1 Mayıs Uluslararası proletaryanın birlik, dayanışma ve mücadele günü..
An Azadi! An Azadi! Yasal partileri ve dergileriyle, küçük burjuva statüko sosyalizmi, siyasal beklentilerini devrimci mücadelenin yükseltilmesine değil de TC statükosunun rahmetine ısmarladığı için, statükoyu bozarak kendine “demokratik özerklik“ alanı yaratmaya çalışan Kürt halkının mücadelesiyle de ortaklaşmaya da yanaşmıyor. Kürt özgürlük hareketiyle cepheleşmeyi seçim sandığında daralmış statükocu siyasal manevralar olmaktan öte göremiyor. Oysa sömürgeci TC oligarşisi, hem Koç’lu TÜSİAD’ıyla, hem Çalık’lı MÜSİAD’ıyla Kürt halkının demokratik taleplerini özel savaş yöntemleriyle karşılayacağını şimdiden ilân etmiş durumdadır. Özel ordu ve imamlar üzerinden örgütlenmesiyle, güney Kürdistan’daki işbirlikçi Kürt yönetimiyle geliştirdiği ilişkilerle bu savaşın hazırlıklarını yapmaktadır. Kürt özgürlük hareketi, TC sömürgeciliğinin Kürt halkı üzerine yönelteceği özel savaşa karşı taktiğini Devrimci Halk Savaşı olarak belirledi. 1 Mayıs 2011’in enternasyonalist anlamı Kürt halkının Devrimci Halk Savaşı’na yoldaş olmaktır. Bunun pratik anlamı, Türkiye proletaryası ve ezilenlerinin devrim ve sosyalizm bayrağını Devrimci Savaş temelinde yükseltmektir.
Proletaryanın uluslararası mücadelesi demek, bütün ülkelerden proletaryanın uluslararası burjuvaziye karşı mevzilenmesi demektir. Uluslararası burjuvaziye karşı mevzilenme demek, onu önüne koyduğu küresel hedefte bozguna uğratacak mücadeleye yönelmek demektir. 19. yüzyıl 1Mayıs’larında bu, Paris’te “Komün” olmak demekti. 20. yüzyıl 1Mayıs’larında bu, Rusya‘da “Devrim” olmak demekti. Günümüzde... 21. yüzyıl 1 Mayıs’larında uluslararası burjuvaziye karşı mevzilenmek ise, onu, bu yüzyıl için kendine hedef koyduğu Büyük Ortadoğu Projesi’nde bozguna uğratacak mücadeleyi geliştirmek demektir. Bu yüzden bunu gerçekleştirene dek: 21. yüzyıl 1Mayıs’larında uluslararası proletaryanın birlik, dayanışma ve mücadelesi uluslararası burjuvazinin Büyük Ortadoğu Projesi’ni bozmak, bundan bölge ve dünya halkları adına “devrim” çıkarmak demektir. Bu yüzden 1 Mayıs 2011 emperyalizme ve işbirlikçisi TC oligarşisine karşı proletaryanın ve ezilenlerin toplumsal kurtuluşunu getirecek Devrimci Savaş’ı örgütleme yoluna girmek demektir. Türkiye ve bölge proletaryası tarihen çağrılıdırlar, şanslıdırlar… … Çünkü Büyük Ortadoğu Projesi‘nin cephesi Türkiye ve Mezopotamya‘dır. Bu yüzyılda emperyalizme karşı proletaryanın uluslararası mücadele bayraktarlığı Türkiye ve bölge proletaryasına düşmüştür, nasıl ki geçen yüzyılda Rus proletaryasına, ondan önceki yüzyılda Avrupa proletaryasına düşmüşse... Türkiye ve bölge proletaryası uluslararası burjuvaziye karşı dünya devriminin öncüsü olmaya tarihen çağrılıdır. Türkiye proletaryasının tarihin çağrısına kulak vermesi, öncüsünün sorumluluğundadır. Türkiye devrimci hareketi Türkiye proletaryasının tarihin yaptığı çağrıya uygun öncülük geliştirmekle yükümlüdür. Türkiye proletaryasının sendika ağalarına bırakılmış sınıf hareketi, liberal solculara bırakılmış siyasal hareketi üzerinden uluslararası proletaryanın yerel ve küresel görevlerinin altından kalkmak mümkün olamaz. Türkiye devrimci hareketi ve proletaryası henüz kendi sloganlarını taktik planda somutlaştıracak bir mücadele düzeyine gelememişken Kürt halkı onlarca yıllık devrimci savaşı sonrasında kendi somut taleplerini artık sloganlaştırmış Büyük Ortadoğu Projesi, uluslararası emperyalizmin Arap, Kürt, Türk, acem, fars..bütün ülkelerden ve uluslardan Doğu halklarını sömürgeleştirme, Doğu halklarının emek, tarih, kültür, yeraltı, yerüstü bütün zenginliklerine el koyma projesidir. Irak’ta, Kürdistan’da, Libya’da, Suriye’de, İran’da zorlanan budur... ABD’sinden İsrail’ine kadar bütün emperyalist ve siyonistlerin bölge halklarına, ölüm, acı, kardeş kavgası ve yoksulluk dayatarak yaptıkları budur. Türkiye’de ise; ister AKP’ci olsun, ister CHP’ci olsun düzen partileriyle... ister Amerikan ajanı Gülen’in cemaat örgütlenmesiyle, ister Amerikan genelkurmayının emireri olan Türk Genelkurmayı yönetimindeki Türk ordusuyla... ister tekelci TÜSİAD patronlarıyla, ister islamcı MÜSİAD patronlarıyla... üniversitelerde, televizyonlarda, gazetelerde çöreklenmiş iman ve vicdan tüccarlarıyla… bir bütün olarak Türk oligarşik devletinin... resmi adıyla TC‘nin... emperyalistlerin ve siyonistlerle, bir bütün olarak uluslararası emperyalist burjuvaziyle işbirliği budur. Bu yüzden gençlerimiz işsizlikten kırılır… Bu yüzden kızlarımız her köşede tecavüze uğrar, katledilir… Bu yüzden oğullarımız niçin olduğunu bilemeden madenlerde, atölyelerde, kışlalarda cenazelere dönüşürler… Bu yüzden hastalarımız hastane kapılarında, yaşlılarımız banka kuyruklarında yaşamı terk etmeye zorlanırlar… Bugün işçiye, işsize, emekliye, öğrenciye ölmek de, ezilmek de, eziyet de hep Koç’lu, Çalık’lı, TÜSİAD’lı, MÜSİAD’lı Türk burjuvazisinin, Doğu halklarını sömürgeleştirmek isteyen emperyalist efendilerinin sofrasında kendine ilişebilecek küçücük bir yer bulabilsin diyedir. Vazgeçseler yaşam daha güzel olacak diye düşünmeyin. Bu sömürü ve sömürge seferleriyle, çalışan yığınların kanı, emekçi halkların teriyle hayat bulmak dünya egemeni emperyalist kapitalist sistemin varlık koşuludur. Olmadan olmaz. Bu yüzden proletaryanın uluslararası mücadelesi uluslararası emperyalist kapitalizme, onun her yerdeki her biçimdeki temsiline karşıdır.
durumdadır. 1 Mayıs 2011’in en çıplak enternasyonalist tanımı, serhildanlarla “an azadi an azadi” sloganını yükselten Kürt halkının mücadelesiyle koşulsuz yoldaşlık olmaktadır. Özellikle uluslararası emperyalist ve bölgesel işbirlikçi sömürgeci güçlerin AKP eliyle Kürt halkının demokratik özgürlük mücadelesinin üstüne her türlü baskı ve zor yöntemleriyle yürüdüğü ve Kürt halkının Devrimci Halk Savaşı mevzilenmesine yöneldiği bugünkü süreçte, Türkiye devriminin ve proletaryasının Kürt halkıyla dayanışması uzaktan ve bürokratik küçük burjuva tarzlarda değil, doğrudan devrimsel bir temelde olmak zorundadır. Uluslararası emperyalist burjuvazi 21. yüzyıla ait bütün çelişkilerini bölgeye yıktığı için Türkiye proletaryasının ve Türkiye devrimci hareketinin yerele, ülkeye ve genel bağlamda ulusala ait görevleri kendiliğinden uluslararası proletaryaya ait görevlere tekabül etmektedir. Bu görevler; Birinci olarak, NATO’su BM’siyle emperyalizmin BOP politikalarıyla işbirliği yapan TC devletinin başta Türk ve Kürt halklarına karşı yürüttüğü sömürücü ve sömürgeci yapılanmasına karşı proletaryanın ve çalışan yığınların Devrim ve Sosyalizm mücadelesini yükseltmek, İkinci olarak Kürt halkının “demokratik özerklik” programıyla ve uygulamaya sokulduğu koşullarda onun Devrimci Halk Savaşı’yla yoldaşlaşmaktır… Bu görevlere tâbi kılınmaksızın en basit demokratik ve ekonomik mücadele yoğunlaşması statükonun değirmenine su taşımaktan öteye gidemez. Bu görevler; Türkiye devrimci hareketinin çeyrek yüzyıldır içinde debelendiği teslimiyet ve statüko bataklığından çıkmayı, yerine proletaryanın ve ezilen yığınların Devrimci Savaşı‘nı örgütleyip yönetecek devrimci karargâhını güçlendirmeyi koşul koyar. Görünen köy kılavuz istemiyor.. Ne Türkiye proletaryası ne de öncüsü böyle bir tarihsel göreve hazırdır. Ama hazır olmak zorundadırlar. Türkiyeli proleter sınıf hareketi ve onun siyasal ifadesi olan komünist hareket yüz yıllık bir mücadele tarihinden sonra uluslararası proletarya adına tarihsel olarak üzerine düşen görevi yerine getirme gücünde değilse hiç vakit geçirmeden bunun özeleştirisine oturmak zorundadır. Türkiye proletaryasına iğne Türkiye halkının üçte birini çalışanlar oluşturuyor. Emekçi sınıfların bu büyük sosyal varlığını siyasal bir ağırlığa dönüştürememenin sorumluluğu proletaryadadır. Proletarya hâlâ devletten bekleyen durumundadır. Şu 1Mayıs’ımıza bir bakın... DİSK gibi liberal sosyal demokratlar, Türk-İş gibi sarı-gangster sendikacılar, Kamu Sen gibi sendikal korucular elele... uluslararası burjuvaziye karşı bir mücadele mevzisi olacak kürsülerimizden bize buyruklar veriyorlar. O Mustafa Kumlu ki, Kürt emekçilerin “demokratik özerklik“ taleplerine karşı en az bir Tayyip kadar “tek tek“çi..b O Süleyman Çelebi ki, emperyalist-siyonist uçaklar Gazze’den Trablus’a kadar bomba yağdırırken bir Türk generali kadar sessiz… O sendika ağaları ki, TEKEL çadırlarını kurmakta ancak CHP kadar istekli, kaldırmakta AKP kadar kararlıdırlar. Bunlarda emek simsarlığı adına, sendika ağalığı adına, tekelci patronlar adına, hatta uluslararası emperyalist burjuvazi adına her şeyi bulabilirsiniz, ama işçiler adına, emek adına, sömürüye ve sömürgeciliğe karşı olmak adına, emeğin ve emekçinin devletten ve patronlardan bağımsız kendi iradesinin oluşturulması adına hiçbir şey bulamazsınız. Proletaryanın iş, ekmek, özgürlük mücadelesi, uluslararası burjuvazinin bölgesel programlarına karşı direniş mücadelesi önce sendikal koruculuğu karşısına alarak başlamak zorundadır. Çuvaldız Türkiye Devrimci Hareketine Proletaryanın sendika ağalarının ve düzen partilerinin çengelinde asılı kalmasının sorumlusu proletaryadan çok onun iktidarını insanlığa karşı bir görev olduğu bilinciyle arayan Türkiye devrimci hareketidir. Türkiye işçi hareketi nasıl 15-16 Haziran’lardan bugünkü gibi sendika ağalarının ve sarı sendikacıların tutsağı olacak şekilde sınıf mücadelesinde bir gerileme yaşıyorsa, Türkiye devrimci hareketi de Deniz’ler ve Mahir’ler gibi yaşamları pahasına burjuvaziye direnen devrimci önderliklerin kararlı mücadele çizgilerinden, mücadeleyi Beyoğlu salonlarında Türk oligarşisinden barış ve demokrasi dilenen liberallerin lâf tokuşturduğu bir teslimiyet cephesine taşımış durumdadır. Geride bıraktığımız on yıllarda ağır sömürü ve devlet terörü karşısında bunalmış yığınları neo liberalizmin demokrasi yalanlarına karşı uyarmak göreviyle yükümlü olan devrimci hareket, bu yalanlara herkesten önce ve herkesten çok kendisi inanmış durumdadır. Neo liberalizm tanımı içinde liberalizm var diye buradan demokrasi beklemek ölü gözünden yaş ummaktır. Neo liberalizm, emperyalist kapitalizmin emekçi sınıfların haklarını gasp etme, onları angarya çalışma koşullarına ve işsizliğe mahkûm etme yönlü politikalarının işçi sınıfına yutturulması için gelişkin kapitalist ülkelerde kullandığı örtü tanımdır. Geri ülkelerde bu tanım bildiğiniz sömürgecilik ve yeni sömürgecilik ilişkileri içinde emekçi halkların hakları karşısına devlet zorunun çıkarılmasıdır. Bölgemizde emperyalist işbirlikçisi ülkelerin ekonomilerini ve siyasetini emperyalist bölgesel savaşın piyonları olmak üzere düzenlemenin adıdır, neo liberalizm. Tekellerin emekçi alın terine el koyarken bundan orta sınıflara çıkacak bir payın beklentisi içinde statükonun, mevcut siyasal imkânların kölesi olmuş durumdaki küçük burjuvazi liberal sol söylemlerden ötesini geliştiremiyor. Küçük burjuva sosyalizmi, liberal demokratik beklentilerinin alanını genişletme faaliyetini bile burjuvazinin kendi iç çelişkilerine endekslemiş durumda. AKP gidip yerine CHP gelirse elde edeceği göreli siyasal imkânlar için reformist uzlaşmacılık çizgisini örgütlemeye çalışıyor. Emperyalizmin ve TC’nin bölgeye ve ülkemize savaş dayattığı koşullarda liberal, yasalcı küçük burjuva statüko sosyalizminin ne işçi sınıfına, ne ezilen halkların mücadelesine katabileceği bir şey yoktur.
Devrimci Cephe - Aylık Siyasi Dergi - Mayıs Özel Sayı Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü : Okan Duman Bülbül Mahallesi, Küçük Şişhane cad, No:3-5 Daire 4, Beyoğlu/ Taksim, Tel: 0212 297 70 97 www.devrimcicephe.org - info@devrimcicephe.org
Avrupa İletişim: Limmatstrasse 206, 8005 Zürih/ Isviçre avrupa.zh@devrimcicephe.org Basım Yeri: Gün Matbaacılık ltd. Şti. Beşyol Mahallesi Akasya Sokak No 23/a Küçükçekmece İstanbul