstünlüğü

değerleri

geleneksellik

tipinde;

misafirperverlik

değeri

uyma/güvenlik bileşik tipinde; laiklik değeri ise özyönelim/evrenselcilik bileşik tipleri içinde bulunmuştur. Bulgular Türk kültürüne uygunluğu belirlenmiş olan Schwartz Değer

Listesi’ne

yeni

değerler

eklenerek

Schwartz

Değerler

Listesi’nin

geliştirilebileceğini göstermiştir. Dolayısıyla Schwartz Değerler Listesi’ne kültüre özgü yeni değerlerin eklenmesi, o toplumun değer sisteminin daha kapsamlı incelenmesini sağlayabilmektedir. Schwartz bu 10 temel değer tipini kendi içinde iki boyutta gruplandırmıştır. Bunlardan ilki Yeniliğe Açıklık (Openness to Change) ve Muhafazacı Yaklaşım (Conservation) boyutu olmuştur. Yeniliğe Açıklık düzeyinde Özyönelim ve Uyarılım değer tipleri yer alırken; Muhafazacı Yaklaşım düzeyinde Geleneksellik, Uyma/uyum ve Güvenlik değerleri yer almaktadır. İkinci boyutta ise Özaşkınlık (SelfTranscendence) ve Özgenişletim (Self- Enhancement) boyutu vardır. Özaşkınlık düzeyi evrensellik ve iyilikseverlik değerlerini kapsarken; Özgenişletim düzeyi başarı ve güç değerlerini kapsamaktadır. Bu değer tiplerinde sadece hazcılık değeri hem Yeniliğe Açıklık hem de Özgenişletim boyutundaki unsurları yüksek oranda

14


yansıtmaktadır (Schwartz, 1992; Schwartz ve Sagiv, 1995). Aşağıdaki Şekil 1’de Schwartz’ın değer tipleri ve ana değer grupları arasındaki ilişkiler gösterilmiştir.

Şekil 1 Schwartz’ın Değer Kuramı’ndaki Değer Tipleri ve Ana Değer Grupları Arasındaki İlişkiler Şekil 1’de görüldüğü üzere, Schwartz Değerler Kuramına bakıldığında her değerin takip eden diğer değer tipleriyle uyumlu ya da çelişki içinde olduğu psikolojik, pratik ve sosyal sonuçlara sahip olabildiği gözlenmektedir. Örneğin itaat(uyma), bağımsızlık(öz yönelim) değeriyle çelişkili gibi görünürken her iki değer sosyal düzenle(güvenlik) uyum içindedir (Schwartz, 1992). Sonuç olarak bakıldığında teoride varsayıldığı gibi, yeni değer kümeleri diğer değişkenlerle ilişkili değer önceliklerini temsil etmekte ve farklı kültürlerde daha tutarlı bir şekilde görülmesini sağlamaktadır (Schwartz, 1996; Schwartz ve Sagiv, 1995).

15


Modernleşme süreciyle birlikte toplumun büyük bir bölümünü etkisi altına alan ve değerlerin oluşumuna etkisi yüksek olan kitle iletişim araçları dikkat çekmektedir. Özellikle günümüzün en yaygın kitle iletişim araçlarından biri olan televizyonun görüntü, ses, hareketlilik gibi birçok unsuru taşıması, sosyo ekonomik düzeyden bağımsız olarak hemen hemen her evde en az bir tane olması bireylerin televizyona olan ilgisini arttırmaktadır. Bu sayede TV’den gelen mesajlar kolayca kitlelere ulaşabilmekte, bu mesajlar bireylerin davranışlarını etkilemekte ve değerlerinde değişimlere neden olabilmektedir.

1.3. Televizyonun Önemi Birbirleriyle iletişimi olmayan, çok sayıda insana ulaşılmak istenildiğinde kitle iletişimi kullanılmaktadır. Kitle iletişimini gerçekleştirmek için kitap, televizyon, gazete, televizyon, internet gibi pek çok araç mevcuttur (Okay, 2007). Heim ve arkadaşları (2007) medyanın her evde yer almasının etkisini daha çok gösterdiğine vurgu yapmaktadır. Böylelikle araştırmacıların medyaya olan ilgisinin artacağını, araştırmaların medya ve çocukların psikososyal faktörleri arasındaki ilişkiyi incelemesi üzerine odaklanacağını öne sürmektedirler. Ailenin çocuğun toplumsallaşmasında ilk kurum olduğu bilinmektedir. Aile, okul gibi, kitle iletişim araçları da toplumsallaşma aracı içinde sayılmaktadır. Bu yüzden televizyonda öğrenilenlerin genellikle günlük ilişkilere uygulanabildiği ve yeni değerlerin kazanılmasında ya da davranışların biçimlenmesinde televizyonun kesin bir etkisinden bahsedilmektedir (T.C. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu,2007a). Erjem ve Çağlayandereli (2006), araştırmalarında yerli dizilerin gençlerin model alma davranışı üzerindeki etkilerini 1020 öğrenciden toplanan verilerle incelemiştir. Sonuçlarda araştırmaya katılan gençlerin 3/2’sinin yerli dizilerdeki kahraman ya da ana karakterleri modelledikleri dikkat çekmiştir. Televizyonun bu kadar geniş bir kitleye hitap etmesi hem toplumun değerlerinin oluşmasını sağlamakta hem de bireylerin davranışlarını etkilemekte, değiştirmekte, yeniden biçimlendirmektedir. Özellikle çocuklar erken yaşlarda aile, okul ve oyun arkadaşlarının yanında televizyona da yoğun bir biçimde maruz kalmaktadır. Böylece televizyon, mikro sistemde değerlendirilebilecek ve aile, okul, 16


yuva gibi kurumların yanında çocukların gelişimini etkileyen önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır Kitle iletişim araçları üzerine yapılan araştırma bulguları televizyonun değerler ve davranışlar üzerindeki gücünü ortaya çıkarmaktadır. Bununla birlikte ebeveynlerin televizyon izleme alışkanlıklarının bu doğrultuda şekillenebileceği düşünülebilir. Darling ve Steinberg’e (1993) göre ebeveynlerin uygulamaları, ebeveynlerin sahip olduğu amaç ve değerlerden etkilenmektedir. Dolayısıyla ebeveynlerin kendi değer yönelimleri doğrultusundaki programları seçip izleme eğiliminde olması beklenebilir. Ayrıca ebeveynlerin değerleri uygulamalarını; dolayısıyla da uygulamaları çocuklarının gelişimini etkilemektedir. Böylelikle ebeveynlerin değerleri doğrultusunda, hem kendilerinin hem de çocuklarının TV izleme alışkanlıklarının değişebileceği düşünülebilir.

1.3.1. Ebeveynlerin ve Çocukların Televizyon Kullanma Alışkanlıkları Radyo ve televizyon üst kurulu tarafından hem kamuoyunun hem de çocukların

televizyon

izleme

eğilimlerini

belirlemek

amacıyla

araştırmalar

yürütülmektedir. Kamuoyunun televizyon izleme eğilimlerini belirleyen 2006 ve 2009 yılında yapılmış iki çalışma mevcuttur. 2006 yılında yürütülen çalışmaya 14 ilden yaşları 15 ve üzeri olan 4606 izleyici katılmıştır. İzleyicilerin %53.2’si evinde 1 adet, %35.6’sı 2 adet, %8.7’si 3 adet, %2.4’ü 4 adet ve üzeri televizyon olduğunu belirtirken %0.1’i evinde TV olmadığını belirtmiştir. Sonuçlarda hafta içi ortalama 5.09 saat; hafta sonu da ortalama 5.15 saat televizyon izlendiği ve en çok televizyon izleyenlerin ev hanımları olduğu ortaya çıkmıştır. En çok televizyon izlenen zaman aralığı hem hafta içi hem de hafta sonu 18-21 ve 21- 24 saatleri arasındadır ve gündüz saatlerinde kadınlar erkeklere oranla daha çok televizyon izlemektedir. İzlenen program türlerine bakıldığında %74.8’inin haber programları, %56.8’inin yerli diziler, %42.2 sinin eğlence türü programları, %40.8’inin belgeseller ve yabancı sinemalar, %40.5’inin dini içerikli programlar,% 40.4’ünün açık oturum ve tartışma programları, % 37.3’ünün Türk filmleri, %34.7’sinin sır programları (reality showlar), %32.1’inin 17


yarışma programları, %30’unun spor programları, %28.2’sinin müzik programları , %28.1’inin kültür- sanat programları olduğu belirlenmiştir (T.C.Radyo Televizyon Üst Kurulu, 2006a). 2009 yılında yapılan ikinci çalışma 21 ilde 15 yaş ve üstü 2570 kişilik bir grupla yürütülmüştür. Katılımcıların %54.6’sının evinde 1 adet, %36.4’ünde 2 adet, %9’unun evinde 3 ve üzeri adet televizyon olduğu tespit edilmiştir. Hafta içi %20.5 ile 3 saat, % 17.2 ile 2 saat, %16.4 ile 4 saat, %4.5 oranında 10 ve üzeri saat televizyon izlenirken; hafta sonu %15.8 oranında 6 saat, %15.7 oranında 4 saat, %15.6 oranında 2 saat ve %15.2 oranında 3 saat televizyon izlendiği bulunmuştur. Hem hafta içi hem de hafta sonu en çok 18.00-24.00 saatleri arasında televizyon izlendiği belirlenmiştir. İzlenen program türlerinde ise haberler, yerli diziler ve dini programlar öne çıkmaktadır (T.C.Radyo Televizyon Üst Kurulu, 2009). Radyo Televizyon Üst Kurulu tarafından (2006b) yürütülen ve dikkat çeken bir başka araştırma 17 ilde 7- 14 yaş aralığında 1719 ilköğretim öğrencisiyle yapılan çalışmadır. Buna göre öğrenciler televizyon seyretmeyi kitap okumaktan sonra ikinci sıradaki boş zaman etkinliği olarak görmekte, öğrenciler en yüksek oranda 17.0022.00 saatleri arasında televizyon izlemektedir. Çocuklar en çok çizgi film, yerli dizi, yarışma programları, filmler, çocuk programlarını izlemektedir. Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun (2007b) yaptığı diğer bir çalışma kadınların televizyon izleme eğilimlerinin belirlenmesi olmuştur. Veriler Türkiye’nin 21 ilinden 18 yaş ve üzeri toplam 4086 kadınla yüz yüze anket uygulanarak toplanmıştır. Kadınların günlük televizyon izleme süresinin ortalama 4,43 saat olduğu, hafta içi ve hafta sonu en çok 20.00-22.00 saatleri arasında televizyon izlendiği belirlenmiştir. Ayrıca kadınlar en çok yerli dizileri, sonrasında da haber bültenlerini, kadın programlarını, müzik/ eğlence/ talk show programlarını izlemektedir. Kadınların televizyon izleme eğilimleri ve tutumlarındaki değişimleri tespit etmek amacıyla 2010 yılında Türkiye’nin 21 ilinden 18 yaş ve yukarısındaki 2523 kadınla yeniden bir çalışma yürütülmüştür. Katılımcıların %56.9’unun evinde tek, %34.5’inin evinde iki tane, %8.6’sının evinde üç ve daha fazla televizyon olduğu saptanmıştır. Hem hafta içi hem de hafta sonu katılımcıların %60’ı 2 ila 5 saat arasında televizyon izlemektedir. Hafta içi ve hafta sonu en fazla 21.00- 24.00 ikinci 18


olarak da 18.00- 21.00 saatleri arasında televizyon izlendiği sonucuna varılmıştır. (Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, 2010). Yüzüncü Yıl Üniversitesi Radyo Televizyon Yayıncılığı bölümü televizyon izleme

davranışlarını

belirlemek

için

1995

yılından

itibaren

araştırmalar

yürütmektedir. 2009 yılındaki araştırma Türkiye’nin 31 ilindeki 1411 izleyiciden alınan verilerle tamamlanmıştır. Araştırmacıların 969’unun her gün televizyon izlediği, 606 izleyicinin günde 2 ile 5 saat arasında televizyon izlediği, 791 izleyicinin birden fazla televizyon alıcısına sahip olduğu ortaya çıkmıştır. En çok izlenen programlara bakıldığında ise 1105 izleyicinin seçimiyle haber programları ilk sırada yer almaktadır. Ardından 128 izleyicinin dizileri, 93 izleyicinin müzik programlarını, 85 izleyicinin ise çizgi film- spor- tartışma programlarını tercih ettikleri görülmektedir (Cereci, 2009). Cüceloğlu’na (1997) göre televizyon toplumumuzda günlük yaşamın bir parçası haline gelmiştir ve ebeveynler günde ortalama 5-7 saatini çocuklarıyla birlikte televizyon karşısında geçirmektedir. Bilge İspir ve İspir (2008) hafta içinde ebeveynlerin ailece ortalama 2,5 saat; çocukların ise tek başlarına ortalama 3 saat TV izlediğini bildirmiştir. Hafta sonlarında ise bu sürenin arttığı ve ailelerin ortaklaşa 3 saat çocukların tek başına 3.5 saat TV izlediğini bulmuştur. Arslan ve arkadaşları (2006) 6- 12 yaş arası okul çağı çocuklarının televizyon izleme alışkanlıklarını belirlemiştir. Araştırma 100 çocuk üzerinden yürütülmüştür. Benzer şekilde çalışmalarında yer alan çocukların %43’ünün televizyon izleme sürelerinin günde 3 saatten fazla olduğu bulunmuştur. Viva projesinde 872 çocukla yapılan çalışmada televizyon izlemenin çocukların dil ve görsel motor becerileri üzerine etkisi sınanmıştır. Amerikan Pediatri Derneği’nin 2 yaşından küçük çocukların televizyon izlemesinin sakıncalı olduğuna yönelik açıklamalarına rağmen çalışmada 2 yaşın altındaki %43 çocuk her gün televizyon izlemekte, %75 çocuk ve bebek ise 2 yaşından önce televizyon izlemektedir (Evans Schmidt, Rich, Rifas- Shiman, Oken ve Taveras, 2009). Üç-oniki yaş grubu çocukların ailelerinin televizyon hakkındaki görüşlerinin alındığı bir çalışma da 455 ebeveynle yürütülmüştür. Çocukların %89.9’u çizgi filmleri izlemektedir. Susam Sokağı ve reklamların çocuklar tarafından sık izlendiği belirlenmiştir. (Kurugöl, Yenigün, Kuşin, ve Özgür, 1994). Okul öncesi 5-6 yaşındaki 19


40.688 çocuğun % 83.4’ü çizgi film izlerken %50.5’i çocuk dizilerini ve %2.7’si haberleri izlemektedir (İnanlı, 2009). Aktaş Arnas (2005), 3- 18 yaş aralığındaki çocuk ve gençlerin televizyon, bilgisayar ve internet kullanma alışkanlıklarını incelemiştir. Araştırma 933 katılımcı üzerinden gerçekleştirilmiştir. Bulgularda ailelerin her birinin evinde en az bir televizyon olduğu, yarısının evinde iki ve daha fazla televizyon olduğu bulunmuştur. Ayrıca ailelerin % 35.7’sinin evinde bilgisayar, % 21.7’sinin evinde internet olduğu belirlenmiştir. Dikkat çekici bir diğer nokta ise çocukların 1/3’ünün odasında televizyon olduğu olmuştur. Başka bir çalışmada Belviranlı ve arkadaşları (2008) tarafından 18 yaş altı çocuğu olan 253 anneyle yürütülmüştür. Araştırmaya katılan annelerin tamamının evinde bir televizyon olduğu, %64.4’ünde ise en az iki televizyon olduğu saptanmıştır. Amerika’da 42 düşük gelirli azınlık aileden toplanan verilerle yürütülen çalışmada ailelerin %97’si evlerinde televizyon olduğunu, % 64’ü çocuklarının odasında VCR DVD olduğunu, çocuklarının hafta içi 3.5 saatten daha fazla hafta sonu da 6 saatten daha fazla televizyon izlediğini rapor etmiştir (Jordon, 2005) . 2 yaşından küçük çocukların televizyon, DVD, video izleme alışkanlıklarını belirlemek için 1009 aileyle telefonda mülakat yapılmıştır. 3 aylık çocukların %40’nın düzenli olarak televizyon, DVD ya da video izledikleri görülmektedir. 24 aylık çocuklarda ise bu oran artmakta ve %90’lara varmaktadır. (Zimmerman, Christakis ve Meltzoff, 2007). Kaiser Aile Derneği’nin desteklediği çalışmada 6 aylıktan 6 yaşına kadar çocuğu olan 1000’den fazla aileyle telefonda mülakat yapılarak çocuklarının televizyon izleme alışkanlıkları tespit edilmiştir. Neredeyse ailelerin hepsinin evinde televizyon olduğu ve yarısının evinde 3 ya da daha fazla televizyonun olduğu ve üçte birinin de çocukların odasında televizyonun bulunduğu ortaya çıkmıştır (Anand ve Krosnıck, 2005 ). Çakır (2005) Konya’da yaşayan 18 yaş ve üzeri 604 kişiye anket uygulayarak TV izleme alışkanlıklarını incelemiştir. Bulgulara göre ailelerin televizyon izleme süreleri günlük 3.87 saattir. En çok izlenen program türleri arasında haberler, diziler ve sinema filmleri gelmektedir. En az izlenen programlar ise kadın programları, çizgi 20


filimler, talk show programları yer almaktadır. Açık oturum gibi programları erkekler daha çok izlemeyi tercih ederken kadınların izlemeyi tercih ettiği programlar diziler, müzik programları, eğlence ve magazin programları olmaktadır. TV izleme alışkanlıkları değerlendirildiğinde hemen hemen her evde en az bir adet TV’nin olduğu ve daha çok akşam saatlerinde TV izlendiği dikkat çekmektedir. Hafta sonu TV izleme süresi artmaktadır. Yetişkinler haber, sinema, dizi, müzik eğlence programlarını izlemeyi tercih ederken çocuklar daha sıklıkta çizgi film, dizi, eğlence

programları

ve

çocuk

programlarını

izlemeyi

tercih

etmektedir.

Araştırmalarda kadın ve erkeklerin izlediği programların farklılaşabildiği bulgulara da rastlanmaktadır. Sosyo ekonomik durumun mevcut televizyon izleme alışkanlıklarını belirlediğini gösteren çalışmalara da rastlanmaktadır. Televizyon, çocukları eğlendirmede ve meşgul etmede pahalı olmayan bir yol olduğu için düşük gelirli ailelerin hemen hepsinde karşımıza çıkmaktadır. 42 düşük gelirli azınlık ailelerinin evlerindeki medyanın ve kitapların yerinin belirlendiği çalışmada veriler 3-5 yaş aralığında çocuğu olan ebeveynlerden ve bakım merkezindeki öğretmenlerden toplanmıştır. Gözlemler kitapların bakım merkezlerinde önemli bir yere sahip olduğunu ve öğretmenlerin konuyla ilgili kitap okumayı planlarının arasına bıraktığını göstermiştir. Televizyon izleme ise merkezlerde daha gelişi güzel bir yapıda yer almakta ve daha çok günün sonunda ya da öğle yemeği ile uyku arasında izlenmektedir (Jordon, 2005). Sonuç olarak öğretmenlerin TV izlemeyi günlük programlarına planlı bir biçimde dâhil etmedikleri dikkat çekmektedir. Çocuğun yaşı, aile geliri, ebeveynin eğitimi gibi değişkenlerin çocuklarda medya kullanımına etkisini araştıran bir çalışma Anand ve Krosnıck (2005) tarafından yapılmıştır. Veriler Kaiser Aile Derneği’nin desteklediği çalışmadan alınmıştır. 6 aydan 6 yıl yaş aralığında çocuğu olan 1000 aileye, çocuklarının medya kullanma alışkanlıkları sorulmuş ve demografik bilgilerin bu alışkanlıklara etkisi test edilmiştir. Düşük eğitim düzeyine sahip anne ve babaların çocuklarının; çalışmayan babaların çocuklarının, part time çalışan babaların çocuklarına göre; emekli anne babaların çocuklarının bir işe sahip olmayan ebeveynlerin çocuklarından daha çok televizyon izlediği

saptanmıştır.

Boşanmış

ebeveynlerin

çocukları

aileleriyle

yaşayan

çocuklardan daha az miktarda televizyon izlemektedir. Video/ DVD izlemeye 21


bakıldığında ise 3 yaşa kadar video izlemede bir artış gözlenmektedir. Orta eğitimli babaların çocuklarının düşük ve yüksek eğitimli babaların çocuklarına göre, emekli annelerin çocuklarının, issiz annelerin çocuklarından daha çok video izlediği görülmüştür. Daha yaşlı ebeveynlerin çocukları video izlemeye daha az zaman ayırmakta iken ayrılmış ebeveynlerle yaşayan çocuklar daha çok video/DVD izlemektedirler. Kardeşe sahip olmada çocukların televizyon izleme davranışına etki eden bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Kardeşin varlığı televizyonda izlenen programın içeriğine etki etmekte ve kardeşi olanlar, eğlence içerikli televizyon programlarını daha fazla, bebeklere ve yetişkinlere yönelik hazırlanan programları daha az izleme eğilimindedir. Bir kardeşe sahip olan çocukların kardeşi olmayanlara göre eğitici içeriği olmayan programları izlemeleri daha muhtemeldir (Zimmerman, Christakis ve Meltzoff, 2007). Düşük gelirli ailelerin ve düşük eğitimli annelerin çocuklarının daha fazla televizyon izleme ihtimali vardır (Evans Schmidt, Rich, Rifas- Shiman, Oken ve Taveras, 2009). Düşük gelirli ailelerin çocuklarının, okul öncesi dönemdeki çocukların ve erkek çocuklarının daha çok TV izlediği bulgular arasındadır (Woodard ve Gridina, 2000; Sharif ve Sargent, 2006). Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun (2009) yürüttüğü çalışmada düşük eğitimlilerin daha çok televizyon izleme eğiliminde olduğu belirlenmiştir. Benzer şekilde diğer çalışma bulgularında en çok televizyon izleyenleri ilkokul mezunu, işsiz, emekli ve ev hanımlarının oluşturduğu belirlenmiştir (T.C. Radyo Televizyon Üst Kurulu, 2007b, 2010). Arslan ve arkadaşları (2006) çalışmalarında annesi çalışmayan çocukların daha çok televizyon izlediğini ve yaşla birlikte televizyon izleme süresinin arttığını tespit etmişlerdir. Eğitim seviyesi arttıkça TV izleme süresi azalmakta ve kadınlar erkeklerden daha çok televizyon izlemektedir (Çakır, 2005). Bir başka çalışma ise çizgi film izlemede yaşla birlikte düşüş olduğunu, dizi izlemede yaşla birlikte bir artışın olduğunu ve çocukların en sevdiği televizyon programları sıralamasında dizi, reality filmler ve yarışma programları olduğunu göstermektedir. Bu sonuç çocukların genelde yetişkinlerin izledikleri programları izlediklerine işaret etmektedir (Cesur ve Paker, 2007). 22


Eğitim düzeyi yükseldikçe tartışma programları, yabancı filmler- diziler, belgeseller, açık oturum programları, kültür sanat programları, spor ve müzik programlarını izleyenler artmaktadır (T.C.Radyo Televizyon Üst Kurulu, 2006a). Çocuklar ve ebeveynlerin televizyon izleme eğilimlerinde çeşitliliğin olduğu gözlenmektedir. Düşük eğitim düzeyi ve düşük gelire sahip olanların daha çok TV izlediğini destekleyen birçok araştırma bulgusuna rastlanmaktadır. Yaşla birlikte çizgi film programlarını izlemede düşüş gözlenmiştir. Cinsiyet ve yaş değişkenine göre ise tercih edilen programların ve TV izleme süresinin farklılaştığı görülmektedir. Diğer bir ifadeyle bazı bulgular kadınların bazı bulgular da erkeklerin daha fazla TV izlediğine işaret etmektedir. Kadın ve erkeklerin izlediği programlarda farklılıklar olabilmektedir. Benzer biçimde yaşla birlikte izlenen TV süresinin hem arttığını hem de azaldığını gösteren bulgular vardır.

1.3.2.Televizyonun Çocuk ve Gençler Üzerindeki Etkileri Televizyonun hem çocuklar hem de ergenler üzerinde güçlü bir etkisi vardır (Cheng ve ark. ;2004 Öztürk ve Karayağız, 2007). Televizyon, radyo, video, bilgisayar oyunları gibi medya ürünleri çocukların zamanını almakta ve potansiyel olarak medyadaki programlar çocukların düşünce ve davranışlarına etki etmektedir (Anand ve Krosnick, 2005). Toplumu özellikle de çocuk ve gençleri bu denli etkileyen televizyonun etkileri üzerine yapılan birçok araştırmanın olduğu görülmektedir. Literatürde televizyonun hem olumlu hem de olumsuz etkilerine işaret eden çalışma bulguları mevcuttur. Televizyonun olumsuz etkileri olarak çocuk ve gençlerin davranışlarına yön vermesi; onların bilişsel, sosyal, fiziksel, duygusal gelişimlerini etkilemesi karşımıza çıkmaktadır. Öztürk ve Karayağız’a (2007) göre televizyonun geniş kitlelere ulaşması ve kontrolsüz izlenmesi çocukların fiziksel, sosyal, psikolojik, bilişsel gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir.

23


Televizyonun çocuklarda şiddet, cinsel istismar, kültürel yozlaşma, bilinçsiz tüketim alışkanlıkları, madde bağımlılığını beslediğini kabul gören araştırmalara rastlanmaktadır (T.C. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, 2007a). Postman (1995) televizyonla birlikte çocukların yetişkin dünyasına ait parasal, toplumsal ve cinsel ilişkilere, kavga, şiddet, hastalık, ölüm gibi olaylara maruz kaldığını ve bununda çocukluğun yok oluşu anlamına geldiğini ifade etmektedir. Bununla birlikte televizyon programlarında yer alan ve çocuk dünyasına girmesi uygun görülmeyen yetişkin ilişkilerinin olduğundan söz etmektedir. Kitle iletişim araçlarının gelişmesiyle birlikte çocuklar dünyanın her tarafındaki terör olaylarını görmektedir. Düşmanca bu tutumu yaşayan ve izleyen çocuklar buna anlam veremedikleri için yaşanan bu şiddet ve terör eylemleri çocuklarda gelişimsel sorunlar oluşturmaktadır (Gökler, 2001). Ayrıca bazı televizyon programlarında çocukların temel haklarının ihlal edildiği ve reyting amacıyla çocukların kullanıldığı görülmektedir. Çocukların üzerinde bu tür programların duygusal ve fiziksel bir zararı yok gibi görünse de ailelerin ve bir grup yetişkinin çocuğa bakışını göstermesi açısından bu programların varlığı önemli bir yere sahiptir (Sayıl, 1998). Uluç (2002) ekranlarda yer alan korku, panik, şiddet, öfke, üzüntü, intikam içerikli programların çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerine rağmen çocuklara yönelik hazırlanan çizgi filmlerde dâhil kavga, kesme, vurma, bombalama gibi sahnelerin sıklıkla yer aldığını vurgulamaktadır. Bu sahnelerin gerçek yaşama uygun olmadığı kahramanların vurulmasına, fırlatılmasına, atılmasına rağmen kendilerine zarar gelmediği ve ayağa kalktıkları gösterildiğinden bu sahnelerin çocukları şiddete teşvik ettiğini ifade etmektedir. Bununla birlikte Uluç edebi eserlerde de şiddet unsurunun yer aldığını ancak bu eserlerde pişmanlık, üzüntü gibi duygularında beraberinde verildiği için daha ahlaki bir bakış açısını yansıttığını savunmaktadır. Ekranlarda ise ölüm, katliam, şiddet sahnelerinin sürekli tekrarlanarak, etkili yanlarının sansürlenerek verilmesi, görüntülerdeki netliğin azalması sebebiyle bu sahnelerin sıradanlaştırıldığı ve seyirci tarafından daha kolay benimsendiğini söylemektedir. Şiddet, adam öldürme, cinsel içerikli sahnelerin yer aldığı programları izleyen çocuklar endişe ve gerginlik belirtileri göstermekte, uyuma zorluğu yaşamakta, 24


korkulu rüyalar görmekte, saldırgan davranışlara eğilimli olmakta ve bazen de şiddet eylemleri çocuklarda cinsel haz yerine geçmektedir (Yavuzer, 2002). Tokdemir ve arkadaşları (2003) araştırmalarında yoğun düzeyde şiddet içerikli televizyon programlarını izleyen öğrencilerin, pembe dizi ve çocuk programlarını izleyenlere göre daha yüksek oranda fiziksel şiddete eğilimli olduğunu ve şiddeti daha yüksek oranda problem çözme yolu olarak seçtiğini bulmuştur. Şenyurt (1996) çocukların televizyondaki olguları sürekli izleyerek şiddeti, intiharı, saldırganlığı, doğaüstü güçleri, cinsel saplamaları, saygısızlığı, küfürü yaşamın doğal bir parçası olarak algıladıklarını ifade etmektedir. Bu duyguların ve davranışların çocuklar arasında sıklıkla görülmesinde rol oynayan etkenlerin başında kitle iletişim araçlarının olduğunu dile getirmektedir. Bu sebeple sağlıklı bir toplum oluşturulması amacıyla televizyon ve basın kuruluşlarını bu konularda daha duyarlı olmaları için uyarmamız gerektiğini özellikle vurgulamaktadır. Beş farklı televizyon kanalında (Kanal D, Show TV, TGRT, ATV, Star TV) çocukların en fazla televizyon izledikleri hafta içi 16.00-21.30; hafta sonu 9.00-21.30 saatleri arasında yayınlanan filmlerdeki şiddet türü ve süresi eğitilen araştırmacılar tarafından kayıt edilmiştir. Ortalama toplam 5600 saniye izlenen filmlerde fiziksel şiddet türünden ilk olarak 311.7 saniye ile yaralama, ikinci olarak 259.6 saniye ile vurma ve en şiddetli tür olan 209.5 ile öldürme sahnesi üçüncü sırada yer almıştır. Ruhsal şiddet türünde 205.7 saniye ile ilk olarak endişe, 167.78 saniye ile korkutma ikinci sırada yer almıştır. Sözel şiddet türünde ise 338.2 saniye ile birini azarlama ilk sırada yer alırken 172.0 saniye olarak küfür ikinci sırada bulunmuştur. Toplamında %33.1 olarak izlenen şiddet oranının oldukça yüksek olduğu tespit edilmiştir (Ayrancı, Köşgeroğlu ve Günay, 2004). Televizyondaki çocuk programlarının 5-6 yaş çocukları için sözel şiddet ve anti sosyal sözcükler içerme durumu İnanlı (2009) tarafından incelenmiştir. Bulgular 2006- 2007 öğretim yılında okul öncesi kurumlarda kayıtlı bulunan 5- 6 yaşındaki 40.688 çocuğun annelerinden toplanan verilerle analiz edilmiştir. Çalışma iki aşamada değerlendirilmiştir. İlk aşamada araştırmacı tarafından hazırlanan anket aracılığıyla annelerin gözlemleri değerlendirilmiştir. İkinci aşamada TV’de yayınlanan çocuk programlarından video kaydı yapılabilen 6 tanesi (Selena, Ninja Kaplumbağalar, Cedric, Garfield, Pokemon, Red Kit) seçilmiş, bu programlarda 25


kullanılan sözel şiddet ve anti sosyal sözcük sıklığı belirlenmiştir. Sözel şiddet olarak bir kişinin diğerine uyguladığı tehdit, aşağılama, bağırma, alay etme gibi davranışların sözel ifadesi ele alınmıştır. Anti sosyal sözcük olarak bireyin başkalarının haklarına ve kurallarına saygısızlık etmesi ve saldırıda bulunmasına yönelik davranışların sözel ifadeleri ele alınmıştır. Sözcükler kullanılma şekli ve cümle içindeki anlamına göre sözel şiddet ya da anti sosyal sözcük olarak gruplandırılmıştır.

Her

eğitim

düzeyindeki

anneler

çocuklarının

televizyon

programlarından olumsuz etkilendiğini ve programlardaki şiddet, anti sosyal sözcüklere maruz kaldıklarını belirtmiştir. ATV’de yayınlanan programlardaki sözel şiddet ve anti sosyal sözcük sayısı Kanal D’dekine oranla daha yüksek bulunmuştur. En düşük sözel şiddet ve anti sosyal sözcük sayısı Garfield programında en yüksek sözel şiddet ve anti sosyal sözcük sayısı Selena programında bulunmuştur. Kanada ve Portoriko’da 2- 11 yaş aralığında çocuğu olan 1831 ebeveynle yapılan çalışmada katılımcıların %74.9’u şiddet içerikli televizyon programlarını izleyen çocukların daha çok korktuklarını, televizyonda gördüklerinden daha çok etkilendiklerini ve gerçek dünyadaki şiddeti normal olarak gördüklerini rapor etmişlerdir (Barkin ve ark., 2006). Televizyon programları çocukların kişiliğini de olumsuz yönde etkilemektedir. Ekranlardaki programlar daha çok dış kaynaklı olması sebebiyle çocuklar kendi değer yargılarından çok yabancı kültürlerin değer yargılarıyla karşılaşmakta ve bunları benimsemektedirler. Ayrıca reklamların kısa süreli ve hareketli olması çocukların daha çok ilgisini çekmektedir. Reklamlarda mutlu olmanın yolu reklamı yapılan ürünün kullanılması gerektiği şeklinde olduğu için çocuklarda bu mesajları alarak erdemli olmak, çalışkan olmak gibi değer yargılarının yerine reklamı yapılan ürünleri tüketerek mutlu olma yoluna gitmektedir. Bu durumda çocukların tüketici birer birey haline gelmelerine neden olmaktadır (Kuruoğlu, 2009). Arslan ve arkadaşları (2006) televizyonun çocuklar üzerinde güçlü bir etkisi olduğunu, çocukların zihinsel açıdan pasifleşmelerine ve daha az yaratıcı oyun oynamalarına neden olduğunu bildirmiştir. Çok fazla televizyon izleyen çocuklar, az izleyenlere göre evin dışında daha az zaman geçirmekte, arkadaşlarıyla daha az oynamakta ve derslerinde daha başarısız olmaktadır (Uluç, 2002). 26


Özellikle düşük sosyal düzeyde olan aileler, televizyonun çocukları üzerinde zararlı etkileri olduğunu düşünmektedirler (Livingstone, 2007). Ebeveynler, televizyonun çocuklarının gözlerini bozmasını en büyük zarar olarak değerlendirmektedir (Kurugöl ve ark.,1994). Televizyonda herhangi bir olayın canlı olarak yayınlanması ve izleyicilere hem ses hem de görsel olarak hitap etmesi onu daha etkili bir iletişim aracı olarak karşımıza çıkarmaktadır. Isparta’da ilköğretimin II. Kademesinde öğrenim gören 650 öğrenciye 115 soruluk görüşme formu uygulanarak çocukların sosyalleşmesinde televizyonun etkisi araştırılmıştır. Çalışmada çocuklara televizyonun en olumsuz ve en olumlu etkilerinin sorulduğu bir form verilmiştir. Olumsuz etki olarak öğrencilerin %47’si ders çalışmadığını, %34’ü televizyonun geç uyumasına neden olduğunu, %10’u şiddet içerikli filmlerden korktuğunu söylemiştir (Kaya ve Tuna, 2008). Ebeveynler, yazarlar ve sosyal bilimciler medyayı pasif bir şekilde yaşamımıza dâhil etmemizin çocuklara zararları olduğunu ileri sürse de bazı araştırma sonuçları tam tersi bir etkiden bahsetmektedir. Genel görüşün aksine çocuk ve gençlerin medyadan gelen mesajları basit bir şekilde içselleştirmediğini ve medyanın çocukları olumlu yönde etkilediğini ifade etmektedir. Örneğin anaokulu ve birinci sınıfa devam eden Tayvanlı çocukların günlük işlerine medyayı nasıl dâhil ettiklerinin test edildiği çalışmada, araştırmacılar çocuklarla sınıfta oturarak, uyuma saatinde onlarla uyuyarak, çağırdıklarında oyunlarına katılarak, onlarla yemek yiyerek, ödev yaparak çocukları gözlemlemiştir. Sonuç olarak çocukların oyunlarında tanıdık medya karakterlerini sıklıkla kullandıkları gözlenmiştir. Böylece çocuklar, medya karakterlerini oyunlarında taklit ederek Tayvan’daki akran kültürü içindeki belirsiz değerlerle karşılaşmakta ve nasıl iyi bir öğrenci ya da nasıl iyi bir aile üyesi olacaklarını keşfetmektedirler. Bu sayede çocuklar hiyerarşik düzeni öğrenmekte ve uyum sağlamayı da öğrenmektedir. Örneğin çocuklar televizyondaki popüler bir oyunu oynamayı önermekte, bu oyun karakterleri üzerine konuşarak kimin hangi rolü alacağını oyun öncesinde tartışmakta, bazen medyadaki bu programın dışına çıkarak daha fazla karaktere oyun içinde yer vermekte, oyuna katılmak isteyen tüm arkadaşlarını oyuna dâhil edebilmektedirler. Roller üzerine tartışıp bunu hiyerarşik düzen içinde verebilmekte ve düzene uygun rolleri alabilmektedirler. Yaşı daha büyük olan bir çocuk daha büyük olan bir karakteri canlandırmaktadır veya normal 27


yaşamda

erkek

ve

kızların

birbirleriyle

dövüşmeleri

uygun

görülmezken

televizyondaki çizgi filmi canlandırarak oynamaları erkek ve kızların birbirleriyle ellerini ve ayaklarını kullanarak dövüşmelerine imkân sağlamaktadır. Bu gözlemler çocukların, televizyonda gördüklerini olduğu gibi içselleştirmediğini ve kendilerince yeni keşifler yaparak oyunları yeniden üretebildiklerini ve daha uygun hale getirdiklerini göstermektedir (Hadley ve Nenga, 2004). Bu sonuçlar çocukların medyadaki görsel öğeleri olduğu gibi davranışlarına yansıtmadıklarını gösterdiğinden önemli bir bulgu olarak dikkat çekmektedir. Ebeveynlerin ve çocukların televizyon izleme nedenleri farklılaşmaktadır. Dolayısıyla kitle iletişim aracı olarak televizyon, hem çocuklara hem gençlere hem de yetişkinlere katkılar sağlamakta, bireylerin birçok ihtiyacını karşılayan bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Ebeveynler televizyonun çocuklarına yeni bilgiler öğretmesini en büyük yarar olarak görmektedir ( Kurugöl ve ark.,1994). 1411 televizyon izleyicisiyle yapılan çalışmadaki 948 kişinin, televizyonun eğitici bir araç olduğunu düşündüğü ortaya çıkmıştır. Ayrıca televizyonun toplumsal şiddete katkısının olup olmadığı katılımcılar tarafından değerlendirilmiş ve 801 izleyici ‘bazen’ katkısının olabileceğini, 359 izleyici olamayacağını, 251 izleyici ‘sık sık’ katkısının olduğunu belirtmiştir(Cereci, 2009). Amerika’da 0-6 yaş aralığındaki çocukların hayatında medyanın rolünü araştıran ulusal çapta bir çalışma 1000’den fazla ebeveynle telefonda görüşülerek incelenmiştir. Ebeveynlerin neredeyse yarısı (%43) televizyonun çocuklarına çoğunlukla yardım ettiğini, %27’si çoğunlukla öğrenmeye zarar olduğunu, %21’i öğrenmeye etkisinin olmadığını belirtmiştir. Ve aileler özellikle eğitici medya programlarının çocuklarının zihinsel gelişimi için çok önemli olduğunu belirtmiştir. Ayrıca çocuklarının televizyondan pozitif bir şeyler (yardımlaşma, paylaşma…) taklit ettiğini düşünenlerin oranı % 78 iken negatif davranışlar (vurma, tekmeleme..vb) taklit ettiğini düşünenlerin oranı %36 olmuştur. Bununla birlikte çocukların birçoğunun televizyonda görüp beğendikleri karakterlerin oyuncakları ya da bu karakterlerin resimlerinin basılı olduğu ürün ya da kıyafetlere sahip olduğu dikkat çekmiştir. Dikkat çeken bir başka bulgu da ailelerin yarısının televizyonu bebek bakıcısı olarak kullandığı olmuştur. Aileler önemli bir işleri olduğunda o işi yapana 28


kadar televizyonun çocukları oyaladığını ifade etmiştir

(Rideout,

Vandewater,

Wartella, 2003). Viva projesinde 872 çocukla yapılan çalışmada televizyon izlemenin çocukların dil ve görsel motor becerileri üzerine etkisi sınanmıştır. Çocukların dil becerilerini ölçmek için Peabody Resim Kelime testi ve görsel motor becerilerinin geniş değerlendirmesini yapmak için de çocukların 3 yaşında görsel motor kabiliyetleri değerlendirilmiştir. Bebeklikte izlenen her ek televizyon saatinin çocukların dil ve görsel motor becerileriyle ilişkisi olmadığı bulunmuştur (Evans Schmidt, Rich, Rifas- Shiman, Oken ve Taveras, 2009). Evans Schmidt ve Vandewater (2008) okul çağı çocukları ve ergenlerin bilişsel becerileri arasındaki ilişkileri inceleyen çalışmaları yeniden gözden geçirmişlerdir. Araştırma sonuçları sanıldığı gibi medyanın çocuk ve ergenler üzerinde olumsuz etkileri olmadığını göstermesi açısından önemlidir. Birçok çalışma sonucu televizyonda izlenen toplam süre ile çocuğun akademik başarısı arasında küçük negatif bir ilişkiye işaret etmektedir. Ayrıca araştırmacılar IQ ya da sosyo ekonomik statü gibi çocuğa ait özellikleri araştırmaya dâhil ettiğinde bu bağlantının ortadan kaybolduğunu söylemektedir. Ve böylece televizyondaki programların içeriği daha önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğitici içerikli programları izleme akademik başarıyla pozitif ilişkideyken, eğlence amaçlı televizyon programlarını izleme başarıyla negatif bir ilişkidedir. Gençlerin medyadan öğrendiklerini yaşamlarında diğer uygulamalara taşımaları da dikkat çeken önemli sonuçlardandır. Medyanın görsel izleme, zihinsel oryantasyon, hedef lokalizasyonu, problem çözme becerilerini arttırdığı ileri sürülmektedir. Medyanın eğlence için kullanımının düşük eğitimle ilişkili olduğu; ileri derecede medyanın kullanımın düşük sosyal kabulle ilişkili olduğu bulunmuştur (Heim, Brandtzaeg, Kaare, Endestad, ve Torgersen, 2007). 2 yaşından küçük çocuğa sahip 1009 aileyle yürütülen çalışmada katılımcıların %29’u televizyonun eğitici olduğunu ve çocuklarının zekâsı için iyi olduğunu, %23’ü televizyonun çocukları için eğlence aracı olduğu ve onları rahatlattığını, %21’ise yapılacak şeyleri yapmak için zamana ihtiyaçları olduğunu ve bu yüzden televizyonu bir araç olarak kullandıklarını ifade etmiştir. Ailelerin çocuklarının televizyon izleme

29


nedenlerine bakıldığında daha çok öğrenme, eğlenme ve bebek bakımı nedenlerinin ön plana çıktığı gözlenmiştir (Zimmerman, Christakis ve Meltzoff, 2007). Çakır’ın (2005) Konya’da yaşayan, 18 yaşından büyük 604 kişinin katılımıyla yaptığı çalışmada sosyal etkinlik aracı olarak televizyonun etkisi ve televizyon izleme alışkanlıkları incelenmiştir. Çalışmaya katılanların %45.2’si eğlenmek amacıyla televizyonu izlediklerini belirtmiştir. %34.3’ü televizyonu boş zaman aktivitesi olarak görmektedir. Medya’nın hem bireysel hem de toplumsal olarak izlenmesi kişilere psikolojik tatmin sağlamakta ve televizyon izleyicileri eğlendirerek onların boş zamanlarını geçireceği aktivitelerin başında gelmektedir. İlköğretim öğrencileri, televizyonun kendilerini bilgilendirdiği, eğlendirdiği ve hayal dünyalarını geliştirdiğini ifade etmektedirler. Üzerinde durulması gereken diğer nokta da çocukların televizyon izlemenin kendilerini olumsuz yönde (ders çalışamama, kitap okuyamama, çevreye olan ilginin azalması, vurdulu kırdılı şeyler yapma isteği, aileyle az vakit geçirme)

etkilemediğini bildirmeleri olmuştur

(T.C.Radyo Televizyon Üst Kurulu, 2006b). Isparta’da ilköğretimin II. Kademesinde öğrenim gören 650 çocukla yürütülen çalışmada katılımcılara televizyonun en olumlu etkileri sorulmuştur. Öğrencilerin %39’u televizyondan bir şeyler öğrendiğini, %32’si televizyon izleyerek eğlendiğini ve %5’i boş zamanını değerlendirdiğini ifade etmiştir (Kaya ve Tuna, 2008). 6- 12 yaş aralığındaki 100 çocuktan elde edilen verilerde çocukların %54’ü canı sıkıldığı için, %48’ise sevdiği için televizyon izlemektedir (Arslan ve ark., 2006). Yüzüncü Yıl Üniversitesi Radyo Televizyon Yayıncılığı Bölümü’nün yürüttüğü çalışmaya Türkiye’nin çeşitli illerinden 1411 izleyici katılmıştır. Katılımcıların 1023’ü televizyonu zaman geçirmek için, 189’u bir şeyler öğrenmek için, 57’si topluma katılmak için izlemektedir. Bu durum Türkiye’deki izleyicilerin daha çok zaman geçirmek için televizyon izlediğini göstermesi yönünden önemli bir veri olarak karşımıza çıkmaktadır (Cereci, 2009) . Gökler’e (1993) göre çocuklar, televizyon gibi görsel ve işitsel uyaranların yer aldığı öğrenme ve eğlenme yolunu tercih etmektedir. Medyanın bireysel ve toplumsal izlenme nedenleri ve etkilerini özetlemesi açısından Çakır’ın (2005) çalışması öne çıkmaktadır. Konya’da yürütülen çalışmada 30


televizyon izlemede etkili olan 5 önemli faktörün varlığı dikkat çekmektedir. Bu faktörler eğlendirme/rahatlatma, kaçış/arkadaşlık, moral/destek, enformasyon ve alışkanlık’ tır. Eğlendirme/rahatlama faktörü olarak televizyon izleme nedenlerine bakıldığında izleyicilerin keyif verme, zevk verme, heyecan verme, neşelendirme, hoş vakit geçirme, dinlendirme, rahatlama gibi etkenleri sıraladığı görülmektedir. Kadınların erkeklere ve ev hanımlarının diğer meslek gruplarına göre televizyonda eğlendirme/rahatlama faktörüne daha çok önem verdikleri ortaya çıkmıştır. Televizyonda eğlenme/rahatlama bir neden olarak sunulduğunda televizyon izleme süresinin arttığı da gözlenmiştir.

İkinci faktör olarak kaçış/arkadaşlık ortaya

çıkmakta ve kişiyi sıkan insanlardan kurtulma, dertlerini unutma, sıkıcı işlerden kurtulma, stresten kurtulma, televizyonun arkadaş olarak görülmesi, yalnızlıktan kurtulmaya yardımcı olması, boş zamanları değerlendirmesi katılımcılar tarafından televizyonu izleme nedeni olarak sunulmuştur. Kadınların erkeklere göre ve ev hanımlarının diğer meslek gruplarına göre kaçış/arkadaşlık faktörüne daha çok önem verdikleri gözlenmiştir. Eğitim düzeyi arttıkça televizyon izleme nedeni olarak kaçış/arkadaşlık faktörüne verilen önem azalmaktadır. Üçüncü faktör moral/destek faktörüdür ve televizyonun insanları etkileyebilmesi, uyuşukluktan kurtarması, tanıdıklarla sohbet konuları oluşturması, ahlaki ve dini duyguları güçlendirmesi, hayata bakışı değiştirmesi, aynı sorunlara sahip başka insanlarında varlığının görülmesi, topluma katılmaya yardımcı olması bu faktör içinde değerlendirilmektedir. Moral/destek faktörüne kadınlar erkeklerden, ev hanımları da diğer meslek gruplarından daha fazla önem vermektedir. Eğitim seviyesi yükseldikçe bu faktöre verilen önem azalmaktadır. Dördüncü faktör Enformasyon olarak karşımıza çıkmakta ve katılımcıların; dünyada, ülkede neler olup bittiğini öğrenmesi, borsada nasıl davranılması gerektiğiyle ilgili ipuçları vermesi, piyasadaki ürünler hakkında bilgi sahibi olunması gibi cevapları bu faktör içinde ele alınmıştır. Erkeklerin ve emeklilerin enformasyon faktörüne daha çok önem verdiği bulunmuştur. Eğitim seviyesi yükseldikçe enformasyon faktörünü televizyon izleme nedeni olarak görme eğilimi azalmaktadır. Alışkanlık beşinci faktör olarak değerlendirilmiş ve evde televizyonun açık olması, alışkanlık olması, ailece bir arada olunması gibi cevaplar alışkanlık faktörü içinde değerlendirilmiştir. Ev hanımları diğer meslek gruplarına göre bu faktöre daha fazla değer vermektedir. Ayrıca deneklerin yaşı arttıkça bu 31


faktöre verilen önem de artmaktadır. Ancak eğitim düzeyinin artması alışkanlık faktörüne verilen önemi de azaltmaktadır. Bu çalışmalar incelendiğinde televizyonun izleyiciler tarafından eğlence amacı için kullanılma olasılığının yüksek olduğu dikkat çekmektedir. Bununla birlikte televizyon, izleyicilerin birçok isteğine cevap vermekte ve onların tatmin düzeyini arttırmaktadır. Televizyonun kolay ulaşılabilir bir araç olması, her evde en az bir tane olması, insanların diğer eğlence faktörlerini kullanmalarının maddi getirisi ve zaman açısından bunlara ulaşmadaki engeller nedeniyle bireyler televizyonu eğlence ve boş zamanlarını dolduracak aktivitelerin başında görmektedirler. Ayrıca televizyonun bilgi edinme amaçlı olarak kullanılması da yadsınamayacak düzeyde yüksektir. Yarışma programları, belgeseller, haberler, filmler, diziler izleyicilerin birçok konu hakkında bilgi edinmesine katkı sağlamaktadır. Bu programlar sayesinde kişiler sosyal, ekonomik, siyasi, fiziksel birçok bilgiyi öğrenmekte ve dünyadaki herhangi bir olay hakkında anında haberdar olabilmektedir. Bu sayede izleyiciler popüler kültürün değerlerini görmekte ve televizyon bu değerlerin aktarılmasında önemli bir görevi üstlenmektedir. Televizyonun izlenme nedenlerinin cinsiyete, eğitim düzeyine, sahip olunan mesleğe göre farklılaşabildiği çalışma bulgularında gözlenmektedir. Medyadaki programların izleyicilere etkisine bakıldığında tam olarak olumlu ya da olumsuz etkisi vardır denilemediği ve televizyonun toplum üzerinde hem olumlu yönde katkılarının olduğu hem de olumsuz etkilerinin olduğu görülmektedir. Çocuk ve gençlerin içinde bulundukları gelişim dönemleri dikkate alındığında onların üzerinde televizyonun etkilerinin daha baskın olabileceği üzerinde durulması gereken konulardandır.

1.3.3. Televizyon İzlemeyle İlgili Kurallar ve Ebeveyn Uygulamaları Ebeveynler

çocuklarını

televizyonun

olumsuz

etkilerinden

korumak

istemektedirler. Koruma yöntemi olarak genelde televizyon izlemeyle ilgili çocuklarına bir takım kurallar koymayı tercih etmektedirler. Hagen’e (2007) göre televizyonun kaç saat izleneceği ya da hangi programların izleneceği çocuklar ve ebeveynleri arasında tartışma konusu olmaktadır 32


ve bu durum çocukların ailelerine göre değişiklik göstermektedir. Kablolu TV, internet ve bilgisayar kullanımı gibi yeni medya araçları modern ailelerde sıklıkla gözlenmektedir. Evdeki medya araçlarının sayısı arttığında ebeveynler çocuklarının medya kullanımını düzenlemekte zorlanmaktadırlar. Ebeveynler TV izlemeyle ilgili kurallar koyduklarında, çocuklarına kendi değerlerini aktardıklarını ve onlara uygun şekilde medya kullanımını öğrettiklerini düşünmektedirler. Bu şekilde davranma anne babaların kendilerini daha iyi bir ebeveyn olarak görmelerini sağlamaktadır. Şiddet içerikli televizyon programlarını izlemeye yönelik ebeveynlerin uygulamalarını belirlemek için 677 ebeveynden toplanan veriler analiz edilmiştir. Anket katılımcıların TV izlemeyle ilgili uygulamaları ile sosyo demografik bilgilerinin alınmasını hedef alan sorulardan oluşmuştur. Ebeveynlerin TV izlemeyle ilgili uygulamalarını belirlemek için onlara ne sıklıkta çocuklarıyla beraber televizyon izledikleri, çocuklarının televizyon izlemesini sınırlandıran kuralları olup olmadığı gibi sorular sorulmuştur. Sonuç olarak ailelerin % 25’i en küçük çocuklarının televizyon izlemediğini bildirmiştir. Ailelerin % 53’ü şiddet içerikli televizyon programlarını izlemeye yönelik sınırlandırmaları olmasına rağmen % 73’ü çocuklarının en az haftada bir şiddet içerikli televizyon programı izlediğini düşünmektedir. Ebeveynlerin % 81’i genellikle cinsel içerikli programları izlemeyi sınırlandırmakta ve % 45’i genellikle en küçük çocuklarıyla birlikte televizyon izlemektedir (Cheng ve ark., 2004). Kanada ve Portoriko’da 2- 11 yaş aralığında çocuğu olan 1831 ebeveynle yapılan

çalışmada,

izlediklerinden

katılımcıların

endişe

duyduklarını

dörtte

üçü

çocuklarının

belirtmişlerdir.

medyada

Katılımcıların

%

neyi 59’u

çocuklarının medyayı izlemeyle ilgili farklı kuralları olduğunu bildirirken % 41’i bir stratejiyi kullandığını bildirmiştir (%23’ü medyayı kısıtlı kullanma stratejisi, %11.2’si öğretici olarak medyayı kullanma, %6.9’u sınırsız olarak medyayı izleme stratejisini kullanma). Eğer aileler medyanın çocukları üzerinde olumsuz etkisinin olduğunu bildirmişse kısıtlayıcı ve öğretici stratejileri kullanma olasılığı artmaktadır. Evde iki yetişkin varsa medyayı kısıtlı olarak kullanma stratejisi daha sıklıkla kullanılmaktadır. Çocuğun doğum sırası ve annenin eğitimine göre kullanılan stratejiler istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılaşmamaktadır (Barkin ve ark.,2006).

33


Vandewater, Park, Huang ve Wartella (2005) araştırmalarında altı aydan altı yaşa kadar çocuğu olan 1065 ebeveynle mülakat yapmıştır. Ebeveynlerin çocuklarının televizyon izleme süreleri, televizyon programlarını izlemeyle ilgili kuralları olup olmadığı ve koyulan kuralların demografik özelliklerle ilişkisi incelenmiştir. Mülakata katılan ebeveynlerin %67’si çocuklarının televizyon izleme saatiyle ilgili kuralları olduğunu rapor ederken %88’i çocuklarının izledikleri programlarla ilgili kuralları olduklarını rapor etmiştir. Araştırma sonuçları seyredilecek televizyon programlarıyla ilgili kuralları olan ebeveynlerin daha yüksek gelire sahip olduğunu gösterirken; hem seyredilecek programla hem de televizyon izleme süreleriyle ilgili kuralları olan ebeveynlerin daha yüksek eğitime sahip olduklarını göstermiştir. Daha büyük yaşta çocuğu olan ebeveynler televizyon programlarını seçme ya da televizyon izleme süresiyle ilgili kurallara sahip olmaktadır. Çocuklarının televizyondan olumsuz davranışları modellediğini ve taklit ettiğini düşünen ebeveynler, çocuklarının televizyon izleme süresini belirleme ve televizyonda izledikleri programları seçme eğilimindedir. Aynı zamanda bu aileler çocukları televizyon izlerken onların yanlarında olmayı tercih etmektedirler. Annelerin televizyon kullanma davranışları ve ebeveynleri bilgilendirmek amacıyla RTÜK tarafından başlatılan ‘Akıllı İşaretler’ uygulaması hakkındaki bilgi düzeyleri ve düşünceleri Belviranlı ve arkadaşları (2008) tarafından incelenmiştir. Çalışma 9 Nolu Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezi’nde 18 yaş altı çocuğu olan 253 anneyle yürütülmüştür. Annelere demografik bilgilerini, kendilerinin çocuklarının TV izleme sürelerini, çocuklarının televizyon izleme sürelerini kısıtlamalarını, akıllı işaretleri ve bunları bilme durumlarını belirleyen 21 sorudan oluşmuş anket uygulanmıştır. Annelerin TV izleme sürelerinin çocuklarının TV izleme süresiyle pozitif bir ilişkide olduğu, öğrenimi ortaokul ve üzerinde olan ve yaşı 33’ten küçük olan annelerin akıllı işaretlerin anlamlarını bildiği ve bunlardan daha çok faydalandığı gözlenmiştir. Çocuklarına TV izleme süresiyle ilgili kısıtlama getiren annelerin oranının %68.8 olduğu ve % 71.3’ünün ise çocuklarının izledikleri programının içeriğiyle ilgili kısıtlamalarının olduğu sonucuna varılmıştır. Bununla birlikte işaretlerin sadece programın başında gösterilmesi, programın içeriğine uygun işaretlerin olmaması, bazı programlarda hiçbir işaretin gösterilmemesi gibi nedenlerden dolayı anneler bu işaretleri yetersiz olarak değerlendirmektedir. 34


Sembol sisteminin ebeveynler tarafından kullanılma derecesini araştıran diğer bir çalışmada Eskişehir ilinde yürütülmüştür. 4- 13 yaş arasında çocuğu olan 445 ebeveyne anket uygulanmıştır. Anketin ilk bölümünde ebeveynlerin yaş, eğitim ve televizyon izleme sürelerini ölçen sorular yer almıştır. İkinci bölümde sembollere ilişkin farkındalık düzeyini ölçen sorular yer alırken üçüncü bölümde ise sembollerin ebeveynler tarafından kullanılma sıklığını belirleyen sorular yer almıştır. Programın derecelendirilmesi için kullanılan sembollerin kullanım sıklığını ölçmek için Abelman’ın geliştirdiği Ebeveyn Yönlendirmesi ve Sembol Kullanım Ölçeği Türk Sembol Sistemi’ne uyarlanarak çalışmada kullanılmıştır. Ebeveynlerin olumsuz örnek oluşturabilecek davranış anlamına gelen sembolün dışındaki sembollerin anlamlarını bildikleri, annelerin azda olsa babalara göre daha yüksek düzeyde farkındalığa sahip olduğu

sonucuna

varılmıştır.

Hem

annelerin

hem

de

babaların

ebeveyn

yönlendirmesinde sembolleri sıklıkla kullandığı ve yönlendirmede bulundukları; ancak sembollerin içeriğiyle ilgili çocuklarıyla konuşmadıkları bulunmuştur. Sadece şiddet/ korku sembolünde annelerin babalara kıyasla daha çok ebeveyn yönlendirmesi kullandığı görülmüştür. Ayrıca üst gelir grubunda yer alan ebeveynler alt ve orta gelir grubunda yer alan ebeveynlere göre daha çok yönlendirme davranışı göstermektedir. Eğitim seviyesinin ve çocuk sayısının ebeveyn yönlendirmesini yordamadığı gözlenmiştir (Bilge İspir ve İspir, 2008). 4086 kadınla yürütülen araştırmada katılımcıların çoğunluğu şiddet içerikli bir programla karşılaştıklarında genel olarak kanalı değiştirmeyi tercih ettiklerini bildirmiştir. Ayrıca televizyonda yer alan akıllı işaretler sistemi hakkında bilgi sahibi olanların oranının yarısından fazla olduğu ve program tercihlerinde bu işaretlerin etkili olduğu bulgular arasındadır (Radyo Televizyon Üst Kurulu, 2007b). Medyanın çocuklar üzerindeki etkisini değerlendirmek amacıyla Sharif ve Sargent (2006) 4508 ortaokul öğrencisiyle çalışmıştır. Çocuklara geçen seneki notları, hafta içi ve hafta sonu televizyon izleme süreleri, evdeki sinema kanalları, evde istedikleri her şeyi izlemeye izinleri olup olmadığı sorulmuştur.

Düşük okul

performansı televizyonun içeriğinin kısıtlanmasıyla düşmekte, hafta içi daha fazla televizyon izleme süresiyle artmaktadır. Hafta sonu televizyon izleme süresiyle okul performansı arasında ilişki bulunamamıştır. Bu durum çocukların hafta içi okula devam etmeleri ve okul çıkışında ödevlerini yapmaları ya da uzmanların hafta içi 35


televizyon saatlerini kısıtlamaları gerektiği yönündeki önerinin ebeveynler tarafından dikkate alınmış olmasıyla açıklanmaktadır. Televizyonun içeriğini kısıtlama anneye ait kontrol ve ebeveyn eğitimiyle artmaktadır. Erkeklerin kızlara göre hem hafta içi hem de hafta sonu daha fazla televizyon izlemesi ebeveynlerin stratejilerine de yansımakta ve ebeveynlerin televizyon içeriğiyle ilgili erkek çocuklarına kız çocuklarına göre daha az kısıtlama getirdiği dikkat çekmektedir. ‘Genç İnsanlar, Yeni Medya’ projesinde 6- 17 yaş arası 1303 çocuk ve onların 978 ebeveyniyle anket yapılmıştır. Ankette evdeki medya araçları, bunları kullanma süreleri, medyaya ilişkin tutumlarla ilgili sorular yer almıştır. Aileler evdeki medya ürünlerine sahip olma açısından üç sınıf içerisinde değerlendirilmiştir. Televizyon, bilgisayar, telefon, teleteks, oyun makineleri, internet, kişisel kitaplar, cep telefonu gibi yeni medya araçlarının bulunduğu evler ‘zengin medya aracına sahip evler’ olarak; medya araçlarından bir dereceye kadar sahip olan evler ‘geleneksel evler’ olarak ve bilgisayar, oyun makineleri gibi yeni medya araçlarının olmadığı evler ‘fakir evler’ olarak sınıflandırılmıştır. Sonuçlarda örneklemin %45’ini birçok yeni medya aracının olduğu zengin evler, % 26’sını bazı yeni medya araçlarının bulunduğu geleneksel evler ve %29’unu da yeni medya aracının olmadığı fakir evler oluşturmuştur. Birçok yeni medya aracının olduğu zengin evler ile yeni medya aracının olmadığı fakir evler geleneksel olanlardan ayrılmıştır. Çünkü bu evlerde yaşayan aileler çocuklarının medya hakkında bilgili olduklarına inanmakta ve çocuklarının

ne

izleyeceğini

kendilerinin

seçebilecek

olgunlukta

olduğunu

düşünmektedirler. Medya araçlarından bazılarına sahip aileler ise (geleneksel evde yaşayan aileler) çocuklarına ne izleyeceklerini söylemeleri gerektiğini ve çocukların televizyonda gördüklerini almak isteyeceklerini düşünmektedirler (Livingstone, 2007). 0-6 yaş aralığında çocuğu olan 1000’den fazla ailenin neredeyse hepsi medyayı kullanmayla ilgili kuralları olduğunu bildirmiştir. Ailelerin çocuklarının süresinden çok ne izlediğiyle daha fazla ilgili olduğu gözlenmiştir (Rideout, Vandewater, Wartella, 2003). Türkiye’nin çeşitli illerinde yaşayan 1411 izleyiciyle yürütülen çalışmadaki 1063 izleyici televizyonu açmadan önce bazen izleyeceği programı seçtiğini, 108’i her zaman seçtiğini, 102 ise hiçbir zaman seçmediğini belirtirken 138 izleyici 36


programı televizyonu açmadan belirlemeye gerek olmadığını söylemiştir (Cereci, 2009). Ebeveynler çocuklarının okulda okudukları ve izledikleri filmleri evde konuşmaktan hoşlandıklarını söylemiştir. Ama ebeveynler çocuklarının okulda okuduğu

kitaba,

izledikleri

programdan

daha

aşina

olduklarını

söyleme

eğilimindedirler. 42 ailenin sadece % 16.7’si çocuklarının neyi izlediğini seçtiğini büyük çoğunluğun ebeveynlerin ya da kardeşler ve diğer ev halkının izlenecek programı belirlediğini bildirmiştir. Katılımcılardan %83’ü çocuklarıyla birlikte televizyon izlediğini ve neredeyse bu programların çocuk programı olduğunu ve çocukların favori programlarının onların yaşına uygun olduğunu rapor etmiştir. Ebeveynlere ‘Bazı uzmanların ailelerin TV izlemeye daha az, kitap okumaya daha fazla vakit ayırmalarını tavsiye eden’ sözlerine ne kadar katıldığı sorulmuştur. Katılımcıların %86’sı bu tavsiyelere katılırken %71’i ailelerindeki özelliklerle bağlantılı olduğu takdirde buna katılmaktadır (Jordon, 2005) . Zimmerman ve arkadaşlarının (2007) çalışmasındaki 1009 katılımcının birçoğu televizyonu çocuklarıyla izlemektedir. Araştırmada ailelerin çocuklarıyla ne sıklıkta televizyon, DVD ve video izledikleri incelenmiştir. Çocukların ailelerinin %11’i nadiren çocuklarıyla televizyon izlemekte, %6’sı izlenen televizyon süresinin yarısından daha azında onlarla birlikte olmakta, %23’ü yarısı kadar, % 27’si yarısından daha fazla ve %32’si sürekli çocuklarıyla televizyon izlemektedir. Bu sonuçlar ailelerin birçoğunun çocuğunun izlediği programlarla ilgili olduğunu düşündürmektedir İnanlı’nın (2009) çalışmasında Annelere ‘Çocuklarının izlediği programların içeriğini denetleyip kısıtla getirebiliyor musunuz? Sorusu sorulmuş ve %56.8’i evet, % 36.2’si bazen, %7’si hayır cevabını vermiştir. Lise ve üniversite mezunu anneler diğer eğitim düzeyindeki annelere göre daha çok programın içeriğini denetleyip kısıtlama getirmektedir. Ayrıca televizyon izlerken annelerin %32.4 ‘ü çocuklarına eşlik ettiğini söylerken %64.2’si bazen eşlik ettiğini %3.4’ü eşlik etmediğini söylemiştir. Kurugöl ve arkadaşları (1994) 455 ebeveynden, televizyonun çocukları üzerindeki etkilerine ilişkin düşüncelerini almıştır. Araştırmaya katılan annelerin

37


152’si, babaların ise 93’ü televizyon programlarını izledikten sonra çocuklarıyla programın iyi ve kötü yanları hakkında konuşmaktadırlar. Nedensel bir sonuçtan bahsedilmese bile araştırma sonuçları medyanın kullanımının çocuklar üzerindeki etkisini göstermesi yönünden oldukça önem taşımaktadır. En önemli sonuç olarak ebeveynlerin çocuklarının medyayı kullanma sıklığını kontrol etmesi ya da boş zamanlarında çocuklarının ne yaptığından haberdar olmasının çocukların medyayı daha yararlı yönde kullanmalarını teşvik ettiği olmuştur. Ebeveynlerin bu yönde bilinçlenmelerinin bile medyanın çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerini en aza indirgeyeceği düşünülmektedir. Öztürk ve Karayağız’a (2007) göre ebeveynler çocuklarını televizyondaki olumsuz etkilerden korumak için çocuklarını farklı aktivitelere yönlendirmeli, televizyon izleme sürelerini sınırlandırmalı ve çocuklarıyla beraber televizyon izlemelidir. Ancak ailelerin küçük, duyarlı çocukları için daha fazla somut ve kısıtlayıcı kurallara sahip olduğu görülmüştür. Daha büyük çocuklar ve gençler ailelerinin kurallarını içselleştirdiği için daha az düzenlemeye ihtiyaç duymaktadır. Özellikle annelerin çocuklarının medya kullanımıyla ilgili daha kuralcı oldukları görülmektedir (Hagen, 2007). Demografik özelliklere bakıldığında sadece annelerin ve daha küçük yaşta çocuğa sahip olan ailelerin şiddet içerikli programları izlemeyi sınırlandırma eğiliminde olduğu bulunmuştur (Cheng ve ark., 2004). Bu konuyla ilgili araştırma yapan bir başka çalışmacıda Padilla-Walker’dır (2006). Padilla-Walker çalışmasını 11- 16 yaş aralığında çocuğu olan 40 Avrupa Amerikan annesiyle yürütmüştür. Araştırmaya katılan ailelerle çatışan değerleri ve tepkileri üzerine yarı yapılandırılmış mülakatlar yapılmıştır. Katılımcıların hepsi çocuklarının kendi değerlerine karşıt olan değerlere evin dışında maruz kaldıklarını bildirmişlerdir. % 85’i okul ya da akranların; % 48’i de medyanın çatışan değerlerin kaynağı olduğunu söylemiştir. Aileler, çocuklarının kendi değerlerine karşıt olan değerleri medyadan daha fazla edindiklerine inanmaktadırlar. Bu nedenle değerler söz konusu olunca medya aileler için daha çok risk faktörü olarak görülmektedir. Yani çocuklarının üzerinde arkadaşlarından daha çok medyanın etkisinin olduğunu bildiren ebeveynler daha fazla kontrol edici ebeveyn amaçlarına sahiptir. Çünkü ebeveyn 38


amaçları ebeveyn stratejilerini belirlediğinden ebeveyn amaçları kontrol ile pozitif ilişkide bulunmuştur. Yani en az kontrol kullanan ebeveynler, çocukları üzerinde akran etkisinin daha fazla olduğunu düşünmektedir. Çocuğun duyarlılığının, daha çok kontrol eden ebeveynliği predikte ettiği dikkat çekmiştir. Ancak aileler çocuklarının medyadansa kendi akranlarına karşı daha fazla duyarlı olduklarını ifade etmişlerdir. Nathanson’un (2001), 167 üniversite öğrencisiyle yaptığı araştırma sonucunda ergenlerin üzerinde akran yönlendirmesinin, ebeveyn yönlendirmesine göre daha sık ortaya çıktığı ve daha çok etkili olduğu görülmüştür. Ayrıca akranların yönlendirmesi çocukları anti sosyal davranışların yer aldığı televizyon programlarına karşı daha eğilimli hale getirmekte ve sonrasında bu durum daha büyük agresyona dönüşmektedir. Antisosyal davranış olarak şiddet ve cinsellik içeren programlar ele alınmıştır. Ergenler şiddet ve cinsel içerikli konuları sevip daha yararlı bulduğu için bu tür programlara karşı olumlu tutumlar sergilemektedirler. Ebeveynlerin yönlendirmesi çocukları medyanın olumsuz etkisinden korumakta ve akran etkisi ergenleri, medyadaki zararlı öğelere karşı daha açık duruma getirmektedir. Bu durum ebeveynlerin özellikle küçük yaştaki çocukları için, televizyon izlemeyle ilgili daha çok kural koyabileceklerini akla getirmektedir. Araştırma sonuçları ebeveynlerin çocuklarını medyanın zararlı etkilerinden yönlendirmeleri doğrultusunda koruyabildiklerini ancak ergen çocukları üzerinde etkilerinin pek olmadığını göstermektedir. Çünkü ergenlik döneminde ailenin büyük yaştaki çocukları üzerindeki etkisi azalmakta akranların ve medyanın etkisi ailelerden daha çok artmaktadır. Bununla birlikte ebeveynler yaşça büyük çocukları için daha az endişelenmekte

ya

da

çocuklarının

yaşla

birlikte

koydukları

kuralları

içselleştirdiklerini düşünmektedir. Belirtilen nedenler ebeveynlerin, yaşça büyük çocuklara TV izlemeyle ilgili neden kural koymadıklarını göstermektedir. Aynı zamanda alanda TV izlemeyle ilgili kuralları olan ebeveynlerin daha büyük çocuğa sahip olduğunu gösteren bulgular da mevcuttur. Bulgularda genel olarak yüksek eğitim düzeyindeki ebeveynlerin, TV’nin çocuklarını olumsuz etkilediğini düşünen ebeveynlerin ve özellikle annelerin, çocuklarına TV izlemeyle ilgili kuralları daha çok koyduğu dikkat çekmektedir. Bununla birlikte bazı ebeveynler bir kural olarak çocuklarının odasında televizyon bulunması gerektiğini düşünürken bazı ebeveynler ise televizyonun 39


çocukların odasında olmaması gerektiği görüşündedir. Çünkü bazı ebeveynler ikinci televizyonun olduğu evlerde televizyonun çocukların odasında olmasının çocukların televizyonu daha kontrolsüz şekilde izlemelerine olanak sağladığını ifade etmiştir (Belviranlı ve ark.,2008). Çocuklarının odasında televizyon olduğunu rapor eden ailelerin medyadan etkilendiğini söyleme eğilimleri daha fazla olmakla birlikte bu ailelerde sınırsız televizyon izleme stratejisi daha çok gözlenmektedir (Barkin ve ark.,2006). Düşük gelirli 42 azınlık ailenin % 86’sı çocuklarının odasında televizyon olduğunu bildirmiştir ama çocuklarının odalarında TV olmasına rağmen çok azı çocukların odalarındaki televizyonun kullanıldığını ifade etmiştir (Jordon, 2005) . 1719 ilköğretim öğrencisinden kendisine ait odası olanların %29.3’ü odasında televizyon olduğunu bildirmiştir (Radyo Televizyon Üst Kurulu, 2006b). 2-11 yaş aralığında çocuğu olan 1831 aileyle yapılan çalışmada katılımcıların %36’sı çocuklarının odasında televizyon olduğunu rapor etmiştir. Özelliklede 2-5 ya da 6-11 yaş aralığındaki çocukların odalarında televizyon olma olasılığı daha fazladır (Barkin ve ark., 2006). Medya araçlarının fazla bulunmadığı evlerde yaşayan aileler, çocuklarının odasında televizyon bulundurma fikrine daha açıktır (Livingstone, 2007). Yazındaki incelemelere bakıldığında ailelerin, televizyonun çocukları üzerindeki olumsuz etkileri dolayısıyla kaygılı oldukları ve daha çok TV programlarını seçme, izleme süresini kısıtlama, program içeriğiyle ilgili konuşma, çocuklarıyla beraber TV programlarını izleme, ya da daha kontrollü bir ortamda televizyonun izlenmesi için çocuğun odasında televizyon bulundurmama yolunu tercih ettikleri görülmektedir. Ebeveynler, TV izlemeyle ilgili bu tür kuralları koyarak çocuklarını TV’deki sakıncalı sahnelerden, programlardan korumaya çalışmaktadırlar.

1.3.4. İzlenmesi Sakıncalı Bulunan Programlar ve Sahneler Televizyonda yayınlanan programların hepsi genel olarak iyi ya da kötü olarak nitelendirilememektedir. Bazı programların bireylerin ve toplumun gelişimine olumlu katkıları olduğu gözlenirken bazı programların olumsuz etkileri dikkat çekmektedir. 40


Aslında tek bir programın bile tümüyle olumlu ya da olumsuz içerikteki sahnelerden meydana geldiğini söylemek oldukça güçtür. Çünkü bir programın içeriği birçok görsel sahneden oluşmakta ve bu sahnelerin etkileri farklı değerlendirilebilmektedir Bu da televizyon programlarını bütün olarak sınıflandırmamıza engel olmaktadır. Burada bahsedilmesi gereken hangi programların özellikle bir programdaki hangi görsel

sahnelerin

olumsuz

etkilerinin

olduğunun

izleyiciler

tarafından

ayrıştırılmasıdır. Televizyonun etkileri üzerine alanda yapılan birçok çalışmanın olduğu gözlenmektedir. Ancak yayınlanan programların ya da programlardaki sahnelerin hangilerinin izleyiciler tarafından sakıncalı bulunduğu, izlenilmek istenmediği son yıllarda araştırılan ve dikkat çeken konulardandır. Bu sebeple bu konuyla ilgili oldukça az bir kaynağa ulaşılabilmektedir. Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun bu konuyla ilgili geniş kitlelerle yaptığı çalışmalara rastlanmaktadır. Örneğin 2006 yılında 4606 izleyiciden alınan veriler, İzleyicilerin televizyonda görmekten rahatsız oldukları yayınların %16 oranla magazin- dedikodu programları, %14.1 evlilik dans gibi yarışma programlarının, %12.5 müstehcenlik, %5.6 şiddet- korku içeren yayınların, %5.4 reklamların aşırı olması, %2.3 spor programları, %2.1 dini hissiyatı istismar eden programlar, %1.5 belirli siyasi görüşlerin baskın olması, %0.9 sır programları, %0.8 haber programları ve pembe diziler ve tartışma programlarının seviyesinin düşük olması, %0.5 kültürel yabancılaşmaya yol açan programlar, %0.4 çocuk programlarının çok olması, %0.3 asparagas haberler ve %0.2 müzik programları olduğunu göstermektedir (T.C.Radyo Televizyon Üst Kurulu, 2006a). Aynı yılda 1719 kişiyle yürütülen bir başka araştırma 7- 14 yaş arası çocuklarla yapılmıştır. Televizyonda yer alan çıplaklık, kavga şiddet içeren görüntüler ile insanların üzüldüğü ağladığı sahnelerin çocukları rahatsız ettiği dikkat çekmiştir (T.C.Radyo Televizyon Üst Kurulu, 2006b). 2009 yılındaki çalışma ise 2570 kişiden alınan bilgilerle yürütülmüştür. İzleyiciler televizyonda şiddet içeren görüntüleri, müstehcen görüntüleri ve tecavüz mağdurlarının görüntülerini izlemekten rahatsız olmaktadırlar (T.C.Radyo Televizyon Üst Kurulu, 2009).

41


Kadınlar öncelikle çocuklara, kadınlara ve güçsüzlere uygulanan fiziksel şiddet görüntülerinden rahatsız olmaktadır. Sonrasında rahatsız olunan görüntüleri müstehcen görüntüler, tecavüz mağdurlarının görüntüleri, cinayet görüntüleri, sihir büyü içeren görüntüler, hırsızlık kapkaç görüntüleri, trafik kazası yaralanmaları ve çeşitli yerlerde eğlenen insanların görüntüleri oluşturmaktadır. Kadınların izledikleri yerli dizilerdeki bazı sahnelerden de rahatsız oldukları görülmektedir. Bunlar ise daha çok şiddet içeren konular, töre ve ağalı konular, müstehcen görüntüler ve senaryoların aynı olmasıdır (Radyo Televizyon Üst Kurulu, 2007b). Kadınlar tarafından yayınlanması istenmeyen programların başında öncelikle izdivaç programları; sonrasında sırayla magazin programları, kadın kuşağı programları, spor programları, şiddet- korku içeren programlar, müstehcen içerikli programlar gelmektedir (Radyo ve televizyon Üst Kurulu, 2010). Isparta’da 650 öğrenciyle yapılan görüşmeler sonucunda çalışmaya katılan öğrencilerin yaklaşık yarısı ailelerinin televizyonda yayınlanan bazı programları izlemelerine izin vermediklerini belirtmişlerdir. İzlemelerinin kısıtlandığı programlara bakıldığında %25’inin sihir içerikli filmler, %24’ünün şiddet içerikli filmler ve %14’ünün magazin programları olduğu dikkat çekmiştir (Kaya ve Tuna, 2008). 1411 televizyon izleyicisine yayından kaldırılmasını istedikleri programın olup olmadığı sorulmuştur. Bu soruya 587 izleyici ‘kadın ve evlilik programları’, 549 izleyici ‘içinde sihir, büyü, fantastik kurgular, olağanüstü olayların olduğu diziler’, 155 izleyici ‘dini içerikli programlar’, 91 izleyici ‘dedikodu içerikli programlar’ olarak cevap vermiştir. 31 izleyici ise yayından kaldırılmasını istediği programlar olmadığını bildirmiştir (Cereci, 2009). Genel olarak ebeveynlerin cinsellik, şiddet, korku içeriği olan, dini hissiyatı istismar eden ve dedikodu, hırsızlık gibi çocukları için olumsuz örnek oluşturabilecek sahneleri TV’de görmekten rahatsız oldukları görülmektedir.

42


1.3.5.Cinsiyet Araştırma sonuçlarında; ebeveynlere göre, televizyondan etkilenme düzeyi, televizyon izlemeyle ilgili koyulan kurallar ya da sakıncalı bulunan sahneler bazen çocukların cinsiyetine göre farklılaşmakta bazen de çocukların cinsiyeti bu değişkenler için belirleyici bir faktör olmamaktadır Çocukların medya kullanımı ile psikososyal faktörler arasındaki ilişki 825 Norveçli okula giden 10-12 yaş aralığındaki çocuklardan oluşan örneklemle incelenmiştir. Çocuklara onların sosyal yeterliliğini, ebeveyne ait izlemeyi ve kendilerine yönelik algılarını ölçen sorulardan oluşmuş anket uygulanmıştır. Araştırma sonuçları çocukların farklı medya aktiviteleriyle ilgilendiklerini ve bunların bazılarının psikososyal faktörlerle önemli ölçüde ilişkili olduğunu göstermiştir. Ebeveynsel izleme ile medyanın faydalı yönde kullanımı arasında anlamlı bir ilişkinin olması, medyanın faydalı kullanımının büyük çocuklar arasında daha yaygın olması dikkat çeken bulgular arasındadır (Heim, Brandtzaeg, Kaare, Endestad ve Torgersen, 2007). Cinsiyet açısından medya kullanımında ilk televizyon izlemeye başlandığı yıllarda bir farklılık gözlenmezken 4- 6 yaş aralığında erkeklerin daha fazla televizyon izlediği görülmüştür. Aynı zamanda erkeklerin saldırgan davranışları televizyondan daha fazla taklit ettiği bulunmuştur (Rideout, Vandewater, Wartella, 2003). Küçük yaşlardaki çocuklar ile özellikle de erkek çocukların daha fazla şiddet içerikli çizgi filmleri izleme eğiliminde oldukları tespit edilmiştir (Kurugöl, Yenigün, Kuşin, ve Özgür, 1994). Erkeklerin kızlara göre hem hafta içi hem de hafta sonu daha fazla televizyon izlediği rapor edilmektedir (Sharif ve Sargent, 2006). Ebeveynlerin küçük çocukları için özellikle kız çocukları hakkında televizyonun içeriğiyle ilgili kaygı yaşadıkları, daha büyük çocukları için ise ev dışındaki sosyal imkânlar hakkında kaygı taşıdıkları gözlenmiştir. Bu sebeple kız çocuklarının televizyon yüzünden daha üzgün olduğu ve erkek çocukların şiddeti daha çok taklit etme eğiliminde olduğu söylenmektedir (Livingstone, 2007).

43


Şiddet içerikli programların izlenmesinin kısıtlanmasında çocukların cinsiyeti, çocukların doğum sırası, ebeveynlerin eğitim düzeyi belirleyici faktör olmamaktadır (Cheng ve ark., 2004). TV’nin

olumsuz

etkileri

düşünüldüğünde

konuya

ilişkin

araştırma

bulgularında ebeveynlerin daha çok küçük yaştaki çocukları için endişelendikleri dikkat çekmektedir. Erkek çocukların daha çok TV izlediğini ve TV’den olumsuz biçimde etkilendiğini gösteren çalışma bulgularına rağmen ebeveynlerin hem kız çocukları hem de erkek çocukları için endişe duydukları gözlenmektedir.

1.4. Araştırmanın Amacı ve Problem Cümleleri Ekolojik sistemler teorisinde bireyin gelişimine etki eden sistemlerden söz edilmektedir. Özellikle makro sistemde yer alan değerlerin bireyin gelişimi üzerindeki etkileri oldukça büyüktür. Makro sistemdeki değerlerin çocuklara aktarılmasında en büyük rolü, mikro sistemdeki aile almaktadır. Çünkü gelişmekte olan çocuğun üzerinde doğrudan iletişim kurduğu ebeveynlerin önemli bir etkisi vardır. Bu doğrultuda ebeveynler toplumun değerlerini aktarmakta çocuklarda aktarılan bu değerleri benimsemektedirler. Modernleşmeyle süreciyle birlikte kitle iletişim aracı olarak televizyon yaşamımızda büyük bir yer kaplamaktadır. TV’nin toplumda yaygın bir biçimde yer alması kendi kültürünü oluşturmasına olanak sağlamaktadır. TV’nin kendi kültürünü oluşturması TV’yi değerlerin oluşumunu sağlayan diğer unsur olarak karşımıza çıkarmaktadır. Çünkü TV’de görülen değerler, aile gibi bireylerin davranışlarını şekillendirmekte ve davranışlarına yön vermektedir. Özellikle ses ve görüntüyü aynı anda yansıtmasıyla televizyon, toplum tarafından daha çok ilgi görmekte ve televizyon ile aynı anda geniş bir kitleye ulaşılabilmektedir (Öztürk, 2009). TV’nin kendi kültürünü oluşturduğu düşünüldüğünde televizyon kanallarının ulaşmak isteyeceği önemli bir hedef kitlesinin çocuklar ve gençler olabileceği dikkat çekmektedir. Çünkü çocuk ve gençler televizyonu uzun saatler izlemekte, nüfusun önemli bir oranını temsil etmekte ve gelişimleri devam ettiğinden hassas bir dönemde yer almaktadırlar. Dolayısıyla alanda TV’nin çocuklar üzerindeki etkisini araştıran birçok çalışmaya rastlanmaktadır. Araştırmalarda TV’nin çocukların gelişimi 44


üzerindeki olumlu ve olumsuz etkilerinden bahsedilmesine rağmen ebeveynlerin değerleri ve değerlerin oluşmasına etki eden TV üzerine yapılan bütünleyici bir çalışmanın olmadığı görülmektedir. Bu nedenle mevcut çalışmada ‘Annelerin Muhafazacı ya da Yeniliğe Açıklık değerine sahip olmalarına göre, TV kullanma alışkanlıkları ve TV’nin etkilerine ilişkin görüşleri ile çocuklarının izlemesini sakıncalı buldukları sahneler farklılaşmakta mıdır? sorusuna yanıt aranmaktadır. Sonuç olarak çalışmanın problem cümleleri şu şekilde sıralanabilir; Alt Problemler: 1. Annelerin Muhafazacı ya da Yeniliğe Açıklık değerine sahip olmalarına göre televizyonda cinsel içeriği olan sahneleri çocuklarının izlemesini sakıncalı bulmalarında fark var mıdır? 2. Annelerin Muhafazacı ya da Yeniliğe Açıklık değerine sahip olmalarına göre televizyonda şiddet içeriği olan sahneleri çocuklarının izlemesini sakıncalı bulmalarında fark var mıdır? 3. Annelerin Muhafazacı ya da Yeniliğe Açıklık değerine sahip olmalarına göre televizyonda olumsuz örnek oluşturabilecek sahneleri çocuklarının izlemesini sakıncalı bulmalarında fark var mıdır? 4. Annelerin Muhafazacı ya da Yeniliğe Açıklık değerine sahip olmalarına göre televizyonda korku içeriği olan sahneleri çocuklarının izlemesini sakıncalı bulmalarında fark var mıdır? 5. Annelerin Muhafazacı ya da Yeniliğe Açıklık değerine sahip olmalarına göre televizyonda ‘dine dayalı yaşam alışkanlıklarının yüceltilmesi’yle ilgili sahneleri çocuklarının izlemesini sakıncalı bulmalarında fark var mıdır? 6. Annelerin Muhafazacı ya da Yeniliğe Açıklık değerine sahip olmalarına göre televizyonda ‘başkalarına kötülük yaparak yaşayan insanların bu davranışları sonucunda cezalandırılması’yla ilgili sahneleri çocuklarının izlemesini sakıncalı bulmalarında fark var mıdır? 7. Çocuğun cinsiyetine göre annelerin, çocuklarının izlemesini sakıncalı buldukları görsel sahneler arasında fark var mıdır?

45


8. Katılımcı annelerin ve çocuklarının TV kullanma alışkanlıkları nasıldır? 9. Annelerin Muhafazacı ya da Yeniliğe Açıklık değerine sahip olmalarına göre TV’nin etkilerine (Olumlu ve Olumsuz) ilişkin düşüncelerinde fark var mıdır? 10. Annelerin Muhafazacı ya da Yeniliğe Açıklık değerine sahip olmalarına göre çocuklarına koydukları TV izleme kuralları arasında fark var mıdır? 11. Annelerin Muhafazacı ya da Yeniliğe Açıklık değerine sahip olmalarına göre çocuklarının TV izleme nedenleri arasında fark var mıdır?

46


2. BÖLÜM YÖNTEM 2. 1. Araştırmanın Yöntemi Betimsel nitelikli bu araştırmada, televizyonda çocukların izlemelerinin sakıncalı bulunduğu görsel medya öğelerinin annelerin değerlerine göre ve çocuğun cinsiyetine göre farklılaşıp farklılaşmadığı ele alınmaktadır.

Bununla birlikte

annelerin ve çocuklarının televizyon kullanma alışkanlıkları da incelenmektedir.

2. 2. Katılımcı Grup Araştırma evli, 7- 14 yaşında en az bir çocuğa sahip, okuma yazma bilen gönüllü anneler üzerinden yürütülmüştür. Anket formları 1260 adet çoğaltılarak hedef kitledeki annelere dağıtılmıştır. Dağıtılan anketlerin yaklaşık olarak 781 adeti doldurularak geri toplanmıştır. Bu formlar içinde baba ve evli olmayan anneler tarafından veya eksik/yanlış doldurulmuş formlar elenerek kalan 516 adet anket formundaki veriler üzerinden analizler yapılmıştır. Çocukların 7- 14 yaş aralığındaki hedef kitleden seçilme nedeni bu dönemdeki çocukların okula gitmesi ve benzer düzeyde televizyon izleme saatine sahip olduklarının düşünülmesi olmuştur. Anne ve çocuklarının televizyon izleme alışkanlıkları 516 anne ve hedef çocuğundan toplanan veriler üzerinden değerlendirilmiştir. Annelerin yaşları 26- 51 arasında değişirken, yaş ortalamaları 37.63 (ss= 4,85)’tür. Annelerin %36.4’ü bir işte çalışırken % 63.6’sı çalışmamaktadır. Anneler ortalama olarak 11.70 (ss= 4.42) eğitim yılına sahiptir. Tablo 2’de görüldüğü gibi annelerin eğitim düzeyi ise %19.4 ilkokul, %9.7 ortaokul, %30.4 lise, %33.7 üniversite, % 5.8 yüksek lisans ve %1.0 doktora ya da üzeri şeklindedir. Tablo 3’te ise çocukların cinsiyete göre sayıları, yaş ortalamaları ve standart sapmaları yer almaktadır. 7-14 yaş aralığında olup yaş ortalaması 10.09 (ss= 2.21) olan çocukların %54.7’sini (N=282) kız, %45.3’ünü (N=234) erkek çocuğun oluşturduğu görülmektedir.

47


Tablo 2 Annelerin Eğitim Düzeylerine Göre Sayıları, Oranları, Yaş Ortalamaları Ve Standart Sapmaları Anne Eğitim N % X Ss Min. Max. İlkok. 100 19.4 36.82 5.55 26 48 Ortaok. 50 9.7 36.56 5.03 28 49 Lise 157 30.04 36.97 4.75 28 51 Üniv. 174 33.7 38.68 4.41 28 50 Yük.Lis. 30 5.8 39.50 3.67 35 50 Diğer 5 1.0 37.60 3.20 32 40 Toplam 516 100 37.63 4.85 26 51 Tablo 3 Çocukların Sapmaları Çocuk Cinsiyet N Kız 282 Erkek 234 Toplam 516

Cinsiyete Göre Sayıları, Oranları, Yaş Ortalamaları Ve Standart % 54.7 45.3 100

X 10.15 10.00 10.09

Ss 2.22 2.18 2.21

Min. 7 7 7

Max. 14 14 14

Annelerin değer yönelimlerine göre yapılan analizler ise 154 anne ve hedef çocuğu üzerinden incelenmiştir. Araştırmada annelerin Muhafazacı ya da Yeniliğe Açıklık değer yönelimlerine sahip olmalarına göre, çocuklarının televizyonda izlemelerini sakıncalı buldukları görsel sahnelerin değişip değişmediğini analiz etmek için öncelikle değer değişkeni kategorik değişkene dönüştürülmüştür. Her bir katılımcının Muhafazacı ve Yeniliğe Açıklık değer değişkenleri belirlendikten sonra tüm katılımcılar için toplam Muhafazacı ve toplam Yeniliğe Açıklık değer değişkenlerinin ortalama ve standart sapma puanları hesaplanmıştır.

Muhafazacı

değerin ortalaması 64.82 (ss= 7.63) ve Yeniliğe Açıklığın ortalaması 43.90 (ss=7.88) bulunmuştur. Hesaplanan ortalama ve standart sapma puanları kullanılarak her katılımcının hangi değer yönelimine sahip olduğu belirlenmiştir. Karşılaştırmalar bu değer yönelimlerini en uçta temsil eden 71 Muhafazacı ve 83 Yeniliğe Açıklık değer yönelimine sahip toplam 154 anneden alınan veriler üzerinden gerçekleştirilmiştir.

48


Kalan 362 katılımcı, her iki değer yönelimini benzer oranlarda temsil ettiği için, annelerin değerlerine göre yapılan analizlerin dışında tutulmuştur. Değer yönelimine göre değerlendirilen annelerin çocukların %53.9’u (N=83) kız, %46.1’i (N=71) erkektir. Annelerin yaş aralığı 28 ile 50 arasında değişirken, çocuklar 7- 14 yaş aralığındadır. Annelerin yaş ortalaması 36.99 (ss= 5.01) çocukların yaş ortalaması 10.24 (ss= 2.20)’tür. Anneler 10.77 (ss= 4.42) yıl ortalama eğitim yılına sahiptirler. Eğitim kategorisinde ise annelerin %26’sı ilkokul, %8.4’ü ortaokul, %36.4’ü lise, %24.7’si üniversite, %3.2’si yüksek lisans ve %1.3’ü doktora ya da daha üst düzeyde eğitime sahiptir. Tablo 4’te değer yönelimleri açısından değerlendirilen annelerin eğitim düzeylerine göre sayıları, oranları, yaş ortalamaları ve standart sapmaları yer alırken, Tablo 5’te çocukların cinsiyetine göre sayıları, oranları, yaş ortalamaları ve standart sapmaları yer almaktadır. Tablo 4 Değer Yönelimlerine Göre Değerlendirilen Annelerin Eğitim Düzeylerine Göre Sayıları, Oranları, Yaş Ortalamaları Ve Standart Sapmaları Anne Eğitim N % X Ss Min. Max. İlkok. 40 26.0 37.88 5.67 28 48 Ortaok. 13 8.4 34.23 3.78 28 39 Lise 56 36.4 36.34 4.62 28 47 Üniv. 38 24.7 37.84 5.16 29 50 Yük.Lis. 5 3.2 38.80 2.95 36 43 Diğer 2 1.3 35.00 4.24 32 38 Toplam 154 100 36.99 5.01 28 50 Tablo 5 Değer Yönelimlerine Göre Değerlendirilen Annelerin Çocuklarının Cinsiyete Göre Sayıları, Oranları, Yaş Ortalamaları Ve Standart Sapmaları Çocuk Cinsiyet N % X Ss Min. Max. Kız 83 53.9 10.23 2.30 7 14 Erkek 71 46.1 10.26 2.10 7 14 Toplam 154 100 10.24 2.20 7 14

49


Muhafazacı değere sahip annelerin %19.7’si (N=14) bir işte çalışırken Yeniliğe Açıklık değerine sahip annelerin %47’si (N=39) bir işte çalışmaktadır. Yeniliğe Açıklık Değerine sahip annelerin %54.2’si (N=45) anketteki maddeleri kız çocuğu, %45.8’i (N=38) erkek çocuğu için yanıtlarken; Muhafazacı değere sahip annelerin ise %54.9’u (N=39) kız çocuğu %45.1’i (N=32) erkek çocuğu için yanıtlamıştır.

2. 3. Veri Toplama Araçları 2. 3. 1. Demografik Bilgi Formu ( Ek 1) Demografik Bilgi Formu araştırmacı tarafından, annelerin yanıtlamasına yönelik olarak hazırlanmıştır. Annelerin ve çocuklarının demografik bilgilerini ortaya koymayı amaçlayan soruları içermektedir. Bu kapsamda form annelerin yaşı, mesleği, eğitim durumu, çalışma durumu, çocuk sayısı, çocukların cinsiyeti ve çocukların yaşına ilişkin sorulardan oluşmaktadır. Annelerin eğitim düzeylerini belirlemek amacıyla 1’den 6’ya kadar uzanan kodlama seçenekleri sunulmuştur. 1 İlkokul, 2 ortaokul, 3 lise, 4 Üniversite, 5 Yüksek Lisans, 6 diğer olarak sunulan seçenek doktora ve üzeri eğitim düzeyini temsil etmektedir.

2. 3. 2. Anne ve Çocuklarının Televizyon Kullanma Alışkanlıkları Anketi ( Ek 2) Bu anket anne ve çocuklarının televizyon kullanma alışkanlıklarını belirlemek için hazırlanmıştır. Anket araştırmacının kendisi tarafından, konuyla ilgili kaynaklardan, daha önce yapılmış araştırmalardan ve uzman kişilerin görüşlerinden yararlanılarak geliştirilmiştir. Anket formu beş alt bölümden oluşmaktadır. Alt bölümlerdeki her madde soruya uygun şekilde düzenlenen 1’den 5’e kadar uzanan kodlama seçenekleriyle yanıtlanmaktadır. Birinci alt bölümdeki maddeler annelerin televizyon kullanma alışkanlıklarını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu kapsamda annelere evlerinde kaç adet televizyon olduğu, çocuğun odasında televizyon olması gerektiğini düşünüp düşünmedikleri, 50


evde kimse olmadığında televizyonun ne sıklıkta açık olduğu, hafta içi ve hafta sonu bir günde ortalama ne kadar televizyon izledikleri, hafta içi ve hafta sonu televizyon izledikleri saat dilimleri ve belirtilen televizyon programlarını ne sıklıkta izledikleri sorulmuştur. Annelerden anketteki çocuklarıyla ilgili maddeleri yanıtlarken 7-14 yaş aralığındaki çocuklarından sadece bir tanesini hedef alarak yanıtlamaları istenmiştir. İkinci alt bölümdeki maddeler çocukların televizyon kullanma alışkanlıklarını belirlemeye yöneliktir. Bu kapsamda ikinci bölümde annelere çocuklarının odasında televizyon olup olmadığı, çocuklarının hafta içi ve hafta sonu bir günde ne kadar televizyon izlediği, çocuklarının hafta içi ve hafta sonu televizyon izlediği saat dilimleri ve belirtilen programları çocuklarının ne sıklıkta izledikleri sorulmuştur. Üçüncü alt bölümdeki maddeler televizyon izleme kurallarını saptamaktadır. Annelere, ailenin bütün bireyleriyle televizyon izlendiğinde hangi televizyon programının izleneceğini kendileri, eşleri ve çocuklarının ne sıklıkta karar verdikleri, çocuklarına televizyon izleme süresi ya da izlediği program türüyle ilgili ne sıklıkta kural koydukları, televizyon izlerken çocuklarına ne sıklıkta eşlik ettikleri ve izlediği programlarda ne sıklıkta açıklama yaptıkları sorulmaktadır. Dördüncü alt bölümdeki maddeler annelerin, televizyonun çocukları üzerindeki etkilerine yönelik düşüncelerini belirlemek amacıyla hazırlanmıştır. Bu kapsamda 6 tane televizyon izleme gerekçesi (Hoş vakit geçirmesini sağlaması, Boş zamanını değerlendirmesi, İnsanlar arasında sohbet konusu oluşturması, Bilgi verici olması, Alışkanlık gereği evde TV’nin açık olması, Ailece bir arada olunmasını sağlaması) sunulmuştur.

Annelerden, çocuklarının belirtilen gerekçelerden hangi

düzeyde etkilenerek televizyon izlediklerini değerlendirmeleri istenmiştir. Ayrıca annelerin, televizyonun çocukları üzerindeki olumlu ve olumsuz etkisine yönelik düşünce düzeylerini belirleyen sorular da bu bölümde yer almıştır. Beşinci alt bölümde ise televizyonda yayınlanan 57 tane görsel sahne sıralanmıştır. Annelerden, bu sahneleri çocuklarının izlemesini ne düzeyde sakıncalı bulduklarını işaretlemeleri istenmiştir. Görsel sahneler şiddet, cinsellik, korku, olumsuz örnek oluşturma, dini yaşamın yüceltilmesi, kötülük yaparak yaşayan insanların cezalandırılmasıyla ilgilidir.

51


Televizyonda yayınlanan, çocukların izlemesinin sakıncalı olabileceği 57 sahne, literatürdeki çalışmalardan ve anket oluşturmadan önce 10 anneyle yapılan mülakattaki verilerden derlenmiştir. Analiz aşamasında anketteki sahneler içerik bakımından incelenerek 11 kategoride gruplandırılmıştır. Düşük- orta- yüksek düzeyde cinsel içeriğe sahip sahneler olarak cinsellik 3 kategoride; düşük- ortayüksek şiddet içeriğine sahip olarak şiddet sahneleri 3 kategoride; düşük ve yüksek düzeyde olumsuz örnek oluşturabilecek sahneler 2 kategoride ve korku sahneleri tek kategori olarak alınmıştır. Sahneler içerisinde ‘Dini yaşam alışkanlıklarının yüceltildiği’ ve ‘Başkalarına kötülük yaparak yaşayan insanların davranışları sonucunda cezalandırılması’nın olduğu sahneler belirlenen kategorilerin dışında kaldığı için ayrı olarak analize alınmıştır. Annelerin değer yönelimine göre yapılan karşılaştırmalar belirlenen bu kategoriler üzerinden yürütülmüştür. Tablo 6’da TV’de İzlenmesi sakıncalı bulunan sahnelerle ilgili kategoriler ve temsil ettikleri görsel sahneler görülmektedir.

52


Tablo 6 TV’de İzlenmesi Sakıncalı Bulunan Sahnelerle İlgili Kategoriler ve Temsil Ettikleri Görsel Sahneler Düşük düzeyde cinsel içeriğe sahip sahneler Orta düzeyde cinsel içeriğe sahip sahneler Yüksek düzeyde cinsel içeriğe sahip sahneler

Düşük düzeyde şiddet içeriğine sahip sahneler Orta düzeyde şiddet içeriğine sahip sahneler Yüksek düzeyde şiddet içeriğine sahip sahneler Düşük düzeyde olumsuz örnek oluşturabilecek sahneler

Yüksek düzeyde olumsuz örnek oluşturabilecek sahneler

Korku içeriği olan sahneler

Dine dayalı yaşam alışkanlıklarının yüceltilmesi Başkalarına kötülük yaparak yaşayan insanların bu davranışları sonucunda cezalandırılması

Karşı cinsle öpüşme, Flört etme, Mayo ya da iç çamaşırı giyimli erkek, Mayo ya da iç çamaşırı giyimli kadın, Karşı cinsle sarılma. Sevişme, Çıplak erkek, Çıplak kadın, Erotik soyunma, Cinsel içerikli sözler söylenmesi, Eşcinsel insanların gösterilmesi. Cinsel organların açıkça görünmesi, Cinsel birleşmenin gösterilmesi, Eşcinsel insanların sevişmesi, Kadına tecavüz edilmesi, Erkeğe tecavüz edilmesi, Hayvana tecavüz edilmesi, Çocuğa tecavüz edilmesi. Bağırma, Tokat atma, Dövüş tekniklerinin öğretilmesi. Birini dövme, dövüş tekniklerinin kullanılması, Bıçaklama. Cinayet işleme, Canlılara eziyet etme, Linç etme, İşkence yapma. Küfürlü konuşma, Türkçenin yanlış kullanılması, Suça bulaşmış insanların gösterilmesi, Çevreyi kirletme, Yalan söyleme, Olağanüstü yetenekleri olan insanların gösterilmesi (ateşte yürüme, cam yeme..vb), Ailesine büyüklerine karşı çıkan çocukların gösterilmesi, Sihir yapılması, Devlet..vb kurumlara karşı eylem yapma. Uyuşturucu kullanımı, Alkol kullanımı, Sigara kullanımı, Hırsızlık, Kumar oynama, İyi insanların davranışlarından ötürü zarar görmesi, Eşlerden birinin diğerini aldatması, İftira etme, İntihar etme, Yaşlı birine kötü davranılması, Başkalarına kötülük yaparak yaşayan insanların kahramanlaştırılması, Büyü yapılması. Canavarların (vampir, zombi..vb) gösterilmesi, Kız kaçırma, Çocuk kaçırma, Tehdit etme, Tartışma, Hayaletlerin gösterilmesi. -

53


2.3.3. Portre Değerler Anketi ( PDA/ Ek 3) Schwartz ve arkadaşları (2001), tarafından geliştirilen ve bireylerin değer yönelimlerini ölçen Portre Değerler Anketi, kendi içinde iki boyut üzerinde gruplandırılmaktadır. Bunlardan ilki Yeniliğe Açıklık ve Muhafazacı yaklaşım boyutu; ikincisi ise Özaşkınlık ve Özgenişletim boyutudur. Yeniliğe Açıklık düzeyi ‘Özyönelim’ ve ‘Uyarılım’ değer tiplerini kapsarken; Muhafazacı yaklaşım boyutu ‘Güvenlik’, ‘Uyma’ ve ‘Geleneksellik’ değer tiplerinden oluşmaktadır. İkinci boyut olan Özaşkınlık düzeyinde ‘Evrensellik’ ve ‘İyilikseverlik’ değer tipleri; Özgenişletim düzeyinde ise ‘Güç’, ‘Başarı’ ve ‘Hazcılık’ değer tipleri yer almaktadır. On değer tipi içinde sadece ‘Hazcılık’ hem Yeniliğe Açıklık hem de Özgenişletim değer düzeyinde temsil edilmektedir. Portre Değerler Anketi, 40 adet her biri iki cümlelik maddeden oluşmaktadır. Her maddede Schwartz’ın kuramında yer alan on değer tipinden (Güç, Başarı, Yaşamdan

Haz

Alma,

Uyarılım,

Özyönelim,

Evrensellik,

Yardımseverlik,

Geleneksellik, Uyma, Güvenlik) biriyle ilgili hedefleri ya da istekleri temsil eden kurgusal bir kişi betimlenmektedir. Örneğin ‘Hayattan zevk almayı çok ister. İyi zaman geçirmek onun için önemlidir.’ şeklindeki maddeyle Hazcılık değerinin kişi için önem düzeyi ölçülmektedir. ‘Bana Çok Benziyor’dan ‘Bana Hiç Benzemiyor’a uzanan altı noktalı ölçek kullanılarak, katılımcılardan her cümledeki kişinin kendilerine ne düzeyde benzediğini belirtmeleri istenmektedir. Böylece katılımcıların her biri için 4 puan türü elde edilmektedir. Puanların yükselmesi kişinin o boyuttaki ucu yüksek oranda temsil ettiğine işaret etmektedir. Buna göre Özgenişletim değer düzeyinden alınan en yüksek puan 60, en düşük puan 10’dur; Özaşkınlık ve Yeniliğe Açıklık değer düzeylerinden alınan en yüksek puan 60, en düşük puan 10’dur; Muhafazacı değer düzeyinden alınan en yüksek puan 78, en düşük puan 13’tür. Ankette yer alan değer tipleri ve ilişkili oldukları madde numaraları aşağıda verilmiştir: •

Güç: 2, 17, 39

Başarı: 4, 13, 24, 32

Yaşamdan Haz Alma /Hazcılık: 10, 26, 37

Uyarılım: 6, 15, 30 54


Özyönelim: 1, 11, 22, 34

Evrensellik: 3, 8, 19, 23, 29, 40

İyilikseverlik /Yardımseverlik: 12, 18, 27, 33

Geleneksellik: 9, 20, 25, 38

Uyma: 7, 16, 28, 36

Güvenlik: 5, 14, 21, 31, 35

Anket, Demirutku (2007) tarafından Türkçeye uyarlanmış ve anketin geçerlilik güvenirlilik çalışması yapılmıştır. Toplanan verilerle, SYSTAT 11 kullanılarak EKUA analizi yapılmış ve Portre Değerler Anketi’nde yer alan maddelerin, Schwartz’ın on değer tipindeki orijinal modele çok benzer biçimde çembersel bir konumda yer aldığı gözlenmiştir. On değer tipinin hem iç tutarlılık hem de ölçüm tekrar ölçüm güvenirlik katsayıları hesaplanmıştır. Birinci uygulamadaki iç tutarlılık katsayıları .58 ile. 82 olarak ikinci uygulamadaki iç tutarlılık katsayıları ise .61 ile .84 olarak bulunmuştur. Ölçüm tekrar ölçüm güvenirliklerinin ise .65 ile .82 arasında değiştiği görülmüştür. Bu bulgular Portre Değerler Anketi’nin araştırmalarda kullanılabilecek güvenilir ve geçerli bir ölçüm aracı olduğuna işaret etmektedir Araştırmada anketin Yeniliğe Açıklık ve Muhafazacı yaklaşım boyutundaki, Yeniliğe Açıklık ve Muhafazacı uçları kullanılmıştır. Bu araştırmada elde edilen veriler üzerinden yapılan güvenirlik analizinde değer tipleri için güvenirlik katsayıları .53 - .73 arasında değişmekte olup bu katsayılar Geleneksellik için .53, Uyma için .64, Güvenlik için .58, Özyönelim için .53, Uyarılım için .61, Hazcılık için .73 olarak bulunmuştur. Ana değer grubuna bakıldığında Muhafazacı değer düzeyi için güvenirlik katsayısı .77 ve Yeniliğe Açıklık için .79 olduğu görülmektedir.

2. 4. Veri Toplama Süreci Araştırma verileri 2011 Şubat ayında evli ve çocuklarından biri 7- 14 yaş aralığında olan gönüllü annelerden toplanmıştır. Hazırlanmış olan anketin amacı okul ve dershane idarecilerine anlatılarak öğrencilere dağıtılması ve onlar aracılığıyla annelere ulaştırılması istenmiştir. Anketler çoğaltılarak idarenin izninin alındığı okul ve dershanelerde öğretmenlerin yardımıyla öğrencilere dağıtılmıştır. Farklı profilden 55


annelerin görüşlerinin alınması için birçok formda araştırmacı tarafından meslek edindirme kurslarına devam eden ya da katılımcı gruba uyan, çeşitli semtlerde yaşayan annelere elden verilerek, gönüllü olanlar tarafından doldurulması sağlanmıştır. Okullar, dershaneler kurslar ve elden annelere dağıtılan 1260 adet anketin yaklaşık olarak 781 âdeti doldurularak geri toplanmıştır.

2.5. Verilerin Analizi Sahip olunan değer yönelimine göre çocuklar tarafından izlenmesi sakıncalı bulunan görsel sahne kategorilerini, TV izleme kurallarını, TV izleme nedenlerini, TV’nin çocuklar üzerindeki olumlu ve olumsuz etkilerini karşılaştırmadan önce örneklemin normal dağılım gösterip göstermediğini belirlemek için normallik testi uygulanmıştır. Bütün kategorilerdeki örneklemin normal dağılım göstermediği tespit edilmiş ve karşılaştırılması gereken iki bağımsız grup olduğu için analizlerde parametrik olmayan testlerden Mann- Whitney U testi kullanılmıştır. Çocukların odasında TV olup olmadığının annelerin değerleri açısından incelenmesi ise Ki- Kare yöntemiyle yapılan analizlere göre değerlendirilmiştir. Çocukların cinsiyetine göre televizyonda izlemelerinin sakıncalı olduğu düşünülen sahnelerin farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek amacıyla yapılan normallik testinin normal dağılım göstermediği gözlenmiş ve parametrik olmayan testlerden Mann- Whitney U yöntemiyle analiz edilmiştir. Tüm veri analizleri SPSS 15.0 paket programında yapılmıştır.

56


3. BÖLÜM BULGULAR 3. 1. Birinci Alt Problem Cümlesine İlişkin Bulgular Araştırmanın ana hedefi annelerin sahip olduğu değerlere göre çocuklarının televizyonda izlemelerini sakıncalı buldukları sahnelerin karşılaştırılmasıdır. Tablo 7’de görüldüğü üzere yapılan analizlerde çocuklar tarafından izlenmeleri sakıncalı bulunan cinsel içerikli sahnelerin üç kategorisinin de (düşük- orta- yüksek), annelerin Muhafazacı ya da Yeniliğe Açıklık değerine sahip olmalarına göre farklılaştığı görülmüştür. Muhafazacı değere sahip anneler, Yeniliğe Açıklık değerine sahip annelere göre, televizyonda çocuklarının düşük düzeyde cinsel içeriği olan sahneleri izlemelerini anlamlı derecede daha sakıncalı bulmaktadır (Z= -4.88, p< .001). Muhafazacı değere sahip anneler, çocuklarının orta düzeyde cinsel içeriğe sahip sahneleri izlemelerini Yeniliğe Açıklık değerine sahip annelere kıyasla daha sakıncalı görmektedir (Z= -3.68, p< .001). Televizyonda yayınlanan ve yüksek düzeyde cinsel içeriği olan sahnelerin de çocuklar tarafından izlenmesini Muhafazacı değere sahip annelerin, Yeniliğe Açıklık değerine sahip olanlara göre daha sakıncalı bulduğu ortaya çıkmıştır (Z= -2.81, p< .01). Tablo 7 Annelerin Sahip Oldukları Değerlere Göre Çocuklarının TV’de İzlemelerini Sakıncalı Buldukları Cinsel İçerikli Sahne Kategorilerinin Ortalamaları ve Standart Sapmaları Düşük Düzey Cinsellik

Orta Düzey Cinsellik

Yüksek Düzey Cinsellik

N

M

ss

M

ss

M

ss

Muhafaza.

71

18.70

5.64

28.62

2.85

34.73

.77

Yen.Açık.

83

13.65

6.17

26.70

4.16

33.92

2.29

57


3. 2. İkinci Alt Problem Cümlesine İlişkin Bulgular Tablo 8’de görüldüğü gibi çocuklar tarafından izlenmesi sakıncalı bulunan ve şiddet içeriği olan sahnelerin üç kategorisinin de (düşük- orta- yüksek), annelerin farklı değer yönelimine sahip olmasına göre farklılaşmadığı sonucu elde edilmiştir. Yani annelerin Muhafazacı ya da Yeniliğe Açıklık değerine sahip olması, çocukları tarafından televizyonda izlenen hem düşük düzeydeki şiddet içeriği olan sahnelerin (Z= -1.36, p> .05), hem orta düzeydeki şiddet içeriği olan sahnelerin (Z=1.57, p> .05) hem de yüksek düzeyde şiddet içeriği olan sahnelerin (Z= -.73, p> .05) sakıncalı bulunmasını farklılaştırmamaktadır. Tablo 8 Annelerin Sahip Oldukları Değerlere Göre Çocuklarının TV’de İzlemelerini Sakıncalı Buldukları Şiddet İçerikli Sahne Kategorilerinin Ortalamaları ve Standart Sapmaları Düşük Düzey Şiddet

Orta Düzey Şiddet

Yüksek Düzey Şiddet

N

M

M

Ss

M

ss

Muhafaza.

71

11.62

2.34

13.06

1.78

19.30

1.58

Yen.Açık.

83

10.86

2.94

12.40

2.30

19.16

1.80

ss

3. 3. Üçüncü Alt Problem Cümlesine İlişkin Bulgular Çocuklar tarafından, olumsuz örnek oluşturabilecek sahnelerin

(düşük-

yüksek) izlenmesinin sakıncalı bulunması annelerin Muhafazacı ya da Yeniliğe Açıklık değerine sahip olmasına göre anlamlı derecede değişmektedir. Tablo 9’da görüldüğü gibi Muhafazacı değere sahip anneler hem düşük düzeyde olumsuz örnek oluşturabilecek (Z= -3.45, p< .01) hem de yüksek düzeyde olumsuz örnek oluşturabilecek sahnelerin (Z= -3.07, p< .01) çocukları tarafından izlenmesini Yeniliğe Açıklık değerine sahip olan annelere göre daha sakıncalı görmektedirler.

58


Tablo 9 Annelerin Sahip Oldukları Değerlere Göre Çocuklarının TV’de İzlemelerini Sakıncalı Buldukları Olumsuz Örnek Oluşturabilecek Sahne Kategorilerinin Ortalamaları ve Standart Sapmaları Düşük Düzey Olumsuz Örnek Oluş.

Yüksek Düzey Olumsuz Örnek Oluş.

N

M

M

ss

ss

Muhafaza.

71

40.00

4.59

56.17

4.59

Yen.Açık.

83

37.35

4.99

53.18

6.79

3. 4. Dördüncü Alt Problem Cümlesine İlişkin Bulgular Korku içeriği olan sahnelerin çocukları tarafından izlenmesinin sakıncalı bulunması açısından, annelerin Muhafazacı ya da Yeniliğe Açıklık değerine sahip olmalarına göre istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılığa rastlanmamıştır (Z= -1.74, p> .05). Bulgular Tablo 10’da verilmiştir. Tablo 10 Annelerin Sahip Oldukları Değerlere Göre Çocuklarının TV’de İzlemelerini Sakıncalı Buldukları Korku İçeriği Olan Sahneler Kategorisinin Ortalamaları ve Standart Sapmaları Korku İçeriği Olan Sahneler N

M

Ss

Muhafaza.

71

26.20

4.06

Yen. Açık.

83

25.30

4.00

3. 5. Beşinci Alt Problem Cümlesine İlişkin Bulgular Tablo 11’deki bulgularda görüldüğü gibi ‘Dine dayalı yaşam alışkanlıklarının yüceltilmesi’yle ilgili görsel sahnelerin çocukları tarafından izlenmesini Yeniliğe Açıklık değerine sahip anneler, Muhafazacı değere sahip annelere göre daha sakıncalı olarak değerlendirmektedir (Z= -2.15, p< .05).

59


Tablo 11 Annelerin Sahip Oldukları Değerlere Göre Çocuklarının TV’de İzlemelerini Sakıncalı Buldukları ‘Dine Dayalı Yaşam Alışkanlıklarının Yüceltilmesi’ ile ilgili Sahnelerin Ortalamaları ve Standart Sapmaları Dini Yaşam Alışkanlıkları Yüceltilmesi N

M

Ss

Muhafaza.

71

2.70

1.45

Yen. Açık.

83

3.22

1.38

3. 6. Altıncı Alt Problem Cümlesine İlişkin Bulgular ‘Başkalarına kötülük yaparak yaşayan insanların bu davranışları sonucunda cezalandırılması’yla ilgili sahnelerin izlenmesini Yeniliğe Açıklık değerine sahip anneler, Muhafazacı değere sahip olanlara göre daha sakıncalı bulmaktadır (Z= -2.25, p< .05). Bulgular Tablo 12’de yer almaktadır. Tablo 12 Annelerin Sahip Oldukları Değerlere Göre Çocuklarının TV’de İzlemelerini Sakıncalı Buldukları ‘Başkalarına Kötülük Yaparak Yaşayan İnsanların Bu Davranışları Sonucunda Cezalandırılması’ İle İlgili Sahnelerin Ortalamaları ve Standart Sapmaları Kötülük yaparak yaşayan insanların Cezalandırılması N

M

ss

Muhafaza.

71

1.79

1.33

Yen.Açık.

83

2.08

1.20

3. 7. Yedinci Alt Problem Cümlesine İlişkin Bulgular Araştırmanın alt hedeflerinden birisi TV’de yayınlanan ve çocukların izlemelerinin sakıncalı bulunduğu sahnelerin çocukların cinsiyetine göre farklılaşıp farklılaşmadığının incelenmesidir. Yapılan analizlerde kız ya da erkek çocuklar için izlenmesi sakıncalı bulunan sahnelerin bütün kategorilerde istatistiksel olarak anlamlı çıkmadığı belirlenmiştir 60


(p>.05). Tablo 13’te cinsellik içeriği olan her sahne kategorisinin Tablo 14’te şiddet içeriği olan her sahne kategorisinin, Tablo 15’te olumsuz örnek oluşturabilecek her sahne kategorisinin, Tablo 16’da korku içeriği olan sahnelerin cinsiyete ilişkin yapılan analiz sonuçları yer almaktadır. Tablo 17’de ‘dine dayalı yaşam alışkanlıklarının yüceltilmesi’ ve ‘Başkalarına kötülük yaparak yaşayan insanların bu davranışları sonucunda cezalandırılması’yla ilgili sahnelerin cinsiyete ilişkin yapılan analiz sonuçları vardır. Tablo 13 Cinsellik İçeriği Olan Her Sahne Kategorisinin İzlenmesinin Çocuğun Cinsiyetine Bağlı olarak Sakıncalı Bulunmasının Ortalamaları ve Standart Sapmaları Düşük Düzey Cinsellik

Orta Düzey Cinsellik

Yüksek Düzey Cinsellik

Çoc. Cins.

N

M

ss

M

ss

M

ss

Kız

281

15.18

5.88

27.65

3.44

34.37

1.51

Erkek

235

14.9

6.62

27.09

3.87

34.29

1.82

Tablo 14 Şiddet İçeriği Olan Her Sahne Kategorisinin İzlenmesinin Çocuğun Cinsiyetine Bağlı Olarak Sakıncalı Bulunmasının Ortalamaları ve Standart Sapmaları Düşük Düzey Şiddet

Orta Düzey Şiddet

Yüksek Düzey Şiddet

Çoc. Cins.

N

M

ss

M

ss

M

ss

Kız

281

11.21

2.76

12.62

2.21

18.96

2.20

Erkek

235

11.32

2.69

12.86

2.07

19.26

1.84

Tablo 15 Olumsuz Örnek Oluşturabilecek Her Sahne Kategorisinin İzlenmesinin Çocuğun Cinsiyetine Bağlı Olarak Sakıncalı Bulunmasının Ortalamaları ve Standart Sapmaları Düşük Düzey Olumsuz Örnek Oluş.

Yüksek Düzey Olumsuz Örnek Oluş.

Çoc. Cins.

N

M

ss

M

ss

Kız

281

37.25

6.59

52.76

7.96

Erkek

235

38.36

5.53

54.11

6.35

61


Tablo 16 Korku İçeriği Olan Sahneler Kategorisinin İzlenmesinin Çocuğun Cinsiyetine Bağlı Olarak Sakıncalı Bulunmasının Ortalamaları ve Standart Sapmaları Korku İçeriği Olan Sahneler Çoc. Cins.

N

M

ss

Kız

281

24.74

4.93

Erkek

235

25.39

4.40

Tablo 17 ‘Dine Dayalı Yaşam Alışkanlıklarının Yüceltilmesi’ ve ‘Başkalarına Kötülük Yaparak Yaşayan İnsanların Bu Davranışları Sonucunda Cezalandırılması’yla İlgili Sahnelerin İzlenmesinin Çocuğun Cinsiyetine Bağlı Olarak Sakıncalı Bulunmasının Ortalamaları ve Standart Sapmaları Dini Yaşam Alışkanlıkları Yüc.

Kötülük yaparak yaşayan insanların Cez.

Çoc. Cins.

N

M

ss

M

ss

Kız

281

2.99

1.39

1.95

1.15

Erkek

235

3.01

1.47

1.89

1.11

3. 8. Sekizinci Alt Problem Cümlesine İlişkin Bulgular Burada katılımcı annelerin ve çocuklarının TV kullanma alışkanlıkları sunulmaktadır. Buna göre: Araştırmada öncelikle katılımcı annelere evde kaç adet televizyon olduğu sorulmuştur. Elde edilen bulgulara göre katılımcıların %0.2’sinin evinde hiç TV olmadığı gözlenirken; %33.3’ünün evinde 1 tane, %42.1’inin 2 tane, %20.9’unun 3 tane, %3.5’inin evinde dört tane ve üzeri sayıda televizyon olduğu gözlenmektedir. Katılımcıların %19’u hedef çocuğunun odasında TV olduğunu, %81 ise hedef çocuğunun odasında TV olmadığını bildirmiştir. Tablo 18’de katılımcı annelerin evlerindeki ve 7- 14 yaş aralığındaki çocuklarının odasındaki televizyon sayısı ve oranları yer almaktadır.

62


Tablo 18 Evdeki ve 7- 14 Yaş Aralığında Oranları Evdeki TV TV adeti N % Hiç TV yok 1 0.2 1 tane TV 172 33.3 2 tane TV 217 42.1 3 tane TV 108 20.9 Dört ve üzeri TV 18 3.5 Toplam 516 100

Olan Çocukların Odalarındaki TV Sayısı ve Çocuğun odasında TV N % TV var 98 19.0 TV yok 418 81.0 Toplam 516 100

Annelerin hafta içi ve hafta sonu günlük televizyon izleme sürelerine bakıldığında ise Tablo 19’da görüldüğü gibi; hafta içi %16.1’i 0–1 saat, %48.3’ü 1–3 saat, %26.5’i 3– 5 saat, %6.2’si 5–7 saat, %2.9’u 7 saat ve üzeridir. Hafta sonu ise %16.7’sinin 0- 1 saat, %42.1’inin 1- 3 saat, %28.3’ünün 3- 5 saat, %10.6’sının 5- 7 saat, %2.3’ünün 7 saat ve üzeri olduğu görülmektedir. Tablo 20’de ise çocukların hafta içi ve hafta sonu günlük televizyon izleme süreleri yer almaktadır. Buna göre çocukların hafta içi %25.2’si 0- 1 saat, %58.1’i 13 saat, %14.3’ü 3- 5 saat, %1.4’ü 5- 7 saat ve %1’i 7 saat ve üzeri televizyon izlerken; hafta sonu %7.4’ü 0- 1 saat, %47.3’ü 1- 3 saat, %36.1’i 3- 5 saat, %7.8’i 5- 7 saat, %1.4’ü 7 ve üzeri saat televizyon izlemektedir. Tablo 19 Annelerin Hafta İçi ve Hafta Sonu Günlük Ortalama TV İzleme Süreleri Hafta İçi Hafta Sonu TV izleme saati N % N % 0- 1 saat 83 16.1 86 16.7 1- 3 saat 249 48.3 217 42.1 3- 5 saat 137 26.5 146 28.3 5- 7 saat 32 6.2 55 10.6 7 saat ve üzeri 15 2.9 12 2.3 Toplam 516 100 516 100

63


Tablo 20 Çocukların Hafta İçi ve Hafta Sonu Günlük Ortalama TV İzleme Süreleri Hafta İçi Hafta Sonu TV izleme saati N % N % 0- 1 saat 130 25.2 38 7.4 1- 3 saat 300 58.1 244 47.3 3- 5 saat 74 14.3 187 36.1 5- 7 saat 7 1.4 40 7.8 7 saat ve üzeri 5 1.0 7 1.4 Toplam 516 100 516 100 Televizyon kullanma alışkanlıklarının belirlenmesinde katılımcılara yöneltilen önemli bir soru ‘Evde kimse televizyon izlemediğinde, televizyonun ne sıklıkta açık durduğudur?’ Tablo 21’de görüldüğü gibi, katılımcıların %45.6’sı soruyu ‘hiç açık durmaz’, %26.4’ü ‘nadiren açık durur’, %17.1’i ‘ara sıra açık durur’, %9.3’ü ‘çoğunlukla açık durur’, %1.6’sı ‘sürekli açık durur’ olarak yanıtlamıştır. Tablo 21 Evde Kimse Televizyon İzlemediğinde Televizyonun Açık Durma Sıklığı ‘Hiç Açık Durmaz’ ‘Nadiren Açık Durur’ ‘Ara sıra Açık Durur’ ‘Çoğunlukla Açık Durur’ ‘Sürekli Açık Durur’ Toplam

N 236 136 88 48 8 516

% 45.6 26.4 17.1 9.3 1.6 100

Tablo 22’de verilen bulgularda görüldüğü gibi ‘Çocuğunuzun Odasında Televizyon Olması Gerektiğini Düşünüyor Musunuz?’ sorusuna Muhafazacılık ya da Yeniliğe Açıklık değerine sahip annelerin verdiği yanıtlar arasında anlamlı bir farklılık yoktur (Z= -1.82, p> .05).

64


Tablo 22 ‘Çocuğunuzun Odasında Televizyon Olması Gerektiğini Düşünüyor Musunuz? Sorusuna Muhafazacı ya da Yeniliğe Açıklık Değerine Sahip Annelerin Verdiği Yanıtların Ortalamaları ve Standart Sapmaları Çocuğunuzun Odasında TV Olması Gerektiğini Düşünüyor Musunuz? N

M

ss

Muhafaza.

71

1.85

1.06

Yen. Açık.

83

2.10

1.04

Tablo 23’teki analiz sonuçları ise çocuğunun odasında TV olduğunu belirten Yeniliğe Açıklık değerine sahip annelerin oranının Muhafazacı değere sahip annelere göre anlamlı olarak daha çok olduğunu göstermektedir (x2 (1)= 5.66,p< .05). Tablo 23 ‘Çocuğunuzun Odasında Televizyon Var Mıdır? Sorusuna Muhafazacı ya da Yeniliğe Açıklık Değerine Sahip Annelerin Verdiği Yanıtların Karşılaştırılması/ Ki- Kare Testi Sonuçları Çocuğunuzun Odasında TV Var Mıdır? N

%

Muhafazacı

71

26,7

Yen. Açık.

83

73,3

x2

df

P

5.66

1

.017

Katılımcı annelerin ve hedef çocuklarının TV kullanma alışkanlıklarını belirleme de annelere, listelenen program türlerini kendilerinin ve çocuklarının ne sıklıkta izlediği sorusu yöneltilmiştir. Yerli dizi, belgesel ve haber programlarını izleyen annelerin oranı; çizgi film, belgesel ve çocuk programlarını izleyen çocukların oranı yüksek bulunmuştur. Ek- 4’te annelerin, izledikleri program türlerine göre sayıları ve oranları; Ek- 5’te ise hedef çocukların, izledikleri program türlerine göre sayıları ve oranları yer almaktadır.

65


3. 9. Dokuzuncu Alt Problem Cümlesine İlişkin Bulgular Annelerin değerlerine göre karşılaştırılan diğer bir değişken televizyonun çocukları ne kadar olumlu ya da ne kadar olumsuz etkilediğidir. Muhafazacı ya da Yeniliğe Açıklık değerine sahip olma, annelerin televizyonun çocukları olumlu (Z= -.016, p> .05) veya olumsuz (Z= -.641, p> .05) etkilemesine yönelik düşüncelerini farklılaştırmamaktadır. Bulgular tablo 24’te verilmektedir. Tablo 24 Annelerin Değerlerine Göre, Televizyonun Çocukları Üzerindeki Olumlu ve Olumsuz Etkilerine Yönelik Düşüncelerinin Ortalamaları ve Standart Sapmaları TV’nin Olumlu Etkisi

TV’nin Olumsuz Etkisi

N

M

Ss

M

ss

Muhafaza.

71

2.82

.78

2.89

.97

Yen. Açık.

83

2.83

.77

2.78

1.02

3. 10. Onuncu Alt Problem Cümlesine İlişkin Bulgular Araştırmada incelenen alt problemlerden birisi annelerin çocuklarına televizyon izleme ile ilgili koydukları kuralların annelerin değerlerine göre farklılaşıp farklılaşmadığını test etmek olmuştur. Bu problemin test edilmesi için TV izlemeyle ilgili kurallar, annelerin değerlerine göre Mann Whitney U testiyle analiz edilmiştir. Tablo 25’te analiz sonuçları görülmektedir. Buna göre annelerin Muhafazacı ya da Yeniliğe Açıklık değerine sahip olmalarına göre, çocuklarına hem TV

izleme

süresiyle (Z= -.082, p> .05) hem de çocuğun izlediği program türüyle (Z= -.557, p> .05) ilgili koydukları kurallarda anlamlı bir farklılaşma tespit edilmemiştir. Tablo 26’da verilen sonuçlara bakıldığında ise Muhafazacı ya da Yeniliğe Açıklık

değerine

sahip

anneler

arasında çocuğu

televizyon izlerken eşlik

etme düzeyinde de istatistiksel olarak anlamlı bir farklılığa rastlanmamıştır (Z= -1.59, p> .05). Benzer şekilde televizyonda çocuğuna izlediği programlarla ilgili açıklama yapma da annelerin Muhafazacı ya da Yeniliğe Açıklık değerine sahip olmalarına göre değişmemektedir (Z= -.266, p> .05). 66


Tablo 25 TV İzleme Kurallarından ‘TV İzleme Süresi’ ve ‘Çocuğun İzlediği TV Programını Seçme’ Kurallarının Annelerin Sahip Olduğu Değerlere Göre Ortalamaları ve Standart Sapmaları TV İzleme Süresi

Çocuğun İzlediği TV Programını Seçme

N

M

ss

M

ss

Muhafaza.

71

3.52

.86

3.46

1.04

Yen. Açık.

83

3.49

1.00

3.36

1.11

Tablo 26 Annenin ‘ TV İzlerken Çocuğuna Eşlik Etmesi’ ve ‘Çocuğuna İzlediği Programlarla İlgili Açıklama Yapması’ Kurallarının Annelerin Sahip Olduğu Değerlere Göre Ortalamaları ve Standart Sapmaları TV İzlerken Eşlik Etme

İzlenen Programla İlgili Açıklama Yapma

N

M

ss

M

ss

Muhafaza.

71

3.48

.75

3.42

.95

Yen. Açık.

83

3.29

.78

3.37

.90

TV izleme kurallarını belirlemede annelere yöneltilen sorulardan biri ailenin bütün bireyleriyle birlikte TV izlendiğinde izlenecek TV programını/kanalını kendilerinin, eşlerinin ve çocuklarının ne sıklıkta seçtiğidir. ‘Sürekli’ ya da ‘çoğunlukla’ izlenecek TV programını seçen babaların oranının annelere ve çocuklara oranla daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Ek- 6’da ailenin bütün bireyleriyle birlikte TV izlendiğinde izlenecek TV Programını/kanalını seçen annelerin, babaların, çocukların ve diğer kişilerin sayıları ve oranları verilmiştir.

3. 11. On Birinci Alt Problem Cümlesine İlişkin Bulgular Çocukların TV izlemelerine etki eden nedenlerin annelerin değerlerine göre karşılaştırılmasıyla ilgili bulgular Tablo 27 ve Tablo 28’de verilmiştir. Tablo 27’de görüldüğü üzere TV’nin çocuklara hoş vakit geçirmesi (Z= -1.79, p> .05), çocuğun boş zamanını değerlendirmesi (Z= -.417, p> .05) ve insanlar 67


arasında sohbet konusu oluşturması (Z= -.233, p> .05) gibi nedenlerden dolayı çocuğun televizyon izlediğini düşünme, annelerin Muhafazacı ya da Yeniliğe Açıklık değerine sahip olmasına göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir. Bununla birlikte televizyonu bilgi verici olduğu için (Z= -.676, p> .05), alışkanlık gereği evde TV olduğu için (Z= -.655, p> .05), ailece bir arada olunmasını sağladığı için (Z= -.413, p> .05) çocuğunun TV izlediğini düşünmekte annelerin değerlerine göre anlamlı bir farklılığa yol açmamaktadır. Tablo 27 Annelerin Sahip Oldukları Değerlere Göre Çocuklarının TV İzleme Nedenlerinin Ortalamaları ve Standart Sapmaları1 Hoş Vakit Geçirme

Boş Zamanı Değerlen.

Sohbet Konusu Oluştur.

N

M

ss

M

ss

M

ss

Muhafaza.

71

3.04

1.07

2.59

1.31

2.27

1.21

Yen.Açık.

83

3.33

1.00

2.69

1.16

2.22

1.18

Tablo 28 Annelerin Sahip Oldukları Değerlere Göre Çocuklarının TV İzleme Nedenlerinin Ortalamaları ve Standart Sapmaları 2 Bilgi Verici Olması

TV’nin Açık Olması

Ailece Bir arada Olunması

N

M

ss

M

ss

M

ss

Muhafaza.

71

3.06

1.19

1.76

1.08

2.55

1.33

Yen.Açık.

83

3.19

1.05

1.84

1.07

2.47

1.30

68


4. BÖLÜM TARTIŞMA Araştırmada televizyonda yayınlanan çocukların izlemesinin sakıncalı bulunduğu görsel sahneler, annelerin TV’nin çocuklar üzerindeki olumlu ya da olumsuz etkilerine yönelik düşünceleri, çocukların TV izleme nedenleri ve TV izlemeyle ilgili çocuklarına koydukları kuralların annelerin Muhafazacı ve Yeniliğe Açıklık değerine sahip olmalarına göre farklılaşıp farklılaşmadığı incelenmiştir. Bununla birlikte anne ve 7-14 yaş aralığındaki çocuklarının televizyon kullanma alışkanlıklarının belirlenmesi bu çalışma çerçevesinde ele alınmıştır. Araştırmanın ana problemleri gözden geçirildiğinde Muhafazacı ya da Yeniliğe Açıklık değerine sahip annelere göre, televizyonda olan ve çocuklarının izlemelerini sakıncalı buldukları bazı sahnelerin farklılaştığı görülmektedir. Buna göre Muhafazacı değere sahip anneler Yeniliğe Açıklık değerine sahip annelere kıyasla televizyonda olan cinsel içeriği olan ve olumsuz örnek oluşturabilecek sahneleri çocuklarının izlemelerini daha sakıncalı görmektedirler. Şiddet içeriği olan ve korku içeriği olan sahnelerin çocuklar tarafından izlenmesinin sakıncalı bulunması ise annelerin Muhafazacı ya da Yeniliğe Açıklık değerine sahip olmalarına göre farklılaşmamaktadır. Konuyla ilgili daha önce yapılan araştırma sonuçları da ebeveynlerin çocuklarının izlediği cinsel, şiddet içerikli ve çocuklara olumsuz örnek oluşturabilecek televizyon programlarını sınırlandırdıklarına ya da ebeveynlerin bu tür programlardan rahatsız olduklarına işaret etmektedir (Cheng ve ark.,2004; T.C.Radyo Televizyon Üst Kurulu, 2006a, 2006b, 2007b, 2009, 2010; Kaya ve Tuna, 2008; Cereci, 2009). Bulguların daha iyi anlaşılması için değer kavramına ve sahnelerin içeriğine daha detaylı bakılmalıdır. Çünkü değerlerin insanların tutum ve davranışlarını büyük ölçüde değiştirdiği bu sebeple insanlar arasındaki temel farkların anlaşılmasında etkili olup incelenmesi gerektiği araştırma bulgularında mevcuttur (Spini, 2003; Ersoy, 2006; Aydın, 2005; Özensel, 2003; Kağıtçıbaşı, 1996; Schwartz, 1994). Kişinin Yeniliğe Açıklık değerine sahip olması için bireysel ihtiyaçlarını daha çok 69


önemsemesi, yaşamından zevk alması, bağımsız olması beklenmektedir. Muhafazacı değere sahip olmada ise itaatkâr olma, uyum sağlama, kişinin çevresindeki insanlara karşı saygılı olması, geleneksel değerlere önem vermesinin yanında dini inancın kişinin

yaşamında

önemli

olması

ve

dinin

gereklerini

yerine

getirmesi

beklenmektedir. Güvenli bir çevrede yaşama, anne babaya yaşlılara karşı saygılı olma, başkalarına karşı kibar olma gibi değerler bütün insanlarda benzer önem düzeyine sahip olabilirken dini yaşamın gereklerini yerine getirme Muhafazacı ve Yeniliğe Açıklık değerine sahip olan kişileri ayırt etmede kullanılabilecek önemli bir değişken olarak öne çıkmaktadır. Bu doğrultuda araştırma sonuçları gözden geçirildiğinde bulguların literatürdeki araştırma sonuçlarıyla paralellik gösterdiği görülmektedir. Çünkü anketteki sahne kategorilerinin içeriğine bakıldığında cinsellik, şiddet, korku ve olumsuz örnek oluşturma yer almaktadır. Genel olarak bakıldığında katılımcı annelerin hepsi bu sahneleri çocuklarının izlemelerini sakıncalı bulmaktadır. Ancak annelerin değerlerine göre yapılan analizde cinsellik ve olumsuz örnek oluşturabilecek sahnelerde Muhafazacı değere sahip annelerin ortalaması anlamlı olarak daha yüksek çıkmıştır. Bunda Muhafazacı değere sahip olmayı sağlayan değerlerin etkisi ağır basmaktadır. Şüphesiz ki dine ve geleneksel değerlere göre yaşamına yön veren insanlar, cinsellik içeriği olan ve çocuklar için olumsuz örnek oluşturabilecek sahnelerden daha çok rahatsız olacak ve çocuklarının bu sahneleri izlemelerini sakıncalı bulacaklardır. Bu durum Bronfenbrenner’in ekolojik sistemler teorisini hatırlatmaktadır. Teoride bazen doğrudan bazen de dolaylı olarak bireyin gelişimine etki eden sistemlerden söz edilmektedir. Mikro sistemde yer alan aile makro sistemde etkisi altında kaldığı inançlar, değerler doğrultusunda çocuklarını yetiştirecektir. En üst katman olan makro sistem dini inançları da kapsamaktadır. Dini yaşamda evlilik dışında yaşanabilecek kadın erkek yakınlaşması gibi cinsel içeriği olan konular ve dedikodu, anne baba ve yaşlılara karşı çıkma, hırsızlık, alkol kullanma, yalan söyleme, intihar etme gibi davranışlar yasaklanmıştır. Bu da çocuğuna kendi benimsediği değerleri aktarırken, bu değerlerle çatışan sahneleri çocuklarının izlemesini sakıncalı bulabileceklerine işaret etmektedir. Şiddet ve korku içeriği olan sahnelerin ayırt edici bir özelliği olmaması, her iki değeri temsil eden annelerin benzer oranda bu sahneleri çocuklarının izlemesini sakıncalı göreceğini akla getirmektedir. 70


Mevcut çalışmadaki diğer bir bulgu da yukarıda belirtilen sonuçları destekler yöndedir. ‘Dine dayalı yaşam alışkanlıklarının yüceltilmesi’yle ilgili sahnelerin çocuklar tarafından izlenmesini Yeniliğe Açıklık değerine sahip anneler daha sakıncalı görmektedir. Çünkü Muhafazacı değere sahip anneler kendi değerlerini temsil eden dini içeriği olan sahneleri çocuklarının izlemesi için teşvik edici bir konumda yer alacak ve bu sahneleri çocukların izlemelerini sakıncalı bulmayacaktır. Kuşdil ve Kağıtçıbaşı’nın (2000) çalışması da benzer şekilde dinsel yönelimin, değer tipi üzerindeki etkisini açıklamaktadır. Çalışmaları düşük düzeyde dindarlık puanına sahip olanların Yeniliğe Açıklık, yüksek düzeyde dindarlık puanına sahip olanların ise Muhafazacı değere önem verdiklerini göstermektedir. Annelerin değerlerine göre farklılaşan diğer bir sahne ‘Başkalarına kötülük yaparak yaşayan insanların bu davranışları sonucunda cezalandırılması’ olmuştur. Bulgulara göre Yeniliğe Açıklık değerine sahip anneler bu tür sahnelerin çocukları tarafından izlenmesini Muhafazacı değere sahip olanlara göre daha sakıncalı bulmaktadır. İlk olarak Muhafazacı değere sahip olan annelerin başkalarına kötülük yaparak yaşayan insanların var olduğu sahnelerden daha çok rahatsız olabileceği akla geldiğinden bu bulgu literatürle çelişiyor gibi görülmektedir. Ancak sahnede başkalarına kötülük yaparak yaşamanın sonucunda cezalandırılma kavramının olması dikkat çekmektedir. Dini yaşamda da öne çıkan bir unsur kötülük yapanların davranışları sonucunda bu dünyada ya da ahirette cezalandırılması, iyilik yapanların ise mükâfatlandırılmasıdır. Dolayısıyla bu sahnelerin muhafazacı değere sahip kişilerin değerlerini temsil ettiği ve benzer yapıda olduğu görüldüğünden kendi değerleriyle örtüşen bu sahnelerin çocukları tarafından izlenmesi bir sakınca arz etmemektedir. Sakıncalı olmasının aksine Muhafazacı annelerin değerlerini temsil eden, çocuklarına aktarmak istedikleri kavramın olumlu bir örneği olarak bu tür sahneler önem kazanmaktadır. Aynı zamanda Yeniliğe Açıklık değerine sahip annelerin, kötülük yaparak yaşayan insanların çocukları için olumsuz örnek teşkil edebileceği ve bu yüzden bu tür sahneleri çocuklarının izlemesini sakıncalı buldukları düşünülebilir. Özellikle Yeniliğe Açıklık değerine sahip annelerin neredeyse yarısı çalıştığından, çocukları bu tür sahneleri tek başına izleyebilmektedir. Çocukların televizyondan gelen ve dolaylı olan bu mesajı doğru olarak algılamadıkları düşünülünce Yeniliğe Açıklık değerine 71


sahip annelerin bu davranışının nedeni daha iyi yorumlanabilir. Büyük oranda çalışmayan Muhafazacı değere sahip annelerin ise TV’den gelen mesajları çocuklarıyla birlikte TV seyrederken paylaşabilme ihtimalleri daha yüksek olabilir. Ayrıca bu bulgu, ‘Başkalarına kötülük yaparak yaşayan insanların bu davranışları sonucunda cezalandırılması’ sahnesinde yer alan cezalandırılmanın kim tarafından yapıldığı belirtilmediği için sahnenin yoruma açık olup katılımcılar tarafından farklı yorumlanabildiğini ve tam olarak anlaşılmadığını düşündürmektedir. Sahnelerle ilgili bu bulgular genel değer tiplerinden çok bu değer tiplerini oluşturan temel değerlerin farklılaşmaya yol açtığını düşündürmektedir. Aynı zamanda bir kez daha bireylerin davranışlarını anlamlandırmada değerlerinin anlaşılması gerektiği öne çıkmaktadır. İzlenmesi sakıncalı olarak düşünülen sahneleri belirlemede çocukların cinsiyetinin etkili bir faktör olmadığı araştırmanın bir başka bulgusudur. Yani anneler, kız ya da erkek çocuklarının bu sahneleri izlemesini benzer oranda sakıncalı görmektedirler. Cheng ve arkadaşlarının (2004) çalışmasındaki şiddet içerikli programların izlenmesinin kısıtlanmasında çocukların cinsiyetinin belirleyici faktör olmaması bu bulguyu destekler niteliktedir.

Bununla birlikte çocuğa bakışın

değiştiğinin ileri sürüldüğü araştırmalardaki sonuçlarda ortaya çıkan kız – erkek evlat arasında eşitlikçi bir düşüncenin yaygınlaşması, çocukların psikolojik değerinin ön plana çıkması ve onların her türlü zararlı unsura karşı korunarak iyi bir şekilde yetiştirilmesi kavramı bu bulguyu daha anlamlı kılmaktadır (Giddens, 2000; Kağıtçıbaşı, 1981, 2000; Heywood, 2003; Yapıcı ve Yapıcı, 2004; Schultz ve Schultz, 2002). Alt problem olarak TV kullanma alışkanlıkları incelenirken, TV izlemeye etki edeceği düşünüldüğünden öncelikle evlerdeki televizyon adedi araştırılmıştır. Katılımcıların %33.3’ünün evinde 1 tane, %42’1’inin 2 tane, %24.4’ünün evinde üç tane ve üzeri sayıda televizyon olduğu gözlenmektedir. Çocukların odasındaki TV’nin mevcut durumu incelendiğinde katılımcıların beşte biri çocuğunun odasında TV olduğunu bildirmiştir. Annelerin ve 7- 14 yaş aralığındaki çocukların hafta içi ve hafta sonu günlük TV izleme sürelerine bakıldığında, hem hafta içi hem de hafta sonu ilk olarak 1-3 saat ikinci olarak 3-5 saat televizyon izleyen annelerin oranının; hafta içi en çok 1- 3 saat 72


ikinci olarak da 0- 1 saat; hafta sonu ise en çok 1- 3 saat ikinci olarak 3- 5 saat televizyon izleyen çocukların oranının yüksek olduğu bulunmuştur. Bu konuda Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından hem kamuoyunun hem de çocukların televizyon izleme eğilimlerini belirlemek amacıyla kapsamlı araştırmalar yürütülmektedir. T.C. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından (2010) kadınların televizyon izleme eğilimlerinin araştırıldığı çalışmada katılımcıların %56,9’unun evinde tek, %34,5’inin evinde iki tane, %8,6’sının evinde üç ve daha fazla televizyon olduğu saptanmıştır. Hem hafta içi hem de hafta sonu katılımcıların %60’ının 2 ila 5 saat arasında televizyon izlediği öne çıkmıştır. 7- 14 yaş aralığındaki çocukların televizyon izleme eğilimleri Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından son olarak 2006 yılında incelenmiştir. Çocukların hafta içi televizyon izleme sürelerine bakıldığında katılımcıların % 27.4’ünün 2 saat, % 19.5’inin 1 saat, % 19.1’inin 3 saat televizyon izlediği görülmektedir. Hafta sonu televizyon izleme süreleri değerlendirildiğinde ise % 28.4’ünün 5 saat ve üstü, % 20.8’inin 2 saat ve % 18.1’inin ise 3 saat televizyon izlediği tespit edilmiştir. 7- 14 yaş aralığındaki 1719 öğrenciyle yürütülen araştırmada öğrencilerin %58.4’ü evde kendisine ait bir odanın olduğunu bildirmiştir. Kendisine ait odası olanların %29.3’ü ise odalarında TV olduğunu söylemiştir (T.C. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, 2006b). Mevcut çalışmada katılımcıların hemen hemen hepsinin evinde en az 1 adet TV olduğu, yarısından çoğunun evinde 2 ve üzeri adet TV olduğu görülmektedir. Hafta içi ve hafta sonu günlük ortalama 1- 3 saat TV izleyen annelerin ve çocukların oranı daha yüksek bulunmuştur. TV izleme oranlarına bakıldığında hafta sonu hem annelerin hem de çocukların televizyon izleme sürelerinin genel olarak arttığı söylenebilir. Çalışmanın katılımcı grubu incelendiğinde hedef çocukları ilköğretime devam eden 7- 14 yaş aralığındaki çocukların oluşturduğu görülmektedir. Katılımcı annelerin ise %36.4’ü çalışmaktadır. Hafta içi annelerin büyük bir oranının işte ve çocuklarının okulda olduğu düşünüldüğünde hafta sonu TV izleme sürelerinin artmış olması daha iyi anlaşılmaktadır. Bununla birlikte bu araştırmanın bulguları Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun çalışma bulgularıyla karşılaştırıldığında hem evdeki televizyon adedinin

73


hem annelerin hem de çocukların hafta içi ve hafta sonu günlük TV izleme saatlerinin arttığı; odasında TV bulunan çocukların oranının ise azaldığı görülmektedir. Ankette katılımcılara yöneltilen ve televizyon izlemeye etkisi olabileceği düşünülen bir başka soru evde televizyon izlenmediği zaman ne sıklıkta TV’nin açık olduğudur. Katılımcıların yarısından çoğu evde izlenmediğinde bile TV’nin açık olabildiğini bildirmiştir. Bu bulgu daha önce Rideout, Vandewater ve Wartella (2009) tarafından yapılmış araştırma sonucunu destekler niteliktedir. Okul öncesi dönemdeki çocukların hayatında medyanın rolünün belirlendiği mülakata katılan 1000 ebeveynin %36’sı kimse izlemediğinde bile TV’nin ‘her zaman’ ya da ‘çoğu zaman’ açık olduğunu bildirmiştir. Bulgular bilinçli olarak TV izlenmediğine işaret etmektedir. Katılımcılara ankette ‘Çocuğunuzun odasında televizyon olması gerektiğini düşünüyor musunuz?’sorusu yöneltilmiş ve annelerin verdiği cevapların, değerlerine göre faklılaşıp farklılaşmadığı incelenmiştir. Annelerin değerlerine göre verdikleri yanıtlar arasında düşünce boyutunda istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılığa rastlanmazken çocuğunun odasında TV olduğunu belirten Yeniliğe Açıklık değerine sahip annelerin oranının Muhafazacı değere sahip annelere göre anlamlı olarak daha fazla olduğu belirlenmiştir. Yeniliğe Açıklık değerine sahip annelerin özelliklerinden biri olan kendi kararlarını seçme ve davranışlarında özgür olma düşünüldüğünde çocuklarının odasında TV bulundurmaya daha açık olacakları beklenmektedir. Çünkü Yeniliğe Açıklık değerine sahip annelerin, çocuklarının da düşünce ve davranışlarında özgür olmalarını isteyebilecekleri akla gelmektedir. Diğer bir deyişle bu bulgu Yeniliğe Açıklık değerine sahip annelerin, çocuklarının odasında TV bulundurarak ne zaman TV izleyecekleri ya da çocuklarının hangi programları izleyecekleri konusunda çocuklarını daha özgür bıraktıkları şeklinde yorumlanabilir. Araştırmanın alt problemlerinden bir tanesi annelerin, televizyonun çocukları üzerindeki olumlu ve olumsuz etkilerine ilişkin düşüncelerinin değerleri açısından incelenmesidir. Buna göre televizyonun, çocukları ne kadar olumlu etkilediği annelerin Muhafazacı ya da Yeniliğe Açıklık değerine sahip olmasına göre farklılaşmamaktadır. Benzer şekilde televizyonun çocuklar üzerinde olumsuz etkilerinin olabileceği de annelerin değerlerine göre değişmemektedir. Önceki çalışmalarda televizyonun hem olumlu hem de olumsuz etkilerine ilişkin görüşlere rastlanmaktadır. Bazı araştırma sonuçları TV izlemenin olumlu 74


etkilerini gösterirken bazıları da olumsuz etkilerini vurgulamaktadır. Buna göre televizyondaki şiddet, cinsel istismar, korku, üzüntü, öfke, intihar, küfür gibi sahneleri izleyen çocukların gelişimlerinin olumsuz yönde etkilendiğini ileri süren araştırmalar yer almaktadır(T.C. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, 2007a,; Postman, 1995; Uluç, 2002; Tokdemir ve ark., 2003; Yavuzer, 2002; Şenyurt, 1996; Barkin ve ark.,2006; İnanlı, 2009; Kuruoğlu, 2009; Kurugöl ve ark.,1994; Kaya ve Tuna, 2008). Aynı zamanda bazı çalışma sonuçları da çocukların TV’nin eğitici, bilgi verici, eğlendirici, rahatlatıcı yönlerini vurgulayarak çocukların televizyondaki mesajları basit şekilde içselleştirmediğini öne sürmektedir (Hadley ve Nenga, 2004; . Kurugöl ve ark., 1994; Rideout, Vandewater, Wartella, 2005; Zimmerman, Christakis ve Meltzoff, 2007). Bu çalışmada dikkat çeken nokta ise TV’nin olumlu ve olumsuz etkilerinin annelerin değerlerine göre farklılaşmadığı olmuştur. Başka bir ifadeyle her iki değer yöneliminde televizyonun çocukları hem olumlu hem de olumsuz etkilediğini düşünen anneler yer almaktadır. Televizyonun çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak için annelerin TV izlemeyle ilgili bir takım kurallar koyduğu önceki çalışmalarda gözlenen önemli bir bulgudur. Bu sebeple çocuklara televizyon izlemeyle ilgili konulan kuralların annelerin değerlerine göre değişip değişmediği de mevcut çalışmada incelenen alt problemlerden biri olmuştur. Bulgulara göre annelerin çocuklarına program türü, TV izleme süresiyle ilgili koydukları kurallar, TV izlerken çocuklarına eşlik etme ve sahnede gördüklerini açıklama düzeyleri annelerin Muhafazacı ya da Yeniliğe Açıklık değerine

sahip

olmalarına

göre

farklılaşmamaktadır.

Buna

göre

annelerin

değerlerinden bağımsız olarak, benzer stratejileri kullandığı ve bu sayede çocuklarını korumaya çalıştıkları söylenebilir. Daha önceki araştırma bulguları benzer şekilde annelerin çocuklarını televizyonun olumsuz etkilerine karşı korumak istediklerini göstermiştir. Koruma yöntemi olarak annelerin, çocuklarının TV izlemeyle ilgili alışkanlıklarını düzenlediği bulunmuştur (Hagen, 2007; Cheng ve ark., 2004; Barkin ve ark., 2006; Vandewater, Park, Huang ve Wartella, 2005; Belviranlı ve ark.,2008; Evans Schmidt, Rich, Rifas- Shiman, Oken ve Taveras, 2009; Cereci, 2009; Jordon, 2005; Zimmerman ve ark., 2007; Kurugöl ve ark.,2004). Bunu yaparken ebeveynler, çocuklarının

izledikleri

program

türünü

seçme,

izleyecekleri

TV

süresini

sınırlandırma, TV izlerken onlara eşlik etme ve izledikleri zaman sahnelerle ilgili 75


açıklama yapma gibi birtakım stratejiler seçmektedir. Bu davranış biçimi annelere, çocuklarını TV’nin olumsuz etkilerine karşı korudukları düşüncesini kazandırmakta ve TV’nin olumsuz etkilerine ilişkin kaygılarını azaltmaktadır. Elde edilen diğer bir bulguda Muhafazacı ya da Yeniliğe Açıklık değerine sahip annelerin çocuklarının benzer nedenlerden dolayı TV izlediğidir. TV’nin çocuklara hoş vakit geçirmesi, boş zamanlarını değerlendirmesi, bilgi vermesi, insanlar arasında sohbet konusu oluşturması, ailece bir arada olunmasını etkilemesi ve alışkanlık gereği açık olduğu için izlendiği düşüncesi annelerin değerlerine göre değişmemektedir. Bu anlamda konuyla ilgili daha önce yapılmış olan Çakır’ın (2005) çalışmasında elde edilen televizyon izlemede öne çıkan eğlendirme/rahatlama, kaçış/arkadaşlık, moral/destek, enformasyon ve alışkanlık gibi nedenler mevcut çalışmanın bulgularını destekler niteliktedir.

76


SONUÇ VE ÖNERİLER Betimsel nitelikli bu araştırmada annelerin değerlerine ve çocukların cinsiyetine göre çocuklarının izlemelerini sakıncalı buldukları görsel sahneler; annelerin değerlerine göre çocukları için koydukları TV izleme kuralları, çocuklarının TV izleme nedenleri, TV’nin çocuklar üzerindeki olumlu ve olumsuz etkileri incelenmiştir. Bununla birlikte anne ve 7- 14 yaş aralığındaki çocuklarının TV kullanma alışkanlıkları da tespit edilmiştir. Literatürde televizyon ve değerler üzerine yapılan birçok araştırma yer almaktadır. Ancak televizyonda yer alan ve bireylerin izlemekten rahatsız olduğu programların ya da sahnelerin araştırıldığı oldukça kısıtlı kaynağa ulaşılmaktadır. Dikkat çeken bir nokta ise bunların kaynaklarda cinsellik, şiddet içermesi gibi genel ifadelerle belirtilmiş olduğudur. Bazı araştırmalarda hırsızlık, trafik kazası yaralanmaları gibi belirgin birkaç sahne yer alsa da bunların sayısı oldukça azdır. Bu nedenle mevcut çalışmada, TV’de yer alan çocuklar tarafından izlenmesinin sakıncalı olabileceği düşünülen belirgin 57 sahnenin ankette katılımcıların yanıtları alındıktan sonra kategoriler şeklinde analiz edilmesi önemli bir noktadır. Aynı zamanda bu sahnelerin annelerin değerlerine göre incelenmesi çalışmanın önemini arttırmaktadır. Annelerin değerlerine göre çocuklarının izlemesini sakıncalı bulduğu sahnelerin farklılaşabildiği sonucuna ulaşılmıştır. Muhafazacı değere sahip anneler cinsel içeriği olan ve olumsuz örnek oluşturabilecek sahneleri çocuklarının izlemesini, Yeniliğe Açıklık değerine sahip annelere göre daha sakıncalı bulmaktadır. Dine dayalı yaşam alışkanlıklarının yüceltildiği ve başkalarına kötülük yaparak yaşayan insanların bu davranışları sonucunda cezalandırıldığı sahnelerin izlenmesini ise Yeniliğe Açıklık değerine sahip anneler daha sakıncalı görmektedir. Korku ve şiddet içerikli sahnelerin sakıncalı bulunmasında ise annelerin değerlerinin belirleyici faktör olmadığı gözlenmiştir. Annelerin değerlerine göre çocukların TV izleme nedenleri, TV’nin çocuklar üzerindeki etkileri, TV izlemeyle ilgili çocuklarına koydukları kurallar farklılaşmamaktadır. Bunun yanı sıra, izlenmesi sakıncalı bulunan sahnelerde çocuğun cinsiyetine göre anlamlı bir farklılaşmaya rastlanmamıştır.

77


Annelerin değerlerinin çocuklar tarafından izlenmesi sakıncalı görülen sahneleri farklılaştırması, değerlerin birey üzerindeki etkisini kanıtlamaktadır. Bununla birlikte annelerin düşüncelerinin ve davranışlarının nedenlerinin, genel değer gruplarına bakılarak açıklandığı görülmektedir.

Ancak bireylerin davranışlarının

nedenlerinin daha iyi anlaşılmasında değer gruplarını oluşturan temel değerlerinde önemli olduğu ve değer gruplarının daha detaylı incelenmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. TV izleme alışkanlıklarıyla ilgili mevcut çalışmanın bulguları Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun çalışma bulgularıyla karşılaştırıldığında evdeki televizyon sayısının, çocukların ve annelerin televizyon izleme sürelerinin arttığı, odasında TV olan çocukların sayısının azaldığı gözlenmektedir. Evde TV izlenmediğinde bile televizyonun sıklıkla açık olması ailelerin bilinçli bir şekilde TV izlemediğine işaret etmektedir. Çalışmada kullanılan sahnelerin ankette belirtilenlerle sınırlı olduğu dikkat çekmektedir. Daha fazla sahne kullanılarak yapılacak çalışmalar konunun daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacaktır. Ancak sahnelerin çok olması ve ankette sıralı bir şekilde sunulması katılımcının bu sahneleri okumadan her kategoriye aynı cevabı vermesine neden olabilmektedir. Bu nedenle konuyla ilgili niteliksel yöntemle yapılacak çalışmalar daha detaylı sonuçların elde edilmesine katkı sağlayacaktır. Önceden seçilebilecek belli sahneler göstererek katılımcı grubun davranışını belirleme bir yöntem olarak seçilebilir. Ayrıca sonraki çalışmalarda ‘başkalarına kötülük yaparak yaşayan insanların bu davranışları sonucunda cezalandırılması’yla ilgili sahnenin iki sahneye ayrılarak (hukuk tarafından cezalandırılma ve İlahi adaletle cezalandırılma) incelenmesi cezalandırmayla ilgili belirsizliğin ortadan kalkmasını ve katılımcılar tarafından daha iyi anlaşılmasını sağlayabilir. Bununla birlikte bu çalışmada katılımcı grup anne ve 7-14 yaş aralığındaki çocuklarla sınırlandırılmıştır. Babalarla ve farklı yaş kategorileriyle yapılacak araştırmalarla konuya ilişkin daha geniş bilgiler edinilebilir.

78


KAYNAKÇA AKTAŞ ARNAS, Y.: 2005

‘‘3- 18 Yaş Grubu Çocuk ve Gençlerin İnteraktif İletişim Araçlarını Kullanma Alışkanlıklarının Değerlendirilmesi’’, The Turkish Online Journal of Educational Technology, 4/4.

ANAND, S., KROSNİCK, J. A. : 2005

‘‘Demographic Predictors of Media Use Among Infants, Toddlers, and Preschoolers’’, American Behavioral Scientist, 48, 539- 561.

ARDA, E., KILIÇGEDİK, N., BAKAN, S., BAKAN, İ., KEMER, B.: 2003

Sosyal Bilimler El Sözlüğü ,1. bs., İstanbul, Alfa Kitabevi.

ARSLAN, F., ÜNAL, A. S., GÜLER, H., KARDAŞ, K.: 2006

‘‘Okul Çağı Çocuklarının Televizyon İzleme Alışkanlıklarının İncelenmesi’’, TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni, 5/6, 391- 401.

AYDIN, A.: 2005

‘‘Dil- Tarih ve Coğrafya Fakültesi Öğrencilerinin Değer Hiyerarşileri ile İlahiyat Fakültesi Öğrencilerinin Değer Hiyerarşilerinin Karşılaştırılması’’. Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

AYRANCI, Ü., KÖŞGEROĞLU, N., GÜNAY, Y.: 2004

‘‘Televizyonda Çocukların En Çok Seyrettikleri Saatlerde Gösterilen Filmlerdeki Şiddet Düzeyi’’, Anadolu Psikiyatri Dergisi, 5, 133- 140.

79


BARDİ, A., SCHWARTZ, S. H.: 2003

‘‘Values and Behavior: Strength and Structure of Relations’’, Personality and Social Psychology Bulletin, 29/10, 1207- 1220.

BARKİN, S., IP, E., RİCHARDSON, I., KLİNEPETER, S., FİNCH, S. KRCMAR, M.: 2006

‘‘Parental Media Mediation Styles for Children Aged 2 to 11 Years’’, Arch Pediatr Adolesc Med, 160, 395- 401.

BELVİRANLI, S., CERİTOĞLU, K., BİLGİN, Ç., BAYRAKTAR, F., BULUT, H., VAİZOĞLU, S. A., GÜLER, Ç.: 2008

‘‘Annelerin Televizyon İzleme Konusundaki Davranışları ve Akıllı İşaretler’’, TAF Preventive Medicine Bulletin, 7/3, 191-198.

BİLGE İSPİR, N., İSPİR, B.: 2008

‘‘Televizyon Programı İçeriği Dereceleme Sembollerinin Kullanımı ve Ebeveyn Yönlendirmesi’’, Selçuk İletişim, 5/3, 176- 183.

BRONFENBRENNER, U. : 1979

The Ecology of Human Development, Harvard University Press, (Çevrimiçi) http://books.google.com/books?id=OCmbzWka6xUC&prin tsec=frontcover&hl=tr&source=gbs_summary_r&cad=0, 1 Kasım 2009.

BUDAK, S.: 2000

Psikoloji Sözlüğü, 1. bs., Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları.

80


CERECİ, S.: 2009

‘‘Televizyon İzleyici Araştırma Sonuçları’’, Bilim, Eğitim ve Düşünce Dergisi, 9/1, (Çevrimiçi) http://www.universite-toplum.org/pdf/pdf_UT_387.pdf, 27 Mayıs 2010.

CHENG, T. L., BRENNER, R. A., WRİGHT, J. L., CHERYL SACHS, H., MOYER, P., RAO, M.: 2004

‘‘Children’s Violent Television Viewing: Are Parents Monitoring?’’, Pediatrics, 114, 94-99.

CÜCELOĞLU, D.: 1997

İnsan ve Davranışı, 7. bs., İstanbul, Remzi Kitabevi.

ÇAKIR, V.: 2005

‘‘Bir Sosyal Etkinlik Olarak Eğlence ve Televizyon (Konya Örneği)’’, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 13, 123-142, (Çevrimiçi) http://perweb.firat.edu.tr/personel/yayinlar/fua_1667/1667_ 52803.pdf, 27 Mayıs 2010.

DARLİNG, N., STEİNBERG,L.: 1993

‘‘Parenting Style As Context: An Integrative Model’’, Psychological Bulletin, 113/3, 487- 496.

DEMİRUTKU, K. : 2007

Parenting Styles, Internalization of Values, and the SelfConcept. Doktora Tezi. Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

81


ERJEM, Y., ÇAĞLAYANDERELİ, M.: 2006

‘‘Televizyon ve Gençlik: Yerli Dizilerin Gençlerin Model Alma Davranışı Üzerindeki Etkisi’’, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 30/1, 15-30.

ERSOY, E.: 2006

Değer Farklılaşmalarının Sosyolojik Boyutu (Malatya Örneği). Doktora Tezi. Malatya: İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

EVANS SCHMİDT, M., RİCH, M., RİFASSHİMAN, S. L., OKEN, E., TAVERAS, E. M.: 2009

‘‘Television Viewing In Infancy and Child Cognition At 3 Years of Age In A US Cohort’’, Pediatrics, 123/3, 370375.

EVANS SCHMİDT M., VANDEWATER, E. A.: 2008

‘‘Media and Attention, Cognition and School Achievement’’, The Future of Children, 18/1, 63-85.

GANDER, M., GARDİNER, H. W.: 2007

Çocuk ve Ergen Gelişimi, Çev. Ali Dönmez, Nermin Çelen ve Bekir Onur, 6. bs., Ankara, İmge Kitabevi .

GİDDENS, A.: 2000

Sosyoloji, 1. bs. Ankara, Ayraç Yayınevi.

82


GÖKLER, B.: 1993

‘‘Çağımızda Çocuk ve Şiddet. Psikiyatri’’, Psikoloji ve Psikofarmakoloji Dergisi, 1/Ek 4, 33-36.

2001

‘‘Terör Karşısında Çocuklar’’, Türk Psikoloji Bülteni, 22, 62- 63.

HADLEY, K. G., NENGA, S. K.: 2004

‘‘From Snow White to Digimon: Using Popular Media to Confront Confucian Values in Taiwanese Peer Cultures’’, Childhood, 11, 515-537.

HAGEN, I.: 2007

‘‘We Can’t Just Sit The Whole Day Watching TV: Negotiations Concerning Media Use Among Youngsters and Their Parents’’, Young, 15, 369-393.

HEİM, J., BRANDTZAEG, P. B., KAARE, B. H., ENDESTAD, T., TORGERSEN, L.: 2007

‘‘Children’s Usage of Media Technologies and Psychosocial Factors’’, New Media Society, 9, 425-454.

HEYWOOD, C.: 2003

Baba Bana Top At: Batı’da Çocukluğun Tarihi, Çev. Esin Hoşsucu, 1.bs., İstanbul, Kitap Yayınevi.

83


HULTMAN, K.: 2001

‘‘Why Values Are Important?’’, Balancing Individual & Organizational Values: Walking The Tightrope To Success, Ed. by., Ken H., Bill G., 1, San Francisco, JossyBass, 1-22.

İNANLI, M. S.: 2009

Televizyondaki Çocuk Programlarının Beş- Altı Yaş Çocukları İçin Sözel Şiddet ve Antisosyal Sözcükler İçerme Durumunun İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü.

JORDON, A. B.: 2005

‘‘Learning to Use Books and Television: An Exploratory Study in the Ecological Perspective’’, American Behavioral Scientist, 48, 523-538.

KAĞITÇIBAŞI, Ç.: 1981

Çocuğun Değeri Türkiye’de Değerler ve Doğurganlık, 1.bs., İstanbul, Gözlem Matbaacılık.

1995

‘‘Kültürlerarası Bir Perspektiften Aile, Ana- Babalık ve Çocuk Gelişimi Araştırmaları’’, Türk Psikoloji Bülteni, Çev. Melike S., 3, 25-27.

1996a

‘‘Özerk- İlişkisel Benlik: Yeni Bir Sentez’’, Türk Psikoloji Dergisi, 11/37, 36-43.

1996b

İnsan, Aile, Kültür, 3. bs., İstanbul, Remzi Kitabevi.

84


2000

Kültürel Psikoloji Kültür Bağlamında İnsan ve Aile, 2. bs., İstanbul, Evrim Yayınevi.

2005

‘‘Autonomy and relatedness In Cultural Context’’, Journal of Cross- Cultural Psychology, 36/4, 403- 422.

2006

Yeni İnsan ve İnsanlar, 10. bs., İstanbul, Evrim Yayınevi.

KAYA, K., TUNA, M.: 2008

‘‘İlköğretim Çağındaki Çocukların Sosyalleşmesinde Televizyonun Etkisi’’, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 17, 159-182.

KURUOĞLU, H.: 2009

Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Olumsuz Etkileri, (Çevrimiçi) http://igeder.org.tr/index2.php?option=com_content&do_pd f=1&id=228, 8 Kasım 2009.

KURUGÖL, Z., YENİGÜN, A., KUŞİN, N., ÖZGÜR, T.: 1994

‘‘Üç- Oniki Yaş Grubu Çocuklar Üzerine Televizyonun Etkileri ve Ailelerin Televizyon Hakkında Düşünceleri’’,Türk Pediatri Arşivi, 29/1, 23-29.

KUŞDİL, M. E., KAĞITÇIBAŞI, Ç.: 2000

‘‘Türk Öğretmenlerin Değer Yönelimleri ve Schwartz Değer Kuramı’’, Türk Psikoloji Dergisi, 15/45, 59-76.

85


LİVİNGSTONE, S.: 2007

‘‘Strategies of Parental Regulation İn The Media-Rich Home’’, Computers İn Human Behavior, 23, 920-941.

MCCARTY, J. A.: 1994

‘‘The Role of Cultural Value Orientations in Cross-Cultural Research and International Marketing and Advertising’’, Global and Multinational Advertising, Ed. by., Basil G. E., 1, Hillsdale, New Jersey, Lawrence Erlbaum Associates. 23-46.

NATHANSON, A. I.: 2001

‘‘Parents Versus Peers: Exploring the Significance of Peer Mediation of Antisocial Television’’, Communication Research, 28, 251-274.

OKAGAKİ, L., DİVECHA, D. J.: 1993

‘‘Development of Parental Beliefs’’, Parenting: An Ecological Perspective, Ed. by., Tom L., Lynn O., Hillsdale, New Jersey, Lawrence Erlbaum Associates, 3567.

OKAY, A.: 2007

Sağlık İletişimi,1. bs., İstanbul, MediaCat.

ONUR, B.: 2007

Çocuk Tarih ve Toplum,1. bs., Ankara, İmge Kitabevi.

86


ÖZENSEL, E.: 2003

‘‘Sosyolojik Bir Olgu Olarak Değerler’’, Değerler Eğitim Dergisi, 1/3, 217-239, (Çevrimiçi) http://www.degerleregitimi.org/ded/3/ded3mak9.pdf

ÖZTÜRK, C., KARAYAĞIZ, G.: 2007

‘‘Çocuk ve Televizyon’’, Atatürk Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 10/2, 81-85.

ÖZTÜRK, O.: 2009

Televizyonun Kültür Üzerindeki Etkileri. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

PADİLLA-WALKER, L. M.: 2006

‘‘Peers I Can Monitor, It’s Media That Really Worries Me!: Parental Cognitions as Predictors of Proactive Parental Strategy Choice’’, Journal of Adolescent Research, 21, 56-82, 25 Eylül 2008.

PAQUETTE, D., RYAN, J.: 2001

Bronfenbrenner’s Ecological Systems Theory, (Çevrimiçi) http://pt3.nl.edu/paquetteryanwebquest.pdf, 1 Kasım 2009.

POSTMAN, N.: 1995

Çocukluğun Yokoluşu, 1. bs., Çev. Kemal İnal, Ankara, İmge Kitabevi.

87


RİDEOUT, V. J., VANDEWATER, E. A., WARTELLA, E. A.: 2003

‘‘Zero To Six Electronic Media In The Lives of Infants, Toddlers and Presschoolers, Menlo Park, CA: The Henry J’’, Kaiser Family Foundation, (Çevrimiçi) http://www.kff.org/entmedia/loader.cfm?url=/commonspot/ security/getfile.cfm&PageID=22754, 14 Haziran 2010.

ROUNDS, J. B., ARMSTRONG, P.: 2005

‘‘Assessment of Needs and Values’’, Career Development and Counselling: Putting Theory and Research to Work, Ed. by., Steven D. B., Rebert W. L., 1, Canada, John Wiley & Sons, Inc., 305-329.

SAYIL, M.: 1998

‘‘Televizyon ve Çocuk İstismarı’’, Türk Psikoloji Bülteni, 9, 77- 78.

SCHULTZ, D. P., SCHULTZ, S. E.: 2002

Modern Psikoloji Tarihi, Çev.Yasemin Aslay, 2. bs., İstanbul, Kaknüs Yayınları.

SCHWARTZ, S.H., BARDİ, A.: 2001

‘‘Value Hierarchies Across Cultures Taking A Similarities Perspective’’, Journal of Cross-Cultural Psychology, 32/3, 268- 290.

SCHWARTZ, S.H., BİLSKY, W.: 1987

‘‘Toward A Universal Psychological Structure of Human Values’’, Journal of Personality and Social Psychology, 53, 550- 562.

1990

‘‘Toward A Theory of the Universal Content and Structure of Values: Extensions and Cross-Cultural Replications’’, Journal of Personality and Social Psychology, 58, 878891.

88


SCHWARTZ, S.H., SAGİV, L.:1995

‘‘Identifying Culture- Specifics in the Content and Structure of Values’’, Journal of Cross-Cultural Psychology, 26,92- 116.

SCHWARTZ, S. H.: 1992

‘‘Universals in the content and structure of values: Theoretical advances and emprical tests in 20 countries’’, Advances in Experimental Social Psychology, Ed. by., Mark P. Z., 25, San Diego, California, Academic Pres, 165.

1996

‘‘Value Priorities and Behavior: Applying A Theory of Integrated Value Systems’’, Ontario Symposium On Personality and Psychology , Ed. by., Clive S., James M. O., Mark P. Z., 8, Mahwah, New Jersey, Lawrence Erlbaum, 1- 24.

SHARİF, I., SARGENT, J. D.: 2006

‘‘Association Between Television, Movie and Video Game Exposure and School Performance’’. Pediatrics, 118/ 4, 1061-1070, (Çevrimiçi) http://pediatrics.aappublications.org/cgi/reprint/118/4/e1061 , 27 Mayıs 2010.

SPİNİ, D.: 2003

‘‘Measurement Equivalence of 10 Value Types From The Schwartz Value Survey Across 21 Counries’’, Journal of Cross- Cultural Psycholog, 34/3, 1-23.

ŞENYURT, M. F.: 1996

‘‘Çocuk ve Televizyon: Artık bir şeyler Yapma Zamanı’’, Türk Psikoloji Bülteni, 2/5, 119-120.

89


T.C. BAŞBAKANLIK TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU : 2006

Aile Yapısı Araştırması, (Çevrimiçi) http://www.aile.gov.tr/tr/?Sayfa=Detay&Id=200612286212 7, 15 Haziran 2008.

T.C. RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU : 2006a

Televizyon İzleme Eğilimleri Araştırması, (Çevrimiçi) http://www.rtuk.org.tr/sayfalar/DosyaIndir.aspx?icerik_id= 5eafb205-dcac-4aac-b585-df0e17acf634, 25 Temmuz 2010.

2006b

İlköğretim Çağındaki Çocukların Televizyon İzleme Alışkanlıkları Araştırması, (Çevrimiçi) http://www.rtuk.org.tr/sayfalar/DosyaIndir.aspx?icerik_id= 0ea5ca91-8f6a-4ced-b572-c6ba501198a0, 25 Temmuz 2010.

2007a

İlköğretim Medya Okuryazarlığı Dersi Öğretmen El Kitabı, (Çevrimiçi) http://van.meb.gov.tr/yararli/OgretmenElKitabi.pdf, 6 Eylül 2008.

2007b

Kadınların Televizyon İzleme Eğilimleri Araştırması, (Çevrimiçi) http://www.rtuk.org.tr/sayfalar/IcerikGoster.aspx?icerik_id =baae3e07-7c34-40cb-a48a-1adc8b77fc2e, 31 Ekim 2010.

2009

Televizyon İzleme Eğilimleri Araştırması-2, (Çevrimiçi) http://www.rtuk.org.tr/sayfalar/IcerikGoster.aspx?icerik_id =5d3ed3d5-80af-4434-81dc-43a16f9f595d, 25 Temmuz 2010.

90


2010

Kadınların Televizyon İzleme Eğilimleri Araştırması-2, (Çevrimiçi) http://www.rtuk.org.tr/sayfalar/IcerikGoster.aspx?icerik_id =103a60a1-ad83-4268-b1cd-80243c23c85f, 31 Ekim 2010.

TOKDEMİR, M., DEVECİ, S. E., AÇIK, Y., YAĞMUR, M., GÜLBAYRAK, C., TÜRKOĞLU, A. R.: 2003

‘‘İlköğretim Öğrencilerinin En Sık İzledikleri Televizyon Programlarına Göre Fiziksel Şiddete Başvurma ve Fiziksel Şiddete Yaklaşımlarının Karşılaştırılması’’, 2.Anadolu Adli Bilimler Kongresi Bildiri Özet Kitabı, (Çevrimiçi) www.perweb.firat.edu.tr/personel/yayinlar/fua_73/73_2502 4.doc, 8 Kasım 2009.

ULUÇ, G.: 2002

‘‘Toplumsal Bir Gruba Yönelik Şiddet Türü: Medya, Şiddet ve Çocuklar’’, Selçuk İletişim, 2/2, (Çevrimiçi) http://www.iletisim.selcuk.edu.tr/dergi/gs/cilt2_sayi2_ocak 2002.pdf, 7 Kasım 2009.

VANDEWATER, E. A., PARK, S. E., HUANG, X.,WARTELLA, E. A.: 2005

‘‘No- You Can’t Watch That’ : Parental Rules and Young Children’s Media Use’’, American Behavioral Scientist, 48,608-624.

WOODARD, E. H., GRİDİNA, N.: 2000

Media İn The Home, 7, Philadelphia, The Annenberg Public Policy Center, (Çevrimiçi) http://www.annenbergpublicpolicycenter.org/Downloads/M edia_and_Developing_Child/mediasurvey/survey7.pdf, 1 Nisan 2011.

YAPICI, M., YAPICI, Ş., 2004

‘‘Bir Değer Olarak Çocukluk’’, Bilim, Eğitim ve Düşünce Dergisi, 4/4.

91


YAPICI, Ş.: 2006

‘‘Bir Eğitim Aracı Olarak Televizyon ve Etkileri’’, Bilim, Eğitim ve Düşünce Dergisi, 6/2.

YAVUZER, H.: 2002

Çocuk Psikolojisi, 22. bs., İstanbul, Remzi Kitabevi.

YAZICI, K.: 2006

‘‘Değerler Eğitimine Genel Bir Bakış’’, Türklük Bilimi Araştırmaları, 19, 499522, (Çevrimiçi) http://www.sosyalbilgiler.gazi.edu.tr/article20.pdf, 4 Kasım 2010.

YÖRÜKOĞLU, A.: 2002

Çocuk Ruh Sağlığı, 25. bs., İstanbul, Özgür Yayınları.

ZARA PAGE, A.: 2004

‘‘Çocuk Cinsel İstismarı: Cinsel İstismara Neden Olan Etkenler Cinsel İstismarın Çocuklar Üzerindeki Etkileri’’, Türk Psikoloji Yazıları, 7/13, 103-113.

ZİMMERMAN, F., CHRİSTAKİS, D. A. VE MELTZOFF, A. N.: 2007

‘‘Television and DVD/ Video Viewing in Children Younger Than 2 Years’’, Arch Pediatr Adolesc Med., 161/5, 473- 479.

92


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.