Olympos sayi3

Page 1


FELSEFE

içindekiler Önsöz…………………………………………………………………………….…….1 Kahramanca Yaşam…………………………………………………………..…..2-3 Theseus Mitosu Ve İnsanın İç Yolculuğu……………………..…..………4-5 Kitap Tanıtımı: İsis Ve Osiris……………………………………………….….6 Kütüphane Aboneliği Devam Edenler………………………….…….……..7 Kütüphane Kuralları………………………………………………………..………7 Vcd-Dvd Kitaplığı Kuralları…………………………….……………….……….7 En Çok Kitap Okuyanlar…………………………………………………..………7 Kasım-Aralık Aylarında Doğanlar…………………….………..…..….……..7 Uludağ Mysia Olymposu …………………………..……………….….…….….8 Gelecek Etkinlikler………………………………………………………….……....9 Geçmiş Etkinlikler…………………………………………………………...……..10

“Gerçeği yɑşɑmɑk istiyorsɑn ɑlışıldık hɑyɑtını terk et.” H.P.Blavatsky “Zihnini düzelten için dudɑklɑrındɑ ɑz iş vɑrdır.” H.P.Blavatsky “Hareket düşüncenin yanında yer almadığı sürece, felsefeye katılım gerçekleşmez.” Jorge Angel Livraga “İnsanların en büyük hatalarından biridir bu; neyi nasıl yapacaklarını bilirler, ama zamanı geldiğinde sanki bilmiyormuş gibi davranırlar. Sorun daha fazlasını bilmekte değil, bildiklerini yaşayabilmektedir.” Jorge Angel Livraga “Bir ağaç, kökleri ne kadar derine inerse, o kadar yükseklere çıkabilir.” J.A.L. “Kendine sıkça ne öğrendiğini ve ne bildiğini sor; ne yaptığını ölç, böylece kendine yanıt verebileceksin. Böylece, içinde uyuyan filozofun doğumunu sağlayacaksın.” Delia Steinberg Guzman “Eylemle sonuçlanmayan bir irade, kendini harcayan bir güç, toprakta yeşermeyen bir tohumdur. O, asla denize ulaşmayan bir nehir veya ışığı ve ısısı olmayan ateş gibidir.” Delia Steinberg Guzman


Merhaba, Olympos’un yeni sayısı ile karşınızdayız. Eski Yunan Mitolojisi'nde tanrıların oturduğu kabul edilen ve 2919 m. yükseklikle Yunanistan'ın en yüksek zirvesini oluşturan Tesalya bölgesindeki dağ ile birlikte, antik çağda toplam 19 dağ Olympos ismini taşımıştır; bunlardan biri de Bursa’nın kültürel simgesi olan Uludağ’dır. Olympos’un Yunanca bir kelime olmadığına dair varsayımlar bulunmaktadır. Bu adın kaynağı ve anlamı tam anlamıyla bilinmese de eski Anadolu dillerinden geldiği ve çoğunlukla "yüksek dağ" anlamını taşıdığı anlaşılmaktadır. Gökyüzündeki bulutlara kadar doruğu uzanan ve tanrıların yerleşim edindiği dağ olduğu inancı ise Yunan'a Sümer’den girmiştir. Antik çağın ilk tarihçilerinden Herodot (M.Ö. 490-420) yazdığı Herodot Tarihi isimli kitabında Uludağ, "Olympos" olarak geçer ve Olympos'ta Lydia kralı Kroisos'un oğlu Atys'in yaşadığı trajediyi anlatır. Herodot'tan 400 yıl sonra Amasya doğumlu coğrafyacı Strabon (M.Ö. 64-M.S. 21) yazdığı Coğrafya isimli kitabında Uludağ, Olympos ve Mysia Olympos'u olarak geçer. Strabon, "Mysia" isminin aslının Lydia'lılarda gürgen ağacı anlamına gelmekte olduğunu belirtir. Ünlü coğrafyacı, Prusa’nın (Bursa) Mysia Olympos’u eteklerinde kurulduğunu, Phrygialılar ve Mysialılarla sınır komşusu olduğunu belirtir. İki ayda bir yayınlayacağımız bültenimize verdiğimiz “Olympos” ismi, Bursa’ya özgü olmasının yanında, anlam açısından yüksek fikirleri ve idealleri çağrıştırmasından dolayı, mitolojik olmaktan öte felsefidir de. Bizler de bu ilhamla yola çıkarak, sizlere de ilham olacak bir yayın oluşturmak istedik. Bültenimizin bu sayısında, Dünya Etik Günü nedeniyle derneğimizde gerçekleştirilen “Kahramanca Yaşam” adlı konferanstan derlediğimiz notlarla oluşturduğumuz bir yazıya yer verdik. Etik ilkelere değer vermenin ve bunları ısrarla günlük yaşama uygulamanın gittikçe zorlaştığı günümüzde, doğru yaşam giderek daha fazla kahramanca bir yaşamı gerektirdi. Bizler, gerçeğe değil konfora, iyiye değil ama faydalı olana değer verir olduk. Fakat hayatın engebeli yollarında daima başka bir yol aradık. Bu yazımızda da başka bir yoldan, hayatı yaşamanın kahramanca yolundan bahsedeceğiz. Bunun yanında, bir kahramanlık hikayesi olan Theseus Mitosu’ndan aldığımız ilhamla da kendi iç yolculuğumuza dair ipuçları arayacağız. Keyifli okumalar diliyoruz.

1


FELSEFE

KAHRAMANCA YAŞAM Eski mitoslara, destanlara, efsanelere baktığımız zaman dünyanın neresinde yaşanmış olursa olsun her zaman orada anlatılan bir takım fikirler, olaylar, süreçler aslında bugün yasayan her bir insanın iç dünyasında tekrar tekrar yaşanmaya devam ediyor. Bir çocuğun masal nedir sorusuna verdiği cevap gibi, masalın dışı hikaye içi gerçektir. Bu eski masallar ve mitoslarda yaşanılan şeyler aslında iç dünyamızda tekrar tekrar yaşanmaya devam ediyor. Don Kişot’un yazarı Cervantes’in yaşadığı dönemde, şövalyelik geleneği gittikçe değer kaybetmeye başlıyor ve o eski şövalyelik yasaları ile onur yasalarından bahsedilmiyor ve insanlar gittikçe daha maddeci daha materyalist, sonuç odaklı yaklaşmaya başlıyorlar. Bunu eleştirmek için de Don Kişot’u kaleme alıyor; ironik bir dille, bir kara mizahla yapıyor bunu çünkü orada gördüğümüz şövalye sanki gerçek bir şövalye değil kendini şövalye zanneden biri gibidir. Orada anlattığı hikaye aslında bunu ifade ediyor. Şövalyelik artık çağ dışı bulunuyor, bir şövalye gibi yaşamaya çalışan insanlara artık bugün deli gibi bakıyoruz, çünkü bu fikir çağ dışı olmuş bir fikirdir; kahramanlık da bugün öyle çağ dışı bir fikirdir. İç dünyamız açısından bakarsanız, neden kahramanlara ihtiyaç duyuluyor? Ya da neden kahramanların ortaya çıkması gerekiyor? Biz neden iç dünyamızda böyle bir sürecin bir parçası oluyoruz? İç dünyamız başlangıçta çorak, hiçbir şeyin yetişmediği bir ülke gibidir. Eski mitoslarda olduğu gibi, kahramanın ülkesi de çorak bir ülke gibidir. Ve bu ülkede bir de yaşlı bir kral vardır, bu yaşlı kral toplumun ihtiyaçlarına yanıt veremiyor ve toplumun bir şekilde içinde bulunduğu o kısır döngüyü temsil ediyor. Ülke neden çoraktır? Yaşlı bir kral tarafından yönetildiği için. Yaşlı kral aslında bize ne yapacağımızı söyleyen insanlardır. Yaşlı kral değişmeyen şeylerdir. Yani insanın yaşadığı dünyada, uzamda değişmeyen şeylerdir ve o yüzden kahramanın, kendisine sürekli ne yapılacağının söylendiği bir ülkede yaşamaktansa, bir yolculuğa çıkması gerekir. İç bir yolculuğa çıkması gerekir ki, kendi kimliğini, kendi doğrularını keşfetsin. Bu yolculuk zorunludur. Ne zaman hayatımızda çorak bir ülke deneyimlemişsek, öyle bir zamanda mutlaka yolculuk tarafından çağrılıyoruz demektir. Böyle hissettiğinde insan, yolculuk tarafından çekilir. Annesi, babası, patronu, politikacıları, toplumun içerisindeki moda fikirler ya da akımlar, sürekli bize ne yapmamız gerektiğini söyleyen bütün unsurlar, değişmeyen şeyler, hep belli bir zihinsel kalıbın içerisinde yaşamamıza neden olan bütün yaşantı şekilleri, o yaşlı kralla temsil edilir. Böyle olunca doğal olarak ülke çorak bir ülke olur, çünkü kişi kendi bireyselliğini elde etmemiştir, kendi özgürlüğünü kazanmamıştır. Bunun için bir yolculuğa çıkmak zorundadır.

2


FELSEFE

Bunu ruhun arketipleri ile anlatabiliriz: Başlangıçta herkes masumdur; bunu çocukluğun masumiyeti olarak düşünebiliriz. Masumiyet çok değerli bir şeydir ama biz bir noktada masumiyetimizi kaybediyoruz. Masumiyetimizi kaybetmenin en temel nedeni acıdır. Bir çocuk, anne ve babasının ona hayatta nasıl başarılı olabileceğini öğretemeyeceğini, öğretmeninin onun için iyi bir örnek olmadığını, politikacının ahlaklı biri olmadığını, dünyanın iyi olmadığını, bencil olduğunu fark ettiği zaman o da masumiyetini kaybediyor. Masumiyetini kaybettiği zaman ise yetim ortaya çıkıyor. Çünkü o noktada kişi kendini bir yetim gibi hissediyor. Ve yetim sürecinde kişi suçlamaya başlıyor; anneyi, babayı, sistemi, politikacıyı, öğretmeni ve toplumu suçluyor. Yetimin temel özelliği suçlamasıdır, şikayet etmesidir. Ama şikayet etmekten başka bir şey de yapamıyor. Harekete geçmesi gerektiğini fark ediyor ve bir yolculuğa çıkıyor. İşte o zaman bir gezgine dönüşüyor, aramaya çıkıyor. Bu yolculuk sadece fiziksel bir yolculuk değildir. Fiziksel de olabilir ama bu şart değildir. Bu iç bir yolculuktur. Gezgin, dışındaki şeylere değil, kendisinde olan, değişmeyen ve değişime direnen şeylere saldırmaya başlıyor. Gezgin olmak, değişime, olduğundan daha iyi olmaya gönüllü olmak demektir. Ve bu durum gerçekten de cesaret ister. Bu noktada gezgin bir savaşçıya dönüşüyor, kendi kişiliği, alt benliği ile savaşa girişiyor. Kişi, alt benliğinin unsurları olan, açgözlülüğü, bencilliği, kibri, kusurları ile mücadeleye giriyor. Mücadelenin sonunda ise kendi benliğinin hazinesine ulaşıyor. Ancak savaşçının olumsuz nitelikleri de olabilir: savaşçı saldırgan, yıkıcı, kendi fikirlerinde direten biri de olabilir. O yüzden bir savaşçının gerçek bir savaşçı olabilmesi için yüksek bir amaca sahip olması gerekir. Daha yüksek bir amaca sahip değilse savaşçı, daha iyi bir dünyanın parçası olamaz, başlangıçta ayrıldığı o çorak ülkenin bir parçası haline gelir. Yüksek bir amaçla bütünleştiğinde ise fedakar ortaya çıkar. Yüksek bir amaç uğruna savaşması için feda etmesi, özveride bulunması gerektiğini fark eder. Sonra fedakar, sadece feda ederek dünyayı değiştiremeyeceğini anlar ve son arketip ortaya çıkar: büyücü. Büyücü, dönüştüren kişidir. Büyücü, değiştirmek ve dönüştürmek için ülkeye, şehre geri döner. Kafasında tasarladığı ülkeyi inşa eder. En sonunda büyücü masuma dönüşür, inancı yeniden keşfeder. Daha yüksek seviyede tekrar saflığı kazanır ve insanlara inanmaya başlar. Bu yolculuk kahramanı dönüştürmektedir. Kahraman, zorluklarına, seçimlerine, can sıkıntısına sahip çıkmakta ve bu zorlukları hayatın bir armağanı olarak görmektedir. Bugün gerçekten kahramanların özlemini çektiğimiz bir çağdayız. Ama kahramanları eğer kendi bulunduğumuz seviyenin üzerinde, kendi dışımızda arıyorsak, bu dünyada hiç bir çözüm üretemeyeceğiz demektir. O çorak ülkenin içinde yaşayan ama serüvene cesaret edemeyen insanlara benzeyeceğiz. Hayata hepimiz katkıda bulunursak, kimse o kadar büyük bir kahramanlık yapmak zorunda kalmayacaktır. Kahramanca bir yaşam, erdemli bir yaşamdır ve bunun için de cesaret gereklidir, cesaret ise koşullara bağımlı olmayı reddettiğimizde ortaya çıkacaktır.

3


MİTOLOJİ

THESEUS MİTOSU VE İNSANIN İÇ YOLCULUĞU Theseus’un babası kral Aegeus, annesi Aithra olup, Aithra’nın aynı gece hem Aegeus, hem de denizler tanrısı Poseidon ile birlikte olmasından dolayı, bazı rivayetlere göre de Poseidon’un oğludur. Mitolojide Theseus’un, ölümlü Aegeus’un oğlu olan Atina’lı bir kahraman, ama aynı zamanda da tanrısal ayrıcalıklar taşıyan biri olarak Poseidon’un oğlu olduğu kabul edilmektedir. Theseus, çocukluk çağını geçirip genç bir savaşçı olduğunda, kendini ispatlamak için, Minotaur adı verilen bir canavarı öldürmek için yola koyulur. Girit kralı Minos, oğlunun ölümüne karşılık olarak, her dokuz yılda bir Atina’dan yedi erkek ve yedi bakire kızın kurban olarak kendisine gönderilmesini şart koşmuştu. Bu kurbanlar, Labyrinth denilen zindana bırakılıyor ve burada yaşayan Minotaur’un gazabına terk ediliyorlardı. Minotaur, asıl adı Asterios yada Asterion olan insan vücudunda fakat bir boğa kafasına sahip olan bir yaratıktı; Labyrinth’e bırakılan kurbanları acımasızca öldürüyordu. Theseus, Atina’ya gelinceye kadar üç grup kurban olarak gönderilmişti. Theseus, Minotaur ile karşılaşmak için Girit’e gönderilecek gruba gönüllü olarak katılır. Minos ile anlaşarak eğer canavarı öldürmeyi başarırsa diğer kurbanların serbest bırakılmasını kendisine kabul ettirir. O güne dek adet olduğu üzere, kurbanları Girit’e götüren gemiler siyah yelken takmaktaydılar. Aegeus, oğluna gitmeden önce biri beyaz biri siyah olmak üzere iki takım yelken verir. Eğer Girit’ten muzaffer olarak dönerse beyaz yelkenleri, aksi durumda siyah yelkenleri takmasını söyler, böylece uzaktan onun sağ olarak dönüp dönmeyeceğini anlayacaktı. Theseus’a yolculuğu boyunca aşk tanrıçası Aphrodite kılavuzluk eder. Ancak Aphrodite, Theseus’a asıl yardımını Minos’un kızı Ariadne’yi ona aşık ederek gösterir. Genç kız, aşkına karşılık vermesi halinde Theseus’a yardım edeceğine ve labirentin çıkış kapısını göstereceğine dair söz verir. Theseus da bunun üzerine onunla evleneceğine dair yemin eder. Ariadne, ona yolunu labirentin içinde bulmasına yardımcı olacak sihirli bir iplik yumağı verir. İpin bir ucunu labirentin girişine bağlayacak ve böylece geri dönüş yolunu kolaylıkla bulacaktı. Ariadne, labirent ile ilgili bildiği sırları ona anlatır ve Minotaur’u ancak saçlarından yakalayarak öldürebileceğini daha sonra da onu deniz tanrısı Poseidon’a adaması gerektiğini de tembih eder. Theseus, Ariadne sayesinde labirentin merkezine ulaşır ve Minotaur’u öldürmeyi başarır.

4


MİTOLOJİ

Theseus, labirentten muzaffer bir halde çıktıktan sonra, gemisinde güzel Ariadne ve on üç genç Atinalı'yla dönüş yoluna koyulur. Fakat tanrıların isteği üzerine Ariadne'yi yolda Dionysos'a bırakmak zorunda kalır ve üzüntüsünden yelkenleri değiştirmeyi unutur. Atina kıyılarında, kaygı dolu gözlerle Theseus'un gelişini gözleyen Aegeus, kara yelkenleriyle yaklaşan gemiyi gördüğünde oğlunun başaramadığını düşünür. Bu umutsuz ve acı yüklü ruh haline dayanamayan bilge kral kendisini kayalıklardan aşağıya bırakır. Kıyıya çıktığında babasının ölüm haberini alan Theseus yıkılır, anısına günlerce süren törenler düzenler. Babasının ölümünün ardından kral olan Theseus, ülkesine uzun yıllar hizmet eder. Theseus’un hikayesi, içinde bir çok sembol barındırır; dikkatli gözlere, insanın kendi iç yolculuğuna dair ipuçlarını verir. Kendimize, varlığımızın merkezine ulaşmak için zorlu bir labirenti aşmamız gerektiğini gösterir bize. Bu yolculuk, ölümlüden ölümsüze, değersizden değerli olana, kutsal olmayandan kutsala, geçici olandan gerçekliğe, sonsuzluğa ilerleyiştir. Theseus labirente girerken yanına iki şey alıyor: canavarı öldürmek için bir balta (ya da bir kılıç) ve yolunu bulmak için iğini, yumağını. Balta (ya da kılıç) her zaman iradenin sembolü olmuştur. Bu, yatay maddeden dikey olanı çıkaran iradedir; yani labirentten çıkmak için ihtiyacımız olan temel silah iradedir. İstencin gücüdür. Bir diğer çok önemli silah iptir, bu ip hafıza ve geçmiş uygarlıkların bilgeliğidir. Bu, labirentte aynı hataları yeniden yapmamak, kendi evrimimiz sırasında bastığımız yerleri tanımak ve hangi yolların aşmamızı sağlayacağını ve bunu nasıl yapmamız gerektiğini bilmek açısından bir olanaktır. Minotaurus ise madde fazlalığıdır. O büyüyen, yakalayan, her şeyi tutan maddedir. Bu madde fazlalığı, Theseus labirente girip onun tarafından yok edilmeden önce, ortadan kaldırılmalıdır. Onu yakında ya da uzakta hissediyor olsak da Theseus gibi daha iyi zamanlar yaratabilmek, zorluğa karşı cesaretle durabilmek, edilgenliğin dışına çıkarak yaratma imkanlarımızın peşinde koşmak, tüm kahramanlar gibi bizim de yazgımızdır. Değişen ve dönüşen her varlığın yazgısı...

5


KİTAP TANITIMI

İSİS VE OSİRİS / PLUTARK “Gerçeğin araştırılması Tanrı’nın isteğidir.” Plutark Gerçeği araştırmak isteyen herkesin mitoloji ve mitolojik eserlere ilgi duyması, bir şekilde kendisini binlerce yıl öncesinin öykülerinde bulması kaçınılmazdır. Hele de bu anlatı ve öykülerdeki sembollerin derin gizemleri barındırdığını keşfetmişseniz, ilgi ve merakınız büyük bir tutkuya dönüşebilir. Dünya’da en çok Yunan mitolojisi bilinmekle birlikte Yunanlıların bu mitleri Mısırlılardan aldıkları göz önünde bulundurulursa Mısır mitolojisine kayıtsız kalmak mümkün olmamaktadır. Mestruis Plutarkhos Delfi’nin yaklaşık 35 km doğusunda bulunan Chaeronea, Boeotia Yunanistan’da iyi bir ailede dünyaya gelmiştir. Kitabın hazırlık bilgileri kısmında Mario Meunier; Plutark’ı, düşüncelerini ve o dönemin insanlarının bilgeliklerini açık bir şekilde ifade etmiş. Plutark, sembolleri ve öyküleri anlatırken bunların ayrı halklar için değişik adlar alsalar bile tüm insanlığa ait olduğunu anlamamızı bir kez daha sağlıyor. Plutark, bu eserinde de hem felsefenin derinliğini hissettiriyor hem de edebiyat tadı bırakıyor okuyucuda. Aşağıdaki alıntı biraz da olsa bir fikir verecektir: “… İnsanların ruhları bu dünyada bedenle ilişkiler içinde ve tutkulara bağımlı olduğu sürece Tanrı’yla hiçbir bağlantıdan yararlanamazlar. Ancak olanak verildiği oranda, felsefe aracılığıyla ve belirsiz bir düş görürcesine algılarının aydınlanmasından yarar görürler. Ama ruhlar bağlarından kurtulup yeryüzünün tersine, özdeksel olmayan, gözle görülmeyen, tutkular karmaşasının ötesinde, arı bir mekana kavuşunca aynı Tanrı onların amiri ve kralı haline gelir.” Günümüzün oldukça materyalize olmuş, etik değerlerin gittikçe önemini yitirmiş dünyasında, Tanrılara bizlerden daha yakın yaşamış insanların dünyasına felsefi ve ruhsal yolculuk yapmak isteyenler için harika bir eser. Kitabı okuduktan sonra Plutark’ı okumamış olmanın büyük bir eksiklik olduğunu düşünebilirsiniz. Sizlerin de kitabı okuduktan sonra sembollerin gizemleri arasında yolculuk yapmaktan mutluluk duymanız ve ortak ruhtan kaynaklanan ışığın sizin ruhunuzda da bir aydınlık oluşturması dileklerimizle.

6


GIORDANO BRUNO KÜTÜPHANESİ

KÜTÜPHANE ABONELİĞİ DEVAM EDENLER Özlem Karaca Şebnem M.Ünal Selma Özütürk Mehtap Yıldız Şeref Ünal Selmin Küçükavşar Ayşen Genç Nurdan Özgür Ergin Yılmaz Mustafa Karagöz Yaşar Kızılırmak Ersin Gencer Berat Genç Aysun Yılmaz Nuray Gezek Kemal Karadayı Ayhan Karaoğlu Çağrı Gizli Nurdan Özgür Saliha Demir Kütüphaneden kitap ödünç alabilmek için abone olmak gerekmektedir. Aboneliği devam etmeyen üyelerimizin aboneliğini yenilemelerini önemle rica ediyoruz. Abone olmayanlar için kitap ödünç alma ücreti, kitap başına 3 TL’dir. KÜTÜPHANE KURALLARI 1. Kütüphaneden yararlanmak için abone olmak gereklidir. 2. Abone olmak için Kütüphane Gönüllülerine başvurunuz. Abonelik ücreti 1 yıl için 20 TL’dir. Abone olanlar Yeni Yüksektepe yayınlarından 4 adet dergi alma hakkına sahiptir. Abone olmayanlar için kitap ödünç alma ücreti, kitap başına 3 TL’dir. 3. Kütüphaneden kitap ödünç alma süresi 15 gün ile sınırlıdır. Aldığınız kitabın ödünç alma süresini, Kitap Takip Listesine yazarak en fazla bir kez uzatabilirsiniz 4. Ödünç alınan kitap geciktiğinde kitap gecikme cezası uygulanır. Geciken her kitap için kendi kütüphanenizden bir adet kitap bağışı kabul edilir. 5. Kırmızı etiketli kitaplar kütüphane dışına çıkarılmamalıdır. 6. Aynı anda birden fazla kitap ödünç alınmamalıdır. 7. Kitap ödünç alındığında mutlaka Kitap Takip Listesi’ne kaydedilmelidir. 8. Kitap iade edileceğinde yerine konulmamalı kütüphane görevlileri tarafından yerine yerleştirilmek üzere mutlaka Kitap İade Kutusu’na bırakılmalıdır. 9. Ödünç aldığımız kitaplar üzerinde, bu kitabı daha sonra okuyacak kişilerin dikkatini dağıtmamak için karalamalar ya da işaretlemeler yapılmamalıdır. VCD-DVD KİTAPLIĞI KURALLARI 1. Vcd/Dvd kitaplığından faydalanmak için lütfen ödünç aldığınız Vcd/Dvd'yi kütüphane kitap takip listesine kayıt ediniz. 2. Vcd/Dvd ödünç alma ücreti 3 tl olup ödünç alma süresi bir hafta (7 gün) ile sınırlıdır. EN ÇOK KİTAP OKUYANLAR Saliha Demir Ayhan Karaoğlu Selma Özütürk Okuyucularımızı tebrik ediyoruz. KASIM-ARALIK AYLARINDA DOĞANLAR Mustafa Karagöz 07 Kasım Özlem Karaca 14 Aralık Şengül Aslan 15 Kasım Kemal Karadayı 15 Aralık Ayşen Zorlu 19 Aralık

7


GEZİ

ULUDAĞ MYSIA OLYMPOSU Sık ormanlarıyla Anadolu’daki Olympos dağlarının en görkemlisidir. 2500 metreye erişen zirvesi vardır. Bu dağın uzunluğu 40, genişliği ise 20 kilometre kadardır Zirve bölgesinde buzulların aşındırması ile oluşan göller vardır. Dağın güneydoğu bölgesinde yer alan Çaylıdere ve Koğuludere gölleri ile zirvenin kuzeyinde yer alan Karagöl Kilimli ve Aynagöl’ün suları şifalı bitkilerden süzülüp geldiği için şifalı sayılır. Bu göllerin suyu Deliçay’a buradan da Nilüfer’e ulaşır. Ayrıca eteklerinden akan sıcak termal suları mevcuttur. Uludağ’ın en görkemli seyir alanı Bakacak’tır. Bursa ovası tümüyle görülmektedir. Uludağ doğal bir botanik müzesidir. 791 çeşit çiçek yetişir. Bu çiçeklerden 104’ü sadece Türkiye’de yeşerir. 28 tür de yalnız Uludağ’da yetişiyor. 700 metreden itibaren kestane ormanları 900 metre yükseklikten sonra sapsız meşe, adi gürgen, doğu kayını, titrek kavak ve Anadolu karaçamı bulunur. 1500 metre yükseklikten sonra göknar ve karaçam ormanları vardır. Uludağ Karbelen’de nesilleri tükenmeye yüz tutmuş geyik ve karacalar için üretim çiftliği kurulmuştur. Ayrıca tilki, çakal, sansar, yabandomuzu ve ayı gibi vahşi hayvanlar da vardır. Uzun yıllar Sarıalan yaylasında Yörükler çadır kurmuşlardır. Günümüzde Orman bakanlığına bağlı barakalarda izci kampları yapılmaktadır. Ayrıca günübirlik piknik alanları da mevcuttur. Eski çağlardan beri insanlar yüce dağları kutsal mekanlar olarak görür. Mitolojide dorukları bulutlara karışan bu yüksek dağların birçoğuna Olympos adı verilirdi. Uludağ’a da Mysia Olymposu denilirdi. Mysios Helen dilinde “kayın” demektir. Uludağ kayınları oldukça ünlüymüş. Anadolu’nun en yoğun kayın ormanları bu bölgededir. Mitolojide Salamis Kralı Telamon’un oğlu Aias, Troia savaşı sonrasında Odysseus’un kahramanlıkta kendisinden üstün tutulması üzerine utancından kaçıp bu dağa sığınmıştır. Daha sonraları ise rahipler dağın her tarafına manastır ve kiliseler yapmıştır. Bu nedenle yüzlerce yıl bu dağa Keşiş Dağı denilmiştir. Romalılar ise Uludağ’a burada bulunan inziva konutları nedeniyle “Coloyers” adını vermişlerdir. Türkler Bursa’yı aldıktan sonra Keşiş Dağı, Derviş Dağı 1925 yılında ise Uludağ adını almıştır. 1961 yılında ulusal park olarak ilan edilen Uludağ Türkiye’nin en önemli kayak merkezlerinden birisidir.

8


GELECEK ETKİNLİKLER Felsefe ve Psikoloji Seminerleri Başlangıç ve Tanıtım Konferansı 9 Kasım Pazartesi 19:30

Dünya Felsefe Günü Etkinlikleri

43. Yalnız Oyuncaklara Yeni Arkadaşlar Siz de bir zamanlar başucunuzdan ayırmadığınız oyuncakları kampanyamıza bağışlayarak, yeni arkadaşlar bulmasını sağlayabilirsiniz. Son teslim tarihi 31 Aralık’tır. Toplanan oyuncaklar onarılacak, temizlenecek ve paketlenerek yeni arkadaşlarına teslim edilecektir. Dileyenler, gönüllü üyelerimizle sürdüreceğimiz kampanyanın her aşamasında destek olabilirler. Bu bir geri dönüşüm projesidir.

Konsantrasyon Atölyesi 14-15 Kasım İster bir öğrenci, ister bir sporcu ya da iş adamı olalım; hayatta amaçladığımız her ne ise ona ulaşmanın yolu hiç şüphesiz doğru ve güçlü konsantrasyondan geçmektedir. Zihinsel konsantrasyon atölyesi, çeşitli egzersizlerin de yardımıyla zihnin çalışma biçimini daha iyi tanıtan, konsantrasyonu iyileştirmek için yöntemler öneren değerli bir kaynaktır. Katılım için lütfen bilgi alınız ve kayıt olunuz.

9



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.