Metin Savaş 1965’te Balıkesir’de doğdu. Beş yaşındayken ailesiyle birlikte İstanbul’a yerleşti. Balıkesir'e döndükten sonra yirmili yaşlarında iddiasız öykülerden oluşan ilk yazılarını yazmaya başladı. Türk Edebiyatı, Dergâh, Kardeş Kalemler, Kurgan Edebiyat, Ayarsız gibi yirmiye yakın dergide metinleri yayımlandı. Zemheri Kuyusu adlı romanı, 2005’te Türkiye Yazarlar Birliği Roman Ödülü’ne değer bulundu. Erlik adlı romanına 2012’de ESKADER Roman Armağanı verildi. 2014’te “Türk romanına yaptığı katkılar” gerekçesiyle Ayvaz Gökdemir Edebiyat Ödülü’nü aldı. Yazarın yayımlanmış kitapları şunlardır: Efendi Dayının Kozalakları, Zemheri Kuyusu, Melengicin Gölgesinde, Kargalar Derneği, Erlik, Kuvayı Milliye’nin Hazinesi, Baykuşlar Geceleyin Öter, Dehşet Palas AVM, Çarşamba Karısı Cinayetleri (roman); Yeşil Çeşme (uzun öykü); Kırmızı Yazılar (deneme), Sevda Gibi Bir Gizli Emel (çözümleme).
Metin SAVAŞ
Karanlıkta Savaşanlar 1984 Üzerine Bir İrdeleme
Karanlıkta Savaşanlar 1984 Üzerine Bir İrdeleme Metin Savaş Çolpan Kitap: 28 İnceleme: 4 Kapak: Mehmet S. Fidancı Teknik Hazırlık: Çolpan Kitap Birinci Basım, Mayıs 2019 Sertifika Nu.: 18299 ISBN 978-605-81146-7-8 © Çolpan Kitap 2019 Bu eserin tüm yayın hakları Çolpan Kitap’a aittir. Yayıncının yazılı izni olmaksızın, kitabın tümü veya bir kısmı elektronik, mekanik veya fotokopi olarak yayımlanamaz, çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Çolpan Kitap Mustafa Kemal Mh. 2157. Sk. Nu.: 12/A 06530 Çankaya - Ankara Telefon: +90 312 419 8096 Faks : +90 312 418 4512 e-posta: bilgi@colpankitap.com www.colpankitap.com Baskı: Ofset Fotomat, 28367
Çolpan Kitap, Nüans Kitapçılık San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin tescilli markasıdır.
İÇİNDEKİLER Önsöz
9
Birinci Bölüm Aydınlık Ürkütücüdür Büyük Biraderin Gözü Üzerimizde Hafızayı Yutan Canavar Yenikonuş ve Sözcüklerin Büyüsü Buharlaşmak Çirkinlik Özyaşam ve Altın Ülke
13 15 18 21 24 29 32 34
İkinci Bölüm Direniş ve Yasak Aşk Karanlıkta Savaşanlar Öznesizlik İktidarın Görünmezliği 101 Numaralı Oda Yenikonuş’un ve Çiftdüşün’ün Paradoksları Tanrı’nın Krallığı ve Eskatolojik Tedirginlikler
41 43 46 51 55 59 66 73
Üçüncü Bölüm 79 Bunalım Çağı 81 Fârâbî’nin İdeal Devleti Işığında Okyanusya İktidarına Karanlık Bir Bakış 86 Körleştirme veya Mağaraya Kapatma 91 İktidarın Karanlık Rüyası 99 Tekdüze Gündelik Yaşamın Ritmik Sesleri 101 Ontolojik Zemini Kaydırmak 108 Yedi Sayısı Simgeciliği 114 Sonuç Olarak 121
“İnsanlar göktekinden başka bir ateş görünceye kadar kim bilir kaç yüzyıl geçmiştir. Ateşi yeniden yakmak sanatını elde edinceye kadar kaç defa çaresizce sönmeye bıraktılar.” Jean-Jacques Rousseau
ÖNSÖZ Kurgu sanatının büyük biraderi Eric Arthur Blair değildir; George Orwell’dır. Arthur Blair’i çok az kimse bilir ama Orwell’ı neredeyse herkes bilir. Orwell’ı Orwell yapansa, bütün yapıtları bir yana, Burma Günleri’nin üstünlüğüne ve Hayvan Çiftliği’nin şöhretine rağmen, 19841 adlı o fevkalade eseridir. Eric Arthur üzerinden yürütülen bütün spekülasyonlar 1984’ün alt metni olarak değerlendirilebilir. George Orwell bu romanı kendiliğinden mi yazmıştır yoksa kendisine tevdi edilen muayyen bir görevle mi inşa etmiştir? Biz bu çalışmamızda 1984’ü irdelerken yeri geldikçe George Orwell’ın Eric Arthur tarafına da değineceğiz. Bir sanat eserini ortaya koyan kişi ile o kişinin malum mevcudiyetinin tıpatıp aynı olmadığını, ikisi arasında birtakım farklar bulunduğunu hatırlatarak konuya girelim. Eric Arthur ile George Orwell tastamam aynı kişiler değildir. Eric Arthur bütün spekülasyonların muhatabı kılınabilecek kişiyken George Orwell, doğrudan doğruya 1984 adlı romanın yazarıdır. Pek tabiî Winston Smith karakteri de Orwell’ın muhtelif yönleriyle Eric Arthur Blair’i 1984 dünyasına yansıttığı karakterdir. Büyük Birader o romanın dünyasına menfi şahsiyet olarak damgasını 1 Bu çalışmamızda, George Orwell, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, Can Yayınları, İstanbul, 2005 baskısı esas alınmış ve alıntılar buradan yapılmıştır. Alıntıların sayfa numaraları yay ayraç içinde verilmiştir.
9
vurmuştur fakat bizler, hepimiz, yahut da pek çoğumuz, Orwell’a beslediğimiz sempati nedeniyle Büyük Birader derken aynı zamanda Orwell’ın kendisine göndermede bulunmaktan haz alıyoruz. Büyük Birader iki zıt kişiliği temsil eder hâle getirilmiştir. Roman dünyasındaki Büyük Birader ve romanın yazarı olarak Büyük Birader ikiliği hiç de öyle yadırganacak bir keyfiyet değildir. Bu bir çift-değerliliktir. “Çift-değerlilik nedir?” sorusunu, kültür kodlarımızdan bir örnek vererek yanıtlayabiliriz: Türk kültüründe kurt hem kutsal atadır hem de ürkütücü canavardır. Çocukluğumda yaz tatillerini geçirdiğim, annemin doğduğu bir Batı Anadolu kasabası olan İvrindi’de kurda canavar deniyor ama aynı kurda kutsallık da yoruluyor. George Orwell sadece geleceği görmemiştir, kurguladığı koyu karanlık dünyanın kısmen içinde yaşamıştır. Hitler Almanya’sı ve Sovyet Rusya deneyimleri ve dahası Britanya İmparatorluğu’nun emperyalist tavrı Orwell’ın muhayyilesini ateşleyen unsurların başlıcalarıdır. Burma Günleri adlı romanı, Eric Arthur’un vicdanıdır ki onun vicdanının tecessüm etmiş hâli de George Orwell kimliğidir. Sorgulayan, yeren, düşündüren ve ürküten kimliğiyle George Orwell, tekinsiz bir insandır. Orwell hem daima tedirgindir hem de daima tedirgin edendir: “Düşünce Polisinin, ne kadar sıklıkla ya da nasıl bir sistemle kimi izlediği bilinemezdi. Her an, canları ne zaman dilerse, alıcıyı çalıştırabilirlerdi. Çıkardığınız sesin işitildiği, karanlıkta olmadığınız sürece, her hareketinizin izlendiği varsayımı, içgüdüsel bir alışkanlık haline dönüşmüştü, bununla yaşamanız gerekiyordu – yaşıyordunuz.” (s. 10) Düşünce Polisi her çağda vardır zaten. Devlet dediğimiz şeyin gereğidir düşünceyi kontrol altında tutmak veya düşünceyi yönlendirmek. İster totaliter ister demokratik devlet olsun, devlet devlettir. Otoritesiz devlet düşünülemez. Bu yalın gerçeği inkâr edemeyiz. Muhbirler, hafiyeler ve benzeri unsurlar birer alıcıdır. Bunun, alıcının veya gözetleyicinin ille de teknolojik bir gereç olması gerekmez. Her muhbir organik bir böcektir. Franz Kafka’nın böceğine kâh bu bağlamda kâh diğer anlam yüklemeleriyle iler10
leyen sayfalarda döneceğiz. İçgüdüsel alışkanlıklar binlerce yıldan beridir devlet çatısı altında yaşayagelmiş insanlığın bir parçasıdır. Varsayım tek başına dayatmadır. Bununla yaşıyoruz. Düşünce Polisi hem içgüdüdür hem de devletin kurumlarıdır. 1984 dünyasında karanlıkta durmak bir nebze özgürlüktür, gelgelelim 1984 dünyasının sorgulayabilen azınlıktaki insanları “Karanlığın var olmadığı bir yerde buluşacağız” avuntusuyla 1984 devletine karşı diri kalmaya çalışmaktadırlar. Karanlık, 1984 dünyasında kâh olumlu kâh olumsuzdur. İşte bu da çift-değerliliktir. Winston Smith karakteri, muhtelif yönleriyle, Orwell’ın Eric Arthur Blair’i 1984 dünyasına yansıttığı karakterdir demiş olsak da bunu fazla abartmamak gerekiyor. Eric Arthur Blair’in biyografisinden birtakım unsurları cımbızla yakalayıp 1984 kurgusunda karşılıklarının yer aldığını saptayabiliriz. Bu keyfiyeti abartmamak gerekiyor çünkü hiçbir romancı yoktur ki kendi hayatından birtakım kırıntıları romanına katmamış olsun. Şüphesiz ki kimi romanların kurguları, otobiyografik unsurları daha fazla barındırıyor. Kimi romanlarsa birebir otobiyografi kıstasına daha da yakın duruyor. Doğrudan doğruya biyografik romanlar da mevcuttur. Bununla beraber Winston Smith, olabildiğince müstakil bir karakterdir. O, Eric Arthur değildir. Biz okurlar onu iki sebeple Eric Arthur’a benzetebiliriz: Birinci sebep, ikisi arasındaki kimi benzerliklerdir. İkinci sebepse, roman boyunca Winston Smith’in tarafını tuttuğumuz için onu kendisini inşa eden yazarla özdeşleştirme istencimizdir. Nitekim despot Büyük Birader’e rağmen, yazar Orwell’a da Büyük Birader demiyor muyuz? Esas itibarıyla şöyle bir yaklaşım sergilemek daha doğru olacaktır: George Orwell bizim dünyamızda değil de 1984 dünyasında yaşasaydı çok büyük ihtimalle Winston Smith gibisinden bir karaktere bürünecekti.
11
BİRİNCİ BÖLÜM
Aydınlık Ürkütücüdür Bilginin gücünün ve ayrıcalığının tecessüm etmiş hâli olarak kitap ürkütücüdür. Diktatörler kimi kitapları yasaklarken kimi kitapları da propaganda amaçlı kullanırlar. Propaganda, zihinleri yönlendirerek biat kültürünü yerleştirmek, boyun eğmeye yanaşmayanları sindirmektir. Ne var ki özgürlük yanlısı idealist devlet adamları da kendi sistemlerini yine kitap/bilgi yoluyla benimsetirler. Sözlü, yazılı ve görsel bilgi her zaman gereklidir, her zaman kullanılmaya elverişlidir. Özgürlük ve tutsaklık arasında kitap bir paradokstur. Kitap kâh muhalefettir kâh uyumluluktur. 1984 evreninde kitabın bu iki yönünü de görüyoruz. 1984 vatandaşları için yeni bir dil ve yeni bir yazı oluşturulmaktadır. Geçmişi silmenin başka yolu da yoktur. Dil demek hafıza demektir. Sözcükler bizim algılayışımızdır. Kaldı ki önce söz vardır. 1984 dönemi öncesindeki kelimeler 1984 dünyası için tehlikelidir. “Dil, bir zamanlar bildiğimiz üzere, yalnızca isimlendirmekle kalmaz, aynı zamanda gerçekliği var eder.”2 1984 dünyasının devlet sistemi de kendi gerçekliğini var edebilmek uğrunda kelimelerle oynayarak Yenikonuş adında politik bir dil üretir. Bu dil sürekli değişecek, eskiyle irtibatı mütemadiyen kesilecektir. Yenikonuş sözlüğünün 2 Alberto Manguel, Kelimeler Şehri, Çev.: Esen Ezgi Taşçıoğlu,Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2016, s, 18.
15
muayyen bir süre sonra tamamlanarak son şeklini alacağı vaat edilse bile muhtemelen bu vaade asla bağlı kalınmayacaktır. Yenikonuş daima yenilenecek, daima yeni kalacak ve daima kısırlaştırılacaktır. Sovyetler Birliği sisteminde anadilleri Rusça olmayan halkların diline muhtelif yöntemlerle müdahalede bulunulmuş olması 1984 kurgusu için Orwell’a emsal teşkil etmiştir. Ama tabiî Orwell dil felsefesine de kafa yormuş bir entelektüel olmakla karşısında Sovyet örneği bulunmasaydı bile Yenikonuş kavramının içeriğini yine kurgulayabilecekti. Kitabın tehlikesi, 1984’te bir imkânlar alanı olarak daha ilk sayfalarda sergileniyor. Yasaklanmış bir eylem olarak kendi yalnızlığında bir şeyler yazmaya kalkışmanın cazibesine kapılan Winston Smith gizlice satın aldığı boş defteri evinde karalamak arzusundadır. Fakat bu eylemi öyle bir noktada yapmalıdır ki kimse görmesin: “Oturma odasındaki tele ekran, nedense, bir garip yerleştirilmişti. Tüm odayı denetleyebileceği en dipteki duvar yerine, pencerenin karşısındaki uzun duvara konmuştu. Ekranın bir yanında, Winston’ın oturmakta olduğu alçak bir girinti vardı, burası daireler yapılırken, kitap raflarını barındırmak amacıyla inşa edilmişti. Girintide sırtı dönük oturan, Winston, tele ekranın görüş alanının dışında kalıyordu. Elbette sesini duyabilirlerdi, ama şu andaki konumunda kaldığı sürece, onu göremezlerdi.” (s. 12) Kitap kurdu Orwell, kitaplar lehine öyle bir alan açıyor ki Winston Smith’in kendi evinde gizlenebileceği tek yer olarak kitapların dizildiği girintiyi kurguluyor. Kitapların sığınak işlevi görmesine yönelik hepimizin bildiği o gerçeklik, 1984 evreninde Smith’in yegâne özgürlük mahfili olarak beliriyor. Kitabın çift-değerliliği (yönlendirme ve özgürleştirme cephelerinden zıt-değerliliği) kışkırtıcı bir muhtevaya sahip bulunduğu gibi suçluluk kompleksine de sebebiyet verebilmektedir. Kitap tutkusu ile kitap korkusu at başı gider. Örneğin, Mushafların mahfaza içinde yüksek yerlere asılmaları korkuyla karışık bir saygıdan kaynaklanır. Mushafları yukarıya asmak bir anlamda 16