MiLLi EGEMENLiK YOLUNDA... Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır. Nisan 2016 Sayı:93
EGEMENLİK UĞRUNDA 96. YIL! Bağımsızlık uğruna canını hiçe sayan kahramanlar bu uğurda bedenlerini toprağa, ruhlarını cennete uğurladılar. Her bir karış toprakta bir can, bir kahraman, bir destan yatıyor. Bu kahramanları yüreklendiren, onlara önder olan lider ise Türkiye'nin kalbi Ankara'da yatıyor. Bir Türk esir olamaz, bir Türk köle olamaz ve bir Türk hiçbir koşulda hiçbir devletin sömürgesi olamaz diyerek yola çıktılar. Tek amaçları vardı ”Ulusal egemenlik!” Mustafa Kemal ”Milli egemenlik uğrunda canımı vermek benim için vicdan ve namus borcu olsun!” diyerek bu yoldaki kararlığını ortaya koydu. İşte bu özel günde ulus, egemen oldu. Mustafa Kemal Atatürk de toplumun en güvendiği ve en sevdiği kesim olan çocuklara bu günü emanet etti. Çünkü bu bayrama en yakışır gülümseme onların gülümsemesiydi. Egemenlik kavramına sahip çıkıp koruyacaklarına inandı. Hadi sen de içindeki çocuğun eline Türk bayrağını ver ve çekinmeden, korkmadan çıkıp sokaklarda bunu kutla. Kaç yaşında olursan ol sahip çık bu emanete. Çünkü bu uğurda canlarını verenler arasında çocuklar da vardı. Onlar için de çıkıp sokaklarda kutla bu bayramı. Şehit düşüp hiç 23 Nisan'ı kutlayamayan çocuklar için de kutla. Nuray ÖZBAY
Küçük hanımlar, küçük beyler... Sizler hepiniz, geleceğin bir gülü, yıldızı, bir bahtının aydınlığısınız. Memleketi asıl aydınlığa gark edecek sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz; kızlar, çocuklar!
İZMİR KİTAP FUARI 23 Nisan Cumartesi günü yaklaşık yüz yirmi kişilik bir ekiple düştük İzmir yollarına. İlk durağımız bazılarımızın aylarca hayalini kurup kitap almak, bazılarımızınsa birçok yazarı görmek ve kitap imzalatmak için beklediği Kitap Fuarıydı. Kitap okumayan bir insan olsanız bile o atmosferi yaşamanız gerektiğini düşünüyorum. Neredeyse hepimiz ellerimizde irili ufaklı torbalarla çıktık fuardan. Yeniden otobüsteki yerlerimizi alıp Forum Bornova'ya gittik, burada kısa bir yemek molası verdik. Yaklaşık iki saatlik koşuşturmamızdan sonra Sahne Tozu Tiyatrosu'nun yollarını tuttuk. "Oyunlar Karıştı" adlı oldukça karışık bir oyunla gecemize ve gezimize son verdik. Geziyi düzenlerken emeği geçen bütün öğretmenlerimize sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Elif AKINCI
Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Sayfa 2
Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır.
ASKERLERİMİZE MEKTUP
Okulumuzda çeşitli sınıflardan arkadaşlarımızla Güneydoğu'daki güvenlik güçlerimize destek olmak amacıyla mektup yazdık. İçimizden geçen en samimi duygularımızı onlara anlattık. Ülkemizin güvenliği için canlarını ortaya koyan Mehmetçiklere minnettarlığımızı dile getirdik.
Nuray ÖZBAY & İrem BECERİK
BİR ÖYKÜ YAZMANIN İNSANA HAYAT HAKKINDA ÖĞRETTİĞİ BENZERSİZ ŞEYLER 1. Hikaye yazma işinin eşi benzeri olmayan bir meditasyon olduğunu fark edersiniz. 2. Yalnızlığınızı gidermek için insanlara değil, yalnızca bir kalem ve bir kâğıda ihtiyacınız olduğunu görürsünüz. 3. Hayat fazla sıkıcı göründüğünde her zaman kaçabileceğiniz başka bir dünyanın var olduğunu bilirsiniz. 4. İnsanları çok daha fazla gözlemlemeye, neyi neden yaptıklarını ya da söylediklerini çok daha iyi anlamaya başlarsınız. 5. Ve bu da daha anlayışlı bir insan olmanızı sağlar, içinizde insanları daha yakından tanıma isteği uyandırır, iletişim becerinizi artırır. 6. İçinizdeki duygu ve düşünceleri kâğıda dökmenin bir insana anlatmaktan çok daha rahatlatıcı olduğunu fark edersiniz. 7. Yarattığınız dünyada gerçekleşen her şeyin sizin kontrolünüzde olması, kendinize olan güveninizi artırır. 8. Sizden başka kimse okumasa bile, vaktinizi ve emeğinizi verdiğiniz şeyin sonuçlarını görmek mutlu olmanıza sebep olur. 9. Yazdıklarınızı okumak, bu süreç içerisinde ne kadar değiştiğinizi görüp şaşırmanıza sebep olur. 10. Yarattığınız karakterleri zaman içinde kendiniz kadar iyi tanır, herkesin hayata kendine ait küçük bir pencereden bakmakta olduğunu fark edersiniz. 11. Kendinizi ifade etmek konusunda ustalaşırsınız. Duygu ve düşüncelerinizi en uygun kelimelerle ifade etme yeteneği kazanırsınız. 12. Ve yaşamın da bir hikâye olduğunu; bir başkarakter olarak bunu değiştirebilecek gücün de yalnızca sizin elinizde bulunduğunu anlarsınız. Hazırlayan: Nuray ÖZBAY
“E”Yİ GÖLGELERE SAKLAYAN YAZAR: GEORGES PEREC Georges Perec, 7 Mart 1936'da Paris'te doğdu. Aslen Polonyalı ve Yahudi kökenli olan aile 1920 yılında Fransa'ya göç etti. Babası II. Dünya Savaşı sırasında Fransız ordusunda askerdi. Babasını savaş sırasında, annesini ise Auschwitz'te Nazi soykırımında kaybetti. Sorbonne Üniversitesi'nde tarih ve sosyoloji eğitimi alırken, La Nouvelle Revue Française ve Les Lettres Nouvelles gibi ünlü edebiyat dergilerinde incelemeleri ve denemeleri yayımlanmaya başladı. 1958 yılında orduya katılan Perec bir yıl sonra görevini tamamladıktan sonra Paulette Petras ile evlendi. Çift, bir yıl Paulette'in öğretmenlik yaptığı Tunus'ta kaldı. 1967 yılında bir edebiyat grubu olan Oulipo'ya katıldı ve başyapıtı olan ''La Vie mode d'emploi''u (Yaşam Kullanma Kılavuzu) ithaf ettiği Raymond Queneau'la tanıştı. Yazın hayatında Queneau'dan oldukça etkilendi. 1978 yılında yazdığı bu eser Medici Ödülü'nü kazandı. Her dilin kendine göre has ünlüleri ve ünsüzleri vardır. Bunlar arasından en önemlileri tabiî ki ünlülerdir ve açık söylemek gerekirse "e" hemen hemen bütün dillerde başroldedir, Fransızca'da da olduğu gibi. Fransızca'nın en çok kullanılan sesli harfi olan "e" yi hiç kullanmadan, 1969 yılında yazılan Kayboluş adlı 319 sayfalık bu roman, yazarın dehasını ortaya koymaktadır. "E" sesinin eksikliğine karşın yapıt dil oyunları, çağrışımları, kurgusu, hayal gücü ve mizah duygusuyla adeta bir başyapıt mertebesine ulaştı. Bu kitabın otuz civarında bölümü var. Düşünün ki kitabı okudunuz ve birine anlatmak zorunda kaldınız. Nasıl anlatmayı düşünürdünüz, siz de hiç "e" harfi kullanmadan mı anlatırdınız, yoksa öylece durup kalır mıydınız? İngilizce, Almanca, İtalyanca, İspanyolca, Felemenkçe, Rusça, Hırvatça, Sırpça, Türkçe hatta Japonca gibi dillere de "e" sesi kullanılmadan çevrildi. Georges Perec'in “e” harfini hiç kullanmadan yazdığı kitabı Kayboluş, Cemal Yardımcı tarafından hiç “e” kullanılmadan, üç yıl süren bir çalışmayla Türkçe'ye çevrildi. Sanırım burada Cemal Yardımcı'nın da Perec kadar dehasının olduğunu dile getirmek yerinde bir karar olacak. Georges Perec, dili, oyunlar ve bulmacalarla kurulu bir labirentte, çıkışları derin felsefi düşüncelere açılan bir laboratuvara çevirmiştir. Hayattayken oldukça başarı kazanan ve onurlandırılan yazar, 1981 yılında Avustralya'da Quensland Üniversitesi'nde yaratıcı yazarlık dersi verdi. Bu sırada yarım kalan 53 Gün'ü yazıyordu. Ama sigara bağımlılığı yüzünden akciğer kanseri oldu. Ardından Fransa'ya geri dönmek zorunda kalır ve 3 Mart 1982'de hayata gözlerini kapatır. Hazırlayan: İREM DEMİRCİ
UMUT SOKAĞI Bir zamanlar durmadan kanayan yaralı yüreği Şimdi; Toprak kadar verimli Gökyüzü kadar dingin Ve deniz kadar büyük... Yaşamak, damlaların gökyüzüne doğru Buharlaşması kadar kolaydı bir zamanlar Oysa şimdi Budalaya çevirmişti onu aşkın büyüsü Umut sokağındaydı yine Dolaşırken anlamsız Gözü bir kapıya takıldı Yürüdü, yürüdü Yasaklı bir sevgi madeniydi burası Hislerin aynası Bu aralar hissettiklerinin; Ne bir müziği ne de kitabı vardı Durmadan depremler oluyordu beyninde Her gün büyüyen Büyüdükçe yüreğini kavuran bir ateş Zaman ardına bile bakmadan akıp gidiyorken Bütün bu sevgi bulutu, Bir yağmur olup yağdı yüreğine Yüreğimin sokaklarındaki çocuk; Sırılsıklam bu gece.. Elif AKINCI
Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Sayfa 3
Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır.
OKUMA AZMİ K ü ç ü k l e r i n h e m e n gelmek,büyüklerin ise geri dönmek istediği hayatın bize verdiği en güzel hediyedir gençlik. En güzel anılarımız,en iyi arkadaşlarımızla tanıştığımız belki de onlarla geçirdiğimiz en güzel zamanlar bu dönemdedir. Bazıları ilk aşkını yaşar. Bazıları küçük yaşına rağmen hayatın ağır derslerinden gereken payı fazlasıyla almıştır. Gençlik enerji ve zamanın olduğu ama paranın olmadığı için büyük kısmı çalışmakla geçen ama buna rağmen vücut zindeliği ve en iyi arkadaşlarımızla buluşup 2 saatlik bir zaman diliminde o zevkli sohbetle belki de sevgilinizin tatlı bir gülüşü tüm zorlukları kırar ne yorgunluk kalır ne dert tasa. Bu şekilde kendi emeğimizle ilerleme gösterdiğimiz ve hayata dair bir şeyler öğrenmeye daha dinç bir şekilde devam edebiliriz. Çocuklukta örnek aldığımız kişilerin karakterlerinin karmasının üstümüze oturduğu, aldığımız onca özgürlüğe inat arkamızdan gelecek gençlerin iyi bir birey ve daha güzel bir dünyanın olması için kendimizi kısıtladığımız bir dönemdir gençlik. Bir çok kişinin değerini bilmediği hızla akıp giden ama her isteyenin geri dönebileceği büyülü bir hazinedir. Belki hayatın en tatlı köşesidir. Zaman soframızdaki en lezzetli mühim yemek azaldıkça aç kalma korkusu altında kalmamak için bu zamanı bu hazineyi cömertçe saçmak yerine kendimize ve sevdiklerimize ayırmalıyız. Onca zorluklar olsa da hayat bir döngü. Ve arkadan gelenler var. Bunca şeyi belki de sizden görüp taklit edecek şuan ki tatlı çocuklar var. Fakat her güzel şeyin bir tehlikesi gibi gençliğinde heyecanıyla düşeceğimiz hatalara dikkat etmeliyiz. Hem yeni nesillere örnek olmak için hem de çevremizce iyi tanınmak için bu hazineyi boşa akıtmadan ve hatasız kullanmalıyız. Sezer Can DOST
GÖZLER HAKKINDA İLGİNÇ BİLGİLER 1- Birbirini seven iki insan, birbirlerinin gözlerine bir süre baktıktan sonra kalpleri aynı ritimde atmaya başlar. 2- Araştırmalar tetris oynamanın yetişkin insanlarda göz tembelliğine iyi geldiğini göstermiştir. 3- Devekuşlarının gözleri beyinlerinden büyüktür. 4- Japon balıkları gözlerini kırpmaz. Çünkü göz kapakları yoktur. 5- Uyanık olduğunuz zamanın onda birini gözleriniz kapalı geçirirsiniz. 6- Mavi gözlü tüm insanların genleri, 10 bin yıl önce Karadeniz kıyılarında yaşayan bir insana dayanır. 7- İnsan gözleri birer kamera olsaydı, 576 megapiksellik bir çözünürlüğe sahip olurdu. 8- Mavi gözlü insanların alkole toleransı daha yüksektir. 9- Bazı kadınlar, genetik bir mutasyon sayesinde milyonlarca daha fazla renk görebilir. 10- İnsan gözü 10 milyon farklı rengi ayırt edebilir.
Elazığ'da çobanlık yapan, 63 yaşındaki üniversite öğrencisi Zeki Gür, derslerdeki başarısı ve okuma azmiyle takdir topluyor. Merkeze bağlı Sarılı köyünde çobanlık yaparken 1988'de girdiği üniversite sınavını kazanan Gür, Fırat Üniversitesi (FÜ) Fen Fakültesi Fizik Bölümü'ne yerleşti.Fizik profesörü olabilme hayaliyle başladığı üniversite eğitimine maddi imkansızlıklar nedeniyle 2. sınıfta ara vermek z o r u n d a k a l a n G ü r, ö ğ r e n c i a f f ı n d a n faydalanarak yıllar sonra okul sıralarına döndü. Gür, yaptığı açıklamada, ilkokuldan itibaren bilime karşı büyük merakı bulunduğunu ve ailesinin maddi imkansızlıklarına rağmen lise eğitimini tamamlayarak fizik bölümünü kazandığını söyledi. Üniversiteye başladığı dönemde 4 çocuk babası olduğunu, hem okul hem de köy işlerini bir arada götürememesi üzerine maddi sıkıntı yaşadığını ifade eden Gür, "Borçlarımı ödeyebilmek için geçici olarak okulumu bırakmak zorunda kaldım. Allah devletimizden razı olsun, bir af getirdi. Bu aftan yararlanarak tahsilime devam ettim. Af olmasa bile sınava girip üniversiteyi yeniden kazanacaktım" dedi. Üniversiteye gidemediği yıllarda da okumayı bırakmadığını vurgulayan Gür, sürekli fizik, bilim ve teknolojiyle ilgili kitaplar alarak, gündüzleri hayvanlarını otlatırken dağda bayırda, akşamları da evde okumaya devam ettiğini bildirdi. Uzun aradan sonra tekrar okula dönmenin mutluluğunu yaşadığını dile getiren Gür, kitaplarının yarısını, hayvanlarının yanında bıraktığını anlattı. Yaklaşık bin 200 kitabı arazide brandanın altında muhafaza ettiğini belirten Gür, "Eve gidip gelmek zaman aldığı için kitaplarımın bir kısmını buraya, hayvanlarımın yanına getirdim. Hem hayvanlarımı hem de kitaplarımı çok seviyorum. Burada doğayla içi içe kitaplarımı da okuyorum, hayvanlarıma da bakıyorum, çayımı da içiyorum, kahvaltımı da yapıyorum. Bu şekilde yaşamak zevk veriyor" diye konuştu. Üniversiteyi bir an önce bitirmek için ev, okul ve arazide sürekli derslerine çalıştığını kaydeden Gür, "Derslerimi çok seviyorum, sınavlarımda 60-70'in üzerinde alıyorum. Okulu bitirirsem inşallah yüksek lisans yapacağım" dedi. Nezahat Gür (56) ise eşini tanıdığı günden beri hep üniversite diploması almanın hayalini kurduğunu, kendisinin de elinden geldiğince ona destek vermeye çalıştığını söyledi. Eşinin diplomasını alıp, daha iyi bir iş sahibi olmasını istediğini anlatan Gür, "Kitaplarını da hayvanların yakınına koymuş, burada hem ders çalışsın hem de hayvanlarıyla ilgilensin. Hayvanlara da bakıyor, kitaplarıyla da ilgileniyor. Zeki iyi biridir, kendisinden çok razıyım. İnşallah okur, diplomasını alır. Zaten yaşımız geçmiş, ne kaldı? Ben 56 yaşındayım, yine de biraz rahat etmek istiyoruz" diye konuştu Fırat Üniversitesi Fen Fakültesi Katıhal Fiziği Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fahrettin Yakuphanoğlu ise öğrencisinin yaşına rağmen üstün bir gayret göstererek hem köydeki işlerini yürüttüğünü hem de üniversite okuduğunu dile getirdi. Gür'ün en kısa zamanda mezun olup diplomasını alacağına inandıklarını vurgulayan Yakuphanoğlu, "Zeki Bey, köyde çobanlık yapıyor ve yorucu işine rağmen hiç yılmadan sürekli derslerini takip ediyor, üniversiteye gelip derslerine katılıyor. Bunu takdire şayan görüyoruz" ifadelerini kullandı.
1 NİSAN ŞAKASININ KÖKENİ 1564 yılında Fransa kralı IX C h a r l e s , y ı l başlangıcını Ocak ayının birinci gününe aldı. Daha önce Av r u p a ' d a y a y g ı n olan yıl başlangıcı Mart 25 idi. O zamanki iletişim şartlarında IX Charles 'in bu kararı fazla yayılamadı. Duyanlar ise protesto amacıyla eski adetlerine devam ettiler. 1 Nisan'da partiler düzenlediler. Diğerleri ise onları Nisan aptalları olarak nitelendirdiler.1 Nisan'a bütün aptalların günü adını verdiler. Bu günde diğerlerine sürpriz hediyeler verdiler, yapılmayacak partilere davet ettiler, gerçek olmayan haberler ürettiler. Yıllar sonra Ocak ayının yılın ilk ayı olmasına alışılınca, Fransızlar 1 Nisan gününü kendi kültürlerinin parçası görerek devam ettirdiler. Oradan da bütün dünyaya yayıldı. İrem BECERİK
Damla TURHAN Celal Toraman Anadolu Lisesi Adına: Gazete Sahibi: Mehmet ARSLAN Sorumlu Öğretmen: Mehtap KÖNEN Teknik Sorumlular: Elif Nur ÇETİN, Alperen OKTAY, Elif AKINCI, Buse DÜNDAR Tüm dilek ve şikayetleriniz için lütfen iletişime geçiniz. Tel: (266) 412 00 40 Belgegeçer: 4120528 www.ctal.meb.k12.tr cetalgazete@hotmail.com facebook.com/cetalgazete twitter: @ctalyazarlik issuu.com/ctalteneffus instagram: @siirctalde
Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır.
Sayfa 4
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ? Ø Dünya'da her gün yaklaşık 8 milyon 600 bin yıldırım yeryüzüne düşmektedir.
Ø Nadir Toprak Elementleri(NTE) olarak bilinen
Ø Ø
Ø
Ø
kimyasallar, sanıldığı kadar nadir değillerdir. Lutesyum elementi Dünya kabuğunda altından iki yüz kat daha fazla bulunur ve bu da NTE arasındaki en seyrek bulunanıdır. Dünya'nın en uzaktan çekilmiş fotoğrafı yaklaşık altı milyar km uzaktan çekilmiştir ve Soluk Mavi Nokta olarak bilinir. İnsan uzun süre bir böbrek ve bir akciğerle midesiz , dalaksız yaşayabilir ama karaciğersiz yaşayamaz. Ø Uyurken televizyon izlerken olduğundan iki kat daha fazla kalori harcarız. Ø Yaklaşık olarak bir saniye on altı dakika, bir milyon saniye on bir gün, bir milyar saniye otuz iki yıl, bir trilyon saniye otuz iki bin yıl olarak hesaplanmaktadır. Ø Değerli taşların çoğu birkaç elementten oluşur sadece pırlanta saf karbondandır. Ø Richard Torres 12 Haziran 2013' te bir ağaç ile evlenmiştir. Ø 19. yüzyıldaki tüm insanlar şu an iki dakikada çekilebilen kadar fotoğraf çekmemiştir. Dünyanın en uzun kelimesi, popüler kültürde, y e t m i ş h a r f t e n o l u ş a n muvaffakiyetsizleştiricileştiriveremeyebileceklerimi zdenmişsinizcesine sözcüğüdür. En uzun trafik Çin Halk Cumhuriyeti'nde gerçekleşmiştir ve 12 gün sürmüştür. Pelin FİDANCI
BU BİR KİTAP DEĞİL Paralama Defteri'nin yaratıcısından Kuralları unutun, dengenizi kaybedin, hayal gücünüzü serbest bırakın ve bile bile hata yapmanın keyfine varın! Bu bir kitap değil; olmasını istediğin her şey… Belki de hiçbir şey! Bu bir kitap değil; bu bir… Baş belası seçim dönüşüm sanat eseri yolculuk zaman makinesi meydan okuma düş kapanı ayna. Bu nesne sensiz var olamaz. İçeriğine ve son haline sen karar vereceksin. Her şey senin hayal gücünle şekillenecek. Ona anlam kazandırmak ve görevleri tamamlamak için dünyaya açılmalısın. Bu bir kitap değilse, tam olarak ne? Cevabı sana kalmış... Hazırlayan: İrem BECERİK
VURDUK
FIKRA
Temel'in babası ölmüş. İlyas sormuş: -Nasıl öldü? -Apartmanın sekizinci katının balkonundan düştü. -Eyvah!Parçalandı mı? -Yok,girişteki bakkalın tentesine düşünce oradan havalanıp karşı apartmana yöneldi. -Apartmana mı çarptı, nasıl oldu? -Yok karşı apartmanın balkonunda çamaşırlar asılı idi. Çamaşır ipine vurup fabrikanın bahçesine düştü. -Orada mı öldü? -Yok, fabrika çelik yay fabrikasıymış. Bahçedeki yayların üzerine düşüp yeniden havalandı. -Peki sonra? -Sonrası ne? Baktık ki yere inmiyor, biz de vurduk onu. Nuray ÖZBAY
ANKET
Okulumuzda yaptığımız ankette 277 kişiye sorduk.
“Sosyal biri misiniz, yoksa asosyal mi?” İşte aldığımız cevaplar:
Sosyal: 164 Asosyal: 67 Duruma Göre Değişir: 47 SOSYAL: Sosyal kelimesinin anlamı; toplumla ilgili, toplumsal demektir. Bunu biraz daha açacak olursak, sosyal olmak; toplumun üyesi, topluma ait, toplumla ilgili, topluma bağlı olmak demektir. Ailemizin, akrabalarımızın, iş veya yakın arkadaşlarımızın, mesleki ve diğer çevrelerimizden olmayan diğer insanlara; mahalle, şehir, ülke ayrımı gözetmeksizin, tanımadığımız halde sorununu hissetmek ve duygusunu yaşamak, “sosyal olmak” demektir. Toplumun sorunlarıyla ilgilenmek sureti ile çözüm üretmek, “sosyal olmak” demektir. ASOSYAL: Sosyal olmayan insan davranışları sergileyen bireye verilen ad. Kalabalık ortamlarda bulunmayı sevmeyen kişidir. Kimsenin olmadığı sakin yerler bu tip insanlar için her zaman ilgi çekicidir. Kalabalık ortamlarda genelde saklanma isteği içindedirler. Bu yüzden toplumdan zamanla uzaklaşırlar.
Ankete verdiğiniz yanıtı bir daha düşünmek ister misiniz ?
SONSUZ ŞARKI Bir ev yapacağım; İlk kez bakıştığımız o yerde Sustuklarımın yüküyle Tüketeceğim orada ömrümü Yüreğime ektiğim hayatları; Yeşerteceğim her baharda Sensiz sonum gelmeyecek Ve seninle ölümüm olacak; Bulutların denizle kavuştuğu yerde Tutmak ellerini, İlkbahar kavuşurken çiçeklerine Hissetmek koyu renklerin şarkısını; Yorgun tenimde. Bitti derken bile sarmak başa Hep aynı nakarat Sonsuz bir ritim Vuslata dek Hayri Berkay ÖZBERKSOY
İrem BECERİK & Berk ÜSTÜN
Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır.
ANKA KUŞU Hayat sanılanın aksine doğum ve ölüm kavramları arasına sıkıştırılabilecek kadar basit olmamalı bence. Bu kadar mı yani hayat?Kitaplarda okutulandan mı ibaret sadece? ”Canlılar doğar,büyür,yaşlanır ve ölür.”yanlış.İnsan doğduktan sonra büyür,hata yapar ve küllerinden doğabilen yaşamaya devam eder. Bu hayatta hep Anka Kuşu olabilenler kazanır. Artık bitti deyip külleri rüzgârla savrulanlar asla kazanamaz. Pes edenler kitaplarda okutulan basit evreleri yaşar sadece.İşte bunlar doğum ve ölüm kavramları arasına sıkışan korkak insanlar. Bunlar efsanevi olmayı hak etmeyenler. Kül olan bir Anka Kuşu'nun efsanesi okunur mu,konuşulur mu sizce?küllerinden doğan Anka Kuşu'nu konuşur herkes. Hiç büyümemiş, yaşamamış gibi saf ve temiz başlar hayata. Her kuş Anka Kuşu olmayı ister. Çünkü; ölümle doğan tek canlıdır. Ölüm son değil başlangıçtır Anka Kuşu'na. Hayatta yaptığın hatalar da son değil başlangıç olsun senin için. Her hatanda kül ol ama rüzgâra kapılma. Sadece Anka Kuşu ol. O zaman her hata bir başlangıç,bir doğuştur senin için. Nuray ÖZBAY
BİLİM KUTUSU LİTYUM ÖMÜR UZATIYOR İngiliz araştırmacılara göre lityum, en azından sineklerde ömrü uzatıyor. L a b o r a t u v a r deneylerinde düşük dozlarda lityumun meyve sineklerinin ömrünü uzattığı belirlendi. Bilim insanları umut verici diye niteledikleri bu bulgunun ileride insanların daha uzun ve sağlıklı yaşamalarına yardımcı olacak yeni ilaçlar geliştirilmesini sağlayabileceğini bildirdi. Psikiyatride değişken ruh halinin tedavisi için kullanılan lityum, yüksek dozlarda alınırsa ağır yan etkilere neden olabiliyor.
Lityumun beyni nasıl etkilediği tam olarak bilinmiyor, ancak meyve sineklerinde GSK-3 diye bilinen kimyasal maddeyi bloke ederek ömrü uzatabildiği görülüyor. Araştıran: Başak ULAŞ
BÜYÜK HADRON ÇARPIŞTIRICISI’NA KISA DEVRE YAPTIRAN GELİNCİK Son derece küçük bir memeli, tek başına Büyük Hadron Çarpıştırıcısı'nı alt etti. 7 milyar dolar harcanarak inşa edilen ve bilimin, insanlığın en önemli keşiflere imza atmasını sağlayacak Büyük Hadron Çarpıştırıcısı, her ne kadar devasa bir ihtişama sahip olsa da çok çok küçük bir sebepten ötürü devre dışı kalabiliyor. Dün sabah çeşitli elektrik problemleri yaşayan ve önlem amaçlı olarak çalışması durdurulan Hadron Çarpıştırıcısı, CERN'deki bilim insanlarını da küçük bir endişe içerisine soktu. Çarpıştırıcının elektrik sisteminde bir problem olduğunu düşünen onarım işçileri kabloları kontrol etmeye başladı ve çarpıştırıcının durdurulmasına sebep olan şey de burada ortaya çıktı. Kabloları kontrol eden onarım işçileri, çiğnenmiş güç kabloları ve cansız bir şekilde yatan gelincik ile karşılaştı. Talihsiz gelincik, bir şekilde girmeyi başardığı trafo bölümünde dolaşarak çarpıştırıcının güç kablolarının bulunduğu kısma gelmiş ve kabloları kemirmeye başlamış. Kablolara önemli hasar veren gelincik, muhtemelen bir kabloyu çiğnerken elektrik akımına kapılıp can vermiş. B u o l a y ı n ardından, Hadron Çarpıştırıcısı'nın güç kablolarında oluşan hasarın giderilmesi birkaç gün sürecek. Ancak çarpıştırıcının tekrar aktif hale getirilmesi Mayıs ayının ortalarını bulacak. Araştıran:Berk ÜSTÜN
Sayfa 5
ATATÜRK KÖŞESİ "Her çocukta sonsuzluğa doğru uzanma özlemimiz vardır..." Hasan Rıza Soyak'ın anılarından: Mustafa Kemal Paşa, gördüğü her çocuğa özel bir ilgi ve sevgi gösterirdi. Bir gün Ismet Paşa Kız Enstitüsünde çocuk bakımı öğrenimi için, çocuk bahçesine geldiklerinde sordular: - Biz niçin çocukları severiz? Orada bulunanlar bu soruya kendilerine göre birer cevap verdiler. Gazi Mustafa Kemal Paşa, herkesi dinledikten sonra, kendi düşüncesini şöyle açıkladılar: - Çocuklari severiz!...Çünkü çocuk bizim devamımızdır!...Her çocukta biz, sonsuzluğa doğru uzanıp gitme özlemimizin doyumunu buluruz!... Büyük Lider, kendi sorusunun en anlamlı cevabını, gene kendisi vermişti... Başak ULAŞ
GENÇLER NEDEN OKUMALI İŞTE 13 ÇARPICI GERÇEK 1. Günde 15 dakika okumak yılda 1 milyon kelime okumayı sağlıyor. 2. Temel edebi birikime sahip olmayan çocukların, olanlara oranla gelecek eğitim seviyelerinde başarısız olma ihtimali 3-4 kat daha fazla. 3. Aile ortamında ortak bir okuma alanı geliştirmek, çocuğun IQ'sunu ortalama 6-7 puan yukarıya çekiyor. 4. Düzenli olarak kitap okuyan çocuklar, okumayan çocuklara oranla 1 yıl ileriden gidiyor. 5. Heves dolu ve alışkanlık haline gelmiş bir okuma düzeni, çoğu zaman bireyin hayallerini süsleyebilecek bir hayata erişmesine yardımcı oluyor. 6. Sürekli okuma alışkanlığına sahip bir çocuğun topluluk önünde konuşma ve diyaloga girme özelliklerinin arttığı kaydedilmiş. 7. Aynı zamanda özgüven sahibi bir b i r e y olmanın yolu da okumaktan geçiyor. 8. Okumak hafızayı da o l u m l u e t k i l i y o r. Düzenli okuyan çocukların hafızası, okumayanlara oranla çok daha stabil. 9. Daha iyi beceriler elde etmek, bir konuda uzmanlaşabilmek de ancak okuma alışkanlığı olan çocukların kolaylıkla üstesinden gelebileceği bir durum. 10. Okuldaki başarıdan ya da notlardan bahsetmemek de olmaz. Elbette okuyan çocuklar daha yüksek notlar alıyor. 11. ABD Milli Eğitim Bakanlığının yaptığı araştırmaya göre okuyan çocukların sahip olduğu meslekler daha çok para kazandırıyor. 12. Okullarda uygulanan standart testlerden en başarılı olan öğrenciler, günde ortalama 3000 kelime okuyanlar arasından çıkmış. 13. Başarı seviyesi düştükçe okuma oranının da düştüğü fark edilmiş. Alt sıralarda bulunan öğrencilerin günlük kelime ortalaması 20 civarındaymış. Araştıran: İrem BECERİK
Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır.
ELVEDA GÜZEL VATANIM KİTAP TANITIMI Yazdığı polisiye romanlarla tanınan Ahmet Ümit, 2015'te yayımlanan Elveda Güzel Vatanım adlı kitabıyla okurlarına bir tarih araştırmasını, savaşın ve özgürlük hayallerinin genç bir adamın aşkını kalbine hapsedip hayatına yaymasına izin vermeyişini aktarıyor. Galatasaray Lisesi'nde okumuş Selanikli bir genç olan ve o yıllarda yazarlığa heveslenen Şehsuvar Sami, bir Yahudi olan Ester'e aşıktır. Çift birlikte Paris'e gitmek üzereyken Sami'nin, 'Vatanı olmayan insanın hayatı da olmaz.' düşüncesiyle bir ikna oluş içine girip hayallerinden vazgeçerek II. Meşrutiyet hareketleri sırasında İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne katılması üzerine ayrılır ve Ester Paris'e yalnız gider. Bu sırada Şehsuvar Sami İstanbul'a gelmiş burada önemli eylemlere katılarak örgütte sivrilmiştir. 1926 yılı geldiğinde İzmir Suikasti'nden sonra öldürüleceği korkusuyla Pera Palas adlı otele yerleşip geçmişine dönecek fırsat bulan Sami, yılların aşkından bir şey eksiltmediği biricik sevgilisi Ester'e ulaşabilmek için ardı arkası kesilmeyen mektuplar yazmaya başlar. Tabii bu sırada İttihat ve Terakki dağılmış, yurt dışına kaçan kurucuları öldürülmüştür. Bunun üzerine bir otel odasında yaşamaya devam eden Şehsuvar Sami 1906-1926 arasında ülkede gelişen siyasi olaylardan cemiyetin gerçekleştirdiği eylemlere kadar olan her şeyi mektuplara yazar. Mektuplarda o günleri bizler için hatırladığı ölçüde aydınlatırken aradan geçen bunca yıla rağmen sönmeyen aşkının kıpırtılarıyla ve ruhunun bütün kıskıvrak yakalanmışlığıyla Ester'e olan sevgisini de dile getirir. Roman beklenmedik bir olayla sonuçlanırken, son bölümde aslında kahramanın her zaman istediği şey gerçekleşecektir. Elif AKINCI
THE MOODY BLUES MÜZİK TANITIMI
Grup 1964 yılında Birmingham, İngiltere'de, birlikte El Riot & The Rebels grubunyla bant kayıtları yapan üç gencin önce çeşitli sebeplerle dağılmanın eşiğine gelip daha sonrasında The Moody Blues olarak piyasaya daha sağlam bir adım atmasıyla şov dünyasına dahil oldu. İlk çıkışları "Steal Your Heart Away" oldu. Sonrasında yaptıkları "Go Now" şarkısı onları İngiliz ve Amerikan müzik listelerinde birinci sıraya taşırken isimlerini oldukça geniş bir kitleye duyurma fırsatını da getirdi. Neredeyse tüm şarkılarında progressive rock türü belirgindir. O zamanlar için pek popüler olmayan bu müzik tarzları, Dream Records şirketiyle çalışırken çıkardıkları "Days Of Future Passed" adlı albümde yalnızca grup için değil plak şirketi için de görülmemiş bir başarı sağladı. Bu albümde özellikle "Nights In White Satin" ve "Tuesday Afternoon" ünlerine ünkattı. Bugünlerde Justin Hayward, John Lodge ve Graeme Edge ile devam eden The Moody Blues'un son stüdyo albümü December 2003'te ve son derleme albümü olan Timeless Fly 2013'te çıkmıştı. Yazar önerisi: Nights In White Satin, It's Up To You Nuray Kılıç
Sayfa 6
AŞK
FİLM TANITIMI Aşk (Fransızca özgün adıyla Amour), 2012 yılı yapımı drama filmi. Usta yönetmen Michael Haneke'nin son filmi olan yarı otobiyografik yapımın başrollerini Jean-Louis Trintignant ve Emmanuelle Riva paylaşıyor. Film 85. Akademi Ödülleri ve 70. Altın Küre Ödülleri'nde "En İyi Yabancı Film" ödülünü kazandı. 80'lerinde emekli ve eğitimli iki müzik öğretmeni olan Georges ve Anne, ilerlemiş yaşlarına rağmen geride kalan ömürlerini huzur ve mutluluk içerisinde geçiren bir çifttir. Ayrıca kendileri gibi müzisyen olan kızları Eva Avrupa'da onlarda uzakta ailesiyle yaşamaktadır. Yaşlı çiftin sakin hayatı bir gün Anne'nin kriz geçirip, boyundan aşağısının felç olması ile altüst olur. Georges sevgili karısına elinden geldiğince iyi bakar ama onun da yapabilecekleri sınırlıdır. Üstelik Anne'nin durumu git gide kötüleşmektedir. Georges çareyi en sonunda iki ayrı hemşire tutmakta bulur. Şimdi onca yıla yayılmış olan evlilikleri, bir kez daha bağlılık sınavı verecektir. Filmdeki soru şu; Aşk, korkunun üzerine giderek ölümde de ayrılmamak mıdır? Onun fiziksel acılarına son verip ikinizin de ruhen 'kurtulmasına' giden yolu açmak mı yoksa bu ıstırapları bir sınav olarak kabul edip devam mı etmek? Yanıtı, yaşama nereden, nasıl baktığımıza bağlı olarak değişecek bir soru. Ama aşk, hep aynı aslında: Hayatınızı, sizin için de attığını bildiğiniz başka bir kalbe bağlanarak geçirmek ve bu canlıyla sevgili, arkadaş, dost, giderek onun her şeyi, kardeşi, annesi, babası, çocuğu olarak ilişkiyi sürdürmek, mucizevî olduğu kadar masalsı da. Sadece bir tek korku, bu masalın üzerine karanlığı çöktürebilir: Ölüm! Michael Haneke, âşık olmaktan kaçmaya çalışanların düşünmeye bile cesaret edemedikleri, korku ve bu ruhsal fırtınanın tam da gözüne girerek seyirciyi kaskatı gerçekle yüzleştiriyor. Özgenur GÖKDOĞAN
ARKEOLOJİ VE SANAT DERGİ TANITIMI
Arkeoloji ve sanat dergisi ilk sayısını Nisan 1978 yılında çıkardı. 38 yıldır yayın hayatına devam eden dergi özellikle arkeoloji ve sanat tarihine meraklı okuyucular tarafından büyük ilgi görüyor. Ülkemizde konusunda tek olma özelliğini taşıyan derginin içeriğine baktığımızda arkeoloji, eskiçağ tarihi, sanat tarihi, etnoğrafya ve nümismatik gibi konularda makalelere, inceleme ve haber yazılarına yer vermektedir. Ayrıca derginin ingilizce bölümleride bulunmaktadır. 4 aylık periyotlar ile çıkan dergi Nisan, Ağustos ve Aralık aylarında yayınlanmaktadır. Hacer YILMAZ
İVAN PAVLOV’UN KÖPEKLERİ İvan Pavlov'un yaptığı deneyler ve elde ettiği sonuçlar, dönemin Sovyet Hükümetinin de ilgisini çekmişti. II. Dünya Savaşı sırasında Almanlarla girilen mücadelede oldukça zor durumda olan Sovyetler, Alman tanklarına karşı önlem alamıyor, teçhizat bakımından düşmanın çok gerisinde kalıyordu. Alman tanklarının ilerleyişini durdurmak zorunda olan Sovyetler, hiç beklenmedik bir kişiden, İvan Pavlov'dan yardım istedi. Çünkü Pavlov, dönemin klasik şartlanma konusunda 1 numaralı ismiydi. Pavlov da kendisine gelen bu teklifi reddetmedi ve uzun bir müddet unutulmayacak bir plan yaptı. Köpek ordusunu oluşturdu. Pavlov, yüzlerce köpekten oluşan bir barınak inşa ettirdi. Barınaktaki köpeklere uzunca bir süre –yaklaşık 10 gün- hiçbir şey yedirmedi, aç bıraktı köpekleri. Köpekleri bu uzun açlık döneminde ara ara kafeslerinden dışarıya saldı. Köpekler de açlığın getirdiği saldırganlıkla, yemek aradı. Fakat hiçbir şey bulamadılar.
Köpekler, artık tamamen bitkin düşmüş ve açlıktan ne yapacaklarını bilemez haldeydiler. Pavlov, planın ikinci adımına geçti. Açık alana tanklar getirildi. Fakat bunlar normal tanklar değildi, altlarında et saklıydı. Açlıktan artık perişan olan köpekler de hemen bu tanklara koştular ve eti buldular. Karınları doyan köpekler için tekrar açlık günleri başlayacaktı. Bundan sonra köpekler her açık alana salındıklarında, tankın altında et olsun ya da olmasın tanklara koşmaya başladı. Kısacası, şartlanma olayı gerçekleşmişti. Sıra artık planın son aşamasındaydı. Günlerce aç bırakılan köpekler, savaş alanına bırakıldı. Üzerlerine bombalar bağlanarak. Savaş alanında tankları gören köpekler yemek bulma umuduyla, doğruca Alman tanklarına doğru koşuyor ve tankın altına girdiklerinde ise Ruslar tarafından patlatılıyordu. İşte bu strateji, savaşın sonucunu değiştirdi. Ruslar, hiçbir teçhizat kullanmadan, Almanların meşhur tanklarına karşı galip gelmişti. İrem BECERİK
Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır.
Sayfa 7
İÇİMİZDEN BİRİLERİ Özge ÇELEBİ Çelebi 20 Ekim 1998'de Van/Erciş'te doğmuş. Doğduğu gün ona hep nedensizce özel gelirmiş. Bu yüzden en sevdiği a y E k i m . R e s i m d e k i Va n kedisinin doğduğundan beri yanında olduğunu, küçükken babaannesinin kediyi eve almadığı zamanlar camdan KEDİ bakıştıklarını söylüyor. Kedisi öldüğünde gerçekten çok üzülmüş. Doğumundan 11 yaşına kadar Van'da yaşayan Özge, her yaz annesinin memleketi olan Antalya'ya gidermiş. Bundan dolayı “Yazları Antalya'da ateş içinde, kışları Van'da buz gibi soğukta geçirirdim.' diyor. Ailesinin görevi nedeniyle Tekirdağ ve Antalya'da bulunduktan sonra okulumuza gelmiş. Mehtap Hocamızın Yaratıcı Yazarlık ekibine katılmış. Yazı konusunda dereceler alan Özge, yarışmalara katılacak ya da gazetede yayımlanacak yazılarını genelde hep son ana bıraktığını, arkadaşı Nergis ile yazıları yetiştirme telaşlarının onun için eğlenceli anılar olduğunu söylüyor. Yazı yazmak dışında genel olarak diğer sanat dallarından ve bilimle ilgilenmekten hoşlanıyor. Her sabah en az yarım saat sevdiği şarkılardan dinlemezse günü iyi geçmiyormuş. On yaşından beri de gitar çalıyormuş. En sevdiği şarkılar çoğunlukla Eminem ve Guns'n Roses'a ait. Ayrıca klasik müziğin de kendisini fazlaca etkilediğini, bu tarzda daha çok hüzünlü parçaları dinlemeyi sevdiğini söylüyor. Sanata aşık olduğunu tekrar belirten Çelebi, sıkı bir Salvador Dali hayranı. Hem deli hem dahi olarak tanımlanan Dali'yi birçok yönüyle kendine benzetiyor. Resme karşı olan tutkusunun kaynağı da bu olsa gerek. Onu boya raflarının arasında ya da defterinin başında karalamalar yaparken bulabilirsiniz. En sevdiği yemek domates soslu makarna. Ayrıca maden suyunu da fazlaca seviyor. İleride bir maden suyu fabrikasından hisse almayı ve gelirin de maden suyuyla ödenmesini talep etmeyi düşündüğünü söylüyor. Dizi ve film izlemeyi çok seviyormuş. Bir keresinde bir günde 11 bölüm aralıksız Prison Break izlediğini söylüyor. Sherlock dizisinin de her bölümünü en az üçer kez izlemiş. En sevdiği diziler Oz,Sherlock,Shameless, My Mad Fat Diary ve Prison Break. En sevdiği filmler ise Fight Club ve Little Ashes. En sevdiği kitaplar Sherlock Holmes serisi, Şah Mat, Fight Club, Tıkanma. En sevdiği yazar Chuck Palahniuk. Dizi, film ve kitaplar hakkında konuşmaya her zaman açık . Konu tekrar okuldan açıldığında bu yılın onun için gerçekten çok zor geçtiğini öğreniyoruz. Bu yıla kadar hiç çalışmaya ihtiyacı olmadığından çalışma alışkanlığını bir türlü kazanamamış. YGS’de yirmi bin içerisinde olmasının sırrının tamamen motivasyon ve kolay anlama kabiliyeti olduğunu söylüyor. Alt sınıflara tavsiyesi ise bir an önce çalışma alışkanlığı kazanmaları. Son olarak kendisi için önemli olan bir konuda tavsiye vererek bitirmek istiyor ; “Renkli yaşayın, düşünün ve kontrolü asla başkalarına ya da engelleyemediğiniz alışkanlıklarınıza bırakmayın.” Nergis Reyhan AĞIR
Nergis Reyhan AĞIR 23 Mart 1998 sabahı, güneş henüz uyanmışken tatlı uykusundan, Almanya'nın puslu sokaklarında bir bebek sesi yankılanmış. Ailenin tek kızı Nergis, saçları boncuklu Nergis... Üç erkek kardeşle büyümüş. iki abisi ve üç yaş küçük bir erkek kardeşi var. Ailesiyle arasının her zaman çok iyi olduğunu ve en güzel zamanlarını onlarla geçirdiğini söylüyor. Annesi ve babasıyla Almanya'da yaşayan arkadaşımız beş yaşında babaannesinin yanına Türkiye'ye geliyor. Yolculuğu Ayvalık'ta b a ş l ı y o r, v a k i t k a y b e t m e d e n anaokuluna yazılıyor. Annesi ve babasından ayrı olmanın çok zor olduğunu ama babaannesi ve dedesinin onu hiç yalnız bırakmadığını söylüyor. İlkokula başladığında Burhaniye'ye taşınıyorlar. Birkaç sene bale ve tiyatroya merak salan Nergis bazı sebeplerden ötürü bırakmak zorunda kalıyor. Ama okulda yapılan her kutlamada arkadaşlarıyla gösteriler hazırladığını söylüyor. Tiyatroya olan merakı hiç körelmemiş, izlediği her oyunda kendini oyuncuların yerine koyarmış. Ama artık sahneye çıkmaya cesareti olmadığını, bu cesareti tekrar kazanmak istediğini söylüyor. 5. sınıfta şiire merak salmış. Önce okumaya başlamış. Şiir okuma yarışmalarına katılmış. Sonra yazmaya başlamış. Sekiz senedir yarışmalara katıldığını ve derecelerinin olduğunu söylüyor. "Yazı yazmak benim için her zaman sığındığım bir liman oldu. Yazı yazma sebebim yarışmalara katılıp adımı duyurmak değil. Nefes almak, uyumak nasıl herkes için bir ihtiyaçsa; yazı yazmak da benim için bir ihtiyaç. Kendimi en özgür hissettiğim an kalemimi elime alıp kağıdın üzerinde kaybolduğum an" diyor. Bu arada arkadaşımızın evinde yazılarıyla dolu bir dolap defteri varmış.Kitap okumayı ve müzik dinlemeyi çok seviyor. Kitapları ve müzikleri sınıflara ayırmaktan hoşlanmıyor. Her tür kitabı okur, her tür müziği dinlermiş. "Önemli olan yazının ya da notların hissettirdikleri. Sınıfı, dili, popüleritesi değil."diyor. En sevdiği renk lila ama diğer renklerden de vazgeçemiyor. Gökyüzüne ve gökyüzündeki her şeye âşık. En büyük hayali gökkuşağına ulaşmakmış. "Hep merak ederdim neden gökkuşağına ulaşamıyoruz diye. Bir düşünsenize, ulaşmış olsaydık onu da kirletmez miydik düşüncelerimizle?"diye ekliyor.Liseye başladığında çok zorlandığını ve bir türlü alışamadığını söylüyor. Kendini ifade etmekte zorlandığını ve birçok insanın onu yanlış tanıdığını, kendini yanlış tanıttığını düşünüyor. Çekingenliğinden ve sessiz duruşundan şikayetçi. Bunu biraz olsun yenmek için 10. sınıfta Yazarlık Ekibine katılmış. Bunun ona çok şey kattığını, okuldaki en güzel zamanlarını orada geçirdiğini söylüyor. Mehtap Hocanın yeri onda bambaşkaymış. "Okuldaki annem" diyor hocamız için. En sevdiği dizi Leyla ile Mecnun. Merlin, Teen Wolf, Mentalist, HIMYM de sevdiği diziler arasında. En sevdiği film hakkında bir ayrım yapamadığını ama Bollywood filmlerine özel bir merakının olduğunu söylüyor. Sevdiği kitaplardan bir kaçı ise: Harry Potter Serisi, Gurur ve Önyargı, Kış Bahçesi... Son olarak şunları söylemek istiyor arkadaşımız: Üç şeyden asla vazgeçmeyin; sevmek, gülmek ve hayal kurmak. Ayrıca bazıları, insanları etiketlemeyi sever. Siz etiketlerinizden kurtulun. Bu hayat sizin ve bunun bir telafisi yok. Mesele ne kadar yol kat ettiğiniz değil. Mesele istediğiniz yolda ne kadar ilerleyebildiğiniz... Özge ÇELEBİ
ÜNİVERSİTE TANITIMI Abdullah Gül Üniversitesi, Türkiye'nin ilk vakıf destekli devlet üniversitesi vasfıyla 21 Temmuz 2010 tarihinde Kayseri'de kurulmuş. Üniversite, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk ve en büyük sanayi yerleşkelerinden biri olan Sümerbank Bez Fabrikası’nın eğitim kampüsüne dönüşümü projesi. İlk öğrencilerini 2013-2014 akademik yılında almış. Üniversitenin ikinci kampüsünün yapımı da halen devam ediyor.
Fakülteler: -Mühendislik Fakültesi -Yaşam Ve Doğa Bilimleri Fakültesi -Mimarlık Fakültesi -Yönetim Bilimleri Fakültesi -İnsan Ve Toplum Bilimleri Fakültesi
Türkiye'nin saygın sanayicileri ve iş insanları tarafından kurulmuş geniş katılımlı bir vakıf olan Abdullah Gül Üniversitesi Destekleme Vakfı (AGÜV) üniversiteyi ve öğrencileri gerek finansal açıdan gerek akademik başarının artırılması konusunda bütün imkanlarıyla destekliyor. Vakıf tarafından öğrencilerin tamamına, eğitimleri süresince kullanabilmeleri için dizüstü bilgisayar desteği sağlanıyor. Yerleştirme puan türüne göre ilk 20.000’den gelen tüm öğrencilere, beş yıl boyunca kalabilecekleri modern yurt imkanlarının yanında ABD’nin prestijli dil okullarında ek bir dönem eğitim imkanı veriliyor. Öğrencilerin eğitim, seyahat ve konaklama masrafları da AGÜV tarafından karşılanıyor.
Berna DİLKİ
Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır.
UÇAN HALI Ateş Taşının Peşinde; Kükürt / Cava Adası
Cava Adası Endonezya'nın politik ve ekonomik hayatına yön veriyor. Ada 2010 sayımlarına göre 136 milyonluk nüfusuyla dünyanın en kalabalık adası konumundadır.
TWİN SCHOOL PROJECT Geçmiş yıllarda g ö r e v l i o l a n arkadaşlarımızdan devraldığımız kardeş okul projesi için Almanya'nın Hürth kentindeki Albert Schweitzer Okulunu ziyaret ettik. Dördüncü projenin b i r i n c i k ıs m ın d a , r ö ta r yapan uçağımızdan dolayı Almanya'ya her ne kadar geç ulaşsak da Alman arkadaşlarımız bizleri havalimanında karşıladı ve bir haftalık eğlenceli maratonumuz böylece başladı. Hemen her gün okula gidip projemizin konusu olan "Dreams" üzerine çalışmalar yaptık. Bir hafta içinde; yeri geldi okula gittik, okul çıkışları birlikte gezip alışveriş yaptık. Dom Kilisesi, Köln, Hürth, çok eğlendiğimiz Phantasia Land gibi yerleri ziyaret ettik. Veda gecemizde okulda yaptığımız barbekü partisinde ailelerle tanıştık, dans ettik, bizi çok iyi ağırladılar. Bir haftalık keyifli gezimiz bu şekilde son buldu.
Volkanik olaylar sonucunda oluşan Cava Adası'nın doğusundan batısına sıradağlar şeklinde volkanik dağlar uzanıyor. Çeşitli kültürlere ve dini inanışlara sahip insanların bir arada yaşadığı adanın çoğunluğunu Müslüman halk oluşturuyor. Evrende en bol bulunan elementlerden biri kükürt. “Ateş taşı” olarak kutsal kitaplarda dahi yer bulmuş. Doğada serbest halde kükürde en çok rastlanan yerlerin başında volkanik çökeller geliyor. Cava Adası'nın doğusunda yükselen İjen Volkanı da dünyanın başlıca kükürt kaynaklarından. Öldürücü olması nedeniyle dünyada terk edilmiş olan elle kükürt çıkartma tekniği günümüzde sadece burada uygulanıyor. Madenciler tehlikeli şartlar altında krater gölüne inip saf kükürt parçalarını topluyor, ağır sepetleri omuzlarına vurup yürüyerek dört kilometreyi bulan zorlu bir yolculuğa çıkıyorlar. Günde en fazla on dolar kazanan işçiler çeşitli sağlık sorunuyla boğuşuyor ve çoğu kırk yaşını göremeden ölüyor.
Buse DÜNDAR
AYIN ÖĞRENCİSİ
İjen Volkanı, Endonezya'daki Cava Adası'nın doğusunda. Volkandaki asit gölünü çevreleyen dev kükürt kayaları kontrollü bir şekilde yakılıyor. İjen Krateri, gezegenin en büyük asit göllerinden biriyle kaplı. Hiçbir canlının yaşayamadığı turkuvaz gölün derinliği iki yüz metreyi buluyor. Ahmet ÇİTKÖYLÜ
YGS SINAVINDA BÜYÜK BAŞARI ELDE EDEN 12/B SINIFI ÖĞRENCİSİ MELEK KOCAMAN AYIN ÖĞRENCİSİ OLMAYA HAK KAZANMIŞTIR. KENDİSİNİ KUTLUYOR BAŞARILARININ DEVAMINI DİLİYORUZ.