Etbir Kırmızı Dergi Sayı 36

Page 1

ETBİR

Kırmızı Et Sanayicileri ve Üreticileri Birliği Sektör Yayını 2016 / 1

DOSYA Kırmızı Ette Tavan Fiyat Açılımı!

• Kırmızı Et Fiyatlarında Artışın Kök Sebepleri Ve Çözümler • Et Meselesine Bilimsel Yaklaşım: Kullanma Melezlemesi • Kırmızı Ette Tavan Fiyat Çıkmazı • Kırsal Kalkınma Destekleri Kapsamında Genç Çiftçi Projeleri Desteklenecek


2


Türkiye’nin ilk ve tek FRC belgesine sahip Frigorifik Dondurulmuş Et Tır Kutusu yine ECOFRİGO’dan...

3


BU SAYIDA NELER VAR? ETBİR - Kırmızı Et Sanayicileri ve Üreticileri Birliği Derneği Kırmızı Et Sektör Yayını Sayı: 36 - Nisan 2016 Para ile satılmaz.

İmtiyaz Sahibi Kırmızı Et Sanayicileri ve Üreticileri Birliği Derneği adına Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa BILIKÇI

Yayın Koordinatörü

DOSYA

Dr. Ayla TORUN

Kırmızı Ette Tavan Fiyat Açılımı!

Yönetim Yeri Barbaros Mah. Akzambak Sk. Uphill Towers B Blok K: 10 No: 57 Ataşehir İSTANBUL Tel: 0216 478 62 79 Fax: 0216 478 62 76 e-mail: etbir@etbir.org www.etbir.org

Yayına Hazırlayan Fevzi Kemal TORUN

Editör Kevser DEVECİOĞLU

Yapım Afiş İletişim I DBYR Tel: 0535. 711 41 37 @: afis@afisiletisim.net www.afisiletisim.net

Sorumlu Yazi İşleri Müdürü Ergün GÖÇER

06 08 10

Reklam Rezervasyon

BAŞKANDAN ETBİR’DEN HABERLER • UKON Genel Kurulu yapıldı SEKTÖRDEN HABERLER • Gıdada tağşişte ısrar edenlere “kapatma cezası” geliyor • Aroma verici maddelerin kullanımı sınırlandırıldı • Maliye, çiftçiye hazine arazisi satacak

14

DÜNYADAN • UNDP 50 Yaşında: Dünya, 2030’da yoksulluğu sona erdirmek için şimdi adım atmak zorunda • Avrupa Parlamentosu hayvan hastalıklarına önlem alıyor • FAO, “Zoonoz Hastalıklar”la Savaşıyor!

17

HABER • Genç çiftçiye 30 bin lira hibe verilecek

Yayın Kurulu Prof. Dr. Mustafa TAYAR Vet. Dr. Ahmet YÜCESAN Vet. Dr. Can DEMİR Mustafa ALBAYRAK Prof. Dr. Ümit GÜRBÜZ Tel: (216) 478 62 79-324 62 64 e-mail:etbir@etbir.org

56

Baskı Armoni Nuans Görsel Sanatlar, İletişim Hiz. San. ve Tic. A.Ş. Tel: (216) 540 36 11 pbx

ETBİR Kırmızı Dergi’de yayınlanan yazı ve fotoğraflar yazılı izin alınmadan kullanılamaz, alıntı yapılamaz.

4

ETBİR I KIRMIZI

18

ÜLKE RAPORU Kalbi turizmle başkent Prag’da atan, AB’nin gelişme potansiyeli en yüksek ülkesi; “ÇEK CUMHURİYETİ”


18 24 26

30 34 36

DOSYA •

GÖRÜŞ •

42

Kırmızı Ette Tavan Fiyat Çıkmazı

İSTATİSLİ,KLER • Kırmızı et üretimi 2015 yılını artışla bitirdi •

Türkiye kırmızı et üretiminde Avrupa’da 4.’cü…

2015 yılında büyükbaş sayısı azaldı, küçükbaş hayvan sayısı arttı

AR-GE •

Et Meselesine Bilimsel Yaklaşım: Kullanma Melezlemesi

44

TEKNOLOJİ • Hijyen Paspaslar, Ayak Havuzları, Hijyen Turnikeleri Ne Kadar Hijyen? •

Kırmızı et fiyatlarında sürekli artışın kök sebepleri ve çözümler

DESTEKLEME • DAP, GAP, DOKAP ve KOP 2016 Destek Başvuruları Başladı Tarımsal üretime destek, 2016’da da devam ediyor…

KÜÇÜKBAŞ •

Koyun ve keçiler kırkım esnasında bağlanmayacak

YÖNETMELİK •

Küçük kapasiteli kesimhanelere “Hijyenik” kurallar geldi

Teknoloji şaşırtmaya devam ediyor…

50

KONUK YAZAR

52

YARIŞMA

54

BESLENME

UZMAN GÖZÜYLE

41

Kırmızı Ette Tavan Fiyat Açılımı!

İnsanlı Üretimde (Robotlaşma ve) Tam Otomasyon 2… 7. Tarım ve İnsan Fotoğraf Yarışması Sonuçlandı

Bahar yorgunluğunu dengeli beslenme ile yenin

58

ÜLKE RAPORU • Kalbi turizmle başkent Prag’da atan, AB’nin gelişme potansiyeli en yüksek ülkesi; “ÇEK CUMHURİYETİ”

62

SAĞLIK

64

Baharınız Kışa Dönmesin!

OTOMOTİV •

Dördüncü nesil KIA Sportage yola çıktı


BAŞKANDAN

Değerli üyelerimiz ve sektör mensuplarımız,

G

eçtiğimiz yılı, Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’nün açıklamalarıyla oldukça hareketli bir gündemle bitiren kırmızı et sektörü, 2016 yılına da yine hareketlilikle başladı. Bu kez kırmızı et sektörünü gündeme taşıyan, hatta uzun süre gündemin ilk sıralarında olmasına neden olan, kırmızı et tavan fiyatları oldu. Türkiye’de kırmızı etin dünya ortalamasından yüzde 80 daha pahalı olduğunun açıklanmasının ardından Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, 9 Şubat 2016’da konuyla ilgili basın mensuplarına kırmızı et fiyatlarında tavan fiyat uygulamasına gidileceğini duyurdu. Bakan Çelik, kıyma kilogram tavan fiyatının 32 TL, kuşbaşı etin kilogramının tavan fiyatının ise 34 TL olduğunu ifade etti. Hala devam eden tartışmada kimileri bu fiyatlarla vatandaşın artık ucuz et yiyebileceğini savunurken, kimileri ise bu fiyatların maliyeti kurtarmadığını açıkladı ve çözümün başka yerde aranması gerektiğini savundu. Tüm şehirlerde kırmızı et birbirinden farklı fiyatlarda satılmaya devam ediyor. Bu fiyatlara uyulmazsa ithalatının önünü açacağını söyleyen Sayın Bakan son olarak Et ve Süt Kurumu’nun (ESK) yurtdışından canlı besi hayvanı getirebilmesi için hazırlıklara başladı. Durum aynı hararetiyle devam ediyor. Et fiyatlarında uzun süre net bir sonuca varılacağa benzemiyor. ETBİR olarak biz de bu konuda fikirlerimizi ve çözüm önerilerimizi kamuoyuna sunduk. Et fiyatlarının tek başına ele alınıp düzenlemeye gidilmesi yerine bu fiyatların oluşmasına yol açan nedenlerin araştırılması ve kırmızı et sektöründe yaşanan sıkıntılar için çözümlenmesi gerektiğini savunuyoruz. Sıklıkla dile getirilen ithalatın, sorunların çözümünde başvurulacak ilk adım olmadığı görüşündeyiz. Burada kısaca bahsettiğim kırmızı et tavan fiyatları tartışmasının ayrıntılarına, dergimizde geniş yer ayırdık. Ayrıca bu konuda uzmanlarımızın görüşlerine de yer verdik. 2016 yılının ilk “KIRMIZI“ dergisi için bu tartışmaların dışında ilginizi çekecek hayvancılık ve tarım sektörünü yakından ilgilendiren pek çok haber hazırladık. Uzman değerlendirmeleri, beslenme, teknoloji ve iş dünyası yazılarımla dergiyi renklendirdik, sizler için keyifle okuyacağınız bir dergi hazırladık. Dergimizde yer vermekten mutluluk duyduğumuz haberlerden biri Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2015 yılı toplam et üretimi rakamları oldu. Rapora göre toplam kırmızı et üretiminde Türkiye 2015 yılında, Avrupa Birliği ülkelerinden Fransa, İngiltere ve Almanya’dan sonra dördüncü sırada yer aldı. Bu rakamlar, bugünlerde kırmızı et sektöründe yaşanan tartışmaların ardından üreticileri oldukça memnun etti. Gıdada taklit ve tağşiş yapanlara ve bu konuda ısrar edenlere bakanlık kapatma cezası getirmeye hazırlanıyor. Bir başka düzenleme de küçük kesimhanelerin için genel ve özel hijyen kurallarına ilişkin yapıldı. Bir düzenleme de hepinizi yakında ilgilendiren Türk Gıda Kodeksi Et ve Et Ürünleri Tebliği’nde yapılan değişiklik oldu. Değişikliğe göre; sucuk, pastırma, kavurma, jambon, köfte, kanatlı köfte, döner, kanatlı döner ve emülsifiye et ürünlerine sakatat katılamayacak. Kırmızı et sektöründe dinamik günler yaşanırken ülkemiz tarihinin en zorlu dönemlerinden birini yaşıyor. Ülkemizde yakın zamanda daha güzel gelişmeler yaşanacağı ümidiyle daha iyi günlerde buluşmayı diliyorum. Hepinize verimli, kazançlı, sağlıklı günler geçirmenizi dilerim. Saygılarımla, Mustafa BILIKÇI ETBİR Yönetim Kurulu Başkanı

6

ETBİR I KIRMIZI


7


SEKTÖRDEN HABERLER

Gıdada tağşişte ısrar edenlere “Kapatma cezası” geliyor Gıdada taklit ve tağşiş yaptığı defalarca tespit edilen ve para cezası uygulanan firmalara, mevzuatı çiğneme konusundaki ısrarlarından vazgeçirecek “kapatma cezası” Meclis onayından sonra uygulanmaya başlanacak.

G

ıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın, gıda güvenliğinin sağlanması, gıdalarda taklit ve tağşişin önlenmesi, insan sağlığının korunması, tüketicilerin doğru kaynaklardan doğru bir şekilde bilgilendirilmesi için gerçekleştirdiği düzenli olarak denetimler sonucunda, mevzuata uymadığı belirlenen firmalara para cezası uyguluyor. Bu firmaları kamuoyuna ifşa eden bakanlık, söz konusu şirketler hakkında savcılığa da suç duyurusunda bulunuyor. Ancak denetimler sonucu taklit veya tağşiş yaptığı tespit edilerek kamuoyuna duyurulan bazı firmaların, uygulanan yaptırımlara rağmen bu faaliyetlerinden vazgeçmediği görülüyor. Bakanlık, tüm bu yaptırımlara rağmen aynı davranışı sergilemekte ısrar eden firmalara faaliyetlerini sonlandırma cezası getirmeye hazırlanıyor.

Bakan Çelik: “18 kez taklit tağşiş, inanılır gibi değil”

Sosyal devlet anlayışıyla Sağlıklı ve güvenilir gıda üretmenin sadece kanuni değil aynı zamanda vicdani bir sorumluluk olduğunu ifade eden Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, “İnsan sağlığı ve hayatı söz konusuysa gerisi teferruattır. Bu konuda taviz vermeyeceğiz” şeklinde konuştu. Bakanlığın gıda güvenliğini sağlamak, insan sağlığını korumak gibi son derece hassas görevleri olduğunu

8

ETBİR I KIRMIZI

dile getiren Çelik, bu görevleri yerine getirmek için yaptıkları denetimlerde taklit, tağşiş ve ürüne ilaç etken madde karıştırmak suretiyle insan sağlığını tehlikeye sokan firmalara dönük çeşitli yaptırımları bulunduğunu anlattı. Para cezası, ürünlere el koyma, kamuoyuna yanlış uygulamaları teşhir etme ve savcılığa suç duyurusunda bulunma gibi görevleri yerine getirme gayreti içerisinde olduklarına dikkati çeken Çelik, “Mevzuatı çiğneme konusunda ısrarla bu yanlışta devam eden bazı işletmeler var. Bu çerçevede müeyyideleri bir kez daha gözden geçirmek gerektiği kanaatindeyiz ve kesinlikle gıda güvenliği ve insan sağlığı açısından en ufak bir tavizin verilmeyeceğini herkesin bilmesini istiyorum” dedi. İdari para cezalarının kademelendirilerek artırılmasını gündemlerinde aldıkları belirten Çelik, şöyle konuştu: “18 kez aynı yanlış uygulamada ısrar eden firmalar var. İnanılır gibi değil. 18 kez taklit tağşiş yapan, insan sağlığı ile direkt ilgili gıda güvenliğini ortadan kaldıran uygulamalara devam eden, ısrar eden firmalar var. Onun için gerekirse bunların faaliyetlerini sonlandırma ile ilgili önümüzdeki dönemde çalışmalarımızı gerçekleştireceğiz. Kısa süre içerisinde inanıyorum ki tekraren bu yanlışların içerisinde olan firmaları görmeyeceğiz. Çünkü 15 bin lira para cezası demek ki yeterli olmuyor. İkinci tağşiş

olayında bunu belki 30-50 bin liraya doğru çıkarma durumu söz konusu olacak. Gerekirse de işletmenin faaliyetlerine tümden son verme şeklindeki gerekli düzenlemeyi kısa süre içerisinde gerçekleştireceğiz.” Çelik, bu konuyu çok geciktirmeyi düşünmediklerini, Meclis’e sunacakları bazı yasal düzenlemeler olduğunu, kısa süre içerisinde bu düzenlemeyi de gerçekleştirmiş olacaklarını söyledi.

2015’te 58 milyon lira idari para cezası kesildi

Denetimlerin de yoğun bir şekilde devam ettiğine dikkati çeken Çelik, 2015 yılında toplam 58 milyon lira idari para cezası yazıldığını ve 77 kuruluş hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunulduğunu belirtti. Konuya karşı vatandaşların duyarlı olduğunu ifade eden Çelik, bu ürünleri üretenlerle topyekûn bir mücadele gerektiğine dikkat çekti. Çelik, vatandaşlara da çağrıda bulunarak, “Gıda güvenliğini tehlikeye atan bir durum tespit ederse hiç çekinmeden Bakanlığımıza bildirmelerini istirham ediyoruz” dedi.


Avrupa eti. Sıkı standartlar. Yüksek kalite.

Uzun süre haşlanmış mercimek kremalı dana dil, 62 derecede yapılmış yumurta ve aromatik et suyu Malzemeler: dana dil, kırmızı mercimek, soğan, sarımsak, salça, sebze suyu, yumurta, tereyağı, tuz ve biber, kimyon, acı biber, taze baharatlar Hazırlık: Yıkanmış dili yaklaşık 6 saat boyunca sebze suyunda çok yavaş pişiriniz. Ardından derisini çıkarın ve 1 cm kalınlığında dilimlere doğrayınız. Pişmiş mercimeği, ince doğramış soğan, sarımsak ve salçayla kavurunuz. Tuz, karabiber, kırmızı biber ve kimyon ilave ediniz, daha sonra krem haline gelene kadar mikserle karıştırınız. Yumurtayı 62 derecede pişiriniz. Pişirdikten sonra soğutun ve soyun. Bulyonu yarı yarıya azaltıyoruz ve taze baharatlarla tatlandırınız. Dili mercimek kremine koyup yumurta ekleyiniz ve aromatik bulyonu dökünüz.

Avrupa dana etinin tadına daha bugün bakın Gıda ürünlerinin mevcudiyeti ve geniş yelpazesi, çağdaş sistemin, serbest ticaretin ve piyasaların küreselleşmesinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu koşullar altında; güvenli, besin değeri yüksek, mükemmel tat nitelikleri ile karakterize edilen et seçimi, tüketiciler ve satıcılar için gerçek bir meydan okumadır. Bu yüzden, öncelikle bu beklentileri karşılamak amacıyla, Türkiye’de 2015 yılında Avrupa dana etine adanan tanıtım ve bilgilendirme kampanyasına başlamıştık.

siyatiftir. “Tarladan sofraya” uyguladığımız güvenlik politikası; hayvan cinsi seçiminden başlayıp, sürekli veteriner denetimi ve hayvan refahı ilkelerine dayanan gerekli norm ve standartların kapsamlı bir stratejisidir. Güvenlik prosedürleri, menşei, tanımlama sistemi, doğru besleme, kesim, paketleme ve nakliye gibi gıda zincirinin birçok unsurunu kapsamaktadır. Kalitenin garantisi, tüm üretim zincirinin düzenli kontrolü ve tam şeffaflığıdır. Ayrıca, her tesiste hijyen ve güvenlik alanlarında uluslararası kalite sistemlerini uygulama zorunluluğu vardır.

“Avrupa’nın tadına bak” programı, AB Topluluğu içinde üretilen dana etinin önemli özelliklerinin duyurulmasına odaklanan üç yıllık bir ini-

Bu ilkelere dayanarak, AB pazarının sunduğu yüksek kaliteye sahip dana eti, hem uluslararası hem de yerel yemeklerde ideal olup ve her

KAMPANYA AVRUPA BIRLIĞI VE POLONYA CUMHURIYETI DESTEĞI ILE FINANSE EDILMIŞTIR

damak tadı için bir ziyafettir. Tüketici, Avrupa dana etini satın alarak, etin sululuğu ve tazeliğinin yanı sıra, yoğun kırmızı rengi sayesinde yoğun ve kendine özgü bir tat çıkaracağından emin olabilir. Sadece “Avrupa’nın tadına bak”! Kampanya hakkında daha fazla bilgi edinmek için şu adresi ziyaret ediniz: www.avrupanintadinabak.eu

AYRICA DANA ETI TANITIM FONU DESTEĞI ILE DE FINANSE EDILMIŞTIR

ETBİR I KIRMIZI

9


SEKTÖRDEN HABERLER

Aroma verici maddelerin kullanımı Sınırlandırıldı Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, bazı et ürünleri, puding ile alkollü ve alkolsüz içeceklerde aroma verici olarak kullanılan “p-Mentha-1,8-dien-7al” maddesinin ithalatını ve gıdalarda kullanımını yasakladı.

G

ıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı aroma verici maddelerin kullanımına sınırlama getirdi. Bakanlık tarafından hazırlanan Türk Gıda Kodeksi Aroma Vericiler ve Aroma Verme Özelliği Taşıyan Gıda Bileşenleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, 11 Şubat 2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. İlgili yönetmelikte yapılan değişikliğe göre, bazı et ürünleri, puding ile alkollü ve alkolsüz içeceklerde aroma verici olarak kullanılan ancak Avrupa

10 ETBİR I KIRMIZI

Gıda Güvenliği Otoritesi’nin (EFSA) hayvanlarda yapılan deneylerde, DNA’ya zarar verdiği tespit edilen “p-Mentha-1,8-dien-7-al” maddesi artık gıdalarda kullanılamayacak. Yeni yönetmeliğe göre, aroma verici p-Mentha-1,8-dien-7-al maddesi, yönetmelik hükmünün yürürlüğe girdiği tarihten itibaren piyasaya arz edilmeyecek, gıdaların üretiminde kullanılmayacak. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce piyasaya arz edilmiş olan ve p-Mentha-1,8-dien-7-al adlı aroma verici maddeyi içeren gıdalar ise raf ömrü boyunca

piyasada bulunabilecek. Bu maddenin ithalatının yanı sıra, söz konusu maddeyi içeren herhangi bir gıdanın ithalatına da izin verilmeyecek. Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi EFSA tarafından yapılan belirlemelere göre, hayvanlarda yapılan deneylerde, bazı puding, et ürünleri, alkollü ve alkolsüz içkilerde aroma verici olarak kullanılan söz konusu p-Mentha-1,8-dien-7-al maddesinin genlere toksik etkide bulunduğu, DNA’ya zarar verdiği tespit edildi.


ETBİR I KIRMIZI 11


SEKTÖRDEN HABERLER

Maliye, çiftçiye hazine arazisi satacak Belediye mücavir alan sınırları dışında ve denizden 5 kilometre içerideki Maliye Hazinesi’ne ait tarım arazileri, buraları ekip biçen köylüye rayiç bedelinden verilecek.

M

aliye Bakanı Naci Ağbal, geçimini topraktan sağlayan vatandaşların uzun süredir beklediği Hazine’ye ait tarım arazilerinin satışı konusundaki çalışmalarda son aşamaya gelindiğini belirterek, “Söz konusu araziler için başvuran 255 bin kişiye satışlar, Nisan ayında başlayacak” dedi. Çiftçi, kullanma bedeli olan ecrimisil ödemekten kurtulacak ve ödedikleri 5 yıllık ecrimisil bedelini, satış bedelinden mahsup edebilecekler. 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkartılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun, 2012 yılında yürürlüğe girmiş ve bu kanunla Hazineye ait tarım arazilerinin satışı konusu da düzenlenmişti. Kanun çerçevesinde; Hazine’ye ait tarım arazileri hissedarlarına, kiracılarına ve kullanıcılarına ihaleye çıkmadan,

12 ETBİR I KIRMIZI

doğrudan satılmaya başlanmıştı. Bu arazileri satın almak için bugüne kadar toplam 255 bin 367 kişi tarafından satın alma talebinde bulunulmuş ve başvuru süresi 27 Nisan 2015 tarihinde sona ermişti.

150 bin kişiye ikinci fırsat Sosyal devlet anlayışıyla söz konusu arazileri, ederinin yarısından bile az bir bedelle satışa sunduklarını aktaran Naci Ağbal, buna karşılık kimi nasıl bir yol izleyeceğini bilmediğinden kimisi de böyle bir düzenlemenin varlığından geç haberdar olduğundan, başvurusunu süresi içinde yapamayanların bulunduğunu ifade etti. Maliye Bakanı Naci Ağbal, “Vatandaşımız, 10 bin lira değerindeki bir araziyi taksitle almak isterse, 5 bin liraya, peşin almak isterse de 4 bin liraya sahip olabilecek” diye konuştu.

Farklı sebeplerle başvuru süresini kaçıran tahminen 150 bin kişiye ikinci bir hak vermeyi planladıklarını belirten Ağbal, “Önümüzdeki günlerde Bakanlar Kuruluna getireceğimiz yasa tasarısıyla vatandaşlarımızın başvuru için 1 yıl daha ek süresi olacak” ifadesini kullandı. Söz konusu ek sürenin, tasarının yasalaşmasıyla başlayacağını dile getiren Ağbal, mağduriyetleri önlemek için, 27 Nisan 2015 tarihinden bu yana yapılan başvuruları da kabul edeceklerini bildirdi.

Rayiç bedeli hazır Anılan arazilere yönelik kıymet takdirlerinin belirlenmesi ve taşınmazların satışına engel bir hususun bulunup bulunmadığına yönelik, diğer kurumlarla yazışmaların devam ettiğini anlatan Ağbal, başvuru yapılan taşınmazların çoğunluğunun rayiç bedellerinin belirlendiğini kaydetti. Bakan Ağbal, rayiç bedellerinin kontrol ve test çalışmalarının bitmesinin ardından satışların başlayacağını söyledi. İlgili arazileri satın almaya hakkı bulunan vatandaşları, ikinci şanstan yararlanmaya davet eden Ağbal, “Vatandaşlarımızın fiilen kendilerinin kullandığı belediye mücavir alan sınırları dışında ve denizden 5 kilometre içeride rant kapısı olmayan, tarım arazisi olan bu taşınmazları hukuken edinmeleri sağlanarak, mülkiyet ve yönetim sorunları giderilecek” değerlendirmesinde bulundu..


www.aydoset.com Merkez : Namık Kemal Mah. Tonguçbaba Kiler Cad. No: 94 Esenyurt İstanbul Tel : (0212) 582 77 10 Pbx Faks : (0212) 415 47 57 Şube

: Üç Göz Cad. Pir Ömer Mah. Nakışcı Sok Tuvana İş Hanı No: 2/10 Ereğli/ Konya Tel : (0332) 713 43 35 Faks : (0332) 710 27 21 Kombina : (0332) 731 94 61

13


DÜNYADAN

UNDP 50 Yaşında: Dünya, 2030’da yoksulluğu sona erdirmek için Şimdi adım atmak zorunda! 50. kuruluş yılını kutlayan Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı UNDP, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, önümüzdeki 15 yıl içinde yoksulluğu bitirme, eşitsizliği azaltma, dünyada barış ve adaleti yayma gibi taahhütleri içeren 17 iddialı madde olarak belirledi.

B

irleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) 50. Kuruluş yıldönümü nedeniyle düzenlenen Bakanlar Toplantısı öncesinde bir açıklama yayımlayan UNDP Başkanı Helen Clark, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne (SKH) ulaşılmasının ancak hükümetler, çok taraflı örgütler ve özel sektörün oluşturduğu geniş bir ortaklıkla mümkün olabileceğini belirtti. Bu yılın başında yürürlüğe giren ve dünyanın kalkınma gündemini belirleyen Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, önümüzdeki 15 yıl içinde yoksulluğu bitirme, eşitsizliği azaltma, dünyada barış ve adaleti yayma gibi taahhütleri içeren 17 iddialı hedeften oluşuyor. UNDP Başkanı Helen Clark, açıklamasında, “Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne ulaşmada, hükümetlerin önderliğinde sivil toplum, özel sektör, yardım kuruluşları ve çok taraflı kuruluşların işbirliği hayati önem taşıyor. Birlikte

14 ETBİR I KIRMIZI

çalışarak, yoksulluk ve eşitsizliğin olmadığı bir dünya hedefine ulaşabiliriz.” dedi. Clark, “Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri rehberliğinde, ekonomiler ve toplumların daha kapsayıcı olduğu bir dünya inşa edilebilir. Dünyamız iklim değişikliğinin daha kötü etkilerinden ve çevresel bozulmanın diğer biçimlerinden korunabilir.’’ diye de ekledi. Clark ayrıca, geçtiğimiz 50 yıl boyunca küresel kalkınmada öncü bir rol üstlenen UNDP’nin, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne ulaşılmasında da kritik bir rol üstlenebileceğine dikkat çekti. UNDP geçtiğimiz yarım yüzyılda, farklı kurumların oluşturulmasına, dayanıklılığın artırılmasına ve ülkelerin önemli reformlar gerçekleştirmelerine destek oldu. Örgüt ayrıca, BM kuruluşlarının kalkınmaya katkı görevinin koordinasyon liderliğini üstlenmeye devam ediyor. Clark, “Çalışmalarımız, şu ana kadar pek çok ülkenin

önemli kalkınma kazanımlarına sahip olmasına katkıda bulundu. 50. yıldönümümüzü kutlarken de, UNDP olarak bu görevimizi sürdürme taahhüdümüzü yineliyoruz.’’ diye konuştu. UNDP’nin 50. kuruluş yıldönümü nedeniyle, tüm dünyadan 80’den fazla bakan, küresel kalkınmanın geleceğini ele almak üzere geçtiğimiz ay BM Genel Kurulu’nda buluştu. Üst düzey toplantıda bakanlar, kalkınmanın finansmanı, yoksulluğun sona erdirilmesi, eşitsizliklerin azaltılması, iklim değişikliğine karşı atılması gereken adımlar ve barışın inşası gibi iddialı küresel taahhütlerin, somut eylem ve sonuçlara nasıl dönüştürülebileceği konularını ele aldılar. Bakanlar, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ni gerçeğe dönüştürmek ve daha müreffeh, adil ve kapsayıcı bir gelecek inşa etme konularındaki vizyonlarını paylaştılar.


Avrupa Parlamentosu Hayvan hastalıklarına önlem alıyor Avrupa Parlamentosu Tarımsal ve Kırsal Gelişim Komitesi, kuş gribi ve domuz gribi gibi hayvan hastalıklarının yayılmasını ve ortaya çıkmasını engellemek için alınacak önlemleri içeren teklifi kabul etti.

A

B Parlamento üyeleri ve AB Bakanlar Konseyi tarafından Haziran 2015’te kabul edilen yeni AB Mevzuatı, 2016 Mart ayında Tarımsal ve Kırsal Gelişim Komitesi’nin onayını aldı. Taslak, AB Yasası’nın hayvanlar arasındaki ve insanlara bulaşma ihtimali bulunan bulaşıcı hastalıkların önlenmesine ve konu ile ilgili teknolojik gelişmelerin hızına ayak uydurulmasına odaklanılacağının altını çiziyor. Parlamento’nun konu hakkındaki oylamasını koordine eden İsveçli parlamento üyesi Jasenko Selimovic, mevzuatın kabul edilmesini büyük bir zafer olarak tanımladı. Yeni mevzuatın hayvan sağlığı ve bakımını birleştirerek insan sağlığı ile bağladığını belirten Selimovic, antibiyotiklerin sorumlu kullanımı ile birlikte bu bağın antimikrobiyal direnç ile savaşta yardımcı olacağını söyledi. Selimovic ayrıca mevzuatın üreticilerin ve otoritelerin bulaşıcı hayvan hastalıklarının önlenmesi ve durdurulmasına odaklanabilmelerini sağlayacağını ifade etti.

Hayvanlarla ilgilenen herkes, hastalıkların önlenmesinden sorumlu Yeni mevzuatta yer alan düzenlemeler hastalıkları önlemeyi en ön plana çıkarıyor. Mevzuat şartlarına göre bütün çiftçiler, büyükbaş hayvan sahipleri ve tacirler iyi hayvan bakımı kurallarına uymak ve veterinerlik ilaçlarını sorumlu bir şekilde kullanmak zorundalar. Parlamento bu noktada AB Komisyonu’ndan üye devletlerde antibiyotik kullanımının izlenmesi ve düzenlik olarak verilerin karşılaştırılmasını isteyeceğini açıkladı. Bunlara ek olarak yeni mevzuat Avrupa Komisyonu’nun ortaya çıkan hastalıklarla mücadele etmek için acil önlemler almasına da izin verecek. Parlamento

görüşmeleri sırasında üye devletler devamlı olarak güncellenen bir Avrupa Birliği Hayvan Hastalıkları Listesi tutulmasını talep ettiler. Bu liste Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) danışmanlığında düzenlenecek. Ayrıca çiftçiler, tacirler, veterinerler ve hatta evcil hayvan sahipleri bu mevzuat ile hayvanlarının sağlığını korumak ve hastalıkları önlemekten sorumlu olacaklar. Örneğin bir veteriner hayvan bakımı ve sağlığı ile insan sağlığı arasındaki ilişki hakkında hayvan sahiplerini uyararak, ilaç dirençleri hakkında kanunen bilgilendirmekten sorumlu tutulacak. Komisyon buna ek olarak, AB üye devletlerin kedi, köpek gibi evcil hayvanlar için ulusal veri tabanı oluşturmalarını talep etme yetkisine de sahip olacak.

ETBİR I KIRMIZI 15


DÜNYADAN

FAO, Zoonoz hastalıklarla savaşıyor!

FAO, Gelecekte gıda güvenliğini tehdit eden Ebola ve Ortadoğu Solunum Yetmezliği Sendromu (MERS-COV) gibi bulaşıcı hayvan hastalıklarının yayılmasını önlemek için tüm ülkeleri hastalıkla mücadeleye çağırıyor.

A

merikan Uluslararası Kalkınma Ajansı’yla (USAID) birlikte bu ay Roma’daki Ebola ve MERS hastalıkları teknik toplantısına, dünya genelinden katılan araştırmacılara ve hükümet yetkililerine ev sahipliği yapan, toplantının finansman ortağı ve sponsoru Birleşmiş Milletler’in Gıda ve Tarım Örgütü FAO’ya göre; gelecekte bu tür salgınları daha

iyi değerlendirmek ve yönetmek için hükümet yetkililerinin bulaşıcı hastalıkların dinamiği ve bu iki salgının yayılma şeklini belirleyen bir araştırma programı geliştirmesi ve işbirliği içinde güçlü gözetim ve teşhis ağları oluşturması gerekiyor. Ebola ve Ortadoğu Solunum Yetmezliği Sendromu (MERS-COV) gibi bulaşıcı hayvan hastalıklarının hala en büyük sorunlardan biri olduğunu söyleyen FAO hayvan sağlığı yetkilisi Juan Lubroth, yakın gelecekte bu hastalıkların daha ağır sonuçlar doğuracağını ya da yeni hastalıkların görülmeye başlanacağını belirtti. Lubroth, dünyanın bu hastalıklarla mücadele etmeye hazır olup olmadığını sorguladı.

Bulaşıcı hastalıklar gıda güvenliğini tehdit ediyor

Bu hastalıkların insanlara ve diğer hayvanlara nasıl geçtiği hakkında hala tam olarak bilgi sahibi olunmadığını ifade eden Lubroth, kesin olan tek şeyin bu salgınların gıda güvenliğini tehdit etmesi olduğunu söyledi. FAO, bu konuda işbirliği ve bilgi paylaşımının artırılması çağrısında bulundu. Bu ay

16 ETBİR I KIRMIZI

yapılan toplantıda katılımcılar; laboratuvar araştırmaları, test geliştirme, gözetim, eğitim, risk uygulamalarını kavrama ve önleyici tedbirleri belirleme gibi konularda yapılabilecek faaliyetleri planladı. Hayvanlarda ve insanlarda görülen bulaşıcı hastalık riskini azaltmada en önemli rolü araştırmanın oynadığını dile getiren ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı, Küresel Sağlık Hizmetleri Teknik Danışmanı Andrew Clements, riski azaltmak için hasta hayvan ve insanların gözlem altında tutulması ve bu hastalıkların hayvanlardan insanlara nasıl bulaştığının anlaşılması gerektiğini vurguladı. Aynı zamanda ülkelerin bulaşıcı hastalık tehditlerini belirleyip önleyebilecek güçte olması gerektiğinin altını çizen Clements, FAO ve USAID’in 10 yıldır bu tür hastalıklarla mücadele ettiğini aktardı. FAO hayvan sağlığı hizmeti; virüsü hangi hayvanların taşıdığını, hastalığın coğrafik dağılımını ve hastalığın hayvandan insana geçmesine neden olan insan ve hayvan davranışlarını ve bu salgınları artıran veya azaltan ekolojik ve sosyal faktörleri belirmek için çalışıyor.


HABER

Genç çiftçiye 30 bin lira hibe verilecek

Kırsal kalkınma destekleri kapsamında genç çiftçi projelerinin desteklenmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararı, 25 Şubat 2016 Tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kırsal kalkınma destekleri kapsamında genç çiftçi projelerine 30 bin liraya kadar hibe verilecek. Tarımda sürdürülebilirliğin sağlanması, genç çiftçilerin girişimciliğinin desteklenmesi, gelir düzeyinin yükseltilmesi, alternatif gelir kaynaklarının oluşturulması ve genç kırsal nüfusun istihdamına katkı sağlayacak kırsal alandaki tarımsal üretime yönelik projeleri desteklemek amacıyla genç çiftçilerin desteklenmesine karar verildi. Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren karara göre; 1 Ocak 2016 ile 31 Aralık 2018 tarihleri arasında, kırsalda yaşayan genç çiftçilerin mahallinde uygulayacağı bitkisel, hayvansal, yöresel tarım ürünleri ile tıbbi ve aromatik bitki üretimine yönelik projelere 30 bin liraya kadar hibe ödenecek. Proje bütçesi katma değer vergisi (KDV) hariç tutularak hazırlanacak. Hibe ödemesi yapılabilmesi için hibe sözleşmesinin imzalanması ve proje yatırımının tamamlanması gerekecek. Proje kapsamında verilecek hibe, 81 ildeki nüfusu 20

binden az olan yerleşim alanlarını kapsayacak. Yapılacak ödemeler için gerekli kaynak, merkezi yönetim bütçe kanunu ile tahsis edilen ödenekten karşılanacak ve Ziraat Bankası aracılığıyla ödenecek. Proje başvuruları, ilgili yıl Bakanlık bütçesinde yer alan ödenek çerçevesinde değerlendirilecek.

Genç çiftçiler hibeden bir kere yararlanabilecek

Belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde projesi kabul edilen genç çiftçilere ön ödeme yapılabilecek. Genç çiftçiler bu program kapsamında verilen hibeden sadece bir kez yararlanabilecek. Aynı proje konusunda, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın diğer hibe programlarından yararlananlar bu programdan faydalanamayacak. Haksız ödendiği tespit edilen destekleme ödemeleriyle ilgili alacaklar, ilgili hükümlerine göre tahsil edilecek. İdari hata sonucu

düzenlenen belgelerle yapılan ödemeler hariç, desteklemelerden haksız yere yararlandığı tespit edilenler, beş yıl süreyle destek alamayacak. Tekirdağ Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Zekeriya Sarıkoca, “Bu destekleme programı ile tarımda genç nüfusa daha fazla söz hakkı verilmesi, dolaylı yoldan kırsaldan şehre göçün azaltılması ve şehirden kırsala göçün arttırılması, gençlerimize kendi doğdukları ve büyüdükleri topraklarda daha fazla istihdam imkânının sağlanması hedeflenmektedir” dedi. Kararın yayınlanmasının ardından gerekli çalışmaları başlattıklarını belirten Sarıkoca, “Konu ile ilgili uygulama tebliğlerinin yayınlanmasını müteakiben proje taleplerini toplamaya başlayacağız, bilgilendirme toplantıları düzenleyeceğiz” şeklinde konuştu.

ETBİR I KIRMIZI 17


DOSYA

Kırmızı Ette Tavan Fiyat Açılımı!

2016 yılına dünya ortalamasından yüzde 80 pahalı başlayan kırmızı et fiyatlarına Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı müdahale etti ve et tavan fiyatlarını açıkladı. Ancak açıklamanın ardından piyasalarda farklı uygulamalar devam ediyor.

K

ırmızı et sektörü, oldukça hararetli tartışmaların yapıldığı, birbiri ardına açıklamaların geldiği ve oldukça gündemde kaldığı 2015 yılını bitirip 2016 yılına henüz merhaba demişti ki Şubat ayında kırmızı et tavan fiyatlarıyla yine bir anda gündemde yerini aldı. Kırmızı et fiyatlarını gündeme taşıyan ilk adım perakende dana etinin kilogram fiyatının 2016 Ocak ayını 38.4 TL’den kapatarak tarihin en yüksek seviyesine çıkması oldu. Dana karkasın kilogram fiyatı da 24.43 TL seviyesine yükseldi. Türkiye bu rakamla dünya ortalamasından yüzde 80 pahalı kırmızı et yer hale geldi. Bu rakamlar dünyadaki fiyatları ile karşılaştırıldığında dünyadaki et fiyatlarının 2016 yılına 4.55 dolarlık ortalamayla girerken, Türkiye’de bu rakamın 8.14 dolar seviyesinde olduğu gözler önüne serildi. Türkiye’deki fiyatlar dünyadaki fiyatlarla karşılaştırıldığında ortaya çıkan tablonun ardından aynı soru farklı kesimlerden yüksek sesle söylenmeye başladı: “Eti neden bu kadar pahalı yiyoruz?” Bu sorunun devamında duruma dair yorumlar gelmeye, haber yapılmaya ve köşe yazarları durumu ele almaya başladı. Yüksek fiyatların kaynağı olarak arz-talep dengesizliği, arzın artan talebi

18 ETBİR I KIRMIZI

karşılayamayacak bir yapıda olması gösterildi. Türkiye’de yağışların özellikle Avrupa ülkelerine göre daha az olması, hayvan başına düşen meraların azlığı, et üretiminin etçi ırklarla yapılmaması, doğurgan hayvan azlığı ve yüzde 20’lere varan düşük oranı, bilgi eksikliği gibi hayvancılığa olumsuz etki eden unsurlar, arzın yeterince gelişmesinin önündeki engeller olarak ifade edildi.

Et tavan fiyatları gündemde yerini aldı Yüksek et fiyatları gündemdeki yerini korurken tartışma başlatan bir açıklama da Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’ten geldi. 9 Şubat 2016’da konuyla ilgi basın mensuplarına açıklama yapan Bakan Çelik, kırmızı et fiyatlarında tavan fiyat uygulamasına gidileceğini duyurdu. Kıyma kilogram tavan fiyatının 32 TL, kuşbaşı etin kilogramının tavan fiyatını ise 34 TL olarak açıklayan Çelik, tavan fiyat uygulanması konusunda sektör temsilcileriyle mutabakata vardıklarına dikkat çekti. Bu kararın sonuçlarının değerlendirilmesi için beş-altı ay sonra yeniden gözden geçirileceğini söyledi.


Bu durumun et piyasasına bir müdahale olarak algılanmaması gerektiğine dikkat çeken Çelik, et tavan fiyatlarını duyurduğu toplantıda şöyle bir açıklamada bulundu: “Daha önceki toplantımızda değerlendirdiğimiz bir çok konunun dahilinde, özet olarak aldığımız karar gereği karkas yağsız et fiyatının tavan olarak 23,2 TL olması, yağlı fiyatın ise 21,8 TL olması, kasapta yoğun olarak kıyma fiyatının 32 TL, kuşbaşı fiyatının 34 TL olmasıyla ilgili bir görüş birliğine varmış bulunuyoruz. Bunun altında yatan nedenler olarak sektörde bazı spekülatörlerin, piyasadaki üreticimizi üretimden vazgeçirecek açıklamaları olmuştur. Bir yandan üreticimizi, besicimizi korurken, spekülatörlere yol açmamalıdır. ” Bakanlıkta yapılan toplantıya Ulusal Kırmızı Et

Konseyi Başkanı Ahmet Hacıince, Türkiye Kırmızı Et Üreticileri Merkez Birliği Başkanı Bülent Tunç, Türkiye Kasaplar Federasyonu Başkanı Fazlı Yalçındağ ve diğer sektör temsilcileri de katıldı. Çelik, et tavan fiyatlarını açıkladığı basın toplantısında konunun çözümüne de ilişkin açıklamalarda bulundu. Çelik, sektör temsilcileri olarak belirledikleri tavan fiyatın esas alınarak, piyasada varlıklarını sürdürmenin doğru olacağını belirterek, şu anda yaklaşık 50 bin ton et ithal etme imkanının olduğu bir ortamda bunları söylediğini vurguladı. Çelik, şunları kaydetti: “Et ithalatını konuşalım diye toplanmıyoruz, et varlığımızı, hayvan varlığımızı artıralım diye toplantı yapıyoruz. Sektörümüzü, üreticimizi güçlendirelim diye, üreticimiz ahırlarını doldursun diye bu toplantıyı yapıyoruz. Yoksa bu fiyatları, ithal imkanı kullanarak çok daha hızlı bir şekilde aşağı çekme gibi bir durum olabilirdi.”

Her ilde et fiyatı farklı Kırmızı etin tavan fiyatı için yorumlar yapıladursun en çok kafası karışan kasaplar oldu. Kırmızı Et tavan fiyatları açıklandıysa da karkas et fiyatlarında herhangi bir değişiklik olmaması, kasaplar için ciddi fiyat farkı oluşturdu. Et fiyatlarının her ilde farklı fiyata satılması ortaya oldukça karmaşık bir tablo çıkardı. Ankara’daki kasaplarda 36 lira olan dana kıymanın kilogramı Balıkesir ve İstanbul’da 40 liraya, Samsun’da 34 liraya, Antalya’da 38 liraya, Mardin’de de 32 liraya satılmaya başladı.

ETBİR I KIRMIZI 19


DOSYA

Kıyma fiyatının en yüksek tespit edildiği il İstanbul ve Balıkesir olurken, en düşük fiyatlar ise 32 lira ile Kayseri, Van, Şanlıurfa, Mardin, Erzurum ve Ardahan’da görüldü. İller arasında kuşbaşı et fiyatında da ilk sırayı 42 lira ile İstanbul ve Balıkesir aldı. Kuşbaşı et, Ankara’da 38 lira, İzmir’de 37 lira, Edirne, Bolu, Gaziantep, Antalya’da 40 liradan vatandaşa sunuldu. En ciddi fiyat farkı bonfilede yaşandı. En pahalı etler arasında yer alan bonfile marketlerde yaklaşık 37 liralık fiyat farklılıkları ile dikkati çekti. Ankara’da 79 liradan satılan bonfilenin kilogramı Erzurum’da vatandaşa 42 liradan satışa sunuldu.

Çelik “Çocuk oyuncağı değil” Bakan Çelik’ın tavan fiyat açıklamasının üzerinden günler geçmesine rağmen yorumlar gelmeye konu gündemde kalmaya devam etti. Kararı eleştirenler kadar destekleyenler de oldu. Türkiye Kırmızı Et Üreticileri Merkez Birliği Genel Başkanı Bülent Tunç ise üretici bazında yerli üretimin desteklenmesi ile ithal etin adını bile anmak istemediklerini belirterek, “Hem sanayici hem kasap hem de üreticiler olarak aynı noktada buluştuk. Herkes taşın altına elini koysun, bu saatten sonra her akşam et fiyatları konuşulsun istemiyoruz. İnsanların ete kolay ulaşımı noktasında üzerimize ne düşüyorsa yapmak durumundayız” diye konuştu. Bakan Çelik’in kırmızı ete ilişkin yaptığı açıklamaların fiyatları yüzde 10 civarında geri çektiğini vurgulayan Türkiye Kasaplar Federasyonu Başkanı Fazlı Yalçındağ ise Türkiye’deki et fiyatlarında istikrar için ellerinden geleni yapacaklarını kaydetti. Kararı destekleyenlerden Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken uygulama sayesinde vatandaşın eti daha ucuza tüketebileceğini söyledi. Söz konusu kararın vatandaşların ete ulaşımı açısından önemli bir adım olduğunun Palandöken

20 ETBİR I KIRMIZI

“Bu uygulamanın altı beslenmeli. Bundan sonraki üretim süreci için çok ciddi bir adım atılmış oldu. Et piyasasının 3-5 kişinin merhametine, spekülatörlere bırakılmaması lazım. Bireysel işletmecilik çok güçlendirilmeli ve desteklenmeli. Piyasada rekabet unsuru olmalı” dedi. Et fiyatları konusunda farklı yorumlar ve uygulamalar devam ederken Çelik, Akdeniz Bölgesi Ortak Akıl Toplantısı’nda yaptığı konuşmada et tavan fiyatı konusunda, “Bu kararları aldıktan sonra kimsenin keyfi olarak hareket etme hakkı yok. Ya gelip beraber bu kararı almayacaktık ya da aldığımız bu karara uyacağız. Başka yolu yok bu işin. Çocuk oyuncağı değil bu, 78 milyonun hukukunu koruyoruz, hakkını korumak için yola çıkmışız” ifadelerini kullandı.

ETBİR “İthalat darda kalındığında ortaya sürülmemeli” Bakan Çelik’in basın toplantısının ardından gündemdeki yerini koruyan kırmızı et tavan fiyatlarını ve uygulamayı Kırmızı Et Sanayicileri ve Üreticileri Birliği Derneği (ETBİR) Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Bılıkçı değerlendirdi.


Et üretimi etçi ve kombine ırklarla yapılmalı. Kombine ırk ile süt üretimi ve et üretimini dengeli bir şekilde sağlayan simmental ırktan bahsediyoruz. Süt üretiminin yüksek ancak fiyatının düşük olduğu gerçeği ülkemizin çözemediği ve eti de etkileyen önemli bir diğer sorunudur. Kombine ırka dönüşüm bu paradoksa ciddi bir çözüm getirecektir” dedi. Büyükbaş hayvan varlığındaki arz darlığını aşmak üzere talebin en az üçte birinin küçükbaşa yönlendirilmesinin, bunu karşılamak üzere küçükbaş hayvan varlığının arttırılarak 50 milyon baş seviyelerine yükseltilmesinin sorunun çözümünde etkili olacağını kaydeden Bılıkçı açıklamasını şöyle sürdürdü: “Halkın et tüketim alışkanlıklarında ve geleneksel damak tadında önemli yeri olan küçükbaş etinin yerinin tekrar hatırlatılması için kampanyalar düzenlenmesi gerekmektedir.”

“Girdi fiyatları düşmeden et fiyatları düşmez”

Her üretimin bir maliyeti olduğu gerçeğini göz ardı etmeden bazı düzenlemelerin yapılması gerektiğini vurgulayan Bılıkçı, “Elbette fiyat istikrarı ve tüketicinin makul fiyatlarla ete ulaşabilmesi için her kademedeki unsur üzerine düşen sorumluluğu almalı. Ancak besi maliyetinden başlayarak karkas etin kasap reyonuna kadar geçirdiği süreçler ve kemik firesi ile işletme giderleri eklendiğinde saptanan fiyatın bugünün koşullarında uygulanabilir görünmediğini söyleyebiliriz” dedi. Üreticinin daha gerçekçi fiyatlarla hayvanını kesime göndermesi gerektiğini bu tavan fiyat uygulamasının bir kez daha hatırlattığını ifade eden Bılıkçı, “Et maliyetini yükselten en önemli unsur besi başlangıcındaki buzağı fiyatlarının yüksek oluşudur. Besiye alınan hayvanın yediği yem diğer önemli maliyet kalemi. Bu yem açık besiyle meradan temin edilemiyor, satın alınarak yediriliyor. Yüksek maliyetli bir üretim sistemimiz var ama bu iki kalemin gideri, maliyeti bellidir” şeklinde konuştu. Et ithalatını da değerlendiren Bılıkçı; “İthalat tercih edilen bir uygulama yöntemi olmamalı ve darda kalınan her durumda ortaya sürülmemelidir. Gerçekten arz sıkıntısının arttığı dönemlerde bir alternatiftir tabii. Ancak sürdürülebilir üretim anlamında besici için olumlu sonuçları olmadığını görmek gerekiyor. Kasap esnafı da ithal eti reyonlarında tüketiciye sunmaya sıcak bakmıyor ülkemizde. Ancak sanayicinin ihtiyacını karşılayacak bir tedbir olarak değerlendirmek gerek. Uzun zamandır sıkça tekrarladığımız ve bu doğrultuda bir süredir devam eden “besilik canlı hayvan” ithalatı doğru ve kalıcı çözüme daha yakındır bir uygulamadır. Ancak miktar kısıtlamalarıyla ilgili düzenlemelerin tekrar ele alınması gerekiyor” dedi. Açıklamasında çözüm önerilerine de yer veren Bılıkçı, kırmızı et üretiminde kalıcı çözümün üretimi arttırmak olduğuna dikkat çekti. Hayvan varlığını en az bir milyon baş daha yükseltmenin çözümün en önemli adımı olacağını belirten Bılıkçı “Bunun için hızla ırk dönüşümü sağlanmalı.

Tartışmaların hararetli şekilde devam ettiği bu süreçte Bloomberg HT Editörü İrfan Donat durumu analiz ettiği bir makale yayınladı. Donat makalesinde “Yıllık 1 milyon ton seviyesindeki kırmızı et üretimine karşın 1,3 milyon ton tüketim olan bir ülkede arz-talep dengesizliği, yüksek girdi maliyeti sorunu ve fiyat istikrarsızlığını tavan fiyat uygulaması ile çözebilmek ne kadar gerçekçi?” diye sordu. Makalesinde Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Gülçubuk’un kırmızı et fiyatlarına yönelik tartışmalara en somut tespitleri koyduğunu belirten Donat şöyle yazdı: “Girdi fiyatları düşmeden et fiyatları düşmez” diyen Prof. Dr. Bülent Gülçubuk, “Sonuçta üretici, fiyatları girdi maliyetlerine bakarak oluşturuyor ve buna göre üretimine devam edip etmeyeceğine karar veriyor. Burada yem başta olmak üzere diğer girdi fiyatlarına yönelik de bazı radikal önlemler alınması gerekir. Ama bu önlemler fiyatlara müdahale biçiminde olmamalı” yorumunda bulunuyor. Türkiye’de serbest piyasa ekonomisi çerçevesinde devletin fiyatlara Et ve Süt Kurumu aracılığıyla müdahale edebileceğini belirten Prof. Dr. Gülçubuk, “Fakat bu fiyat belirleme ile mi olur

ETBİR I KIRMIZI 21


DOSYA yoksa üretimi artırarak, arz-talep dengesini sağlayarak, ithalat-ihracat politikalarına yön vererek mi olur? Buna karar verilmeli” diyor. Prof. Dr. Gülçubuk, “Gelinen nokta bir sonuçtur. Kırmızı et fiyatlarının yükselmesi, üretimin bir türlü artmaması ve ithal ikameciliğe neden olan unsurlarla uğraşmazsak gelecekte başka sorunlar da ortaya çıkacaktır. Fiyatlar arz-talep dengesinde oluşturulmalı. Ülkede et tüketimi artarken hayvan sayısı artmıyorsa burada bir sorun var demektir. Son 10-15 yılda hayvancılık desteklerinin 25-26 kat arttığı söyleniyor ama biz hâlâ kırmızı et fiyatlarını konuşuyoruz. O zaman desteklerin ne kadar etkin kullanıldığını, sürdürülebilir hayvancılığa ne kadar katkıda bulunduğunu ya da neden bulunmadığını tartışmamız lazım. Kalıcı çözüm için nedenler üzerinde durmamız lazım” diyor. Anlaşılan o ki 2016 yılını da kırmızı et fiyatlarını tartışarak geçireceğiz.”

Gözet “Taşıma su ile değirmen dönmez” Bakan Çelik’in tavan fiyat açıklamasına yorumlar, açıklamalar uzun süre devam etti. Türk Veteriner Hekimleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Talat Gözet de konuyla ilgili bir açıklama yaptı. Gözet açıklamasında “Bu güne kadar yaptığımız yanlış uygulamalar sonucunda, üreticinin ve tüketicinin yaşadığı sıkıntılardan hiçbir ders çıkartamadık. Ve aynı yanlışları defalarca tekrarlıyoruz ve sonuç yine hüsran. Et fiyatlarındaki artışları değişik şekilde anlamlandırıp, yerli üreticinin sıkıntılarını gözardı ederek, yok sayarak yaptığımız canlı hayvan ve et ithalatıyla fiyatları indiremeyiz, hayvansal ürün tüketimimizi arttıramayız. Taşıma su ile değirmen dönmez. Bunun için hayvansal üretimimizi arttırmaktan başka çaremiz yoktur” ifadelerine yer verdi.

22 ETBİR I KIRMIZI

Uygulamaya çalışılan tavan fiyat uygulamasının ömrünün uzun olmayacağına dikkat çeken Gözet açıklamasına şöyle devam etti: “Çünkü maliyetleri düşürmek için hiçbir ek tedbir almadan, desteklemeleri arttırmak için yeni politikalar üretmeden bu uygulama sürdürülemez. Ve bunun sonucu fatura yine üreticiye çıkacak ve yerli üretici açısından büyük bir haksız rekabet ortamı oluşturan, sıfır vergili et ithalatı devreye sokulacaktır. Her ithalat döneminde olduğu gibi yine birçok üretici büyük zararlarla, üretimi bırakmak zorunda kalacaktır. Yıllardır büyük çabalar sonucu sahip olduğumuz kaliteli damızlık sığırlarımız, maalesef kesime gidecektir.”

Vatandaş tavan fiyatları göremedi Et tavan fiyatları konusu tartışılırken Bakan Çelik’in yaptığı açıklamaya en çok sevinen vatandaşlar oldu ancak onlar da aradıklarını marketlerde, kasaplarda bulamadı. Kıyma ve kuşbaşı ette tavan fiyat belirlenmesine rağmen kasaplar indirimi etikete yansıtamadı. Türkiye Kasaplar Federasyonu, üyelerine Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik ile yapılan görüşme sonrasında açıklanan fiyatlara uyulmasını tavsiye etmesine rağmen yüksek maliyet, kıyma ve kuşbaşının fiyatını düşürmedi. Tavan fiyat olarak kıymada 32 TL, kuşbaşında 34 TL belirlenmesine rağmen özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir’de daha yüksek fiyattan satılmaya devam ediyor. Tavanın etiketlere yansımamasının nedeni olarak kasaplar karkas etin fiyatının yüksekliğini gösterdi. 26 TL’den alınan karkas etin KDV ile birlikte 36 TL’ye mal olduğuna dikkat çeken Türkiye Kasaplar Federasyonu Başkanı Fazlı Yalçındağ, esnafın belirli bir kâr yüzdesiyle satmak zorunda olduğuna dikkat çekti. Semtlere, şehirlere göre değişiklik gösteren et fiyatları ile vatandaşın kafası daha da karıştı. Vatandaşların en fazla et alışverişini yaptıkları yerler olan marketler de son olarak tartışmalara katıldı ve görüşünü açıkladı. Bakanlığın kapısını çalan market temsilcileri, bakanlık yönetimine, tavan fiyat sürecinin içinde bulunmamaları nedeniyle sitemlerini ileterek “Keşke biz de karar mekanizmasına dahil olsaydık. Biz de bakanlığın uygulamasında yer almak istiyoruz. Ancak bu fiyatlar bizi kurtarmıyor. Bazı etlerde buna uyabiliriz” dedi. Marketler, kıymada 35 lira, kuşbaşında 38 liralık fiyat talep ederken, “Aksi halde yağlı et satmış oluruz. Ancak yağ oranı artarsa bu fiyata satılır” görüşünü savundu. Türkiye Perakendeciler Federasyonu Başkanı Mustafa Altunbilek, bakanlıkla yaptıkları görüşmeye işaret ederek, bakanlığın perakendecinin kâr marjını yüzde 5 olarak hesapladığını belirtti: “Biz bu


Bakan Çelik açıklamasına şöyle devam etti: “Serbest piyasaya baskıcı bir yaklaşımımız değil, sorun çözmeden yana bir yaklaşımımız var. Herkesi aldığımız karara uymaya davet ediyorum. Önümüzdeki günlerde göreceksiniz, kırmızı et ve hayvan varlığımızın piyasada daha fazla olmasıyla ilgili atacağımız adımlar var ve hedefimiz vatandaşımızı gerileyen et fiyatlarıyla buluşturmak olacak.”

ESK ete zam yaptı

fiyatlarla çıkamayız dedik. Bu tavan fiyatla, yağlı et satmak zorunda kalınacak. Aksi halde tüketiciyi kandırmış oluruz. Vatandaşı memnun etmek bizim için daha önemli. Bu fiyatlar kurtarmaz, zarar ettirir. Ancak KDV düşerse fiyat düşer. Tarım Bakanlığı’na vergi konusunu ilettik. Konunun farkındalar ama yetki Maliye’de” şeklinde konuştu.

Özel sektör, üreticiden ve devletten 4 - 5 kat fazla kâr ediyor Kasaplar ve market temsilcileri maliyetlerini kurtarmadığını ileri sürerek et tavan fiyatlarını uygulayamayacaklarını dile getirirken tam tersi bir açıklama Ziraat Odası Birliği’nden geldi. 2 büyük market ile devletin Et ve Süt Kurumu’nda et fiyatlarını mercek altına alan Birlik, yaptığı araştırma sonuçlarına göre, özel sektörün üreticiden ve devletten 4 - 5 kat fazla kâr ettiğini açıkladı. “Dana kıyma ESK’da 25 lira 75 kuruşken, süpermarketin birinde 31 lira 99 kuruş, diğerinde 32 lira 90 kuruş. Dana kuşbaşı ESK’da 29 lira 40 kuruşken, süpermarketin birinde 33 lira 99 kuruş, diğerinde 39 lira 90 kuruş” açıklamasını yapan Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Başkanı Şemsi Bayraktar “Süpermarketler çok yüksek kârla satıyor” dedi.

Bakan Çelik tavan fiyatların marketlerde uygulanabilmesi için çaba harcarken ilginç bir gelişme yaşandı ve Et ve Süt Kurumu, yükselen maliyetler nedeniyle et ve tavuk fiyatlarını artırdı. Dana etinde zam oranı % 4-12 arasında, kuzu etine yüzde 7 ile 23 arasında, tavuk etinde ise %10 olarak gerçekleşti. 25.75 liradan satılan dana kıyma artık 28.75 liraya satılırken, dana kuşbaşı da 29.40 liradan 31 liraya yükseldi. Et fiyatlarının artmasıyla şarküteri ürünlerine de benzer oranlarda zam geldi. Koyun etinde ise artış gerçekleşmedi. Tavuk fiyatlarına da yaklaşık yüzde 10 zam yapıldı.

İthalat ESK’nin sorumluluğuna verildi Yüksek seyreden et fiyatlarında tartışmalar sürerken, Bakan Çelik son olarak, canlı hayvanın besi amaçlı ithal edilmesi yetkisini Et ve Süt Kurumu’na (ESK) vermeyi düşündüklerini açıkladı. ESK’nın ayında Bosna Hersek’ten alınması planlanan kırmızı etle ilgili ihale düzenlemesinin söz konusu olacağını belirten Çelik açıklamasına şöyle devam etti: “ESK’nın yurt dışından canlı besi hayvanı getirilmesi ile ilgili yetkiyi alması konusunda çalışmalarımız var. Kısa süre içerisinde, netleşince, canlı hayvanın besi amaçlı getirilmesi görevini ESK’ya vermeyi düşünüyoruz. İnşallah, karar yayınlanınca ülke içindeki talepler ESK tarafından alınacak ve hayvanlar Türkiye’ye getirilecektir. Bu dışarıda rekabeti düşürücü, şu anda çok yoğun olan rekabet ortamını lehimize dönüştürecek bir adım. Bu bakış açımızın ette üretim girdilerinin düşmesinde çok etkili olacağı inancı içindeyiz.”

Çelik “Susmamızı beklemeyin!” Tavan fiyatların açıklamasından sonra bir türlü durulmayan piyasalarda fiyatların hala vatandaşa yansımamış olmasına Bakan Çelik’ten tepki geldi. Çelik, “Her şeye rağmen bugün maliyeti belli bir kıymayı 40-45 liraya satma yoluna giderseniz, bu haksız kazanç karşısında bizim susmamız veya beklememiz söz konusu olmaz” dedi. Üreticinin, kasapların ve tüketicinin hukukunu koruma noktasında sağduyulu adımlar attıklarını belirten Çelik, “Siz buna rağmen çok astronomik bir şekilde piyasaya arz ediyorsanız, bizim de yapacağımız yanı başınıza bir market açmaktır. Şu anda Et ve Süt Kurumu (ESK) bunu yapıyor” şeklinde konuştu.

ETBİR I KIRMIZI 23


GÖRÜŞ

Kırmızı ette tavan fiyat çıkmazı Prof. Dr. Hazım GÖKÇEN

Türkiye’de artan kırmızı et talebine karşın arzın yeterli olmaması kırmızı et fiyatlarının artmasına neden olmakta, tavan fiyat uygulaması da bu sorunu çözememektedir. Uzun vadede çözüm; genetik çalışmalarla geliştirilecek Türkiye’ye özgü etçi bir sığır ırkının, kilo alma yeteneği yüksek erkek danalarının beside kullanılmasıdır. 24 ETBİR I KIRMIZI

K

ırmızı et sorunu Türkiye’de uzun yıllardan beri var olan bir sorundur. Geçmişte de Belediyeler kırmızı et fiyatları artmaya başlayınca narh yani tavan fiyatı koymuş, devlet de kırmızı et ithal etmiştir. Ne var ki; geçen zaman içinde her iki uygulamanın da soruna çözüm getirmediği tam tersine sorunu daha da büyüttüğü anlaşılmıştır. Yani narh konduğunda ya da et ithal edildiğinde bundan en büyük zararı çiğ süt üreticisi görmüş, zarar eden üretici damızlık ineğini kasaba satmış, inek sayısı azalınca besiye alınacak erkek yavru sayısı azalmış, bu da sonuç olarak kırmızı et üretimini düşürmüştür. Et arzı az, talep de fazla olunca ekonominin genel kuralı olan arz-talep dengesi bozulmuş, dolayısıyla da kırmızı et fiyatları yükselmiştir.

Günümüzde de kırmızı et fiyatları artınca devletin narh yani tavan fiyat kozunu kullandığını görmekteyiz. Yakında kırmızı et de ithal edilirse şaşmamak gerekir. Ancak çıkan haberlere göre narh önleminin tutmadığı, başta bunu kabul eden kasapların karardan caydığı ve tavan fiyatları uygulamadıkları anlaşılmaktadır. Bunun böyle olacağı basit bir maliyet hesabı yapan herkes tarafından biliniyordu. Şimdi önce yetiştirici gözüyle duruma kabaca bir bakalım. Bir besici ortalama dört bin liraya satın aldığı danayı besi dönemi sonunda altı bin liraya satmaktadır. Yani; dana, yem, işçilik, yakıt, veteriner hekim, ilaç, elektrik, su gibi maliyet unsurlarına ortalama iki bin lira harcamaktadır. Besicinin kasaba sattığı danadan ortalama iki yüz elli kilo karkas (derisi, iç


organları ve bacaklarının dizden aşağısı çıkarılmış hayvan) çıkar. Altı bini iki yüz elliye böldüğümüzde yirmi dört eder ki, bu günümüzde kasabın besiciden satın aldığı etin kilo fiyatıdır. Bu durumda besicinin kâr etmediği somut bir gerçektir. Çünkü altı bin liraya mal ettiği danasını yine altı bin liraya kasaba satmaktadır. Şimdi de kasap gözüyle konuya yaklaşalım. Kasap besiciden bir kilo karkası satın alırken ödediği bu yirmi dört lira üzerine kemik ve etin yenmeyen kısımlarının firesini, dükkân kirasını, işçi masrafını, elektrik ve su giderlerini, devlete ve belediyeye ödediği vergileri koyacaktır. Bugünkü koşullarda saydığım bu masraflar da ilave

edilince kasap besiciden yirmi dört liraya satın aldığı karkas eti en iyimser rakamla otuz altı liraya perakende olarak vatandaşa satabilecektir. İyi de bu arada kasap hiç kâr etmeyecek midir? Hadi dört lira da kasabın kârını koyalım, bugün için kıyma ya da kuşbaşının kırk liradan aşağıya satılması mümkün değildir. Oysa Bakanlık dana kıymasına otuz iki, dana kuşbaşına otuz dört lira tavan fiyatı koymuştur. İşte bu nedenle evdeki hesap çarşıya uymamış ve tavan fiyat uygulaması daha başlamadan bitmiştir. Türkiye’deki kırmızı et sorununun biri sosyo-ekonomik diğeri de teknik olmak üzere başlıca iki boyutu vardır. Önce sorunun

sosyo-ekonomik boyutunu ele alalım. Türkiye nüfusu mülteciler de hesaba katıldığında neredeyse doksan milyonu bulmuştur. Bir de her yıl ülkemizi ziyaret eden yaklaşık otuz milyon yabancı turist vardır. Buna göre; Türkiye her yıl yaklaşık yüz yirmi milyon insanı beslemek durumundadır. Öte yandan Türkiye’de insanların satın alma gücü de göreceli olarak artmaktadır. Bu yoğun kırmızı et talebine karşın arzın yeterli olmadığı açıktır. Türkiye’de koyun ve kuzu eti de dahil olmak üzere, yıllık toplam kırmızı et üretimi bir milyon tonu bile bulmamaktadır. Talep fazla, arz az olunca da fiyatlar doğal olarak yükselmektedir. Türkiye’de kırmızı et üretiminin yetersiz oluşunun teknik nedenlerine gelince… Besiciler yıllardan beri materyal olarak Holştayn ve Simental gibi sütçü ırk ineklerin erkek danalarını kullanmaktadırlar. Daha çok melez ırklardan oluşan bu danalar, genetik yapıları gereği fazla canlı ağırlık artışı kazanamamaktadırlar. Oysa Şarole, Limusin, Angus gibi yabancı etçi sığır ırklarının erkek danaları yerli ve melez danalara bakınca görece daha fazla günlük canlı ağırlık artışı sağlamaktadırlar. Bu nedenle, beside yabancı etçi ırk sığırların erkek danalarının kullanılması daha ekonomik olmaktadır. Çözüm aslında fazla karmaşık değildir. Öncelikle kırmızı et yerine şu anda ithalatı mümkün olan yabancı etçi sığır ırklarının erkek danalarının Türkiye’ye getirilip besi materyali olarak kullanılması kısa vadede kırmızı et üretimini artıracaktır. Orta vadede ise yurt dışından ithal edilecek etçi sığır ırkından boğaların dondurulmuş spermaları ile özellikle Simental ırkı ineklerin tohumlanarak daha fazla canlı ağırlık artışı sağlayan erkek besi danalarının çoğaltılması hedeflenebilir. Uzun vadede yapılacak iş ise genetik çalışmalarla geliştirilecek Türkiye’ye özgü etçi bir sığır ırkının kilo alma yeteneği yüksek erkek danalarının beside kullanılmasını sağlamaktır.

ETBİR I KIRMIZI 25


İSTATİSLİKLER

Kırmızı et üretimi 2015 yılını artışla bitirdi 2015 yılının son çeyrek kırmızı et üretimi istatistiklerinin açıklandığı TÜİK raporuna göre Ekim – Aralık aylarını kapsayan dönemde, 297 bin ton et üretildi. 2015 yılında toplam kırmızı et üretimi ise 1.149.262 tona ulaştı. Türkiye’de son 5 yılda kırmızı et üretimi yüzde 47 arttı.

T

ürkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2015 yılının EkimAralık aylarını kapsayan son çeyreğine ilişkin kırmızı et üretim istatistiklerini açıkladı. Toplam kırmızı et üretimi 2015 yılı IV. çeyrek döneminde 297 bin ton olarak tahmin edildi. IV. Çeyrek toplam kırmızı et üretimi Kurban Bayramı’nın gerçekleştiği önceki döneme göre %21,9, bir önceki yılın aynı dönemine göre %26,2 oranında azaldı. Açıklanan rakamlarda sığır eti üretimi 259 bin ton olarak tahmin edildi. Sığır eti üretimi Kurban Bayramı’nın gerçekleştiği bir önceki döneme göre %24,4, bir önceki yılın aynı dönemine göre %26,7 oranında azaldı. Aynı dönem içinde manda eti üretiminin ise 30 ton olduğu tahmin edildi. Küçükbaş hayvan eti üretimi rakamlarına bakıldığında ise koyun eti üretimi 30 bin ton olarak tahmin edildi. Koyun eti üretimi Kurban Bayramı’nın gerçekleştiği bir önceki

26 ETBİR I KIRMIZI

döneme göre %8,3 artarken, bir önceki yılın aynı dönemine göre %18,5 oranında azaldı. Açıklanan dönemdeki keçi eti üretiminin ise 8 bin 269 ton olduğu tahmin edildi.

Son 5 yılda kırmızı et üretimi yüzde 47 arttı

2015 yılı son çeyrek rakamlarının açıklanmasıyla birlikte tüm yıla ait kırmızı et üretiminin genel tablosu da ortaya çıkmış oldu. Buna göre 2015 yılında toplamda 1.149.262 ton kırmızı et üretimi gerçekleşti. Son 5 yılda elde edilen rakamlara bakıldığında 2010 – 2015 yılları arasında büyükbaş kırmızı et üretimi %63 artarken, küçükbaş et üretimi ise %16 azaldı, toplam kırmızı et üretimi ise % 47 arttı. Bir önceki yıl ile karşılaştırıldığında ise 2014 – 2015 yılları arasında büyükbaş kırmızı et üretimi %15, küçükbaş et üretimi %7 arttı. Toplam kırmızı et üretimi ise %14 artış gösterdi. (Tablo-12).

Büyükbaş et üretimi artıyor, küçükbaş azalıyor 2015 yılında toplam büyükbaş et üretimi 1.015.251 ton olarak gerçekleşti. Bunun 1.014.926 tonunu sığır, 326 tonunu manda eti oluşturdu. Büyükbaş et üretiminde bir önceki yıla göre sığır eti üretiminde artış yaşanırken, manda eti üretiminde azalma yaşandı. Küçükbaş et üretimi ise 134.011 olarak açıklandı. Geçtiğimiz yıl 100.021 ton koyun eti üretilirken keçi eti üretimi 33.990 ton olarak gerçekleşti. Son 5 yılda büyükbaş et üretiminde yüzde 63 artış gözlenirken, küçükbaş et üretimi yüzde 16 azaldı. (Tablo-12)

2015 Yılında dana eti yüzde 20, koyun eti yüzde 14 zamlandı TUİK TÜFE verilerine göre 2015 yılı fiyat ortalaması 35,82 TL/ Kg, yıllık fiyat artışı ise % 20,83 olarak gerçekleşti. 2016 yılı Ocak


ayında 38,42 TL/Kg. olan fiyatlar bir önceki aya göre % 1,15 oranında artış gösterdi. Ocak 2015 – Ocak 2016 dönemi artış oranı ise % 22,21 olarak açıklandı. 2015 yılı perakende koyun eti fiyatı ortalaması yıllık % 14,26 artış oranı ile 29,40 TL/Kg oldu. Ocak 2016 perakende fiyatı 32,17 TL/Kg olan koyun eti bir önceki aya göre % 4,37 oranında, Ocak 2015 – Ocak 2016 döneminde ise % 19,25 oranında artış gösterdi.

2016’da sucuk fiyatları artmaya devam etti

TÜİK tarafından açıklanan perakende sucuk fiyatları, 2015 yılı, Ocak – Aralık döneminde % 4,73 oranında, Ocak 2015 – Ocak 2016 döneminde ise % 8,40 artış gösterdi. Bir önceki ay ile kıyaslandığında ise Ocak ayında bir önceki aya göre fiyatlarda % 3,51 oranında bir artış görüldü.

Sosisin fiyatı, yüzde 9 oranında düştü

Perakende sosis fiyatlarında, 2015 yılı Ocak – Aralık döneminde %0,24 oranında artış gözlendi. Ocak 2015 – Ocak 2016 döneminde ise fiyatlarda % 7,98 oranında artış yaşandı. Perakende salam fiyatları 2015 yılı, Ocak – Aralık döneminde %3,17 artarken, Ocak 2015 – Ocak 2016 döneminde ise % 0,95 oranında azaldı. TÜİK verilerine göre perakende sakatat fiyatları Ocak ayında bir önceki aya göre %4,85 oranında artarak 25,77 TL/Kg olarak gerçekleşti. Fiyatlar Ocak 2015 – Ocak 2016 döneminde % 27,84 oranında artış gösterdi.

Hem dana karkasın hem kuzu karkasın fiyatı arttı

Ankara Ticaret Borsası verilerine göre; 2015 yılı dana karkas ortalama fiyatı 22,73 TL/Kg, 2016 yılı Ocak ayında ise 24,14 TL/Kg. oldu. Ocak ayında bir önceki aya

göre %5,65 oranında artış gösteren dana karkas fiyatlarında, bir önceki yılın aynı ayına göre %19,03 oranında artış görüldü. Yine Ankara Ticaret Borsası tarafından açıklanan verilere göre; 2015 yılı kuzu karkas ortalama fiyatları 22,15 TL/Kg oldu. 2016 Ocak ayı itibarı önceki aya göre % 11,97 oranında artış gözlenen kuzu karkas ortalama fiyatları bir önceki yılın aynı ayına göre % 31,51 oranında artış gösterdi.

Tablo-12 Kırmızı Et Üretim Miktarı İstatistikleri 2010-2015 Miktar (Ton)

TOPLAM

Sığır

Manda

Koyun

Keçi

I.Dönem

II.Dönem

III.Dönem

IV.Dönem

Toplam

2010

157.282

175.247

173.842

274.347

780.718

2011

157.932

171.595

173.177

274.210

776.915

2012

171.465

182.872

196.108

365.255

915.700

2013

208.597

212.885

206.466

368.177

996.125

2014

184.975

218.432

202.530

402.335

1.008.272

2015

210.475

261.871

380.162

296.754

1.149.262

2010

125.145

144.121

138.983

210.334

618.584

2011

133.724

144.153

144.970

222.059

644.906

2012

149.722

159.320

173.202

317.100

799.343

2013

180.764

187.587

177.757

323.184

869 292

2014

163.913

189.848

175.353

352.886

881.999

2015

184.511

229.549

342.190

258.675

1.014.926

2010

813

1.219

958

397

3.387

2011

224

181

602

608

1.615

2012

565

926

79

166

1.736

2013

20

61

40

215

336

2014

26

274

141

84

525

2015

71

201

24

30

326

2010

27.306

26.042

28.940

53.400

135.687

2011

19.856

23.959

23.491

39.770

107.076

2012

17.330

19.969

20.987

38.903

97.189

2013

19.930

21.959

26.396

34.658

102 943

2014

17.370

23.451

21.631

36.525

98.978

2015

18.090

24.653

27.499

29.779

100.021

2010

4.018

3.866

4.961

10.216

23.060

2011

4.128

3.303

4.114

11.773

23.318

2012

3.848

2.657

1.840

9.085

17.430

2013

7.883

3.278

2.273

10.120

23 554

2014

3.666

4.859

5.405

12.840

26.770

2015

7.804

7.468

10.449

8.269

33.990

Kaynak: TUİK, Kırmızı Et Üretim İstatistikleri

ETBİR I KIRMIZI 27


İSTATİSLİKLER

Türkiye kırmızı et üretiminde Avrupa’da 4.’cü… Bir yandan arz yetersizliği ve fiyat tartışmaları devam ederken, TÜİK kırmızı et üretiminde Türkiye’nin Avrupa’da 4.’cü olduğunu açıkladı. TÜİK verilerine göre, toplam kırmızı et tüketiminde 1 milyon 149 bin 262 ton ile Avrupa’daki 4. ülke olan Türkiye, büyük baş hayvan eti üretiminde Fransa ve Almanya’dan sonra 3. sırada yer aldı.

T

ürkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2015 yılı toplam et üretimi rakamlarını açıkladı. Toplam kırmızı et üretiminde Türkiye 2015 yılında, Avrupa Birliği ülkelerinden Fransa, İngiltere ve Almanya’dan sonra dördüncü sırada yer aldı. AB ülkeleri arasında en çok büyük baş hayvan sayısına sahip olan Fransa yaklaşık 1 milyon 572 bin ton ile kırmızı et üretiminde de ilk sırada. Ancak nüfus ile üretim-tüketim ilişkisi karşılaştırıldığında Türkiye, Avrupa ülkelerine göre kişi başına tüketim miktarında aynı sıralamada yer almıyor. Toplam kırmızı et üretimi kapsamında rakamlar büyükten küçüğe sıralandığında, 1 milyon 149 bin ton üretim gerçekleştiren Türkiye’yi sırasıyla İtalya, İspanya, İrlanda takip etti. Et üretiminde lider Fransa, AB ülkeleri içerisinde kırmızı et üretiminde 2015 yılında yaklaşık yüzde 16’lik paya sahip oldu. Belçika ise yaklaşık 271 bin ton üretimiyle 10. sırada oldu.

28 ETBİR I KIRMIZI

Büyük baş hayvan eti üretiminde Türkiye 3. sırada Türkiye büyük baş hayvan eti üretiminde Fransa ve Almanya’dan sonra üçüncü sırada geldi. Fransa AB ülkeleri içinde büyükbaş hayvan eti üretiminde 1 milyon 467 bin ton ile ilk sırada yer alırken Almanya 1 milyon 136 bin ton ile ikinci, Türkiye 1 milyon 15 bin ton ile üçüncü sırada yer aldı. Türkiye’yi sırasıyla İngiltere, İtalya, İspanya, İrlanda ve Polonya takip etti. Belçika ise 268 bin ton üretimi ile 10. sırada yer aldı. Türkiye nüfusu 31 Aralık 2015 tarihi itibarıyla 78.741.053 kişi olarak tespit edildi. Bu nüfusa göre kişi başına düşen kırmızı et üretimi de artış göstererek 2015 yılında 14,5 kg olarak gerçekleşti.


2015 yılında büyükbaş sayısı azaldı, Küçükbaş hayvan sayısı arttı 2015 yılı Hayvansal Üretim İstatistikleri’ne göre, büyükbaş hayvan sayısı bir önceki yıla göre yüzde 1,5 azalırken, küçükbaş hayvan sayısı yüzde 1,1 arttı. Kümes hayvanlarında et ve yumurta tavuğu sayısı artarken, hindi ördek ve kaz rakamlarında azalış gerçekleşti.

T

ürkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2015 yılı Hayvansal Üretim İstatistikleri’ni açıkladı. TÜİK rakamlarına göre; büyükbaş hayvan sayısı bir önceki yıla göre %1,5 azalırken küçükbaş hayvan sayısı %1,1 arttı. Yılsonu itibariyle sığır sayısı 13 milyon 994 bin baş, koyun sayısı 31 milyon 508 bin baş, keçi sayısı ise 10 milyon 416 bin baş olarak gerçekleşti. 2015 yılında Türkiye’de sığır üretiminde lider şehir 739.833 baş sığır ile Konya oldu. Konya’yı 640.220 ile Erzurum, 562.097 ile İzmir takip etti. Küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinde ise 2.245.493 baş koyun yetiştirilen Van ilk sırada yer aldı. Van’ı 1.862.022 baş koyun ile Konya, 1.519.357 baş ile Şanlıurfa takip etti. En çok keçinin yetiştirilen şehir ise Mersin olarak açıklandı. 763.447 baş keçinin yetiştirildiği Mersin’i 54.352 baş keçi ile Antalya, 454.461 baş ile Siirt takip etti.

Süt üretimi yüzde 0,1 arttı

Toplam süt üretimi 2015 yılında 18 milyon 655 bin ton olarak gerçekleşti. Bu miktarın %90,8‘ini inek sütü, %6,3’ünü koyun sütü, %2,6’sını keçi sütü ve %0,3’ünü ise manda sütü oluşturdu. 2015 yılında Türkiye’de en çok sütün üretildiği şehir 1.018.917 ton ile Konya oldu. Süt üretiminde 891.403 ton ile İzmir ikinci, 747.842 ton ile Balıkesir üçüncü sırada yer aldı.

ETBİR I KIRMIZI 29


AR-GE

Et Meselesine Bilimsel Yaklaşım:

Kullanma Melezlemesi

Kullanma melezlemesi; sütçü sığır işletmelerinde, ineklerden doğacak buzağılar süt üretimi maksadıyla kullanılmayacaklarsa, sağmal ineklerin veya düvelerin etçi ırktan boğa spermalarıyla tohumlanmalarını ve doğacak buzağıların erkek dişi fark etmeden et üretimi maksadıyla besiye alınmalarını içeren bir uygulamadır. Bilinçli melezleme, hayvancılığı gelişmiş ülkelerde yaygın biçimde kullanılan önemli bir yetiştirme metodudur. Prof. Dr. Hakan SAĞIRKAYA Uludağ Ünv. Veteriner Fak. Dölerme ve Suni Tohumlama Anabilim Dalı

M

elezleme iki farklı ırktan değişik amaçlarla yavru elde edilmesi amacıyla kullanılan bilimsel bir yetiştirme yöntemidir. Et üretimine destek olmak amacıyla dünyada süt sığırcılığı yapılan işletmelerde yaygın olarak kullanılmaktadır. Yapılan melezlemeler sütçü işletmelerde iki farklı maksatla yapılmaktadır. Süt üretim amacıyla yapılan melezlemelerde amaç süt kompozisyonunun iyileştirilmesi, verimli yaşam sürecinin artırılması, döl veriminin ve doğum kolaylığının iyileştirilmesi ile bakım beslemenin gereği gibi yapılamadığı durumlarda adaptasyon gücünün ve dayanıklılığın arttırılmasıdır. Et üretim amacıyla yapılan uygulamada ise esas neden

30 ETBİR I KIRMIZI

süt üretimi için kullanılmayacak buzağılardan daha fazla miktarda ve daha kalitede et üretmektir. Kullanma melezlemesi olarak adlandırılan bu uygulama sütçü sığır işletmelerinde, ineklerden doğacak buzağılar süt üretimi maksadıyla kullanılmayacaklarsa, sağmal ineklerin veya düvelerin etçi ırktan boğa spermalarıyla tohumlanmalarını ve doğacak buzağıların erkek dişi fark etmeden et üretimi maksadıyla besiye alınmalarını içeren bir uygulamadır. Bilinçli melezleme ülkemizin aksine, hayvancılığı gelişmiş ülkelerde yaygın biçimde kullanılan önemli bir yetiştirme metodudur. Kullanma melezlemesi sonucu doğan buzağılardan elde edilecek kaliteli karkas buzağıyı

üreten süt işletmeleri, besiciler, et işleyen firmalar, et satan kasap ve diğer perakendeciler ile tüketiciye kadar herkese fayda sağlamaktadır. Günümüzde meradan zengin ülkelerde bile etçi sığır anaç sürülerinde ciddi azalmalar meydana geldiğinden, sütçü sığır ırkları etçi boğa spermaları ile tohumlanarak sığır eti üretim zincirindeki yetersizliğin telafi edilmesine önemli katkı sağlanmaktadır. Dünyada hiçbir sığır ırkı her yönüyle mükemmel değildir. Melezleme anne veya baba ırkının ortalama değerlerinden daha ideal olan melez yavru yaratmak amacıyla kullanılan bir yetiştirme yöntemidir. Melezlemenin avantajları aşağıda sıralanmıştır:


• Heterozis ya da melez azmanlığından yararlanmak, • Ortalama ırk etkilerini kullanmak • Sürüyü tasarlamak • Pazar taleplerini karşılamak Melez azmanlığı (heterozis) melez yavrunun herhangi bir özelliğinin değeriyle anne ve babanın aynı özelliğinin ortalama değeri arasındaki fark olarak tanımlanır. Aynı yaş grubunda anne ırkında 500 kg canlı ağırlığa ulaşılırken baba ırkında 600 kg canlı ağırlığa ulaşıyorsa, aynı yaş döneminde melez yavrudan beklenen canlı ağırlık 550 kg’dır. Oysa, melez yavrunun canlı ağırlığı 580 kg olarak gerçekleşmektedir. Dolayısıyla, bu örnekte heterozis canlı ağırlık için 30 kg ya da %5,5 olarak ifade edilir. Diğer hususlar aşağıda detaylandırılmıştır.

Ülkemizde Kullanma Melezlemesi

Günümüz koşullarında, özellikle ülkemizde, sütün kompozisyonundan çok miktarına göre ödeme yapıldığından dolayı, süt üretiminde en avantajlı ırk Holstein ırkıdır. Bu durum dünyada birçok ülke içinde geçerlidir. Ancak, holstein buzağıların besi performansı, yurtdışından ithal edilen değişik etçi ırktan buzağıların besi performanslarıyla karşılaştırıldığında besicileri memnun etmemeye ve bunun sonucunda da holstein erkek buzağılara olan talebin azalmasına sebep olmaktadır. Bu nedenle son zamanlarda ülkemizde özellikle simmental ırkına olan eğilim artmaktadır. Piyasada et fiyatlarının yüksek olmasından dolayı, besiciler iç piyasadan özellikle simmental buzağıları tercih etmekte ve dolayısıyla bölgeye göre değişmekle beraber sütten kesilmiş erkek danada Holsteina kıyasla 750-1250 TL arasında daha yüksek fiyata alıcı bulabilmektedir. Simmental ırkına olan talep yüksekliği nedeniyle, artan fiyatlar simmental ırkını cazip hale getirmiştir. Oysa, simmental

sütçü bir ırk olmayıp, kombine verimli bir ırktır. Köylerdeki küçük yetiştiriciler için cazip bir seçenek olmakla birlikte, büyük ölçekli süt işletmeleri için doğru bir tercih olarak değerlendirilmesi güçtür. Adı üstünde olan süt üretim çiftliklerinin gerçekten süt üretmesi ve sütten kazanç sağlaması daha rasyoneldir. Simmental ırkı kaliteli kaba yemi ucuza sağlayabilen, meraya sahip işletmeler için tercih edilebilir. Ayrıca, yurtdışında simmental inekler bile et üretimi maksadıyla kullanma melezlemesinde kullanılmakta ve elde edilecek gelirin maksimize edilmesi amaçlanmaktadır. Daha öncede vurgulandığı üzere kullanma melezlemesinin bilinçli bir program dahilinde seleksiyona da destek sağlayacak biçimde planlanması büyük önem taşımaktadır. Melezleme uygulamasının katı kurallarla kullanılmasının önlenmesi yerine, doğru kayıtların tutulması daha önemlidir. Örneğin, ithal damızlık holsteinler düvelerden bazıları ülkemize geldiğinde melez yavru doğurmaktadır; ya da başta döl verimi sıkıntısı nedeniyle işletmelerde sürüden çıkarma yerine son çare olarak holstein ineklerin farklı ırktan boğa spermalarıyla tohumlanması sonucu doğan melez yavrular herkes tarafından bilinmektedir. Son durumun ayrıca kendi kanımca da yanlış bir uygulama olmadığı kanısında olduğumu da vurgulamakta fayda görmekteyim. Ülkemizde bilinen bu gerçeğe rağmen, melez yavruların kayıt

sistemimizde holstein olarak görülmektedir. Pedigri kayıtlarının doğru olması, hayvan varlığımızdan yapılacak değerlendirmelerimizin ve geleceğe dönük tahminlerimizin doğru olmasında büyük önem taşımaktadır. Ancak, son 1,5 yılı aşan çiğ süt fiyatının belirlenmesinden bu yana geçen süreçte konsantre yeme sürekli zam yapılmasına rağmen, sütteki üretici fiyatında düşme gerçekleşmiştir. Asgari ücrete yapılan zamdan sonra, maliyet artışından dolayı iğneden ipliğe hemen hemen her şeye zam gelmesine rağmen, sadece çiğ sütün fiyatında indirim söz konusu olmuştur. Üstelik bu indirim market raflarına da hiçbir şekilde yansımamaktadır. Çiğ sütteki mevcut fiyatlar sütçü işletmelerde sütten elde edilen karın ciddi oranda azalmasına hatta zarara neden olmaktadır. Yukarıda da değinildiği üzere, sütçülük açısından en kapasiteli ırk dünyanın hemen her yerinde yetiştirilen Holstein ırkıdır. Ancak, süt fiyatlarının düştüğü dönemlerde eldeki damızlık düvelere olan talepte azalacağından ve besi amacıyla da besiciler tarafından rağbet görmeyen erkek buzağıların fiyatlarının da düşük olmasından dolayı, Holstein işletmelerde ekonomik sıkıntılar yaşanılması kaçınılmaz hale gelmektedir. Bu durumu aşmak ve kırmızı et talebine katkıda bulunmak amacıyla gelişmiş birçok ülkede kullanma melezlemesi yaygın olarak kullanılmaktadır.


AR-GE Sütçü bir işletmede, şayet damızlıklar kendi kaynaklarından sağlanıyorsa, kullanma melezlemesi replase edilecek (yenilenecek) inek sayısı dikkate alınarak planlanmalıdır. Bu planlamada damızlık değeri bakımından üstün olan ineklerden yeterli sayıda dişi yavru elde edilmesi sağlanmalıdır. Dişi sperma kullanımı ile replasman amacıyla tohumlamada kullanılacak düve ve inek sayısı da azaltılabilir. Bu durum sürü açısından ilave olarak, etkin bir seleksiyonun da gerçekleştirilmesine de ayrıca olanak sağlamaktadır.

Neden Kullanma Melezlemesini Kullanmalıyız?

Ülkemiz tarımda bitkisel anlamda (özellikle meyve ve sebze üretimi gibi) önemli avantajlara sahip iken, hayvancılıkta pek o kadar da şanslı bir pozisyona sahip değildir. Bu durumun asıl sebebi, meralarımızın sürekli yeşil kalmasını sağlayacak yağışların özellikle sıcak geçen yaz aylarında oldukça kısıtlı olması ve artan sıcaklarla beraber meraların kurumasıdır. Bu nedenle bilinen etçi sığırların ülkemizde yaygın biçimde bakım ve beslenmeleri rasyonel değildir. Bilindiği üzere ülkemiz hayvancılığının en önemli sorunu yüksek üretim maliyetleridir. Üretici tam olarak karşılanamayan kaliteli kaba yem açığından dolayı, konsantre dediğimiz fabrika yemleriyle bu açığı telafi etmeye çalışırken, hayli yüksek bedel ödemektedir. Bu durumun doğal sonucu olarak, üretilen et ve sütün maliyeti de yüksek olmaktadır. Süt inekçiliğinde süt sürekli bir girdi sağlayarak, işletmenin rutin giderlerinin karşılanmasını sağlamaktadır. Oysa, etçi sığırların beslenmesinden herhangi bir süt girdisi elde edilemeyeceğinden, sadece yavru amacıyla yıl boyunca beslenmeleri gerekmektedir. Bu besleme etçi sığırların yoğun olduğu ülkelerde çoğunlukla kaliteli meralardan sağlanmaktadır. Ancak, ülkemizde kaliteli meralarımızın

32 ETBİR I KIRMIZI

yetersizliği bu besleme şekline elverişli olmadığından, etçi anaç sığırların yıllık bakımları ciddi maliyetleri ortaya çıkarmaktadır. Ülkemizde hayvancılığa yön verenlerin anlaması gereken en önemli husus büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinin hobi amaçlı yapılmadığı, bu işin para kazanma maksadıyla yapıldığıdır. Örneğin, üretilen süt miktarı ile elde edilen gelir arasında üretici lehine fark yoksa üretici süt üretmeyi sonlandıracak, ineklerini elden çıkaracaktır. Bu durumu dişi hayvan kesimine yasak koyarak sürdürmekte mümkün değildir. Sürdürülebilirlik ancak ve ancak üretimin karlılığının sürdürülebilmesiyle mümkündür. Et açığının ciddi sorun olduğu ülkemizde süt fazlalığı gerekçe gösterilerek, bıçak sırtında olan üretici süt fiyatları son dönemde önemli düzeyde düşürülmüş ve süt üretiminin karlılığı ortadan kalkmıştır. Durum böyle iken, maalesef yanlış algı ile sütçü ineklerde melezleme uygulamalarına ülkemizde olumsuz bir yaklaşım sergilenmektedir. Oysa hayvancılığı gelişmiş ülkelerde melezleme kullanılarak mevcut hayvan potansiyelinden maksimum oranda yararlanma yolları aranmaktadır. Melezleme uygulamalarının bilimsel bir metot olduğu ve akılcı biçimde kullanılmaları ile önemli kazanımların elde edilebileceği bir uygulama olduğu açıktır. Ülkemiz hayvan varlığına baktığımızda, son yıllarda kurulan modern süt çiftliklerinin hem sayısının hem de kapasitesinin önemli oranda arttığı

gözlenmektedir. Bu kadar büyük kapasite artışına rağmen, hala ciddi fiyatlardan damızlık düve ithal etmeye de devam etmekteyiz. Kurulan bu işletmelerdeki en önemli sorunlardan birisi de dölverimi düşüklüğüdür. Sütçü ineklerde döl veriminin düşmesinde verimin arttırılması amacıyla kullanılan boğaların seçiminde döl veriminin dikkate alınmamış olması en önemli faktör olarak göze çarpmaktadır. Bu husus dikkate alınarak kullanılan boğaların yüksek döl verim güçlerinin olmasına ayrı bir özen gösterilmeye başlanmıştır. Döl veriminin arttırılması amacıyla kullanılan bilimsel yöntemlerden birisi de melezlemedir. Süt fiyatlarındaki gidişat ile birlikte sağlık, fertilite ve buzağılama performansındaki endişeler gelişmiş ülkelerdeki ticari süt üreticileri arasında melezlemeye olan ilgiyi büyük oranda arttırmıştır. Gelişmiş ülkelerde sütçü ineklerdeki yaygın uygulama doğacak buzağıların süt üretiminde kullanılmayacak olması durumunda, etçi boğalara ait spermalarla tohumlanmasıdır (kullanma melezlemesi). Saf sütçü sığırlarla sütçü-etçi sığır melezleri arasında yapılan karşılaştırmada et açısından önemli ekonomik fayda sağlandığı görülmüştür. Tüm dünyada bilinen ve yaygın olarak kullanılan süt ineklerinin etçi boğalarla melezlenmesi ve elde edilen buzağıların erkek dişi ayrımı yapılmadan et üretim amacıyla beslenmelerinin ülkemiz koşullarında süt sığırcılığı yapan işletmelere yaratacağı katma değerle kalmayıp, ayrıca mevcut et açığımızın kapatılmasına da


önemli katkı sağlayacağı çok açıktır. Sütçü-etçi melez yavrular ile elde edilecek et miktarının artması yanında, elde edilen et kalitesinin de iyileştiği yapılan birçok çalışma ile ortaya konmuştur. Et haricinde döl veriminin artması ile birlikte doğan buzağıların yaşam gücü de saf sütçü buzağılara kıyasla daha iyi olmaktadır. İlave olarak melez buzağıların yemden yararlanma kapasiteleri de önemli düzeyde iyileşmektedir. Ülkemizde mevcut sağılır hayvan sayısı son yıl istatistiklerine göre yaklaşık 5 milyon civarındadır. Ancak gerçekçi bir kullanma melezleme uygulamasından bahsetmek mümkün değildir. Sağılır 5 milyon inekten doğan tüm dişi yavruların damızlık olarak kullanılmadığı ve bir şekilde kasaplık olarak değerlendirildiği bilinen bir gerçektir. Bunun yanı sıra, sağılan tüm ineklerin damızlık değer taşımadığı da bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla, sağılır tüm ineklerin saf yetiştirilmesi ciddi bir ekonomik kayba neden olmaktadır. Örneğin, 5 milyon inekten, 1,5 milyonu etçi bir boğa sperması ile tohumlanıp yavru elde edilse ve bunlardan %10’unun kaybedildiği farz edilse, geriye kalan buzağı sayısı 1,35 milyon olacaktır. Bu melez buzağılardan buzağı başına besi süreci sonunda 30-40 kg ilave karkas artışı sağlansa, toplamda 40,5-54 bin ton ilave karkas et üretilmiş olacaktır. Bu rakamında ülkemiz et açığına ciddi katkı sağlayacağı açıktır. Mera bakımından yetersiz, ancak süt sığırcılığı bakımından önemli potansiyele sahip ülkemizde süt ineklerinden üstün performansa sahip besi materyali sağlanması amacıyla dünyada yaygın olarak kullanılmakta olan kullanma melezlemesi uygulamasına bilimsel ve ekonomik anlamda bakıldığında ülkemiz açısından vaz geçilmez bir uygulama olduğu görülmektedir. Bu nedenle ülkemizde kullanma melezlemesinin ne olduğu ve nasıl kullanılması gerektiği konusunda süt üreten çiftliklerin bilgilendirilmesi ve uygulamanın

özendirilmesi vaz geçilmezdir. Bugüne değin ırk bozulur endişesi ile melezlemeyi kullanmadan geldiğimiz nokta da tatminkar değildir. İhracat bir yana, kendi damızlık ihtiyacımızı bile tam anlamıyla karşılayamamışken, verimliliği ve ekonomik katma değeriyle tüm dünyada kullanılan üretim amaçlı kullanma melezlerini bilinçli olarak kullanmaya acilen başlamamız, hayvancılığımızın geleceği açısından büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, melezleme piyasa koşullarında denge unsuru olarak da önemli bir uygulamadır. Piyasa koşullarında ülkemizde uygulanan melezleme konusundaki mevcut uygulama son dönemde süt üretiminin talebin üzerinde artmasına ve et fiyatlarının da normalin dışında artmasına ayrıca katkıda bulunmuştur. Şöyle ki, kullanma melezlemesi serbest olsa idi, süt fiyatlarının artmamasından dolayı, işletmeler artan et fiyatlarının da etkisiyle sürülerinde özellikle damızlık değeri olmayan inekleri başta olmak üzere tohumlamalarda etçi tohum kullanacak ve elde ettikleri erkek dişi tüm yavruları et üretimi amacıyla besiye kaydıracaktı. Bu

durumda damızlık amaçlı doğacak dişi buzağı sayısı da azalacağından işletmelerde sağılır inek sayısındaki artış kısmen yavaşlayacak, ancak melez yavrulardan elde edilecek ekstra gelirle işletmelerin karlılıkları olumsuz etkilenmeyecek ve artan et üretimiyle de et fiyatlarında da orta vadede makul bir dengenin kurulmasına olanak sağlanacaktı. Ayrıca, süt verimi veya damızlık değeri düşük ineklerin dişi yavrularının üretimde kullanılmamaları sonucunda da önemli bir ıslah gerçekleştirilmiş olacaktı. Aksi durumda da yani süt fiyatlarının artması durumunda da tersine sütçü damızlık üretimine yönelinecek ve artan damızlık sayesinde süt üretimi de artarak fiyatların dengelenmesine orta vadede katkıda bulunulacaktır. Konunun bu denli avantajları varken, oluşan yanlış algı sonucunda kullanma melezlemesinin kullanılmaması anlaşılır bir konu değildir. Mevcut negatif algıyı ortadan kaldırmak amacıyla konu hakkında ulusal sempozyum ve konferansların düzenlenmesi ve bilimsel olarak kullanma melezlemesinin ülkemizde neden kullanılması gerektiği ortaya konmalıdır.

Sonuç olarak; sütçü işletmelerde bilinçli olarak uygulanacak kullanma melezlemesi ile: • Besiye daha elverişli besi materyali temin edilecektir. • Melez yavruların satışından sütçü işletmeler fazladan gelir elde edecektir. • Besi sonucunda bu melezlerden elde edilecek karkasın hem miktarı hem de kalitesi artacaktır, bunun doğal sonucu olarak besicilerin de kar marjı artacaktır. Ayrıca, artan karkas kalitesinden dolayı tüketiciler de daha lezzetli et tüketecektir. • Artan karkas miktarı ile ilave hiçbir şey yapmadan ülkemizdeki et açığının daraltılmasına katkıda bulunulacaktır. • Bilinçli kullanma melezlemesi ile sütçü sürülerde damızlık değer taşımayan ineklerin dişi yavrularının süt üretiminde kullanılmadan direkt kesime gönderilmesiyle gerçekleşecek seleksiyon ile sütçü sürülerde etkin bir seleksiyon sağlanarak verimlilik artacaktır. • Döl tutma sorunlu yüksek verimli hayvanların kesime sevk oranlarında düşme yaşanacak ve yüksek süt verimli hayvanlardan daha fazla yavru ve süt alınabilecektir (Bu durumda montbeliard gibi kombine ırklarla melezlemede düşünülebilir). • Sonuç olarak sadece hayvancılık sektörü değil, tüm TÜRKİYE kazanacaktır.

ETBİR I KIRMIZI 33


UZMAN GÖZÜYLE

Kırmızı et fiyatlarında sürekli artışın Kök sebepleri ve çözümler

Dr. Can DEMİR Veteriner Hekim

Kırmızı et fiyatlarının aşağıya çekilebilmesi için sektörün ayrıntılı analizi yapılmalı, uzun vadeli ve kalıcı çözümler üretilmelidir. Yem hammaddelerinin üretiminin artırılması, Et Sanayi Sitesi’nin kurulması, perakende satışta KDV’nin %1 olması alınacak önlemlerden sadece birkaçını oluşturmaktadır.

K

ırmızı et fiyatlarının aşağıya çekilebilmesine katkıda bulunmak için sanayileşen kırmızı et besiciliği beraberinde, “Aile çiftçiliği” teşviklerle desteklenmeli, koyun ve keçi üretiminin artması için başta kamu spotları, ilgili STK etkinlikleri olmak üzere tüketici talebi artırılmalı ve ülke genelinde yaygınlaştırılmalıdır. Ayrıca büyük baş besiciliğinde sütçü ırklar yerine, etçi ve kombine ırkların yaygınlaştırılması için günlük politikalardan ziyade, uzun vadeli ve kalıcı çözümler üretilmelidir.

1984 yılından itibaren uygulanan reorganizasyon çalışmaları kapsamında, Haralar bünyesindeki meraların zenginleştirilmesi yerine, azaltma ve hatta ortan kaldırılarak TİGEM yapılanması oluşturulmuştur. Meralarımız gün geçtikçe yetersiz kalmakla birlikte, yerli yem üretimi azalmış ve ihtiyaca cevap vermediği hepimizce bilinmektedir. Yem bitkileri ve yem ham maddelerinin üretiminin artırılması ile bu konudaki teşvikler doğrudan yem olarak verilmelidir. Başta İstanbul ili olmak üzere kayıt dışılığı ile sağlıksız ve de olabilecek kayıt dışı kesimlerin önüne geçilmesi ile depolama ve dağıtım için Et Sanayi Sitesi (Avrupa ve Anadolu yakasına ayrı ayrı) kurulmalı ve resmi denetimin etkinliği artırılmalıdır. Kırmızı et satışında toptan et satışlarındaki KDV oranının %1 olması ancak perakende kırmızı et satış noktalarının %8 olarak kalması haksız rekabet ve mali sıkıntılar oluşturduğundan, %1’lik KDV oranı tüketici lehine perakendeci esnafa da uygulanmalıdır. 2014/20 sayılı Başbakanlık genelgesinin 9 Aralık 2014 tarihli resmi gazetede yayınlanarak faaliyetlerine başlayan “GIDA VE TARIMSAL ÜRÜN PİYASALARI

34 ETBİR I KIRMIZI


İZLEME VE DEĞERLENDİRME KOMİTESİ” çalışmalarının başta kırmızı et olmak üzere, öncelikle temel gıdalarda daha aktif olunması ve alınan kararların piyasalara etkimesi ve tüketicilerin yararına olabilmesi için;

1

Komite tarafından alınan veya alınacak kararların büyük bir çoğunluğunun icrası ile piyasalara etkimesi için yapılması gereken çalışmaların Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın asli görevleri kapsamında olduğundan, sonuçları itibariyle takibinin ve de kararların gerçekleşme düzeyinin, başarı sağlama oranının ölçülebilmesi için olabilecek aksaklıklarla birlikte uygulama sürecini yavaşlatacağı kanaatindeyiz. Bu nedenle öncelikle genelgenin yönetmeliğe dönüştürülmesi ve detaylandırılmasını, üç ayda bir yapılacak toplantının en az ayda bir yapılmasını, kuvvetler ayrılığı prensibi gereği icracı Bakanlığının (GTH Bakanlığı) yerine, Ekonomi Bakanlığı Müsteşarı tarafından toplantılara başkanlık etmesinin daha uygun olacağını değerlendirmekteyim.

2

Komitenin çalışmalarını ve bürokrasi gereklerini yerine getirecek sekretaryası, Ekonomi Bakanlığı bünyesinde en az daire başkanlığı düzeyinde teşkilatlandırılmalı ve tecrübelerin birikimi yönünden ve de kamu idaresi hafızası ile başarılı sonuçların arşiv oluşturmasının gerekli olacağına inanmaktayım.

3

İzleme ve değerlendirme komitesinde alınan kararların doğrudan piyasaya etkimesinin sağlanması ve de bu etkilerin doğrudan tüketicilere mali ve kalite ile sağlıklı ve ucuz ürün elde edinebilmeleri yönünden geri bildirim alınabilmesi için ölçülebilmeyle ilgili kurulacak daire başkanlığının bünyesinde birim oluşturulması gereğini düşünmekteyim.

4

İzleme ve değerlendirme komitesince alınan kararların hayata geçirilmesinde başta haksız kazanç elde etme alışkanlıkları (abartılı stoklama, piyasa dengelerini bilerek bozma, kara borsa faaliyetleri vb.) sürdürmede gösterilecek direnç herhangi bir tüzel kuruluş ve kişilere karşı konu itibariyle ilgili bakanlık biriminin mevcut yetkileri dahilinde cezai yaptırım uygulanması ve takibi anlamında bu tür konulara özel kararların alınabilmesi için hazırlanmasını önerdiğimiz yönetmelikte açık ve net olarak detaylandırılması gerekliliği değerlendirilmelidir.

Sonuç olarak özetle; Gıda ve Tarımsal Ürün İzleme ve Değerlendirme Komitesi, aldığı kararların daha aktif olarak piyasaya etkimesi (BİMER ve Yerel Yönetimlerin beyaz masa uygulamasındaki hızlı sonuç almadaki aktiflikleri vb.), mutlaka geri bildirim alma sistemlerinin kullanılması gereği, önem arz ettiği dikkatle üzerinde durulmalıdır.

ETBİR I KIRMIZI 35


DESTEKLEME

DAP, GAP, DOKAP ve KOP

2016 Destek Başvuruları Başladı DAP, GAP, KOP ve DOKAP kapsamında yer alan damızlık sığır ve damızlık koyunkeçi işletmelerinin tadilat ve inşaatına % 50, damızlık boğa, koç ve teke alımına % 80 hibe desteği verilecek. Desteklenmelere ilişkin 2016 yılı Uygulama Rehberi yayımlandı.

G

ıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Doğu Anadolu Projesi (DAP), Güney Doğu Anadolu Projesi (GAP), Konya Ovası Projesi (KOP) ve Doğu Karadeniz Projesi (DOKAP) kapsamındaki illerde mevcut damızlık sığır ve damızlık koyun-keçi işletmelerinin inşaat desteklenmesine ve damızlık erkek büyükbaş ve küçükbaş alımının desteklenmesine ilişkin 2016 yılı Uygulama Rehberi yayımlandı. Uygulama Rehberi’ne göre 2015-2018 yılları arasında proje kapsamındaki illerdeki damızlık sığır ve damızlık koyun-keçi işletmelerinin yeni inşaat veya tadilatına yüzde 50 hibe desteği, damızlık boğa, koç ve teke alımına yüzde 80 hibe desteği verilecek. İnşaat yatırımı ve damızlık koç-teke alımı desteği için

36 ETBİR I KIRMIZI

Doğu Anadolu Projesi (DAP) kapsamındaki Ağrı, Ardahan, Bingöl, Bitlis, Erzincan, Erzurum, Elazığ, Hakkâri, Iğdır, Kars, Malatya, Muş, Tunceli ve Van illerinden başvuru yapılabilecek. Güney Doğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamındaki Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak illeri; Konya Ovası Projesi (KOP) kapsamındaki Konya, Karaman, Niğde ve Aksaray illeri ile Doğu Karadeniz Projesi (DOKAP) kapsamındaki Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Artvin, Bayburt ve Gümüşhane illerinden başvurular kabul edilecek. Damızlık boğa alım desteği için başvuru yapılabilecek iller ise şöyle sıralanıyor: Doğu Anadolu Projesi (DAP) kapsamındaki Ağrı, Ardahan, Bingöl, Bitlis, Erzincan, Erzurum, Elazığ, Hakkâri, Iğdır,

Kars, Malatya, Muş, Tunceli ve Van; Güney Doğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamındaki Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak ile Doğu Karadeniz Projesi (DOKAP) kapsamındaki Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Artvin, Bayburt ve Gümüşhane.

Her işletme hibeden 1 kez yararlanacak

2016 yılı Uygulama Rehberi’ne göre, destek için başvuruda bulunacak işletme sahiplerinin işletme tescil belgesine sahip olmaları ve işletmelerinin, Türkvet sistemine müracaat tarihinden en az 1 yıl önce kaydedilmiş olması gerekiyor. Büyükbaş hayvancılık işletmelerinin en az 10, en fazla 49 adet anaç sığır sahibi olması, küçükbaş hayvancılık


işletmelerinin ise en az 100 en fazla 200 adet anaç koyun ve keçi sahibi olması şartı aranıyor. Yeni ahır ve ağıl veya mevcut ahır ve ağılını tadilat yaptırmak isteyen işletme sahiplerinin de destekten yararlanmak için ahır ve ağıl yaptıracağı yerlerin tapulu malları olması ve inşaat için yetkili mercilerden gerekli izin ve ruhsatları almış olması gerekiyor. Başvuru yapacakların aynı amaçlı düşük faizli kredi veya hibe desteği kullanmamış olması da başvuruda aranan şartlar arasında yer alıyor. Hibe programının yürürlükte olduğu dönemler içinde projesi onaylanan ve projesinde belirtilen süresi içinde yatırımını tamamlayan işletmeler hibe desteğinden bir kez yararlandırılacak. Her proje sahibi, proje konularından sadece bir defa hibe desteğinden yararlanabilecek. Projeden şirket ortağı olarak yararlanan yatırımcı şirket ortaklığından ayrılsa dahi yatırımdan bir daha yararlanamaz. Hibe desteklerinden kamu kurum ve kuruluşları ile ortaklıkları yararlanamayacak. Devlet memurları, kamu işçileri ve devlet üniversitelerinde görevli öğretim elemanları da hibe desteğinden faydalanamayacak ve başvuru yapamayacak.

Başvuru İçin Gerekli Bilgiler ve Belgeler: • • • • • • •

• • • •

Hibe Başvuru Formu, (Damızlık ve İnşaat için) Ön Proje Formu, (Damızlık ve İnşaat için) Yatırım ile İlgili Bilgiler Formu, (İnşaat için) Tahmini Sabit Yatırım ve Termin Plan Tabloları, (Damızlık ve İnşaat için) Bakanlık Türkvet veri tabanına veya Koyun Keçi Kayıt Sistemine kayıtlı anaç sığır veya anaç koyun-keçi işletmesinin başvuru tarihinden en az bir yıl önce kayıtlı olduğuna dair belge, İnşaat Yatırımın yapılacağı arazi/arazilere ait Ekte (Ek- 9) yer alan aidiyet belgesi/belgeleri. Damızlık boğa, koç ve teke alımlarında tapu kaydı istenmeyecek. Yeni inşaat ve tadilat inşaatı yaptıracak işletmelerde inşaatın yapılacağı alan yatırımcıya ait olmalıdır. Olmadığı durumlarda yatırım yerinin eş, birinci derecede akrabalara ve kardeşlere müstakil tapu ile ait olması durumunda, alınacak muvafakat ve muhtar onayı ile inşaat/tadilat yapılabilecek. Kamu arazisi kiralayarak (en az on yıllık kira sözleşmesi istenir.) yatırım yapan yatırımcılar için bu şart aranmaz. Üzerine yeni inşaat ve tadilat inşaatı yaptıracak başvurularda arazinin başvuru sahibi ile birlikte birden fazla kişiye ait olması (hisseli olması) durumunda, her bir hissedarın yatırımcıya yetki verdiğini gösterir noter tasdikli belge ile sahibi oldukları arsa üzerinde inşaat yapılmasına rızaları olduğunu gösterir noter tasdikli belge (Yatırımı onaylandıktan sonra) istenecek. Nüfus cüzdanı fotokopisi (gerçek kişiler için-aslı başvuru esnasında görülüp, onaylanacak) Şirketi temsil ve imza yetkili kişilere ait noter tasdikli imza sirküleri (tüzel kişiler için), ile tüzel kişilerin yetkili kurullarından alınmış yetkilendirme kararı, Firmanın sermaye yapısı, miktarı ve faaliyetleri açısından nihai durumunu gösterir Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi tasdikli örneği (tüzel kişiler için), Tüzel kişilerin yetkili kurul ve/veya organlarından aldıkları yetki kararı, yatırım yapma ile ilgili almış oldukları yönetim kurulu kararı.

ETBİR I KIRMIZI 37


DESTEKLEME

Tarımsal üretime destek, 2016’da da devam ediyor… Tarımsal üretimin desteklenmesi amacıyla üreticilere düşük faizli yatırım ve işletme kredisi kullandırılmasına 2016 yılında da devam edilecek. Büyükbaş ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliği ve besiciliğinden, arıcılığa, kanatlı sektöründen, su ürünleri yetiştiriciliğine kadar daha pek çok sektör kredi kapsamında yer alıyor.

G

ıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, tarımsal üretimin desteklenmesi amacıyla geçtiğimiz yıl başlattığı üreticilere düşük faizli yatırım ve işletme kredisi kullandırılmasına 2016 yılında da devam edecek. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerince Tarımsal Üretime Dair Düşük Faizli Yatırım ve İşletme Kredisi Kullandırılmasına İlişkin Uygulama Esasları Tebliği, 1 Ocak 2016 tarihinden geçerli olmak üzere 9 Mart’ta Resmi Gazete’de yayımlandı. Karar, tarımsal üreticilerin finansman ihtiyaçlarının uygun koşullarda karşılanması amacıyla gerçek ve/veya tüzel kişi üreticilere, tarımsal amaçlı kooperatiflere ve Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerince düşük faizli yatırım ve işletme kredisi kullandırılmasını kapsıyor.

38 ETBİR I KIRMIZI

Hayvancılık ve tarım faaliyetleri kredi kapsamında Kredi hayvancılık sektöründe; damızlık süt sığırı, damızlık etçi ve kombine sığır, damızlık düve yetiştiriciliği, büyükbaş hayvan yetiştiriciliği ve besiciliği, küçükbaş hayvan yetiştiriciliği ve besiciliği, arıcılık, kanatlı hayvan sektörünü kapsıyor. Tarım sektöründe yatırım ve işletme kredisi kullanabilecek faaliyetler şöyle sıralanıyor: Su ürünleri yetiştiriciliği, kontrollü örtü altı tarımı, yurt içi sertifikalı tohum alımı, fide, fidan üretimi ve kullanımı, süs bitkisi üretimi, iyi tarım uygulamaları, organik tarım faaliyetleri, yaygın bitkisel üretim, çok yıllık yem bitkisi üretimi, tarımsal mekanizasyon, modern basınçlı sulama yatırımları, dağınık ve parçalı arazilerin birleştirilmesi suretiyle tarımsal işletmelerin ekonomik ölçeğe kavuşturulmasının

sağlanmasına yönelik arazi alımları. Kararda aynı zamanda indirimli işletme ve yatırım kredisi kullanmak isteyen kişi ve kurumların uyması gereken kriterlere de yer verildi.

Büyükbaş hayvancılıkta kredinin kapsamı geniş Hayvancılık sektöründe belirlenen kriterlere göre; damızlık süt sığırı, damızlık etçi ve kombine sığır, büyükbaş hayvan yetiştiriciliği ve besiciliği yapacak üreticilerin on baş ve üzerinde işletme kurmaları veya işletme kapasitesini on baş ve üzerine çıkarmaları, damızlık düve yetiştiricilerinin ise elli baş ve üzerinde işletme kurmaları veya işletme kapasitesini elli baş ve üzerine çıkarmaları gerekiyor. Damızlık süt sığırı yetiştiriciliği için kurulu veya kurulacak işletmelere kullandırılacak olan


yatırım kredileri, manda veya holstein (siyah alaca/kırmızı alaca) ve jersey ırkı Damızlık Belgeli süt sığırı alımlarını, barınak yapımını ve tadilatını, süt sağım ünitesi, süt soğutma tankı, yem hazırlama ünitesi, balya makinesi, çayır biçme makinesi ve silaj makinesi, gübre yönetimi ile ilgili altyapı ve alet-ekipman alımı, kendi elektrik ihtiyaçlarını yenilenebilir enerji kaynaklarından (güneş ve biyokütle) üretmek için gerekli olan tesis ve alet-ekipman alımını, kurulu işletmelerin münferit alet, ekipman alımlarını ve diğer yatırım giderlerini kapsıyor. Damızlık etçi ve kombine sığır yetiştiriciliği için kurulu veya kurulacak işletmelere kullandırılacak olan yatırım kredileri, etçi ırklar olan angus, hereford, şarole ve limuzin ırkı ile kombine ırklar olan montbeliard, Brown swiss ve simental Damızlık Belgeli hayvan alımlarını, barınak yapımını ve tadilatını, yem hazırlama ünitesi, balya makinesi, çayır biçme makinesi ve silaj makinesi, gübre yönetimi ile ilgili altyapı ve aletekipman alımını, kendi elektrik ihtiyaçlarını yenilenebilir enerji kaynaklarından (damızlık etçi sığır işletmelerinde sadece güneş, kombine sığır işletmelerinde ise güneş ve biyokütle) üretmek için gerekli olan tesis ve alet ekipman alımını, kurulu işletmelerin münferit alet, ekipman alımlarını ve diğer yatırım giderlerini kapsıyor.

edilecek hayvanların en az 3 aylık ve erkek olması Koyun ve Keçi Türü Hayvanların Tanımlanması, Tescili ve İzlenmesi Yönetmeliği kapsamında tanımlanarak Koyun Keçi Kayıt Sisteminde en az 1 ay süreyle kayıtlı olmaları zorunluluğu yer alıyor.

Kanatlı sektörüne destekler Karar kapsamında yer alan kanatlı sektöründe krediden faydalanacak, kanatlı üretimi yapacak işletmelerin asgari; etlik piliç yetiştiriciliğinde on bin adet, yumurta tavuğu yetiştiriciliğinde yedi bin beş yüz adet, kaz, ördek, bıldırcın yetiştiriciliğinde iki bin beş

yüz adet, devekuşu yetiştiriciliğinde elli adet ve üzeri kapasitelere ulaşması gerekiyor. Kanatlı damızlık yetiştiriciliğinde ise asgari, damızlık etlik piliç ve damızlık yumurta tavuğu yetiştiriciliğinde on bin adet, Ankara Tavukçuluk Araştırma İstasyonu Müdürlüğü’nce Türkiye için geliştirilmiş hatlarla yapılacak damızlık yumurta tavuğu yetiştiriciliğinde bin adet, damızlık hindi yetiştiriciliğinde beş bin adet, damızlık kaz, ördek veya bıldırcın yetiştiriciliğinde bin adet, damızlık devekuşu yetiştiriciliğinde yüz adet ve üzeri kapasitelerde işletme kurulması veya kurulu işletmelerin en az bu kapasitelere çıkarılması şartı getiriliyor. Hindi besiciliğinde

Kredi için en 50 baş koyun, 25 baş keçi gerekli Krediden yararlanmak isteyen küçükbaş hayvan yetiştiricilerinin; koyun için en az elli baş, keçi için en az yirmi beş baş kapasiteye sahip işletme kurmaları veya işletme kapasitesini bu kapasiteler üzerine çıkarmaları gerekiyor. Küçükbaş hayvan besicilerinin yüz baş ve üzerinde küçükbaş hayvan besi işletmesi kurmaları veya işletme kapasitesini yüz baş ve üzerine çıkarmaları şartı aranıyor. Kararda işletme kredisi ile temin

ETBİR I KIRMIZI 39


DESTEKLEME

asgari bin adet ve üzeri kapasitelerde işletme kurulması veya kurulu işletmelerin en az bu kapasitelere çıkarılması gerekecek.

Tarım kooperatiflerinde 30 ortak aranıyor Kararda belirtilmeyen hayvansal üretim konularında faaliyette bulunan üreticilere veya ilgili konu başlığı altında belirtilen kapasite, ırk ve yaş şartı gibi teknik kriterleri taşımayan konularda faaliyet gösteren üreticilerin, faiz indirimli kredi talepleri, “Yaygın Hayvansal Üretim” başlığı altında

değerlendirilecek. Tarımsal amaçlı kooperatiflerin uyguladıkları üretim projeleri için kredi kullandırılmasında, kooperatiflerin en az otuz ortaklı olması şartı aranıyor. Sözleşmeli üretim modeli kapsamında, üreticilerin tarımsal ve hayvansal girdilerini temin etmek ve ürün almayı garanti etmek suretiyle tarımsal üretim yaptıran gerçek ve tüzel kişilere, söz konusu üretim finansmanı amacıyla kredi açılabilecek.

Stratejik bitkisel üretim destekleniyor Üreticilerin stratejik bitkisel üretim konusunda faiz indirimli kredi kullanabilmeleri için; aspir, yağlık ayçiçeği, kolza, kanola, kütlü pamuk, soya, susam, yağlık zeytin üretimini yapıyor veya yapacak olması gerekiyor. Sera modernizasyonu için ayrı ayrı veya tek ünite olarak toplam 500 metrekare ve üzeri örtüaltı alanında bitkisel üretim yapan üreticiler, örtüaltı kayıt sistemine

40 ETBİR I KIRMIZI

kayıt olmaları durumunda düşük faizli yatırım ve işletme kredisinden yararlandırılacaklar. Kendi elektrik ihtiyaçlarını yenilenebilir enerji kaynakları güneş ve biyokütleden üretmek için gerekli olan tesis ve alet ekipman alımı konusunda kredi başvurusunda bulunan ve kriterlere uyan üreticilerin talepleri de karar kapsamında değerlendirilecek.

Yatırımlar sigortalanacak Kredi kullanılarak yapılan yatırımlarda sigortaya konu olan varlıklar ile tarımsal ürünler kredi tutarı üzerinden sigorta ettirilecek. Bakanlık ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarının faiz desteği niteliğindeki desteklerinden faydalanan işletmelere, karar kapsamında aynı konuda kredi kullandırılmayacak. Mevcut yatırım kredisine ait anapara tutarının yüzde 30’u ödenmeden, tarımsal mekanizasyon ve modern basınçlı sulama hariç aynı üretim konusunda yeni yatırım kredisi kullandırılmayacak.


KÜÇÜKBAŞ

Koyun ve keçiler Kırkım esnasında bağlanmayacak Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Ankara İli Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği tarafından düzenlenen eğitimleri başarıyla tamamlayan sertifikalı kırkımcılar ile birlikte Ankara’da koyun ve keçilerin kırkımı bağlanmadan gerçekleşecek.

A

nkara Büyükşehir Belediyesi ve Ankara İli Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği işbirliğiyle Türkiye’de ilk kez Ankara ilinin Beypazarı ilçesinde düzenlenen sertifikalı kırkım elemanı yetiştirme kursu ikinci eğitim programıyla Ankara’da devam ediyor. Ankara İli Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği Başkanı Hasan Kılınç ikinci eğitimin Ankara’nın Güney ilçelerinde gerçekleşeceğini söyledi. Sertifikalı kırkımcı yetiştirilmesinin ekonomik boyutu kadar hayvan refahı açısından önemine dikkat çeken Hasan Kılınç projenin tamamlanmasının ardından Ankara’da yılda en az bir kez kırkılan bir milyonun üstünde küçükbaş hayvanın kırkımının bağlanmadan makine ile gerçekleşeceğini söyledi. Ankara’nın makineli ve modern kırkım noktasında Türkiye’ye öncülük yaptığını belirten Kılınç: “Proje sona erdiğinde hayvanlar kırkılırken bağlanılmıyor ve tekniğine uygun kırkılıyor oluşu, en büyük kazanımımız olacak. Küçükbaş hayvanların bağlanmadan tekniğine uygun kırkılması zamandan tasarruf olduğu gibi hayvan refahı anlamında büyük bir yol kat etmiş olacağız. Her sene onbinlerce hayvanımız bağlandığı ve tekniğine uygun kırkılmadığı için ölüyor. Sertifikalı kırkım elemanları ile ölümlerin de önüne geçeceğiz” dedi. Profesyonel kırkım yapan eleman sayısının hem ülke genelinde hem Ankara’da yetersiz olması nedeniyle bu eğitimler önem taşıyor. Hayvanların kırkımının zamanında yapılmaması nedeniyle kilo artışında kayıplar yaşanıyor. Ayrıca zamanında kırkım yapılmayan hayvanlarda sağlığı da riske giriyor. Yeteri kadar kırkım elemanı bulunmayan Ankara’da, sertifikalı kırkımcılık küçük ve ortaboy hayvan işletme sahipleri için de ek gelir olanağı sunuyor.

ETBİR I KIRMIZI 41


YÖNETMELİK

Küçük kapasiteli kesimhanelere

“Hijyenik” kurallar geldi Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı günde 8 büyükbaş ya da 24 küçükbaşa kadar kesim yapan düşük kapasiteli kesimhanelere onay belgesi ve hijyen şartı getirdi. Düzenlemeye göre; kesimhanede etin zemin ve duvar ile teması önlenecek, tüm kesimhane ve kullanılan aletler dezenfekte edilecek, hayvanlar strese sokulmadan ve gereksiz bekletilmeden kesilecek.

G

ıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, küçük kapasiteli kesimhaneler için genel ve özel hijyen kuralları ve bu işletmelerin onay süreçlerindeki esasları belirledi. Bakanlığın hazırladığı Küçük Kapasiteli Kesimhanelerin Genel ve Özel Hijyen Kurallarına Dair Yönetmelik, 7 Şubat’ta Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.

Günlük kesim kapasitesi aşılamayacak

Yönetmeliğe göre, küçük kapasiteli kesimhane işletmecisinin onay belgesi alabilmesi için kesimhanenin bulunduğu ilçe sınırları içerisinde 5996 sayılı Kanun kapsamında onaylı bir kesimhane bulunmaması gerekiyor. Küçük kapasiteli kesimhanelerde günlük kesim kapasitesinin de düzenlendiği yönetmeliğe göre günlük hayvan kesimi yönetmelikte belirlenen sayıları geçemeyecek. Buna göre; sadece sığır ve manda kesimi yapan kesimhanelerde, günlük 8 baş sığır/manda; sadece koyun ve keçi kesimi yapan kesimhanelerde, günlük 24 baş koyun/keçi; sığır, manda, koyun ve keçinin birlikte kesildiği kesimhanelerde, günlük 4 baş sığır/manda ile 12 baş koyun/keçi kesilebilecek. Sığır, manda, koyun ve keçi dışında kalan evcil tırnaklı hayvanların kesildiği küçük kapasiteli kesimhanelerde, günlük kesim 8 başı geçemeyecek. Bu kesimhanelerde kesilen hayvanların etleri kesimhanenin bulunduğu ilçe sınırları dışına gönderilemeyecek, sadece ilçe sınırları içerisinde yer alan ve son tüketiciye satış yapan perakendecilere arz edilebilecek. Aynı iş günü içerisinde kesilecek hayvanların kesimi, gün içerisinde aralıksız gerçekleştirilecek, hastalıktan şüpheli hayvanların kesimi yapılmayacak. Ölüm öncesi muayenede herhangi bir hastalık bulgusu olmayan ancak ölüm sonrası muayenede hastalık tespit edilen etler imha edilecek.

Veteriner çalıştırmak şart

Yönetmelik kapsamında yer alan küçük kapasiteli kesimhane işletmecisi, faaliyete geçmeden onay belgesi alacak. Onay alınmasının ardından kesimhanede en az bir resmi veteriner hekim görevlendirecek. Yönetmeliğe göre resmi veteriner hekimin kesimhanedeki mesai saatleri, kesimhanenin çalışma gün ve saatleri dikkate alınarak belirlenecek. Kesimhane işletmecisi, veteriner hekimlik lisans eğitimi almış ise kendi işletmesinde zorunlu

42 ETBİR I KIRMIZI


personel olarak çalışabilecek, ayrıca zorunlu personeller, kesimhanenin faaliyette bulunduğu çalışma gün ve saatleri içerisinde başka bir işte çalışamayacak.

Etler hiçbir şeyle temas ettirilmeyecek

Yönetmelikteki hijyen kurallarına göre kesimhanede etin zemin, duvar ve tüm sabit donanımlarla temasını önleyecek imkânlar bulunacak. Kesimhanede 82 °C’den az olmamak üzere temin edilen sıcak su ile veya eşdeğer bir etkiye sahip alternatif bir sistem ile aletler dezenfekte edilecek. Etle teması olan personel tarafından kullanılan lavabolar, bulaşmanın yayılmasını önlemek üzere tasarlanmış musluklara sahip olacak. Şüphelenilerek alıkonulan etlerin soğutularak depolanması ve insan tüketimi için uygun olmadığı belirlenen etlerin depolanması için kilitlenebilen ayrı ayrı yerler bulunacak.

Hayvanlara stres yaşatılmayacak

Canlı hayvanları kesimhaneye nakleden gıda işletmecisi, hayvanlara, toplama ve nakliye süresince gereksiz strese ve acıya yol açmayacak şekilde davranılmasını sağlayacak. Kanın

akıtılması, deri yüzme, iç organ çıkarma ve karkasın diğer işlemleri, gereksiz yere geciktirilmeden ve ete bulaşmaları önleyecek şekilde yapılacak. Hastalık belirtisi gösteren veya halk sağlığı açısından önemli olan hastalık etkenleriyle bulaşmış olduğu bilinen sürülerden gelen hayvanlar küçük kapasiteli kesimhanelere nakledilmeyecek. Kesilen hayvanların etleri ölüm sonrası muayeneyi takiben derhal, etin her tarafında sakatatlar için 3 °C, diğer etler için 7 °C’den fazla olmayan bir sıcaklığa düşürülmek üzere soğutma işlemine tabi tutulacak, depolama ve nakliye süresinde de etlerin bu sıcaklık derecesinde kalması sağlanacak. Kesimhane işletmecisi, kesimhanesinde kesilen hayvanların karkaslarını Yönetmelik hükümlerine uygun sağlık işareti uygulanmadan piyasaya arz edemeyecek. Sağlık işareti, Hayvansal Gıdaların Resmi Kontrollerine İlişkin Özel Kuralları Belirleyen Yönetmelik uyarınca ölüm öncesi ve ölüm sonrası muayeneden geçen ve eti insan tüketimine uygun olan hayvanlara uygulanacak. Açık ve paketlenmiş etler, ayrı ayrı depolanacak ve nakledilecek. Ancak depolamanın, farklı zamanlarda veya paketleme materyali ve depolama şeklinin, et için bulaşma kaynağı olmayacak şekilde yapılması durumunda bu gereklilik aranmayacak.

ETBİR I KIRMIZI 43


TEKNOLOJİ

Hijyen Paspaslar, Ayak Havuzları, Hijyen

Turnikeleri Ne Kadar Hijyen? Kontrol Edilmezlerse Mikrop Üretme Yuvasına Dönüşüyorlar! Kesimhane bölümünün giriş ve çıkış noktalarındaki hijyen uygulamaları kesimi yapılan hayvan etlerinin hijyeninin başladığı önemli bir aşamadır. Giriş çıkış noktalarındaki turnike sistemlerinin ve hijyen paspaslarının günlük olarak en az 1-2 defa temizliğinin yapılıp dezenfektanlarının değiştirilmesi önemlidir. Mehmet Baki ASUTAY Gıda Hijyen Koord. Yaşar ZEYTÇİOĞLU Veteriner Hekim / Hijex Biyosidal Ürünler, Hijyen Grup San ve Tic Ltd. Şti

B

ilindiği üzere hijyen paspaslar (ıslak, kuru), ayak havuzları hijyen turnikeleri işletmemize girerken ayak altlarında taşıyabileceğimiz (terlik, çizme, bot vb.) zararlı mikroorganizmaları öldürmek, işletmemiz içerisine taşımamak için kullanılır. (Gıda kodeksimizde de zaten işletme giriş ve tuvalet önlerinde bulundurma zorunluluğu görülmektedir. Ayrıca kirli alanlardan temiz ve hijyenik alanlara geçişlerde kullanılması tavsiye edilmektedir.) Kullandığımız hijyen paspaslar paslanmaz, lastik, süngerli ve kuru alanlarda yapışkan plakalar olabilir. Sadece denetlemeler için kullanılan, denetleme sonrası bir kenara atılan paspaslarda kedicikler bir güzel uyku çekmektedir. Maalesef bu üzücü ve düşündürücü durum göz ardı edildiği sürece işletmemize dışarıdan her türlü kir ve mikroorganizmaların girmesine müsaade etmiş oluyoruz. Oysaki işletmelerin hijyeni girişten başlar.

44 ETBİR I KIRMIZI

Dikkat edilmesi gereken;

1

İşletmenin konumuna göre paspas veya turnike seçimi, (özellikle boyutu; çok küçük paspaslar üzerinden personel paspasa basmadan atlayarak geçmekte olup en az 2 adım paspas değecek mesafede olmalıdır. Bu konuda personeli bilinçlendirmek neden paspasa basılması konusunda eğitimler verilmelidir.) Paspas ve turnikeden geçen personel sayısı, (ilgililerce kaç kişi geçtikten sonra kullanılan dezenfektan etkinliğini kaybediyor , tesbit edilmeli ona göre değişim talimatları hazırlanmalıdır. Dezenfektan seçimi ve kontrolü çok önem kazanmaktadır.

2 3

Ancak kontrol altında tutulmazsa tam tersine bir işlem görerek mikrop üretme yuvalarına dönüşürler.

Sizde işletmenize girerken ayaklarınızın altını dezenfekte ettiğinizi zannederken mikrop bulaştırıp işletmenizi kirletiyor olabilirsiniz. HACCP programlarında kritik kontrol noktalarından (CCP) sayılmaktadır. Hijyen paspaslara konan dezenfektanlarda da zaman zaman uygulama yanlışlığı yapılmaktadır. Kullanılan dezenfektanın etkinlik süresi kontrol edilmediği sürece de aynı risk taşımaktadır. En problemli ve önemli olan konu da budur. Genelde paslanmaz hijyen havuzlarının içerisinde burgu (kıvırcık) paspas diye tabir edilen bir paspas türü kullanılmaktadır, bu paspasların içerisine biriken organik gıda maddeleri hem çok daha çabuk kontamine olmakta hem de dezenfektanın gücünü azalmaktadır. Ayrıca temizliği zordur, aralara sıkışan organik parçacıklar kirliliğe devam etmektedir. Bu tür paspasların daha çok dış alanlarda kullanılması tavsiye edilmektedir. İşletmeye


girerken ne kadar çok önleyici paspas kullanılırsa o kadar az kirlilik taşınmış olur. Diğer tür lastik havuzlu paspaslarda içerisinde bulunan hivler sayesinde ayak altlarındaki kirlikleri tutarlar ama aynı paslanmaz paspaslarda olduğu gibi çok çabuk kirlenirler ve dezenfektan etkileri biter, sık sık suyunu değiştirmek gerekir, değiştirirken de kirli suyu bir kanala dökmek ve taşımak diğer çapraz bulaşmalara neden olur. Süngerli ve havuzlu paspaslar ise bu iki paspasa göre çok daha kullanışlı ve pratiktir. İnce gözenekli bir ped içerisinde bulunan sünger, Dezenfektanı içerisine hapis eder, küçük organik kirlilikler pedin dışında kalır, süngerin içerisinde bulunan dezenfektan daha uzun ömürlü hizmet etmeye devam eder, değiştirilmesi ve yıkanması kolaydır. Diğer iki paspasın içerisine konan sıvı dezenfektan ıslaklığı ve dezenfektanı işletmeniz içerisine fazlaca taşır, ancak süngerli paspaslar sadece ayak altını ve kenarları ıslatır. Islaklık istenmeyen bölgelere girişlerde ise hijyen paspas sonrası nem alıcı paspaslar kullanılmalıdır. Kullanılan dezenfektanlar ise başka bir problemdir. Ucuz diye kullanılan klor bazlı bileşikler her ne kadar etkili olsa da çok çabuk etkilerini kaybetmekte ayrıca giriş çıkışlarda personel ve misafirlerin giysilerini de (paçalarını) beyazlatmaktadır. Organik bileşiklerle çok çabuk reaksiyona girerken etkilerini kaybederler, Toksik ve kanserojen olması sebebiyle işletmenize ayak altlarıyla

taşınarak kimyasal bulaşmalara da neden olmaktadır. Yoğun klor kokusu bazen rahatsız etmektedir. Çok sık kontrol edilmeli ve çok sık değiştirilmeleri gerekmektedir. Oysaki 2-3 gün hatta haftalarca kalan ve değiştirilmeyen klor bazlı dezenfektanlar tam bir mikrop yuvasına dönüşebilmektedir. Klor test kağıtlarıyla kontrol edilmeli ve sıkça değiştirilmelidir. Klor yerine süper okside su olarak bilinen ve klordan 70-200 kat daha güçlü olan su bazlı, nötr, duralama gerektirmeyen, toksik ve kanserojen olmayan ürün kullanılması daha doğrudur, ayrıca kokusuz olması tercih sebebidir. Klor gibi giysilere de zarar vermez. Diğer bir dezenfektan olan ve sıkça kullanılan QAC bazlı (dördüncül kuaterner amonyum bileşikleri) nötr ve kokusuz olması sebebiyle daha çok tercih edilen ve kullanılandır. Ancak bu dezenfektanında etkinlik süresi de qac test kağıdı ile kontrol edilmeli etkinliği (Aktivitesi) değişmişse ilave edilmeli ve organik kirliliklerde de değiştirmelidir. Klor bileşikleri gibi bu üründe giysilere zarar vermez. Turniklerde Qac (dördüncül kuaterner amonyum bileşiği ) ve su bazlı super okside su, dezenfektan olarak kullanılmalıdır. En önemli kimyasal bileşik olan Sodium p-toluenesulfonchloramide, trihydrate (kloromin-T) bazlı dezenfektan ise mikroplar karşı direnç oluşturamazlar, süre ve etkinlik göz önünde bulundurulmaksızın mikrop direnci yoktur. Bu tür paspaslar için ideal olandır ancak pahalı

olması sebebiyle çokça kullanılmamaktadır. (diğer dezenfektanlar mikroorganizmaları öldürüp etkilerini kaybederken bu kimyasal etkisinden bir şey kaybetmez ancak çokça organik kirlilik olduğunda değiştirilmesi tavsiye edilir.) Mezbahanelerde hijyen uygulamaları açısından kesimhaneye giriş ve çıkışlar kesim prosesi zamanında çok yoğun olmakta, kesim için dışarıdan gelen insanlar kesimhanenin içerisine girmek kesimini yaptırdığı hayvanın yanında bulunmak istemektedir,ayrıca sakatat ve deri alımına gelen personel yoğunluğu da bulunmaktadır. Bu durumlarda kesimhaneye kesim personeli dışında insan giriş çıkış sirkülasyonu yoğunluk arz etmektedir. Dolayısı ile kesimhane bölümünün giriş ve çıkış noktalarındaki hijyen

ETBİR I KIRMIZI 45


TEKNOLOJİ

uygulamaları kesimi yapılan hayvan etlerinin hijyeninin başladığı önemli bir aşama olup giriş çıkış noktalarındaki turnike sistemlerinin ve hijyen paspaslarının günlük olarak en az 1-2 defa temizliğinin yapılıp dezenfektanlarının değiştirilmesi önemlidir. Ayrıca kesimhaneye girecek personelin tek kullanımlık önlük, bone kullanmalarının sağlanması hijyenik et üretiminde mezbahane hijyen koşullarının sağlanmasında önemli bir noktadır. Özellikle güneş ışığına maruz kalan açık alanlarda (çiftlik araç giriş havuzları, araç dezenfeksiyonu vb.) bu konu çok daha önemlidir. Bu tür alanlarda sıcaklıktan da etkilenmeyen bu ürün daha da önem kazanmaktadır. Araçların aksamlarına zarar veren klor bileşikleri gene buralarda da kullanılmamalıdır. Qac ve Su bazlı, nötr ve kokusuz süper okside su bazlı dezenfektanda bu uygulamalar için idealdir. Durulama gerektirmemesi, nötr olması, araçlara zarar vermemesi en büyük avantajlarındandır. Bazı işletmelerde ise (kesimhane vb) kendiliğinden yapılmış havuzlar mevcuttur. (Seramik, beton, taş, paslanmaz) Daha çok çizme ile kullanılan bu havuzlarda da dikkat edilmesi gereken konu havuz içerisine konan dezenfektanın bir dozaj pompasıyla su eksildikçe

46 ETBİR I KIRMIZI

otomatik olarak tamamlanmasıdır, küçük havuzlar için ise test kağıtlarıyla kontrolleri yapılarak ya ilave edilmeli yada değiştirilmelidir. Bu tür havuzlarda fazlaca kullanılan dezenfektanlar kayganlık yapmakta personelin düşüp yaralanmalarına sebep olmaktadır. Havuz içlerine kaydırmazlık zikzak paspaslardan konmalıdır. Paspasların 90 derecelik dik olmamalarına dikkat edilmeli, ayak takılmalarına karşın rampalı veya 45 derecelik açılarla kenarları düzenlenmelidir. Bazı işletmelerin kirli alanlarından temiz alanlara geçişlerde de bu tür havuzlar mevcut olup bu havuzların çok derin yapılmaması ve tahliyelerinin bulunmaması da diğer bir problemdir. Derin havuz içlerinden kat arabaları, servis arabaları ve transpalet arabalar geçememektedir, bu tür yerlerdeki uygulamalarda 2.5 cm geçmeyen havuzlar yapılmalı ve içerlerine sert zikzak paspaslar konarak arabaların kolayca derinliği geçmesi sağlanmalıdır. Arabaların tekerlekleri dezenfekte edildikten sonra nem alıcı paspas üzerinde geçirilerek kurulanması sağlanmalıdır. Islaklık istenmeyen kuru alanlar için (laboratuar önleri, baharat odaları, unlu mamüller vb.) yapışkan bantlı ped hijyen paspaslar kullanılmalıdır. Üst üste yaprak şeklinde bulunan bu yapışkanlı paspaslar ayak

altlarındaki partikülleri ve mikropları yapıştırarak tutarlar ancak çok çabuk kirlenirler, sık sık üsteki yaprağın çıkartılarak yenilenmesi gerekmektedir. Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte otomatik Hijyen turnikeleri de sektörde kullanılması artmıştır. Ellerin fotoselli muslukta yıkanması, kurutulması ve dezenfektanlıkta dezenfekte edilmeden içeriye girmeyi engelleyen turnike sistemiyle birlikte ayaklarımızın altını ve çizmelerimizin yanlarını da fırçayla temizleyen ve dezenfekte eden sistemlere sahiptirler, Herhangi bir adımın atlanması durumunda turnike açılmamaktadır. Bu durumda işlemlerin tekrarlanması gerekmektedir. Bu otomatik sistemlerde dezenfektan püskürtme yöntemiyle uygulandığından daha güvenlidir. Yer paspaslarına göre kontrolü daha kolaydır. Sadece bazı çeşitlerinde fırça sistemi yerine yer paspaslarında bulunan burgu (kıvırcık) paspaslar kullanılmaktadır. Yukarıda anlattığımız sebeplerden dolayı kontrol edilmelidir veya burgu paspasların yerine ped süngerli paspas kullanılmalıdır. İşletmeden çıkışlarda ise çift taraflı fırça sistemi kullanılmalı, fırçalar periyodik kontrol edilerek gerektiğinde değiştirilmelidir, sararan fırçalar üreticinin tavsiyesine göre asidik veya alkali deterjanlarla yıkanarak beyaz ve temiz kalması sağlanmalıdır. Yıpranmış fırçalarda mikroorganizmalar tutunarak üreyebilmektedirler. Personelinizin kart, parmak izi, göz okuma vb sistemleriyle kaç kere turnikeden geçtiği, vücut sıcaklığı ölçme vb. bir çok yeni teknolojilerle gıda ve sağlık sektöründe kolaylıklar sağlamaktadır. Yeni inşa edilen işletmelerde bu turnikelere muhakkak yer ayrılmalıdır. Unutulmamalıdır ki hijyen paspaslar ve turnikeler kontrol edilmezse tam tersine işlem yaparak mikrop üretme yuvasına dönüşerek işletmenize ve ürünlerinize zarar verirler. İşletmenizin hijyeni girişten başlar.


Teknoloji şaşırtmaya Devam ediyor… Teknolojinin gelişimi 2016 yılında biraz daha hızlanıyor ve kullanım şekli sonraki yılları da etkileyecek şekilde değişiyor. Etrafımızı akıllı sensörler sararken, robotlar ve makinelerin kullanımı yaygınlaşıyor, 3D yazılar yiyecek bile üretir hale geliyor.

T

eknolojinin gelişimi baş döndürücü bir hızla devam ediyor… Gün geçmiyor ki, yeni bir buluş teknolojide hayatımızı değiştirecek, kolaylaştıracak bir yenilik açıklanmasın. Peki teknolojinin şekillendirdiği hayatımızda 2016 yılında neler yaşanacak? En çok hangi teknolojileri kullanıyor ve konuşuyor olacağız? Araştırma şirketi Gartner “2016’nın 10 Stratejik Teknoloji Trendi” raporunda iş ve günlük hayatımıza girecek yeni teknolojileri açıkladı ve bütün bu sorulara cevap verdi.

1

Akıllı sensörler hayatımızı düzenleyecek

etkilenecek. Kullandığımız cihaz ve sensörler öyle akıllı olacaklar ki biz farkında olmadan hayatımızı düzenleyebilecek yeteneğe erişecekler. Buradaki mücadele alanı uygulama tasarımlarını geliştirmede olacak. Cihazdaki algılama, eş zamanlılık ve işbirliği önem kazanacak. Örneğin, Pebble giyilebilir teknolojinin ana beyni ile iletişime geçebilen ve güncellenebilen akıllı kayış (smartstraps) konseptini duyurdu. Bu özel sensörlerin sayıları arttıkça ve ucuzladıkça yeni veri kaynakları eklemenin ve icat etmenin önü açılacak.

2016 yılında cihaz ve sensörlerin daha fazla içerik kullanmasıyla birlikte kullanıcı deneyimlerimiz de baştan sona

cihazlardaki sensörler de gün geçtikçe artıyor. Cihazlar daha fazla veri topladıkça daha akıllı hale geliyor. Gartner’ın raporuna göre bu sensörler gün geçtikçe birbirleriyle daha uyumlu hale gelecek ve birlikte çalışarak günlük hayatımız hakkında daha fazla bilgiye sahip olacaklar. Bu gelişimin devamında sensör üreticilerinin geliştirdiği çözümler günlük ve iş hayatımızda daha fazla yer alacak.

3 2

Sensörlerin kullanımı yaygınlaşacak

Farklı trendlerle birlikte kullandığımız kişisel ve profesyonel

Veriyi bulmak değil doğru kullanmak önem kazanacak

Gartner’ın yayınladığı rapora göre, 2020 yılında, 25 milyon cihaz her konuda data üretme yeteneğine erişecek. Bu durum fırsatlar yaratırken bir mücadele alanı da

ETBİR I KIRMIZI 47


TEKNOLOJİ ortaya çıkaracak. Veri miktarının fazlalaşmasıyla birlikte, veriyi anlamlı hale getirip kullanmak işin en önemli bölümünü oluşturacak. Bu süreçte veri dalgasının gücünden yararlanan şirketler rakiplerinden bir adım öne çıkacak.

5

İşleri makineler yapacak

Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte cihazlar yalnızca veri toplamayacak, aynı zamanda öğrenmeye de başlayacak. Bu sayede insanlar tarafından yapılması gereken pek çok analiz, makineler tarafından yapılabilecek. Makineler bunları yaparken insanlar da daha üst düzey işlerle meşgul olacak. Böylece çoğu yerde çalışanların yaptığı işler, makineler tarafından daha kısa sürede yapılabilecek ve insanlara daha yaratıcı işler yapma fırsatı sunulacak.

4

3D yazıcılar biyolojik malzemeler ve yiyecekte kullanılacak

Yeni bir trend sayılmasa da 3D yazıcılar, özellikle son dönemde bu teknolojiyi motor parçaları üretiminde kullanan Tesla ve roket parçaları tasarımında kullanan 5paceX ile birlikte daha farklı bir konuma geldi. Önceden küçük pilot denemeler yapılırken şirketler artık büyük üretimlerinin bir parçası olarak 3D yazıcıları kullanmaya başladı. Gartner’a göre bu teknolojinin daha iyi uygulamaları biyolojik malzemeler ve yiyecek ile devam edecek.

6

Tüm iş süreçleri için güvenlik uygulamaları geliştirilecek

Pek çok CIO için şirkette güvenlik konusu öncelikli başlıklar arasında yer alıyor. Ama buna rağmen güvenlik ihlalleri yaşanmaya devam ediyor. Günümüzde güvenlik için bazı yöntemler kullanılıyor ancak Gartner’a göre gelecekteki yöntemler savunmadan öteye geçecek ve tehditleri önceden tahmin edebilen modeller geliştirilecek. Gartner, şirketlerin bütün iş süreçleri için baştan sona güvenlik önlemleri geliştirmeleri gerektiğine dikkat çekiyor.

48 ETBİR I KIRMIZI

7

Nesnelerin interneti platformları kurulacak

Gartner’a göre bugün nesnelerin internetini kullanan platformlar çok bölünmüş durumda. Bu platformların biraraya gelmesi ve verinin paylaşılması çok daha faydalı olacak. Bu konu 20l8’de gündeme gelecek. IT departmanları ilk olarak entegre çözümlerin yerine bireysel çözümler üretecek. Ancak IT liderlerinin entegrasyonun daha faydalı olduğunun farkına varmalarıyla birlikte değişiklikler başlayacak.


8

Otonom cihazlar artacak

Yetenekleri gittikçe geliştirilen robotlar gelecek dönemde insanların işlerini de devralmaya başlayacak. Bu konuda belki de en iyi örnek, yılların deneyimiyle öğrenilmiş bilgiler ışığında geliştirilen insansız araçlar, insansız araç konusunda en popüler örnek de Google’dan geldi. Test sürüşleri için yollara çıkan araç heyecan yarattı. Önümüzdeki dönemde yeni teknolojiyle şehirlerin de değişeceğini göreceğiz. Bunun ilk örneği de “geleceğin şehri” olarak adlandırılan Birleşik Arap Emirlikleri’nde yer alan Masdar City, bilinen ilk çevre dostu eko şehir projelerinden biri olarak hayata geçti.

9

Yapay zeka daha çok hayatın içinde olacak

Gartner, teknolojinin insan beynini taklit edecek seviyeye eriştiğini belirtiyor ve şirketlerin insan mimiklerine benzer teknolojiyi geliştirdiklerine dikkat çekiyor. Bunun en bilinen örneklerinden biri

Facebook’un DeepFace yüz tanıma teknolojisi olarak gösteriliyor. Bu teknoloji ileride Facebook’un yaptığı gibi tüketiciler için kullanılan çözümler olarak daha fazla karşımıza çıkacak.

10

Uygulama ve hizmetler birleşecek

Artık pek çok uygulama birlikte

çalışabilmek üzere tasarlanıyor ve bu parçaların toplamından çok daha değerli bir şey olarak görülüyor. Gelecek dönemde de aynı şekilde tek başına değil, ekosistemin diğer parçalarıyla entegre çalışma trendi yükselemeye devam edecek. Buna iyi örneklerden biri de araç paylaşım uygulaması Lyft. Geleneksel seyahat seçeneklerine yeni bir alternatif getiren Lyft ortak kullanım üzerine kurulu. Ulaşmak istenilen yere, Lyft üzerinden iletişim kurarak, o yöne giden birisiyle gidilebilecek.

ETBİR I KIRMIZI 49


KONUK YAZAR

İnsanlı üretimde Robotlaşma ve Tam Otomasyon 2… Günümüzde, insanı ve sistemi bir arada barındıran; bazen insanı çalıştıran sistemler, bazense sistemi işleten insanlardan oluşan iş yapış şekilleri mevcuttur. Dahası ise, günümüzün ve geleceğe geçişin ilk adımı olan, insan, donanım ve yazılımların birbiriyle etkileşim sağladığı akıllı sistemlerle temellenmiş olan Endüstri 4.0 dır.

Ali Emin Eskiçırak Üçle Elektronik A.Ş. Endüstriyel İş Geliştirme Direktörü

G

eçen sayımızdaki konumuza insan gücü perspektifinden nasıl bakacağımızı amaçlayarak devam edeceğim bu yazı, 5N1K soru ve cevapları ile; buna dayalı detayları burada değinilemeyecek kadar çok olan, daha önceki sayılarda ve farklı mecralardaki diğer yazılarımı da özetleyen bir içeriğe sahiptir… Yapıtaşı yine insan olan, odağında yine insan bulunan bir anlayıştan hareketle, aslında ne yapmalı ya da yapmamalı konularında adresleme amacıyla yazılmıştır…

‘İnsan Mükemmel Bir Robottur’… Ama!?

Robot, otonom veya önceden programlanmış görevleri yerine getirebilen elektro-mekanik bir sistemdir. En gelişmiş robotlar, insana yaklaştırılmaya çalışılırken, duygu ve düşünce yetileri eksiktir hala… Neden bir robota ihtiyaç vardır? -‘’İnsanların ‘yapmadığını’, ‘yapamadığını’ yaptırmak için… .’’cevabı sanırım bu soruyu karşılar. Buradaki önemli nokta, ‘yapamadığı’ ndan ziyade, ‘yapmadığı’ kısmıdır. Peki insan, neden yapmaz? Çünkü, ‘İnsan mükemmel bir robottur’… Çok eksenli hareketleri kolayca

50 ETBİR I KIRMIZI

ve mükemmel yapar… Anlık sorulara mükemmel cevap verir, ‘bilmiyorum’ der… (İnsanın ‘-bilmiyorum…’ demesinde bile bir harikuladelik vardır, bir robot, ‘bilmiyorum’ demez…) Etkileşim ve iletişim içindedir… Süreçleri yönetebilir ve yürütebilir… Karar vericidir ve inisiyatif alabilir… Gelişim sağlar ve ortama adapte olabilir… Ama…!? Bir de bu işin ama’sı var ki, işte tam da bu noktada, insan yerine, neden robot? sorusuna cevaplar buluruz… Çünkü insan; Programlanamaz ve her zaman, her şeyi, aynı ve olması gereken şekilde ‘yapmaz’, ‘yapamaz’... İş gücü ve kabiliyeti sınırlıdır, Unutkandır ve bazen de dikkatsizdir. Mükemmel, ancak duygusal bir robottur, işe duyguları ve yorumları; ‘böyle de olsa olur’ ve ‘nasıl olsa’ lar

karışır… Duygular ‘bug’dır insan için ve programlanmış bir sistemi anında çökertebilir, işler yürümez hale gelir. Gövdesinde delik bulunan gemi gibi su almaya başlar sistem. En gelişmiş sistemler dahi, insan faktörü nedeniyle zafiyet yaşayabilir. Bunun içindir ki, alt yapısı düzgün kurulmamış ve kendisini hata yapmaktan uzak tutamayan yapılarda, Robotik bir anlayışla yaşayamaz veya çalışamaz insan. Sistemi çok iyi kurmak, insanları sürekli eğitmek iyi işleyişin temelidir. Süreçleri iyi tanımlanmış sistemler, iyi bir robotlaşmayı ve otomasyonu sağlayabilir. Tersi ise kaostur. Tanımsız iş yapış şekilleri ve süreçleri, verimsizliğin en önemli etkenleridir… Ve de otomasyonla çelişir. Oysa günümüzde, insanı ve sistemi bir arada barındıran; bazen insanı çalıştıran sistemler, bazense sistemi işleten insanlardan oluşan iş yapış şekilleri mevcuttur. Dahası


ise, günümüzün ve geleceğe geçişin ilk adımı olan, insan, donanım ve yazılımların birbiriyle etkileşim sağladığı akıllı sistemlerle temellenmiş olan Endüstri 4.0 dır… 4. Endüstri devrimi anlamına gelen bu yapı için, kesinlikle Sosyal ilişkilerinde insan, iş hayatında robot olabilen; süreçsel sistematiği oluşturularak, sistemli ve düzenli görevler atanmış, adı insan, ya da robot her ne ise, ona ihtiyacımız var. Robotlaşamayan insan, robotlaşabilen sistemlerle tanışmak ve çalışmak zorundadır artık. İş insanla başlar, ama alet, ekipman ve otomasyonla yürür. Atalarımız, ‘alet işler el övünür’ derken, bugünü öngörmüştür. Bugün, endüstride otomasyon, ‘olmazsa olmaz’ dır. Emek yoğun çalışma devri yerini, robotlaşmaya, otomasyona ve teknolojik gelişim gerekliliğine bırakmakta; Endüstriler böyle gelişmekte ve büyümektedir. Pazara girmek ve pazar payını koruyabilmek, makineleşme ve entegre üretimden geçmekte; tüm yollar otomasyona çıkmaktadır. Sadece daha çok kazanmak için değil, kayıplarımızı azaltmak, enerjimizi korumak, verimsizlikleri ortadan kaldırmak, OEE (Overall Equipment Effectiveness) ve TCO (Total Cost of Ownership) parametrelerimizi iyileştirmek için de gereklidir… Bu, firmalarımız adına bir yönetim kararı, güç, irade ortaya koyma ve vizyondur aslında… Bu, ülkemiz adına ve ülkemize karşı kendi adımıza bir misyondur… ‘Ölçmek, bilmek; bilmek, yönetebilmektir’ denir… Ürettiğimizi ölçüp (kalite & standartlara göre değerlendirerek), yapılan iyileştirmelerle üretim duraksamaları, verim düşüklükleri gözlenebilir; hesaplanamayan gibi görünen maliyet, gider ve zararlarda yapılacak optimizasyonlarla, rakiplerimize karşı değil, kendimizle olan mücadelemizi kazandığımızdaki karlılıklarımızı görebilmek zor olmayacaktır. Yatırımın geri dönüş hızı ve miktarı; bugünlere dek yapmadığımız

yatırımlardan hayıflanmamız için yeterli olacaktır… Bir şeylerin kanuni ya da mevzuatla getirdiği zorunluluklara değil; gelişmişlik seviyesi ve teknolojik altyapının yakalanması gerekliliğine dayandırarak yaparsak daha çok mutlu olacağız gibi geliyor bana… Hatırlayalım… İlköğretim sıralarında Ford zincirini okurken; ne anladığımız kadar, ne kadar benimsendiğinden bahsetmeliyiz. Bu, yıllardır imrendiğimiz Alman sistematiğinden Japon çalışkanlığına kadar giden bir yoldur. Aynı zamanda, unumuz, yağımız ve şekerimiz varken, helva yapamamak değil midir kendi adımıza? Keşke her şeyimizi üretebilsek… Ama üretemediğimizi kullanamamak da aynı şekilde acıdır… İnsanımızı ve sistemimizi geliştiremediğimiz her gün kayıp, geri kalmışlığımıza rızadır… Endüstrimizdeki standardizasyon eksikliği, doğru yatırım kararlarının alınamamasına, yatırım plansızlığına ve sağlıklı yapıların kurulamamasına büyük etkendir. Yeni kurulup da yüzde 40-50 üretim kapasitesiyle çalışan bir fabrikanın, bir yıl sonraki piyasa talebini karşılayamamasını anlayabilmek zordur. Bazı sebepler şöylece sıralanabilir belki de: - Kapasite Planlaması iyi yapılamamıştır, - Talep patlaması yaşanmıştır, - Doğru iş, kabul görmüştür, - Bekle-gör stratejisi ile korkulu bir yatırım yapılmıştır… Birkaç madde daha eklenebilir belki… Tümünde gerçek ve geçerlilik payı bulunmasına rağmen, benim tezim, 3’üncü maddedeki, ‘Doğru Yapılan işin Kabul görmesi’ dir. İşin doğru planlanması, doğru makine parkuru ve ekipmanlarla yapılması, hedefin, mevcut değil, gelişecek olan Pazar payına göre belirlenmesi, içpazar ve ihracat hedeflerinin konulması, sistemdeki eksik ve gediklerin öngörülüp giderilmesi, uzman ekip ve çözüm

ortaklarıyla çalışılması bu sürecin başarılı olmasında, olmazsa olmazlardandır. Katma değerli ürün üretmek, doğru materyallerin kullanılması, ürünlere maliyet getirmekle beraber, rekabetteki fiyat parametresinin ötesinde ‘kalite’ olgusu üzerinden, hak edilen değerin verilmesiyle sonuçlanır. Bu tür projelerde, yatırım maliyetleri, birkaç yıl sonrasında amorti edilecek seviyelerdedir. Tüketici ise, standardını sizin belirlediğiniz ve ürettiğiniz albenisi yüksek, katma değerli, marka imajlı ürünleri, rafta onlarca ürün arasından seçerek almaya meyletmektedir. Doğru yatırım, doğru kararlar ve toplam kalite; doğru ve beklediğiniz sonuçların alınmasında anahtardır. Endazemiz, insan ve sektör gerekliliklerine göre projelendirilmiş olan tesislerdir. İnsan beyni ve otomasyonun gücü, endüstrimizi büyütecek temel bileşenlerdir. Helvayı yapacak ustalar da sizlersiniz. Güçlü, Güvenli ve Görkemli yarınlar için…

ETBİR I KIRMIZI 51


YARIŞMA

Genel Kategori Birincilik Ödülü: Ali Haydar Ceylan / İzmit

Genel Kategori Birincilik Ödülü: Ali Mermertaş / Trabzon

7. Tarım ve İnsan Fotoğraf Yarışması Sonuçlandı Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından bu yıl 7.’si düzenlenen Tarım ve İnsan Fotoğraf Yarışması sonuçlandı. Yarışmaya gönderilen 1827 fotoğraftan 17’si ödül, 156’sı ise sergileme ve albüm çalışması için seçildi.

G

ıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından DenizBank sponsorluğunda gerçekleştirilen “Tarım ve İnsan Fotoğraf Yarışması’nı kazananlar ödüllerini aldı. Kastamonu’da koyunların içinde küçük bir çobanı fotoğraflayan Ali Haydar Ceylan ile Rize’de bir çay tarlasının tepeden fotoğrafını çeken Ali Mermertaş yarışmanın birincileri oldu. 7. Tarım ve İnsan Fotoğraf Yarışması’na bu yıl 401 katılımcı 1827 eserle katıldı. Yarışmacılar tarım, hayvancılık, toprak, su, su ürünleri, gıda ve muhafazası, tarım ürünlerinin işlenmesi, çiftçi, üretici, köylü ve köy yaşamına dair her türlü faaliyeti konu alan fotoğraflarla yarışmaya katıldılar. Değerlendirmeye alınan 739 eserden 17 eser ödül, 156 eser ise sergileme ve albüm

çalışması için seçildi. Ankara’da gerçekleştirilen ödül törenine Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, Bakanlık Eğitim, Yayım ve Yayınlar Daire Başkanı Halil İbrahim Gül, DenizBank Genel Müdürü Hakan Ateş, iki kurumun temsilcileri ve yarışmacılar katıldı. Törende konuşma yapan DenizBank Genel Müdürü Hakan Ateş, “Ülkemizin dört bir yanındaki çiftçilerimize DenizBank Tarım Bankacılığı ayrıcalığını sunarken, diğer yandan hayata geçirdiğimiz sosyal içerikli faaliyetlerimizle hayatlarına olumlu yönde katkı sağlamaya çalışıyoruz. Mutlu ve yüzü gülen çiftçiler en büyük hayalimiz. Bankamızın tarım bankacılığındaki başarı serüveninin ardında da bu hayal yatıyor” diye konuştu.

Genel Kategori İkincilik Ödülü: Ahmet Fatih Sönmez / Van

Genel Kategori İkincilik Ödülü: Alp Yetimoğlu / Giresun

52 ETBİR I KIRMIZI


Genel Kategori Üçüncülük Ödülü: Batuhan Beceren / Bursa

Genel Kategori Üçüncülük Ödülü: Ekrem Şahin / Antalya

Çiftçi & Üretici Kategorisi Ödülü: Celalettin Tavuskerli / Muş

Çiftçi & Üretici Kategorisi Ödülü: Hatice Toker / Mersin

Yarışmada ilk üç ve diğer 6 kategoride dereceye giren eserlerin sahipleri ve ödülleri şöyle sıralandı; Verilen ödüller: Genel Kategori Birincilik Ali Haydar Ceylan / İzmit Ali Mermertaş / Trabzon Genel Kategori İkincilik Ahmet Fatih Sönmez / Van Alp Yetimoğlu / Giresun Genel Kategori Üçüncülük Batuhan Beceren / Bursa Ekrem Şahin / Antalya DenizBank Özel Ödülü Dilek Erim / İstanbul Çiftçi & Üretici Kategorisi Celalettin Tavuskerli / Muş Hatice Toker / Mersin

DenizBank Özel Ödülü: Dilek Erim / İstanbul

ETBİR I KIRMIZI 53


BESLENME

Bahar yorgunluğunu

Dengeli beslenme ile yenin

Bahar aylarında ısınan havayla birlikte ruhunuz canlanırken vücudunuzun enerjisi azalıyor, kendinizi yorgun, bitkin ve sürekli uykulu mu hissediyorsunuz? Oysa beslenmenize dikkat ederek bu yorgunluk hissinden kurtulabilir, ruhunuzun heyecanına bedeninizle eşlik edebilirsiniz.

B

aharın gelmesine sadece günler kaldı… Bir sıcak bir soğuk havalar son zamanlarda bizleri biraz şaşırttıysa da içimizi ısıtacak, ruhumuzu heyecanlandıracak bahar havaları kapıda. Ancak bahar ruhumuzu ne kadar heyecanlandırıyor ve içimizi kıpır kıpır yapıyorsa vücudumuzu da o kadar yorgun ve bitkin hissetmemize neden oluyor. Doğanın uyanmasıyla beraber soğuk havaların yerini sıcak havalara bırakması, mevsimsel beslenme alışkanlıklarının değişmesi, havanın nem oranının artması birçoğumuzu güçsüzlük, isteksizlik, uykusuzluk, baş ağrısı gibi belirtiler ile karşı karşıya bırakabiliyor. Bahar yorgunluğu, havadaki elektrik yüklü iyonlar taşınırken meydana gelen dengesizliklerle birlikte, dokularımıza ulaşan oksijenin kış aylarına nazaran daha az miktarda ulaşmasıyla ortaya çıkıyor. Bahar yorgunluğundan

54 ETBİR I KIRMIZI

kurtulmanın ve mevsim geçişlerini hastalıklara yakalanmadan atlatmanın yolu, sağlıklı beslenmeye her zamankinden daha fazla özen göstermekten geçiyor. Peki sağlıklı beslenme deyince nelere dikkat etmemiz, hangi besinleri tüketmemiz gerekiyor?

Tüm besinlerden eksiksiz tüketin

Sağlıklı beslenme, “besin değeri yüksek, günlük olarak alınması gereken protein, karbonhidrat, yağ, mineral ve vitaminleri içeren gıdaların, sağlığı korumak, iyi hissetmek ve enerji vermesi için dengeli olarak tüketilmesi” olarak tanımlanıyor. Her yaştan insan için önem taşıyan sağlıklı beslenme ve sağlıklı kilonun korunması, beynin, kalbin ve diğer organların fonksiyonlarını yerine getirebilmesi, insanın kendini iyi hissetmesi, vücudun sağlıklı ve

güçlü olması için gerekiyor. Vitamin, mineral bakımından zayıf, çok fazla protein, karbonhidrat veya yağ içeren beslenme şekli çeşitli hastalıklara yakalanma riskini yükselterek vitamin ve mineral eksikliğine yol açabiliyor. Sağlıklı bir beslenme için gün boyu alınan protein, karbonhidrat ve yağın dengelenmesi, önerilen miktarlarda tüketilmesi önem taşıyor. Günlük olarak alınması gereken besin grupları şöyle sıralanıyor:

Meyve ve Sebzeler Farklı vitamin ve mineraller için, farklı renklerdeki meyve ve sebzeleri haftanın günlerine yayarak tüketilmesi tavsiye ediliyor. Günde toplam 5 kase sebze ve meyve tüketilmesi öneriliyor. İlk anda çok fazla gelebilir, ancak bu miktar 2-3 adet meyve ile 2 çorba kasesi sebzeye denk geliyor. Sebzeleri, meyveleri


çeşitlendirmek faklı vitamin ve mineralleri almanızı sağlıyor. Örneğin 1 gün içinde brokoli (yeşil), muz (sarı), patlıcan (mor), portakal (turuncu), biber (kırmızı) yemek ihtiyaç duyduğunuz vitamin ve minerallerin çoğunu almanızı sağlıyor.

Tam Tahıllı Besinler

Bu besin grubu ülkemiz açısından çok önemli çünkü Türk mutfağında ekmek oldukça fazla tüketiliyor. Klasik “ekmek” tüketiyorsanız bunu tam tahıllı ekmek ile değiştirmeliyiz. Çünkü beyaz ekmek, işlenmiş buğdaydan elde edilen un ile hazırlanıyor. Tam tahıllı ekmekte ise buğdayın tamamı (kepek, çekirdek… vb.) kullanıldığı için mineral, besin lifi açısından daha zengin. Bir ekmeğin sadece rengine bakarak tam tahıllı olup olmadığını anlamak mümkün olmadığı için “içindekiler” bölümünü okumalısınız. Ekmeğin tam tahıllı kabul edilebilmesi için dilim başına 2-3 gram besin lifi içermesi gerekir.

Et

Genel sağlığımızı korumak için gerekli protein, demir ve yağ asitleri bakımından zengin olan eti öğünlerimizden eksik etmemek gerekiyor. Et tam anlamıyla bir protein kaynağıdır. Sindirim sistemine ve beyin sağlığına yararlıdır. Ayrıca Demir, Çinko, Manganez için de mükemmel bir gıdadır. Çinko ve demir eksikliğinin giderilmesinde önemli

rol oynamaktadır. Vücut için çok gerekli B12 vitamini bulunur. B12 vitamini sayesinde sinir hücrelerinin büyümesi ve tamirinde etkin rol oynar ve eksikliği ilerleyen yaşlarda hafıza problemlerine yol açar. Düzenli olarak et yemek keratin seviyesinin sağlıklı düzeyde kalmasını ve böylece kas sağlığının korunmasını sağlar. Kalp sağlığı için haftada iki gün 100 gram kırmızı et yenilmesi önerilir. Bunun dışında haftada iki-üç kez kıymalı (100 gram) sebze yemeği yemek de sağlıklı beslenmeye yardımcı olur.

Süt ve Süt Ürünleri

Günde 50 gram yağsız veya az yağlı yoğurt yemek, 2 bardak yağsız veya az yağlı süt içmek, 3-4 dilim yağsız kaşar peyniri yemek kalsiyum, A vitamini, fosfor ve D vitamini açısından iyi bir beslenme sayılabilir. Eğer süt ve süt ürünlerini sevmiyorsanız bu önemli vitamin ve mineralleri havuç, tatlı patates, kabak, brokoli, koyu yeşil yapraklı sebzeler, somon, sardalye, güçlendirilmiş tahıllar ve diğer besin kaynaklarından aldığınıza emin olun.

Yağlar

Günde 50 gram yağsız veya az yağlı yoğurt yemek, 2 bardak yağsız veya az yağlı süt içmek, 3-4 dilim yağsız kaşar peyniri yemek kalsiyum, A vitamini, fosfor ve D vitamini açısından iyi bir beslenme sayılabilir. Eğer süt ve süt ürünlerini sevmiyorsanız bu önemli vitamin ve mineralleri havuç, tatlı patates, kabak, brokoli, koyu yeşil yapraklı sebzeler, somon, sardalye, güçlendirilmiş tahıllar ve diğer besin kaynaklarından aldığınıza emin olun. Tekli ve Çoklu Doymamış Yağlar: Bu yağlar “sağlıklı yağlar” olarak adlandırılır ve “iyi kolesterol”ün yükselmesine kötü kolesterolün düşmesine yardımcı olan yağlardır. Bu tip yağlar daha çok balıklarda ve çeşitli bitkisel doğal yağlarda bulunuyor.

Bahar Yorgunluğuna karşı… • Taze mevsim meyve ve sebzeleri, az yağlı süt ve süt ürünleri, rafine edilmemiş tam tahıllılar, et ve et ürünlerini sofralara taşıyarak beslenme çeşitliliği oluşturulmuş bir menü tüketin. • Bu dönemde üç ana ve üç ara olmak üzere toplamda altı öğün tüketmeye özen gösterin. Bu beslenme şekli sindirim sisteminin yorulmasını önler, zinde bir vücudun temelinde yer alan taşlardan birisi olan kan şeker regülasyonunun sağlanmasına yardımcı olur. • Bahar aylarında savunma sistemimiz zayıflayabileceği için yorgunluğa karşı savaşmakta yardımcı vitamin ve mineralleri tüketmeye özen gösterin. • Yağlı tohumlar, avokado, kivi, muz, üzüm, erik, kiraz, incir, süt ve süt ürünleri ile yorgunluğun önüne geçin. • Kalori bakımından yoğun, bahar yorgunluğunun belirtilerini arttıran fast food ürünlerin, şekerli ve asitli içeceklerin, paketli gıdaların tüketimini azaltın. • Bu dönemde çay ve kahve yerine su ve ayran tercih edin. • Bahar aylarındaki sık karşılaşılan ödeme karşı bol miktarda su için, tuz alımını azaltın. • Sağlıklı beslenmeyi yaşam tarzınız haline getirerek sağlığın ve keyfin tadını çıkarmaya başlayın.

ETBİR I KIRMIZI 55


ÜLKE RAPORU

Kalbi turizmle başkent Prag’da atan, AB’nin gelişme potansiyeli en yüksek ülkesi; “ÇEK CUMHURİYETİ” Başkenti Prag, Avrupa şehirleri arasında en çok ziyaret edilen 6. şehir olan Çek Cumhuriyeti, Avrupa’nın ortasında AB’ye olan bağımlılığını azaltacak ekonomik adımlar atıyor. “2012- 2020 İhracat Stratejisi”nde alınan tedbirlerle ticaret yaptığı ülkeleri çeşitlendiren Çek Cumhuriyeti’nin Türkiye olan ticari ilişkilerinde yükselen bir grafik izleniyor. Coğrafi konum

Çek Cumhuriyeti, Polonya, Almanya, Avusturya ve Sovakya ile çevrili Avrupa’nın merkezinde, 78.866 km2’lik bir alana sahip bir ülkedir. Avrupa’nın belli başlı akarsuları, Çek Cumhuriyeti topraklarından geçerek Kuzey Denizi, Baltık ve Karadeniz’e ulaşır.

Çek Cumhuriyeti aynı zamanda iki dağ silsilesinin de kenarında yer almaktadır. Moravya ve Elbe Nehri Vadisi dışında, deniz seviyesinden 500-600 metre yüksekliğindeki dağlık yapı hakimdir. En yüksek dağlar Krkonose (zirve 1.603 m), Sumava ve Karpatlar’dır. Ülkenin deniz seviyesinden yüksekliği 450

Ülke Profili Resmi adı: Çek Cumhuriyeti Para Birimi: Çek Kronu (CZK) Yüzölçümü ( km2 ): 78.886 km2 Nüfus: 10.5 milyon (2011 nüfus sayımına göre) Başkent: Prag Büyük kentleri: Prag, Brno, Ostrava, Plzen, Liberec Resmi Dili: Çekçe

56 ETBİR I KIRMIZI

metredir. Ülkenin iklimi, Atlantik Okyanusu’ndan gelen akımlarla kıta ikliminin bir kombinasyonu olup, genelde ılımlı olarak nitelendirilmektedir. Yazın en sıcak olduğu Temmuz ayında ortalama ölçülen sıcaklık 18 derece civarındadır. Yıllık sıcaklık ortalaması ise 10 derecenin altındadır. Ülkede, Krkonosky NP, Podyji ve Sumava olmak üzere 3 ulusal park bulunmaktadır. Ülkenin önemli bir kısmı tabii açıdan koruma altındadır. Spor, turizm, avcılık ve balıkçılık önem verilen sektörlerdir. Ülkede oldukça önemli yer kaplayan ormanlık alanlar toplam alanın yüzde 33’ünü oluşturmaktadır.


Siyasi ve İdari Durum

Çek Cumhuriyeti’nin temelini oluşturan Cermen İmparatorluğu 14. yy’da kuruldu ve uzun seneler ülkeye hakim olduktan sonra 17.yy başlarında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na yenilerek bu imparatorluğun topraklarına katıldı. I.Dünya Savaşı sonunda AvusturyaMacaristan İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla Ekim 1918’de Çekoslovakya Cumhuriyeti adıyla bağımsızlıklarını ilan ettiler. Ülkedeki etnik gruplardan Almanların ayaklanmaları ve Almanya’nın baskısı ile Bohemya Bölgesi, 1938 yılında Almanlara verildi. Bir sene sonra Hitler komutasındaki Alman orduları Çekoslovakya’yı işgal etti.

1945’te II. Dünya Savaşı’da ise ülke Rusya tarafından işgal edildi. Çekoslovakya’nın doğudaki Rütenya eyaletini kendi topraklarına katan Rusya, Çek Komünist Partisi’ni baskıyla iktidara geçirerek sosyalist bir rejim kurdurdu. Ülke, 1955 yılında Varşova Paktı’na dahil oldu. 1960’dan sonra ziraat kollektifleştirildi. Nakliye ticaret ve ağır sanayi devletleştirildi. Kültür ve dini inançlar baskı altına alındı. 1968’de Stalin taraftarlarının yerine geçen Alexander Dubcek ve Ludvik Suoboda ülkede liberal bir politika takip ederek ekonomide dışa açılma yönünde çeşitli reformlar yapması üzerine, kendisine bağlı bir bölgeyi kaybetme korkusu duyan Rusya, ülkeyi işgal etti. 1989’da Çekoslovakya’da da yumuşama politikası başladı. Çok partili sisteme geçildi ve 1990’da ilk serbest seçim yapıldı. Seçimi komünistler kaybetti, milliyetçi olan partiler iktidar oldular. 1992 Haziran’ında Çekoslovakya’yı meydana getiren Çek ve Slovakya cumhuriyetlerinde ayrı ayrı yapılan seçimlerden sonra iki cumhuriyetin birbirinden ayrılması gündeme geldi. Yapılan görüşmeler neticesinde imzalanan antlaşma ile 31 Aralık 1992 tarihinde iki cumhuriyet birbirinden ayrıldı.

Nüfus ve İşgücü

Çek Cumhuriyeti’nin toplam nüfusu 10.47 milyondur. Yüzde 51 kadın nüfusun, yüzde 49 erkek nüfusun olduğu Çek Cumhuriyeti’nde nüfus oldukça durağandır. Nüfus yıllık ortalama 86 bin kişi artmıştır. Çek Cumhuriyeti de diğer Avrupa ülkeleri gibi yaşlı bir nüfusa sahiptir. Ortalama yaş ömrü 76,4’dür. Çek Cumhuriyeti

etnik açıdan son derece homojen bir nüfusa sahiptir. Nüfusun yaklaşık yüzde 0,6 Morovyalı ve Silezyalı, yüzde 0,2 kadar Alman mevcuttur. 300 bin kadar Slovak nüfus tahmin edilmektedir. Roman ve Lehler de bulunmaktadır. Her ne kadar göçmenler nüfus artışında önemli rol oynasa da, Çek Cumhuriyeti dışarıdan yoğun göç alan bir ülke değildir. 6-15 yaş arasında öğretimin mecburi ve parasız olduğu ülkede okuma-yazma bilenlerin oranı yüzde 99’dur. Nüfusun yüzde 68’i şehirlerde, kalanı ise köylerde oturmaktadır. Çalışan nüfusun çoğunluğu işçidir. Kalanı ise tarım ve diğer işlerle uğraşmaktadır.

Ekonomik Yapı

Genel olarak ekonomisi sanayiye dayalı olan Çek Cumhuriyeti’nde tarım ve hayvancılık önemli sektörler arasında yer almaktadır. En önemli tarım ürünleri buğday, arpa, yulaf, çavdar, mısır, pancar, patates ve kabaktır. Hayvancılığın yaygın olduğu ülkede, en çok kümes hayvanları beslenmektedir. Ülkede beslenen büyük baş hayvanların sayısı küçükbaş hayvanların sayısından çok fazladır. Ülkenin % 30’unu kaplayan ormanlardan elde edilen ürünler ihtiyacı karşıladığı gibi, fazlası ihraç edilir. Ürettiği madenler ülke ihtiyacını karşılamadığı için maden ithal eder. Demir cevherinin önemli kısmını ithal etmesine rağmen dünyada çelik üretiminde ilk on ülke içinde yer almaktadır. Avrupa’nın en fazla uranyum üreten ülkesi olan Çekoslovakya’da kömür, antimon, manyezit, civa, grafit ve kaolin ile az miktarda petrol üretilmektedir. Üretilen uranyum miktarı, bu

ETBİR I KIRMIZI 57


ÜLKE RAPORU

maddenin stratejik önemi nedeniyle açıklanmamaktadır. Bohemya Dağları’ndan çıkarılan önemli miktardaki linyit, elektrik enerjisi üretiminde kullanılır. Çek Cumhuriyeti, 2004 yılında AB’ne üye olan 10 ülke içinde en fazla yabancı sermaye alan ve gelişme potansiyeli en yüksek ülkelerin başında gelmektedir. Makroekonomik istikrarın yanı sıra, ülkenin dış ticaret yapısındaki köklü değişiklik ve AB coğrafyasındaki konumu, vasıflı işgücü ve uygun yatırım ortamı nedeniyle artmakta olan doğrudan yabancı sermaye girişi büyüme için gerekli şartları sağlamış durumdadır. Çek ekonomisinin performansı dış talebe dayanmaktadır. 2014 yılında Euro bölgesinde yaşanan toparlanma ve iç talepteki artış, Çek ekonomisini pozitif yönde etkilemiştir. 2014 yılında Çek ekonomisi % 2 oranında büyümüştür. 2015 yılında ise %2,9 oranında büyümüştür. Çek ekonomisi ağırlıklı olarak ihracata yönelik sanayileşme politikası çerçevesinde şekillenmiş bir ekonomi özelliği taşımaktadır ve ekonominin tüm dinamikleri dış etkenlere duyarlıdır. Ağırlıklı etkileyen ülke Almanya olmak üzere, AB’deki gelişmelere bağımlı bir ülkedir. Çek Cumhuriyeti ekonomi yönetimince mevcut

58 ETBİR I KIRMIZI

durumun sakıncaları ciddi anlamda analiz edilmiş olup, AB’ye bağımlılığın azaltılması hedeflenerek ihracatta pazar çeşitlendirmesi planlanmış ve bu konuda ciddi adımlar atılmıştır. Temmuz 2012 itibariyle hazırlanarak yürürlüğe konulan “2012- 2020 İhracat Stratejisi”nde alınan tedbirlerle ihracatta AB’ye bağımlılığın azaltılmasına yönelik uygulamalar başlatılmıştır. Çek Cumhuriyeti’nin dış ticarette uluslararası üretim zincirinin bir parçasıdır ve ihracatın önemli kısmını sermaye mallarının oluşturmaktadır. Almanya başta olmak üzere özellikle AB ülke ekonomilerindeki gelişmelere bağlı olarak, Çek ekonomisinin gelişmesi beklenmektedir. Hali hazırda son derece sıkı olan kredi alma sürecini basitleştirici yeni bankacılık düzenlemelerinin getirilmesi ve dalgalı kurda aşağı yukarı oynayan Çek Kronu’ndan, Euro’ya geçişin tamamlanması durumunda Çek Cumhuriyeti yabancı yatırımcı için daha çekici hale gelecektir.

Tarım ve Hayvancılık

Çek Cumhuriyeti’nde 7.88 milyon hektar arazinin % 38.1’ini ekilebilir alanlar, % 33,6’sını ise orman alanı oluşturmaktadır. Çek Cumhuriyeti’nin GSYİH’nin % 2,3’ünü tarım sektörü oluşturulmaktadır. Son yıllarda önemli yapısal değişiklik geçiren tarım sektöründe, merkezi planlama döneminin hemen sonrasında 1.749 kooperatifte 644.263 kişi devlet çiftliğinde ise 168.935 kişi istihdam edilmekteydi. Ancak sonrasında tarımsal üretim yaklaşık % 30 oranında, istihdam ise yaklaşık % 40 oranında azalmıştır. Benzer

şekilde, hayvancılık sektörü de ciddi anlamda küçülmüştür. Hali hazırda, Çek Hükümeti tarım sektörü için özel destek programları uygulamakta ve bütçenin % 4,6’sını bunun için ayırmaktadır. Bütçe dışında da “Tarımsal Müdahale Fonu” kaynaklı destekler yapılmaktadır. Hektar başına toplam devlet desteği AB’nin % 15’i seviyesindedir. AB üyeliği sürecinde fiyat destek sistemi yürürlüğe girmiş ve bu çerçevede çiftçilere AB fonlarından ve bütçe kaynaklı doğrudan ödeme desteği sağlanmıştır. 2004 yılından beri AB tarafından 500 milyon euro civarında tarımsal destek sağlanmıştır. Çek Cumhuriyeti, dünyada haşhaş ekilen en fazla alana ülkelerden biridir. Ülkede haşhaş üretimi 49.4 bin tona yükselmiştir. Ayrıca, organik tarım son yıllarda hızla gelişmekte olup organik tarım alanları 27.000 hektarı bulmuştur.

Sanayi

GSYİH’nın yaklaşık 1/3’ünü tek başına üreten Çek imalat sanayi, toplam işgücünün de yaklaşık % 40’ını istihdam etmektedir. Sanayi üretimi, global krizin etkisiyle son yıllarda küçülme kaydedilmiştir. Üretim itibarıyla, sanayideki en büyük iş kolları otomotiv, elektronik, makine ve ekipman, cam ve savunma sanayidir. Sanayinin içerisinde otomotiv önemli bir yere sahiptir. Avrupalı birçok otomotiv firmasının Çek Cumhuriyeti’nde yatırımı bulunmaktadır. Çek Cumhuriyeti, dünyanın en eski üç otomobil firmasına ev sahipliği yapmakta olup Orta Avrupa’nın ilk otomobil üreticisidir. Yılda ortalama 1 milyon civarında araç üretilmektedir.


Turizm

Çek Cumhuriyeti Avrupa’nın en çok ilgi gören turizm alanlarından biridir. Prag, Avrupa şehirleri arasında en çok ziyaret edilen 6. şehir, dünya şehirleri arasında en popüler 12. şehir konumundadır. Turizm, Çek ekonomisi için önemli gelir kaynaklarından biridir. Çek Cumhuriyeti’ne yılda 6 milyonun üzerinde turist gelmektedir. Turizm gelirlerinin GSYİH’ya oranı % 3,5 oranındadır. Toplam hizmet gelirlerinin yaklaşık % 35’ini turizm gelirleri oluşturmaktadır. Turizm sektörü, 7.500’i aşkın tesisin faaliyet gösterdiği, sadece otel ve restoranlar itibariyle toplam işgücünün yaklaşık % 3,9’nun istihdam edildiği, Çek ekonomisi için son derece önemli bir sektördür. Bununla birlikte, 442 bini bulan yatak kapasitesinin sadece % 2,3’ünü 5 yıldızlı oteller oluşturmaktadır. Ayrıca, yatak kapasitesi itibariyle tesislerin % 15,8’i Prag’da, % 10,8’i Karlovy Vary’de bulunmaktadır. Çek Cumhuriyeti’ne gelen turistlerin % 57,5’i Prag’ı tercih etmektedir. Karlovy Vary ise % 7,5 ile en cazip ikinci bölgedir. Çek Cumhuriyeti’ne gelen turistler arasında Alman vatandaşları ilk sırayı almaktadır. Türkiye 31. sırada yer almaktadır. Türkiye Çekler için en çekici ülkeler arasında 13. sıradadır.

Enerji

Çek Cumhuriyeti’nin enerji kaynaklarının başında kömür gelmektedir. Kömür üretimi iç talebi karşılamakta, fazlası ihraç edilmektedir. Başlıca ihraç ülkeleri Slovakya, Almanya ve Avusturya’dır. Çek Cumhuriyeti’nde petrol ve doğal gaz rezervleri çok sınırlı olduğundan ülke bu kaynaklarda dışa bağımlıdır. Uzun yıllar Rusya ülkeye petrol ve doğal

gaz sağlayan tek ülke olmuştur. Ancak, Almanya ile yeni bir petrol boru hattı inşasının kararlaştırılması ve Norveç ile yapılan doğal gaz anlaşması, Çek Cumhuriyeti’nin enerji tedarikçilerini arttırıp Rusya’ya bağımlılığını azaltmak için yaptığı girişimlerdir. Çek Cumhuriyeti, nükleer enerji ve doğal gaz kaynaklarını arttırarak ülke enerji kaynaklarını çeşitlendirmeye çalışmaktadır. Ülkede elektrik enerjisi büyük ölçüde fosil yakıt kullanılarak üretilmektedir. Nükleer enerji üretiminin son 5 yılda ikiye katlanması, üretim yapısının nükleer enerji lehine dönüşmesini sağlamıştır. Son derece dışa açık bir ekonomiye sahip Çek Cumhuriyeti, serbest piyasa kurallarına sıkı sıkıya bağlıdır. 2004 yılından bu yana AB üyesi olan Çek Cumhuriyeti’nde, AB ticaret politikaları uygulamakta olup ithalatında “Ortak Gümrük Tarifesi” geçerlidir. Ülkede halen gümrük vergisi ve kota seviyeleri, gümrük vergilerinin askıya alınması, üçüncü ülkelere tanınan tercihli rejimler ve anti-damping vergi uygulamaları, yani tüm ticaret politikası tedbirleri AB seviyesinde kararlaştırılmaktadır. Çek Cumhuriyeti’nde ürün standartları da AB normları ile uyumlu hale getirilmiştir. ISO kalite normları 9000 serisi kaliteyi garantileyen ve rekabet faktörünü ön plana çıkaran bir uygulamadır. AB teknik mevzuatı gereğince bazı sanayi ürünlerinin AB ülkelerine ithal edilebilmesi CE işareti aranmaktadır. Ürünlerin, CE işaretli olarak piyasaya sunulmasından üretici sorumludur. Çek Cumhuriyeti’nde gıda ürünlerinin standart ve belgelendirilmesine ilişkin kurallar da AB direktifleri ile tamamen uyumlu halde bulunmaktadır.

Dış Ticareti Göstergeleri (Milyar Dolar) 2010

2011

2012

2013

2014

İhracat

132

162

156

162

174

158

İthalat

126

151

140

143

153

140

313

296

305

327

298

Hacim 258 Kaynak: Trademap, TUİK

2015

Çek Cumhuriyeti’nin 2004 yılındaki AB üyeliğine kadar, 3.10.1997 tarihli Serbest Ticaret Anlaşması çerçevesinde şekillenen Türkiye-Çek Cumhuriyeti ticari ilişkileri, bu tarihten itibaren Gümrük Birliği esasına dayanarak yürütülmektedir. Türkiye-Çek Cumhuriyeti ticareti fiilen TürkiyeAB Gümrük Birliği ve Katma Protokol hükümlerine göre yürütülmektedir. Dolayısıyla, Türkiye çıkışlı sanayi ürünlerine gümrük vergisi uygulanmamaktadır. Çek Cumhuriyeti ile Türkiye’nin ekonomik ilişkilerinin mal ticareti üzerinde yoğunlaştığı ve ikili ticaret hacminin özellikle iki ülke arasında Gümrük Birliği’nin tesis edildiği 2004 yılından sonra hızla arttığı görülmektedir. Ancak iki ülke arasındaki ticaret dengesi Türkiye aleyhine gelişmektedir. Avrupa’nın merkezinde yer alan Çek Cumhuriyeti, Avrupa Birliği içerisinde en çok yatırım alan ülkelerin başında gelmektedir. 2004 yılında Avrupa Birliği üyesi olan ülke, Avrupa’nın diğer büyük ülkeleri olan Almanya, Avusturya, Slovakya ve Polonya gibi ülkelerle çevrelenmiştir. Geçtiğimiz 10 yılda diğer ülkelere oranla çok hızlı bir gelişme gösteren Çek Cumhuriyeti, güçlü konumunun yanı sıra, gelişmiş ekonomik şartları, istikrarlı sirkülasyonu, ekonomik büyüme oranı, vasıflı iş gücü, düşük enflasyon oranları, cazip yatırım oranları ve genel olarak yatırımcılar için sunduğu tüm olumlu koşullarla yabancı yatırımcılar için oldukça çekici bir pazar haline gelmiştir.

ETBİR I KIRMIZI 59


SAĞLIK

Baharınız Kışa dönmesin! Bahar geliyor, hepimizin içi kıpır kıpır… Ancak bahar alerjisi yaşayanlar için ellerinden mendillerini düşürmeyecekleri, çoğunun kırmızı gözlerle gezeceği, bol bol hapşıracağı günler başlıyor. Son yıllarda geliştirilen tedavi yöntemleri aşılar ve ilaçlar ile baharı alerjisiz geçirmek mümkün.

S

oğuk kış günlerinin ardından ılık rüzgarlarıyla gelen bahar genellikle herkesin içini kıpır kıpır yaparken bahar alerjisi olanların hayatı oldukça zorlaşıyor, hatta bazıları için adeta kabusa dönüyor. Alerji olanların sayısı da her yıl bir önceki yıla göre artış gösteriyor. Alerjilerin en yoğun yaşandığı mevsim olan bahar aylarında ağaçların çiçeklenmesiyle birlikte polenlerin sayısı artıyor. Özellikle Mart, Nisan, Mayıs, Haziran aylarında tam bir polen mevsimi yaşanıyor. Baharın gelmesiyle birlikte etrafımızda sürekli hapşıran, gözlerinden yaşlar akan, mendille dolaşan insanların sayısı artıyor.

60 ETBİR I KIRMIZI

Meşe, karaağaç, zeytin, sedir, ceviz gibi ağaçların polenleri ve çim poleni hem ciltte kontakt urtikere hem de alerjik rinit ve solunum yolu alerjilerinin artmasına yol açıyor. Polenlerin havaya yayılmasıyla birlikte burun kaşınması, hapşırma, nezle, burun tıkanması, gözlerde sulanma, kaşınma, sık öksürük, nefes sıkışması gibi alerjik nezle, göz alerjisi ve astım hastalığının belirtilerinin görülmesi “bahar alerjisi” olarak tanımlanıyor. Bahar alerjisi, polen alerjisi olarak da biliniyor. Bahar ayları aslında polenlere alerjimizin olup olmadığını anlamamıza yarayacak bir test gibidir. Polene alerjimizin olup olmadığını bu aylarda anlayabiliriz. Bahar alerjisi belirtileri yaşayan

herkesin bu aylarda bir uzmana gidip hastalığın teşhisini alıp, uygun tedaviye başlaması gerekiyor.

Bahar alerjisi dört şekilde görülüyor

Bahar alerjileri sıklıkla halk arasında saman nezlesi ve göz nezlesi olarak bilinen alerjik rinit, konjuktivit şeklinde ya da alerjik astım ve egzama olarak görülüyor. En sık alerjik rinit ve konjunktivit bulgularına rastlanıyor. Bu bulgular dış ortamda iken özellikle yeşil alanlarda ortaya çıkan nöbetler halinde tekrarlayan hapşırık, burun akıntısı, gözde sulanma, kaşıntı, burunda, damakta kaşıntı, geniz


akıntısı ve burun tıkanıklığı şeklinde görülüyor. Alerjik astımda aralıklı, nöbetler halinde göğüste sıkışma hissi, öksürük, nefes darlığı, hırıltı (nefes alıp verirken ıslık sesi duyulması) olabileceği gibi sadece öksürük ile de seyredebiliyor. Ayrıca deride kaşıntı, kızarıklık kabarıklık şeklinde bulgularda görülebiliyor.

Aşı olmak hayatı kolaylaştırıyor

Son yıllarda özellikle polen alerjili hastalarda aşı tedavisi sıklıkla başvurulan tedavi yöntemleri arasında yer alıyor. Polen alerjileri için günümüzde iki farklı aşı uygulanıyor… Birinci yöntem, klasik uzun süreli uygulanması gereken ve oldukça etkili, kür olasılığı yüksek olan aşı uygulaması. İkinci yöntem ise sadece mevsim öncesi uygulanan ve her yıl tekrarlanması gereken yedi hafta gibi kısa süreli uygulanan aşı tedavisi. Bu uygulama ile hasta o bahar mevsimini oldukça rahat geçirebiliyor. Ancak bu aşı kısa süreli etkili olup her yıl mevsim başlamadan önce tekrarlanması gerekiyor. Genellikle aşı tedavisi riskli bir tedavi yöntemi olduğundan uygulama kararı ve nasıl yapılacağı konusunda bir alerji uzmanına danışılmalı ve aşı ve mutlaka hastane ortamında uygulanmalı.

Alerji ilaçları hastaları rahatlatıyor

Alerjik hastalığın tedavisinde ilk yapılması gereken, hastanın duyarlı olduğu alerjenlerle temasını önlenmesidir. Alerjenden kaçınma tedavinin temelini oluşturuyor. Çünkü birçok alerjik hastalıkta yakınmalar genellikle alerjenle teması takiben ortaya çıkıyor. Ancak polenler dış ortamda soluduğumuz havada var olan alerjenler olduğundan bunlardan tamamen uzaklaşmak mümkün olmuyor. Bu önlemlerle ancak alerjinin seviyesini bir miktar azaltabiliyor.

Bu önlemlerin dışında günümüzde oluşan belirti ve bulgularını kontrol altına almak için oldukça etkili ilaçlar kullanılıyor. Kullanılan ilaçlar mevcut bulgulara göre değişiklik gösteriyor. Örneğin; burun nezlesinde anti-alerjik ilaçlar ve burun spreyleri, astımda hava yollarını genişletici ve tedavi edici ağızdan spreyler ve tabletler, derideki lezyonlarda antialerjik ilaçlara ilaveten kremler etkili oluyor. Bir diğer tedavi yöntemi ise aşı tedavisi olarak bilinen “immunoterapi”dir. Bu yöntem günümüzde alerjik hastalıklarda tek kür sağlayan tedavi yöntemidir. Hastanın duyarlı olduğu alerjenler gittikçe artan dozlarda enjekte edilerek ya da dilaltına damla şeklinde verilerek uygulanıyor. Böylece vücudun o alerjene karşı duyarsızlaştırılması

sağlanarak hastanın alerjik olduğu maddelerle karşılaştığında reaksiyon oluşturması önleniyor. Astımlı hastaların da özellikle bahar aylarında düzenli olarak bir doktora gitmeleri ve solunum fonksiyon testleri, gerekli durumlarda radyolojik tetkikler ve alerji testleri ile klinik tanıyı netleştirmeleri hayati önem taşıyor. Cilde uygulanan sulandırılmış alerjen ve özel kan testleri ile kişinin neye alerjik olduğu saptanabiliyor. Astımlı hastaların solunum fonksiyonları normal bulunabiliyor; hekim bu durumda uyarıcı bronş provokasyon testleri ile hastanın astım olup olmadığını belirliyor. Günümüzde düzenli takip ve tedavi ile astım kontrolü ve tedavisi son derece başarılı bir şekilde sağlanabiliyor.

Bahar alerjiniz varsa: • • • • • • • •

Arabayla giderken bile camları kapalı tutun, Polenlerin yoğun olduğu dönemlerde pencereleri kapalı tutun, Ev içinde havalandırma sistemleri ve hava filtreleri kullanın, Dış ortam aktivitelerini azaltın, Özellikle polenlerin yoğun olduğu öğlen saatlerinde (10.00-16.00 arası) dışarı çıkmayın, Yeşil alanlardan uzakta durun, Dışarı çıkmak zorunda kalındığınızda eve girer girmez duşa girin ve kıyafetlerinizi değiştirin, Dış ortamda mümkünse maske kullanmaya çalışın.

ETBİR I KIRMIZI 61


İŞ DÜNYASI

X sabırlı, Y özgür, Z teknolojik Dünya genelinde genç kuşaklar X, Y, Z kuşakları olarak adlandırılıyor ve her biri kendine has özellikleriyle geliyor. Kendilerine, topluma, iş dünyasına bakış açıları ve en önemlisi de teknolojiyi kullanma biçimleriyle birbirlerinden ayrılıyorlar. X kuşağı sabırla kariyerine devam ederken teknolojideki değişimin her anına tanıklık ediyor. Teknolojiyi hayatın doğal bir parçası kabul eden Y kuşağı görüşlerinin sonuna kadar savunucusu. Z kuşağı ise yaşamın her anını dijital yaşıyor…

D

ünyada her gelen kuşak artık teknolojinin ve globalleşmenin de etkisiyle bir önceki nesilden oldukça farklı hatta uyum sağlamak için incelenesi özellikleriyle karşımıza çıkıyor. Birbirinden bu kadar ayrı nesillerin iş dünyasına, teknolojiye ve hatta hayata uyum sağlamaları da değişiklik gösteriyor. Çoğu zaman şirketlerin bu nesilleri anlamak için danışmalık dahi almaları gerekebiliyor. Bu nesillerin bir araya geldiği iş ortamları ise işverenleri hem de yöneticileri oldukça zorluyor. Peki matematik denklemlerini çağrıştıran X, Y, Z nesilleri hangi özellikleriyle birbirinden ayrılıyor, birbiriyle benzeşiyor? İş dünyasında nasıl davranıyor? Teknolojiyi nasıl kullanıyor? 1965-1979 arası doğanlar X neslini oluşturuyor. Buna göre en yaşlısı 51, en genci 37 yaşında. Kurallara uyumlu, aidiyet duygusu güçlü, otoriteye saygılı, sadık, çalışkanlığa önem veren X nesli, iş yaşamında çalışma saatlerine uyumlu ve oldukça yüksek iş motivasyonuna sahip. Belirli çalışma süresinden sonra kademe atlayabileceklerine inanıyorlar ve sabırlılar. Daha çok yaşamak için çalışan bu nesil, doğdukları yıllar itibariyle dünyanın değişimine, bir takım icatlara, buluşlara şahitlik etmiş durumda.

62 ETBİR I KIRMIZI

Dünyaya gözlerini merdaneli çamaşır makinesi, transistörlü radyo, kasetçalar ve pikapla açan X nesli bilgisayar sistemlerinin dönüşümü ve buna bağlı değişen iş yapış şekillerini de yaşamış bulunuyor ve buna adapte olmaya çalışıyor. X nesli Türkiye’nin yaklaşık yüzde 22’sini oluşturuyor.

1980-1999 arasında doğanları kapsayan Y neslinin en yaşlısı 36, en genci ise 17 yaşında. Kuşaklararası farklılığın en çok hissedildiği bu nesil, bağımsız olmayı seviyor, özgürlüklerine düşkün ve iş yaşamlarında da bir önceki nesle göre farklı davranışlar sergiliyor. Belirlenen mesai saatleri arasında çalışmayı sevmiyorlar ve bu yüzden, iş saatinden ziyade işe odaklanmaları gerekiyor. Bu durumda onları işin bir parçası haline getirmek önem taşıyor. Örgütsel bağlılıkları X nesline göre az olan Y neslinin çok fazla iş değiştirdiğini söylemek mümkün. Bir an önce yönetici olmak ya da kendi işlerini kurmak istiyorlar. Onlar, iş hayatının sadece yaşamlarını sürdürebilmek için değil, daha rahat para harcamak için olması gerektiğine inanıyorlar. Bu nesil ülke nüfusunun yüzde 35’ini oluşturuyor.

Z nesli, 2000 yılı ve sonrası doğanlar… En büyüğü 16 yaşında. İnternet ve teknoloji ile doğan Z

nesli, internet ve mobil teknolojileri kullanmayı oldukça seviyor ve çok iyi kullanıyor. Günümüzde yaygın olan akıllı telefonlar, ipad’ler ya da tablet bilgisayarlar ile her alanda aktifler. Özellikle internet aracığıyla sosyalleşmeyi tercih ediyorlar. Ülkemizin yüzde 17’sini oluşturan Z nesli, oyuncak yerine ipad’lerle oynayarak ve teknoloji ile birlikte büyüyor. İnternet ile fazla haşır neşir olduklarından aynı anda birden fazla konu ile ilgilenebilme yetenekleri gelişiyor. Söz konusu


bu yetenek aynı zamanda Y neslinde de yaygın olarak görülüyor ve bu nedenle tek bir konuya odaklanmaya göre daha pratik olabiliyorlar. X, Y ve Z neslinin nüfustaki oranı ve iş dünyasındaki dağılımı farklılık gösteriyor. X kuşağı uzun zamanda iş dünyasının içinde teknolojideki değişimi izliyor ve ihtiyacı olduğu kadarıyla da adapte oluyor. En fazla gündemde olan ise hem iş dünyasındaki hem de politikada etkinliği gittikçe artan, teknolojiye adaptasyonu X kuşağına göre çok daha hızlı yaşayan Y nesli. Z nesli ise sık sık analiz edilen, teknolojiyi yaşamlarının bir parçası halinde yaşayan, çok yakın zamanda iş dünyasında etkinliği artacak olan sıradaki kuşak…

Zorunlu teknolojik nesil; X kuşağı

İş yaşamında sadık, kanaat duyguları yüksek X kuşağı aynı işte uzun yıllar çalışabilme becerisine sahip bir nesil. Daha iyi kariyer imkanı arayan X kuşağı teknoloji çağına geçişin en yakın tanıkları. Teknolojideki gelişimin iş dünyasına entegre edilmesini bizzat tecrübe eden bu kuşak zorunlu olarak teknolojiyi kullanır hale geldi. Bir kısmı teknolojiye oldukça meraklı olsalar da büyük bölümü teknolojinin kullanmaları gerektiği kadarını almayı tercih ediyor. Toplumsal sorunlara karşı duyarlı, iş motivasyonları yüksek, otoriteye saygılılar. X kuşağı sorunlarını kendi başlarına karşılamaya alışmış olduklarından iyi işlev gösterebilmek için grup desteğine ihtiyaç duyan kendilerinden bir önceki kuşağı oluşturan Baby Boomers’lardan daha çok kendilerine güveniyorlar.

Y kuşağı aktif, gündemde… Popülasyon olarak en yaygın en olan Y kuşağı tüm dünyada çok daha ön plana çıkıyor. X ve Z kuşağının ortasında yer alan günümüz dünyasının en aktif kuşağının oluşturan Y

kuşağındakiler bağımsız olmayı seviyorlar, özgürlüklerine düşkünler. Otoriteyi sevmiyorlar ve kendilerine kurallar koyulmasından hoşlanmıyorlar. İş yaşamlarında da kurallara ve mesai saatlerine göre çalışmayı sevmeyen Y nesli buna rahatlıkla karşı çıkabiliyor ve cesaretle işini değiştirebiliyor. Otorite sevmedikleri için biran önce yönetici olmak ya da kendi işlerini yapıp karar merci olmak istiyorlar. Gruplaşma ve akranlarına kendini kabul ettirme önemli olduğundan, sosyal gruplara katılma ve birlikte hareket etme Y kuşağı için önemli. Teknolojinin içine doğan, çocukluklarından itibaren bilgisayar, cep telefonu gibi teknolojilere sürekli bir erişim imkânına sahip olan Y kuşağı için teknoloji takip edilmesi tercih edilebilecek bir şey değil. Tam tersine yaşamın bir parçası olarak mutlaka olması gereken doğallaşmış bir durum. IQ seviyeleri de oldukça yüksek olan Y kuşağı, aynı anda birden fazla şeyle meşgul olabiliyor. Herhangi bir iş yaparken aynı anda sosyal ağlarda iletişimini sürdürüp bir internet uygulamasıyla ilgilenebiliyor. Teknolojiye oldukça yatkın olan Y kuşağı teknoloji becerilerini yaratıcı bir şekilde sahip oldukları görevleri ilerletmek ve sonuçlar elde etmek için kullanıyor. Günlük işlerinin dünyada olumlu bir değişime katkı yapmasını görmek onlar için son derece önemli. X kuşağı bir görevi bitirmek için çevrimiçi olup ardından bilgisayardan uzaklaşırken Y kuşağı sorunsuz bir şekilde çevrim içi ve çevrim dışı olarak, başkaları ile her zaman ve her yerde iletişime geçebiliyor. Eş zamanlı olarak bir kaç işi birden yapabilen Y kuşağı çalışanları iyi yönetildikleri takdirde zengin bir yetenek kaynağı olabiliyor.

Dijital kuşak Z nesli

İnternet kuşağı olan Z neslini teknoloji çağı çocukları olarak tanımlamak mümkün. Sokakta saklambaç oynamanın tarihe karıştığı, büyük oranda tabletlerle

sosyalleşen Z kuşağı bilgisayarın, cep telefonunun, internetin olmadığı bir dünyayı bilmiyor. Birbirlerinden uzakta olsalar bile ufak cihazlarıyla her an sözel, hatta görsel iletişim kurarak birbirleri ile bağlantıda olabiliyorlar. Teknolojiyi kullanma becerileri sayesinde insanlık tarihinin el, göz, kulak vb. motor beceri senkronizasyonu en yüksek nesli olarak tanımlanıyorlar. Taşınabilen küçük aygıtları, bilgisayar, MP3 çalar, i-Pod’ları, akıllı cep telefonları, DVD oynatıcıları ayrılmaz parçaları. Ödev yapamadıklarında “elektrik kesildi” değil “internet bağlantım kopuktu” diyen Z kuşağında geleneksel eğitim yöntemleri de uygun görünmüyor. Yaratıcılığa izin veren aktivitelerden hoşlanıyorlar. Edilgenliği kabul etmiyorlar. Uzun dönemli hafızaları ezberden çok oyun, hikayeleştirme ve hayallerle etkin hale gelebiliyor. Sonuç odaklılar. Yakın zamanda iş dünyasındaki etkinliği artacak olan bu kuşak çok diplomalı, uzman ve buluşçu olacak. Yaşamlarında otorite kavramının önemi olmayacak. İnternet kuşağı da denilen bu yeni jenerasyon, şu anda teknoloji bağımlısı ya da tutkunu gibi görünseler de onları teknolojiyi doğal yaşam standardı olarak algılayan bir nesil olarak görmek gerekiyor. Z nesli iş dünyasında ve global dünyada değişimi getirecek kuşak olarak değerlendiriliyor.

ETBİR I KIRMIZI 63


OTOMOTİV

Dördüncü nesil KIA Sportage yola

çıktı

Yeni KIA Sportage, yeni tasarımı, ileri teknolojileri ve üstün donanım özellikleri ile yollara çıktı. KIA’nın dünya çapında popüler kompakt SUV modeli olan Sportage, dördüncü nesil versiyonuyla otomobil sevenlerle buluşuyor. Türkiye’de de en çok ilgi gören KIA modeli olan Sportage, sürücülere farklı deneyimler yaşatacak sayısız yenilik barındırıyor.

D

ördüncü nesil KIA Sportage, yenilikçi ve sofistike özellikleriyle dikkat çekiyor. Araç içi özellikler, yüksek kaliteli malzemeler, konfor, rahatlık ve güvenliği artıran teknolojiler Sportage’ta sürücülerle buluşuyor. Bunların yanı sıra sürüş ve yol tutuş açısından yapılan geliştirmeler, motor ve şanzıman teknolojileri ile üstün verimlilik ve performans elde ediliyor. Sportage hayranları, dördüncü nesil Sportage’ta ilk kez yeni bir “GT Line” seçeneğine kavuşuyor. Bu özellik, Sportage’dan daha sportif bir sürüş deneyimi bekleyen müşteriler için tasarlandı.

Yeni Sportage daha heybetli, daha sağlam

Yeni KIA Sportage’in tasarımı markanın Frankfurt’ta bulunan tasarım stüdyosunun önderliğinde, farklı ülkelerden küresel bir ekibin katkılarıyla tamamlandı. Yeni Sportage’ın

64 ETBİR I KIRMIZI

en büyük tasarım değişikliği ön kısmında gerçekleşti. Mevcut modelin tasarımından farklı olarak, “kaplan-burun” radyatör ızgara ve ön farlar birbirinden ayrıldı. Farlar artık daha yüksekte, keskin detaylı kaputun dış kenarları boyunca geriye doğru uzanıyor. Alçak ve geniş bir radyatör ızgarası, Sportage’ın yüzünün alt tarafına daha fazla hacim kazandırdı. Bu yeniliklerle birlikte Sportage, daha heybetli ve daha sağlam bir görünüme sahip oldu. GT Line versiyonlarında yeni dış görünüm, yüksek güçlü cee’d GT modelindeki sis lambalarından esinlenerek tasarlanan “buz küpü” görünümlü

LED sis lambaları ve alüminyum efektli mini kaydırma plakaları ile biraz daha geliştirildi.

Yeni kabin ile sürücüler lüksü yaşıyor Sportage’ın iç mekânı da tamamen yenilendi. Geniş ve sürücü odaklı bir kontrol paneline sahip bir kabin ortaya çıkarıldı. Yeni kabinde, yumuşak dokunuşlu kumaş ve deri kullanımı ile daha yüksek malzeme kalitesi sürücülere lüks bir ortam yaratıyor. Modern ve zarif özelliklere sahip olan iç mekân aynı zamanda üst düzey izolasyon ile dış gürültüyü en aza indiriyor. Genişliğin ve sportifliğin vurgulandığı yeni iç mekanda ön taraf, “gösterge” ve “kontrol” bölümü olarak ikiye ayrılıyor. Gösterge bölümünde, sürücü gösterge paneli ve yeni 7.0 inç büyüklüğünde orta konsoldaki gösterge ekranı bulunuyor. Dokunmatik bilgi, eğlence ve


navigasyon sistemi ile sürücüler tüm bilgileri kolaylıkla görebiliyor. İç mekânın iki bölüm olarak ayrılması, kabin için farklı renk seçimlerini de mümkün kılıyor. Tek veya iki-tonlu renk düzenleri arasından müşteriler tek ton (siyah) ya da iki ton (açık gri veya siyah) seçebiliyorlar. Yeni GT Line’ı tercih edenler, D-şekilli deri direksiyon simidi, yüksek kaliteli piyano siyahı kaplama ve alüminyum alaşımlı pedallar ile biraz daha spor bir kabinin keyfini sürebilirler.

Daha kaliteli bir sürüş keyfi

Yeni Sportage’ın geliştirme programı boyunca, mühendislerin odak noktaları seyir halindeki otomobilin sürüş konforu, istikrar ve aracın sürücü komutlarına verdiği tepkiler oldu. Yeni model, bu alanların hepsinde iyileştirmeler içeriyor. Tam bağımsız ön süspansiyon, mevcut modelin biçimi üzerinden geliştirilirken, yeni gövde kabuğunu en iyi şekilde kullanmak için bir dizi değişiklik yapıldı. Sürüş kalitesinde ileri doğru büyük bir sıçrama sağlandı. Yapılan değişiklikler arasında ayrıca, değişen yol zeminlerinde daha doğal tepkiler vermeyi destekleyen revize edilmiş burç pozisyonları ve sert tekerlek yatakları bulunuyor. Direksiyon şanzımanı da yumuşak direksiyon komutları için aks üzerinde daha ileri bir yere monte edildi. Yeni Sportage’ın arka süspansiyonu, iki çekişli modeller içinde çift alt kol çoklu bağlantılı süspansiyon ile tam bağımsız, kabinin içine sızan istenmeyen yol gürültüsünü kesmek için daha sert bir traverse sahip oldu. Özel olarak ayarlanmış

amortisörler, kötü yol yüzeylerindeki küçük titreşimleri ortadan kaldırmak için daha uzun bir geri tepme vuruşuna sahip olurken, arka şasi izole burçlar üzerine monte edilerek GTS performansını artırdı. Ayrıca, süspansiyon geometrisinde yapılan küçük değişiklikler sayesinde, daha sert tekerlek yatakları ve yan burçlar, dışa doğru çekişi bastırarak doğrudan bir kullanıma izin veriyor. Yeni Sportage, C-SUV segmentinde bir ilki gerçekleştirerek araç içinde mobil cihazlar için yeni bir kablosuz şarj sistemi sunuyor. Kablosuz şarj tabanı, sade bir görünüm için herhangi bir kablo bağlantısına gerek olmadan telefonu şarj etmeye olanak sağlıyor. Sportage aynı zamanda tüm yolcuların hareket halindeyken mobil cihazlarını şarj etmelerine olanak sağlamak için önde bir adet ve isteğe bağlı olarak arkada da bir adet USB şarj noktasını sunuyor. Mevcut diğer yeni özellikler arasında; arka görüş park kamerası, akıllı bagaj kapağı, geceleri daha iyi görüş için dinamik bükme farlar bulunuyor. Anahtar kapı koluna 1.3-1.7 metre yaklaştığı zaman, iç mekân ve kapı kolu lambalarının yanmasını ve aynalarının açılmasını sağlayan akıllı “hoş geldiniz” sistemi araca konfor sağlıyor.

1.6-litre T-GDI ve iyileştirilmiş 2.0-litre turbo dizel motor

Yeni Sportage’ta bütün motorlar, Euro 6 emisyon standardıyla uyumlu olarak geliştirildi. Yeni

Sportage benzinli ve dizel motor olmak üzere geniş bir seçim yelpazesi sunuyor. Benzinli turbo direkt enjeksiyon özelliğine sahip yeni 1.6-litre T-GDI, sportif bir deneyim arayan müşterilere hitap ediyor. Sportage ilk defa GT Line özelliği ile daha hareketli bir sürüş performansını ve yüksek yakıt ekonomisini bir arada sunuyor. Benzinli motor serisi, 1.6 litrelik GDI motor ve markanın en son 1.6 litrelik T-GDI güç ünitesinden oluşuyor. GDI motoru, 132 ps ve 160,8 Nm tork üreten, üçüncü nesil Sportage üzerinden doğrudan devam ettirildi. Aerodinamik verimliliği artırılan motor, düşük emisyon ve yakıt tüketimi vaat ediyor. 1,6 litre T-GDI motor, KIA cee’d GT ve pro_cee’d GT ile aynı ünite üzerinden geliştirildi. Bu da heyecanlı bir motor performansı ortaya çıkardı. Sadece Sportage GT Line modelinde bulunan 1.6-litre T-GDI motoru, daha çabuk hızlandırıcı tepki, daha fazla yakıt verimliliği ve motor torkuna kolay erişim için bir dizi iyileştirme sağlıyor. 177 ps üreten T-GDI motor, (1,500-4,500 rpm ve zirve noktasında 265 Nm tork) ivme kazanımı sırasında hızlı motor tepkisi ve daha ekonomik sonuçlar için elektronik boşaltma kapağı çalıştırıcıyla yeni bir tek kayışlı turbo şarja sahip. Verimliliği daha ileri bir seviyeye taşıyan 1.6-litre T-GDI motor, yeni yüksek enerjili ateşleme bobini, yüksek devirli emiş girişleri, düşük sürtünmeli zamanlama zinciri ve 10.0:0 değerlerini bulan ciddi anlamda yüksek sıkıştırma oranına sahip olmasıyla dikkat çekiyor.

ETBİR I KIRMIZI 65


SEKTÖRÜN ETKİNLİK TAKVİMİ

GIDA FUAR ve ETKİNLİKLERİ NİSAN 2016 14 – 16 Nisan: “ANUFOOD Eurasia İstanbul. Anuga Gıda, Avrupa-Asya Gıda Fuarı. Bilgi için: Ulaş Kılıç, Proje Müdürü. Reed Tüyap Fuarcılık A.Ş. Tel: (212) 212 867 1161 E. Mail: ulaskilic@reedtuyap.com.tr, tr.anufoodeurasia.com/ANUFOOD-Eurasia

14-17 Nisan 2016 AFTAR 5. Afyonkarahisar Tarım Hayvancılık ve Tarım Teknolojileri Kültürpark Belediye Afyon

21 – 22 Nisan: “XXVII. The European Feed Manufacturers’ Federation, FEFAC Congress”. Antalya. 27. Avrupa Yem Üreticileri Federasyonu, FEFAC Kongresi. Bilgi için: FEFAC aisbl. Rue de la Loi, 223 Bte 3, B-1040 Bruxelles, Belçika. Tel: +32 (0)2 285 00 50, Faks: +32 (0)2 230 57 22, E. Mail: fefac@fefac.eu, www.fefac.eu

27-30 Nisan 2016 Ekoloji İzmir 7.İzmir Organik Ürünler Fuarı İzmir Fuar alanı

www.artfuar.com.tr

MAYIS 2016 04 – 06 Mayıs:

17-18 Nisan 2016

“Fi İstanbul 2016,

Halal Expo Europe Helal Ürünler Fuarı Beursgebouw Eindhoven, Hollanda www.halalexpoeurope.eu

17-18 Nisan 2016 Natural & Organic Products Europe İngiliz Organik Üretim Endüsrisi Aktivitesi

Food Ingredients Istanbul 2016”. İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı. İstanbul. Gıda Bileşenleri İstanbul 2016 Fuarı. Bilgi için: UBM Istanbul. Tel: (216) 693 3200, Faks: (216) 693 3202, E. Mail: ozgur.kayihan@ubm.com, www.figlobal.com/istanbul/home, www.foodingredientsglobal.com

Londra, İngiltere www.naturalproducts.co.uk

10-14 Mayıs 2016 Çukurova Tarım

18-21 Nisan 2016 DJAZAGRO 2016 Uluslararası Gıda Sanayileri Fuarı Safex, Cezayir www.djazagro.com

2.Tarım Hayvancılık, Süt Endüstrisi, Seracılık ve Teknolojileri Fuarı - Adana www.elkafuar.com

25-29 Mayıs 2016 Trakya Hayvancılık

18 – 20 Nisan: “5th Global Feed & Food Congress 2016, GFFC”.

5.Trakya Hayvancılık, Süt Ürünleri ve Tohum Fuarı Lüleburgaz Fuar Merkezi, Kırklareli

Maritim Resort Hotel & Convention Center. Belek, Antalya.

www.renklyfuar.com

5. Küresel Yem ve Gıda Kongresi.

TEMMUZ 11-17 Temmuz 2016

Bilgi için: Türkiye Yem Sanayicileri Birliği, TÜRKİYEM-BİR. Öveçler Mahallesi, Çetin Emeç Bul. 2. Cad. 38/7 Çankaya, Ankara. Tel: (312) 472 8320, Faks: (312) 472 8323, E. Mail: info@yem.org.tr, info@gffc2016.com, www.yem.org.tr, www.gffc2016.com

66 ETBİR I KIRMIZI

Edirne Gıda, Tarım Gıda, Tarım, Hayvancılık, Sanayi Fuarı Edirne Fuar Alanı www.renklyfuar.com


Armoni GROUPE Armoni Besi Çiftliği Avrupa Standartlarında 500 hayvan kapasitesi ile Kastamonu Taşköprü ilçesi Belen Çayırı mevkinde 1.300 rakımında besi hayvanı yetiştiriyoruz...

Armoni Besi Çiftliği: Yeniler Köyü Belen Çayırı Mevkii No: 4 Taşköprü / Kastamonu Tel: (0532) 793 68 52 e-mail: ciftlik@armoninuans.com • www.armoninuans.com

matbaacılık ve reklamcılık hizmetleri

27

yıldır kağıda hayat vererek, marka değerinizi yükseklere taşıyoruz...

Matbaa ve Baskı Tesileri: Bostancıyolu Cad. Keyap Sitesi B1 Blok No: 24/A 34720 Y.Dudullu - Ümraniye - İstanbul Tel: (0216) 540 36 11 • Fax: (0216) 540 42 72 e-mail: info@armoninuans.com • www.armoninuans.com 67


Kaliteli etin adresi belli Güveniniz için teşekkür ederiz...

Nesillerdir büyüyen deneyim ve uzmanlık…

Merkez: Girne Mah. Irmak Sok. Küçükyalı İş Mer. C Blok No: 9 Maltepe - İstanbul Şube: Hızırbey Cad. Ekşioğlu Apt. No: 140/B Göztepe - İstanbul Keşan Çiftlik: Büyük Cami Mah. Zanaatkarlar Cad. No: 34 / 3 Keşan - Edirne 68 info@eren-et.com

www.eren-et.com

(216) 367 10 10


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.