Kazim Capaci FR eKitap

Page 1

DOĞA İLE YAKINLAŞMALAR 1 Kazım Çapacı


Fotoritim eFotoğraf Dergisi eKitap Serisi Kazım Çapacı “Doğa ile Yakınlaşmalar 1”

LEVENT YILDIZ

Editör ve Yayın Tasarım

ŞEBNEM AYKOL Röportaj

BERNA GÜNERİ Editasyon

Yasal Uyarı : Bu eKitapta yer alan tüm görseller ve yazılar eser sahiplerine aittir, izinsiz olarak kopyalanamz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz. Her hakkı saklıdır © All rights reserved.

www.fotoritim.com


Merhaba, Ekranınızda izlediğiniz Fotoritim’in yeni eKitabı ile karşınızdayız. Sessiz, sedasız ama derinden aramızda olan, desteği, yazıları ve bizim için hazırladığı özel bölümlerde beraber çalıştığımız sevgili Kazım Çapacı ve onun dergimizde yer alan makalelerinden bir demet: Kuşlar... İnsan kendi doğasından olmayan, kendine benzemeyen her şeyi “bir” görür. Hepsine “aynı” imiş gibi bakar. Doğada olan pek çok canlı için gözümüz ve beynimiz buna alışmıştır. Kuşlar, uçan canlılar, rengi, şekli şemalı değişse de aynı işte. Düşünemeyen, bizim gibi olmayan, hayatımıza biraz cıvıltı biraz görsellik katan hayvanlar. Oysa ki kendi iç doğasını bilen ve çevresine o gözle bakan “bilgili”, “araştırmacı”, “meraklı” insanlar için durum bu kadar basit ve sıradan değildir. Samimi, dostane, bilgi dolu ve harika fotoğraflarla bezeli Kazım Çapacı makalelerini okuduktan sonra kısa bir süre düşünmenizi isterim, bu eKitaba başladığınız haliniz ile bitirdikten sonraki haliniz aynı mı diye?... Ümit ediyorum ki farklı bir noktada ve perspektifte olacaksınız. O zaman hoş geldiniz Kuşlar Dünyası’na ve Kazım Çapacı’nın kelimeler ve görüntüler şenliğine. İyi okumalar dilerim, kanatlarınız ve ufkunuz hep açık olsun dostlar... Sevgiyle, Levent Yıldız


Merhaba

Kuş Gözlemciliği

Anne, Bahar Ne Zaman Gelir?

Pan, Panflüt, Panik

Aman Avcı

8//

14//

28//

36//

42//


Kızlarım, Kuşlarım

Kuzgun

Aşk

Beyaz

Gül ve Bülbül

50//

58//

66//

98//

108//


Haydi Uçalım

Göç

Sumrular

Yırtıcı Kuş Göçü

Dünya Kuş Gözlem Günü

118//

134//

154//

172//

180//


Kuşlarımız, Önsöz

Baykuşlar

Allıturna

Leylek

Röportaj

188//

192//

204//

212//

222//


“ bir hekimim. sıra çok güzel uğraşım var: gözlemciliği...

Ben Yanı bir kuş


Doğa ile Yakınlaşmalar : Merhaba Merhaba sevgili Fotoritimciler, Ne zor şeymiş bir köşeden seslenmek, hele bunu sürdürülebilir kılma gerekliliği düşüncesi. Gazetelerdeki köşe yazarlarının halini daha iyi anlıyorum şimdi, her gün bir şeyler bulmak ne zor. FR’de bir köşede yazmam için öneri geldiğinde keyifle kabul ettim, ama şimdi düşünüyorum da ne zor bir işin altına girmişim. Konu hakkında sohbet ettiğim sevdiğim bir arkadaşımın dediği gibi “Mavi gezegende yazılacak bir şey kaldımı ki”. En iyisi kendimden söz ederek kafanızı şişirmek yine :) İnsan neden fotoğraf çeker ki, neden böyle bir şeye gereksinim duyar ki? Bir şeylerden kaçış mıdır bu, değişiklik isteği midir? Yeni bir maceraya yelken açmak mıdır? Fotoğraf aracılığıyla başkalarıyla iletişim kurmak mıdır? Belki hepsi, belki hiçbiri. Sözüm mesleği fotoğrafçılık olanlara değil elbette, benim gibi sonradan, profesyonel uğraşlarının yanı sıra fotoğraf çekmeye başlayanlara. Fotoğrafçılığı iş olarak edinenleri, daha başlangıçta ayrı bir yere yerleştirmem gerekli. Hepsi bir yana kendimi fotoğrafçı olarak görüyor muyum? Elbette hayır. Ben bir hekimim. Yanı sıra çok güzel bir uğraşım var: kuş gözlemciliği. O güzel yaratıkları gözlemlemeyi hep sevdim. Zamanla o güzellikleri paylaşmak için fotoğraflarını çekme dürtüsü de uyandı. Paylaştıkça fotoğraf çekmeyi sever oldum. Baktım ki zamanla, kızlarımın fotoğraflarını bile eskisine göre daha iyi çekmeye başlamışım. Bunda elbette fotoğraflarımı paylaşırken edindiğim dostlarımın, onların fotoğraflarını izlerken farkında olmadan bile olsa öğrendiklerimin payı büyük oldu. Şunu da öğreneyim diye izlemedim hiçbirini neredeyse, zamanla birbiri üzerine eklendi çeşitli şeyler. Kazım Capaci | 9


Sel gitti, kumu kaldı, kalan kum beni bir parçacık bile geliştirdiyse ne güzel diye düşündüm sonunda. Çevreme, insanlara, olaylara bakışımın bile, giderek artan ölçüde, ama fark ettirmeden değiştiğini gözlemlemek ayrı bir keyif verir oldu. Bu uğraşla beraber öyle güzel insanlarla tanıştım ki sadece bu bile yeterli kazanım aslında (hımm güzel konu bu, sonraki yazılardan birinde ben bunun üzerine uzun uzun konuşurum :) ). Hobim işim olsun, sadece onunla uğraşayım diye isterim bazen. Zaman zaman böyle düşünsem de hemen vazgeçiveririm, büyüsünü yitiriverirse diye, aman hobim olarak kalsın derim o zaman. Sadece sevdiğim için yapayım bunu, zorunluluk FR eKitap | 10

olmasın. Fotoritim’de daha önce birkaç yazım yayınlandı, nasıl keyifle yazmıştım onları, işim değildi, keyif için yazmıştım, yayınlandığında da acayip keyif almıştım. Ama sonra “al sana köşe, hadi yaz” dediler. Birden hobinin iş halini alma tehlikesi doğmuştu: korkunç. Bu nedenle sanırım haftalarca tek satır yazamadım, kendimce çeşitli bahaneler de yaratarak, işler güçler diye. Ama biliyorum ki aslında bunun nedeni hobimi yitirme düşüncesiydi. Sonunda oturdum klavyenin başına, keyif aldıkça yazarsın, keyif aldığında yazarsın diye. Arkadaşlarım hep derler, keyif adamısın sen diye. Ee öyleyim gerçekten de. Bana keyif verdiği sürece var, ben keyif verdiğim sürece varım.




Ne kadar iç sıkıcı bir yazı oldu bu da böyle. Haklısınız, buraya kadar okuyabilenleri tanıyıp özellikle kutlamak isterim. Bundan sonraki yazılarımda daha keyifli yazılar yazarım belki de. Kuş fotoğrafçılığı üzerine sohbet ederiz, hangi ekipmanla, ne, nerde, nasıl çekilir diye. Mikro dünyanın makro fotoğrafları üzerine konuşuruz, neleri nasıl yapıyorum, yapmaya çalışıyorum diye konuşuruz. Bunları yapıyoruz da boyumuz nasıl bir karış uzuyor diye arada felsefi sohbetler de ederiz :). Arada konularında deneyimli dostlarımızı aramıza alır, onların değerli görüşlerinden, keyifli sohbetlerinden yararlanırız. FR’de bana büyük bir nezaketle ayrılan bu köşede beni yalnız bırakmamanız tek dileğim. Sohbetlerimiz konusundaki yönlendirmelerinize gereksinimim var. Yazımın başında söz ettiğim arkadaşım bana arada bir söz ediveriyor, sonra çenemin düşmesine yol açıyor. “İnsan bazen kendinden sıkılır” dedi geçenlerde yine. Kendinizden sıkıldığınızda burada görüşmek üzere... Fotoğrafla kalın, sevgiyle kalın.

Kazım Capaci | 13


Kuş Gözlemciliği

Kuş fotoğrafçılarının sayısı çığ gibi büyüdü, ancak kuş gözlemcilerinin sayısı aynı ivmeyle artmadı..

Yıllar içinde çok sevindirici bir gelişme olarak kuşlara meraklanan insanların sayısı arttı. Dijital fotoğraf makinelerinin çoğalması, görece daha kolay ulaşılabilir olmaları sayesinde kuş fotoğraflı çekenlerin sayısı, hele son birkaç yılda çığ gibi büyüdü. Artık ülkemizde çekilen harika kuş fotoğrafları bize olağan bile gelmeye başladı.

Kuş gözlemciliği mi, kuş fotoğrafçılığı mı? Neden yazıma bu soruyla başladım? Yıllar öncesini düşünüyorum. Kuş gözlemcilerinin tüm Türkiye’de çok az sayıda olduğu günlere. O kadar azdı ki sayımız, kuş sayımları için gözlemcilerin sayısı yetmez, birkaç kişi pek çok alanı saymak için didinirdik. O zamanlar elimizde yeterli ekipman da yoktu. Elimize dürbünden çok sonra geçen kompakt fotoğraf makineleriyle bir fotoğrafını çektik mi sevinçten havalara uçardık.



FR eKitap | 16


Ancak üzülerek söylemeliyim ki, kuş gözlemcilerin sayısı, fotoğraf meraklılarıyla birlikte artmadı. Eskiden bir avuç kuş gözlemci varken, bunların birkaçı tanısal amaçlı fotoğraflar çeker, bununla da tüm gözlemciler çok mutlu olurken çark tersine dönmeye başladı. Eskiden fotoğraf tanı desteklemek amaçlıyken, şimdilerde fotoğraf çekme, en iyisini çekme amaçlı olmaya başladı. Kuş fotoğrafçılarının sayısı çığ gibi büyüdü, ancak kuş gözlemcilerinin sayısı aynı ivmeyle artmadı.


Bunun bir çok handikabı var elbette. Söylediklerimi kimse üzerine alınmasın ya da alınması gerekenler alınsın, doğaya saygı göstermeyen, etik kurallara uymayan fotoğrafçılar görmeye, duymaya başladık. Burada hemen vermem gereken bir link var: h t t p : / / w w w. t r a k u s . o r g /

Buradaki etik kurallar, hepimizin sıkı sıkıya bağlı olması, bu kurallara uymayanları uyarması kesin olan kurallar. Kuş fotoğraflamaya niyetlenen herkesin bu kuralları dikkatle okuması, harfiyen uyması gerekli. Bu sayede, istemeden de olsa doğal yaşama zarar verme olasılığımızı azaltmış olacağız. FR eKitap | 18




Yine yapacağımı yaptım, en son söylemem gerekenleri ilk önce söyleyiverdim. Baştan başlayayım :). Kuş gözlemcisi nedir, nasıl kuş gözlemcisi olunur, kuşları gözlemek ne işe yarar? Kuş gözlemcilerinin çoğu amatörce bir hobi olarak bu işi yaparlar. Az bir kısmı daha sonra bu konuda profesyonelleşerek yaşamını tamamen bu doğrultuda yönlendirir. Ortak özellikleri özelde kuşları, temelde doğayı tüm canlılarıyla beraber sevmeleridir. Ama kuşlar onları özellikle çeker. Onların renkleri, ötüşleri, hareketleri kuş gözlemcilerini kendinden geçirmeye yeter.


Kuş fotoğrafçılığı oldukça pahalı bir uğraş iken, kuş gözlemciliği neredeyse bedavadır. Başlangıçta iyi bir çift göz ve kulak yeterlidir. Kuşların büyülü dünyasına girdikçe, onları daha kolay tanır, davranışlarından, duruşlarından, seslerinden, yaşam ortamlarından ayırt etmeye başlarsınız. Sonra biraz daha uzaktakileri gözleyebilmek için bir dürbün edinme zamanı gelir. Bu sayede onlara yaklaşmadan, rahatsız etmeden kolayca gözlemenin tadını çıkarırsınız. Kuş fotoğrafçılığı ise oldukça pahalıdır. Kuşları uzaktan ve yeterli kalitede fotoğraflayabilmek için teleobjektiflere gereksinim duyarsınız. Makinenizin daha da hızlı olmasını istersiniz uçar FR eKitap | 22

halde kuşları fotoğraflamak için. Ama eğer kulağınızı tersten göstermez de gözlemcilikten fotoğrafçılığa geçerseniz ki bu kuşların davranışlarını, tipik özelliklerini, yaşam alanlarını, göç dönemlerini de öğrenmiş olmanız demektir, fotoğrafçılıkta da işiniz kolaylaşır. Eğer bu uğraşa fotoğrafçılıkla başlamış iseniz, en kısa zamanda kuş gözlemcisi olma yolunda uğraş vermeniz gerekir. Kuş gözlemciliği tam bir usta-çırak ilişkisidir. Deneyimli bir gözlemciyle beraber katılacağınız arazi çalışmasının tadına doyum olmaz. Onun gözleri, kulakları sizden çok daha önce fark eder, anlamlandırır pek çok şeyi.


Kaz覺m Capaci |231



Kuş fotoğrafı çekerken gerekli teknikleri geliştirmek, ekipmanlara ulaşmak da eskisi gibi zor değil, ama pahalı :) Kamuflaj örtüler, çadırlar, üç ayaklar, daha hızlı makineler, daha büyük teleobjektifler derken ipin ucu kaçıverir, keseniz de bu işten zarar görmeye başlar. Kuş gözlemciler sabahın köründe araziye çıkarlar. Daha gün doğmadan yerinizi almanız, hele kamufle olmanız durumunda, sabah kahvaltısını yapmaya çıkan kuşları gözlemlemenin, fotoğraflamanın tadına doyum olmaz. Hafta sonlarında, herkes sıcak yataklarında uyurken, siz doğada keyifli birkaç saat yaşamanın

anlatılmaz tadını yaşarsınız. Arada sinirlenirsiniz, gözlemin en güzel anında teleskopunuza bir avcı takılır. Hemen jandarma ve milli parkları aramak için telefona sarılırsınız. Kuş gribi çıkıp da av yasaklanınca bir yanınız sevinir buna, kuşlar rahat edecek diye. Arkadaşlarınızla tatlı bir rekabet yaşarsınız kim daha çok kuş gördü, hangi yeni türler geldi, hah işte ilk kırlangıçlar geldi, demek ki bahar geldi, arıkuşları gidiyor, sonbahar artık demeye başlarsınız. Bir süre sonra hani eskilerin “harman kaldırılırken doğdun” demesi gibi, ya hani “gökdoğanı gördüğümüz gün”, “tavşancılı gördüğümüz yerde” demeye başladığınızı fark edersiniz.

Kazım Capaci | 25



Sözün kısası kuş gözlemciliği çok keyiflidir, fotoğraflamak bu keyfi arttırır. Doğada zaman geçirmeyi, doğaya zarar vermeden ondan keyif almayı öğrenirsiniz. Yeni ve sağlam dostluklar kazanırsınız. Farkındalığınız artar, çevrenizdeki her şeye farklı bir gözle bakmaya başlarsınız. Kuşlar bir süre sonra ”bizi koru, yaşam alanlarımız yok ediliyor” mesajı vermeye başlar.

girmeye çekinmesi demek, o alan üzerinde rant hesapları yapanların karşısında bir nefer daha demek.

Bu hobimizin kuşlara ve doğaya zarar vermemesi, tersine onların ve yaşam alanlarının korunmasına katkıda bulunması için elimizden geleni yapmalıyız. Bu anlamda kuş fotoğrafçılarının da artması çok heyecan verici. Alandaki kuşları seven, korumaya çalışan her insan, o alana avcıların

Kuş fotoğrafçılarının sayısındaki hızlı artışı sevinerek izliyorum. Düşüm şu ki “her eve bir kuş gözlemci”

Sizi son olarak Türkiye’deki kuşçuların ve kuş fotoğrafçılarının ortak buluşma alanlarından birine davet etmek istiyorum www.trakus.org. Kuşlar bizden çok önceleri buraların sahibiydi. Onların yaşam alanlarını yok ettik, türlerini tükettik. Gözlemlerimiz Bunun için sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği ve fotoğraflarımız onların korunmasında yapar, doğa korumacı kimliği edinmeye ve minicik bile olsa bir katkı sağlayabilirse, geliştirmeye başlarsınız. Hatta dilerseniz çocuklarımıza anlatacağımız bir şey bunu profesyonelce de yapabilirsiniz. yapmışız demektir.

Sevgiyle…

Kazım Capaci | 27


Yıllardır mevsimlerin başlangıcını kuşlardan haber alırım...


Anne, Bahar Ne Zaman Gelir? Bahar ne zaman gelir ? Anneme sorardım : “ Cemre toprağa düştüğünde.” derdi. Küçük kızıma soruyorum : “Baharın ilk ayı Mart. Yaşasın, bahar gelmiş! ” Ama en iyisini saatli maarif takvimi biliyor sanırım. Bu takvimlerin yapraklarını okumayı çok severim. Ön tarafında günün yemeği, doğan çocuğa ad gibi çok yararlı bilgiler bulunur. Bir de “kırlangıçların gelişi” gibi dip notlar vardır ki, onlara bayılırım. Yıllardır mevsimlerin başlangıcını kuşlardan haber alırım. Bakarım serçelerde bir hareketlilik başlamış, bir başka cıvıl cıvıllar. Erkekler daha bir yakışıklı hale gelmiş, renkleri artmış, parlaklaşmış. Aylardır sessiz kalan kumrular ötmeye başlamış “gu-guuuk-guk”. Alakargaları ağızlarında taşıdıkları dal parçalarıyla görmeye başlamışım. Tamamdır bahar geliyor demek ki. Gözlerim gökyüzünü taramaya başlar. Önce ev kırlangıçları görünmeye başlar. Takvime bakmama gerek yok, Şubat ayı bitmek üzere. Aynı günlerde ispinozlar ve baştankaraların ötüşü değişmeye başlar, bir başka şakımaya başlarlar. Yine bilirim ki, kızılgerdanlar, karakızılkuyrukların da bu yıl için şehir içinde göreceğim son günler. Yine kış boyunca varlıklarına çok alıştığım, neredeyse her tahta elektrik direğinde birini gördüğüm şahinler de üremek üzere bizi terk edip yukarılara doğru yola koyulacaklardır. Kazım Capaci | 29


Ardından kır kırlangıçları da geldi mi keyfime doyum olmaz. İşte bahar geldi artık. Aynı günlerde ilk ibibiğin öttüğünü duyarım “hup-hup-hup”. Baharın kesin müjdecisi bülbülün ötüşünü dinlemenin tadına doyum olmaz, ben yerimden kımıldamam, o şakıdıkça şakır. Ördeklerin çoğu bizi terk etmiş, ama çıkrıkçın ördekleri gelmiştir bu dönemde. Kızıl kırlangıçlar, ebabiller, mahmuzlu kızkuşları, boz kuyrukkakanlar, arıkuşları, derken leylekler de gelir ve hızla yuva yapımına girişirler. Eh artık neredeyse yaz geldi artık demektir. Kur gösterileri, kur ötüşleri her yanımızı sarmıştır. Küçük kerkenezler ve küçük kargalar, minaredeki en iyi yuva yerini kimin kapacağı konusunda kavgaya tutuşurlar, sonuçta sıklıkla küçük karga kazansa da. Küçük batağanın üreme ötüşlerini çok uzaktan duyabilirsiniz.

FR eKitap | 30


Boğmaklı toygar neredeyse yüz metre yukarıya çıkarak dişisine deliler gibi seslenir, buradayım, güçlüyüm, yakışıklıyım diye. Tarlakiraz kuşları pancar motoru gibi öterken, bu kadar sesi nasıl olup da çıkardığını merak edersiniz.

Kazım Capaci | 31


FR eKitap | 32


Yavru kuşların ortalarda görünmesiyle yaz geldi, tamamdır artık derim. Leylek yavruları yuvalarda kendilerini göstermeye başlamıştır artık. Ebeveynlerinin kendilerine besin getirmesini heyecanlı hareketlerle beklerler. Kırlangıç yavruları, anne ve babasının büyük bir ustalıkla çamurdan yaptığı yuvalarından kafalarını çıkararak annelerinden besin istediklerini bekleyen çığlıklar atarlar.

Kazım Capaci | 33


FR eKitap | 34


Derken, yaz ilerler. Yavrular uçmaya başlamıştır artık. Kuş gözlemciler için tanımlama açısından zor bir dönem başlamıştır. Hele kuyrukkakanlar için yavrularını birbirinden ayırt etmek, keyifli bulmacalar çözmeye benzer. Kırlangıç yavruları elektrik tellerinde dizilirler, kısa kuyruklarıyla arada acemi uçuşlar yaparak annelerinin getireceği minik böcekleri beklerler. Angıt yavruları annelerinin ardından keyifle yüzerler.

uçmaya başlamışlardır zaten. Bugünlerde arıkuşlarının sesini son duyuşlarım olduğunun farkına vararak daha bir keyifle dinlemeye başlarım onları.

Küçük kerkenezler yavaş yavaş koloni oluşturdukları köyleri terk etme hazırlığındadırlar. Leylekler, yırtıcılar, ibibikler teker teker giderken her birinin arkasından “ilkbaharda görüşürüz, özletmeyin kendinizi fazla, sağlıcakla gelin” diye seslenirim, ilkbaharda geldikleri Günler keyifle ilerlerken, sonbaharın sayılarını arttırıp, yavrularıyla beraber yaklaşmakta olduğunu da kırlangıçlar yeniden yolcu ederken onları. haber verir önce. Elektrik tellerinde binlercesinin toplanmaya başladığını Bahar geldi. Gönüller şen, yürekler umut gördüğümde anlarım ki artık yaz da dolu. bitti biter. Leylek yavruları da çoktan

Kazım Capaci | 35


Pan: Kır ve çobanların tanrısı. Keçi ayaklı tanrıdan bize kalanların başında panflüt geliyor. Bu çapkın tanrı kırlarda dolaşırken perilerin peşinde koşarmış sürekli. Bir gün güzel orman perisi Syrinx’in peşine düşmüş. Kendini Tanrıça Artemis’e adamış, bakire kalacağına dair yemin etmiş perilerden biri olan Syrinx, tüm çabasıyla Pan’ın elinden kurtulmak için kaçmış. Bir nehir kenarına geldiğinde kendini suya atmış ve su perilerinden yardım istemiş, Pan’ın elinden kurtulmak için. Su perileri de onu saza çevirmişler. Hemen arkasındaki Pan, tam Syrinx’i kucaklayacakken elinde bir demet sazla kalakalmış. Duruma çok üzülen Pan, sazlardan yedisini değişik boylarda kesmiş, balmumuyla birleştirmiş ve Syrinx (Panflüt) denen müzik aletini icat etmiş. O günden sonra kırlarda tatlı olduğu kadar da hüzünlü bir ses çıkaran panflüt çalarak dolaşmaya başlamış.

FR eKitap | 36

Pan Panflüt Panik


Neden bu giriş? Yakında elimizde çalacak panflüt kalacak sadece de ondan. Yıllardır doğadan gözlem yaparım, Türkiye’de pek çok alanı görme şansım oldu. Pek çoğunu, fazla uzun olmayan sürelerle yeniden ziyaret ettiğimde yaşadığım düş kırıklarını anlatamam. Giderek göller kurudu, sulak alanlar kurutuldu. Sulak alanların kurutulmasında kullanılan silah(!)ların başında gelen okaliptüs adı verilen ağacı yurdumuza ithal edenleri de anmadan(!) geçmek olmaz bu arada. Deltaların toprakları işgal edildi, tarım alanları haline getirildi, getiriliyor. Kocaman, çok şeritli yollarla bölündü bu alanlar. Önce yollar açıldı, sonra imar götürüldü. Bunlarla koşut olarak o alanlarda doğal hayatın nasıl yok olduğunu izledim içim parçalanarak. Yıllar önce kuş gözlemciliğine başladığım alanları şimdi görseniz gözlerinize inanamazsınız.

Kazım Capaci | 37


© Mustafa Sabri Türkay


Balıkçılların, onlarca kıyı kuşunun yaşadığı, mahmuzlu kızkuşlarının, cılıbıtların üredikleri alanlarda şimdilerde kocaman fabrikalar, devasa gökdelenler yer alıyor. Rant sahipleri öyle güçlü ki, alanları korumak için yapılan tüm savaşlar, açılan tüm davalar, hatta sözde kazanılan davalara karşın bile bu alanlar hızla yok edilmeye devam ediyor ne yazık ki. Güzel kızı saza döndürdük, elimizde bir tutam sazdan başka bir şey kalmadı neredeyse. Şimdi flüt çalma zamanı, doğanın hüzünlü sesine, feryadına kulak verme zamanı. Panflütten başka bir şey daha bırakmış bize keçi ayaklı tanrı: Panik. Topluluğu kaplayan ani dehşet duygusu, büyük korku olarak tanımladığımız “panik” sözcüğü de kökenini Tanrı Pan’dan alıyor. İnsanları, hiç beklemedikleri anda, çıkardığı gürültülerle korkutur, “panik” yaratırmış Pan. Doğal alanlarımızın nasıl yok edildiğini gördükçe

paniğe kapılmaktan kendimi alamıyorum. Ne yazık ki durum her geçen gün daha da kötüye gidiyor, her yıl, bir önceki yılı özlemle anar hale geldim. Hani hep şikayet ettiğimiz avcılar var ya, avcıların en kötüsünün bile verdiği zarar bu rant savaşlarının yol açtığı zararın yanında çok masum. Bu konuda fotoğrafçılara da önemli bir görev düşüyor: Alanların durumunu belgelemek. Kuşların portre fotoğraflarını çekmek için harcayacağımız zamanın çok daha azıyla alanın durumunu belgelemek için çekeceğimiz fotoğraflar çok önemli. Doğa fotoğrafçılığının yaygınlaşmaya başladığı son yıllarda, fotoğrafçı arkadaşlarımızın bunun için de kısacık zaman ayırmaları, yıllar içindeki kayıpları göz önüne sermek için çok önemli.

Kazım Capaci | 39



Tıpta hastaları tedavi etmeye çalışırken, hekimlerin Hipokrat’tan kalma bir ilkesi vardır: Primum nihil nocere = Önce zarar verme. Benzeri bir ilkeyi tüm doğa fotoğrafçılarının da kabul etmesi zorunluluktur. Doğadan fotoğraftan başka bir şey alma, ayak izlerinden başka bir şey bırakma, zamandan başka bir şey öldürme… Geçen yıllarda, çöl varanını öldürüp fotoğrafını çeken, sonra gazetelerde boy boy poz veren bilim adamı(!)nı aklıma getirdi şimdi bu elbette. Yazımı doğa fotoğrafçılığında etik kuralları hatırlatan bir bağlantıyla sonlandırmak istiyorum : http://www.kazimcapaci.com/ etik.htm Sevgiyle…


Aman Avcı Kış kapıda. Havalar iyiden iyiye soğudu tüm yurtta. Havaların soğumasıyla beraber herkesi bir telaş aldı. Yakacaklar hazırlandı, sobalar kuruldu, kışlık giysiler sandıklardan çıkarılıp elbise dolaplarındaki yerlerini aldı. Telaşta olanlar yalnız biz değiliz. Küçük dostlarımız kuşlar da telaş içindeler. Göçmen kuşlarımız yurdumuzdan geçip gittiler; Afrika’ya kadar sürecek olan uzun, zorlu yolculuklarını tamamladılar artık bugünlerde. İlkbahara kadar onları görmeyeceğiz artık. İlkbaharın ilk günlerinde gözlerimiz yine onları arayacaklar. Kış konuklarımız gelmeye başladılar artık: Ördekler, kazlar, kuğular başta olmak üzere pek çok konuğumuz bizimle birlikte olacaklar. Kuzey ülkelerinin dondurucu soğuğundan kaçıp bize sığındılar. Peki biz, bu konuklarımıza nasıl davranacağız?


Öyle büyük bir rant ki av silahı ticareti, bunların önünde bir avuç doğa korumacının durması olanaksız.




Ne yazık ki dostlarımıza pek iyi davrandığımızı söyleyemeyiz. Onlar bize sığınıyorlar, biz onları katlediyoruz. Doğru sözcük “katletmek”, evet. Bu yazıyı okuyan avcıların hemen savunmaya geçeceklerini biliyorum. Sözüm, avcılığı kurallarına uygun olarak yapanlara değil, katillere. Avlanmak, insanın genlerine yerleşmiş bir dürtü. Spor olarak bile kabul ediliyor hatta. (Nasıl sporsa bu!) Her ne kadar, benim asla yapamayacağım bir şey olsa da, bunu kabullenmek zorundayım. Dileğim, kurallarına uygun olarak yapılması sadece. Nedir bu kurallar diye bir göz atalım, özellikle ördek, kaz, çullukgillerin avının büyük hız kazanacağı şu günlerde.

ceplerinde bu kitapçıklardan bir tane taşır ve kurallara sıkıca uyarlar. Avlanmanın tanımı açık : Merkez Av Komisyonunca avına izin verilen yaban hayvanı türlerini, izin verilen yerlerde, tespit edilen zaman ve miktarlar ile belirlenen esas ve usullerle canlı veya ölü ele geçirmeye çalışma veya ele geçirme.”

Avlanma için ön koşulların başında avcılık belgesine sahip olmak gelir. Gün doğumundan bir saat öncesi ile gün batımından bir saat sonrası avlanılabilir. Koruma altındaki hayvan türlerini avlamak; avına izin verilen türleri, izin verilen yerler, belirlenen zamanlar, belirlenen miktarlar dışında ya da zehirleyerek, tuzak ve kapan kurarak veya yasaklanan diğer yöntemlerle avlamaya çalışmak Her av döneminde, Çevre ve Orman Bakanlığı ya da avlamak yasaktır. Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından Merkez Av Komisyonu Kararı yayınlanır Kurallar açık, ama ne yazık ki bu kuralların resmi gazetede. Bu kararda hangi hayvanların çiğnendiğini sıkça görüyoruz. Gün içinde birkaç avlanabilecekleri, avlanma süreleri, avlanabilecek ava izin varken, yüzlerce ördeği vuranları, hayvanların her türe göre belirlenen sayıları, ava sadece uçtuğu için her türlü kuşu vuranları, av açık ve avın yasak olduğu alanlar, avı kesinlikle yapamayınca, bugün kötü geçti diyip büyük yasak olan hayvan türleri ayrıntılarıyla yazılır. yırtıcıları nişan tahtası yerine kullananları, zaten Tüm bunlar bir kitapçık olarak basılır ve dağıtılır. fazlasıyla daralan yaşam alanlarını hiçe sayıp, ava Yukarıda söz ettiğim, kurallara bağlı avcılar işte yasak bölgelerde avlananları... FR eKitap | 46


Av baskısıyla başa çıkmak zor. Öyle büyük bir rant ki av silahı ticareti, bunların önünde bir avuç doğa korumacının durması olanaksız. Bu durumdan “gerçek avcılar” da yakınıyor elbette. Köylerdeki sohbetlerimiz sırasında, “Nerde eski günler? Av bırakmadılar ki!” diyorlar o katilleri kastederek. Yaban hayatı çok iyi bilen bu gerçek avcılar, katliam yapanları, yaban hayvanlarının sayılarının ve türlerinin günden güne nasıl azaldığını gördükçe giderek daha az ava çıkar, hatta tüfeklerini tamamen bırakır hale gelmişler.

avlıyor, bir ay sonra aynı kuşu Türkiye’nin öte ucunda avlıyorlar, gelecek yıl yeniden avlıyoruz hatta. Hem her av sonucu duvarımda güzel bir fotoğraf baskısı olarak yer alıyor.” Saygıyla eğiliyorum önlerinde bir kez daha.

Yaban hayata sahip çıkmazsak, bu hızla tüketmeye, yok etmeye devam edersek ne yazık ki çocuklarımız bu güzellikleri görme fırsatı elde edemeyecekler. Çektiğiniz yaban hayvanları fotoğraflarını iyi koruyun, belki bir daha çekilemeyecek o fotoğraflar. Çocuklarınız sadece o fotoğraflarda görecekler Kuş gözlemciliği anlatırken: “Bir düşüm var: onları. Her eve bir kuş gözlemcisi.” derim. Bir düşüm daha var: “Her avcının tüfeği yerine, bir fotoğraf Hele kuşlar, o rengârenk dostlarımız. Nasıl kıyarlar makinesi”. Fotoğrafını çekerek ölümsüzleştirmenin onlara bir lokma etleri için anlaşılmaz. tadına bir varsalar, tüfeği fotoğraf makinesiyle bir değiştirseler, değmeyin o zaman keyfime. Bakmayın kocaman göründüklerine bazılarının, Bunun çok iyi örneklerini de yakından biliyorum. tüy kabası onlar hep. Hani insan çok sevdikleri zarar Çok sayıda abim var, eski avcılardan. Sonradan görmesin diye onlardan uzak kalmayı bile göze alır kuş gözlemeye, kuş fotoğraflamaya, avcılık ya, işte varsın onlar yaşasınlar, ben görmesem de günlerindeki deneyimlerini bizlerle paylaşmaya olur, fotoğraflamasam da olur. başladılar. Ne de iyi yaptılar. Bu eski avcı, yeni gözlemci ağabeylerimden biri şöyle dedi : “Eskiden Bir yerlerde, keyif içinde yaşamaya devam etmekte bir kuşu bir kez avlardım. Şimdi ben avlıyorum olduklarını bilmek bana yeter. (fotoğrafını çekiyorum), yanımdaki arkadaşım Kazım Capaci | 47


Tüfeklerimizi bırakıp,

Teleskop, dürbün, fotoğraf makinesine geçersek

FR eKitap | 48


Çocuklarımız da bu güzellikleri yaşayabilecekler…

Bir gün üzerlerindeki insan baskısı azalırsa, belki benim ülkemde de yaban hayatlarla iç içe yaşar hale geliriz, şehir içinde kazları görürüz, parklarda tahtalı güvercinlerle yarenlik ederiz. Sanırım yapılacak işlerin başında, çocuklarımıza sapan değil, kuş gözlem kitabı ve dürbün vermek geliyor.

Sadece av baskısı mı yaban hayatın önündeki tehdit? Keşke öyle olsaydı. Diğer tehditler de en az bunun kadar önemli, hatta çok daha ciddi tehditlerle de karşı karşıyalar. Zülfüyare dokundurmak için önümüzdeki günlerde diğer tehditlerden de söz etmek üzere… Sevgiyle kalın…


Ne kadar da hızlı büyüyorlar. Bu kadar hızlı büyümelerinden korkuyorum, yakında benden uçuverecekler diye.


Kızlarım, Kuşlarım Neden fotoğraf çekiyorum? Yok aslında bunun altında sanatsal nedenler, felsefi gerekçeler falan aramaya gerek. Kendim için çekiyorum sadece, sevdiğim için. Dolayısıyla da sadece sevdiğim şeyleri çekiyorum. Neleri mi seviyorum en çok, elbette kuşlarım ve kızlarım. Neleri çektiğim sorusunun yanıtı da bu kadar basit işte. Bunun altında karşılıksız sevgi yatıyor elbette. Kızlarımdan da, kuşlarımdan da hiçbir şey beklemeden seviyorum onları. Zaman zaman düşünürüm hobim işim olsaydı diye. Kısa sürede vazgeçerim bundan. Büyüsünü kaybederdi diye. Şimdi sadece sevdiğim için çekiyorum. Hiç fotoğraf çekmediğim oluyor uzun süre. Kimi zaman bakıyorum başka bir şeye zaman ayırmamacasına fotoğrafla ilgileniyorum. İnsan sevdiği işi de iyi yapmak için elinden geleni yapıyor elbette. Kızlarım güzel bir fotoğraflarını gördüğünde gözlerindeki pırıltıyı görmek bile bana yetiyor. Aralarında küçük kıskançlıklar yaratıyorum bazen, “babam beni daha çok çekti” diye birbirlerini kızdırıyorlar. Böyle de yapmasam zaten bana poz vermeye hiç yanaşmaz nazlı güzellerim :) .

Kazım Capaci | 51


Kızlarımla paylaştığım anlar çok özel. O anları fotoğraflamaya hiçbir objektifin gücü yetmez. Benimki hiç yetmiyor, o anlardaki keyfimi hiçbir şey için bozamam. ama zaman zaman dostlarımın objektiflerine takılıyoruz birlikte. Bidicikliğinden beri kucağımda yatmayı çok sevdiğim kızımın bana yaşattığı keyif anlatılmaz ki. Benzer keyfi nadir gördüğüm kuşları gözlerken de alıyorum. Dürbünle uzun uzun izlerken birden aklıma geliyor, neden fotoğraflamadım diye.

Kuşlarda da durum farklı değil. Onları da fotoğraflamayı seviyorum. O kadar güzeller ki. Onları sadece dürbünle izlemenin bile verdiği tadı yaşamak gerekir. Fotoğraflarını çekmek aklıma bile gelmeden uzun süreler izliyorum kimi zaman. Gözlemci tarafım ağır basıyor, fotoğraf makinemi almadan sadece dürbünle gözleme çıkıyorum. Ne kadar çok kuş çekmişsiniz diyorlar bazen. Aslında çekmediklerim, çekemediklerim, sadece keyifle izlediklerimin Ne kadar da hızlı büyüyorlar. yanında, çektiklerim, çekip Bu kadar hızlı büyümelerinden de paylaştıklarım o kadar korkuyorum, yakında benden az ki. Onlar da sadece bana uçuverecekler diye. Alışmalıyım özel olanlar. Kimi bir daha sanırım yavaş yavaş buna. Ama yaşanmayacak, görülmeyecek biliyorum çok zor olacak. Yandı olanlar. Belleğimde, yüreğimde o damatlar benim elimden :) . taşıdığım anlar. FR eKitap | 52




Kaz覺m Capaci | 55


Kimi kuş fotoğraflarım hele çok özeller benim için. Benzerini bir daha çekemeyeceğimi bildiğim için belki de. Bunların başında telli turnalar geliyor. Yıllar önce Ankara’da büyük bir sürpriz yaparak üstümden geçiveren bu güzeller, o kadar azaldılar ki artık. Bir daha göremeyeceğimi bilmek çok rahatsız edici. Çektiğim fotoğrafları ise portfolyomun başköşesinde her zaman.

bu paylaşımlar hepimizi. Yaşam yeterince zor. Bin bir türlü dertle boğuşuyoruz sürekli. Varsın arada sırada da olsa sadece keyif aldığımız şeyleri yapalım. Çocuklarımızı da alıp doğaya atalım kendimizi. Yaşamanın tadını çıkaralım biraz da. Yüzünüz hep gülsün…

“Kuş Uçsa Gölge Kalır - Gülten Akın” Çektiğiniz fotoğrafları kendinize de saklamıyorsunuz elbette. Paylaşıldıkça tadı Sevgiyle… artıyor. Beğenilme isteği insanın doğasında var elbette. Daha iyilerini yapmak için güdülüyor

FR eKitap | 56


Kaz覺m Capaci | 57


Kuzgun

Söyle, nasıl çağırırlar seni Ölüm Kıyısından? Dedi Kuzgun: Hiçbir zaman.



(Lat. Corvus corax – İng. Raven). Ötücü kuşlar sınıfından olan kuzgun, kargaların en büyüğüdür. 54-67 cm boyu, 115-130 cm kanat açıklığıyla şahinden daha büyüktür. Bakmayın siz sesinin pek güzel olmadığına; pek çok özelliğiyle kendine kolaylıkla hayran bıraktırır. Edebiyatta, mitolojide, efsanelerde kendine yoğun olarak yer almıştır bu gizemli kuş.

kalın görünür. Uçuş sırasında başı kara leş kargasından daha fazla çıkıntı yapar; kuyruğu daha uzun ve daha yuvarlak (daha çok ekin kargasına benzer) ya da kama şeklindedir (yelpaze gibi açtığı zaman kendine özgü baklavamsı bir şekle bürünür).

gagası ve kendine has boğuk bir sesi vardır. Bir kanat çırpıp bir süzülmesiyle tanınır. Uçarken kama şeklindeki kuyruğu ve görece sivri kanatlarıyla diğer kargalardan ayırt edilir.

İngilizce adı olan raven Eski İskandinav dilindeki Kanatları derin parmaklı, uzun hrafn’dan gelir. Sözcüğün ve genellikle geriye doğru kökeni tarih öncesi Germanik açılıdır. Düzenli kanat vuruşları khraben’e kadar uzanır. Bu, ve sık sık süzülerek yükselmesi kuzgunun ötüşünün bir hayli Yüksek fundalıklar, deniz ile uçuşu güçlüdür. Uçarken sık başarılı bir sözelleştirmesidir. seviyesinden zirveye kadar sık kısa süreli sırt üstü döner. (dile yansımasıdır) olan sarp kayalıklar, düz araziler üzerindeki ormanlar ve yüksek Sesi gür ve ekoludur. Derin Kargagiller kuş dünyasının en tarım alanlarında bulunur. Giysisi bir ‘prruk prruk’ ve çınlayıcı zeki türleridir. Kargaların beyni tamamen siyahtır. Gagası uzun, özellikte bir ‘tonk tonk’; vücutlarına oranla en büyüktür kalın ve güçlüdür, üst kenarı yumuşak, takırdamalı ve ve beyinlerindeki nöron sayısı çok kara leş kargasından daha ıslığımsı bir ötüşü vardır. fazladır. Kuzgunun beyni vücut kemerlidir. Boğaz telekleri uzun, Yaşam alanı çok geniştir. ağırlığının % 1.3’üdür (bu oran genellikle sıkı ve düzgündür; insanda % 1.5, tavukta % 0.1’dir). ancak uçuş esnasında dahi Kuzey yarımkürenin çoğu Ağırlık olarak kuzgun beyni karışık ve gevşek olabilir ki böyle yerinde ve Afrika’da Sahra’nın 12-17 gramdır ki bu da bütün durumlarda başı çok iri ve aşırı kuzeyinde yaşar. Güçlü bir kuşlar arasında en ağır beyindir. FR eKitap | 60


Kaz覺m Capaci | 61


Kargalar genellikle sosyal kuşlardır, ancak kuzgunlar bunun dışındadır. Genellikle çiftler halinde ya da uzak, dağlık bölgelerde küçük gruplar halinde yaşarlar, nadiren yüzlercesi, binlercesi bir araya gelir. Yükseklerde, birbirine yakın uçan iki siyah nokta görüp de “kuzgun” derseniz, yanılma olasılığınız fazla değildir. Kuzgunlar insanlardan çekinirler ve engebeli arazileri severler. Görece yalıtılmışlıkları, etkileyici cüsseleriyle birleşerek onları özellikle güçlü bir kader simgesi haline getirir. Tarih sayfalarında, efsanelerde, masallarda kuzguna sık sık rastlarız. FR eKitap | 62

Kuzgunun ötüşü Romalılar tarafından cras Latince “yarın” şeklinde anlaşılmış ve sonsuz umudun bir ifadesi olarak yorumlanmıştır. Kuzgun, Vikinglerin baş tanrısı Odin’le ilişkilendirilir. Odin, bazı yerlerde “Kuzgunların Tanrısı” olarak bilinir. Odin’in omzunda tünemiş iki kuzgunu vardır. Adları “Hugin” (düşünce) ne “Munin” dir (bellek). Vikingler için kuzgunlar kehanet kuşları haline gelmiştir. Bir evin önünde gaklayan bir kuzgun, o evin sahibinin öleceği haberini verirdi. Kanatları açık bir kuzgun, savaşa giden Viking kabile reislerinin bayrağı olurdu.


Shakespeare, Othello’sunda kuzgunların ölümü önceden haber verebildikleri batıl inancına bir gönderme yapar. Kahraman şöyle der : “…ama kuzgunlar nasıl vebalı evin damına üşüşür, bu da gelip aklıma takılıyor.” Charles Dickens’in yazdığı Barnaby Rudge’da romana adını veren esas karakter, yanında Chip adını veren evcil kuzgunuyla dolaşır. Barnaby iyi niyetli, saflık derecesinde sade bir adamdır. Kuzgun ise onun göremediği iblis güçlerin sürekli anımsatıcısıdır. Kuzgun neredeyse saçma denecek sözler söyler, ama bunlar genelde kehanet doludur. Kazım Capaci | 63


(Edgar Allan Poe’nun 1845’te yayınladığı ““Kuzgun” adlı şiirini anmadan bu yazı eksik kalırdı elbette.

Gururlu, sert havasına kara kuşun alışınca Hiçbir belirti kalmadı o hazin şaşkınlığımdan; Gerçi yolunmuş sorgucun dedim, ama korkmuyorsun Gelmekten, kocamış Kuzgun, gecelerin kıyısından; Söyle, nasıl çağırırlar seni Ölüm Kıyısından? Dedi Kuzgun: Hiçbir zaman. Efsaneye göre, Nuh’un gemisi Ağrı Dağı’na oturduktan sonra, Nuh Peygamber ilk önce bir kuzgun göndermiş. Kuş daireler çizerek uçup gitmiş ve geri dönmemiş. Nuh, bu kez bir güvercin göndermiş; o da tüneyecek hiçbir yer bulamadığı için gemiye dönmüştür. Yedi FR eKitap | 64

gün sonra gönderdiği bir başka güvercin, gagasında bir zeytin dalıyla dönmüştür. İlk başta rengi beyaz olan kuzgun, geri dönmediği için lanetlenmiş ve rengi siyaha dönmüştür. Bir İngiliz söylencesine göre de saksağan, Nuh tarafından gönderilen ilk güvercin ve kuzgunun melezidir ve bu nedenle tüyleri siyah-beyazdır. Kuzgun, Adem ve Havva’da ilk defin törenini nasıl gerçekleştireceklerini öğretmiştir. Habil öldüğünde, ne yapacaklarını bilemezler. O sırada bir kuzgun, kendi cinsinden birini öldürür, sonra toprağa bir çukur kazarak cesedi gömer, bunun üzerine Adem ve Havva’da onu taklit ederek oğullarını gömerler. Yaşamının büyük bölümünü kuzgunları araştırmaya adayan Heinrich’e daha üniversite öğrencisiyken hocası şöyle demiş:

“Kuzgunlar… Senden daha akıllıdırlar ve onları zeka yarışında anlamlı veriler elde etmeye başlayabilecek kadar aşman, yıllarını alacaktır.” Heinrich yıllar sonra şunları yazar: “Yıllardır kuzgunlarla yakın ilişki içinde yaşadım. Bu sürede, bilimsel literatürde kuzgunlar üzerine yazılmış 1400’ü aşkın araştırma raporu ve makalede okumadığım, mümkün olacağını hayal bile etmediğim şaşırtıcı davranışlar gözlemledim. Kuzgun davranışları üzerine bütün yorumların, arılarınki gibi, aynı biçimde programlanmış ve öğrenilmiş tepki kategorilerine sokulmasına kuşkuyla bakar oldum. Burada başka bir şeyler var… Nihayetinde, beyinlerinde neler olup bittiğini tam olarak bilmek, tıpkı sonsuzluk gibi, ulaşılmaz bir hedef”.


Heinrich, tıpkı insanlar gibi kuzgunların da ileri derecede bireysel olduklarını ve öngörülemez biçimlerde davranmaya yatkın olduklarını bulmuştu. Gelelim kuzgun sözcüğünün kökenine. Eski Türkçede kuz sözcüğü karanlık, gölgelik yerleri için kullanılır. Güneş görmeyen, karanlık yerlerin çoğunda kuz kökünü görebiliriz. Sözgelimi kuzey sözcüğü bunlardan biridir. Benzer şekilde Karadeniz de, rengi kara olduğu için değil, Türkiye’nin kuzeyinde olduğu için kara adını taşır. Kuzgun da, tüylerinin rengi kara olduğu için bu adı almıştır.

Kaynaklar: 1.Kuş Gözlemcisinin Cep Kitabı, Peter Hayman, Rob Hume, Kuş Araştırmaları Derneği Yayınları, 2006. 2.Toplumun Aynasında Karga, Boria Sax. Kitap yayınevi, İstanbul 2006. 3.Bilim ve Teknik Dergisi,, Ocak 2008. 4.Ülkü Tamer, Modern Dünya Edebiyatı Antolojisi, Gergedan Yayınları, İstanbul 1988.



Aşk “Aşk da, köşe yazısı da tabii ki bizi şimdi mutlu etmelidir. Ama ikisinin de güzelliği ve gücü, akıldan hiç çıkmamasıyla ölçülür.” - Masumiyet Müzesi, Orhan Pamuk” – Yaşasın! Bahar geldi. Doğanın uyanma, duyguların coşma zamanı. Aşk zamanı… Tüm hayvanlarda kendini beğendirme, karşı cinse güzel görünme önüne geçilmez bir duygudur. Altında yatan neden basittir elbette: Üreme, soyun devamını sağlama. Bunu yaparken de, en sağlıklı genlerin gelecek nesillere aktarılması çok önemlidir. Sağlıklı genlere sahip olmayanlar, kendilerine eş bulamazlar; böylece o kötü (!) genler nesiller içinde törpülenir, silinir. Sağlıklı genlere sahip karşı cins nasıl anlaşılacak ki: Doğa bunun için de mükemmel bir yol göstermiştir. Güzel, yakışıklı, kuvvetli görünür bunlar bize. Kuşlarda da durum farklı değildir. Üreme dönemi yaklaştığında kuşlardaki kıpırdanmadan anlarız yeni bir başlangıcın kapıda olduğunu. Şenlik kapıdadır… Kazım Capaci | 67


Kur davranışlarıyla belli eder kendini bu dönem. Aslında kur davranışlarına başlamadan önce, süslenme dönemi başlar. Üremeye niyetli bireyler tüylerini değiştirir -damatlıklarını giyerler-. Renkleri canlanır, parlaklaşır. Genellikle erkek kuşlar üreme giysilerine bürünürler… Dişilerde bu tüy değişimi birkaç tür dışında görülmez. Erkeğin bu giysi değişiminin altında kendini dişiye beğendirmek yatar. Dişinin soluk, genellikle boz renkli tüyleri ise aynı şekilde kalır. Bunun altında da yuvayı, yumurtaları, yavruyu koruma gereği saklıdır. Düşünsenize parlak, canlı renklere sahip bir

FR eKitap | 68

dişinin kuluçkada yattığını; avcı kuşlar için hemen hedef belirtmiş olurlardı… İnsanların da belirli üreme dönemleri olduğunu düşünsenize, sokaklarda yanakları al al, saçları renk renk dolaşan, kızışma dönemine girdim diye mesaj veren, en güzel sesleriyle şarkı söyleyen erkekler! Hmm, yoksa böyle mi oluyor gerçekten de? :). Eh ergenlerin kendilerine, saçlarına başlarına bir başka özen göstermeye başlamalarının nedeni ne dersiniz ;)


Ak kum kuşlarını kışın gördüğünüzde o kadar akça pakçadırlar ki; ama bahar geldiğinde değişiverirler. Soldaki daha renkli birey üreme giysilerine tamamen kavuşmuşken, sağdaki daha tamamlamamış giysisini giymeyi. Kazım Capaci | 69


Kendilerine daha bir fazla bakmaya başlarlar bu dönemde kuşlar. Süslenme telaşı alıp başını gider. Önce iyi bir banyo. Ardından da tüyler özenle taranır :) FR eKitap | 70


Erkek kuşlar parlak renkleriyle “en yakışıklı benim, harika genlerim var.” Mesajı vermeye başlarlar dişilere.


İşte size gelin başlığının nereden geldiğinin göstergesi. Küçük ak balıkçıl üreme döneminde başının arkasına gösterişli süs tüylerini takıverir.


“Azgın” bir tepeli pelikan. Gaga altı derisinin turuncudan kırmızıya kadar uzanan renginin koyuluk derecesi azgınlık göstergesidir.

Kazım Capaci | 73


Erkekler dişilere kimin daha güçlü olduğunu göstermek için kavgalara başlarlar zaman zaman. “Allıturnalarda kavga zamanı”



Eh! güzellik biraz görece bir kavram. Bu yakışıklı alaca balıkçıl berberden yeni çıkmış, dişilere kendini beğendirmek için alımlı alımlı poz veriyor :) .


“Kızlarrr, hadi seçin bakalım kim daha yakışıklı…”


FR eKitap | 78


Bulamayan yaya kal覺r ! Kaz覺m Capaci | 79


Kızlara iyi bir avcı olduğunu, onu ve yavruları besleyebileceğini göstermek şart. Aksi halde bu yıl da elin boş kalması kaçınılmaz.

FR eKitap | 80


Küçük rüşvetler çok önemlidir. Kimi zaman bir parça yosun, kimi zaman büyük bir balık ya da böcek.

Kazım Capaci | 81


Bahrilerin kur davranışları tam bir görsel şölendir. Üreme döneminde bahrilerin kur dansı gerçekten muhteşemdir. Eşi olmayan bir bahri, eş aradığını duyurmak için yüksek sesler çıkararak etrafta yüzer. Eşlerden biri, kanatlarını açıp kıvırarak ve kendini suyun içine batırarak diğerine yaklaşır. Kuşlar yüz yüze dururlar ve başlarını sallarlar. Gösteri boyunca bu, birkaç kez yinelenir.

Çift bazen ot çıkarmak için suya dalar. Sonra birlikte yüzer ve otları birbirlerine sunmak için yükselirler. Vücudun düz uzatılması şeklindeki gösteri yuvanın yanında yapılır. Bu, kuşun çiftleşmeye hazır olduğunu gösterir. Çiftleşme, genellikle kuşların dal ve otlardan yaptığı yüzen sal benzeri bir yuvada gerçekleşir


Normalde tohumlarla beslenen bir kuş olan söğüt serçeleri, yavrularını kuluçkadan çıktıktan sonra böceklerle beslerler. Zengin proteinle beslenen yavrular kısa sürede tüylenir ve uçmaya hazır hale gelirler. Bu yakışıklı erkek ne kadar iyi bir baba olacağını gösteriyor dişiye.

Kazım Capaci | 83



Erkek kuşlar repertuarlarını sürekli geliştirerek, rakip erkeklere “bu alan benim” mesajı vermeyi de ihmal etmezler ve alanlarını repertuarlarıyla birlikte genişletirler. Tepeli toygar dişisine en güzel aşk şarkılarını söylüyor.

İzmir Yalıçapkınları düğün dansında.


Suna (Kuşaklı Ördek) türkülerimizin vazgeçilmez kuşlarından biridir. Üreme hazırlığındaki bir suna çifti. Erkek sunanın gaga dibindeki kırmızı kabarıklık da onun süsü.

FR eKitap | 86


Kur gösterileri, genellikle 10 saniyeden kısa süren çiftleşmeyle sona erer. Bu sırada erkeğin spermleri dişiye aktarılır. Erkek dişinin sırtına konar ve dengesini sağlamak için kanatlarını çırpar. Ördeklerdeyse çiftleşme suyun içinde gerçekleşir ve dişinin sırtına binen erkek onu suya batırır.


Kuşlarda yuva kavramı insanlardan çok farklıdır. Yuva, sadece üreme döneminde, kuluçkaya yatmak ve yavruları büyütmek için kullanılır. Üreme dönemi sona erdiğinde yuvanın da işi bitmiştir. Ondan sonra, nerde akşam, orda sabah :) Kaya Sıvacıkuşunun yuvasını kalp şeklinde yapmış olması, objektifime takılan hoş bir rastlantı.


Yuvanın büyüklüğü kuşun büyüklüğüne bağlıdır elbette. Kara akbaba yuvasını asırlık ağaçların tepesine yapar.


Hani bir atasözümüz vardır: Yuvayı dişi kuş yapar. İnanmayın siz bu söze. Yuvayı genellikle erkek kuş yapar. En gösterişli yuvayı yapan erkek, dişiyi kolaylıkla cezbeder. Yuva malzemesi olarak genellikle dallar, çamur gibi malzemeleri toplarlar doğadan.

FR eKitap | 90


Genellikle birkaç hafta süren kuluçka döneminde, erkek ve dişi kuşlar sırayla yumurtaya yatarlar.

Kuluçka sırasında ya da yavrular çıktıktan sonra yuvaya yaklaşanlara karşı acımasızca saldırılır.

Kazım Capaci | 91


Yavrular çıktıktan sonra da onların bakımı ve beslenmesi nöbetleşe sürer.


Kimi zaman birçok aile bir araya gelerek koloni oluşturur. Ortak düşmanlardan korunmanın iyi bir yolu.


Kuşlarda az sayıdaki tek eşli türden biri de kuğulardır. Tek eşliliğin en önemli nedeni türün devamını garantiye almaktır. Kutup bölgesinin dayanılmaz kışlarından uzaklaşmak için binlerce kilometre yol almaları gerekir. Aşırı soğuk nedeniyle yumurtlayacakları kutup yuvalarına erken gelemezler. Öte yandan, sonbahar başlarında da güneye göç başlamalıdır. Bu nedenle çiftleşmek, yumurtlamak, yavru çıkarmak ve onlara uçmayı öğretmek için çok az zamanları vardır. Başlangıçta bir eş seçip, bu birliği sonuna dek sürdürmek, çok zaman alan eş bulma girişiminden daha güvenli ve türün devamı için çok önemlidir.


Ne yazık ki bu kuş için tek tehdit bu değildir. Bu güzelliğin avcıların silahından çıkan kurşunla sona erdiğini görmek çok üzücüdür. Bu soylu yaratığın doğal bir ölümle aramızdan ayrılması nadirdir. Açlık, kötü hava koşulları, uzun göç sırasındaki bitkinlik ve düşmanlarının saldırısı çoğu kez ölümüne neden olur. Ölmeden önce, en tatlı sesiyle, en tatlı şarkısını söyler. Bu nedenle edebiyatta bir insanın son sözleri için “kuğunun şarkısı” deyimi kullanılır.



Yüreğinizden aşk, yüzünüzden gülücük eksik olmasın.

Kazım Capaci | 97


Beyaz

255, 255, 255 – 0, 0, 0, 0


Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu Birinciliği beyaza verdiler. - Özdemir Asaf


Türkçe’de güzel bir karşılığı var beyazın: Ak. Bununla yetinmemişiz, Arapçadaki “süt” anlamına gelen “beyaz” girmiş dilimize; bu da yetmemiş “sütbeyaz” demişiz bembeyaz yerine. Siyah ile kara sözcüklerinde de benzer durum var. Bana hep kara siyahtan daha koyu gelmiştir. Karanlığın rengi karadır, siyah değil; kuzgun karadır, kömür kara. Ya umut ne renktir, sevgi ne renk? Beyaz mı, ak mı? Ne dersiniz? Beyaz saflığı, masumiyeti simgeler. Pek çok kültürde gelinlerin değişmez giysisidir. Bekâretin göstergesidir. Temizliktir beyaz, doktorlar, hemşireler beyaz giysi dışında düşünülmezler. Kızım banyodan çıktıktan sonra daha bir akça pakça olur. Politikacılar temizlik, dürüstlük, istikrar çağrıştırdığı için beyazı sıkça kullanırlar giysilerinde; ad olarak alırlar kendilerine. Gerçi politikacılar önce bu güzel rengi kirletmekle başladılar işe.


Ruhsallığı temsil eder. Rahibelerin giysilerinde, rüyalara giren dedenin sakalında kendini gösterir. Rahibelerde siyahla beyazın yan yana olmasının altında ne yatıyor acaba? Şeytanla melek bu kadar mı yan yanalar? Beyaz tüm ışığı yansıtır. Bundan dolayı değil midir bahriyelilerin bembeyaz giysileri. Serinlik, ferahlık verir, içimizi rahatlatır. Yeni başlangıçların simgesidir beyaz. Tüm renkleri kendinde toplayıp, geleceğe umutla kucak açarak… Prensesin beklediği prensin atı hep beyazdır; kötü kalpli şövalyeninkiyse siyah. Beyaz bütün renklerin gücünü ve anlamını da taşır içinde. Deneyimsizliği anlatır… Kazım Capaci | 101


Beyaz kuğuya yaraşır… Kuğunun beyaz rengi eski Türklerde temizlik, saflık, iyilik sembolüdür. Mitolojide kuğu aslında kutsal bir kızdır. Kız, kuğunun beyaz tülünü üzerine giyince kuğu olur, çıkarınca kıza dönerdi. Eski Türk şiirlerinde “kuğu kırtışı” olarak geçen deyim, mitolojideki “kuğu tülü” ile ilgili olsa gerekir.

Yaklaşık koptı, kögsin köterdi yana, Kuğu kurdışı boldı, dünye sana Güneş çıktı, göğsünü yükseltti yine, Kuğunun benzi gibi, beyaz oldu tüm dünya! Kuğunun beyaz tüyünün başa giyilmesi yeterli değildir, gönlü de böyle temiz yapmak gerekir. Kuyu başka kirse kuğu kırtışı Kuğu teg örüng kılgu könglin kişi. Kimin başına girse kuğunun beyaz dışı Kuğu gibi gönlünü, beyaz etsin o kişi! Kutadgu Bilig’den… FR eKitap | 102



FR eKitap | 104


Kaz覺m Capaci | 105



Beyaz umuttur… Adak ağaçlarına bağlanan bez parçalarının rengidir beyaz… Barışı, iyi niyeti yansıtır. Barış elçileri beyaz bayrak taşırlar; korsanlar siyah… Sevgidir… Ya Siyah… Beyaz ölümü simgeler mi diye aklınıza geldi mi hiç? Kefen bezi ne renktir? Ya sevimli hayalet Casper? Ghost filminde Patrick Swayze, filmin sonunda hangi renge doğru yürür sevgilisini bırakıp… Renkler ne kadar önemli, ne kadar etkili. Öğretilenleri mi yaşıyoruz, hissettiklerimizi mi? Buraya kadar yazdıklarımı unutun. Beyaz, güzel gibi görünen mi sadece acaba diye düşünün şimdi de. Güzel kızları aldatmak için kimi zaman boğa, kim zaman kuğu kılığına giren Zeus’un seçtiği renk hangisidir dersiniz? Ya Çin ve Hint kültürlerinde beyaz neyin simgesidir: Ölüm ve kötülük. Eski Türklerde beyaz neyin rengidir bilir misiniz? MATEM… Buraya kadar okuma sabrını gösterenler en baştaki sayıların anlamını da merak etmişlerdir. :) Beyaz’ın koordinatları: RGB 255, 255, 255; CMYK 0, 0, 0,0 Kazım Capaci | 107


Gül ile Bülbül

Bülbül sadece gül mevsimi geldiğinde şakır. Sevdiğine kavuşacaktır.




Bahar geldi yine. Her yıl Nisan’ın ilk günlerinde ibibiklerin ötüşüyle karşılarım baharı. Bu sabah da öyle oldu. Önce uzaktan ibibik sesi geldi. Hüzünlü bir ses: ‘hup-hup-hup’. Ardından giderek şiddetlenen, tekrarlayan bir iç çekiş duyuldu: ‘tü-tü-t-ü-tü’. Bülbül de gelmişti. Hüzünlü sesin ardından olmazsa olmaz şakıması başladığında kocaman bir gülümseme yayıldı yüzüme. Bülbüle de böyle şakımak yaraşırdı, hüzünlü sesler çıkarmak değil. Sonra, bülbülle gülün öyküsü geldi aklıma… Şiirlerde, şarkılarda, türkülerde çok işlenen bir konudur bülbülün güle aşkı. Üçüncü bir karakter, kötü karakter de olmadan olmaz, gülün dikeni. Bu üçlü hakkında pek çok öykü biliriz hepimiz. Bülbül sadece gül mevsimi geldiğinde şakır. Sevdiğine kavuşacaktır. Gül mevsimi geçtiğinde lâl olan bülbül, goncalar açacağı zaman ötmeye başlar. Gülün kendisine karşılık vermesini bekler, öter durur. Bülbül öter, gül naz eder. Bülbül büyük bir hasretle gülün dalına konar. Gülün dikeni, aşktan gözü hiçbir şeyi görmeyen bülbüle batar. Aşık bülbül kan kaybından ölür. O zamana dek solgun, beyaz renkli olan gül, bülbülün yarasından akan kanla sulanan toprakla beslenince kıpkırmızı açmaya başlar ondan sonra.

Bu bir ince sözdür inceden ince, Bülbül feryad eder gülü görünce, Bir güzelin kendi gönlü olunca, Eşini arayıp bulması vardır. Ey mürg-i gönül zağ gibi her dala konarsın, Can bülbülü ol aşk ile gülzarını fark et - Figani Kazım Capaci | 111



Çiçeklerle dolu bir bahçedeki bembeyaz gül, eşsiz güzelliğinin farkında değilmiş, kendini “ot” sanırmış. Etrafına harika kokular saldığı, muhteşem bir rengi olduğu halde, “ot” olduğunu kabullenmiş bir kere. Günlerden bir gün, bülbül girmiş o bahçeye. Gülü görür görmez içi titremiş. İlk görüşte aşkı tanımış. Yıllardır aradığının o olduğunu anlamış. Tanışmışlar, uzun uzun konuşmuşlar. Gül şaşkınmış, bülbülün kendisiyle, bir otla ne işi olabilirmiş ki? Bülbül yanılıyor olmalıymış. Gül böyle düşünürken, bülbül aşkını feryat figan haykırmaktaymış bülbüle.

Yıllar yılı aşkını arayan bir bülbülüm. Artık seninle dolu bak gecem gündüzüm. Gülü sevmek için yaratılmış yüreğim, Bir otu nasıl sever, söylesene ey gülüm !

Kazım Capaci | 113



Gülün ilk günlerdeki bülbüle olan ilgisi azalmaktaymış giderek. Belki de kendini bir ot olarak görmek, aşktan kaçmak daha kolay gelmiş güle. Bir ot olarak, aşkın sorumluluğunu almadan, hayatı geçirip gitmek varken… Ama ya gerçekten gülse, bunun farkına ancak solduktan sonra, gül olmanın hakkını vermeden yaşayıp gittikten sonra varırsa. İkilemler arasında, kafası karışık bir haldeymiş gül. Gülün bülbülün içindeki ateşi söndürme telaşı yaralıyordu bülbülü. İçindeki ateşi söndürmenin bülbülün bülbüllüğünü yok etmek olduğunu bilmiyordu gül. Çaresiz bülbül, ne pahasına olursa olsun aşkını, dahası ona içini aşkla dolduran gül olduğunu kanıtlamalıydı.

Gül hâra düştü sîne-figâr oldu andelîb Bir hâra baktı bir güle zâr oldu andelîb “Gül dikene düştü, bülbülün göğsü yaralandı Bir dikene, bir güle baktı ve ağladı” - Nâili



Bülbül, kalbini gülün dikenine batırdı ve oracıkta öldü. Gülün, ot olmadığını anlaması, çok sevdiği bülbülün hayatına mal olmuştu. İşte önceleri beyaz olan gül, utancından kıpkırmızı oldu o günden beri…

İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile Gül budağının mizacına gire kurtara su - Fuzûlî Sevgilinize hiç kırmızı gül verdiniz mi? Ben bülbülüm, yüreğimi sana adadım dediniz mi? Gül almak mı güzel, gül vermek mi? Anneannemin gül reçelini de özledim zaten…

Kazım Capaci | 117


Haydi Uçalım

Kıskanıyorum, hem de çok kıskanıyorum. Benim yapamadığım bir şeyi yapıyorlar çünkü: Uçuyorlar...




Kuşları neden çok severim? Bir sürü nedeni var. Ama bunların içinde biri var ki çok özel: Kıskanıyorum onları… Evet, evet, yanlış okumadınız, kıskanıyorum, hem de çok kıskanıyorum. Benim yapamadığım bir şeyi yapıyorlar çünkü: Uçuyorlar… Aslında, kuşlar ikiye ayrılır: Koşan kuşlar, yürüyen kuşlar. (Gülmeyin hemen siz de; bilimsel sınıflama böyle ;)). 1. Üsttakım: Ratitae (yürüyücü-koşucu kuşlar) : Bu takımdan olan devekuşlarının (Struthioniformes) en ilkel kuş olduğu sanılmaktadır. Eh zaten uçamamasından belli değil mi? 2. Üsttakım : Carinatae (Uçucu kuşlar = Karinalı kuşlar). En gelişmiş kuşlar ise Carinatae üst takımından ötücü kuşlardır (Passeriniformes). Hoş bu takımda da uçamayanlar var (Penguenler, Galapagos adalarında yaşayan “uçamayan karabataklar”). Kuşları sevmemin bir nedeni daha var. Bana benziyorlar, çok tembeller. J Ama haksız da değiller. Uçmak çok yorucu bir iş (bunun bendeki karşılığı : “çalışmak yorar”). Uçmak için çok fazla enerjiye gereksinim duyarlar. Hele göç sırasında binlerce kilometre kat etmeleri gerektiğini düşünürseniz. Hal böyleyken, minicik bir söğüt bülbülünün Sahra Çölü’nü nasıl geçtiğine akıl ermez, hem de hepi topu 2 gr yağ yakarak, dört gün dört gece içinde durmaksızın uçarak 4000 kilometreden fazla yol alırlar. Kazım Capaci | 121


Ya kanat açıklıkları metrelerce olan yırtıcılar, hangi enerjiyle o heyula kanatları çırparlar? Bunun altında önemli bir kurnazlık yatar. Bu uzun göçleri sırasında pek de kanat çırpmazlar aslında. Süzülme burada devreye girer. Süzülürken sıcak hava akımlarını (termalleri) kullanırlar. Süzülürken hava akımlarını yakalamak için kanatlarını gergin tutarlar. Önce yükselip sonra süzülmek için dikey hava akımlarını kullanırlar. Güneş toprağı ısıttığı zaman, sıcak hava dönerek yukarı çıkar. Buna “yükselen sıcak hava akımı” (termal akım) denir. Büyük yırtıcı kuşların çoğu uzun kanatlarını açarak sıcak hava akımlarıyla yükselirler. Kuş kendini sıcak hava akımına bırakarak, kanatlarını hiç çırpmadan gökyüzüne yükselir. Kuş, termalin en yüksek noktasına FR eKitap | 122

eriştiğinde süzülerek aşağı iner ve bu kez başka bir akıma binerek tekrar yükselmeye başlar. Bu yolla hiç yorulmadan saatlerce gökyüzünde kalabilir ve büyük mesafeler kat edebilirler.. O sütun senin, bu sütun benim kayarak bedava yolculuk yaparlar. İstanbul Boğazı’nın en dar yerinden (Çamlıca-Sarıyer arası) göç döneminde her gün on binlerce yırtıcının geçmesi nedendir dersiniz? Termaller sadece karada oluşurlar. Termallerin yer almadığı deniz üzerinde uçmak, doğrudan kanat çırpmayı gerektirir. Enerji ise kolayca harcanmayacak kadar değerlidir. İşte bu nedenle, deniz geçmek zorunda olduklarında bunu en kısa yoldan yaparlar her daim. Bu da bize göç döneminde Sarıyer ya da Çamlıca tepelerinde konuşlanarak çok sayıda yırtıcıyı kolayca izleme fırsatı verir.



Bazıları da uçuş sırasında yardımlaşarak enerji tasarrufu yapma yolunu seçerler. Bazı kuş sürüleri (kazlar, ördekler) uçarken “V” şeklini alırlar. Bu sayede arkadaki kuşlar daha az hava direnciyle karşılaşırlar ve önemli ölçüde enerji tasarrufu sağlarlar. Doğal olarak en başta uçan kuş en fazla enerjiyi harcar. Buna bir çözüm olarak sürüdeki kuşlar sürekli olarak yer değiştirirler, öndeki kuş yorulunca arkadakiyle yer değiştirir (Kuşların insanlardan ne kadar farklı olduğunu anlayabilmek için, trafikte birbirine hiç tahammül edemeyen sürücüleri bir gözünüzün önüne getirin yeter.

FR eKitap | 124


Kuşların uçmaya başlangıçları bile çok estetiktir. Havaya sıçrayıverirler uçuşa geçmeden önce. Ancak bazılarının gövdeleri o kadar kocamandır ki, havalanmadan önce yeterli hızı almak için uzunca süre koşmak zorunda kalırlar. Hiç flamingoların, kuğuların, pelikanların uçuşa geçmesini izlediniz mi? –Ölmeden önce yapılacaklar listesine mutlaka almalısınız.-


Kuşların en uygun, en ekonomik şekilde uçmayı nerden bildikleri hala bir gizdir. - Çoğu kuş saatte 40-50 km hızla uçar. Uçuş hızı, kuşun ağırlığına, gövde ve kanatlarının şekil ve büyüklüğüne bağlıdır. Her şeye karşın bu, olası en az enerji tüketiminin karşıladığı hızdır ki bu da çok yavaş uçuşla (düşmemek için kanatlarını çırpmaya başladıkları zaman), çok hızlı uçuş (çok yüksek hava direnciyle karşılaştıkları zaman) arasındadır.


“Kartallar yüksekten uçar”. Genellikle doğrudur. Uçuş yüksekliğini havanın açık ya da kapalı olması, rüzgârın yönü ve şiddeti, atmosfer basıncı gibi çeşitli faktörler etkiler. Bu etkenlerin yanı sıra genellikle, küçük kuşlar alçaktan, büyük kuşlar yüksekten uçarlar: Halkalı güvercin 2400 m, ekin kargası 2500 m, kazlar kuzey denizi üzerinde 2600 m, kaşıkçı 3960 m, turna 4300 m, serçe gündüz 1500 m, gece 4000-4200 m. Ötücü kuşlar göç sırasında sürüler oluşturarak uçarlar. Ancak yırtıcı kuşlara kolayca av olmamak için bu sürü uçuşlarını genellikle gece yaparlar.


Bazı rekortmenleri de anmak gerekir bu arada. Aralıksız uçuş rekoru ebabillerdedir. Ebabiller hiç durmadan 3 yıl uçabilirler. Bu kuşlar, yeme, içme, yıkanma, uyuma gibi tüm gereksinimlerini uçuş sırasında giderirler. 18 yıl yaşayan bir ebabil, bu süre içinde 8 milyon km uçabilir. Bu da dünya çevresinde 220 kez dönmeye eşdeğerdir.

FR eKitap | 128


En uzun mesafe uçuş rekortmeni kutup sumrusudur. Her yıl bir kutuptan diğerine uçar ve yazı sırasıyla bir kuzey kutbunda, bir güney kutbunda geçirir. Her iki kutupta da güneş yaz ayları boyunca hiç batmaz. Bu nedenle kutup sumruları aynı zamanda dünyanın en çok gün ışığı gören kuşlarıdır.


En hızlı kuş rekoru da gökdoğanın tartışmasız olarak. Pike hızı saatte 350 km’dir. 1524 metre yükseklikten yataya 45 derecelik açıyla dalışa geçen gökdoğanda hızın 370-386 km/ saat’e ulaştığı hesaplanmıştır. Düz uçuşta bazı hızları da verelim burada: Kırlangıç 44, karga 52, gökdoğan 59, sığırcık 74, yağmurkuşu 180, ebabil 320 km/saat, leylek 120-150 km/ gün.

FR eKitap | 130


Bir de çok sessiz uçanlar var. Gece kuşları olan baykuşların kanat, göz ve kulak yapıları karanlıkta uçmaya ve avlanmaya uygundur. Baykuşların kanat tüylerinin yüzeyi yumuşaktır. Bu özellik sayesinde baykuş avlanırken küçük hayvanların duyamayacağı kadar sessiz uçabilir. Pençeleri yiyene kadar fare hiçbir şey duyamamıştır bile gecenin bir yarısında.


Leonardo’ da, Hazerfan’ da boşuna kafalarını o kadar takmamışlardı uçmaya. Keyifli birşey uçmak. Özel bir şey. Haydi hep beraber uçalım… FR eKitap | 132


Kaz覺m Capaci | 133


Göç

Göçün başlaması için kuşlar, hava koşullarını, rüzgâr ve basıncı da dikkate alır, uygun koşullar yoksa göçe başlamazlar.




Göçmen kuş nedir? Bazı kuşlar sonbaharda ortadan kaybolup, ilkbaharda yeniden ortaya çıkıverirler. Aristo, küçük kuşların yeraltında kış uykusuna yattıklarını; bahar aylarında kızılgerdan olarak bilinen kuşun, kışın kara kızılkuyruğa dönüştüğünü düşünmüştür. Bugün kuş gözlemleri, halkalama çalışmaları, radyo vericileri sayesinde “göç” hakkındaki bilgilerimiz epeyce artmıştır. Artık pek çok kuş türünün yıl boyunca beslenme ve yuva yapma amacıyla binlerce kilometrelik uzun yolculuklar yaptıklarını biliyoruz; Avrupa’dan Afrika’ya, Kuzey Amerika’dan Güney Amerika’ya.

Göçmeyenler var mı? Eğer uygun beslenme ve üreme koşullarına sahiplerse kuşların göçmeleri için bir neden yoktur. Koşulların değişmesi göç alışkanlığının değişmesine de neden olabilir. Kara leylek ve arıkuşu gibi genelde göçmen olan türler, Güney Afrika’da artık yerleşik türler haline gelmişlerdir. Türkiye’den de kara leyleğin kışladığı bazı alanlar (Gediz, Enez, Göksu deltaları), bu göçmen kuşun bizde de yerleşik hale gelmeye başladığını göstermektedir. Bunun tersine küçük isketenin atasal Akdeniz popülasyonları yerliyken, kuzeye yayılan popülasyonları göç davranışı göstermektedirler.

Kazım Capaci | 137


Neden göç? Göçün başlıca nedeni bulundukları bölgenin beslenme ve üremeye elverişsiz hale gelmesidir. Sert kış koşullarında Avrupa’da beslenme şansları azalan kuşlar sonbaharda yığınlar halinde sıcak Afrika’ya göç ederler. İlkbahar aylarında ise üreme koşullarının daha uygun hale geldiği Avrupa’ya göç başlar. Ilımantropik bölgelerdeki yerli (göçmeyen) kuşların yoğunluğu ve üreme alanları için gereken sıkı rekabet, görece daha az kuşun bulunduğu kuzeyde üremeyi daha cazip kılmaktadır.

Göç rotaları? Yırtıcı kuşların iri gövdeleri ve geniş kanatlarıyla uçabilmek için çok fazla enerjiye gereksinimleri vardır. Kanat çırpmak yorucu ve çok enerji isteyen bir iştir. Bu sorunu termallerden (sıcak hava akımlarından) yararlanıp süzülerek çözerler. Ancak bunun getirdiği ek sorun, termaller sadece karalarda oluştuğundan, denizleri aşamamalarıdır. Denizleri, karaların birbirine en çok yaklaştığı boğazlardan aşarak göç ederler. İstanbul Boğazı’nda göç sırasında çok sayıda yırtıcının göç etmesinin temel nedeni budur. Ancak ötücü kuşlar ve su kuşları yeryüzü şekillerine bağlı kalmaksızın geniş bir alanda göç ederler. Ötücü kuşların göçü, özellikle yırtıcı kuşlardan korunmak için gece boyunca yığınlar halinde olur; böcek bulmanın daha kolay olduğu gündüz saatlerini beslenme ve dinlenmeyle geçirmeyi yeğlerler. FR eKitap | 138


Kaz覺m Capaci | 139



Göç öğrenilir mi, kalıtılır mı? İkisi de. Göç zamanının geldiğini ve göç rotasını, aynı göçü daha önce yapmış ebeveynlerinden öğrenirler. Ancak genlerinde de bu özellik vardır. Göç geldiğinde genetik bilgileri onları göçe zorlar. Bunu test etmek için yapılan bir araştırmada, göçmen olmayan bir sumru yavrusunu, göç eden başka bir sumrunun yuvasına bırakmışlar, göç zamanı geldiğinde göçmen olan ebeveyn göç hazırlıklarına başladığında, genlerinde “göç” olmayan yavru buna katılmamış, göç eden ebeveyni öylece izlemiştir. Bunun tersine yerleşik ebeveynin yuvasına konan göçmen yavru, göç zamanı geldiğinde huzursuzlaşıp, kıpırdanmaya başladığında bu kez öylece oturma sırası yerleşik olma genlerinde yerleşik olan ebeveyne gelmiştir.

Göç zamanının geldiğini nerden bilirler? Göçün zamanlaması o kadar dakiktir ki, saatli maarif takvimlerinde “kırlangıçların geliş zamanı”, “leyleklerin gidişi” gibi sevimli notlar hepinizin ilgisini çekmiştir. Mart başında kırlangıçların gelmeye başlaması benim için baharın habercisidir. İlk ibibik sesini neredeyse her zaman Nisan başında duyarım. Kuşların “iç saat” lerinin göçün zamanlamasını belirlediği düşünülmektedir. Hormonal değişiklikler göç zamanının geldiğini belirleyen en önemli etkendir. Göçün başlaması için kuşlar, hava koşullarını, rüzgâr ve basıncı da dikkate alır, uygun koşullar yoksa göçe başlamazlar. Kazım Capaci | 141


Göç yolları hep aynı mı? Pusulaları mı var, haritaları mı?

Göç sırasında yeryüzü şekillerini kullanarak yollarını bulurlar. Gündüz güneşin, gece yıldızların konumu da yönlerini saptamalarında yardımcı olur. İç pusulaları sayesinde manyetik kuzeyi kolayca buldukları sanılmaktadır. Kuşlar göç sırasında dünyanın manyetik alanını da rehber olarak kullanırlar. Bunun için doğal bir pusulaya sahip oldukları üzerinde durulmaktadır. Kızılgerdan, nerede bulunursa bulunsun her zaman göç edeceği yöne doğru döner. Bunun için dünyanın manyetik alanından yararlanır, ama bu düzeneğin nasıl işlediği bilinmemektedir. Göç yönünün saptanmasında kalıtım önemlidir; ancak, aynı göçü daha önce yapmış deneyimli kuşların liderliği de çok önemlidir. Göç sırasında yollarını bulmak için gündüz güneşten, gece yıldızlardan ve aydan yararlanırlar. Kötü havalarda güneş bulutun arkasında kaldığında yollarını şaşırabilirler. Sığırcıklar kalıtımsal bir duyguyla göç doğrultularını güneşin yardımıyla saptarlar. Turnalar ve birçok gece göç edici kuş yıldızların konumuna göre yön seçerler. Nehir, deniz kenarı, göl kenarı, dağ sıraları, vadiler gibi coğrafi şekilleri de göç sırasında rehber olarak kullanırlar. Deniz dalgalarının içerilere kadar girerek oluşturdukları son derece kısa ses dalgalarının kuşlar tarafından duyulabildiği düşünülmektedir.

FR eKitap | 142




Birçok göçmen kuş gelecek yıl aynı yuvalarına geri dönerler. Leyleklerde bunu kolaylıkla gözleyebiliriz. Halkalama çalışmaları da bu konuda değerli bilgiler edinmemizi sağlamıştır.

Son yıllarda kervan yolları kuşlar için daha da çekici olmuştur. Bunun nedeni, garip görünmekle beraber, onlar için ölüm tehlikesi yaratan çevre kirliliğidir. Yol kenarındaki eski otomobillerin enkazı ve oraya buraya atılmış boş benzin varilleri, birdenbire karşılaşacakları kum fırtınalarında onlara bir sığınma ve kurtulma olanağı verir. Zira kum fırtınası sırasında sığınacak bir yer bulamayan bir insan ya da kuş ölmüş demektir. Kum fırtınasından haftalar, hatta aylar sonra oradan geçen biri bu felaketin kurbanlarını görebilir: kurumuş kuş iskeletleri. Bunları, göçmen kuşların ölüleriyle yaşayan çöl fareleri ve çöl tilkileri çok iyi karşılarlar. Çölü geçerken karşılaştıkları bu tehlikelerden dolayı, alçaktan uçan kırlangıçların 15-20 kuşluk gruplar halinde uçmak zorunda kalmaları olasıdır. On binlerce kuşluk filolar halinde uçsalar ve bir kum fırtınasına ya da deniz üstünde bir fırtınaya yakalanmış olsalardı, bir anda bir yörenin tüm kırlangıç nüfusu yok olabilirdi. Bu nedenle kırlangıçlar göçerken ufak gruplar halinde uçmayı yeğlerler. “Bir kırlangıçla bahar olmaz” sözü de bundan kaynaklanmış olabilir.

Kazım Capaci | 145


Göç zor mudur? Ne kadar enerji gerekir?

Binlerce kilometre mesafeyi göç etmek çok fazla enerji gerektirir. Kimi zaman bir solukta uzun mesafeleri aşmak gerekir. Arada dinlenecek, beslenecek alanların bulunmadığı durumlarda bu enerji vücutta göç öncesinde depolanan yağdan sağlanır. Göç başlamadan önce kuşların bu depoyu sağlamak için beslenme yarışına girip, olabildiğince yağlandıkları görülür. Yine de arada mola verip, yakıt depolamaları gerektiğinden, bu dinlenme-beslenme alanlarının korunması-yok edilmemesi göçün-neslin devamı açısından çok önemlidir. Bazı kuşlar göç sırasında binlerce km uçarlar. Bu kadar uzağa gidebilmek için enerjilerini çok etkin kullanmaları gerekir. Bazı kuş sürüleri (kazlar, ördekler) uçarken “V” şeklini alırlar. Bu sayede arkadaki kuşlar daha az hava direnciyle karşılaşırlar ve önemli ölçüde enerji tasarrufu sağlarlar. Doğal olarak en başta uçan kuş en fazla enerjiyi harcar. Buna bir çözüm olarak sürüdeki kuşlar sürekli olarak yer değiştirirler, öndeki kuş yorulunca arkadakiyle yer değiştirir. Kuşların hiç durmadan bir çırpıda uçuşunu İngilizlerin Malta ile Cebelitarık arasında yaptıkları incelemeler kanıtlamıştır. Bu incelemeler için bir uçak gemisinin radarından yararlanmışlardır. Radar ekranları üzerinde göçmen kuşların kanat çırpmaları yüzünden titreşen minik noktalar görülmektedir. Saniyedeki kanat çırpmaları ve uçuş hızları her tür için karakteristik olduğundan, radar ekranında hangi tür kuşların geçmekte olduğu anlaşılabilmektedir. FR eKitap | 146



Ötücü kuşlar Akdeniz’i geçmeden önce son molayı Girit ya da diğer Ege adalarında verirler. Fakat burada da onları ölüm tehlikesi beklemektedir. Bir tür şahin sürüler halinde, kıyı çizgisinde avlarını beklerler. Akşam Yunanistan’dan yola çıkan göçmenler, ilk gün ışığıyla beraber inecekleri yerde karşılarında düşmanlarını bulurlar. Geri dönmek diye bir şey yoktur. Bu nedenle bu transit yolcular daha yükseklere çıkarlar ve kurşun gibi giderek düşman sıralarının arasından geçerek adanın sazlıkları içine inerek güvenceye varırlar. Sonra gecenin karanlığından yararlanarak yollarına devam ederler. Ertesi gün çölün üzerindeki güneş dayanılamayacak kadar sıcak olunca sayıları 2,5 milyarı bulan ve sonbaharda çölü geçmeye çalışan bu küçük göçmen kuşların birçoğu biraz serinlik bulmak için normal uçuş yüksekliklerini bırakır ve 2000 metre yüksekliğe kadar çıkarlar. Çölde 2000 km kadar tutan bu susuz yol, Çad Gölü’ne kadar eski kervanların yollarını izler. Bunun birçok iyi nedeni vardır. Burada her 100 km’de bir vahaya rastlarlar ve gerektiğinde zorunlu bir iniş için uçuşa ara verebilirler. Diğer yandan bunun tersine, yollarını kaybeden bedeviler bu göçmen kuşların uçuş doğrultusunu izlerler, zira bu doğrultunun kendilerini su bulunan en yakın yere götüreceğini bilirler. FR eKitap | 148



Göçmen kuşları nerede, nasıl, ne zaman izlenebilir?

Ötücü kuşlar dağınık olarak göç ederler. Göç sırasında dinlenme-beslenme alanlarında çok sayıda gözlenebilirler. Sarı kuyruksallayanların göç sırasında binlercesini bir arada gözlersiniz, kısa süre sonra aynı alanda bir tekini bile göremezsiniz neredeyse, göç hızla sürmektedir zira. Yırtıcı kuşlar, leylek, turna gibi büyük kuşlar için göç izlem noktaları neredeyse nokta bazında sabittir. Denizleri aşmak için her yıl aynı noktadan geçerler: İstanbul Boğazı, Belen Geçidi (Antakya) bunların en önemlilerindendir. Göç sırasında (Mart ortası-Mayıs ortası, Eylül-Kasım) bu noktalarda her gün binlerce yırtıcıyı, leyleği görmek alışıldıktır. İlkbahar göçünde Sarıyer tepelerine oturup, dürbüne bile gerek kalmadan, kanat açıklığı metrelerle ifade edilen kartalları on metrelerce üstünüzden geçerken izlemenin tadına doyum olmaz. Son yıllarda kentleşmenin, yüksek yapıların hızla artmasıyla İstanbul üzerinde de yırtıcı göçü dağınık hale gelmeye başlamıştır. Hele son günlerde planlama çalışmaları süren 3. köprünün göç rotasının hemen üzerinde yapılmasının düşünülmesinin göç rotası üzerinde ne derece bir yıkıma yol açacağını düşünmek zor değildir.

FR eKitap | 150



Bunları bİlİyor musunuz? Okyanus aşanlar: Kuzey Avrupa’da yaşayan atlantik yelkovan kuşları Brezilya kıyılarına varmak için Atlas Okyanusu’nu boydan boya aşarlar. Kış sonunda evlerine dönmek için de aynı yolculuğu yinelerler. Bu yolculuk yaklaşık yirmi gün sürer. Kutup göçmenleri: Ötücü kuğular, kuzey kutup dairesi içinde kalan Sibirya’da yuva yaparlar. Kış aylarında büyük bir bölümü Kuzeybatı Avrupa’ya göç eder. Çölleri aşanlar: Küçücük söğütbülbülü, Avrupa’dan Afrika’ya göçü sırasında Büyük Sahra Çölü’nü geçmek için dört gün dört gece hiç durmadan 4000 km’den fazla uçar. Dağları aşanlar: Çubuk başlı kazlar, Himalaya dağlarını aşabilmek için jet uçaklarının uçtuğu 8000 metreyi geçen yüksekliklere çıkarlar. En uzun yol: Kutup sumrularının kuluçkası Kuzey Kanada kıyılarındadır. Sonbaharda önce doğuya doğru uçarak Atlas Okyanusu’nu geçer ve İngiltere kıyılarından güneye döner. Batı Afrika kıyıları boyunca uçarak kışı geçirecekleri tam güney uç ile Antarktika kıtası arasına gelirler. Yüzerek göç: Uçarak göç edenlerin yanında yüzerek göç edenler de vardır. Bahri ve kızıl boyunlu batağan sonbaharda günde 13 km yüzerek İsveç ile Finlandiya arasında gidip gelirler.


Uçuş yüksekliği: Uçuş yüksekliğini havanın açık ya da kapalı olması, rüzgârın yönü ve şiddeti, atmosfer basıncı gibi çeşitli faktörler etkiler. Bu etkenlerin yanı sıra genellikle, küçük kuşlar alçaktan, büyük kuşlar yüksekten uçarlar: halkalı güvercin 2400 m, ekin kargası 2500 m, kazlar kuzey denizi üzerinde 2600 m, kaşıkçı 3960 m, turna 4300 m, serçe gündüz 1500 m, gece 4000-4200 m. Uçuş hızı: kırlangıç 44, karga 52, gökdoğan 59, sığırcık 74, yağmurkuşu 180, ebabil 320 km/saat, leylek 120-150 km/gün. Göç yolunda ölüm nedenleri: Soğuk, don, kar, fırtına, aşırı sıcaklar, kuraklık, kum fırtınası, TV anten kulelerinin manyetik alanları, şehirlerdeki bazı kuvvetli ışıklar, bulutlardan yansıyarak kırılan kuvvetli ışınlar, pestisitler, avcılık.

Kaynaklar: 1.Bilgin CC. Kuşların gizemli yolculuğu: göç. Bilim ve Teknik Dergisi, Yeni Ufuklar. Mayıs 2004. 2.Can ÖA. Kuş göçü araştırmaları. Bilim ve Teknik Dergisi, Yeni Ufuklar. Mayıs 2004. 3.www.kazimcapaci.com/kuslar.htm Kazım Capaci | 153


Sumrular

Biraz dikkat edildiğinde pek çok özellikleriyle martılardan çok farklı, zarif kuşlar oldukları kolayca fark edilir.



Pek çok insan bu güzelleri görmüştür ne olduklarını Güzel kızların adıdır Sumru. bilmeden. Ama farkındalığımız gelişmediği için, Tanıdığım Sumru’ların hepsi de yeterince pek güzellerdi doğrusu. Adıyla insanların çoğu için bu güzeller mütenasip dedikleri bu olsa gerek “martı” dır. Oysa biraz dikkat (kızlarımın birinin adını Sumru edildiğinde pek çok özellikleriyle martılardan çok farklı, zarif kuşlar koymalıymışım :) oldukları kolayca fark edilir. Sumru çok güzel bir kuşun çoğu deniz da adıdır. Eskiden bu kuşlara, Sumruların çatalkuyrukları nedeniyle kuşlarındandır: Deniz sumruları. kırlangıçları andırdıkları için Bu grubun içine sumru, küçük “Deniz Kırlangıcı” denirdi. “Sumru” sumru, hazar sumrusu, kara gagalı ise, sayın Tansu Gürpınar’ın sumru, gülen sumru ve tepeli güzel dilimize kazandırdığı kuş sumru girer. Bataklık sumruları adlarından biridir. Sumru adındaki ikinci grubu oluşturur. Bu gruba bir arkadaşının adını vermiş bu kara sumru, ak kanatlı sumru ve zarif kuşlara. Düşünsenize, Sumru bıyıklı sumru girer. İç sular ve Hanım için ne kadar gurur verici bataklıklarda yaşarlar. bir şey bu. Sumru nedir bilir misiniz?

FR eKitap | 156

Sumrular ilkbahar başlarında ülkemize gelir, yaz boyunca yavrularını büyütür ve sonbaharda gelecek yıl yeniden gelmek üzere bize hoşça kal derler. Sumruları tüm kıyılarda ve iç sularda gözleyebilirsiniz. Onları avlanırken izlemek ise ayrı bir keyiftir. Deniz sumruları genellikle, hızla kanat çırparken havada asılı kalırlar, başlarını aşağı eğerek avlarını gözlerler ve hızla aşağıya dalarak avlanırlar. Kelimenin tam anlamıyla taş gibi düşerler o sırada suya. Bataklık sumruları ise genellikle suya paralel olarak alçaktan uçarlar ve gagalarıyla bir yudum su içercesine zarif bir şekilde sudaki omurgasızları avlar; nadiren dalarlar.


Kaz覺m Capaci | 157


Genellikle kalabalık koloniler halinde, adacıklarda ürerler. Pek çok kıyıdaki küçük adacıklar, dalyanlar, sazlıklarda kuluçkaya yatarlar. Yavruları anne ve baba birlikte beslerler.


Sumru (Sterna hirundo). Boyu 35 cm, kanat açıklığı 80 cm’dir. Ülkemizde en yaygın ve çok sayıda görülen sumru türüdür. Gagası koyu turuncukırmızımsı, gaga ucu genellikle siyah, bacakları kırmızıdır. Dalarken hafif bir şekilde aniden yükselir, ardından hızla tamamen suya dalar. Ülkemizde yaz ziyaretçisidir; ilkbahar aylarında gelir, yazın üredikten sonra sonbaharda aramızdan ayrılır.


Küçük Sumru (Sterna albifrons) 23 cm boyu, 53 cm kanat açıklığıyla ülkemizdeki en küçük sumrudur. Sıkça havada asılı kalır. Çok hızla kanat çırpar. Gagası ve bacakları sarı renklidir (gagası kışın siyahlaşır). Alnı beyazdır (bilimsel adını da buradan alır: Ak Alınlı Sumru). Ülkemizde yaz ziyaretçisidir.

FR eKitap | 160


Hazar Sumrusu (Sterna caspia) En büyük sumrudur. Boyu 53 cm, kanat açıklığı 135 cm’dir. Havuca benzeyen kocaman gagasıyla kolayca tanıyabilirsiniz. Siyah tepesi, kocaman, havuç rengindeki gagası, siyah bacakları, yavaş ve devamlı kanat çırpışıyla kolaylıkla ayrılır. Yaz aylarında deniz kıyıları ve iç sularda, tek başına ya da koloniler halinde ürer; kış aylarında deniz kıyıları ve dalyanlarda görülebilir. Pes ve keskin bir sesi vardır: ‘kraa-cak’. Kazım Capaci | 161


FR eKitap | 162


Kara Gagalı Sumru (Sterna sandvicensis) Boyu 41 cm, kanat açıklığı 92 cm’dir. Uzun, siyah gagasının ucu sarıdır. Koloniler halinde adacıklar ve kumlu kıyılarda ürer. Ülkemizde kışlar.


Gülen Sumru (Gelocheliden nilotica) Boyu 38 cm, kanat açıklığı 95 cm. Kara gagalı sumruya benzer. Gagası daha kısa ve kalındır; kuyruğu daha az çatallıdır. Uzun bacakları siyah renklidir. Üreme döneminde genellikle sudan uzak yerlerde böcek avlarken görülür. FR eKitap | 164


Kaz覺m Capaci | 165


FR eKitap | 166


Kara Sumru (Chidonias niger) Boyu 23 cm, kanat açıklığı 66 cm’dir. Ülkemizde yaz ziyaretçisidir. İç sularda, göç sırasında kıyı kesimlerde görülür. Koloniler halinde bataklıklar ve dalyanlarda ürer. Kışın göğsünün iki yanındaki siyah ayırımında kolaylık sağlar. Yaz giysisinde gövdesi siyah, kanat altı grimsidir.


Ak Kanatlı Sumru (Chidonias leucopterus) Boyu 22 cm, kanat açıklığı 65 cm’dir. Ülkemizde yaz ziyaretçisidir. Yaz giysisinde gövdesi siyah, kanat altı ön kısmı siyah, arka kısmı gridir. Koloniler halinde bataklıklar ve dalyanlarda ürer. Kış giysisinde göğüs kenar lekelerinin olmamasıyla kara sumrudan ayrılır.

FR eKitap | 168


Kaz覺m Capaci | 169


Bıyıklı Sumru (Chidonias hybridus) Boyu 25 cm, kanat açıklığı 73 cm’dir. Genellikle yaz ziyaretçisidir; ülkemizde nadiren kışlar. Diğer bataklık sumrularından daha geniş kanatlı, çatal kuyruklu, uzun bacaklı ve kalın gagalıdır. Su yüzeyinden beslenme yanı sıra, dalarak da beslenir. Koloniler halinde göller ve bataklıklarda ürer.


Kaynaklar: Türkiye ve Ortadoğunun Kuşları Kuş Gözlemcisinin Cep Kitabı Kazım Capaci | 171


İşte kocaman kuşlar da size böyle resmi geçit yapacaklar.


Yırtıcı Kuş Göçü Heyyy arkadaşlar uyanın, göç başladıııı ! Sonbahar geldi. İlkbaharda Afrika’dan ülkemize ve kuzey ülkelerine giden göçmen kuşlar tersine göçe başladılar. Bu kez yanlarında yavruları da olduğundan sayıları epeyce de arttı. Gözlerimiz şenlenecek anlayacağınız. Başta ötücü kuşlar olmak üzere her yerde göçmen kuşları görebilirsiniz bu dönemde. Eylül ve Ekim ayları çok yoğun geçecek olan göç Kasım başlarına kadar sürecek. Parklarda bahçelerde ötücüleri beslenme telaşındayken görebileceksiniz. Kırlangıçlar tellerde binlerce bireyden oluşan diziler oluşturup çoktan yola koyuldular bile. Leylekler de ağustos ayında neredeyse göçlerini tamamladılar ama Eylül başında da devam edecektir. Eylül ortasında ise başka bir şenlik başlıyor: Yırtıcı Kuş Göçü. Bu açıdan İstanbul’da oturanlar çok şanslı gerçekten. Her gün binlerce yırtıcı kuş başlarının üstünden geçecek. Düşünsenize çayınızı yudumlarken tepenizden kocaman kartalların geçit yaptığını izliyorsunuz (çocukken İzmir’in kurtuluş günlerinde resmigeçit yapılırdı. Kocaman tankların geçişini izlerdim. İşte kocaman kuşlar da size böyle resmi geçit yapacaklar :).

Kazım Capaci | 173


Yeter ki nerelerden izleyeceğinizi bilin. Yırtıcı kuşlar kocaman kanatlarıyla tam anlamıyla çok tembeldirler. Kanat çırpmak yorucudur, çok enerji gerektirir. Bu nedenle termal hava akımlarından yararlanıp süzülerek bu göçü bedavaya getirmeye

FR eKitap | 174

çalışırlar. Deniz üzerinde termaller oluşmadığından Avrupa’dan Asya’ya geçişleri kaçınılmaz olarak denizin en dar olduğu yerden, yani İstanbul Boğazı’ndan olacak.


Kaz覺m Capaci | 175


FR eKitap | 176


İstanbul’a yüzlerce kez gelmeme karşın hala neresi Avrupa’da, neresi Asya’da karıştırırım. Taksim Avrupa yakasında mı diye sorduğumu görünce yerlere yatarlar arkadaşlarım gülmekten. Göç sayesinde Sarıyer ve Çamlıca’yı karıştırmıyorum ama :). İlkbahar göçü Sarıyer’den izlenir, demek ki Sarıyer Avrupa’da; sonbahar göçü Küçük Çamlıca’dan izlenir, demek ki o da Asya’da :). Yapacağınız şey bu ay Küçük Çamlıca’ya gitmek. Yanınızda bir de dürbününüz olursa çok daha keyifle izleyebilirsiniz kocaman yırtıcı kuşları: arı şahini, yılan kartalı, atmaca, yaz atmacası, şahin, küçük orman kartalı, büyük orman kartalı, küçük kartal, kızıl akbaba, kara akbaba, kara çaylak. Hem de her gün her birinden yüzlercesi, zaman zaman binlercesi. Kazım Capaci | 177


Gözlem noktasına gittiğinizde ellerinde dürbünlerle, teleskop başlarında kendileri kocaman, yürekleri sıcacık, akılları ve gözleri kuşlarda olan insanlar göreceksiniz hemen. Bir selam verin onlara, sizi hemen aralarına alıp kuş anlatmaya başlayacaklardır.

FR eKitap | 178

Kısa bir süre içinde siz de kuşları nasıl kolaylıkla tanıyabildiğinizi gördüğünüzde şaşıracaksınız. Gözlemci dostlarıma benim de selamımı iletmeyi; benim için de sıcak bir çay içmeyi unutmayın ama :).


Yanınızda yağmurluğunuz, rüzgâr ve soğuğa uygun giysileriniz de olsun mutlaka. İstanbul’un da havasına güven olmaz İzmir gibi bu dönemde. Kuşlara kendinizi kaptırıp saatlerce orada kalacağınız için belki bir de küçük tabure. Fotoğraf çekmek isterseniz tele objektifle iyi sonuçlar alabilirsiniz. Her ne kadar ilkbahar göçü daha alçaktan olsa da, yine de çok güzel kareler elde edebilirsiniz. Daha geniş açılılarla da düşünsenize kadrajınızda bir sürü kartal birden olduğunu… Bu arada yırtıcılardan gözünüzü alıverdiğiniz anlarda gözlerinizi yere de indirip göç eden ötücü kuşlarımıza merhaba demeyi ihmal etmeyin. Bundan ötesi keyfini çıkarmak muhteşem göçün. Bakıverirsiniz aranızdan yeni gözlemciler de kazanıvermişiz :). Kazım Capaci | 179



Dünya Kuş Gözlem Günü Çocuklarınızın bu güzel kuşları nerede görmesini istersiniz? a- belgesellerde b- ansiklopedilerde c- müzelerde mumyalanmış olarak d- hayvanat bahçelerinde e- doğal yaşam alanlarında Ne yazık ki son seçenek giderek azalıyor. İnsanoğlu, diğer canlıların yaşam alanlarını öyle büyük bir hızla tüketiyor ki, çocuklarımıza diğer seçeneklerden başka bir şey kalmayacak çok yakında.

Kazım Capaci | 181


Çok değil, birkaç yıl öncesine kadar yüzlerce kuş türünü binlerce sayılarda gözlediğim alanlarda bugün kuş görmek mümkün değil, oraları çok şeritli otoyollar haline geldi. Doğal yaşam alanlarını yok ettik, yollar yaptık, binalar yaptık.

Oraya bir de hayvanat bahçesi kondurduk, içinde doğal yaşamı Afrika olan fili koyduk, gergedanı koyduk; “Doğal Yaşam Parkı” adını verdik bu hayvanat bahçesine de ironik bir şekilde.



Geçtiğimiz hafta sonu (Ekim ayının ilk hafta sonu) tüm dünyada “Kuş gözlem Günü” olarak kutlanır. Ben de küçük kızımla birlikte gözleme gittim hafta sonunda. Ege Doğal Yaşamı Koruma Derneği ve İzmir Kuş Cennetini Koruma Geliştirme Birliği’nin ortak aktivitesine katıldık. Güzelim Homa Dalyanı (Gediz Deltası)’nda insanların getirdiği atıkları topladık hep birlikte. Koca bir römork kısa zamanda doldu çöplerle, getirdiğimiz çöp torbaları bitiverdi. Baktık ki, daha küçücük bir alanı toplayabilmişiz. Sembolik kalsa da yaptığımız şey, aramızdaki minik arkadaşlarımın olması, çöpleri toplamak için yarışmaları bir parçacık da olsa yüreğime su serpti. Biliyorum topladığımız çöpler, birkaç hafta sonra katlanarak artacaklar orada ama o minik arkadaşlarım ellerindeki minik bir çöpü bile atmayacaklar, atanları uyaracaklar bundan sonra.


Kaz覺m Capaci | 185


Oysa okullardaki pek çok kulübün içine “çevre” kulübünün, “kuş gözlem” kulübünün eklenmesi pek de zor olmasa gerek. Kuş gözlemciler de bu tip bir eğitime gerek sunumları, gerek bilgi paylaşımlarıyla severek katkı vereceklerdir. Çevre bilincini küçüklüklerinden yerleştirmedikçe, bu alanların hayvanların yaşamı için ne kadar önemli olduğunu anlatmak zor erişkinlere; onlar için bu alanlar “sivrisinek yatakları” ya da “ piknik, mangal alanları” ndan başka anlam taşımıyor kolay kolay.

FR eKitap | 186

Son yüzyılda doğal alanlarımızın çok büyük bir bölümünü kaybettik çeşitli yollarla. Sulama, tarım alanı açma amacıyla göllerimiz kurutuldu. Bir zamanlar yüz binlerce kuşun barındığı “Amik Gölü” artık yok, yerini “Amik Ovası” aldı. Tuz Gölü, Sultan Sazlığı can çekişiyor. Gediz Deltası dört bir yandan tehdit altında: otoyollar, imara açılma, SİT derecesinin düşürülmesi, otlatma, tarım, özelleştirme, liman projesi. Benzeri onlarca alanımız farklı durumda değil.


Çocuklarımızın hayvanları belgesellerde, hayvanat bahçelerinde görmemesi için bir şeyler yapmak zorundayız. Kalan son alanlarımızı kaybetmemek için. Elimizi çabuk tutamazsak kaçınılmaz son çok yakın ne yazık ki.

Kazım Capaci | 187



Kuşlarımız * Fotoritim eFotoğraf Dergisi Özel Sayısı’nın Önsözü http://www.fotoritim.com/bolum/kuslarimiz-ozel-sayi---our-birds-special-issue

Kuşların büyülü dünyasına hoş geldiniz :). Fotoritim’in “Kuşlarımız” özel sayısında sizlerle birlikteyiz. Ülkemizin değişik bölgelerinden, değişik kuş fotoğrafçılarının, beğeneceğinizi umduğumuz yazı ve fotoğraflarla. Çok değil bundan 5-6 yıl önce böyle bir özel sayıyla karşınıza çıkmamız olası değildi. On yıl öncesine kadar ülkemizde kuş gözlemcilerin sayısı çok az, fotoğrafçılarının sayısı ondan da azdı. Son yıllarda çok keyif verici bir şekilde gözlemcilerin sayısı arttı. Dijital fotoğraf makineleri sayesinde fotoğrafçılarının sayısı çığ gibi büyüdü. Ülkemizin kuşlarının birçoğunun harika fotoğraflarını elde edip, sizlerle paylaşabilir hale geldik böylelikle. Kuşları ve geniş anlamda doğayı korumak, sevmekle başlar. Tanımadığımızı sevmeyiz, sevmediğimizi korumayız. Bunun için hadi kuşlarımızı tanımaya başlayalım. Bir kuş gözlem kitabı edinelim. Çocuklarımıza kuş gözlem kitabı ve dürbün hediye edelim. Hafta sonlarımızı değerlendirmek için harika bir hobiye yelken açarak, doğanın korunması için minik damlalar şeklinde katkıda bulunmaya başlayalım.

Kazım Capaci | 189


Bu özel sayıda, olabildiğince fazla arkadaşımızın seçkin fotoğrafları, ilgi çekici yazılarıyla karşınızdayız. Pek çok arkadaşımız yoğun işleri nedeniyle aramızda olamadılar. Unuttuğumuz arkadaşlarımız da oldu mutlaka. Size bütün güzellerimizi birden göstermemek, ilgi ve merakınızı canlı tutmak için bir kısmını da bir sonraki kuşlarımız özel sayısına bıraktık :).

Gürpınar, ülkemizde kuş gözlemciliğin dünübugününü her zamanki keyifli üslubuyla aktararak bizi onurlandırdı. Değerli katkılarıyla bu sayının oluşmasını sağlayan tüm dostlarıma çok teşekkür ederim. Hepinize bol kuşlu günler dileriz…

Ülkemizin ilk kuş gözlemcilerinden, izinde Sevgiyle, yürümeye çalıştığımız duayenimiz, Sayın Tansu

FR eKitap | 190



Gece Yırtıcıları BAYKUŞLAR


Av覺n覺n tam tepesinde u癟arken bile avlar覺 kanat seslerini duyamaz..


Kuşlar sınıfının gece yırtıcıları alt takımında yer alan baykuşlar ülkemizde 6 türle temsil edilir: peçeli baykuş, balık baykuşu, kukumav, puhu, kulaklı orman baykuşu, ishakkuşu, çizgili ishakkuşu, kır baykuşu, alaca baykuş, paçalı baykuş. Gece avlandıkları için görme yetenekleri çok gelişmiştir. Gözlerinde çubuk hücreleri fazla sayıda ve sıktır. Gözler, kafanın ön kısmında yer aldığından görme alanları dardır. Bu kısıtlılık, başlarının neredeyse tama yakın arkaya dönebilmesiyle telafi edilmiştir. İşitme yetenekleri de o kadar iyi gelişmiştir ki en küçük

FR eKitap | 194

hahore, hayırlı kuş, hohora (Rize), hohore, hohori, hu kuşu, hullu kuşu, huma kuşu, hümmatun, hüpbük kuş, ibuk, kanguluk, kavalak, kılın, kokumak, korov, Baykuşlarla Türklerin tanışıklığı kor yapalak, körbağa kuş, kör kuş, o kadar eski ve yaygın ki, pek körüğü, körüvü, kuğuruk, kuku, çok ad vermişiz onlara: altın baş, kulu kulu, kulukuluk, kuvalak, altun baş, baguş, buva, cıvak, con mal kadın, manguk, mavuk kuşu, kuşu, conk kuşu, cönk kuşu, cunk mididin, murat kuşu, muradcık, kuşu, çirona, çön kuşu, devletli, muratçık, öğü, ören kuşu, pılavıcık, dık mavuk, dikguluk, dot, dölehli, poğuç, puğu, uğ kuş, uğu kuşu, u döleli, dövlet guşu, dövletli, kuşu, ulu kuş, vekvekviyan, vikvik duguk, dukdugan, gılın kuş, viyan, yapalak, yalpak. gonguluk, gökçe pilav, guggu, guggu mavak, gug guş, gugu Bazılarına özellikle dikkat çekmek mavık, gugu mavuk (Antalya), gerek, “devletli”, “ulu kuş”. Bu adlar gulu guş, gulu guşu, gügük, baykuşun kutsallığı, bilgeliğine hachacık, hacı murat, hahor, gönderme yapıyor doğrudan. sese bile duyarlıdırlar. Buna karşın uçuşları çok sessizdir. Öyle ki avının tam tepesinde uçarken bile avları kanat seslerini duyamaz.





Batılı masallarda, çizgi filmlerde de baykuşları ormandaki bilge hayvan olarak görüyoruz sıkça. Çizgi filmlerdeki başı sıkışan diğer hayvanlar bilge baykuşa danışmaya giderler, onun öğütlerinden yararlanırlar. Ne yazık ki ülkemizde baykuşlar yaygın olarak uğursuz olarak nitelendirilir. Bir evin yakınında baykuş ötmesinin o evden birinin öleceğine işaret ettiğine inanılır. Bu nedenle sevilmez, görüldüğünde taşlanır, öldürülmeye çalışılır. “Eyvah, baykuş ötüyor.” diye korkanlara siz de sıkça tanık olmuşsunuzdur.

FR eKitap | 198

Oysa bunun altında çok basit bir gerekçe yatar. Köylerde insanlar genellikle erkenden yatarlar. Sabah erkenden kalkılıp tarlaya gidilecektir zira. Bu nedenle hava karadıktan sonra evlerde ışıklar söndürülür. Işığı yanan ev görmek neredeyse olanaksızdır. Gecenin ilerleyen bir saatinde köydeki bir evde ışıklar neden yanar: o evde ağır hasta, belki de ölüm döşeğinde olan biri vardır. Bizim “bilge” baykuşumuz da o ışığa doğru gelmiş, gecenin karanlığını bölen o ışıkta avlanmaya çalışmaktadır. Bu sırada öter de elbette. O ötüşü duyan evdeki hasta, o gece ölürse, baykuşa

hemen yafta yapıştırılıverir: “uğursuz”, “ölüm habercisi”. Bir de o uğursuz (!) ötüşe sahip kuşu görüverirlerse, kocaman gözlü, kafasını geriye doğru döndürebilen ürkütücü, uğursuz (!) bir hayvan. Oysa baykuşlar son derece yararlı hayvanlardır. Genellikle küçük kemiricilerle beslenirler. Günde bir fare yediğini düşünün bir baykuşun. O baykuşu öldürdüğünüzde kısa bir hesap yapın, yemediği o fare bir yılda üreyerek kaç fare olacak, bahçelerinizdeki, evlerinizdeki fare sayısı ne kadar çok artacak!




Bu fotoğraftaki peçeli baykuşların öyküsünü paylaşayım sizlerle: yıllar önce bir ihbar telefonu geldi. Yeni Foça’da bir pansiyonun çatısına yuva yapmışlardı ve otelci onları öldürmeye kalkışmıştı. Bunu gören duyarlı bir esnaf bize haber verdi. Hemen gittik, baktık ki bir kutunun içie konmuş, son derece kötü koşullarda Peçeli baykuşlar, kalp beş peçeli baykuş yavrusu. şeklindeki suratlarıyla Henüz uçabilecek kadar Derdin o kadar sevimlidirler ki. büyümemişler. nedir bu güzellerle diye İnsanın aklı almıyor böyle bir güzelliğe nasıl uğursuz sıkıştırdığımızda anladık ki, derler, öldürmeye kalkarlar. pansiyonda kalan müşteriler Baykuşlar avlarını bütün olarak yutarlar. Avların kıl, kemik gibi sindiremedikleri kısımlarını ise daha sonra “pelet” adı verilen bir topaç halinde kusarak çıkarırlar. Bu peletlerin incelenerek baykuşun beslenmesi hakkında bilgi toplanması ise başlı başına bir uzmanlık alanıdır.

bu yavruların seslerinden rahatsız oluyorlar. Oysa masum yavrular sadece annelerine besin getirmesi için sesleniyorlardı. Baktık ki olacak gibi değil, yavruları elinden aldık. Uzunca süren bir bakım ve beslenme döneminden sonra (epeyce tavuk ciğeri tükettiler :)) bir gece, güvenle yaşamasını umduğumuz bir yerde doğal alanlarında salıverdik bu beş güzeli. Kim bilir, belki sonraki zamanlarda gördüğümüz erişkinler, bu yavrulardan biriydi.

Kazım Capaci | 201


Bir öykü de Birecik’ten. Nadir bir güzelimiz var “Çizgili İshakkuşu”. Sadece UrfaBirecik’te, çok küçük bir alanda

yaşıyorlar. Parkın içindeki Fırak Kavakları’nı mesken tutmuşlar. Orada varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar. Kamuflajları çok iyi, ağaçlar yüksek. Bu nedenle

derler. Tamam dedim, bulana dondurma var. Hemen dağıldılar ve kısa sürede bizim “dürbül” buluverdi güzelimizi. O sıcak yaz günlerinde çocukların hepsi dondurmanın tadına vardı elbette bu güzel gözlemin ardından. Birecik’te Orman İşletmeleri’ne ait bir fidanlık var. Tam bir baykuş cenneti. Dolayısıyla bizim de sıkça uğrak yerimiz oldu. Bu gözlemler elbette gece yarıları başlayıp sabaha kadar sürdü sıkça. Gece fotoğraf çekmek zor iş. Baykuşu görmek zor, görsen netlemek zor. Netlesen kapkaranlık çıkacak. Elimizde, kafamızda havada dolaştığımızı gören fenerler baykuş tarıyoruz sürekli, çocuklar toplandı kısa sürede yanı ses dinlerken bir yandan. Bu başımızda. Kısa bir sohbetten taramalar sırasında fenere takılan sonra çocuklardan biri, bulurum güzellerden bir çift kulaklı baykuş ben hemen dedi, bana “dürbül” yavrusu takılıverdi objektifime. görmek çok kolay olmuyor. Akşamüzeri vardık Birecik’e ve hedef hemen çay bahçesi. Bizim elimizde dürbünler, kafamız


Ben keyifle onları izlerken kocaman bir karaltı yavrulara doğru geldi, gitti. Bir de baktım ki yavrunun ağzında ötücü bir kuş. Anneleri kaşla göz arasında onlara av getirmişti. Akşamüzeri bir çay içmeye uğramıştık yine fidanlığa. Bir de baktım kulaklı orman baykuşu çipil çipil bana bakıyor hemen önümdeki ağaçta. Tam fotoğraflık malzeme, kaçar mı, aramızda iki metre var yok. Kolumda asılı çantama uzandım, fermuarı açıp makinemi çıkardım. Başım bir an dönmüştür ancak yana. Makinemi alıp çekim için döndüğümde yerinde yeller esiyordu, uçuşu o kadar sessizdi ki duymamıştım bile gidiverdiğini.

Evinizin yakınında baykuş sesi duyarsanız, bilin ki “bilge” sizi ziyarete geldi. Derdiniz varsa ona danışın, içinizi dökün ona. Yine bilin ki tarlanızdaki farelerin aşırı çoğalmasını önleyecek başyardımcılarınızdan biri o, hem de karın tokluğuna çalışan bir yardımcı…



Allıturna olarak iyi bir tanımda, eksik ya mektup yazdım. Bu kuşun değil da fazla hiçbir şey olmaz, hatalı yenmesi, avlanmasının bile yasak olduğu, koruma altında olduğu, bilgiler yer almaz. kaldı ki etinin de yenmeye Bir gün “flamingo” nedir değer olmayacağı, kendini bilen diye baktım sözlüğüne. kimsenin bu eti yemeyeceğini, Gözlerime inanamadığım sözlükteki maddenin düzeltilmesi flamingo maddesinde şöyle gerektiğini bildirdim. tanımlanıyordu: Yanıt verme inceliği gösterdiler. flamingo. İng. flamingo. Kısa, öz bir yanıt geldi : “Flamingo a. (l ince okunur) hazırlanmasında, hay.b.Leyleksilerden, tüyleri maddesinin Lisedeyken edebiyat beyaz, pembe, kanatlarının ucu falanca tarihli, zooloji terimleri öğretmenimin “tanım nasıl kara, eti yenir bir kuş. Flaman sözlüğünden yararlanılmıştır.” olmalı?” sorusu aklımdan çıkmaz: kuşu (Phoniocopterus ruber). Evet, hepsi bu. Sözlüğü okuyup, Bir şeyi tanımladığınızda, onu hiç görmemiş olan biri bile, sizin Bu kuşu yiyebilir misiniz diye flamingo vurup yemeye kalkan sözcüklerinizle onun resmini sormam bile gereksiz elbette. bir insana ne kadar kızabiliriz ki çizebilmelidir zihninden. Doğal TDK Sözlük yetkililerine uzun bir diyesi geliyor insanın. Bilmediğiniz bir sözcük olduğunda ne yaparsınız? Hemen “Google” demeyin, sözlükler ne güne duruyor. İnternetin olmadığı dönemlerde, sözcüğün anlamını öğrenmek için sözlüklere bakardık. Güvendiğimiz, öyle olduğuna inandığımız çok güzel bir de kaynağımız vardı: Büyük Türkçe Sözlük – Türk Dil Kurumu Yayınları.

Kazım Capaci | 205


Sadece avcılar mı, insanın her türlüsünden çeker bu güzeller. Beslenme ve üreme alanları Kim söyleyebilir bana, kızım bir insanlar tarafından sürekli yok sözcüğün anlamını sorduğunda, edilmektedir zaten. Bunu çok zor güvenle “sözlüğe bakmalısın” koşullarda başarabilen az sayıdaki güzel de yaşama savaşı verir. Kimi diyebilir miyim artık ben? zaman, düşüncesiz balıkçıların misinalara Gerçi bu güzel kuşları bile vuranlar bırakıverdikleri yok değil. Uçan, kaçan her şeye dolanan bacaklarını kangren ateş edip öldürmeyi marifet sayan nedeniyle kaybetme pahasına… insanlar var ne yazık ki! Kuşçu arkadaşlarımdan birinin anlattığı Köpekler basar kimi zaman üreme bir anekdotu paylaşmakta yarar alanlarını. Binlerce yumurta telef var. Kuş gözlem sırasında, adamı olur. O yıl tek bir yavru bile çıkmaz (!) birinin vurduğu flamingoyu koca koloniden. omzuna vurup yürüdüğünü görürler. Sorarlar, ya bu güzelim Biraz da keyifli şeylerden söz kuşu neden vurdun, yenmez ki edelim de içimiz kararmasın. bu!!! Aldıkları yanıt çarpıcıdır: Gelin size flamingoyu tanıtayım biraz. “Uçuyordu”. Tam bir güleriz ağlanacak halimize durumu söz konusu.

FR eKitap | 206

Bilimsel adı Phonicopterus roseus (Linnaeus, 1758). Phonicopteruformes (Flamingogiller) takımının [Ciconioformes - Leylekgiller değil], Phonicopteridae ailesinin bir türüdür bizdeki bu güzeller (Bizdeki yaygın türü budur. Rastlantısal olarak “Küçük Flamingo” kayıtları da vardır). Boyu 125, kanat açıklığı 150 cm’den fazladır. Sığ, tuzlu sularda beslenirler. Tuzlu sulardaki, “Artemia salina” adı verilen minik bir karidesle beslenirler. Flamingo yavrularının tüyleri kirli griyken, karoten açısından zengin bu beslenme sayesinde o güzel pembe renklerine kavuşurlar.


Kaz覺m Capaci | 207


FR eKitap | 208



Üreme dönemindeki kur danslarını izlemenin tadına doyum olmaz. Hepsi birden zun boyunlarını bir o yana, bir bu yana hızla çevirirken, kanatlarını da adeta çakı gibi sert hareketlerle açar, kanatlarının muhteşem renklerini açığa çıkarırlar. Bu dansları, İspanyolların ünlü “Flaman Dansı - Ateş Dansı”na benzetildiğinden dolayı da flamingo adını almışlardır zaten.

Yabancı dillerden aparılan bu adını biz bir zamanların ünlü dizisi “Flamingo Yolu” sayesinde öğrendik aslında. Oysa yüzyıllardır Anadolu’da çok güzel bir adla anılmaktadır bu güzeller: Allıturna. Adına çok sayıda türkü, halk öyküsü olan Allıturnalar ne yazık ki yaşam alanlarını koruyamazsak bizi bırakacaklar korkarım. Ülkemizdeki en önemli üreme alanları Tuz Gölü ve Gediz Deltası. Bu alanları da ellerinden alırsak vay Allıturnaların haline… FR eKitap | 210


“Allıturnam bizim ele varırsan Şeker söyle, kaymak söyle, bal söyle”



Leylek Türkçe adlarını Arapça (laklak) ve Farsça (leglek)’dan alırlar. Bu da üreme sırasında çıkardıkları takırdamaya benzer sesten geliyor olsa gerek. Leyleklerden iki türü vardır ülkemizde yaygın olarak (Afrikalı bir tür olan Sarı Gagalı Leylek (Mycteria ibis)’inde ülkemizde rastlantısal kaydı vardır). Hacı Leylek – Ak Leylek (Ciconia ciconia) ve Kara Leylek Yavrularını büyütüp gitmeye (Ciconia nigra). Hacı Leylek hazırlanmaları ise hüzünlü insanla daha barışıktır. İnsana hazan mevsiminin yaklaştığının yakın olmayı, yerleşim yerlerinde göstergesiydi. Ama bilirdiniz, yuva yapmayı sever. Öylesine gelecek yıl yeniden dönecekler, bize yakın, bizimle beraberdi ki köylerimize bile adını vermişiz: baharı müjdeleyecekler. Varto Köyü – Muş. Aradıgınız bilgiye ulaşmak için kütüphanede tarama yapmak zorunda olduğunuz dönemden kalan benim gibi dinozorlar hatırlarlar. Leylekler bir zamanlar evlerimizin çatısına yuva yaparlardı. Baharın gelişinin habercilerinin başında gelirdi leylekler. Onlar geldiğinde yüreğiniz pır pır etmeye başlardı.

Eskiden hemen her evin bacasında bir leylek yuvası görmeye çok alışıktık. Hatta “ben nasıl oldum” diye soran çocuklara “seni leylek getirdi” derdi anne babası. Çatılı evlerin yerini apartmanlar aldığından beri leylekleri de yuvalarından ettik. Köylerde az sayıda yuva yapacak yer bulabiliyorlar kendilerine. Nesli şu an için tehlike altında olmasa da kötü yapılaşma ve sulak alanların kurutulması sonucunda ülkemizde sayıları giderek azalmaktadır. Ne yazık ki çocuklarımızı leylek getiremiyor artık… Kazım Capaci | 213


Kara Leylek ise insanlara pek sokulmayan bir tür. Yerleşim yerlerine pek sokulmaz, insanlara pek kendini göstermez. Üremek için yaşlı ormanları ya da sarp kayalıkları yeğler bu kara güzel. Karakteristik olarak göçmen bir kuş olsa da, Gediz, Meriç, Göksu Deltaları başta olmak üzere ülkemizde kış boyunca da kalmaya devam ederler.

ülkemizde yerleşip ürerken, bir kısmı İstanbul Boğazı’ndan geçerek Avrupa ülkelerine giderler aynı amaçla. Göç döneminde binlerce leyleği bir anda gökyüzünde görmeniz çok kolaydır. Yeter ki uygun yer ve zamanı kollayabilin. Hem unutmayın leyleği havada görmek çok gezeceğinize işaret eder. Düşünsenize o kadar büyük sayıda leyleği birden havada gördüğünüzü.

Her iki leyleğimiz de yaz göçmenidir. Mart ortasında ülkemize gelmeye başlıyorlar. Bir kısmı Çok gezmemin nedeni bu olsa gerek :).

FR eKitap | 214



Her iki leyleğin de yavruları ve gençlerinin gagaları grimsi renkte iken, erişkin hale geldiklerinde parlak kırmızı renk alırlar.


Sonbahar göçünde tersine Avrupa’dan gelip, ülkemizde üreyenleri de aralarına katarak ve ilkbahar göçlerindeki sayılarını yavrularını da ekledikleri için arttırarak Afrika’ya doğru yollanırlar.


Leyleklerin önemli bir sorunu da elektrik telleridir. Çatı kalmayınca, sıkça elektrik direklerine yuva yaptıklarından uçuş eğitimi sırasında yavrular elektrik tellerine çarpıp ölebilmektedir. Bunu engellemek için basit ama kullanışlı leylek yuvaları kullanılabilmektedir. Yine yüksek enerji nakil hatlarına göç sırasında çarpmalarını engellemek için takılan renkli büyük toplar dikkatinizi çekmiştir eminim.

FR eKitap | 218


İki leylek türü de etoburdur. Kurbağalar, sürüngenler, küçük memeliler, çekirge başta olmak üzere böcekler besin yelpazesini oluşturur. Bu sayede çiftçi dostu olduklarını da unutmamak gerekir

Ezop’un “Tilki ile Leylek” masalına aldanmayın. Usta avcılardır leylekler.


Göç sırasında sıcak hava akımlarını kullanarak dönerek yükselirler ve daireler çizerek uçarlar. Hadi bakalım tam sırası. Sonbahar göçü başladı ve hızla devam ediyor. Bu yıl gezmek isteyenler gözlerini gökyüzünden ayırmasınlar ,).


Bu da ailemize yeni katılan, yeğenimin oğlu Doruk Batı. Leylekler şirin bir şey getirdi bize :). Bir de roman önerisi. Özellikle benim gibi polisiye severler için: Leylek Uçuşu – J.C. Grange.

Kazım Capaci | 221


Kazım Çapacı ile Röportaj Okurlarımıza kısaca kendinizi tanıtabilir dek karga, serçe, kumru, martıdan başka misiniz? kuş tanımayan birinin, bir gün içinde altmış yedi kuş görüvermesi bu merakı kamçıladı. Tıp doktoruyum. Ege Üniversitesi Fizik Kısa süre içinde hemen her hafta sonu Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı’nda sabahın köründe boynumda dürbünüm, öğretim üyesi olarak çalışıyorum. İzmirliyim. elimde rehber kitabımla arazi yapar Uzun yıllardır kuş gözlemciliği yapıyorum. buldum kendimi. Gediz Deltası (İzmir Kuş Yıllar içinde buna önce çiçek, sonra böcek Cenneti)’nin hemen yanı başımda olması ve örümcek gözlemciliği-fotoğrafçılığı da da kolaylaştırdı işimi. Ancak kısa sürede eklendi. Bir de kızlarımın fotoğraflarını keşfettim ki aslında kuşlar her yerde imişler; çekmeyi çok seviyorum elbette. tek sorun benim farkındalığımın gelişmemiş olmasıymış. Doğal hayata olan merakınız ve gözlemciliğiniz nasıl başladı ve hangi süreçle Evimin balkonundan neredeyse 50 tür, bu fotoğrafla birleşti ve bu noktaya geldi? çalıştığım hastanenin bahçesinde neredeyse 150 tür gördüğümde neleri kaçırdıklarını Tam anlamıyla doğru bu yorumunuz anlıyorlar kolayca. Hele İzmir’de, hele :”merak” ile başladı. Ege Üniversitesi Kuş Türkiye’de görebilecekleri kuş sayılarını Gözlem Topluluğu’ndan arkadaşlarımla söylediğimde gözleri kocaman açılıyor. çıktığım ilk kuş gözlem gezisinde, o zamana Flamingoların sadece “Flamingo Yolu” FR eKitap | 222


dizisinde olmadıklarını, o güzel kuşlar için ülkemizin çok önemli bir üreme alanı olduğunu anlatıyorum onlara, yalıçapkınının hikayesini anlatıyorum, baykuşların uğursuz değil bilge olduklarını anlatıyorum. Hele okul çocuklarıyla yaptığım sohbetlerde aldıkları keyfi anlatamam size. Elbette benim aldığım büyük keyfi de. Beni bırakırlarsa kuş konusunda çenem bir açılır ve sonra toparlayamam. Bu nedenle soruya döneyim yeniden. Uzun süre sadece dürbünle gözlem yaptım. Zaman geçtikçe gördüğüm bu güzellikleri belgelemek ve başkalarıyla paylaşmak da kaçınılmaz oldu. Minik bir kompakt makine aldım önce. Onunla sadece tanısal fotoğraflar çekebilmeme karşı, henüz kuş fotoğrafçılığının bizde yaygınlaşmadığı o yıllarda, kızılbacağın ilk uçar halde fotoğrafını çekmiştim. Baksanıza siz keyfime. İlerleyen yıllarda makinem dslr haline geldi, objektifim kocaman oldu. Artık kuşları daha kolay ve iyi fotoğraflayabilir olmuştum. Elbette

bunda kuş gözlemde elde ettiğim deneyimin de büyük payı oldu. Hangi kuş, nerede, ne zaman çekilir gibi soruların yanıtları kuş fotoğraflamanın olmazsa olmazlarıydı. Artık her fırsatta kendimi araziye atar olmuştum. Hafta sonları herkes sıcak yataklarında uyurken, ben kıyı kuşlarının beslenmesini izliyor, yırtıcıların uçuşlarının tadına varıyor, gece yarıları baykuş gözlemine çıkıyordum. Yaz tatili dediğiniz şey benim için deniz, kum, güneş değil, yeni alanlarda, yeni kuşları görmekle özdeşleşmişti. Bu sayede güzel ülkemizin pek çok yerinde, sulak alanlarda, bozkırlarda, dağların zirvelerinde kuş peşine düştüm. Doğanın içinde böylesine zaman geçirince, kuşların dışındaki canlılar da dikkatinizi çekiyor elbette. Önce rengârenk çiçekler, sonra bu çiçeklerin üzerindeki böcekler, örümceklerin çekiciliğine kapılmak kaçınılmaz oldu. Bu da makro lens alıp onları fotoğraflamak demekti elbette. Her bir konuyla ilgilenen çok değerli dostlarım oldu Kazım Capaci | 223




zaman içerisinde. Bu güzelleri tanımak için içmenin tadını, hafta sonu “brunch” yapmakla kendilerinden çok yardım aldım, alıyorum karşılaştıramam hiçbir zaman. her zaman. Kuş gözlemciliği ile kuş fotoğrafçılığı Hep dediğim gibi tanıdıkça sevmeye, arasındaki yakın ilişkiden bahsetmişsiniz, sevdikçe daha çok tanımak için öğrenmeye kısaca tekrar anlatır mısınız? Bir de bunun başladım. bir usta çırak ilişkisi ile biçimlendiğini söylüyorsunuz, sizin ustanız kimdi, kimlerdi? Web sitenizde Byron’dan bir şiir var. fotoğrafçılığı, yaban hayat Gerçekten de doğayı insanlara tercih ediyor Kuş fotoğrafçılığının en zor dallarından musunuz? biridir. Hangi kuşun yerleşik, hangisinin Çok severim o şiiri. Bu nedenle web sitemin göçmen olduğunu, ne zaman gelip ne hemen girişinde yazılıdır. İnsanlardan zaman gideceğini iyi bilmelisiniz. Yaşam kaçmam, onlardan nefret etmem, asosyal alanlarını, davranışlarını bilmelisiniz. Onlara biri değilim elbette ama hafta sonu zarar vermemek için nasıl yaklaşmanız kalabalık bir partiyi mi, ıssız dağlarda gerektiğini, özellikle üreme dönemlerinde çiçek, kışın dondurucu soğuğunda kıyı onlara zarar vermemek için nasıl kuşları gözlemlemeyi yeğlersin dediğinizde davranacağınızı bilmelisiniz. Gözlemciliğin ikincisini yeğlerim her zaman. Köy getirdiği bu bilgiler, hem daha iyi fotoğraf kahvelerinde keyifli sohbetler eşliğinde çekmenizi sağlayacak, hem de onlara zarar içtiğim sıcacık çay da yorgunluğumu alıverir. vermemenizi. Çekilebilecek en iyi fotoğraf İnsan elinin değmediği kaynaklardan kana bile, sizin yüzünüzden zarar görecek, kana su içtiniz mi hiç? Yaylalarda çobanların beslenmesi, üremesi engellenecek bir ekmeğini paylaşmanın, mis gibi sütlerini canlıdan önemli değildir. Varsın o fotoğraf FR eKitap | 226


fotoğraf hiç çekilmesin.

başlarda (uzunca bir süre) deneyimli bir gözlemcinin yanında çırak olmanız çok Fotoğrafın önemi tartışılmaz elbette. Gerek önemli. Zamanla doğru davranış kalıbını keyif verici yönü, gerekse doğa koruma geliştiriyorsunuz. Bu usta size nasıl gözlem çalışmalarında belge anlamında gerekliliği yapılacağı yanı sıra, kuş fotoğrafının nasıl açısından önemli. İnsanoğlu var olduğundan çekileceği konusunda da çok yardımcı bu yana avcılık yapıyor. Genlerine işlemiş olacaktır. olan avcılıktan da kurtulmasının güzel bir yolu “görüntü avcılığı”. Bu nedenle, kuş Ege Kuş Gözlem Topluluğu’ndaki fotoğrafçılığı özendirilmeli; ancak, onların arkadaşlarımla beraber yıllarca sadece yaşam hakkına, varlıklarını sürdürmelerine gözlem yaptık. Sevgili Soner Bekir, Okan tehdit oluşturma pahasına değil. Yaban Bilge, Ortaç Onmuş’la beraber az anımız yok. hayat fotoğrafçılığı etiğine sıkı sıkıya uymak Çamura saplandık, sucuk gibi ıslandık, aç, kesin kuralımız olmalı. En iyi fotoğrafı biz susuz kaldık, yolumuzu kaybettik, otursam çekmeyelim, o gün tek fotoğraf çekmeden bir ara bu anılardan kitap çıkar. Daha dönelim evimize. En azından yürüyüş yaptık, sonra Türkiye’nin her yerinden çok güzel temiz hava aldık, kuş seslerini dinledik, daha dostluklarımız gelişti, biz onların illerine, ne. köylerine gittik, onlar bize geldiler. Sevgili Naki Tez, beni makro fotoğrafa bulaştıranların Elinize fotoğraf makinesini alıp çıkarsanız başında gelir sözgelimi. Yıllarca yazıştıktan çeşitli sorunlar çıkıyor elbette. Bir kere, sonra, ilk kez görüştüğümüzde birbirimize kuşları göremiyorsunuz, görseniz fotoğraf nasıl sarıldığımızı görseniz bunlar asker çekecek kadar yaklaşamıyorsunuz. Onlara arkadaşı olsalar gerek derdiniz. İşte size zarar verebilecek davranışlar konusunda gözlemciliğin-fotoğrafçılığın getirdiği en kolayca hata yapabilirsiniz. Bu nedenle ilk önemli artılardan biri daha, paha biçilmez Kazım Capaci | 227




dostluklar.

Doğa gözlemciliği çok keyiflidir, fotoğraflamak da keyfi artırır diyorsunuz, fotoğraf olayı sizin doğa keyfinizin ikinci aşaması mı? Sabah gün ağarmadan yürümeye başlayıp, günün ilk ışıklarıyla beraber kuş cıvıltılarını dinlediniz mi hiç? İnsan seslerinden, araç gürültüsünden uzakta. Fırından ilk çıkan simitleri eliniz yanarak alıp, yürüyüş sırasında tulum peyniri eşliğinde simitinizi yerken hemen önünüzden bir yaban tavşanı fırlayıverdi mi? Sazlıkların arasından geçerken, köşeyi dönüverdiğinizde çizgili suratıyla bir yaban domuzu yavrusuyla karşılaştınız mı?

ilişen çiçeklerin üç tanesinden birinin dünyanın başka bir yerinde olmadığının farkında mısınız? O örümceğin ipeği aslında çelikten bile güçlü, çelik yelek yanında ne ki o ağın? Kamuflaj dediğiniz şey askerlerin kullandığı elbiseler ve boyalar mı? Doğadaki kamuflaj uzmanlarını görün bir de. Çok şey kaçırıyorsunuz demektir. Hemen gözlemcilerle tanışmaya, onlara “çırak” olmaya bakın.

Doğada gözlem ve fotoğraflama için parkurlarınızı nasıl belirliyorsunuz, belli platformları belli bir düzende mi gözlemliyorsunuz, yoksa farklı coğrafyalarda yeni keşifler peşinde misiniz?

İzmir’de yaşadığım için, hemen yanı başımdaki bir cenneti (Gediz Deltası – “Angıt” ın bir aşağılama sözü değil, harika İzmir Kuş Cenneti) düzenli olarak ziyaret renklere sahip bir kuş olduğunu, hem de ediyorum. Yılın hemen her döneminde tek eşli olduğunu biliyor musunuz? Guguk yeni kuşlar geliyor, göçmenler, kışlayanlar, size sadece guguklu saati mi çağrıştırıyor? üreyenler derken beni hemen hiç yalnız Turnayı sadece türkülerden, flamingoyu bırakmıyorlar. Sadece kuş gözlem amacıyla dizi filmlerden mi biliyorsunuz? Gözünüze ülkemizin pek çok önemli doğa alanını da FR eKitap | 230


gezdim. Sadece özel bir türü görmek için binlerce kilometre yol yaptığım da oldu, ne çıkarsa şansıma diyerek kendimi dağlara vurduğum da. Gözlem hiç bitmiyor; evde, işte, yolda, parkta, bahçede, tatilde, her yerde devam ediyor kısacası. Şu anda bu yazıyı yazarken bile penceremden bir alakarga, bir karatavuk gözlüyorum, kızılgerdanın sesini dinliyorum, işte şimdi de bir karakızılkuyruk uçuverdi… “Aslında sadece izleyip çekmediklerimin yanında çektiklerim o kadar az, zaman zaman hiç fotoğraf çekmiyorum, bazen de sadece fotoğraf çekiyorum” demişsiniz bir yazınızda, bu farklı ruh hallerini ne belirliyor? Aslında bu konuda bazı aşamalardan geçtim. Başlangıçta sadece dürbünüm vardı. Uzun süre sadece gözlem yaptım, tadına vardım. Sonra bu gözlemleri paylaşmak için fotoğraf gereksinimi doğdu. Bu kez uzun süre fotoğraf peşinde koştum. Epeyce bir süre böyle devam ettikten, sanırım belirli bir doygunluğa ulaştıktan sonra, sadece gözlem yaptığım günleri özlediğimin ayırımına

vardım. Gözlem sırasında algılarınız fotoğraf çektiğiniz sıradakinden daha farklı çalışıyor. Kimi zaman kilometrelerce uzakları tarıyorsunuz teleskopla. En ufak bir ses ya da hareketle alarma geçiyorsunuz. Fotoğrafta ise, iyi fotoğraf çekme uzaklığının ötesindeki kuşlar ilginizi çekmiyor. Üç metre ötenizdeki serçenin güzel bir fotoğrafını çekeceğim diye uğraşırken, o sırada belki de yüz metre ötenizden nadir bir tür geçip gidiyor siz farkına varmadan. Bu nedenle özellikle son zamanlarda fotoğrafı azalttım bir parça. Yine de özel bir tür, güzel bir ışık denk geldiğinde fotoğraf makineme davranmaktan kendimi alamıyorum.

Başladığınız günden bugüne neler değişti, nelere tanık oldunuz, yazılarınızda adı geçen değişim yaşamış; Amik Gölü-ovası, Gediz Deltası, Sultan Sazlığı, Tuz Gölü’nde neler oldu? Gözlemcilere ve fotoğrafçılara ne gibi görev düşüyor bu konuda? Kazım Capaci | 231




Bu konuda yazmaya başlarsam sayfalar yetmeyecektir. Her yıl bir öncekini aratıyor ne yazık ki. Bizden çok önceden beri o alanların sahibi olan kuşları yuvalarından, beslenmelerinden ediyoruz. “Ben daha geçen yıl burada üreyen cılıbıtlar görmüştüm.” dediğiniz bir yerin tamamen yok olduğunu, yerinde çok şeritli yollar, gökdelenlerin yapıldığını, tarım alanlarının açıldığını gördüğünüzde içiniz acıyor. Binlerce yıldır ürediği alana gelen mahmuzlu kız kuşu, geçen yıl yuva yaptığı yere gelip bulamayınca, asfaltın üzerine konup attığı çığlıklar kulaklarınızda yankılanıyor.

gelmiş ihtişamla, havalanı sular altında ve kuşlar hemen geriye gelmişler bile. İnsanoğlu doğayı yok ediyor, kendi sonunu da hazırlama pahasına. Dünya üzerinden pek çok türün ortadan kalkmasına neden olduk. Bu gidişi önlemezsek beton yığınları arasında kalmayı da hak ediyoruz demektir. Dünyanın kurtuluşu için insan denen yok ediciden kurtulması gerek öncelikle…

Kuşlar, bir alandaki bozulmanın hassas göstergeleridir. Eğer bir alana kuşlar gelmemeye başlamışsa orada bir sorun var demektir. Suyunu kirletmişsinizdir, Bir zamanlar sayısız su kuşunun barındığı toprağı yok etmişsinizdir, bitki örtüsünü Amik Gölü’nün ova haline, daha da kötüsü bozmuşsunuzdur. O alanda yapılan düzenli havaalanı haline getirilişini izliyorsunuz. gözlemlerle kuşların gelmediğini görmeye Ama sonra doğa kendinden aldığınızı geri başlamanız, size orada acilen bir şeylerin almak için elinden geleni yapmaya başlıyor. düzeltilmesi gerektiğinin işaretidir. Bu Geçen kış, Amik Gölü’nün yerine kurulan anlamda, düzenli gözlem kayıtları çok havaalanının uzun süre sular altında önemlidir. kalıp kullanılamaz olduğunu basından ve fotoğrafçılık hobinizi izlemişsinizdir. O günlerde oradaydım, Gözlemcilik bir de baktım neredeyse Amik Gölü geriye kızlarınızla da paylaşıyorsunuz değil mi,

FR eKitap | 234


neler değişir bir çocuğun hayatında bunları uzun, kimi zaman zorlu yürüyüşler, internet yaptığında? başında harcayacağı saatlerden çok daha keyifli ve verimli olacaktır kesinlikle, hem Kızlarımla beraber araziye çıkmayı çok onun için, hem sizin için. seviyorum. Daha ne olsun, en sevdiklerimle beraber zaman geçiriyorum, bir yanda Çocuklara çevre bilincini aşılamanın ötesinde kızlarım, bir yanda kuşlarım. Doğada öğretmek için okullarda oluşturulabilecek kulüplerinden, çevre gözlem zaman geçiren bir çocuk, tüm canlılara çevre başka gözle bakmaya başlar. Onun için arı etkinliklerinden, çevre derslerinden söz artık bizi sokup canımızı acıtan bir hayvan etmişsiniz, neler öğretilmeli çocuklara? değil, rengarenk çiçeklerin üzerinde keyifle gezinen güzel bir böcektir. Örümcek, evimizi Kuşları koruyalım, doğayı koruyalım diyip ağlarıyla pisleten bir hayvan değil, görmek duruyoruz. Bunun için neler yapılmalı ? için kimi zaman çok uğraştığı bir kamuflaj ki, sevdiğimizi koruruz, ustasıdır. Kılıç deyince bir silah değil, zarif Unutmamalı bir kuş gelir aklına : kılıçgaga; uzun bacak bildiğimizi severiz. Bu nedenle öncelikle deyince Angelina Jolie değil, uzun bacaklı çocuklardan başlayarak kuşları tanıtmak, bir başka güzel gelir : uzunbacak, angıt bir sevdirmek çok önemli. Bunun ardından korumacılık kendiliğinden gelecektir. küfür değil, harika bir kuştur. Dünyayı paylaştığımız bu harika canlıları Arazideyken çocuğunuz, “Babaaaa, bak tanıtmazsanız, sevdirmezseniz, korumalarını burada kırmızı renkli çok güzel bir örümcek nasıl bekleyebilirsiniz ki? Onların varlığının var” diye seslenmediyse size henüz, çok farkında bile değiller. Pek çoğu için hayvanlar şey kaybediyorsunuz demektir. Bir an önce ya hayvanat bahçesinde ya da belgesellerde bu keyfi yaşamanızı öneririm. Arazideki yaşarlar sadece. Oysa hemen yanı başımızda Kazım Capaci | 235




Son olarak, doğada fotoğrafçılığa ve gözleme meraklı olanlar için kullandığınız ekipmanlar ve referans kitapları hakkında bilgi verebilir Gediz Deltası’nın bağrından çok şeritli misiniz? yollar geçirirseniz, tarım alanlarını, yerleşim alanlarını sürekli genişletirseniz, sonunda Gözlem için gerekli olanlar o kadar çocuklar üç beş hayvan görsün diye, sözde az ki aslında. Öncelikle istek, merak, “Doğal Yaşam Parkı” adı altında “Hayvanat sonrasında sağlam bir çift göz ve kulakla Bahçesi” yaparsınız. Orayı gezen çocuklar başlayabilirsiniz. Onları görmeye, duymaya da, bizim doğal yaşamımızda ilgisi bile bir başladınız mı arkası gelecek merak olmayan zürefa, timsah, tropikal kuşları etmeyin. Biraz uzaktakileri görmek için basit izlerler, hemen yanı başlarında suna, bir dürbün bile işinizi görecektir daha sonra. kılıçgaga, mahmuzlu kızkuşu, yalıçapkını, Daha uzaktakileri görmek içinse teleskop küçük kerkenez, flamingo gibi çok sayıda gerekebilir. özel türün varlığından bile habersiz olarak. “Aaaa file bak, ne güzel!” diye çığlık atarken, Kuşları tanımak için deneyimli bir kuş o sırada hemen tepelerinde nesli dünya gözlemciyle başlamanız sizi çok daha ölçeğinde tehlikede olan bir tepeli pelikan hızlı olarak bu işe sokacaktır. Bir rehber sürüsünü görmeleri için gerekli farkındalık kitap edinmeniz tanımaya başlamanızı kolaylaştıracaktır. “Kuş Gözlemcisinin Cep onlara kazandırılmamıştır ki… Kitabı”, “Türkiye ve Ortadoğu’nun Kuşları”, İşte tam da bu nedenle, okul tanıtımları, “Türkiye ve Avrupa’nın Kuşları” gibi rehber onlarla beraber yapılacak gözlem gezileri kitaplar size bu konuda çok yardımcı çok önemli ve bu bağlamda kuş gözlemcileri olacaktır. ve fotoğrafçılarına büyük görev düşüyor. olduklarının, içimizde yaşadıklarının farkına vardıklarında işler değişiyor.

FR eKitap | 238


Vinyet: Soner Tuna

Fotoğraflamak içinse basit bir kompakt fotoğraf makinesi bile hobi amaçlı, çok güzel fotoğraflar çekmenizi sağlayabilir. Daha sonra bununla yetinmek istemez, daha güzel fotoğraflar çekmek isterseniz, en az 400 mm gibi bir odak uzaklığına sahip objektiflere gereksiniminiz olacaktır. Ekipmanın sonu yok, kamuflaj için örtüler, üçayaklar, arazide rahat yürümek için su geçirmeyen botlar, yağmurluklar ilk aklıma gelenler arasında.

Teşekkür ederiz… Kuş gözlemek bir kültür göstergesidir. İngiltere’de her eve neredeyse bir kuş gözlemci düşmektedir. Bizdeki kuş gözlemci sayısının da gün geçtikçe arttığını izlemek keyif verici. Her avcının elindeki tüfeği fotoğraf makinesiyle değiştirdiği, her eve bir kuş gözlemci düştüğü günleri görmeyi düşlüyorum… Sevgiyle… Kazım Capaci | 239




İzmir’de yaşıyorum. Tıp doktoruyum. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak çalışıyorum. İki kızım var. Yıllardır başta kuşlar olmak üzere, yaban hayat gözlemciliği yapmaktayım. Son yıllarda özellikle çiçekler ve eklembacaklılar (böcekler ve örümcekler) ile ilgilenmeye başladım. Bu nedenle, kuşlarda kullandığım tele objektifimimin yerini, makro objektifim, makro flaşım ve close-up filtrelerim almaya başladı. Yoğun olarak bu dünyayı fotoğraflamaya başladım. Fotoğraflarım, başta National Geographic, Bilim Teknik, Skylife olmak üzere çeşitli dergilerde, doğa korumayla ilgili pek çok kitapta yayınlandı. Bireysel ve karma çok sayıda sergiye katıldım. Ulusal ve uluslararası yarışmalarda ödüller aldım, fotoğraf yarışmalarında jüri üyesi olarak görev yaptım. Değişik ortamlarda fotoğraf üzerine çok sayıda söyleşi ve sunum yaptım. İzmir Fotoğraf Sanatı Derneği (İFOD) üyesiyim. www.kazimcapaci.com


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.