...
kaybetmedik!
Celal Toraman Anadolu Lisesi
İM İZ LB KA
A
Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır. Kasım 2014 Sayı:82
’D MA
SO
TENEFFÜS Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 76 ıncı yıldönümü.... Atatürk’ün mücadele azmi, bizlere yüklediği sorumluluklar ve gösterdiği hedefler asla unutulmayacak. Ulu önderin kutsal emanetini gelecek çağlara ve nesillere ulaştırmak milli hedefimiz.
Her 10 Kasım da olduğu gibi Atamızı anmak, kendisine duyduğumuz sevgi, saygı ve minnettarlığımızı göstermek ve mirasına sahip çıktığımızı bir kere daha ifade etmek için toplandık. Etkinlikler çerçevesinde anma töreni düzenlenerek, sınıflarımızda Mustafa Kemal'i anlatan belgesel izlendi ve teneffüslerde Atatürk’ün sevdiği şarkılar dinlendi. Saat 09.05 gösterdiğinde sirenler çalarken hepimizin kalbinde atamızın bize bıraktığı ilkeler için, Cumhuriyet için, bu millet için minnettarlık ; akıllarımızda ise tek bir cümle vardı :"Bıraktığın ülke bize emanet,RAHAT UYU ATAM!”
CUMHURİYET YEMİNİ Biz idealist gençleriz. Bugün ideallerimizi savunabiliyorsak, fikirlerimizi insanlara ulaştırabiliyorsak bu Atatürk ve onun armağan ettiği Cumhuriyet sayesindedir. Bastığımız her karış toprakta,soluduğumuz her nefeste, bu ülke için canını vermiş yiğit askerlerimizin, fedakâr kadınlarımızın kanı ve gözyaşı var. Burada, dimdik, ayakta, başımız yukarda durabiliyoruz ve adımlarımızı korkusuzca atabiliyoruz. Bunu onlara borçluyuz. Bu borcu ödememizin tek yolu var; cumhuriyetimize sahip çıkmak. Türkler; 29 Ekim 1923’e kadar kurulan hiçbir Türk devletinde cumhuriyet rejimini görmedi. Türklerin özgürlüğüne düşkün olduğunu bilen ve esaret altında kalmamaları gerektiğini düşünen Atatürk; o gün bir padişah, bir diktatör olma şansı varken cumhuriyeti ilan ederek Türk toplumuna hak ettiği istiklal kapılarını açtı. “Ey Türk gençliği! Birinci vazifen Türk istiklâlini, Türk cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir!” Bugüne kadar Türk milleti, ne durumda olursa olsun, karşısına ne kadar büyük engeller çıkarsa çıksın cumhuriyeti her zaman korudu. Biz de bunun bilincinde, cumhuriyeti korumaya ve gelecek nesillere aktarmaya yeminliyiz, ne mutlu ki bu vatanın evlatlarıyız. Özge Çelebi & Nergis Reyhan Ağır
Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır.
Sayfa 2
AYIN DOSYASI CTAL BAŞKANINI SEÇİYOR Demokrasiyi en küçük birimlerine kadar işlemiş bireyler olarak okulumuzda bizleri yani öğrencileri temsil etmesi için bir okul başkanı seçtik. Gelin bir de bunu Nuray ÖZYÜREK' ten dinleyelim; +Hocam okulumuzda seçimler ne zamandır yapılıyor? - 2009 – 2010 Eğitim – Öğretim yılından itibaren okulumuzda seçimler yapılıyor. +Seçimler neden yapılıyor ve öğrencilere katkıları neler? -Cumhuriyetimizin demokrasi ile güçlendirilmesi; öğrencilerimizde yerleşik bir demokrasi kültürünün oluşturulması, hoşgörü ve çoğulculuk bilincinin geliştirilmesi, öğrencilere seçme, seçilme ve oy kullanma kültürünün kazandırılması, demokratik liderliği benimseyebilme ve kamuoyu oluşturabilme becerilerini kazandırılması amacıyla seçimler yapılıyor. Öğrencilere katkıları ise onların demokratik davranışlarını gelişmesini sağlar. Görerek ve yaşayarak birey olma bilincini geliştirir. +Sizce bir başkan nasıl olmalı? - Okuluna sahip çıkan, arkadaşlarına değer veren, onların isteklerini önemseyen, öğrenci-idare arasındaki köprü vazifesini üstlenen çalışkan, dürüst, anlayışlı ve her şeyden önce güler yüzlü olmalıdır. + Eklemek istediğiniz şeyler var mı? -Teşekkür ediyorum çalışmalarınızda başarılar diliyorum. ‘'Biz Türkler, doğuştan demokrat bir milletiz'' diyen Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK' ün izinden giden gençler olarak bize verilen en büyük hakkımız olan seçme ve seçilme hakkımızı kullandık ve başkanımızı seçtik.
“Öncelikle merhaba önceden beni tanımıyorsanız da sanırım artık tanıyorsunuzdur bu küçük yazı bir teşekkür ve bir yapacaklarıma dair bir güvence niteliğindedir. Lafı çok fazla uzatmayacağım Sevgili arkadaşlarım beni bu yıl okul başkanı olarak seçtiğiniz için hepinize teşekkür ediyorum görevlerimi layıkıyla yerine getirmeye çalışacağım sizleri en iyi şekilde temsil etmek öncelikli görevim olacaktır Bu öğretim yılında tüm arkadaşlarıma başarılar diliyorum beni seçtiğiniz için teşekkürler.
”
M. Beşir ÖZTÜRK
AYIN RÖPORTAJI Okulumuzun ilk mezunlarından (2001-2002) olan İsmail Salın'ı ziyaret ettik. Sizler için, kendimiz için, hayallerini, gelecekte bizlerin de karşılaşacağı şeyleri, yaptıklarını, yapamadıklarını sorduk. -Küçükken ne olmak istiyordunuz? +İlk başlarda her çocuk gibi pilot f a l a n o l m a k i s t e r d i m . Ta b i büyüdükçe, yeteneklerinin başka yönlerde olduğunu keşfettikçe, bu hayalden uzaklaşıyor insan. Ama sayısal zekâm her zaman daha öndeydi onun için mühendis olmak istedim. -Şu an ne meslekle uğraşıyorsunuz? +Şu an akaryakıt istasyonu sahibiyim. Babamın yıllardır getirdiğini, şimdi ben devam ettiriyorum. -Bu durumda mesleğiniz sizin tercihiniz miydi? +Mesleğim biraz benim tercihim. Mühendis oldum aslında. Okumak istediğim okulu okudum, elektrik ve elektronik mühendisliğini bitirdim ama baba mesleğine devam ettim. Biraz alakasız biliyorum ama böyle. -Mesleğinizin güzel yönleri neler? +Kendi işimin sahibi olmak en güzel tarafı. -Peki, sizi zorlayan yönleri oldu mu? +Türkiye'nin içinde bulunduğu şartlar dolayısıyla ticaretin getirdiği zorluklar var. Belki eğitimini aldığım mesleği yapıp bir şirkete girseydim, daha az para kazanırdım ama kafam daha rahat olurdu. Şimdi daha çok para kazanıyorum, daha çok riske giriyorum, daha yoğun mesai harcıyorum. -Elektrik elektronik mezunuyum dediniz, hangi üniversite? +İstanbul Üniversitesi. -Peki, üniversitedeyken İstanbul'da olmak nasıldı? +Üniversitede İstanbul'da olmak, gençliğin orada geçmesi çok güzel ama ben büyük şehirde yaşayamayacağımı düşündüm ve buralara geldim.
-Şimdiki aklınız olsa lisede ne farklı olurdu? +Bizim zamanımızda Almanca okutuluyordu. O zaman olsa Almancaya yani dile daha çok önem verirdim. Çünkü ne yaparsanız yapın dil lazım. O zaman biz bunun farkında olamadık, şu anda Almancayı unuttuk, İngilizceyi de ilerletemedik. Bunu ekstra şeylerle para harcayarak ilerletmek zorunda kaldık. Şimdiki aklım olsa o zaman buna çok önem verirdim. Bir de üniversiteye çalışma anlamında, bilinç olarak çok geç kaldık. Daha iyi yerlere gidebilirdik diye düşünüyorum. -Şimdiki aklınız olsa üniversitede ne farklı olurdu? +Daha çok sosyal aktiviteye katılırdım. Kurslara seminerlere katılırdım. Kendimi geliştirmek adına daha aktif olurdum. Mesela mesleğimi ilgilendiren yan dallarda işletmede, programcılıkta kendimi geliştirirdim. Ne bileyim sosyal aktivitelerle sporla bunları değerlendirirdim yani. -Celal Toraman size neler kattı? +Yedi yıl okuduk o okulda, ilk mezunlarıyız. Normal bir liseden çok daha üst düzeyde olduğunu düşünüyorum. Yani öğretmenlerimiz o zaman için çok iyilerdi. Aslında okulu okul yapan biziz. Biz biraz da şanssızdık yeni bir şeyler vardı. Hala devam eden güzel dostluklarımız oldu. Çoğu kişi evlenip gitti veya çalışmaya dışarı gitti burada olanlarla hala görüşüyoruz yani ama tabi iş ve hayat bunları engelliyor. Mesela Hocamız İsmail ÜNLÜ'yle, Derya TAŞKIN'la, Rahmi Hoca'yla şimdi Bahçeşehirde müdür- hala görüşüyoruz. Bu insanları tanımak bize çok şey kattı. -Mezunlar Derneği'ne gelecek olursak, sizce bu kuruluş var olmalı mı? Neden olmalı? +Bence var olmalı, ancak yeterli katılımın olmadığını düşünüyorum. Kendi çapımda yardımcı da olmaya çalışıyorum her anlamda, bir öğrenciye faydalı olmak çok güzel bir şey. Onun dışında bu eski mezunları bir araya getiriyor. Liseden beri görmediğim kişileri görüyorum mezunlar derneğinde. Bunlar çok güzel şeyler İsmail Hoca'nın önderliğinde. Bu dernek olmasaydı biz bir araya toplanamazdık. Biz mesela bizim dönemimizi, bizden öncekileri tanıyoruz. Bizden sonrakileri de tanımak istiyoruz. Tanımamız için katılım, kaynaşma olması lazım. -Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. +Ben teşekkür ederim. İrem BECERİK
Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır.
Sayfa 3
ÖĞRETMENİMİZİ TANIYALIM TURGUT DUYAR
Okulumuzun Almanca öğretmenlerinden Turgut Duyar , 28 Ekim 1972 tarihinde, Almanya'nın Solingen şehrinde dünyaya gelir. Annesi ev hanımı, babası ise bir fabrikada işçi olan öğretmenimiz, üç kardeşin ortancasıdır. Mutlu, güzel, neşeli bir çocukluk geçiren Turgut Hoca, çocukluğunda çok hareketli olduğunu, evlerini birbirine kattığını gülerek anlatıyor. Şimdi de eskisi kadar olmasa da hareketli biri olduğunu belirtiyor.
İlkokulu ve ortaokulun bir kısmını Almanya'da okuyan öğretmenimiz, ailesinin Türkiye'ye taşınması nedeniyle eğitimine burada devam eder. Futbola oldukça ilgisi ve yeteneği vardır ama eğitimi ile futbol arasında tercih yapmak zorunda kalınca eğitimini seçer. Burhaniye Lisesinden mezun olan hocamız, Konya Selçuk Üniversitesine girer, burada daha sonra hayat arkadaşı olacak olan Gaye hanımla tanışır. 1996'da göreve başlayan Turgut Hoca'mız, öğretmenliği seçmesinin temel nedeninin bu işi sevmesi ve insanlara bir şeyler öğretirken aynı zamanda da kendini yenileyebilmesi olduğunu söylüyor. CTAL ailesinin bir parçası olmaktan büyük mutluluk duyduğunu belirtirken, öğrencilerinin her birinin onun gözünde birer pırlanta olduğunu da ekliyor. Turgut Hocamız ve eşi bugünlerde Berat Tugay dan sonra, Duyar ailesine katılan oğulları Kerem Tunç 'u karşılamaktan dolayı memnun ve telaşlılar… Son olarak, yapmaktan keyif aldığı şeyleri sorduğumuzda ise tek bir cevap alıyoruz: ''Balık tutmak, balık tutmak ve balık tutmak.'' Anlaşılan o ki Hoca'mız balık tutmayı gerçekten çok seviyor. Turgut Hoca'mıza keyifli sohbeti için teşekkür ediyor; kendisine, eşine, Berat Tugay'a ve Kerem Tunç bebeğe bir ömür boyu mutluluk, sağlık ve huzur diliyoruz Özge ÇELEBİ
İÇİMİZDEN BİRİ OĞUZHAN ÜRETMEN Bu ay okulumuzun sevilen öğrencilerinden Oğuzhan Üretmen'i yakından tanıyacağız; Mayıs 1997'de Burhaniye'de dünyaya geldi. Henüz 3 yaşındayken Şirinler Kreşiyle çıktığı okul yoluna, Nihat Tansoy'da anasınıfı ve Alçev'de ilkokulla devam etti. Edremit'deki çevresinden uzaklaşmak istediği için okulumuza gelen Oğuzhan yaptığı tercihten oldukça memnun. Oğuzhan oldukça sosyal bir arkadaşımız, geçen sene okulumuzun ve ilçenin öğrenci komitesi başkanlığını yaptı. En sevdiği filmler Yüzüklerin Efendisi üçlemesi ve Matrix serisi. En sevdiği kitabı sorunca "Kitap okumayı 3.sınıftayken daha önce hep 1. olduğum kitap kurdu yarışmasında 4. olunca bıraktım, o zamandan beri aramız düzelmedi." dese bile geçen sene ödev olarak okuduğu Mai ve Siyah ile Eylül kitaplarını çok beğendiğini ekliyor. Gezmeyi çok sevdiğinden boş zamanlarını genelde dışarda geçirmeye çalışıyor Oğuzhan. Bizimle unutamadığı bir anısını paylaşmasını istediğimde bakın ne anlatıyor; "Henüz anasınıfındayken bir gün öğretmenimiz bir arkadaşımıza kızmıştı, o da ağlamaya başlamıştı. Ben de o zamanlar 'erkekler ağlamaz' lafını yeni öğrenmiştim. Arkadaşımın ağlamasına dayanamayıp 'Arkadaşım ağlama böyle, erkekler ağlamaz.' demiştim. Öğretmenimiz de sinirli tabii o ara bana dönüp, 'Erkekler de ağlar niye ağlamasın!!' diye kızmıştı. Arkadaşımla yan yana bir buçuk saat ağlamıştık. Erkekler de ağlıyormuş o zaman öğrenmiş oldum. " Hedefinde İstanbul'da iyi bir üniversite var ama bölümünü henüz bizimle paylaşmıyor. Alt dönemdeki arkadaşlarımıza lise hayatlarında başarılar diliyor. "Ben geriye dönüp baktığımda 9.sınıfta yaptığım birçok şeyi yapmazdım diyorum, umarım siz böyle cümleler kurmak zorunda kalmaz, kendinizi üzmezsiniz. Herkes dersini çalışsın, okusun büyük adam olsun. Teneffüs ekibine de bana bu sayıda yer verdikleri için çok teşekkür ediyorum, her şey gönlümüzce olsun!" diye ekliyor. Oğuzhan'a neşeli sohbeti için teşekkür ediyor, başarılarının devamını diliyoruz. Dilara ERDOĞAN
MEZUN MEKTUBU Merhaba arkadaşlar ben Aycan Bayata 12/1/A sınıfından 2 yıl önce mezun oldum ancak hala aklım lisedeyken yaptığım bir sürü aktivitede. Yaptığım şeyleri elimden geldiğince yarım bırakmamaya çalıştım. Lisede resim yapmaktan büyük keyif alırdım şimdi ise Her Sağlıkçı Bir Sanatçı projesi kapsamında çiziyorum. Yine lisede voleybol takımındaydım şimdi ise geçen yıl yüksekokulda kurduğum voleybol takımında oynuyorum. Lisede yaptıklarım böyle tek tek anlatmakla bitmez ancak tüm hocalarımın da bildiği en büyük tutkum olan bir şey var ki onun peşini asla bırakmış değilim. Üniversitede sivil havacılık pilotaj bölümü okumak en büyük hayalimdi fakat çalışmalarım bu bölüm için yeterli değildi. Şuan Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Radyoloji bölümünde okuyorum. Üniversitenin bir havacılık topluluğu var ancak pek aktif bir topluluk olduğu söylenemez. Topluluğa yamaç paraşütü ve yelken kanat alınması için yazışmalarda bulundum ancak hem Çanakkale'nin hava şartların verimli olmadığı hem de bunun için ayrılacak bütçenin çok fazla olduğu şeklinde olumsuz cevaplar aldım. Yine de vazgeçmiş değilim. Çanakkale Türk Hava Kurumunda Genç Kanatlara maket uçak dersleri veriyorum. Aynı zamanda da yaz aylarında Eskişehir İnönü Uçuş Kampında yelken kanat pilotluğu eğitimime devam ediyorum. Hocalarımın havacılığa olan aşkımı unutmadıklarını düşünüyorum. Her fırsatta anlatıp belki onları bunalttım ama havacılık benim için öyle bir noktada ki hiçbir zaman ne anlatmaktan ne de hissetmekten bıkamıyorum . Benim için havacılığı ifade eden tek bir cümle var. '' Uçmak Özgürlük Hissi Değil, Hislerin Özgürleşmesidir.'' Bu kadar çok şey anlatırken hala bölümümden bahsetmedim. Dediğim gibi Radyoloji bölümü 2. Sınıftayım. 160 kişilik bir bölüm. Bölümüm kapsamında hastane Röntgen, Tomografi, MR, Nükleer Tıp, Anjiografi ve Skopi gibi radyasyondan faydalanılan birimlerde staj yapıyorum. Aynı zamanda Anatomi, Tıbbi Görüntüleme, Radyoterapi gibi bölüm dersleri alıyorum. Bir de üniversitenin başarılı öğrenciler için ayırdığı 5 kişilik kısmı zamanlı öğrenci kontenjanında yer alıyorum yani okuldan kalan zamanlarımda belirli bir nöbet listesi çerçevesinde üniversitenin araştırma hastanesi radyoloji biriminde çalışıyorum. Hem hastalarla olan iletişimimi güçlendirip hem de bölümüm ile ilgili teknik ve uygulamalı eğitimimi geliştiriyorum. Bu sayede cüzi de olsa kendi paramı kazanıyorum. Açıkçası emeğimle kazandığım için paramı harcamaya da kıyamıyorum. Tabi bir de Barış Korosu var. Her yaştan ve her meslekten kişilerin bulunduğu statü farkı gözetmeksizin sadece barış için evrenin en temiz ve en saf varlıkları olan çocukların şarkılarını seslendiren bir koro. Şefimiz olan Mete Gökçe hem enerjisiyle hem de müzik bilgisiyle koroyu bir arada tutan en büyük faktörlerden. Ben de bu barış ailesinin bir koristi olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Toparlayacak olursam üniversite hayatı güzel bir atmosfer. Size bir çok imkan sunuyor hem teknik gelişim hem de kişisel gelişim için ancak lise unutulmayan anıların paylaşıldığı, bitmeyen dostlukların kurulduğu küçük ama sıcak bir yuva. Lisedeki hocalarım tüm bu anlattıklarımı yazmam için bana fırsat verdiklerinde gerçekten hala o sıcak yuvanın bir parçası olduğumu bir kez daha anımsadım. Bu yüzden sizlere de klasik ancak kıymetli bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Arkadaşlar lise yıllarınızın değerini bilin. Tabi hocalarımı da çok özlediğimi dile getirmek istiyorum. Hepsine tek tek üzerimdeki emekleri için teşekkür ediyorum. Sizleri seviyorum. Aycan BAYATA
YETİŞTİRME KURSLARI 15 Eylül'de başlayan zorlu maratonumuza bir yenisi daha eklendi.Yeni yeni alıştığımız okulumuzda birçok etkinlikle beraber bu sene ilk defa uygulanacak kurs çalışmaları açıldı. Bu kurs çalışmalarına 11 ve 12. sınıfların sınav telaşı sebebiyle sadece 9 ve 10. sınıflar katılabiliyor. Hafta içi saat 16.00'da başlayıp birer saat süren kurslar işlediğimiz derslerin pekiştirilmesinde önemli rol oynuyor.Aynı zamanda farklı öğretmenlerle tanışıp gelecek yıllara hazırlık yapıyoruz.Okulumuzun kursa katılan öğretmenleri bize destek olmanın yanı sıra bütün samimiyetleriyle dersleri eğlenceli hale getiriyorlar. Kimi zaman 17.00'da kimi zaman 18.00'da biten kurslarımız bizi ne kadar yorsa da bize artı kattığı kesin. 9 ve 10. sınıftaki arkadaşlarımıza kesinlikle bu kursları tavsiye ediyoruz. Bütün arkadaşlarımıza başarılar diliyoruz. Pelin FİDANCI - Sude ÖZBERKSOY
Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır.
Sayfa 4
CTALDE NELER OLUYOR § 10 Kasım Atatürk’ü Anma Haftası çerçevesinde ilçemizde düzenlenen şiir yarışmasında, okulumuz 12/D sınıfı öğrencilerinden Mehmet Eğinli’nin şiiri birinci oldu. § 24 Kasım Öğretmenler Günü sebebiyle ilçemizde düzenlenen “Öğretmenim” konulu kompozisyon yarışmasında 10/B’den Yurdagül Erkiraz ikinci, 11/B sınıfından Özge Çelebi de üçüncü oldu. § Okulumuz müdürü M. ARSLAN, Edebiyat öğretmeni Ahmet ALTINSOY ve okul rehber Öğretmeni Hale KÜÇÜKDALGIÇ Balıkesir İl Milli Eğitim Müdürlüğünün organize ettiği “Değerler Eğitimi” seminerine katıldı § Okullarımızdan müfredat kıskacına takılıp kalmadan öğretimin yanında eğitim fonksiyonunun da güçlendirilmesini hedefleyen, öz değerlerine bağlı, toplumsal hayata uyumlu, ahlaki ve insani değerlerin bilincinde eğitimli bir insan olmayı içselleştirmiş gençler yetiştirmek hedefiyle 2013-2014 öğretim yılında başlatılan “Değerler Eğitimi” projesi bu eğitim yılında da devam edecek. § Belli konular belirlenip okul genelinde öğrencilere ve velilere bu konularla ilgili etkinlikler tertip edilecek. Bu öğretim yılının konuları: görgü kuralları, sevgi ve saygı. § Okulumuzda bu projeyle ilgili hazırlıklar başlamış durumda sorumlu öğretmenlerimizin işbirliğinde geniş bir katılımla birçok farklı etkinlik yapılması planlanıyor. §
Orta öğretim kurumları yönetmeliğindeki taban puan şartının kalkmasından sonra okulumuza 52 öğrenci nakil oldu. Birçok sebepten okulumuza nakil olan arkadaşlarımızdan kimisi henüz adapte olamadığını söylerken kimisi okulun bir parçası haline gelmiş bile. Öğretmen kadromuzun çok güçlü olduğu ise ortak karar.
§ CTAL ayın fotoğrafını seçiyor! Okulumuz Onur Kurulu’nun aldığı kararla her ay kurul tarafından belirlenen temaya uygun en güzel fotoğraf Onur Kurulu panosunda sergilenecek. İlgililere duyurulur! § Gazetemizin baş tacı ve okulumuzun en sevilen edebiyat öğretmenlerinden Mehtap KÖNEN bir operasyon geçirdi. Bu sayıda yokluğunu çok hissettik. Kendisine geçmiş olsun dileklerimiz sunuyor, bir an önce aramıza katılmasını dört gözle bekliyoruz.
“AD HOMİNEM” Almanlar disiplinli, Amerikalılar serbest, Hollandalı başına buyruk, Brezilyalı saldım çayıra ve daha bir sürü ülke bir sürü teknik kullanarak yetiştirir çocuklarını. Mesela bir Alman çocuğu yorgun olan ebeveynine, "vücudunuzu gevşetir, ağzınızda hoş bir rayiha bırakır" diyerek şarap ikram edebilir. Bir Amerikalı çocuk maçını izlemeye gelemeyen babasına kızıp ileride seri katil olabilir. İşte bunlar hep yetiştirme tarzı ile alakalı mevzulardır. Peki biz Türklere özgü bir teknik yok mu? Elbette var. Biz bu tekniğe kısaca “Ad Hominem”* tekniği adını veriyoruz. Sığır gibi, düşünmeyen, sorgulamayan, ölene kadar ana babasına bağımlı çocuk yetiştirmek için birebir. Bir örnekle izah etmem gerekirse: -Yemeğini ye evladım. +İstemiyorum. -Yemezsen büyüyemezsin. +Sen de yemiyorsun. -Sen benle bir misin? +Niye yaşım küçük diye insan değil miyim? -Sus bakıyım, hem sen ödevini yaptın mı? +… Görüldüğü gibi çocuk biraz sivrildi mi, sesi biraz fazla çıkmaya başladı mı hemen ödevle olsun, odasını toplamamasıyla olsun, yaramazlıklarıyla olsun onu vurup alaşağı ediyoruz. Asla bize karşı çıkamayacağını öğretiyoruz. Sizinle aşık mı atıyor, sorduğu mantıklı sorularla sizi yıpratıyor mu, hemen
ÜNİVERSİTE SIRALAMASI TÜBİTAK TÜRKİYE'NİN GİRİŞİMCİ VE YENİLİKÇİ ÜNİVERSİTELERİNİ AÇIKLADI TÜBİTAK'ın ilk kez 2012'de hazırladığı ''Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksi'' ile her yıl Türkiye'nin en girişimci ve yenilikçi 50 üniversitesi belirleniyor. Bu uygulamayla hedeflenen ise üniversiteler arasında girişimci ve yenilikçi rekabetin artırılarak girişimcilik ekosisteminin gelişmesi. 2014 yılı endeksi Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık tarafından açıklandı. Endeks kapsamında 50 ve üzeri öğretim üyesi bulunan 144 üniversiteden ilk 10'u şu şekilde sıralandı: 1- Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) 2- Sabancı Üniversitesi 3- Boğaziçi Üniversitesi 4- Bilkent Üniversitesi 5- Koç Üniversitesi 6- Özyeğin Üniversitesi 7- İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) 8-Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi (TOBB ETÜ) 9- İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü 10- Selçuk Üniversitesi
Mehmet EĞİNLİ
AŞURE HAYRIMIZ Her yıl Muharrem ayında okul öğretmenlerimiz tarafından yaptırılan aşure hayrı, bu yıl da ağzımızı tatlandırdı. Çevre okullardan misafirlerimizin de katılımıyla etkinliğimiz amacına ulaştı. Aşurenin tadı damağımızda, öğretmenlerimize teşekkür ediyoruz.
Peki, Aşure Hakkında Neler Biliyoruz? ¤İslami inanca göre Hz. Nuh, Büyük Tufan'dan sonra karaya ayak bastığında elinde kalan son malzemelerle aşure yapmıştır. ¤Temel olarak su, buğday, nohut, toz şeker, fasulye, pirinç kullanılarak yapılır. ¤Süsleme amacı ile ceviz, çam fıstığı, badem, nar, susam ve tarçın gibi kuru yemiş, meyve ve baharatlar kullanılır. ¤Kerbela Savaşı'nda Hz.Hüseyin'in öldürüldüğü günde aşure pişirilmesi ile aşurenin hiçbir hayvansal ürün içermemesi arasında bağlantı vardır. Şiddetin genel olarak protesto edildiği ifade edilir. Aşure, Arapça bir kelime olan "aşere"den gelmektedir ve anlamı "10"dur. Aşure günü, Hicri Takvim'e göre Muharrem ayının 10. günü kutlanır. ¤Aşure Günü yaşanan olaylar; ¤Hz. Adem'in tövbesinin kabulü. ¤Hz. Nuh'un gemisinin tufandan kurtulması. ¤Hz. Yunus'un balığın karnından çıkması. ¤Hz. Musa'nın Kızıldeniz'den geçmesi. Hz. İsa'nın doğumu ve Yahudilerin elinden kurtulup göğe yükseltilmesi. Özgül YEŞİLOĞLU
“sen önce ödevlerini adam gibi yap” diyoruz, "yaptım zaten" mi diyor, "belli onun için mi öğretmenin senin hakkında iyi konuşmuyor?!" diyerek öldürücü darbeyle felç ediyoruz. İşte çocuk yetiştirmede "ad hominem" yaklaşımı budur. Çocuğun sivrilmesine, sizi ezecek sorular sormasına asla meydan vermez. Çocuğunun açıklarını hafızasına iyi yazan ebeveyn onu iki soruyla muma çevirir ve her zaman kazanır. Tamam ebeveyn kazandıkça çocuk kaybeder ama önemli olan çocuğun sizin üstünlüğünüzü kabul etmesi değil mi? Ye m i ş i m g e l e c e k t e k i b u h r a n ı n ı , depresyonunu. Seri katil olacak hali yok ya! *Bir argümana cevap verirken, argümanı eleştirmekten ziyade, argümanı ortaya atan kişinin alakasız bir özelliğini gündeme getirerek fikirlerini çürütmeye çalışmaktır. Ad hominem, mantıksal bir safsata kabul edilir.
Elif Nur ÇETİN onedio editörü diazepam’dan alıntı.
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?
! Açık bir gecede çıplak gözle 2000 farklı yıldız görmek mümkündür. ! Bir kadın günde ortalama 62 kere gülerken bir erkek ortalama 8 kez gülmektedir. ! Kağıt para sanıldığı gibi kağıttan değil pamuktan yapılmaktadır. ! Kalbimiz günde ortalama 100 milyon kez çarpar. ! Soğan doğrarken sakız çiğnemek göz yaşarmasını önler. !Sabahları elma yemek kahve içmekten daha çok uyku açar. ! Denizyıldızının beyni yoktur. ! Devekuşunun beyni gözünden küçüktür. ! Mc. Donalds'ın günlük müşteri sayısı Türkiye nüfusuna eşittir. ! Yoğurt tüketmek, ciğerlerinizi temizleyerek alkol ve sigaranın verdiği zararları azaltır. ! Dünyanın en büyük şeker ihracatçısı Küba'dır. ! Buckingham Sarayı'nda 602 oda bulunuyor. ! Gözlerimiz hiç bir zaman büyümez. Ama burnumuz ve kulaklarımızın büyümesi asla sona ermez. ! Timsahlar renk körüdür. ! Başınız ağrıdığında badem tüketmek, bademin içindeki magnezyum sayesinde, ağrıyı dindirir. ! Üzüm yemek beynin yeni bilgi depolama yetisini geliştirir. ! Depresyonla savaşmanın en etkili iki yolu egzersiz yapmak ve hayvanlarla vakit geçirmektir. Pelin FİDANCI
Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır.
BİLİM KUTUSU
Sayfa 5
TAVŞAN DELİĞİ
Hayat Donduran Nasa
Eski Yenilikler
Gelecekte Mars’a yapılacak ilk insanlı yolculukta, astronotların derin uyku durumunda korunmaları konusunda araştırmalar yapılıyor.
Her eski bir zamanlar yeniydi, biliyorsunuz. Tabii ki her yeni de bir süre sonra eskiyecek. Gençlerin yeni diye dinlediği şarkılara bakıyorum; birçoğu eski şarkılar. Moda dünyası birkaç yılda bir eskiye dönüş yapıyor. Yeni diye aldığımız arabaların çoğu malzemesi geri dönüşümden elde edilmiş durumda. Yeni evlerin yapımında kullanılanlar ise neredeyse dünyamızla aynı yaşta.
Derin uyku durumu, 180 gün sürecek Mars yolculuğu sırasında hem değerli kaynakların az kullanımı, hem de ekibin yolculuk boyunca yaşayacakları stresi azaltmak amaçlı bir yöntem. Teorik olarak bir insanın yaşamsal fonksiyonlarını ve nabzını aynı uykuda gibi, ama yapay yöntemlerle yavaşlatmak mümkün. Bu derin uyku durumunda vücuda gerekli olan besinler, serum ile direk kana aktarılıyor. Çığ altında kalıp da uyuyakalan ve bir süre sonra kurtarılanlarda da benzer bir derin uyku durumu görülebiliyor. Bilimkurgu filmlerinde “kryojenik dondurma” olarak benzerini gördüğümüz derin uyku tekniği, şimdiye kadar bir insan üzerinde en fazla 7 gün olarak denenebilmiş. Bundan daha uzun uyutmaya ihtiyaç olmadığı söyleyen bilimadamları, bu süreyi 180 güne kadar uzatabilmenin yollarını arıyorlar. Eğer Mars yolculuğu sırasında astronotlar uyku durumuna olurlarsa, yolculuk boyunca harcanacak malzeme (su ve yiyecek gibi) azalacak ve tahmini uzay gemisi ağırlığı 400 tondan 220 tona indirilebilecek.
Sırtı yere gelmez... Araştırmacılar Antoine Cully, Jeff Clune ve Jean-Baptiste Mouret tarafından geliştirilen bu robot yaralansa dahi her koşulda yoluna devam edebilme özelliğine sahip. 13.000 farklı yürüyüş algoritmasına sahip robot olası hasar ve yol değişikliği halinde deneme yanılma ile en doğru yürüyüş şeklini bulup mesafe katetmeye devam ediyor.
Eskiye özlem duyanlarla yenilik peşinde koşanlar aslında aynı kişiler. Yeni ve eski dediğimiz her şey aslında bizim konumumuza işaret ediyor. Eski ile ilişkimiz biraz da yaşadıklarımıza duyulan hasret ile ilişkili. Yeni ile kurduğumuz bağlantı aslında şu anki yaşantımızı değiştirmekle ilgili. Yaşamımız aslında iyi zamanları anmak ve çağırmakla geçiyor. Peki, eşyalarımızı, evimizi, arkadaşlarımızı yenileyerek kendimizi de yenileyebilir miyiz? Yaşadığımız dünya her geçen gün eskidiği halde biz nasıl oluyor da her geçen gün yenilenmekten bahsedebiliyoruz? Zamanda göreceli olarak ileri gittiğimizi sanarak her geçen gün kendimizi eskitmiyor muyuz? Yeni, dediğimiz anda her şey eskimeye başlamıyor mu? Eski düşüncelerle beslediğimiz her yenilik daha hızlı eskimiyor mu? Eğer içinde bulunduğumuz durumdan memnun değilsek ve yenilenmeye ihtiyacımız varsa öncelikle düşünce yapımızı değiştirmeliyiz. Paradigma değiştirmeden yenilenemeyiz. Tüm organlarımız eskiyorken yenileyebileceğimiz şey düşüncelerimizdir. Zihniyet devrimi yapmadan yenilik peşinde koşmak, eskiyi yenilemektir. Aslında eskiler işe yarasaydı bu kadar yenilik peşinde koşmazdık. Düşünceleri yenilemenin en kolay yolu ise yeni düşüncelere saygı duymaktır. Bunun için özgürce düşünebilmek, gereksiz sınırlamalar koymamak gerekir. Yeni düşünceler için yeni insanlara gereksinim vardır. Gençler, yeni insanlardır. Yeni düşüncelere sahiptirler. Yeter ki önlerini kesmeyin ve eski yeniliklerle onları paslandırmayın. Yeni kalın.
Derya Taşkın
Akıllı Bileklik
ANKET
Kenneth Shinozuka isimli 15 yaşındaki genç, dedesinin hastalığından yola çıkarak, hemAlzheimer hastalarının hem de bakıcılarının hayatını kolaylaştıracak bir icada imza attı. Shinozuka hastanın ne zaman ayağa kalktığını saptamaya yarayan bir akıllı bileklik geliştirdi.
OKULUMUZDA YAPTIĞIMIZ ANKETTE 230 KİŞİYE SORDUK “HANGİ FİLM VEYA DİZİ KARAKTERİSİNİZ” İŞTE ALDIĞIMIZ CEVAPLAR:
Üzerinde sensörler bulunan bileklik, elastik ve yumuşak yapısı sayesinde hastanın ayağına veya çorabına kolaylıkla takılabiliyor. Hasta ayağa kalktığında devreye giren sensörler, mobil uygulama yoluyla hastayla ilgilenen kişiye haber gönderiyor. Bu da bakıcıyı, sürekli hasta başında beklemekten kurtarıyor. Shinozuka, geliştirdiği cihazı duyurmadan önce dedesinin üzerinde 6 ay boyunca denediğini ve bilekliğin bir kez bile yanılmadığını belirtiyor. Kenneth Shinozuka, geliştirdiği cihaz için Scientific American’dan 50 bin dolarlık ödüle layık görüldü. 15 yaşındaki gencin şimdiki hedefi geliştirdiği bileklikleri çoğaltarak bakımevlerine bağışlamak.
ï ï ï ï ï ï ï ï ï ï ï ï ï
Hayatım bir film ben de başroldeyim: 41 Super Natural ( Dean Wİnchester ): 24 Kardeş Payı (Sezai): 16 Doctor Who( Doctor Who ): 11 HIMYM (Barney): 10 Superman (Clark Kent): 10 Sherlock Holmes (Dr. Watson): 10 Breaking Bad (Jessi ): 9 Hızlı ve Öfkeli (Dom): 9 Harry Potter (Harry Potter): 9 Arrow (Oliver): 7 Diğerleri: 74 Gülşah ÇOĞUL & Buse ALUMERT
Yapay Zeka Göteborg, İsveç den bir araştırma ekibi, bir çok alanda öğrenebilen ve problemleri çözebilen bir yapay zeka geliştirmeyi başardı. Ya p a y z e k a ç o c u k l a r d a bulunan kavrama ve gelişme yeteneklerini taklit ediyor. Geleneksel yapay zeka programları insanlarda bulunan çok yönlülük ve uyum sağlama yeteneklerinden yoksundu. Örneğin daha önce programlanmadıkları yeni bir eve girdiklerinde yemek pişirme temizlik yapmak gibi görevleri yerine getiremiyorlardı. Yapay zeka konusunda yeni bir alan olan Yapay Genel Zeka (artificial general intelligence - AGI) ile bilim insanları çok farklı alanlarda problem çözme yeteneğine sahip yapay zeka programları yapmaya çalışıyorlar. Eda BOZDEMİR
Celal Toraman Anadolu Lisesi Adına: Gazete Sahibi: Mehmet Arslan Sorumlu Öğretmen: Mehtap Könen Teknik Sorumlular: Elif Nur Çetin, Oğuzhan Eren Düzeltmen: Mehmet Eğinli Tüm dilek ve şikayetleriniz için lütfen arayınız Tel:(266) 412 00 40 Belgegeçer: 4120528 www.ctal.meb.k12.tr e-posta: cetalgazete@hotmail.com issuu.com/ctalteneffus/docs Twitter: @CtalYazarlik facebook.com/CtalGazete
Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır.
MÜZİK DÜNYASI
CEM ADRİAN Cem Filiz, Adrian sahne ismini memleketi Edirne'nin antik çağlardaki isminden esinlenerek seçmiş .Adrian,İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesinden mezun olmuş. 4,5 ses oktavına sahip 33 yaşındaki şarkıcı 2005'te ilk albümü Ben Bu Şarkıyı Sana yazdımı yayınlamış. 2008'de Etnik adında bir albüm çıkarmış ve albüm sadece piyano kullanılarak hazırlanmış.Çıkardığı albümlerde Hayko Cepkin,Pamele Anderson,Şebnem Ferah,Sagopa Kajmer gibi sanatçılarla düeti de bulunmakta.Geçtiğimiz Ekim ayında Sana Bunları Hiç Bilmediğin Bir Yerden Yazıyorum adlı 10.Albümünü çıkarmış.Albümdeki 12 şarkının da sözü ve müziği Cem Adrian'a aittir.Sanatçının sansür,insan hakları ve ifade özgürlüğü hakkında bir çok söylemleri de mevcut.Ülke olarak Cem gibi gerçek sanatçılara çok ihtiyacımız var…
CEM ÖZKAN Çoğumuzun Melekler Korusun'un (ne güzel diziydi) ıslıklı jenerik müziği Ben Böyleyim'den tanıdığımız Cem Özkan,şu sıralar yayınlanan Kaçak Gelinler dizisinin de müziklerini yapıyor.Müziğe ilk olarak Bas gitarla başlayan Özkan daha sonra arkadaşlarıyla China Band isimli bir grup kurar.Uzun ömürlü olmayan grubunun ardında Amerika'ya gider orada besteler yapar.Sonra tekrar Türkiye'ye dönerek Rebel Moves grubunu kurar.5 yıl bu grupla çeşitli konserler verir ve 2005te stüdyosu SoundCheck'i kurar. Aynı zamanda Gece yolcuları grubunun prodüktörlüğünü yapar.Cem Özkan'ın son albümü(İnsan Nasıl Unutabilir ki? Raflarda yerini alır. Peki biz bu albümü alır mıyız? * *Ah şu internet!!! İREM DERİCİ Sizi bilmem ama benim için bir düğünde İrem Derici çalmamışsa o düğün, düğün olamamıştır! İrem Derici'yi ilk olarak O ses Türkiye'de gördük. Sonra göremedik çünkü ELENDİ! Elendi ama Kalbimin Tek Sahibine adlı şarkısı şuan Türkiyenin en çok izlenen 2.videosu Youtube'da. Tam 80 Milyon görüntüleme… Ayrıca bunun için bir ödül verilmeli bence. Henüz hiç albümü yok İrem Derici'nin ama ödülleri çok… Şarkıcı sosyal medyayı ünlü triplerine girmeden kullanan nadir sanatçılarımızdan. Kendisiyle barışık. Bu gidişle adını daha çok duyacak gibiyiz… Ahmet ERTUNÇ
Sayfa 6
THE FOREST OYUN İNCELEMESİ
Sanal dünyada hayatta kalma mücadelesi vermek nedense çok hoşuna gitmiştir oyuncuların. Minecraft önü arkası tutulamaz oldu. Bir ArmA II modu olan DayZ de öyle. Kimi zaman düşmanlarımızı avladık kimi zaman yiyecek aradık. O tehlikeli dünyanın içine o kadar girmişken hiç dikkat etmedik grafiklere. İşte bunu bilen Endnight Games kolları sıvadı ve (gelecek vaat ettiğini düşündüğüm) The Forest'ı koydu önümüze.
Oyunumuz henüz beta aşamasında bile değil. Open-alpha olduğundan bir oyunun yapılmaya başlandığı ilk andan itibaren hazır olduğu ana kadarki süreci oynayarak test etmenizi şansınız var. Tek kötü yanı; buglar diz boyu.Oyuna bir uçakta başlıyoruz. Yan koltuğumuzda bebemiz ile seyahat ediyoruz. Çok geçmeden koca uçak Lost’umsu bir biçimde adaya çakılıyor. Nedense tek sağ kalan biz oluyoruz kazada (dedim ya daha pişecek oyun). Uçak enkazındayken bir yamyamın çocuğumuzu kaçırdığını görüyoruz ve oyun başlıyor. Tabii ki ilk eşyamız bir balta! Minecraft tecrübeniz varsa ilk işinizin sığınacak bir ev yapmak olduğunu hemen çakıyorsunuz. Tabii ev yapmak daha zor ve yorucu. Dooğru ormana yol alıyorsunuz. Gece devriyesine çıkan yamyamlardan kaça kaça yaşamalısınız. Bu arada karnınızı da doyuracaksınız (her gördüğünüz bitkiyi yemeyin derim) daaa kayıp bebenizi bulacaksınız daa ohooo... Bu zorlu yaşam mücadelesinde hepinize başarılar! Oğuzhan EREN
INTERSTELLAR
FILM TANITIMI
Filmin geçtiği yakın gelecekte yeryüzünde yaşam, artan kuraklık ve iklim değişiklikleri nedeniyle tehlikeye girmiştir. İnsan ırkı yok olma tehlikesiyle yüz yüzedir. Derken yeni keşfedilmiş bir solucan deliği, tüm insanlık için umut olur. Buradan geçip boyut değiştirerek daha önce hiçbir insanoğlunun erişemediği yerlere ulaşmak ve insanoğlunun yeni yaşam alanlarını araştırmak ise bir grup astronot-kaşife kalır. Bu kaşifler, geçen 1 saatin dünyadaki 7 yıla bedel olduğu ortamda hem hızlı ve cesur olmak zorunda kalacaklardır. Senaryosu Christopher Nolan ve Jonathan Nolan tarafından yazılan film, yine Christopher tarafından yönetilmiştir. Film aslında 2006 yılında Steven Spielberg'ün geliştirmeye başladığı bir projeyken, daha sonra yönetmenin programındaki çakışmalar nedeniyle Christopher Nolan'a devredilmiştir. Spielberg, Nolan'a teklifi kendisi götürmüş ve Nolan da anlaşmayı imzalayarak yapımın yönetmenliğini sürdürerek tamamlamıştır. Başrollerini Oscarlı oyuncular Matthew McConaughey ve Anne Hathaway'in paylaştığı filmde, Matt Damon, Jessica Chastain ve Nolan'ın en fazla çalıştığı isim, Michael Caine de yer alıyor. Sinema tarihinin kayda değer bilimkurgularından Contact'te, McConaughey'i uzaydan gelen sinyallerin peşine düşen 'inançsız' Jodie Foster'a inanç aşılamaya çalışan bir rahip iken 15 yıl sonra ise kendisini Insterstellar'da insanlığı kurtarmak amacıyla ailesini terk ederek uzayın derinliklerine bir yolculuğa çıkarken görüyoruz. Ayrıca McConaughey'in başrol olarak seçilme sebebi, yapımcılarımızın rol için düşündüğü fedakar ve vefakar baba tiplemesine uymasıymış. Yaklaşık 170 milyon dolara mal olan film, gişede beklediğini buldu. Aynı zamanda Nolan, eleştirmenler tarafından 'James Cameron olma yolunda ilerliyor' tarzında yorumlar aldı ve Hollywood'daki koltuğunu da sağlamlaştırmış oldu. Her saniyesinde artan gerilimi, konusu ve yakın gelecek hakkında yaptığı tahminlerle yalnızca bilim kurgu severleri değil, her kitleden seyirciyi uzun süre etkileyeceğe benziyor. 2 saat 43 dk boyunca her saniyesini kalbimi tutarak izlediğim filmi Solaris, Mission To Mars, Gravity ve daha nice benzer yapımları severek izleyen herkese tavsiye ediyorum. Müşerref Çoban
SUSKUNLAR
KITAP TANITIMI
Hayatta kimsenin yaşamak istemeyeceği, belki de bir insanın başına gelebilecek en kötü olayı birebir yaşayan yazar Lorenzo Carcaterra, cesaret edilmesi zor bir karara vararak bu kitabı yazmıştır. Yaşadığı onca zorluğu, kötü günlerini, çaresizliklerini, yüreğinin en uç köşesine kadar hissettiği bütün acıları sanki o günleri yaşayan o küçük masum çocuğun dilinden, en saf ve temiz duygularıyla anlatmıştır bizlere. Suskunlar, hayatta her zaman her şeyin yolunda gitmeyeceğini, bazen yapılan en ufak bir hatanın bütün bir ömrü etkileyecek sonuçlar doğurabileceğini ve en önemlisi de her ne olursa olsun dostluğun ve kardeşliğin bütün engelleri yıkıp geçebileceğini en güzel şekilde açıklıyor biz okurlara. Kitabı okurken her bir cümlede farklı hisler kaplıyor tüm benliğinizi. Olaylarla, kişilerle, zamanla bütünleşiyorsunuz resmen. Yer yer şaşırıyorsunuz, yer yer büyük bir korku kaplıyor içinizi. Hüzünleniyorsunuz. Dayanamayıp, yaşlar süzülüveriyor yanaklarınızdan. Bazen de romanın kahramanları ile birlikte gülüp eğleniyorsunuz. İliklerinize kadar hissediyorsunuz kitabı. Michael, Tommy, John ve Lorenzo adında 4 arkadaşın istemeden bir adamın ölümüne sebep olmalarıyla başlıyor olay. Daha bir önceki gün Cehennem Mutfağı'nın sokaklarında gazoz içip oyun oynarken, bir anda bütün dünyaları alt üst oluyor bu masum, kalpleri kocaman 4 küçük arkadaşın. Wilkinson Erkek Çocuklar Islah Evi'nin soğuk beton duvarlarının arasında buluyorlar kendilerini. Gardiyanlardan günlerce işkence görüyorlar. Acımasızca, gaddarca ve hunharca davranılıyor minik kalplere. Ve bir gün öyle bir şey yapıyorlar ki o masumlara, yaşarken ölümü tattırıyorlar hepsine. İşte o günden beri intikam ateşiyle kavruluyordu o cesur yürekler. Peki bu yaptıkları doğru muydu? İntikam mı almalılardı; yoksa kaderlerine boyun mu eğmelilerdi... Ayşenur KABA
Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır.
Sayfa 7
HAYATIN TADI ŞİİR MEMLEKET ÖZLEMİ
AŞK İÇİN KÜÇÜĞÜZ
Ben seni çok uzaklardan sevdim. Ciğerime çektim buram buram, Gelmese de kokun rüzgârla, Sensiz nefes almayı öğrendim. Ayrılıktan sonra anladım, Bir toprak parçası değildi yaşamak. Geç de olsa öğrendim, Ben bir tek senin toprağına düşen yağmur kokusunu sevdim. Söyle bana şimdi, El toprağına düşen gözyaşlarımın kokusunu sevebilecek miyim? Sen ne kadar istemesen de memleket, Kefenime sarılıp sana geri döneceğim!
Uçunca aşk gönlün içinden Koşma sakın peşinden Zamanla sen de anlayacaksın O memnun yeni evinden
ERKEN BATAN MAVİ GÜNEŞ
KEMAL, MUSTAFA KEMAL...
Güneşi unutmuş bir gündüzün, Yıldızları sönmüş bir gecenin, Gözyaşları suluyordu Anadolu'mun ulu toprağını. Umudunu yitirmemiş insanlar, Bir bakışla doymaz kalp sevgiye Bakıyorlardı evlerinin pencerelerinden. Gözleri böler seni ikiye Kim bilir… Zamanla sen de anlayacaksın Bir ışık görürlerdi belki, Haykıracaksın ona dön diye Ya da bir ses gelirdi karanlıktan. Dinleyeceksin sesini gecenin Beklediler, beklediler. Yanınca her seferinde için Sabır yediler, umut içtiler günlerce. Zamanla sen de anlayacaksın Daha küçüğüz aşk için Sonra bir ses duyuldu. Ebru ÖZBERKSOY Hayri B. ÖZBERKSOY ''Zafer!'' diyordu biri, ''Zafer Türk'ündür!'’
UMUT Bir kitabın sonunda bulabilirdiniz beni, Ya da denizle gökyüzünün birleştiği yerde, Saman kokan kağıtlarda, Sessiz kütüphanelerde, attığınız her adımda. Hissedebilirdiniz beni, eğer isteseydiniz. Farkına varamadınız hiçbir zaman, Yazarın notunda, mavi bir çizgide, eski bir kağıtta olduğumu. İşiniz düşmese elinize almayacağınız kitabın Arasında kuruduğumu bilemezdiniz Her yerdeydim ben, göremediniz Ne kadar yazık Şimdi yazarın kelimelerinde, ufukta, kaldırımlarda düşlüyorum sizi Bir de şu ansiklopedinin arasında kurumuş bir çiçek olarak, Hala bekliyorum umut etmenizi. Sude ÖZBERKSOY
Gazetemizin bu sayısında şair bir ailenin üyelerinin şiirlerine yer verdik.
O gün yeniden doğdu güneş, Yeniden parladı yıldızlar, Masmavi gök mutluluktan ağladı, Suladı Anadolu'mun ulu toprağını. ''Kim?'' diye sordu çiçekler, ağaçlar. ''Özgürce uçmayı kime borçluyuz?'' dercesine öttü gökte uçan kuşlar. ''Kemal!'' dedi biri, ''Mustafa Kemal!'' ''Deniz gözleri inançla bakan'' ''Altın saçlarından azim damlayan'' ''Sevgisiyle halkı, vatanı kucaklayan'' ''Asla vazgeçmeyen, yolundan şaşmayan'' ''Asil ruhlu liderim, Ata'm..'' dedi, ''Atam..'' Kadın, çocuk, erkek, O gün tanıdı, sevdi Ata'mı. ''Atatürk'' dediler ona, Taşıyor diye asil kanı, Kanatları altına aldı diye aziz vatanı. Mehmet EĞİNLİ
YİNE YENİDEN METAL Metal, pop, caz, rap, arabesk, alaturka fark etmez. Her şeyden, müziğin yazarı, çalanı, söyleyeninden önce, o şarkının sizin için ne anlam ifade ettiği önemli kanımca. O zaman tam anlamıyla kendinizi vererek bağlanabilir ve ciddiye alabilirsiniz. Müzik benim işim değildi. Ta ki metalle tanışana kadar… Bambaşka duygular, düşünceler cereyan ediyor beyninize metalle. Önyargılı bakmayın. Deneyin, bir kereliğine de olsa, dış dünyayla bağlantınızı koparıp şarkıyı yaşayın. Metal denince insanlar “Ne o öyle, bangır bangır gürültü.” diyebiliyorlar. Hâlbuki hiçbir şarkının sadece duyulmasından yana değilim. Nasıl bakmakla görmek arasında fark varsa; duymakla dinlemek, dinlemekle sözleri, ritmi yaşamak arasında da dağlar kadar fark var. Her bir vuruşu hissetmek, hissedebilmek… İşte bütün bunları tek tek çözümlediğinizde, anlamlandırdığınızda, yaşayabildiğinizde işte o zaman metal denilen müzik türünün herkese gürültü gibi değil, hissedebilene ilaç gibi gelen, ruhunu temizleyen, müziği yapanla, şarkıyı söyleyenle aynı şeyi hissedebildiği bir şey olup çıkıyor. Ve bunu gerçekten yapabilen, çok eminim ki Nirvana'yı aşabilir. Metal müzik dinleyen insanları da kaba, saba, asan, kesen, satanist, gotik sanırlar. Elbette öyle olanları da vardır. Ama daha çok halkın arasında bulunanlar, senin benim gibi insan onlar da. Renkli kişilikleri var. Tek farkları acılarını da metalle dindirip, sevinçlerini de metalle arttırıyorlar. Açıkçası bu grubun da, bu tür müziğin de üzerimde ki etkisi büyük. Olumsuz olarak söyleyebileceğim pek bir şey bulamam. O şarkıları dinlerken eşi benzeri olmayan bir ruh hali ve mutlulukla uyuyakalmak da cabası…
Mavi Güneş 1881'de, Selanik' te doğmuştu, Asker olacaktı, kafasına koymuştu, Yıldıramadı kimse düşüncelerinden, Elinden geleni ne demek,canını hiçe saydı! O, vatanından beslendi,milletine seslendi! O da insandı herkes gibi, Sadece daha çok sevdi,mücadele etti, Kim yapardı o fedakarlıkları? O, halkla birleşti,yedi düveli yendi, O, yarını yokmuş gibi savaştı. Güneş her sabahı aydınlatır, Mavi Güneşimiz de Anadolu'yu aydınlattı, Devrimleriyle yeniledi, kanunlarıyla dizginledi, Hakları eşitledi, ayrımcılığı yok etti, Türkiye Cumhuriyeti'ni dünyaya ilan etti. Elbet bir gün O güneş batacaktı, Yaprakların döküldüğü, o sert rüzgarın damarlara işlediği o Kasım'da, İşte o Kasım'da Mavi Güneş bir daha doğmadı, Türkiye gündüze, o Mavi Güneş'e doyamadan ayrıldı, Mavi Güneş, bir daha doğmamak üzere batmıştı, Lakin, ışığı Türk Milleti'ni hep aydınlattı. PELİN FİDANCI
HER TELDEN Bin türlü insan var dünyada. İyisi de var kötüsü de. Çok sevmem ben karamsarları. Bakma, kendimde karamsarımdır. Bir bakıma gerçekçiliktir de aslında. Hayal dünyasında yaşayıp her şey iyi olacak denemez. Kimin hayatı mükemmel ki? En zengin, en mutlu adamın hayatında bile sorunlar vardır. Asıl mesele şu aslında; iyi ya da kötü düşünmek değil, sadece düşünmektir bazen. Ben düşünerek yaşayanlardanım. En önemsiz gördüğüm bir şeyi bile çok düşünürüm. Gerçi her şeyin, herkesin bir önemi vardır hayatta bence. Bende önemi olmayan biri, bir başkasının en değerlisidir. Saygı duyarım sevmesem de birini, önemli görmesem de insandır sonuçta. Tabi insanlığından kaybetmemişse. Anlamaz mısın birine bakınca? Nasıl biri? İyi mi? Kötü mü? Ben anlarım. Taa yüreğinin içini görürüm, acısını, tatlısını. Saklamasını bilir çoğu, cesaretli gözükür. Cesaret yaşadıklarının önüne geçemez, acılarını unutturamaz. Yüzünde barındırır tüm duygularını. Bundandır kırışıklıklar. Her acı bir iz bırakır benliğimizde, yüzümüzde, yoksa saçlarımızdaki aklarda mı? Siz seçin artık. Bizi üzenler yüzünden değildir bunlar. Bizim üzdüklerimizdir. Keşkelerimizdir. Pişmanlıklarımızdır. Çünkü acının bir sonu vardır ama pişmanlık hep kalır… Hatice AYVAT
Anonim
Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır.
UÇAN HALI BÜYÜK KANYON-ARİZONA/ABD Büyük Kanyon, Arizona’nın en eski ulusal parkı olan Büyük Kanyon Ulusal Parkı içinde yer alır, Colorado Irmağı tarafından milyonlarca yıl boyunca aşındırılarak oluşmuş –ki bu aşınım hala rüzgar ve don nedeniyle devam eder- renkleriyle ünlü görkemli bir kanyondur. 466 km uzunluğundadır, başka kanyonlarla birleşerek çevredeki platoları da içine alır. Genişliği ise 400 m-29 km arasında değişir. En derin noktası 1600 metreye ulaşır. Deniz yüzeyinden 2500 m yüksekliktedir. Colorado Irmağı’nın bu vadiyi açarken sürüklediği toprağın tüm ABD’yi 30 cm kalınlıkta bir tabakayla örtmeye yeteceği söylenir. Boğazın her iki yanı bir dizi sarp kayalıktan oluşur. Vadide kule gibi yükselen kayalar, eğimli kaya taraçaları vardır.Bünyesindeki kuvarsit gibi kristalleşmiş kayalar, toprağın aşındırıp yok ettiği dağların tabanıdır. Bunların üzerinde kumtaşı, kireçtaşı gibi tortul kaya katmanları bulunmaktadır. İçindeki deniz yosunu, deniz kabuğu ve balık fosillerinden de anlaşıldığı gibi, bu kayalar denizin altında oluşmuştur. Kanyonun yamaçları araştırmacılara, jeoloji açısından yerkabuğu tarihinin en kapsamlı kayıtlarından birini sağlar. Büyük Kanyon birçok hayvan çeşidine ve söğüt ve kavak ağaçlarından kaktüse kadar birçok değişik bitki türüne ev sahipliği yapmaktadır. Büyük Kanyon’u ilk gören Avrupalı kaşif 1540’ta İspanyol Garcia Lopez de Cardenas olmuştur. Bölge hakkındaki ilk araştırma ise 1869 yılında John Wesley Powell eşliğinde yapılmıştır. Kanyon eskiden birçok kabileye ev sahipliği yapmıştır. Bu kabilelerden Yumanlar varlıklarını Büyük Kanyon’a açılan başka bir Dilara Erdoğan kanyonda devam ettirmektedirler.
TEMİZLİK ZAMANI
e-Twinning
Celal Toraman Anadolu Lisesi, yeni bir E-Twinning projesinde daha yer alıyor… Yunanistan ve İsveç teki okullarla ortak yürütülen proje “Washing out the Stereotypes” Klişeleri yıkmak, temizlemek adını taşıyor. Projeden sorumlu öğretmenler Hatice Şahan ve Mehtap Könen. Proje klişeler; toplumda cinsiyet, ırk, ulusal köken, fiziksel görünüm ile ilgili, insanlara, bireylere veya gruplara verilen özellikler hakkında. Kalıplaşmış yargılar yani klişeler genellikle olumsuzdur ve belirli kültür ve ırktan insanlar hakkında önyargılara neden olabilir. Ancak bu yargılar bizler olumlu ve eleştirel yaklaşabilirsek, aynı zamanda komik de olabilir. Proje özellikle geçmişte ve günümüzde, günlük yaşam, iş hayatı, şiir, sinema, reklamlarda kadınlar hakkında ki kalıplaşmış yargıları ele alacak…. Projede yer alan arkadaşlarımız reklamlarda işlenen klişeleri bulmak için çalışmalarına başladılar bile…Kendilerine bir de isim buldular; “Stereotype Washers”;))))
E-Twinning Team
AYIN ÖĞRENCİLERİ
OKULUMUZ YARATICI YAZARLIK VE GAZETE EKİBİ GÖSTERDİKLERİ ÇABALARDAN, ÇALIŞMALARDAN, YARIŞMALARDA ALDIKLARI DERECELERDEN VE ÖRNEK DAVRANIŞLARINDAN DOLAYI AYIN ÖĞRENCİLERİ SEÇİLDİLER. BAŞARILARININ DEVAMINI DİLİYORUZ.