2
DENE VE YENĐL!
UYSAL HĐMMET ASLAN
Emeğin Sanatı EE-Yayınları Emeğin Sanatı E-Kitaplığı Şiir Dizisi - 12 Şubat / 2012
3
Dene ve Yenil UYSAL HĐMMET ASLAN
Kapak Resmi: Mikhailovich Korzhev Chuvelev, Yayın, Tasarım ve Düzenleme: A. Z. ÇAMUR Emeğin Sanatı E-Yayınları Emeğin Sanatı E-Kitaplığı
Emeğin Sanatı E-Yayınları Emeğin Sanatı E-Dergisinin yan kuruluşudur. Đlgili web adresleri: http://emeginsanatie-yayinevi.blogspot.com http://emeginsanati.blogspot.com http://issuu.com/emeginsanati
Emeğin Sanatı E-Yayınları e-posta adresi: emeginsanati@gmail.com
Şiir Dizisi: 12 Şubat 2012 © Bu e-kitabın tüm hakları Uysal Himmet Aslan’a aittir. Bu kitap ve kitabın özgün özellikleri Emeğin Sanatı kolektifine aittir. Şairin ve Emeğin Sanatı Kolektifinin izni olmadan hiçbir biçimde taklit edilemez, kopyalanamaz, çoğaltılamaz. Ancak kaynak belirtilerek alıntı yapılabilir.
4
7- _____________________________ Toplumcu Şiir (Yazı) 11- _____________________________ Dene Ve Yenil 12- _____________________________ Şiir Cephesi 13- _____________________________ Haramiler Çağında 15- _____________________________ Şiir Tartan Anne 17- _____________________________ Düş Đşçilerine Dair 18- _____________________________ Bilmece (Mızraklı Şiir) 1 19- _____________________________ Bilmece (Mızraklı Şiir) 2 20- _____________________________ Bilmece (Mızraklı Şiir) 4 21- _____________________________ Bilmece (Mızraklı Şiir) 5 22- _____________________________ Buluşma 23- _____________________________ Bekler Sanırsın 24- _____________________________ Adını Değiştiren Şiir 25- _____________________________ Yalan 26- _____________________________ Sabaha Karşılama 27- _____________________________ Serçeye ve Bana Dair 28- _____________________________ Tuzun Umudu 29- _____________________________ Gidersin 30- _____________________________ Gayrı Milli Şiir 35- _____________________________ Göç Ve Ölemeyiş Mevsimi 37- _____________________________ Yinelenen 38- _____________________________ Cellâda Đnat 39- _____________________________ Düşlerimiz... 40- _____________________________ Selam Söyle Agop
5
Düşlerimiz... En dayanıklı sığınaklarımız, en iyi silahlarımız, en sadık yoldaşlarımız... Şarlo’nun hüzünlü komedisi. Kartalın pençesi, sabır taşının sabrı. Delikanlı heyecanımız. En deli gerçekçi. Biz. Bizim en biz yanımız. Düşlerimiz...
6
TOPLUMCU ŞĐĐR
-şiir ve toplum-toplumsal olgu ilişkisi Đnsana dair her olgu aynı zamanda toplumsal bir olgudur. Sanat da toplumsal bir olgudur. Şiir de öyle. Her şair ve şiir kendi toplumsal ortamının ürünüdür. Şair bunu reddetse de, şiir bunu reddetse de bu böyledir. Öyleyse en öznel şiir bile toplumsal olandan bir şeyler yansıtmak zorundadır. Peki bu durumda her şiir toplumcu şiir midir? Hayır, toplumsal öğeleri barındırması yansıtması yetmez, bu henüz edilgenlik noktasıdır. Toplumcu şiir toplumsal bir kavgası olan şiirdir. Toplumsal kavganın bir parçasıdır. Etkendir. Kavgası olmayan şair var mıdır? Yok ise her şiir kendi şairinin kavgasının aracı değil midir. Dolaylı olarak her şiirin toplumsal bir kavgası yok mudur? Kavgası olmayan insan yoktur. Yel değirmenlerine saldıran Don kişot’un bile bir kavgası olduğu açıktır. ve yel değirmenlerine saldırısı toplumsal kavgasıdır aynı zamanda. Feodalizmin kendini ispatlama, kapitalizme gözdağı verme kavgasıdır...Cervantes de Don kişot aracılığı ile kendi toplumsal kavgasını vermektedir. Peki kavgası olan her şiir ki mutlaka bir kavgası olduğunu söyledik, toplumcu şiir midir? Öyle olsa, böyle bir kavramsal tanıma gidilme gereği duyulmaz, her şiir toplumcu şiir sayılırdı. Toplumcu şiir kavgasını belli bir toplumsal çözümlemeeleştiri ve bu çözümleme-eleştiriden bir toplumsal önerme üreterek verir. Her toplumsal eleştiri ve önerme o şiiri toplumcu şiir yapmaya yeter mi? Her toplumsal sınıf kendi cephesini genişletmeye çalışır. Bunun diğer toplumsal sınıfların çıkarlarını ve nihayet insanlığın çıkarlarını da temsil ettiği iddiasında bulunur. Örneğin küreselleşmenin ya da özelleştirmenin bütün insanlığı mutlu edeceğini öne sürer bir sınıf... Bir diğeri buna bir yandan eleştirisini iletir, diğer yandan kendi önermesini tüm insanlığı temsil iddiasıyla öne sürer ve sosyalizmin tüm insanlığın sadece iradi değil, tarihsel geleceği olduğunu da söyler. Bir sınıf, herkes kendi çıkarlarını maksimize ederken toplumsal çıkar da maksimize edilmiş olur derken, diğeri herkes toplumsal çıkarı maksimize etmeye çalışırsa kendi çıkarı da maksimize olur der. Biri zaten maksimize olmuş çıkarının, diğeri bir türlü maksimize olamamış çıkarının peşindedir. Son derece kaba bir açıklama yapacağım şimdi: toplumcu şiirle bireyci şiir arasındaki fark tam da bu içsel mantık farkıdır Hepimizin yakından ilgilendiği sevda ve aşk meselesi (bu iki sözcüğü bilerek kullandım) üzerinden yaklaşmak istiyorum. Eş anlamlı görünen bu iki sözü hepimiz kullanıyoruz. Ancak kullanım alanlarında anlatmak istediğime denk düşen farklılaşmalar da yok değil. Sevdayı işleyen iki şiirden biri toplumcu şiir diğeri bireyci şiir olabilir. Ne demek bu? Şu demek: Aynen gazete haberlerindeki gibi bir şey: Yol kenarında aşk yapılabilir, para karşılığı aşk yapılabilir, futbolcuyla manken aşkları yapılabilir yani aşk yapılabilir. Bu uç örnekler aşkın tanımı değil elbette ama burada iki şiir ayrımını anlatmama yardım ediyor. Devam edeyim. bu tür imalatlar için sevda kavramı kullanılamaz. Bu ayrımın altında yatan mantık, bireysel tatmin-bizsel tatmin mantığıdır.. Biz bir birlikteliği ifade eder. Biz alansal ve zamansal olarak genişlediği ölçüde toplumsal alana ve toplumcu şiire, alansal ve zamansal bir darlığa girdiği ölçüde de bireysel alana ve bireyci şiire düşer. Burada alan cinsel olandan insani
7
olana, öznel olandan toplumsal olana tüm alanlara uzanır. Zaman buna da bağlı olarak şimdiden geçmişe ve geleceğe uzanır. Toplumcu şiir bu anlamda aşkın diyalektiğini keşfetmiş şiirdir. Mahmut Ayaz'ın bir şiirini örnek vermek isterim... "Militan Kız" şiirinde bir militan kıza aşkını ve militan kızın onu düştüğü uçurumlardan çıkardığını anlatıyordu. Bu şiirde aşk iki cins arasında yani erkek ve kadın arasında yaşanılır algılanmaktan öte algılanmaktadır. Burada aşkın yalnız kimyası değil diyalektiği, diğer insani toplumsal örtüşme boyutları anlatılmaktadır. Buna karşılık örnek vermeyi gerektirmeyecek çoklukta bireyci şiirleri sizler internet ortamlarından biliyorsunuz.. bu aşk şiirleri daha çok kimyasal şiirlerdir. Kimyasaldır, çünkü aşkla genellikle gece vakti ilgilenmektedir. Aşka ayrılan bir zaman vardır ve o gün batımıyla gün doğumu arasıdır. Rastlantısal ve anlık görünmektedir. Sokaklar, alanlar, işyerleri, geçim dertleri gibi toplumsal alanlarda dolaşmaz. bu aşkın pek de örtüşmediği alanlardır. Alansal ve zamansal darlık bireyci şiire karşılık gelmektedir. Ve bu aşk anlayışının, bireyci şiirin yagınlaşması bir toplumsal, tarihsel olgudur. Tam da sokaktaki, işyerindeki vb. rollerden kaynaklı bir özneleşememe nedenine bağlıdır çoğunlukla. Şimdi burada buna bağlı bir parantez açmak istiyorum. Toplumcu politikayı savunan bir şair bireyci şiir yazabileceği gibi, bireyci politikaları savunan bir şair de toplumcu şiir yazabilir. Buna örnek vermem gereken şiir sanırım "mihriban" şiiridir. Yanlış hatırlamıyorsam her iki mihriban şiirinin şairi de aynıdır ve MHP"lidir. Oysa bu iki şiir de aşkı dar bir alana ve zamana hapsetmeyen, toplumsal varlığı içinde çözümleyen şiirlerdir. Ve şu bir rastlantı değildir: bu şiirlerden üretilmiş türküleri en çok emekçiler sever, dinler. Demek ki sınıfsal-ideolojik bir karşılığı vardır. karşılığı vardır ve budur. mücadelerini besleyen çözümlemelere sahiptir. *** Toplumcu şiir ve slogan meselesi üzerinde durmak istiyorum. Bu aynı zamanda toplumcu özün şiirde biçime yansımasına işaret edecek. Şurdan başlamak istiyorum: Toplumcu şiir Kavga şiiri olması hasebiyle kavganın araçlarını kullanır. Kavga en son fiziksele indirgenebilir. Öncelikle akıl işidir, psikoloji işidir. Kavgaya giren neyin kavgasını verdiğinin farkına varmak bu demektir ki uzlaşmazlığını, şiddetini algılamak, anlamak zorundadır. Kavganın kazanmanın ihtiyaç duyduğu ilk şey gerçektir. Bu yüzden derim ki hangi politik kafadan çıkarsa çıksın, yaşamın işleyişini doğru çözümleyen, bu demektir ki diyalektiği ele alan her sanat ürünü toplumcudur. Toplumcu kavgaya hizmet eder. Balzak klasik örnektir. Kendisi feodaliteyi savunan kralcı bir romancı. Ancak toplumsal çözümlemelerini diyalektikle yapan, toplumu çatışan, değişen, dönüşen bir organizma olarak çözümleyen romanları var. Dine ve mistisizme en çok dayanan düzeni savunurken, toplumsal çözümlemelerini din kitaplarının verdiği talimatlar doğrultusunda yapmaz. Bu gericinin yapıtları hala devrimcilerin başucu kitaplarıdır. Kavga eden, meşruluğunu, kendi içinde ve sonra da hasmının gözünde kanıtlamak zorundadır. Bu nedenle kavgada hasmın gözüne bakmak esastır... Bu bir haklılık, özgüven ilanıdır, kazanma inancının ilanıdır. Vazgeçmeyeceğinin ilanıdır. Bu şiir gözünü kaçırmaz ,(kaçıranlar da vardır ne yazık ki) hasmının gözünün içine bakar. Anlaşılmaz sözler gevelemek işi değildir. Hem dostuna hem hasmına sözünü gözünü
8
kaçırmadan söyler. Sezdirmek genel ve kalıcı bir özelliği değildir. Genel ve kalıcı olan haykırmaktır. Dostlarını yanına çağırmak, hasmını ezmek için gereklidir bu. Sözünün algılanmasına, anlaşılmasına ve bence bunlar da yetmez coşkulanmasına çalışır. Đşte bu noktada slogancı şiire gelmek istiyorum. Bu şiirin kavgayı tek bir unsura, genellikle şiddetli sese indirdiğine inanıyorum. Bu şiir ses şiddetiyle kavga eden bir şiirdir. Oysa kavga, dediğim gibi, kavganın tek boyutu cesaret ve korku boyutu değildir. Ne dostunu tümel olarak donatabilir, ne düşmanını tümel olarak ezebilir. Toplumcu şiir gelecekle ilgilenmektedir. Geleceği kurmakla. Bu demek ki geçmişe ve bugüne vurmakla. Bu demek ki unutturmamakla bu demek ki hafızayla, bu demek ki tüm duyulara hitap etmekle ilgilenmek zorundadır. Bunun araçlarından biri ses ve ahenkse, diğeri öykülemedir. Öyküleme kıssadan hisse demektir. Bir yandan da anımsamaya giden yolda anı yaratmaktır. Başta nazım olmak üzere bütün büyük toplumcu şairlerin öykülemeye sıkı sıkı bağlılığı bunun ifadesidir. Kavga mucizelere değil kendi mücadelesine inanmak ihtiyacında olduğuna göre bilimsel çözümlemelere dayanmak ihtiyacındadır da. Sıradanın tarihsel önemde olduğunun, tarihsel önemde olanın da sıradan olduğunun altını çizmek zorundadır. Bu sıradan görünenin çarpıcılığından yararlanmayı gerektirir. Aynı şekilde tarihsel olanın da sıradan olduğu çarpıcılığından. Che'nin bence müthiş bir dize olan şu sözünü hatırlayalım: "Gerçekçi ol, imkansızı iste!" Toplumcu gerçekçi şiir estetiği, emekçi sınıfların tüm duyularına seslenmeyi, görsel, işitsel, fiziksel, şaşırtmayı amaçlayan, düşsel tüm unsurları içine almak zorundadır. Đnsanı doğayla ve toplumla bir bütün içinde kavramak bana göre estetik zenginlik açısından avantajdır ve toplumcu şiir bu avantaja sahiptir. Şiir var mı, nerede... Şiir var mı var...Đsmet Özel çağdaş Türk şiiri olmadığını söylüyor. Bence o da var. Đşte olan çağdaş Türk şiirinin ta kendisidir. Çağdan bağımsız değiliz artık. Hiçbir toplum bir diğerinden, bu demek ki çağından yalıtık değil. Doğru algılamak gerek. Çağdaşız ve bu çağda ülkemize, toplumuza biçilen rol bu. Karşı çıkacaksak bu role ve bu rolü kabullenmiş şiire karşı çıkacağız. Küreselleşme bireyciliğin, yalnızlığın, çaresizliğin yaygınlaştırılmasıdır aynı zamanda. Bunu öneren şiire karşı çıkacağız. Gizemli, bu demek ki tekil, bu demek ki yalnızlığı vurgulayan şiire karşı çıkacağız. Umut yoksa kavga yoktur. Çaresizlik madalyonunun öbür yüzü kendi dışından bir şey beklemektir. Bu demektir ki mistik şiire, kaderci şiire karşı çıkacağız. Toplumcu şiirin beslendiği koşullar Ne zaman olmuş bir bakalım...ne zaman kavga şiddetlenmişse o zaman olmuş..toplumcu şairler toplumsal alt üst oluş dönemlerinin ürünleri olmuşlar.. tüm sanat alanları için de gerekli bu.. Neruda, Nazım, Mayakovski, Hasan Hüseyin, Ahmed Arif hep kavgaların ortaya çıkardığı şairlerdir. Burada bir parantez açmak istiyorum. Ayakları kavganın içinde durmayan bir adamın şiirlerinin kavganın içinde durması son derce zordur. Yani bir şair sadece şiirleriyle kavga edemez. Toplumcu şairlerin sanırım tamamı örgütsel geleneği olan, mücadelesi olan şairlerdir. Belki Bertolt Brecht’i dışında tutmak gerekir. Hani derler ya partinin talimatıyla şiir yazılmaz. Doğrudur. Zaten onlara da partileri talimat vermemiştir. Kavgaya sürebilecekleri neleri varsa vermeleri istenmiştir doğal olarak. Ve şiirlerini vermişlerdir. Kavgadan aldıklarını şiire dönüştürerek kavgaya vermişlerdir.
9
Peki günümüzde toplumcu şiir var mı? Toplumcu kavga yenilgiden yenilgiye koşmuş... Şimdi toplumcu şiir elbette var Ama çoğunluğu yalnızlıkla, umutsuzlukla birleştirmiş şiirini.. Bu bakımdan 80 sonrası şiirinden söz edilmesi boşuna değildir. Çoğunluğu toplumcu yenilgi şairleridir bana göre... Şiirleri bu psikolojiyi yaymaktadır. Yusuf Hayaloğlu, Ahmet Kaya ve Nevzat Çelik’in bu psikolojide birleşen ürünler vermeleri rastlantı değildir. Kimsenin peşinden gitmediği, gitmek ne kelime vebalı gibi kaçtığı bir kavganın şairleri de var kel aynaklar gibi.. Bu iş tıpkı spor meselesi gibi...Bir milyarlık Çin’i on milyonluk Çek takımı yeniyor.. Hayır aslında bu değil.. Çin’de futbol oynayan bir milyon arasından seçilen takım, çek cumhuriyetinde futbol oynayan 2 milyon içinden seçilen takıma yeniliyor. Kavga eden üç beş adamın içinden kavga etmeyenlerin karşı safta kavga edenlerin şairlerinden daha iyisinin çıkması zor. Var olanlar.bir kapıyı bekliyorlar birgün başka girenler olacaktır diye... Son söz olarak şunu söylemek istiyorum: HER KAVGA BĐR ŞAĐR, HER ŞAĐR BĐR KAVGA BESLER! Uysal Himmet Aslan
10
DENE VE YENĐL
''Hep denedin, hep yenildin; olsun gene dene, gene yenil'' S.Becket
dene ve yenil diyorum dene ve yenil yetmez mi yolculuk menzili bilmesen çarpsan aynalara yollara çıkacaksın aynalardan başlıyor bütün yollar uzat parmaklarını uzak yolculuklara bak hep parmak uçlarında bitiyorlar
dene ve yenil diyorum dene ve yenil kararmış kiremitler sımsıkı kapanmış sarı ışıklar için dene yenil kendi hesabına herkes için ve her şey adına umutsuzluk neyine yetmez insanın dene ayaklanmış yılgınlığınla
11
ŞĐĐR CEPHESĐ
-"o güzel insanlar, o güzel atlara binip...’’ geldiler yine-
Bugün 96 şehitlerinin anmasıydı eski bir televizyonda bir video filminde Sevgi’yi gördüm çöp gibiydi aç çocukların gözleri hayatta öz kardeşiydi ve canım parmakları o canım parmakları yüreğimi çizen kemik gibiydi kızıl bantlı başı yavaşça yaklaştı yaklaştı yaklaştı eğildi üstüme doğru ‘’yaşamak istiyorum’’ dedi ‘’herkes kadar’’ yaşamayı seviyorum fedakarlık ediyorsam bunun için ediyorum! ’’ doğruldu sonra gözleri dudakları ve kemik uçlarıyla engin bir deniz gibi gülüşüne yerleşti yavaşça melike bugün bir kez daha emin oldum ki onlar candan önce gülüşü cepheye sürmüşlerdi bugün mutluyum melike bugün orada ‘’düş işçileri’’ ni okudum ekmeğe ve zafere ihtiyacı olanlara
12
bugün mutluyum melike çünkü bugün ilk kez kaldırıp şiirin başını izli bir mermi gibi ekmek gibi su gibi sürdüm cepheye
13
HARAMĐLER ÇAĞINDA
sararır akarsın gecede var oğlu varsındır hüznün tuzuna sevinç banarsın bir yılan usulca kayar ağaçtan derin kayganlaşır dil çatallaşır sokarsın yüreğinle yüreğini karıştırırken çöp tenekelerini sarılmış jelatinler içinde bizi de bulursa çocuklar ellerinin naylon olduğuna mı inanırsın ellerindeki naylonlara mı yanarsın köküne beton dökülen ağaç rüzgara salar çiçeklerini düş çoğaltır duvarlarda gece yarısı hele kadıköy'de bir çiçek ezmeye görsün işkenceciler vardiya değiştirir hevesle çalar borazanını yeni çağın borazancısı sesler karışır bir yürek daha başlar yüreğinin içinde hangisi senin şaşırırsın çiçeklerini de dağıtınca elektrik bir karşılığın oluverir kendinden ağır umudu toprak edinir betonu parçalarsın
14
ŞĐĐR TARTAN ANNE
-ama anladım ki çok yoksuldular-
I. bana şiirden söz ettiler ezberlemişler her yıldızın yerini ne kaynak ışığına vurgun çoban ateşleri ne sivrisinek ne tütün sabahsız bir gece sırsız bir hayattı onlarınki saçını tarardı aynada bütün şiirlerin bitmiş hali kendi içine yanan fener düşürüp günün alnından maviyi çizendiler (ay buralarda kasap çengeli anne. ucunda yıldız tozu, kanlı, üşümekli)
II. onlara hacimlerin kütlesinden söz etmek isterdim karanlığı karalamak kazımak gözlerinden ama anladım ki çok yoksuldular 15
III. Burada geceler sana göre değil anne bilirim sen maviyi seversin ne zaman ebem kuşağına baksak ben berivan derim sen kumru dersin ağıl yolu köşe gözlersin arkanda gece önünde mavi hadi git anne hadi git o kepenekli oğlan seni yaşamak gibi sevsin sonra yeniden yeniden doğur beni sır et bana berivanı yaşama şiirini
16
DÜŞ ĐŞÇĐLERĐNE DAĐR
Đçimiz aşk dışımız yardım ve yataklık hüzünle fakat tam vaktinde ölüyoruz sıcak koynumuzda kanayan bir selüloz parçası ve düş taşıyoruz tarihin dibinden geliyoruz Po Ovası’nın aysız gecelerinden öldükçe gülen öldürdükçe ağlayan ikirciksiz gizli özneleriz çıplağız kınsız kılıçlar gibi fakat çırılçıplağız yitik denizler saklanır zulamızda sokak sokaklarımızda aşk aşklarımızda yüklemimiz kerteriz gel ey gözlerinde tarih oynaşan kadere zincir dokuyan insan deli başımızda esen rüzgar avuçlarımızda çarpan yürek ve mermi çekirdeklerine kan tükürerek gidelim o kaçınılmaz masala sök ellerini çarmıhtan
17
BĐLMECE (MIZRAKLI ŞĐĐR) 1
—biz en çok ağlayanların soyundanız en dik duranların—
bir şey var zamanın omurgası kimselerin bilmeyi gereksinmediği şehirlerde kasabalarda orman kuytuluklarında buğday başaklarında saklı yaşanmışlıklarda yaşanacaklarda gözümüzün önünde içimizde yanı başımızda kimselerin aramayı akıl etmediği bu terasta yiyip o terasta sıçıyor güvercin işte o güvercinin boku gibi bir şey seni seviyorum kadar bakir o kadar orospu bir şey var sormadığımız yanıtlamadığımız tepeden tırnağa iman tepeden tırnağa allahsız kitapsız
18
BĐLMECE (MIZRAKLI ŞĐĐR) 2
bulmaca buldurmaca suç üstünde kaydırmaca kupkuru kuyu derin eğilin eğilin daha eğilin kalpaklı ve kalpaksız cinlerin seslerini dinleyin kapısı yok kapalı anahtarı getirin dizeler zincirim değil ey sosyolojik kaşıntı kırarım kriptoları eğilin eğilin daha eğilin açılmamış ağızdan kokmayan söz getirin 19
BĐLMECE (MIZRAKLI ŞĐĐR) -4
yürümenin anlamı var huyu bin türlü düşerse bir yaprak önüne hayat ver bas üstüne ve yürü "fikrimin ince gülü" bilmeden ağacın kerametini çekirdeği dolduruyorsun dokunmadan yaşama ölümü kurtarıyorsun zorlama kendini ey olmaların yeniği olsan suçun olurdu hiç olmadın sen yoksun ırlama bebeleri 20
BĐLMECE (MIZRAKLI ŞĐĐR) -5
ey sen ey avcumu içinde bilen ey kirpiklerin içine sinen bin kocalı bakirem pabuçlarım kapının önünde terli aşınmış biri düz biri ters kaldığım olur sende sen beni beklemesen de ey sen ey içime düşen gölgem ey yeşile kesmiş zehir ey kökünden vazgeçmeyen orda kaldın bende kaldın uzak kaldın ey kendiyle üreyen erkek ey kendiyle üreyen kadın
21
BULUŞMA
ben geliyorum sevinçle karşılıyorum kendimi hüzne bir sandalye çekiyorum çay içip bit ayıklıyoruz güneşte yanıbaşımızda toprağın kabaran ışıltılı karnı bir böcek fırlayıveriyor bir yaprağın altından tabii ya diyoruz tabii haspam gebeydi geçen bahardan şimdi ölüm de tomurcuklanır su göverir tuz dillenir çocuklar ele gelir ey hüznüm artık üzmeyelim birbirimizi yarısı senin yarısı benim başka bir kapı çalınır o gelir
22
BEKLER SANIRSIN
iskelede duran vapuru çay bahçelerinde zamanı taksim meydanını bekler sanırsın bekler sanırsın grevler işçileri çocuklarını bekler sanırsın anneler akşam sabahı sabah akşamı bekler sanırsın çingene sepetinde çiçekler kan bedeli afişler f tipleri tam vaktinde ölümler bekler sanırsın bekleyeni beklemez hayat gülüm uzan hadi geç kendini
23
ADINI DEĞĐŞTĐREN ŞĐĐR
I. ne alır ve ne verir şair
II. büyük gözlerinde kanlı sözler taşırdı söze dahil bir masal avuçlarını yağmalar uzaklara kaçardı
o ki çiçeklerin Đnsan yüzü çıksın diye ortaya güne tutunur karanlığa basardı
ve o öyle dururdu ezeli yeniden demlenirdi geceler bilirdi canı acırdı
uzakta bir deniz kızı ağlardı
III. kendini tamamlayan yarım kalırdı
yarım kalan tamamlanırdı
24
YALAN
bir yaprak daha dökülüyor sonbahardan bir takvim yaprağı daha karılarımızı ve çocuklarımızı kandırıyoruz yalan söylüyoruz her gün güneşli bir güne inanmanın kıvrandıran sevdasıyla yakınlarda bir baykuş ötüyor bir yaprak daha ömrümüzden salına salına salına faşizmin mükerrer baskısını karşılıyoruz ömrümüzden yapraklarla çünkü resmi gazete en çok satıyor hâlâ
25
SABAHA KARŞILAMA
Ezan sesleri geliyor Bitmemiş gece şaşkın Birazdan başlayacak hayat Uykuların tan yerinde Geç kalmış bir müezzin Tam vaktinde gelmiş gibi rahat savuruyor saba makamını ol deyince olmuyor herşey yorgun pencereler inadına kapalı Erkenci bir kuş gözlerini kırpıştırıyor Nasıl da atıyor kalbi Korkmuş çocuklar gibi Martı gurlamaları geliyor çatılardan Kediler çıkmamış daha çöp tenekelerinin yoluna Nefesini tutmuş bir adam Büyülü bir dünyada gülüyor Gece ağır ağır Maviye çözülüyor
26
SERÇEYE VE BANA DAĐR
-küçük bir serçeydi nasıl da dökülürdü sesi sesimeBurası suçtaki cezadır: erken açmış erik ağacında sarı gagası gülüyordu Vurdum serçeyi kanadından Hala avucumda kalp atışları Burası suçtaki masumiyettir: ben gülmüş müyüm sana bir gülüşün içinden engel olamamış mıyım sapanıma giren taşa kapatmış mıyım gözlerimi kırarken kanadını Burası penceremden bakmışlığımdır: düştüğün yeri görmeliyim sesin var mıydı gerçekten kalmış mı izin kurumuş mu orda bahar -biter mi burada bu ölümVe burası bende sendir: sevmeye vaktin oldu mu beni azarlayıp öpecek kadar
27
TUZUN UMUDU
hangi zamanlara dökülmüş gülümün saçları kanun mudur ışıklara hep karanlık yazılır dem dem bulutlar geçiyor yüzünden hangi yaz biriktirmiş bu yağmurları bir gözünden pul pul balıklar dökülüyor bir gözünde kanlı baharlar çırpınıyor insanım, canım benim akıl düşmüş de yüreğinin peşine emzirmeye susamış tuzlu dudakları ah çirkin kız çirkin kız çirkin bir kız ağlıyor duvardaki resimde
28
GĐDERSĐN
Gidersin Benden kalan boşluğu alıp gidersin camda sonbahar yağmuru asılıdır Đzlere karışır iz olurum Her şeyin bittiğini sanırım Bittiğini bütün dizelerin Bütün dizeler yazılmış gelir Azalır azalır azalırım Bir de bakarım Bir çalı dibinden çıkıp gelmiş şiir Biraz da dostlar Soluklansın diye Yazılır işte yeniden Kartal kanatlarında ak güvercinler Fırtınalardan limanlar çıkagelir Deniz arayan istiridyeler sökün eder ardından Atıp gider biri incisini Yetim bir emanet gibi Đzlere karışır iz olurum Her şeyin bittiğini sanırım
29
GAYRI MĐLLĐ ŞĐĐR
“ağıt olur artık kölenin asaleti yetinmez düşman soyun der bilincini”
I. tarih bulamadı mehmet’in baltasıyla katerina’nın arasını ama siz tiner gibi bali gibi çektiniz ortaokul bebelerine yalanın hasını bari bununla kalsaydınız gök bayrak altındaki emniyet kayıtlarından öğrendik ki alırmışsınız ülkemin sayıları sekiz yüz yirmi bini bulan katerina’larının asil darasını yaman olur bolu beyleri yaman yazar tarih-i milli mi yaman el mi bizde defter kalem kağıt yok saray konak soytarı hak getire nerde öyle heybeli’de meybelide mehtap ya da mermer direkli konak türküsü varsa yoksa çukurovada sıtma yıkıcılık bölücülük sendika mendika bir de 30
‘’yarin yanağından gayrı’’ türküsü kendisi değil gözü milli bir körün oğlu bir ayvaz şeyh bedreddin dadaloğlu abdalların piri bir de çakıcı -konak bekçisi değil konaklar yıkan delisidahası olan bu bizi çığırırsa halk çığırır asmalı -mescit değilvallahi bizi asmalı milli tarih milli bulmaz bunları II. alnımda mermi izi kurtuluş savaşında hilafet ordusundaydınız anımsadım sizi savaş biteli beri küfrettiğiniz nazımın destanına saklanırsınız o zamanlar yani daha mustafa suphi onbeş yoldaşıyla ‘’bizi parçalamak isteyen emperyalizme ve bizi yutmak isteyen kapitalizme’’ vurmak için geldiği karadenizde karabekir paşanın saklı gülüşüyle arkadan vurulmadan önce çerkes ethem ile kızıl ordu yeşili nam ‘’eşkıya’’lar kırardı belinizi anımsar mısınız leninden hep afgan altını alırdınız hani şimdi gösterip cihana şümul asaletinizi ekselanslarının ipiyle kaynağını aradığınız sahi ben hatırlayamadım ne olmuştu da kurulmuştu esir türklerin ilk azeri cumhuriyeti bunu hatırlamasanız da - endişe nifak tohumu sokmuş olmayalım milletin arasınasöyleyin tatlı mı bari 31
esir türkleri taşeron taşeron öpmesi epeydir kesilince sesiniz yerinde diye düşündüm kucak keyfiniz doğru mu allahın bildiğini kuldan saklamak utanmasanız söyleseniz III. deneyim ardımıza baktık ki önümüzü görelim lafa gelince dış mihrak doğal stratejik ortak öğretmeninin dersi vietnamdan baldırı çıplakların maskesiz yumruğundan duyduk korurmuşsunuz aldığınız dersle kar maskesiyle kutu deresinde sahibinden yani kundaktaki bebekten bir standby’a buş, helmut, şaron nam ekselanslara bin kez sattığınız çakıl taşını ‘’merdi-i kıpti secaat arzederken sirkatin söyler’’miş öldürmüş övünmüşsünüz kaç otuz bin ölünün kaçını postunuz aslan postu yalan yok kızarmaz kalın yolgeçen hanı çanakkale boğazı ve çakıl taşı iyi hile IV. durun kaçmayın daha el falınıza bakmadık elinizi katerinaların koynundan çıkarmadan susurluk sapağında 32
muhteşem sülümanın aile fotoğrafına girerken yakaladık ey milli olamayan millet bunlar fotoğraflara VIP salonundan girerler -Bize bakmayın Biz her yerden girerizhemşerim nerden biletin Ekselansların çocukları Demeç verirler Türk pirelli kadar türk Al baraka kadar sağlam müslüman “tahkim’’le alırlar maaşları show’u, flash’ı star’ı Hep ergenekondan gelirler Newrozun o’sunu Can simidi yerine ya Şaşırmışımdır hep bir çuval incirlik’i Nerelerine yerler dedik ya post kalın aslan gibi kemiksiz kızarmaz el sıkışırlar otuz iki diş ‘’türkiye türklerindir’’ manşetin adı ekselanslarıyla ufaklıkları bir türlü anlayamazlar ülküleri gerek nerde mapus gerek nerde iktidardır haykırır her 12 eylül fırsatında anaları ‘’imaj meykır’’ -babaları ünvanlarında saklıdırülkemiz elliliğin elli birinci yıldızı olmalıdır V. ah anadolumun yiğit çocukları ucuz iş pazarında yıldızı bol ucuz tişörtlerin içinde üşürler üşüşürler 33
hep gece hep gece hep gece uyuyan sobadan zehirlenirler hiç kimse inmez manşetten ne allah ne bismillah şehit değildirler en milli gazetelerin en dipteki en milli satırları o milli evlatlara üç cümle ayırır mezarlarında yalnız kızıl karanfil vardır çok şükür ki milli şair değiliz en dip satırlardan taaaa manşete çıkan yay gibi bir ok çizeriz siz çöze durun ekselansların manşetini namustur biz hapis de yatar ölür sakal da kaşırız
34
GÖÇ VE ÖLEMEYĐŞ MEVSĐMĐ
Gülümsüyorum cumartesi gecesi istanbul’da uyuyacağım büyük olasılık hazırlık, bilgisayara koli, kitaplar, çamaşırlar, el ve kol yayım, atlama ipim geçmişten artan zaman yazı, tura ya da dik, ne maça kızı ne papaz cezamı istiyorum, ödülü ve belki deli bir yalnızlığa ithaf etmek kendimi başlayamadığım şeyleri bitirmek bitiremediğim şeylere başlamak rengin öncesine, grinin ötesine şiire, öyküye ve romana bir martının kanadından düşmek Đstavritler aldatıyorlar mı hala galata köprüsünün altında sevgililerini Son Kadıköy vapurunda unutan oluyor mu kendini Bayanlar tuvaletinin kapısında başörtülü teyzeyle birlikte Bekleyecek Titreyecek miyim yaprağa dokunan el gibi nasıl bir saklambaçtır bu nerdeymişim ne olmuşum bir varmış bir yokmuymuşum yaz hiç gelmemiş ve hiçbir yere gidilmemiş mi olacak hiçbir yere akmayan bir sağanak mı yağacak
Herkes bir şeylere gülerken Başka bir şeye güleceğim, başka bir yerde komik üç sarı kuş konacak üç sarı gagasıyla ötüşeceğiz düş gibi, sarı bir gülüş gibi gözlerim gözlerine dalacak ve kimse farkımıza varmayacak usulca dolacak bulut olacağım 35
gönlü bende ve ayakları başka yerde duranlar olacak belki en yakınımda olacak uzak sevişmeler kül tablasında unutulacak söz, metamorfoz, saç yalpalayarak düşecek önümüze alıp bakacak mıyız ya da on yıl sonra bize hangi ayna bakacak öyküler geçiyor içimden her yonca dört yapraklı mı asıl bunu merak ediyorum ölemeyişim bu yüzden
36
YĐNELENEN
gelmelere binip geldin hep duvarlar dolu dizgin gitmelerle gittin sonra sonra duvarlar duvarlar seni vursam ölürdüm ölürdüm içimde masal ağaçları ağaçlar aynalarda kalan varlığın varlığına ne yoksulum biliyor musun anlat bana biraz tarih anlat mümkünse yalan olsun
37
CELLADA ĐNAT
duyuyor musun attığım çakıl taşının pencerene vuran sesini yırtarak al sözü hayattan yak ellerini cellada gül ve çıkıp sandalyeye darağacının altında sev beni aldırma seyretsin alemle cellat o kar o dağda dursun erimesin toprak ve bahar bizi beklesin bir çakıl taşı yıkar darağacını bırak celladı inada bırak
38
DÜŞLERĐMĐZ...
sararır akarsın gecede var oğlu varsındır hüznün tuzuna sevinç banarsın bir yılan usulca kayar ağaçtan derin kayganlaşır dil çatallaşır sokarsın yüreğinle yüreğini karıştırırken çöp tenekelerini sarılmış jelatinler içinde bizi de bulursa çocuklar ellerinin naylon olduğuna mı inanırsın ellerindeki naylonlara mı yanarsın köküne beton dökülen ağaç rüzgara salar çiçeklerini düş çoğaltır duvarlarda gece yarısı hele kadıköy'de bir çiçek ezmeye görsün işkenceciler vardiya değiştirir hevesle çalar borazanını yeni çağın borazancısı sesler karışır bir yürek daha başlar yüreğinin içinde hangisi senin şaşırırsın çiçeklerini de dağıtınca elektrik bir karşılığın oluverir umudu toprak edinir betonu parçalarsın
39
SELAM SÖYLE AGOP
galatanın ayağında tütün satan hamdullaha / leğende çırpınan istavrite istavritte yiten adama / selam söyle karaköyden yola koyulup tarlabaşına giden mor buluta aslanbaşı süslemelere süslemelerdeki el izlerine selam söyle bak hâlâ çalıyor mu beyoğlunda uğurlama galatasarayda bir an dur uğurlanmalarıma selam söyle aşk hep yalnızdır istanbulda agop muhatapsız sevdalara ve sevdasız muhataplara / selam söyle selam söyle saatin üç olduğu zamanlara bıçak sesli poğaçacıya selam soyle sonsuz göçe yüzyılın ağıdına ...
40
EMEĞĐN SANATI E-KĐTAPLIĞI
Şiir Dizisi: 1- Kalp Örsünde Karanfil - ALĐ ZĐYA ÇAMUR 2- Arsız Akrostiş - SERKAN ENGĐN 3- Diplerin Zirvelere Uçurumlardır Yolu - ADNAN DURMAZ 4- Acının Ucu - HAMZA ĐNCE 5- Yıldızlı Gece Kanamaları – ĐRFAN SARĐ 6- Öfkeye Tutunmak – ERCAN CENGĐZ 7- Semahlar, Horonlar, Gowendler – YAŞAR DOĞAN 8- Militan Bir Ağrı – MELĐH COŞKUN 9- Söylenmemiş Sözdeyim – ABDULLAH KARABAĞ 10- Yaralı Ağaç – MEHMET RAYMAN 11- Bahara Gebe Düşlerim – SEVGĐNAZ ĐNAL 12- Dene Ve Yenil – UYSAL HĐMMET ASLAN Anlatı Dizisi: 1- Ofir’e Yolculuk – MUHAMMET DEMĐR Düşünce Dizisi: 1- Gölge Boksu – SERKAN ENGĐN
http://emeginsanatie-yayinevi.blogspot.com http://issuu.com/emeginsanati
41
42