İzlekler 4

Page 1

İZLEKLER

Görsel Sanatlar Dergisi

K ü r e s e l l e ş m e

Ocak - Şubat 2018 - 4. sayı

v e

S a n a t

1


2


3


İZLEKLER

İki Aylık Süreli Yayın

Sanatın Keyifle Buluşma Noktası

İÇİNDEKİLER 6 ELEŞTİRİ

Aynı yolun yolcusu oldular yazık ki... Oysa bağımsızlık andı içmeleri gerekmiyor muydu? Özkan Eroğlu

11 SERGİ

Bir Reklam Dolusu Müze: İş Bankası’nın Tarihten Bugüne İletişim Hafızası Cihan Becan

19 KURAM

26

RÖPORTAJ Hayri Esmer’in Resme ve Kendi Resmine Dair Düşünceleri Gülgün Başarır

34 KÜLTÜR

Kültürel Hayatın Psikanalizine Dair Bir Taslak Evrim Sekmen

38 MÜZE: KÜÇÜK GÜZELDİR

Görünen Tarafın Görünmeyeni Cornelis Norbertus “Resmin Ters Tarafı” Eseri Üzerine Şemsi Altaş

42

Yaşama Büyük ve İnsanca Bir Sebep: Kazdağları, Sarıkız Etnografya Müzesi BİLİNÇ AKIŞI Sanat Eleştirmenliği Ümit Yılmaz

www.izlekler.com www.izlekler.com sanat girişiminin online sanat dergisidir. Editör Evrim Sekmen evrimsekmen@gmail.com Grafik Tasarım Gülşah Gümüş Akın gulsahgumus@gmail.com

Danışma Kurulu Özkan Eroğlu Özgen Acar Utku Varlık İletişim Danışmanı Cihan Becan becan.cihan@gmail.com

Feyzullah Mah. Lider Sk. No:20 D:2 Maltepe İstanbul Tel. : 0535 323 12 40 E-mail : izlekler@izlekler.com

İzlekler dergide yayınlanan yazıların sorumluluğu imza sahiplerine aittir. Dergide yayınlanan tüm yazı, resim, fotoğraf ve temaların her hakkı saklıdır. Kaynak göstermek koşuluyla kullanılabilir.

4


Usta kalem Jale Sancak’ın ilk romanı da yeni romanın ardından okurlarıyla tekrar buluşuyor… 2014 Asena Duygu an m Ro Ödülü

Jale Sancak yeni kapak tasarımıyla tekrar okurla buluşan ilk romanında, Yelnehir kasabasının fırtınalarla dolu sesini duyuruyor.

Her “yarın”da içinizi titretecek bir ihtimal vardır. Jale Sancak öyküleriyle sıradan sanılan sıra dışı hayatları anlatıyor.

Tümden bir yok oluş, belki de bir uyanış… Uyanan Güzel’in sımsıcak hikâyesi her şeye rağmen sevgiye inanan okurları çağırıyor.

hep_kitap hep_kitap hepkitapp

hepkitap.com.tr

5


Eleştiri

Aynı yolun yolcusu oldular yazık ki...

Oysa bağımsızlık andı içmeleri gerekmiyor muydu? İki alan; sanat eleştirisi ve küratörlük üzerine bazı düşüncelerimi yazmak istememin en temel nedeni, her iki eylemin de sonunun birbirine benzediği için: İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, henüz önemli bir alan olan “Sanat Eleştirisi”ni adım adım kapital satın almaya ve etkisiz hale getirmeye başladı. Daha sonra onun yerine daha kolay etki altına aldığı ve adeta bir kukla gibi oynadığı küratörlüğü ileri sürdü. İşte bundan böyle iki eylem alanı da aynı şeye biat etmeye başladı. İki eylemin de bir eğitim-öğretim disiplini bulunmak ta, fakat her iki eylem alanı da, sanat ortamlarında yaşayarak, de-

ÖZKAN EROĞLU ozkaneroglu@gmail.com

neyimleyerek ve kişinin bu yaşama ve deneyimlerden elde ettikleriyle kendisini geliştirerek ilerletebileceği özelliklere sahip. İki eylem alanı da şu alanlardan gücünü alıyor: “Sanat Tarihi” ve bağlı olduğu “Tarih” ile “Sanat Felsefesi” ve bağlı olduğu “Felsefe”. Yanı sıra Tanrı vergisi bir göz ve ona bağlı bir göz hafızasını kişinin taşıması da oldukça gerekli. Fakat bir küratör ve eleştirmenden beklenen en önemli şey, özgür çalışabilmesi, “bağımsız” olabilmesi. Söylenenlerin aksi durumunda zaten ne sanat eleştirmeni, ne de küratör kalıcı üretimler ortaya koyamaz. Öylesi ya kapitalin emrine giriyor, ya da süfli bir dekoratif oluşun üzerinden yürüyor, zaten kısa bir süre sonra da uçucu hale geçiyor. Bugün dünyada hem eleştirmen, hem de küratörler çok büyük oranda artık küresel güçler tarafından ele geçirilmiş durumda. Bu ve buna benzer durumlar, sanatın nasıl etki altına alındığı ve belirgin güçlerin oyuncağı haline getirildiği meseleleri iki Alman yazarın kaleme aldıkları “Das kann ich auch”

(Bunu ben de yaparım) isimli kitapta örnekler

aracılığıyla (isim isim işlenerek) net şekilde dile getiriliyor. Öyleyse en büyük sorun, her iki eylem alanı için de kesinlikli şekilde yukarıda da vurguladığımız üzere “bağımsız” olup, olmamakla ilgili. Ya bencil, kötücül bir insan yapısıyla 6


hareket edip kapital gücün yanında yer ala-

mız üzere. Özellikle bizim gibi geri kalmış

caksınız, ya da toplumcu düşünüp, sağlam ve toplumsallaşamayan ülkelerde kimi inatılımlar içine girerek iyi ve doğru olan üze-

sanları kapital aracılığıyla ele geçirerek, o

rinden yürüyeceksiniz. Doğal olarak dün-

ülkelerdeki sözde sanatı da yönetmek te ve

yada ve ülkemizde çoğu insan, zamanın bir

istediği gibi de yönlendirmek te. Bencil bir in-

modası haline gelen kolaycılığı seçip, konfor

san yapısı toplumumuzda yaygın olduğu için

düşkünlüğünü ve yan gelip yatmayı hemen

de insanlar ayak ta uyumak ta ve başında ne

benimsediğinden, çoğu kimse birinci seçe-

gibi dolapların döndüğünün farkında bile ol-

neği tercih etmek te. Bu durumu kutsal kılmış

madan öylesine sadece yaşayıp gitmek tedir

olan ise hiç tereddütsüz Amerika. Burada-

ne yazık ki.

ki en büyük sorun, Amerika sayesinde her

Şimdi bu düşüncelerimiz ışığında her iki ey-

iki eylem alanı da yetersiz, sadece iletişime

lem alanında Türkiye’de olup bitenler dikkat-

yarayan İngilizce ile bir dil hapishanesine le irdelenmeye çalışılırsa: Türkiye’de nitelikli kapatılmıştır. Gerek sanat eleştirisi, gerek-

modern sanat, zaten yok denecek haldedir.

se küratörlük sığ ve yüzeysel kalsın; küresel Sanat eleştirisi de aynı durumdadır ve son gücün hegemonyasında olsun diye yapılmış-

yıllarda bir de bunların üstüne küresel güç-

tır bu. Oysa her iki alan da gücünü felsefi iki

ler tarafından tepeden inme bir küratörlük

dil; Almanca ve Fransızcada bulabilmesine dayatılmıştır. Niçin dersiniz? Çünkü o kürarağmen bu, bilinçli olarak güdük bırakılmış-

tör denen kimselerin çoğu, küresel güçlere

tır.

aracılık yapan bir takım kapital sahiplerinin

Tüm

dünyayı

kaplayan;

küresel

güçlerin

hizmetini hemen kabul eden, edebilen, söz-

oluşturduğu sermaye, sanatı da çok tan ele

lüklerinde “hayır” kelimesine yer olmayan-

geçirmiş, esir almış durumda vurguladığı-

lardan seçilmek tedir. Bir kukla kadar bile 7


inisiyatifleri olmadan vitrinin görüntüsünün

rini bulamayacak birkaç kişi sanat alanında

net ve temiz görünmesi için, vitrinin camla-

ileri sürüldü. Bu kimseler egemen güçlerin

rını silmek te ve bir süre sonra da mağazaya

isteklerini yerine getirmek için yola çık tılar.

gireceklerini düşünmek tedir. Fakat bu dü-

Medyadaki

destekçileri

onlara

istedikleri

şünceleri, bir hayal bile değil yazık ki, kaldı anda yazma ve konuşma olanağı verdi, haki hayal olmasa ne olur ve bu şekilde ka-

len de vermeye devam ediyor. Bunlar ön-

zanılmış bir statünün uzun vadede kime ne

celikle 80’lerin, sonra 90’ların, daha sonra

yararı olur?

da 2000’li yılların sözde sanatçılarını bula-

Türkiye’de askeri cunta yönetimi ile birlik te

caklar, parlatacaklar ve takdim edeceklerdi.

80’li yıllarda, sanki seçilse bu kadar iyi ye-

Öyle de oldu, fakat bir kuv vet, onların ellerini

8


Basquiat, Barbican Sanat Merkezi’ndeki Sergisinden

ayaklarına doladı; çünkü bir türlü istedikleri- kabul etmiş kişidir. ni bugüne dek tam anlamıyla gerçekleştire- Eleştirmen (ülkemizde buna sanat yazarı mediler. Küresel güçlerin adamları dediğimiz desek daha doğru, çünkü eleştiri kültürü ülbu kimselerde gözlediğim en belirgin özellik

kemizin harcı olmayan bir şey) ve küratörleri

şu: Kötücül ve gabi olmaları. Onlarca genç

kendi emellerine göre yönetmek isteyenler

de bunların peşinden gitmek te hiçbir sakın-

kirli ve iğrenç türlü oyunlarını oynarken, bir

ca duymadı, duymuyor. Tabi bunlara genç

dönem başka bir güruh da köylü kurnazlı-

denebilirse. Çünkü bizim için genç tarifi; ki-

ğıyla süfli bir hareket olarak eleştirmen ya-

şiliğinde bilgi ve görgüsüyle dik durmayı ve

rışması düzenlemek ten bile geri durmadı;

ruh satımını asla kabul etmemeyi ilke olarak

çünkü böyle bir durumdan nemalanmak is9


tiyordu ve sonuçta böylesi; komedi ötesi bir

öğrenimi görmüş; üstelik dok toralı bir sanat

durumu da sanat tarihimize geçirmiş oldu.

tarihçisi, ayrıca yayıncılık yaparken, diğeri

Bencil insanların ülkesiyiz artık. Henüz bi- kültür bilimleri tahsil etmiş, sanat tarihi öğreyciliğe geçiş yapılmadı ki, buradan da top-

renimi görmüş, sanat yönetmeni ve konsept

lumsala gidilebilsin. Çalışmadan, düşünce yaratıcılığı işlerinde uzman. Şimdi ülkemizüretmeksizin yatarak başarılı olmayı isteyen

de kendilerine çekinmeden, hak edip etme-

bencil insanların çeşitli şekillerinden oluş-

dikleri meçhul küratör ve eleştirmen (sanat

mak ta ne yazık ki ülkemiz artık. O nedenle

yazarları) diyenler sorgulasın bakalım ken-

başarının, uzunca yıllar bu ülkeye ulaşması

dilerini ne durumdalar verdiğimiz bu örnek

zor; maşa olmaya devam. Hatta hep maşa-

karşısında; gerçek ten bir özeleştiri yapsın-

nın maşası durumu daha çok uzun bir süre

lar da ortaya çıksın her şey. Bu kimselerde

devam edecek tir bu coğraf yada.

böyle bir yürek var mı? Açık söyleyeyim, ol-

“Das kann ich auch” kitabının hemen başın-

duğunu düşünmüyorum.

da “sanat diyeti yapın” diyor; iki Alman yazar, toplumuna böyle sesleniyor. Fakat galeri ve müzeleriyle Almanya’da bugün diyet yapacak bir durum olduğu için, “sanat diyeti yapın” vurgusu onlara uyuyor. Ya bize? Türkiye modern ve çağdaş sanat adına doğal olmayan ve değer aramayan bir kültürün peşine düştüğünden öylesine fakir ki zaten, neyin diyetini yapacak? Aslında gerçek ruh ve zihinler ileri çıkabilse, sözünü söyleyebilse ve Türkiye’nin köklerinde sanat anlamında saklı cevherleri önce görmek, sonra da doğru değerlendirmeyi becerebilse, bu zenginliklerden neler çıkacak da… (Bu iş de, küresel güçlerin bazı yeraltı kaynaklarımızın çıkarılmasını engellemesi işine çok benziyor). Ülkece, özellikle 18. yüzyıldan bu yana Batı diye tutturmak ta o kadar ısrarcıyız ki. Sanat konusunda özgür olunmak isteniyorsa, bu ancak, sanat tarihinin ve sanat felsefesinin iyi eğitimi aracılığıyla, düşünce üretebilecek sağlam uzmanlar yetiştirerek gerçekleştirilebilir. Siz, var olan ülke yapınızda, hangi konuyla ilgili bir damıtma yapacaksanız, önce o konunun sıkı uzmanı olmak durumundasınız ki, kolayca kandırılmayın. Örnek olarak verdiğimiz kitabın başında sanat diyeti öneren iki Alman yazardan biri; güzel sanatlar eğitiminin ardından, sanat tarihi 10


Sergi

Bir “Reklam” Dolusu Müze: İş Bankası’nın Tarihten Bugüne İletişim Hafızası

Geçtiğimiz haf talarda merakla beklediğim ve bu sayıda yazmak tan büyük zevk duyduğum sergiyi nihayet gördüm. Hangi sergiden bahsediyorum diye sorarsanız, hani o “İş Bankası İf tiharla Sunar” diye bir girişi var. Türkiye İş Bankası’nın, kuruluşundan günümüze kadar yönettiği reklam faaliyetlerini farklı bir seçkiyle sunduğu, Eminönü’ndeki tarihi müze binasındaki, “Reklamlarla İş Bankası’nın İletişim Yolculuğu” adlı sergiden söz ediyorum. Yazımın başında sergiyi doya doya bitiremediğimi, yaklaşık bir saatimi alsa da en güzel ve en uzun bir saatim olduğunun altını çizmek istiyorum.

CİHAN BECAN*

Birkaç ay önce kapılarını ziyarete açan İş Bankası İf tiharla

becan.cihan@gmail.com

lini andırıyor. Türkiye İş Bankası, kuruluşundan bu yana

Sunar sergisi, reklam sek törü için adeta bir zaman tünesürdürdüğü reklam faaliyetlerini sergilemek için görmeye değer bir seçki hazırlamış. Sergi, davetlileri, 93 yıllık tarihi boyunca kendini zamanın ruhuna göre güncelleyen bir markanın reklam yolculuğuna çıkarıyor. Ayrıca bir asra yakın İş Bankası reklamlarının arasında gezinirken, kendinizi aslında Türkiye reklam tarihinin de içinde buluyorsunuz. Sergi, ziyaretçilerine, interak tif bilgilenme deneyimi de sunuyor. Tek tek ve toplu gösterimlerde 450 reklam filmi, 400’ü aşkın basılı iş ve 60’a kadar özgün nesnenin izlenebildiği sergide, seneler içinde geliştirilebilen mecralar, sektörün duayenleriyle ilgili ayrıntılar ve teknoloji kullanımının farklı dönemlerine ışık tutan çalışmalar da yer alıyor. Serginin küratörlüğünü İzzeddin Çalışlar üstlenirken, sergi tasarımını Pattu Mimarlık, grafik tasarımını Umut Südüak’ın üstlendiği sergi Medina Turgul DDB tarafından hazırlandı.

11


Bir Kurumsal Kimlik Aracı Olarak Müze

rumsal tasarımının ve her alanda gösterdiği

Müzeler; sosyal, kültürel, ekonomik, antro-

kurumsal davranışının tutarlı ve bütünleşik

polojik ve/veya siyasi alandaki gelişmelerin

bir şekilde sunulmasıdır. İş bankası müze-

geçmişte ne zaman, nerede ve ne şekilde

si de, ziyaretçisini ilk karşılarken kurumsal

yaşandığını anlatan ve gösteren, bir toplu-

logosunu göstermesi, mimari olarak güven

mun ya da bir ülkenin hafızasıdır. Müzenin

veren, sıcak bir ortam sunması, ürünleri

en temel işlevi, bir toplumun sahip olduğu

ve müzenin belkemiğini oluşturan serginin

değerlerini, kimliğini geçmişten günümüze

içeriğindeki reklam seçkisi kurumsal kimli-

sürecinin, renginden logosuna kadar ku-

ve geleceğe sağlam bir şekilde ak tarabilmesini sağlamak ve kültürel dokusunu koruyabilmek tir. Bir ülkenin geçmişte nasıl savaştığından o ulusun nasıl giyindiğine kadar insanların kullandığı dilden, araçlardan ticari ilişkilerine çok geniş bir yelpazede o kimliğin inşa aracıdır. Müzeler, sosyal ve ticari ilişkiler, sanata bakış, siyasi yapı, hayat tarzı gibi öğelerle toplumun kimliğini yansıtabildiği gibi aynı zamanda iletişim biçimi, davranışı, yaptığı faaliyetlerle kurumun kimliği hakkında da güçlü bir şekilde bilgi vermek tedir. İş Bankası müzesi de, kurum kimliğini en güçlü şekilde yansıtan kurumlardan bir tanesi olduğunu en son yaptığı “İş Bankası İf tiharla Sunar” sergisiyle göstermiş oldu. Bundan 93 yıl önce başlayan ve seneler içerisinde gelişerek çeşitlenen bir iletişim serüveninin özeti olarak nitelendirilebilecek bu sergi ayrıca bankanın reklam hafızasını oluşturmak tadır. Sergiyi ziyaret ettiğinizde akıllarda kalan şey, kurulduğu ilk günden bu yana sahiplendiği değerlerle köklü, sağlam, geleceğe güvenle bakan ve kendisi kadar

ği uygulamalı bir şekilde sunuyor. Bu sergi

ülkesine de güvenen bir marka kişiliğinin

aynı zamanda İş Bankası’nın, yıllar içerisin-

karşınızda duruyor olmasıdır.

de zamanın şartlarına uyum sağlayarak ku-

Kurumsal

kurumun/işletmenin

rumsal kimliğini, stratejik bir şekilde teme-

hem iç hem de dış ortamıyla olan iletişim

lini bozmadan nasıl geliştirdiğini kronolojik

12

kimlik,

bir


olarak anlatmak tadır.

tekniklerden yararlanılarak toplumun farklı

1920’lerden 1960’lara: Milli Banka Projesi

kesimlerinden müşteri gruplarına mesajlar

Yirminci yüzyılın ilk yarısı, reklamcılık sek-

Reklamcılığın erken dönemi olarak nitelen-

törünün daha çok “duyuru” esasına göre

dirilen bu dönemde kullanılan ilk teknikler,

çalıştığı

bilgilendiri-

eski yazıdan yeni alfabeye geçiş, sanatı ta-

ci ağırlıklı çalışmaların yaygın olduğu bir

nıtım ve duyuru işlerine ak taran Eli Acıman,

dönemdir. Özellikle bu yüzyılın ilk çeyreği

Yakup Barouh gibi ilk kuşak reklamcıların

boyunca

yegâne örnekleri ve 30’lu yılların alternatif

ve

uzun

metinlerle

reklamcılık

teknikleri

açısından

iletildi.

reklam mecrası oluşturma gayretleri birlik te gün yüzüne çıkmak tadır. Türkiye’nin çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak için yaptığı devrimler, Cumhuriyet’in ilanı, yeni yazıya geçiş süreci, 1929’da dünyayı alt üst eden A.B.D. merkezli “Büyük Buhran”, ikinci dünya savaşı ve ulusal ekonomide devletçi politika izlenmesi bu döneme denk gelmektedir. Yaşanan bu olaylar İş Bankası’nın da kurumsal olarak reklam faaliyetlerini ne şekilde belirleyeceğini önemli ölçüde etki etmiştir. Yeni yazıya geçişle okur yazar oranı artarken

reklamların

toplumsal

bilinçlen-

dirme ve ulusal hedefleri geniş kesimlere yayma işlevi belirginleşiyordu. İkinci Dünya Savaşı’na katılmayan Türkiye’nin savaşın etkilerini daha az yaşaması adına devletçi ekonomi politikalarının bir uzantısı olarak ulusal sermaye birikimini anlatan, girişimciyi desteklediğini gösteren mesajlar kullanıldı. Dolayısıyla yerli malı kullanmaya özendiren, tasarrufu ön plana alan kampanyalar yoğunluk taydı. İş Bankası, tasarruf etme bilincini yayarak kumbara kullanma alışkanlığının öncüsü haline geldi. Böylece yurt çapında markalaşma süreci çerçevesinde İş Bankası kumbaraları, her yaş grubunönemli bir gelişme olmasa da radyo ve si-

ca para birik tirmek için akıllara kazınan bir

nemanın hayata girmesiyle reklam mecra-

simgeye dönüştü. Kumbaranın bereketini

ları ve bu mecralarla ulaşılan müşteri kit-

ifade eden, uzun metinlerle donatılmış ve

leleri çeşitlendi. Reklamcılığın meslek dalı

özgün illüstrasyonlarla desteklenmiş ilanlar

olmaya başladığı bu dönemde ilk defa farklı

bu dönemde ağırlıklı olarak basıldı. 13


Latin alfabesine geçilmeden önce ilk dö-

dan biri oldu. Türkiye İş Bankası sermayesi

nemlerde “elif ”, “ te”, “be” harflerinden olu-

hakkında bilgiler eski yazıyla çeşitli mec-

şan ilk amblem ortaya çık tı. Türkiye İş Ban-

mularda gösterildi.

kası yazısının okunduğu mührü andıran bir harflerine geçtik ten sonra, iç içe geçmiş “İ”

1960’tan 2000’lere: Paranızın, İstikbalinizin Emniyetidir

ve “Ş” harfleri günümüze kadar küçük de-

Türkiye İş Bankası’nın 1960’lı yıllardan son-

ğişiklikler geçirerek, markalar arasında en

ra reklam kampanyalarında, ihtiyaç duyulan

uzun soluklu ve en çok tanınan sloganların-

her alanda vatandaşının yanında olan, yurt

hat da bu amblemle birlik te kullanıldı. Latin

14


sathına yayılmış, en güçlü ve en güvenilir sayesinde yaratıcılık devrimine geçiş anlakurum algısı oluşturma hedefi hakim olmaya başladı. Bu dönem Türkiye İş Bankası’nın, bankacılık başta olmak üzere diğer sek törlerde çok nadir görülen profesyonel bir reklam ajansıyla çalışmaya başlamasına denk düşer. Bu atılım aynı zamanda reklamcılık mesleğinin

endüstrileşmeye

başladığının

açık bir göstergesidir. Türkiye İş Bankası’nın 1954 yılında, ilk kez Eli Acıman’ın ortak olduğu Faal Reklam ajansıyla çalışması, markalaşmaya ve reklam iletişimine ne kadar önem verdiğini ortaya koymak tadır. Tabi onu sırasıyla Pars McCann Erickson, Manajans/ JW T ve Medina Turgul DDB takip etti. Bu dönemin en çarpıcı yanı 1960’lı yılların sonunda Türkiye’nin televizyon yayınıyla tanışması oldu. Bu gelişme hızlı bir şekilde yurdun çeşitli bölgelerine dağılarak devam etti ve ülkenin reklamcılık tarihinde o güne kadar öncelikli ana mecra olarak konumlanan gazete, yerini televizyona bırakmış oldu.

mına gelmek teydi. Bu dönemde yazılı basın,

Bu gelişme aslında reklamcılar için filmler

açıkhava ve televizyonda süren kampanyalarda bankacılık hizmetlerinde çeşitlilik ve öncülük, finansal güç ve kurumsal güven temalarının işlendiği söylenebilir. Televizyon yeni iletişim stratejilerinin oluşturulmasında da itici bir güç oluşturmuştu. Televizyon reklamlarının daha geniş bir etki alanı sunuyor olması, kurumun misyonunu hatırlatmada yardımcı olduğu gibi iletişim gücünü de artırmak taydı. Türkiye İş Bankası, televizyonu sadece ürün ve hizmetlerini tanıtmak amacıyla değil bunun yanı sıra finansal verilerini paylaşarak, iştiraklerini tanıtarak farklı yönlerinin farkındalığını artırmak taydı. Marka algısını ve kimliğini sağlamlaştırmak üzere çocuklar için özel yapımlar, şubelerinin bulunduğu bölgelerdeki kültürel zenginliği yansıtan belgesel filmler, dönemin sanatçılarının yer aldığı parodiler, 15


ünlü sanatçıların marka yüzü olarak kullanıl- markalarından biri olduğunu gösteren iletiması yapılan çalışmalardan birkaçıydı. 90’lı şim çalışmalarını sürdürdü. Finansal gelir yıllara girerken, bankanın sayıları üzerinden açısından özel sek tör banka kategorisi içerifaaliyet alanlarının artışı vurgulanmış ve sinde ilk sırada yer alan Türkiye İş Bankası, kurumsal stratejinin bir parçası olarak gö-

toplumun geleceğine inanan ve kendine gü-

rülmeye başlanmış. Buna ilave olarak logo venen tüm kesimlerin yanında olduğu mesayenilenmiş, tüm şubelerin vitrin, iç mimari, jını veriyordu. dış cephe, basılı malzeme, reklam ve tanıtım araçları, bankamatik çerçevelerinin gra-

Ülkedeki yaşam standartlarının gelişmesine

fik unsurları belli bir standarta bağlanmış.

ve tüketim eğilimlerinin değişmesine paralel

olarak kredi kartı talebine seyirci kalmayan

2000 – 2017: Türkiye’nin Bankası

Türkiye İş Bankası, 2001 yılında kredi kartı

Türkiye İş Bankası, bu dönemde de kuruluş

pazarında fark yaratan yeni ürünü Ma ximum

yıldönümlerine özel olarak tasarlanan, ban-

Kart ile genç ve orta gelir düzeyindeki kent-

kanın ülkeye taahhütlerini vurgulayan rek-

lileri hedefleyen bir strateji benimsedi. Ku-

lamlarını ve Türkiye’nin en büyük, en köklü

ruluştan bu yana kullanılan ve hedef kitle-

16


nin zihninde yüksek bilinirliliği olan klasik İş

sergisi, bize reklamcılık ile toplumsal ve

amblemine sahip logo, çağdaş grafik anla- ekonomik gelişmelerin birbirinden ayrılamayışı ile tasarlanarak tekrar kullanılmış, rek-

yacağını, birbirlerini doğrudan ya da dolaylı

lamların yanı sıra Ma ximum kart, İşCep, İş bir şekilde etkileyebileceğini açıkça işaret Sanat gibi alt markalarda da, ortak strateji etmek tedir. Yeni yazıya geçişten kentleşbağlamında işlenmiştir. En son yapılan ça-

menin ortaya çıkışına, televizyonun yeni bir

lışmalardan bir tanesi İş Bankası’nın tarihi

mecra olarak konumlanmasından 360 dere-

boyunca simgeleştirdiği kumbaranın tekno-

ce teknolojinin hayatımıza girmesine kadar

lojiyle bütünleşmesiydi yani dijital formuna

İş Bankası’nın kendini sürekli şartlara ayak

geçmesiydi.

uyduran bir çizgi ile iletişim serüvenini sürdürdüğü kolaylıkla hissedilebilmek tedir. Ya-

Ardından 2010 sonrası yıllar, reklam ajans-

zımı bitirmeden şunu da söylemek isterim

larını bilimsel temelli pazarlama iletişimi ça-

ki, sergideki eserler her ne kadar kronolo-

lışmalarında çok daha derinlikli yaklaşımlara jik olarak düzenlense de dönemlerin iç içe yöneltti. Stratejik planlamanın ve ölçüm-

geçmesi, bir odada çok fazla bilgi yığılması-

lemenin arttığı bu dönemde dijital iletişim

na maruz kalmaya yol açıyor. Kronolojik bir

hizmetlerinin stratejik kullanımı yoğunlaştı. algıyla şekillenen serginin bilgi yığınına döGerek basılı işler gerekse reklam filmlerine

nüşmemesi için tasnifin daha iyi yapılması

yansıyan yöntemler bu dönemin seçkisiyle

gerekirdi. Yalnız bir sergi deneyiminden öte,

takip edilirken yeni bir mecranın, yani dijital

İş bankası reklamlarının sergi konsepti rek-

medyanın doğuşuna da tanıklık etti. Bir ta-

lamın piyasaya yönelik tüketimi teşvik edici

raf tan İşCep ve mobil uygulamaların odağın-

popülist algısını müze yerine halklailişkiler

daki dijital iletişim çalışmaları yoğunluk ka-

bağlamında savunuyor.

zanırken, diğer taraf tan yeni neslin tanıklık

* Yrd. Doç. Dr. İstanbul Aydın Üniversitesi,

ettiği, Cem Yılmaz’la yeniden canlandırılan

İletişim Fakültesi

Ser vet Bey tiplemesiyle pastiş uygulaması yapıldı.

Burada hem geçmiş ve bugünün iç içe geçtiğini hem de zaman-mekân kavramının ortadan kalk tığını görüyoruz. Bu gelişmeler 2000’lerin felsefesini oluşturan postmodernizmin ne kadar ağırlıklı hissedildiğini göstermek tedir. Kısacası bankacılık sek törüne bu dönemde de çağa uyum sağlayan yenilikçi teknolojilerini, öncü ürün ve hizmetlerini sunarken, “Türkiye’nin Bankası” sıfatına yakışan kucaklayıcı ve yumuşak dili, iletişim tonunun öne çıkan özelliği olmayı sürdürdü. Sonuç itibariyle İş Bankası müzesinin bu 17


Tuval üzeri karışık teknik,35x25cm,2017 (2)

Eda Çığırlı

Ye n i D ü n y a S e r i s i edacigirli@gmail.com

18


Kuram

Görünen Tarafın Görünmeyeni

CORNELİS NORBERTUS ‘‘RESMİN TERS TARAFI’’ ESERİ ÜZERİNE Doğa sanatçı için kullanılabilir bir nesnedir. Sayısız nesne doğanın yani dış gerçekliğin etrafına saçılmıştır. Sanatçı yaratım süreci içerisinde dış gerçekliğe saçılmış olan nesnelere her zaman gereksinim duymuştur. Dış gerçekliği kimi zaman mimetik tavırla tuvaline taşırken,bazen de dış gerçeklik teki nesneyi özneleştirerek ona sahip olmuştur. Genel olarak 20. y y’a kadar yansıtmacı anlayışın sanat tarihine yön veren en güçlü anlatım biçimi olduğu söylenebilir. Vasari’nin sanatı temsillik ile aynı düzlemde değerlendirmesi Kant’ın evrensel güzellik beğenisinidesteklemek tedir. Dolayısıyla bu beğeni estetiği sanatçıların uzun bir süre

ŞEMSİ ALTAŞ

doğayıtaklit etmesini teşvik etmiştir. Bu anlayış sanatçının

semsialtas@hotmail.com

Fakat daha sonra özellikle postmodern dönem ile gerçek

gördüğü güzelliği olduğu gibi yansıtmasınaneden olmuştur. nesnelersanat eseri haline gelmiştir. Duchamp, Oldenburg derken, George Segal’in yatağı karşımızadikilmiştir. Sanat gerçeklik kavramını özellikle sorgulamaya başlamıştır. Sanatın felsefiyönü irdelenir hale gelmiştir.1 Hausmann’ın sanatın öldüğünü ilan etmesi ve Duchampestetiği2, sanatı felsefeye hiç olmadığı kadar yakınlaştırmıştır. Çünkü Duchamp estetiği zihnehitap etmek tedir. Sanat eseri izleyicisini düşündürüp, sorgulatmalıdır. Akıl ön plandadır. Bu bağlamda Kuspit’in örneğinden bahsetmek yerinde olacaktır. Kuspit’e göre, su dolu birbardağın içine konan çubuk bükülmüş gibi görünür, ama aslında çubuk bükülmemiştir vebiz bunun farkındayızdır. Su gibi sanat da yanılsama aracıdır. Sanat, deyim yerindeyse, akılyoluyla doğrusu görülebilen doğal bir yalandır (Kuspit, 2010, s. 56). Sanat bir yalansa bu aldatmacanın teşhir edilmesi akıl yoluyla olacak tır. Peki, ama nasıl? Kavramsallaşan ve düşünceye sevk eden sanat, yapıt okumayı gerekli kılmıştır. Bu bağlamda Soysal’ın bahsettiği gibi, yapıtı yöneten fikri çözmek gerekir. Yapıtın fikri, onu belirleyen biçim düşüncesi ve aynı zamanda yapıtın gös19


termek istediği şeyi görmek gerekir (2003, s.29). Çünkü 20. y y sanatının izleyicisi/alıcısı açısından eser anlam maksatlıdır. En saf ve yalın düzlemlere indirgendiğinde bile sanat eseri izleyicisi tarafından anlam

boşluklarının

doldurulmasını

beklemek tedir. Bu bağlamda özellikle Cornelis Norbertus’un ‘Resmin Ters Tarafı’(Görsel 3), Robert Fludd’un siyah karesi (Görsel 2), Maleviç’in kareleri (Görsel 1) olası anlam boşluklarının doldurulması için beklemek tedir.3

Bu eserler

izleyicisine nesnesiz, minimalistbir dünya sunmak tadır. Sonsuzluk izleyicinin karşısındadır. Peki, ama ne

anlatmak tadır?Ayrıca

1600’lü

yıllarda yapılmış olan ‘Resmin Ters Tarafı’ eseri bizi neden bilinmeyen bir tarafla baş başa bırakmıştır? Görsel

1.

Maleviç,

1929,

Siyah

Kare / Black Square. Görsel 2. Robert Fludd, 1617, Koyu Karanlıklar / Dark Darkness. Maleviç ve Fludd kuşkusuz farklı endişeler ışığında siyah karelerini ortaya koymuşlardır.

hissiyatıydı. ‘Nesnelerin’ ve ‘kavramların’his-

“Maleviç süprematizmiyle, Platon gibi, ger-

lerin yerine geçtiğini fark ettim ve istenç ve

çekliğin duyularla algılanması engelini aştı. idea dünyasının sahteliğini kavradım” (Maİkiside dünyanın, duyularımız aracılığıyla leviç,2013, s. 79 -80). Yani sanatçı nesneleri bildirilen halinin bir hayal olduğunu düşünü-

anlamsızca tekrar etmeyerek nesnesiz dün-

yordu”(Maleviç, 2013, s. 10).

yayı bizlere sunar.Fludd ise ‘Koyu Karanlık-

Yani sanatçı, algılanan dünyadaki nesne-

lar’ (Görsel 1) çalışmasını boşluk ile Tanrı

lerin gerçek nesneler olmadığınıbu yüzden

kavramlarını birbiri ile ilişkilendirir. Boşluğu

bunu yansıtmanın da gereksiz olduğunu dü-

karanlık olarak görür ve bu karanlığın içinde

şünmüştür. Maleviç sergilediği şeylerin boş

tanrı, kendi ışığı ile evrenin tüm varlıklarını

geometrik şeyler olmadığını, nesnesizliğin

yaratır. Saltık karanlığı simgeleyen bir dört-

duyumu olduğunu her defasında anlatır. Hat-

gen kurmuş önce, ardından da ışığın yılan-

ta Maleviç, Nesnesiz Dünya isimli Süprema-

kavi bir biçimde karanlığın içinden belirişini

tizm manifestosunda şöyle der; “Sergilemiş

resmeden ikinci bir dörtgenle onu tamamla-

olduğum ‘boş bir kare’ değil, nesnesizliğin

mıştır (Batur, 1999, s. 35). Fakat yaklaşık

20


luk bizi kucaklamıştır. Biçim yok tur,

anlatımcılık

yok tur,

var olankorkunç bir tuval yüzeyinin arka boşluğudur. Görülen bu boşluk ifadesizliğin ifadesidir. Merleau-Pont y’ye göre imgeyi haysiyetli kılan, Bizans ikonalarında olduğu gibi, imgenin içindeki kurucu

boşlukögesidir:

İmgeyi

görünmezleştiren bu boşluk, imge içinde acılan bir oyuktur, görünenden görünmeyene uzanır vebakışın ardında saklanan gözbebeğini yerinden oynatır (Ak taran Sayın, 2013, s. 10). Bizans ikonalarındaki ‘‘kurucuboşluk’’ ögesi ‘Resmin Ters Tarafı’ eserinde imgeyi görünmezleştirmek tedir. Resmin ortasındaki boşluk oyuk tan ya da bir delik ten başka bir şey değildir. İzleyici bu oyuk tan içeri giremez, duvara toslar. Güç izleyenin elinden alınmış ve tabloya verilmiştir. Yani tablo seyirlik 300 yıl önce sanatsal açıdan bu uç nok taya

bir nesne olmak tan çıkmıştır.

ulaşmak Robert Fludd kadar biz izleyiciler

Görsel 3. Cornelis Norbertus, 1670, Resmin

içinde oldukça değerli ve önemlidir.Yansıt-

Ters Tarafı / Reverse Side of a Painting.

macı anlayışın egemen olduğu yıllarda sa-

Anthropological

natçının nesnesizliği tercih etmesi oldukça

13.08.2017. goo.gl/8H8NDZ

dikkat çekicidir.

Norbertus, kendi dönemine ait gündelik ob-

Robert Fludd dışında 17. y y’da nesnesiz bir

jeleri tuvale yansıtan bir sanatçıdır. Müzik

dünya sunan bir başka sanatçı ise Corne-

aleti,vanitas, halı, kilim, şamdan, pusula,

lisNorbertus’tur. Gerek Robert Fludd’un ge-

mek tup, tarak ve birçok döneme ait obje-

rekse Cornelis Norbertus’un minimalist ta-

yi Cornelis Norbertus’un tuvalinde görmek

vırdanesnesizliği ve boşluğu tercih etmesi

mümkündür. Buna benzer objeleri kullanan

alışılmışın dışında bir durumdur. ‘Resmin

sanatçı, kimi

Ters Tarafı’eserinde sanatçı nesneyi gizleye-

zaman nesneleri tuvalin dışına çıkartıyor-

Trompe

L’oeils.

Erişim:

rek nesnesiz bir düzlem yaratmıştır. Nesne muş gibi yaparak izleyicinin algısıyla oynar. oyun dışı kalmışve uzay boşluğu gibi bir boş- Yani genel olarak sanatçı, Trompe L’oeil akı21


mına uygun çalışmalar yapmıştır. Fakat Cor- Resmin ters tarafı çalışması bir imgenin nelis Norbertus’un 1670 yılında yaptığı ‘Res- temsilidir, çünkü boş bir tuvali temsil eder. min Ters Tarafı’ (Görsel 3) çalışması diğer Birtablonun arkasını bize görünür kılar. Façalışmalardanfarklı bir anlayıştadır. Corne-

kat bir o kadar imgenin dışarı atılmasıdır, ön

lis diğer çağdaşlarından hatta yüzyıllar içe-

kısmıgizler, var olanı görmemizi engeller. İz-

risinde gelecekbirçok sanatçının yapmadığı-

leyici tablonun arkasına toslar. 17. y y resim-

nı 17. y y’ın ikinci yarısında başarmıştır. Bu

lerindealışık olduğumuz dini mesajların hiç-

cesareti 17. y y’dagöstermek ve tuvalin sırtı

biri yok tur. Gündelik hayata ilişkin bir olay

dışında resme hiçbir imge yerleştirmemek de azımsanacak birdurum değildir. Dolayı-

ya da figürde yok tur. Var olan sadece tuvalin

sıyla sanatçının tuvalin ters tarafını çalışma-

sırtı, mühürlenmiş “36.” yazan kâğıt not ve

sı başlı başına imgenindışlanmasıdır. İmge

eserin ismidir.

nerededir? Üstelik sırtını gördüğümüz tablo

Eserin ismi izleyiciye verilmiş bir ipucu gibi-

çerçeveli olduğuna göreresmedilmiş birşey-

dir. Resmin ters tarafı herkes tarafından gö-

ler gerçek ten var mıdır? Varsa, resmin önü-

rülmek tedir fakat sanatçısı tarafından tekrar

nü sanatçı bize neden göstermemiştir?

bunun söylenmesi önemlidir. Çünkü görüntü-

Cornelis’in ‘Resmin Ters Tarafı’ isimli çalış-

yok tur ve sözcük görüntünün önüne geçmiş

masında görünüre dair verdiği tek imge res-

durumdadır. Bu bağlamda bakıldığında, re-

minsol üst köşesinde “36.” diyerek mühürle-

simdeplastik canlandırma yani benzeyiş bir

diği kağıttır (Görsel 4). “36.” yazan kâğıdın

kenara atılarak imge kendini var etmek tedir.

sanatçınınyapmış olduğu “36.” resmine işa-

Bu nedenle resmin ters tarafını gördüğümü-

ret etme ihtimali oldukça yüksek tir.

ze ilişkin söylem zihinde eserin ön tarafına

Görsel 4. Cornelis Norbertus, 1670, Resmin ilişkingörsellik oluşturmak tadır. Bu konuyla Ters Tarafı / Reverse Side of a Painting. Anthropological

Trompe

13.08.2017. goo.gl/8H8NDZ

L’oeils.

ilgili olarak Magritte şöyle diyor; “Kimi za-

Erişim: man, birnesnenin adı, bir imgenin yerine geçer. Bir sözcük, gerçek te, bir nesnenin yerini alabilir” (Foucault, 2014, s. 38). Sözcük zihinde oluşturduğu imge ile kendini olumlar. Bu bağlamdanasıl Klee figürlerle göstergeler arasında ilişki kurarak bunu bizlere sunuyorsa, benzerşekilde sözcükler de imge yaratımında bize yardımcı olur. Berger görmenin konuşmadan önce geldiğini hatta sonrasında sözcüklerden de önce görmenin geldiğini söyler. Her şeyi görerek var eder ve bu yolla nesneleri anlamlandırırız. Gördüklerimizi anlamlandırdıkça sözcüklere başvururuz. Fakat görüntü yoksa? Böyle bir durumda sözcük görüntünün önüne geçer kendi imgesini yaratır.

22


kadar basit değildir (Ak taran Foster, 2009, s. 65). Kaldı kibahsedilen resim bir tablonun arka kısmı ise görünen, görünmeyen kısmın görüntüsüdür. Sanatçı bu yolla izleyiciyi tuzağa çekmiştir. Perspek tif yüzey içerisindeki imgeleri bir düzen dahilinde sıraya sokar. İmgeler ehlileşir ve dönüşür. Fakat resmin ters tarafında izleyici ehlileştirilmiştir. Ona tuvalin arkasındakiboşluk dışında başka bir şey verilmemiştir. İzleyicinin boşluk ile yetinmesi istenmiştir. Oysaizleyicinin gözü arzulamak tadır fakat resim gizlemek tedir. Göz teşhir etmek ve merak duygusunu gidermek ister fakat buna da izin yok tur. Dolayısıyla izleyiciyi kışkırtHer şeye rağmen izleyici resmin önüne ilişkin merak içindedir. Geleneksel anlamda tuvalin arkası bakış açısı tuvalin önü halini alır. İzleyici gördüğü tuval beyazlığını anlamlandırıp olumlamak ister. İzleyicinin eser hakkındaki tek bilgisi eserin ismidir. Çalışmanın ismi herizleyicide farklı canlandırmalara sebep olur. Tıpkı Duchamp’ın “Tabloyu yapan seyredendir”(Tapies, 2014, s. 14) demesi gibi her seyreden kendi zihnindeki seyrini seyreder. Yani herseyreden beyaz boşluk içinde kendi çalışmasını yapar imzasını atar. Var olan tek bir çalışmayok tur, izlendiği kadar görüntüler yumağı vardır. Sanat yaptının varlığını diretmesi görünür olmasından geçer. Sanat eserinin görünürlüğü onun bedenidir. Resmin ters tarafı eserinde resmin bedeni tuvalin ön tarafında kalmıştır. Dolayısıyla ‘Resmin Ters Tarafı’ ne bir temsiliyet hali ne de gösterge olma halidir. Görünürşekilde algılanamayacak maddesel figür ortada yok tur. Sadece tablonun sırt kısmında boşluğunderinliği vardır. Frank Stella her ne kadar, ‘Görünen, ne görüyorsanız odur’ dese de,şeyler hiçbir zaman göründükleri

ma söz konusudur. Bu anlamda bakıldığında ‘Resmin Ters Tarafı’ Zeynep Sayın’ın ‘Pornografik İmge’ diye nitelediği kavramın tam karşılığıdır. Yüzeyselleştirilmiş

olan

imge

pornografileştiril-

miştir. İmgenin yüzeyselleştirilmesi ve pornografileşmesiyle ilgili olarak Sayın şöyle der;Temsil edilen hacim, içi doldurulamadığı ya da boşluğuna tahammül edilemediği anda yüzeyselleştirilmek tedir. Örneğin altı yüzü aynı anda asla görülemeyen, ancak yüzlerin etrafında farklı zamanlarda dönüldüğünde küp olarak tanımlanabilecek birhacme sahip olan bir kütledir küp. Ama temsilinde altı kareyle sınırlandırılır. Aynı sınırlandırma bedenin ve maddenin bütün temsilleri için geçerlidir. Görünenin ardında ve içinde yatan görünmeyeni görmezden gelme kipidir yüzeyselleştirme: Yeniçağlı imge,bakışım alanından kaçınmayı ve pomografikleşmeyi bu sayede başarır (2013, s. 22). Dolayısıyla ‘Resmin Ters Tarafında’ görünenin ardında yatan görünmeyeni gizleyen bir yüzeyselleştirmedurumu söz konusudur. Bakış alanından kaçan imgeler tuvalin diğer tarafına gizlenmiştir. İzleyiciye set çekilerek göz olan bitenden mahrum bırakılmıştır. 23


Tuval yüzeyi yüzümüze çekilmiş bir perde

lis Norbertus. Leppert şöyle der;“Zamanı

gibidir.Çağdaş sanat Kant’ın ‘öznel evren-

dondurmak suretiyle etkiyi ve tepkiyi askıya

sellik’ adını verdiği bu beğeni algısını yıkar.

alır resim. Böylelikle, olmayan bir anıhayal

Fakat güncel sanattan önce Norbertus 17. etmemizi hem mümkün kılar hem de teşvik yüzyılda tuvalin sırtını resmederek Kant’ın eder” (2009, s. 155). Bu anlamda bakıldıbeğeni yargısını Kant beğeni yargısı ile ilgili

ğındaNorbertus, zamanı da dondurmuştur

olarak şöyler der; “Beğeni yargısı herkesten aslında. Çünkü akıp giden bir anın görünonay bekler; bir şeyi güzel olarak bildiren

tüsüyok tur. Bir zamansızlık söz konusudur

biri herkesin ortadaki nesneye onay vermesi

resmin ters tarafında. Baştan sona yüzey

ve onun benzer olarak güzel olduğunu bil-

üstündeçizgi ya da renk değil boşluk.

dirmesi gerek tiğinde diretir”(Ak taran Danto,

Plinius öğretisinden beridir gerek resimle-

2014, s. 116).sorgulatır. Çünkü tablonun ters mek gerekse heykel yapmak o şeye sahip tarafı herkesin beğeni algısına hitap etmez.

olmanınbirebir karşılığıdır. Yaratıcı kişi olan

Ayrıca postmodernkavram salt ussal hazzı

sanatçı taklit ettiği nesneye bu yolla sahip

ön plana çıkarır. Resmedilen tablonun tersi

olmuşolur. Norbertus ise, ‘Resmin Ters Ta-

bu anlamdagörsel hazdan çok ussal hazzı

rafı’ ile sahip olduğu şeyi izleyiciye vermek

ön plana çıkarmak tadır. Dolayısıyla Cornelis

istemez.

Norbertus, yapıtokumasını gerekli kılmıştır. Resmin diğer tarafı sanatçınındır, onu bize Görsel kodlar yerine olası anlam boşlukları

satmaz. Bize sattığı tek şey biçim dili üzerin-

üzerine fikir üretilmesinisağlar. Tek bir an-

dennesnesizlik durumudur. Sanatçı belki de

lam yerine çoklu anlamlar içeren bir an ile

bunu yaparken, geleceği ölüm olan bedeni

karşı karşıyadır izleyici.

ve yok olacak olan nesneyi yansıtmak yeri-

Maleviç yaratıyı iki temel türe ayırmak tadır. ne, tıpkı daha sonraları Maleviç’in yapacağı Bunlardan birincisi, zihnin bilinç düzeyinde

gibi bir ikon yaratmak istemiş olabilir.

başlatılır, pratik yaşama hizmet eder ve so-

Aristoteles, Poetika’sında ‘taklit etme’nin in-

mut görsel olgularla uğraşır; diğeriyse zih-

sana zevk verdiği konusundaki düşüncesini

nin bilinçaltıve bilinç üstünün ürünü olarak

açıkça dile getirir. Bu bağlamda ‘Benzerlik-

bütün ‘pratik yararlardan’ ayrı durur ve soyut leri görmek ten zevk almamızın nedeni, bagörselolguları ele alır (2013, s. 13). Resmin karken her benzerliğin ne olduğunu –şu, faTers Tarafı çalışması somut görsel bir ya-

lanca şeydir, gibi- öğrenip çıkarsamamızdır.’

ratı olmasınarağmen pratik yaşama hizmet Başka bir deyişle, zevk, tanımanın getirdietmez. Aksine Maleviç’in bahsettiği ‘pra-

ği zevk tir (Ak taran Gombrich, 2015, s. 12).

tik yararlardan’ ayrıdurur ve soyut anlamlar

‘Resmin TersTarafı’ tanıdık dünyaya bakma-

ürettirir. Resmin Ters Tarafı ile ilgili üretilen

mıza olanak sağlamaz. Şu falanca şeydir

tüm anlamlar soyutgörsel olgulardır. Somut deyip benzerlik aramayaimkân yok tur. Yani olan sadece resmin ters tarafıdır. Aslında

Aristo’nun bahsettiği taklit etmenin zevki, iz-

görünen şey net ve açık tır,bir resmin arka-

leyicinin kursağında kalmıştır.

sı. Fakat izleyici bu sefer şanssızdır çünkü

Sonuç olarak, Plinius anlatılarında, Ghiber-

bütün her şey önde kalmıştır.Cornelis’in mü-

ti’nin Commentarisi’nde ve hatta Vasari’nin

zik aletleri, mek tupları, tarağı ve birçok notu yazılarında sanat genel olarak yansıtmacı

24

tuvalin diğer tarafındadır. Yaniaslında olma-

anlayışı anlatan hikâyelerle doludur. Bun-

yan şeylerin hayalini kurdurur durur Corne-

lardan enbilineni ise Zeuksis ile Parrhasios


arasında geçen anlatıdır7. Bu yanılsamacı Maleviç, Kazimir. (2013). Nesnesiz Dünya anlayış 17. yüzyılHollanda Trompe L’oeil akı- ‘Suprematizm Manifestosu’ (F. C. Tapan, mında sıklıkla görülür. Bu anlayışa göre re- Çev.). İstanbul: sim, övgüye değeraldatma biçimidir. İzleyici

Dedalus Kitap.

anlama çabası içerisindeyken aldatıldığının

Sayın, Zeynep. (2013). İmgenin Pornografi-

farkına varamaz. Eserbiçim dili üzerinden

si. İstanbul: Metis Yayınları.

sanatçıyı nesnesizliğe eriştirir ve izleyicinin

Soysal, Ahmet. (2003). Madde ve Karanlık.

zihninde ikon yaratır. Aynızamanda nesnele-

İstanbul: Norgunk Yayıncılık.

ri yok ederek başka bir açıdan da ikon kırar. Tapies, Antoni. (2014) Sanat Pratiği (İ. BirSanatçı nesnesizlik üzerindenanlamlar ya-

kan, Çev.). Ankara: Dost Kitapevi.

ratır. Peki, tüm bunların aksine sanatçı atöl-

7 “Hikâye şöyledir: Zeuksis üzüm resmi ya-

yesinin bir kenarında öylece duran tuvalin

par; serçeler uçup gelerek üzümleri gagalar.

arkasını sadece resmetmek istemiş ve ça-

Parrhasios, Zeuksis’i atölyesine

lışmayı bu şekilde yapmış olamaz mı?

davet eder; orada buna benzer bir şey yapabileceğini kanıtlayacak tır. Atölyede Zeuksis,

Kaynakça

Parrhasios’tan resmin üzerini

Batur, Enis. (1999). İmgeleri Kim Dinler?. İs-

örten perdeyi kaldırmasını ister. Ama perde

tanbul: Yapı Kredi Yayınları.

resme dâhildir. Zeuksis, Parrhasios’un üs-

Berger, John. (2008). Görme Biçimleri (Y.

tünlüğü kabul eder” (Kris, Kurz,

Salman, Çev.). İstanbul: Metis Yayınları.

2013, s. 70).

Danto, Arthur. (2014). Sanatın Sonundan 1 Sanatın felsefi yönünün ağır basmasından Sonra (Z. Demirsü, Çev.). İstanbul: Ayrıntı dolayı Danto Sanatın Sonu kitabında moderYayınları.

nizmi manifestolar çağı olarak görmek tedir.

Gombrich, Ernst Hans. (2015). İmge ve Göz 2 Kuspit, Duchamp estetiği ile ilgili olarak (K. Atakay, Çev.). İstanbul: Yapı Kredi Ya-

şöyle der; “Duchamp’a göre sanat eseri ba-

yınları.

şarısızlığa mahkûmdur, çünkübir şey bir dil-

Foster, Hal. (2009). Gerçeğin Geri Dönüşü den başka bir dile ak tarıldığında, özellikle (E. Hoşsucu, Çev.). İstanbul: Ayrıntı Yayın-

de duygusal dilden sanatsal dile çevrildiğin-

lar.

de her zaman birşeyler kaybolur. Benzer bi-

Foucault, Michel. (2014). Bu Bir Pipo Değil-

çimde, izleyicinin eseri estetik dile çevirmesi

dir (S. Hilav, Çev.). İstanbul: Yapı Kredi Ya-

de başarısızlığa mahkûmdur, çünkü eserini-

yınları.

çinde bulunan tutku dolu duygular bundan

Kuspit, Donald. (2010). Sanatın Sonu (Y. kaçarlar. Aslında Duchamp’a göre estetik, Tezgiden, Çev.). İstanbul: Metis Yayınları.

bu duyguları inkâr etmek içintasarlanmıştır.

Kris, E. Kurz, O. (2013). Sanatçı İmgesinin

Estetik duygu engellenmiş duygudur” (2010,

Oluşumu: Efsane, Mit, Büyü (S. Gürses, s. 40). Çev.). İstanbul:

3 Robert Ryman’ın bembeyaz tabloları, Rod-

İthaki Yayınları.

çenko’nun ‘Saf Renkler: Kırmızı, Sarı, Mavi’

Leppert, Richard. (2009). Sanatta Anlamın eseri, Eva Hesse’nin ‘Asılmış’ Görüntüsü (İ. Türkmen, Çev.). İstanbul: Ay-

eserleri de nesnesizlik vaat eder ve olası

rıntı

anlam boşluklarının doldurulmasını bekle-

Yayınları.

mek tedir. 25


Analiz

İki Düşünsel Durum Üzerine Ferhat Özdemir

I Renklere yalın bir biçimde bakıldığında, sonsuz görülebilecek tir. Renklere toplum ve benlik olarak bakacak olursak; benlik, renkler gibi hep yalın bir biçimdedir. Kendini çevreleyen hallerden sıyrılmış-lar, kendilerine özgü bir duruşa ve ruha sahiptirler. Siyahın varlığını kanıtlamak isteyen beyaz gibi. Ya da tam tersi. Gerçek benliğe sahip kişilerin düşüncelerini “renkler” olarak düşünüp ele alırsak; düşüncelerini aydınlatan farklı “renk te” düşünceleri olduğunu fark ederiz, çünkü benlik bir renk gibidir. İnsanı bir “benlik”e sahip olmak aydınlatacak ve kurtaracak tır. İnsan, ancak kendi değerlerine ulaşabildiğinde özgür olacak tır. Gerçek benliğe sahip kişilerin, aydınlanmasının ve kurtuluşunun bir sınırı yok tur. Gerçek bir benliğe sahip olmayan bireylere, yine “renkler” üzerinden dikkat edilecek olursa; bu kişilerin kendilerine ait farikalarının olmadığı ve aynı zamanda sistemin önceden belirlemiş olduğu renkler doğrultusunda hareket ettikleri görülebilir. Topluma araç olanlar, yani gerçek benliğe sahip olmayanlar; renklerin iç içe girmesi olayına benzetilebilir. “Renkler”in karmakarışık olduğu; tekdüzelik ten ötürü bu kişile26


rin güzel göründüğü sanrılarına da yönele bilinir. Oysa renkler birbiriyle karıştığında tüm farklılıklar birbiri içinde çok tan erimiş, yok olmuştur. Elde kalan siyah veya ona yakın bir bulamaçtan ibarettir. Bu tekdüzelik, güzellik yanılgısı içindeki kişilerin topluma nasıl ait olduklarını ve uyuduklarını gözler önüne serer; gerçek bir benliğe, duruşa ve bir ruha sahip olmamaların sonucu, tek düze, yani önceden sistem tarafından belirlenmiş bir zindana hapis edecek tir onları. Arzular zindanına hoş geldiniz! Burada size istedikleri her şeyi yaptırabilir, size sundukları seçenekler doğrultusunda da hareket ettirebilirler rahatlıkla sizi. Toplum hiç bir şekilde bir benliğe benzemez. Sistemin içinde bir benlik yaratıp, sistemin içinde var olmak da buna dahildir. Bir veya birden fazla kişinin (sistemin), arzuları ve arzuları doğrultusunda “belirledikleri” ruh halleri tarafından sizi yönetmelerine ve bunları sizin önünüze iterek uyanmanızı istememelerine, dolayısıyla bu işte sizin de parmağınızın oluşuna topluma araç oluşunuz denir. II Bu fotoğrafı, bir anlam biçmeye çalışmaksızın yaptım. Tamamen doğaçlama… Ve durup bir anlam biçmeye kalk tığımda da, bir düşünce belirdi kafamda… İnsanın hep bir arayışta olduğunun kanısına vardım. Ve bana göre insan, hep bir arayışta olmalıdır; “Aydınlanma” adına… Sonra dönüp fotoğrafa tekrar bak tığımda, artık bir anlamı olduğunu görüyordum. Fotoğraf taki ışığın bizi temsil ettiğini bili-yordum. Bize, bilinmeyene doğru ışık tutmamız gerek tiğini söylüyordu. Işık çiçeğe benzeyen anlamsız ve bilinmeyen karanlık yapıyı

aydınlatmaya çalışmış, bilinmeyeni aydınlatıp büsbütün bir hal almıştı orada. Evrende de hiç bir şey cevapsız değil! Arayışımızın sonunda, bakmış ve gördüğümüz fotoğrafı bir şekilde anlamlandırırız ve işte arayışın sonu bize bir cevap vermiştir böylece. Bana verdiği cevap da bu şekilde oldu…

27


Röportaj

Hayri Esmer’in Resme ve Ken Gülgün Başarır gulgunbasarir@gmail.com Gülgün Başarır : Dokuz Eylül Üniversi-

büyük bir kazanım ve katkı getireceğini be-

tesi’ne Kazım Türker tarafından kazan-

lirtmem gerek. Üniversitelerin sanat ile iliş-

dırılan Kazım Türker Sanat Galerisi’inde

kilerinde derin bir kriz içinde olduğunu ve

bir sergi açtınız. Galeriyi biraz anlatabi-

zor günlerden geçtiğini düşünenlerdenim.

lir misiniz?

Bu anlamda, aynı fakültede peş peşe açılan iki galeri, hem Kazım Türker Sanat Galerisi

28

Hayri Esmer : Ortalama beklenti ve stan-

hem de Nafi Güral sanat Galerisi umutlan-

dartların üstünde, bir üniversite içinde ola-

dırdı beni; ve bir bakıma düşündüklerimin

bilecek en profesyonel yaklaşımla kurgulan-

tersini ortaya koydu. Mekanın fiziki yapısı,

mış ve hizmete açılmış bir galeri olduğunu

ferah oluşu, yapıt ile ilişkiyi önceleyen de-

söyleyebiliriz. Eğitim ortamında böyle bir

rin bir boşluğa sahip olmasıyla ideal bir me-

girişimin hem öğrenciler hem de kent için

kan olduğu söylenebilir. Öte taraf tan belki


ndi Resmine Dair Düşünceleri de en önemli özelliği, bir işletme stratejisi-

mun birikimli dekanı Prof. Mümtaz Sağlam

ne sahip olması diye düşünüyorum. Ticari ve Prof. Gülay Yaşayanlar ile profesyonel kaygıları olmayan, bu nedenle de sanatçıyla ekibi sayesinde gerçekleştiğini de belirtmek ilişkilerinde güven veren, etkili ve sıra dışı

gerek. Onların bakış perspek tifi olmasaydı,

bir sunumu önemseyen ve mekanın yeniden

bu düzey yakalanamazdı sanırım.

kurgulanması da dahil, çağdaş dünyadaki Serginin

Küratörlüğünü

Mümtaz

Sağlam

benzerleriyle ortak bir niteliği yakalamaya

üstlendi. Serginin kurgu aşamasından bu

çalışan bir çaba var. Kitap formatında hazır-

yana herşeyi düzenli bir işbirliğiyle oluştur-

lanan kataloğun tasarım ve güçlü içeriğe sa-

duk. Mümtaz Sağlam çalışmalarımın seyri-

hip olduğunu da belirtmek te yarar var. Tabi

ni ve bugün geldiği nok tayı yakından bilen

ki tüm bunları, sanat dünyasının içinde olan

ve izleyen biriydi. Bu durum,

ve çağdaş oluşumları yakından bilen, kuru-

yi kurgularken ve düzenlerken, gerekse ka-

gerek sergi-

29


talog oluştururken son derece verimli oldu. Çalışmalarımda, yaşadığımız zaman ile soAslında

2000’li

yaptığım

yutlamalar bağlamında ilişkileri görünür kıl-

ancak sergilemediğim çok sayıda çalışma

mak istiyorum. Bu anlamda boşluğu, hem

vardı elimde. Mekanı da dikkate alarak bir

resmin kendi problemi hem de

tercih yapmamız gerekiyordu. Bu anlamda

ve ruhsal dünyamıza ait bir kavram olarak

göstermek istediğimiz çalışmaların çoğunu

görüyorum. Nitekim bu son dönem resimle-

katalogda

yıllardan

sonra

sosyolojik

kullanmayı tercih ettik; bunların rimde mekan ve mimari unsurları, kozmik bir

içinden de mekanı ve çalışmaların birbiriy-

boşluk içinde kullanmam, zemini ve tavanı

le ilişkilerini, diyaloglarını dikkate alarak,

olmayan, içinde dolaşılabilen, bir alandan

ağırlığını ‘Labirentler’ serisinden oluşan bir

ötekine geçilebilen ve bu yapısal unsurların

seçki oluşturduk. Keza katalog için Mümtaz,

bitimsiz bir şekilde resmin dışında da devam

bilindik uslubuyla eserleri içeriden okuyan

eden sonsuz bir süreç olduğu anımsatıl-

ve değerlendiren, kanaatimce etkili olan bir

mak ta. Boşluk ve bunun içinde sonsuza dek

yazı kaleme aldı. Yine Gülay yaşayanlar ile büyüme potansiyeline sahip bir mekan söz de bir söyleşi gerçekleştirdik. Böylece oku-

konusu. Bu anlamda boşluk kavramını, belir-

yucuya da hitap edecek metinler oluştu.

siz ve öngürülemeyen bir gelecek tasav vu-

Gülgün Başarır: Boşluk ve Sınır

başlık-

ru şeklinde tanımlamak doğru olur herhalde.

lı bu serginizde, Boşluk ve Sınır gibi iki

Bir ‘geleceksizlik’ öngürüsü yani… Bu ‘ge-

farklı alandan

leceksizlik’ tasav vuru labirent düşüncesi ve

iki kavram kullanıyorsu-

nuz. Boşluk resmin problemi, Sınır ise çağrıştırdıklarıyla da paralellik oluşturmakbana göre

coğrafi, siyasi ve sosyolojik tadır. Bu tahay yülün yapay sınırlar ile oluş-

bir kavram. Bu iki kavramı hangi bağlam-

turulduğu ve gittikçe de büyüdüğü ortada.

da kullanıyorsunuz?

Sınır kavramını da bahsettiğiniz anlamda, düşünce dünyamıza ve kültüre ait zamansal

Hayri Esmer : Her iki kavramı da günümüzü

bir

kavram olarak düşünüyorum; geçici ve

tanımlayan metaforlar olarak düşünüyorum. yapay… Bu nedenle resimlerde, mimariye 30


özgü güçlü, dayanıklı ve kalıcılık hissi veren O olmasa hayat katlanılmaz derecede sıkıcı bir duvar imgesi yok. Olasılıklar, rastlantılar bir hale gelirdi herhalde. Sanat aslında bu ve kendiliğindenlik üzerine kurulu, düzen tel- ihtiyacımızı besleyen en önemli olgu. Ben de kin etmeyen bir sınır söz konusu… Dönüş- kendi sanat deneyimimi söz konusu ettiğiniz meye ve yok olmaya yatkın bir sınır. Niha- bu değişim/dönüşümlerle dinamik kılmaya; yetinde yaşadığımız dünya, yapay, geçici ve

süreç içinde farklı sorunları, farklı bağlam-

zamanla ‘değersizleşecek’ sınırların olduğu

da sormaya ve kendime sınırlar koymadan

bir dünya. Düşünce olarak da beni bu tahrik

cevaplar bulmaya çalışıyorum. Bu da değişi-

ediyor aslında. Sınırların dünyamıza katkısı mi zorunlu hale getiriyor ve kendimi sürekli nedir? Hayatımızı ve özgürlüğümüzü nasıl

yenilememi sağlıyor. Yol alabileceğim farklı

etkiliyor?

güzergahları olanaklı kılıyor ve seçeneklerimi artırıyor. Kendimizi ve yaptıklarımızı sü-

Gülgün Başarır :- Bu sergide yer alan La-

rekli sorgulayarak yola devam edebileceği-

birentler olarak isimlendirdiğiniz resimle-

mizin mümkün olduğuna inanıyorum. Bunun

rinizde iki boyutlu yüzeyde bir yanılsama

dışında bir seçeneğimiz yok aslında.

alanı olan üçüncü boyut, derinlik eklem-

Bu anlamda değişimin geleneksel kodlarla

lenmiş görünüyor. Pencereler serisinde tanımlanamayacak bir yapıda olması benim resmin problemi olan ışığı kullanarak, için değerli ve ayrıcalıklı. Bugüne ait olabilaydınlık ve karanlığı yüzeyde ifade etmiş-

me, yaşadığım coğraf yanın ve zamanın iz-

tiniz. Parçalı Olma Hali isimli serginizde lerini taşımayı önemli görüyorum. Değişim ise resmin problemi dışında, farklı renkli

için kuşku yok ki, mutlak kesinliklerden uzak

tuvalleri yan yana eklemleyerek birleştir-

bir anlayışı benimsemek gerek. Bu anlam-

miştiniz. Parçalı Olma Hali Psikolojik bir da, belirsizliği ve muğlak olmayı önemli ve hali düşündürüyor. Değerlerin, insan ha-

değerli görüyorum. Tüm değişim ve oluşum

yatlarının parçalandığı gerçeği eklektik

süreçlerinin de bu belirsizlik te ve tanımlana-

bir zihniyet yapısını işaretliyor. Resmin

mayanda gizlendiğini düşünüyorum. Değişi-

resim olma haline, biçimsel bir düzenle-

me inanıyorsak, tüm birikimlerimizi tanımla-

me ile müdahale ederek

namayan lehine yok etmeyi de göze almak

kendisi dışında

resmin bizatihi

eklektik bir düzenleme

lazım.

ile yüzeysel bir değişim gerçekleştirdiniz. Bu bağlamda baktığımızda sizce değişim

Gülgün Başarır : Boşluk ve Sınır isimli bu

nedir?

serginizde resimleriniz temsiliyet yüklenmiyor. Kullandığınız renkler renk olmanın

Hayri Esmer: Kuşku yok ki değişim, için-

ötesinde her hangi bir

den geçilen zaman ve öznenin buna karşı

Resimlerinizin

geliştirdiği tutumla ilgili birşey. Bir bakıma, söylüyorsunuz. zaman değiştirme hali de diyebiliriz. Bir za-

“etki

anlam taşımıyor. odaklı”

olduğunu

Bu kavramla ne demek

istiyorsunuz.?

mandan ötekine geçiş ya da zamanlar arasında dolaşarak diyaloglar ve ilişkiler orta-

Hayri Esmer: Evet temsil resmi yapmıyo-

ya koyma işi. Bugün en fazla yapılması arzu

rum. Böyle bir resme yakınlığım ve sempa-

edilen şeydir aslında. Bu anlamda değişim

tim hiç bir zaman olmadı. Nesneler dünyası

insan olduğumuzu duyumsatan bir durum. beni pek cezbetmiyor. Bunun yerine yapıtı 31


deneyimlemenin daha güçlü ve ikna edici

araçlar olduğunu görüyorum.

olduğunu düşünüyorum. “İç dinamizmi yüksek derin bir ruhsallık sunabilir mi?” bek- Gülgün Başarır : Labirentler isimli resimlentisiyle yaklaşıyorum resme. Dolayısıyla lerinizde, keskin köşeli, ard arda birbirine da tamamen soyut kavramlar, düşünceler,

paralel farklı renkli, kalınlığı olmayan yü-

tasav vurlar ve bunların ilişkileri üzerinden

zeyler kullanılmış. Bu farklı renkli yüzey-

yol alıyorum. Bu bakış bana daha yoruma

ler birer sınırı işaretliyorsa, resimde var

açık, belirsiz ve ‘kaotik’ geliyor. Resmim

olan üçüncü boyut görünüştedir. Resmin

birbirine

gerçek “derinliği”

karşıt iki yapısal unsur üzerinden

yoktur. O halde Labi-

yürüyor: geometri ve şiirsellik. Bu anlayı-

rentler isimli resimlerdeki

şın ve geleneğin 20. yüzyıldaki dinamikleri-

derinlik” duygusu toplumsal olarak sığ-

ni önemsiyor; bunun günümüz gerçekliğiyle

lığın

ilişkilerinin, dil açılımlarının bana deneysel

var yasyonlarla Labirentler

olanaklarını sunduğunu düşünüyorum. Bu

lerde tekrarlanarak herşeyin mübah oldu-

bağlamda rengin sadece kendisi olduğu ve

ğu bir sınırsızlığın göstergesi haline mi

bunun dışında bir anlam taşımadığı düşün-

geliyor? Yoksa soyut düzenlemeler Labi-

metaforu mudur?

“derinliksiz

Bu durum farklı isimli resim-

cesini anlayış açısından önemli görüyorum. rentler ismiyle bir temsiliyet mi yükleniAncak son 7-8 yıllık renk tercihimin içinde

yor?

yaşadığımız süreçten ve toplumsal ilgilerden bağımsız olduğunu da düşünmüyorum

Hayri Esmer: Bu ilginç bir çıkarım doğru-

doğrusu.

Çünkü renk, yarattığı etkiyle çok

su… Hiç bu açıdan bakmamış ve böyle dü-

önemli bir dinamizm ve enerji üretiyor. Tü-

şünmemiştim; ancak hayata dair bu tür dü-

ketim kültüründe ve tasarım dünyasında, şüncelere sahip olmadığımı da söyleyemem. renk fak törü en uç nok tasına kadar kitleleri

Bu gerçekliğin de bir biçimi olmalı mutlaka.

ikna etmek için kullanılmak ta. Öyle ki renk

Eğer resimlerim böyle bir algı oluşturuyorsa

bazen gerçeği gizleyen, görünmez kılan bir sevinirim. Ben aslında bu resimlerde, içinden

32

kimliğe bile bürünebiliyor. Yani bir manipü-

geçtiğimiz,

sorunlar

yumağına

dönüşmüş

lasyon aracı da olabiliyor. Dolayısıyla son

ve çıkılmaz hale gelen sürecin metaforu ne

yıllarda rengi, daha çok bu gerçeklikle bağ-

olabilir sorusundan hareket ettim. Rasyonel

lantılı sosyolojik bir olgu olarak görüyorum.

olanın uzağına savrulduğumuz ve yolumuza

Öte taraf tan bu durumla ilişkili olarak sizin

devam edebilmede epeyce zorlandığımız bir

de bahsettiğiniz ‘etki odaklı’ bir resim için

süreçten geçiyoruz.. Kurgunun gösteriye dö-

de renk önemli bir araç. Resmin en nihaye-

nüştürülerek, gerçekmiş gibi kitlelerin ikna

tinde, izleyeni etki altına alan, kuşatan ve

edildiği, özgürlüğün tekçi düşünceye dönüş-

ruhsal dünyamızda kalıcı izler bırakan bir

tüğü, kültürel hayatımızın gittikçe fakirleşti-

yönü olmalı. Etki odaklı derken de yapıtın

ği ve daha da fakirleşeceği gerçeği gün gibi

izleyenle ilişkisinde, tüm bileşenleriyle bas-

ortada. Çok boyutlu bir açmaz ile karşı kar-

kın bir güç olması beklentisi içindeyim. Bu

şıyayız yani. Bu sorunların içinde her gün

nedenle de sadece renk değil, kütlesel bi-

daha fazla bocalıyor ve bir türlü yol alamı-

çimlerin ilişkileri, bunların yarattığı gerilim,

yoruz. Öte taraf tan ne bu sorunlarla birlik te

boşluklar, keza lirizm ve boyutun da getire-

yaşamak istiyoruz, ne de bunların içinden

bileceği katkılar olduğunu ve etkiyi artıran

çıkabilecek, bunları aşabilecek bir deneyim


kültürü üretebiliyoruz. Bir kısır döngü ade- hala en şaşırtıcı ve ilgi çekici yöntem gibi ta. Dolayısıyla labirent, benim için bu ruhsal duruyor. Benim onu tercih nedenim de bu iklimin bir metaforu; bir geleceksizlik öngö- zaten. rüsü; içinde çokça soru barındıran bir umutGülgün Başarır: Sizce sanat nedir? Sana-

suzluk tasav vuru.

tı nasıl tanımlarsınız? Sanat bir illüzyon Gülgün Başarır: Resim kendini mi aşmaktadır? Yoksa

mudur?

kendisi olmaktan vazgeç-

mekte midir?

Hayri Esmer: Bugün sanata sınır biçmek ve onu tanımlamak olanaksız gibi birşey, özel-

Hayri Esmer: Çok komplike ve uzun cevap

likle sanatın neliğine ve estetiğe ilişkin ilk

gerek tiren bir soru. Ayrıca bakış açınıza

sorgulamalardan sonra… 60’lardan itibaren

göre, her iki argümanı da güçlendirecek çok-

yaşanan süreci, malzeme ve yaşamla daha

ça veri var elimizde. Burada ‘esas’ resmin

fazla iç içe giren, hatta nesnesizleşen, salt

ne olduğu her zaman tartışmalı bir durum.

düşünceye indirgenen yaklaşımları ve bu-

Esas olan yok aslında. Ayrıca ‘resmin kendi-

günkü uzantılarını düşündüğümüzde o kadar

si nedir?’ sorusunun da bugün geniş çerçe-

çok şeye sanat denilebilmek tedir ki, ayırd

vede kesin bir cevabı yok tur. Aslında resim,

edici sınır oluşturmak zor.

kendisini ‘bulmak’ ve ‘yeniden tanımlamak’

O nedenle ben bugün, sanatı, düşünce ve

için

resim nedir? sorusunu sorduğunda, eylem ilişkisinden, yaratıcı ve ikna edici bir

yani

temsilden vazgeçtiğinde, ‘kendisi’ ol-

sonuç çıkarma işi olarak görüyorum. Bu ek-

mak tan vazgeçti. Sizin de bildiğiniz gibi bu,

sende, yaratıcı ve biçimsel açılımlar suna-

19. yüzyılda Empresyonizm ile başlayan bir

bilmenin sanat olabileceğini düşünüyorum.

süreç. 20. yüzyıl boyunca da onun aşama

Sanatın vazgeçemediğimiz iki yönü düşünce

aşama evrilişini ve bugüne gelişini izliyoruz.

ve pratik tir. Bu da özellikle 20. yüzyılda dil

Bu süreç kimine göre bu bir yok oluş, kimi-

sorununa indirgendi. Dolayısıyla da, dil var-

ne göre yeniden varoluş. Bugün resmin artık

sa sanat vardır. Dil çeşitliliğinin günümüz-

eski resim olmadığı da

kesin. Dolayısıyla

de sınırsız bir şekilde çoğalmasının nedeni

bugün resim nedir diye sorulduğunda bunun

bu olsa gerek. Sanatın kurgusal beceri ve

bir tek cevabı yok. Bana göre her dönem ve

yanılsama yönüne vurgu yapılarak onun bir

çağ kendi kod ve gerçekliğiyle yeni bir resim

illüzyon olduğu söylenebilir elbette. Ancak

yaratıyor. Bu anlamda bugüne bak tığımızda, sanat bu yönüyle aslında bize ikna edici bir malzeme ile, mekan ile ve düşünce ile yeni

yaşam tasav vuru sunuyor, yaşadıklarımız-

ilişkilendirmelerle sınırlarının epeyce geniş-

dan farklı ve onun ötesine geçebilecek bir

lediği, dolayısıyla da bazen kendini aştığı,

tasav vur. Yaşamımızı anlamlandıran onun

bazen diğer disiplinlerle ilişkilerinden dolayı

hakkında yorumlar ortaya koyan ve onu dö-

başka bir şeye dönüştüğü, bundan ötürü de nüştürebileceğimiz zemini oluşturan. Tüm kendisi olmak tan vazgeçtiği algısı yaratması

bunlarla da nihayetinde yaşamı anlamlı ve

şaşırtıcı değil. Ancak bu dönüşümler nereye değerli hale getiren birşey. Burada belirleyievrilirse evrilsin, hangi malzemeyle diyalo-

ci olan bana göre içinden geçilen sürecin ta

ğa girerek ‘kendisinden’ ne kadar uzaklaşır-

kendisidir. Dolayısıyla onun ne olduğunu za-

sa uzaklaşsın, yüzey üzerine boyama eylemi

man belirler. içinde yaşanılan zaman. Bugü33


ne geldiğimizde ise, gerçek ile olan ilişkimi- temel nedeni de, ustalığın her zaman içinzin koptuğu ve onu yitirdiğimiz bir dünyada

de ulaşılmaz ve gizli bir güç barındırmasıdır.

yaşamak tayız. Yaşadığımız herşey aslında Dolayısıyla ustalık merak uyandırabilir. Naöznenin bir kurgusu ya da bu kurgunun bir

sıl yapıldığının bilinmemesi, anlaşılamaması

parçası. Bu kurguyu gerçekmiş gibi göste-

ya da emek gerek tiren bir algı oluşturması,

rebilme becerisi belki de en iyi sanat. Yani

yapıtı gizemli kılabilir. Ancak ben bu yön-

en iyi sanatçılar pekala, sanatın dışından

temlerin yaratıcı yorumlarla ve güncel olanla

birileri de olabilir. Bu açıdan hayata bak tı-

örtüştürüldüğü durumda değerli hale gelebi-

ğımızda gerçeğe temas edebileceğimiz en

leceğini düşünüyorum. Kaldı ki, salt ustalı-

güvenilir kaynak bana göre duyularımızdır. ğa dair yaklaşımların bugün büyük ölçüde Gerçek olan tek şey, hissettiklerimiz ve du-

aşıldığını düşünüyorum. Sanatta ustalığın

yumsadıklarımızdır. Ben de bundan ötürü, tek başına önemli bir değer olamayacağını, duyumsamaya ve hislerimize hitap eden bir

60’lardan sonra gelişen süreç ortaya koy-

resmi tercih etmek teyim. Lirizmi ile, rengi

du zaten.

ile, formu ile…

dil ve bağlam ile birlik te kullanıldığında ka-

Gülgün Başarır: Sanattaki ustalık

Bu anlamda ustalığın, düşünce,

neye bul edilebilir olduğunu görmek teyiz. Aslında

hizmet eder?

ben de ustalığı bu şekilde kullanma çabası

İkna gücünü artırmaya ve kendisine hayran

içinde olduğumu söylemeliyim. Örneğin, iki

bırakmaya hizmet ettiği muhakkak… Hayran

metreyi aşan ince çizgileri fırçayla çizmek

kalmak, şaşkınlık geçirmek ve büyülenmek böyle bir durum. insanlara her zaman ve kolay kolay duyumsayamayacağı bir hazzı vermek tedir. Ustalık ve yoğun emek gerek tiren bir çaba tüm kültürlerde değerli ve kutsal addedilmek tedir. Bunun yapıtta da önemli bir karşılığı vardır. İzleyeni yapıtın içine çeken, yapıta bağlı kalarak onunla zaman geçirmesini sağlayan en önemli unsurdur. Bu nedenle yapıt için neredeyse vazgeçilemeyen bir özellik tir. Bunun

34


Louvre Abu Dabi Ortadoğu Açıldı, Şimdi Ne olacak?

Louvre Abu Dhabi sanat dünyasını ikiye böldü. Bu olayın gerçek ten tam bir sanat gösterisi olduğunu düşünen sanatseverler bir taraf ta milyondolarlık çıkarlar uğruna sanat uğruna kirli bir ortaklık kurulduğunu düşünenler diğer yanda pahalı müzenin , pahabiçilemez eserlerle çölde yapacağı hamleleri merak ediyor. Konunun Ortadoğu politikasıyla olan yoğun ilgileri yeni sömürgecilik anlayışının kültür üzerinden devamına işaret ediyor. Birçoklarına göre Edvard Said’in izinden giden Batı’nın doğu algısı anlayışının son kalesi Louvre abu dhabi bu coğraf yanın uçurumları ve çatışmaları bitmedikçe sanatla olan deneyimsel ve ak tüel çabaları eleştirilerin gölgesinde kalacak tır.

Afrika Kültürü, Avrupa Müzelerinin Yeniden İnşa Konuları Arasında Çokkültürlü kolonyalist bakışın temsil mekanlarından küresel müzelerin attıkları adımlar yeni kültür politikalarının da büyük ölçek te tanığı konumundalar. Fransa Başkanı Macron, Avrupa’da koleksiyonların ve müzelerin elinde bulunan Afrika kültürüne ait koleksiyonların Paris’teki etnograf ya müzesi Quai Branley ve Dakar, Logos gibi Afrika şehirlerinde olması gerek tiğini Louvre’un Abu Dabi’de açılmasını örnek alarak gerçekleştirecekleri projede Afrikalı yöneticilerle fikir birliği sağlandığını açıkladı. Küresel müzlerin şubeleşerek yayılmacı faaliyetleri sanat eserlerinin ikonik auralarını kullanarak yapay kültürel algılar yaratmayı hedefliyor. Sermayenin yönü kültür ve sanat üzerinden yeni liberal politik görüntüde devam ediyor. 35


Kültür

Kültürel Hayatın Psikanalizine Dair Bir Taslak Kokainoman, eroinoman, nikotinoman, megaloman filan var ya Hacı Baba, elli beş yaşında bir radyomanım. Yani illetimiz radyomani. İnsanların seslerini dinliyorum. Dünyanın dört bucağından bana sesleniyorlar. Onlarla alâkamız uzak tan, yaptıkları işler umrumda değil. Bunları nasıl anlattıklarına meraklıyım. Şarkılarını da seviyorum doğrusu. Hangi dilde, hangi usulde olursa olsun. Yer yüzünün bütün şarkılarını...” Nazım Hikmet Nazım Hikmet’in, “Memleketimden İnsan Manzaraları” şiirindeki dizelerinde hapishane koşullarında radyodan duy-

EVRİM SEKMEN

duğu seslerin bağımlısı olduğunu aşkınsal bir halde okuruz.

evrimsekmen@gmail.com

Radyodan duyulan dünyada söylenen bütün şarkıları hangi usulde olursa olsun sevmek ve bağımlısı olmak bir dünya şairinin coşkun bir hayat idealini çağrıştırıyor. Bir şiirde radyodan dünya insanlarının sesini duymak tüm dünyanın duyumsal tasviridir de aynı zamanda. Dünyanın birbirine bağlandığı bir bedende özgürleşmenin sınırları zorlanırken; radyo, en üst seviyedeki arzuyu ayağı yere basan bir duyma ve yorumlama işlevine geri döndürür. Nazım Hikmet’in yer yüzü şarkıları kendi kendine halinden dünyaya yayılır. Kendi ruhsallığı dünyanın ruhsallığı ile birleşmiştir. Basılmış bir kitap yerine radyodan ulaşıyor gibidir. “Çekmeceler, küçük kutular, bir kenarda bekleyen def terler, yüzlerce not kâğıdı fikirlerle, saptamalarla dolu. Bütün zamanımı kelimelerin asıl söylemek istedikleriyle geçiriyorum zaten. İnsan bedeni de dahil tüm nesneler konuşmaya başladı. Ya da belli bir aşamadan sonra siz onları konuşmaya zorluyorsunuz. Üretkenlik ten çok canlı/ cansız varlıkların tamamıyla iletişime geçmek demeli bence. Yer yüzü ile bir nehir söyleşi yapıyorsunuz ister istemez ve onun anlattıkları evreni kapsıyor. Kapsamak da değil, kapıyor, kaplıyor, yutuyor olup bitenleri, hatta olacakları. Böyle bir alev topunun içinde hiçbir şey kaybolmasın diye yazıyo-

36


rum. Çağdaş vakanüvisliği popüler kültürle gözden düşürmüştür. Sürekli dışarıyı izlekarıştırmadan. Gezegen mutlaka kayıt altına yen ve imgeleri yoruma dönüştüren kişinin alınmalı çünkü.” Küçük İskender

kendiyle olan ilişkisi dolaylı yoldan yaşandığında yaratıcı düşüncenin ortaya çıkması

Küçük İskender’in

bir röportajından alın-

yavaşlar. Hayatın içerisinde farklılıklar ve

ma sözleri, yer yüzünün “yeni meselelerine” özgünlükler azalır. Dışarısı da içeriden farklı odaklanıyor. Evrenin kayıt altına alınması bir

değildir. Küresel piyasadan alınma stratejik

şairin endişeli ve kayıtsız bir ruh halini gös-

yönetim modası, alt yapısız sanatsal deney-

teriyor.

Birey

adına

ler, sanatın kadrajını be-

tüm meseleler çözüm-

lirleyen

lenmiştir,

sanat

o

nedenle

organizatörler, nosyonunu

kısa

gerçek sorunları bu-

bir sürede edinen kü-

lup

çıkarmak

ratörler ve her zamana

gerekir. Sokaklardan,

göre şekil alan sanatçı

evlere, radyodan, si-

hassaslığı ile kotarılan

nemaya

yapıtlar

ortaya

ve

küresel

görmenin

ve

denilen dünyanın her-

kaydetmenin duyumsa-

hangi bir yerinde ken-

nacağı bir ortama aidi-

dine karşılık bulabilir.

yetlik taşımıyorlar.

Nazım Hikmet’in bah-

analiz metodu bile bu-

settiği radyomaniden

lunmuyor. Oysa sanatın

farklı tersyüz edilmiş

ruhsal analizleri yerine

bir dünyanın titreşim-

ruhsallığı

leri ve sesleri kayde-

Sanat kuramı olmadan

dilerek zamandan ve

yapılan işler birer repli-

mekândan

koparılır.

ka uğraşına dönüşüyor

Sanat bu estetik uğ-

ve gerçek bir sanatın

rak ta iletişim teknolo-

ortaya

jilerinin ik tidarında bir

dımcı olmuyorlar.

varsıllık yaratamama-

hamp’ın sanat yapmayı

nın sancılarını çeker.

bırakıp satranç oynama

Ruh halleri ise hem herkes için hem de hiç

Bir

tartışılmalı.

çıkmasına

yarDuc-

stratejisine öykünen tak tiksel yapıtlar ise

kimse için geçerli değildir. Üzüntünün veya sadece yolda gitmeye yarıyor. sevincin diğer duygularla birlik te nesnesiz- Sanata atfedilen bellek yaratma süreçlerinin leşmesine tanık oluruz. Nesnel dünyanın

ve kültürel belleğin temsilcisi olan müzenin

görüntülerini verilerini işlemek ten, zihinsel yol göstericiliği ve hafızayı denetim altına ayıklamasını yapmak tan ve onları bir düşün- alma işlevleri ise kafa karışıklığına uğramış ceyle çerçevelemek ten başka sağlıklı bir yol

olsa bile sermayenin efek tif yatırımları ve

kalmamıştır.

medyanın desteğiyle yeni sosyallik kimliği-

Bu görmenin kaydetme istemiyle hareket et-

ne alışmada zorlanmadı. Kültürün ve sanat

mesi düşünceye tek yön tayin eden özelliği

gösterisin gözde mimarileri zamanın ruhuna

nedeniyle benlik ve varoluş meselelerini de

uyumlanmak ta zorluk yaşamamak ta. Çin’de 37


binlerce imajdan kendine bir serinlik arar. O nedenle müze gibi tasarım mekânlar yerine sokakların, barların ve hikâyesi olan yerlerin büyüsünü bozmak kolay olmuyor. Orada yine şehrin seslerini ve titreşimlerini dinleyebiliyorsunuz. 90’ların ortalarında bir radyo programı da sosyalleşmenin bu popüler söylemlerine karşın bir tavır geliştirmişti. Kent Fm’de yayınlanan “Kaybedenler Kulübü” programı iki adamın nihilist, sinik ve alaycı bir dille her şeyi içeren diyaloglarının ve dinlettikleri seslerin toplamından oluşan bir kayıt stüdyosu durumuydu. Yalnızlık duygusunun

sürekli

dillendirildiği

programda

kimsenin dinlemediği varsayılarak bir retorik geliştiriliyordu. Programa telefonla katılan kişiler de bu umursamaz diyaloğun bir dinleyeni ve söyleyeceği varsa söz söyleyeni oluyordu. Doğal bir akışın korunduğu ruh halinin yansıtıldığı bu program kendine bulunan koleksiyonun sonsuzluğu ve sonrasızlığı bu aurayı sürekli değerli tutar. Sanat ve toplumla bir ortaklık kurulmak isteniyorsa yerinden edilmiş bir sanat eserini görmek ve fiziksel yakınlık kurmak gibi isteklerle gidilen müze gezintisi bize ancak dışarıdan arındırılmış bir mekânın konforundan başkasını vaat edemez. Duygulanım ve hisler için yeterince tüketilmiş ve üzerine onlarca okuma yapılmış eserler olarak kendini dışarıya kapatmış eserlerin birbiriyle bile bir diyaloğu kalmamıştır. Bunlar nesnel bir dünyanın göstergelerini içlerinde barındırırlar. Yaşamı tekrar hayata döndüren ise müzeden çıkıldığında tekrar hayatın içine karışıldığında bir sonuca varır. Duraklatılmış zamandan kendine ait bir zaman dilimine koşarak bir arınma yaşanır. Epikür’ün mutluluk tasvirlerine benzeyen bu arınma anı şimdiki zamanlarda kurgudan uzak bir gerçeğe kavuşma, özgür olma isteğidir. Göz, yüz yüze kaldığı 38

bir sonraki nesle taşınacak bir karşılık buldu ve performatif sanat etkinliğinden daha çok, kültürel bir olaya dönüşerek bir alt kültür temsili yarattı. Yaptığı veya sunduğu bir şey olmamasına rağmen bu radyo programı oyunla gerçek arasında

zihinsel ve ruhsal

bir alan yaratmışlardı. Sesle ve cızırtılı müzikle saçma olanı odalara taşıyan bu radyocuların söylemi sokak kültürünün yerli bir örneği olarak bugün bir yayınevi ciddiyetinde devam ediyor. Kaybedenler için yeni platformların sürekli kurulduğu şehir sahneleri bu alanları yaratabildiği sürece kamusal alanda ak tif kalabiliyorlar. Masumiyet Müzesi, soyut kavramları popüler kültür gereçleri üzerinden görselleştirirken benzeri bir içgüdüyle hareket ediyor. Sondan başa giden bir performans kurguluyor. Orhan Pamuk’un 70’lerde Nişantaşı’nda bir aşk hikâyesini anlatan romanı dönemin nostaljik ürünlerini araçsallaştıran bir hikâyeyi müzede görünür kılmak tadır. Özel olanı ve


tarihin kaydetmediğini koruma altına alarak

suz bir atmosfer yaratıyor.

bir yerde gündelik hayatın politikleşmesine

yorumladığı Bülent Ortaçgil’in ‘Kendi Ken-

müze cephesinden etkili bir karşılık sunmak-

dime’ şarkısının sözlerinde akan kelimeler:

tadır. Özel olan politik tir diyerek. Tabi küçük

“Birsen, bir duysan her şeyin sesi var. Yazıl-

değerli bir müze olması ise modern müze al-

madı daha en güzel şarkılar Birgün gelecek

gısından kopamayan Pamuk’un modern mü-

birinden akacak, Salınırken vazgeçilmeze”.

zelerle olan sorgulamasını da içinde taşıyor.

Bu kelimeler en güzelin henüz daha yazıl-

Bir radyo programından kitabevi toplamına

madığı imgesel göstergelere dönüştürüyor.

dönüşmek kültürel bir inisiyatifin sonucuy-

Bütün bir şarkı ya da şarkıcı yerine şarkıyı

ken, bir kitaptan müzeye taşınmak ise daha

oluşturan ruhsallığın önemli olduğuna vurgu

bireyci ve modernist yaklaşımlar içeriyor.

yapar gibiler. Müzik sözlerden değil, sesler-

Makinenin estetiğine hapsedilmiş bir arzu

den akar sorusuna cevap vermiş oluyorlar.

çağında söylenen her söz bir sonrakini de-

Zamanların birinde fotografik imgelerin söz-

neyim anlamında olumsuzluyor. Yapılan tüm

cülüğünde ve izinde yürüyen sanatın sınır-

işler, “mış” gibi kalıyor. Bir anlamıyla basit

ları

ve samimiyetsiz görünüyor. Son çağın me-

de hayatın akışına dahil olmuşlardır. Bu içi

lankoli nedenlerinden biri de bu gördükleri-

boşaltılmış imgeler aracılığıyla Nazım Hik-

mizin bize artık bir şey ifade etmeyip ruh-

met ve Küçük İskender’i bir araya getiren bir

suzluğa yöneltip heyecanını kaybetmesidir.

radyo programı düzenlenebilir ve müze gez-

Medeniyetin başlangıcından iletişim araç-

mekle ilgili görüşleri alınabilirdi. Bu, oldukça

ları üzerinden kültürün taşınmasına kadar

eğlenceli görünürdü. Yazının yapısı yaşam

geçen zamanda melankoli denen şeyi de

kadar keşfedici ve sezgi dolu olmadığından,

Freud’un kaldırmaya çalışıp başarılı olama-

sözünü ettiğimiz bu performanslar kadar do-

dığı bir ütopya olarak görmek gerekir. Çün-

yurucu ve ilgi çekici olmadı. Gösteri öncesi

kü Freud’un psikolojiyi, melankoliyi ortadan

bir hazırlık ve taslak gibi oldu. Burada kalıp

kaldırma isteği de hiçbir zaman gerçekleş-

kendi içinde analizlere devam edebilir ya da

meyecek bir ütopya oldu. Ağaç kovuğun-

bundan sonrası başka bir evreye taşınabilir.

da bir yaşamla mutlu olunacağını söyleyen

Sonuçta yine taslak olmak tan kurtulamaz.

ortadan

kalkmış,

Birsen Tezer’in

eşzamanlı

biçimler

Freud’un sözlerini düşünürken bugüne bakmak histerik bir gülümseme yaratıyor. Sanat yapıtlarının ruhsallığı yaratamama eylemi üzerinden şekillenmeye devam ediyor. Psikanaliz çağının yaratıcı dehalarını acılar çek tikleri kadar tarihi yaratılarıyla da süslüyorlardı. Şimdi ise sanatçı ve yazarların acısını ruhsal olana hasret nedeni belirsiz psikozlar oluşturuyor. Şarkı sözlerinde hissedilen bu engellenme hali öznesiz bir sanatın duygulanımları eşliğinde son39


Müze: Küçük Güzeldir

Yaşama Büyük ve İnsanca Bir Kazdağla

40

Murat Bostancıoğlu uzun yıllar yurtdışında

antika objeler toplamaya başladı. Zaten bir

ve halen uluslararası firmalarda yöneticilik

koleksiyoncu olan Murat Bostancıoğlu 2015

yapan, Ailesi Kazdağı’nın yamacında yer

yılında Sarıkız Kazdağı Etnograf ya Galeri-

alan Güre Beldesinden olan;

burada doğ-

si’ni hayata geçirdi ve bu galeriyi babaları-

mak tan ve bu coğraf yada yaşamak tan ken-

nın adını yaşatmak adına babaları Ali Bos-

disini şanslı sayan bir Kazdağları sevdalısı…

tancıoğlu’na ithaf ettiler. Babalarına olan

Daha önceden hayal olarak tasarladıkları

sevgi ve bölgeye olan bir memleket borcu

kardeşi Uğur Bostancıoğlu birlik te babası

olarak düşünebilirsiniz… Sabahattin Ali’nin

Ali Bostancıoğlu’nu kaybedince müze aç-

Murat Bostancıoğlu tarafından ak tarılan bir

mak fikri için daha ciddi çalışmalar yaptı ve

cümlesi sanırım bunu daha iyi açıklıyor: ‘İn-

bölgeye ait eserler, efemeralar, fotoğraflar,

san dünyaya sadece yemek, içmek ve koy-


r Sebep: arı,Sarıkız Etnograf ya Müzesi nuna birini alıp yatmak için gelmiş olamazdı!

da herhangi bir yardım aldınız mı? Çevrenin

Daha büyük ve insanca bir sebep lazımdı.’

tepkileri neler oldu?

Bir etnograf ya galerisinin müze duvarları

Bu dağın hikayesi Homerosla başlar... Antik

içinde kalmayan samimi öyküsü müzelerin

tarih yazarı Homeros’un “hay vanların anası,

sadece sanat eserlerini gösteren bir yer ol-

kaynağı bol, bin pınarlı İda” olarak nitelen-

mayıp duygulara ve kişisel hikayelere de yer

dirdiği Kazdağları, mitolojide önemli bir yer

veren bir uğrak yeri olduğunun kanıtı. İzlek-

tutar. İsminin Giritli denizciler tarafından, Gi-

ler dergi olarak Kazdağı’nın bu şirin ve güzel

rit’te Zeus’un doğduğu İda Dağı’na atıf ta bu-

müzesini küçük güzeldir dosyamız çerçeve-

lunmak için İda konduğu mitolojide yer alır.

sinde Murat Bostancıoğlu ile yaptığımız rö-

Efsaneye göre Zeus bu dağlarda doğmuş,

portajı sunuyoruz..

tanrılar Truva Savaşı’nı buradan izlemiş ve

-Balıkesir Kazdağı çevresi mitolojik birçok

Afrodit ilk kez burada aşık olmuştur. Hera,

hikayenin geçtiği yer olarak biliniyor. Kültüre

Afrodit ve Athena’nın katıldıkları, tarihteki

ve yaşam şekillerini göstermeye, yaşatma-

“ilk rüşveti” teklif ettikleri 10 yıl sürecek olan

ya dayalı folklorik bir anlayışı müze galeride

Truva Savaşı’na yol açan o meşhur güzellik

nasıl yansıtıyorsunuz? Kuruluş aşamasın-

yarışması burada yapılmıştır. Yine Aristo ilk

41


felsefe okulunu burada açmıştır.

ri, sunumlar ve sohbetler gibi etkinlikler ya-

Galeride geçmiş yıllarda yaşayan Kazdağı pılmak tadır. Ayrıca yaz aylarında ise klasik Bölge insanlarının düşünüş, inanç, yaşayış müzik konserleri, ve dinletiler bu etkinlikleve sanat anlayışları sergilenmek tedir. Gale-

re eklenmek tedir. Geçen yıl örneğin Tuncel

rimizin giriş kısmında Kaz dağlarını Mitoloji-

Kurtiz’in 4.Ölüm Yıldönümü Anma Etkinliği

sinden bugüne anlatan ses sanatçısı Cahit

ve Sabahattin Ali Anma Günü Kızı Filiz Ali

Şaher’in seslendirdiği 8 dakikalık bir video

Katılımı ile galerimizde yapılmıştır. Yoğun

görseli mevcuttur.

katılımın olduğu bu etkinlikler ile yöre hal-

Galerimizi kurarken konusunda uzman bir-

kı bilgilendirilmek te ve insanların birlik teliği

çok akademisyenden, arkeolog ve hocala-

sağlanmak tadır.

rımızdan yardım ve destek aldık. Herkes bu galeriyi sahiplendi ve hem Edremitliler olarak hem de kendini Edremitli sayan kişiler destek verdi. Bu galeri sadece Murat ve Uğur Bostancıoğlu’nun değil tüm Kazdağlarını mesken tutmuş kişilerin galerisidir... -Müze galerinin sizin için insanlarla diyalog açısından getirileri neler oldu? Sosyal bir alışveriş sağlanabiliyor mu? Kış aylarında 2 haf tada bir kez müzemizin konferans salonunda kitap imza etkinlikle42


-Müzeler kar elde etmeyen kuruluşlar olarak

nasıl bir yer ediniyor? Gelecek te galeri için

ayak ta kalabilecek kadar gelir elde edebi- planlarınız var mı? liyorlar. Bu nok tada mağaza dışında başka Sanırım bu bir tutku ve yaşam tarzı oluyor. faaliyetler gerçekleştiriyor musunuz?

Sevmeden bunu yürütemezsiniz…Devamlılı-

Müzemiz bir kar amacı gütmeyen bir ku-

ğı olmaz diye düşünüyorum… Kardeşim ve

rum. Giriş ücreti olarak sembolik bir rakam

ben buna öncü olmak tan ve hayata geçir-

alınıyor. Öğrenciler 2TL ve Yetişkinler 4TL

mek ten çok büyük key f alıyoruz. Müzemiz

karşılığında müzemizi gezebiliyorlar. Müze

her yıl yenileniyor ve galerimize yeni eserler

Dükkan kısmında ise yöreye ait magnet, he-

katılıyor. Bu seneki yeniliğimiz bir kolleksi-

diyelik eşya ve yöresel ürünler satılmak ta-

yoner olan Özkan Arıkantürk’ün şahsi kol-

dır. Buradan elde edilen gelir ile müze yaşa-

leksiyonunda yer alan 87 parça bölgemize

tılmak ta ve kira, elek trik, personel maaşları ait olan 2000 yıllık Roma ve Bizans dönemikarşılanmak tadır.

ne ait arkeolojik eser galerimizde sergilen-

-Kazdağı Sarıkız Etnograf ya galerisi hika-

meye başladı…

yeleri olan bir yer olarak sizin yaşantınızda

‘Sarıkız Kazdağı Etnograf ya Galerisi’ Kazdağı Müzesi Sarıkız Kazdağı Etnograf ya Galerisi Kazdağı Bölgesi ziyaretçilerine görsel objeler, efemera, eşya, resim ve maketleri sergileyerek misafirleri bilgilendirmeyi, eğlendirmeyi ve geliştirmeyi amaçlar. 300 metrekare kapalı alanı, 2 farklı salon ve hediyelik eşya dükkanı, kafeter yası, 50 kişilik konferans salonundan oluşan Galeride, 8 dakikalık Kazdağları ve bölge tanıtım filmi, İda dağı Mitosları, Troya ve Antandros, Kuzey ege Antik Kentleri, Antik dönemlere ait sikkeler, vazolar ve terrakotalar, Fatih’in İstanbul’un fethi sırasında Toroslardan getirdiği Tahtacı Türkmenleri, Yörükler ve Muhacırlar, Kazdağı Milli Parkı, Kazdağı Endemik Bitkileri ve Faunası, Hasanboğuldu, Sutüven Şelalesi ve Sarıkız Efsanesi, Bölgedeki eski zey tinyağı fabrikaları ve zey tincilik, eski Edremit ve Körfez fotoğrafları ve belgeleri, Mustafa Kemal Atatürk’ün Edremit ziyaretleri ve Atatürk’ün balmumu heykeli, Milli Mücadelede Edremit Körfezi ve Kuva-yi Milliye Hareketi, Yolu Kazdağından geçmiş, iz bırakan değerler köşesinde çocukluğu Edremit ve Kazdağında geçmiş olan ‘’Benim meskenin dağlardır dağlar’’ diyen Sabahattin Ali köşesi ve balmumu heykeli, Kazdağları aşığı Tuncel Kurtiz’in Balmumu Heykeli ve eserleri, Çanakkale Destanı Kahramanı Havran’lı Koca Seyit Balmumu Heykeli, Edremit’li Şair Mustafa Seyit Sutüven, Son günlerini Kazdağlarında geçiren Ali Ekber Çiçek köşesi ve balmumu heykeli, Edremitli Klarnet Virtüözü Şükrü Tunar; fotoğraflar, dökümanlar, efemeralar, antik objeler, heykeller, maketler, görsel videolar ve balmumu heykeller eşliğinde işlenmek te ve sergilenmek tedir. Sarıkız Kazdağı Etnograya Galerisi Rıhtım Caddesi No:1, Güre İskelesi, Güre Edremit, Balıkesir Telefon: 0 266 385 12 13 w w w.sarikizgalerisi.com Email: info@sarikizgalerisi.com 43


Bilinç Akışı

Sanat Eleştirmenliği Bilindiği gibi sanat eleştirmenliği konusu son derece tartışmalı bir alandır. Sanat eleştirmenliğinin tarihi aslında bir hayli derinlere giden bir konu olmasına karşın bir meslek olarak sanat eleştirmenliği ise daha yeni sayılabilecek bir konumdadır..işte bu yüzden sanat eleştirmenliği konusu dünyada olsun Türkiye’de olsun son derece suiistimallere açık bir yapı içindedir.... Bir sanat eleştirmenine donanım olarak neler olmalı dediğimde belli şeyleri düşündüm .. Görsel sanatların bilindiği gibi tarihi bir hayli derinlere iner .ama biz görsel sanatların

ÜMİT YILMAZ

temel dili olarak 1500 veya 2000 senelik zaman dilimi kabul etmemiz...işte bu zaman dilimi içinde görsel sanatların gelişimini analiz edebilmek bir sanat eleştirmeninin ilk görevidir. 2000 senelik bir zaman diliminden bahsettiğimiz anda işin içine otomatik olarak tarih girecek ...yani sanatın tarihi ! görsel sanatların tarihi görsel sanatların tarihini bilmeden bu konunun eleştirmeni olmak herhalde komiklik olacak tır...görsel sanatların tarihi içindeki bölümleri.. akımları üslupları vs ayırt edemeyen bir kişi nasıl sanat eleştirmenliğine soyunabilir ki....sadece ayrımları bilmekte yetmez ...yani görsel sanatların tarihi içindeki akımlar ..bölümler ..vs bunların ayrımlarını bilmek aslında çok da zor bir şey değildir ama bu yetmez ondan daha önemlisi akımlar arasındaki devamlılık ....bir başka ifade ile akımlar arasından hep varlığını sürdüren bir anlamda özdeşliğini koruyan öğelerin ortaya çıkartılması.. mesela Velasquez ile modern anlamda işler üreten bir ressamın benzerliği işte bu irtibatları kurabilmeniz için sanat tarihinde ciddi şekilde uzmanlaşmanız gerekir. Tabi ki bu kadarı yetmez Bir eleştirmenin sanatın yanında başka başka disiplinler içinde de yetkin olması gerekir..sonuçta güzel sanatlar ürünlerini bizim önümüze serdiği anda onunla sadece DUYUL ARIMIZ temasa geçmez.duyularımızın yanında AKLIMIZ VE AKLIMIZIN SOYUTL AMA yapabilen kısımları da onunla temasa geçer ..böylece bir sanat eseri karşımızda bir DUYU NESNESİ olarak dururken insan bununla yetinmez ve o duyu nesnesinin arkasındakini merak eder , yani

44


onun iç dinamikleri dediğimiz metsfizik ala- vs. gibi kuramsallığın dili içinde analiz edena girmek ister

bilmek demek tir. Eğer bunu yapamıyorsanız

Metafizik terimi ne yazık ki bilhassa bizim

, yaptığınız işin adına BETİMLEMELER de-

ülkemizde çok yanlış bir şekilde anlaşılmış-

nir ve sanat eleştirmenliği ile alakası olma-

tır ..ve metafizik dediğimiz de bir çeşit büyü-

yan bir şeydir bu sanat eseri üzerine bir fi-

cülük , telekinezi, medyumluk vs gibi saçma

kir beyan etmek işi çözmez ....o sanat eseri

sapan şeylerle karıştırılmıştır.

üzerine

Metafikiz demek , fiziğin ötesinde olan veya

ve kuramsallığın analizini de koymanız ge-

fizik görüntünün arkasında duran demek tir.

rekir ki beyan ettiğiniz fikir bir temele kavuş-

tüm tarihin edimselliğini ..kültürün

işte bu anlamıyla bir sanat eseri bizim önümüze önce bir fiziki görüntü olarak gelecek tir ...ama akıl bu görüntünün arkasındaki olanı yani o eserin metafiziği

dediğimiz kendi iç

dinamiklerini keşf etmek isteyecek tir. Bu ise o eserin Teorik ve kuramsal ,hatta kavramsal yapısından başka hiç bir şey değildir. işte bir eleştirmen sadece sanat tarihi içine kendisini sıkıştırıp kaldığı anda o kişi bir ELEŞTİRMEN OLMA Z ..o kişi sadece SANAT TARİHÇİSİ olur ki bu sanat eleştirmenliği filan değildir.... sanat eleştirmenliği işte bu yüzden bir eserin Kuramsal,kavramsal,teorik alanını da ortaya koyabilmek zorundadır...işte bu yüzden de FELSEFE ..MİTOLOJİ ..MÜZİK ..EDEBİYAT ..TEOLOJİ ...vs gibi Kuramsal ve kavramsal yapılanmanın daha köklü disiplinlerinden faydalanmak zorundadır .... Bir sanat eleştirmeni bir sanat eserini hem sanat tarihi içindeki konumu hem de felsefe ve diğer disiplinlerin kuramsallığı ve kavramsallığı

içinde analiz edebilmelidir.

Bu yetkinliğe sahip olabilmek için bir sanat eleştirmeninin çok ciddi bir kültürel birikime

Genco Gülan

ve bu birikimin kazandırdığı zekaya ihtiyacı vardır. bunlar olmaz ise sanat eleştirmenli-

sun yoksa o sizin kendi fikriniz olur ki sanat

ğine soyunmuş olan kişiler bir sanat eseri-

eleştirmeni sadece kendi fikrini beyan etmez

ni sadece kendi DUYUSAL VE KÜLTÜREL

..dediğimiz gibi bir sanat eseri üzerinde tüm

dünyalarının kısıtlılığı içinde de betimlemek-

tarihsel gelişimi okur ...önce size onu beyan

ten öteye geçemezler. Yani bir sanat eserini eder ..arkadan da KURAMSAL YAPIYI kuraeleştirmek demek onu hem tarihsel hem de

rak bu önünde olan sanat eserini bir çok fi-

plastik sanatların dili içinde hem de felsefe

lozof, edebiyatçı , müzisyen vs gibi kişilerin45


den eleştirisinin süzgecinden geçirmiş olur.

kapatıcı çalışmalar yapmaya itilmek tedirler

Böylece o sanat eserini sanki tüm sanat ta- . ..Bu ise sanat eleştirmeni yetişmek yerine rihi ve tüm dünya kültürü kendi önüne koy- çevirmenler ile idare etmek gibi bir olumsuzmuş ve onu analiz etmiş ...onların süzgeçle-

luğu getirmek tedir. Bu iş tümüyle devletin

rinden geçmiş olur..

işidir ...kültür bakanlığı bunu üstlenmeli ve

Eleştirmen işte burada bir laboratuar elema-

bu kitaplar çevrilmelidir....yoksa sanat eleş-

nı gibidir ...o eseri alır ve içindeki tüm bi-

tirmenliği bir tür çevirmenlik

leşenlerini tarihin ve plastik sanatların dili-

olmaya doğru evrilmek zorunda kalıyor. Bu

nin laboratuarı içinde analiz eder . Sonuçta ise işi basit bir akademisyenliğe doğru yöo eserin analizi yapılmış olur..Bu analizler

neltiyor . Oysaki sanat eleştirmenliği sıra-

ÖZNEL değildirler ...kişiye göre değişmez-

dan bir akademisyen gibi çalışamaz . Onu

ler ...ki işte bu OBJEKTİFLİĞİ sağlayan şey

belli sınırlarını içine hapsedemezsiniz ..eğer

HEM SANAT TARİHİ BİLGİSİNİ DERİNLİĞİ böyle yaparsanız ortaya sanat adına hiç bir ...HEM KÜLTÜREL BİRİKİMİN GETİRDİĞİ şey çıkmaz ülkemizde bilindiği gibi sanat KURAMSAL YAPIL AR ÜZERİNDEKİ POZİTİF

akademileri evlere şenlik bir durumdadır ve

ETKİSİ VE DİSİPLİNLER ARASI ÇALIŞMA-

oradan beslenemeyen hem sanatçı ve hem

NIN GETİRDİĞİ “SAĞL AMAL AR “ . disiplin-

de sanat severin açığı da sanat eleştirme-

ler arası yapacağımız bir analizde sağlama-

ninin omzundadır.... Yani Türkiye’de bir sa-

ları şeyin doğruluğunu kanıtlayabilmek için nat eleştirmeni bir yönden de işte o görevini bu check tmeleri disiplinler arası yapmalıyız

yapmayan akademisyenlerinde işini üstlen-

,aynı konuyu yada bir kavramı resimde nasıl

miştir. Yani eleştirmenin bu ülkedeki işi ger-

kullanılıyor ..aynı kavram felsefede nerede çek tende zordur hem görsel sanatlarda hem kullanılmış veya müzik te nerede kullanılmış

de müzik alanında eleştirmen olabilmek için

...vs gibi disiplinler arası bir şeyi checkede-

benim çok çok önemsediğim bir konu daha

bilirsek o şeyden emin hale gelmiş oluruz ....

vardır...bir kişi faal olarak resim veya müzik

bunun için önce ETİMOLOJİK ..daha sonra

ile uğraşmıyorsa o kişi asla sanat eleştirme-

EPİSTEMOLOJİK VE ONTOLOJİK analizle-

ni olamaz mesela müzik te bir keman kon-

ri disiplinler arasında yapabilmeliyiz. Böy-

çertosunu seslendiren kişiyi eleştireceksiniz

lece bir sanat eleştirmeni eleştirdiği sanat ama siz yaşamınızda elinize kemanı alma-

46

eserini adeta bir DEV L ABORATUVAR içi-

mışınız ...oysaki konçerto formuo kemanın

ne sokmuş olur . Bu laboratuvarda o eser

tüm teknik olanaklarını ortaya koymak için

tüm tarihin ve kültürün süzgecinden geçer

yazılmıştı ..siz keman çalmayı hiç bilmiyor-

ve ortaya sonuçlar çıkmış olur. işte bir sanat

sunuz ve şimdi nasıl bir kemancının teknik

eleştirmeni bu yetkinliğe sahip olamazsa bu

ve yorumsal olarak iyi veya kötü olduğunu

durumda analiz ortaya çıkmaz...

bilebilirsiniz ki .... bu konu o kadar önemlidir

Bu analizlerin yapılabilmesi için bir başka

ki -mesela ben gitar müziğini inanılmaz bi-

önemli konu ise dünyada yazılmış olan SA-

lirim, pianoyu da bilirim ama bir fagot eseri

NATIN KURAMSAL yanını ortaya koyan bin-

ve onun yorumcusunu bu bilgilerim ile eleş-

lerce kitabın türkçeye çevrilmesidir. Bu konu

tirmeye kalkarsam komik olur-büyük yan-

aslında sanat eleştirmeninin konusu değildir

lışlık yapmış olurum Resimde de konu aynı

ama ...Ne yazık ki Türkiye’deki bu boşluk yü-

paralellik tedir, resim veya heykel ile yaşa-

zünden Türkiye’de sanat eleştirmeni bu açığı

mında faal olarak uğraşmamış hatta biraz-


da yetkin hale gelmemiş bir kişi nasıl resim

Eğer ki sadece GÖRMEKLE , SADECE BAK-

eleştirisi yapabilir bunu hiç anlamam . Bu MAKL A SANAT ELEŞTİRMENİ OLUNSAYDI mümkün değildir daha doğrusu .. işte böyle

..LOUVRE MÜZESİNİN BEKÇİLERİ DÜN-

bir kişi ...belki o resmi sanat tarihinin dilim-

YANIN EN BÜYÜK SANAT ELEŞTİRMENİ

leri içersindeki yerini gösterebilir .... bu da

OLURL ARDI ..ADAML AR 24 SA AT O ŞAHA-

çok önemli bir şey tabi ki ve olmazsa olmaz

SERLERİ GÖRÜYORL AR .....

bir şeydir bu ...ama resim yapmadan resim

bu arada tabiki işin başka bir tarafını da söy-

eleştirmenliğine soyunmak demek MUTFA-

leyelim ..içi boş ..yani sanat tarihi ..felsefe

ĞA hiç girmeden gurmeliğe soyunmak anla-

...kuram ..vs den habersiz bir SANAT FA ALİ-

mına gelir ki bu mümkün değildir

YETİNİN hiçbir önemi yok tur ...işte türkiye-

Dünyada ve Türkiyede’de bir çok kişi resim

deki ressamları görüyorsunuz.hepsi faaliyet

sanatı ile faal olarak uğraşmadan bir nok ta-

içersinde ..hepsi malzeme ile içli dışlı ..hepsi

ya kadar son derece olumlu ve cidden zeka

işin paratiğini biliyorlar ama hemen hemen

kokan çalışmalar yapmışlardır..bir çoğu bü-

hepsi evlere şenlik durumdalar yani sadece

yük çabalar ile çeviriler, düzenlemeler, ka-

faaliyetle hiç bir şey olmaz .Bu işin bir başka

taloglar vs yaparak eletirmenliğe çok ciddi

tarafı ama ben bir sanat eleştirmeninin plas-

katkılarda bulunmuşlardır..ama işte sözünü

tik sanatların TEMELİ OL AN RESİM alanın-

ettiğim boşluk hala devam etmek tedir....hani

da bir sürede olsa faaliyetini önemsiyorum...

eskiden bir antrenör vardı şimdi adını

dediğimz gibi çok çok az sayıda eleştirmen

hatırlayamadım . Adam hayatında bir tek gün faal olarak resim yapmamasına karşın ciddi bile basket oynamamış bir kişiydi ama adam olarak bu işi bilmelerini bir kenara koyuyoöylesine meraklıymışki faal olarak oynama-

rum ...bu çok ender görülen birdurumdur ....

dığı halde o sporun tüm alt yapısını , tüm onun dışında eleştirmenin işin mutfağına az teknik özelliklerini kavrayabilmiş , bu türki-

da olsa girmesi ve işin faaliyetini bilmesi ge-

şiler çok ender çıkıyor elbette sanat tarihi

rekir sanat eleştirmenliği işte böylesine zor

içinde de böyle kişileri biliyoruz ..faal olarak

ve emek isteyen bir konu türkiyede bu konu

resim ileuğraşmadığı halde sanat eleştirme-

çok göz ardı edilmiş ....bir kaç kişi bu işe

ni olan bizi şaşırtan çok az sayıda kişi el-

soyunmuş ..onlar hiç bir yerden yardım al-

bette var ama bu çok az olan bir şey ve ben

madan ölesiye bir uğraş vermek te ..çeviriler

genel olarak bir sanat eleştirmeninin eleştiri ve yorumlar ile Türkiye’ye bir şeyler kazanyaptığı sanat dalı ile az da olsa bile FA AL

dırmak istemek tedirler ....Onun dışında ne

olarak bir dönemler uğraşmasını çok önem-

yazıkki sanatçılarımızın tamamına yakınının

serim ....

sanat eleşrisi ..sanat kuramı ..sanatın teorik

Bu FA ALİYET bir sanat eleştirmenine çok yan kavramsal yanı ..diye bir dertleri yok tur önemli kazanımlar getirecek tir ben kendi fik-

...böylece Türk sanatı dünya ölçeğinde ba-

rim olarak bir sanat eleştirmeninin eğerki bir

yağı gerilerde dolaşmak tadır....

dönemler veya hala FA AL olarak ta sanatın

Sanat eleştirmenliği sanat dünyasının temel

içinde olmasını birinci sıradaki önem atfe-

direklerinden belki de en

den bir şey olduğunu ısrarla söylerim ....

başında gelmek tedir ....Bir ülke sanatını ge-

Picasso -demekki o devirde de ortalıklarda

liştirmek istiyorsa , o ülkeni çok

bu işten anlamayan bir çok uyduruk eleştir-

ciddi sanat eleştirmenlerine ve sanat tarih-

men varmışki .-şöyle der .

çilerine ihtiyacı vardır. 47


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.