dört altı fanzin fanzine of a down İki sene sonra ikinci sayı. Her şey hareketli bir gif ve sonsuz yineleyişten ibaret. Aynı sayfayı yeniliyoruz. Yeniliyoruz. Hala cvperest edebiyat kabileleri, esnaf şiiri saçanlar alemi ve ikiyüzlü piyasayla karşı karşıyayız. Umutla Okuyun, dağıtın, çoğaltın.
İlet: ortakbirhesap@gmail.com Oku: issuu.com/dortalti
kırılan III hayalde ölüveriyorum. sen çekileceksin kan öyle durmayı beceremez göğsümün genişliğini ve damarımı sıkan şu lastiği. kolla beni bir rab eşiğinde bırakılmış çiçeklerle. sen çekileceksin kıyısından su nasıl çekiliyorsa ancak ben o zaman çok komik çok enjekte bir şair olmaktan çiçeğin ölmeyenle devamına, eklenir eklenir gelirim. Göğsümdeki ağrıyı ciğerimden bildim göğsümdeki ağrının bana bildirilmemiş olanla alakası hakikatmiş çünkü rab yağmuruyla çiçekleri büyüttü arsanı değil göğsündeki ağrının telaffuzu yani bu senin ağrının seninle çiçeklenen bu ağrının tarifi sende olmayanın seninle varlığı. Ağrının kurtuluşu söylenmedi. bana kalırsa ben bir çıkış yolu bulurum sigara yakılacak sahneleri hiç ıskalamam. sigara yakılacak şarkıları hiç ıskalamam. hakikate boyun eğerim. yalnız herkes hakikatine boyun eğsin peygamberin üzgün geçtiği yerden bir kurşun geçti. çünkü sen kar yağdığında karıncalar için üzülürsün sen çekileceksin kan öyle durmayı beceremez kan evden çıkacak kan sokağa inecek kan boğazında lıkır lıkır kan okula gidecek kan evine dönecek kan dolacak insan kendi içinde birikiyor. sen çekileceksin, katilini her gün yeniden gördüğün o sokaktan
henüz bırakılman için dünya yapma çiçektir göğsümün genişliğini ve damarımı sıkan şu lastiği kolla.
Ferhat Dönmez
bak nasıl dağınık. sanki beni tanıyosun ( En fazla okursun , inanma ) Çoğu zaman göremediğini olmak insana uygun mudur hayat , gerçekten geçiş anlarının toplamıdır soyut kutuptan yapılan sıçrama somuta saplanır arada kalan gerçek anda. Var olmaktan -Yaşamak'a insan (bilen/az bilen) olmaktan sıyrılıp tüye dokunan havayla karşılaşır İçinde olanın içine girdiği o ana kesinliğini sorgulamadan iman eder enseden çıkan ateşimsi mideyi bozan sıvımsı bilinen, aranan, bulunamayan o şeyde Allah da o andadır öfkem neyi koruyacak sorulara cevap verirken gerçekten düşünüşüm neden her sabah uyandığında neden beni neden bütün bunları neden her hitabım sana neden eğlence bittiğinde insanlığını hatırla yazı etrafında dönmeyi bırakıp yaşamaya başla her şeyin biyolojik olması zoruna gidiyor mu? zihninin kesintisiyle baş başa kalınca alakasız olana inanacaksın ferhat abi dediydi, söylemekle bitecek bir şey var sandın zeki piçlikten terfi edip delikanlı olmaya gel içindeki akademiyi yık da gel teorini unut inanca gel yazarak değil de yürüyerek gel Allah her anlamda değilse de bir anlamda o andadır sadeceerdi
Kargaşa/ Onu açtım tık tık şiir canlandı Yalnızlıktan buzdolabı sesi için Beni bir onay sözüyle yukarıdan bağıran kadın Kapalı toplumun somut gömleğiydi. Giyindim. Uçkurlarım ağrıdı düşündüm palyaço izleştim salih amel. Al bu ki tektir. Disiplinimden uzak Sarsındım. Canlanmamış el çabukluğu steril sözler Yasak an. Birebir. Kötü oldu ünlemi bitiren sanrılık soğuk soba sus siyanür sana. Uykuna konuldum, unutlanmadan, umuttum. Duygunsuz olmuyor hira. Karmaştım. Tektim kimse yoktu anlarken 1 artı 1 zaman tüneli. Ağlandım.
Eş anımsatmalı kavramlar: Tıkanıklık=Saplantı / İkiyüzlülük=İçtenlik / Karşılıklılık=Somutluk 888888888888888888888888888888888888888888888888888888888888888888888 888888888888888888888888888888888888888888888888888888888888888888888 88888888888888888888888888888888888888888888888888888888 422.058 555555555555555555555555555555555555555555555555555555555555555555555 222222---------------------------------------2222222-----------------------------------------222222 Kedilerin babası sana lanet olsun sen yalancı Kedilerin babası sana lanet olsun üstelik hep uyursun Senin hiç uyanman yok mu birazcık göz açıklığı hareketlisin üstelik Kedilerin babası sana lanet olsun Uyumayan tüm uyruklar sana sokulsun Bak ellerim şiir açmıyor ve ben kimsesiz de değildim ruhum bu kadar soyutlaştıysa bunda payın pay Düşündükçe miyopsun başkent buradan çok uzak İnmiyor rahatlama yüklenmiyor yeni oyun Aylarca büyüyen çan aynı sese vurulur Kedilerin babası sen çocuksun mücahit yasin
kötü çocuk şiirler 2 Sen bir sebep ol aratmayla sapan Güneşin karanlık kısımları da var Yaşamın zıttını ölüm olarak düşünme hastalığın Cahili bir cevaptır, us’lan. Coğrafyana katlanamıyorsun tarihin yüz-süz-leştiren Kırışılıkığı kısa sanrın ve ağrısız tırnaklar: kramp. Amlayış sürekliliği hısım yatar kalım gidim Ne anlatmak istediğini bilmiyorsun herkesin ağlamasını Falan sahalar. Mümkünse televizyona çıkıp anlatacağım Ereksiyon olmadan sevmek senle mümkündür Rast geldiğimizde bir tutsak kaçar olmak bizden Ve belirir gemlerin yaklaşılmaz uzaklık En kötüsü bir bıçak çok devrimdir harbiden. mücahit yasin
Kol Saati
Kerim cüzdanını cebine koydu, güvenliğinden tam emin olmasa da arka cebine koydu. Bi kol saati yoktu, bileğini sıvazladı, bu yüzden saat takmadı. İp geçirdiği anahtarı boynuna astı, son kez aynaya baktı, emin olamayıp tekrar baktı, tam beklediği gibi görünmese de görünen kendine bir müdahalede bulunmadı. Evden çıktı. Karşı komşusu Hikmetle aynı anda apartman boşluğuna dahil oldu, aynaya ikinci kez bakmasaydı şimdi iniyor olacaktı ve bu tesadüfün külfetini taşımayacaktı, ama aynaya ikinci kez bakmıştı. Hikmet gülümsüyordu, her zaman gülümserken görünen o garip adamlardandı, insanlara hep gülerek bakan, gülerek cevap veren ve bu tip adamların hep yaptığı gibi ilk sözü de o etti: -Günaydın Kerim. -Günaydın Hikmet Abi. -Nasılsın Kerim, hayırdır nereye? -Eh işte, biraz dolaşacağım, şöyle bi caddede turlar geri dönerim heralde. Hikmet konuşmanın burdan sonrasına merdivenlerde devam etme kararı aldı ve merdivene yöneldi, Kerim de onunla birlikte inmeye başladı. Böyle bir tesadüfün gerektirdiklerini hep yapardı, hiç kimseyi bi başkasından daha çok sevmediği için hiç kimseyi de kırmamıştı bugüne kadar, o yüzden uyumlu bir insan olarak tanınırdı fakat yokluğu da aranmazdı. -Dolaş tabi genç adamsın, şöyle kızlara falan iyice bak, evlendirelim seni yav hehheh. Kerim sadece kayıtsız bir gülümsemeyle cevap verdi, ne diyeceğini tam kestiremediğinden sadece gülümsedi. Hikmet'in kolundaki saat dikkatini çekti, bir sürü akrep veyahut yelkovan vardı. Çoğu kullanıcısının bile ne işe yaradığını irdelemediği, o ana akrep ve yelkovandan hariç akrep ve yelkovancıklardan. Sonunda binadan çıktılar. Kerim, Hikmet'in tam tersi yönde gidecekti bunu daha ilk karşılaşma anından beri tasarlıyordu. Böyle şeylere hep katlandığı için nasıl kurtulacağını da iyi bilirdi. Bina işlek bir caddenin üzerinde olduğundan işi daha kolaydı. Binadan çıkınca, Hikmet konuşulması gerektiğini düşünerek caddedeki gürültünün arasına dahil olduğunu umursamadan yüksek sesle Kerim'e: -Ne tarafa doğru gideceksin Kerim, diye sordu. Kerim afalladı, yarı yarıya şansı vardı Hikmet'ten ayrılmak için. Genelde insanların planları olurdu ve bunu hemen belli ederlerdi, bu yüzden onların tam aksi bir plan yaparak kurtulurdu onlardan ama bu sefer öyle gelişmemişti. Sol tarafa doğru giderse denize çıkacaktı, sağ tarafta yokuş vardı, kolayına geldiği gibi sol tarafı göstererek:
-Şöyle gideceğim abi, biraz dolaşıp dönerim sonra. -Hah, ben de seninle geleyim, yokuşa doğru gideceğim deseydin gelmeyecektim, benim de biraz vaktim var, şöyle biraz temiz hava alalım. Kerim, önce Hikmet'e sinirlendi, halbuki Hikmet'in durumunu ele alınca onunla gelmesi gayet doğaldı. Sonra kendine kızdı. Hikmet cebinden sigarayı çıkarıp önce Kerim'e uzattı, sonra kendi birtane aldı. Çakmağı Kerim çıkardı önce kendi sigarasını yaktı, sonra Hikmet'in sigarasını yakmayı denedi, ama aynı zamanda yürüdükleri için başarılı olamadı, çakmağı Hikmet'e verdi. Hikmet bir duman asılıp, dumanı geri vermeden konuşmaya başladı: -Benim de biraz işim vardı o yüzden çıktım, yoksa şu gürültü falan katlanılır gibi değil, bir emekli olayım gidecem burdan, sikerim şehrini de gürültüsünü de. Kerim hiç ağzı dumanla doluyken konuşamazdı, birkaç kere deneyip bütün dumanı yutunca bunu yapmama kararı almıştı. Hikmet'in küfür edişinin komikliğini sonradan idrak edip gülümsedi, cevap verdi: -Memlekete mi gideceksin abi? -Valla memleket olur, başka bir yer olur. Burası olmasın da hehheh. -Nerde rahat edeceksen git oraya yerleş abi bence de, ne kadar kaldı emekliliğe? -Aslında yaş doldu da işte günü bekliyorum, bi 9-10 ayı var. -Ha, az kalmış abi, hayırlısı olsun. -Öyle öyle az kaldı. Kerim uzun zamandır biriyle bu kadar uzun konuşmamıştı. En son babası öldüğünde dayısıyla neredeyse bu kadar uzun konuşmuştu. Ondan da en az bu kadar keyif almıştı, insanlarla konuşmaktan keyif aldığı halde onlarla konuşmaktan çekindiğini farketti. Konuşurken sahilden önceki son caddeye kadar geldiler. Caddeye birkaç metre kala trafik lambasındaki yürüyen yeşil adam, duran kırmızı adama dönüştü. Hikmet, arabalara sarı yanarken yola atıldı, çok hızlı hareket edemese de yolun ortasına kadar gelmişti ki, kendinden daha aceleci bir şoför çoktan gaza basmıştı. Hikmet arabanın önünden arkasına kadar -filmlerde intihar eden dublör maketler gibiyuvarlandı. Bütün kemikleri kırılmış olmalıydı. Herkes olayın gelişimini tamamen izlemişti. Kerim de onlara dahildi, hatta Kerim çarpışmadan önce de tamamen olaya dahildi. Kerim hemen Hikmet'in yanına gitti, Hikmet'in bileğini tuttu, saati çıkardı, diğer eliyle bileğini sıvazladı, saati kendi koluna taktı, ayağa kalktı, insan çemberini hiç rahatsız etmeden aralarından geçti ve sahile doğru yürümeye devam etti. Turan Ünal
Ses Bir şey yaratmada ki en büyük güçlük nedir? O şeyi kendin gibi görememek. Ben bir anneyim, genç ve tabi ki anne olmak için aynı zamanda kadınım. Saçmalamayın, kutsal değilim. Hem bakire kalıp hem çocuk doğurabilen kim varsa o kutsaldır. Tabi kutsal olarak değerlendirebileceğimiz bir şey varsa bu dünyada. Eğer varsa bana iyi diyemezseniz. İnsandan bahsediyorum, değerden bahsediyorum. Akıldan, anlamdan ve dilden bahsediyorum. Annelikten ve kutsallıktan. Doğurmaktan, yaratmaktan ve öldürmekten. Ayrıntıyı sever miyiz? Hayır, ayrıntı olan, kusur olandır. Fraktal geometriyi düşünün. Asla hesaplanamacak ingiliz kıyı uzunluklarını, kendinizi düşünün. Siz bir ayrıntısınız, ben bir ayrıntıyım, oğlumda bir ayrıntı. Şimdi yakın bir arkadaşınız olan mimara çizdirdiğiniz bilmem kaç milyon liralık evinizi, ikeadan daha rahat koltuk ve hiçbir zaman işe yaramayacak olan sehpalardan aldığınız evinizi, şimdi herbir metrekaresini özenle doldurup, üç günde bir temizlediğiniz evinizi, bütün ayrıntılarıyla düşünmenizi istiyorum. Şimdiyse düşündüğünüz her metrekaye benzin döküp yakmanızı isteyeceğim. Koca bir dozerle üzerinden geçmenizi. Plan yapmamayı, şükretmemeyi, yaşamamayı, anlam ve hedef aramayı bırakmayı. Bunları düşünmenizi istiyorum. Sonra tekrar gerçek olana dönmenizi. Yeterince sağlıklı ve sıcakta kalın. Anneyim diyordum, oraya dönelim. Bir çocuğum oldu. Çok tatlı görmeniz lazım. Ama sorunları var, her çocuğun olduğu gibi, alıştım. Alıştığımı sandım en azından. Alışmak beter bir şey. Üç aylık olmuştu ve susmuyordu, asla susmayacak gibiydi. Beşikte, kucakta, bacakta sadece ağlıyordu. O yemiyordu ben yemiyordum, kocam eve gelmiyordu, ben evden çıkmıyordum. Ev zemin kattı, kocamla beraber güneş de eve girmemeye başlamıştı, çocuk susmuyordu. Çocuğum. Sanki boğazı sıkılıyormuş gibi, sanki damarları patlayacakmış gibi her an çığlık atıyordu. Artık ağlamak değildi, artık çığlık atmaktı. Müzik değildi, müzikal bir yanı yoktu, şevkat beslemiyordum, ritimsiz, AAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA AAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA AAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA-AAAAAAAAAAAAAAA-----AAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA Asla aralık yok, asla susmak yok, alışırım diyordum. Kocam eve gelmiyordu, alışmak beter bir şey. Kocam beter, aileme sarıldım. Annemi aradım. Gel dedim, nasıl geleyim dedi, gel dedim. Yoksa ben geleceğim. Tamam dedi, sen gel. Kocamı aradım, gitme dedi. Tamam dedim. Gitmedim, evde kaldım. Yüzünü görmediğim bir kocam vardı, her sözüne uyuyordum. Bebeğim daha çok bağırıyordu, her geçen gün daha fazla bağırmaya başladı, daha fazla ağlamaya başladı, doktora gittim. Tedavi edilecek bir şey yok, büyümesi gerekiyor dedi. Hocalara gittim, çocuk daha fazla ağlamaya başladı.
Çocuğum. Kocamı çağırdım, gel, yoksa gideceğim dedim. Bir kaç haftanın sonunda kocam geldi, odasına çekildi, kapıyı kapatıp kulak tıkacını geçirdi, uyudu. İki kişilik yemeği yedim o akşam, bebeğim daha fazla ağlıyordu. Kocamın yanına uzandım, sarıldım. Daha fazla ağladı, daha sıkı sarıldım, bebeğim ağladıkça ben sarıldım, beni kurtarabilecek tek canlı varlığa sarıldım. Kıçını dönüp haftalarca eve gelmeyen tek canlı varlığa, etrafınızda kimsenin size çok fazla aldırış etmediği vakitler oldu mu? O vakitlerde hiç düşünme fırsatı buldunuz mu? Ben burada olmasaydım, ne değişecekti? Daha çok sarıldım. Ben olmasaydım her şey daha iyi olabilir mi? Değer yargınız varsa sorulacak soru bu olmalıdır. Ben ne yaptım ki? Hiçbir şeye karışmadım, bu sesi çıkartan ben değilim ki. Bunca şeyin olmasını isteyen, senin gidip başka karılarla yatmanı isteyen ben değilim. Çocuk doğurmak isteyen ben değilim. Yardıma ihtiyacım olunca çıkıp gelmeyen annem değilim ben. Babam değilim. Yerde mezarın altında olmamalı yerim, burda senin yanında jacques brel dinlerken sevişmeliyiz. Sen üstüme çıkmalısın, ben altında sana şehvetle bakmalıyım. Öldüreceksin nefessizlikten, çekilsene karı demek yerine sessizce ellerimi alıp külodunun içine götürebilirdin. Üç saat sonra ağlama sesinin hiç kesilmemesinden benimde uyumadığımı anlayıp çıkıp gitmeseydin ne olurdu? Yanlış tercih, eğer değer yargısı hakikatse. Beşiğin yanına gittim, saat sabaha karşı dört ya da beş, sabah ezanı okunuyor. Çocuğum daha fazla ağlamaya başladı. Belki ağlamasını azaltır diye kucağıma aldım, daha da fazla ağlamaya başladı. Evimiz hemen caminin yanı, bebeğin sesiyle imamın sesi birbirine karıştı bu saatte bu kadar gürültü çok fazla olurdu normal bir insan için. Ama ben artık öyle değilim, kocasından çocuğunu doğurduğu an tekmeyi yemiş, ilgisiz bir anne babaya sahip, asla susmayan bir çocuğu kucağında tutan tek derdi akşam gelmeyecek olan kocasına ne yemek yapmak olacağını düşünen bir kadınım. Ezan şiddetlendi, bebeğim daha fazla bağırmaya başladı, bütün olanlara köpek havlamaları dahil oldu. Sonra bir an, evrende ki her şeyin sesini duyabileceğimi fark ettim. Ve o an duydum, kendi düşüncemin soluk sesini. Her şeyi bırakıp onu duydum, işte dedi ses, kucağında minik kafası, bütün sesleri bir anda kesebilirsin biliyorsun değil mi? Bir daha asla ses olmaz, asla huzur bozukluğu olmaz, seninle zerre ilgilenmeyen ailene böyle sorunlar için telefon açmazsın, kocan evine döner, sevmenin ışıltılı vakitlerine dönersin. Boynu ne kadar küçük, narin. Ne kadar kusurlu olduğumuzu şimdi anladık mı? Aciz ve ayrıntıdan başka bir şey olmadığımızı, oysa özenle döşenmiş evimiz kusursuz. Şimdi, gerçekliğe dönelim. Hangisi gerçeklik peki? Kusursuz bir bütünü yakmak mı? Yoksa aciz olan ayrıntıda yaşamaya devam etmek mi? Evinize dönün, evimize dönelim. Bahsettiğim şey bu, kutsallıktan bahsediyorum, aciz olanın kutsallığından, değer yargısından, ayrıntıdan, olayların derinliğinden bahsediyorum. Bebeğini öldüren annelerden bahsediyorum, çünkü bende onlardan biriyim. O narin boynu kırarak öldürdüm, bir anda bütün sesler kesildi, ezan bitti, köpekler sustu, ve bebeğim de. Bir anda duyduğum şeyin kafamdan çıkmadığını anladım, çünkü
sadece şimdi duyabiliyordum düşüncelerimi. Sesi duymak, sesi yaratmak ya da doğurmak. Kendi bebeğini öldürdükten sonra kaç saniye o sessizlikte bekleyebilirdin? saffet cihan
Mu Belâ Arasına kurnazlık girer. [Cioran] Uzmanlık alanın. Ha demişsin zaten Yanlış yönde ssıçrayışlar İptal. emanetime ihanetten üzül. (oynatma listesi) NE İSTEDİNİZ KADIRGA HALKINDAN? Benim maddesi. Falan karıştırayım en azından. Kimsenin haberi olmaz bence. Alttan yazdım ezildim Gerekirse şaka yapmadık az önce Zafer'de misin? Bana bağırdığın gibi bağır gidelim. kimse iyilikten bahsetmesin.
Furkan Cengiz