69 minute read

I BUSINESS

Next Article
I DOSYA

I DOSYA

UK Yeni Küresel Gümrük Tarifesi’ni açıklandı

Birleşik Krallık 1 Ocak 2021 itibariyle uygulamaya alınacak Yeni Küresel Gümrük Tarife Rejimi’ni (UKGT) açıkladı. İngiltere ticaretini sürdürülebilir kılması hedeflenen, bürokrasiyi ortadan kaldıran, basit ve pek çok üründe düşük vergiler getiren yeni tarife, Türkiye ile yapılacak STM’leri de hızlandıracak

Advertisement

Birleşik Krallık Avrupa Birliği’nden ayrılması sonrasında Yeni Küresel Gümrük Tarife Rejimi’ni (UKGT) duyurdu. Pek çok üründe daha düşük vergiler sunan yeni gümrük tarifeleri, 1 Ocak 2021 itibariyle, AB’nin ortak gümrük tarifelerinin yerini alacak. UKGT, Birleşik Krallık ile tercihli ticaret anlaşması olmayan ülkelerden ihraç edilen mallara uygulanacak. UKGT, AB’nin ortak gümrük tarifesine göre daha basit, kullanımı daha kolay olacak ve para birimi olarak avro değil, sterlin kullanılacak. Basitleştirilen yeni tarife bürokrasiyi kaldıracak

Hükümet tarafından yapılan açıklamada “Yeni tarifemiz İngiltere ekonomisinin ihtiyaçlarına göre düzenlenmiştir. İşletmelerin denizaşırı ülkelerden mal ithal etmesini kolaylaştıracak ve ucuzlaştırarak ekonomiyi destekleyecektir. AB’nin Ortak Dış Tarifesi’nden (EU CET) daha basit, kullanımı daha kolay ve daha düşük bir tarife rejimidir. Bürokrasi ve diğer gereksiz engelleri kaldıracak, maliyet baskılarını azaltacak, tüketiciler ve İngiltere endüstrileri için küresel sahnede rekabet etmelerini destekleyecek” denildi.

Açıklamada ayrıca “Hükümet, yaklaşık 6.000 tarife hattını düzene sokarak ve basitleştirerek ve idari yükleri azaltarak işletmeler için maliyetleri düşürerek yeni tarife programımıza sağduyulu bir yaklaşım benimsemektedir. Değişiklikler arasında gereksiz tarife varyasyonlarının hurdaya çıkarılması, tarifelerin standart yüzdelere indirilmesi ve tüm “sıkıntı tarifelerinden” (% 2’nin altındakiler) kurtulmak yer alıyor. Ayrıca, bisküvi, waffle, pizza, quiches, şekerleme ve formalar gibi ürünlerdeki 13.000’den fazla tarife varyasyonu da dahil olmak üzere, ürünlerdeki binlerce gereksiz tarife varyasyonunu hurdaya çıkarmamıza izin veren AB’nin karmaşık Meursing tablosundan kurtuluyoruz.” ifadesine yer verildi.

Uluslararası Ticaret Sekreteri Liz Truss “50 yılda ilk kez Birleşik Krallık ekonomisine uygun kendi tarife rejimimizi belirleyebiliyoruz. Yeni global tarifemiz, bürokrasiyi keserek ve binlerce günlük ürünün maliyetini düşürerek İngiltere tüketicilerine ve hane halklarına fayda sağlayacak. Bu basit yaklaşımla, İngiltere endüstrisini destekliyor ve işletmelerin daha çok kazanmasına yardımcı oluyoruz” dedi. UKGT sürdürülebilir bir ekonomiyi teşvik edecek

Peki bu şekilde tarif edilen Yeni Küresel Gümrük Tarife Rejimi (UKGT) neler getiriyor? Türkiye ile ticareti nasıl etkileyecek? Öncelikle Türkiye ile ilgili olarak Birleşik Krallık’ın arzusu, 2020 yılı bitmeden, Birleşik Krallık ve Türkiye arasında bir Serbest Ticaret Anlaşması’nı yürürlüğe koyarak, şu anda AB-Türkiye Gümrük Birliği üzerinden ticareti yapılan malların, sıfır gümrük vergisi ile ticaretine devam edilmesi... UKGT anlaşma kapsamı dışındaki mallara da uygulanacak. UKGT, idari yük yaratan gereksiz gümrük tarifelerini ortadan kaldırarak, şirketlerin Birleşik Krallık ile ticaretini kolaylaştıracak. Yüzde 2’nin altındaki tüm gümrük vergileri iptal edilecek. UKGT geniş bir ürün yelpazesindeki tarifeleri ortadan kaldırarak serbest ticareti de genişletiyor. UKGT, ticaretin % 60’ının DTÖ şartlarında veya Ocak 2021’den itibaren mevcut tercihli erişim yoluyla İngiltere tarifesine girmesini ve başarılı STA müzakerelerinin de bunu artırmasını garanti ediyor.

Yeni düzenleme ile gümrük tarifelerini kullanmak daha kolay olacak. Tarifeler alt rakama yuvarlanarak ticaretle uğraşanların işi kolaylaştırılacak. Ayrıca, AB’nin ortak gümrük vergisi kapsamında uygulanan karmaşık hesaplamalar da rafa kaldırı-

lacak. İşletmelerin ve tüketicilerin de bundan faydalanması sağlanacak.

UKGT sürdürülebilir bir ekonomiyi teşvik edecek. Yenilenebilir enerjiyi, enerji verimliliğini, karbon yakalama ve döngüsel ekonomiyi, geri dönüşüm ile ve tek kullanımlık plastikleri azaltılmasını desteklemek için, 100’ün üzerindeki üründen gümrük tarifeleri azaltılacak. UKGT, Türkiye ile ticaretin gelişmesine olanak sağlayacak

UKGT gelişmekte olan ülkeleri de koruyacak. Gelişmekte olan ülkelerin Birleşik Krallık marketine tercihli erişimini desteklemek için vanilya (%6), sinirotu (%16) ve nevresim takımı (%12) gibi malların üzerindeki gümrük tarifeleri korunacak.

UKGT uluslararası ithalatı teşvik edecek. Zeytin ve dondurucu gibi, Birleşik Krallık’ın üretmediği ya da fazla üretmediği ürünlerden gümrük tarifeleri kaldırılacak. Tarifeleri kaldırmak, bu ürünlerin Birleşik Krallık’a ihracatını kolaylaştıracak. UKGT, Birleşik Krallık’a ihracattaki maliyet baskısını, Birleşik Krallık’a ürünlerin ulaştığında düşük tarifelerle vergilendirilmesi suretiyle azaltacak.

UKGT, Birleşik Krallık’ın, Türkiye gibi ortağı olan ülkelerle cesur ticaret anlaşmaları imzalanması suretiyle, ticaret ilişkilerini genişletmesine olanak sağlayacak. Birleşik Krallık, DTÖ’deki bağımsız pozisyonunu tüm dünyada daha düşük tarife oranlarını teşvik etmek için kullanacak.

Hükümet, tarım, otomotiv ve balıkçılık gibi İngiltere sanayilerini destekleyen bir dizi ürün için tarifeleri sürdürecek. Bu, İngiltere’nin her bölgesinde ve ülkesindeki gelişmeleri desteklemek için yardımcı olacak. İngiltere pazarına tercihli erişimden yararlanan dünyanın en fakir ülkelerinden yapılan ithalatı desteklemek için bazı tarifeler de sürdürülüyor. Covid-19’a özel tarife

Hemen hemen tüm ilaçlar ve çoğu tıbbi cihaz (ventilatörler dahil) UKGT’de tarife içermiyor. Bununla birlikte, COVID-19 ile savaşmak için kullanılan bazı ürünlere gümrük tarifesi uygulaması sürdürülüyor. Salgın sürecinde sahada çalışanların, hayati önem taşıyan ekipmanlara kolayca erişebilmelerini sağlamak için İngiltere bu ürünler için geçici olarak sıfır tarife oranı getirdi. Bu rahatlama, AB dışı ülkelerden gelen kişisel koruyucu ekipman (KKD), tıbbi cihazlar, dezenfektan ve tıbbi malzemeler için de geçerli olacak. Hükümet ayrıca, 2021’de UKGT’nin uygulanması üzerine gerekli olması halinde kilit COVID-19 Kodlar Listesi’nde yer alan maddeler üzerindeki vergilerden feragat etmeye devam edeceğini açıkladı.

Yeni Küresel Gümrük Tarife Rejimi’nin (UKGT) detaylarına gelince...

• Kuzu, sığır eti ve kümes hayvanları gibi tarımsal ürünlerde tarifeler sürdürülecek • Arabalarda% 10’luk bir tarife sürdürülecek. • Seramik ürünlerin büyük çoğunluğu için tarifeler sürdürülecek

İngiltere tedarik zincirlerine giren 30 milyar £ değerindeki ithalatın tarifeleri kaldırılacak. Bu kapsamda;

• Bakır alaşımlı borular (% 5,2’den aşağı) • Vida ve cıvatalar (% 3,7’den aşağı) dahil olmak üzere İngiltere üretiminde kullanılan ürünlere% 0 tarife uygulanacak.

İngiltere tüketicileri de sıfır tarifeler sayesinde çok sayıda mal için daha fazla seçenek ve daha düşük maliyetten faydalanacak. Bunlar, örneğin:

• Bulaşık makineleri (% 2.7’den düştü). • Dondurucular (% 2.5’ten aşağı). • Sıhhi ürünler ve tamponlar (% 6,3’ten aşağı). • Boyalar (% 6,5’ten aşağı) ve tornavidalar (% 2,7’den aşağı). • Aynalar (% 4’ten aşağı). • Makas ve bahçe makası (% 4.7’den az). • Asma kilitler (% 2.7’den düştü). • Kabartma tozu (% 6.1’den aşağı), maya (% 12’den aşağı), defne yaprağı (% 7’den aşağı), öğütülmüş kekik (% 8.5’den aşağı) ve kakao tozu (% 8’den aşağı) gibi pişirme ürünleri. • Noel ağaçları (% 2.5’den aşağı)

Yenilenebilir enerjiyi, enerji verimliliğini, karbon tutma ve döngüsel ekonomiyi desteklemek için 100’den fazla ürün için tarifeleri azaltarak sürdürülebilir bir ekonomi teşvik ediliyor. Bu kapsamda aşağıdakilerin hepsine sıfır tarife uygulanacak:

• Termostatlar (% 2.1’den düştü). • Vakum şişeleri (% 6.7’den düştü). • LED lambalar (% 3.7’den düştü).

Türkiye - İngiltere ticaretinde hedef 20 milyar dolar

DEİK Türkiye-İngiltere İş Konseyi Başkanı Okyay, 2023 yılına kadar iki ülke arasındaki ticaret hacmimizin 20 milyar dolara ulaşmasını beklediklerini söyledi. Ancak pandemi sonrası iki ülke ticaretinde belirlenen hedeflere ulaşılması için Brexit’in ardından Serbest Ticaret Anlaşması imzalanması gerekiyor.

Türkiye ile İngiltere arasındaki ticaret hacmi her yıl yükselen bir grafik izleme devam ediyor. Tüm dünyada ekonominin durmasında neden olan Koronavirüsün (Kovid-19) salgını döneminde iki ülke ticareti kısa süreli bir kesintiye uğradıysa da belirlenen ticari hedeflere ulaşmak için Brexit sonrasında yeni anlaşmaların yapılması bekleniyor.

Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Türkiyeİngiltere İş Konseyi Başkanı Osman Okyay İngiltere’nin, Türkiye’nin dış ticaretinde fazla verdiği ve ihracatını sürekli artırdığı ülkelerden biri olduğunu ifade etti. Okyay, geçen yıl Türkiye ve İngiltere arasındaki ticaret hacminin 16,3 milyar dolar olduğunu ve Türkiye’den İngiltere’ye ihracatın 11,2 milyar dolar seviyesinde gerçekleştiğine dikkat çekti. İki ülke arasındaki ticaret hacminin üçte ikisini Türkiye’nin ihracatının oluşturduğunu dile getiren Okyay, bu durumun Türkiye’nin gelişmiş ülkelerle ticari ilişkileri açısından değerlendirildiğinde büyük önem taşıdığını söyledi. Serbest Ticaret Anlaşması iki ülke ticaretinde hayati önem taşıyor

Okyay, İngiltere, geçen yıl Ticaret Bakanlığı’nın açıkladığı İhracat Ana Planı’nda belirlenen 17 hedef ülkeden biri konumunda olduğunu hatırlatarak “DEİK/Türkiye-İngiltere İş Konseyi olarak, ikili temaslarda bulunduğumuz İngiliz yetkililer sıklıkla Türkiye ile ticareti artırmayı hedeflediklerini dile getiriyor. 2023 yılına kadar ticaret hacmimizin 20 milyar dolara ulaşması bekleniyor” ifadelerini kullandı.

İki ülke arasındaki ticaret hacminin artması için Brexit’in çok büyük fırsatlar barındırdığına işaret eden Okyay, “Ancak bunun için Avrupa Birliğİ (AB) ve İngiltere’nin bu yıl sonuna kadar bir anlaşmaya varması gerekiyor. Bilindiği üzere, Türkiye’nin, AB ile içinde bulunduğu Gümrük Birliği’nden dolayı AB-İngiltere anlaşmasının tamamlanmasından önce İngiltere ile ayrı bir Serbest Ticaret Anlaşması (STA) imzalaması mümkün değil” şeklinde konuştu.

Okyay, iki ülkenin Serbest Ticaret Anlaşması konusunda gayri resmi görüşmeleri sürdürdüğüne işaret ederek, “Hedef, 1 Ocak 2021 tarihinde anlaşmanın yürürlüğe girmesi. İkili ticaretimizin artırılması için hayati önem taşıyan bu anlaşmada asgari düzeyde Gümrük Birliği ile sağlanan mua-

fiyetlerin devam etmesi önceliklerden biri olmalı” değerlendirmesinde bulundu. Çin’in boşluğunu Türkiye’ye doldurabilir

Dünyayı etkisi altına alan pandemi sürecine de değinen Okyay, yeni tip koronavirüsün (Kovid-19) tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye-İngiltere ticaretini de etkilediğini ve nisan ayında Türkiye’nin İngiltere’ye ihracatının yüzde 57’lik bir kayıpla bir önceki yılın aynı dönemine göre yaklaşık 500 milyon dolar azaldığını söyledi.

Kovid-19 sonrasındaki süreci bugünden kesin olarak öngörmek mümkün olmasa da küresel tedarik zincirinin değişeceğine dikkati çeken Okyay, “Birçok büyük şirket, Çin’deki üretimini geri çekmeye başladı. Önümüzdeki süreçte, tedarik zincirinin kısalacağı ve bölgesel merkezlerin ortaya çıkacağı tahmin ediliyor. Hal böyle olunca, bölgesinde üretim kabiliyetiyle öne çıkan Türkiye açısından fırsatlar büyük” diye konuştu.

Okyay, Türkiye’nin İngiltere ile ticaretinde en büyük ihracat kalemlerinden birinin elektrikli makine ve cihazlar olduğunu anımsatarak, “Çin’in de İngiltere’ye ihracatının en büyük kısmını bu ürünler oluşturuyor. Mevcut durumda Çin’in ihracatı bizim 14 katımız. Dolayısıyla burada oluşacak boşluğu Türkiye’nin doldurması çok olası. Benzer şekilde otomotiv sektörünün de bir fırsat taşıdığını düşünüyorum” dedi. İngiltere, Kovid-19’un dünyada en çok etkilediği üçüncü ülke

Brexit ile birlikte İngiltere’nin Türkiye’ye olan yatırım iştahının arttığını ifade eden Okyay, “Kovid-19 sonrasında küresel seviyedeki ekonomik daralmadan dolayı ne olacağını bugünden tahmin etmek zor, ancak, uzun vadede yatırımların da arttığını göreceğimizi düşünüyorum” yorumunda bulundu.

Okyay, İngiltere’nin Kovid-19’un dünyada en çok etkilediği üçüncü ülke olduğunu, bunun hiç şüphesiz ekonomik yansımalarının olduğunu belirterek, “İngiltere Merkez Bankası, Kovid-19 nedeniyle ekonominin yüzde 14 küçülebileceğini tahmin ediyor. Ancak 2021 yılında da yüzde 15’lik bir toparlanma bekleniyor. Bu durumda, İngiltere Merkez Bankası’nın V şeklinde bir toparlanma beklediğini söyleyebiliriz” değerlendirmesinde bulundu.

İngiltere’nin tarihsel olarak da her zaman açık ticareti destekleyen, küresel ticaretin sınırlarının kaldırılmasından yana bir ülke olduğunu vurgulayan Okyay, şöyle devam etti:

“Her ne kadar Kovid-19 ile ülkelerin içine kapanacağı ve bir süre ekonomik toparlanmaya odaklanacağı tahmin edilse de uzun vadede yatırımlar devam edecektir. İngiltere’nin Kovid-19’un da etkisiyle daha yakın coğrafyalarda, daha güvenilir ülkelere yatırım yapmasını beklemek makul bir yaklaşım olacaktır. Özellikle Brexit sonrasında ticari ilişkilerini çeşitlendirmek isteyen İngiltere için Türkiye’nin bu açıdan önemli bir fırsat sunduğunu düşünüyorum.” Brexit sonrası savunma sanayi iş birliği önem kazanacak

Okyay, savunma iş birliğinin son yıllarda iki ülke tarafından büyük önem atfedilen alanlardan birini oluşturduğuna dikkati çekerek, 2017 yılında iki ülkenin Türkiye’nin Milli Muharip Uçağı’nı geliştirmek üzere iş birliği adımları attığını hatırlattı.

İngiliz ve Türk firmalar arasında insansız kara araçları platformları, top sistemlerinin geliştirilmesi gibi çeşitli alanlarda anlaşmaların da yapıldığına işaret eden Okyay, “Hükümetler tarafından ortaya koyulan iradenin özel sektör arasında iş birliklerine dönüştüğünü görmek çok olumlu” ifadelerini kullandı.

Okyay, iki ülke arasında savunma sanayi iş birliğinin Brexit sonrasındaki dönemde çok daha fazla önem kazanacağına işaret ederek, “Çünkü Türkiye ve İngiltere AB’ye komşu, ancak AB üyesi olmayan iki NATO ülkesi olacak. Büyük savunma projelerinin karar alma süreçlerinin de detaylı ve uzun olduğu göz önüne alındığında, iki ülkenin de kendi öncelikleri doğrultusunda en iyi şekilde değerlendirme yaparak adımlarını atacağına şüphe yok” değerlendirmesinde bulundu.

İngiltere’nin de katılımıyla AB’de devam eden Yapılandırılmış İş Birliği (PESCO) ve Avrupa Savunma Fonu’nun (EDF) Brexit sonrası durumuna ilişkin soru işaretlerinin de devam ettiğini belirten Okyay, “AB’nin de Türkiye ile yakınlaşması mümkün. Ülkemizin savunma sanayisinde giderek ivme kazanan kabiliyetleri ile gelecekte büyük fırsatlar elde edeceğimize olan inancım tam” dedi. Birçok büyük şirket, Çin’deki üretimini geri çekmeye başladı. Önümüzdeki süreçte, tedarik zincirinin kısalacağı ve bölgesel merkezlerin ortaya çıkacağı tahmin ediliyor. Hal böyle olunca, bölgesinde üretim kabiliyetiyle öne çıkan Türkiye açısından fırsatlar büyük.

TİM Başkanı İsmail Gülle; “İhracatta beklentimizin normali aşmak”

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), Türkiye’nin ihracatının pandemi döneminde beklenenin üzerinde gerçekleştiğini açıkladı. Türkiye, Mayıs ayında yaklaşık 10 milyar dolarlık ihracat yaptı.

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), koronavirüs salgınının etkilerinin ekonomiye en çok yansıdığı Mayıs ayının ihracat rakamlarını açıkladı. Geçici dış ticaret verilerine göre Mayıs ayında ihracat, Genel Ticaret Sistemi’ne (GTS) göre 9 milyar 964 milyon dolar oldu. Bu rakam, geçen yılın Mayıs ayına göre yüzde 40,9 düşüş gösterdi. Son 12 aylık ihracat ise yüzde 8,4 düşüşle 165 milyar 732 milyon dolar olarak gerçekleşti.

TİM Başkanı İsmail Gülle Mayıs ayı dış ticaret verileriyle ilgili açıklamasında, salgının etkisiyle birçok ülkenin ihracatının son yılların en dramatik düşüşüyle karşı karşıya kaldığını belirtti. Almanya ihracatının Mart ayında aylık bazda son 30 yılın en sert düşüşünü yaşarken, Japonya’nın da Nisan ayında son 11 yılın en sert düşüşünü kaydettine dikkat çeken İsmail Gülle, “Elbette yaşanan bu küresel şokun etkisiyle, ülkemiz ihracatı da Mart ayının ortalarından itibaren geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre aylık bazda düşüşlerle karşı karşıya kaldı” dedi.

Gülle, Türkiye’nin daha önce kriz dönemlerinde ihracatta kaçınılmaz olarak benzer düşüşler yaşamış olsa da kayıplarını her zaman hızla telafi ederek ihracatta yeni rekorlara ulaşmayı başardığını vurgulayarak, koronavirüs pandemisi sonrasındaki beklentilerini; “Salgının ihraç pazarlarında yoğun olarak hissedildiği bir periyodu geride bırakıyoruz. Normalleşme dönemi ve sonrasında ihracatta beklentimiz ‘normalin de ötesi’. İnanıyoruz ki, salgının sona ermesinin ardından ihracatçılarımız yaşanan bu kaybı fazlasıyla telafi edecek, Türkiye’nin küresel ticaretin ‘güvenilir limanı’ olduğunun tescillenmesiyle yeni rekorlara imza atmayı kaldığı yerden sürdürecektir” sözleriyle ifade etti. İhracatçılarımız başarılı bir sınav verdi

Salgın sürecinde yerli üretimin öneminin daha iyi anlaşıldığını ve küresel tedarik zincirinden çıkarılacak çok ders olduğunu söyleyen Gülle, şunları kaydetti: “Ülkemiz, imalat sanayimizin üretimdeki çeşitliliği ve esnekliği ile salgın sürecinde herhangi bir üründe tedarik sorunu yaşamadı, ancak ne yazık ki bu tarz örnekleri pek çok ülke, en çok ihtiyaç duydukları anda yaşadı. Şoklara dayanıklı bir yapıya sahip olan ticaret kültürümüz ülkemizin her alanda küresel virüs salgınından en az etkilenen ülkelerden biri olmasında büyük rol oynadı. Salgın sürecinde Türk ihracatçısı, tedarikte sağladığı güven ve değişen koşullarda hızla aldığı aksiyonlarla başarılı bir sınav verdi.”

Türkiye ihracatçılarının tek çatı kuruluşu olan TİM’in süreci yakından takip ettiği gibi, tüm imkânları seferber ederek ihracatta yaşanan her türlü sorunla doğrudan ilgilendiğini belirten Gülle; “Yeni dönemin getirdiği sorunların hızlıca çözüme kavuşturulabilmesi adına tüm birimlerimizle gerek sahada, gerekse sanalda ışıklarımızı bir gün dahi söndürmeden çalıştık. Olağanüstü koşulların, fevkalade fırsatları barındırdığına inanıyoruz. Gerek salgın sürecinin yönetilmesi, gerekse salgın sonrasında ortaya çıkacak fırsatların öngörülmesi ve değerlendirilmesi anlamında birçok farklı çalışmaya imza attık. Türkiye İhracatçılar Meclisi olarak, dış ticarette normalin ötesi için hız kesmeden çalışmaya devam edeceğiz” dedi.

“Normalleşme dönemi ve sonrasında, ihracatta beklentimiz normalin de ötesinde” diyen TİM Başkanı İsmail Gülle, olağanüstü koşulların fevkalade fırsatları barındırdığına inancıyla, dış ticarette normalin ötesi için hız kesmeden çalışmaya devam edeceklerini söyledi.

Sanal Ticaret Heyetleri Hindistan ve Güney Kore ile devam edecek

Bu süreçte Türkiye’nin ve ihracatın geleceği için TİM tarafından yürütülen eylem planlarına ilişkin bilgi veren Gülle, ülkemizde tıbbi koruyucu malzemede sorun yaşanmaması hedefiyle başlatılan ‘ÜreTİM Seferberliğini’nde günlük 50 milyon maske üretimine ulaşıldığını, büyükelçilerin katılımıyla düzenlenen TİM Export Talks panellerinde Covid-19 süreci ve sonrasında ticaretin yönünün çizildiğini ve DHL Express işbirliğiyle hedef pazarlardaki büyük alıcılara, ticari dernek temsilcilerine, basın mensuplarına ve kanaat önderlerine #GoodnessFromTürkiye etiketiyle özel tasarım hijyen kitleri gönderildiğini belirtti.

Gülle, yürütülen “Yeni Nesil Ticaret Diplomasisi” faaliyetleriyle ilgili ise şu bilgileri verdi: “Salgının ülkemiz ihracatına olumsuz etkilerini ve ihracatçı firmaların uğradığı pazar kayıplarını en aza indirmek amacıyla Ticaret Bakanlığımızın koordinasyonu ile içinde bulunduğumuz bu küresel değişim ve dönüşüm sürecinde, çağımızın getirdiği tüm imkanları seferber ederek, “Yeni Nesil Ticaret Diplomasisi” faaliyetlerimiz kapsamında “Sanal Ticaret Heyetlerimizi” gerçekleştiriyoruz. Sanal heyetlerimizden ilkini Özbekistan, ikincisini ise Kenya’ya gerçekleştirdik. Sanal Ticaret Heyetlerimize, 15-19 Haziran’da Hindistan, 22-23 Haziran’da ise Güney Kore ile devam edeceğiz.” TİM Başkanı Gülle; “Türkiye İhracatçılar Meclisi olarak inanıyoruz ki salgının sona ermesinin ardından ihracatçılarımız yaşanan bu kaybı fazlasıyla telafi edecek; Türkiye’nin küresel ticaretin ‘güvenilir limanı’ olduğunun tescillenmesiyle yeni rekorlara imza atmayı kaldığı yerden sürdürecektir.”

31 ülkeye ihracat 129,8 milyon dolar arttı

Türkiye küresel ticaretteki olumsuz tabloya rağmen Mayıs ayında 31 ülkeye ihracatını 129,8 milyon dolar artırmayı başardı. Bu ülkeler arasında, geçtiğimiz yılın Mayıs ayına göre 44,4 milyon dolar ihracat artışıyla İsviçre, 39,1 milyon dolar ihracat artışıyla Azerbaycan ve 15,9 milyon dolar ihracat artışıyla Venezuela dikkat çekti. Otomotiv lider oldu

Mayıs ayının lideri, 1 milyar 203 milyon dolarlık ihracat ile Otomotiv sektörü olurken, 1 milyar 177 milyon dolar ihracat ile Kimyevi Maddeler sektörü ikinci, 840 milyon 203 bin dolara ulaşan Hazırgiyim sektörü üçüncü oldu. Geçtiğimiz yılın aynı ayına göre Otomotiv sektöründe yüzde 56,3, Kimyevi Maddeler sektöründe yüzde 39,1, Hazırgiyimde yüzde 48,2 oranında düşüş gerçekleşti. Mayıs ayının en güçlü performansı göstererek, geçen yıla göre ihracatı arttıran sektörler ise 13,4 artışla 159,6 milyon dolar ihracata ulaşan Yaş Meyve Sebze, yüzde 7,8 artışla 58,2 milyon dolara ulaşan Gemi ve Yat sektörleri oldu. AB’nin ihracattaki payı yüzde 45,4’e geriledi

Mayıs ayında ihracatçılar, ülkemizin bayrağını 205 ülke ve bölgede dalgalandırmayı başardı. En çok ihracat gerçekleştirilen ilk 3 ülke Almanya, ABD ve Irak oldu. Aralarında ABD, Almanya, İspanya ve Irak’ın da yer aldığı tam 16 ülkeye her sektör ihracat gerçekleştirmeyi başardı. En büyük pazar olan Avrupa Birliği’nin ihracattaki payı 4,53 milyar dolarlık bir hacim ile yüzde 45,4 seviyesine düştü. Mayıs ayında Euro dolar paritesinin negatif etkisi ise 129 milyon 451 bin dolar oldu. Gülle; “Normalleşme dönemi ve sonrasında, ihracatta beklentimiz normalin de ötesinde. Olağanüstü koşulların fevkalade fırsatları barındırdığına inancıyla, dış ticarette normalin ötesi için hız kesmeden çalışmaya devam ediyoruz.”

TATİL BAŞLASIN! (MI?)

Türkiye turistleri ağırlamaya hazır

Bu yaz yapacağımız tatiller diğer tatillerimize benzemeyecek. Sosyal mesafenin hakim olduğu çok kurallı tatile işletmeler ve tatilciler birlikte alışacak. Normalleşme sürecinin başlamasıyla birlikte yurtiçi ve yurtdışı uçuşlara açılan Türkiye’deki işletmeler de tesislerini sosyal mesafe kuralına göre dizayn etti, hijyen koşullarına oluşturdu, personelini bilgilendirdi misafirlerini bekliyor...

Koronavirüs (Covid- 19) salgınının damga vurduğu 2020 yılının yaz aylarına geldik. Şimdi tatil zamanı... Hatta pandemi dolayısıyla gecikmiş bir yaz sezonu, salgına karşı alınan önlemlerin gölgesinde açılmaya çalışıyor. Hemen hemen tüm ülkeler salgın dolayısıyla ekonomide yaşadıkları ciddi kayıpları bir nebze olsun telafi edecekleri yaz aylarında olabildiğince çok turisti ülkelerinde ağırlamak için kolları sıvadı.

Geçtiğimiz seneyi turizm rekoruyla kapatan Türkiye’de yaz sezonun alınan önlemlerin izin verdiği ölçüde olabildiğince verimli geçirmek için hazırlıklarını sürdürüyor. Sağlık Bakanlığı’nın koyduğu kuralların uygulanabilmesi için gerekli hazırlıklarını tamamlayan tesisler sezonu açtı bile... İlk misafirler elbette ki; yerli turistler oldu. Yurtdışı uçuşların açılmasıyla birlikte yabancı turistler de tesislere gelmeye başladı.

Türkiye’de 1 Haziran’da başlayan normalleşme süreciyle birlikte yurtiçi uçuşları da açıldı. 10 Haziran’da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Bahreyn, Bulgaristan, Katar, Yunanistan ile başlayan yurtdışı uçuşları haziran ayı sonuna kadar kademeli olarak açılacak. 11 Haziran’da Almanya, İngiltere ve Hollanda ile karşılıklı uçuşlar yapıldı. 15 Haziran’dan itibaren de risksiz bölgelere uçuşlar başlayacak. Türkiye, Avrupa için “Güvenli tatil” bölgesi

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy uçuşların yeniden başlamasıyla birlikte Türkiye’nin tatil için tercih edilecek ülkelerin başında geleceğine dikkat çekiyor. Türkiye’de normalleşme sürecinin başlamasıyla yeniden hareket kazanacak turizm trafiğinin Türkiye’ye yöneleceğine ilişkin güçlü geri bildirimler aldığını ifade eden Bakan Ersoy, yaz sezonu öncesi üst düzey temaslarını Almanya, Çekya, Birleşik Krallık, Hollanda, Polonya, İsviçre ve Gürcistan ile sürdürdü.

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Birleşik Krallık Ankara Büyükelçisi Dominic Chilcott, Hollanda Ankara Büyükelçisi Marjanne de Kwaasteniet, Polonya Ankara Büyükelçisi Jakub Kumoch, İsviçre Ankara Büyükelçisi Dominique

Paravicini, Çekya’nın Ankara Büyükelçisi Pavel Kafka ve Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Sayın Martin Erdmann’ı Bakanlık makamında kabul etti. Bakan Ersoy, Gürcistan Ekonomi ve Sürdürülebilir Kalkınma Bakanı Natia Turnava ve beraberindeki heyetle de video konferans yöntemiyle bir araya geldi.

Türkiye’nin tatil konusunda güvenli bir adres olduğu görüşünün Avrupa ülkelerinde hâkim olduğunu ifade eden Bakan Ersoy, “Gerek telefon gerekse yüz yüze gerçekleştirdiğim görüşmelerde aldığım geri bildirimler, hatlar açıldığında tercih edilecek ülkelerin başında Türkiye’nin geleceği yönünde. Bunda şeffaf çalışmanın ve mevcut sistemimizi tüm detayları ile paylaşmamızın etkisi oldukça yüksek” dedi. 70 Ülkenin temsilcilerine Türkiye’deki önlemler anlatıldı

Turizm sektöründe hazırlıkların hız kesmeden devam ettiğini de vurgulayan Bakan Ersoy, görüşmelerine ilişkin yaptığı açıklamada; sektörün bu yılı kayıp olarak geçirmemesi için titizlikle çalıştıklarını, ziyaretçilerin sağlığı ve güvenliğine büyük önem verdiklerini kaydetti.

“Sağlık Bakanlığınca yürütülen ve tüm kurumlarımızın desteği ile koronavirüs yayılımında verdiğimiz başarılı mücadele tüm ülkeler tarafından kabul ve takdir görmektedir.” ifadelerini kullanan Bakan Ersoy, açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Türkiye’deki sağlık altyapısının son durumunu, yoğun bakım yatak kapasitemizden ventilatör sayımıza, uçak ve helikopter ambulans sayılarımızdan tatil bölgelerimizdeki hastanelere kadar her şeyi görüşmelerimizde şeffaf bir şekilde aktarıyoruz. Ülkelere gönderdiğimiz niyet mektuplarında da bahsettiğimiz sertifikasyon sistemimiz ile sağlık altyapımıza ilişkin veriler güven kazanmamızı sağlıyor. Turizmde aldığımız önlemleri anlattığımız ve davetlerimizi ülkelere ilettiğimiz mektupların ardından 70 ülkenin temsilcileriyle telefon görüşmelerini de sürdürüyorum. Ülkelerin elçilerini Bakanlığımızda misafir ediyor, kendileriyle mevcut durumumuzu ve hazırlıklarımızı paylaşıyorum. Ayrıca, Türkiye’nin bu ülkelerdeki büyükelçileriyle de sürekli temas halindeyim. Biz oluşan bu güveni Türkiye’nin 2020 yılı turizminde yansıtmak için çalışıyoruz.”

Maske, sosyal mesafe, el hijyeni tatilde de unutulmayacak!

Doğal güzellikleri, tarihi dokusu ve kültürel mirası ile her yıl rekor düzeyde turist ağırlayan Türkiye’ye gelen turistleri bu yıl neler bekliyor? Koronavirüs (Covid- 19) önlemleri kapsamında gelen yerli ve yabancı turistler Türkiye’de nasıl bir tatil yapacak? Hangi kurallara uyması gerekecek?

Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan tatil rehberinde hem işletmeciler hem de tatilciler için öneriler bulunuyor. Öncelikle plaj ve yüzme alanlarından alınacak genel tedbirler görünür bir şekilde yerleştirilecek. Sosyal mesafe tatilde de unutulmayacak. Aynı ailedekiler veya otellerde aynı odada konaklayan misafirler bir arada bulunabilecek. Ateş, öksürük, burun akıntısı, nefes darlığı gibi belirtileri olan, Covid-19 hastası ve temaslısı olan kişiler plaj ve yüzme alanlarını kullanmamasına özen gösterilecek. Covid-19 açısından riskli olan 65 yaş üzeri, yüksek tansiyon, kalp, şeker vb. hastalığı olan kişiler plaj ve yüzme alanlarını kullanmaları esnasında dikkatli olmaları konusunda uyarılacak. Plaj ve yüzme alanında kişiler, arasında en az 1,5 metre olan sosyal mesafeyi sağlamaları hatırlatılacak. Kişilerle yüz yüze olma, konuşma gibi etkinliklerde sosyal mesafenin korunmasının yanı sıra maske de kullanılacak. Girişte maskesi olmayanlar için maske bulundurulacak.

Plajlarda da el hijyenini sağlamak için, plaj girişinde müşteriler tarafından kullanılmak üzere alkol bazlı el antiseptiği veya en az yüzde 70’lik alkol içeren kolonya bulundurulacak. Kişilerin kendilerine ait plaj havlusu getirmesi teşvik edilecek. Yanında getirmeyenler için poşetli havlular bulundurulacak ya da bir görevli personel tarafından misafire verilecek. Havlu vb. tekstil ürünleri işletmelerden az 60 derecede yıkanacak.

Kafe ve restoran hizmetleri sunulması durumunda Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan “Covid-19 kapsamında kafe ve restoranlarda alınması gereken önlemler” rehberine uyulacak. Plaj ve yüzme alanında tüm işleyişten sorumlu en az bir personel sürekli olarak bulundurulacak. Şezlonglar arası mesafe en az 1,5 metre

Plaj alanlarında çalışanlar dahil 4 metrekareye1 kişi olacak şekilde kapasite belirlenmesi yapılacak. Plaj alanında kalabalık oluşmasını engellemek için, sosyal mesafe kurallarına uygun olarak düzenlenmiş bir kapasite belirlenmesi gerekiyor.

Girişte bu kapasitede kadar misafir kabulünü sağlayan personel bulundurulacak. Şezlonglar arası mesafe en az 1,5 metre olacak. Şezlongların üzerinde kumaş minder kullanılmayacak. Yıkanabilir veya silinebilir minderler kullanılmalı ve misafirin kullanımı sona erdikten sonra temizlenecek.

Gölgelikler arası mesafe şezlonglar arası mesafeye uygun olacak şekilde düzenlenecek.

Localarda sosyal mesafe kurallarına uygun olarak düzenleme yapılacak, 2 metrekareye 1 kişi olacak şekilde kapasite belirlenecek. Soyunma kabinlerinin kullanımında sosyal mesafeye dikkat edilmeli, kabinler her kullanımdan sonra dezenfekte edilecek. Teknelere yarı kapasiteye binilecek

Su sporları aktiviteleri bireysel olarak veya ailede çocuklar anne veya babaları ile birlikte yapabilecek. Sonrasında kullanılan her türlü malzeme ve ekipmanlar dezenfekte edilecek. Deniz paraşütü vb. bireysel su sporları etkinliklerinde çalışanlar dahil tekne kapasitesinin yarısı sayıda kişi alınacak. Turizm amaçlı su altı ve su üstü sportif faaliyetlerinde kullanılan tüp, denge yeleği, can yeleği ve benzeri ekipmanlar faaliyet süresince sadece bir kişi tarafından kullanılacak ve kullanıldıktan sonra dezenfekte edilecek.

Tesislerde çalışan personeli de bu yaz yeni pek çok kural bekliyor... Bu kuralların uygulandığı alanlarda çalışan personeller tüm hijyen kurallarına uyacak ve maske kullanacak. Plaj ve deniz yüzme alanlarında hizmet verirken en az 1 metre olan sosyal mesafe kuralına uyacak. Çalışan personel dinlenme odalarında da en az 1 metrelik sosyal mesafeyi koruması ve maske takmayı sürdürmesi sağlanacak. Ortak yeme-içme ünitelerinde sosyal mesafe kurallarına uygun olarak masa ve sandalyeler düzenlenecek ve belirlenen kapasite kadar personelin aynı anda kullanımına sunulacak. Dokunulan her yer dezenfekte edilecek

İşletmelerin hijyeninin sağlanmasına gelince... Sosyal tesisler her gün su ve deterjanla düzenli olarak temizlenecek. Toz çıkaran süpürme veya yüksek basınçlı su veya kimyasal püskürtme işlemlerinden kaçınılmalı. Temizlik bezleri tek kullanımlık olacak. Temizlik yapan personelin tıbbi maske ve eldiven kullanması sağlanacak. Temizlik sonrasında maske ve eldivenler çöpe atılacak ve eller en az 20 saniye boyunca sabunla yıkanacak.

Yüzme alanındaki sosyal tesislerde Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılmış dezenfektanlar kullanılacak. Klor bileşikleri ile temizlik yapılmasının uygun olmadığı yazar kasa, bilgisayar klavyeleri, telefon ve diğer cihaz yüzeyler yüzde 70’lik alkolle silinerek dezenfekte edilecek. Tesislerde duş yerleri ve tuvaletlerde sosyal mesafe kuralına dikkat edilecek. Duş, kabin, tuvalet vb. alanların kapı ve pencereleri açılarak sık sık havalandırılması sağlanacak. Merkezi havalandırma sistemleri bulunan yerlerde havalandırması temiz hava sirkülasyonunu sağlayacak şekilde düzenlenecek. Yüzde 50 boş tesisler tercih ediliyor

Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan önlemlere göre tesisler dizayn edilirken gelen turistlerin bu kurallara uyum sağlaması da zaman alacak. Hem işletmeler hem çalışan personel hem de turistler bu kadar çok kuralın uygulandığı bir tatili ilk defa tecrübe ediyor olacak.

Koronavirüs salgını sonrası tatil alışkanlıklarının da değişeceğini söyleyen Türkiye’nin önde gelen turizm portalı Tatilsepeti’nin Yönetim Kurulu Başkanı Kaan Karayal, “Salgın, hayatta kalma, güven duyma ve tedbirli olma gibi insanların en temel duygularını değiştirmiş durumda. Her birey, farklı güvenlik algısına sahiptir; ancak çok önemli bir kitleyi önümüzdeki birkaç yıl etkileyecek sosyolojik ve psikolojik olgulardan bahsediyoruz. Bu olgular, her türlü satın alma ve tüketim alışkanlıklarına; dolayısıyla tatil yapma, seyahat etme alış-

Kaan Karayal

Tatilsepeti’nin Yönetim Kurulu Başkanı

Mavi Bayrakta Dünya Üçüncüsü Türkiye

İspanya ve Yunanistan’ın ardından dünyanın en çok mavi bayraklı 3’üncü ülkesi olan Türkiye’nin ödüllü plaj sayısı bu yıl 486 oldu.

Merkezi Danimarka’nın başkenti Kopenhag olan Uluslararası Çevre Eğitim Vakfı’nın (FEE) verdiği Mavi Bayrak ödüllerinin 2020 yılı değerlendirmeleri sonucunda, Türkiye’nin geçtiğimiz yıl 463 olan ödüllü plaj sayısı 486’ya ulaştı. Türkiye’de 22 marina ve 7 yat bu yıl Mavi Bayrak ödülü almaya hak kazandı. Bu yıl Mavi Bayraklı plaj sayıları Antalya’da 206’ya, Muğla’da 105’e, Aydın’da 35’e, İzmir’de 52’ye, Balıkesir’de 31’e, İstanbul’da 2’ye, Samsun’da da 13’e yükseldi. Çanakkale, Kırklareli, Kocaeli, Düzce, Ordu, Mersin ve Van illerinde geçtiğimiz yılın rakamları korundu.

Kültür ve Turizm Bakanlığı, plaj sayısında 2023 yılında, uluslararası Mavi Bayrak uygulaması yapan 50 FEE üyesi ülke arasında dünya birinciliğini hedefliyor. kanlıklarına da etki edecek. Konaklama tesisleri ve havayolları kendi içlerinde birtakım önlemler almaya başladı. Ancak, bu önlemleri misafirlerimize doğru şekilde anlatmak ve sunmak da çok önemli; burada biz seyahat acentalarına görev düşüyor” açıklamasında bulundu.

Gönül rahatlığıyla tatile gitmek adına beklentilerin birinci öncelikleri arasında tesisin 50% doluluk ile misafir kabul etmesi olduğuna dikkat çeke karayel “Tesis ortak alanlarında sosyal mesafe kurallarına uyulması ve tesis odaların en az 24 saat boş bırakılmış olması konuları yer alıyor. İkinci öncelikler ise, tesisin sağlık raporu dahilinde misafir kabul etmesi ve tesislerde açık büfe yerine, kişiye özel yemek servisi yapılıyor olması maddeleri sıralanıyor” şeklinde konuştu.

Türkiye dünyada en çok ziyaretçi ağırlayan 6.ülke

Birleşmiş Milletlere bağlı Dünya Turizm Örgütü (UNWTO) 2019 yılı verilerinin yer aldığı Mayıs 2020 barometresine göre yayımlandı. Türkiye yine dünyada en çok ziyaretçi ağırlayan 6’ncı ülke olurken, turizm gelirlerinde ise iki basamak daha yükseldi ve 13’üncü sıraya yerleşti.

Son yıllarda Avrupa’da en çok turizm geliri elde eden ülkeler sıralamasına 6’ncılığını geçtiğimiz yıl da sürdüren Türkiye, TÜİK verilerine göre 2019’da 34,5 milyar dolar turizm geliri elde etmişti. En çok ziyaretçi ağırlayan ülkeler sıralamasında 2018’de Avrupa’da 4, dünyada 6’ncı sıraya yükselen Türkiye’nin, Dünya Turizm Örgütü’nün Mayıs 2020 barometresine göre ziyaretçi sıralamasındaki bu başarısı 2019 yılında da değişmedi.

Turizm gelirlerinde ise 2018’e göre geçtiğimiz yıl Avrupa sıralaması aynı kalırken, Türkiye 2019 dünya sıralamasında 15’inci sıradan 13’e yükselmiş oldu.

olursa olsun; ister uçak, otomobil şeklinde, ister özel otomobille deneyimlerimiz esas yani ana önlemler ile örtüşebilmelidir. Hangi yolla amaçladığımız yere gidersek gidelim, yanımızda bulunan kişilerden belli ölçülerde uzak duracağız. Ailemiz ile birlikte bir seyahat söz konusuysa; bu konuda biraz daha hoşgörülü olunabilir ancak, ailemiz dışındaki yakın olmak zorunda kaldığımız insan topluluklarına, mümkün olduğunca kısa süreli ve belli bir mesafede kalmaya çalışmalıyız” diyor.

“Mümkün olduğu kadar az eşya ya da objeye temas etmeli, en kısa sürede işlemlerimizi bitirerek, o bölgeden uzaklaşmalı ve bu işlemler bittikten sonra en yakın lavaboya giderek iyice ellerimizi yıkamalıyız diyen Prof. Dr. Özgüneş şöyle devam ediyor:

“Özel aracımızla seyahate giderken de, mümkün olduğunca konaklama yerlerindeki insanlardan uzak durmalıyız. İhtiyaç olduğu kadar yakınlaşmalı, ihtiyaç olduğu kadar alışveriş yapmalı ve fazla temasta bulunmamalıyız.”

Tatile giderken yolda da insanlardan uzak durun!

Yaz aylarının gelmesiyle birlikte hepimiz tatil konusunda yapılan açıklamalara, alınan önlemlere odaklanmış olsak da yaz dönemi de aylardır pür dikkat dinlediğimiz doktorların uyarılarını yakından takip ettiğimiz bir dönem olacak. Çünkü işletmeler ve çalışan personel önlem alsa da herkesin bireysel olarak kurallara uyması, hijyen koşullarını yerine getirmesi gerekiyor. İstanbul Okan Üniversitesi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Nail Özgüneş öncelikler tatile giderken kullanılacak ulaşım sırasındaki gösterilmesi gereken özene dikkat çekiyor.

Prof. Dr. Nail Özgüneş “Ulaşım hangi şekilde Havuz ve denizler koronavirüste risk taşımıyor!

Plajlarda insanlardan en az iki metre uzakta durmak gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Nail Özgüneş çokça tartışılan bir sorunun da cevabını verdi: “Olağanüstü büyük olan deniz suyu, virüsler için bir depo olamaz” diyen Nail Özgüneş “Bu bakımdan deniz suyundan, hatta havuz sularından; koronavirüsün insanlara ulaşması mümkün değildir. Bu bakımdan denizlerden yararlanmanız için bir engel yoktur” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Nail Özgüneş

İstanbul Okan Üniversitesi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı

Gayrimenkule yatırım her dönemde cazip

Pandemi gayrimenkule ilgiyi arttırdı

Birleşik Krallık’ta yüksek kazançlı yatırım alanı gayrimenkule pandemi sonrasında da ilgi artmış durumda. Türkiye’de öne çıkan sektörler ise medikal ekipman, turizm, tarım, tekstil ve madencilik... Bowling & Co Hukuk Bürosu kıdemli ortağı Hüseyin E. Hüseyin pandemi sonrasında her iki ülkenin de farklı özellikleriyle yatırımcılara cazip fırsatlar sunduğuna dikkat çekiyor.

İngiltere’nin önde gelen hukuk bürolarından Bowling & Co Hukuk Bürosu, hem birleşik Krallık’taki hem de dünyanın farklı ülkelerinden yatırımcı firmalara ve kişilere danışmanlık hizmeti veriyor. Gayrimenkul, İşletme ve Ticaret Hukuku, Gayrimenkul Finansmanı, bankalar ve diğer uluslararası kredi kuruluşları için garantili kredi verme işlemleri, Alternatif Uyuşmazlık Çözümü, Özel Müvekkil ve Aile Hukuku alanlarında müvekkillerine özel çözümler sunan Bowling & Co Hukuk Bürosu’nun kıdemli ortağı Hüseyin E. Hüseyin, Birleşik Krallık ve Türkiye’deki yatırım fırsatlarını anlattı, pandemi sonrası yaşanacak değişimi yorumladı.

Firmanızdan bahseder misiniz? Hangi konularda, kimlere danışmanlık veriyorsunuz?

Bowling & Co Hukuk Bürosu, 1957 yılından bu yana bireylere, Birleşik Krallık’taki ve yurtdışındaki farklı büyüklükteki firmaya güvenilir danışmanlık hizmeti sunuyor. Merkez ofisimiz Olimpik Park yakınlarında Stratford’da yer alıyor. Ayrıca Mayıs 2020’de, Mayfair, The Argyll Club at 20 North Audley Street WIK 6LX adresinde bir ofis açtık.

Aynı zamanda, 50 ülkeden seçkin uluslararası avukata erişim sağlayan Avrupa’nın önde gelen bağımsız hukuk büroları ağı Eurojuris International’ın üyesiyiz. Zengin hukuki tecrübelerimiz ile diğer hukuki alanlar dahil; Gayrimenkul (mesken ve ticari mülkler), İşletme ve Ticaret Hukuku, Gayrimenkul Finansmanı, bankalar ve diğer uluslararası kredi kuruluşları için garantili kredi verme işlemleri, Alternatif Uyuşmazlık Çözümü, Özel Müvekkil ve Aile Hukuku alanlarında özel çözümler sunuyoruz.

İki ülke arasındaki yatırım olanaklarından bahseder misiniz? İngiltere’de yatırım yapmak isteyen Türkiye vatandaşlarına hangi alanlarda yatırım yapmalarını önerirsiniz? Neden?

Birleşik Krallık ekonomisi, 2008 küresel finansal krizi ve Brexit ile ilgili belirsizliklere rağmen, dirençli, çok yönlü ve uyum sağlayan yapısını bu süreçte kanıtlamış durumda. Birleşik Krallık ekonomisi dünyanın 5. büyük ekonomisi olma özelliğini korumaya devam ederken, yatırımcılara istikrarlı bir politik ortamda yatırım imkanları sunuyor. Birleşik Krallık, lider bir ekonomik güç ve dünya çapındaki yatırımcılar için de cazip bir pazar olmayı sürdürecek.

Sektörler özelinde baktığımızda ise; gayrimenkul sektörü öne çıkan küresel pozisyonunu korumaya ve sermaye yatırımları için yüksek kazanç sunmaya devam ediyor. Ticari yatırımcılar ve girişimciler için, İngiliz Hukuk sistemi Birleşik Krallık’ta yatırım yapmak isteyen bireylere ve firmalara sunduğu desteklerle stabil bir platform sunuyor.

Firma olarak bu süreçlerde, yabancı ve Türk yatırımcılara destek veriyoruz. Gerek Birleşik Krallık’a doğrudan yatırım yaparken gerekse işletmelerini taşırken onlara gerekli bilgileri, kaynakları ve tercübelerimizi sunuyoruz. Kendi hukuk alanlarında uzman Türkçe konuşan avukat ekibimiz ile kişilere ve kurumlara özel hizmet veriyoruz.

Türkiye’de yatırım yapmak isteyen İngilizlere ya da farklı ülkelerden yatırımcılara hangi alanlarda yatırım yapmalarını önerirsiniz?

Türkiye, coğrafi konumu itibariyle, Doğu ile Batı arasında kurduğu kültürel ve ekonomik köprü ile yükselen bir ekonomik güç... Profesyonel beceri ve hevese sahip genç ve dinamik bir nüfusa sahip olan Türkiye, dünyanın en büyük 16. ekonomisi ve G20 ülkeleri arasında da yer alıyor. AB ile Gümrük Birliği Anlaşması avantajına sahip ve dünyanın her yerinden yatırım alıyor.

Hızlı büyüyen genç nüfusu, nitelikli işgücü kaynağı, coğrafi ve jeopolitik konumundan dolayı Türkiye’de yabancı yatırımcı ve firma sayısı artış gösteriyor. Medikal ekipman, turizm, tarım, tekstil ve madencilik sektörleri yabancı yatırım çeken sektörlerin başında geliyor. Türkiye’de doğrudan yatırım yapan yabancılar, yerli yatırımcılara sağlanan fırsatlardan yararlanabiliyorlar ki; bu durum yabancı yatırımcılara sunulan bir diğer avantaj olarak öne çıkıyor.

Brexit sonrası her iki ülkede de kazançlı yatırım alanlarında değişiklik bekliyor musunuz? Fırsat sunan yeni sektörler ya da alanlar var mı?

Birleşik Krallık ekonomisi dünyanın 5. büyük ekonomisi olma özelliğini korumaya devam ederken, yatırımcılara istikrarlı bir politik ortamda yatırım imkanları sunuyor. Birleşik Krallık, lider bir ekonomik güç ve dünya çapındaki yatırımcılar için de cazip bir pazar olmayı sürdürecek.

Mevcut pandemi ile ilgili konuları bir tarafa bırakırsak, Birleşik Krallık ekonomisi Brexit’in neden olduğu herhangi bir olumsuz baskıyı göğüsleyebilecek dirence sahiptir. Bu süreçte de gayrimenkul sektörü yatırımlara yüksek kazanç sunmaya devam ediyor.

Türkiye’den gelenler ya da İngiltere’de yaşayan Türk vatandaşları İngiltere’de yatırım yapmak istediklerinde nasıl bir süreç yaşanıyor?

Birleşik Krallık yargısı, ticari yatırımcıların gayrimenkul satın alımları ve diğer sermaye yatı-

Birleşik Krallık’ta yatırım yapması için oturum hakkı bir ön-koşul değil... Kurumsal ve gayrimenkul ekiplerimiz, Birleşik Krallık’ta firma kuruluşuna, çeşitli sektörlerdeki müvekkillere kurumsal ve ticari sözleşmelerin hazırlanmasında destek veriyor.

rımlarını herhangi zorlaştırıcı bir şart getirmeden yapıyor aksine kolaylaştırıyor.

Gerek iş amaçlı gerekse gezi amaçlı gelen Türk turistlerin, bu işlemler için süresiz oturuma ihtiyaçları bulunmuyor. Diğer bir deyişle, kişinin Birleşik Krallık’ta yatırım yapması için oturum hakkı bir ön-koşul değil... Kurumsal ve gayrimenkul ekiplerimiz, Birleşik Krallık’ta firma kuruluşuna, çeşitli sektörlerdeki müvekkillere kurumsal ve ticari sözleşmelerin hazırlanmasında destek veriyor. Ekiplerimiz ayrıca Birleşik Krallık’ta gayrimenkul konusu ile alakalı olarak her türlü konuda da tavsiye verme ve tam işletme destek hizmeti sunuyorlar.

Çeşitli vize başvurularında da danışmanlık hizmeti veriyor musunuz?

Önde gelen göçmen danışmanlık uzmanlarımız ile İşletme Transferi, Ankara Anlaşması, Çalışma Hakkı, Tier 2 Vize, öğrenci ve mezun vize başvurularında danışmanlık hizmeti veriyoruz. Bu alanda hizmet veren iştirak firmamız, uzman görüşleri, pratik yardım, profesyonel temsil ve başvuru süreci, karar verme süreçleri boyunca danışanlarımıza rehberlik yapabiliyor.

Bowling & Co Hukuk Bürosu, tüm dünyayı etkileyen pandemi sürecini nasıl geçirdi?

Firma olarak, ofisimizin olası bir karantina sürecindeki işleyişine yönelik olarak şubat ayından beri planlar yaptık ve yapıyoruz. Karantina dönemi boyunca yeni çalışma yöntemini planlamak üzere Covid-19’a yönelik önlemler için bir ekip kurduk. Tüm bunların sonucunda müvekkillerimize karantina döneminde hizmet vermek adına gerekli altyapıyı oluşturduk ve servislerimizi her zamanki gibi vermeye devam ediyoruz.

Hukuk dünyasında her zaman değişiklikleri öngörmeli ve yeni zorluklarla başa çıkmaya, yenilenmeye hazır olmalısınız. Karantina döneminde müvekkillerimiz ile tamamen bağlı kalmamızı sağlayan şey daha önce teknolojiye yaptığımız büyük yatırımlar oldu. Hukuki belgelerin hazırlanması, hizmetlerimizin tanıtımı, video konferanslar ve görüşmeler ile tamamen dijital bir hizmet sunmak zorunda kaldık ve buna adapte olduk. Dijital dönüşüme henüz adapte olmamış bir çok hukuk bürosu bu dönemde müvekkillerine hizmet vermekte zorlandılar. Karantina dönemi hukuk sektöründe daha modern hizmet yöntemlerine doğru ilerlemeyi hızlandırdı.

Emlak piyasası mayıs ayının son haftasına kadar karantina etkisindeydi. Emlak piyasasında kısıtlamalar kaldırıldığında insanların emlak arayışına ilişkin sorularında artış fark ettik. Firma olarak geniş bir müvekkil portföyümüz olduğu için şanslı bir konumdayız, özellikle finansal açıdan güçlü konumda olan Türk müvekkillerimiz emlak piyasasına yatırım yapmaya karantina sürecinde de devam ettiler. Karantina sürecinde online açık arttırmalara yönelik ilgide büyük bir artış olduğunu gözlemledik. Online emlak arama şirketi Zoopla, emlak taleplerinin yeniden karantina öncesi seviyesine yükseldiğini ve ev fiyatlarının karantina sırasında sadece küçük bir düşüş yaşadığını öne sürdü.

Karantina sürecinde sonra şimdi “Yeni Normal” dönemi başladı. Peki size göre “Yeni Normal” nedir ve bize ne öğretti?

Yavaş yavaş ofisimizin aşamalı olarak yeniden açılmasına yönelik çalışıyoruz. Ancak şu an için hepimiz sosyal mesafeye uyarak, uzaktan çalışmanın bir süre daha bizimle birlikte olacağı bir dünyada yaşıyoruz. Müvekkillerimizle bağlantıda kalmak için internete her zamankinden daha fazla güveniyoruz. Bu süreçte ve sonrasında başarılı olacak firmalar, personelinin uzmanlığını ve değişime uyum sağlama gücünü gösterenler, kendilerini dijital dünyada kolayca erişilebilir hale getirebilecek olanlardır. Firma olarak “Yeni Normal”e uyum sağlamak konusunda hazırlıklı ve iyi bir konumda olduğumuzu düşünüyoruz.”

İletişim sektörünü önce kriz sonra Covid-19 vurdu

Faselis’in açıkladığı verilere göre Nisan ayında basın bülteni gönderim sayıları bu yılın Ocak ayına göre %13, geçtiğimiz yılın Nisan ayına göreyse %40 düştü.

Aydın Sün

Faselis, CEO Piyasalarda son bir yılda artan durgunluğun üzerine gelen global çaptaki Covid-19 salgını, çeşitli sektörlerin halkla ilişkiler faaliyetlerini de olumsuz etkiledi. Medya veritabanı ve basın bülteni dağıtım konusunda Türkiye iletişim sektörüne önemli bir hizmet sağlayıcısı olan Faselis’in açıkladığı verilere göre, Nisan ayında basın bülteni dağıtımı geçtiğimiz yıla göre % 40 düştü. Basın bülteni gönderimi yapan firma sayısındaki düşüş ise % 28 oldu.

Son bir yılda ekonomideki gelişmelere bağlı olarak sektörde bir daralma yaşandığını gözlemlediklerini belirten Faselis CEO’su Aydın Sün, “Covid-19 salgınıyla birlikte insanların evlerine kapanmasının halkla ilişkiler sektörüne de etkisi büyük oldu. Bu süreçten fiilen faaliyetlerini yürütemeyen turizm, etkinlik ve yeme-içme gibi sektörler çok daha fazla etkilendi. Öte yandan bu salgın kamu ve belediyelerin sorumluluklarını arttırdığı için kamu kaynaklı basın bülteni gönderimlerinde geçen yılın aynı ayına göre yüzde ikiyüzkırkaltılara ulaşan bir artış gözlemledik” dedi. Veriler, sektörlerin durumunuyla eşleşiyor

Yaşanan küresel çaptaki salgından en çok etkilenen sektörler turizm, fuar/kongre, sergi/ müzecilik ve yeme-içme sektörleri oldu. Sektörlerin iletişim faaliyetlerinindeki daralmayı geçen yılki basın bülteni gönderimi adetleri üzerinden değerlediren firma, bu sektörlerdeki azalmanın % 70 ile 90 rasında düştüğünü belirtti. Bu sektörleri otomotiv, emlak/gayrimenkul izlerken, moda ve yaşam kategorilerinin % 35’lik düşüşle dikkat çektiğini söyledi. Kamu hizmetlerini sağlayan kurumlar ve belediyelerde ise basın bülteni gönderiminde artış yaşandı.

Faselis olarak Türkiye dışında ABD, Hollanda ve Güney Afrika’da faaliyet gösterdiklerini, Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesi ile Türkçe konuşan ülkelere yönelik de basın bülteni dağıtım hizmeti sunduklarını belirten Aydın Sün, Türkiye’de yaşanan düşüşün tüm bu bölgelerde de görüldüğünü söyledi.

Pandemiden Öğreneceklerimiz Var!

© Photo by Engin Akyurt on Unsplash

Dünyayı “gelişmiş” ve “gelişmemiş” ikili karşıtlığı çerçevesinde düşünmeye çok alışmışız. İklim değişikliği, kuraklık, fakirlik ve sığınmacı krizi genelde “gelişmekte olan” diye adlandırılan dünya ile ilişkilendirilirdi. Ancak 2020 bize bu problemlerin kategori ve sınır tanımadığını gösterdi. Dünyayı ikili karşıtlıklara göre düşündüğümüzde kendimizi kandırıyoruz.

Sevim Kebeli

Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi. Dr. Öğr. Gör. 10 Mart’ta üniversitedeki dersimi bitirdikten sonra öğrencilerime “haftaya görüşürüz” dedim. O gün öğrencilerimi bu akademik yılda son kez yüz yüze gördüğümün farkında bile değildim. Evimde kendimi karantinaya alalı ve alıştığım yaşam rutinim değişeli neredeyse üç ay oldu. COVID-19 pandemisinden sonra dünya adeta durdu ve yaşamlarımız birden bire değişiverdi: kütüphaneye gitmek, alışveriş yapmak veya bir arkadaşımızla kahve içmek gibi olağan aktiviteler birdenbire olağan dışı oluverdi. Evde zaman geçirdikçe içimden bir ses sabırsızca “Ne zaman normale döneceğiz?” diye soruyor. Aynı zamanda da düşünmeden edemiyorum “Günümüz dünyasında normal ne ki?” 2020 yılı Avustralya’daki orman yangınlarıyla başladı. Bu yangınlarda bir milyardan yazla hayvan yaşamını yitirirken habitat da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Yangından kaçan yanmış kanguru ve koalaların resimleri adeta kıyamet sahnesi gibiydi. Onların dünyaları kelimenin tam anlamıyla yanıp kül oldu. Birçok uzman bu orman yangınlarda iklim değişikliğinin de bir etmen olduğunu kabul etmekte. Bu bağlamda Greta Thunberg’ün küresel ısınmaya karşı mücadelesi yeni bir perspektif kazandı. Greta’nın küresel ısınmaya karşı sloganı “Evimiz yanıyor”du. Birçok kişi küresel ısınmaya karşı mücadelesinde ona destek verdi. Ancak birçok kişi de Greta’nın görüşlerini fazla karamsar gördüğü için dikkate değer bulmadı. Bazıları ise değişimin zor ve pahalı olacağını söyledi. Küresel ısınmaya karşı geliştirilen kampanyalar her ne kadar konu hakkında farkındalık yaratma konusunda etkili olsa da, insanlık bu konuda şu zamana kadar dikkate değer adımlar atmadı.

Son on yılda doğal felaketler, yoksulluk, etnik, politik ve askeri çatışmalar nedeniyle milyonlarca insan daha iyi bir hayat bulmak için vatanlarından göç etti. Dünya şimdi kayıtlardaki en yüksek göç oranlarına şahitlik ediyor. Milyonlarca göçmen kendilerine güvenli bir ülke bulmak için seyahat ediyor, birçok kişi de bu sırada hayatını kaybediyor. Araştırmalara göre yaklaşık 16,700 kişi Avrupa’ya ulaşmak için Akdeniz’i geçerken boğuldu(1). Mart ayının başında Avrupa’ya ulaşmak için Türkiye-Yunanistan sınırında bekleyen binlerce göçmenin fotoğrafları gazetelerdeydi. Umutsuzca içeri girmeye çalışan göçmenler ve onları dışarıda tutmaya çalışan güvenlik görevlileri arasındaki çatışmaların resimleri adeta bir savaş sahnesini andırıyordu. Evsiz, susuz, yemeksiz umutsuzca kapıda bekleyen göçmenlerin resimleri distopik bir filmden alınmış gibiydi. Sadece birkaç hafta sonra, Dünya Sağlık Örgütü koronavirüs pandemisini duyurdu. “Değişmek için cesaretimiz var mı?”

Benim için pandemi mevcut gidişattan bir sapma değil. Aksine pandemi insanlık olarak vermekte olduğumuz mücadeleler zincirine bir halka daha ekledi. 2020 yılında doğal felaketler, yok olma tehlikesiyle karşılaşan habitat, milyonlarca yersiz yurtsuz insanlar ve pandemi bizlerin gerçeği ve maalesef “normal”i oldu. Pandemiden önceki aylarda gezegenimizin mevcut durumu ve geleceği hakkında endişelerim vardı ve şu sorular aklımdaydı: Öngörülen çevre felaketlerini önlemek için adım atacak mıyız? Yoksa kapitalizme ve kapita-

lizmin insan ve doğa kaynaklarını sömürmesine boyun mu eğeceğiz? Değişmek için cesaretimiz var mı, yoksa mevcut gidişata körü körüne bağlı mıyız?

Dürüst olmak gerekirse ben pek de iyimser değildim. İnsanlar, doğa ve insanlığa uyumlu sistemleri benimsemeye isteksiz görünüyorlardı. Günlük hayatlarımıza o kadar kendimizi kaptırmıştık ki doğanın ve çevremizdeki insanların çığlıklarına karşı adeta sağır olmuştuk. Şimdi ise pandemi bizi rutinimizin dışına çıkmaya zorluyor ve küresel meseleleri yeni bir perspektifle tekrar düşünmeye yönlendiriyor.

Dünyayı “gelişmiş” ve “gelişmemiş” ikili karşıtlığı çerçevesinde düşünmeye çok alışmışız. İklim değişikliği, kuraklık, fakirlik ve sığınmacı krizi genelde “gelişmekte olan” diye adlandırılan dünya ile ilişkilendirilirdi. Belki de bu problemlerin başkalarının problemi olduğunu ve “gelişmiş” ülkelerdeki insanların böyle problemlerle yüzleşmek zorunda olmadıklarını düşünmek birçok kişi için rahatlatıcı. Ancak 2020 bize bu problemlerin kategori ve sınır tanımadığını gösterdi. Dünyayı ikili karşıtlıklara göre düşündüğümüzde kendimizi kandırıyoruz. Başkaları felaketlerle savaşırken kendimizin bu sorunlardan hiç etkilenmeyeceğine inanmak tam bir aldanma. Yakın zamandaki iklim reaksiyonları, göçmen krizi ve son olarak da pandemi bize gösterdi ki dünya bölünmüş adalardan oluşmuyor, aksine birbiriyle bağlantılı bir yapı. Dünyanın uzak noktasındaki bir virus çok kısa bir sürede kapınıza kadar gelebilir. Bir ülkedeki çevre kirliliği, küresel ısınmayı artırarak başka bir ülkede bir çevre felaketine neden olabilir. Çok uzak memleketlerdeki savaşlar göçmen dalgaları yaratarak okyanuslar ötesindeki ülkelerde bile ekonomik ve sosyal değişikliklere yol açabilir.

Virüs bize uzun süre boyunca bilincine varamadığımız şu gerçeği öğretti: Yaşamlarımız birbirine bağlı. Dünyanın ve insanlığın problemlerini “bizim” problemlerimiz kabul edersek hep birlikte çözümler üretebiliriz. Küresel olarak birbirimizle bağlı olduğumuzu kabul etmek, iyileşmek yolundaki tek çaremiz.

2020 bize dünyadaki problemlerin kategori ve sınır tanımadığını gösterdi. Dünyayı ikili karşıtlıklara göre düşündüğümüzde kendimizi kandırıyoruz. Başkaları felaketlerle savaşırken kendimizin bu sorunlardan hiç etkilenmeyeceğine inanmak tam bir aldanma. Yakın zamandaki iklim reaksiyonları, göçmen krizi ve son olarak da pandemi bize gösterdi ki dünya bölünmüş adalardan oluşmuyor, aksine birbiriyle bağlantılı bir yapı. Zorluklar ve krizler aracılığıyla öğrenir ve büyürüz. Ünlü şair Rumi “Yara ışığın içine nüfuz edeceği yerdir” der. Bu hastalık da karantinanın çatlakları arasından ışık yayarak insanlığı iyileştirebilir. Pandemiden öğrendiklerimizle daha aydınlık, yeşil ve eşitlikçi bir geleceği birlikte tasarlayıp inşa edelim!

“Problemlerle büyümeden yüzleşmeliyiz!”

Ayrıca virüs bizlere henüz fazla büyümeden problemlerle yüzleşmenin önemini gösterdi. Eğer virüs çok erken aşamalarda kontrol altına alınsaydı, böyle küresel çapta bir pandemi oluşmayacaktı. Birçok ülkenin virüs kontrolü için hazırlamış oldukları modeller ve senaryoları vardı, ancak virüs kapımıza kadar gelip insanlar ölmeye başlamadan önce harekete geçme konusunda isteksizdik. Benzer şekilde, küresel olarak hep birlikte karbon emisyonunu azaltmak için harekete geçmezsek küresel ısınmanın etkileri dramatik bir şekilde artacaktır. Hızı kesilmemiş küresel ısınma ve yıkıcı etkileri üzerine düşünmeye cesaret dahi edemiyorum. Küresel ısınma gerçeğiyle yüzleşmeyi de artık çok geç olana kadar ertelersek, o zaman ne yapacağız? Bu soru beni ve aslında çoğumuzu korkutuyor. Ancak bu soruyu sormamazlık edemeyiz.

Koranavirüs salgını ilk başladığında uluslararası seyahati durdurmanın ekonomiye zarar vereceğinden korkuyorduk ve virus tüm dünyaya yayıldı. Koruma için küçük bir bedel ödemeye korkuyorduk ve şimdi çok daha büyük bedeller ödüyoruz. Virüs birçok ekonomiye ciddi bir şekilde darbe vurdu ve küresel çapta bir ekonomik krize neden oldu. Benzer şekilde küresel ısınmayı önlemek için yatırımlar yapmaya tereddüt ediyoruz. Evet, değişime yatırım yapmak pahalı olacaktır. Ancak gerekli değişiklikleri yapmamak hayal edebileceğimizin çok ötesinde pahalı olacaktır.

Zorluklar ve krizler aracılığıyla öğrenir ve büyürüz. Ünlü şair Rumi “Yara ışığın içine nüfuz edeceği yerdir” der. Bu hastalık da karantinanın çatlakları arasından ışık yayarak insanlığı iyileştirebilir. Pandemiden öğrendiklerimizle daha aydınlık, yeşil ve eşitlikçi bir geleceği birlikte tasarlayıp inşa edelim!

Akademisyen ve yazar Sevim Kebeli, doktora eğitimini University of Washington’da Disiplerarası Orta Doğu Çalışmaları Programı’nda tamamladı. Modern Türkiye’de kadınların hayatlarından kesitlere odaklanan ilk romanı üzerinde çalışıyor.

Sosyal iletişimin dinamiklerini değiştiren sosyal medya platformları evrimini sürdürüyor

İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İNGEV (İnsani Gelişme Vakfı) iş birliğiyle hazırlanan “İnsani Gelişme Monitörü Araştırması”nın sonuçları dikkat çekici bulguları ortaya koydu. Araştırmaya göre teknolojide ve erişim yöntemlerinde yaşanan dönüşüm, sosyal medya platformlarının evrimine neden oluyor. Bu süreçte metinsel içeriklerin yerini görsel ve video bazlı içerikler alıyor. “Özgür haber alma kaynağı” olarak tanımlanan sosyal medyanın güvenilirliği ise tartışılıyor. Bununla birlikte yüksek sosyo-ekonomik gruplar ile erkek kullanıcılar sosyal medyada fikirlerini paylaşmakta daha fazla özgür hissediyor

Prof.Dr. Halil Nalçaoğlu

İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İNGEV (İnsani Gelişme Vakfı) iş birliğiyle hazırlanan “İnsani Gelişme Monitörü Araştırması”nın sonuçları açıklandı. Ülke çapında 26 ilde 18 yaş üstü katılımcılarla yapılan ve vatandaşların sosyal medyaya yaklaşımını irdeleyen araştırma, sosyal medyayı özgür hesaplarla dolu bir alan olarak algıladığını gösteriyor. Toplumun yüzde 56’sı sosyal medyayı “özgür haber alma kaynağı” olarak tanımlıyor. Türkiye’nin yüzde 88’i sosyal medyayı “ülkedeki değişik konular hakkında haber almak” ve “edinilen bilgilerin doğruluğunu araştırmak” için kullanıyor. Her 5 kişiden 3’ü sosyal medyayı “kendi hayatındaki gelişmeleri paylaşmak” için tercih ediyor. 55 yaş ve üstü kesim, sosyal medyayı “tanıdıklarının hayatıyla ilgili bilgi almak” için kullanırken, 1834 yaş grubu, sosyal medyayı “kendi hayatındaki gelişmeleri paylaşmak” için kullanmaya daha yatkın görünüyor.

Türkiye’deki hanelerin yarısından fazlasında yüzde 57’lik bir payla bilgisayar bulunuyor. İnternet bağlantılı akıllı telefonu olanların oranı ise yüzde 80. Yine araştırmaya göre erişim ve sosyal medya kullanım oranları yaş bareminin yükselmesiyle azalıyor. Araştırma erkeklerin ve yüksek sosyo-ekonomik grupların sosyal medyada fikirlerini daha fazla paylaştığını ve bu platformlarda daha fazla katılımcı olduklarını gösteriyor. “Yeni iletişim araçları geleneksel mecraları yok etmiyor, dönüştürüyor”

Yeni medya araçlarında yazılı içerik azalırken görsel ve video bazlı içeriğin yoğunluk artıyor. Görselin 20. yüzyıl ortalarından itibaren egemen olmaya başladığını belirten İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Halil Nalçaoğlu, içinde bulunduğumuz dönemde yazılı içerik kullanımının görsel kullanımının gerisinde kaldığını sözlerine ekledi. 2000’li yıllarla birlikte kullanıcıların aynı zamanda içerik sağlayıcı haline geldiğini ve bu yolla şimdiye kadar görülmedik hacimde içeriğin paylaşıldığını ifade eden Prof. Dr. Nalçaoğlu; “Araştırmanın ortaya koyduğu önemli bir bulgu, özellikle belli bir yaşın üzerindeki nüfusun geleneksel olarak adlandırılan radyo ve basılı yayınlara olan bağının sürmesi.Bu anlamda görsel egemenliğinin de alt kırılmalarından söz etmek mümkün. Bu bulgu kuramsal olarak yapılan bir tespiti de doğrulamaktadır: Yeni iletişim araçları ve platformları kendilerinden önce gelen mecraları yok etmiyor, ama onları dönüştürerek kendine bir yer ediniyor” dedi.

Sosyal medyanın toplumun standart iletişim aracı haline geldiğini söyleyen Nalçaoğlu, bilgi paylaşımı, kimlik oluşturma, fikir yayma, başkalarını ikna etme, topluluk oluşturma gibi temel toplumsal işlevlerin gelecekte sosyal medya üzerinden süreceğini belirtti. Nalçaoğlu “Yazılım alanındaki gelişmeler, üretimin görece kolaylığı, donanım geliştirme ve üretimindeki yetkinlik ve nihayet pazarlama alanının bu yeni oluşumlara adaptasyonu sayesinde sosyal medyayı son derece dinamik bir gelişim ve çeşitlenme sürecine sokuyor. Sosyal medya internet teknolojisinin sunduğu altyapı sayesinde çok geniş bir içerik transferi olanağına sahip. İnternet aracılığı ile şekillenen hayatlarımız yeni normalimiz olmuş durumda” dedi.

Mobil erişim dijital uçurumu azaltıyor

Mobil internet kullanımı dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de iletişim ve etkileşim teknolojilerinin lokomotifi haline geldiğini vurgulayan Prof.Dr. Halil Nalçaoğlu, “Teknoloji gelişirken insanların fizikî hareketliliği artıyor. Temel toplumsal işlevler internet üzerinden gerçekleştiği için internete erişimin mekân-bağımlı olmaktan çıkması gerekiyordu, çıktı da. Dijital uçurum teknolojinin ötesinde toplumsal eşitsizliklerle sosyo-ekonomik, cinsiyete ve yaşa dayalı, coğrafî katmanlaşmanın bir sonucudur. Ülkemiz de de bu tablo tüm dünyada olduğu gibi kendini gösteriyor. Hayat dijitalleşirken dijital araçlara ve internete erişimin eşitsizliği mevcut eşitsizlikleri daha da derinleştiriyor. Mobil teknolojiler kısmen bu uçurumu dengeleyen bir işlev görüyor” dedi. Araştırmada yer alan diğer bazı çıktılar ise şöyle:

• Bilgisayar sahipliği, evden internet erişimi ve interneti olan akıllı telefon sahipliği oranlarının en yüksek olduğu sosyo-ekonomik grup beklendiği üzere A ve B grubu (Sırasıyla %84, %89 ve %97). • C1, C2, D ve E gruplarına ilerledikçe, bu oranların düştüğünü gözlemliyoruz. Örneğin D ve E grubunun sadece %35’inin evinde bilgisayar bulunuyor, %43’ü internet erişimine ve %61’i akıllı telefona sahip. • Türkiye’de WhatsApp %77 ile sosyal medya uygulamaları arasında lider durumunda. Onu %63 ile YouTube ve %61 ile Instagram takip ediyor. (WhatsApp-%77; YouTube-%63;

Instagram-%61; Facebook-%5;

Twitter-%33). Bununla birlikte,

SnapChat, Telegram ve Tik Tok %11 ya da daha düşük kullanım oranlarına sahip. • Cinsiyet, yaş ve sosyo-eko gruplarını incelediğimiz zaman, en büyük farklılıklar 55 yaş ve üstünde ortaya çıkıyor. Bu grupta kullanım oranı %53 olan WhatsApp hariç diğer sosyal medya araçlarına rağbet azalıyor. Aynı gözlem D ve E sosyo-eko grup için de geçerli. Bu grubun %57’si WhatsApp kullanıyor.

Bu grupta YouTube ve Instagram kullanım oranları her biri için %40.

Facebook ve Twitter oranları ise çok daha düşük. En yüksek WhatsApp ve YouTube kullanım oranları 35-54 yaş aralığının yanı sıra A ve B sosyoeko grupta gözleniyor (sırasıyla %76 ve %86). 18-34 yaş grubunun %54’ü

Snapchat’i sık olarak kullanıyor. • “İyi haber kaynağı olma” algısı ve

“özgür olma” algısı önemli oranda paralellik gösteriyor. Sosyal medyayı özgür bulanların yarısı sosyal medyanın “iyi bir haber kaynağı” olduğunu düşünüyor. Sosyal medyayı özgür bulmayanların bu mecrayı “iyi bir bilgi kaynağı” olarak algılama oranı ise %15’e kadar düşüyor. • Sosyal medya toplum arasında ağırlıklı olarak pasif eylem olarak adlandırılabilecek bilgi almak ve bilgiyi teyit etmek amacıyla kullanılıyor.

Türkiye’nin %88’i sosyal medyayı

“ülkedeki değişik konular hakkında haber/yorum almak” ve “edinilen bilgilerin doğruluğunu araştırmak” için kullanıyor. D ve E sosyo-ekonomik statü grubu, sosyal medyayı

“edinilen bilginin doğruluğunu araştırmak” için diğer sosyo-ekonomik statü gruplarına göre daha az kullanıyor. • Etkileşim içeren aktiviteler ise pasif eylemlere göre daha geri planda kalıyor. Her 5 kişiden 3’ü sosyal medyayı “kendi hayatındaki gelişmeleri paylaşmak” için kullanırken toplumun yarısı “ülkedeki değişik konular hakkında kendi görüşünü paylaşmak” gibi amaçlar için kullandığını belirtiyor. • 55 yaş ve üstü kesim, sosyal medyayı “tanıdıklarının hayatıyla ilgili bilgi almak” için kullanmaya ve 18-34 yaş grubu, sosyal medyayı “kendi haya-

tındaki gelişmeleri paylaşmak” için kullanmaya daha yatkın görünüyor. • Toplumun genelinde her 5 kişiden sadece 1’isi kendini “sosyal medyada aktif” olarak tanımlıyor.

Yine aynı oranda birey ise sosyal medyada inanmadığı paylaşımlara yorum ya da cevap yazarak tepkisini gösterdiğini ve bu mecranın diğer kullanıcılarıyla etkileşime girdiğini belirtiyor. • Kadınlar “inanmadıkları paylaşımlara tepki vermek” konusunda erkeklere göre daha çekimser davranıyor.

Her 5 kadından 3’ü inanmadığı paylaşımlara tepki vermezken erkeklerin yarısı tepki vermiyor. Yaş ilerledikçe “inanılmayan paylaşımlara tepki verme” davranışı da artıyor. 18-34 yaş grubundaki her 5 kişiden 3’ü “inanmadığı paylaşımlara tepki vermeyeceğini” söylerken 55 yaş üstü grubun ancak yarısı “inanmadığı paylaşımlara” tepkisiz kalabiliyor. • Toplumda sadece her 4 kişiden 1’i sosyal medyada bir gruba üye olduğunu belirtiyor. A ve B sosyoekonomik grupta yer alanlar ve erkekler sosyal medya gruplarına üye olmaya daha yatkın görünüyor.

Sosyo-ekonomik statü grubu geriledikçe sosyal medyada bir gruba üye olma oranı da geriliyor. • Toplumsal ve siyasal içerikli gruplara 55 yaş ve üstü kesim ilgi gösterirken, 18-55 yaş arası mesleki gruplara/işyeri gruplarına daha fazla ilgi gösteriyor.

Türk kuruyemişi Peyman ile 50 ülkede...

Kuruyemiş markası Peyman, en iyi gurme ve atıştırmalık üreticisi olmak yolunda ilerliyor. Gelecek 5 yılda 3 kat büyüme hedefiyle inovasyona ve Ar-Ge yatırımlarına devam eden Peyman, 2020 yılında 100 milyon TL ihracat cirosuna ulaşmayı hedefliyor.

Tüm dünyada sağlıklı beslenme bilincindeki artışa paralel olarak kuruyemiş ve kuru meyve sağlıklı atıştırmak kategorisinin ilk sıralarında yerini aldı. Bu bilince pandemi süreci de eklenince tüketicilerin beklentisi; kontrol sistemlerinden geçmiş, ambalajlı, doğal ve katkısız ürünler...

Bu süreçte tüketicilerin artan talebini başarıyla karşılayan Türkiye kuruyemiş sektöründe Turquality sertifikasına sahip “tek ambalajlı kuruyemiş markası” Peyman global bir Türk markası olma yolunda büyük adımlarla ilerliyor. ABD’den Avustralya’ya Avrupa’dan Ortadoğu’ya uzanan geniş bir coğrafyada yaklaşık 50 ülkedeki tüketicilere Türk kuruyemişini tattıran Peyman’ın CEO’su Kaan Baral, Turkish British Dergisi’nin sorularını cevapladı

Yurtdışındaki okuyucularımız için kısaca global bir marka olarak Peyman’ı tanıtır mısınız?

Peyman, 25 yıllık köklü geçmişiyle, ambalajlı Türk kuruyemiş sektörünün en büyük temsilcilerinden biri ve kuru meyve sektörünün lideri konumunda bulunuyor. Bugün, geniş ürün yelpazesiyle Türkiye’de ve dünyada tüketicilerine ulaşıyor.

Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu arasında bulunan bir şirket olarak; inovasyona, üretime, ulusal ve uluslararası büyümeye önemli yatırımlar yapıyoruz. Bu kapsamda, artan talepleri karşılamak ve inovasyon çalışmalarımızı hayata geçirmek için 2018 yılında yeni fabrika yatırımına imza attık. Eskişehir’de 50 bin m2’lik alana sahip fabrikamız gerek teknolojik altyapısı gerekse üretim süreçleri açısından, Türkiye’de ve dünyada birçok ilki gerçekleştirecek düzeyde bulunuyor. Fabrikamızda ürünlerin topraktan çıkışından tüketiciye ulaştığı ana kadar olan tüm süreçler, ulusal ve uluslararası sertifikasyon sistemleriyle kontrol ediliyor.

Peyman olarak sektörde ürünlerini farklı markalar altında sunan ilk şirket olma başarısını gösterdik ve ürünlerimizi kategorilere ayırarak, her ürünün doğasına uygun marka isimleri ve ambalajlar tasarladık. Bu kapsamda; Bahçeden, Çitliyo, Nutzz ve Dorleo markalarını tüketicilerimizin beğenisine sunuyoruz.

Uluslararası pazarlarda kaliteli ve katma değerli ürünlerle markalaşmaya büyük önem veriyoruz. Bu alanda gücümüzü artırma hedefiyle bir ilke imza attık ve Türkiye kuruyemiş sektöründe Turquality sertifikasına sahip “tek ambalajlı kuruyemiş markası” olduk. Global arenada “güçlü bir Türk markası olma” hedefiyle bugün; ABD’den Avustralya’ya Avrupa’dan Ortadoğu’ya uzanan çok geniş bir coğrafyaya Türk kuruyemişini ulaştırıyoruz. Gurme, kaliteli, taze, hijyenik Peyman ürünlerini, kendi markalarımızla yaklaşık 50 ülkedeki tüketicilerimizin beğenisine sunuyoruz.

Peyman ürünlerini farklı kılan nedir?

Peyman’ın eko-inovasyon ve sürdürülebilirlik yaklaşımıyla tüketiciye yeni lezzetler sunma becerisi, tedarik ve üretim gücü Peyman’ı rakiplerinden farklı kılıyor. Özellikle sağlıklı ve yenilikçi üretim için ileri teknolojiyi kullanarak, inovatif ürünler tasarlıyoruz. Yurtiçinde ve yurtdışındaki tüketicilerimizin istek ve ihtiyaç analizini yapıyor, Ar- Ge merkezimizde değerlendiriyor ve özel ürünlere dönüştürüyoruz.

Dünyada artık trend olmaktan çıkıp bir yaşam biçimi haline gelen “sağlıklı yaşam için sağlıklı beslenme” anlayışı, Peyman’ın kuruluşundan bu yana benimsediği bir yaklaşım. Bu noktadan yola çıkarak, sağlıklı atıştırmalık alanında da inovatif ürünlere odaklanan şirketimiz, ürün yelpazesini her coğrafyanın beğeni ve taleplerine uygun olarak geliştirmeye özen gösteriyor.

Peyman yavaş yavaş normalleşmeye başladığımız pandemi sürecini nasıl geçirdi?

Pandemi döneminde insanlarda hijyen bilincinin artmasıyla birlikte, “sağlıklı üretilmiş, markalı ve ambalajlı ürün”e olan yönelim arttı. Ambalajlı ürünlere yönelik talep artışını karşılamak ve ürünlerimizi tüketicilerimize en taze, en hijyenik ve güvenilir şekilde ulaştırabilmek için aralıksız çalışmaya devam ettik. Bu süreçte, özellikle çalışanlarımızın sağlığını ön planda tutarak, tüm çalışma alanlarımızda gerekli tedbirleri aldık. Peyman olarak, yurtiçi ve yurtdışı ticaretimizi verimli kılacak bir tedarik-üretim-satış zinciri kurmuştuk. Pandemiyle birlikte gelişen talep artışını bu dönemden önce öngörmüş ve gerekli tedbirleri almaya başlamıştık. Artan talebe yetişebilmek için üretimde istihdam artışına gittik. Fabrikamızın yüksek depolama kapasitesi sayesinde, hammaddeler ve üretim malzemelerinin tedarikinde hiçbir sorun yaşamadık. Bu dönemde, online alışveriş kanallarındaki artışa hızla ayak uydurduk ve e-ticaret sistemleriyle olan iş birliklerimizin kapsamını artırdık, buna bağlı olarak satış hacmimizde de önemli oranda artış yakaladık.

Son yıllarda sağlıklı beslenme konusunda artan bilincin size yansımaları nasıl oldu?

Dünyada ve ülkemizde sağlıklı beslenme bilincinin yükselen bir ivmeyle artması, sağlıklı atıştırmalık kavramının hayatımızdaki yerinin giderek büyümesi, kuruyemiş ve kuru meyve tüketimini de artırdı. Artık tüketiciler sağlıksız gıdalar yerine kontrol sistemlerinden geçmiş, ambalajlı, doğal ve katkısız ürünleri tercih ediyor.

Bugüne kadar eğlenceli, anlık atıştırmalık kategorisinde olan kuruyemişin değerini yeni anlamaya başladık diyebiliriz. Katkısız, doğal kuruyemiş ve kuru meyveler artık her yaş grubunda, sağlıklı beslenme listesinin olmazsa olmazı haline geldi. Sağlıklı tüketim bilincinin artma eğilimi, Peyman’ın en iyi gurme ve atıştırmalık şirketi olma hedefiyle de tamamen örtüşüyor.

Ulusal ve uluslararası pazarda artan ihtiyaca ve beklentilere yanıt vermek adına inovasyona ve Ar-Ge’ye yatırım yapıyoruz. Glikoz şurubu içermeyen, doğal şeker pancarıyla tatlandırılan ve içeriği uzmanlar tarafından hazırlanan Bahçeden Bar’lar ile sağlıklı ara öğün arayan tüketicilerimize ideal seçenekler sunuyoruz.

Peyman tüketicileri yakın zamanda yeni ürünlerle tanışacak mı?

Ulusal ve uluslararası alanda tüketici taleplerini değerlendirerek, damak zevkine uygun özel ürünler geliştiriyoruz. Son yıllarda özellikle tuzlu atıştırmalık alanında tüketicilerimize, Nutzz markamızla yeni tatlar ve yeme deneyimleri sunduk. Ayçekirdeği markamız Çitliyo Kara Şimşek’i yeniden formüle ettik. Çifte kavrulmuş, iri taneli çekirdeklerimizi undan arındırdık ve deniz tuzu ile harmanladık. Çitliyo Kara Şimşek’i yeni içeriği ve yeni tasarımlı özel zipper’lı ambalajlarıyla tüke“Kuru kayısı, kuru üzüm, kuru incir, başta olmak üzere Avrupa’da kuru meyve markamız Bahçeden daha çok tercih edilirken, keyifli ve tuzlu atıştırmalık ürünlerimiz Nutzz Fıstık, Kara Şimşek ayçekirdeği gibi ürünler, Ortadoğu ve Balkanlar’dan daha yoğun talep görüyor.”

“İhracatımızda ilk sırada yer alan ülkeleri Balkanlar, Irak, Gürcistan, Katar, KKTC, İngiltere ve ABD olarak sayabiliriz. Tayvan en yeni pazarımız. Onun hemen öncesinde de Almanya, Rusya, Singapur, Malta, Çin, Sırbistan ve Cezayir’le birlikte 10’dan fazla yeni ülkeye 2020’nin ilk döneminde ihracat gerçekleştirdik.”

ticilerimize yepyeni bir çekirdek deneyimi yaşatıyoruz. Ar-Ge’ye yatırımımız 2020 yılının ikinci yarısından itibaren artarak devam edecek.

Peyman ürünleri yurtdışında hangi ülkelere ulaşıyor?

Peyman olarak, 50 ülkeye düzenli ihracat yapıyoruz. 2020 yılı ikinci yarısından itibaren yeni açacağımız pazarlarla birlikte, bu sayıyı daha da artırmayı hedefliyoruz. Bugün globalde; Peyman, Bahçeden, Çitliyo, Nutzz, Dorleo markalarımızla ihracat yapıyoruz. İhracatımızda ilk sırada yer alan ülkeleri Balkanlar, Irak, Gürcistan, Katar, KKTC, İngiltere ve ABD olarak sayabiliriz. Tayvan, Almanya, Rusya, Singapur, Malta, Çin, Sırbistan ve Cezayir’le birlikte 10’dan fazla yeni ülkeye 2020’nin ilk döneminde ihracat gerçekleştirdik.

Hangi ülkeler daha çok hangi kuruyemişi tercih ediyor?

Peyman olarak ‘gurme-doğal-sağlıklı atıştırmalık’ felsefesini odağımıza alarak, inovatif ve kategoride farklılaşan ürünlerimizle tüketicilerimize ulaşıyoruz. Ülke olarak zaten çok güçlü olduğumuz kategori ürünlerinden; kuru kayısı, kuru üzüm, kuru incir, başta olmak üzere Avrupa’da kuru meyve markamız Bahçeden daha çok tercih edilirken, keyifli ve tuzlu atıştırmalık ürünlerimiz Nutzz Fıstık, Kara Şimşek ayçekirdeği gibi ürünler, Ortadoğu ve Balkanlar’dan daha yoğun talep görüyor.

Kendi özel mikslerimiz ve son dönemde lanse ettiğimiz inovatif ürünlerimize olan talep de her geçen gün artıyor. Özellikle son dönemde koronanın etkisiyle artan sağlıklı, hijyenik ve ambalajlı ürüne olan yönelim, yurtiçinde olduğu gibi yurtdışı satışlarımıza da çok olumlu yansıdı. Sektörde Turquality sertifikalı tek ambalajlı kuruyemiş markası olarak, global pazardaki güçlü marka imajımızı artırdık.

Türkiye’nin kuruyemiş haritası nasıl?

Türkiye’nin önemli coğrafi konumu, iklimsel ve tarımsal alandaki zenginliği, ülkemizi dünya üzerinde kaliteli kuruyemiş üretiminde ilk sıralara taşıyor. INC’nin (International Nut and Dried Fruit Council) 2018 raporuna göre ülkemiz, dünya kuruyemiş pazarından yüzde 38 pay alan ABD’den sonra yüzde 10 ile ikinci sırada yer alıyor. Ayrıca, 2018’de Türkiye tek başına dünya kuru meyve üretiminin yüzde 19’unu gerçekleştirdi. Bugün hala kuru üzüm, kuru kayısı ve kuru incir de dünyanın en büyük üreticisiyiz. Sektörümüz, gelecekte ülke ekonomisine daha büyük katma değer yaratacak bir potansiyele sahip.

Kuruyemiş, bizim geleneksel kültürümüzde önemli bir yere sahip olduğu için öncelikle çok beğeniliyor ve tüketiliyor. Türkiye’de hanelerin %97’sine kuruyemiş giriyor. Ortalama her hane yılda 16 kez kuruyemiş alıyor. Kişi başı tüketime bakarsak ise yaklaşık 10 kg diyebiliriz. Tüketim tercihlerimizde, ilk sıralarda lezzet ve kalite geliyor. Çekirdek, Antep ve Siirt fıstığı, fındık gibi bize has ürünler çok seviliyor. Tüketim sıralamasında ise ay çekirdeği, yer fıstığı, ceviz ve karışık kuruyemiş yer alıyor. Leblebi-üzüm kombinasyonu da tüketiciler tarafından çok beğeniliyor.

Yurt dışı yatırımları planlıyor musunuz?

İhracat, şirketimizin gelecek projeksiyonunda çok önemli bir yere sahip. 2020 yılında 100 milyon TL ihracat cirosuna ulaşmaya odaklandık. Son dönemlerde, çeşitli uluslararası mağazalarla direkt çalışma adımlarımızı da atıyoruz. Global pazarlarda Peyman; inovasyon, Ar-Ge, üretim süreçleri ve kalite gibi konulardaki titizliğiyle tanınıyor ve takdir görüyor. Şirketimizin bir diğer güçlü kası ise; üretim kapasitesi ve esnekliğiyle, globaldeki farklı talepleri karşılayabilme, sektöre ivme kazandırma dinamizmine sahip olması. Bu gücümüzü kullanarak uluslararası pazara, dünya standartlarında bir Türk markasıyla imzamızı atıyoruz. Peyman’ın dünya pazarlarındaki gücünün, Türk kuruyemiş sektörünün dünyaya başarıyla açıldığının önemli bir göstergesi olduğunu belirtmek isterim.

Gelecek planlarınızda neler var?

Türkiye’nin global pazardaki yeri son derece önemli. Farklı iklim ve toprak yapılarını barındıran Anadolu’daki ürün çeşitliliği, kaliteli ve lezzetli hammaddeleri, tüm dünyadan talep alacak güçte. Uluslararası pazarın talep ettiği kalite ve standartlarda üretmek, ambalaj ve lojistik sistemini en üst seviyede tutmak çok önemli. Peyman olarak global sertifikasyon ve denetim sistemlerine sahip fabrikamızda üretim yaparak, Türk kuruyemiş ve kuru meyvelerini dünyaya tattırmaya devam edeceğiz.

Türkiye’den Avrupa’ya online satış ile ihracat köprüsü oluşturmak

Tüm dünyanın gündeminde olan ve sağlığımız kadar iş hayatını da olumsuz etkieleyen koronavirüsten olumlu etkilenen yegane sektör online satış ve e.ticaret oldu.

Murat Buyurgan

muratbuyurgan.com

Daha önceki yazılarıma www.muratbuyurgan. com adresinden ulaşabilir, sosyal medya hesaplarımdan Amazon FBA ve Ebay satıcılığı deneyimlerimi takip edebilir ve sorularınız varsa bana iletebilirsiniz. Turizm başta olmak üzere birçok sektörü oldukça zora sokan koronavirüsünden olumlu olarak etkilenen sektör var mı diye sorarsanız, bunun cevabı “Online Satış ve Eticaret” sektörü olacaktır.

Mağazaların kapanması ve insanların vakitlerinin çoğunu evde geçiriyor olması, online satışları doğal olarak artırmış oldu. Maske ve antibakteriyel ürünlerinin yanı sıra evde spor yapmaya yönelik ürünlerin satışları en yüksek seviyeye ulaştı. Hemen her ürünün online satış hacmi arttı.

Şubat ayında 2.160 USD zirvesinden Mart ayında 1.676 USD dip seviyesine düşen Amazon’un bugünkü hisse değeri 2.400 USD’ye, eBay’in 26 USD dip seviyeden 43 USD’ye, ETSY’nin 33 USD dip seviyeden 75 USD’ye, Shopify’ın ise 355 USD dip seviyeden 750 USD’ye uaşmış durumda. Online Satış Yapan Kişi Sayısı Artacak

Online pazaryerlerinin, bu pazaryerlerinde satış yapanların, Shopify gibi alt yapı sağlayan yazılım firmalarının, lojistik gibi online satışlarla doğrudan ilgili sektörlerin bu dönemde iş hacimleri artırmış olsa da, iş dünyası için göstegelerin çoğu olumsuz yönde. Bu durum önümüzdeki iki sene içerisinde işsiz sayısında ciddi oranda artış olmasına sebep olacak.

İşsiz kalan kişilerin bir kısmının yeni girişimcimlere dönüşeceği ve bu girişimciler içerisinden de başarı hikayeleri çıkabileceğini öngörmek hiç de zor değil. Öngörülemeyen ise başarılı olanların yüzdesinin ne olacağı. Bu noktada online satış yapmak yeni girişimcilerin en fazla tercih ettiği konuların başında geliyor. Benim öngörüm özellikle tek kişilik veya küçük ekiplerden oluşan yeni online satıcıların artacağı yönünde. Türkiye’den Avrupa’ya Online Satış Yapanların Sayısı Artacak

Türkiye’nin ihracata olan ilgisi herzaman fazla olsa da, yeni dönemde bu ilgi çok daha fazla artacak. Özellikle online satış yapan bireysel satıcılar ve küçük işletmeler Avrupa’ya çok daha fazla satış yapmaya odaklanacaklar. Türkiye’de faaliyetlerini aktifleştiren Amazon’un Avrupa’ya satış konusunda Türkiye’de bilincin artmasına yönelik yaptığı çalışmalar, ETSY’i üzerinden satış yapılan satıcıların artıyor olması, özellkle küçük girişimcilerin oldukça heveslenmesini sağlıyor.

Küçük girişimciler kadar orta ve büyük çapta girişimcilerin ve özellikle üreticilerin, doğrudan online satışa yönelmesi, fason üretim vizyonundan kendi markalarını oluşturarark doğrudan kendilerinin satış yapmaya başlaması gerekiyor.

Türkiye’den Avrupa’ya ihracat köprüsünün önündeki engeller arasında Avrupa ülkelerindeki mevzuatın ve ticaret kültürünün girişimciler tarafından çok fazla bilinmemesi geliyor. Bu engellerin aşılması için elimizde yeni fırsatlar var. Özellikle son 5 yıl içerisinde Avrupa’ya göçen Türkler, hem Türkiye dinamiklerini iyi bilmeleri hem de göçtükleri ülkelerdeki dinamikleri öğrenmeye başladıkları için, Türkiye’deki üreticiler ile iş ortaklıkları oluşturarak Avrupa’ya ihracatın kapısını açabilme olanağı sağlayabilirler. Şimdi Yola Çıkma Zamanı

Birleşik Krallık’ta iki yıldan fazla yaşayan herkes senenin son üç ayının ne kadar hareketli geçtiğini farketmiştir. Eğer benim gibi online satış yapıyorsanız, Black Friday ve Christmas döneminde yıl içerisinde yapılan satışların katlanarak arttığına şahit olmuşsunuzdur.

Koronavirüs sebebiyle tedarik zinciri olumsuz yönde etkilendi. Özellikle Amazon’un eski ve köklü satıcıları, bu durumdan en fazla zarar görenler arasına girdi. Ekonomik açıdan iyi bir gösterge olmasa dahi; Türk Lirasının değer kaybını aslında ihracat yapma hacmini ve karlılığı artırmak için bir fırsata dönüştürmek mümkün. Haziran ve Temmuz aylarında atılacak adımlar ile yeni online satıcıların yıl sonuna hazırlanması, Türkiye’nin ihracat hacmini artırması ve önümüzdeki yıllar için daha fazla umutlanması mümkün olacak.

Uzun zamandır üzerinde çalıştığımız ve duyurusunu yakın zamanda yapacağımız yeni bir platform ile Türkiye’deki tedarikçilerin Avrupa’daki online satıcılara ulaşmasını hedefliyoruz. Eğer siz de Türkiye’den bir tedarikçi bulmak veya Türkiye’de ürettiğiniz ürünü Avrupa’da online satış yapan firmalara satmak istiyorsanız, bu platforma kayıt olarak fırsatları takip edebileceksiniz.

10 Adımda E-ticaret Yol Haritası

e-ticarete başlamak isteyen KOBİ’ler hangi adımları izlemeli, nelere dikkat etmeli? TOBB E-ticaret Meclisi Üyesi, Ticimax E-ticaret Sistemleri Kurucusu Cenk Çiğdemli, e-ticaret dünyasına adım atmak isteyen KOBİ’ler için, 10 maddelik tavsiye listesi hazırladı.

Rekabette öne geçmek için önce altyapı

E-ticaret altyapısını mutlaka profesyonel bir altyapı firmasından sağlamalısınız. Bu sayede yeni adım attığınız online ticaret dünyasında kafanıza takılan her soruyu danışabilecek bir mecranız olur. Özellikle ücretsiz e-ticaret eğitimleri veren altyapı firmalarını tercih etmenizde fayda var. Böylelikle yabancısı olduğunuz bir alanda el yordamıyla veya deneme yanılma yoluyla değil, gerçek, denenmiş ve işe yarayan bilgiyle yola çıkmış olursunuz. Profesyonel altyapı firmaları çok sayıda profesyonel e-ticaret sitesiyle çalıştığı için, pazara dair kazandığı tecrübeyi yazılımlarına aktarırlar. Dolayısıyla şu an ve ileride ihtiyacınız olacak yazılımsal geliştirmeleri önceden yapmış oluyorlar. Teknoparklarda Ar-Ge merkezi olan ve yeni teknolojiler konusunda hizmetlerini güncelleyen altyapı firmaları, trendleri hızlıca yakalamanız ve rekabette öne geçmeniz bakımından da etkili olacaktır. İnternette ucuza e-ticaret sitesi ilanı veren firmalarla çalışmamalısınız. Bu tür ilanlar veren yazılım firmalarının paravan, sahte yapılanmalar olma olasılığı var. Ayrıca sitenizde açık kaynak kodlu ücretsiz yazılımlar kullanılmadığından da emin olmalısınız. E-ticaret gibi güvenin birincil öncelik olduğu bir alanda ücretsiz yazılımlar başınıza dert açabilir, yaşayacağınız problemler zarar etmenize yol açabilir. Veri yedeklemeyi unutmayın

Sitenizi açtıktan sonra dikkat etmeniz gereken en kritik konu, veri yedeklemesidir. Verilerinizi en azından birkaç günde bir yedeklemelisiniz. Böylece sitenin çökme veya siber saldırıya uğrama ihtimaline karşı verilerinizi korumuş olursunuz. Tek tuşla yedekleme yapabilirsiniz. Paket firmanızdan bunu nasıl yapabileceğinize dair kolaylıkla bilgi alabilirsiniz. SSL VE 3D secure mühim

Müşterilerinizin sitenizden güvenle alışveriş yapabilmesi için SSL ve 3D Secure mühim. Bir e-ticaret sitesinde SSL sertifikası mutlaka olmalıdır. Aksi halde müşterileriniz siteye güvenip kredi kartı bilgilerini girmek istemeyecektir. Bunun yanı sıra 3D Secure hizmetinin de açık olması tavsiye edilir. Çünkü 3D Secure ile müşteri, ödemeyi yaptığına dair bir SMS onaylaması yapmak zorundadır. Bu onaylama, hem müşteri hem de satıcı için güveni artırır. Garantici müşteri 3D Secure uygulamasının olduğu siteyi daha güvenli buluyor. Yardım sayfaları aktif olmalı

İnternet sitenizin tasarımı basit ve net olmalı. Ara, göz at ve ürün al gibi bölümlerin kullanımı kolay olmalı. Ürünlerle ilgili ayrıntılı bilgi yazmak ve güzel fotoğraflarını yüklemek de satışınızı arttıracak unsurlardır. Müşteri ürünü büyütmek, döndürmek, renklerini değiştirmek yani kısacası ürünle aynı fiziki ortamdaymış gibi etkileşim kurmak ister. Zengin etkileşimli medya kullanımının ciddi anlamda rekabet üstünlüğü sağlayacağını unutmayın. Araştırmalara göre müşteriler kullanıcı yorumlarını okuduktan sonra satın almaya daha eğilimli oluyor. Sitenizde kullanıcı yorumlarına yer vermeniz de cironuzu arttıracaktır. Kullanıcıların çoğu Sıkça Sorulan Sorular ve Yardım Sayfaları’nı aktif olarak kullanıyor, dolayısıyla sitenizde bu tür içeriklere yer vermeniz yerinde olacaktır. Hakkımızda sayfasında da samimi bir şekilde işinizi ve hedefinizi anlatmanız müşteri açısından etkileyici olacaktır. Sitenizde hem şirketinizin ünvanının hem de şirket bilgilerinin bulunduğu bir iletişim sayfası da olması gerekir. Burada paylaşacağınız harita ile yer gösterme, telefon, mail bilgileri müşterilerin sitenize olan güvenini arttıracak ve alışveriş yaparken tereddütlerini ortadan kaldıracaktır. Reklam taktikleri

Her şey hazır olduktan sonra sıra reklamınızı yapmaya geldi. Bunun için pazaryerlerine ürün koyarak sitenize müşteri çekebilir veya sosyal medya platformlarına, Google’a reklam vererek görünür

olabilirsiniz. Facebook, Google, Youtube, Instagram gibi platformlara sitenizin reklamını vermeniz kısa zamanda çok sayıda müşteriye erişmek için öncelikli platformlardır. Bu platformlarda bütçenize göre reklam verebilirsiniz. Örneğin 20 liraya bile reklam vermeniz mümkün. Ürünlerinizin Google aramalarda üst sıralara yükselmesi için SEO çalışması da yaptırmalısınız. Bu konuda sitenizi yapan e-ticaret paket firmanızdan destek isteyebilirsiniz ve bilgi alabilirsiniz. Bunun yanı sıra markanıza sosyal medya platformları üzerinden birer hesap açıp ürün ve hizmetlerinizle alakalı etiketleri (hashtag) kullanarak potansiyel müşterinin sizi bulmasını sağlayabilirsiniz. Ürünlerinizi karşılaştırmalı sitelerde listelemek de faydalı bir yöntem. Karşılaştırmalı siteler her gün milyonlarca alışverişçiyi ürün sayfalarına yönlendirir. Satın almaya hazır müşterinin sizi görebilmesi için karşılaştırmalı arama sitelerine ürünlerinizi listelemeniz iyi olur. Yaptığınız iş ile ilgilenebileceğini düşündüğünüz sosyal medya ünlülerine, fenomenlere veya popüler sosyal medya sayfalarına ürünlerinizden birer tane göndererek sosyal medyada paylaşım yapmalarını da rica edebilirsiniz. Kargo maliyetlerine dikkat

Sıra geldi kargo aşamasına. Kargo maliyetlerinizi düşürmek için tüm kargo firmalarından toplu gönderim için teklif almalısınız. Böylece en uygun teklifi veren firma ile anlaşabilirsiniz. Kredi kartı kullanmak istemeyen müşteriler için kapıda ödeme seçeneği de sunmayı ihmal etmeyin. Kapıda ödeme seçeneği için de kargo firmanız ile anlaşma yapmanız gerekiyor. Profesyonel altyapı firmalarıyla çalışırsanız, kargo firmalarıyla yapılmış hazır anlaşmalardan da faydalanma imkanına sahip olabilirsiniz. Depo yönetimi uygulamaları

Online alışverişte depo yönetimi hatalarından kaynaklanan yanlış ürün gönderimi ve iade problemlerine sıkça rastlanır. Buna karşın depo yönetiminde ‘akıllı depo ve operasyon yönetimi’ uygulamalarından faydalanabilirsiniz. Böylece ticaretinizin her aşamasını takip edilebilir hale getirebilirsiniz. 7/24 açık mağaza

Satıştan sonra müşteri memnuniyeti, başarınızın garantisi olacaktır. Talep ve şikayetlerin çoğunlukla chatbot ve sosyal medya üzerinden yöneltildiğini unutmayın. Çağrı merkezleri bile artık yazılı alana kaydı. Sosyal medya hesaplarınızda müşterilerinizle aktif iletişim halinde olun. Müşteri memnuniyetini anlık olarak izleyin. Sitenizde chatbot servisi kullanmayı ihmal etmeyin. Hatta bütçeniz varsa yapay zeka ile geliştirilen bir chatbot kullanmalısınız. Ayrıca e-ticaret siteniz 7/24 açık bir mağaza olduğundan, siz de altyapı sağlayıcı firmaya 7/24 ulaşabilir olmalısınız. Altyapı firması seçerken, 24 saat soru sorabileceğiniz firmalara öncelik vermelisiniz. KVKK’ya göre adım atın

Kişisel Verileri Koruma Kanunu (KVKK) ile ilgili yaptırımların artması, müşteri ile marka arasındaki iletişimin daha fazla kişiselleştirilmesi anlamına geliyor. Bu da daha derin veri analizi yapabilen yazılımlara ihtiyacı artırmış durumda. Tüketiciyi rahatsız etmeyecek, hedefli ve yaratıcı reklamlar ön plana çıkıyor. Ürüne, hizmete veya kampanyaya özel hedef kitle oluşturmak önemli. Siz de kişiye özel indirim ve ürün gösterimleri yaparak mevcut müşterilerinizi sıkmadan, yeni ürün ve hizmetlerinizle ilgili onları bilgilendirebilirsiniz. Video eklentileri kullanın

Google’ın son verilerine göre bir ürünü satın almadan önce o ürünle ilgili video izleme oranı yüzde 50’lerin üzerine çıkmış durumda. E-ticaret sitelerinin de kendi web siteleri üzerinden ürün inceleme videoları paylaşmaları, video eklentileri kullanmaları ciroları artırmaya yardımcı olacaktır. Uzmanlar Amazon Echo, Google Home ve Alexa’nın hızla kabul görmesine dayanarak, internet aramalarının yarıya yakınının sesli arama üzerinden yapılacağını öngörüyor. E-ticaret sitenizde sanal asistan ve sesli arama modülleri kullanarak, sitenizi trendlere uygun hale getirebilirsiniz. Son olarak e-ihracat farkındalığının artması, inovatif e-ihracat yazılımlarını ön plana çıkardı. Çoklu dil, çoklu para birimi, lokasyon bazlı ziyaretçi tanıma, lokasyon bazlı fiyatlandırma, ziyaretçinin giriş yaptığı ülkeden yayın yapma teknolojileri ve yurtdışı kargo entegrasyonu gibi çözümler sunabilecek altyapı firmalarıyla çalışmanız, işinizi büyütmeniz açısından faydalı olacaktır. İnternet sitenizin tasarımı basit ve net olmalı. Ara, göz at ve ürün al gibi bölümlerin kullanımı kolay olmalı. Ürünlerle ilgili ayrıntılı bilgi yazmak ve güzel fotoğraflarını yüklemek de satışınızı arttıracak unsurlardır.

Facebook, Google, Youtube, Instagram gibi platformlara sitenizin reklamını vermeniz kısa zamanda çok sayıda müşteriye erişmek için öncelikli platformlardır. Bu platformlarda bütçenize göre reklam verebilirsiniz. Örneğin 20 liraya bile reklam vermeniz mümkün. Ürünlerinizin Google aramalarda üst sıralara yükselmesi için SEO çalışması da yaptırmalısınız.

Sosyal izolasyonla birlikte online aktiviteler rekor kırdı

Pandemi döneminde müze ziyaretinden fitnessa kadar farklı online aktivitelere olan ilgi büyük oranda artarken, bu deneyimler için yapılan harcamalar da yükseldi.

Internet üzerinden yapılan temel ihtiyaç alışverişleri ise yüzde 71 arttı.

Yüzde 96’lık bir kesim online alışverişlerde temkinli olmaya çalışırken, dolandırılmaktan korkanların oranı yüzde 66 seviyesinde.

Salgın endişesi ile birlikte hayatımıza giren karantina ve sosyal izolasyon, temel ihtiyaç alışverişlerinin internete taşırken, online deneyimlere yönelik ilginin de patlamasına yol açtı. Mastercard tarafından Türkiye’yi de kapsayacak şekilde 15 Avrupa ülkesinde yapılan araştırma tüketcilerin online deneyimlere yaklaşımını ortaya koyuyor.

Avrupa genelinde araştırmaya katılanların yüzde 57’si her zamankinden daha fazla online alıiveriş yaptığını ifade ederken, Türk tüketiciler arasında bu oran yüzde 91’e ulaşmış durumda. Evde geçirilen sürelerin artışına paralel olarak film seyretmekten, sanal müze ziyaretlerine, video oyunlarından fitness aktivitelerine kadar pek çok alanda deneyimlere olan ilgi Avrupa genelinde yüzde 30 oranında artarken, ülkemizde bu hizmetlerin yeni yaygınlaşmasının da etkisi ile yüzde 68 ile ortalamanın iki katından daha fazla artmış durumda. Online deneyimler için yapılan harcamalar Avrupa’da yüzde 58 artarken, Türkiye’deki artış ise yüzde 66 olarak hesaplanıyor.

İzolasyon döneminde Türk tüketicilerin en yaygın aktivitesi aile, arkadaşlar veya iş grupları ile yapılan online görüşmeleri (yüzde 92). Ardından Netflix, BluTV gibi online televizyon servisleri geliyor (yüzde 79). Bunu sanal gösteriler, standup şovları (yüzde 67) ve online video oyunları (yüzde 59) takip ediyor. Hayırseverlik arttı

İçinden geçitğimiz dönemde göze çarpan en önemli değişimlerden birisi ise hayırseverlikteki artış. Avrupa genelinde tüketicilerin yüzde 28’i online bağış yaptığını belirtirken, yüzde 14’lük bir kesim hayatında ilk kez bağış yaptığını ifade ediyor. Türkiye hayırseverlikte de Avrupa ortalamalarının iki katına çıkıyor. Buna göre izolasyon döneminde online bağış yaptığını ifade edenlerin oranı yüzde 59 seviyesinde ve yüzde 44’lük bir kesim ilk kez bağış yaptığını belirtiyor. Avrupa’ya göre iki kat artış

Evde kapalı kalmaktan sıkılanlar, yeni beceriler edinmeye de yatırım yapıyor. Finansal işlemlerin halledilebilmesi için önem taşıyan online bankacılık faaliyetlerini öğrenen Avrupalıların oranı yüzde 37, Türkiye’de ise bugüne kadar bankacılık işlemlerinin çoğunu fiziksel olarak halleden büyük bir kesim bu dönemde online bankacılığa geçtiği için bu oran, yine Avrupa’nın iki katına çıkarak yüzde 82 seviyesine ulaşmış durumda. Evde geçirilen bu süre içinde yemek yapmayı öğrenme (yüzde 67), evde sağlık bakımı (yüzde 60),

kendileri ve aile bireyleri için farklı alanlarda çevrimiçi eğitim materyallerini keşfetme (yüzde 59) ve kendin yap gib hobiler (yüzde 46) öne çıkan eğitim faaliyetleri olarak dikkat çekiyor. Eğitici faaliyetler bakımından ise fotoğrafçılık yüzde 29 ile ilk sıraya gelirken, yüzde 26’lık müzik enstrümanı öğrenmeyi yüzde 25 ile online film yapımı ve kodlama takip ediyor.

Bu dönemde, temel ihtiyaç malzemelerini online aldığını belirtenlerin oranı Avrupa’da yüzde 36 artarken, Türkiye’de yine ortalamanın iki katına çıkarak yüzde 71’e ulaştı. Online alışverişte temel ihtiyaçlara ek olarak; kitaplar (yüzde 66), mutfak aksesuarları (yüzde 52), puzzle’lar (yüzde 50), saç kesme makineleri (yüzde 45) ve saç boyama ürünler (yüzde 44) listenin en önemli kalemleri olarak dikkat çekiyor. Tüketici uygun fiyatlıyı arıyor

Araştırma, online alışveriş alışkanlıklarının da gerçek hayatın bir yansıması olduğuna dikkat çekmesi bakımından da önem taşıyor. Buna göre tüketiciler, gerçek hayatta olduğu gibi e-ticarette de aynı ürün için daha az para ödemenin yollarını arıyor. Gerçekte pazarlık olarak ortaya çıkan bu durum, online dünyada ise farklı siteleri gezmek ve yorumları okumak olarak karşımıza çıkıyor. Avrupalı tüketicilerin yüzde 81’I Türkiye’deki tüketicilerin ise yüzde 96’sı, aynı ürünün daha uygun fiyatlısını bulmak için farklı sitelerde geziniyor. Yine gerçek dünyada ‘göz gezdirmek’ olarak da tanımlanabilecek davranış, online dünyaya istek listesi olarak yansıyor. Avrupalı tüketicilerin yüzde 66’sı, Türkiye’deki tüketicilerin ise yüzde 86’sı, istek listesi hazırlamakla yetiniyor. Online alışverişlerde güvenlik de en önemli başlıklar arasında. Buna göre internetten alışveriş yapanların yüzde 96’sı temkinli olduğunu belirtirken, yüzde 94’lük bir kesim satın almadan önce yorum ve değerlendirmeleri okuyor. Online dolandırıcılıktan endişe edenlerin oranı hem Avrupa’da hem de Türkiye’de yüzde 66 seviyelerinde bulunurken, hali hazırda gerçek dünyada bildikleri tedarikçilerden alışveriş yapanların oranı Avrupa’da yüzde 80’lerde Türkiye’de ise yüzde 89 seviyesinde yer alıyor. Online alışverişin yıldız ürünleri kitaplar, mutfak aletleri, puzzle’lar ve saç kesme makineleri Tüketicilerin yüzde 59’u hayır kurumlarına online bağış yaparken, yüzde 44’ü ilk kez bağış yaptığını ifade ediyor

KARANTİNADA EN POPULER 10 DENEYİM

1. Aile, arkadaş ve/veya iş grupları ile video konferans: Yüzde 92 2. Netflix, BluTV, Amazon gibi online içerik servisi: Yüzde 79 3. Sanal komedi veya stand-up: Yüzde 67 4. Online video oyunları: Yüzde 59 5. Yemek kursları veya online yemek tarifi:

Yüzde 52 6. Online konserler: Yüzde 52 7. Online müze veya benzer ziyaretler: Yüzde 50 8. Sanal fitness eğitimleri: Yüzde 46 9. Yeni bir dil öğrenme: Yüzde 44 10. Online bulmacalar: Yüzde 43

POPULER ONLİNE BECERİLER

1. Online Bankacılık: Yüzde 82 2. Yemek Pişirme: Yüzde 67 3. Sağlık Yönetimi: Yüzde 60 4. Eğitim Kaynakları: Yüzde 59 5. Kendin Yap Projeleri: Yüzde 46 6. Saç Kesimi: Yüzde 40 7. Makyaj yapımı: Yüzde 39 8. Yeni dil öğrenme: Yüzde 37 9. Dans eğitimi: Yüzde 34 10. Resim çizme eğitimi: Yüzde 33

ALIŞVERİŞTE EN POPULER 10 ÜRÜN

1. Kitaplar: Yüzde 66 2. Mutfak Malzemeleri: Yüzde 52 3. Puzzle: Yüzde 50 4. Saç Kesme Makinesi: Yüzde 45 5. Saç Boyaları: Yüzde 44 6. Aile Oyunları: Yüzde 37 7. Yastıkları: Yüzde 35 8. Bilgisayar ve ekipmanları: Yüzde 35 9. Ekmek makineleri: Yüzde 33 10. Fitness ekipmanları: Yüzde 32

Evden çalışanlar koruma bekliyor!

Salgın döneminde evden çalışmanın artmasıyla çalışanların üçte biri iş başında eskisinden daha çok vakit geçiriyor. Ancak evle işin bir araya geldiği bu dönemde, evden çalışanların alınacak siber güvenlik önlemleri hakkında bilgilendirilmesi gerekiyor.

Çalışanların karşı karşıya kaldığı “yeni normal”, iş ve yaşam dengesini etkilemeye başladı. Sosyal mesafeyi korumaya yönelik önlemlerin yaygınlaşmasıyla çalışanlar yeni profesyonel ortamları haline gelen evlerini buna göre ayarlamaya çalışıyor. Bu da iş hayatının ve özel hayatın birbirine karışmasına neden olabiliyor. Çalışanların yaklaşık üçte biri (%31) iş başında eskisinden daha fazla vakit geçirirken, %46’lık bir kesim ise kişisel faaliyetlerde geçirdikleri sürenin arttığını belirtiyor. Bu değişimde, insanların eskisi gibi işe gidip gelmek için vakit harcamamasın da etkili olduğu tahmin ediliyor. Antivirüs yazılımı Kaspersky’nin hazırladığı, “COVID-19 insanların çalışma şeklini nasıl değiştirdi?” başlıklı rapor, karantina sürecinin ev ve iş yaşamına yarattığı değişimi ortaya çıkardı.

Dünya genelinde 6000 çalışan arasında yapılan ankette, işverenlerin çalışanlarına bu riskleri tam olarak anlatmadığı ortaya çıktı. Ankete katılanların en az %73’ü, evden çalışmaya başlarken siber güvenlik farkındalığı eğitimi almadıklarını söyledi. Ayrıca, çalışanların dörtte birinden fazlası (%27), COVID-19 ile ilgili kimlik avı e-postaları aldığını dile getirdi. Bu tür e-postalardaki zararlı içerikleri yanlışlıkla indirmek, cihazlara izinsiz girilmesine ve kurumsal verilerin çalınmasına neden olabiliyor. Ayrıca çalışanların çoğu bu dönemde kendi BT departmanlarının onaylamadığı çevrim içi hizmetleri de daha sık kullanmaya başladı. Gölge BT adı verilen bu durumda video konferans uygulamaları (%70), anında mesajlaşma programları (%60) ve dosya depolama hizmetleri (%53) tercih ediliyor.

Raporda ayrıca, başta BT çalışanları olmak üzere, insanların iş ve kişisel faaliyetleri ayırmakta zorlandığı gözler önüne serildi. Çalışanların %55’i evde kalmaya başladıklarından beri eskisinden daha fazla haber okuduğunu söyledi. İnsanların koronavirüs ile ilgili en son bilgileri almak istediği bir dönemde bu çok normal bir durum. Ancak bu kişilerin %60’ı haberleri iş için kullandıkları cihazlarda takip ettiğini belirtti. Bu da kullanılan kaynaklara ve ziyaret edilen sitelere dikkat edilmediği takdirde cihazlara zararlı yazılım bulaşmasına neden olabiliyor.

Çalışanlar ayrıca kullandıkları bazı kişisel hizmetleri iş için de kullanmaya başladı. Gölge BT adı verilen bu durum hassas bilgilerin sızdırılma riskini artırıyor. Örneğin, çalışanların %42’si kişi-

sel e-posta hesaplarını iş için kullandığını dile getirdi. Bunların %49’u bu durumun evden çalışmaya başladıktan sonra arttığını belirtti. %38’lik bir kesim ise BT departmanları tarafından onaylanmayan kişisel mesajlaşma uygulamalarını kullanıyor. Bunların da %60’ı bu tercihlerinin karantina süreciyle birlikte yaygınlaştığını söylüyor. Evden çalışanlara siber güvenlik eğitimi verilmeli

Çalışma alışkanlıklarındaki değişimlerin siber güvenlikle ilişkisini saptayan rapor, evden çalışanların dörtte üçünün (%73) kendilerini risklere karşı koruma amaçlı özel siber güvenlik farkındalığı kılavuzları veya eğitimleri almadığını ortaya koydu.

Büyük oranda evden çalışmaya geçilen bu dönemde şirketler ekiplerinin normalde olduğu gibi çalışmaya devam etmesini sağlamak zorundalar ancak, çalışanların güvenliğini sağlamak büyük bir sorun teşkil ediyor. Uzaktan çalışma, spam ve kimlik avı saldırısı sayısında artış, ele geçirilmiş Wi-Fi noktalarına bağlantı veya çalışanların gölge BT kullanması gibi yeni riskleri de beraberinde getiriyor. Bu nedenle, etkili siber güvenlik önlemleri almak gerekiyor.

Bu tür risklerden kaçınmak için kurumların çalışanlara siber güvenlik eğitimi vermesi gerektiğini belirten Kıdemli Ürün Pazarlama Müdürü Andrey Dankevich, “Her şeyin bir anda değiştiği bir durumda işlerin her zamanki gibi yürümesini sağlamak çok zor. İnsanlar evden çalışmaya alışırken BT ve siber güvenlik ekipleri de bunun güvenli olmasını sağlamak için baskı altında. Siber vakalar da bu baskının daha da artmasına neden oluyor. Bu nedenle uzaktan çalışmayı güvenli hale getirmek için her zaman dikkatli olmalıyız” dedi. Kaspersky, uzaktan güvenli çalışma imkanı sunmak isteyen şirketlere şunları öneriyor:

• Çalışanlara temel güvenlik farkındalığı eğitimi verin. İnternet üzerinden verilebilen bu eğitimlerde hesap ve parola yönetimi, e-posta güvenliği, uç nokta güvenliği ve internette gezinme gibi temel konular ele alınıyor. • Cihazların, yazılımların ve hizmetlerin her zaman en son yamalarla güncellendiğinden emin olun. • Mobil cihazlar da dahil olmak üzere tüm uç noktalara kanıtlanmış bir güvenlik çözümü kurun ve güvenlik duvarlarını etkinleştirin. Kullanılan çözümlerde web tehditlerine ve e-posta ile kimlik avına karşı koruma bulunduğundan emin olun. Bu çözüm, iş için yalnızca onaylı hizmetlerin kullanılmasına izin vererek gölge BT ile gelen riskleri azaltıyor. • Teknik veya güvenlikle ilgili sorunlarla karşılaşan çalışanların kimle iletişime geçeceğini bildirin. Kendi kişisel cihazları üzerinden çalışmak zorunda olan kişilere ekstra dikkat edin. Onlara özel güvenlik politikaları uygulayın ve tavsiyelerde bulunun. • Parola değiştirme, iş cihazlarını şifreleme ve veri yedekleme gibi yöntemlerle kurumsal verileri ve cihazları koruma altına alın. • Eğitim ve eğlence içeriklerini yalnızca güvenilir kaynaklardan indirin.

Akıllı telefonlar ve bilgisayarlar COVID-19’un tedavisinde bilim insanlarına yardım edecek

IBM’in World Community Grid sistemi; bilim insanlarının COVID-19 ile mücadele etmesine yardımcı olabilecek kimyasal bileşikleri, sanal ortamda taramalarına yardımcı olan Scripps Research projesini yürütüyor.

IBM; masaüstü, dizüstü bilgisayar ya da Android işletim sistemli akıllı telefon kullanan kişilerin, COVID-19’a karşı etkili kimyasal bileşikleri arayan bilim insanlarına yardımcı olabileceğini duyurdu.

IBM’in kurumsal sosyal sorumluluk girişimlerinden biri olan World Community Grid, uzun zamandan beri insani sorunları incelemek üzere bilgi işlem gücüne ihtiyaç duyan bilim insanlarına ücretsiz olarak sunuluyor. World Community Grid yazılımı, insanların veri güvenliğinden veya hızdan taviz vermeksizin bilgisayarlarını normal biçimde kullanmalarına olanak sağlıyor.

Scripps HYPERLINK “https://www.scripps. edu/” HYPERLINK “https://www.scripps. edu/”Research tarafından tasarlanan ve yönetilen proje, IBM’in bilim insanları için ücretsiz olarak sağladığı güvenilir, topluluk kaynaklarına dayalı bir bilgi işlem kaynağı olan World HYPERLINK “http://worldcommunitygrid.org/”Community HYPERLINK “http://worldcommunitygrid. org/” HYPERLINK “http://worldcommunitygrid. org/”Grid üzerinden yürütülüyor.

“OpenPandemics - COVID-19” adı verilen proje, IBM World Community Grid’in bir çok bilgi işlem aygıtından elde ettiği işlemci gücüyle, simülasyonlar için gerekli olan milyonlarca hesaplamayı kolaylıkla gerçekleştirebilecek. Proje, bilim insanlarının geleneksel olarak laboratuvarda daha yavaş bir biçimde gerçekleştirilen ilaç keşfi süresini ve mevcut ilaçların kullanım amacının değiştirilmesi konusunda hızlandırmalara yardımcı olacak. Tüm World Community Grid projelerinde olduğu gibi, bu çaba sonucunda üretilen veriler halka açık hale getirilecek.

Çalışma hakkında bilgi veren IBM Kurumsal Sosyal Sorumluluk Başkan Yardımcısı Guillermo Miranda; “IBM’in World Community Grid sistemi, yalnızca bilim insanlarının hayati önem taşıyan çalışmalarını geniş ölçekte hızlandırmalarına olanak sağlayan bir kaynak değil. Bu sistem aynı zamanda dünya çapındaki gönüllüleri bir araya getirerek fark yaratma imkanına sahip olmalarına olanak tanıyor” dedi. Miranda, sosyal mesafe ve izolasyon gibi tanımların hayatımızda olduğu bu dönemde bir amaca sahip olma ve birbiriyle bağlantılı olma hissinin her zamankinden daha da büyük önem taşıdığına dikakt çekti.

Scripps Research’ün ilk hedefi proje başlangıcında COVID-19’a odaklanmak olsa da gelecekte karşılaşılması muhtemel salgınlar sırasında da yeni araçlar ve yöntemler geliştirilmesi planlanıyor.

Scripps Research Yapısal Tamamlayıcı ve Bilgisayarlı Biyoloji Bölümü’nden Doç Dr. Stefano Forli de proje hakkında: “Kullanılmayan binlerce cihazın işlem gücünden yararlanmak, bize milyonlarca kimyasal bileşiği sanal olarak taramak için olağanüstü boyutlarda bilgi işlem gücü sağlıyor. Dünyanın her yanından gönüllülerle birlikte gerçekleştirdiğimiz bu çalışma; ister COVID-19, ister tamamen farklı bir patojen için olsun, hem mevcut hem de gelecekte ortaya çıkacak biyolojik tehditlere karşı yeni ilaç adayları için araştırmalarımızı hızlandırmayı amaçlıyor” dedi.

Projeye dahil olmak isteyen gönüllüler cihazlarına, yoğun olarak kullanılmadığı zaman aktive olan bir uygulama yüklüyor. Kullanıcının sistemini yavaşlatmadan arka planda çalışan uygulama, bilgi işlem görevlerini dağıtıyor ve tamamlanan hesaplamaları IBM Cloud aracılığıyla araştırmacılara gönderiyor. Otomatik olarak işleyen süreçte gönüllülerin katılmak için herhangi bir özel teknik uzmanlığa sahip olması gerekmiyor. Kişisel bilgiler hiçbir zaman paylaşılmıyor ve yazılım kişisel veya iş dosyalarına erişemiyor.

World Community Grid bugüne kadar 770.000’den fazla kişi ve 450 kuruluşa kanser, Ebola, Zika, sıtma ve AIDS araştırmaları için destek sağladı. World Community Grid, aynı zamanda daha iyi su filtreleme sistemlerinin geliştirilmesi ile güneş enerjisinin toplanması gibi projeler de dahil olmak üzere 30 araştırma projesine yaklaşık iki milyon yıllık bilgi işlem gücü ile destek verdi.

This article is from: