ULUSAL EGEMENLİK IŞIĞI Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır. Nisan 2015 Sayı:86 Bu ülkede yaşıyorsanız, bir kahramana sahipsiniz. Her adım atışınızda, her baharın gidişinde gelişinde bu toprağı güzel yapan her yerde bu kahramanın izlerine rastlarsınız. Göremediğiniz bu kahramanı ülkenin her yerinde hissetmek, varlığımızı borçlu olduğumuzu bilerek ona hayran olmak, cesurluğunu, insanlığını her yerde duymak onuru size yaşadığımız bu toprakların ne kadar kutsal olduğunu anlatıyor. Kutsal toprakların üzerinde bir kahramanın ışığında tüketmek insan ömrünü…Bu yüzden bu memlekette yaşamak bambaşkadır. Özellikle çocuk olmak güzel bu ülkede. Mavi gökyüzünde dalgalanan kırmızı bayrağa âşık olmak, bir kahramana sahip olmak, okunan yazıların ve şiirlerin satırlarındaki coşkuyu yüreğinde hissetmek, 23 Nisan’ı ona armağan eden kahramanın deniz mavisi gözlerini kitapların ilk sayfasında izlemek ve bakışına hayran kalmaktır bu ülkede çocuk olmak. Çocuk olmak kadar muhteşem bir şey daha varsa bu ülkede, o da Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olmaktır. Artık çocuk büyümüş, deniz mavisi gözlerin nereye baktığını bulmuştur. İleriye, uzağa değil, ileriye. Çünkü hiçbir başarı uzak değildir. Başarı ayağımızın altında ezilen toprak kadar, bayrağın göğe uzanışı kadar, kemiğin deriye dokunuşu kadar yakındır. Egemenlik bu ülkenin en büyük başarısı, en muhteşem duygusudur. Egemenlik bu milletin her karış toprağına, büyüğüne, küçüğüne işlenmiş en yüce duygudur. Mavi gözlü kahramanın bu ülkeye bıraktığı en büyük hediye ve en derin histir. Bunu onun gözlerinden anlarsınız, dosdoğru ileriye bakan gözlerinden. Deniz mavisinin içindeki egemenlik ateşinden, 23 Nisan’ı geleceğe armağan edişinden, bu ülkenin büyüğünden küçüğünden… Sude ÖZBERKSOY
İZMİR KÜLTÜR SANAT GEZİSİ 18 Nisan Cumartesi günü, Celal Toraman ailesi 130 kişilik bir grupla İzmir’deydi. Bu yıl beşincisini gerçekleştirdiğimiz ve artık geleneksel hâle gelen Kitap Fuarı gezisi başarıyla tamamlandı. Yüzlerce yayınevinin ve onlarca yazarın okurlarla buluştuğu 20. İzmir Kitap Fuarı bizden tam not aldı. Açılış günü olmasına rağmen çok yoğun bir ziyaretçi akınıyla karşılaştık. Kitaplarını imzalayan birçok yazarın imzalı kitabını kütüphanemize kazandırmanın gururunu yaşadık. “İzmir’de tiyatro izlenmeden dönülmez.” kuralını yine bozmadık. Geçen yıl da bir oyunlarını izlediğimiz Konak Sahne Tozu Tiyatrosu’nda Turgut ÖZAKMAN ‘ın Bir Şehnaz Oyun adlı eserini izledik. Tiyatronun yönetmeni Çağlar İŞGÖREN, bizim için oyunu değiştirdi ve daha da güzeli, Türk tiyatrosunun duayenlerinden Haldun DORMEN ve Göksel KORTAY ile tanışmamızı sağladı. Oyunu bu iki usta ile birlikte izledik. Çağlar İŞGÖREN’e buradan tekrar teşekkür ediyoruz. Her güzel şey emek ister. Biz bu tür etkinlikleri büyük bir uğraşla yaparken “Öğrencilerimizi kültürel açıdan nasıl zenginleştiririz?” kaygısını taşıyoruz. Her gezinin sonunda da “İyi ki bu işi yaptık.” diye güzel duygularla dönüyoruz. Kitaplarla iç içe olmak, kütüphanemizi onlarca kitapla zenginleştirmek, öğrencilerimizin takdir edilecek davranışlarıyla mutlu olmak… İşte gezimizden edindiğimiz kazançlar. Gezinin gerçekleşmesinde emeği geçen tüm öğretmenlerimize çok teşekkür ederiz. Mehtap KÖNEN
Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır.
Sayfa 2
AYIN RÖPORTAJI Bu ay mezunlarımızdan mimarmühendis olan Fatih KILIÇ ile görüştük. Sorularımızı yanıtladığı için ve bizimle görüşmeyi kabul ettiği için kendisine teşekkür ediyoruz.
BAŞARILARIMIZ MADALYA İLE DÖNDÜLER
-Küçükken ne olmak istiyordunuz? Küçükken aklımda doktor olmak vardı. Bana sorulduğu zaman doktor olmak istiyorum derdim. -Mesleğiniz sizin tercihiniz miydi? Evet, benim tercihimdi.
V
-Mesleğinizin güzel yönleri neler? Mesleğimin güzel yönleri insanlarla sürekli iç içe olmak ve her türlü insanı tanımak. -Mesleğinizin tercih edilmeyen yönleri nelerdir? İnsanlarla iç içe olduğun için karşındaki insan senin mesleğine hak ettiği değeri vermiyor. Aynı zamanda meslektaşında senin mesleğini kötü etkileyecek hatalar yapabiliyor. -Şimdiki aklınız olsa lisede neyi farklı yapardınız? Lisede yeterince çalışmadığımı düşünüyorum. Şimdiki aklım olsa daha fazla çalışırdım. -Mezunlar derneğinden bulunmaktan mutlu musunuz? Mezunlar derneğinde bulunmakta en çok eski arkadaşlarımla buluştuğum için mutluyum. Lise arkadaşlarımla bu sayede tekrardan bir araya gelebiliyorum. Aynı zamanda bizden sonra gelecek arkadaşlara yardım olabileceğim için mutluyum. İlk başlarda toplantılar yapıldı ama zamanla katılım azalınca derneğin değerini kaybettiğini düşünüyorum.
Balıkesir´de 6-7 Nisan tarihleri arasında yapılan satranç turnuvasında okulumuzu 2 kız 9 erkek olmak üzere toplam 11 sporcumuz temsil etmiştir. Erkekler kategorisinde Erol CANSEL il üçüncüsü, Halil İbrahim ÖZKAN il dördüncüsü ve Alper ERDİL il yedincisi olmuşlardır. Kızlar kategorisinde Ecem Sude KARATAŞLAR il dördüncüsü ve Didenur ÇEVİK il beşincisi olmuştur. İzmit´te yapılacak olan bölge turnuvasında Balıkesir´i İsmail ÜNLÜ´nün çalıştırdığı satranç takımız temsil edecektir. 16-19 Mayıs tarihleri arasında yapılacak olan turnuvada sporcularımıza başarılar dileriz.
KOMPOZİSYON YARIŞMASI “Polis haftası nedeniyle ilçemizde “Polis” konulu kompozisyon yarışması düzenlendi. Yarışmada okulumuzu temsil eden Nergis Reyhan AĞIR ve Halil Mert KARAYÖRÜK dereceye girerek ödül kazandılar. Arkadaşlarımızı kutluyor, başarılarının devamını diliyoruz.
-Şimdiki aklınız olsa üniversitede neyi farklı yapardınız? Trakya Üniversitesi mezunuyum. Şimdiki aklım olsa pek bir şey değişeceğini zannetmiyorum çünkü yeterince ders çalıştığımı ve gezdiğimi düşünüyorum. -Ctal size ne kattı? Ben ilkokul beşten sonra başladım. Bu benim için çok avantajlı oldu. -İyi ki Ctal’liyim dediğiniz ne var? -Buralara gelebildiysem Ctal sayesinde. İrem BECERİK & Nuray ÖZBAY
ULUSAL EGEMENLİK Ulusal egemenlik, egemenliğin yani devleti yöneten en üstün gücün doğrudan doğruya millete a i t o l m a s ı d e m e k t i r. Cumhuriyetçilik ilkesini bütünler.Ulusal egemenlik demokratik bir millet olabilmenin sonucu ve en önemli gereğidir. Demokratik milletlere verilmiş bu üstün güç b ö l ü n e m e y e n , paylaşılamayan ve devredilemeyen bir hak sağlar. Ulu önder Atatürk, TBMM'nin toplanmaya başladığı ilk günden itibaren her fırsatta bütün gücün millete ait olduğunu vurgulamıştır. Atatürk'e göre millet girişimlerinin önüne geçebilecek bir güç yoktur ve olmayacaktır. Ulusal egemenlik öncesinde yönetimde hiçbir şekilde söz hakkı olmayan halkın daha da kötüsü her şeyi kabul etmek zorunda olmasının ardından halkın böylesine bir şerefle ödüllendirilmesi Mustafa Kemal'in liderliğinde gerçekleşmiştir. Mustafa Kemal Atatürk,ulusal egemenliğe dayalı yeni bir Türk Devleti'nin kurulmasında adım adım ilerlerken Türk milletine sonsuz bir güven duymuştur, ulusal egemenlik ilkesinin dayanağı Türk Ulusudur. Ulusal egemenliğe dayalı bir sistemin oluşabilmesi için Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde Türk milleti,tarihî bir mücadele vermiştir.Türk halkı için verilen bu tarihi mücadelenin ve Atamızın ''Büyük ölülere matem gerekmez,fikirlerine bağlılık gerekir.'' sözünden de anlayabileceğimiz gibi ulu önder Atatürk bizden, asla yılmadan onun çizdiği yolda hep ileriye gitmemizi istemektedir. Bu isteği yerine getirmek ise tüm vatanseverlerin sorumluluğudur. Atatürk'ün bizlere emanet ettiği ulusal egemenliği, Türk gençliği sonsuza dek elinden bırakmayacaktır. İrem DEMİRCİ
ŞAMPİYON ZEYNEP Okulumuz 11/A sınıfı öğrencisi Zeynep KÖKBİBER 26 Mart 2015 tarihinde yapılan Balıkesir Liseler Arası Karate Müsabakalarında iki dalda 1. oldu. Bölgeler arası seçmelerde de aynı başarıyı tekrarlayarak Türkiye şampiyonasında okulumuzu temsil etmeyi çok istediğini belirten “Şampiyonumuz” u tebrik ediyor ve başarılarının devamını diliyoruz. Ben 11-A sınıfından Zeynep KÖKBİBER. 26 Mart 2015 tarihinde yapılan Balıkesir Liseler Arası müsabakalarda karate branşında mücadele ederek okulumuz adına girdiğim iki dalın ikisinde de şampiyonluk elde ettim. Bu başarıyı okulumuza kazandırdığım için çok mutluyum. Bundan sonraki turda bölgeler arası bir seçme var. Burada da aynı başarıyı elde edersem Türkiye Şampiyonasında okulumuzu temsil edeceğim. Kazanılan her başarı okulumuzun başarısıdır. İnşallah elemeleri geçerek Türkiye Şampiyonasında da okulumuzun adını duyurabilirim. Okulum adına şampiyonluk mücadelesi verdiğim bu süreçte destek olan herkese çok teşekkür ediyorum.
AĞAÇ DİKME ETKİNLİĞİ “Orman Haftası nedeniyle Çevre ve Yeşili Koruma Kulübü olarak bir etkinlik gerçekleştirdik. Kulüp öğrencileri ve kulüp öğretmenimiz Zehra CENGİZ eşliğinde bahçemizde 8 adet çam fidanı diktik. Katılan kulüp arkadaşlarımıza yardımlarından dolayı teşekkür ederiz. Eray YAYIK
Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Sayfa 3
Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır.
ÖĞRETMENİMİZİ TANIYALIM Bu sayımızda sizler için okulumuz Beden Eğitimi öğretmenlerinden Seyhan ERDEN’le keyifli bir söyleşi yaptık. Hocamız 27 Mart 1973’te İstanbul Çatalca’da dünyaya geldi. Aslen Balıkesir Balyalı olmasına rağmen burada babasının işi dolayısıyla hiç kalamadı. Babası emekli astsubay annesi ev hanımı olan hocamızın bir de İsviçre’de yaşayan bir ablası var. Alp ve Deniz adında dünyalar tatlısı iki çocuk sahibi olan Seyhan Hoca, aile bağlarına çok önem veriyor. Eşi de şu an Hürriyet Orta Okulunda görsel sanatlar öğretmenliği yapıyor. İlkokul 1 ve 2. sınıfları İstanbul Bebek İlkokulu’nda okuyan hocamız babasının tayini dolayısıyla Kars Kağızman’da öğrenimine devam etti. Yine bir tayinle Lüleburgaz’a taşındılar. Ortaokul ve lise eğitimini burada tamamladı. Liseden mezun olduktan iki yıl sonra 1992 yılında Ankara Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi Öğretmenliği bölümünü kazandı ve 1998 yılında başarı ile mezun oldu. İlk olarak Burhaniye Kız Meslek Lisesi’ ne atandı. Burada bir yıl görev yaptıktan sonra vatani görevini yerine getirdi. Döndükten sonra Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nda görev yaptı. Ve 2011 yılında CTAL ailesine katıldı. CTAL’de çalışmanın nasıl bir duygu olduğunu sorduğumuzda “CTAL’ de çalışmak her öğretmene nasip olsun istiyorum. Körfezdeki okullar arasında idare, öğretmen ve öğrenci açısından görev yapılabilecek en iyi okul CTAL” cevabını veriyor. Buraya tayin istemesinin en büyük sebeplerinden biri de bu. Hocamızın tuttuğu takım ise tahmin edeceğiniz gibi Fenerbahçe. Takımını her branşta takip eden Seyhan Hoca, sadece takımını değil her türlü spor dalını sporcu kişiliği dolayısıyla severek takip ediyor. Sporun insan hayatında çok büyük bir öneminin olduğunu düşünen Seyhan Hocamız herkesin ilgilenmesi gereken bir spor dalı olmasını söylüyor. Sporun insanları kötü alışkanlıklardan uzak tutacağı kanısında. Yüzmeyi ve denizi çok seviyor . Asıl branşı yüzme olan hocamız tüplü dalış ve windsurf konusunda ileri seviyede. Ayrıca zaman zaman balık tutmaya da büyük bir zevkle gidiyor. Unutamadığı bir anısı var mı diye sorduğumuzda ise şaşırmayacağımız bir konu üzerinden cevap veriyor bize. Tüplü dalış eğitiminde 48 metreye kadar indikleri anın tarif edilemeyecek kadar güzel ve ilginç bir duygu olduğunu söylüyor bize. Bir diğer unutamadığı şey ise ilk babalık duygusunu tattığı an olduğunu anlatıyor . Evladını ilk gördüğü, ilk eline aldığı, ilk sesini duyduğu anla baba olmanın ne demek olduğunu anlamış. Bunu söylerken bile çocuklarına karşı hissettiği büyük sevgi gözlerinden okunuyor. Seyhan Hoca, temizlik ve düzene çok önem veriyor. Hocamızın bir başka özelliği ise yemek yemeyi çok sevmesi. Gittiği yerlerde en meşhur yemeği yemeden dönmüyormuş . Koç burcunun özelliklerini harfiyen taşıyan hocamız insanları kırmaktan çekindiği için çoğu zaman “Hayır” diyemiyormuş. Bu durum az da olsa büyük pişmanlıklara yol açmış hayatında. Son olarak öğrencilere tavsiyelerini sorduğumuzda “Hayallerinizin peşinden koşun. Kendinize bir hedef belirleyip onun için çabalayın. Her zaman mutlu olun, gülün. İnsanlar sizi samimiyetinizle sevsin, onlarda iyi izlenimler bırakın. Mutlaka bir hobiyle uğraşın, zamanınızı boşa geçirmeyin ve mutlaka zamanı gelince bir yuva kurun arkadaşlar.” cevabını vererek kulağımıza küpe edeceğimiz tavsiyelerde bulunuyor. Öğrencileriyle arası çok iyi, neşeli, iyi niyetli etrafına pozitif enerji yayan sportif ve en önemlisi hayat dolu bir insan olan hocamız işini severek ve büyük bir zevkle yapıyor. Seyhan Hocamızla yaptığımız keyifli sohbet için çok teşekkür ediyor ailesi ve sevdikleriyle (bize tembihlediği gibi) bir ömür boyu mutluluklar diliyoruz. Ayşenur KABA
İÇİMİZDEN BİRİ Dilara, 18 Eylül 1997 yılında Burhaniye’de hayata merhaba dedi. “İddia ediyorum minicik ellerin, kıvırcık saçlarınla o zaman bile gülümseyerek bakmışsındır etrafına.” dediğimde yanakları kızarıyor ve iddiamda haklı çıkıyorum. Anaokulunu Faruk Kızıklı İlköğretim Okulu’nda okudu Dilara. Sonra Nadir Tolun’a göç etti ve okul hayatı başlamış oldu. Altıncı sınıfa kadar burada okuyup 2008’de İstanbul’a yerleşmeye karar verdiler. Altıncı sınıfı Kuzguncuk İlköğretim Okulu’nda okudu ve bir sene sonra dayanamayıp geri döndüler. Bu arada sözümü kesip “Yanlış anlaşılmasın.” diyor. “İstanbul’u çok seviyorum. Dönüp dolaşıp gideceğim yer, ruhumun memleketi İstanbul.” Sekizinci sınıfı ayrılacak olmanın burukluğu ve mezuniyet heyecanıyla bitirip Celal Toraman Anadolu Lisesi’ni kazandı. “Aslında gidebilirdim. Gidebilirdim ama gitmek hiç bana sunulan seçenekler arasında olmadı.” diyor ama okulunu sevdiğini ve kaldığı için pişmanlık duymayacağını da ekliyor cümlesinin sonuna. İngilizce’ ye karşı hem yeteneği hem de ilgisi vardı Dilara’nın. Bunun farkına vardığında mimarlık hayallerini bir kenara bırakıp dil bölümünü seçti. Bazen içinde kaybolduğunu düşündüğümüz merhamet duygusu ve sorumluluk bilinci sınıf içinde ona layık görülen anne unvanının temellerini oluşturuyor. Dilara bir süre halk oyunları ekibine katıldı ve dört yıl boyunca düzenli olarak okul gazetesinde yazdı. Comenius projesiyle Polonya’ya giden grubun içindeydi ve bu onun için unutulmayacak tecrübelerden biriydi. Boş zamanlarında neyle ilgilendiğini sorduğumda hamarat yönüyle tanışıyorum. Bileklikten hal hala birçok takı malzemesi yaptığını ve eski eşyaları değerlendirmekte uzman olduğunu öğreniyorum. Ayrıca iyi bir kolleksiyoner. Kendisi, hem pul hem de kitap ayracı biriktiriyor. Dahası mutfakla da arası çok iyi. Yakınlarına yaptığı nefis yemekleri tattırdığında yüz ifadelerini incelemek de hobileri arasında. Beyninin kıvrımlarında gezerken büyük bir kitaplığa rastlıyorum. Kitaplar ona göre, günümüz insanlarının gözündeki boş zamanları dolduracak kağıt tomarlarından çok daha fazlası. Yaz gecelerinde film izlemeyi çok seviyor. Müzik dinlemek ona keza. Hele ki uzun bir yolculuğa çıkıyor ve müzik çalarda Barış Manço çalıyorsa… Biz de yolculuğumuza onun çocukluğuyla devam ediyoruz. Dilara küçükken resim yapmayı çok seviyormuş ve yaptığı resimleri evin salonunda sergileyip tüm aile bireylerini tek tek gezdiriyormuş. Resim yapmayı ve fotoğraf çekmeyi çok rahatlatıcı buluyor. Ama en sevdiği şey değil hiçbiri. Birkaç kere sormama rağmen “en” kelimesini içeren cümlelere cevap vermekte zorlanıyor Dilara. “Yaşayacağımız çok şey var hâlâ. Daha fazla seveceğim şeylerle karşılaşmayacağımı nasıl bilebilirim?” Ben de vazgeçiyorum onu sınırlar çizmeye zorlamaktan. Muhabbetimizin sonlarına geldiğimizde ona nasıl bu kadar umut dolu ve güler yüzlü olabildiğini soruyorum. Tebessüm edip mutluluğu bulmak için devrim yapmamıza gerek olmadığını, asıl mutluluğun küçük şeylerde saklı olduğunu söylüyor. Öyle masum görünüyor ki gözüme çıkarıp verebileceğim bir lolipopum olmasını diliyorum. Bunu ömrü boyunca kaybetmemesini umuyor ve teşekkür edip çayının son yudumuyla baş başa bırakıyorum onu. Fatmanur ÖZENÇ
DOĞRU BİR DURUŞ Rekabet özellikle eğitim kurumlarında başlayan ve hayatın her safhasında insanı yaptığı işi daha iyi yapması için kamçılayan bir yarıştır fakat bunun ahlâki ölçüler içinde yapılması lâzımdır. Gördüğüm kadarıyla eğitim kurumlarında en iyi olma yarışı yanlış rakipler baz alınarak yapılıyor. Aynı sınıfta, aynı okulda okuyan, aynı ülkede yaşayan, aynı milletten olan insanların birbirleriyle yarışa girip birbirlerini ezmesi, birbirlerinin yoluna taş koyması kesinlikle büyük bir hatadır. Bizim rakiplerimiz arkadaşlarımız veya başka okullar olamaz, bizim rakiplerimiz çağı yakalamış bilim sanat ve sporda meşaleyi taşıyan diğer milletlerle olmalıdır. Bizler Türkiyenin genç dimağları olarak ülkemizi daha yaşanır hâle getirmek için uğraşmalı ve bunun için çalışmalıyız. Asıl gayemiz bireysel değil toplum olarak, "millet" olarak güçlenmek, gelişmek olmalıdır. “Ben kendim için kazanırım kendim yerim başkası beni ilgilendirmez, bana dokunmayan yılan bin yaşasın” tarzı milli birlik ve beraberlik duygusundan yoksun söylemleri olanlar vatanlarına hainlik etmiş olurlar ki, kendi refahları da uzun sürmeyecektir. Rekabete gelince, rekabet elbette olmalı, yaptığımız işi her yönüyle en iyi şekilde yapmalıyız ama bunu yaparken de çevremize faydalı olmalı rakip olarak gördüğümüz aynı vatana hizmet ettiğimiz insanların yoluna taş koymak yerine onlara yol göstermeli ve "toplum olarak" ilerlemeyi amaç edinmeliyiz. Unutmayın ki sizler o rakip gördükleriniz sayesinde yükseliyorsunuz. O benden daha fazla puan almasın ya da o benden daha fazla para kazanmasın düşüncesi sizi tuzağa düşürür millet olarak güçlenmemize engel olur ve sizi de bir adımdan fazla ileri götürmez. Ufkunuzu genişletin. (Refah içinde yaşayan devletlerin eğitim kurumlarına baktığınızda öğrenciler\okullar arası rekabet göremezsiniz (bu konuda araştırma yapmanızı tavsiye ederim). Arkadaşınıza yardım edin ve bunu en başta milletiniz için yapmak zorunda olduğunuzu asla unutmayın.Başınızı kaldırın bakın dünyada neler oluyor. Çağ kapatıp çağ açan bu milletin şimdiki çağın gerisinde kalmasını kim nasıl açıklayabilir? Biz niçin okuyoruz bu iyi hedefleri önümüze niçin koyduk? Elbette Türkiyeyi dünya devleri arasında en yukarıya taşımak, tarihteki gibi Türk’ün adını dünyaya yeniden duyurmak çağı yakalayıp gelişmekte olan devletler listesinden çıkıp gelişmiş devletler listesinin en üstünde yer almak için. İşte her işe bu ideallerle başlayıp bitirmek bizi bir araya getirir ve ancak bu sayede güçlü bir millet oluruz. Tuğçe KARAKUŞ
Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır.
Sayfa 4
ASKER ÇOCUĞU OLMAK
YAZAR OLDUK
İçimizde gayet iyi bilenlerin de olduğu, bazılarının öğrenmek isteyeceği bir şey belki de. Ahkam kesenlerin haritadaki yerini gösteremeyeceği ücra adreslerde bizzat yaşamaktır,asker çocuğu olmak...Zorunlu göçtür. Pılını pırtını toplayıp Hakkari'ye, bavulunu toplayıp Erzincan'a, kolileri toplayıp Sivas'a taşınmak, bazen sahilden dağa bazen pırıl pırıl güneşten, iki metre kara savrulmaktır. Her soluduğun şehirden, her dolaştığın mahalleden, her tanıdığın arkadaştan mecburen ayrılmak, her ayrıldığın yere ruhundan bir parça bırakıp, hatıraları yarım yamalak, çocuk yaşta hüzün biriktirmektir. Üniversiteye kadar en az sekiz okul değiştirmek, tam bulmuşken kaybetmek, ilkokulda aşık olduğun komşunun oğluna allahaısmarladık bile diyememek, ortaokulda elini tuttuğun kızı, gözyaşlarıyla geride bırakmaktır. Herkesin birbirini tanıdığı sınıfa, kelaynak gibi girmek bir merhaba alana kadar çırpınmak, arkadaşlıklara her sene sıfırdan başlamaktır. Bir türlü ait olamamak her gittiğin yerde geldiğin yerle çağırılmak. İzmir'de Malatyalı çocuk, Kars'ta Muğlalı çocuk, Diyarbakır'da Balıkesirli çocuk olmaktır. Vatan millet aşkıyla, kurallara uyan yurttaş bilinciyle büyütülmek, baban emekli olana kadar, demirbaş badanaya zarar vermemek için, duvarına tuttuğun takımın posterini bile yapıştıramamaktır. "Sen uyu!" demelerine rağmen gece kör karanlıkta kalkıp operasyona uğurlamak, annenin koynuna kıvrılıp, sağ salim dönsün diye sabaha kadar dua etmektir... Hazırlayan: Eda BOZDEMİR
Okulumuzda ilk senemizi yaşıyor olmamızın verdiği heyecanla beraber birçok şeyde ilki yaşıyoruz. Özellikle verilen ödevlere hayran oluyoruz “Ödevlere hayran olunur mu?” demeyin, edebiyat hocamız Feyza Yalçın’ın ödev anlayışı bambaşka. Hepimiz birer öykü kitabı yazmak için görevlendiriliyoruz. Bu kitap fikri çoğumuz için ilk oluyor, ilk kitabımızı büyük bir heyecanla ve yazmanın verdiği huzurla kaleme alıyoruz. Birbirinden farklı konuların işlendiği öykü kitapları sadece bizi yazar yapmıyor aynı zamanda kitabımız için kapak da tasarlayarak tam bir profesyonel oluyoruz. Kitabımızın macerası burada sona eriyor ve sonuç muhteşem! Zekice hazırlanan, tam bir kitap dedirten kapakların ardında kapakları kadar güzel hikâyeler yer alıyor. Kitaplarımızın arka kapağına yazdığımız özgeçmişlerimiz ve başarılarımız, kurduğumuz hayallerin belgelenmiş hali adeta. Özellikle başarılarımız gözden kaçacak gibi değil. Hatta bazı arkadaşlarımızın kitapları tam 53 hafta New York Times Bestseller Listesi’nde zirvedeki yerini korumakla kalmıyor, 63 dile çevriliyor. Bize yazmanın verdiği duyguyu tattıran ve ilk kitabımızın gururunu yaşatan Feyza hocamıza çok teşekkür ederiz. Sude ÖZBERKSOY
SEN Kİ EN SEVDİĞİM Sen; en sevdiğim şiirin kafiyesi, En sevdiğim şarkının nakaratı, Dinlerken uyuduğum ninni, Söylerken ağladığım türküsün. Sen; en sevdiğim yemeğin tadı, En sevdiğim filmin adı, Her izlememde üzüldüğüm O aşk dolu sahnesin. Sen; en sevdiğim çiçeğin kokusu, En sevdiğim ressamın tablosu, Bir manzarada ufuk çizgisi, Yaz güneşinde esen rüzgârsın. Ellerimi donduran soğukta Sobadan hissettiğim sıcaklık, Sen karanlığın içinden Yüzüme vuran parlaklık, Ömrümde yeni bir dönümsün. Sen var ya sen İlk nefesim, son sözümsün
UÇSUN KUŞLAR ó ó ó ó ó ó
ó ó ó ó ó ó ó ó ó ó ó
“Hayat kısa, kuşlar uçuyor.” -Cemal Süreya “Kuşlar uçarlar uçarlar, insanlar vardı sanır.”-Cahit Zarifoğlu “Belki bütün kuşlar uçar, belki değil mutlaka.”-Turgut Uyar “Kuşlar boşluk boşluk uçtukça bir şey hızla duruyor.”Edip Cansever “Kuşlar Peru’ya ölmek için uçar.”-İlhan Berk “Bir çocuğun, kuş olduğunu düşünmeye hakkı vardır. Tabii bu biraz tehlikelidir. Özellikle arka balkonlarda manasızca oturmayı seviyorsa.”-Emrah Serbes “Utanın; kuşlar uçuyor, uçaklar düşüyor.”-Özdemir Asaf “Ah beni vursalar bir kuş yerine.”-Sezai Karakoç “Uçan kuşlar konsun senin göğüne.”-Murathan Mungan “Kuşlar geçiyor, derken; yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.”-Orhan Veli Kanık “Siz söyleyin garipliğimi kuşlar.”-Cahit Sıtkı Tarancı “Kuşlar gibi yalnız, yapayalnızdım açıkta.”-Yahya Kemal Beyatlı “Hasretsiz bir kanat şakırtısına, mavi gökte kuşlar yine uçar mı?”-Ahmet Hamdi Tanpınar “Canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını.”-Cemal Süreya “Kuşlar da kaderle uçar.”-Cahit Zarifoğlu “Öyle güzelsin ki, kuş koysunlar yoluna.”-Nilgün Marmara “Kuş ölür, sen uçuşu hatırla.”-Furuğ Ferruhzad
Hayri Berkay ÖZBERKSOY
Freddy Jackson’ın Hayaleti
Eda BOZDEMİR
GARİP GERÇEKLER
Ya n d a g ö r d ü ğ ü n ü z fotoğraf 1919 yılında çekilmiş ve Victor Goddard tarafından 1975 yılında bir gazetede yayınlanmış. Bu fotoğraftaki kişiler 1. Dünya savaşı sırasında görevli olan hava takımı. Buraya kadar garip bir şey yok. Ancak fotoğraftaki 1 kişinin bu fotoğraf çekildiği zaman orada bulunmasının imkânı yok. Nedeni ise bu kişinin fotoğraf çekilmeden 2 gün önce uçağın pervanesine takılıp ölmüş olması. Evet arka tarafta soldan 4. kişi Freddy Jacskson’dan başkası değil. Bu fotoğraftaki diğer kişiler bu resmi görünce Freddy’i kolaylıkla tanımışlar ve gözlerine inanamamışlar. Anlaşılan Freddy bu grup fotoğrafında bulunmak istemişti. Ölmüş bile olsa!
GEF- Konuşan Yaratık
1931 yılının Eylül ayında Yahudi bir aile James, Margaret ve kızları Voirrey(13) çiftliklerinden devamlı olarak kazı sesleri duymaya başlamışlar. İlk önce bu sesi bir farenin çıkardığını düşünmüşler. Ama daha sonra görünmeyen yaratık farklı sesler çıkarmaya başlamış. Bir bebek gibi ağlıyor, bir hayvan gibi tükürüyor ve bir köpek gibi havlıyormuş. Daha sonra bu yaratık konuşmaya karar vermiş ve kendini Gef olarak tanıtmış, o bir firavun faresiymiş. Söylediğine göre 1852 yılında Yeni Delphi’de dünyaya gelmiş. Küçük kız Voirrey’nin söylediğine göre ise Gef, küçük bir fareye benziyormuş. Ama bir fareden çok daha akıllıymış. Voirrey bu yaratığı yanına almış ama ne olduğu hiçbir zaman anlaşılamamış. 2005 yılında da ölmüş. Hazırlayan: Zekiye TOPUZ
Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır.
BİLİM KÖŞESİ Dünya'ya En Çok Benzeyen Gezegen Gökbilimciler, Dünya'ya en fazla benzediği belirtilen gezegeni keşfetti. "Kepler-186" adı verilen yeni gezegen 500 ışık yılı uzaklıkta bulunuyor. Kayalık gezegenin, su içerdiği ve fotosentez için yeterince ışık aldığı düşünülüyor. Kepler teleskobunun keşifettiği gezegen, Cygnus takım yıldızında, yerküreden 500 ışık yılı uzaklıkta bulunuyor. Kızıl cüce bir yıldızın etrafında dönen gezegen, ne çok sıcak ne de çok soğuk olan "goldilocks" kuşağında yer alıyor. Araştırmacılar, "kepler-186" adı verilen ve Dünya'dan yaklaşık yüzde 10 oranında daha büyük olan gezegende yaşam için kilit öneme sahip suyun sıvı halinin var olabileceğini söylüyor. Yıldız etrafındaki turunu 130 günde tamamladığı kaydedilen gezegenin bir atmosferi olup olmadığı ise henüz bilinmiyor. Yeni keşfi "heyecan verici" olarak değerlendiren gökbilimciler, gezegende yaşamın oluşmasını sağlayacak koşulların gerçekleşmiş olabileceğine inanıyor. NASA'ya göre, Kepler teleskobu aracılığıyla 2009 yılından bu yana güneş sistemi dışında yaklaşık bin 700 gezegenin varlığı doğrulanmış durumda.
Ağaç Kesitinden Mükemmel Müzik Bu bir “ağaç pikabı”. Elbette ismi bu değil ama bu, iğne yerine sensörler kullanarak ağaç kesitinin çizgilerini, dokusunu ve renklerini müziğe çeviren bir alet. Özel bir algoritma sayesinde sensörlerin topladığı bilgi piyanodan çıkan notalara çevriliyor. Haliyle her farklı ağaç kesitinden farklı bir müzik çıkıyor. Bartholomaus Traubeck adlı sanatçı “Years” (Yıllar) adlı albümünde farklı ağaçlardan elde ettiği müziklere yer vermiş.
Sayfa 5
TAVŞAN DELİĞİ DUYARSIZLAŞMA EŞİĞİ İnanılmaz bir iletişim, etkileşim çağında yaşıyoruz. Daha binlerce mültecinin denizlerde can verdiğini okurken internete Nepal’de büyük deprem olduğu haberi düşüyor. Bugünkü gazetede Nepal’deki depremde 2500 kişinin öldüğü haberini okurken akşam televizyon haberlerinde hayatını kaybedenlerin sayısının 5000'i aştığını öğreniyoruz. Bakalım siz bu yazıyı okurken gündemimiz ne olacak. Daha önceki dönemlerde böylesine felâketler için günlerce yas tutulurdu. Şimdi aynı şeyi yapsak hiç yastan çıkmamamız gerekecek. Geçmişte orantısal olarak daha mı az felâket olurdu ? Belki hayır ama biz çoğunu duymazdık bile şimdi her şeyden haberdarız. Her şeyi duyabilecek durumdayız ama hepsine aynı duyarlılıkta olamıyoruz. İletişim bombardımanında artık eşiğimiz oluştu. Filtreler koyuyoruz, ayıklıyoruz. Örneğin, duyarlı insanların paylaştığı güzel mesajları algılamak yerine duyarsız insanların attığı çirkin mesajları aylarca gündemde tutuyoruz. İnsanların başına gelen felaketleri hak ettiğini söyleyen insancıklar daha çok konuşuluyor. “7.4 yetmedi mi?”diyen zihniyetle “Hayvanları katlettiler ondan ölmeyi hak ettiler.” diyen zihniyet arasında zavallılık bakımından ne fark olabilir? “Açık saçık giyiniyorlar, tecavüzü hak ediyorlar.” diyen zihniyetle, mülteciler için ; ”Elimde olsa onları savaş gemileriyle bombalarım.”diyen zihniyet arasında ne gibi fark görüyorsunuz? Gerçekten günümüzde her şeyi algılamamız mümkün değil. Ama eğer gelen binlerce haber arasında bazılarını ayıklamamız gerekiyorsa, neleri eşiğin altına atmamız gerektiği konusunda lütfen bir kez daha düşünelim. Olan ve olabilecek acılar karşısında duyarlı olmaya devam edelim. Duyarsızlaşma eşiğimizi gerçekten duymaya değmeyecek yaratıklara göre ayarlayalım. O zaman göreceğiz ki insan olma eşiğimiz de aniden yükselecek ve eşiğin altında kalanlara insan muamelesi yapmaya gerek kalmayacak. Duyarlı kalın. Derya TAŞKIN
İNSAN NEDİR?
Schrödinger’in Kedisi Kuantum mekaniğinin temel dalga denklemini yazan Erwin Schrödinger de sonraki yorumları kabullenmeyenler arasındadır... Schrödinger, sonuçta kuramdan (gelişmesine katkıda bulunduğuna pişman olduğunu söyleyecek kadar!) soğudu. Bundan sonra o da Einstein gibi kuramın mantıksızlığını çarpıcı biçimde ortaya koyacak örnekler aramaya koyuldu. 1935'te ortaya koyduğu Schrödinger'in Kedisi adı ile anılan düşünce deneyi bunların en ünlüsüdür. Şimdi Schrödinger'in düşünce deneyini görelim. Sağlıklı bir kediyi hava alabilen bir kutu içine koyalım. Kutuda zehirli bir gaz şişesi bulunsun ve bu gazın şişeden salınmasını sağlayacak mekanizma, bozunma yarı ömrü 1 saat olan bir radyoaktif parçacık ile kontrol edilsin. Bu mikroskobik parçacığın davranışını ancak kuantum mekaniği ile ifade edebiliriz, fakat şimdi makroskobik bir sistem olan kedinin kaderi de artık parçacığın davranışına bağlanmış oluyor. Schrödinger'in iddiasına göre 1 saat sonunda kedinin canlı ve ölü olma olasılıkları eşit. Dalga fonksiyonunun anlamı ya bozunma oldu ve kedi öldü ya da olmadı ve kedi hayatta gibi uç iki olasılığı anlatmaktan ibaret değil. Schrödinger'in analizi doğru ise kuantum kuramı, (birisi bakıp durumu bu iki seçenekten birine indirgeyene kadar) kedinin iki durumunun yan yana bulunduğunu söylüyor.Y arı ölü-yarı diri. Schrödinger, bu kadar mantığa zıt bir kuramın düzeltilmeye muhtaç olduğu sonucuna varıyor. Buna karşılık birçok fizikçi (Hawking, Gell-Mann ve başkaları) bu problemin yapay olduğu görüşündeler.
Schrödinger'in Kedisi Deneyi Nasıl Yorumlanmalı? Bir kere atomik ve moleküler dünyanın olasılık düşüncesi makrodünyaya taşınmış bulunuyor.Çünkü gözlem yapmadığımız sürece kenidinin ölü ya da diri olduğunu bilemeyiz.Buradaki yanıt da "Kedi yüzde elli ölü,yüzde elli diri" yorumundan çok, ölü ve diri olma olasılığı eşit anlamına gelmektedir. Stephan Hawking şöyle diyor: Kanımca, modelden bağımsız bir gerçekliğe karşı dile getirilmeyen inanç, bilim felsefecilerinin kuantum mekaniği ve belirsizlik ilkesi konusunda karışlaştıkları güçlüklerin altındaki nedendir. Schrödinger'in kedisi denen ünlü bir düşünce deneyinin gerçekleşmesinin olasılığı yüzde 50'dir. Eğer biri kutuyu açarsa kediyi ya ölü ya canlı bulacaktır. Fakat kutu açılmadan önce kedinin kuantum durumu ölü kedi durumuyla kedinin canlı olduğu durumun bir karışımı olacaktır. Eda BOZDEMİR
KONFÜÇYUS: İnsan, öğrenen hayvandır. THALES: İnsan, araştıran hayvandır. SOFİSTLER: İnsan, kazanan hayvandır. SOKRATES: İnsan, sorgulayan hayvandır. PLATON: İnsan, toplumsal hayvandır. ARİSTO: İnsan, düşünen hayvandır. SEPTİKLER: İnsan, şüpheci hayvandır. STOİKLER: İnsan, her şeye alışan hayvandır. HERAKLIETOS: İnsan, tartışan hayvandır. J.LOCKE: İnsan, deneyen hayvandır. J.DEWEY: İnsan, çıkarını düşünen hayvandır. I.KANT: İnsan, eleştiren hayvandır. DESCARTES: İnsan, konuşan hayvandır. G.W. HEGEL: İnsan, sistematik hayvandır. GAZALİ: İnsan, tutarsız bir hayvandır. A.CAMUS: İnsan, itiraz eden hayvandır. K.POPPER: İnsan, yalanlayan bir hayvandır. T.KHUNN: İnsan, teori kuran bir hayvandır. K.MARX: İnsan, mücadeleci bir hayvandır. E.FROMM: İnsan, seven bir hayvandır. H.BERGSON: İnsan, araç yapan bir hayvandır. F.NIETZSCHE: İnsan, düpedüz hayvandır…!
Eda BOZDEMİR
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ? Dünyanın en büyük şeker ihracatçısı Küba'dır. İnsanlar bilgisayar ekranlarından, kağıttan okumaya göre %25 oranla daha yavaş okurlar.
Hayvanlar âleminde sadece domuzlar güneşten yanabilir.
Hawaii alfabesinde sadece 12 harf bulunmaktadır.
Değerli taşların çoğu birkaç elementten oluşur, ancak pırlanta tamamen karbondan oluşur. Pelin FİDANCI
Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır.
Sayfa 6
DERGİ TANITIMI
FİLM TANITIMI
İlk olarak 1888 yılında “National Geographic Magazine” ismiyle ABD’de yayımlandı. Dergi,1896 yılına kadar her ay düzenli olarak yayımlanmadı. Bunun yerine yılda 1 veya 3 dergiyi okuyucuları ile buluşturdu.1910 yılından sonra her ay düzenli olarak yayımlandı. Kurulduğu tarihten günümüze kadar kâr amacı gütmeden yayımlanan bir dergi olma özelliğini korumayı başardı. National Geographic dergisi, Türkiyede 3 Eylül 2001’ de Doğuş Yayın Grubu bünyesinde yayımlanmaya başlandı. Kısa sürede Türkiyenin en çok okunan dergisi oldu. Coğrafya, kültür, keşifler, popüler bilim ve tarihle ilgili makalelerin ağırlıklı yer aldığı bu dergide fotoğrafın ayrı bir önemi var. Birçok ünlü fotoğraf sanatçısını bünyesinde toplayan dergi, düzenli olarak yaptığı fotoğraf yarışmaları ile genç f o t o ğ r a f ç ı l a r a d a d e s t e k o l u y o r. Okuyucularına her ay tarihi dergiler ve haritalar hediye ediyor. Minik meraklıları da düşünen National Geographic Kids alt başlığı ile çocuklara yönelik bir dergi de çıkardı. İlk sayısını 1975 yılında ABD’de yayımladı. Türkiyede ise 7 Mart 2004 yılında yayımlanmaya başlandı. Dergi, uzaktan kumandadan, uzay mekiğine teknolojinin her boyutunu, dünyanın çeşitli yerlerinde yapılan farlı sporları, yaşam biçimlerini ve hayvan hikâyelerini minik okuyucularına sunuyor. İçerisinde bulunan ödüllü bulmacaları çözüp gönderen çocuklara ödüller vermekte. Nuray ÖZBAY
The Fountain, üç farklı zaman biriminde, bir adamın sevdiği kadını kurtarmak için başından geçen bin yıllık serüveni konu almaktadır. 15. yüzyılda İspanya'da yaşayan Tomas ölümsüzlük verdiği sanılan efsanevi bir çeşmenin arayışına çıkar. Günümüzde, Tommy Creo isimli bir bilim adamı, kanser olan eşi Izzy'yi kurtarabilmek için umutsuzca bir tedavi yöntemi keşfetmeye çalışmaktadır. 25. yüzyılda, astronot olan Tom ise uzaydaki gezintisi sırasında kendisini çok uzun zamandır rahatsız eden olayların arkasındaki gerçekleri keşfeder. Bu üç adamın hikayesi tek ve ortak bir gerçeğe uzanmaktadır... Yönetmen koltuğunda Requiem For A Dream, Pi, Black Swan filmlerinden tanıdığımız Darren Aronofsky oturmaktadır. Başrollerinde Hugh Jackman ve Rachel Weisz‘in yer aldığı film, bilim kurgu, dram ve romantik türlerindedir. Senaryosu Darren Aronofsky ve Ari Handel tarafından yazılan filmin, hazırlık ve çekim aşaması altı yıl sürmüştür. Kitleler tarafından çok beğenilen film müziklerinde, daha önce Requiem For A Dream, Black Swan, Pi filmlerinin de müziklerini hazırlayan Clint Mansell’ın imzası bulunuyor. Filmde ilk etapta Brad Pitt ve Cate Blanchett’in oynaması düşünülürken, Warner Bros’un başlangıçta 70 milyon dolar olan film bütçesini daraltması üzerine, yönetmen 35 milyon dolarlık yeni bütçeyle başrollerde Hugh Jackman ve Rachel Weisz’le filmi çekmeyi başarmıştır. Tomas karakterinin, rahibin huzuruna çıktığı sahne bile 15 milyon dolara mal olmuştur. Yine azımsanmayacak bir kısım tarafından beğenilmeyen (hatta bazı festivallerde yuhalanan) film, kimileri tarafından da 20-30 yıl sonraki bilim kurgu filmlerinin atası olarak görülmektedir. Dalından düşen meyve, toprak için yeni bir tohum, biten her şey yeni şeylerin olması demektir. Acılar ve üzüntüler, yeni cümleler; ölüm, yeni bir hayat demektir. Herkesin kaçmaya çalıştığı ölümün, gerçekten de “huzura giden yol” olduğunu anlayacağız. Sıradan hayatlarımızdaki kötülüklerden kaçıp, kendimizi atmak istediğimiz o yer, bu dünyada anlayamayacağımız ama belki hissedebileceğimiz bir yer. Bu yüzden The Fountain, anlamaya çalışmak yerine zerrelerine kadar hissetmek için izlenen bir film. Anlatamadım, ama çok yakınım… O sesi duyuyorum: “Bitir!” diyor. Bitiriyorum, yeniden başlasın diye. Bir gün herkes, hiç doğmamış olacak. Müşerref ÇOBAN
MÜZİK DÜNYASI Londra'da 1968 yılında kurulan grubun temellerini, öncüsü olan Chris Curtis efsanevi gitarist Ritchie Blackmore ile birlikte atmış. Deep Purple 60'ların sonundan başlayarak Rock müziğin yolunu çizen başlıca gruplardan biridir. Fakat ilk ismi Roundabout olan gruba ancak birkaç gün kadar kısa bir süre dahil olan Chris Curtis'in gidişinden itibaren grup; üyeleri arasındaki gerginlikleriyle sarsıntılı bir başlangıç yapmıştı. Daha çok Hard Rock, Blues Rock, Progressive Rock ve Heavy Metal tarzlarda müzik yapan grup zamanının diğer müzik gruplarıyla da etkileşim içinde bulunmuştu. Grubun ismi için yeni bir fikir arayışında olan Ritchie'ye babaannesi çok sevdiği bir şarkı olan Deep Purple'ı önerdi. Gruba asıl ün getiren şarkısı Smoke On The Water 1972'de Machine Head albümünden piyasaya adımını attı. Gergin ama başarılı ilerleyen grup üyeler arasındaki anlaşmazlıklara direnemeyip 1995 yılında dağılsa da Ritchie hariç kimse kazanç sağlayamayınca bazı değişikliklerle tekrar bir araya gelmeye karar verdiler. Şuanki mevcut üyeler; vokal, armonika ve kongada Ian Gillan, elektroda Steve Morse, bas ve sintesazyerde Roger Glaver, klavyede Don Airey, davul ve vurmalılarda ise Ian Paice şeklinde. Yine de ruhumuzu özgür kılabilecek potansiyeldeki efsanevi şarkılarda izlerini bırakmış olan Ritchie Blackmore, Jon Lord, David Coverdale, Glenn Hughes, Rod Evans, Nick Simper, Tommy Bolin, Joe Lynn Turner ve Joe Satriaini grubun eski üyeleridir. Seçmesi her ne kadar zor da olsa Deep Purple'dan önerebileceğim şarkı Soldier Of Fortune ya da Truth Hurts olurdu. Deep Purple'a Dair N Pink Floyd'dan sonra en iyi müzik grubu seçilmiş. N Deep Purple üç kez (1998, 2001, 2005) Türkiye'de bulunmuş. N Başlangıçta müziklerinin aykırı olması nedeniyle eleştirmenlerin acımasız eleştirilerine maruz kalan grup zaman içinde efsaneleşti. N Grup hakıında, Black Sabbath ve Led Zeppelin ile metal müziğin yaratıcısı olduğu söylenmektedir. N Birçok kez gruptan "Uyumsuzluğun Uyumu" ve "Yıldızlar Geçidi" olarak bahsedilmiş. N Smoke On The Water dışında Perfect Strangers, Highway Star, Child In Time, hush grubun diğer en bilinen şarkılarıdır. Nuray KILIÇ Celal Toraman Anadolu Lisesi Adına: Gazete Sahibi: Mehmet ARSLAN Sorumlu Öğretmen: Mehtap KÖNEN Teknik Sorumlular: Elif Nur ÇETİN, Alperen OKTAY Tüm dilek ve şikayetleriniz için lütfen iletişime geçiniz. Tel: (266) 412 00 40 Belgegeçer: 4120528 www.ctal.meb.k12.tr cetalgazete@hotmail.com
TRENDEKİ KIZ
KİTAP TANITIMI
"Trendeki Kız", orjinal adı ile "The Girl On The Train" Paula Hawkins'in yazdığı ilk gerilim polisiye türündeki romanı. Ayrıca bu romanı onu Türk okuyucuları ile buluşturan ilk kitap özelliğini taşıyor. Romanda Rachel adındaki karakterin yaşadıkları anlatılıyor. Rachel eşi tarafından aldatılmış ve bu yüzden alkolik ve işsiz olan bir kadındır. Yaşadığı bunalım ve alkol nedeni ile hafızasında sürekli gelgitler yaşıyor ve her gün aynı tren ile yolculuk yapıyor. Bu yolculuklar sırasında sürekli trenin penceresinden aynı çifti görüyor ve onların hayatı ile kendisinin terk edilmeseydi yaşayacağı hayatı karşılaştırıyor. Çifte kafasından isimler koyuyor. Kendisi eşinden boşanmış, alkolik ve bir bakıma her şeyini kaybetmiş olduğundan dolayı onları gözünde büyütüyor, onları tanımadan bağlanıyor ve yakınıymış gibi hissediyor. Sonra onların yaşadığı bir felaketi tüm ülke ile beraber duyunca olaylara dahil olmak istiyor ve sonuçları hiç de beklediği gibi çıkmıyor. Kitap; Rachel, Meghan ve Anna isimli üç kadının hikâyesi aslında. Bu üç kadını birbirine bağlayan bir sır var. Kadınlara baktığımız zaman üçü de erkek şiddetine öyle ya da böyle maruz kalıyorlar. Kitabın üç kadın ağzından anlatılıyor olması ve tarihin ileri geri gitmesi başlarda yorsa da sonrasında sevilen bir detay hâlini alıyor. Kitabı önemli kılan ve ilginç özellik taşıyan tarafı da kitabın kapağı. Kitap kapağının tasarımında Tren kompartımanından dışarı bakılıyor hissi verilmiş. Kitap, konusunu okumasak bile sadece kapağıyla bile ilgi çekiyor. Polisiye sevenlerin beğenebileceğini, sevmeyenlerin ya da kendini bu türe uzak hissedenlerin ise mutlaka bir şans vermesi gerektiğini düşündüğüm bir kitap olan Trendeki Kız'ı okumanızı tavsiye ederim. Ceren YANAR
Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır.
ORGANİK KALEM Bu yıl okulumuzun çeşitli a l a n l a r d a k a t ı l d ı ğ ı T Ü B İ TA K yarışmalarında Biyoloji dalında hazırlanan “organik kalem” projesinin ayrıntılarını aşağıda okuyabilirsiniz. Biz bu projede, insan sağlığına zarar veren kimyasal maddeleri en aza indirerek bu kimyasalların yerine organik atıkların geri dönüşümünden elde edilen boyalar yapmayı amaçladık. Günlük hayatta kullandığımız keçeli kalemler, tahta kalemleri vs. zararlı kimyasallar içerir ve bu da insan sağlığını her ne kadar biz fark edemesek de ciddi bir şekilde etkiler. Fark ettiğimiz zararı ise kumaşlardan çıkmamasıdır. Kalemlerdeki boyanın içerdiği kimyasallar arttıkça temizliği de bir o kadar zorlaşır. Biz zararlı kimyasalları kullanmayarak hem insan sağlığını tehlikeye atmayan, hem de temizliği kolaylaşan bir boya yapmayı amaçladık. Yaptığımız deneyde evlerde kolaylıkla bulunabilecek meyve ve sebzelerin kabuklarından, yapraklarından özüt çıkardık. Karışımı hazırlarken yine evde kolaylıkla bulunabilen organik malzemeler ekledik ve böylece boyamız hazır hale gelmiş oldu. Boyaları koyacağımız kalemlere temiz keçeler koyduk ve boyamızı şırınga ile keçeye enjekte ettik.
Sayfa 7
OSMANLIYI ANLAMAK KOLAY DEĞİL Avrupalılar (bilhassa akıl hocaları İngilizler) planlarını hep Osmanlı düşmanlığı üzerine kurdular. Arap ülkelerinde Arap milliyetçiliğini kuvvetlendirerek asırlardır sulh içinde yaşadığımız Arapları bize karşı kışkırttılar. Biz gittiğimiz yerlere her zaman için barış götürdük. Osmanlı da fikir empoze etmeye çalışmadı, çalışsaydı barış içinde 623 yıl yaşayamazdı. Aslında bunları sadece biz değil, kendi içlerinden insaf sahibi Ord. Prof. Fritz Neumark (19001991) söylemiştir. Alman Profesör bir sözünde ‘’Osmanlı arşivi tam olarak ortaya çıkarsa, bugünkü tarihlerin yeniden yazılması gerekir.’’ diyor. Evet haklılık payı çok yüksek. Gerçekten de bugün Osmanlı arşivlerinin tamamı açılmış değil. Açılsa dahi Osmanlının tarihe çıkış sahnesindeki varoluş sebebini anlamadan onlar anlaşılamaz. Başka bilim adamı Gibbons bir kitabında ‘’… Osmanlıların idaresi altındaki Hristiyanlar ve diğer dinlerdeki milletler korkusuz bir şekilde uyum içerisinde yaşıyordu…’’diyor. Bizim ecdadımız her zaman böyleydi. Metehan’dan II. Abdülhamid’e, Alparslan’dan M. Kemal’e herkes öyleydi. Biz kinimizle değil, aklımızla hareket ederiz! Görkem GEZGİN
Böylece tamamen zararsız, kolay temizlenebilen, çevreci ve ekonomik bir boya yapmış olduk. Bu projenin en büyük avantajlarından biri de evlerde, anaokulu ve kreşlerde hazırlanabilecek kadar basit olması.
DEĞERLER EĞİTİMİ
Okulumuzda yapılan değerler eğitimi etkinlikleri çerçevesinde Burhaniye Zeytinciler Derneği Başkanı Yahya AĞACIK, "Dürüstlük ve Çalışkanlık" konulu bir konferans verdi. 9. sınıflarımızın katıldığı konferans çok verimli geçti.
Çocukların her maddenin atığının geri dönüştürülmesini kavramaları sağlanacak, böylelikle çocuklar bu çeşit etkinliklerle bilime heveslenerek, en önemlisi geri dönüşüm konusunda bilinçlenecektir. Selin KÜÇÜKKAYA & Ebru EDİS
BİZ ONLARA HASTAYDIK...
“Türkiye Zeytinciler Federasyonu kurucu üyesi de olan Yahya AĞACIK´a teşekkür ederiz... Teneffüs Ekibi
Hep çizgi filmlerin çocukları üzerindeki etkilerinden bahsedilir. Kendini Pikaçu zanneden, Örümcek Adam olmaya meyleden çocuklardan bahsedilir. Çizgi filmlerdeki şiddet unsurlarından söz edilir, ancak kimsenin aklına son derece masum görünen çizgi film kahramanlarının da sıkıntılar barındırabildiği gelmez. İşte Uzman Psikolog Tarık Solmuş’un aklına gelmiş ve Bugs Bunny'den, Jhonny Bravo’ya; Daffy Duck'tan, Batman'a masum görünen kahramanlarımızdaki psikolojik bozuklukları derlemiş.
ANKET Okulumuzda yaptığımız ankette 214 kişiye sorduk.
Bugs Bunny Anlık duygusal değişimler, dürtüsel / kontrolsüz ve manipülatif davranışlarla da; Sınırda ve Antisosyal Kişilik. Yosemite Sam Kontrolsüzlüğü, dürtüsel davranışları, öfke patlamaları, kural tanımamazlığı, saldırganlığı, her sorunu şiddetle çözme yönelimi, başkalarının haklarına saygısızlığı ve hazzı erteleyememesi özellikleriyle; Antisosyal Kişilik. Duffy Duck Aşırı enerjik hali, kolaylıkla dikkatinin dağılabiliyor olması, güvensizliği, sosyal becerilerinin gelişmemiş olması, duygu durumunda anlık değişimler, sanrılar, dağınık düşünce çağrışımlarıyla da; ADHD, Şizofreni ve Paranoid Kişilik. Johnny Bravo Belirgin şekilde Narsisistik Kişilik. Dora (The Explorer) Dissosyatif Füg; dissosiyatif bozukluklar arasında yer alır. Kişi geçmişini unutup evini, iş yerini terk eder. Bazen 1-2 gün bazense aylarca kendisinden haber alınmaz. Kimlik karmaşası yaşarlar veya yeni bir kimliğe bürünürler. Füg öncesi duruma dönünce, kişide geçmişteki travmatik olaylara karşı unutkanlık görülebilir. Batman / Bruce Wayne Ebeveynlerinin ölümüne tanıklık etmesinin beraberinde getirdiği Travma Sonrası Stres Bozukluğu. Homer Simpson Anlık nöbet ya da atak biçiminde gelen öfke patlamaları, saldırganlıklarla Aralıklı Patlayıcı Bozukluk. Süngerbob Kare Şort Motor ya da okuma-yazma becerilerini öğrenmekte, tamamlamakta zorlanma, el-göz koordinasyonun zayıflığı, sürekli tekrara ihtiyaç duyma, yaşıtlarından ziyade yaşça büyüklerle iletişim kurma, onları taklit etmeyle belirgin; Williams Sendromu. Elif Nur ÇETİN
“Hangi üniversiteye gitmek istersiniz?” İşte aldığımız cevaplar:
ó ó ó ó ó ó ó ó ó ó ó ó ó ó ó ó ó ó ó ó ó ó ó ó ó
Ege Üniversitesi: 37 Harran Üniversitesi: 28 Hacettepe: 16 Boğaziçi: 14 ODTÜ: 12 Marmara Üniversitesi: 9 İTÜ: 8 9 Eylül Üniversitesi: 7 GATA: 7 Hava Harp Okulu: 6 Koç: 6 Ankara Üniversitesi: 6 Mimar Sinan Üniversitesi: 5 Bilkent: 4 Oxford: 4 KATÜ: 4 Yıldız Teknik Üniversitesi: 4 Yeditepe Üniversitesi: 4 Balıkesir Üniversitesi: 4 Eskişehir Üniversitesi: 4 Kara Harp Okulu: 3 Gediz Üniversitesi: 3 Selçuk Üniversitesi: 3 Osmangazi Üniversitesi: 3 Diğer: 13
Gülşah ÇOĞUL & Buse ALUMERT & İrem BECERİK
Celal Toraman Anadolu Lisesi
TENEFFÜS Herkesin Teneffüse İhtiyacı Vardır.
UÇAN HALI AVRUPA’NIN BİTTİĞİ ADA: SVALBARD Norveç’e bağlı Svalbard, Kuzey Buz Denizi’nde bir ada topluluğu. İskandinavya ile Kuzey Kutbu’nun tam ortasında bulunan bir buz diyarı. Kutup ayılarının insanlardan daha kalabalık olduğu, arazide özgürce dolaştığı son derece bakir bir coğrafya burası. Öyle ki adanın sakinleri yerleşim dışına çıktığında yanlarında mutlaka silah bulunduruyor. Yaklaşık 2 bin 500 kişinin yaşadığı Svalbard’da ayıların nüfusu ise 3 bini geçiyor. Burada 19 Nisan ile 23 Ağustos arasında güneş hiç batmıyor, diğer kalan aylar güneş yüzünü hiç göstermiyor. Svalbard’ın önemli sembol yerlerinden biride Pyramiden adlı bir kömür madeni kasabasıdır. Hiçbir sakini olmayan Pyramiden, 1910 yılında İsveçliler tarafından kuruldu. 1927 yılında Sovyetler Birliği’ne satıldı, madenleri zarar eden şehir 1998 yılında tamamen terk edildi. Pyramiden kasabası şimdi 15 kişinin yaşadığı, hayalet bir şehir. Svalbard’da insanlık geleceği için önemli olan Svalbard Küresel Tohum Deposu (Nuh’un Ambar’ı) bulunur. Dağın derinliklerinde yer alan bu depoda, dünyadaki milyonlarca bitkinin tohumu saklanıyor. Bir “yok oluş” sonrasında bu tohumlar dünyaya yeniden can katacaktır. Aşağıdaki fotoğrafta Pyramiden şehrinin günümüzdeki hâli görülüyor. Ortada bulunan büst ise Sovyet lider Lenin’in büstü.
Ahmet ÇİTKÖYLÜ
ANA JET ÜSSÜ
Celal Toraman Anadolu Lisesi, Havacılık kulübünün etkinliği çerçevesinde İzmir Çiğli 2. Ana Jet Üssü’nü ziyaret etti. Grup bir komutan eşliğinde üssü gezdi. Uçakları yakından görüp inceleme fırsatı buldu. Uçakların kalkışını izledi. Öğrencilerimiz “SOLO TÜRK” adlı gösteri uçağının kalkışını da izleme imkânı buldu. Öğrencilerimiz daha sonra İzmir Kitap Fuarı’nı da ziyaret ederek gezilerini noktaladılar.
Mustafa ÂŞIK
AYIN ÖĞRENCİLERİ
OKULUMUZ ÖĞRENCİLERİ HASAN ERDEM, BEFRİN GEZER, İREM DEMİRCİ, ÖZGÜR LEZGİYEV GÖSTERDİKLERİ BAŞARILAR VE ÖRNEK DAVRANIŞLARINDAN DOLAYI NİSAN AYI ÖĞRENCİLERİ SEÇİLDİLER. BAŞARILARININ DEVAMINI DİLİYORUZ.