ZAFERİN ADI ÇANAKKALE Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır. Mart 2016 Sayı:92
ŞEHİTLERİMİZİN ANISINA Bu yıl yüz birinci yıl dönümü kutlanan Çanakkale Zaferi aynı zamanda şehitlerimizi anmaya da vesile oldu. İlçemizde yapılan “Burhaniye Şehitlerini Anıyor” konulu kompozisyon yarışmasında okulumuzu temsil eden 11/A sınıfından Yurdanur Melek ERKİRAZ birinci; 10/A sınıfından Berna DİLKİ ikinci oldu. Kendilerini başarılarından dolayı kutluyoruz. İlçe birincisi, ilçe ikincisi ve okul üçüncüsü olan arkadaşımızın yazılarını gazetemizde sizlerle paylaşıyoruz.
KAHRAMAN ŞEHİTLERİMİZE Milletimiz tarih boyunca bağımsızlık ve egemenlik uğruna birçok savaş vermiştir. Bu diriliş savaşlarında kazandığı zaferlerle adını tarihe altın harflerle yazdırmayı başarmış, "Ya istiklal, ya ölüm!" diyerek canını bile hiçe saymıştır. Vatan bizim canımız, bacımız, oğlumuz, toprağımız, bereketimizdir. Çünkü vatan toprakları sadece "toprak" değildir. O toprağın altında canını feda eden aziz kahramanlar yatar. Yalnız toprak ise vatan değildir. Toprak eğer uğrunda şehit olan varsa vatandır. Toprağımızı gözümüzden bile sakınmamız işte bu yüzdendir. Üzerinde yaşadığımız bu eşsiz vatan uğruna sayısız vatan evladı şehadet şerbetini içip şehit oldu. Anaların "Git oğul, ya şehit ol, ya gazi! " sözleri Milli Mücadele ruhunun tüm Anadolu'ya işlemesini sağlamış, halk topyekûn vatan savunmasına geçmişti. Savaş sadece tüfekle değil, büyük bir iman ve inançla yapılıyordu. Tarihi şan ve şerefle dolu olan Türk milletinin damarlarındaki asil kan durmuyordu. Daha bıyığı terlememiş vatan evlatları cepheye koşmuş, anaların gözündeki yaşlar sel olmuştu. Çocuklar yetim, kadınlar eşsiz, analar evlatsız kaldı. "Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor, bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor!" Vatan topraklarını aziz kanlarıyla sulayan nur yüzlü Mehmetçikler. Kimi evli, kimi genç, kimi öksüz, yetim... Ama hepsi yürekli. Hangisi gözünü kırptı o kurşun göğsünü delip geçerken? Zaten siz ölmeye hazırdınız ve canınızı seve seve verdiniz. Tek bir amacınız vardı: Vatanı düşmandan korumak. Korudunuz ve daha nice Mehmetçik korumaya devam ediyor. Ne kadar acı veriyor bir bilseniz sizin yaşadıklarınızı hatırlamak. Hatırlamak diyorum zaten yaşamak ne mümkün! O kadar asker, tek bir ruh, millet kurtarma sevdası... Siz ki Bedrin aslanları, Fatih'in torunları, cennetle müjdelenen bir nesil... Sen ki, ben ve benim gibi kişilerin hayatını, geleceğini, şerefini, gururunu kurtaran fedakâr Mehmetçik. İşkence görmüyorsam, ölüm korkusuyla yaşamıyorsam, esir değilsem bunda senin payın büyük. Sen benim kahramanımsın şehidim! Adını duyduğumda gözlerimin dolması, yutkunurken zorlandığım anlarsın. Sen benim Çanakkale’msin, Gelibolu'msun! Nefes aldığımda duyduğum kan kokusunun! Toprağı bir karış kazdığımda bulduğum mermisin! Kulağımı kabarttığımda duyduğum tekbir sesisin! Sen dilinde dua, elinde tüfek, üstünde yırtık elbiseyle açlıkla, sefaletle vatanı savunansın! Selam Dur! Vatanı son toprağına kadar müdafaa eden aziz şehitlerimiz: Ruhunuz şad olsun! Bu vatan bizim. Gerektiğinde bizler de sizler gibi canımızı vereceğiz. Sizleri unutmadık, unutturmayacağız! Yurdanur Melek ERKİRAZ
Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır.
Sayfa 2
ZAFERİN ADI ÇANAKKALE Çanakkale; binlerce şehidimizi toprağında barındıran Çanakkale, Anadolu halkının en büyük acısı ve en büyük zaferlerinden biri olan Çanakkale. Toprağında, her biri canını bu vatan için feda etmiş binlerce şehit. Onlarca genç, onlarca baba, onlarca evlat, onlarca vatan evladı. İki yüz elli bin vatan evladının şehadet mertebesine ulaştığı bu zaferde her yaştan insanımız gönüllü olarak vatan toprağı uğruna, birlik olan düşmanla savaşmış, savaşın yalnızca öldürmekten ibaret olmadığını tüm dünyaya bir kez daha hatırlatmıştır. Biz Türk milletini, her dinlediğimizde yaralayan bu destansı zafer ve her 18 Mart’ta gözyaşlarımızı tutamamamızın sebebi yine vatan aşkıyla savaşan kahramanlarımızdır. Bu isimsiz kahramanlar, vatanın her bir köşesinden Çanakkale’ye koşarken, asla geri dönmeyi düşünmemişlerdir. Onların kafasında yalnızca tek bir düşünce vardı “Ya istiklal ya ölüm.” Bu düşünceyle koştular Çanakkale'ye karşılarında ise binlerce düşman. Mehmet Akif Ersoy’un deyimiyle “Kimi yamyam, kimi Hindu, kimi bilmem ne bela” Amansız bir mücadele başlıyor, askerler şehit oluyor, analar kınalayıp yolladıkları evlatlarının arkasından gözyaşı döküyor, vatan kan ağlıyor. Her yağmurda buram buram kan kokusu yükseliyor topraktan… Azıcık toprağı kazsalar kemik parçaları ve mermiler çıkıyor. Ve yıllar geçiyor Gelibolu'da tepenin yamacında iri beyaz bir yazı görünüyor “Dur Yolcu!” Dur ve kulak ver, eminim duyarsın top seslerini, çek içine o buram buram cennet kokusunu. Güzel ülkemin kahraman askerleri ve askerlerimiz önderlik eden Ata’m, bu topraktaki kanları artık bizler koruyacağız. Bu vatan bizim. Gerektiğinde sizler gibi bizler de canımızı vereceğiz. Sizler rahat uyuyun. Berna DİLKİ
AYIN RÖPORTAJI
Bu ayki röportajımızda okulumuzun 2010-2011 yılları eşit ağırlık bölümü mezunu Emre ERGİN ile konuştuk.
-Küçükken ne olmak isterdiniz? Subay olmak istemiyordum. Hayatım boyunca hep pilot olmak istedim. Pilotluğa yeltendim ama olmadı. Hâlâ da hedefim aynı. Şu anda da pilotluk düşünüyorum. -Öğrencilik hayatınız nasıl geçti? Unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız? Öğrencilik hayatım sürekli müdür ve müdür yardımcısının odasında geçti. Çok haylaz bir öğrenciydim. Unutamadığım bir anıma gelecek olursa mutlaka vardır ama şu an hatırlamıyorum. -Harp Okulu dönemleriniz nasıl geçti? İlk defa karşılaştığın bir ortam olduğu için her şey komik geliyor ama o anda gülemiyorsun çünkü ciddi bir ortamdasınız. Mesela güldüğünüz şeyler de “İşte nasıl süründük, nasıl kollarımız çizildi” gibi şeyler oluyordu. Dışarıdan birisi bizi dinlese bunlar neye gülüyor der ve ağızları açık kalır. -Mesleğinizin olumlu ve olumsuz yönleri nelerdir? Mesleğimin olumlu yönleri; işinize ve hayatınıza erken başlıyorsunuz. Okulu bitirir bitirmez hemen ertesi günü işe başladım. Olumsuz yönü ise; aile yaşantısı zor. Aile kurmak, evlenmek, evlendikten sonra eşiniz için ya da çocuklarınız için çok zor. Çünkü sürekli tayininiz çıkıyor ve bir düzen oturtamıyorsunuz. Okulumun Ankara’da olması benim açımdan tercih edilmeyen bir yöndü. Çünkü ben denizin içinde büyüdüm. Beni zorlayan tarafı ise buydu. -Şimdiki aklınız olsa lisede neyi farklı yapardınız? Kesinlikle eşit ağırlığa gitmezdim. Lisedeyken bazı şeyleri göremiyorsunuz ve bu yüzden işletme yazmazdım. Size de bir tavsiyem olsun, işletme okumayın. Çünkü herkes işletme okuyor ve farkınız olmayacak. Farklı bölümlere gidin çok orijinal bölümler var; reklam sektörü ve lojistik gibi. Ama yine Celal Toraman’ı seçerdim. Gerçekten de böyle bir öğretmen kadrosu hiçbir yerde yok. Hala ailecek görüştüğüm, telefonlaştığım öğretmenlerim ve arkadaşlarım var. -Ctal size ne kattı? Ders olarak bir şey katıp katmadığını bilmiyorum. İllaki bir şeyler katmıştır. Ama en çok da çok iyi hocalar, çok güzel insanlar, çok güzel dostluklar kattı ve hala ağabeyim, ablam gibi görüştüğüm kişiler var. Meselâ her izne geldiğimde Celal Toraman’a mutlaka uğrarım. Çok eğlenceli geçen röportaj için Emre ERGİN’E teşekkür ediyoruz. İrem BECERİK & Nuray ÖZBAY & Damla TURHAN & Berk ÜSTÜN
GERÇEK DESTAN Öyle anlar vardır ki hayatta; düşünmeden aldığın kararı, sorgulamadan gerçekleştirirsin. İşte öyle bir andı Çanakkale. Hiçbiri aldığı kararı sorgulamadan sevgiliyi, vatanı korumaya, vatana sahip çıkmaya koştular. Neredeyse bir asır önce düşman askeri masumun kanı ile suladığı çizmeleriyle Çanakkale’ye girmeye çalıştı. Eli kolu bağlı, sefalete mahkum edilen ülke bir aslan gibi kükreyip vatanı savunmaya koştu. Hem de daha önceki yaralarını saramadan. On dört, on altı yaşında yiğitler gönüllü olarak düşmanı Çanakkale’nin derin sularına gömmeye yemin ederek yola çıktılar. Kiminin saçına anası kına yaktı vatana kurban olsun diye, kiminin anası dualarla uğurladı bir daha geri gelemeyeceğini bile bile. Çünkü önce özgürlük, önce bayrak, önce vatan. Yağmur gibi yağan mermiler altında korkusuz ana kuzuları… Mehmetleri, Hasanları, Alileri…Daha yeni yeni kalem tutan eller boyları kadar silahla cephede vatan görevinde. İşte,böyle kazanıldı vatan. Bir tabak şekersiz hoşaf, bir dilim kuru ekmekle kazanıldı, yarı aç yarı tok gözü vatanında olan düşmanla çarpıştı bu yiğitler. Gözünü hırs bürüyen düşmanın süngüsünde melek oldu, pak alınları vatan toprağında can verdiler. Kahraman yiğitler doğuran kahraman analar cephe yolunda askere köprü oldular. Kundaktaki çocuğunu çarşafla sırtına dolayıp cepheye cephane taşıdılar. Gerektiğinde silahını kuşanıp cepheye koştular. Vatan sevgisinden güç bulup düşman askerine kafa tuttular. Vatan toprağını düşmana çiğnetmemeye yemin ettiler. Binlerce kahraman Çanakkale’de şehit düştü. Vatan sevgisi ve Allah inancı ile vatana göz koyanın hakkından geldiler. İşte Çanakkale Destanı böyle yazıldı. Mürekkebi kan oldu, kalemi süngü. Gerçek kahramanların gerçek destanı oldu Çanakkale. Zaman her şeyin ilacı derler. Söz konusu Çanakkale ise zaman da mekan da ilaç olmuyor. Türk’ün kalbinde Çanakkale kapanmaz bir yara. Onurlandıran ama acı bir yara… Nuray ÖZBAY
17 YAŞINDA ÜNİVERSİTE MEZUNU 17 Yaşında Cincinnati Üniversitesi'nden Mezun Olan Türk, İsmail GÜNAÇAR Son dönemde ülkemizi gururlandıran birçok olay yaşandı. Prof. Dr. Aziz Sancar'ın Nobel Kimya Ödülü'nü kazanmasıyla başlayan süreçte, P r o f . D r. Va m ı k Volkan'ın psikanaliz dalında en prestijli ödüllerden birisi olan Mary Sigourney Psikanaliz Ödülü'ne layık görülmesiyle birlikte ülke olarak gururlandığımızı söyleyebiliriz. Son olarak ABD'de yaşamakta olan bir Türk öğrenci, İsmail Günaçar'ın 17 yaşında Cincinnati Üniversitesi'nden mezun olması tüm dünyada geniş yankı uyandırdı.
Ailesi ABD'ye Göç Etti İsmail Günaçar, Türkiye'de doğmasına rağmen henüz 4-5 yaşlarındayken babasının kararıyla ABD'ye yerleştiler. Eğitimine burada başlayan İsmail Günaçar, kısa sürede zekası ile dikkat çekmeyi başardı. 12 yaşında Cincinnati Üniversitesi tarafından kabul edilen Günaçar, üniversitedeki ilk dersine girmeye başladı. 17 yaşına geldiğinde mezun olmayı başaran İsmail Günaçar kendisinin süper zeka ya da dahi olmadığını söylüyor. İsmail, “Ben kesinlikle özel birisi değilim. Yalnızca arkadaşlarımdan çok daha azimliyim” şeklinde kendini tanımlarken, takdire şayan bir başarı sergilediğini ise belirtmek gerekiyor.
Üniversitenin En Genç İkinci Mezunu “Üniversiteye başvurduktan sonra aldığım tüm dersler geçerli sayıldı ve geriye kalan birkaç dersi de vererek 17 yaşımda üniversitenin bio-kimya bölümünü, okulun en genç ikinci mezunu olarak bitirdim.” diye konuşan İsmail Günaçar, elde ettiği başarıda en büyük pay sahibinin eğitimi için ABD'ye yerleşme kararı alan babasına ait olduğunu belirtiyor. ABD'de 'Bachelors of Science' denilen 'BS' diplomam var. " diyen İsmail, ayrıca 'Aziz SANCAR'ı ' örnek aldığını ve onun gibi olmak istediğini belirtiyor. Biz de İsmail GÜNAÇAR' ı yürekten tebrik ediyoruz ve bundan sonraki hedefleri için başarılar diliyoruz... Damla TURHAN
Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır.
Sayfa 3
AFFEDİLMEZ KIRGINLIK Kimseyi kırmamak için yalayıp yuttuğum cümleler var içimde. İnsanları kırmamak için elimden geleni yaparken onların beni paramparça ettiğini gördüm. Ne acıdır değil mi en sevdiğine kırılmak? Affetsen bile unutamazsın. Affetmek en büyük erdemdir denir de kırıldığını bile bile affetmek sanki biraz salaklığa kaçıyor. Kimse ben üzülmeyeyim diye cümlelerine dikkat etmedi. Ben de üzüldüğüm halde kimseyi affedemem. Zamanla anlarsın ki en yakının dediğin bile seni saniyeler içinde paramparça eder. Yazık, çok yazık. Kırıldığın birine asla tekrar aynı yaklaşamazsın. Aynı cümlelerle, aynı hitaplarla seslenemezsin. Bir derdini, sevincini, üzüntünü ilk paylaştığın insanın gün gelir yüzüne bile bakmazsın. Sonra keşke dersin. Keşke bu kadar fazla değer vermeseydim. Hak etmemiş. Her şey unutulur, her söz yenir yutulur da şu içindeki kırgınlık unutulmaz. Unutmam. Size bir tavsiye vermek isterim. Kendinizden başka yakınınız yok. Yakın arkadaş diye bir şey yok. En kötü gününde yanında olduğunuz ‘yakın arkadaşınız’ sizin yanınızda bile olmaz. En çok da buna kırılırsınız. Ama alışıyor insan. Arada bir de ‘iyi ki’ dersin. İyi ki beni kırmış da ne olduğunu görmüş oldum. Kim iyi gün, kim kötü gün dostu görmüş oldum. Ve bir daha dedim iyi ki artık hayatımda yok. ‘Büyüklük sende kalsın affet’ derler. Her şeyi affedin ama kırıldıysanız affetmeyin. Bırakın herkes yerinde sağ olsun. Ve siz arkadaşlarınızı iyi seçin. Sizi kırmayan, üzmeyen, her daim yanınızda olan insanlar seçin. Dostluğu menfaati kadar olanın, gidişi de bozmaz. Zekiye TOPUZ
ÜNİVERSİTE TANITIMI TÜRK ALMAN ÜNİVERSİTESİ Kariyerini uzun vadeli planlayanlar için tasarlanan bir Devlet Üniversitesi İstanbul'da bulunan Türk-Alman Üniversitesi, Türk yükseköğretim mevzuatına tabi, Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti arasında imzalanan anlaşmaya dayanarak kurulan bir devlet üniversitesidir. Kuruluş amacı Türk ve Alman yükseköğretim geleneklerinin en önemli başarı ve kazanımlarını araştırma ve öğretim alanlarında birleştirmek ve iki ülke arasındaki bilimsel, iktisadi ve kültürel iş birliğine önemli katkılar vermektir. Türk-Alman Üniversitesi kendisini akademik sınıflamada bir araştırma üniversitesi olarak tanımlamaktadır. TAÜ'de öğrenim ücretsizdir. TAÜ çok dilli bir üniversitedir. Eğitim, Lisans programlarında ağırlıklı Almanca, Lisansüstü programlarda Almanca veya İngilizce olarak verilmektedir. İleride, Alman paydaş üniversitelerle yapılacak iş birliği çerçevesinde Türk üniversite diploması yanında Alman üniversite diploması verilmesi de planlanmıştır. Kampüsü İstanbul Beykoz'da bulunan TAÜ 2013/2014 eğitim yılında birkaç dalda lisans ve yüksek lisans programları ile hizmet vermeye başlamıştır. TAÜ'ye öğrenci olarak kabul edilmek için, Almanca bilmek şartı aranmamaktadır. Almanca bilmeyenler için bir yıl süreli Almanca eğitimi veren dil hazırlık sınıfı da bulunan üniversitede yüksek düzeyde Almanca bilenler dil sınavı ile tespit edilip doğrudan eğitime başlayabilmektedir. Fakülteler: Fen Fakültesi \ Hukuk Fakültesi \ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi \ Kültür ve Sosyal Bilimler Fakültesi \ Mühendislik Fakültesi Enstitüler: Fen Bilimleri Enstitüsü \ Sosyal Bilimleri Enstitüsü Yüksekokullar: Yabancı Diller Yüksekokulu Berna DİLKİ
CTAL’İN YGS BAŞARISI AŞAĞIDA İSMİ BULUNAN İLK ELLİ ALTI BİNDE YER ALAN ÖĞRENCİLERİMİZDEN FEN BÖLÜMÜNDE OLANLAR YGS 1 PUANLARINA GÖRE ; EŞİT AĞIRLIK BÖLÜMÜNDE OLAN İSE YGS 5 PUANINA GÖRE SIRALANMIŞTIR. KENDİLERİNİ BAŞARILARINDAN DOLAYI KUTLUYORUZ.
Melek KOCAMAN 8,639 Mert Kaan GÜNGÖR 20,120 Özge ÇELEBİ 21,006 Sena SİMAV 23,773 Ş. Buse ALUMERT 24,325 Begüm ÇİNKILINÇ 34,882
Melisa AVAN 42,952 Hayri Berkay ÖZBERKSOY44,772 Furkan KOÇAK 50,950 Ataberk KALYONCU 53,022 Buse ÇENGEL 53,591 Esra YÜKSELEN 56,676
YOUTUBER TANITIMI 1983 doğumlu Roman abimiz Amerika’nın Ohio memleketinde hayata gözlerini açtı. Lise zamanında beri kendi çapında videolar çekip, 2006 Warped Tour’da “The NerdHerd” dediği dvdlerini sattı. 2010 yılında hem ailesinin ip fabrikasında (Atwood Rope) çalıştı hem de çeşitli film-reklam çekimlerinde bulundu. Okulda ders notları yerlerde olan Roman, öğretmenlerinin “Senden adam olmaz” sözlerine kulak asmayıp, 2010’da hayallerini gerçekleştirmek için YouTube’da “Sketch Empire” adlı bir kanal kurdu. Arkadaşlarıyla beraber saçma sapan –gerçekten saçma sapan- skeçler çekip yükledi. Daha sonraları skeçlerden umduklarını bulamayınca şaka videoları çekmeye başladı. Tanınmaya başlayınca, kanalın adını “RomanAtwood” olarak değiştirdi. Aynı zamanda hayata bakış açısının bir özeti olan “Smile More” sözünü taşıyan, internet üzerinden giysi sattığı şirketini kurdu. Hayranlarına her gün kendi hayatından kesitler sunmak amacıyla 2013 yılında “RomanAtwoodVlogs” adıyla bir kanal daha açtı. Aynı yıl kız arkadaşına (Brittney) yıl dönümü şakası yapacakken kız arkadaşının kendisine şaka yapması sonucu video dünya çapında izlendi, görmüşsünüzdür belki. Kasım 2014’te ve Ekim 2015’te oğlunu yanlışlıkla öldürüyormuş gibi yaparak(!) kız arkadaşını çileden çıkardı. Ocak 2015’te de evinin salonunu binlerce plastik topla doldurarak ailesi ve arkadaşlarıyla işbirliği içinde yine kız arkadaşına sürpriz yaptığı video dünya çapında izlendi. Bu videoyu Nissan fark edince videoyu “WithDad” kampanyasında kullanabilmek için Roman’a 2015 model Nissan GTR (şekil şukul bir araba) verdi. Video, 5. StreamyÖdülleri tarafından “En İyi Marka Kampanyası” seçildi. 1 Nisan 2016 tarihinde ise Vitaly Zdorovetskiy ve DennisRoady ile beraber 2 yıldan fazla süredir üzerinde çalıştığı film “Natural Born Pranksters” gösterime giriyor. Bütün bunların dışında Roman, iki çocuk babası olarak her gün, en önemli şeyin aile olduğunu, ne olursa olsun moralinizi bozmamanız gerektiğini, olaylara ne kadar pozitif bakarsanız her şeyin o kadar iyi olacağını, bir yerlere gelebilmek için bıkmadan yılmadan çalışılması gerektiğini söylüyor. Ne kadar önemli bir insan olduğunuzu, her “Yapamazsın” diyene karşılık yaptığınıza daha sıkı sarılmanız gerektiğini dile getiriyor ve hayallerinizi gerçekleştirmek için yarın değil hemen şimdi başlamanız için sizi gaza getiriyor. Kendinizi kötü hissettiğinizde, sizi karanlıktan kurtarabilecek bir el olarak Roman Atwood’u izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Bunun yanında, kısa süre içinde İngilizcenizde büyük bir ilerleme olacağını da belirtmek isterim :D Elif Nur ÇETİN
ZİYA GÖKALP Asıl adı 'Mehmet Ziya' olan Ziya Gökalp, 23 Mart 1876'da Diyarbakır'da doğdu. Babası gazetelerde yazı yazan Mehmet Tevfik Efendi, annesi ise Zeliha Hanım'dı. Eğitim hayatına Diyarbakır'da başladı. 1886'da Mektebi Rüştiye-i Askeriyye'ye kaydoldu. Buradan mezun olduktan sonra 1891'de Mülkiye İdadisi'nde eğitimine devam etti. Kendi çabasıyla Fransızca öğrendi. Ayrıca amcasından Arapça ve Farsça dersleri aldı. Tasavvuf ve İslam tarihine ilgi duydu. 1895 yılında yüksek öğrenimini yapmak için İstanbul'a gitti. Baytar Mektebi'ne kaydoldu. Burada öğrenimine devam ederken İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne girdi. 1898 yılında tutuklandı ve bir yıl cezaevinde kaldı. Cezaevinden çıktıktan sonra Diyarbakır'a döndü. 28 Ağustos 1899'da "Peyman" adında bir gazete çıkarmaya başladı. İkinci Meşrutiyet'in ardından İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Diyarbakır şubesini kurdu. Bir süre sonra cemiyetin Selanik'teki merkez yönetim kuruluna seçildi. "Genç Kalemler" adında bir dergi kurdu ve ilk sayısı 11 Nisan 1911'de yayınlandı. Ali Canip Yöntem ve Ömer Seyfettin gibi isimlerin olduğu bu dergide genç hikayeci ve şairler de yer alıyordu. 1912'de İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin merkezi Selanik'ten İstanbul'a taşınınca İstanbul'a geldi.Diyar-ı Bekir mebusu olarak Meclis-i Mebusan'a seçildi. Meclisin kısa bir süre içinde kapanması üzerine Darülfunun'da öğretim görevlisi oldu. Türk Ocakları'nın kurucuları arasında yer aldı. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra İstanbul'u işgal eden İngilizler tarafından tutuklandı ve Malta Adası'na sürgüne gönderildi. Malta Adası'ndan döndükten sonra Diyarbakır'a gitti, "Küçük Mecmua"da çalışmalarına devam etti. İkinci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne Diyarbakır mebusu olarak katıldı. Yaşadığı bir rahatsızlık sonucu 25 Ekim 1924 günü vefat etti. H.Emre TEMİZ
Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Sayfa 4
Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır.
ANKET
İLGİNÇ BİLGİLER 1-Ayakkabınızda bulunan ve belki de dikkatinizi çok da çekmeyen fazlalık bağcık deliği, bağcık ile ayak bileğinizi daha sıkı sararak ayağınızı yere daha sağlam basmanıza yardımcı olur. Bu deliğe "bağcık kilidi" denmektedir. İşte bu ufacık delik doğru kullanıldığında ayağınızı öne kaydırmıyor ve ayak parmaklarınızın ayakkabıya vurmasını engelliyor. (Newsner) 2-Her yaş grubunun severek yediği Kinder Sürpriz Yumurta, Kanada ve Amerika'da yasaklandı. Plastik oyuncak kutusu gıda ile temas ettiğinde plastikte bulunan çok tehlikeli kanserojen maddeler olan BISFENOL ve DIOKSIN çikolataya geçmektedir.Kanser hastalığını tetikleyen bu maddeler vücuda girerler, daha sonra vücutta yağ dokusunda depolanır ve uzun süre atılamayarak birikirler. Bu durum da insan sağlığı açsından iyi sonuçlara yol açmaz. (Instagram: saglik.ve.spor) 3-Çinli ve ABD’li bir grup araştırmacı, Kanada’da 1970’lerde bulunan bir kemik fosilinin soyu tükenmiş olan Gastornis cinsi bir kuşa ait olduğunu belirledi. Kuzey Kutup Bölgesi’ndeki Ellesmere Adası’nda bulunan bu ayak parmağı kemiği fosilinin hangi canlıya ait olduğu bulunduğu günden beri tartışma konusuydu. Gastornis, başı bir at başı kadar büyük, yaklaşık 2 metre uzunluğunda ve onlarca kilogram ağırlığında olan uçamayan dev bir kuş. Araştırmacılar bu kuşa ait fosillerin daha önce Asya ve Avrupa kıtalarında bulunduğunu, Kuzey Kutup Bölgesi’ndeyse bu kuşa ait bir kemik fosiline ilk kez rastlandığını belirtiyorlar. (TÜBİTAK) 4-ABD’deki Wake Forest Enstitüsü’nden bir grup araştırmacı üç boyutlu yazıcıda bir insan kulağı üretmeyi başardı. Araştırmacılar bunu Bütünleşik Doku ve Organ Yazdırma Sistemi (ITOP) adı verilen bir sistem sayesinde gerçekleştirdi. Araştırmacılar aynı sistemi kullanarak çene kemiği, kas ve kıkırdak gibi başka yapay vücut parçaları da elde ettiler. ITOP sistemi, üç boyutlu yazıcılar gibi tabaka üzerine tabaka ekleyerek çalışıyor. Sistem bunu biyolojik olarak parçalanabilen plastiği canlı hücreler içeren su bazlı bir jelle birleştirerek yapıyor. Elde edilen vücut parçası bir canlıya nakledildiğindeyse, plastik parçalanıyor ve canlı hücreler tarafından üretilen proteinlerle yer değiştiriyor. Zaman içinde nakledilen parçada kan damarları ve sinirler gelişiyor. Şimdi araştırmacılar bu parçaların ne kadar süre dayanabileceklerini gözlemliyorlar.(TÜBİTAK ) Pelin FİDANCI
YANGIN TATBİKATI Okulumuz Sivil Savunma Kulübü tarafından planlanan söndürme , kurtarma ve boşaltma tatbikatı 26.02.2016 tarihinde büyük bir disiplin ve başarı ile gerçekleştirildi. Okulumuz öğrencilerine Balıkesir Büyükşehir Belediyesi Burhaniye İtfaiye Amirliği Ekibi tarafından yangın ve doğal afetler konusunda kısa bilgiler verildi ve büyük bir titizlikle yangın söndürme çalışması yapıldı. Sivil Savunma Kulübü öğretmenleri İsmail ÜNLÜ ve İsmail MUŞTU önderliğinde hazırlanan bu programa , Balıkesir Büyükşehir Belediyesi Burhaniye Itfaiye Amirliği ekiplerinin katılımları ve yardımları için çok teşekkür ederiz. Afra GÖÇMEZ
SİVRİ SÖZLÜK Okul: Genç ve savunmasız olan bizlerin beynimizin güzel ve yararlı bilgilerle yıkandığı; dürüstlük, yardımseverlik, terbiye gibi konuların zorla işlendiği; işkence için tonlarca kitap taşıtılan, yazmak denilen parmak işkencesi yapılan hapishane. Espritüel: Kahkaha attırmayı amaçlamış ama sadece tebessüm ettirebilmiş kimse. Paket aşım kaygısı: Çağın yeni hastalıklarından ''internetim bitti mi ?'' paranoyası. Ayaklı kütüphane: Konuşa konuşa kafanızı şişiren adamlara, şımarsın da iki dakika sussun diye takılan lakap. Entelektüel: Bilim, teknik ve kültürün değişik dallarında özel öğrenim görmüş kimse. Bknz: (pipo+somine+kitap+gozluk+ ego) Mustafa CANDAN
Okulumuzda yaptığımız ankette 311 kişiye sorduk. “Takip ettiğiniz YouTube kanalı nedir?” İşte aldığımız cevaplar: Takip etmiyorum / İlgilenmiyorum: 36 Ağır Mimar: 34 Süveyş: 30 Oha diyorum: 27 Ahsen Tv (Ahsen Tv Muhabirinin Ayarını Bozan Cevap): 21 Hocalara geldik: 17 Orkun Işıtmak: 15 Duygu Özaslan: 12 PewDiePie: 12 Pinti Panda: 11 Nedir: 10 Berkcan Güven: 10 Oğuzhan Özgen: 8 Oyunbros: 6 Murat abi gf: 5 Otomobil dünyam: 5 Net Müzik: 5 Jahrein: 4 NBA: 3 KanalD: 3 HalseyVEVO: 3 Ataberk Doğan: 3 Oyun Delisi: 3 Ndng: 3 Video Oyun: 3 KocaKarı Ansiklopedisi: 3 Maddi Bragg: 3 Glam & Gore: 2 Oğuz Şaşı: 2 Oyun Portalı: 2 Enes Batur: 2 Otopark: 1 Lezzetli Robot Tarifleri: 1 Ahmet Kayra Vine: 1 Bilal Hancı: 1 Eminem: 1 Abi Kardeş: 1 Super Natural Türkiye: 1 Elin Oğlu: 1 İrem BECERİK & Berk ÜSTÜN
FIKRA NASIL ANLIYORSUNUZ? Bir akıl hastanesini ziyaret sırasında adamın biri sorar: “Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl anlıyorsunuz? Doktor: “Bir küvete su dolduruyoruz. Sonra hastaya bir kaşık, bir fincan ve bir kova veriyoruz. Hangisi ile küveti boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz.” Doktor adama dönerek devam eder: “Siz ne yapardınız?” Adam: “Oooo! Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova, kaşık ve fincandan büyük.” Doktor cevap verir: “Hayır. Normal bir insan tıpayı çeker.” Nuray ÖZBAY
Celal Toraman Anadolu Lisesi Adına : Gazete Sahibi : Mehmet ARSLAN Sorumlu Öğretmen : Mehtap KÖNEN Teknik Sorumlular : Emirhan ERKAN, Alperen OKTAY, Elif AKINCI Tüm dilek ve şikayetleriniz için lütfen iletişime geçiniz. Tel : (266)412 00 40 Belgegeçer : 4120528 www.ctal.meb.k12.tr cetalgazete@hotmail.com facebook.com/cetalgazete twitter : @ctalyzarlık issuu.com/ctalteneffus
Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır.
BİLİM KUTUSU
Sayfa 5
ÖÇ
164 milyon yıl öncesine ait bitki fosili bulundu Çin Jeoloji Derneği tarafından yayımlanan 'Acta Geologica Sinica' dergisinde yer alan çalışmaya göre, fosilin yaklaşık 164 milyon yıl öncesine ait olduğu sanılıyor. Liaoning eyaletindeki Bohay Üniversitesi Paleontoloji Merkezi'nde görevli Prof. Dr. Han Gang ve ekibi tarafından bulunan 'Juraherba bodae' adlı bitki yaklaşık 4 santimetre uzunluğunda. Han, bitkinin kökü, sapı, yaprakları ve meyvesinin çok iyi korunduğu bilgisini paylaştı. Fosilin dünya üzerindeki en eski kapalı tohumlu bitkilerden birine ait olabileceğine dikkati çeken Han Gang, "Batılı botanikçiler, ilk kapalı tohumlu bitkilerin günümüzden 125 milyon yıl önce başlayıp, 65 milyon yıl önce sona erdiği kabul edilen Kretase Dönemi'nde ortaya çıktığına inanır. Bulduğumuz fosil, bu bitkilerin sanılandan 40 milyon yıl önce var olduğunu gösteriyor" dedi.
İlk Dijital Mars Haritası Yayımlandı İngiliz haritalama ajansı Ordnance Survey, şehir haritalarındaki tecrübesini bu kez Mars için bir adım öteye taşıdı. Survey, bilgisayar ile hazırlanan ilk Mars haritasını yayımladı. Harita, Mars yüzeyinin sadece yüzde 7’lik kısmını yani 10 milyon metrekarelik bir alanı kapsıyor. Bu rakamları daha da anlaşılabilir hale getirecek olursak Amerika’nın yarısı büyüklüğünde diyebiliriz.
Sadece bir an için benliğinden ayrıl. Bir an için başka biri olduğunu düşün. Fazla hoşuna gitmeyecek. Çıkmak isteyip çıkamayacaksın da. Her şey eski seni özlemen için. Günlük takıntılarından utanıp tekrar onlara sahip olmak adına dinine geri döneceksin. Belki de hiç çıkmadın. Zaten işe de yaramaz. Yapayalnızsın. Sesinden başka hiçbir şeyin yok. Başka birisi oldun. İlk başta küçük bir mutluluk sahibi olmuş olabilirsin ama bir yerden bir çığlık duydun. Çevrede kimse yok. Sen bile. Kendi içine baktın, o denli bir karanlığa hiç şahit olmamıştın. Çıktın. Sen öyle sandın. Birisi piyano çalmaya başlıyor. Tuşları parmakların. Hayal gördüğünü düşündün. Belki. Beynini kontrol etmek istedin; ters dönerdi çoğu zaman. Düz olduğunda dünya iyice çekilmez bir hâl alırdı. Teninde bir karıncalanma. Bir el. Tam arkanda. Havanın her kararışında. Bakmak istiyorsun; o kadar cesaretin yok. Anlamadığın bir şeyler fısıldıyor. Merak etme, gün geçtikçe anlayacaksın. Senin gece uyurlardan olman gece uyumayanları bağlamayacak. Zamanla çoğalıyorlar. Hepsi seni izliyor. Milyonlarca fısıldaşmalar. Artık hepsini anlıyorsun. Anlamamayı yeğlerdin. Artık gündüzleri de geliyorlar. Beyninde hep bir tantana. Hayattan kopuyorsun. Karanlığın uyuyor, uyansa belki uyuyabileceksin. Hayır. Sen kalabalıklaştıkça herkesten uzaklaşıyorsun. Artık dünyadan gelen hiçbir şeyi anlamıyorsun. Zaten o da seni görmüyor. Kâbus değil. Keşke öyle olsaydı. Acı çekmeye başlıyorsun. İşkence etmeye başlıyorlar. Ruhun paramparça. İlk ölümün gerçekleşiyor. Dışarıdan sana bakanlar hiçbir farklılık göremiyorlar. Mükemmel kamuflaj. Kimseye göstermiyorsun. Belki sadece birine? O da gidecek. Önden sen terk ediyorsun. Artık eksik ve çok fazla kişisin. Daha da yalnız. Fakat bu sefer el çizgilerin de var; geçmişi simgeleyen. Keşke bari onlara sarılabilseydin. GRİ
ATATÜRK KÖŞESİ “Diğer kolumu dost eli olarak uzatmak için geldim.”
Kraterlerin çok derin veya yüksek olması, ayrıca yüzeyde bulunan kumullardaki renk geçişleri çok hafif olduğu için haritadaki en zor kısmın, bu detaylar olduğu vurgulandı. Mars topoğrafyasının Dünya'nınki ile oldukça farklı olduğunu düşünürsek yapılan işin zorluğunu daha iyi kavrayabiliriz. Bu yüzden gelecekte daha ayrıntılı haritalar beklemek, bizler için sürpriz olmayacağa benziyor. Derleyen: Başak ULAŞ
Kaynak: http://www.fizikist.com
KİTAP TANITIMI Paralama Defteri'nin yaratıcısı Keri Smith bu sefer de dengenizi kaybetmenizi, bile bile hata yapmanın keyfine varmanızı istiyor! Hayatın boyunca dağınıklıktan kaçınman söylendi; her şeyi kontrol altında tutman, çizgilerin içini boyaman, mükemmeli araman ve her ne olursa olsun leke bırakacak şeylerden uzak durman. Bu kitap sana öğrendiklerinin tam tersini yapmanı tavsiye ediyor. Kişisel şamata odanda olduğunu farz et; kendini bırakabileceğin, pislik yapabileceğin, içini dökebileceğin, "gerçek dünya"da yapmana izin verilmeyen her şeyi yapabileceğin bir alanda. Şimdi, dağıtma zamanı! Unutmaman gereken kurallar: 1. Güzel bir şey yapmaya çalışma. 2. Çok fazla düşünme. ("Yanlış" diye bir şey yoktur.) 3. Her koşulda dağıtmaya devam et. İrem BECERİK
SİDİKLİ MEŞE Okulumuz 12-B sınıfı öğrencilerinden Esra Yükselen ve Özge Çelebi Doesef'in (Doğanata Eğitim Bilim Mühendislik Enerji Proje Fuarı) düzenlediği yarışmada ön elemeyi geçerek İzmir'de yapılacak bilim fuarına gitmeye hak kazandılar. Projeleri ise "Sidikli Meşe"! Sidikli Meşe yanarken şu çıkaran bir meşe türü olduğu için proje de bu ağaçların dikimini arttırıp orman yangınlarını minimuma indirmeyi amaçlamaktadır. Arkadaşlarımızı tebrik eder, başarılar dileriz. Esra YÜKSELEN
5 Haziran 1930 günü. Çankaya'daki Ordu Köşkü’ne; Çanakkale Savaşları’nda bir kolunu kaybeden Fransız Generali Gourud, Mustafa Kemal'in özel konuğu olarak kabul edilir. Fransız Generali Gourud, ilk karşılaşmada kalan tek kolunu Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya uzatarak der ki: -Bir kolumu Türklere karşı, Çanakkale'de savaşırken kaybettim. Bugün diğer kolumu bir dost eli olarak uzatmak için geldim! Mustafa Kemal Paşa, bu güzel jest ve sözlerden çok duygulanır, konuğu ile ilgilenerek uzun bir sohbette bulunur. Konuk, köşkten ayrılırken basın mensuplarına izlenimlerini kısaca şöyle açıklar: -Bugün liderinizle iki saat kadar görüşmek mutluluğuna kavuştum. Çanakkale Savaşı’na gelince, Türklerle savaşmış olmam, çok mert bir ulusu yakından tanımamın, sevmemin ve onlara saygı duymamın bir nedeni oldu!... Başak ULAŞ
BÜYÜYÜNCE NE OLACAKSIN? Beş yaşımızdayken bize büyüyünce ne olacağımızı sorarlardı. Cevaplarımız; astronot, başkan veya benim için prenses olurdu. On yaşına geldiğimizde tekrar sorarlardı. Cevaplarımız; rock yıldızı, kovboy veya benim için altın madalyalı sporcu olurdu. Ama şimdi büyüdüğümüze göre bizden ciddi bir cevap bekliyorlar. Peki ya buna ne dersiniz? Kim bilir? Bu zor ve hızlıca karar vermenin zamanı değil. Bu hata yapma zamanı. Yanlış trene binmenin ve bir yerlerde mahsur kalmanın, defalarca âşık olmanın, felsefe üzerine branşlaşmanın zamanı. Çünkü felsefe üzerine kariyer yapmanızın imkânı yok. Fikrinizi değiştirin ve sonra tekrar değiştirin. Çünkü hiçbir şey kalıcı değildir. Yani yapabileceğiniz kadar hata yapın. Böylece bir gün biri bize ne olmak istediğimizi sorduğunda, tahmin etmek zorunda kalmayacağız. Bileceğiz. (ALACAKARANLIK -Jessica'nın mezuniyet konuşması) Yağmur Sude KARPAT
Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır.
DİRİLİŞ (The Revenant) FİLM TANITIMI Alejandro G. Iñárritu'nun yönettiği, 2016 yılında vizyona giren biyografik western gerilim filmi. Senaryo Michael Punke'nin 2002'de yayınlanan aynı adlı romanından uyarlanarak yönetmen ve senarist Mark L. Smith tarafından yazılmıştır. Filmde sınır sakini Hugh Glass'ın (1780–1833) hayatından esinlenilmiştir. Filmde Leonardo DiCaprio, Tom Hardy, Will Poulter, ve Domhnall Gleeson gibi yıldız oyuncular rol alıyor. Hugh Glass kürkleri için hayvanları avlayan bir kuruluş için çalışan deneyimli bir tuzakçıdır. Fakat avlandıkları bölgelerde kendilerinden başka hem yerli Kızılderililer hem de Fransız birlikleri kol gezmektedir. Bir av ertesinde bir boz ayı tarafından ölümcül bir biçimde yaralanan Glass'ı, yavaşlamamak adına ekibi ölüme terk eder. Fakat bölgeyi herkesten iyi bilen avcı Glass hayata tutunur ve yavaş da olsa yaraları iyileşir. Zira yaşama tutunması için oldukça geçerli bir sebebi vardır... Oscar ödüllü yönetmen Alejandro G. Iñárritu efsanevi Hugh Glass’i Diriliş filmiyle ile beyazperdeye taşıyor. 19. Yüzyıl Amerika sınırında yaşanan destansı hayatta kalma mücadelesini konu alan Diriliş, seyirciyi 1823 Amerika’sının benzersiz güzelliğine, gizemine ve tehlikesine çekiyor. Film sadece hayatın değil, onurun, adaletin, inancın, yuvanın ve ailenin içgüdüsünü keşfediyor. 88. Akademi Ödülleri'nde 12 adaylıkla en fazla adaylık elde eden film olan Diriliş, bu adaylıklardan En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Yönetmen ve En İyi Görüntü Yönetmeni ödüllerini kazandı. 73. Altın Küre Ödülleri'nde kazandığı Drama Dalında En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Erkek Oyuncu ödülleriyle en fazla ödül kazanan film olurken, 69. BAFTA Ödülleri'nde kazandığı 5 ödülle gene en fazla ödül kazanan film oldu. Özgenur GÖKDOĞAN
MÜZİK DÜNYASI Gennady Tkachenko-Papizh
Aktör Gennady Tkachenko-Papizh 1964’te Petropavlovsk Rusya’da doğdu. Sanatçı, Kiev’de konuşma sanatı, sirk sanatları gibi konularda ve St. Petersburg’da tiyatro sanatı konusunda eğitimi aldı. Kendisini St. Petersburg’un en çeşitli yeteneklere sahip sanatçısı, Ukrayna’nın Süper Yetenek’li ünvanları gibi unvan ve ödüllere sahip. Aslında onu müzisyen bir kimlikle tanıtabileceğimizi sanmıyorum. Fakat onu müzik köşemize getiren şey onun eşsiz müzikal yeteneği. Daha geçen günlerde tesadüfen karşılaştığım bir videosunu devamında yüzlerce kez izlemişimdir,
çünkü kendisi doğa sesleri çıkarıyor. Uçuşan böceklerin kanatlarından hafifçe esen rüzgarın esintisine kadar çeşitli sesleri kendi ilginç tarzıyla taklit ediyor. Aralarda da sesini yükseltiyor, bir şeyler anlatıyor ki ona göre bu doğa ananın bize anlattıkları. Dinlerken gözlerinizi kapattığınızda başka bir gezegende dolaşıyormuş gibi hissediyorsunuz. Fakat sanatçının bu orijinal tarzı ve ilgi çekici yorumuna rağmen kendine ait bir kaydı yok. Ne yazık ki onu sadece katıldığı yetenek programlarına ait kayıtlarda görebilmeniz mümkün. Nuray KILIÇ
ÇEVRİMDIŞI İSTANBUL DERGİ TANITIMI Yeni bir edebiyat dergisi olan Çevrimdışı İstanbul Mart 2016’da yayımlanan ilk sayısıyla edebiyatseverler ile buluştu. “Uzun zamandır kendimizi hiçbir edebiyat dergisine ait hissetmiyoruz. Hatta kendimizi edebiyat ortamında da görmüyoruz. Ne gençler bizi yeterince genç buluyor ne ustalar kendilerince usta” dedikten sonra “Çevrimdışı olduğumuzu düşünüyoruz” diye yola çıktılar ve Çevrimdışı İstanbul dergisi ortaya çıktı. Derginin yazar kadrosunda Efe Duyan, Gonca Özmen, Gökçenur Ç., Kadir Aydemir, Selahattin Yolgiden gibi isimler var. Dergi iki aylık periyodlar ile çıkacak. Bakalım bu dergi kendisine edebiyat dünyasında kalıcı bir yer bulabilecek mi? Hacer YILMAZ
Sayfa 6
FARELER VE İNSANLAR JOHN STEİNBECK Kitap esas olarak hayatlarını birlikte sürdüren iki gezici toprak işçisinin çalışmak için gittikleri bir çiftlikte yaşadıklarını konu almaktadır. Ancak Steinbeck kaleme aldığı satırlarda bizlere yalnızca iki yakın arkadaşın yaşadıklarını anlatmamış, onların kurduğu hayaller uğruna yaşadıkları hayatı, bu hayatın içinde geliştirdikleri dostluğu da tam bir tasvirle aktarmıştır. Lennie ve George; iki arkadaş Salinas Nehri'nin kıyısında çiftlik çiftlik gezinirken biz de o günün Amerika'sında kısa soluklu ancak etkileyici bir seyahate çıkıyoruz. George ve Lennie, çiftliklerde yaşayan toprak işçileridir. Ancak onlar kendilerini, kazandıkları parayı kumar oynayarak yahut çeşitli hovardalıklar yaparak harcayan diğer toprak işçilerinden farklı görürler. Çünkü onların hayallerinde bir çiftlik alıp, çeşitli hayvanlar besleyerek kendi topraklarında çalışmak yatmaktadır. Bugüne kadar gittikleri bütün çiftliklerden; korkunç bir fiziksel güce sahip olduğu halde onu kontrol edemeyecek kadar çocukça bir akla sahip olan Lennie'nin sürekli başını belaya sokmasından dolayı kovulmuşlardır. Can dostu George ise onun tam tersi özelliklere sahip; biraz kurnaz ve hayalleri çok olan bir karakterdir. Ancak sürekli, kendi başına hayatını idame ettiremeyen Lennie'yi kollamak zorunda olduğu için hayallerini gerçekleştirememiştir. En son uğradıkları çiftlikte -hikâyenin geçtiği asıl mekan- George, Lennie'nin başını belaya sokmaması için onu hiç yalnız bırakmamıştır. Birbirini takip eden bir örnek olayların yaşandığı günler geride kalmış, kimsenin önceden tahmin edemeyeceği olayların yaşandığı ve hikâyenin düğümlendiği gün gelmiştir. O gün herkes dışarıda oyun oynarken, yumuşak şeylere dokunma hastalığı olan Lennie, az sonra başını bu yüzden büyük bir derde sokacağından bihaber ahırda yalnız başına durmaktadır. Lennie bu defa başını öyle büyük bir belaya sokmuştur ki George'un çırpınışları bile onu kurtarmaya yetmeyecektir. Fakat dostluklarının son deminde onun için büyük bir vebali sırtlanmaya hazırlanıyordur. Elif AKINCI
HARPER LEE YAZAR TANITMI ABD'nin Alabama eyaletine bağlı Monroeville kasabasında 28 Nisan 1926'da dünyaya gelen Lee Huntington Koleji'nde okudu ve Alabama Üniversiteleri'nde eğitimini tamamladı. 1949 yılında New York'a taşınan Lee bir yandan hikâyelerini yazarken bir yandan da ünlü bir hava yolunun rezervasyon görevlisi olarak çalıştı. Yazarlık hayatına ise birkaç kısa hikâye yazarak başlayan Lee 1960 yılında "Bülbülü Öldürmek" adlı ünlü romanını yazdı. İlerleyen zamanlarda ona Pulitzer Ödülü'nü kazandıracak olan bu romanını J.B. Lippincott Company'e gönderdiğinde kitap geri çevrildi ve tekrar yazması istendi. Tekrar elden geçirilerek basılan kitap yayımlandı ve çok ses getirdi. 1962 yılında romanın film uyarlaması çekildi ve tüm zamanların kültleri arasında yer aldı. Harper Lee'nin bu ünlü romanı ona 1961 yılında Pulitzer Ödülü'nü getirdi ve bir yıl sonra Gregory Peck'in başrolünü oynadığı film uyarlaması da Oscar ödülüne layık görüldü. Bugüne dek 40 milyondan fazla satan roman, Baileys Kadın Yazarlar Kurmaca Ödülü'nün düzenlediği ankette, kadın bir yazar tarafından yazılmış en etkili roman seçilmiştir. Bu romanın böylesine büyük başarı sağlamasının nedeni, olayların çocuk ruhuna ve hayal gücüne uygun bir şekilde değerlendirilmesiydi. Amerikalı yazarın elli beş yıl sonra, geçen yıl yayımlanan "Go Set A Watchman" adlı ikinci ve son kitabı Türkçe'ye "Tespih Ağacının Gölgesinde" olarak çevrildi. Bu kitabı ise Bülbülü Öldürmek adlı romanının devamı niteliğindedir. Hayatını büyük başarılarla dolduran Harper Lee 2007 yılında felç geçirmişti. Geçtiğimiz ay 19 Şubat gününde, doğup büyüdüğü yer olan Alabama da hayata gözlerini yumdu. Aramızdan bir yıldızın daha kayıp gitmesinin burukluğunu yaşıyor olsak bile, edebiyat dünyasına bıraktığı miraslarla Harper Lee ilelebet adından söz ettirecektir. İrem DEMİRCİ
Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır.
Sayfa 7
İÇİMİZDEN BİRİLERİ
Elif Nur
98 Nisanı’nın en güneşli bahar sabahında, Burhaniye’de doğmuş. Efsanelere göre güneş parıl parıl parlamış, kuşlar cıvıl cıvıl cıvıldamış. Ertesi günse fırtına kopmuş, bahar havası yerini kış kıyametine bırakmış. 3 buçuk 4 yaşına kadar konuşmadan yaşamış. Doktorun sebep gösterdiği tek şey de şımarıklık olmuş. Konuşmaya başlayınca da gerektiği kadar konuşmuş?!? İlkokul ve ortaokulu Nadir Tolun’da okuyup bitirmiş. Ortaokul öğretmenlerinden hala daha kopamadığını, sık sık görüştüğünü söylüyor. Bilgisayarla 2 yaşında tanışan arkadaşımız, ilk zamanlar etrafında gördüğü sembolleri paintte çizmekle başlamış. Yaşı ilerledikçe painti de photoshopa terfi ettirmiş. 2012’de Ctal Ailesi’ne katılır katılmaz bilgisayar odasında bulmuş kendisini. Önce gazetenin teknik ekibine katılmış, sonraları okulumuz tiyatro oyunlarının teknik ekibinde de tecrübe edinmiş. Zaman zaman teknolojik aletler yüzünden kafayı bozup atarlansa da teknolojinin dolaylarından uzak kalamadığını söylüyor. Bu çalışmalarının yanı sıra YouTube'da her gün özenle takip ettiği vloggerlara gönülden bağlı. (Yıllar sonra onu da YouTube’dan izleyebilecekmişiz dediğine göre!) 2014’te, doğduğundan beri çok az kesilmiş olan saçlarını kestirdikten sonra, bunun hayatında aldığı en güzel karar olduğunu ve bir daha asla ve kât’a uzatmayı düşünmüyormuş. Küçük yaşlarda başlayan çorap sevgisi hala daha devam ediyor. Günümüzde de yüzden fazla çorabın bir arada olduğu bir çorap koleksiyonu varmış. İngilizceye özel ilgi duyan Elliot, bunun sebebini yabancı dizileri takip etmesine bağlıyor. Bu maratonlara yaklaşık 6 yıl önce Doctor Who ile başlamış. Sonraları Sherlock, Shameless, Awkward, HIMYM ile devam etmiş bu sevdası. “11. Doktor’un ve Carl Gallagher'ın yeri bende ayrıdır” diyor. Severek dinlediği tek müzik grubunun Sevenfold olduğunu söylüyor. Bununla beraber MaHŞeR RaP’i de takip ediyormuş. Tabi ki en sevdiği müzik de yine Sevenfold'dan "St. James." Bazı derslere olan bağının konularla alakası olmadığını, anlatan öğretmene bağlı olduğunu söylüyor. Hayatında büyük yer tutan öğretmenlerine, kendisini anladığını hissettiği için "Bugün benim ben olmamı sağlayan insanlar" diyerek, özel teşekkür ediyor. Onu bazen kafasında “kapşonu”, paçaları çorapların içinde, kâh koridorlarda otururken kâh bir sınıfa girip bakınırken ya da kendi kendine söylenirken görebilirsiniz. Hayat felsefesini benimsediği Roman Atwood’dan bir alıntıyla bitirmek istiyor: “Do what you have to do, so you can do what you want to do.” Tercümesi de: “Önce yapman gerekeni yap ki, sonra yapmak istediğini gönül rahatlığıyla yapabilesin.”
Eda 1998’in Şubat ayında, ülkenin sol üst köşesinde Kırklareli’nde dünyaya gelen Eda, 3 yaşında ülkenin en sağına, Kars’a taşındı. Asker bir babanın kızı oluşu hem gezmesine hem de bir sürü farklı insan tanımasına sebep oldu. Bebekliğinde tombiş olan arkadaşımızın bir ablası var ve annesi ev hanımı. Hiperaktif ve eve sığamayan bir çocukmuş Eda. Bu yüzden annesi lojmandaki tiyatro ekibine sokmuş rica minnet. Henüz 3 yaşındayken sahneye çıkmış, patates çuvalı giydiği ilk sahnesini unutmuyormuş. İkinci oyununda ilk repliğini kullanmış: “Anne çişim geldi!” :) İleri emeklemeden yürümeye başlayan arkadaşımız mor, siyah ve turkuazı seviyor ve yakınları tarafından küçük yaşlardan beri inadıyla tanınıyor. Aslen Gömeçli kendisi, 5 yaşında Afyon’a taşınıyor ve anasınıfına başlıyor. Daha ilk günden başkan seçilen Eda (sadece 11. Sınıfta fire vermiş.) 12 yıldır sınıf başkanlığı yapıyor. Anasınıfını ve ilkokulunu Kazım Özer İlköğretim Okulunda okuyan arkadaşımız 4 yıl okul korosunda yer almış. “Bilinçli bir ilkokul öğretmeni hayattaki büyük şanslardan” diyor. Öğretmeninin yönlendirmesiyle bilim sanat merkezi sınavlarını kazanıyor ve BİLSEM aracılığıyla 2010 yılında TÜBİTAK’ın düzenlediği 10 günlük bir robot kampına Ankara’ya gidiyor. On gün sonunda üç robotla dönüyor eve ve başlıyor mekatronik mühendisliği hayalleri kurmaya. Robot fikrine çok uzak değilmiş Eda bu kampa giderken. Çünkü Afyon’a ilk gittikleri sene TEGV ile tanışmış. Başlarda tiyatro ekibinde yer alsa da sonrasında FLL (First Lego Ligi)’ne katılmış. Dünya çapında olan bu yarışmadan 3 senenin ikisinden 3 ödülle dönmüşler. Liseye de Afyon Kocatepe Anadolu Lisesi’nde başlıyor. Ailesinin memlekete taşınma kararı ile okulumuza geliyor. Güzel bir başlangıç yapıyor, güzel dostlar buluyor (bkz: Elliot) ve çocuksu küslükler atlatıyor hepimiz gibi. 10. Sınıfta sayısal olan arkadaşımız 11. Sınıfta asıl yapmak istediği şeyi keşfediyor ve eşit ağırlığa geçiyor. Her gün yeniden mutlu oluyor bu seçimi için ve her gün yeniden minnet duyuyor bu farkındalığı sağlayan sihirli değneğine. Okulumuza gelir gelmez tiyatroya giriyor, ilk senenin o sarsıntılı alışma döneminde tiyatro çalışmaları Eda’yı mutlu eden tek şeymiş. Ve ikinci sınıftan beri şiir yazan arkadaşımız yaratıcı yazarlık ekibinde de bir süre yer almış. Ayrıca ilk senesinde Almanya ekibine katılarak 10. Sınıfta bir Almanya ziyareti yapıp, 11. Sınıfta Alman arkadaşını evinde ağırlamış. Daha şimdiden birkaç kişinin telefon rehberinde “annem” diye kayıtlı Eda. Arkadaşları Eda’yı anaç taraflarıyla, neşesiyle, deli dolu halleri, yüksek sesli konuşmaları ve mantığıyla tanımış. Psikolog olmak isteyen arkadaşımız “Yılda bir kere çiçek verir kaktüs. Bu süreçte sabır ve düzenli bakım ister. Yeterli sabrım olmadı sanırım hiç. Bu yüzden bu seneye kadar, çiçek vermeyeceğini sandığım için ilgisiz bırakıp öldürdüğüm bir kaktüstü matematik.” diyor. Yıldızları hiç barışmamış ama inadıyla şu an matematiği hayatına kazandırmış durumdaymış. Jimnastiğe de gitmiş Eda. Dans etmeyi de denemiş, resim yapmayı da… Her telden çalmış anlayacağınız. Belki de bu yüzden çıkan her farklı sese kulak verebilen biri olmuş. Eda huzuru ve yağmuru hissetmeye bayılıyormuş. Minicik şeyler onu çok mutlu ediyormuş. Eda şiiri, şiir okuyanları; bebeklere gülümseyenleri, türkü dinleyenleri, köpekleri sevenleri, birini sevmek için sebep aramayanları, güzel sohbetleri olan insanları... Papatyaları ve yaşamayı seviyormuş. “Uyandığımız her yeni gün bir armağan, sevecek çok şey, sevmeye çok sebep var” diyor. Ve son olarak ısrarla söylememi istedi ki; kapısı, iyi niyetle gelen herkese her zaman açıkmış. Elifnur ÇETİN & Eda BOZDEMİR
ŞEHİTLERİMİZE
Bir insanı uğurlamak; dingin bir gecenin ufkunda yıldızlara ulaşmayı istemek, parlayan her şeye hayranlıkla bakmak ve hiçbir zaman onlar gibi olamamaktan korkmak gibi. Dünyadaki tüm güzellikler kalbine ağır geldiği, dayanamayacağını hissettiğin o an gibi. Aldığın her nefesin seni yaşattığını bilmek gibi. Büyük kırmızı bir balon gibi. İnanılmaz bir mutluluk ama gidecek korkusu. Bir şehidi uğurlamak; fazla yaş, az söz ile. Denizde boğulmak gibi. İçine akan tuzlu suyun ciğerlerine dolmasını engellemeye çalışmak gibi. Huzur dolu bir akşamın sabahına kasvetle uyanmak, akşamdan kalanları geri getirmeye çalışmak gibi. Kalp yorulunca terin gözden akması gibi. Ve sürekli bu yazıları yazmaktan yorulan kalemin kan akıtması gibi. Ruhunuz şad olsun, bu son olsun. Sude ÖZBERKSOY
ANONİM BİR YAZI Hayatımın şu ana kadarki en zor 4 yılını geçirdiğim bu büyük evden ayrılma vaktim geldi. Kapıdan çıkmadan hemen önce, küçüklerime birkaç şey bırakmak istiyorum. Kendinizi kaybolmuş hissedeceksiniz. Kontrolünüzü kaybedeceksiniz. Elinizden geleni yaptığınız halde bir şeyler olmamaya devam edecek. Hayat denen olay her ne kadar boş gelse de, bir gün yaptığınız her şey anlam bulacak. Bu sahip olduğunuz 4 yıl, önceki 15 yılınızda kazandığınız çoğu şeyi yeniden yaparken üzerine koyacağınız yıl. İçinizde karanlığa düştüğünüz her seferde, çıkarken yeni bir şey öğreneceksiniz. Sizi siz yapan her şey, yavaş yavaş gerçekleşiyor. En büyük yardımcınız; sabır. Sabretmeyi ve sevmeyi bilin. Sabır, iti bastırıp süper egoyu geliştirir. Sevgi, her şeyi değiştirir. Olaylara her yönden bakmayı, mantıklı yaklaşmayı öğrenin, öğreneceksiniz de! Biri size vurursa, kavga çıkarmak yerine düşünün. Bu insan bunu yaptıysa bir derdi vardır değil mi? Oturun konuşun. Her türlü düşünün. Uzlaşmaya varın. Ha, anlamadı mı? Bir tane de siz vurun (!) Dört yıldır mükemmel arkadaşlıklarım oldu. Arkadaşım olamayanlar da oldu. Nefret veya kin hiçbir zaman çözüm değil. Kin duyuyorsa bir insan size, varsın duysun. Siz yine de sevin, sevmeseniz de nefret etmeyin. Çünkü hiç bir şekilde inkar edemezsiniz onun öğrettiklerini. Sizi her gördüğünde içinden/dışından küfürler savururken siz gülün, gülmek en büyük kalkandır hayatta. Kendi enerjisi dönüp tekrar kendini bulur. Belki bugün değil, yarın değil ama bir gün, kendini bulur. Elinizden geldiğince, bulabildiğiniz her türlü ortama girin. Herkesle merhabanız olsun. Sizi eğiten en önemli şeyler, farklı insanları tanımak. Tanıdıkça farklı bakış açıları geliştirin. Her gördüğünüzden bir şeyler öğrenin. Devlet okulundan mezun olamasanız da, hayat okulundan mezun olun. Benim adım Henry. Arkadaşlar öyle der. Sağlıcakla kalın, kendinize iyi bakın! HENRY
Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır.
UÇAN HALI İspanya'nın Cordoba şehrinde sonradan kiliseye ç e v r i l m i ş o l a n c a m i d i r. Endülüs Emevilerinin başkenti Kurtuba'da 600 cami vardır. Bu camilerin en anıtsal ve ihtişamlısı Kurtuba Camii'dir. Vadil-Kebir nehri kenarındaki caminin temelini 786'da I. Abdurrahman atmıştır.Camii dünyanın en büyük ve en eski camilerinden biridir. Caminin yapımı bir yılda tamamlanmıştır. İlk yapıldığındaki büyüklüğü 75 metre eninde ve 100 metre boyundaydı. II.Abdurrahman ve II. Hakem, camiye çeşitli eklemeler daha yaparak camiyi büyütmüşlerdir. Bu ilaveler ilk şekli bozmadan, aynı üslupta yapılmıştır. Dünyadaki en fazla sütuna sahip olan mabet, Kurtuba Camii'dir. Kurtuba Camii'nin en güzel kısmı mihrabı ve minberidir. Mihrap at nalı şeklindedir. Mihrap kemerinin dayandığı sütunlar eşsiz güzelliktedir. Caminin dış süsleri çok zarar görmüş olmasına rağmen iç süsleri hala göz kamaştırıcıdır. Mabedin bir diğer özelliği de kemerlerin iki katlı olmasıdır ve bu özellik yalnız bu camide bulunmaktadır. Kurtuba Camii, 1236'da katedrale çevrilmiştir. 1523'te çeşitli ilaveler yapılmıştır, fakat bu arada orta kısımlardan 63 adet sütun kaldırılmıştır. Bu eserdeki mimari özellik, kendisinden sonraki pek çok esere örnek olmuştur. Ahmet ÇİTKÖYLÜ
AYVALIK GEZİSİ
Bu yılki Dil ve Anlatım konularımızdan biri de Gezi Yazısı. Mehtap Hocamız bizim gezi planı hazırlamamızı istedi. Sınıfta seçilen grubun gezi planı uygulanacaktı. 12 Mart Cumartesi günü saat sekiz buçukta okulun önünden otobüsümüz hareket etti. Kısa bir otobüs yolculuğunun ardından Cunda'ya vardık. Sabah kahvaltımızı Cunda Taş Kahve'de yaptık . Ardından Taksiyarhis Kilisesindeki Rahmi Koç müzesini ziyaret ettik. Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı'nda mola verdikten sonra Ayvalık 'a geri döndük. Feyza HEPÇİLİNGİRLER kütüphanesini ve Zeytinyağı müzesini gezdik . Ayvalık'ın dar sokaklarını da gezdikten sonra Ayvalık merkezdeki Taksiyarhis Kilisesi'ne gittik. Tostçular çarşısında tostumuzu yedik. Şeytan Sofrası'na gitmeden olur mu? Şeytan sofrasına güneşi batırmaya gittik fakat bulutlar buna engel oldu. Biz de eşsiz manzara karşısında bol bol fotoğraf çektirdik. Eve dönüş yolunda Çamlık'ta kahvelerimizi de içtikten sonra Artık veda zamanı geldi. Otobüsümüze binip Burhaniye'nin yolunu tuttuk. Çok eğlenceli bir otobüs yolculuğunun ardından okulun önünde gezimiz son buldu. Mehtap Hocamıza bu eğlenceli gezi için teşekkür ediyoruz. Nuray ÖZBAY & Beste TAŞ
AYIN ÖĞRENCİLERİ
ŞUBAT AYININ ÖĞRENCİLERİ OLARAK; OKULUMUZ BALIKESİR İL BİRİNCİLİĞİNETAŞIYARAK, BÖLGE MÜSABAKALARINA KATILMAYA HAK KAZANAN ERKEK BASKETBOL TAKIMIMIZ SEÇİLMİŞTİR. KUTLUYORUZ. TARIK FURKAN MANYAS, MUSTAFA GÜNGÖRDÜ, FEHMİ ANIL GÖKTAŞ, AHMET BURAK SOLAK, ONUR KAAN SÜMBELLİ, ARDA BAHAR, UMUT ULAŞ DEMİR, ENGİN CAN ÖZTÜRK, AHMET TOPALOĞLU