İLKBAHAR-YAZ / SPRING-SUMMER 2015
Pure Touch…
İLKBAHAR-YAZ / SPRING-SUMMER 2015
ISTANBUL - DUBAI - NEW YORK
Türkçe - English
www.zelajewels.com
1837’den bu yana Hermes n
Chopard 155 Yaşında Fiyat/Price: ¨ 25
Abdi Ipekci Cad. No: 9-A Nisantasi - Istanbul \ Turkey +90 (212) 296 00 55 Mall Of Istanbul 1.Kat No: 466 Basaksehir - Istanbul \ Turkey +90 (212) 801 12 22 JBC2 Office # 2208 Jumeirah Lake Towers Dubai U.A.E. +971 (4) 4574021 - By Appointment Only IGT 44West 47th Street Ground F1. Door#3 New York, NY, 10036\USA +1 90 (212) 997 73 00
GF – Genuss + FeinSinn EDITION TURKIYE for connaisseurs
SPECIAL TOPIC: KARUN KIRAÇ’S ATTRACTIVE DESIGN RAINBOW
GF TÜRKİYE ÖZEL DOSYA: MİLYON DOLARLIK OYUNCAKLAR
Gelmiş Geçmiş En İyi Makam Araçları
S t e p h a n i e c o u n t e s s B r u g e s vo n P f u e l w i t h d a u g h t e r A m e l i e B a g u s a t a t c a s t l e T端 s s l i n g . D r e s s e d i n G e o r g e t A r e n d .
PA R A I B A T O U R M A L I N E S ETERNI TY-I NFI NIT Y-D EST INY
Paraiba Tourmalines are a unique gift of the earth. Their turquoise coloring in different shades of the ocean, is a one-of-a-kind among gemstones. Thomas Jirgens has collected these gems since they were discovered in 1970 in Paraiba, Brazil. He uses them to create extraordinary pieces of jewelery, elegant and unique, for the global connoisseur.
MUNI CH, NEUTURMST RASSE 2 +49 89 29 162 152 WWW.J I RGEN S.COM BADEN-BADEN, J UWELI E R HUTSC HEN R EUT ER
y ld zl bir dünya lağanüstü bir kent yaşa ... e ddress esiden e stanbul da. İstanbul’un merkezinde Emaar tecrübesiyle seçkin bir yaşam başlıyor... Emaar Square’de, The Address Residence’ın göz alıcı dünyasına sizi de bekliyoruz.
Emaar Square İstanbul Satış Ofisi: Ayazma Cad. No: 78 Çamlıca
el
e aars uare.
.tr e aar.
.tr
C
azibenin lüksle buluştuğu yerde...
Dear readers
Değerli Okuyucularımız,
6
GF-Türkiye’nin ikinci sayısı ile sizler için seçtiğimiz zarafetin, lüks ürünlerin, gurme lezzetlerin, özel seyahatlerin kapısını aralamaktan mutluyuz. Hayattaki güzel ve ince şeylerin keyfinin yanı sıra kişiye özel olmalarından gelen, tatmin merkezlerinde yatan eşsizlik bizi sarıp sarmalar. Bu sayımızdaki başlıklardan gelen ilham kaynağı çeşitliliğini sizlere sunuyoruz. Cenevre Motor Show dünya çapındaki en önemli otomobil fuarlarından birisidir. Her yıl Mart ayında yapılan fuar otomobil sezonunun da başlangıcını belirtmektedir. Bu yıl, 85. Kez kapılarını açan fuar 100’den fazla prömiyer ile ziyaretçilerini büyüledi. Bu sayımızda Ferrari’nin 670 PS strong Biturbo-V8 ile güçlendirilmiş 458 adlı modelinin yerini alan yeni Ferrari 488 GTB’yi; Lamborghini’nin en güçlü ve en hızlı aracı kabul edilen Aventador SV’yi ve Porsche’nin Cayman GT4’ünü bulacaksınız. Ayrıca lüksün rafine edilmiş en mükemmel ürünlerinden sizler için seçtiklerimizi “Milyonluk Oyuncaklar”da Mücevher, seçkin saatler, lüks araçlar ve emlak dünyasından örnekler bulabileceksiniz. GF-Türkiye sizler için Rolls Royce üretimlerinde ikon kabul edilen efsanevi Phantom’u, Bulgari’nin fantastik mücevher koleksiyonundan büyüleyici akuamarinlerle hazırlanmış eşsiz bir modeli, saat üreticisi Greubel Forsey’den “Art Piece1”I inceledi. Burada minyatür tasarımlar yapan Willard Wigan saat üzerine işlediği mikro heykelcik ile rekor kırmaya aday bir çalışma gerçekleştirmiştir. Dahası seçkin bir kazanım olan İstanbul’daki lüks emlak projesi Emaar’ın 5 yıldızlı servise sahip dairelerle global bir tanıtıma imza atmış Address Istanbul projesini bulacaksınız. Marmara Denizi, Prenses Adaları ve Boğaz Köprüsü manzarasına sahip rezidanslar The Address İstanbul’un 12 ile 29. Katları arasında yer almakta; 49 katlı mucizevi yapı çok amaçlı proje Emaar Square’in kalbinde yer almaktadır. Sizlere bahar sezonunun tadını çıkartmanızı dileriz! Eylem Kehribar GF Corporate Vice President
GF Türkiye
Editör
With the second issue of GF Turkey we are delighted to open the door to the world of refinement, luxury goods, culinary delicacies, exclusive travels and thrilling highlights to you. The enjoyment of beautiful and subtle things in life as well as the pleasure that derives from individual specialties, captivating us with their uniqueness, form its centerpiece. Once again, we present you an inspiring variety of topics in this issue. The Geneva International Motor Show is one of the most important motor shows worldwide. It takes place annually in March and marks the beginning of the motor season. This year, the show opened its doors for the 85th time already and fascinated visitors with more than 100 premieres. In our issue we spotlight the absolute sporting highlights such as the new Ferrari 488 GTB which supersedes the 458 with its 670 PS strong Biturbo-V8; the Aventador SV which counts as Lamborghini’s strongest and fastest supercar; or Porsche’s Cayman GT4. Luxury’s refined superlatives are also the topic of our „The Million Toys“. From the world of jewels, exclusive watches, luxury vehicles and real estate, GF Turkey highlights the legendary Phantom, an icon of the Rolls-Royce manufacture, Bulgari’s fascinating jewel collection with its magical aquamarines and the unique model „Art Piece 1“ by the watch manufacturer Greubel Forsey. Here, miniature artist Willard Wigan created a record-breakingly small micro-scultpure for the watch. A further exclusive acquisition is a luxurious real estate project in Istanbul. Emaar Turkey marks global launch of luxurious 5-star serviced apartments. Overlooking the Marmara Sea, Princess Islands and Bosphorus Strait, the serviced residences are located on levels 12 to 29 of The Address Istanbul, a 49-storey architectural marvel that is in the heart of Emaar Square, the mixed-use project by Emaar. Please enjoy reading and have a delightful, harmonic spring season!
KAPAK / COVER: Karun Kıraç - Rainbow
K A R K A
R U
N
K
U N
I
R A
Ç
Teşvikiye Caddesi No: 25 B Teşvikiye / İSTANBUL Tel: 00 90 212 227 74 76 (pbx) info@karunjewellery.com www.karunjewellery.com
Imprint I Impressum GF TÜRKİYE
GF LUXURY IN EUROPE – GF FOR CONNAISSEURS
SELECTION HEAD OFFICE GERMANY
Sahibi Sıdıka Moving Images Genel Yayın Yönetmeni İsmail Baydar ismail.baydar@gf-luxury.com Ülke Başkan Yardımcısı Eylem Kehribar e.kehribar@gf-luxury.com Yazı İşleri Müdürü Buğra Ersoy bugra.ersoy@gf-turkiye.com
8
Yazı İşleri (Katkıda Bulunanlar) Mete Ersöz mete.ersoz@gf-turkiye.com
GF Luxury Dr. Achim Onur Königstraße 26 70173 Stuttgart Germany
Contact info@genussundfeinsinn.com
Phone: +49 (0)711 - 9077 69-50 Fax: +49 (0)711 - 9077 69-54
Design Miriam Brandau López Bastian Fischinger Marina Seiwald
Creative Director/Managing Editor Petrarca Bohlender
Mail: info@gf-luxury.com www.gf-luxury.com Editors www.genussundfeinsinn.com redaktion@genussundfeinsinn.com René Härer Tilman Baur G+F International Helmut F. Kassner Telefon: +49 (0) 152 296 39 286 h.kassner@gf-luxury.com
Şebnem Atılgan sebnem.atilgan@gf-turkiye.com
Publisher Dr. Achim Onur USt.-IdNr. DE 232925766
Tibet Ağırtan Tibet.agirtan@gf-turkiye.com
Chief Editor Dr. Achim Onur (V.i.S.d.P.)
Lektorat & Textbüro Susanna Just, M.A. www.lektoratundtextbuero.de English Wendy Marth Translator/ Editor (BDÜ), wendy.marth@t-online.de Russian Valeriia Volkova
Yaman Yılmaz otomobil@gf-turkiye.com Burcu Gürtürk, Ceren Dilekçi, Melis Dilek, Emre Telci, Taşkın Aker, Ayhan Tecer Reklam Direktörü Sinem Doğru sinem.dogru@gf-turkiye.com Grafik Tasarım ve Uygulama Okan Koç okan.koc@gf-turkiye.com Basım Azra Ambalaj Kağıt ve Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti. Litrosyolu 2. Matbaacılar Sitesi E Blok 1.Bodrum No:11 Topkapı Zeytinburnu / İSTANBUL Tel: +90 212 674 10 51 Faks: +90 212 612 79 27 Yönetim Adresi Ahmet Adnan Saygun Cad. Belediye Sitesi Menekşe 1 D: 6 Levent - İstanbul
No responsibility is taken for the correctness of the details provided. All information in the articles has been researched thoroughly. However, liability for the correctness or accuracy of the information cannot be provided. The publisher assumes no liability for unsolicited transmittal of all arts. All rights reserved. Reprint, even in extracts, only allowed with written approval of the publisher.
İ İNDEKİLER
CONTENTS
FUAR DOSYASI
FAIR TOPIC
O o o i in Ka i Cene re de A ı
Heart of The Automotive in Geneva
Me ani e Ar is i Saa i i in G en Y SIHH
40
Smiling Face of The Mechanical and Artistic Watchmaking, SIHH 62
40
ZEL DOSYA
SPECIAL TOPIC
Mi on u O un a ar
The Million Toys D ne inin G e Pres i Si e eri 10 10
Power Icons of Our Times
11
KAPAK KONUSU G
uşa ının Ren eri
Her
112
COVER STORY 5
USTALARA SAYGI
24
Rainbow’s Colors
24
58
RESPECT FOR THE MASTERS
s
Hermés Te i A dın Saa Meşhur Be e Bade E
5 G Turkiye
Te i A dın Saa esi
Meşhur Be e Bade E
11
Chopard
Chopard
92 Con en s
82
esi
BMW Premium Kiralama
www.premiumkiralama.com
Sheer Driving Pleasure
KİRALAMAK, HAYALİNİ KURMAKTAN BİLE KOLAY. PREMIUM KİRALAMA RENT•EASE. Hayalini kurduğunuz BMW otomobiller şimdi size hiç olmadığı kadar yakın. İster bireysel, ister kurumsal olarak Borusan Otomotiv Yetkili Satıcıları’na gelin; belirli modeller* için geçerli Rent•Ease ile seçtiğiniz BMW otomobili 12 veya 18 ay süreyle kiralayın.
*BMW 320i ED, 520i, 525d xDrive, X5 xDrive25d (araç donanımı ve aksesuar seçimi hariçtir). Kira bedeli ve istenecek peşin teminat, modele, yıllık kilometre seçeneğine, araç donanımına ve objektif faktörlere göre değişiklik gösterecektir. Ödemeler, kiracının kredi kartıyla, peşin ya da vade farksız 9 ay taksitle yapılabilir. Kiralama şartları hakkında detaylı bilgi için 0850 252 44 44 numaralı Premium Kiralama İletişim Merkezi’nden ya da www.premiumkiralama.com adresinden talepte bulunulabilir. Borusan Otomotiv Premium Kiralama ve Tic. A.Ş. ilandaki şartları dilediği zaman değiştirme veya iptal etme hakkını saklı tutar.
FREY ILLE FİLOZOFİSİ 12
Aş an neşeden u udan e us a arın apı arından i ha a ara e herde eni ir a e ori o uş uran Fre i e sana ı e odanın şı ı ını a ansı e her par a arında ir ara a e irdi Her bir parçada yaratıcılık ile işçiliği odak noktasına koyarak sanata, tarihe, büyük ustalara olan hayranlığını vurgulayan Freywille, yaratıcılıktaki yetkinliğini ispatlamak için sanata duyduğu keyif ve tutkuya öncelik vermesiyle ön plana çıkıyor. 1951 yılında Viyana’da temelleri atılan ve şu an 35 ülkede 100 butiğe sahip olan Freywille markasının CEO’su Dr. Friedrich Wille’nin firmaya katılması ile markalaşma süreci
başladı. 30 seneden uzun süre mücevher tasarımı, mine işçiliği ve uluslararası bilinirlik çalışmalarında yeni standartlar geliştiren CEO Dr. Friedrich Wille ile Kreatif Direktör Simone Grünberger-Wille’nin direktifleri doğrultusunda FREYWILLE sanatçıları kendi yetenek ve özelliklerinin birleşimi ile müşteriler için eşsiz, klasik koleksiyonlar yarattılar.
FREYWILLE PHILOSOPHY Created a new category as inspire by love, joy, passion and arts of masters, Freywille comes together art and elegance of fashion on timeless jewelry pieces. Emphasized its admiration as creativity and craftsmanship are put on their focus points for each piece, Freywille stands out with making prominence the joy and passion against art to prove its competence about creativity. In 1951, be founded in Vienna and now, has more than 100 stores in 35 countries, Freywille started its branding process with its CEO Dr. Friedrich Wille.
GF Türkiye
e Ha er
For more than 30 years, Dr. Friedrich Wille and Creative Director Simone Grunberger-Wille, have been setting new standards in jewelry design, enameling processes and internationalization. Through the directives of Grunberger and Wille, Freywille’s artisans created a unique and classic collection to their customers as combine their talents and features.
FREYWILLE TARİHÇESİ Freywille’in üretim atölyesi 1951 yılında sanatçı Michaela Frey tarafından Viyana’da kuruldu. Başlarda mineden yapılan dekoratif ürünlere odaklanan Michaela, daha sonra mücevher yapımına başladı. 1970’li yıllarda işini oldukça büyüten Michaela, işin sanatsal kısmına odaklanmaya karar vererek şirketi hukuk ve finansal yönden geliştirebilecek olan Dr. Friedrich Wille ile ortaklık başlattı. Wille şirketin potansiyelini görerek butik konseptinde ilk dış satış şirketi kurulumunun Avrupa’da gerçekleşmesini teşvik etti. 1980 yılında Michaela Frey’in ölümünden sonra Dr.Wille şirketi devralıp sanatçı Simone Grünberger ‘ı atayarak Freywille sanat ateşini yeniden canlandırdı. Onun yaratıcı yönetiminin altında yenilikçi sanat ekibi ile zamansız ve şık tasarımlara sahip mücevher çizgisini yarattı. Grünberger-Wille kendilerini Freywille mine tekniğini geliştirmeye adamış ve şirket üzerinde devrim yaratmıştır. Bugün Freywille Avrupa, Asya, Avustralya, Kuzey ve Güney Amerika’da en iyi lokasyonlarda bulunan 100’den fazla butiği ile uluslararası bir markadır. ÜÇ YENİ CLAUDE MONET Empresyonizm akımının öncüsü Claude Monet imkansıza ulaşmayı çok istiyordu. Meslektaşları, gerçeği kusursuz bir biçimde tasvir etmeye çalıştı fakat Fransız empresyonist daha fazlasını istedi. Amacı, atmosferin güzelliğini göstermekti. Doğal ışığın etkisi ve gölge, yansıma ve ayna etkisi için kullanılan güçlü renklerin zıtlığını keşfetti. Empresyonizmin temsilcileri kendilerini kısa süreli anı yakalamaya adamışlardır. Onlar tuvalleri aracılığıyla dünyanın yeni ve sıradışı görünümünü ortaya koyan öncülerdi. Freywille’nin üç yeni koleksiyonu Giverny, Honfleur and Orangerie, Monet’in unutulmayan şaheserlerinden esinlenerek tasarlandı.
FREYWILLE HISTORY The Freywille manufactory was founded in Vienna in 1951 by the artist Michaela Frey. In the beginning, she focused on the production of decorative items made of enamel and, then started to create jewelry. By the 1970s, Michaela’s business had grown considerably. She wanted to focus on the artistic part of her work; therefore to direct the company in legal and financial matters, she started a partnership with Dr. Friedrich Wille. Wille recognized the potential of the company and encouraged for first boutique concept outside sales companies in Europe. In 1980, after the death of Michaela Frey, Dr. Wille took over the company and has reignited the artistic fire of Freywille with the artist Simone Grunberger had assigned instead of the her position. Under her creative direction, they created a jewelry line has timeless and elegant design with their reformist art team. Grunberger-Wille have given their self over to improving the Freywille enamel technique, and reformed on their business. Today, Freywille with more than 100 boutiques in the best locations in Europe, Asia, Australia and North and South America is an international brand. THREE NEW CLAUDE MONET Pioneer of Impressionism movement, Claude Monet wanted to reach the impossible. His colleagues tried to depict reality in perfect form; however French impressionist looked for more. His aim was to show the beauty of the atmosphere. He discovered the contrasting of the strong colors which is used for the influence of the natural light and shadow, reflection and effect of mirroring. The representatives of Impressionism committed themselves to capturing the fleeting moment. They were pioneers, by their canvases, revealing a new and unusual view of the world. Freywille’s Claude Monet collection includes more three new models: Giverny, Honfleur and Orangerie. These have inspired by Monet’s unforgettable masterpieces.
Spe ia Repor
G Turkiye
13
Giverny Minelerinde Rodyum işleme olan yeni Gi Giverny serisi Claude Monet ‘nin kendi yarattığı bahçelerinden esinlenerek yaratılmıştır. Sa Sanatçının kendi duygusal dünyasını yansıttığı tuvallerinde doğayla kurduğu bağ anlatıl anlatılmaktadır. Yeni Freywille Giverny serisindeki tüm öğeler, bitkiler, doğa,ışık ve soyut renkler
akıcı bir biçimde sıralanmıştır. Süsen, zambak, lotus ve su zambağının yanı sıra huzurlu göl ve Japon tarzı köprü Giverny tasarımlarının tamamlayıcılarıdır. Empersiyonist güçlü fırça darbelerinin minelere işlenişi ve canlı renklerin kullanılışı ışıkların zerafetle dansını hissettirmektedir.
Placed Rhodium embroider on its enamel, Giverny has created as inspire from Claude Monet’s garden he decorated. On the artist’s canvases he reflects his emotional interior world, the bound between him and natüre is represented. With his Giverny inspired paintings, Monet was able to transfer his stunning surroundings and his personal sentiments for this lieu onto canvas. In the
new Freywille Giverny, all elements; flora, raw nature, light and abstract colours are fluidly aligned. Spanish iris, lily, lotus and water lily; also peaceful lake and Japanese bridge have been subsidiaries of Giverny designs. The impressionist strong brush strokes and using of vivid colors on enamels makes feel the elegant dance of the light.
14
GF Türkiye
e Ha er
Orangerie Orangerie serisi ise 24 ayar altın işlemesi olan ve bir mücevherden öte Monet tablolalarının minelerde hayat bulması olarak ifade edilebilir. Claude Monet ile ünlenen zarif lotus çiçeklerinin su üzerinde ışık ve rüzgar ile olan oyunlarının yanı sıra Claude Monet’in doğanın ve atmosferin güzelliklerine su üstü ve su altı gibi farklı açılardan nasıl yaklaştığı da görülebilir.
Orangerie includes 24K golden embroiders and can express as Monet paintings’ springing to life on. Besides of games that Claude Monet’s famous elegant flowers lilies playing with the light and the wind, Monet’s approach to the beauties of nature and atmosphere with different views like under and top of water. 15
Honfleur 24 ayar altın işlemeden oluşan Honfleur serisinde ise doğanın baba kirliğini hissederken, Monet Empresonizmi ifade biçmine şahit olaola bilirsiniz. İsmini, birçok Empresyonist sanatçının yaratıcılığını arttıarttı ran büyülü Honfleur liman şehrinden alan koleksiyonda Freywille sanatçıları, Monet’nin Japon kaligrafi sanatına duyduğu hayranlığı minelere aktardı. Kasımpatıların taçyapraklarının altın kontürleri ile turuncu, pembe ve mor gibi tatlı renklerinin birbirleri ile olan uyumu güzelliği, uzun yaşamı, aşkı, gerçekliği sembolize ediyor.
In Honfleur includes 24K golden embroiders; you can feel virgin nature as well as witness to the Monet’s explanandum for Impressionism. In this model has name coming from magic harbor village Honfleur raised the creativities of many artists, Freywille’s artists adopted Monet’s admiration for Japanese calligraphy art to on enamels. Harmony between gold contour in chrysanthemums‘petals and sweet colors like orange, pink and purple, symbolizes which are beauty, long life, love, reality.
Spe ia Repor
G Turkiye
PLE GEL BİR GOL EK “PLE COME, SHOOT A GOAL!”
16
Halit Kıvanç’ın anılarındaki en önemli kişilerden birisi Pele. Onların tanışması ve yıllar süren dostlukları hakkında: “1958 Dünya Kupası; Brezilya’nın bilinen isimleri ile röportajlar yapılıyor. Kenarda genç bir çocuk oturuyor. Brezilyalı spiker, bana ‘Bak, Bu çocuk ileride çok meşhur olacak. Adı Eston ama ona Pele diyorlar. Konuştuğu anlaşılmaz, köy aksanıyla konuşur.’ 17 yaşına yeni girmiş daha. Çocuğun yanına gittim, soruyorum ‘evet, hayır, olur’ diye cevap veriyor. Köyü o kadar fakirmiş ki; top falan yokmuş. Teneke kutularla oynarlarmış. Tenekeye öyle bir vururmuş ki; taşlı yollarda ple ple diye sesler çıkararak gol yaparmış. O yüzden buna ‘Ple gel bir gol çek’ derlermiş. Böyle bir çocuk işte, bu yüzden de ‘Pele’ deniliyor. Ben de bütün bunları yazdım, İtalyan gazeteciye anlattım. Bana; ‘Yedek oyuncuyla röportaj yaparsam beni kovarlar’ dedi. Ama o maçta Pele’yi takıma koydular, Brezilya 1-0 maçı kazandı. İtalyan arkadaş geldi; ‘İşte şimdi beni kovacaklar’ dedi. Herkes benden birkaç not istedi, bütün notlarımı onlara da verdim, benim röportaj hem Corriera Della Sport’ta da çıktı, hem de Milliyet’te.” Halit Kıvanç (27 Ekim 2013 Posta Gazetesi) Pelé Icons Pen Limitli Serisi En fazla “gol kralı” çıkaran ülke olarak da tarihe geçen Brezilya ve dünyanın gelmiş geçmiş en iyi futbolcularından biri olan kabul edilen Pelé, Montegrappa’nın Icons koleksiyonu ile ölümsüzleşti. Daha önce Muhammed Ali, Bruce Lee, Elvis Presley ve Frank Sinatra gibi efsane isimler adına kalemler üreten Montegrappa’nın Icons koleksiyonu, 2014’te bu kez unutulmaz futbolcu Pelé’yi ağırlıyor.
In Halit Kıvanç’s memories, one of the most important people is Pele. About their acquaintance and friendship goes on, He quote: “1958 World Cup; with the famous names, interviews have been making. Brazilian speaker told me: ‘Look! This child will be famous in future. His name is Eston, but people call him as Pele. When he spoke, he uses village accent.’ Pele was 17 years old. I went to near of the child, asked some questions; he was answering like as only ‘yes, no, well.’ His village is so poor; even there was no ball. They were playing football with boxes. When he kicked that, he was scoring as make sound like ple ple. Therefore his friends told him ‘Ple come, shoot a goal!’. So, he was a child just like this; for this reason he is called that ‘Pele’. I mentioned these things to the Italian newsman. Then, he told me: ‘ If I make an interview with a reserve player, I can be fired.’ However, in that match, Pele played in that match; and Brazil won the match with score 1-0. Italian man came to me, and : ‘Now, they will fire.’ Everybody wants some notes from me, I gave them my all notes; my interview published in Corriera Della Sport as well as in Milliyet Newspaper.” Halit Kıvanç (Posta Newspaper; on 27th September) Pelé Icons Pen Limited Edition The city as known in history as it has been the most quantity for “goal king”, Brazil; and who is accepted one of the best football players ever, Pelé have become immortal with Montegrappa’s Icons collection. Manufactured pens, for legendary names like as Muhammed Ali, Bruce Lee, Elvis Presley, and Frank Sinatra; Montegrappa’s Icons Collection is hosting, in 2014, to the unforgettable football player Pelé. While magnificent www.rotapsaat.com
GF Türkiye
e Ha er
17
Spe ia Repor
G Turkiye
18
Koleksiyon, birçoklarına göre futbolda yeni bir dönemin başlabaşla masını sağlayan Brezilyalı starın adına üretilirken, bu işbirliğinin Dünya Kupası’nın Brezilya’da organize edileceği yılda yapılması manidar olmuştur. Yorumculardan teknik direktörlere, oyunoyun culardan taraftarlara kadar sayısız futbol aşığının tarihin en iyisi olarak tanımladığı Pelé, 2014’te FIFA’dan Ballond’Or Prix d’Honneur özel ödülünü aldı. Ayrıca ünlü Time dergisi onu 20.yüzyılın en önemli 20 figüründen biri olarak gösterdi. Yine FIFA, onu “Asrın En İyi Futbolcusu” ödülüne layık görgör dü. Montegrappa ise tüm karizması ve çarpıcı yorumlarıyla hala futbolun içinde yer alan efsanevi isme ürettiği kalem ile Pelé’yi bir kez daha ölümsüzleştirdi. Pelé Icons Pen limitli serinin iki farklı tasarımı bulunuyor. Altın ya da gümüş trim seçenekleri olan Heritage versiyonda, kapağın tepesinde “All Hail The King” ibaresiyle birlikte futbol topu motifi dikkat çekiyor. Kapakta ise Brezilya bayrağının renkleri ön planda. Mineleme yöntemi ve guilloché dekorasyonuyla ortaya çıkan yarı saydam mavi gövde, Pelé ile özdeşleşen mavi şortlarını hatırlatırken, en alt kısımdaki sarı-yeşil şeritler de çoraplarıçorapları na vurgu yapıyor. Kapakta ise Brezilya bayrağının renkleri ön planda. Mineleme yöntemi ve guilloché dekorasyonuyla oror taya çıkan yarı saydam mavi gövde, Pelé ile özdeşleşen mavi şortlarını hatırlatırken, en alt kısımdaki sarı-yeşil şeritler de çoraplarına vurgu yapıyor. Pelé’nin röveşata imajının kazındığı ucun etrafında ise Dünya Kupası şampiyonluklarının seneleri olan 1958, 1962 ve 1970 ibareleri var. Tam ters tarafta da kalemin kişiye özel seri numarası yer alıyor. Gümüş versiyon 1283 dolma kalem ve 1283 rollerball (kariyeri boyunca attığı gol sayısı), altın versiyon ise 10 dolma kalem ve 10 rollerball (forma numarası) ile limitli. Siyah reçineden üretilen P10 versiyonunun tepesinde ise Rio de Janeiro’daki Maracanã Stadı’ndan esinlenilmiş. Ayrıca BreBre zilya’nın renkleri yine mineleme yöntemiyle işlenmiş. Kraliyet asası şeklinde tasarlanan kanca “Futbolun Kralı” lakabına gönderme yaparken, aynı kısımda mavi safirle birlikte yer alan küçük futbol topu da dikkat çekici. Pelé’nin imzası da kapak kısmının önemli satırbaşlarından. Yine alt kısmında mavi, yeşil ve sarının, ucunda röveşata motifinin öne çıktığı P10 ise 1940’ar adetle limitli. Ayrıca bu versiyonun da 10’ar adetle limitli altın seçeneği bulunuyor. GF Türkiye
e Ha er
pen is manufacturing for the name of Brazilian star that is accepted as he provided beginning of a new era in football by most people; this incorporation has realized in the year when FIFA World Cup TM has been organized in Brazil, so it is joining a different meaning to this project. Defined as the best in history by countless football lovers that ranks from football commentators to technique director, from players to football fans; Pelé awarded with special prize Ballond’Or Prix d’Honneur from FIFA in 2014. Additionally, Times magazine shows him as one of the 20 most important figures of 20th century. Besides, FIFA granted him an award “The Best Football Player of The Century”. And Montegrappa made Pelé immortal once more with its pen which has manufactured for legend name, which is still placed in the football with his charismatic and striking comments. The barrel of existing with enamel technique and guilloché decoration, translucent blue body reminds that the blue shorts identified with Pelé; and also yellow-green strips on the below part emphasize his socks. Engraved in the nib is the classic image of Pelé’s ‘bicycle kick’ and the years of his World Championship like 1958, 1962,1970.The opposite end of the barrel is engraved with the individual serial number. The Heritage solid silver trim edition consists of 1283 fountain pens and 1283 rollerball pens representing the number of goals scored in his entire career; while the gold edition is limited to 10 fountain pens and 10 roller balls, signifying his jersey number. Made of black resin, the P10 Edition’s top inspired by the Maracanã Stadium in Rio de Janeiro, the colors of Brazil filled in with enamel. The P10’s clip is a sceptre, to represent ‘The King of Football’, with a miniature football containing a sapphire at its top. Pelé’s signature on the side of the cap in white is also remarkable. Blue, green and yellow bands surround the blind cap, while the nib features an engraving of Pelé’s ‘bicycle kick’; P10 as one of 1940 pieces in total in fountain pens. Besides of these, there is a golden version is limited 10 pieces.
KUTSAL TOPRAKLAR MİSTİK KALEM KOLEKSİYONU Bi i e Ah a n Mi en u e Se eri i erinde s re i e işen u onu ar insan ı ın
Lai i e Din ir irine arşı e endi e a arından sade e ir a ıdır
THE HOLY LAND MYSTIC PENS COLLECTION
20
Bu ikilikler küreselleşmeyle daha da büyüdü: Geçen yüzyılın sonlarında, en azından sanayileşmiş ülkelerde, bilim ve akılcılık hüküm sürüyor gibi görünse de; üçüncü binyılda din, 11 Eylül sonrası belirsizliklerin de etkisiyle, sadece manevi olarak değil, ne yazık ki, yeni çok-kültürlü toplumların bir sonucu olarak ortaya çıkan ve anlaşmazlıkları besleyen bakış açıları nedeniyle gittikçe daha da önemli bir hale gelmektedir. Bu olaylar zinciri dini adım adım hayatımızın merkezine ve daha da ötesi siyasi algımızın içine taşımıştır. Visconti eserleriyle hayatımıza etkisi olan, onu değiştiren ve tanımlayan bakış açılarına ve konulara her zaman incelikle değer vermiştir: Sınırlı Sayıdaki bu kalem koleksiyonu dünyanın bütün dinlerine ithaf edilmiş ve kendisini tanımlayacak olan ismi de (şans eseri değil) Mistik Kalem olarak seçilmiştir.
Science and Ethic, Third Millennium and Secularism, Laicism and Religion: these are just some of the humanity’s great themes compete among each other, opposing themselves. Globalisation has enlarged these dichotomies: although at the end of the past century science and rationalism seemed to prevail, at least in all industrialised countries, throughout the third millennium, because of uncertainties mostly due to September 11th, religion has dramatically become more and more significant not only from the spiritual, but also and unfortunately from the conflict fostering point of view, which is a consequence of the establishment of the new multiethnic societies. This chain of events has brought religion more and more at the centre of our lives, last but not least in our political perception too. Visconti has always been very attentive in giving importance with its creations to aspects and themes that have impact, change or describe our life: this Limited Edition fountain pen collection is dedicated to all religions of the world and the name chosen to describe it is (not by chance) Mystic Pens.
Al-Aqsa
GF Türkiye
İn e e e
AL-AQSA
MEDINE
Visconti, 2013 yılında Al-Aksa kalem serisini beğeniye sundu. Visconti, Al-Aksa caminin duvarlarını sembolize eden seramik figürlerden ve ana binanın sekizgen yapısından ilham alınarak tasarlandı ve limitli miktarda üretildi. Yaygın olarak El-Aksa (Mescid-i Aksa) Cami olarak bilinen Kubbet-üs-Sahra, Kudüs’te Müslümanlar ve Yahudiler tarafından kutsal kabul edilen kaya üzerine Emeviler devrinde inşa edilen, ortası kubbeli sekizgen bir bina. İslam mimarisinde bilinen ilk kubbeli eserlerden olan Kubbet-üs Sahra, 687-691 yılları arasında inşa edildi. Binanın iç yüzeyi ve kubbesi Kur’an sureleri ve çeşitli motiflerle süslendi. Camide yer alan Muallak taşı ya da kayası, Hz. Muhammed’in Cebrail ile birlikte miraca yükseldiği noktayı simgeliyor. Kubbet-üs-Sahra Camii’nin duvarlarını sembolize eden seramik figürlerden ilham alınarak hazırlanan kalem gövdesi, çok özel bitkisel reçineden yapılan mozaik figürler tek tek el ile işlendi. Caminin sekizgen olan ana bina yapısı kalemin sekizgen tasarımına yansıtıldı. Muallak Taşı ise değerli bir taş ile kapağın klipi üzerinde sergileniyor. Kapağın üstü ise caminin en ünlü görsel unsuru olan altın kubbesinin bire bir kopyası olarak şekillendirildi.
Medine Hz. Muhammed’in öldüğü şehirdir. Medine fildişi rengi reçineden ve bakıldığında Kabe’yle birlikte islamın en iyi bilinen sembollerinden biri olan meşhur kubbeyi akla getiren yeşil mermer dokulu kapağıyla üretilir. Kalemin asıl odağı olan tasarım deseni, peygamberin mezarının bulunduğu kutsal bölmenin kapılarını temsil eden muhteşem bir sanatsal çalışmayı üzerinde taşıyan kalemin gövdesindedir. Kapak geniş bir halkayla ve bu kapıları andıran desenlerle süslenmiştir ve tasarımın tümü gövdeyle uyum içindedir. Mandal ise Cami’nin içindeki kolonların şeklini anımsatır. Medine Kalem’in numaralandırma sistemi Hicri yıl olan 622’den esinlenilmiştir.
Italian luxury pen brand Visconti, in year 2013, launches Al-Aqsa pen models. Visconti is designed, as inspire from Al-Aqsa, by ceramic figures symbolize the Al-Aqsa Mosque’s wall and octagon shape of its main building ; and it is a limited edition. Known as Al-Aqsa (Mescid-i Aksa) Mosque, Qubbat as-Sakhra, is an shaped octagon structure where the location of the Dome of the Rock was established as the site of Muslims and Jewishes in Umayyad’s era. The Dome of the Rock was erected between 689 and 691 CE. Interior side of it has been decorated with sura(s),section(s) of the Quran, and motives. The rock is the spot from which Muhammad ascended to Heaven accompanied by the angel Gabriel. Made of an exquisite exclusive vegetal resin with the colors of the flag of Israel and shaped as an octagon encrusted with small ceramics reproducing the walls of the Mosque. The mosque’s octagon main structure reflects to the pen’s octagon design. The Clip is encrousted with a semiprecious stone made of a similar material of the “foundation stone” that is preserved inside the Mosque. The top of the cap is an exact reproduction of the mosque’s most beautiful part, gold dome. Al-Aqsa Altın Dolma Kalem, Al-Aqsa Altın Roller versiyonu sadece 91 adet limitli olarak özel kesim kutusu ile satışa sunuluyor. Al-Aqsa Gümüş Dolma Kalem ve Roller versiyonu ise 691 adet limitli olarak sunuluyor.
18 Kt gold version is limited edition of 91 pens, is presented with special cut boxes. Silver Vermeil is limited edition of 691 pieces.
21
Medina is the town where Muhammad died. Medina is turned from ivory coloured resin bars whit a green marbled cap recalling the famous dome, one of the most well known symbols of Islam together with the Kaaba. The decoration pattern, which is also the focus of the entire pen, is the wonderful microcast artwork on the shaft representing the doors of the holy chamber where the prophet is buried. The cap is decorated by a large ring with patterns recalling those doors and this whole decoration is in great harmony with the shaft. The clip recalls the form of the many columns inside the Mosk. The Mecca pen numbering system is inspired to number 622, the year of Hijra. Sınırlı Sayıda 622 adet Lâl Gümüş kalem Sınırlı Sayıda 62 adet 18 Ayar Pembe altın Tükenmez Kalemler numaralandırılmamıştır Malzeme: Yeşil ve fildişi reçine Kalem Ucu: 23 Karat Paladyum Doldurma Sistemi: Şırınga Usulü Tasarım: El yapımı filigran Paket: Özel delikli sergileme kutusu
Limited Edition to 622 vermeil Silver pens, Limited Edition to 62 pens in 18 K. Rose gold, Roller is available not numbered Material: Green and ivory resin Pen nib: 23 ct. Palladium Filling system: Power filler Artwork: Handmade filigree Packaging: Perforated dedicated display box
Re ie
G Turkiye
MEKKE Mekke Hz. Muhammed’in doğduğu şehirdir. Mekke dolmakalemi üretilirken siyah parlak reçine bakıldığında akla Kabe’nin mimarisini getirecek olan bir biçime dönüştürülür. Ergonomik sebeplerden ötürü Mekke kalemin köşelerini yuvarlayarak onu günlük kullanıma uygun bir yazma aracı haline getirdi. Gövdenin dört ve kapağın üç kenarı Kur’an-ı Kerim’den Arapça ayetlerle «süslenmiştir». Kaligrafinin zarif özellikleri sayesinde kalem daha fazla şıklık kazanır. Bu tasarımda üzerindeki altın yazılarlarla Kabe’yi örten Kisve isimli çok kıymetli siyah kumaştan esinlenilmiştir. Kumaş kaldırıldığında tuğlalardan örülmüş Kabe’nin gerçek yapısı ortaya çıkar ve bu kalemin halkaları için de aynı şekildedir. Uç tarafta bulunan ve geçmişteki birçok Visconti kaleminin taşıdığı ortak bir özellik olan dengeleyici mandal bakıldığında Kabe Taşı’nı akla getirir. Mekke Kalem’in numaralandırma sisteminde Hicri yıl olan 622’den esinlenilmiştir.
22
Mecca is the town where Muhammad was born. The Mecca fountain pen is turned from a black shiny resin bar in a form which immediately recalls the architecture of the Kaaba. For ergonomic reasons we have rounded the corners of this bar in order to make the Mecca pen become a daily writing instrument. The four shaft sides and the three ones of the cap are “decorated” with Qu’ran verses in Arabic. Thanks to their elegant graphic features they give to the pen an extremely elegant aspect. These writings are inspired to the Kiswa, the precious black cloth that cover the Kaaba with its golden writings. When the cloth is lifted up we can see the original structure of the Kaaba, made of bricks and this is exactly the same for the pen rings. At the end we have a clip with a balancing device, a common feature to many Visconti pens of the past inspired to the silver set Kaaba Black Stone recalling the human eye.
Sınırlı Sayıda 622 adet Gümüş kalem Sınırlı Sayıda 62 adet 18 Ayar Pembe altın Tükenmez Kalemler numaralandırılmamıştır Malzeme: Siyah reçine Kalem Ucu: 23 Karat Paladyum Doldurma Sistemi: Şırınga Usulü Tasarım: Mürekkep siyahı süslemeli altın lake Paket: Delikli özel sergileme kutusu
GF Türkiye
İn e e e
The Mecca pen numbering system is inspired to number 622, the year of Hijra, Limited Edition to 622 Silver pens, Limited Edition to 62 pens in 18 K. Rose gold Roller is available not numbered Material: Black resin Pen Nib: 23 ct. Palladium Filling System: Power filler Artwork: Black ink scrimshaw with gold laquering Packaging: Perforated dedicated display box
Discover the world of luxury blended with the glamour of İstanbul TURKEY’S AND WORLD’S MOST SELECTIVE BRANDS IN HIGH JEWELLERY, LUXURY TIME PIECES AND HOME COUTURE
MİLYONLUK OYUNCAKLAR Mi on u O un a ar Dos ası i eri inde si er i in Ro s Ro e an Phan o u E aar ın son pro esi Address İs an u dan ir daire i B ari den A ua arine i e Greu e Forse den Ar Pie e 1 r n erini se i U arı e i e o ursunu
THE MILLION TOYS In content of Special Topic, Million Toys files, we choose for you that Phantom from Rolls Royce, an apartment from The Address Istanbul of Emaar’s last project, Aquamarine from Bvlgari and Art Piece 1 from Greubel Forsey. Hope enjoys reading.
SOYLULAR İ İN MA İ KAN TA IYOR DERLER E ER OTOMOBİL D NYASINDA BİR MARKA MA İ KAN TA ISAYDI BU KESİNLİKLE ROLLS-ROYCE OLURDU
26
ROLLS-ROYCE PHANTOM 1O a arihinde apı an Ro s Ro e Phan o ans anı eni u ra s ir o o o i den daha a asını er n ne seri or D n anın en n s oo o i ar asının 1 Y ı R nesansına işare edi ordu
Önceki beş yılda BMW Grubu sahipliğindeki marka artık Güney İngiltere Goodwood Estate’deki son model üretim tesislerinde üretiliyor. Rolls-Royce Phantom, piyasaya sürülmesinden itibaren ünlü Spirit of Ecstasy heykelciğinin değerli bir sahibi olarak kendisini ispatladı. Pantheon ızgarasından arkasındaki uzun çıkıntıya kadar dizaynı açık bir biçimde Rolls-Royce idi. Sürümü şirket tarafından ‘Nabzı düşürmek için tasarlandı’ sözleriyle tanımlanırken Phantom, sürücülerini çeviklik ve hareket halindeki hassasiyetiyle şaşırttı.6 ileri otomatik şanzımana sahip otomobilin özünde, çığır açan hafif alüminyumdan yapılma yürüyen aksamı, çok yönlü, direkt enjeksiyonlu V12 motoru ile sağlanan güç yatıyor. Mühendislikte bu mükemmeliği tamamlayan, Phantom’ın zarif iç tasarımı, otomobili eşsiz derecede özel yapan kombinasyon olarak GF Türkiye
Mi on u O un a ar
elde dikilmiş lüks deri, hoş kaplama ve muhteşem detaylandırma sunuyor. Rolls-Royce Tasarım Direktörü Ian Cameron “Phantom’ın dizaynını popüler, klasik bir müziğin parçası gibi düşünmeliyiz. Iyi bildiğimiz asıl melodiyi kaybetmeden zamanla farklı yorumların olasılığı vardır’’ sözleriyle anlatıyor. 2005 yılında Phantom Extended Wheelbase ile başlayan yeni Phantom türleri eklendi. 2007 yılında Phantom Drophead Coupé, lüks üstü açık otomobilde doruğu ortaya koyarken, Rolls-Royce’un gelişmiş uzun mesafe sürüşleri için tasarlanmış yüksek performanslı otomobili Phantom Coupé aileye 2008 yılında katıldı. Rolls-Royce Phantom Drophead Coupe’nin Turkiye satış fiyatı: €1.203.523 (%145 OTV ve %18 KDV dahil)
FOR NOBLEMANS, THEY HAVE BLUE BLOODS IS SAID. IF A BRAND IN AUTOMOBILE WORLD HAS A BLUE BLOOD, THIS WOULD BE EXACTLY ROLLS-ROYCE…
ROLLS-ROYCE PHANTOM The launch of the Rolls-Royce Phantom on 1 January 2003 was much more than the reveal of a new ultra-luxury car; it signalled the 21st Century Renaissance of the world’s most famous luxury automobile brand. For the preceding five years, the brand which ownership of BMW Group is producing anymore state-of-the-art production facility on the Goodwood Estate in Southern England. From launch, the Rolls-Royce Phantom proved itself a worthy recipient of the famous Spirit of Ecstasy figurine. From Pantheon grille to long rear overhang, the design was clearly a Rolls-Royce. For such an imposing car, Phantom surprised drivers with its agility and precision in motion while its ride was described by the company at the time as ‘designed to lower the pulse’. At the car’s core lay a ground-breaking, lightweight aluminum space-frame with power supplied by a sophisticated, direct-injection V12 engine, married to a six-speed auto gearbox. And complementing this excellence in engineering was Phantom’s beautiful interior, presenting hand-stitched sumptuous leathers, fine veneers and exquisite detailing, a combination that marked the car as something uniquely special. Ian Cameron, Director of Design says “We should think of Phantom design as a piece of popular, classical music. Over time this has the possibility of different interpretations without losing the essential melody that we know so well.” New Phantom variants were added, starting with Phantom Extended Wheelbase in 2005. In 2007, Phantom Drophead Coupé revealed the ultimate in luxurious open-top motoring, while Phantom Coupé, Rolls-Royce’s sophisticated grand tourer, joined the family in 2008. Rolls-Royce Phantom Drophead Coupe’s selling price: €1.203.523 (with special consumption tax, 145% and included VAT, 18%). The Mi ion To s
G Turkiye
27
DENİZKIZLARININ HAZİNESİNDEN A UAMARINE An i Yunan da deni ı arının ha inesinden d ş ne inanı an u aş ı ar a deni i er e orsan ar ara ından da a nı a diri rere u ur u ir ı sı a u edi iş e deni i er an arında erinde u aşın u undu u ir nesne i e se aha erine ı ış ardır
GF Türkiye
Mi on u O un a ar
FROM MERMAIDS’ TREASURE AQUAMARINE In Ancient Greek, this stone is known as felt from between mermaids’ treasures. This stone had appreciated with same way by sealers and pirates during hundreds years, accepted as a fortunate talisman; and the sailors set out with an object which includes this stone.
Latincede ‘deniz suyu’ anlamına gelen ‘Aquamarine’ -akuamarin, yeşile çalan mavi rengi ile deniz suyunu hapsetmiş gibi görünen kıymetli bir taş. Rengi ile göz boyayan akuamarin diğer değerli taşlar gibi beril grubundan olup transparanlığı ile tasarımcılar için de taşlar arasında farklı bir yere sahiptir. Özellikle açık renkli olanların kullanıldığı tasarımlar kadınların ilgisini daha fazla çekmektedir. Bahsettiğimiz özellikte bir tasarım, 2014 yılında da Aquamarine Parure ismi ile Bvlgari’nin koleksiyonunda yerini aldı. Aquamarine Parure’da mavi akuamarinler ön planda tutularak aralarda pembe renkli taşlar ile güzel bir harmoni yakalanmıştır. Üzerindeki taşların toplanıp, işlenmesi ve birleştirilmesi işlemi için bir yıl boyunca uğraşılmış ve tasarım ortaya konulabilmiştir. Bu kolye platin üzerine işlenmiştir. Üzerinde 19 armut şeklindeki 119.16 karat akuamarin, mavi ve pembe renklerde 15.23 karat bufftop kesim safir ve 33 armut şekilli 17.46 karat pırlantadan oluşmaktadır. Üzerindeki taşlar ile göz dolduran bu tasarım Aquamarine Parure, zarafeti ile de Bvlgari tasarımları içerisinde bayanların önde gelen tercihleri arasında olmaya aday.
Mean that ‘sea water’ in Latin, Aquamarine is a semi-precious stone has seen like locked up seawater with its colors can range from deep blue to nearly translucent. Feed the line with its color, aquamarine, like as the other stones, is in beryl group; with its transparency, it has a different place from others for designers also. The designs which include them have especially light color, attract attention of women. Like as mentioned, the design has placed, in year 2014, Bvlgari’s collection with name, Aquamarine Parure. On Aquamarine Parure, by blue aquamarines have prioritized, beautiful harmony has created with pink color stones. This necklace took a year to assemble, from gathering the gemstones to setting the necklace itself. This necklace in platinum with 19 pear shaped aquamarines (119.16 ct), blue and purple buff-top sapphires (15.23 ct) and 33 pear shaped diamonds (17.46 ct). Made a strong impression with stones on itself, this design Aquamarine Parure is a candidate to be between prominent prefers of women in Bvlgari designs with its elegancy.
The SpeMiiaion Repor To s
G Turkiye
29
THE ADDRESS RESIDENCE 5 YILDIZLI BİR KENT YA AMI ADEDİYOR İs an u da er a an E aar Turi e E en e Gru u nun 5 ı dı ı se in o e in iri ar ası The Address Ho e s + Resor s a i e pres i e e e i e e erdi i de eri ansı ı ı her eni pro esinde onu arını irin i sını ir hi e a i esi e arşı ı or Otelleri için merkezi ve hayatın içinde lokasyonlar seçen The Address Hotel, 5 yıldızlı bir otelin sunduğu tüm konfor ve hizmetin yanı sıra; çatısı altında bulunan ve farklı zevklere hitap eden yeme-içme, SPA ve fitness seçenekleriyle de konuklarına her detayı düşünülmüş lüks bir konaklama ve yaşam deneyimi sağlıyor. The Address Residence İstanbul’un mimari tasarımı Sir Norman Foster’ın kurucusu olduğu Foster + Partners tarafından, iç tasarımları ise dünyanın konaklama sektöründeki en önemli iç mimarlık firmalarından birisi olan Hirsch Bedner Associates tarafından yapılıyor. The Address İstanbul’da 1+1’den 5+1’e Daire Seçenekleri 46 kattan oluşan The Address İstanbul’un ilk 11 katında Emaar’ın 5 yıldızlı zincir otel markası The Address Hotel, 183 odasıyla yer alıyor. Standart ve süit odalarının yanı sıra restoranlar, SPA, havuz ve sağlık kulübüyle konuklarına beş yıldızlı konforu vaat eden otel, aynı zamanda yaşamın merkezi olacağı iddiasını taşıyor. 12 - 29 kat arasında yer alan The Address Residence İstanbul, 197 adet mobilyalı lüks rezidans daireleri, 1+1, 2+1, 3+1 daire seçenekleri ve 78 metrekareden 234 metrekareye kadar değişen tipleriyle, yatırımcısına farklı alternatifler sunuyor. 30 ile 46 katları arasında bulunan The Address Residence Sky View İstanbul’da ise 123 adet lüks rezidans dairesi, 1+1’den 5+1’e kadar farklı daire şeçenekleri, 89 metrekare ile 645 metrekareye kadar değişen daire tipleriyle sunuluyor. Cazibenin Lüksle Buluştuğu Yer İç tasarımda dünyaca ünlü markaların ve doğal materyallerin kullanıldığı The Address İstanbul’daki rezidans dairelerde, 5 yıldızlı hizmetlerin tümü bir telefon uzaklığında bulunuyor. GF Türkiye
Mi on u O un a ar
Üsküdar Çamlıca’da yer alan The Address İstanbul, her birine tam donanımlı hizmet sunulan 320 adet göz alıcı rezidansıyla Emaar Square projesinin şık ve zamansız tarzını yansıtıyor. Benzersiz Kiralama Sistemi ile Yatırım Fırsatı Emaar’ın The Address markalı, mobilyalı rezidanslar için sunduğu kiralama sistemi, The Address Residence İstanbul ile Türkiye’ye de geliyor. Ev sahipleri tercih ederse, 12 ile 29. kat arasında bulunan ve otelin 5 yıldızlı hizmetinden yararlanan 197 adet mobilyalı lüks rezidans dairelerini, The Address Hotel’in özel kiralama sistemine dahil ederek gelir elde edebiliyorlar. Rezidans dairelerin tamamına beş yıldızlı The Address Hotel hizmet veriyor.
Ayrıcalıklı Yaşamın Merkezi: Emaar Square… The Address İstanbul’un içerisinde yer alan Emaar Square, Emaar’ın Türkiye’deki ikinci projesi olma özelliğini taşımaktadır. Toplam 1000 lüks daire ve 48 bin metrekarelik ofis alanının yanı sıra bünyesinde Türkiye’nin en büyük alışveriş merkezi olan Emaar Square Alışveriş Merkezi’ni de bulunduruyor. Bu prestijli projenin merkezinde yer alan alışveriş merkezinin toplam 150 bin metrekare olan kiralanabilir alanı bulunmaktadır. Galeries Lafayette’in de aralarında bulunduğu dünya markaları bu alanda yer almaktadır. Emaar Square Alışveriş Merkezi bir buz pisti, 2.400 kişilik mega sinema salonları kompleksi ve su altı hayvanat bahçesi ile de sizlere yaşam alanınız içerisinde eğlence aktiviteleri sunmaktadır.
THE ADDRESS RESIDENCE OFFERS 5 STARS CITY LIFE
123 luxurious residences with options from 1+1 to 5+1. These options, apartments, are up to between 89 and 645 square meters.
The Address Hotels + Resorts, which is the five-star premium hotel brand by Emaar Hospitality Group, welcomes to its all guests with first class service quality at each new project which prestige, quality and excellence.
Where Charm Meets with Luxury At the residences of The Address Istanbul which natural and worldwide brands’materials is used for its interior, all five star services are as close as phone. The Address Istanbul is in Camlıca in Uskudar; it is reflecting elegance and timeless style with 320 charming residences which offer full service.
Likewise The Address Hotel chooses their locations where central lands for its hotels, it is offering comfort and service of any 5 star hotel. With opportunities appealing to different tastes catering, SPA and fitness; it provides also luxury accommodation and living experience by think down to last detail to its guests. The Address Residence Istanbul’s architectural design is made by Foster + Partners which Sir Norman Foster is founder; and its interior decoration is made by one of important interior decoration firm, Hirsch Bedner Associates. In The Address Istanbul, Residence Options From 1+1 To 5+1 The Address Istanbul is housing 46 story. The Address Hotel is placed on the first 11 story with its 183 rooms. The hotel offers a five star comfort; with its standard and suite room as well as restaurants, SPA, pool and health club. It has assertion like as it will be center of life. On between 12th and 29th story, The Address Residence Istanbul offers different alternatives to its investors. These are 197 luxurious furnished residence apartments; these apartments with options 1+1, 2+1, 3+1 that up to 234 square meters. On between 30th and 46th story, The Address Residence Sky View Istanbul is hosting
Investment Opportunity with Unique Renting System Renting system is valid for The Address furnished residences, is coming to Turkey through the instrument of The Address Residence. If householders prefer, they can earn income by this renting system. The renting system takes the units in which are on between 12nd and 29th story and 197 furnished residences which benefit from the hotel’ 5 star service. Residence apartments are served by five star “The Address Hotel”. The Center of Privileged Life: Emaar Square… Emaar Square where The Address Istanbul is located is the second project of the Emaar in Turkey . This project is hosting 1000 luxurious apartments, possessing 48.000 square meters office space. Also, the largest mall of Turkey, Emaar Square Shopping Center is involved in it. Placed in the center of the project, this mall has 150.000 square meters rentable area. Like as Galeries Lafayette, worldwide brands have a store in the mall. An ice rink, Cineplex for 2.400 seats people and underwater zoo are in the mall.
The Mi ion To s
G Turkiye
31
ART PIECE 1 32
İsviçreli saat markası Greubel Forsey saatlerinden olan Art Piece 1, Robert Greubel ile Stephen Forsey’in Willard Wigan’la ortaklaşa gerçekleştirdiği sanatsal ortak bir kreasyon.. İçinde kendisine ayrılan özel yere konulan bir nano-heykelcik içeren Art Piece 1, saat pimi içine konulan minyatür bir mikroskop bu şaheserin tam olarak takdir edilmesini sağlamaktadır. Willard Wigan’ın sanatsal eseri Art Piece 1, bu eşsiz saatin çekiciliği kadar hassaslığını da sağlayan 30° eğimli görkemli çift Tourbillion ile tamamlanacaktır. Robert Greubel ve Stephen Forsey, Willard Wigan’ın iğne deliği veya toplu iğne başı kadar olan nano-heykelcik tasarımlarıyla ilk karşılaştıklarında, onunla “minyatürcülük” konusunda aynı dili konuştuklarını fark ettiler. İlk başlarda Willard Wigan yüksek kalite saat yapımının kendi sanatçı ruhuna çok uzak olduğunu düşünse de, Greubel Forsey atölyesini ziyaretinden sonra, Robert ile Stephen’ın mükemmelliğe dair görünürde mantıksız saplantılarından gelen ‘Greubel Forsey ruhunun’ kendi sanatsal hassasiyetleriyle uyumunun tam anlamıyla farkına vardı. Robert Greubel ve Stephen Forsey ile Willard Wigan birbirlerinin dünyasına girdiler. Willard Wigan’ın mikro-heykelciklerinden birini mevcut Greubel Forsey saatlerinden birine monte etmek çok daha kolay olabilirdi. Fakat Robert ile Stephen, Willard Wigan’ın heykelciliğine ve sanatsal ruhuna uyan bir sanat eseri yaratmak için birlikte çalışmak istediler. Robert Greubel ve Stephen Forsey, minyatür bir mikroskop ekledikleri tamamen yeni bir saat yarattılar. Boyutuna rağmen, bu optik-seviye aygıt, başlı başına kendisi teknik bir zorluk olan, 20 kat büyütme GF Türkiye
Milyonluk Oyuncaklar
sunuyor. Willard Wigan’ın heykelciğini beğeniyle izlemenin tek yolu, minyatür lense göze yaklaştırmaktan geçiyor. Entegre optik lensleri geliştirmek başlı başına teknik bir zorluktur. Saatin, hem optik sapmaları bozmadan 20 kat büyütecek ayarlanabilir bir lense hem de yapay bir iç ışık kaynağına ihtiyaç olmaksızın mikro-heykelciği aydınlatmaya yetecek kadar doğal ışığa gereksinimi vardır. Saatin büyütücü lensinden bakıldığında Willard Wigan’ın inanılmaz mikro-heykelciği görülebilmektedir. 1957 doğumlu Britanyalı sanatçı Willard Wigan, dünyanın en küçük heykelciklerini yaratmakta ve altın, saç ve pirinç tanelerine, mikroskop altında ve mikronlar ölçeğinde, yoğun fiziksel çaba gerektiren bir işlemle şekil vermektedir. Kalp atışlarını yavaşlatabilen Wigan, oyma bıçağını iki kalp atışı arasında geçen sürede yönlendirebilmesi için bunu yapmak zorundadır. Sadece mikroskopla bakanlar, Michelangelo’nun Davut heykeli, Özgürlük Heykeli ve Nelson Mandela gibi meşhur isimlerin ve ünlü yapıların yeniden yorumlanmasıyla ortaya çıkan şaheserleri görebilmektedirler. 2007 yılında Majesteleri Kraliçe II. Elizabeth, sanata yaptığı büyük katkılardan dolayı Willard Wigan’ı prestijli bir onur nişanı olan MBE (Britanya İmparatorluğu Üyesi) ile ödüllendirmiştir. Art Piece 1 yaklaşık 1,5 milyon dolar değerindedir.
ART PIECE 1 From The Swiss Brand Greubel Forsey’s collection, Art Piece 1 is an artistic co-creation by Robert Greubel and Stephen Forsey with Willard Wigan. Art Piece 1 includes a nano sculpture by William Wigan has set into specific area within timepiece; With a miniature microscope set into its case band, it allows full appreciation of this chef-d’œuvre. Willard Wigan’s artwork in Art Piece 1 is complemented 30° inclined double tourbillion which will ensure that this unique timepiece is as accurate as it is alluring. When Robert Greubel and Stephen Forsey first encountered with Willard Wigan’s nano-sculpture, which are installations in the eye of a needle or on the head of a pin,; they awared that they spoke the same language about ‘miniaturist’. Willard Wigan thought initially that fine watchmaking was too far from his artistic spirit; After visiting the Greubel Forsey manufacture, he awared that excellent harmony between his own artistic sensibilities and ‘Greubel Forsey spirit’ that comes from Robert and Stephen’s seemingly irrational obsession. Robert Greubel and Stephen Forsey with Willard Wigan entered into each other’s world. Inserting of one of the Willard’s nanosculptures into an already existing Greubel Forsey Watch, could be much easier. However, they wanted to work together to create a work of art that represents both Willard’s sculptures and spirit. They created an entirely new timepiece that includes a miniature microscope. This optical instrument offers about 20-fold magnification, although its measurement which
is an enough reason to be a hard challenge. The only way is seen the Willard Wigan’s sculpture, is with the eye placed up against the miniature lens. Improving of the integrated optic lens is a technical challange in itself. This watch needs an adjustable lens ,which could be 20-fold magnifier without optical deviation, as well as natural light, which must be enough for lightning of the micro scrulpture without need another internal light resource. Willard Wigan’s amazing micro scrulpture can be seen by looking from the magnifier lens of this watch. Born in 1957, the British artist Willard Wigan creates the world’s smallest sculptures. Under a microscope and on a scale of microns, he sculpts gold, hair, grains of rice.This is demanding intense physical effort. Willard Wigan, is able to slow down his heartbeat, indeed must do this to wield his stylet in time passes only between his two heartbeats . Who looks exclusively through a microscope, can see Wigan’s masterpieces are appearing by interpreting of famous figures and popular monuments including like Michelangelo’s David, the Statue of Liberty and Nelson Mandela. In year 2007, The Majesty Queen Elizabeth II awarded Willard with MBE, Member of the British Empire is a prestigious honour, for his services to the arts. Art Piece 1 is nearly amount of value 1,5 million dollars. The Mi ion To s
G Turkiye
33
Me e Ers e e erso
- ur i e o
KARINCALARLA BA LAYAN FANTASTİK D NYA illard igan i in i lik diye ir kelime y ktu kü ük yaşta zaman az ilinir ve nda teş is edilememiş ö renme zuklu u (disleksi) nu öylesine derin ir i lik duygusuna itmiş lmasına ra men
36
Okuldaki yaşıtlarınca alay edilen, öğretmenleri tarafından başarısızlık örneği olarak gösterilen Willard, okula hiçbir zaman isteyerek gitmedi tahmin edileceği gibi. Hatta annesi tarafından yakalanıncaya kadar hep gidermiş gibi yapıp bahçelerinin arkasındaki kulübede saklandı ve hayal dünyasını zenginleştirmeye başladı. Ne de olsa bir disleksi normal insanın iki katı hayal gücüne sahipti. Bir gün annesi onun okula gitmediğini anlayıp kulübede yakaladı. Annesinden sıkı bir dayak beklerken sadece “Yarın tekrar gidiyorsun okula.” uyarısı onu şaşırtmıştı, kafası önde yere bakıp olanı biteni düşünürken yerde dolanan karıncalar dikkatini çekti. Acaba bu karıncalar, kraliçe karıncayı mı yoksa taşınacak bir ev mi arıyorlardı? Ve bir ev yapmaya başladı onlara. GF Türkiye
e Ha er
Mikroskop altında yaratılmaya başlanan dünyaya ilk adım bu evle oldu. Yeteneğinin farkına varınca, göremediğimiz bu küçük dünya ile deneyler yapmaya karar verdi. Çünkü hayatın, etrafımızda gördüğümüz devasa şeylerden daha fazlası olduğunu fark etmişti. Kendini moleküler seviyede eğitmeye başladı. Çalışmaya devam ediyor, yaptıklarını annesine gösteriyordu. Annesi ona, bugün de yol göstericisi olan şu cümleyi söyler : “Daha da küçült. İşlerin ne kadar küçük olursa, ismin o kadar büyük olur.” Annesinin dediğini yapar, annesinin dediği gibi de olur. Nefesini tutarak, yavaş yavaş yaptığı milimetrenin dörtte biri büyüklüğündeki heykelleriyle insan eliyle yapılabilecek olanın sınırlarını yıkmış, tüm zamanların en meşhur mikro-artisti olmuştur. Bu kadar küçük bir
STARTING WITH ANTS FANTASTIC WORLD According to Willard Wigan, Nothing is does not exist. Although he suffered from then little known and undiagnosed condition of dyslexia which prompts him toward nihilist feelings. Been mocked by his peer in school, shown as failure example by his teachers, Willard has never in school willingly as guess easily. Even he has been hidden in a cottage near of their house by act like as he has gone to the school, until the situation brought his mother’s attention. He has started to his fantasy word after all a dyslexic has a dream power twice of an ordinary person. In One day, his mother caught him in the cottage by he had not been went to the school. When he was waiting for beating from her, She only says that ‘Tomorrow, you will go on to the school.”That surprises him and starts to think. At that time he aware the ants wraps around on the ground. These ants look for the queen ant or home where they can
carry? And he started to build a home for them. The first step toward to the world, which has been started to create under microscope, has been this home. When Willard Wigan noticed his talent, he decided to make some experiments related with this world. Since he was aware that life was more than these huge things we have seen around. He continues to challenge himself by striving to make each work even smaller and the advice from his mother still guides him today: “Smaller! The smaller your work, the bigger your name.” He follows her advice, all happens just like as his mother said. Willard Wigan is able to slow down his heartbeat; He has been removed the borders about that human being able to
Spe ia Repor
G Turkiye
37
38
dünyanın ortaya çıkması için kibrit çöpünden küçük el aletlerini kendisi yapmış, görmekte zorlandığımız havada uçuşan toz zerrecikleri, örümcek ağı, mikro heykellerin tamamlanmasında önemli detaylar haline gelmiştir. En ince detayına kadar yapılan bu heykellerin, yine en ince ayrıntısına kadar boyanması için de ilginç çözümler üretmiş Wigan. Ölü sineğin kafasından kopardığı kıllardan fırça yapmış, ama mikroskop altında incelediğinde asıl aradığının yüzünden kopardığı tüyler olduğunu farketmiş. 2007 yılında, sanata katkı katkılarından dolayı, Kraliçe II.Elizabeth tarafından çok önemli, prestijli bir ödül olan MBE’ye (Member of the British Empire) layık görülmüş ve ödülünü Prens Charles’ın elinden almış.
make and become the most famous micro-artist. He has made himself his equipments, which are smaller than matchstick, to exist this world much more than small. Wigan uses a range of materials, including nylon, grains of sand, dust fibres, gold and spider’s cobwebs. To paint his creations, Wigan has improved interesting solutions. He made a brush made of hair from a dead housefly, however he found out that his real need has been hair from his face. In 2007, Her Majesty Queen Elizabeth II awarded Willard the most prestigious of honors, an MBE (Member of the British Empire)for his services to the arts. HRH Prince Charles
GF Türkiye
e Ha er
2009 yılında, artistik dehası, dünyanın önde gelen Teknoloji, Eğlenve ve Dizayn Enstitüsü (TED) tarafından resmen tanınarak aynı yıl düzenlenen Dünya Konferansı’na ana konuşmacı olarak davet edilmiş ve TED başarı ödülünü almıştır. “İşlerim benim yansımam” diyen Wigan bizleri sadece eserlerine değil, etrafımızdaki dünyaya daha da yakından bakmamız, en küçük şeylerde güzelliği bulmamız için zorluyor. Mikro heykelleri ile bize ilham olarak ve potansiyelimizin tamamını kullanarak yaşayacağımız bir yaşam için cesaretlendirerek adeen büyük hedefine adım adım yaklaşıyor ade ta. Hiçbir şey diye bir şeyin var olmadığını hatırlatarak...
presented the award to Willard Wigan. In year 2009, Willard’s artistic genius was formally recognized by the worldleading Technology, Entertainment and Design institute, (TED) where he was invited to be the keynote speaker during the 2009 World Conference, receiving with it a TED achievement. “My work is a reflection of myself,” says Willard. He is prompting us to look closer the world, to find the beauty in the smallest things. His greatest goal is quite simple; to inspire others with his micro-sculptures and to encourage others to live to their fullest potential, remembering that nothing does not exist.
OTOMOTİ İN KALBİ CENE RE DE ATTI Cene re O o Fuarı 5-15 Mar 15 arih erinde apı arını 5 e o o o i se da ı arına a ı a ı ı ının i arı ara a o s erdi i 11 n uar o un a işi uarı i are eder en 11 ed a e si isi de e iş e e eni i eri daha eniş i e ere u aş ır a i in a ip e di er Bi de Fuarın ne ı an ar a arından ısa ir der e e apara o o o i d n asının na ını u a a a ış ı
HEART OF THE AUTOMOTIVE BEAT GENEVA Geneva Auto Show, 5-15 March 2015 date, opened its doors for the 85th timefor the car enthusiasts. Throughout the 11-day fair 220 companies participated with 900 cars, while 682,000 people visited the fair, and 11,300 media representatives followed to report the developments and innovations to a wider audience. We made a brief review of the fair’s leading brands, to keep the pulse of the automotive world.
E
ED E P 1 SPE
BENTLEY N
ntinental, Flying g Dürheimer, Co an fg ol W u s O’ ’ya bir beşinci Bentley’in CE k olan Bentayga ce le Geçtiğimiz yaz rü sü ya sa konumlanacak ve yakında piya sanne arasında ul M ve Spur, Mulsanne GT l ta en geleneksel olan ıklamıştı. Contin obil ya da daha om ot or ekleneceğini aç sp r bi klu p 10 Speed ilin, ya iki koltu arda tanıtılan Ex Fu i. işt m ril olan bu otomob ve u ipuc kat yeni bir upe olacağının şturmuş oldu. Fa lu bu la ar lıl dört kapılı bir co ak k. ti mer z bir garanti yo beklenen konsep ceğine dair henü le 6 da heyecanla rü sü ya sa ya omobilinin pi Bentley spor ot
42
L AMBORG
HINI A EN TADOR LP
Wolfgang er, Bentley CEO Late last summ d soon th will be adde announced a fif sides Dürheimer to the market be nne and ng Spur, Mulsa Continental Flyi this car was given that Bentayga. A hint tal GT tween Continen will be placed be seater either as a twoand Mulsanne, ditional e or car or a m tra ts or sp a or e coup d in eed 6 introduce sedan. Exp 10 Sp ed its eagerly anticipat the fair was also arantee t there is no gu concept. But ye ts car. ched a new spor that Bentley laun
5 - S Bu yeni model Lamborghini’nin hari ka bir tasarımı alıp onun da ötesine geçebildiğini gösteren muh teşem bir örnek. Daha agresif aerodinamiği ve 750 beygirlik gücüyle sahipleriyle 2015 baharında buluşacak olan modelin üstü açık versiyonunun da yakın zamanda piyasaya sürüleceğini bilmekte fayda var.
Lamborghini’s ne w model is a m agnificent exam can take a great ple of hoe it design beyond. It would be useful there are more ag to know gressive aerodyna mics and the po 750 hp, which w wer of ill be recently la unched as an op version of the 20 en-top 15 spring model s. GF Türkiye
e Ha er
PORSCHE CAYMAN GT Temmuz ayında yurt dışındaki showroom’larda $85,595’den başlayan fiyatlarla satışa sunulacak olan bu model, manuel bir yarış otomobili. Adeta 911 GT3’ün küçük kardeşi olan Cayman GT4, üç pedallı otomobillerden keyif alanlar için kaçırılmayacak bir otomobil. with prices r that will be available ca e rac al nu ma a is l This mode d in July. Almost like 5 in showrooms abroa for starting from $ 85.59 a car not to be missed r, the Cayman GT4 is 911 GT3’s little brothe three-pedal car. those who enjoy the
ERENIT Y S E C Y O -R S L L RO Serenity, mine atıfta bulunan Adeta geçmişin görke lerine bir övgü ına ve imparatoriçe lar or rat pa im n po Ja tasarlanmış çok iyi bir ustalıkla gibi. İpek, ahşap ve kreasyonu. m ekibinin harika bir olan bu model, tasarı Serenity almost referring to a past glory, like as a tribute to the Japanese emperor and empress. This model is and a wonderful creations of the design team with a very good skill like silk and wood.
ASTON MARTIN DB Bu yıl fuarda karşımıza çıkan Aston Martin DBX, 2009 yılındaki fuarda tanıtılan Lagonda konseptinden çok farklı. Markanın ürün çeşitliliği konusundaki iddiasını ortaya koyan bu modelde amaç SUV’nin en iyi özelliklerini markanın lüks GT üretim uzmanlığıyla harmanlamaktı. İç tasarımı avant-garde olan modelin geniş bir müşteri kitlesine hitap edeceği aşikar. n DBX is very different r this year, Aston Marti e purpose of Encountered at the fai at the fair in 2009. Th ed uc rod int t ep nc co s from the Lagonda range of the brand wa claim that the product the led ea rev l ing de tur mo fac this and the manu es of a luxury GT SUV to blend the best featur antgarde is obvious the erior design of av int e Th . nd bra the of expertise mer base. peal to a broad custo that the model will ap
43
Spe ia Repor
G Turkiye
FERRARI DEN YİNE BİR AHA KALKI 44
Ferrari o or u eni s per ode i GTB i 15 Cene re O o o i Fuarı nda anı ı Ferrari, yeni modeli 488 GTB ile 40 yıl önce pazarda ilk kez 308 GTB modeliyle yer aldığı sekiz silindirli motor segmentinde yeni bir dönem başlatıyor. Yeni 488 GTB, Ferrari’nin F1 ile birlikte 458 GT modeliyle bugüne kadar iki kez birincilik elde ettiği FIA Dünya Dayanıklılık Şampiyonası (WEC) ve aynı zamanda Le Mans 24 Saat’te elde ettiği tecrübeyle hayat buldu. 488 GTB’nin geliştirilmesinde, Ferrari’nin son 10 yıldır özel müşterileri için sadece pistlerde kullanılmak üzere tasarladığı otomobilleri kapsayan XX programında edinilen bilgi birikiminden de sonuna kadar faydalanılmış. Ferrari 488 GTB’nin yeni 3.9 litrelik V8 turbo motoru; güç, tork ve tepki süreleri açısından sınıfının en yüksek değerlerini sunarken, devrim niteliğindeki mimarisiyle de standartlara yeni bir boyut getiriyor. İtalyan üretici 458 modelini makyajlamakla kalmamış, otomobilin ortasında yer alan eski atmosferik motorun yerine 3.9 litre hacimli çift turbo V8 motor yerleştirmiş. 8000 d/d’de 670 bg güç, 3000 d/d’de 760 Nm tork üreten bu yeni ünite otomobilin 0-100 km/s sprintini 3 sn’de, 0-200 km/s hızlanmasını ise yalnızca 8.3 sn/de tamamlamasına yardımcı olmuş. Yeni otomobil 330 km/s’lik maksimum hızının yanı sıra, 1 dakika 23 saniyelik Fiorano tur zamanına sahip. Ürettiği gücü bünyesinde değişken tork kontrolünü barındıran elden geçirilmiş 7-ileri çift kavramalı şanzıman üzerinden aktaran otomobiGF Türkiye
e Ha er
lin dişli oranları da yeniden ayarlanmış. Yeni motoru ve elden geçirilmiş egzoz sistemi ile birlikte yeni bir sese sahip olan otomobil, Ferrari’nin iddialarına göre “dolu dolu, net ve tamamen kendine has” bir sese kavuşmuş. 488 GTB’nin tasarımı, orijinal 308 GTB’nin hava girişlerini andıran hava girişleri ile dikkat çekerken, bu otomobilde hava girişleri bir ayraç ile iki farklı bölüme ayrılmış. Ferrari tasarımcıları otomobilin ön spoylerini genişletmiş, arka kısma ise yeni küçük bir spoyler eklemiş. Arka kısımda yapılan diğer değişiklikler ise aktif kanatçıklara sahip arka difüzör ve hafifçe elden geçirilmiş LED stoplar olmuş. Ferrari 488 GTB’nin kabini ise bir hayli tanıdık olsa bile, kabinde yeni kontrol grubuna, açılı hava üfleçlerine ve elden geçirilmiş gösterge paneline yer verilmiş. Gövdeyi saran koltuklar ve yeni bir ara yüze sahip infotainment sistemi ise diğer değişiklikler arasında yer almış. Ferrari 488 GTB’nin aerodinamik özellikleri de performansına önemli katkı sağlıyor. Önceki modele oranla yüzde 50 daha fazla yere basma gücü üreten otomobil, sürtünmeyi de önemli ölçüde azaltıyor. 488 GTB’nin vites kutusu, değişken tork yönetimi sistemine de sahip. Her modelde olduğu gibi, Ferrari mühendislerinin yeteneklerinin bir sonucu olarak, 488 GTB’nin motor sesi, “Şahlanan At”a yaraşır şekilde, kalpleri fethediyor.
FERRARI PRANCES AGAIN Ferrari launched its new super-model V8 engine 488 GTB at Geneva Motor Show2015
Forty years on from the unveiling of its first ever mid-rear-engine V8 model, the 308 GTB, the Prancing Horse opens a new chapter in its 8-cylinder history. The new berlinetta brilliantly encapsulates Ferrari’s experience in both F1 and FIA World Endurance Championship (WEC), where the 458 GT holds the World Championship title and has won its category in the last two editions of the 24 Hours of Le Mans. The new model also exploits to the full the know-how gleaned by Ferrari technicians over the last decade through the XX programme which makes extreme track-only cars available to special customers. The Ferrari 488 GTB’s new 3.9 cc V8 turbo is at top of the class for power output, torque and response times, making it the new benchmark for this kind of architecture. Italian manufacturer not only change the image of the 458 model but replaced the old atmospheric engine in the middle of the car with a 3.9-liter twin-turbo V8 engine. The 488 GTB eschews the 458’s high-revving V8 for a 3.9-liter turbo V8 unit. The engine unleashes 670 cv at 8,000 rpm along with 760 Nm of maximum torque in seventh gear and a response time to the accelerator of just 0.8 seconds at 2,000 rpm. These figures are sufficient to allow the 488 GTB to accelerate from 0-200 km/h in an astonishing 8.3 seconds and when combined with the radical innovations introduced on all aspects of the car’s performance, lap the Fiorano track in just 1’23”. The gearbox features variable torque management which unleashes the engine’s massive torque smoothly and powerfully right across the rev range, while specific gear ratios deliver incredibly progressive acceleration when the driver floors the throttle. Ferrari has dedicated great attention to perfecting the Ferrari 488 GTB’s sound. With a new engine and revised exhaust system Ferrari claims they created a new soundtrack that is “full, clear and totally distinctive.” 488 GTB
45
features very sculptural flanks which are the key to its character. Its large signature air intake scallop is a nod to the original 308 GTB and is divided into two sections by a splitter. Ferrari designers extended the front spoiler and added a new small spoiler to the rear section. Other modifications are the diffuser which features active flaps and circular LED tail lights have also been redesigned. Even Ferrari 488 GTB’s cabin is very familiar one; which borrows lines from previous models; integration of the new satellite control clusters, angled air vents and instrument panel heightens are some of the innovations in the new automobile’s cabin. The seats surrounding the body and redesign of the interface of infotainment system are among other changes. Ferrari 488 GTB’s aerodynamics features also have a significant contribute to the performance. The Ferrari 488 GTB’s subsystems and electronic controls make its power and performance instantly available and controllable. It is, in fact, the most responsive production model there is, with razor-sharp response times comparable to those of a track car. The gearbox also features variable torque management systems. As is always the case, thanks to extraordinary abilities of Ferrari engineers, engine sound of 488 GTB conquers hearts as expected from any “Prancing Horse” engine. Spe ia Repor
G Turkiye
THE PUBLIC HOTEL KAPILARINI AÇTI
48
İstanbul’un en eski semtlerinden Beyoğlu’nun kalbindeki İstiklal Caddesi’nde bulunan The Public Hotel, son dönem turizme kazandırılan tarihi binaların en yenilerinden. Gerek lokasyon avantajı, gerekse duyarlı restorasyonu ile dikkat çekici bir alternatif. Yapımına 19.yy’ın sonunda başlanan bina, dönemin Neoklasik mimarisinin özelliklerini taşıyor. Bulunduğu sokağın adı, binanın kullanım amacı değişiklik gösterse de, kapı numarası “1” olarak, değişmeden bugüne kadar gelmiş. 20.yy’ın ilk yıllarında Sırp Konsolosluğu, 1930’lu yıllarda apartman olarak kullanılan binaya zaman içinde yapılan tüm ekleme ve rötuşlar restorasyon döneminde, orjinal planlara sadık kalınarak, elden geçirilmiş; odaların bazılarındaki kalemkari örnekleri, tavan rölyefleri ve seçkin bezeme çalışmaları görünür hale getirilirken günümüz teknolojisi ile uyum da göz ardı edilmemiş. GF Türkiye
Özel Haber
THE PLACE TO BE PUBLIC IN PRIVATE Located on The Istiklal Street where is in heart of Beyoglu is one of the oldest districts in Istanbul, The Public Hotel is from the latest ones of the historical buildings which were restored to open tourism at last term. With both advantage of its location and its sensitive restoration, it is a remarkable alternative. Taken to construct at the end of 19th century, the building is reflecting the features of the neoclassical period. Name of the street, where it located on, and its intended purpose have changed many times. However, its door number has reached the present day same as “1”. The building had used for as Serbian Consulate in the early years of 20th century, and also as apartment in 1930s. In time, some additions and re-touches have made; and the building has handled faithfully according to its original plans. While the building was rehabilitating back, the calligraphy samples, reliefs on ceiling, and exclusive decoration studies that including in some of the rooms, have become more visible; and their harmony with today’s technology has not ignored. One of them is King Suite; The Public Hotel offers totally 52 rooms in seven types. These rooms’ high-ceilings raise their volumes, and also accommodation comfort has provided with it created relief feeling. In each room, the harmony of modern design and historic fabric is attractive. The parts of the historical fabric are historical red brick walls, calligraphy samples, and ceiling reliefs; supported with modern and concept furniture, and also technology used as complementary element of this comfort. The other made difference details are painted privately for each rooms by Kader Genc, bedside paintings; special odors for rooms and the hotel; and bath sets which include towel, bathrobe and slippers. With its airy living area received sunlight plentifully, the biggest room King Suit is, naturally, the most attractive room. Besides of high standards that valid for each room; California bed, which designed in special sizes for this room and presents perfect comfort, and also chrome-footed tub are the most outstanding objects.
49
Spe ia Repor
G Turkiye
50
Biri Kral Suit olmak üzere, yedi tipte toplam 52 odası buluyor The Public Hotel’in. Yüksek tavanlar hacmi daha da büyütürken, yarattığı ferahlık hissi konaklama konforunu arttırıyor. Her odada modern tasarım ile tarihi dokunun uyumu dikkat çekici. Tarihi dokunun parçası ateş tuğlası duvarlar, kalemkari örnekleri ve tavan rölyefleri modern ve konsept mobilyalarla desteklenirken teknoloji de konforu tamamlayıcı unsur olarak kullanılmış. Yine her oda için ressam Kader Genç tarafından özel çalışılmış yatak başı tabloları, otele özel hazırlanan otel ve oda kokuları yanı sıra havlu, bornoz ve terlik setleri fark yaratan detaylardan. Bol gün ışığı alan, havadar yaşam alanıyla en büyük oda olan King Suit elbette en dikkat çekici oda. Tüm odalardaki yüksek standartlara ilave olarak bu oda için özel ölçülerde hazırlanmış muhteşem konfor sunan California yatak ve yanına konulmuş krom ayaklı küvet en göze çarpan objeler. İç bahçenin üstünde bulunan hareketli panoramik cam tavan bina yerleşiminin merkezinde bulunan avlunun, tüm lobi katının ve misafir odalarının doğrudan gün ışığı almasını sağlamış. Ayrıca Turnacıbaşı Sokak cephesindeki büyük pencere sokaktan geçenlerle otel arasındaki etkileşimi arttırırken, 1901 Bistro ve Cafe’nin dikkat çekici ve görünür olmasında faydalı olmuş. 1901 Bistro ve Cafe yenilikçi mutfak kültürü ile farklı lezzetleri denemeyi sevenlere hizmet veriyor. İstiklal Caddesi’nin dinamikleri de dikkate alınarak, her kesime uygun seçenek ve fiyatlarda bir menü oluşturulmuş. En güzel yerli ve yabancı şarapların eşliğinde ister balık, ister etinizi güncel sanat eserleriyle zenginleştirilmiş ortamda keyifle yiyeceğinizden hiç şüphemiz yok. Dana teak
utlet teak
zgara evrek Grilled ea ass
Placed on top of the courtyard, moving panoramic glass ceiling has supplied to receive directly sunlight by the yard in the center of building location, whole lobby flat, and guest rooms. The big window which is placed on the side of The Public Hotel faces Turnacıbaşı Street, has raised interaction between people walked around on the street and the hotel; At the same time, this has come in useful for 1901 Bistro and Café has being more attractive and visible. 1901 Bistro and Cafe serves to who love to try different flavors with innovative culinary culture. As formed according to take in to account the dynamics of Istiklal Street, menu has appropriate options and prices to all segments. We have no doubt you will enjoy your meal, either fish or meat according to your wish, in company with the most beautiful domestic and foreign wines, in this environment where is enriched with art pieces.
u lic
c nut ake
Karamelize edilmiş patates püresi, kuşkonmaz ve kaz ciğeri ile sırlanmış dana steak. Yaban mersini sos ile tatmanız tavsiyemizdir.
Taze otlar, baharatlar ile tatlandırılmış, istiridye mantar yahnisi eşliğinde...
Adından da anlaşılacağı gibi sadece 1901 Bistro ve Cafe’de tadabileceğiniz bu tatlı, yemeğinizin sonu için kesinlikle doğru bir tercih olacak. Hindistan cevizi sütü ve mascorpone peyniri ile tatlandırılmış, Hindistan cevizi ve oreo bisküvi eşliğinde sunuluyor.
Caramelized mashed potatoes, glazed sirloin steak with asparagus and foie gras. It is advised to taste with blueberry sauce.
Fresh herbs, fl vored with spices, served with oyster mushroom ragout...
As you can see from its name, this is a sweet which you can taste this only in 1901 Bistro and Cafe. It will be the right choice on a full stomach. It has fl vored with coconut milk and mascarpone cheese; and it is served with coconut and Oreo cookie.
GF Türkiye
e Ha er
n
G-Quee
Mir a
lübü
r Ku
enle
ed Kayb
Karnaval
1 1 İN KARE ASI
1 1 in en s nde a o ar ı har an ar a a a is e en er i in 1 1 e o e er de er a ı or A ışı a e iş a arın esinde eni ir dene i edine e ini e o e er Bar en U u a a ara ından 1 1 e e o ara re e e en iş ir İlk olarak rakı severleri karşılayacak kokteyl Kaybedenler Kulübü. Rakıya votka eşlik ediyor. Limon, salatalık, nane ile lime ve sweet sour’un mayhoş aroması Kaybedenler Kulübüne fresh bir tat katıyor. G-Queen ismi ile merak uyandıran kokteyl zıtlıkların harmonisini bir arada sunuyor. Bir tarafta beyaz şarap, çilek ve safari, tatlımsı bir tat sunarken diğer tarafta sweet sour (mayhoş bir sos) oluşturduğu karşıtlıkla sizleri keyifli bir keşfe davet ediyor. Sadece içeriği ile değil görünümü ile de size vaatlerde bulunan kok-
teyl, Karnaval. Rose şarap, votka, frambuaz ve armutun karışımı ile büyülüyor. Ferahlatıcı hafif lezzetinden gelen bahar serinliği ile birlikte gözde olacağından şüphemiz yok; ki bir de ismi gibi yazın sıcak havalarında neşeli bir şey içmek istediğinizde Karnaval tadı bulacaksınız. Mira; başlangıcı hem baharatlı hem meyveli olsun... Bu kokteyl, cin, martini Rosso tarçın, karabiber ve zencefille Umut Çağlak’ın tecrübesinin yansımasıdır. Bu kokteylin olmazsa olmazı muskat ölçüsünü de Umut Çağlak’tan öğrenmeniz gerekmektedir.
1901’S FOUR OF AN ACE 1901’s menu includes also cocktails special to 1901 for people would like to taste the alcohol with different blending. Invited you new experiments beyond the ordinary tastes, the cocktails have prescribes special to 1901 by Barman Umut Caglak. First of all, the cocktail that will welcome the raki lovers is Kaybedenler Kulubu. Vodka accompanies raki. Lemon, cucumber, mint, lime and sweet sour’s sourish aroma joint a fresh taste to Kaybedenler Kulubu. The cocktail which arouses with its name G-Queen presents a compossibility. On one hand, it offers a sweet taste with white wine, strawberry and safari; on the other hand, it invites you a cheerful invitation with the contrast which consists of sweet sour -a kind of sauce. Presented promises with not only its ingredients, but also its
appearance; the cocktail is Karnaval - Karnaval means that fair in Turkish. Mixture of rose wine, vodka, raspberry and pear is fascinating. Have no doubt for that this refreshing light flavor will be favorite with coming spring; and also it will be offer you a fair enjoy like as its name when it is hot. Mira its starting point is the sentence; it should be both spicy and fruitful... This cocktail is the reflection of the experiment of Umut Caglak with gin, martini rosso, cinnamon,black pepper and ginger. Indispensable point of this cocktail, amount of nutmeg has to be learned by Umut Caglak.
Spe ia Repor
G Turkiye
51
Me e Ers e e erso
- ur i e o
AKARETLERİN PRESTİ NOKTASI 54
Os an ı nın n i arı Sar is Ba an ın 1 ı n e Do a ah e Sara ı nın o an arı o ara apı ına aş adı ı A are er n İs an u unun re e sos a ra i inde ne i ir ere sahip Is an u de u enin en ne i no a arından iri o ara ne ı ı or Açıldığı günden beri dekoru, estetiği ve konforuyla öne çıkan W Istanbul, şimdi de ünlü mimar Mahmut Anlar’ın renovasyonuyla iddiasını ortaya koyuyor. Öncelikle girişte yer alan ‘Who’s behind The Mirror? Aynanın ardında kim var?’ enstalasyonu misafirleri selamlıyor. Türk gelenekleri ile modern sanatın birleşimi olan aynalı duvarlar, ışık ve imaj oyunlarıyla büyülü bir atmosfer yaratan etkileyici tünelle girilen mekânda Ayasofya’dan ilham alınarak tasarlanan özel oturma grupları dikkat çekiyor. Elbette ki W Istanbul’in albenisi sadece İstanbul’u ziyaret edenler için değil. Şehirliler için özellikle W Lounge günün stresini atıp, keyifli bir içki içmek için harika bir seçenek oluşturuyor. Oteldeki renovasyon burada da kendini gösteriyor. W Lounge’ın genelinde farklı renklerdeki W sembolü, Daily Bar’ın tavanında bar aksını tanımlamak için kullanılıyor. W Lounge’ı çekici kılan unsurlardan biri de sofistike kokteylleri. Mutfakla bar birleşince ortaya çıkan kokteylden fazlası oluyor. Çünkü barda karşılaşacağınız her sunumun arkasında disipline edilmiş yöresel ve evrensel bileşen araştırmaları, iklimsel ve mevsimsel organik içerik kullanımı ve kıvam denemeleri var. Daha da önemlisi ve fark yaratan detaylardan biri de klasikleşmiş likit karışımlara getirilen bilimsel baGF Türkiye
e Ha er
kış açısı. Ayrıca tüm bu bileşenlerle yaratılan kokteyller, pişirme, fümeleme, demleme, aromalı tuz yapımı gibi mutfak tekniklerinin de kullanılması ile mükemmel tatlara dönüşüyor. İçeriği taze meyve ve sebzelerden sağlanan Kokteyl’lerden birini elinize aldığınızda, likit üzerinde global tekniklerle harmanlanmış zengin Anadolu içeriklerinin kokularının ne kadar iştah kabartıcı ve merak uyandırıcı olduğunu hemen fark edeceksiniz. Eğer bir viski severseniz size İsli/Füme’yi tavsiye ederiz. İncir ve karanfille demlenmiş Bourbon viski’nin cam bir fanus içinde islenerek servis edildiği, eşsiz sunuma sahip nefis bir Kokteyl bu. Şarap ve baharatlarda bekletilmiş elma talaşından elde edilen bu is tüm duyulara hitap ediyor adeta. Şayet bir Margarita severseniz ebegümeci ve narenciye ile demlenmiş Rosella’yı; Martini severseniz armut votkalı Wild Cat’i öneriyoruz. Geleneksel ve modern lezzetlerin uyumlu harmanının yanında likit nitrojenli sunumuyla da dikkat çeken bir Kokteyl Wild Cat. Eğer içkide yeni bir lezzet arayışındaysanız, verdiğiniz Kokteyl siparişinin arkasında üç yıllık bir hazırlık süreci olduğunu hatırlatmakta fayda var. Her şey defalarca denenerek bugünkü halini almış. Uzun lafın kısası en yakın zamanda W Istanbul’in yenilenmiş yüzünü görmeye gitmenizi, ardından da W Lounge’daki eşi benzeri olmayan Kokteyl’lerden birini denemenizi tavsiye ederiz.
PRESTIGE POINT IN AKARETLER Akaretler has been a significant area in social and cultural traffic in today’s Istanbul since it has been built by the famous Ottoman architecture Sarkis Balyan as lodging building of Dolmabahce Palace 140 years ago. W Istanbul shines as the most important spot in this area. W Istanbul, which has been distinguished with its decoration, aesthetic, and comfort since the opening, now puts forward its claim with the recent renovation conceptualized by the famous architecture Mahmut Anlar. At the entrance the gorgeous installation named “Who’s Behind the Mirror?” salutes the guests. Through the attractive tunnel, which is unique, interactive and site specific artwork combining light, videos, motion sensors and mirrors, you enter the place which blends the Turkish traditions and modern arts’ visions and the sofa sets reflecting the “cage” idea inspired by the famous Hagia Sophia. As a matter of course, W Istanbul’s charm is not only for visitors of Istanbul. For city-dwellers, W Lounge will be an excellent spot to relax and drink a pleasant beverage. The Destination Bar completes the Lounge, serving as a stylish centerpiece to a truly sophisticated and inspiring setting. W symbol, which is placed through the W Lounge with different colors, has also been used to complete the ax on the Daily Bar’s ceiling panel. The additional attraction which makes W Lounge very popular is its sophisticated cocktails. The cocktails are the produced with the integration of kitchen and bar, which makes them more than cocktails. As there are various local and universal component researches, using of the organic ingredients based on the climate, and
taste experiments at the presentation of each cocktail. Additionally, what makes this mixture different than a usual cocktail is the scientific approach behind it. Savours that have been created with all of these components also processed with different cooking methods like smoking, brewing, mixing with aromatic salt, making them perfect. When you experience one of these Cocktails, which are made of fresh fruits and vegetables in hand, you will get the smell of the rich Anatolian contents blended with the modern techniques you’re used to. If you are a whisky-lover, we can offer you smudgy/smoked (İsli/Füme). Brewed with fig and clove, Bourbon whisky is served in a glass bell-jar as a delightful Cocktail with a unique presentation. This smoke, which is gathered out of apple shavings cured in wine and spices, attracts all your senses. We can offer you Rosella brewed with hibiscus and citrus if you are a Margarita-lower; Wild Cat with pear vodka for who likes Martini. Wild Cat is very attractive Cocktail through its presentation with liquid nitrogen as well as its blend of traditional and modern tastes. If you are looking for a new taste, you have to know there is a preparation process for three years behind a cocktail order. Every step has experienced repeatedly to become the today’s form. We strongly recommend you see the renovated W Istanbul, and to try one of W Lounge’s unique Cocktail(s).
Spe ia Repor
G Turkiye
55
58
Karun Kıraç Özel Tasarımı Special Edition By Karun Kıraç
GF Türkiye
e Dos a
G KKU A ININ RENKLERİ RAINBOW’S COLORS G uşa ı arih e pe o i e se o i in a na ı o ara arşı ı a ı a adır Muh e e en en i ineni de sonunda ir upra onun e i i e i i p er do usu a ından o uşan ha ine e sanesi o sa ere Bu ir İr anda e sanesi o sa da Karun Kıra ın asarı ı o an erdan ı Rain o i T r ede i arşı ı ı G uşa ıdır ir ha ine de erinde sa ı a i e e i a ı e erinde i ren i pır an a arın ışı o un arı i e u e sanenin so u aş ırı ış ha i o ara sunu u or
Rainbow has a place as resource of lot of myths and symbolisms. Without doubt, the most familiar one is the legend which leprechaun’s secret hiding place for his pot of gold is usually at the end of the rainbow. Although his is an Irish e end Karun Kıra s desi n his necklace “Rainbow” with its price can count the value of a treasure and light games of the colorful diamonds on it presents the rainbow’s objectified figure.
Rainbow’un tasarımcısı Karun Kıraç 400 yıldır mücevhercilikle uğraşan bir aileden gelmekte. Atalarından aldığı mücevhercilik mirasını kendi yeteneği ve tarzı ile birleştirerek oluşturduğu koleksiyonları ile Monica Belluci, David Hasselhoff, Roberto Cavalli, Paris Hilton, Kevin Spacey, David Furnish, Tamara Ecclestone gibi isimleri ve dünya jet setini, koleksiyonlarının müşterileri arasına eklediği gibi kişiye özel tasarımlar da yapmaktadır. Bu gerdanlık da çok özel koleksiyonlardan bir parça olup değeri açık arttırmayla satışa sunulmuştur. Gerdanlığın farklı yerlerinde, çeşitli renk ve kesimlerde 140 adet değerli taş kullanılmıştır. Bu taşlar dört yıl gibi uzun bir sürede uluslararası mücevher fuarlarından toplanarak önce Karun Kıraç’ın koleksiyonuna eklenmiş, sonrasında “Rainbow” tasarımına renk katmak üzere kolyedeki yuvalarında yerlerini almışlardır. Gerdanlığın boyun kısmındaki sıra sıra dizili olan taşlar 61 adet olup 47.17 karattır. Fancy kesim olan bu pırlantaların her biri için özel yuvaların şekillendirilmesi tasarımın altında yatan emeği arttırmaktadır. Gerdanlığın uç kısmında ise marquise ve yuvarlak kesim pırlantalar zümrütü çevrelemek üzere kullanılmıştır. Marquise kesim pırlantaların renkleri D Colour ve 44 adetler. İki ucu sivri kesim tercih edilmiş bu pırlantalar 8,42 karat. Gerdanlığı çevreleyen yuvarlak kesimdeki diğer pırlantalardan ise 35 adet kullanılmış. F color rengindeki bu taşlar ise 1,79 karattır. Tasarımdaki en kıymetli taş ise elbette kolyenin uç kısmında yer alan kalitesi ve temizlikleri ile bilinen Kolombiya zümrütüdür. Zümrütte en aranılan renk olan ördek başı yeşili rengi ile 5.39 karatlık bu zümrüt , Rainbow tasarımını sonlandırmıştır. Gerdanlığın su kısmında taşların doğal hallerinin kullanılması ile elde edilen simetrik olmayan tasarıma inat, Kolombiya zümrütünün yer aldığı uç kısımdaki taşların yerleşimi simetrik olarak tercih edilmiş. Simetrik ve simetrik olmayan yerleşimin oluşturduğu bu zıtlık Rainbow’a farklı bir hava katmıştır.
Rainbow’s designer Karun Kıraç is member of a family has interested wit jewelry for 400 years. With prepared his collections that he integrated his heritage coming from his predecessors, the names like Monica Belluci, David Hasselhoff, Roberto Cavalli, Paris Hilton, Kevin Spacey, David Furnish, Tamara Ecclestone has joint between his customers. He makes also personal designs. This necklace which is one piece from his special collection has launched by auction. On different place of the necklace, 140 pieces gemstones with various colors and cuts has used. These gems, by collected from internationals jewelry fairs in time four years, had added Karun Kıraç’s collection before. After that, for ornament to the “Rainbow”, they take their place in holes on the necklace. On the necklace’s part which is worn around neck, aligned gemstones are 61 pieces and 47.17 ct. For fancy cut these diamonds, special holes have shaped raised the core labor of this design. On the necklace’s pendant, Marquise and round cut diamonds has used for rounding of the emerald. Marquise cut diamonds are D color and 44 pieces. These elongated, curved shape and pointed ends diamonds are 8.42 ct. The round cut diamonds have used 35 pieces and 1,79 ct. In the design, the most precious gem is surely known as their quality and clarity, Colombian emeralds. With this emerald, has dark green color which is considered as the most valuable color, is 5.39 ct; Rainbow design has finished. On Its pendant part Colombian emerald has placed on symmetrical settlement has preferred just to spite asymmetric laying out of gems on the part worn around neck. Symmetric and asymmetric settlement on the necklace causes the dichotomy provides that “Rainbow” has a different impression. Spe ia Topi
G Turkiye
59
Monica Bellucci
Kevin Spacey
Who is Karun Kıraç? Karun Kıraç kimdir? 60
1976 doğumlu olan Karun Kıraç mücevher tasarımında ülkemizdeki sayılı isimlerden biridir. Osmanlı döneminde sultanlara eşsiz mücevherler sunan Kıraç ailesi 5.nesil Karun Kıraç’la icra ettikleri mücevhercilik sanatını Karun Mücevherat adı ile markalaştırmıştır. Karun Kıraç, Kapalı Çarşı’da dükkanı olan amcasının yanına giderek daha çocukluğunda öğrenmeye başlıyor sarraflığı. Farklı birkaç ustadan farklı farklı teknikleri öğrenerek alt yapısını daha gençlik yıllarından oluşturmaya başlıyor tasarımcılıktaki uzun yolculuğunun. Askerliğini yaptıktan sonra, Amerika’ya giderek dünya markaları için çalışmaya başlıyor. Geri döndüğünde ise onun da ilk işi İstanbul Kapalı Çarşı’da bir mağaza açmak oluyor. Karun Kıraç Belçika’ya giderek gemoloji (taş bilimi) diploması almış ve böylelikle işine yeni bir boyut kazandırmış bir tasarımcı. “semi-precious” olarak tabir edilen renkli taşlara tasarımlarında yer vermesi ile bilinmektedir. Ametistten turmaline, safirden yakuta birçok çeşit renkli taşı tasarımlarında kullanan Karun Kıraç, ekibi ile yaptığı çalışmalarda tasarımlarının her aşamasında yer alma konusuna oldukça önem veriyor. Mücevher tasarımı ile ünlenmiş Karun Kıraç tasarımları arasında önemli yer teşkil eden iki koleksiyon ise tesbihler ve objeler. Çeşit çeşit tesbih, silah kutusu, bıçak, kama, mühürlük, yağdanlık gibi objeleri kişiye özel tasarlamış olduğu gibi güncel koleksiyonunda da bu ve benzer ürünlerden görmek mümkün. Tasarımlarını sunmaya, günümüzde de 2007 yılında açtığı Teşvikiye mağazasından devam ediyor. GF Türkiye
e Dos a
Born in 1976, Karun Kıraç is one of the names in jewelry design. In Ottoman times, Kıraç family presented unique jewelries to the sultans. With the 5th generation Karun Kıraç, their jewelry making art had branded as Karun Mücevherat. Karun Kıraç starts to learn jewelry craftsmanship when he was a child by he has going to his uncle’s store in the Grand Bazaar. He learns various techniques from a few different craftsman. Therefore he starts to construct his work’s infrastructure since his youth times. After his service in military, He goes to the America and starts to work for global brands. When he came back, His first job is being to establish a store in Grand Bazaar in Istanbul like as his uncles. Karun Kıraç is a designer added a new dimension to his job as gone to the Belgium and graduated from Gemology Science. He is known as use colorful gems called as “semi-precious” in his designs. Karun Kıraç uses many kinds of colorful stones from amethyst to tourmaline, sapphire, ruby, looks important to place in his design’s every step when he work with his team. Be famous with his jewelry designs, Karun Kıraç’s collections includes two collections that have an important place: rosaries and objects. Like as all shapes and sizes rosaries, weapon box, knife, wedge, sealer, nipple, he has designed especially for ones personally and also he still has similar pieces in his current collection. He has already going on to present his designs in his store in Tesvikiye has been opened in 2007.
MEKANİK E ARTİSTİK SAAT İLİ İN G LEN Y Z SIHH U us ararası Y se saa i i uarı SIHH Sa on In erna iona de a Hau e Hor o erie 5 ı ında da en i i saa i i rne erine e sahip i i ap ı Top a da on a ı ar anın a ı dı ı uar e ani e ar is i asarı arın ir sera onisi di D n a apında 1 5 işinin i edi i uarda e en ı da o du u i i ona ı ar a 15 ı ı r n erini anı ı ar Bu ar a ar A Lan e S hne Aude ars Pi ue ae er-LeCou re Par i iani I C S ha hausen Bau e Mer ier Pia e Car ier Ra ph Lauren Ri hard Mi e Ro er Du uis a heron Cons an in Mon an an C ee Arpe s Greu e Forse e Panerai dir Bu dos a ı da SIHH a ser i en iş o an saa erden si er i in se iş o du u u ode eri u a a sını
SMILING FACE OF THE MECHANICAL AND ARTISTIC WATCHMAKING, SIHH International high watchmaking fair SIHH, Salon International de la Haute Horlogerie, at its 25th year, hosted the examples of fine watchmaking. Joint totally sixteen brands, the fair is a ceremony of mechanial and artistic designs. Monitored by 14.500 people from around the globe, the fair presented the 2015 new models of the sixteen brands like as in the past year. These brands are A.Lange&Sรถhne, Audemars Piguet, Jaeger-LeCoultre, Parmigiani, IWC Schaffhausen, Baume&Mercier, Piaget, Cartier, Ralph Lauren, Richard Mille, Roger Dubuis, Vacheron Constantin, Montblanc, Van Cleef & Arpels, Greubel Forsey, and Panerai. In this file, you will find the models that we choosed between the watches presented in SIHH.
64
ACHERON CONSTANTIN DEN HARMONY KOLEKSİYONU İs i re i Saa re i isi a heron Cons an in Yı ını SIHH a Har on o e si onu i e a andırdı SIHH uarında a heron Cons an in in op a ode inin u undu u Har on o e si onundan U ra- hin Grande Co p i a ion Chrono raph e Chrono raph S a Mode saa eri u a ıda er a a a ar
GF Türkiye
SIHH
e
Harmony Ultra-thin Grande Complication Chronograph’dan sadece bir saat olarak bahsedecek olsak aşağıdaki cümleler onu tanımlardı: 42mmx 52mm’lik 950 platin kasası 8.40 mm kalınlığında. Gümüşi opalin kadranın üzerinde saat, dakika, saniye, kronograf, takimetrik ölçek ve güç rezervi göstergeleri bulunuyor. Lacivert timsah derisi kayışını 950 platin katlamalı toka tamamlıyor. Ancak, Vacheron Constantin bu model ile saatçilik konusundaki tecrübelerini minyatürize ettikleri fiziksel parçalar ile saat severlere sunmaktadır. 5.20 mm’lik otomatik mekanizması ve 8.40 mm’lik “cushion” formundaki kasasıyla ultra ince konusunda iki rekor birden kırıyor. Bazı parçalarının boyutu yalnızca 3/100 mm olan 459 bileşen otomatik kalibre 3500’ü yarattı. 51 saatlik güç rezervine sahip bu model tasarımında 1928 yılında üretmiş olduğu kronograftan ilham almış. Vacheron Constantin koleksiyonunda bayanları da unutmayarak çift butonlu bir kronograf tasarladı. 18 ayar pembe altından olan bu modelin çerçevesi 1.20 karat 84 adet pırlantalarla bezeli. Tam kalbinde ise saat dünyasının prestijli komplikasyonlarından elle kurmalı kalibre 1142 kronograf yer alıyor. Kalibre 1142 var olan bir kalibrenin Cenevre Mührü zorunluluklarına uygun olarak geliştirilmiş versiyonu. 48 saatlik güç rezervine sahip bu istisnai mekanizma el işlemesi dekoratif süslemelerle bezeli 164 bileşenden oluşuyor. 260. kuruluş yıldönümü şerefine tasarlanan Her iki model de “Fleurisanne engraving” adı verilen motif ile süslenmiş. Bu motif ilhamını 1755 Jean-Marc Vacheron imzalı cep saati balans baskısı bezemelerinden almıştır.
HARMONY COLLECTION FROM VACHERON CONSTANTIN Swiss watch manufacturer Vacheron Constantin crowned its 260th anniversary with Harmony collection. At SIHH, totally 7 models have been included from Harmony collection of Vacheron Constantin. In this essay, the models are Ultra-thin Grande Complication Chronograph ve Chronograph Small Model will place. When we mention about the Harmony Ultra-thin Grande Complication Chronograph as only a watch, below sentences would be enough to describe it: The 42mmx 52mm 950 platinum case is 8.40 mm thickness. There are hour, minute, second, chronograph, tachometer and power reserve indicators on silvery opaline dial. Navy blue crocodile strap has completed with 950 platinum clasp. However, with this model, Vacheron Constantin presents its own experience about watch manufacturing to the watch lovers with the physical parts which are miniaturized. The new Harmony Ultra-Thin Grande Complication Chronograph in the field of ultra-thin horology by setting a new world record with its self-winding movement measuring just 5.20 mm thick and its 8.40 mm cushion-shaped case. Some pieces’ measurements are just 3/100ths of a millimeter; 459 parts are assembled to create the Caliber 3500. It has 51 hour power reserve, and a design inspired by a chronograph introduced in 1928. Vacheron Constantin didn’t forget the women and designed the chronograph model with two buttons. 18K rose gold this model adorned with 1.20 ct. 84 pieces diamonds. At its heart, the hand-winding Caliber 1142, powers one of the most coveted Haute Horlogerie complications: the chronograph. Caliber 1142 is an enhanced version of an existing caliber now meeting the demands of the Hallmark of Geneva. Endowed with a 48-hour power reserve, this exceptional movement composed of 164 entirely hand-decorated parts displays the hours, minutes, small seconds and chronograph functions. Designed for 260th anniversary, these two models adorned with patterns which called as “Fleurisanne engraving”. This pattern has inspired by balance printing in the pocket watch which has signature like1755 Jean-Marc Vacheron.
Pri a e or SIHH
G Turkiye
65
BAUME MERCIER DEN ESKİ SAAT YENİ MODELLER CLASSIMA
66
Bau e Mer ier SIHH ın 5 ı ında 5 C assi a a e edi i eni adın e er e İnce tasarıma sahip saat modelleri her zaman saat severlerin ilgisini çekmiş ve Baume &Mercier de ilk ince tasarıma sahip modelini Classima koleksiyonu olarak tanıtıp, 1965 yılında üretmiştir. Şu an Baume&Mercier’in koleksiyon müzesinde sergilenmekte olan ilk üretim ultra ince beyaz altın saat, otomatik mikro rotor ile güçlendirilmişti. Classima koleksiyonu ilk üretiminden bu yana inceliklerinden gelen zarafetine, zarafet katarak günümüze kadar ulaşmıştır. Bu yıl yeni tanıttığı modellerde tasarımlar tamamen yenilenmiş olmasına rağmen iç konsept değiştirilmeden otomatik makine kullanılmaya devam edilmiştir. Mayıs ayı itibariyle satışta olacak Classima erkek modeli 40 mm cilalanmış kasaya sahiptir ve içerisinde bulunan otomatik makine safir cam kasa arkasından görülebilmektedir. Opalin gümüş renkli kadranında saat 3 konumunda tarih göstergesi bulunurGF Türkiye
SIHH
e
ı ı o e si onu ode erini anı ı
ken kollarının mavi çelik olması görsel bir çekicilik yaratmıştır. Kadranda yer alan roma rakamları, koleksiyonun ikonik çizgisi bozulmadan guilloche desen üzerindeki yerlerini almışlardır. Kahverengi timsah derisi kayış ile sonlandırılmış parça, 38 saatlik güç rezervine sahiptir. Classima koleksiyonuna kadınlar için eklenen yeni modeli, feminenliği 36.5 mm’lik kasasına hapsetmiştir. Sedef kadranında ay göstergesinin bulunduğu kısım, mavimsi bir parlaklığa sahip ikinci bir daire içerisine alınmıştır. Erkek modelinde olduğu gibi otomatik makineye sahip model, ay göstergesi fonksiyonuna kadranının merkezinde saat 12 konumunun hemen altında yer vermiştir. Ay göstergesi gece mavisi arka planı üzerine yıldızlar işlenerek sergilenmektedir. Kadran üzerinde, indekslerin yerini almış 8 adet pırlanta görülmektedir. Model mavimsi kadranıyla uyumlu olacak şekilde parlak mavi timsah derisi kayış ile sonlandırılmıştır.
OLD WATCH WITH NEW MODELS… CLASSIMA FROM BAUME& MERCIER Baume&Mercier, in 25th year of SIHH, introduced the new men and women models which added to the 50 year collection, Classima. Slim watches have always been the ear of watch lovers, and also Baume &Mercier launched its first slim watch manufactured in year 1965, in the Classima collection. This first ultra slim model still presents at the museum of Baume&Mercier’s collections. The watch was white gold, had powered by micro-rotor movement. Classima collection has reached today by add the elegance to its existing elegance. Although the designs of these new models introduced in this year, have renewed; and has been continued to use automatic movement by their entire concept has remained like as the collection’s first models. The Classima men model, which will be available on May, has 40 mm polished steel case; and it has driven by a mechanical self-winding movement visible through the sapphire crystal case back. On its opaline silver dial, there is a date indicator at 3 o’clock position; and its hands are blued steel; therefore visual harmony has created. The roman numerals on the dial have placed their space on the guilloche pattern without changing its iconic line. Finished with brown alligator strap has 38 hour power-reserve. Added to the Classima collection, the new women model has captured its effeminacy in its 36.5 mm case. The part, which is placed the moon phase on its mother of pearl dial, is involved in a second circle has bluish brightness. Supported by an automatic movement like as in the men model, the model has placed the moon-phase in center of the dial, under at 12 o’clock position. The moon-phase displays with engraving stars in the night blue background. On the dial, 8 diamonds which stand on place of indexes have seen. This model has finished with glossy blue alligator strap in such a way that creates a harmony with its bluish dial.
Pri a e or SIHH
G Turkiye
67
I C SCHAFFHAUSEN DEN YENİ PORTUGIESER SAATLERİ THE NEW PORTUGIESER WATCHES FROM IWC SCHAFFHAUSEN
68
İs i re i
s saa re i isi I C S ha hausen in eni Por u ieser o e si onu ir o ne i e i inin anı sıra ir di i e no o i eni i e asarı de işi i i i e ne ı ı or
The new Portugieser collection from Swiss Watch manufacturer IWC Schaffhausen, stands out comes with technological and design modifications as well as new features.
GF Türkiye
SIHH
e
Önümüzdeki yıllarda üç yeni kalibre ailesi çıkarmayı planlayan IWC’nin bu girişiminin ilk örneği yeni Portugieser koleksiyonundaki dört modelde yer alan 52000-kalibre ailesi. Senelik takvimin tasarımı yenilenirken, büyük dijital tarih göstergeli daimi takvim Portugieser portfolyosuna katılan unsurlar arasında. Yeni Portugieser koleksiyonunda yer alan dört modelde şimdiden şirket içinde tasarlanmış yeni 52000 kalibre var. Saat üreticisi IWC Schaffhausen önümüzdeki yıllarda daha fazla şirket içi mekanizma üretmeyi hedefliyor. Kendi atölyelerinde geliştirilen ve üretilen iki yeni kalibre ailesi 69000 ve 42000 kalibreler ile IWC koleksiyonunu genişletmeye devam edecek. YENİ IWC PORTUGIESER SAATLERİ: GENEL BAKIŞ Yeni Portugieser Annual Calendar IWC’nin ilk senelik takvimi. Bu özellik ile, IWC daimi takvim ile basit tarih göstergesi arasındaki uçurumu kapatmaktadır. Ay, tarih ve gün “saat 12 ” konumundaki üç yarı-dairesel sayaç yardımı ile gösterilmekte ve tarih değiştirme mekanizması ayların farklı uzunluklara sahip olmasını da hesaplayabilme özelliğine sahiptir. IWC üretimi yeni 52850 kalibrede 7 günlük güç rezervi için yeterli enerjiyi barındırmaya yardımcı iki tambur mevcut. Portugieser Hand-Wound Eight Days Edition “75th Anniversary” ise sade tasarımıyla doğrudan 1930’lardaki orijinal Portugieser’i çağrıştırıyor. 8 günlük güç rezerviyle IWC üretimi 59215 kalibre şimdiden endüstriyel teknolojinin ön saflarında yer almaya aday. Kasa çapı 45.4 mm’den 43.5 mm’ye düşürülen Yeni Portugieser Yacht Club Chronograph, tasarımındaki değişiklikle öne çıkan bir diğer model. Zarif tasarımı, makul kasa yüksekliği ve günlük kullanıma uygunluğuyla
The Swiss luxury watch manufacturer is developing more of its own in-house movements and plans to launch three new caliber families in the years ahead. Initiating this move is the 52000-calibre family, which is found in four models in the new Portugieser collection. The newly designed annual calendar celebrates its debut and the perpetual calendar with its digital large date display is likewise welcomed into the Portugieser portfolio. The IWC Year of the Portugieser, is the newly designed in-house 52000 calibre, which has already been selected for four models in the latest Portugieser collection. The Schaffhausen-based watch manufacturer is also set to focus more on producing in-house movements in the years ahead. With the 69000 and 42000 calibres, IWC will establish two new calibre families to be developed and produced in its own workshops. THE NEW IWC PORTUGIESER WATCHES: AN OVERVIEW The new Portugieser Annual Calendar (Ref. 5035) is IWC’s first annual calendar. The month, date and day are shown in three separate, semicircular windows at “12 o’clock”. The date switching mechanism is able to take the differing lengths of the individual months into account but not those for the differing numbers of days in February owing to leap years. The newly developed 52850 calibre has twin barrels to supply the additional torque required to advance the three display discs. The Portugieser Hand-Wound Eight Days Edition “75th Anniversary” is starkly reminiscent of the
Pri a e or SIHH
G Turkiye
69
70
Portugieser Chronograph’ın serideki popülerliğini koruması bekleniyor. IWC yeni koleksiyonunda yer alan Portugieser Perpetual Calendar ise tek ve çift ay göstergeli modelleri ile teknolojik ve kasa içerisinin görünümü konusunda oldukça cömert. Her iki model de yeni 52000 kalibre ailesinden mekanizmalarla donatılarak, kırmızı altın rotorlar ve mavileştirilmiş vidalarla süslenmiş. Kenarları kavisli ön camlar,lüks Santoni kayışlara sahip iki model de göz alıcı. Çift aylı modelin kadranı şimdiye kadar ilk kez Portugieser’e özgü tren yolu tarzı bölüm halkasıyla dona donatılırken, ay evresi göstergesi minik altın ve gümüş yıldızlardan oluşan zırhıyla pırıl pırıl parlıyor. Portugieser Automatic yeni 52000 in-house kalibre mekanizmaya sahip. Efsanevi Pellaton kurma sistemi çok daha geliştirildi: Tırnaklar, otomatik çark ve rotor yatağı artık son derece sert, yıpranmaya dayanıklı seramikten yapılıyor,bir yerine iki tambur yayı 4 hertz frekansında 7 gün gibi etkile-
yici miktarda güç rezervine sahip. Görünümünde değişikliğe gidilen Portugieser Tourbillon Mystère Rétrograde’in kenarları kavisli yeni ön camı saatin daha ince görünmesini sağlıyor. Seçkin Santoni timsah derisi kayışı ve yeni in-house 51900 kalibre ile çok daha çekici. Gelmiş geçmiş en sofistike komplikasyonlardan birini içeren Portugieser Minute Repeater hassasiyeti ile saat mekanizmalarına düşkün saat severleri büyülemeyi sürdürüyor. Portugieser Grande Complication daimi takvim, daimi ay evresi gös göstergesi ve dakika tekrarlayıcı gibi seçkin saat yapımcılığının en önemli kilometre taşlarını bünyesinde bir araya getiri getiriyor. Kadran artık daha net ve düzenli, saat sırtındaki kabartma ise pusula gülü formunu almış durumda. Kırmızı altın ve platin versiyonları 250 adetle sısınırlı olarak üretilecek. Portugieser Tourbillon Hand- Wound “hortum” filigranıyla has hassas saat yapımcılığı ustaları için hala bir memnuniyet kaynağı.
original Portugieser from the 1930s with its purist design. But its IWC-manufactured 59215 calibre with an 8-day power reserve is at the leading edge of the industry. The most important design change in the new Portugieser Yacht Club Chronograph is immediately obvious: obvi the case diameter has been reduced from 45.4 millimeters to 43.5 millimeters. With elegant design, moderate case height and eminent suitability for everyday use, the Portugieser Chronograph seems destined to retain its status as the most popular of all the Portugieser watches in this anniversary year. For the new collection, IWC has further improved the technological and design features of the Portugieser PerpetualCalendar with a double moon and the Portugieser Perpetual Calendar with a single moon.From 2015, both models will be equipped with IWC-manufactured movements from the new IWC 52000- calibre family, featuring solid red gold rotors and blued screws. The watches will also have arched-edge front glasses and luxurious Santoni straps. For the first time ever, the dial of the double-moon model comes with the railway-track-style chapter ring typical of the Portugieser, while the moon phase display sparkles attractively with a panoply of tiny gold and silver stars. Starting this year, too, the Portugieser Automatic will be powered by an in-house movement from the new 52000-calibre
family. The legendary Pellaton winding system has been further improved: the pawls, automatic wheel and rotor bearing are now made of extremely hard, wear-resistant ceramic; and two barrels, rather than just one, build up an impressive sive 7-day power reserve with a frequency of 4 hertz. For 2015, IWC is making further modifications to the appear appearance of the Portugieser Tourbillon Mystère Rétrograde. The new arched-edge front glass makes the watch appear slimmer. With its exclusive Santoni alligator leather strap and the newly designed in-house 51900 calibre, a timepiece swathed in mystery radiates an even greater attraction. Featuring one of the most sophisticated of watchmaking complications, the Portugieser Minute Repeater continues to fascinate lovers of precision watch mechanics. For five years now, the Portugieser Grande Complication has been a union of some of haute horlogerie’s greatest milestones, including the perpetual calendar, perpetual moon phase display and minute repeater. The dial is now clearer and more composed, while the engraving on the back of the case takes the form of a compass rose. Both the red gold and platinum versions will be available in a limited edition of 250 watches each. The Portugieser Tourbillon Hand- Wound with its filigree “whirlwind” will remain a source of delight to connoisseurs of precision watchmaking.
GF Türkiye
SIHH
e
MONTBLANC’TAN ORBIS TERRARUM Mon an ın i oni Meis ers do a a e erinden i ha a ınara re i en Heri a e Spiri o e si onu SIHH a saa se er ere sundu u d n a saa i s er esine sahip Or is Terraru ode i i e eniş e i di La in ede d n a an a ına e en or is erraru u eni ode in e e inde a a adır Orbis Terrarum modeli safir kristalden yapılma çok katmanlı kadranı 24 şehirdeki yerel zamanı görebilmenizi sağlayacaktır. Montblanc bu modelde, kıtaların bulunduğu bölümün altında yer alan bir disk sayesinde dünya saatlerine bir yenilik de kazandırmıştır. Bu disk mekanizmanın hareketi ile entegre bir dönüş hareketi ile, kadranınızda gece saatinin yaşandığı kıtaları koyu renk ile gündüz saatinin yaşandığı kıtaları açık renk ile görmenizi sağlayacaktır. Saatin kadranına baktığınızda ise sadece 2 adet kol, akrep-yelkovanı göreceksiniz. Modelin kadranındaki dünya haritası, fonksiyonunun klasiğe dönüşmüş bir göstergesi olarak yerini almıştır. 18 ayar altın ve paslanmaz çelik alternatifleri olan model deri kayış ile tamamlanmıştır. 41mm kasaya sahip model içerisinde saatte 28,800 kez salınım yapan in-house otomatik kalibre MB29.20 bulunmaktadır. www.rotapsaat.com
ORBIS TERRARUM FROM MONTBLANC Inspired by the spirit of Montblanc’s iconic Meisterstück fountain pen, the Montblanc Heritage Spirit Collection has extended with model the Montblanc Heritage Spirit Orbis Terrarum which was presented to watch lovers at SIHH. The world itself, in Latin “orbis terrarum”, is at the core of the new model. The multilayer dial made of sapphire crystal shows the different time zones in 24 cities. Montblanc has brought an innovative concept for the watches which have worldtimer function. Under the continent cut-outs, a disc showing day/night as well as the 24 hours’ time zones rotates with the movement mechanism, causing the continents to change color as day evolves into night. There are only two hands on its dial. On the dial, there is world map; this has been a classic for worldtimer watches. The 18 K red gold or stainless steel versions have finished with leather strap. With its 41 mm case, the model includes in-house automatic caliber MB29.20 which its balance wheel swings 28,800 times in an hour.
Pri a e or SIHH
GF Turkiye
71
T O-TONE SELF INDING ROYAL OAK THE TWO-TONE SELFWINDING ROYAL OAK İs i re i saa re i isi Aude ars Pi ue u sene SIHH a T o Tone Se indin Ro a Oa ı o e si on arına e edi i ode er arasında anı ı
72
Bir Royal Oak gördüğünüzde kolaylıkla tanırsınız. Strongbox kasa, sekizgen bezeli üzerinde yer alan sekiz adet altıgen vida, su geçirmezliği sağlamak için kullanılan görünür şekilde konumlandırılmış conta, “Grande Tapisserie” motifi ile süslenmiş kadran; bunlar Royal Oak koleksiyonuna ait bir saati ayırtedilebilir kılan özellikler. Two-Tone Selfwinding Royal Oak ,saatçilik dünyasında tartışılmaz yeri olan iki malzemeyi, çelik ve pembe altını, bir araya getirdi. Tasarımında orijinal 1972 Royal Oak dizaynından ilham alınan saatin kasası çelik, ancak bezeli ise pembe altındır. Markanın Two-Tone Selfwinding Royal Oak modeli, üzerinde 40 adet taş bulunan 280 parçadan oluşan otomatik manüfaktür kalibre 3120 ile
When you see a Royal Oak, you recognize it easily. Strongbox case, octagonal bezel secured by eight hexagonal screws, visible water resistance gaskets, dials adorned with exclusive engine-turned “Grande Tapisserie” motif; these are the features provides that a watch which is from The Royal Oak collection, is remarkable. The Two-Tone Selfwinding Royal Oak brings together two materials, steel and rose gold, which have unquestionable places for watch manufacturing world. Inspired from the original 1972 Royal Oak design, the watch’s case is steel; but its bezel is rose gold. Audemars Piguet’s model, Two-Tone Selfwinding Royal Oak, involves manufacture selfwinding caliber 3120 which contains 40 jewels, 280
GF Türkiye
SIHH
e
Swiss watch manufacturer Audemars Piguet, at SIHH in this year, introduced the Two Tone Selfwinding Royal Oak is between the models that they added in their collection.
donatılmıştır. Balans çarkı saatte 21.600 kez salınım yapan makine 60 saatlik güç rezervine sahiptir. Çapı 41 mm olan kasanın kalınlığı ise yalnızca 4.26 mm’dir. Çelik ve pembe altının uyumu olarak sunulan saatin bezeli ve saat indeksleri 18 ayar pembe altındandır. Gümüş tondaki kadranı ise Royal oak klasiği “Grande Tapisserie” motifi bezelidir. Bileziğe gelindiğinde de aynı uyum sergilenmeye devam edilerek ana malzemesi çelik olan bilezik pembe altın ile süslenecek şekilde tasarlanmıştır. konumunKlasik Royal Oak özelliklerine sahip bu model tarihi saat 3 konumun da göstermektedir.
pieces parts. Its balance wheel swings 21.600 times/h; and it has 60 hour power-reserve. Beside, its case diameter is 41 mm, its thickness is only 4.26 mm. Presented as harmony of steel and rose gold, the watch’s bezel and hour indexes on its dial are 18K rose gold. Silver- toned dial adorned with “Grande Tapisserie” pattern which is a classic of the Royal Oak. Also, its bracelet has this similar harmony. The bracelet, which its main material is steel, has designed like as adorn with rose gold. Which has features of a classic Royal Oak,the model has date function is displayed at 3 o’clock.
Pri a e or SIHH
G Turkiye
DUOM TRE SPH ROTOURBILLON MOON SONSUZLU UN SINIRI B e i i Tıp ı ou adisi nde i e e i i ae er-LeCou re un do du u İs i re nin ura Da arı nda aşanan u e e i ari e e i in e i e er e ersi a ı or ae er-LeCou re da a an n n enine e isi erine o an h r e ini Duo re Sph ro our i on Moon i e s eri or Jaeger-LeCoultre 2015 yılında Ay’ın durumu göstergesine ev sahipliği yapan ve horolojik başarı bakımından bir başyapıt olan Duomètre Sphérotourbillon Moon’u sunuyor. Klasik bir ay evresi göstergesi her iki buçuk yılda bir, bir günlük bir farklılık gösterir. Perpetual takvimli bir Jaeger-LeCoultre’de, bu fark yalnızca 122 yılda bir görülür. Duomètre Sphérotourbillon Moon ise ay evresi göstergesi doğru ayarlandığında, tam 3887 yıllık bir zaman diliminde hatasız olarak çalışmak üzere tasarlandı. Jaeger-LeCoultre, yüksek saatçilik konusundaki uzmanlığı ile adeta sonsuzluğun sınırını belirliyor.
Grande Maison’un sınırları zorlamak ve daha fazlasını hayal etme cesareti ile tasarlanan Duomètre Sphérotourbillon Moon 42 milimetrelik çapı ve 14.3 milimetrelik yüksekliğiyle, böyle mütevazi bir hacimde, bu denli ustalıkla hazırlanan hassas bir mekanizmayla donatılmış bir yetenek zenginliğini hissettirirken aynı zamanda mutlak bir kullanım rahatlığını da garanti ediyor. Duomètre koleksiyonunun en büyüleyici yönlerinden biri de estetik cazibesinin teknik performansıyla olan kusursuz dengesi. Yüksek saatçiliğin keskin ustalığını üstün yaratıcılığı ile gözler önüne seren bir zarafete sahip. Duomètre Sphérotourbillon
74
DUOMÈTRE SPHÉROTOURBILLON MOON THE LIMIT OF INFINITY Captivating. Such as the night sky in the Vallée de Joux.. The words are not enough to describe the night in the Swiss Jura that gave birth to Jaeger-LeCoultre. Jaeger-LeCoultre pays tribute to the origins of time measurement and to the celestial bodies with the Duomètre Sphérotourbillon Moon. In 2015, Jaeger-LeCoultre unveils the Duomètre Sphérotourbillon Moon that is a masterpiece in terms of the horological feat, which embodies a moon phase display. In a watch with a traditional moon-phase display, the latter remains accurate for two and a half years, whereas a Jaeger-LeCoultre, which has a perpetual calendar, stays on track for 122 years. The Duomètre Sphérotourbillon Moon, on the other hand, is designed to function accurately during a stunning 3,887 years, when set properly. JaegerLeCoultre is, so to speak, setting the limits of infinity with its prowess
GF Türkiye
e Ha er
in horology. The Duomètre Sphérotourbillon Moon, which was designed by the Grande Maison’s boldness to push the limits and dream more, evokes a richness of skills with its such modest case of 42 millimeter in diameter and 14.3 millimeter in thickness and with its so precise and ingeniously-developed mechanism, while it guarantees an absolute user friendliness. One of the most fascinating aspects of the Duomètre collection is the perfect balance between its aesthetic appeal and technical performance. It has elegance that showcases the exquisite craftsmanship of the Haute Horlogérie with
75
Spe ia Repor
G Turkiye
76
Moon’un kadranında yer alan fonksiyonların simetrisi onun karakterini belirliyor. Dikkatli Jaeger-LeCoultre hayranları genellikle saat 6 pozisyonunda görünen ay evresi göstergelerinin bu modelde saat 3 pozisyonunda konumlandırıldığını fark edecektir. Astronomiye saygı duruşu niteliğindeki bu modelde adeta gökten inmiş izlenimi uyandıran disk Lacivert taşından yapılmış. Ayın etrafındaki yıldızların siluetine gönderme yaparak iki renkli olarak hazırlanan ibre ve indeksler ise Grande Maison’un geleneksel kodlarını yansıtıyor. Patenti Jaeger-LeCoultre’e ait Dual-Wing teknolojisiyle; Tek kasanın içinde yer alan ve biri yalnızca hassasiyete diğeri ise fonksiyonlara adanmış iki ayrı mekanizmanın tek bir regülatör üzerinden çalışmasıyla hem uzun bir güç rezervine hem de kusursuz bir hassasiyete ev sahipliği yapıyor. Hassasiyet süreleri insan ömrünü fazlasıyla aşan bu başyapıt ölümsüzlük ve sonsuzluk hissi uyandırıyor. GF Türkiye
e Ha er
the supreme creativity. The symmetry of the functions on the dial of the Duomètre Sphérotourbillon Moon designates the character of the watch. Attentive Jaeger-LeCoultre fans will notice that the moon phase indication, which is generally positioned at 6 o’clock, is now at 3 o’clock on this model. The disc of the model, which is a homage to the astronomy, is made from azure, which looks like as if it came out of the sky. The two-colored hands and markers, which make reference to the silhouette of the stars around the Moon, on the other hand, reflect the traditional codes of the Grande Maison. Thanks to patented Dual-Wing technology of Jaeger-LeCoultre, two mechanisms, one of which is dedicated only to precision while the other to the functions, operate on one regulator, which enables the watch to have a long power reserve and impeccable precision. This masterpiece, with its precision duration, stretching far beyond the span of human experience, convey a sense of infinity and eternity.
Ti e A ır an i e a ir an
- ur i e o
G L ZARİF DETAYCI TALEPKAR G u e i aşı ı ı arını ar ise u e i a a ir o adar da ari e ari e i ir hopar r se ine a uşa i irsini
STRONG, ELEGANT, FUSSY AND DEMANDING G u e i aşı ı ı arını ar ise u e i a a ir o adar da ari e ari e i ir hopar r se ine a uşa i irsini
78
GF Türkiye
İn e e e
Yüzde 100 Zarafet Çizgi, materyal ve işçiliğin en iyilerinin dorukta buluştuğu fetişist bir ürüne bakıyorsunuz. Geometrik olmasına rağmen sanal perspektif yaklaşımı ile her türlü alana uyum sağlayacak, renkleri ve biçimi ile de yaşamımınız ortasında doğal bir unsur gibi yer alacak bir zarafet. Modern ve klasik seçimlerin içine entegrasyonu, her tür estetik anlayışını doyuracak şekilde tasarlanmış bir eser. Yüzde 100 Ses Diamond 800 midleri sizi kendine çekecek ve duyduklarınızın anlamını hissedeceksiniz. Gözünüzü kapattığınızda gerçekliği sonuna kadar duyacaksınız. Bakar bakmaz ilk gözünüze takılan sarı sarı orta komponentler kulağınızda da aynı etkiyi yaratıyor. Yön ve derinlik kavramını tam anlamıyla dinleyiciye geçiren bir driver ile karşı karşıyasınız. Dinamizmi ve punch’ı ile fırlattığı notalar kalbinize tam ortadan saplanacak. Fiziksel olarak harici konumlandırılmış ama tasarıma dahil edilmiş tiz sürücüler, pastanın kreması gibi, midlerin şekillendirdiği ezgilerin zenginliğine zenginlik katıyor. Detayların detaylarını araştırmak isteyenler için bulunmaz bir ortam. Belki de yıllarca dinlediğiniz bir şarkının daha önce hiç duymadığınız detayları sizi şaşırtacak. 70Hz-30kHz aralıklı bu teknoloji ve mühendislik harikası tek başına bile bir savaşı kazanacak minik canavarlar. Dalga tepki emici tüpler ile sadece ileri doğru enerji patlamaları, istenmeyen harmoniklerin daha kaynakta engellenmesini sağlıyor. Sonuç, midler ile tizlerin mutlu ve masalsı evliliği. Karbon fiber Rohacell malzemeden yapılmış baslar, yukarıdaki mutlu evliliğin tüm temellerini oluşturuyor. İki güçlü woofer, mekanı bombardımana tutarken kendi boyutlarını tasarımları sayesinde defalarca aşıp mid ve tweeter’ları çevreleyerek ama yollarına çıkmadan homojen bir kulak ziyafetini hazırlıyor. Düşükte ve yüksekte, her türlü şartta aynı performansı, yüzde 100 ses çıktısını, bu teknoloji harikasından alabiliyorsunuz. Bütün bunları yaşamak için tabii ki 2 adet 102 kiloluk devi taşıtmanız ve doğru noktalara yerleştirmeniz gerekiyor. Tabii ki bu teknolojiyi destekleyecek amfi, pre-amfi, ses kaynağı gibi çevre birimlerin de aynı mükemmellik seviyesinde ve aynı zamanda Diamond 800 ile de teknik olarak yüzde 100 uyumlu olmasına dikkat etmek gerekiyor. Bu güzelin kusuru da her şeyin en iyisini istemek olsun…
100% Elegance You are looking at a fetish product where the best of touch, material and craftsmanship. An elegance that willstand as a natural in the center of life with its colours and design with a touch of geometric yet artificialperspective. An artifact designed to fulfill the aestheic demands of all genres by its integrstion to modern andclassic choices. 100% Sound Mids of the Diamond 800 will attract you and you will start feeling what you hear. You will hear the reality as youclose your eyes. With your initial eye contact, the yellow mid components will have he same impact on your ears.You are facing a driver that imposes the dimention and depth concepts. The notes that the Dynamics and punchthrow like an arrow will pearce your heart. The hig drivers that are phisically external and resilient but integrated by design, will further enrich the melody thatare shaped by the mids, like the cream of the pie. A very best medium to look fort he details of the details. Youare most likely to be surprised to hear new details of your favorite tunes. This 70Hz-30kHz range tweetertechnology is a state of the art engineering wonder ready to win any battle by itself. The wavae soaring tubes willlet the bombing to burst forward only, to ensure that no harmonics are disturbed by the push back of the driversby killing them on htier way backwards. The result is the tale of a marriage of the mids and the highs... The woofers made of the legendary Rohacell of carbon-fibre set the fuoundations of that marriage. Two of thosepowerful woofers fill up the environment over gearing their sizes by several folds with the help of their designsonly to hug and swing thir mid and high drivers but never to cross them , to cater for a homogeneous aural feast. High or low, loud or quiet, this technology will perform at its fullest, 100%. You need strong hands to experience all these, to carry these 102 kg each giants and place them in the rightcorners of your location. Of course there is no need to mention that you will need the same level of technology and 100% matchingoutboard like amps, proeamps, and so forth, to get the most out of these Diamond 800’s. Every rose has its thorn and this rose demands the best to servet the best.
Re ie
G Turkiye
79
BİR KELİME D RT İ LEM BO ET Ko saa i ep saa i pandan i o e a nı a anda asa saa i
GF Türkiye
İn e e e
İsviçreli saat üreticisi Bovet 1822’nin son parçalarından olan Amadeo®, Fleurier Monsieur BOVET, Amadeo® sistemlerinin sahip olduğu sinerjiyi yansıtmasıyla öne çıkıyor. Bovet 1822’nin 2010 yılında geliştirdiği Amadeo® çevrilebilir kasa konsepti, kol saatinin, cep saati, pandantif kolye ve aynı zamanda masa saati olarak ayarlanmasına olanak tanıyor. Amadeo çevrilebilir kasa konsepti ile ilk olarak 2014 yılı Bovet Dimier koleksiyonunda sunulan yenilikçi Virtuoso II serisin harmanlandığı Monsieur BOVET, rafine ve elegan görünümünün yanı sıra klasik ve zamansız görünen yeni bir arketip olarak dikkat çekiyor. ÖZELLİKLERİ Manuel kurmalı mekanizmasıya Monsieur BOVET, 7 günlük güç rezervine sahiptir. Saat 12 hizasında ve merkezden uzakta konumlandırılan kadranında yer alan akrep ve yelkovanının yanı sıra mekanizmasının sıradışı yapısı ile hayranlık uyandırmaktadır. Hacimli kesimlerle ön plana çıkan bir çok köprü ve eşmerkezli kavisler ise kadranını kucaklamaktadır. Balans ve simetri saatte zarif bir harmoni yaratmaktadır. Saat 6 hizasında bulunan saniye göstergeleri dikey eksenlerde hareket etmektedir. Ana çark ve köprüsünün saat 4 hizasından görülebildiği saatte, saat 10 hizasında güç rezervi göstergesi yer almaktadır. FİYATI The Bovet Amadeo Fleurier Monsieur Bovet, 43.5 milimetre çapında olup beyaz ve sarı altın modelleri bulunuyor. Altın modeli 74,700 dolar, beyaz altında modeli ise 78,200 dolar değerindeki saatin her bir modelinden yalnızca 100 parça bulunuyor.
ONE WORD FOR FOUR FUNCTIONS: BOVET Wrist watch, pocket watch, pendant necklace and also table clock... One of the last pieces of Swiss Watch manufacturer Bovet 1822 Amadeo Fleurier Monsieur BOVET, comes to the forefront with reflecting the synergy has been by Amadeo systems. İmproved by Bovet 1822 in year 2010, known as reversible case concept Amadeo makes possible that wrist watch could be used as pocket watch, pendant and table clock at the same time. Blended with innovative Virtuso II serial which Amadeo reversable case concept has used firstly in 2014, Monsieur BOVET is remarkable with classic and timeless archetype as well as refine and elegant appearance. FEATURES With its manual winding mechanism Monsieur BOVET, has a 7-day power reserve. It, has hands are placed on its dial is positioned at 12 o’clock and also extraordinary mechanism structure, evokes admiration. A lot of bridges distinguished by highlighted volumes and homocentric curves envelop its dial. Balance and symmetry create an elegant harmony at this watch. Second indicators at 6 o’clock position move vertical axes. While its main wheel and bridge has appeared on 4 o’clock alignment, power reserve indicator has placed at 10 o’clock position. PRICE The Bovet Amadeo Fleurier Monsieur has a case 43.5 mm also white and yellow gold versions. This watch, has a value amount of 74.700 dollars for gold and 78.200 dollars for white gold, is available in a limited editions of 100 pieces for each versions.
Re ie
G Turkiye
81
“Belki ajandayı daha iyi hale getiremeyiz ama sizin için daha iyi bir çanta yapabiliriz” Jean-Louis Dumas
82
GF Türkiye
Us ae ara Ha Sa er ı
“Maybe we can’t come better this agenda, however we can make a better bag.” Jean-Louis Dumas
HERM S Ya aşı 1 ı dır re i Her s in hi a esi 1 Çoğu kişinin aklına efsane Birkin ve Kelly çantalar ile uçuş uçuş rengarenk eşarpları getiren Hermés’in ruhunda yatan devrimci ve yenilikçi tavır, markayı tanıdıkça rahatlıkla görülüyor. 19. Yüzyılın ilk yarısında bir koşum takımı ve eyer yapımevi olarak kurulmasından bu yana tarihi ilginç atılımlarla dolu olan firmanın tarihi deri imalathanesine dayanıyor. Thierry Hermés, 1837 yılında Paris’te Grands Boulevards mahallesinde atların nal seslerinin uğuldadığı bir koşum takımı ve eyer yapımevi açar. 1867 dünya fuarında jüri, Hermés’e binicilik madalyası verir. Charles- émile Hermés (1831-1916) babasının yerini alır ve ailenin koşum takımı ve eyer dükkanını 1880’de başkanlık ikametgahı olan Elyséé sarayının yakınındaki Faubourg Saint- Honoré’de yer alan 24 numaralı adrese taşır. Kısa bir süre sonra iki oğlu Adolphe ve Emilé- Maurice’in desteği ile Avrupa , Kuzey Afrika, Amerika ve Asya’da çok uluslu elit bir müşteri kitlesi kazanırlar. Hermés Kardeşler adıyla (1902-1919) üçüncü kuşağın yönettiği firma prestijli koşum takımı üretimini geliştirerek ve çeşitlendirerek XX. Yüzyılın dinamizmine ayak uydururlar. 1900’lere doğru Haut a courroies isimli bir çanta müşterilere sunulur. Bu çantanın biçimi atlının eyerini götürmesine olanak sağlayacak şekilde ustalıkla tasarlanmıştır.
apan Fransı oda e i de Paris e aş ı or
Made manufacturing for 170 years, French fashion house Hermès’s story has been beginning in Paris in 1837. Most people has reminded Hermés with the legendary Birkin and Kelly bags, and also fuzzy colorful scarves. When the brand has known, revolutionary and innovative approach has will seen easily. The firm’s history up to now from it has founded as harness and saddle manufacturing house in the first semester of 19th year, includes interesting progresses and bases on to a leather manufacture. Thierry Hermés, in year 1837, establishes a harness and saddle manufacturing in hometown Grands Boulevards in Paris. 1867 World Fair jury gives a riding medal to Hermés. Charles- Emile Hermés (1831-1916), takes over his father’s place in business and moves the harness and saddle manufacturing house’s store to address 24 no placed on Faubourg Saint- Honoré’ in near the Elyséé Palace which president ship domicile in 1880. After a short time, with his two son Adolphe and Emilé- Maurice’s supports, they gains an international elite customer mass in Europe, North Africa, America and Asia.
Respe
or he Mas ers
G Turkiye
83
84
Firmanın, Faubourg Saint-Honoré’deki atölyesinde ürettiği bu muhteşem ürünler Avrupa saraylarının hizmetine sunulmuş ve soylular tarafından büyük bir ilgi görmüştür. Özellikle’de ispanya kralı XIII. Alphonse bu ürünlerden çok memnun kalmıştır. O dönem soylularla birlikte aynı zamanda Annan, Tonkin, Siam, Japonya,Arjantin , Brazilya, Ekvator, Meksika, Şili Cumhuriyet’lerine de bu ürünler gönderilmeye başlanmış. 1914’te Adolphe ve küçük kardeşi Emile- Maurice ulaşım araçlarının önemli bir ilerleme kaydettiği bu dönemde seri üretim çağına girildiğini keşfederler. O sıralarda 70 ila 80 arası işçi çalıştırıyor ve otomobilin gelişimini de dikkatle izliyorlardı. Fransız süvari erlerine tahsis edilen deri satın alımlarını denetlemesi için gönderildiği birinci Dünya Savaşı (1914-1918) sırasında Emile- Maurice Hermés, ulaşım araçlarının bagaj sanayini teşvik edecek şekilde önemli ölçüde ilerleme kazandığını fark eder. Cesur uygulamalar başlatacağı bu sistemi Fransa’ya sokmak için bir ayrıcalık da elde eder. Bagaj üretimine başlama fikri onların kısa bir süre sonra dericiliği modaya taşımasına sebep olacaktır. Bir sürü yeniliğin ve avant-garde işlerin yaratıcısı Emile- Maurice Hermés (1871- 1951) olur. Hermés imzasını “dikili eyer “ dericiliğine taşır ve her yerde aynı mükemmelliğin , aynı malzeme inceliğinin ve becerinin gerektirdiği çanta, yol eşyaları, yolculuk aksesuarları, spor, kültür,otomobil,ayrıca ipek eşarplar, kemerler, eldivenler, mücevherler ve kol saatleri yapmayı planlarlar. Dört kız babası Emile Hermés’in rüyasını paylaşacak olan üç damatı olur. Robert Dumas, Jean-René Guerrand ve Francis Puech. GF Türkiye
Us ae ara Ha Sa er ı
Firma, o dönemin kozmopolit yapıdaki yol yolcularının mola verdiği Fransa’nın çeşitli şe şehirlerindeki istasyonlarında şubeler kurar. 1 Ağustos 1930,da Hermés New-York’ta 1. Cadde’de (Doğu) bağımsız ilk mağazasını açar. Bütün dünyayı etkileyen büyük ekonomik kriz 1931 yılının sonunda Amerika’daki bu ma mağazanın kapanmasına sebep olur. Buhran sonrasında otuzlu yıllarda sadelikleriyle dikkat çeken kreasyonları doğar: daha sonra Kelly markası ile tanınacak olan el çantası, Sac a dépéches (deri ajanda, sevkiyet çantaları)(1928), Chaine d’ancre bilezik (1938), binici ceketi ve kostümü, tümü Hermés’in efsanevi ürün dosyasına kaydedilir. 1930’lu yılların başında Hermés müşterileri arasına İstanbul Süvari Okulu’nu komuta edecek olan Türkiye’deki Fransız Askeri Ateşesi Yüzbaşı Taton’u da dahil eder. O zamana dek binici kazaklarının üretiminde kullanılan ipek, Hermés’in kumaş desenlerini 1937 ‘de başlattığı emprime fular fikrine taşır. 1937 yılında firma 100. Yılını da kutlar. Emilé Hermés tarafından hararetle toplanarak varisleri tarafından zenginleştirilen tablo, kitap, sanat objeleri koleksiyonu da o dönemin sanat çevreleri tarafından bir hayranlık kaynağına dönüşmüştür. Bu eserlerin içinde, Osmanlı atçılık geleneğini çağrıştıran birkaç üzengi ve mahmuzu, tören giysisi için madeni plakalarla süslenmiş olan son Osmanlı sultanı VI. Mehmet’in figürü ile birlikte iki bıçak ve bir çataldan oluşmuş Türk yapımı bir alet çantası da bulunmaktadır. Robert Dumas (1898- 1978) 1951’de kaybettiği kayın pederi Emilé Hermés’in yerine geçer. Bacanağı, Jean-René Guerrand ile birlikte çok sıkı bir işbirliği içinde çalışır. Artık logosunu süsleyen “At koşan dük” ve “turuncu kutusu” ile farklılığının peşinden gitmektedir; 1949’da
With name Hermés Brothers(1902-1919), managed by third generation, the firm improves and diversifies prestigious harness manufacturing; and conforms one behavior to century XX. Over 1900s , a bag with name Haut a courroies presents to a customer. This bag’s shape has designed skillfully as allow carrying saddle by a horseman. These amazing goods have produced in the firm’s manufacture in Faubourg Saint-Honoré, has been presented to service of European palaces and attracted great attention by nobles. Especially, King of Spain XIII Alphonse has been pleased for these goods. Besides of nobles in that era, these goods have been started exporting to the Annan, Tonkin, Siam, Japan, Argentina, Brazil, Equator, Mexico, Chili Republic. In 1914 when became important improving for transportation vehicles, Adolphe and his little sister Emile- Maurice aware that serial production age had entered. In that time, they employ 70-80 workers and follows progress of automobile. While First World War (1914-1918), Emile- Maurice Hermés sends for auditing of leather purchasing by French cavalry men; and she awares that progressed of transportation vehicles has been incited luggage industry. She gains privilege to enter this system starts brave applications to France. The idea to start luggage production provides leather trade concept has placed in fashion. Many innovations and avant-garde works’ creator have will been Emile- Maurice Hermés (1871- 1951). Hermés signature has seen “stitched saddle” leather trade; and they plans to make which needs same material inceliği and talent for every parts like as bag, road materials, journey accessories, spor, culture, automobile; also silk scarves, belts,gloves, jewelry and watches. Father of four girls, Emile
Hermés has become three grooms that they will share his dreams; Robert Dumas, Jean-René Guerrand and Francis Puech. The firm establishes branches in many France cities’ stations where is a break place of cosmopolit travelers. On 1st Ağustos, 1930, Hermés openes its first independent store in 1st street, New York. The global crisis affects to all world, at the end of year 1931, causes to be closed this store. After the Great Crash in thirties, Its creations attracted with its simplicity, borns: Afterthat known with Kelly brand, hand bag; Sac a dépéches(leather agenda, shipment bags) in 1928; Chaine d’ancre bracelet in 1938; riding jacket and suite; all has been registered to Hermés’ legendary product file. In earl of 1930,Hermés joint The French Millitary Attache in Turkey Captain Tanton who wil lead the Istanbul Riding School between its customer. The silk has using for riding sweat’s manufacturing until that time, provides to create printing scarf idea, started its manufacturing in 1937, through Hermés’ fabric patterns. In 1937, the firm celebrates its 100 years anniversary. Collected passionately by Emilé Hermés and enriched continuously by his successors; the painting, book, art materials collection too turned into an admirance resource by art environments from that era. These art pieces include a few skewbacks and spurs reminding Ottoman riding traditions; adorned with metal plates, the figure of the last Ottoman Sultan Mehmet VI; set of two knives and a fork, a Turkish made toolbox. Robert Dumas (1898- 1978) takes over the business, the place of Emilé Hermés has dead in 1951. Other groom, Jean-René Guerrand and him work together in cooperation. Anymore, Hermés logo
Respe
or he Mas ers
G Turkiye
85
86
kravatı ve 1951 yılında Ukrayna kökenli “burun” lakaplı Edmond Roudnitska tarafından yaratılan ilk parfümü I’Eau d’ Hermés’I tanıtır. Yaratıcılıkta Emile Hermés’e olan sadakati ile bilinen, Robert Dumas bir çoğu firmanın klasikleri haline gelmiş olan orijinal çanta, mücevher ve diğer aksesuar formlarının doğduğu yoğun bir faaliyet başlatır. O yıllarda, yeni Monoco Prensesi olmuş Grace Kelly’nin bir fotoğrafının sihri bütün kadınlarda Robert Dumas tarafından tasarlanan saf formlardaki bu çantayı taşıma arzusunu kışkırtır: Kısa bir zaman sonra, eski Küçük kolanlı kadın çantası dünyada Kelly adıyla dolaşmaya başlar. 1927 yılından bu yana yaratıcısı ve ressamları Annie Beaumel’in sihirli değneği ile hazırlanan Hermés vitrinleri, yaratıcı, cesur ve şairane tabloların mevsimlerin değişimine göre yenilenmesi ile sürekli şaşkınlık ve heyecan yaratan uluslararası bir referansa dönüşür. 1960 yılından bu yana Türkiye, Hermés kreasyonlarından bazılarına ilhan kaynağı olmuştur. Sonbahar-Kış 1960 defilelerinde sunulan kadın mantosu, Marmara, İzmir adlı bir yüzük (1963) ve Ottoman (Osmanlı ) (1964) adlı bir cep mendili bunların arasında sayılabilir. 1938’de doğan Jean- Louis Dumas ile birlikte, işletmenin başına 1978 yılında beşinci kuşak aile geçer. Geleneksel tekniklerle yeni malzemeler ilave etmeden ipek, deri,hazır giyim ürünlerini yeniden yorumlar ve dinamizm katar: İsviçre’de Bienne’de kurulu olan saat yapım şubesi Hermés SA saatini yaratır ardından mine ve porseleni tanıtır ve çizme yapımcısı John Lobb, kristal eşya yapımcısı Saint-Louis ve Puiforcat kuyumcusunu bünyesine katar. 1976 yılında bir holding oluşumundan sonra Hermés grubu varlığını bütün dünyaya yayar ve güçlenir. 1983 yılında Londra’dan Paris’e uçarken aktris Jane
GF Türkiye
Us ae ara Ha Sa er ı
Birkin Jean – Louis Dumas’ın yan koltuğu koltuğuna düşer. Karşılaşma ve tanışma çok uzun sürmez ama meyvesi yıllarca kadınların peşinden koşturacağı bir efsane çantanın doğuşuna neden olur. Jane Birkin, Hermès ajandasını düşürür ve içindeki herşey Jean-Louis Dumas’nın ayaklarına düşer. Jane Birkin’in şikayetleri ve sızlanmaları üzerine ‘’Belki ajandayı daha iyi hale getire getiremeyiz ama size daha iyi bir çanta yapabiliriz’’ diye tanıştırır kendisini Dumas. Hemen orada Birkin’in hayal ettiği çantayı sorar ve çizer. Unutmaz eve döner dönmez tekrar buluşurlar ve Birkin’in de bazı değişiklik istekleriyle çanta üretilir. Adı elbette Birkin olur bu çantanın. 1987’de Hermés mükemmeli arayan değerler üzerine kurulu bir endüstriyel, zanaatkar ve Paris stilini en iyi yansıtan bir marka olarak karşımıza çıkar. Geleneksel ama yenilikçi yaklaşımıyla benzersiz bir işletme olduğunu kanıtlayarak 150. yılını kutlar. Milenyum başlangıcında bazı Hermés kreasyonları Türk sanatı ve zanaatinde yankılar uyandırır. Kare Céramique Ottoane (Osmanlı seramiği) (tasarım Laurence Bourtoumıeux, 2001 ) İstanbul’daki Sadberk Hanım Müzesinin koleksiyonlarında saklanan 1570 tarihli İznik seramiğinden “dört çiçekli” süslü bir tabaktan esinlenmiştir. Türkiye Hermés’in hayal dünyasında önemli bir yer tutmaktadır ve Anatolie (Anadolu) banyo halısı (tasarım Karen Petrossian; İlkbahar/Yaz 2001 ) İzmir erkek sandaleti (ilkbahar/yaz 2004) , Osmanlı kadın sandaleti (İlkbahar/ Yaz 2007) Türkiye’ ye ithaf edilmiştir.
has been following their differences with “Riding Duke” and “orange box”; in 1949, its tie model and in 1951, it first parfumme ’Eau d’ Hermés’ created by Ukranian Edmond Roudnitska has been a nickname “nose”. Known as his loyalty about creativity to Emile Hermés, Robert Dumas begins a busy activity provides to exist original bags, jewelry and other accessories that have been of many firm’s classics. In that years, New Monaco Princess Grace Kelly’s magic of one photo seduces all women about having this pure form bag. After a short time, this old Petit Sac a courroie pour dame, the woman bag with small girth, spreads worldwide with name Kelly. Since the year 1927, arranged by its creator and painter Annie Beaumel’s magic wand, Hermés displays has been rearranged based on seasons’ passing as amazing, creative and poetic canvases; therefore it has turning into a surprising and attractive international reference. Since the year 1960, Turkey has been a source of inspiration for some of Hermés creations. The women overcoat was presented in Fall-Winter 1960 fashion show; a ring was a name Marmara, İzmir(1963); and a pocket handkerchief was named Ottoman (1964) can counting between them. With Jean- Louis Dumas was born in 1938, in 1978, Fifth generation takes over the business. With traditional techniques, without extra new materials; he re-commends the silk, leather, offthe-rack goods and adds dynamism to them: Wathmaker branch, which has established in Bienne,Switzerland, creates the watch, Hermés SA; enamel and porcelain have introduced; bootmaker
John Lobb, crystal object maker Saint-Louis and jeweler Puiforcat have been incorporated. After it becomes holding in year 1976, Hermés group allocates its existing to the all world and grows stronger. In 1938, during an air travel from London to Paris, Actress Jane Birkin has sitting on next seat of Jean – Louis Dumas.Their meeting has not taken long time; however its fruition provides born of a legend bag which women have will run after for years. Jane Birkin drops her Hermés agenda and everything has been toward to Jean-Louis Dumas’ foots; After Jane Birkin’s complaints, Dumas introduces himself as said: ”Maybe we can’t come better this agenda, however we can make a better bag for you.”. At present, he askes the bag Birgin imagines; draws. As soon as he came back home, they meets again and some changing on the bag according to Birkin demands have made. And the bag manufactures. As a matter of course, This bag’s name has been Birkin. In 1987, we have seen Hermés as a brand which is established on values which are looking for excellency; industrial; artistic; and reflected the Paris style with the best way. With its traditional but innovative approach, It proves that it is a unique company and it celebrates its 150 years anniversary. In the beginning of millennium, Some Hermés creations create reactions on Turkish art and handicrafts. For example, Kare Céramique Ottoane (Ottoman seramique; designed by Laurence Bourtoumıeux; in 2001) has inspired from a plate which is an Iznik ceramique has been adorned with ‘four flowers’; dated 1570 in Sadberk Hanım Museum’s collections.Turkey has an important placein Hermés’ imaginary world; and Anatolie bath carpet (designed byKaren Petrossian from collection Spring/Summer 2001), İzmir man sandal (from collection Spring/Summer 2004), Ottoman women sandal(Spring/Summer 2007) has been dedicated to Turkey. Respe
or he Mas ers
G Turkiye
87
e ne A ı an se ne a i an
- ur i e o
BEN SAAT SATMAM M
1
TERİ BE ENİR ALIR
DAN BU YANA TE FİK AYDIN SAAT
Bu n d rd n nesi ara ından hi e eren Te i A dın Saa i uru du u ı ardan si in saa ini an a ışını a nı a i e e i i i e s rd r e e de a edi or
n
e
88
Başlangıcı 1889 yılına uzanan hikâyenin başkahramanları firmanın kurucusu Hacı Mehmet Nuri Bey ve oğlu Tevfik Aydın’dan başkası değil. Yüz yirmi yılı aşkındır hizmet veren Tevfik Aydın Saat ile geçmişten bugüne taşınan “saatçilik” hikâyesini Ömer Bey’den dinlemeye başlıyoruz. “Kabazade lakabına sahip olan dedem, saat tamirciliğini bir Ermeni ustadan öğreniyor,” diyerek anlatmaya başlıyor. “Aslında o günkü tabiri ile dedem müstantik, bugün ki anlamı ile sorgu hâkimi olarak görev yapıyor. Günün koşulları ikinci bir iş yapmasına da olanak tanıyor olmalı ki, saatçiliğe de merak sarıyor. Bir süre sonra da Trabzon Kunduracılar Caddesi, Numara 15’de ilk mağazasını açıyor. Henüz yirmi, yirmi beş yaşlarında olduğunu sanıyorum. Babam Tevfik Aydın da, dedemin yanında çalışmaya başlıyor. Babam da genç yaşında İstanbul’a geliyor, gidiyor; almayı satmayı öğreniyor. O zamanlar ticaretin merkezi İstanbul’dur. O da dünya markalarının saat mümessilleri ve ithalatçılarıyla tanışıyor.”Bu gidiş gelişler kısa süre içerisinde dedenin Trabzon’daki dükkânının popülerliğini artırıyor. Tevfik Bey, konu komşunun siparişlerini de İstanbul’dan Trabzon’a taşıyor. Kısa süre sonra da dükkânda çok daha ilgi çekici bir ürün boy gösteriyor. Philips marka bir radyo! “Bu da büyük bir olay,” diyerek sözlerine devam GF Türkiye
Us a ara Sa ı
ediyor Ömer Bey. “Trabzon kapalı, mazbut bir yer. Radyonun satılması, hele, hele radyoda şarkı söyleyen bir kadın sesinin duyulması mahalleli de bazı tepkilerin oluşmasına neden oluyor. Fakat dedem sorgu hâkimi olmasının getirdiği aydın görüşlülükle bunların hiçbirine aldırış etmeden Philips marka radyoları satıyor.” Eminönü’nde İlk Dükkân Hikâyenin ikinci bölümü 1940 yılından sonra ailenin Trabzon’dan İstanbul’a göç etmesi ile devam ediyor. İstanbul’daki ilk mağaza saatçi ve Philips bayisi olarak açılıyor. Eminönü meydanında 1940 yılından 1957’ye kadar hizmet veren mağaza, bir başka ilkin gerçekleşmesine de tanıklık ediyor. Teknik Üniversitenin gerçekleştirdiğini ilk TV yayını Philips’in bayilerine hediye ettiği televizyon sayesinde halk tarafından büyük bir ilgi ile izleniyor. Mağazanın bulunduğu bölgenin istimlâk olması nedeniyle Tevfik Aydın Saat Mısır Çarşısı’nın arkasına taşınıyor ve burada uzun yıllar yurt dışından ithal ettiği şahane saatleri müşterileriyle buluşturuyor. Seçkin ve kaliteli tercihleri, Tevfik Aydın adının “saatçi” olarak çok daha fazla ünlenmesini sağlıyor.
“CUSTOMER LIKES AND BUYS. I DON’T MAKE HIM BUY”
SINCE 1889... TEVFIK AYDIN SAAT Ser ed our h enera ion a he presen i e Te i A dın Saa on inues o pursue i s approa h as our a h re ai er i h he sa e ua i and a en ion sin e i as ounded
89
Heroes of the story, dates back to the 1889, are Mr. Haci Mehmet Nuri, founder of the firm, and his son Tevfik Aydin. We begin to listen to the “watch retail” story, which reaches back to today, of Tevfik Aydin Saat for over one hundred twenty years, from Mr. Omer. Omer Aydin tells us the story of the 126-year watch business. He begins his words with “My grandfather, nicknamed Kabazade, has learned watch repairing from an Armenian watch maker.” Mr. Omer: “Indeed, he had worked as a prosecutor which was then called ‘müstantik’, the conditions of time let him to have a second job so he became interested in watch business. After a while, he opens his first store in Kunduracılar Street, No 15, Trabzon. I believe he was in his mid 20’s. My father Tevfik Aydin also began to work with my grandfather. My father, in his youth travels to Istanbul frequently and he learns merchandising. In that time, center of commerce was Istanbul. Therefore, he meets with representatives and importers of global watch brands.” These trips have raised the popularity of my grandfather’s store in Trabzon in a short time. Mr. Tevfik also carries his neighborhoods’ orders to Trabzon from Istanbul. Later, more interesting products appear in his store. Philips brand
radios! “This was a very big event.” says Mr.Ömer and he continues: “Trabzon was a closed and conservative city. Selling a radio, especially hearing a woman singer on a radio, causes some disturbance amongst the locals. My grandfather, an open-minded prosecutor, ignores these complaints and continues to sell Philips radios. First Store in Eminonu Second part of the story continues with the migration of the family to Istanbul from Trabzon after 1940. The first shop opened in Istanbul was a watch retailer and Philips dealer. Served between years 1940 and 1957, the store witnesses another innovation in Eminonu Square. The first TV broadcast, aired by Istanbul Technical University, was watched curiously by the public from the displayed Philips TV which was then gifted by Philips to its retailers. In time, the location of the shop was expropriated so the shop moved to the back side of Egyptian Bazaar and continued to bring great import watches to its customers. Outstanding and qualified watch selections improved Tevfik Aydin brand’s reputation. Respe
or he Mas ers
G Turkiye
Saatin son ayarını ustanın yapması… Quartz saatlerde komple mekanizmayı değiştirmek gerekir. Elbette onların da üstünlükleri yok mu? Var tabii… Günün şartlarına çok daha uygunlar, dakikler… Kolunuzdan çıkardığınız zaman durmuyorlar. Çok fazla insan emeği gerektirmiyorlar, dolayısıyla fiyatları herkesin ulaşabileceği seviyede olabiliyor. Fakat işte ruhları yok! Gerçek saat değil çünkü…”
90
Dünden Bugüne Mekanik Saatçilik Tevfik Aydın Saat, bugün Eminönü’nde üçüncü adresinde hizmet veriyor. Dükkânın yeri gibi hizmeti de yeni nesle aktarılmış durumda. Mağaza, üçüncü kuşak Ömer Bey’e, kızı Canan Önder’in katılmasıyla dördüncü nesilde müşterilerine hizmet vermeyi sürdürüyor. “Fakat değişmeyen çok önemli bir husus var,” diyor Ömer Bey. “Mekanik saatçilikte çok fazla bir şey değişmedi.” Bu cümlesini şöyle açıklıyor. “Yine geleneksel saatçilikten söz ediyoruz. Değişenler ise yeni materyaller diyebiliriz. Mekanik saatte üç dezavantaj vardır: Yer çekimi etkisi, sürtünme ve sıcak hava… Yeni gelişmelerle mekanik saatin etkilendiği bu olumsuzluklar gideriliyor. Saatin dış etkenlerden korunması da çok önemli… İlk yapılan saatlerin kasaları çok da dayanıklı değil. Bu nedenle de ilk gelişmeler daha çok saatlerin kasaları için yapılıyor. Yıllar ilerledikçe saatlerin kasaları suya ve toza daha dayanıklı hale getiriliyor. Biliyorsunuz saatte dakiklik çok önemlidir. Bunun içinde sürtünmeyi azaltmaları gerekiyor. Yeni yağlar ve tasarım değişiklikleri sürtünmenin azaltılmasına yardımcı oluyor. Anti manyetik malzemeler kullanılarak saatlerin ısıdan ve mıknatıslı ortamlardan daha az etkilenmesi sağlanıyor. Tüm olan biten bu!” Yenilerde her şey var ama ruhları yok! “Biz klasik saatçiğiz,” diyerek üstüne basarak sözlerini sürdürüyor. “Mekanik saatin ustası vardır. Tamir eder, bozulan parçasını değiştirir, yıkar, yağlar, temizler... Kısacası saati hayata döndürür. Evet, mekanik saatte teknolojik olarak çok fazla gelişme olmuyor ki asıl kıymetli olan bu geleneksel üretim! Değerli olan saatçi ustasının el emeği, göz nuru… GF Türkiye
Us a ara Sa ı
‘Ben saat satmam! Müşteri beğenir, alır.’ Bir firmanın dört nesil ilerlemesi öyle pek de çok kolay değildir. Bunun için ilk kurulduğu günden bugüne ilkelerine sahip çıkmalı ve hizmet kalitesinden ödün vermemelidir. Tevfik Aydın Saat de bu kuralı harfiyen yetiren getirmiş. Ömer Bey, yine geçmişe dönerek anlatıyor. “Dedemin benim duymadığım ama bana anlatılan bir lafı vardır. Şöyle ki; Trabzon ufak bir yer. Akşam olup dükkân kapandığında dedemin arkadaşları yanına uğrar, ‘Bugün çok saat sattın mı?’ diye sorar, takılırlarmış. Dedem de bir gün şöyle bir cevap vermiş: ‘Ben saat satmam! Müşteri beğenir, alır.’ İşte dedemin bu cümlesi, bizim o yıllardan bugüne sloganımız olmuştur. Biz saat satmadık, müşteriye saati beğenmesi için ortam sağladık. Bu bir heyecan, zevk işi! Çünkü saat bir ihtiyaç maddesi değil. Ancak heyecan duyarak alabilir ve yıllarca aynı heyecan ve zevkle kolunuzda taşırsınız.” USTASAATI.COM Ve diğerlerinin isimlerini sıralıyor Ömer Aydın. Sonra da ekliyor, “Ben, saatçi saati satıyorum. Doğal olarak satarken bu markalarında değerlerini sunuyorum. Şurası bir gerçek ki bizim sattığımız ürünler çağdaş ürünler değil… Ancak onlara değer katan da tam olarak bu!” ustasaati. com’da Meistersinger’in yeni modeli “Circularis”i anlatırken kendi tezine de cevap veriyor aslında. “Doğal olması, anlaşılır olması, kendisini tekrar etmemesi, fonksiyonlarını kusursuz yerine getirmesi, zamana yenilmemesi ve göze hoş gelmesi sade bir tasarımın mükemmel olması için yeterli midir? Meistersinger, yeni Circularis modeliyle tam olarak bunu başarmak istemiş. Ama hepsi bu değil! Ömer Aydın’ın imzasını taşıyan “saat makaleleri” ustasaati.com’ da saat tutkunları tarafından çoktan keşfedilmiş durumda. Dünyanın önde gelen markalarının mekanik ve quartz modellerini müşterilerinin beğenisine sunmaya devam eden Tevfik Aydın Saat’te “asırlık müşteri memnuniyeti” sizleri bekliyor.
From Past to Today, Mechanical Watch Business Tevfik Aydin Saat serves in their third address in Eminonu today. Likewise its location, the serving approach has passed down to the new generation. The store continues to serve today with fourth generation Canan Onder, the daughter of third generation Omer Aydin. “However Mechanical watch making didn’t change much…” adds Mr.Omer. He elaborates: “We still talk about the traditional watch making. Things that changed are new materials. There are 3 disadvantages in the mechanical watches; gravity, friction, and heat… With the new technical improvements these disadvantages are eliminated. The protection of the watches from the external factors are also highly important… The initial watch cases were not durable so the first advances were made on cases. As years pass by the new watch cases become more durable to dust and water. As you know precision in watches are very important. So watchmakers use new mechanical designs and oils to help reduce friction. Also they use anti-magnetic materials to eliminate the magnetic fields. That’s what it is all about!” Electronic watches have everything but soul! “We are one of the classical watch retailers”he emphasizes. “Mechanical watches need a watchmaker. He repairs, changes broken parts, washes, cleans, etc. In short, he brings the watch back to life. Well, there are not too many technological advances in mechanical watch production. Therefore, traditional production becomes more valuable. The preciousness lies in the handcraft, the final touch and adjustment of the watchmaker. On the contrary, in the quartz watches the mechanism has to be replaced entirely. But don’t they have any advantages? Of course they do… They are more precise and suitable to our current conditions. They simply won’t stop working if we remove them from our wrists. They don’t have to be handmade so they are more affordable.
‘‘Customer likes and buys, I don’t make him buy.” For a firm to sustain operation for four generations is not easy to achieve. For this, it has to protect and maintain the principles and service quality since the day it was first founded. This is what Tevfik Aydin Saat does exactly! Mr. Omer again has a flashback and he tells “Trabzon is a small city. In the evenings when the shop closes my grandfather’s friends come and ask him how many watches he has sold on that day. One day he replies; ‘customer likes and buys, I don’t make him buy!’ This phrase has become our slogan since then. We have always created the right atmosphere for our customers to like the watches. This is an exciting and enthusiastic buying experience for the customers. Watch is not a need or a requirement but you can buy it with enthusiasm and carry this feeling on your wrist for many years to come. USTASAATI.COM And Omer Aydin sorts out the other brand names. Then he adds, “I sell watchmaker brands, so naturally while presenting to customers I explain the values they have. For a fact the watches we carry are not modern products. But this is exactly what adds value to them! He answers his own thesis when he explains Meistersinger’s new model “Circularis” in ustasaati. com blog. “Are being natural, simple, flawlessly functional, invincible against time and eye-pleasing enough to be considered as a perfect plain design? Meistersinger, Circularis succeeded in this entirely. But this is not only it! The watch blogs written by Omer Aydin in ustasaati. com have already been explored by most of the watch enthusiasts. “Customer satisfaction for a century” awaits you at Tevfik Aydın Saat which continues to present the quartz and mechanical models of the world brands. Respe
or he Mas ers
G Turkiye
91
e ne A ı an se ne a i an
92
- ur i e o
ME HUR BEBEK BADEM EZMESİ GE Mİ TEN MİRAS BİR LEZZET Ge işi nerede se ı ın aş arına u anan u de er i hi e 1 ı ında Be e e aş ı or Fa a Mudan a ı Meh e Ha i Be i e Arna u Anas as a nın anış ası u arih en ir par a daha es i Bu anış anın eseri o an Meşhur Be e Bade E esi nin e iş en n e u anan arih esini Se i İş der den din e e ere so u ir u a n eden sonrasında o ara d ş oru Dış görünümünü ahşap bir dekorla süsleyen dükkan, eski ile yeninin arasında bir yerlerde keyifle müşterilerine nefis badem ezmelerini sunmaya devam ediyor. Kapıyı hafifçe aralayıp dükkana giriyoruz. İçerisi de tıpkı dışı gibi sımsıcak bir ahşap dekora sahip. Girişin hemen önündeki masaya kurulan Mutlu, Sevim Hanım’ın kedisi, hiç oralı olmuyor bile. Belli ki badem ezmesi severlerin dükkanın müdavimi olmalarına alışkın… Birkaç gün önce sözleştiğimiz Sevim İşgüder’le toklaşıp tanışıyoruz. Küçük sehpanın yanındaki sandalyeye ilişir ilişmez, “Bir badem ezmesi ikram edelim,” diyor tatlılıkla ve ardından o eski hikayeyi anlatmaya başlıyor. “Beybabam Mehmet Halil Bey, eğitimini devam ettirmek için Mudanya’dan İstanbul’a geliyor. Bir süre sonra da annemle karşılaşıyor. Bu öyle sıradan bir karşılaşma değil, çünkü iki genç kısa süre içerisinde birbirlerine aşık oluyorlar. Ancak, annemin babası Arnavutlu, GF Türkiye
Us a ara Sa ı
köylü bir Rum… Kızı Anastasya’nın evliliğine ilk başlarda karşı çıksa da birbirlerini sevenleri ayırmak da istemiyor. İki gencin Bebek’e yerleşmesi ve Beybabam Mehmet Halil Bey’in burada bir meslek edinmesi şartıyla bu evliliğe izin veriyor.” İşte ünü yüzyılı aşkın süredir devam eden Meşhur Bebek Badem Ezmesi’nin temelleri de böylece atılmış oluyor. Sicil Ticarete Kaydı 1904 O yıllarda Bebek çarşının dükkanları vapur iskelesinin bulunduğu bölgede yer alıyor. Mehmet Halil Bey de ilk dükkanını barakalar halinde yan yana sıralanan bu çarşıda açıyor. “Beybabam, İstanbul’da okusa da yaz mevsimlerini hep babasının yanında Mudanya’da geçirir ve ona yardımcı olurmuş,” diyor Sevim Hanım. “İşte, badem ezmesi ustalığını da bu tatil zamanlarında öğreniyor babasından…” Mehmet Halil Bey
ME HUR BEBEK BADEM EZMESİ THE FLA OR HERITAGE FROM PAST Its past based on nearly earlier of the century; this precious story started in Bebek in 1904. However, date of acquaintance of Mr.Mehmet Halil from Mudanya and Ms. Anastasya from Arnavutköy is earlier than this. Meşhur Be e Bade E esi is a onse uen e o his acquaintance. So, we are taking on the roads to hear i s his or ro pas o oda ro Ms Se i İs der on the afternoon of one of the cold February days. The store’s outer view has decorated with a wood décor; the store goes on to present its sweet marzipans to the customer with joy. We are opening out its door and entering the store. Its inside has a wood décor as warm as on its outside. On the table in front of the store’s entrance, Mutlu -who is Ms. Sevim’s cat- doesn’t take a blind bit of notice. Obviously, it is familiar that marzipan lovers become a regular at the store… We are meeting with Ms. Sevim İşgüder that we make an appointment from her a few days ago. As soon as we have sat chair which are near of small table, she says that “We shall offer you from marzipans.”Then she started to mention about the old story like that: “My father, Mr.Mehmet Halil had been coming to the Istanbul from Mudanya to continue his education. After a while, he had coming upon with my mother. This not an ordinary meeting, since they had been fallen in love in a short time. However, my mother’s father had been a Greek man from Arnavutköy. He objected his daughter Anastasya’s marriage in earlier but then he didn’t want to separate these lovers. With conditions that are they will have been moving in Bebek; and my father Mr.Mehmet Halil will has been acquired a job, He had allowed this marriage will have realized.”Therefore lay the foundations of the Meşhur Bebek Badem Ezmesi had been realized. Trade Register Entry in 1904 In those years, Bebek Bazaar’s shops had placed the area where was around ferry bridge. Mr. Mehmet Halil has opened his first store in this bazaar which included the many stores ordered abreast like as cabins. Ms.Sevim continues: “My father had studied in Istanbul; also he had been passing his times in Mudanya with his father to help to him. Well, he had been learning this marzipan mastership from his father in these holiday times…” Mr. Mehmet Halil actualized this business with this first store in Bebek Bazaar. But he was not alone. His wife Ms.Anatasya had been his tower of strength. Ms. Sevim
Respe
or he Mas ers
G Turkiye
93
94
Bebek Çarşı’da açılan ilk dükkanda da baba mesleğini hayata geçiriyor. Ama yalnız değil. Eşi Madam Anastasya en büyük destekçisi oluyor. “Böylece,” diyor Sevim Hanım. “Beybabam, büyükbabam ve annemin yardımıyla Bebek’te badem ezmesi, acıbadem kurabiyesi, buzlama, akide şekeri yapıp, satmaya başlıyorlar. İlk dükkanımızın ticari sicil kaydı 1904…” Mehmet Halil Bey’in bu kuruluş tarihinden yaklaşık on dört yıl sonra hayata veda etmesi ailede büyük bir üzüntü yaratıyor. O tarihte, ablasının on dört, kendisinin ise bir buçuk yaşlarında olduğunu söylüyor Sevim Hanım. Bu büyük üzüntü, ailenin işlerine daha da çok sarılmasını sağlıyor. Sözü yine Sevim Hanım alıyor. “Babamı kaybettikten sonra işin başına annem geçti. Yıllar içerisinde mesleği babamdan öğrenmişti ve badem ezmemizin ünü giderek duyulmaya başlanmıştı.” Dünden Bugüne Badem Ezmesi Meşhur Bebek Badem Ezmesinin en önemli özelliği ilk yıllardan bu yana elde yapılıyor olması. Bu kural, dün olduğu gibi bugün de aynı şekilde korunuyor. “Bütün bir çocukluğum badem ezmesi ile geçti,” diyor yine o eski yıllara dönüp. “Ablamla birlikte çocuksu bir neşe ile bademleri ellerimizle ayıklar anneme yardım ederdik. Ayıkladığımız bademleri bazen sobanın üzerinde bazen de mangalda kuruturduk.” Madam Anastasya, madamın ezmesi olarak tanınan ezmelerini yirmi yıl boyunca aynı el emeği ve lezzetle hazırlıyor. Ta ki rahatsızlanıp imalat işlerini kızı Sevim İşgüder devralıncaya kadar… Sevim Hanım işin başına geçtiğinde takvim yaprakları 1957 yılını gösteriyor. “Bademler elle ayıklanır, havanda dövülür…” Sevim Hanım, badem ezmesinin yüz yıla yakın süredir aynı tadı koGF Türkiye
Us a ara Sa ı
rumasının sırrını birkaç kez dile getirdiği ‘el emeği’ sözleriyle açıklıyor. “Bunun için,” diyor, “Benim hiç şubem yok!” Bu önemli açıklamanın alt yazısı ise badem ezmesinin ve bu tarihi dükkanın büyük bir değer olduğu… Biz, badem ezmesini bu kadar güzel yapan nedir, sorusunu sormadan, bu özel lezzetin tarifini vermeye başlıyor. “İlk olarak bademler ayıklanır. Bunu az önce de söylediğim gibi hala elde yapıyoruz. Daha sonra bademler kurutulur. Yaklaşık on iki saatte, oldukça yavaş kurutan fırınlarımız var. Kurutma tamamlandıktan sonra rendelenip içine bir miktar su katılmış şekerle birlikte havanda dövülür. Bu işlemin ardından mermerin üzerinde yoğrulur. Gerekli kıvama ulaştığında ise fitillenip, kesilir.” İşte bu tariftir, 1904 yılından bu güne Meşhur Bebek Badem Ezmesini taşıyan! Bir yandan uzanıp Maltepe’sini yakarken, bana da ikram ediyor, bir yandan da malzemenin kaliteli olması gerektiğinden söz ediyor. Her bölgenin bademinin badem ezmesi için uygun olmadığını onların da daha çok Diyarbakır, Elazığ ve Malatya’dan özel siparişle gelen bademleri kullandıklarını anlatıyor. Üçüncü Nesil Müşteriler Biz Sevim Hanım’la röportajımızı sürdürürken, orta yaşın biraz üzerinde bir hanım içeri giriyor. Tezgahtar hanıma birkaç bir şey söyleyip çıkmak üzereyken Sevim Hanım’ı görüyor. Gülümsüyor. Sevim Hanım’ı burada gördüğü için ne kadar mutlu olduğunu söylüyor. Daha önce Bebek’in esnafı olan Nazar Hediyelik dükkanının sahibesi ile Sevim Hanım’ı sık, sık andıklarından söz ediyor. Sonra, Sevim Hanım’ı hürmetle selamlayıp çıkıyor. Bu, Meşhur Bebek Badem Ezmesi dükkanında şaşırtıcı bir manzara değil. Üç kuşak müşteriyi ağırlayan bu özel dükkanda değerler ve lezzet dededen oğula, oğuldan toruna üç nesildir böyle sürüyor.
quotes: “So My father with my grandfather and my mother’s help had been starting to make and sell marzipan, marchpan, sugar candy in Bebek. Our first store’s entry of trade register is in 1904..” Mr. Mehmet Halil had been departing this life after nearly fourteen years, has created a grief in the family. In that date, her sister has been fourteen; she has been one and half years. This grief has been causing they keep their business to wheel. Ms. Sevim continues as like: “After losing my father, head of this business represents by my mother. During the past years, she had been learned the business from my father and our marzipans have been become famous.” From Past to Today Marzipan Meşhur Bebek Badem Ezmesi’s the most important characteristic is handmade up to now from its first days. This rule is still remaining today like as in past. Ms. Sevim:”My childhood has been passed with marzipan. With my elder sister, we had been helped our mother by clean the almonds with our hands. We dried the cleaned almonds some times on stove some times on brazier.” Madame Anastasya had been preparing her pastes as known as Madame’s pastes with same hand work and same flavor during twenty years; until she had become ill and her daughter, Ms. Sevim had taken this business over …When Ms. Sevim had taken care of the business, Calendar leaves had pointed the year 1957. “Almonds clean with hands, pestle in garlic press.” Ms.Sevim explains the secret of their marzipan has been same flavor for nearly one hundred years as elbow grease which she
has decelerated a few times. She quotes: “For this reason, I have no doubt!”. This expression’s footnote is these marzipans and this historical store are from our important values. Before we asked what this marzipan’s recipe is, she starts to give this special prescription: “First, almonds are cleaned. Like as before I said, we are making this cleaning operation with our hands. The almonds are dried; we have ovens make quietly slowly drying operations which takes nearly twelve hours. After drying, the almonds rasp and then pestle in garlic press together with sugar with a little water. Then this mixture kneads on the marble. When this has thickened enough, this is cut.”This is the recipe which brings Meşhur Bebek Badem Ezmesi to today from year 1904! While she fires her Maltepe, cigarette brand, on the one hand she is offering it to me and the other hand she goes on her speaking about marzipans ‘ ingredients has to be qualified. Every almond can’t use for marzipans. They prefer mostly the almonds which grow in especially Diyarbakır, Elazığ and Malatya and coming as special orders. Third Generation Customers While we were going on our interview with Ms. Sevim, a middle-aged woman came in. As she was going out after she said something to the shop assistant, she saw Ms. Sevim and smiled. She said that how much she is happy to see Mr. Sevim was here and added that called frequently to Ms. Sevim with mistress of gifted shopping is Nazar, and then leaves by saluted her respectfully. This is not a surprising view for shop of Meşhur Bebek Badem Ezmecisi. In the store is hosting the third generation customers, values and the flavor are presenting to son from grandfather; grandchild from the son. Respe
or he Mas ers
G Turkiye
95
SAATİN M CE HER İLE BULU MASININ HİKAYESİ
Dünya starlarının en gözde mücev er ve saat ilerinden iri lan ard yıllık aşarılı ge mişi ile köşemizdeki yerini uluy r
96
THE STORY OF WATCH’S MEETING WITH JEWELRY: CHOPARD One of the most favorite jeweler and watchmaker, Chopard has placed with its 150 year successful past.
GF Türkiye
Us a ara Sa ı
Bundan 155 yıl önce Louis-Ulysse Chopard tarafından Sonvelier’de kurulan saatçi dükkanıdır, hikayenin başlangıcı. Genç ve yetenekli saatçi ustasının elinde işlenen zaman parçaları hak ettikleri ilgiyi kısa zaman içerisinde Avrupa ve Rusya’dan da görerek günümüz dünya markası olmanın kapısından içeri adım atıyor. Louis-Ulysse Chopard ın saatçilik tutkusu, 85 yaşına gelinceye değin işinin başında kalmasını sağlıyor. Chopard ailesi tarafından üç nesil boyu devam ettirilen Chopard Saatleri, Paul-André Chopard tarafından yıl 1963’te kendileri gibi saatçi olan bir aileden gelen Karl Scheufele’ye satılıyor. Saatçilik gibi mücevher ve mücevher işlemeciliği konusunda da deneyimli Scheufeleler saatlerin tasarımlarında mücevherleri de kullanarak Chopard markasına yeni bir kimlik kazandırıyor. Yenilenmiş yüzleri ile Chopard saatler tasarım ödüllerini toplamaya ve her geçen gün birbirinden değerli koleksiyonları ile İsviçre Saatleri arasındaki seçkin yerini korumaya günümüzde de devam ediyor. Chopard markasının Türkiye distribütörü, 1980 yılından beri Tektaş Saaatçiliktir. Saat ile pırlantayı birleştirerek binlerce lüks model üreten Chopard’ın hikayesini kronolojik olarak aşağıdaki satırlarda bulabilirsiniz.
155 year ago, founded by Louis-Ulysse Chopard in Sonvelier watchmaker store is the beginning of the story. Young and talented watchmaker’s handcrafted timepieces got attention that it deserved by Europe and Russia. Therefore it has been stepped through the door of being global brand. Watch passionate of Louis-Ulysse Chopard allows remaining himself on his own business until he had being 85 years old. Sustained by three generations of Chopard family, Chopard watches, had sold by PaulAndré Chopard in 1963, to the Karl Scheufele from watchmaker family like as them. Experienced with embroidering of jewelry as well as watchmaking, Scheufele(s) has been gained a new identity to Chopard brand by use the jewelry for their watches’ design. With renewed style, Chopard watches are going on to collect the awards and protect its unique place between Swiss Watches with its precious collections from eachother. Chopard brand’s Turkey distributor is Tektaş Saatçilik. You can see the story of Chopard, that has manufactured thousands luxury models up to now by integrate watch and jewelry, chronologically in following lines.
Kilometre Taşları 1860: Louis-Ulysse Chopard 24 yaşındayken İsviçre Sonvilier’de bir saat fabrikası kurdu. Yüksek hassasiyetli kol saatleri ve kronometreler üretmeye başladı.
Milestones 1860: Louis-Ulysse Chopard establishes a high-precision watchmaking factory in Sonvilier, in the Jura region of Switzerland. He starts to manufacture of high accurate watches and chronometers.
6 Ağustos 1877: Bu tarihten yaklaşık bir asır sonra Chopard markası Scheufele Ailesi’ne geçti. Scheufele Ailesi’nden Karl Gotthilf Scheufele, 1877’de Almanya Pforzheim’de dünyaya geldi.
6th August, 1877: From Scheufele family, Karl Gotthilf Scheufele is born in Pforzheim, Nearly after one hundred years, the brand Chopard will pass into Scheufele Family.
1904: Mücevher saatlerde uzmanlaşan Karl Gotthilf Scheufele, “Eszeha” adını verdiği bir koleksiyonla “Karl Scheufele” markasını kurdu.
1904: Expertised about jewellery watches, Karl Gotthilf Scheufele publishes brand “Karl Schwufele” with his collectionis named “Eszeha”
1912: Louis-Ulysse Chopard Polonya, Macaristan ve Baltık devletlerinin ardından Rusya’ya giderek ticaret yaptı. Chopard müşteri portföyüne Rus Çarı II. Nikolay’ı katarken, aynı tarihte Karl Gotthilf Sheufele de klipsli saati icat etti.
1912: Louis-Ulysse Chopard merchandises by go to Russia after Poland,Hungary and The Baltic States. While Chopard adds The Russian Tsar Nikolay II. to his customer portfolio, Karl Gotthilf Sheufele inventing clips on watches.
1921: Aile şirketinin yönetimini devralan Paul Louis Chopard, La Chaux-de-Fonds’ta bir yan şirket faaliyete geçirdi.
1921: Taken over the management, Paul Louis Chopard opens a branch in La Chaux-de-Fonds. Respe
or he Mas ers
G Turkiye
97
98
1937: Chopard firması Haute Horlogerie yani iyi saatçiliğin başkenti Cenevre’ye taşındı. 1930-1940: Chopard, cep saatleri ve yüksek hassasiyetli kol saatleri üretiminde büyüdü. Fabrikasında çalışan sayısı 150’ye ulaştı.
Chopard’ın “Concorde” modeli Uluslararası Elmas Ödülü’ne layık görüldü.
1942: II. Karl Scheufele babasının yerini aldı. 1943: Paul Louis’in oğlu Paul-André Chopard şirketinin yönetimini devraldı.
1983: “Monte Carlo” koleksiyonu üretildi Hong-Kong’ta ilk Chopard butiği açıldı 1985: Chopard’ın 125. yıldönümü için “Alta Moda” koleksiyonu piyasaya sunuldu 1985: Chopard’daki zanaatkarlığın başlangıcı kabul edilen “Happy Diamonds Clown” tanıtıldı. Karl Scheufele’nin çocukları Karl-Friedlich ile Caroline Scheufele, Chopard grubunun başkan vekilleri oldu 1988: İtalya’daki ünlü klasik araba yarışı olan Mille Miglia ile ortaklık yapıldı 1989: Chopard’ın Avrupa’daki ilk butiği Viyana’da açıldı
1963: Paul-André Chopard, Chopard şirketini II. Karl Sheufele’ye sattı. 1972: Chopard yeni patronuyla “Belle Epoque” koleksiyonunu piyasaya sürdü. “Améthyste” saati Baden-Baden’in Golden Rose ödülünü kazandı 1973: Bir yıl sonra bu kez “Pasodoble” saati Baden-Baden’in Golden Rose ödülünü kazandı 1974: Şirket, Genova’nın merkezinden yeni Meyrin-Genova sitesine taşındı 1975: Yan şirket “Chopard France” kuruldu ve ilk kreasyonu tanıtıldı 1976: Chopard’ın ünlü saat koleksiyonu “Happy Diamonds” doğdu. Koleksiyondan ilk kreasyon piyasaya sürüldü. “Happy Diamonds” ve “Cascade” saatleri yine Golden Rose ödülünü kazandı GF Türkiye
Us a ara Sa ı
1980: Markanın ilk spor saati “St. Moritz” piyasaya sürüldü
1993: “Happy Sport” koleksiyonu piyasaya sürüldü 1994: “La Strada” ve “Impériale” koleksiyonları piyasaya sürüldü 1996: Şirket, kurucusu Louis-Ulysee Chopard’ın doğum yeri Jura’da bir saat fabrikası kurdu. 1997: 1.96 makinasıyla donatılmış yeni fabrikada üretilen ilk L.U.C
1937: The firm, Chopard moves to Genevewhich is the capital of Haute Horlogerie. 1930-1940: Chopard grows in market that is manufacturing of pocket watch and high presicion wrist watches. Its employee’s quantity reached 150. 1942: II. Karl Scheufele takes over his father’s seat in the management. 1943: Paul Louis’s son, Paul-André Chopard takes over the management. 1963: Karl Scheufele takes over Chopard from Paul-André Chopard. 1972: Chopard with its new boss published the collection “Belle Epoque” to the market. Model “Améthyste” in this collection win prize Golden Rose of Baden-Baden. 1973: One year later, It wins again prize Golden Rose of BadenBaden with watch “Pasodoble”. 1974: The Manufacture leaves the center of Geneva for the MeyrinGeneva site. 1975: Branch Company, “Chopard France” is founded and publishes its first creation. 1976: Chopard’s famous collection “Happy Diamonds” was born and its first creation published. The watches “Happy Diamonds” and “Cascade” wins the prize Golden Rose. Also Chopard’s model “Concorde” is granted International Diamond Award. 1980: The first Sport watch St. Moritz is launched. 1983: The collection “Monte Carlo” has produced. The first Chopard Boutique opens in Hong Kong. 1985: For Chopard’s 125th year- anniversary, “Alta Moda” collection launches. 1985: Accepted as starting point of craftsmanship for Chopard, “Happy Diamonds Clown” is introduced. Children of Karl Scheufele, Karl-Friedlich and Caroline Scheufele have become group’s deputy chairmen. 1988: The partnership between Chopard and the Mille Miglia which is classic car rally held each year in Italy starts. 1989: The first Chopard Boutique in Europe opens in Vienna.
1993: “Happy Sport” collection has launched. 1994: “La Strada” and “Impériale” colections released to the market. 1996: The firm establishes a watch manufacture in Jura where Louis-Ulysee Chopard’s birthplace. 1997: The first watch housing a L.U.C movement (L.U.C 1.96), L.U.C 1860 is voted “The Watch of the Year” by the Swiss magazine Montres Passion. This is chosen as the most expensive watch in time “Chopardissimo”. 1998: Chopard becomes official partner of the Cannes Film Festival. Caroline Scheufele redesigns the beloved Palme d’Or trophy in the same year. 2000: Presentation of a world premiere of the first “L.U.C Quattro” has organized. L.U.C Quattro is known with housing to the L.U.C. 1.98 and its four barrels. 2001: L.U.C Tonneau model, is equipped with the world’s first tonneau-shaped self-winding movement, with off-centered micro rotor, has launched. 2002: Chopard published new high-jewelry concept. Collection “Golden Diamonds” is launched. 2003: Model “L.U.C Tourbillon” is presented and“Happy Spirit” collection is launched.
Respe
or he Mas ers
G Turkiye
99
1860 saati, Isviçreli Montres Passion/Uhrenwelt dergisi tarafından “Yılın Saati” seçildi. “Chopardissimo” döneminde dünyanın en pahalı saati unvanını kazandı 1998: Chopard, Cannes Film Festivali’nin resmi ortağı oldu. Caroline Gruosi-Scheufele, aynı tarihte Altın Palmiye logosu Palme d’Or’u yeniden tasarladı. 2000: Dünyanın ilk “L.U.C Quattro” saatinin sergisi düzenlendi. L.U.C Quattro, 1.98 makinasıyla donatılmış dört çarklı bir model olarak biliniyor 2001: Namlu şekilde kendinden kurmalı makinayla (L.U.C 3.97) donatılmış “L.U.C Tonneau” modeli piyasaya sürüldü
2002: Chopard yeni mücevherat konseptini sergiledi.“Golden Diamonds” koleksiyonu çıktı. 2003: İlk “L.U.C Tourbillon” modeli sergilendi ve “Happy Spirit” koleksiyonu piyasaya sürüldü. 2004: Baselworld fuarı’nda “L.U.C Regulator”ü sundu. Saat İsviçreli Montres Passion/Uhrenwelt dergisi tarafından “Yılın Saati” ödülünü kazandı 2006: Saatçilik başyapıtlarının sergilendiği müze L.U.CEUM’u açıldı. L.U.C. koleksiyonundan Calibre 10CF ile donatılmış ilk kronograf “L.U.C Chrono One” sergilendi 2007: “Two O Ten” koleksiyonu piyasaya sürüldü New York’taki yeni butiğin açılış töreni “709 Madison” koleksiyonuyla yapıldı. 709 Madison Bulvarı bu mağazanın adresidir. 2010: Chopard’ın 150. kuruluş yıldönümü kutlandı. 150. yılın anısına Caroline Scheufele’nin tasarladığı “Animal World Collection” bütün dünyada ilgi gördü. Nuh’un gemisinden esinlenen Scheufele, koleksiyonunu hayvan figürlerinden oluşturdu 2013: Happy Sport’un 20. Yıldönümü sebebiyle, Chopard müşterilerine kendi Happy Sport Saat’lerini kendilerinin tasarlamalarını sağlayan özel ve keyifli bir uygulama sunuyor. CREATE YOUR OWN HAPPY SPORT* İsviçreli saat üreticisi Chopard günümüzde de devam ettiği bu uygulama ile yenilikçilik anlayışının en önemli ispatını sunmakla kalmayıp müşterilerinin bileklerinde ve hafızalarında belki bir 150 yıl daha kalmayı hedeflemektedir. * Happy Sport saatlerde kişiselleştirme hizmetini Chopard Butique Nişantaşı’ndan alabilirsiniz.
2004: at Baselworld, the “L.U.C Regulator” watch presents. L.U.C Regulator wins award “The Watch of the Year” by the Swiss magazine Montres Passion/Uhrenwelt. 2006: L.U.CEUM which is a museum presents the highlights masterpieces of watchmaking is opened. From the L.U.C. collection, “L.U.C Chrono One” is first chronograph by housing the caliber 10CF is presented. 2007: “Two O Ten” has launched. Opening ceremony of the Chopard’s new store in New York is made with the collection “709 Madison”. 709 Madison Avenue is this shop’s address. 2010: Chopard’s 150th anniversary is celebrated. Designed by Caroline Scheufele for its 150th anniversary, the Animal World
GF Türkiye
Us a ara Sa ı
Collection attracts global attention. Inspired from Noah’s ark, Schufele creates her collection includes animal figures. 2013: For the 20th anniversary of Happy Sport Collection, Chopard offers an exclusive and playful application which lets to to create their own Happy Sport watch, to its customers.* Swiss watchmaker Chopard with this application that still goes on, not show a proof for only its innovative approach also It goals to remain, one more 150 year, on wrists and in memories of its customers. *
Personalization service for Happy Sport watches, is there in the Nisantası Boutique of Chopard.
102
PRESTİ Lİ İS İ RE OKULLARINA G RKEMLİ TANITIM E i i de asa e i e e e i i u uş uran İs i re a ı ı o u arı e i i i a Su Ada C u GS Adası nda r e i ir da e erdi İs i re Ya ı ı O u arı nın erdi i da e e iş sana e e i e ha a ının ne i isi eri ir ara a e di C ar e Consu in UK G an an Ca er in e sahip i inde er e eşen e enin sunu u u unu ise e i e ha a ının anın ış isi erinden Pro Dr Ar u Kun er e eş irdi Le Rosey, Institute Auf Dem Rosenberg, Institute Montana, Collage Alpin Beau Soleil, Ecole Hoteliere de Lausanne, Glion Institut of Higher Education, Le Roshe International School of Hotel Management gibi Avrupa’nın tanınmış eğitim kurumlarını barındıran İsviçre Yatılı Okulları’nın organizasyonunda, davetliler arasında yer alan Gönül Yazar da istekleri kıramayarak sahneye çıkıp bir parça seslendirdi. GF Türkiye
Özel Haber
Amerika’dan Uzakdoğu’ya Körfez ülkelerinden Rusya’ya kadar dünyanın birçok yerinden öğrencilerin tercih ettiği İsviçre yatılı okulları verdiği eğitim kalitesiyle öne çıkıyor. Küresel aristokrasiyi buluşturan İsviçre’deki okullarda, dev şirketlerin veliahtları, dolar milyarderlerinin varisleri, kraliyet ailelerinin genç prens ve prensesleri öğrenim görüyor. İsviçre okullarında öğrenciler çok dilli, çok kültürlü, çok donanımlı ve çok disiplinli yetiştiriliyorlar. Anadil eğitimine ve geleneklere de fazlasıyla önem veriliyor. Akademik eğitimin yanı sıra güzel sanatlar ve sporun neredeyse her branşı bulunuyor. Okulların arasında en dikkat çekenleri ise asırlık tarihi ile öne çıkıyor. Le Rosey, 1880 yılında kuruldu. 8 ile 18 yaş arasındaki 400 öğrencinin eğitim gördüğü okul, toplam 80 dönümlük iki kampüsten oluşuyor. 1889’da kurulan Institute Auf Dem Rosenberg ise St. Gallen Canton’unda yer alıyor. 40 farklı ülkeden toplam 560 öğrencinin eğitim gördüğü okul biri büyük biri küçük olmak üzere 111 bin metrekarelik iki kampüs üzerine kurulu. Rosenberg kampüsünün kendine ait tenis kortları ve spor alanları bulunuyor. İyi, dengeli bir kişiliğin sadece iyi bir akademik eğitimle olacağını değil, disiplinli yüksek dereceli bir diplomanın yanında sosyal farkındalık ve anlayışla olacağını savunan Institute Auf Dem Rosenberg’de, öğretmen başına sadece dört öğrenci düşüyor. 6-20 yaş arası öğrenciler Almanca, İtalyanca ve İngilizce temel eğitim opsiyonlarının yanında, Fransızca, İspanyolca, İtalyanca, Rusça veya talebe bağlı olarak başka dilleri de ek dil olarak müfredata ekletebiliyor.
MAGNIFICIENT PUBLICITY OF PRESTIGIOUS SCHOOLS OF SWITZERLAND Integrated elegancy and perfection, boarding schools of Switzerland, last month, has given an alumni invitation at Suada GS Island. In the invitation were given by The Boarding School of Switzerland, important names of business, art and social life leagued together. At the night which hosted by Clarte Consulting UK Gulcan Jan Caller, one of the well-known names, Prof. Dr. Arzu Kunt compered. The Boarding School of Switzerland includes education establishments, which are famed in Europe, like as Le Rosey, Institute Auf Dem Rosenberg, Institute Montana, Collage Alpin Beau Soleil, Ecole Hoteliere de Lausanne, Glion Institut of Higher Education, Le Roshe International School of Hotel Management. Between in invitees, Gonul Yazar performed on the stage; since she couldn’t refuse coming requests. Preferred by many students from America to Far East, from Gulf Countries to Russia; The Boarding Schools of Switzerland come to the fore with their education quality. Brought together the global aristocracy, the schools in Switzerland hosts crown princes of giant companies,
successors of dollar billionaires, prince and princesses of royal families. The students of the schools of Switzerland taking education as in multi-language, highly culture, highly discipline. Primitive language education and traditions have high level importance. Besides of academic education, this education contains fine arts and sport with nearly their every branch. The most attractive of between these schools are coming to the forefront with their centenary histories. Le Rosey was established in year 1880. The school has 400 students that their range between the ages of 8 and 18; and it consists of two campuses on totally 80 acres. Established in 1889, Institute Auf Dem Rosenberg places in St. Gallen Canton. Studied 560 students from 40 different countries, the school is located on the land of 111.000 square meter with two campuses that one of them is small and other is big. Rosenberg’ campus includes own tennis courts and playfields. Institute Auf Dem Rosenberg believes that fine and balanced character can gather from not only fine academic education; beside of high degreed diploma, there is need also social awareness and consideration. At Rosenberg, there is four students per a teacher should care with them. The students’ age range is between 6 and 20 and they have options about their primitive language educations as Deutsch, Italian and English. These students, if they wish, can add extra language educations to their syllabus. These languages can be French, Spanish, Italian, Russian and else. Spe ia Repor
GF Turkiye
103
K A R
K A
R U
N
K
I
U N R A
Ç
MİSAFİRLERİNİZE İZZET-İ İKRAM Anado u u a ra ının erine sindi i asarı ar sunan Ana o i o e si on arında odern an a ışı Anado u opra arının r i e har an a an ir ar a
İZZET-İ İKRAM FOR YOUR GUESTS Presented the designs which reflects of being Anatolian have seen on it, Anatoli is a brand which blends the modern vision and culture of Anatolian lands.
106
GF Türkiye
Özel Haber
Her birine farklı anlamlar yüklenmiş Anatoli’nin üç koleksiyonu, dekoratif ürünlerin yanı sıra bu yazıda bir örneğine yer vereceğimiz ikramlık ürünler de sunmaktadır. Üç ana koleksiyondan Evladiyye koleksiyonu el işçiliğinin günümüz tasarımıyla buluştuğu bir tasarım anlayışı sergilemektedir. Bu koleksiyon, 17. yüzyılda kullanılan ve Viyana Kunst historisches Museum’da sergilenen çadırdan esinlenilerek tasarlanmış Turkiyye serisini bulundurmaktadır. Bu seri ismini Türk çadırına Arapçada Türkiyye denilmesinden almış. Sanat zanaat, zanaat ise sabır ister felsefesi ile hazırlanan Turkiyye serisindeki kahve ikramının tamamlayıcısı şekerlikler ve lokumluklar ile kırk yıllık hatırı gelecek kuşaklara taşımak amacı güden markanın İzzet-i İkram’ı ise; ne çok çok modern ne de çok replika, sadece serinin
zamansız parçalarından bir tanesi. İzzet-i ikram tamamen bakır kaplama ile ışıl ışıl bir şekerlik. 19 cm eninde ve 32.5 cm yüksekliğinde olan bu şekerlik göz dolduran tasarımıyla dekoratif amaçlı da kullanılabilir. Bu ürün Merve Gürsel tarafından Anatoli’ye özel olarak tasarlanmış olup, serinin diğer ürünlerinde olduğu gibi İzzet-i İkram’da da ‘çadır’dan alınan ilhamı görmek mümkün. Osmanlı çadırının üzerinde yer alan boğumlar, İzzet-i İkram’ın kapağında da görülmektedir. Kapağın en üstünde ise tutma kolu olarak benzer tasarımda bir servis malzemesi İle ikram taşıyan Ocak erkânından bir Osmanlının heykelciği yer almaktadır. Anadoluluk, kahvenin kırk yıllık hatırı, ikram kültürü derken; siz de ister bulunduğunuz atmosferi İzzet-i ikram ile canlandırın, isterseniz misafirlerinize İzzet-i İkram edin.
107
Assigned different meanings, Anatoli’s three collections prespres ent decorative products as well as the products for serser vice. We will give an example for this kind of products, service products. Evladiyye collection from its three main collections, exhibits a design approach which meet with handcraft and today’s designs. This collection includes the seri which is inspired from used in 17th century an ‘Ottoman tent’ which exhibits in Kunst Historisches Museum in Vienne. This serial has named of Turk tent is called ‘Turkiyye’ in Arabic. Prepared by philosophy is “art needs craft; craft needs patient”, Turkiyye serial includes sugar and Turkish candy pots as complements coffee servicing. Between these pots of the brand aims that forty year sake- a Turkish saying- carrying to the future genera-
tions, İzzet-i İkram is neither extra modern nor replica; just one of the timeless pieces in the serial. İzzet-i ikram is a holly plated copper shinshin ing sugar pot. 19 cm width and 32.5 cm height this pot, with eyeful design, can use decorativedecorative ly. This product has been designed by Merve Gursel for privately Anatoli. Like as on other products of the serial, inspiration from the ‘tent’ on İzzet-i Ikram’ can be seen. The joints on the Ottoman tent can see on the cap of Izzet-I Ikram. As holder of top of the cap, a sculpture of an Ottoman from kitchen employees who serves with a service plate that has similar design of ‘Izzet-i Ikram’ . Just then being Anatolian, forty year sake, and service culture; if you wish, enliven your atmosphere with İzzet-i ikram; or if you wish, service with İzzet-i İkram for your guest.
Spe ia Repor
GF Turkiye
108
SADECE ESKİ OTOMOBİL BİRİKTİRİYORUM DEMEK TATMİN EDİCİ BİR CE AP DE İL Ba ı A aşehir de a aşı in e re are apa ı a anda 1 o e si onun sahi i Cen i Ar a a esinde soh e e i GF: Müze aşamasına gelene kadar bize otomobillerle olan ilişkinizden bahsetseniz… Ve tabii bu kadar otomobilin nasıl bir araya geldiğinden. C.A: Gençliğimden beri çok ilgiliyim. İşlerim yoğunlaşıncaya kadar motor sporlarıyla ilgilendim, yarışlara katıldım. İşler yoğunlaşınca da uzaklaşamadım. Bu sefer de otomobilleri restore etmeye başladım. Bu yaklaşık 1980’lerin ikinci yarısına denk gelen bir dönem. Yaptığımız araçları sattık. 1990’lı yıllarda bu iş iyice hızlandı. Daha iyi otomobil yaptıkça satmayıp, saklamaya başladım. GF: Koleksiyonerliğe geçiş aşaması nasıl oldu? Oldukça emek harcadığınızdan bahsediyorsunuz; bu çalışma esnasında otomobile karar verme nasıl olur? C.A: Aslında koleksiyonerlik benim aldığım bir karar olmadı. Restore edip beğendiğim ve saklamaya başladığım otomobiller birikince koleksiyona da başlangıç olmuş oldu. Doğal şekilde oldu dersek daha doğru olur. Keşke daha bilinçli olsaydım da, koleksiyoner olacağım diyerek otomobil biriktirmeye başlasaydım. Bu yaklaşım hem daha doğGF Türkiye
Özel Haber
i arı ara an o uşan d n a apında ir
ru, hem daha vakit kazandıran bir yöntem olurdu. Daha şimdi şimdi kendime bir koleksiyoner diyebilirim. Buna da beni uyandıran kişi rahmetli Sevgi Gönül’dür. Bir sohbet esnasında Erdoğan Gönül otomobil koleksiyonum olduğundan bahsedince Sevgi hanım “Teması nedir?” diye sordu. Ben tabii cevap veremeyip kem küm edip lafı geçiştirince, sonrasında düşündüm ki bir koleksiyonun anlamı temasında. Sadece eski otomobil biriktiriyorum demek tatminkar bir kavram değil. 60’lı yılların spor otomobilleri olabilir, tek markanın koleksiyonu olabilir. Bundan sonra, ben de, özellikle Ferrari olmak üzere İtalyan otomobillerine yöneldim ve koleksiyonu da o yönde geliştirdim. 1960’lı yılların İtalyan otomobilleri otomobil tarihinde çok önemli. En hoş çizgiler o tarihe denk gelmiş. Petrol krizi öncesi, harp sonrası dönem. Savaş döneminde kazanılan gelişmiş mühendislik, hem hoş çizgiler hem de kaliteli araçlar. Plastik ve elektroniğin devreye girmediği araçların zamanından bahsediyorum. Devamında sıradan, koleksiyonda olması gerekmeyen araçları elden çıkarmaya başladım. Zaten araç sayısı da ondan değişkenlik gösteriyor. Amaç, daha da değerli bir koleksiyon haline getirmek.
I AM COLLECTING OLD CARS, IS NOT A SATISFACTORY ANSWER... We had an interview with Cengiz Artam, owner of a collection, which includes around 100 worldwide automobiles, in his museum where is 3000 square meters closed area in West Atasehir. GF: Until the museum stage, how was your relationship between you and cars? And of course, how did you bring together these cars? C.A: I am very interested since I was young. Until my works busy, I have interested with motor sports, joined races. I couldn’t move away when I was busy. In that time, I have started to restore cars. This is the time, second half of 1980. We sold the cars we restored. In 1990s, these works swing into high gear. I started to keep some of them when I make better ones. GF: How was the transitional stage to be a collector? You mentioned that you endeavored much; how did you decide to interest with the cars? C.A: Indeed, to be a collector was not my decision. By savings of the cars which I restored and liked, then started to keep; my collection had started. To say that all happened naturally would be more right. I wish, I could be more conscious; and I has started to collect the cars by said that I will be a collector. This approach would be a method that is more right as well as gaining time. I can say that I am a collector now. This conscious had been on my mind by Sevgi Gonul. In a day, we were talking with Erdoğan Gonul. When we mention about my automobile collection, Ms. Sevgi asked me “What is your theme of your collection?” Naturally, I couldn’t answer and tried to change channel against her question; after that, I thought about meaning and theme of the collection. Just say that I am collecting old cars, is not satisfactory answer. It could be, for example, 60’s sport cars, only one brand’s cars. After all happened, I tended towards Italian cars particularly Ferrari; and extended my collection according to this. Italian cars belong to years 1960’s, are much important in automobile history. Most aesthetic lines are included in designs of these years; when before the oil crisis, after the war times. Advanced engineering gained in war times, both nice lines and quality cars. I mention about plastic and without electronic cars. Later on these, I started sell out the cars which the collection no need according to its concept. It caused this range of the cars’ quantities. The aim of all is the collection become more valuable.
Spe ia Repor
GF Turkiye
GF: Restorasyonda dikkat edilen unsurlar neler oluyor? C.A: Aracın fabrikadan çıktığı halini bulmaya çalışıp, rengi dahil o şekle döndürmeye çalışıyoruz. Çünkü yıllar içinde otomobiller birkaç renk değiştirmiş olabiliyor. Birçok araçta bu bilgiyi bulmak mümkün. Çok eski araçlarda, nadir de olsa, bulamadığımız oluyor. Yeni araçlarda şasi numarasından ya da araç bilgi numarasından (VIN) üretildiği gün ve rengi öğrenmek mümkün. 1920, 1930’lu yılların araçlarının bazılarında bu bilgilere ulaşılamayabiliyor. O zaman da aracı söktüğümüzde hiç boyanmamış yerin rengini uyguluyoruz. Hiçbir şey bulamazsak en yakışır rengi tatbik ediyoruz. Bu, nadiren karşılaştığımız bir durum. GF: Koleksiyonunuza eklemek istediğiniz başka otomobil var mı? C.A: Var tabii. Ferrari’nin eklemek istediğim birkaç modeli var. Vanden Plas’ın 1920’lerin sonunda Bentley’e yaptığı özel araçlar var. Bu yıl İstanbul’da üçüncüsü düzenlenecek olan Concours D’elegance gibi yarışmalara katılabilecek, koleksiyon değeri yüksek araçların peşindeyiz.
110
GF: Koleksiyonunuza anlam kattığını düşündüğünüz araçlar hangileridir? C.A: Koleksiyonlarda olan, olması istenen, bilinen araçlar var. Ancak bilhassa tarihi değeri ya da tarihçesi olan otomobillerin olmasını beğeniyorum. Mesela bizde 1952 model bir Pontiac var. Bunu ilk sahibinden aldım. Kadıköy’deki bayiden bu şahsa faturalanmış. Faturası da bizde. Türkiye’de bu kadar eski tarihli araç sayısı oldukça az; dolayısıyla birinci elden böyle bir araca sahip olmak önemli. Herhangi bir Amerikalı için sıradan bir Pontiac, ama ilk sahibinden alınmış bir otomobilin Türkiye’deki bir koleksiyon için anlamlı olduğunu düşünüyorum. Koleksiyonda, Şah Rıza Pehlevi’nin İsviçre’de kullandığı 7bim km’de Lamborghini Espada var. Pehlevi ailesinin başka bir aracı da, Rolls Royce Shadow bulunuyor koleksiyonda. İlk sahibi olan Liechtenstein Fürstü’nün, adına Münih’ten kesilmiş faturasıyla Mercedes 600 de koleksiyonumuzda. Sadece bir adet üretilmiş olan Fiat 509 Sport ve dört adet üretilmiş olan Avions Voisin 1926 da koleksiyonumuza anlam kattığını düşündüğümüz modeller. GF: Müzeniz merkezi sayılabilecek bir yerde. İlgi nasıl? C.A: İlgi maalesef çok az. Çünkü bizim kültürümüzde müze ziyareti çok zayıf. Konu otomobile geldiğinde konuşan, kendini iyi sürücü zanneden çoktur da, iş müzesini gezmeye geldiğinde öyle olmaz. Umuyoruz zamanla düzelecek bu durum. Elimizdeki istatistiklere göre, yabancılar
Cengiz Artam, Concurs D’elegance ’ta kendi kategorisinde 2.cilik ödülünü kazandı.
Michael Schumacher, Cengiz Artam
müzemizi daha fazla ziyaret etmiş. Daha ilgililer; sorup soruşturup, bulup geliyorlar. Buarada, Japonya’dan, Finlandiya’dan bile ziyaretçilerimiz oldu. GF: Yurtdışında gezip beğendiğiniz, örnek aldığınız otomobil müzeleri var mı? C.A: Yurtdışında müzeler çoğunlukla özel olmuyor; olanlar da kapsamlı olmuyor. Fakat yapı, şekil olarak örnek aldığım Danville California’daki Blackhawk Collection var. Davet edilmiştim, epeyi de vakit geçirdim. Koleksiyonlarını inceledim. Otomobil bakımlarını nasıl yaptıklarını, saklama koşullarını öğrendim. Sunum alanının siyah boyanmasını da orada görmüştüm, burada da onu uyguladık. Koleksiyonerlik sürekli öğrenilen bir süreçtir ve satın alma kısmı da işin en kolay yanıdır.
MY MUSEUM Barbaros Mah. Çiğdem Sok. No:1/2 Ağaoğlu My Office 34746, Batı Ataşehir | Tel : 0216 688 6098 | www.arclassic.com
GF Türkiye
Özel Haber
BMW 1A
GF: What are significant criteria of the restoration? C.A: By find the ex-work of the car, we are trying shape the car according to its original features include its color. Since the cars can be changed a few colors. For many cars, this information could be found. For very old cars, we couldn’t find them. For new cars, from their frame number or vehicle information numbers, learning of their manufacturing date and color is possible. Some of the cars belong to years 20s and 30’s, this information couldn’t be reached. When that time, we are disassembling the car and applying color of unpainted place on the car. If we find anything, of course we are applying the befitting color. This is very rare situation, we faced. GF: Are there any other automobile which you would like to add to your collection? C.A: There are, course. Ferrari’s a few models I would like to add; Vanden Plas’s special cars which have manufactured for Bentley in end of 1920’s. The cars can join the contests like as this year will be organized 3rd Concours D’elegance; We are chasing this kind of cars have high value by look with a collector eye. GF: Which cars add value to your collection according to your opinion? C.A: Being in collection; wanted to be in the collection; known cars are there. However, I like the cars which have specifically historical values or history. As an example, we have a 1952 model Pontiac. I took this car from the first owner. It invoiced to this person from the retailer in Kadiköy, Istanbul. In Turkey, dated these old times, the cars ‘quantity is less; for this reason, having first hand this kind of car is important. Maybe, any American can think this is ordinary; but my idea is first hand car in Turkey is important.
Mercedes Benz 300SL
Shah Rıza Pehlevi’s Lamborghini Espada which he is used in Switzerland, on 7.000 km, is there in the collection. Another car of Pehlevi family is also in it. This car is Rolls Royce Shadow from their official cars. Being first owner Furst Liechtenstein, with its cut invoice from Munich on behalf of his name, Mercedes 600 is placed in our collection. Just only produced one piece 509 Sport and four pieces Avions Voisin 1926 are models that are adding meaning to our collection. 111
GF: The museum is a kind of central land. How people’s interest? C.A: Unfortunately, very less. Because, visiting of museums is very weak. When issue about cars is opened; mentioned, supposed that yourself is a good driver in our culture. However, when issue comes to the visiting their museums; all happened will not be like that. We hope that this will change in time. According to our statistics, most of our visitors are foreign. People interest with cars, are coming by find as inquire. We have been visitors from even Japan, Finland. GF: Have you been any automobile museum or museums which are abroad, you visited, and took as an example? C.A: The museums abroad mostly don’t be special entrepreneurship; even there is special one, it is not being extensive. But, taken as an example with its structure and shape, Blackhawk Collection in Danville California is there. I was invited, and passed very much times. I examined its collections. I learned how they making cars ‘maintaining, its storage conditions. I had seen the being black of exhibition area; so we applied this too in our exhibition places. Collecting is a process continuously learned, and purchasing is the easiest part.
Spe ia Repor
GF Turkiye
D NEMİNİN G E PRESTİ SİMGELERİ POWER ICONS OF OUR TIMES
112
GF Türkiye
Özel Haber
O o o i e iş en n e sade e u aşı ara ı o ara u anı a ış a ı ode er s e pres i in de si esi o uş ardır Si er i in a anının en pres i i o o o i erini se i
Automobiles have not only been used as transportation vehicles but some brands have been the symbols of luxury and prestige. We chose the most prestigious cars for you.
Otomobil endüstrisinin oluşumuna en büyük katkının, otomobil tarihinin en çok satan iki modeliyle olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ford’un T Model’i ve VW Beetle. Fakat ekonomik ve politik mevkii sahiplerinin bu “halk” araçlarını kullanması beklenemezdi. Tarihi süreç de bu gerçekliği teyid eder bir gelişim gösterdi. Tekerlek bulunmadan önce, omuzlarda, özel yapılmış tahtlarda taşındı krallar, kraliçeler; sonra sanat şahaseri at arabalarından ve at arabalarının saltanatına son veren otomobillerinden selamladılar halklarını. Biz de, dönemlerinde güç ve statü sembolü olanların tercih ettiği makam araçlarından bir seçki yaptık. Her biri estetik, konfor ve teknoloji olarak önemli özellik ve farklılıkları olan araçlar. Seçtiğimiz otomobiller, iki dünya savaşı arasındaki barış dönemi, ve savaş sonrasından petrol krizine kadar olan döneme aittirler. Makam aracı olarak günümüzde hala dikkat çekiyor olmaları, dönemlerinde ne kadar ince detaylar hesaba katılarak ve zanaatkarca üretildiklerinin göstergesi.
It would be correct to point the two models, Ford’s T Model and the VW Beetle as the models that contributed to the car industry being the most sellig two. But you could not expect high profile professionals and bureaucrats to use these public cars.History also progressed to support this idea.Before the invension of the wheel, kings and queens were carried on shoulders and manual carriages and at the end they hailed their people from their motor vehicles abandoning their horse carriages. And we prepared a list of choices of official cars that were considered as the symbol of power and status at their times.They all differ from the point of looks, comfort and technology.The cars we chose belong to the peacefol times of between the two world wars and from the second wrld war until the petroleum crises days.The fact that these cars attract attention as official cars shows us that they were all built with care to the smallest point and detail. 113
CADILLAC – 1 1938 senesinde üretilen 65 aracın 58.cisi. Otoriteler tarafından savaş öncesi dönemin en iyi araçlarından biri olarak kabul edilir. ABD’nin üretime geçen ilk V16 silindirli araç markasıdır. İlk kez 4 Ocak 1930’da New York Otomobil Fuarı’nda görücüye çıkan V16’lar muhteşem otomobillerdi ve otomotiv endüstrisini sarsan bu modeliyle Cadillac, araç üreticileri içinde açık ara öne çıkmıştı. Fakat korkutucu derecede pahalıydılar. Üstün mühendislik, lüks donanım Büyük Buhran’ın etkilerinin üstesinden gelmeye yeterli olamadı. O kadar az satış yapılmıştı ki, uzmanlar GM’in araç başına binlerce dolar zarar ettiğini düşünüyorlardı. Kesinlikle iyi bir çözüme ihtiyaç vardı. Yeni motor, üretim maliyetlerini azalttığı gibi, titreşimi de azaltmış ve çok daha sessizleştirilmişti. Sonuç, dönemin otomobillerine göre yumuşak kullanımı ve sessiz iç ortamıyla tamamen modern bir araç olmuştu. Fakat bu sefer de 2.Dünya Savaşı üretimin durmasına sebep oldu.
58th of the 65 vehicles built in 1938. Authorities acknowledge this car as one of the best in its times. This is the first V16 vehicle built in the UsA. In January 4, 1930 for the first time, the gorgeous V16 cars were showcased at the New York Auto Show, and with this model Cadillac rocked the automotive industry, and came forward among the vehicle manufacturers. But, they were frightfully expensive. Superior engineering, luxury equipment was not enough to overcome the effects of the Great Economic Depression. So, few sales were made that; experts thought GM lost thousands of dollars per vehicle. They definitely needed a good solution. The new engine, reduced the production costs, a well as reducing the vibration and were much quieter. The result, according to the period, it was thoroughly a modern vehicle with a soft use and a quiet interior environment. But this time World War 2 caused the cessation of production.
Spe ia Repor
GF Turkiye
MERCEDES-BENZ Mercedes’in bu prestijli modelinin lansmanı Eylül 1963’te yapıldı. 1964’ten 1981’e kadar 2190 adet 600 modeli üretildi. (Toplam 600 üretim 2677) Rolls-Roys avcısı olarak nam salan modeli Elvis Presley, Jack Nicholson, Elizabeth Taylor, Hugh Hefner, Jay Leno, Tito, Enver Hoca, Rıza Pehlevi ve Fidel Castro gibi pek çok ünlü sanatçı ve politikacı kullandı. Müzede sergilenen bu araç Liechtenstein Prensi’ne aittir.
PACKARD - 1 EIGHT T
–1
Mercedes launched this prestigious model on September 1963. From 1964 to 1981 600 models were produced up to 2190 pieces. (Total of production of 600 was 2677) This model known as the Rolls-Royce hunter, was used by many famous artists like Elvis Presley, Jack Nicholson, Elizabeth Taylor, Hugh Hefner, Jay Leno, Tito, Enver Hoxha and politicians like Reza Pahlavi and Fidel Castro. This car on display at the Museum belings to the Prince of Liechtenstein.
BENTLEY R-TYPE – 1 5
114
Sağlamlığı ve güvenilirliği ile ABD’nin gözde lüks araçlarındandı. Amerikan motorlu araçlar endüstrisinin PierceArrow ve Peerless ile 3P’sinden biriydi. 2007 yılında KKTC’de düzenlenen Garden Klasik Otomobil Rallisi’ne katılmıştır.
US luxury car with the robustness and reliability. One of the 3P’s with Pierce-Arrow and Peerless of the American motor vehicle industry. Participated in the Garden Classic Car Rally held in the TRNC in 2007.
GF Türkiye
Özel Haber
İngiliz konsolosluğunun desteği ile düzenlenen Cumhuriyet Rallisi’ne katılmıştır. Polonezköy şenliklerinde en güzel otomobil kupasını alan model gerçekten göz kamaştırmaktadır.
Participated in the Republic Rally organized by the support of the British embassy. Dazzling model as the most beautiful car in Polonezkoy Cup festivities.
HORCH – 1
Markanın yaratıcısı, Karl Benz’in eski üretim müdürü August Horch’un hiçbir zaman sapmadığı bir prensibi vardı: Daima iyi ve güçlü otomobiller üretmek. Saksonya Eyaleti’nin başkenti Zwickau’da kurulan fabrikadan çıkan araçlar, en başından beri Alman otomotiv endüstrisinin önde gelenlerinden oldular; sekiz silindirli Horch araçlar zarafet, lüks ve modern teknoloji için eşanlamlı kullanılır hale gelmişti. 1936’da Horch 25.000’inci lüks sekiz silindirli aracını tanıttı. 1927’den 1940’a kadar ki zamanda 42.000 8 Silindirli Horch üretilmişti. 1942’de imalatın tamamen durduğu tarihe kadar askeri amaçlı üretimler de dahil edildiğinde 70.000’den fazla araç ediyordu ki, bu sayı Horch’un Alman rakiplerinin ulaştıkları rakamın çok ötesindeydi. Horch, otomotiv işinin o dönemki öncüsü olarak doğası gereği sık sık finansal problemlere düşüyor ve yeni ortaklarla yeni şirketler kurmak durumunda kalıyordu. Şirketin finans yöneticisiyle düştüğü anlaşmazlık sonrası, 16 Temmuz 1909’da ikinci şirketini yine Zwickau’da kurdu. Araçlarını Horch ticari adı altında satmaktan men edilmişti. 25 Nisan 1910’da Audi Automobilwerke adı ticari sicile eklendi. Horch, eski Alman dilinde “Dinle!” demekti; aynı şekilde Audi, latince “Dinle!” anlamına geliyordu. Bu zeki kelime oyunuyla, eski şirketiyle olan hukuki sorunun üstesinden gelmişti Horch. 1932’de Horch, Audi, DKW (Danimarkalı mühendis Jørgen Skafte Rasmussen’in markası) ve Wanderer Auto Union adı altında birleştiler. Bugün Audi’nin kullandığı iç içe geçmiş dört halka bu dört markayı temsil eder.
Creator of the brand, Karl Benz’s former production manager August Horch had a principle that he never gave up on:Always to produce good and powerful cars. Vehicles leaving the factory established in the capital of the province of Zwickau in Saxony, became one of the leaders of the German automotive industry since the very beginning; Eight-cylinder Horch vehicles elegance, had become synonymous with luxury and modern technology used. 1936 Horch introduced the 25,000th eight-cylinder luxury car. From 1927 until 1940, 42,000 Horch 8 Cylinder cars were produced. In 1942, until the date of manufacture has completely stopped production for military purposes are included, more than 70,000 vehicles were produced, this figure was beyond the reach of he numbers of Horch’s German competitors. Horch, by its very nature as a pioneer in the automotive business at that time, often fell into financial problems and kept establishing new companies with new partners. After a dispute with the company’s financial manager, they founded the second company in Zwickau on July 16, 1909 again. Horch was barred from selling vehicles under the trade name. In april 25, 1910, the name Audi Automobilwerke was added to the commercial register. As Horch meaning “Listen!” in German language; Audi in the same way meant “Listen!” in latin. With this clever word play, he had overcome the legal problems with the old company Horch. In 1932, Horch, Audi, DKW (Rasmussen, the Danish engineer Jørgen Skafor brand) and Wanderer came together under the Auto Union name. Today Audi’s four rings represent the four brands.
Spe ia Repor
GF Turkiye
115
116
ROLLS-ROYCE SIL ER SHADO - 1
ARMSTRONG – 1 55 SIDDELEY SAPPHIRE
Silver Shadow, Rolls-Royce modelleri içinde bugüne kadar en fazla üretilendir. (16.717 adet) İlk günkü gibi muhafaza edilen bu araç, İran Kraliyet ailesinden alınmıştır.
Sappire modellerin belirgin unsuru üzerinde Sfenks motifi (sessizliğin sembolü) olan V şeklindeki radyatör ızgarasıdır. 1952-1960 yılları arasında 7.697 adet üretilmiştir.
Silver Shadow, the most widely produced so far in the Rolls-Royce model. (16, 717 units) Preserved like its first day, this car was boght from the Iranian royal family.
Sappire’s significant factor the V-shaped radiator grille wih the motif of the Sphinx model (the symbol of silence). 7,697 units were produced between the years 1952-1960.
GF TÜRKİYE
Au osho da GF T r i e s andına e eri
GF Türkiye
Özel Haber
Bi ur Ka a an i ur
i ur a a an o
SULTANLARA LAYIK BİR HAMAM DENEYİMİ ESPA 118
Ge di ine Spa n o u u u di ere The Is an u Edi ion O e e or un ir İs an u ra i ine ra en ardı O e re i erinin na i arşı a a arı Spa nın sı a a os eri e is i i e o usu ne i esinde raha adı Spa n esi i i en de o i e e erinin de u raha a ada e isi o du unu s e eden e e e i The Istanbul Edition içerisinde üç katta faaliyet gösteren ESPA’da: fitness studio, ısıtmalı kapalı yüzme havuzu, buhar banyosu, sauna, bayanlara özel hamam, kar odası ve deneyim duşu yer alıyor. Benim bugün deneyimleyeceğim bölüm ise hamam olacaktı. Hamamlara oldum olası bayılmışımdır, o yüzden hemen soyunup hazırlandım. Ailesinde 400 yıllık bir hamamcılık geçmişi olduğunu sonradan öğrendiğim Lale Hanım geldi. Öncelikle beş dakikalığına hamamın içinde bulunan buhar odasına geçmemi rica etti. Amaç, ölü deriler rahat çıksın diye derimin iyice yumuşaması. Tenim kuru olduğu için saunayı hiç sevmem mesela, iyice kurutur tenimi ama buhar odası bir harika. Beş dakika sonra Lale’nin sesini duydum. Artık göbek taşı vaktiydi. Peştamalımı serdi ve yüzüstü yatmamı buyurdu. Kocaman bir çuvalımsı torbayı sabunlu suya batırıp değişik bir hareketle köpüklendirip, bu köpükleri yaydı üzerime ve başladı keselemeye. Sormaya korktum vücudumdan neler çıktığını, daldım hayallere yine… Çocukluğum geldi aklıma. Dadım da evimizin hamamında bizi böyle yıkardı, o zaman da teslim ederdim kendimi böyle. Arka- ön kese, EsGF Türkiye
Özel Haber
pa’ya özel şampuanla saç yıkama, masaj, çalkalanma, süt banyosu ve en sonunda da soğuk suyla diriltme derken bıraksalar göbek taşında horul horul uyurdum. Derken temizlik faslı bitti. Çıktığımda karşılamadaki görevliler beni bekliyordu. Hamamdan sonra “30 dakikalık masaja alıyoruz sizi” dediler. “Ne! Bir de masaj mı var?” dedim. Ben galiba yukarıda bir oda tutup günün geri kalanını uyuyarak geçirecektim çünkü bu kadar şımartılmaya hiç alışık değildim. Balili güzeller güzeli bir kız geldi, aldı beni masaj odasına. Kafamı masanın boşluğuna sokup, yarı uyku moduna geri döndüm. Yarım saat oldukça uzun geldi hayaller ve düşünceler arasında. Masaj bittiğinde ben ayağa nasıl kalkacağımı düşünüyordum. Hayal meyal soyunma odasına geçip, saçlarımı ve makyajımı yapıp çıktım tekrar İstanbul’un korkunç gürültüsüne. Ancak Edition’dan ayrılmadan önce Lale’ye söz verdim 21 gün sonra kendimi tekrar onun ellerine teslim edeceğim. Çünkü içerde öğrendim ki sultan gibi bir cilt için ölü derilerimizi 21 günde bir atmalıymışız.
A TURKISH BATH E PERIENCE FITS FOR THE SULTANS ESPA hi e I sa M Spa da I a happ so u h I arri ed The Is an u Edi ion Ho e a hou h erri e ra i I re a ed in se ue o indes e o e he ho e s personne spa s ar a osphere and i s s ee spe ia s e s I us sa ha on his re ie here is e e o de o drin s e ore spa Served in three floor of The Istanbul Edition, ESPA has placed fitness studio, indoor heated pool, steam bath, sauna, turkish bath for women, snow room and experience shower. I will have experienced the part, turkish bath. By the way, Turkis bath is known as “hamam” or “hammam”. Ever since I am aware, I love turkish bath, therefore I took off my clothes and have prepared. Ms. Lale who I learned after, her 400 years past related with turkish bath, came. First of all, She requested that I entered the steam room in the bath. The goal is to softened my skin for removing my dead skin. Since my skin is dry, I never like sauna however steam room is great. After five minutes, I heart Lale’s voice. Anymore, time was for navel stone. She laid flat my loin cloth and told me face down laid to me. She lathered up a really big pouch with soap by make unusual movements; then started to make peeling & soap massage, which is known as“Kese”in HamamTurkish bath- culture. I was afraid to ask that how much dead skin is removed from me, again felt in to reveries. I remembered my childhood. My nanny bath us like this, in that time, I surrendered
myself. Back-front kese, washing hair with special ESPA shampoo, massage, milk bath and as last reviving with cold water… If they allowed me, I slept like a top. While all was happening, cleaning step finished. When I go out, the same personnel were waiting for me .After Hamam , They told me that we are waiting for you 30-minute massage. “What! Moreover message for me?” is told by me. I guess like I will pass my day by sleep through checking into here, I am not familiar it is just be spoon-fed. A girl , beauty from Bali, came and we entered the massage room. I placed my head through the table’s space, and I turned back my sleep mode. When it finished, I was thinking how I will have standed up. I remembered fuzzy I was in dressing room, made my hair and makeup, and leaved through the noisy Istanbul. Before I leaved from Edition, I promised to the Lale that was I will have surrendered to her hands after 21 days. Since when I was in Hamam, I learned that Peeling in 21-days was necessary to have a skin like sultan’s.
Spe ia Repor
GF Turkiye
119
Bur u G r r ur u ur ur
- ur i e o
ENERİK LEZZETLERİN YARATICISI BİR USTA
120
CIPRIANI Yı arın e irdi i dene i e as rono i r ne ir o eni i a andıran Cipriani de iş e en a i esi e e ser isi eşsi e e eri e e i ra arı a onu arını en i i şe i de a ır a a prensi ini e s andar arını oru a a de a edi or Cipriani ar ası şu anda d rd n uşa ın ne i inde e d n anın pe o erinde şu esi u unan s se en e hi e eren ir res oran in iri Bu in irin ha a arından iri o an e iş d n asının a i Le en e The Is an u Edi ion da hi e eren Cipriani de endi da i erini ara ış duru da Cipriani’den içeri girerken neyle karşılaşacağınızı bilmenin getirdiği güvenle masaya oturuyorsunuz. Çünkü aynı kaliteyi tüm restoranlarında aynı lezzetle sunmak markanın olmazsa olmaz prensipleri arasında yer alıyor. Cipriani, şu anda tüm İtalya restoranlarının menüsünde yer alan ve neredeyse jenerik marka denilebilecek iki özgün lezzetin yaratıcısı. Bunlardan biri, adını 15. yüzyıla damgasını vuran ressamlardan Giovanni Bellini’den alan Bellini içkisi diğeri ise çiğ et tüketiminin en başarılı sunumlardan olan Carpaccio. Bellini ve Carpaccio’yu dünya gastronomi kültürüne kazandıran kişi ise markanın yaratıcısı Giuseppe Cipriani. GF Türkiye
Gur e
Her iki jenerik yemeğin bulunuşu da enteresan öykülere dayanıyor. Köpüklü Prosecco ve dünyada, başta İtalya olmak üzere bazı Akdeniz ülkelerinde ender bulunan beyaz şeftali püresinden elde edilen Bellini; 1931 yılında ilk Giuseppe Cipriani tarafından Venedik’teki ilk Harry’s Bar’da bir kokteyl denemesi sırasında keşfediliyor. Carpaccio’nun da benzer bir doğuş öyküsü bulunuyor. İşlenmemiş etin özel bir teknikle ince dilimlenerek hazırlanmasıyla elde edilen bu lezzet; sadık müşterilerinden Kontes Amalia Nani Mocenigo’nun pişmiş et tüketmesi doktoru tarafından yasaklandığında, ilk kuşak Giuseppe
Cipriani’nin Kontes’in ihtiyacına anlık çözüm arayışıyla ortaya çıkıyor. Sonuç olarak her iki lezzet de gastronomi tarihine adını yazdırıyor ve popülerliklerini günümüzde halen sürdürmeyi başarıyorlar. The Istanbul Edition’da hizmet veren Cipriani’nin menüsüne gelince… Menü elbette İtalyan mutfağı ağırlıklı. Başlangıçlarda yer alan Parmesanlı yer elması ve avokado salatası, domatesli ve avokadolu karides salatası ve kral yengeç salatası denenmeye değer lezzetlerden. Tüm ana yemekler tek tek favoriniz olmaya aday olabilir. Makarnalar ve ravyoliler el yapımı, taze hamurdan. Bu özelliği bile lezzeti garantilemeye yetiyor ama Cipriani burada da ustalığını konuşturuyor. Ev yapımı pancarlı ravioli ve karidesli spagetti aklınızı başınızdan alabilir. Pizzalar aynen İtalya’da olduğu gibi pizza fırınında yapılıyor. Buraya kadar saydıklarımız klasik bir İtalyan mutfağında yer alan ancak sunumları ve lezzetleri ile mideyi bayram ettiren lezzetler. Şimdi bahsedeceğim ana yemek ise her İtalyan restoranında kolay kolay bulamayacağınız bir başyapıt: Pilav eşliğinde, Carlina Usulü Tavada Pişirilmiş Dülger Balığı. Ağızda dağılan, lokum tadında bir balık. Deniz ürünleri tutkunlarına duyurulur. Plazaların yoğun olduğu bir bölgede konuşlanan Cipriani, iş dünyasını da lezzetlerinden mahrum bırakmak istemiyor. Çalışanlar, özel set menülerden veya arzuya göre a la carte menü üzerinden sunulan avantajlardan yararlanabiliyor. İş çıkışını seçkin bir ortamda vakit geçirerek değerlendirmek isteyenler ise Perşembe ve Cuma akşamları saat 17.00-20.00 arasında “Bellini Happy Hour”un tadını çıkarabilirler.
A MASTER, GENERIC FLAVORS’ CREATOR
CIPRIANI Brought innovation to the gastronomy culture with gaining experience for years, Cipriani is continuing to protect its principles and standards for best hosting to its customers with its excellent service, standing Quality, unique flavors and special caterings. Cipriani brand is serving by fourth generation, and is a restaurant chain is served to the luxury segment with its branches in world’s many places. One of the rings of this chain, at Levent is heart of business world, served in The Istanbul Edition, Cipriani has created own regular customers as well. When entered the Cipriani, you are sitting around the table with reliance feeling of you know what you will face with here. In that, its sine qua non is serving the same quality with the same taste at the brand’s all restaurant. Cipriani is creator of two characteristic flavors. These have placed
Gour e
GF Turkiye
122
in all Italian restaurants’ menus and can call as generic brand. One of these is Bellini drink, which has named his drink after Giovanni Bellini, his favorite Italian painter who leaved his mark on 15th century, and the other is Carpaccio which is one of the most successful raw meat’s presentations. The person who Bellini and Carpaccio joint to the gastronomy culture is founder of the brand Giuseppe Cipriani. Finding out these two dishes are based on interesting stories. Made from sparkling Prosecco and nectar of white peaches which are rare, grown in some Mediterranean countries particularly Italia; Bellini had invented first by Giuseppe Cipriani ,during a cocktail testing at Harry’s Bar in Venice in 1931. Carpaccio has a similar birth story as well. Made of raw meat prepared by slice thinly with special techniques, this flavor is created as immediate solution by first generation Giuseppe. He is finding this recipe for requirement of from his loyal customer, Contest Amalia Nani Mocenigo; her doctor forbade she eat cooked meat. As conclusion, these two flavors put their stamp on gastronomy history and they are still succeeding to remain their popularity.
GF Türkiye
Gur e
In due course of the menu of Cipriani where served in The Istanbul Edition… Naturally, the menu is weighted dishes from Italian kitchen. As a starter, Jerusalem artichoke with parmesan and avocado salad; shrimp salad with tomato and avocado, and king crab salad; are from worth to try dishes. Its all main courses can be a candidate to be your favorites. Pastes and raviolis are handmade and fresh dough. Even only this feature is enough to ensure savors; however Cipriani also presents its mastership in here. Homemade ravioli with red beet and shrimp with spaghetti can blow your mind. Pizzas bake like as in Italy. Ordered up to now, things are flavors which have placed in Italian kitchen and feast your stomach. The main dish that I will mention is a master piece which you couldn’t find in every Italian restaurant easily: Pan Seared John Dorry ‘’alla Carlina’’ with Rice Pilaf. It is melted in the mouth, very beautiful taste fish. Announce to the sea food lovers. Located in area are weighted plazas, Cipriani doesn’t want to debar business world from its flavors. Employees can benefit from advantages present special set menus or a la carte. People, who would like to make use of after work time, can enjoy “Bellini Happy Hour” on Thursday or Friday nights at 5 pm- 8pm.
K A R U N K A
R U
N
K
I
R A
Ç
Teşvikiye Caddesi No: 25 B Teşvikiye / İSTANBUL Tel: 00 90 212 227 74 76 (pbx) info@karunjewellery.com www.karunjewellery.com
Me e Ers e e erso
124
- ur i e o
İSTANBUL DA BİR YABANCI L on da u sene d rd n s d en enen D n a Aş ı ar a pi onası nda Fransa a irin i i e iren e i in o u Shan ri-La Bosphorus Is an u un eni E e u i e Che i O i ier Pis re i e T r i e e e di en sonra i i r por a ı IST TOO Res auran da er e eş irdi
GF: Öncelikle ülkemize hoş geldin Olivier. İstersen kazandığınız şampiyonlukla başlayalım konuşmaya. O.P: Elbette, dünya şampiyonu olmaktan gayet memnunuz. Uzun ve zorlu geçen, hatta uykuda bile akıldan çıkarılamayan yoğun bir dönem sonrasında geldi bu başarı. Bir buçuk sene deneyerek, yanılarak, ve tekrar deneyerek geçti. Ulusal çapta yapılan bir ön eleme sonrası seçilen ekibimle Fransa’yı Lyon’da temsil ettik.
GF: Peki, İstanbul’a gelişin? O.P: Shangri-la Paris’in açılışında bulunmuştum ve mutfakta “iki” numaralı adamdım. İstanbul’daki Executive Chef ayrılınca bana teklifte bulundular. Bana “bir” numara olma şansı veren terfi niteliğindeki bu öneriyi kabul ettim ve ilk Executive Chef pozisyonum olan İstanbul’a geldim.
GF: Peki kendinden biraz bahseder misin? Aşçılığa karar vermen, eğitimine başlaman nasıl oldu? O.P: Ailem kasap. Babam 73 yaşında ve hala işinin başında. Ben de 5-6 yaşımdayken, bu mesleği yapacağımı biliyordum zaten. Eğitimime
GF: İstanbul’a daha geleli çok kısa bir süre oldu. Şehirle ilgili izlenimlerini sormadan önce; teklifi aldığında, ülke ya da şehirle ilgili bir ön yargın var mıydı? O.P: Hayır yoktu. Sadece İstanbul’u daha küçük bir şehir olarak
GF Türkiye
S
eşi
pastacılıkla başladım. Dört sene sürdü bu eğitim; sonra aşçılığa geçtim.
A FOREIGNER IN ISTANBUL New Executive Chef of Shangri-La Bosphorus, Istanbul Olivier Pistre is coach of the French Team which came first at the 4th edition International Catering Cup organized in Lyon. After he came to Turkey, his first interview is in IST TOO Restaurant. GF: First of all, you welcome to our country. If you wish, we shall start to talk about the championship. O.P: Of course, we glad to be the world champion. This success came to us after busy shifts which passed long and challenging, even could think in your sleep. One and half years passed by try, mistake and re-try. With my team selected by national-wide preselection, we represented France in Lyon. GF: Well, tell about yourself. How did you decided to be cook, to start your education? O.P: My family is butcher. My father is 73 years old and still on the job. When I was 5-6 years old, I have already know this is my job. I started to my education in pastry. That has been taken my four years, after I change to the cook. GF: Come to the Istanbul? O.P: I had been the opening of Shangri-la Paris and I was the second man in the kitchen. When the executive chef in Istanbul transferred to an another hotel, Shangri-la offered this position to me. I accepted this offer which is promotion that gave me a chance to be a first man. And I came to the Istanbul for my first executive chef position. GF: Since when you came to the Istanbul, It has been a short time. Before asking your first impressions; when you receive the offer, did you have any prejudices about the city or country? O.P: No, have not. Just, I thought that İstanbul is as a small city. But it is large city and like as one of the European capital cities. I like harmony of cultures in this city. The location of Istanbul is between continents, Asia and Europe, has contributed this harmony; this has reflected also gastronomy and enriched it. This wealth is one of main cause for I came here.
In er ie
GF Turkiye
125
126
düşünüyordum. Ama çok büyük ve bir Avrupa başkenti gibi. Bu şehirde kültürlerin karışımını seviyorum. İstanbul’un Avrupa ve Asya kıtaları arasındaki yerleşimi bu karışımı desteklemiş, bu karışım gastronomiye de yansımış ve onu zenginleştirmiş. Bu zenginlik gelmemdeki önemli sebeplerden. GF: Yakın çevreni tanımaya başlayabildin mi? O.P: Evet yavaş yavaş. Otele çok yakın oturuyorum, yürüme mesafesinde. Gördüğüm, sokakta bile insanlar gayet nazik ve duyarlı. Paris’te buradaki duygusal alışveriş yok. Daha az paylaşım var. İnsanların, sizi tanımak, sizinle iletişime geçmek için çok daha az çabası olur. İstanbul’da tam tersi. Balık Pazarı ilginç ve güzel bir yer. Mevsim balıklarını bulabiliyorum. Amaçlarımdan biri de mevsim ürünleriyle çalışmak. Slow Food zihniyeti yani. Çiftlikten masaya, yetiştiriciyi ön planda tutarak...
olmak durumunda. Burası, doğup büyüdüğüm güney Fransa’ya benziyor; paylaşım çok fazla, insanlar yemek yemeyi seviyorlar. Türk mirasının parçası olan gastronomik bir zenginlik var. Dolayısıyla burada Fransız Mutfağı yapmayı düşünmüyorum. Çünkü mutfağın lezzeti yerel yetiştirilmiş ürünlerden gelir. Fransız Mutfağının güçlü yanı da ülkedeki iklim farklılıklarının üretim açısından doğurduğu avantajdır. Bu avantaj da, başta peynir ve şarap olmak üzere pek çok şeyde görülür zaten. Yani yurt dışında Fransız mutfağı yapacağım diye bir inada gerek yok. Çünkü yemek, ülkenin şartlarına göre yapılmalı. Türk kültürünün içine iyice girerek adapte olup, lezzeti daha da iyi anlamaya çalışacağım. Sonrası benim yaratıcılığıma, estetik dokunuşlarıma kalacak.
GF: Mutfakta çalışmak ve yabancısı olduğun bir yerin lezzetlerini tanımak. Bu ikisi arasında nasıl bir denge kuracaksın? O.P: Ekibimin Türk olması büyük avantaj bu konuda. Hepsi de gayet iyi şefler. İstediğim bana yerel yemeklerden hazırlamaları. Bense lezzeti koruyarak, fakat içindekileri ayrıştırarak ve üstünde tekrar tekrar çalışarak, pişirme tekniklerinde değişikliklerle sadece sunumda yenilikler yapmak istiyorum. İlgimi çeken şey bu.
GF: Otel restoranları, yarattıkları pahalı imajı sebebiyle fazlaca tercih edilmiyorlar. Senin bu algıyı değiştirmek için yapacağın şeyler olacak mı? O.P: Yerel ve mevsiminde ürün kullanmazsanız yemek de pahalı olacaktır. İyi bir gastronomi restoranının amacı, insanlara mevsimsel yemekleri optimal şartlarda tatma fırsatı vermek olmalı. Doğru kombinasyonla seçilmiş ürünler, iyi lezzet ve uygun fiyat. Öncelikle küçük üreticiyi, çiftçiyi ön plana çıkarmak istiyorum. Onlar olmadan yemek yapamayız, bu çok önemli. Dolayısıyla yerel üreticiden alınan mevsiminde ürünlerle yapılan yemeklerle algının değişeceğini umuyorum.
GF: Yapacak çok işin olacak o zaman... O.P: Evet. Yetiştiricileri tanımak, yerel ürünleri bulmak gerekecek. Zaten Slow Food felsefesi de bunu gerektiriyor. İnsan geldiği yere adapte
Sohbetimiz ardından bizim için hünerini konuşturuyor Olivier: Badem sübyeli, lor peyniri ve fındık içiyle doldurulmuş kabak halkalarıyla sunulan kızarmış karides.
GF Türkiye
S
eşi
GF: Could you hip to your close environment? O.P: Yes, bit by bit. I am residing close the hotel, within walking distance. As far as I am concerned, People are very kind and sensitive. In the Paris, there is not emotional sharing like as in here. Sharing between people is less. People make less effort to meet, to communicate with you. In Istanbul, there is a reverse situation. Fish Market is an interesting and beautiful place. I can find fishes in season. One of my goals is to work with seasonal goods: So, Slow Food mentality. From farms to table; by prioritize the growers… GF: Working in the kitchen and identifying flavors of a foreign place. How you will balance between both? O.P: My team consists of Turks, and this is the biggest advantage for this matter. All are very good chefs. My demand is they prepare the local dishes. I would like to make innovations on their presentations by protect their flavors. I am separating in their contents and working on repeatedly, may be just change their cooking techniques. This is only thing that take my attention. GF: Then, you have lots of things to do… O.P: Yes. To recognize growers, to find local foods will be needed. Already, Slow Food philosophy requires this. People have to be adapted yourself according to where he came. Here is look like my hometown, south France; sharing is much, people like to eat. A part of Turk heritage,
gastronomic wealth is there. Consequently, I don’t think to prepare a savor from French Kitchen; because the kitchen’s savor comes from local garden stuff. The strength of French Kitchen is advantage that product varieties are provided by climate variety in the country. This advantage can be seen many things particularly cheese and wine. Briefly, there is no need to be stubborn like as I will prepare French Kitchen in outland. My opinion, meal has to be preparing according to the country’s conditions. I will try to understand better the flavors by adapted myself in the Turkish culture. After, only remain my creativity and aesthetic touches. GF: Hotel restaurants have an idea in mind like as they are expensive. Therefore, they don’t preferred much. You will do something to change this? O.P: If you don’t use local and seasonal foods, Meals will be expensive. The goal of a good gastronomy restaurant has to be given an opportunity to people; to taste the seasonal meals under the optimum conditions. With right combinations of chosen foods; well flavors, affordable price. As first, I would like to bring small producers and farmers into the forefront. We couldn’t cook without them; this is so important. Thereby, I hope that this perception will change with cooks made from seasonal foods which are taken by local producers. After our interview, Olivier works his magic for us: Roasted king prawn, almond emulsion, zucchini roll stuffed with curd cheese and hazelnut.
In er ie
GF Turkiye
127
128
GF T端rkiye
Ko e si on
G R N M NE ZEN G STEREN ERKE İN KOLEKSİYONU Karun Kıra ın er e er i in asar adı ı es ih en i e i ere adar a a a ı ı a sesuar ar
COLLECTION FOR MAN LOOKS AFTER HIMSELF The a essories desi ned or en
Karun Kıra ro rosar o ris ands
1
1. Bu tesbihte gümüş, altın ve paladyum malzemeleri bir arada kullanılmıştır. Osmanlı döneminden beri var olan “Hat Sanatı” ile işlenmiş tesbih taneleri 9 adettir. Taneler üzerindeki yeşil renkte pırlanta kesim garnetler 7.01 karattır. Uç kısımlardaki tanelerde pırlanta da kullanılmış. Bu pırlantalar toplamda 40 adet olup 0.50 karat ağırlığındadır. 2.46 karat 23 adet baryon taşı ise püskül kısımlarını süslemek için kullanılmıştır. Aralarda göreceğiniz taneler, eski kehribara sıkıştırılan fosillerdir. Detay çekiminde gördüğümüz sinek buna örnektir.
129
1. For this rosary silver, gold and palladium are used together. Crafted with calligraphy art which is existing since Ottoman era, beads of this design are 9 pieces. On the beads, green color diamond cut garnets are 7.01 ct. On the outer beads, diamonds are used. These diamonds are totally 40 pieces (0.50 ct). 2.46 ct. 23 pieces barion is also used for ornaments of its fringe part. Some beads have different color from others, are fossils pressed in old amber. As you can see from the detailed photo, this fly is an example for these fossils. Co e ion
GF Turkiye
2
2. 17’li olarak dizilmiş tesbih, eski sıkma kehribardan yapılmıştır. Aralarda ve uç kısmında 18 ayar altın kullanılmıştır. Her bir tanesi tek tek torna makinesinde delinmiş olup, avuç içini dolduran boyutuyla gözde tercihler arasındadır.
130
2. This rosary has 17 beads, is made from old pressed amber. For head of the rosary and 2 grain between the beads, 18 K gold is used. Each bead is drilled by power lathe; it is between favorite preferences with its very small size.
3
3. Ana malzemesinin deri olduğu bu tasarım üzerine monte edilmiş titanyum parçalardan oluşmaktadır. Titanyum kenarlar ve aradaki kanallar üzerinde pırlanta kesim 245 adet 8.60 karat ağırlığında yakut kullanılmıştır. Kullanılan yakutların yanı sıra, tasarımda estetik bir harmoni yaratmak için kullanılmış 0.44 karat 23 adet pırlanta da titanyum parçaların üzerindeki yerini almıştır. GF Türkiye
Ko e si on
3. Main material is leather in this design. It is consisting of titanium pieces on the leather. On the titanium edges and canals, 245 pieces diamond cut (8.60 ct.) rubies are used. Besides of used rubies, 23 pieces diamonds (0.44 ct.) have placed on the titanium pieces of the design to create an aesthetic harmony.
4
4. Kauçuk malzeme üzerine tasarlanmış bu model, üzerinde nazar duası bulunan bir gövdeye sahip. Gümüş ve altın seçenekleri ile müşteriye sunulan bu bileklik kadın, erkek kullanım için özel bir alternatiftir.
5- Ana malzemesi ateş-i kehribar olan ürün üzerindeki taşlar pırlanta kesim sarı safirdir. 4.90 karat ağırlığında 354 taş tesbihi süslemek için kullanılmıştır. Ana malzeme ile uyumu göz önünde bulundurularak koyu yeşil zümrüt tercih edilen taşlar 6 karat ağırlığında ve 78 adettirler. Halkada görülen pırlantalar ise 12 adet olup 0.35 karat ağırlığındadır.
4. This model is designed on rubber material; it has a body which a pray to protect from evil eye has engraved on it. This wristband is a special unisex alternative with its silver and gold versions.
5
5- It is main material is amber; and the gemstones on it are diamond cut yellow sapphire. 4.90 ct. 354 pieces gems used to adorn this rosary. By consider the harmony between main material and its embroideries, dark green emeralds are 6.00 ct. 78 pieces. Seen on its rings, the diamonds are 12 pieces and 0.35 ct.
6
131
6. Deri üzerine işlenen taşlar ile sunulan bu tasarım, üst kısmında 87 adet pırlanta taşla süslenmiştir. 1.51 karat siyah pırlanta bulunan bilekliğin üzerindeki sivri parçalar 111 adet 0.41 karat konyak rengi pırlantalarla çevrilmiştir. 6. Presented with stones on the leather, this design is adorned with 87 diamonds on its body part. This wristband includes 1.51 ct. black diamonds. Edged pieces on it, are surrounded with 111 pieces brandy colored diamonds (0.41 ct.). Co e ion
GF Turkiye
7
7. Bu bilekliğin ana malzemesi Karun Kıraç’ın oluşturduğu özel bir maddedir. Bu maddede rutenyum kaplama tekniği kullanılarak bu koyu renk elde edilmiştir. Bu koyu rengi süslemek için 280 adet pırlanta kesim 23.90 karat mavi topaz taş tercih edilmiştir. Bilekliğin gövde kısmında geometrik hatlarla tasarlanmış 2 kaplan bulunmaktadır. Kaplanların üzeri 6.14 karat, 307 adet taş ile süslenirken gözleri için 4 adet 0.10 karat ağırlığında yakut kullanılmıştır.
7. This wristband’s main material is a special substance created by Karun Kırac. For this substance the rutanium plating technique has used, so this color get handled. To adorn this material, 280 pieces diamond cut blue topazolite is preferred. On the wrist band’s body, there is two tiger heads designed with geometric lines. Top of the tigers is adorned with 307 pieces gems (6.14 ct); for their eyes, 4 pieces 0.10 ct rubies have used.
132
8
8. Farklılığını üzerindeki süslemelerle ortaya koyan klasik 33 ‘lü tesbih görünümüne sahip tasarımın ana malzemesi katalindir. Tesbihi süslemede 250 adet 13.00 karat sarı safir, 25 adet lacivert kapşon kesim 7.00 karat taş kullanılmıştır. Tesbihin halkasındaki pırlantalar ise 17 adet ve 0.12 karattır. GF Türkiye
Ko e si on
8. Revealed its difference with ornaments on it, classical 33 bead rosary ‘s main material is catalin. To adorned the rosary, 250 pieces (13.00 ct.) yellow sapphire, 25 pieces navy blue gems have used. Has placed on the ring of the rosary, diamonds are 17 pieces (0.12 ct).
9
9. Limitli tasarımlardan 7 taneli bu tesbihte74.55 karat ağırlığında pırlanta kesim yakut kullanılmıştır. Tesbihin uç kısmında ise bir kaplan silueti tasarımı f color 1.07 karat pırlanta ile renklendirmiştir. Tesbih tanelerinin 3 adeti 150 yıllık fildişi malzemedendir. Bu malzemeyi Karun Kıraç yurtdışında katıldığı bir müzayededen almıştır.
9. From limited designs, this 17 bead rosary includes diamonds cut rubies (74.55 ct.). On head of the rosary, tiger siluet lives up the design with f color diamonds (1.07 ct.). 3 pieces of the rosary’s beads are material which is 150 year tush. Karun Kıraç has received this material from an auction where he joint outdoor. 133
10 10. Orta parçanın ana malzemesi titanyum olup diğer bölümlerinde altın ve paladyum bir arada kullanılmıştır. Daha spor görüntüsünün yanında zarafetini ortaya koyduğu kaplan figürü 1.98 karat ağırlığında 296 adet konyak pırlanta ile bezenmiştir. Kaplanın gözleri için ise 0.12 karat F color renginde 2 adet pırlanta kullanılmıştır. Pırlantalarla bezeli pimlerin denk geldiği kısım 2şer kanal halinde sıralı 108 adet siyah pırlanta içermektedir. Bu pırlantalar 0.65 karat ağırlığındadır.
10. The middle part’s main material is titanium; and also gold and palladium have used together for other parts. Beside its sportier look, it is remarkable with tiger figure which presents this wrist band’s elegance. The tiger covered with 1.98 ct. 298 pieces brandy diamonds. For the tiger’s eyes, 2 pieces 0.12 ct. F color diamonds have been used. The part, which is coinciding with the space on the pins, includes that 108 pieces black diamonds ordered on two strips. These black diamonds are 0.65 ct. Co e ion
GF Turkiye
e ne A ı an se ne a i an
- ur i e o
TASARIM İLE SANAT ARASINDAKİ EKİM G C N KI KIRTAN PRO E Mi a an n e Anado u opra arı erinde ar o an edeni e er endi erine aşa r eri e eride ıra ı arı on in er e eser i e n de pe o sana disip inine i ha a na ı o a a ada Tıp ı Ha i e G e nin uh eşe o e si onu The Lea her A e-Ana o ia i i G e n e i eri i o e si onu i e u opra ar erinde aşa ış se i edeni e in ansı a arını deri e inde e rar a anı ı a aşı or 134
Hitit, Lidya, Arzawa, Frigya, Ionia, İyon, Urartu, Asur ve Troya medeniyetlerinin izlerini taşıyan proje-koleksiyon, geçmişin bilgisiyle bugüne ve geleceğe dair organik bir bağ kuruyor. Gökçe, bu bağı deriye karşı duyduğu özel bir saygı ve hayranlığı olarak belirtiyor. Medeniyetlere ait tüm dokuların özel tekniklerle malzemelere aktarıldığı The Leather Age’de, deriyi bir ayna gibi kullandığını da sözlerine ekliyor. Anadolu Medeniyetlerinden İlham Alan Proje Tasarımcı Hatice Gökçe, The Leather Age Koleksiyonunu konuştuğumuz sohbetimize “Bu proje, moda tasarımının yalnızca defile alanına sıkıştırılmasına dair algıyı değiştirmek, tasarımları yeni alanlarda, yeni okumalara açmak istiyor,” diyerek başlıyor. “Bu düşüncemi, bu proje ile hayata geçirdim çünkü yaşadığımız topraklarda yüz yıllar önce kimlerin var olduğunu merak ediyordum. Projenin ilk bölümü milattan önce Anadolu topraklarında yaşayan medeniyetlerdi. Ardından, milattan sonrasında var olan medeniyet ve imparatorluklara sıra gelecek. Üçüncü aşama ise Fütüristik bir tarza doğru yönelecek. Deri, dili ve sınırları olan organik bir malzemedir ve ancak bu dil ve sınırlar içerisinde iletişim kurmanıza izin verir. The Leather Age’de deri malzemeyi kullandım, çünkü bu benim hayalimdi!” İnsanoğlunun tarihçesi kadar eski olan deri, bütün Anadolu uygarlıkları boyunca yaşanılan tüm kültürel, sanatsal ve yaşamsal evrelere de tanıklık eden bir malzeme. Fakat Hatice Gökçe, The Leather Age’i hazırGF Türkiye
Özel Haber
larken bir sanat tarihçisinin yaklaşımından oldukça farklı hareket ediyor. Tıpkı deriye baktığı gibi, medeniyetlere de bir moda tasarımcısının gözü ile yaklaşıyor. “Anadolu Medeniyetleri araştırması yaklaşık iki ay sürdü,” diyor. Tüm bu aşamada Koç Üniversitesi’nin İstiklal Caddesi’nde kurduğu Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi’nde duyduğu heyecanı ve uygarlıklara olan hayranlığını ‘bulduklarım inanılmazdı’ diyerek dile getiriyor. Kendi moda tarihi içerisinde irdelediği beden, kimlik, teslimiyet gibi kavramları, bu sefer bu topraklara ait antropolojik bir okuma ile birleştiriyor. “Bu koleksiyonda ortaya çıkan her bir desen, araştırmalarımın sonucunda ben de kalan tortulardı,” diyerek sözlerini sürdürüyor. “Anadolu medeniyetleri farklı karakteristik özelliklere sahip… Ben de hepsini ayrı birer karakter olarak hayal edebileceğimi düşündüm. Bu hayalimi de tamamen deri ile ifade etmek istedim. Medeniyetleri temsil eden her model, deri üzerinde farklı yüzey ve doku önerileri taşıyor. Bu yüzey ve doku önerilerini medeniyetlerin izlerini illüstre ederek kullandım.” Böylece Anadolu Medeniyetleri’nden aldığı ilhamla hem modaya hem de tasarıma heyecan katabileceğine inandığını belirtiyor. Bununla birlikte bu proje ile sektörü provoke etmek istediğinin altını çiziyor. Bir Savaş Panoraması! Hatice Gökçe ile birlikte, The Leather Age-Anatolia ∞ projesinde on altı modelin kadın ve erkek olarak medeniyetleri temsil ettiği panoramaya
SEDUCED THE FORCE GRAVITY BETWEEN DESIGN AND ART, THE PROJECT! The civilizations, existing on Anatolian territories before Christ, have not remained only as their names. These famous civilizations are still candidates for inspiration source for many art disciplines with they lived behind ten thousands art pieces, and their sui generis culture. Like as Hatice Gokce’s magnificent collection The Leather Age-Anatolia. Ms. Gokce brings reflections of eight civilizations lived in these lands in to the present on the leather surface with her pioneer and progressive collection. Carried the traces of civilizations Hittite, Lydia, Arzawa, Phrygia, Urartu, Assyria, and Troy; project or collection connects an organic bound for past and future with knowledge of past. Ms. Gokce defines this bound as her particular interest and admire against the leather. She also adds that all tissues belong to the civilizations transported to collection’s materials with special techniques; and she has used the leather like as a mirror for The Leather Age. The Project Inspired From Anatolian Civilizations Designer Hatice Gokce, begins her words about her The Leather Age collection with “This Project aims to change the perception about fashion designs are for only parades, and to open the designs to the new areas.” Ms. Gokce: “I put into practice my idea with this project. Because I was curious about who lived in this land before hundred years. This project’s first section was about the civilizations in Anatolian territories before Christ. After, turn of the civilizations and empires existing in century era will come. In its third section, it will tend towards to the futuristic style. The leather is an organic material has language and limits, however it let you communicate within these limits and language. I used leather materials in The Leather Age. Since, it was my dream!” As old as human being history, leather is a material has
Spe ia Repor
GF Turkiye
135
bakıyoruz. Panorama, büyük, görkemli mezar lahitlerinin üzerlerinde yer alan savaş sahnelerini temsil ediyor. Aynı zamanda da medeniyetlerin farklı özelliklerini bu savaş sahnesi içerisinde görmek mümkün. Urartuların uçmayı hayal ettiği kanatlı insan heykelciklerinden Arzawaların ilginç fiziki yapılarına ya da Truvaların savaşçı karakterlerinden Hititlerin hiyerogliflerine ve Asurluların zalim savaşçılarına kadar her bir medeniyetin tortusu özel deri dokusuyla buluşarak Hatice Gökçe’nin koleksiyonunda hayata geçiyor. Gökçe, “Bu tasarım anlayışını kışkırtıcı kılan, The Leather Age’in moda endüstrisinin gelip geçici sistemi içerisinde direnç gösterebilmesidir. Bununla birlikte sistem dışında kendine özgü bir dil ve dünya inşa etmek güdüsüyle hareket edebilmesidir,” diyor. Galası İstanbul Modern Müzesi’nde gerçekleşen The Leather Age, her bir tasarıma kendi kendinin temsili olması şansını vermeyi de amaçlıyor. Bu amaç doğrultusunda tasarımlar, çeşitli ışık destekleri ve sergileme teknikleriyle ikonlaştırılıyor. 136
Üretim Süreci The Leather Age-Anatolia ∞ projesi bir başka önemli detaya da sahip. Gökçe bu detayı, “Üretim süreci” olarak açıklıyor. “Bu proje, bir tasarımcının aslında tek başına olmadığının, ustalarla birlikte yürüdüğünün ve başarıya ulaştığının da en güzel örneklerinden biri oldu. Ben, işin üretme kısmını geciktiren bir tasarımcıyım. Bu tür işlerin, projeyi düşünürken ve hazırlarken bana kattığı duyguları seviyorum. Bu nedenle üretim aşamasının daha uzun sürmesini istiyorum. Diyebilirim ki The Leather Age-Anatolia ∞ projesi bir tasarımcı olarak beni tatmin etti. Şimdi bir sonraki proje için güç topluyorum.” İstanbul Modern Müzesi’ndeki galasının ardından Tokyo, Milano gibi şehirlerde de yine aynı dikkatle, kimi zaman tasarım müzelerinde, kimi zaman açık sergi alanlarında sergilenerek mekanla ilişkiye geçecek olan The Leather Age, modanın diğer sanat disiplinleriyle kesişim alanlarını tespit etmek istiyor. Hatice Gökçe’nin kapsamlı projesi The Leather Age, moda dünyasını geliştirmek ve farklı anlamlar katmak için çıktığı yolda hızla ilerliyor. GF Türkiye
Özel Haber
beared witness stages which are all lived as cultural, artistic, and vital during Anatolian civilizations. However, Ms.Hatice Gökçe is acting quietly different from an art historian when she was preparing The Leather Age. She approaches the Anatolian civilizations with eye of a fashion designer like as she has done for the leather. Her researches about Anatolian civilization had been two months. When she talked about this research in Anatolian Civilizations Research Center which has established in Istiklal by Koc University, she puts into words her exciting and admire for the civilizations like as “My findings were unbelievable.” She has been integrating the purports, which she has been examining like as body, identity, resignation; and anthropological reading which is about this land. She continues: “Each pattern in this collection was residues that have been remained from my searches. Anatolian civilizations have different characteristic features from each other. Therefore, I thought like that everyone can be imagining as a separate character. Each model represented the civilizations, includes different surface and tissue submissions. I used these submissions by illustrate the civilization’s traces.” She believes that she can go over with a bang to fashion as well as design with the inspiration coming from Anatolian Civilizations. She also would like to provoke this sector by force of this project. A War Panorama! With Ms.Hatice Gökçe, we are looking the panorama which sixteen models represent the civilizations as man and woman in The Leather Age-Anatolia project. The panorama is representing scenes of wars has placed epitaph on huge, magnificent tombs. Also the civilizations’ different features can be seen in these war scenes. Remained from which like as Urartu’s winged human
sculpture shows they dreamed to fly, Arzawa’s interesting designed constructions, Trojan’s warrior characters, Assyrian’s cruel warriors; each civilization’s residues meet with leather tissues and enliven in Ms. Hatice Gökçe’s collection. Ms. Gokce says: “This design approach’s attraction is The Leather Age is resisting in the temporary system of fashion industry, and also it has ability to move its instinct to build the own language and world except the system.” The Leather Age premiere had been in Istanbul Modern Museum. It aims to give a chance for each design represents itself. Toward this goal, designs have been iconized with various light support and displaying techniques. Manufacturing Process The Leather Age-Anatolia project has another important detail. Ms. Gokce defines this as ‘manufacturing process’. Ms. Gokce: “A designer never works alone, walks with craftsmen; and with this way, reaches the success. This project has been one of the best examples of this. I am a designer delays the manufacturing process. I love the feeling that I felt when I think and prepare the project. For this reason, I would like to take long time manufacturing stage. I can say that The Leather Age-Anatolia project satisfied me enough as a designer. Now, I am gathering my strength for my next project.” After the premiere in İstanbul Modern Museum, The Leather Age will exhibit in the cities like as Tokyo, Milano in sometimes design museum, in sometimes open exhibition area. It which will be represented with the same sensitivity, would like to find out intersection areas between fashion and other art disciplines. Ms.Hatice Gökçe’s extensive project The Leather Age, is moving speedy on the road it taken for improving the fashion world and joining the different meaning to the fashion perception. Spe ia Repor
GF Turkiye
137
e ne A ı an se ne a i an
- ur i e o
Suv körmeginçe etük tartma ‘ uyu
r e en
abu
kar a ’
‘Don’t take off shoes before you see water’ Divanu Lûgati’t Türk Türk, Kaşgarlı Mahmud Mahmūd al-Kāšγarī
GF Türkiye
Us a ara Sa ı
Mısır Hıdi ai esinden Prenses A i e e ai o an e in a a a ısından Bursa a isi Ah e M nir Paşa i e Per in Hanı ın ı ı Me duha Hanı ın i dii o u po inine adar İ in hi a e ere sahip ir o eserin er a dı ı Pa u Sad er Hanı M esi Ko e si onundan ser isi ir i edi par a arihi a a a ı ı ir ara a e iri or Ser i deri e u aş an apı ış o u sır a ş e ı a dan e on u i e s s en iş e e ene se ana ışın anı sıra Ba ı odasını ansı an i e o a a a ı er i e na ın i i eşi i ode eri o e si on u arın e sana se er erin i isine sunu or
The thematic exhibition “Shoes ro he Sad er Hanı Museu Co e ion is in udin so an pieces from the bridal shoes, e on o he Prin ess A i e ro E p ian Khedi e Fa i o he ids u her had pu on Ms Me duha ho is dau h er o he Ms Per in and Pro onsu o he Bursa Pasha Ah e Munir i h heir in eres in s ories I o es o e her he 1 e a p es o di erse oo ear The e hi i ion presents boots, shoes, slippers and o s These are ade o ea her and a ri and e roided i h ires si er eads and os pur s and re e s he European ashion as e as radi iona approa h o he in eres o ar - o ers and o e ors 139
Respe
or he Mas ers
GF Turkiye
KADINLARIN TUTKULU AYAKKABI D NYASINA TARİHİ BİR BAKI eh i Ko a ı ara ından Sad er Ko adına uru an Sad er Hanı M esi u n erde n esini Sad er Ko un işise o e si onunun o uş urdu u e ir ser i e e sahip i i apı or Ser ide pa u arın anı sıra Os an ı d ne ine ai iş e e er e adın i si eri de ne i ir er u u or
140
“Pabuç, Sadberk Hanım Müzesi Koleksiyonundan” sergisinde deri ve kumaş işlemeli ayakkabıların yanı sıra ahşaptan oyularak yapılmış, sedef, fildişi ve gümüş malzemelerle süslenmiş nalınlarının cazibesine kapılmamak mümkün değil. Bununla birlikte sergide yer alan etiketli ayakkabı örnekleri dönemin üretici ve satıcıları hakkında da meraklılarına detaylı bilgiler sunuyor. İlk Pabuç Malzemeleri Ayakkabı, ilk insanlardan bu yana Mısır, Çin, Orta Asya, Antik Yunan ve Roma dönemi olmak üzere dünyanın pek çok bölgesinde uzun ve keyifli bir tarihi yolculuğa sahip. Arkeolojik kazılar ilk pabuç malzemelerinin günümüzden yaklaşık on bin yıl önce kullanıldığı ortaya koyuyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin Oregon Eyaleti’nde Fort Rock Mağarası’nda bulunan ve “Yavşan otu” bitkisinin dalları kullanılarak örülen bu sandaletin en eski giyim eşyası olduğu düşünülüyor. Türklerde ve Osmanlı’da Dericilik Türkler derinin işlenmesinde oldukça önemli bir geçmişe sahip. Asya Türklerinin asıl telaffuzu “teri/tiri” olan deriden çok çeşitli eşyalar ürettikleri biliniyor. Bunlar arasında en fazla öne çıkanlar ise ayakkabı ve çizmeler. Bu iş dalının gelişmesi dilde de üretime ve üreticiye göre tanımların oluşmasına neden oluyor. Divanü Lügat-it-Türk’te Asya Türkleri tarafından, çizme ve ayakkabı dikenlere “etükçi”, tabaklamaya “erükleme”, bu işi yapanlara da “erükçi” deniliyor. On altıncı yüzyıldan itibaren Avrupa ülkelerinin Türk derileriyle ilgilenmesi ise debbağlığın meslek olarak daha da önem kazanmasını
GF Türkiye
Us a ara Sa ı
sağlıyor. Ünlü gezgin Evliya Çelebi’nin ayakkabılar ve ayakkabıcıları seyahatnamesine yazmaması da mümkün değil elbette. Katalogdaki bilgilere göre, Evliya Çelebi 17. yüzyılda ayakkabı dikicilerinden toplu olarak “pabuçciyan” olarak söz ediyor ve dükkanlarında envai çeşit pabuç teşhir ettiklerini anlatıyor. Çelebi, “Esnaf-ı terlikçiyan 200 dükkan, 400 neferdir. Esnaf-ı haffafan eskiciyan 104 dükkan, 600 neferdir,” diyerek seyahatnamesinde terlikçi ve eski ayakkabıcı esnafına dair bilgiler aktarıyor. Sadberk Hanım Müzesi’nde Geçmişe Tanıklık Eden Ayakkabılar Nüvesini Sadberk Koç’un kişisel koleksiyonunun oluşturduğu müzede, Osmanlı dönemine ait işlemeler ve kadın giysileri önemli bir yer tutuyor. Az sonra birlikte gezeceğimiz sergi hakkında söyleşi yaptığımız Sadberk Hanım Müzesi’nin Müdürü Hülya Bilgi, “Sadberk Hanım’ın koleksiyonunda giysilerin yanı sıra giysilerle uyumlu ayakkabılar, terlikler ve nalınlar da yer almaktadır,” diyor. Müzenin kuruluşunda önemli bir görev üstlenen, Sadberk Hanım ve Vehbi Bey’in ortanca kızı Sevgi Gönül’ün eski eser merakı da koleksiyonun gelişmesine yoğun bir katkı sağlamış durumda. “Sadberk Hanım Müzesi ayakkabı koleksiyonu” olarak adlandırılan grupta çizme, bot, potin, pabuç, ayakkabı, terlik ve nalınlar ilgililerinin beğenisine sunuluyor,” diyerek sözlerini sürdürüyor Hülya Bilgi. Ayakkabı koleksiyonun önemli detaylarından biri de, bu serginin müzenin kıyafet koleksiyonuyla bağlantılı olarak oluşturulması. Sergideki eserlerin birçoğu, 19. yüzyıl ile 20. yüzyılın başında kullanılan ayakkabıları temsil ediyor. Bununla birlikte koleksiyonda 18. yüzyıl sonuna ait üç çizme, iki pabuç ve altı terliğin bulunduğunu da
belirtiyor Bilgi. Bir başka önemli detay ise sergide yer alan tüm ayakkabıların müze konservasyon ve restarasyon ekibi tarafından, uzun soluklu bir çalışma sonucunda konservasyon ve restorasyon görmüş olması. Azaryan Yalısı’nın görkemli katlarında sergilenen pabuçlar, geçmişin ihtişamlı yaşam kültürü tarihine tanıklık ediyor. Dr. Lale Görünür ve müze müdürümüz Hülya Bilgi ile bir yandan söyleşimize devam ederken bir yandan sergiyi geziyoruz. Koleksiyonda Osmanlı döneminin ayakkabıları ve terlikleriyle birlikte az sayıda Orta Asya, İran, Kuzey Afrika, Hint ve Avrupa örnekleri de var. Aynı zamanda Cumhuriyet’in ilk yıllarına tarihlenen birkaç çift pabuç, eski geleneklerin Osmanlı’dan sonra da bir müddet devam ettiğinin göstergesi. Ayakkabıların bir diğer ortak özelliği ise Osmanlı geleneğinin içinde kullanım alanı bulmaları ya da geleneklerin birer devamcısı olmaları… Dr. Lale Görünür, vitrinlerin arkasında geçmişten günümüze yaşam kültürleri hakkında önemli bilgiler taşıyan pabuçlar hakkında bize bilgi vermeye devam ediyor: “Koleksiyondaki eserlerin temel malzemesi deri, kadife, çeşitli ipekli ve yünlü kumaşlardır,” diyor. Sergide yer alan pabuçlar, Osmanlı gelenekleri arasında yer alan içlik ve dışlık kullanımını da gözler önüne seriyor. “Osmanlı halkı ev içinde iç edik, mest gibi yumuşak tabanlı ayakkabılar, sokağa çıkarken ise bunların üzerine pabuç veya terlik giymiştir,” diyor Görünür. Temizlik anlayışı ve ısınma ihtiyacının belirlediği bu giyim tarzının 20. yüzyıla kadar devam ettiğinin altını çiziyor. Önünde durduğumuz vitrinin arkasında Orta Asya kökenli deri çizmeler var. Hiç de sıradan çizmeler değil bunlar… Keçi derisi üzerine baskı ile yapılmış yalın bezemelerin yanı sıra çizmelerin saya yüzü ve konçlarının dışa gelen kısımlarının gümüş tel ile işlendiğini öğreniyoruz. Sadberk Hanım Müzesi koleksiyonunda deriden üretilmiş süslemesiz sade ayakkabı örnekleri de var. “Bu örnekler yüzyıllardır kullanılan geleneksel Osmanlı pabuç türlerinin en yakın örneklerdir,” diyor Dr. Lale Görünür. Kılabdanla işlemeli olan çocuk ayakkabılarından biri lacivert rengi ile oldukça ilgi çekici görünüyor. Ayrıca, ayakkabının iç tabanında
AN HISTORICAL VIEW TO THE WOMEN PASSIONATE FOR THE SHOE WORLD e are in Sad er Hanı Museu has ounded eh i Ko Founda ion in he na e o Sad er Ko The useu oda s presen s e a p es o he his ori shoes o he in eres o ar - o ers and o e ors i h he e hi i ion o Shoes ro he Sad er Hanı Museu Co e ion has prepared as he a i e hi i ion or ear 1 In this exhibition, escaping the charming effects of ‘nalın’(s) as well as crafted with leather and fabric shoes is not possible. The ‘nalın’(s) have embroidered with mother of pearl, tush and silver materials,. Besides of these labelled shoes examples display the detailed information about manufacturers and seller in that time. First Materials for Shoes Shoes have a long and entertaining travel is ongoing from first human; particularly in many ares in the world like as Egypt, China, Central Asia, Ancient Greek and Rome. The archaeological searches are putting forward using of shoes materials dates back around 10,000 years. These sandals, which are made of stems of herb “veronica” and were found at Fort Rock Cave in Oregon in the United States, are accepted as the earliest clothing. Leather Trade in the Turks’ History Turkish people have an important past related to tanning of leather. Turks produced many goods made of the leather, which is known as Asian Turks pronounced like “teri” or “tiri”. The most outstanding pieces are shoes and boots. Improvements about this business segment causes adding different definitions and terms
Respe
or he Mas ers
GF Turkiye
141
Latin harfleriyle yazılmış etikete dikkatimizi çekiyor Görünür. Etikette “Yerli Mamülatı İstanbul” ibaresi yer alıyor. Bu ayakkabı aynı geleneğin Cumhuriyet döneminde de sürdüğünü gösteriyor. Koleksiyonda yer alan ilgi çekici bir başka örnek ise kadife üzerine zengin bitkisel motifler işlenmiş geleneksel tarzda topuksuz bir çift terlik. Terliğin taban astarı üzerinde işleme olarak natüralist anlayışta yılan ve akrep motifleri yer alıyor. Koleksiyonda bulunan iki çift ayakkabının farklı formlarından,
142
about its production and producers. For instance, in Divanu Lûgati’t Türk, “etükçi” is called for who stitches boots and shoes; “erükleme” is called for tanning process; and who makes tanning process is known as “erükçi”. By century 16th, interesting to Turkish leather of European countries supplies that debbağlık- leather trade- becomes more important as business. While all of these happen, famous Evliya Celebi has placed shoes and shoe-makers surely in his Seyahatname, book of travels. According to information in the catalogue for the exhibition “Shoes from the Sadberk Hanım Museum Collection”, “pabuçciyan” that had been used by Evliya Celebi as a term calls for all shoe tailors in 17th century; and he mentions about the displays a wide array of shoes in their shops. Also he relays information about quantities of these craftsman, shops like as: “Esnaf-ı terlikçiyan 200 dükkan, 400 neferdir. Esnaf-ı haffafan eskiciyan 104 dükkan, 600 neferdir”. It means that: Slipper trades are 400 people with 200 shops. Old shoe trades are 600 people with 104 shops. The Shoes Witness to the Past at Sadberk Hanım Museum In the museum includes pieces which is mostly coming from the personal collection of Sadberk Koç , engravings and woman clothes belongs to Ottoman times, keep an important place. While we are starting our tour in the exhibition with Sadberk Hanım Museum
GF Türkiye
Us a ara Sa ı
süsleme özellikleri ve işleme teknikleri ile Avrupa’da üretildiklerinin düşündüğünü belirtiyor Hülya Bilgi. “Pabuç, Sadberk Hanım Müzesi Koleksiyonundan” sergisinin en göz alıcı ayakkabılarının bulunduğu bölümlerden biri de gelin ayakkabılarının sergilendiği vitrinler. “On dokuzuncu yüzyılda Avrupa’nın etkisiyle Osmanlıya kadar ulaşan ayakkabı modasına göre hanımların ayakkabıları gerek potin formunda, gerek iskarpin formunda elbisenin kumaşından ve elbiseyle aynı şekilde
Manager Hulya Bilgi, she says that besides of the clothes, shoes, slippers, and nalın(s) has been matched with those clothes placed in the collection of Sadberk Hanım. Ms. Sevgi Gonul, has an important duty while founding this museum, is daughter of Ms. Sadberk and Mr. Vehbi Koç . Her curiosity about antique arts provides quietly contributions for expanding this collection. Hulya Bilgi goes on her words like as: “This group, as known as Sadberk Hanım Museum Shoes Collection, includes boots, tall boots, bluchers, galoshes, shoes, slippers, and nalın(s). One of the important details is coming from that, this exhibition prepared by consider the clothes collection in this museum. Most pieces in this exhibition represent the shoes in 19th and 20th centuries.” Besides, the information, about three tall boots, two shoes, and six slippers have placed in this collection, is relayed by Ms. Bilgi. Another detail is about conservations and restorations made by the museum restoration team of all shoes in this exhibition. The shoes displayed in floors of the Azaryan Mansion witnesses the life culture of past. Our conservation with Dr. Lale Gorunur and Ms. Hulya Bilgi is going on; on the other hand, we are continuing to our tour. The collection includes Ottoman time’s shoes and slippers along with some pieces from Central Asia, Persia, North Africa, India, and Europe. Also a few pieces dated to early times of Republic. This shows us the Ottoman traditions had driven for a while. These shoes’
işlenmiş olarak hazırlanıyordu,” diyor Dr. Lale Görünür. Bir başka bilgi ise gelinliğin rengi hakkında… Türk adetlerine göre geçmişte kırmızı renkte olan gelinlik ve duvaklar, 19. yüzyılda daha serbest bir anlayışla farklı renklerde de kullanılmaya başlanılıyor. Yüzyılın sonunda Avrupa başlayan beyaz gelinlik modası ise Osmanlı dünyasına da ulaşıyor. Sergide de örneklerini gördüğümüz üzere beyaz gelinliklerle uyumlu ayakkabılarla terlikler gelinler için özel bir takım oluşturuyor.
common feature is their using area has found a place in Ottoman traditions or has been followers of these shoes in a harmony with Ottoman traditions. Dr. Lale Gorunur goes on: “The main materials for the shoes in this collection are leather, velvet, and various silk and wool fabrics. This exhibition with these shoes displays the shoes have used as internal shoes and external shoes. Dr. Gorunur: “Ottoman people had preferred their shoes according to their using areas. If they will be at home, they had chosen their shoes had been soft in socks; if not, they will be outside, they put on their shoes with thick insocks above of their internal shoes. Their hygiene approach and warming requirements are reasons of this clothing style followed until 20th century.” We are standing on in front of a display; behind of this display, there are Central Asian leather tall boots. These are not ordinary shoes. We are learning that the patterns of these shoes have crafted on goat leather with printing technique; and these boots’ leg and some parts have engraved with silver wire. At the same time, you can find some examples have a pure concept, non-embroderies and again made by leather. Dr. Lale Gorunur says: “These are the nearest examples of traditional Ottoman shoes had used for centuries.” One of the kid shoes looks very attractive with its navy blue color. In its’ bottom, there is a label, which has written by Latin letters and is “Yerli Mamülatı Istanbul” means that made in Istanbul. Another attractive piece is traditional style purple velvet
Nalınlar Serginin son bölümünü oluşturan “nalınlar”, Osmanlı ayakkabı kültürünün yanı sıra hamam kültüründe de ayrıcalıklı bir yere sahip. Sadberk Hanım Müzesi ayakkabı koleksiyonun önemli bir grubunu nalınlar oluşturuyor. Koleksiyondaki 23 çift nalının 11 çifti sedef kakmalı, bir çifti fildişi kakmalı ve kalem işi bezemeli, diğer 11 çifti gümüş kaplamalı, gümüş paftalar aplike edilerek bezenmiş örnekler olarak sergileniyor.
slippers have herb ornaments on it. Snake and scorpion pattern put in appearance on their ground coats. Based on the two different forms of these shoes, Ms. Hulya Bilgi shares her idea: They has to be made in Europe with their engraving techniques and patterns on it. The displays for bridal shoes have the most attractive shoes in the exhibit “Shoes from the Sadberk Hanım Museum Collection”. Lale Gorunur mentions about this part like as: “Thereby Ottoman shoes fashion under the effects of Europe, ladies shoes had been made of dresses’ fabric and adorned by crafts like as on the dresses in 19th century”. Another detail is being about wedding dresses… wedding dresses and veils, had been red color based on old Turkish traditions, have been started to use by different colors with broad approach in 19th century. White wedding dress fashion started to Europe reached to the Ottoman when came to the end of the century. The shoes and slippers have seen in the exhibition, matches with the white wedding dresses are special sets for brides. Nalın(s) Placed in the exhibition’s last part, Nalın(s) has a special place in Turkish bath culture besides of Ottoman shoes culture. These constitute an important group in the shoes collection of Sadberk Hanım Museum. 23 pairs nalın(s) in the collection display based on their inlaid: 11 mother of pearl inlaid, one tusk invalided, and 11 silver inlaid pairs.
Respe
or he Mas ers
GF Turkiye
143
144
ULYSSE NARDIN DEN L MS Z İ ALDİ ESERLERİ TADINDA BİR SAAT ade e i i i 1 A ar rose a ın 5
asasında S ran er- i a di Four Seasons ı din e i or
FROM ULYSSE NARDIN, A WATCH INSPIRED FROM IMMORTAL VIVALDI’S MELODIES The Stranger-Vivaldi, which is limited edition with 99 pieces, 18K rose gold 45 mm case, makes listen to Four Seasons. GF Türkiye
Özel Haber
Ulysse Nardin’in sahibi Schneyder’in 80’lerin elektro pop müziğinin tanınmış isimlerinden Dieter Meier’ın işbirliğinde hayata geçirmek üzere yola çıktığı bu tasarım, şu anki CEO’su olan Patrick Hoffman’nın desteği ile 2013 yılında “Stranger” koleksiyonu olarak Strangers in The Night parçası ile saat severlerle buluşmuştu. Schneyder 2011 yılındaki zamansız ölümü öncesinde, kulağa çılgınca gelen pek çok fikrin tohumunu ekmişti. Stranger bunlardan birisidir. Meier bundan 6 yıl önce Schneyder’ın onu gecenin ilerleyen saatlerinde arayarak bu fikrinden bahsettiğini hatırlıyor. Tabi Schneyder’ın fikirlerini anlamak her zaman kolay olmadığından Meier konuşma biter bitmez bu fikri hemen unutur. Ta ki yaklaşık 2 yıl gibi bir sürenin ardından Hoffman’ın onu arayarak doğru sesi bulmaları ve saatler için uygun melodiyi seçmeleri konusunda yardım isteyip fabrikaya davet ettiği vakte kadar. Uzun süreli çalışmaların ardından Dieter Meier Frank Sinatra’nın Stranger’s in The Night parçasını bu eşsiz zaman parçaları için seçiyor ve Stranger koleksiyonu ortaya çıkıyor. O günleri her hatırladığında Hoffman Schneyder’ı şu şekilde tanımlıyor: “O fikirleri üzerinde köpürürdü.” Şimdi ise Stranger koleksiyonu piyasaya ikinci bir model sürdü. Tamamen şirketin kendi bünyesinde üretilen bu otomatik, müzikal mekanik kol saati Vivaldi’nin Keman Konçertosunu çalmakta. En çok “Dört Mevsim” keman konçertosuyla tanınan ünlü barok besteci Vivaldi’nin dehası, 18 ayar pembe altın ile tasarlanmış 99 adetli bu sınırlı üretimde hayat buldu. Silisyum teknolojisi kullanılarak üretilmiş Ulysse Nardin 690 kalibreyle donatılmış bu saat ile kullanıcılar istedikleri takdirde ve saatte bu keyif verici ve dinlendirici Vivaldi melodisini dinleme şansına sahip. Saat 10 konumunda yer alan on/off düğmesi ile müzikal mekanizmayı etkinleştirilebiliyor, ya da saat 8 konumunda yer alan hazır melodi düğmesine basarak Vivaldi’yi dinleme keyif elde edebiliyorsunuz. Saat mühendislik açısından devrim yaratan nitelikte olduğu kadar da tarz sahibi. Modern bir çekicilik sergileyen şık çizgiler tekrarlayan bir daire motifiyle güçlendiriliyor. Kadranda yer alan geniş Romen rakamları gündelik bir hava katıyor. Saatin estetiği, arka kısımda yer alan ve bir Ulysse Nardin müzikal başyapıtı olarak gerçekliğini kanıtlayan orijinal bir madalya. Şu anda pembe altın kaplamalı olan bu özel ürün diğer renklerde de bir o kadar göz alıcı olacak. Stranger ve Genghis Khan and Alexander the Great Westminster tourbillon dakika tekrarlayıcılar gibi müzikal saatleri üretmesiyle ünlenmiş olan Ulysse Nardin, müzikal saat ailesine kattığı bu yeni üyeyle işlevsellik, ses ve estetiği 45 mm çapındaki kasası içerisinde birleştiriyor.
This design which Ulysse Nardin’s owner Schneyder with cooperation of 80’s electro pop music’s known name Dieter Meier hits the pavement, delighted high horology enthusiasts in 2013 with the introduction of “Stranger. This timepiece, it married movement and design with music, playing a rendition of Strangers in the Night. Before Schnyder’s untimely demise in 2011, he had sowed the seeds for a lot of seemingly crazy ideas. One of these was Stranger. Meier remembers Schnyder calling him in the middle of the night about six years ago to relay the idea. Meier promptly forgot about it as Schnyder’s ideas were not always understandable to him. Until after nearly two years from this phone call, when Hoffmann called him to come over to the factory to help out with the right sound and choice of melody for the watch. After the long time studies, Dieter Meier chose Frank Sinatra’s Strangers in the Night as the melody for the unique timepiece and Stranger collection has been existed. When Hoffmann remembered these memorable days, he described Schneyder like as: “He was bubbling over with ideas” In Stranger collection’s second release, the in-house developed, selfwinding, musical mechanical watch performs the Vivaldi melody, Violin Concerto. Best known for his violin concertos, Four Seasons, famed Baroque composer Vivaldi’s brilliance has been bestowed on this limited edition of 99 pieces crafted from 18-karat rose gold. With the timekeeper based on the Ulysse Nardin caliber 690 using silicium technology, on the hour and on request, owners can enjoy listening to this cheerful and soothing Vivaldi melody. The on/ off pusher at the 10 o’clock position, the musical mechanism can be activated; and also by press the melody-on-call pusher at 8 o’clock, you can enjoy the musical feast by Vivaldi. As revolutionary as it is in engineering, it is equally stylish. Exhibiting a modern appeal, sleek lines are tempered by a repetitive circle motif. Large Roman numerals on the dial mark the hours, adding a casual air. Its aesthetic is further warmed by an original medallion on the back denoting its authenticity as an Ulysse Nardin musical masterpiece. Currently crafted in rose gold, this exclusive item would be just as alluring in other colors, too. A renowned manufacturer of musical timepieces, such as Stranger, and Genghis Khan and Alexander the Great Westminster tourbillon minute repeaters, Ulysse Nardin continues its storytelling of function, sound and aesthetic playing in perfect concert through this latest addition, which its case diameter is 45 mm, to its musical family of watches.
Spe ia Repor
GF Turkiye
145
NIKON FA GOLD LİMİTLİ RETİM NIKON FA GOLD LIMITED EDITION
146
Hem nadir hem de üst düzey bir fotoğraf makinesi, dijital değil eski usul analog yapıda yani biraz da olsa fotoğrafçılıktan anlamak lazım ki şöyle bir fotoğraf sanatçısı edasıyla kaliteli fotoğraflar çekebilelim. Bahsettiğimiz hemen herkesin bildiği bir marka, Nikon ama model çok istisnai; Nikon FA Gold. Nikon firmasının Nikon FA Gold öncesinde bazı aracılarını ödüllendirmek amacıyla az sayıda altın kaplama fotoğraf makinesi üretmiş olduğunu biliyoruz. Hatta bilinen ilk altın kaplama Nikon fotoğraf makinesi 1977 yılında üretilen Nikon FM Gold olarak adlandırılır. Ancak Nikon FA Gold hediye ya da ödül kapsamından çıkıp kullanıcı ile buluşmak üzere satışa sunulan ilk altın kaplama fotoğraf makinesi özelliğini taşımaktadır. Nikon, 1984 yılında “Camera Grand Prix” ödülünü kazanmasının ardından bu ödülü kutlamak ve kalıcı kılmak için 24 ayar altından yapılmış bir fotoğraf makinesi olan Nikon FA Gold‘u üretti. Nikon FA Gold, bütün metal parçaları gümüş rengi olan ve hala kuşağının en büyüleyici SLR fotoğraf makinesi olarak kabul edilen Nikon FA temelinde üretildi. Nikon FA ayrıca, Nikon’un AI-S lenslerinin (Auto Indexing Shutter) ilk kullanıldığı makine olma özelliğini de taşımakta. Ancak FA’dan farklı olarak FA Gold’un alt ve üst kısmında bulunan tüm metal aksamı altın kaplamadır. Kalan kısımlar içinse altınla mükemmel uyum sağlayan ve son derece şık bir görünüm sunan kertenkele derisi kaplama kullanılmış. Bu kadar altın bana yetmez derseniz makine üzerindeki AI Nikkor 50 mmf/1.4 lensin barrel üzerindeki bağlantı halkasının da altın kaplamadan yapılmış olduğunu ekleyelim. Fotoğraf makinesinin ön üst kısmında altın Nikon logosu yer alıyor. Arka kısımda, sağ üst tarafa ise “Camera Grand Prix’84” ibaresi işlenmiş. Hayli titiz ve dikkatli bir çalışma neticesinde üretilen Nikon FA Gold için satışa sunulmadan önce altın kaplama parçaların bakımı ile ilgili mücevheratçılardan tavsiyeler dahi alınmış. Dünya genelinde sınırlı sayıda, sadece 2.000 adet üretilen Nikon FA Gold dünyanın en hızlı büyüyen sert ağacı olarak ünlenmiş paulownia ağacından yapılmış özel bir kutu içinde kullanıcıya sunulmaktadır. GF Türkiye
Ge in
Both rare and top-flight photograph machine; not digital, old school analog; shortly photography should be known even if just a bit, therefore you can take a quality photos with a photographer air. We mention a brand which is known by everybody, Nikon; but model is very exceptional, Nikon FA Gold. Before Nikon FA Gold, Nikon firm produced some gold plated photograph machine with limited quantities to incentivized its some dealers, are known. Even first known gold plated Nikon photograph machine is called as Nikon FM Gold which is produced in 1977. However, Nikon FA Gold excludes from gift or prize scope; has the feature of which, the first gold plated photograph machine presents the market be going to meet with its end-customers. After Nikon won the prize of “Camera Grand Prix” in 1884, it produced Nikon FA Gold has made from 24K gold for celebrating this prize and to be permanent. Nikon FA Gold has produced by based on Nikon FA which it’s all materials are silver color and it still accepted as the most magnificent SLR photograph machine in its time. Nikon FA has a feature of being the first machine that the AI-S lens (Auto Indexing Shutter) had used. As a difference from FA, FA Gold’s bottom and top metal parts are plated gold. The remained parts are lizard leather that matched perfectly with gold and presented an extremely elegant view. If just these gold not enough, the 50mm F/1.4 Nikkor lens even has a gold ring to tie it into the body. The photograph machine’s front top part places the gold Nikon logo. Also a text, “Camera Grand Prix’84” is engraved on behind side’s right top. For produced by works are quietly rigorous and careful, Nikon FA Gold; before it put on market, the advices about maintenance of the gold plated parts have received from jewelers. Produced with limited quantities in worldwide, only 2.000 pieces; Nikon FA Gold is presenting to the users in the box that is made from paulownia which fastest growing tree.
e ne A ı an se ne a i an
- ur i e o
İZNİK İNİSİNİN ATE LE DANSI IZNIK CHINI S DANCE
ITH FIRE
Desen e ren eri e apa rı ir e se e e sahip o an İ ni ini erinde o i er o du u i i res edi e iş a a e d şe esi er a ınara i i iş ir ini erde i i ise o i er dai a enne i a rış ırır e insan ara unu e enni eder G n s n a a ın ene şenin a enin ser inin ahar da arı e di er erinin hepsi e i ir su i e ah r d r e un ar İ ni in sır ı a ha a u ur
GF Türkiye
Özel Haber
Osmanlı, yükselişinin başlangıcı olan 15. yüzyılın ortalarında topraklarına İstanbul’u katarak pek çok yeni kültürle tanışmanın kapılarını da aralıyordu. İstanbul’un çok da uzağında bulunmayan küçük bir şehir de Fatih Sultan Mehmed’in fethiyle birlikte II. Bayezid (1481-1512), I. Selim (1512-20) ve Kanuni Sultan Süleyman’ın (1520-1566) dönemlerinde sarayın sanat ve mimariyi destekleyen tutumundan payına düşeni alacak, ünlü ve güzel İznik çinileri’nin üretim merkezi olacaktı. İznik, belki İstanbul kadar ihtişamlı değildi ama en az İstanbul kadar önemli bir tarihi geçmişe sahipti. Helenestik, Roma ve Bizans dönemlerinde adı Nikaia olan şehir Bithynia’nın da önde gelen yerleşim yerlerinden biriydi. Orhan Gazi’nin 1331 yılında fethetmesiyle birlikte İznik, çok daha önemli bir şehir haline gelmişti. Ancak bu önemi merkezi konumunu İstanbul’a kaptırmasıyla bir süre sonra kaybetti. Bununla birlikte Kanuni Sultan Süleyman’ın 1534 yılında kenti ziyaret etmesi, İznik’i 16. yüzyılda kısa süreli de olsa ilgi odağı olan bir şehir haline getirdi. Fakat şehre asıl ün kazandıran, 15. ve 17. yüzyıllar arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun anıtsal mimari yapılarının süslemelerinde kullanılan çinilerinin üretildiği önemli bir merkez olmasıdır. 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar bir Osmanlı kenti olan İznik, beyaz kilden kap kacakları, kaseleri ve fincanları ile 17. yüzyılının sonuna dek yüzlerce değerli İznik çini ve seramiğini üreten atölyelere ev sahipliği yapacaktı. İznik Çinisi İznik’in ‘sır’lı hamurunda hayat bulan çini sanatının Beylikler döneminde kullanılan teknikleri Selçuklu geleneğinin devamı olmuş, İznik Çinisi asıl gelişimini Osmanlı döneminde yaşamıştır. Şerare Yetkin, Anadolu’da Türk Çini Sanatının Gelişimi isimli çalışmasında, erken Osmanlı döneminde çinilerde kullanılan tekniklerin başında renkli sır tekniğinin geldiğini ve bu tekniğin çini sanatında yeni bir dönemin başlangıcı olduğunu belirtmektedir. Osmanlı anıtsal yapılarında kullanılan bu teknik Orta Asya’da 14. yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkmış ve Semerkantlı ustalardan öğrenilen yeni teknik ve bilgilerle donatılmıştır. Anadolu Selçuklularının çini sanatına getirdiği bir başka yenilik ise mozaik tekniğidir. Bu teknikte geometrik kompozisyonlarıyla bitkisel motifler, kufi ve sülüs yazıları dikkat çekicidir. On altıncı yüzyılın ortalarına kadar süren bu teknikte renkler yine kobalt mavi, patlıcan moru, firuze ve kobalttır.
Iznik chini(s) have been distinct philosophy with their patterns and colors. Motives on Iznik chini(s) have not portrayed like as they have been; they have drawn by taking horizontal and vertical cut views of traditional motives. The botanic patterns on chini(s) always evoke paradise and they desire it for peop e S e s o rose h a in h i io e u ip ress and all others’ are certain sufistic appearance and all of them spring to life by secret of Iznik. In the middle of the 15th century, which is the beginning of the rise of the Ottoman, Ottoman was opening the doors of their acquaintances with many new cultures by conquering of Istanbul. A small city which was not located so far from Istanbul, will has got the share of supported approach to the art and arthitecture of the palace in the times that was the reigns of Bayazid II (1481-1512), Selim I(1512-20) and Kanuni Sultan Suleyman(1520-1566) after the Istanbul’s conquest by Fatih Sultan Mehmed. This small city will have been the production centre of famous and beautiful Iznik ceramics. Iznik maybe was not as magnificent as Istanbul however, it had a history at least as important as İstanbul’s. The name of the city was Niceae during Heleistic, Roman and Syzantire periods; Niceae was the one of the leading settlements in Bithynia. With the conquest of Iznik by Orhan Gazi in 1331, Iznik had become a much more important city. However, this significance was lost after a while its central position to Istanbul. Besides of this, after the visit of Kanuni Sultan Suleyman in 1534, Iznik become a short-time limelight city in the 16th century. However its essential reputation was coming from the city was an important center of production the chini(s) which have used in the decoration of Ottoman Empire’s monunental architecture in century between 15th and 17th. Had been an Ottoman city from 16th century to 19th’ , İznik was hosting to the İznik tiles and potteries’ workshops which hundreds precious Iznik tiles and potteries made in. This hosting by their pots and pans made from white clay, bowl and cups had been driven until the end of 17th century.
Spe ia Repor
GF Turkiye
149
150
İznik Vakfı’nın kaynakları sivil mimaride ve saraylarda kullanılan minai, sıraltı ve lüster tekniklerinden de söz etmektedir. Osmanlı Dönemi çiniciliğinin başlangıç dönemi olan 14. yüzyıl sonu ve 15. yüzyıl başlarında renkli sır tekniği dikkati çekmektedir. Beyaz astarlı kırmızı hamurun kullanıldığı bu teknikte desenler basılarak veya kazılarak işlenmiş ve üzeri renkli sırlarla boyanmıştır. 15. ve 16. Yüzyılda Osmanlı Çini Sanatı ve Saray Üslubu Osmanlı çini sanatındaki yeni bir dönemin başlangıcı olarak 15. yüzyılı sonu ile 16. yüzyılın başlangıcı tarihlendirilmektedir. Selçuklu ve Beylikler döneminde çini üretiminin merkezi olan İznik, bu dönemde de en önemli çini ve seramik merkezi olacaktır. Saraya bağlı Ehl-i Hiref örgütündeki nakkaşların hazırladıkları desenler dönemin tüm sanat dallarında belirleyici olduğu gibi çini süslemelerinde de etkin olmuşlardır. Topkapı Sarayı’nda çalışan ustalar, hem sarayın ihtiyacını karşılamış hem de dönemin sanat üslubuna yön vermişlerdir. İznik atölyeleri de saray üslubundan payına düşeni almış, sarayın nakkaşhanesinde usta sanatçıların denetimi altında hazırlanan desenler, anıtsal mimari yapıların süsleme programlarına girmiş ve sır altı tekniğinde duvar çinileri üretilmiştir. Sır altı tekniğinde en belirgin özellik çini hamurunun sert ve beyaz olmasıdır. Osmanlı saray nakkaşlarının elinden çıkan desenlerin uygulanıp pişirildiği yer İznik atölyeleridir. Topkapı Sarayı’nda örneklerinin görüşebileceği bu dönem çinilerinde Baba Nakkaş, Haliç işi olarak isimlendirilen gruplar yer almaktadır. İznik Vakfı’nın kaynaklarına göre Baba Nakkaş üslubunda hatayi, rumi ve bulut stilize olarak kullanılmıştır. Ana renk kobalt mavi ve tonlarıdır. Haliç işinde ise helezonların üzerinde küçük yaprak ve çiçekler bulunmaktadır. On altıncı yüzyılın ikinci yarısından itibaren çiniler kırmızı sır altı tekniği ile üretilmiştir. GF Türkiye
Özel Haber
Iznik “Chini(s)” Chini art had been invigorated with İznik glaze clay. Its techniques in period of principalities had been continuation of Seljuk era’s traditions with. Real improvement of chini art had been realized in Ottoman period. Şerare Yetkin has informed in her study, Improvements of Turk Chini Art in Anatolia, like as head of the chini techniques in early Ottoman period was become colored glaze technique. This technique has started a new period for chini’s world. This technique used in the Ottoman monuments, excisted in the late 14th century in Central Asia and had been improved with new techniques and knowledge learned from Semerkant’s craftsmen. Another innovation for chini(s) art in the Anatolian Seljuks had been mosaic technique. In this technique, floral motifs with their geometric composition, kufic and sülüs are remarkable. Mozaic technique had been driven until the middle of the 16th century; and the colors in this technique had been again cobalt blue, eggplant purole, turquiose and cobalt. Iznik Foundation’s resources have referred an under glaze, mina and lıster techniques that used in civil architecture and places. The end of the 14th century and 15th century were an initial of making chinis in Ottoman period. In this period, colored glaze technique remains at the forefront of others. In this technique used white lined red clay, patterns have been crafted by press or engrave and painted with colored glaze. Ottoman Chini Art and Palace Style in 15th and 16th Centuries The end of the 15th century and the beginning of the 16th century have been dated as the beginning of a new era in Ottoman chini(s) art. Iznik was the most important tiles and potteries center in the periods of Ottoman like as it had been in Seljuk and principalities periods. Patterns, which prepared by muralists of the Ahl-i Hiref Organization engaged with palace, had been effective in chini’s ornaments as good as in all decisive period branch of arts. Craftsmen working in the Topkapı Palace, had been satisfied the needs of the palace and also given direction an artistic style of the period. Iznik workshops received also its share of the palace style. Patterns were prepared under the supervision of master artisans in painting house of the palace, used for decorations of the monumental architecture and wall chinis had been manufactured with underglaze technique. Chini(s)’ dough is
Kanuni Dönemi ve Kırmızı Sır Altı Tekniği Kırmızı sır altı tekniği ile üretilen çinilerin merkezi yine İznik’tir. Kanuni Sultan Süleyman’ın saltanatının hüküm sürdüğü 16. yüzyıl, anıtsal mimari yapıların yoğun olarak inşa edildiği bir dönemdir. Kesme taş mimari yapılarında sır altı tekniğinde çini süslemeyi uyum içinde kullanan Mimar Sinan, İznik çini atölyelerinde yoğun olarak üretim yapılmasını ve çini sanatının gelişmesine katkı sağlamıştır. Çini sanatının en parlak dönemi olan bu yüzyılda kırmızı sıraltı tekniği karo ve evanilerde, kobalt mavisi tonları, firuze, yeşil, siyah, kahverengi, kabarık mercan kırmızısı kullanılmıştır. Desenlerde hatayi, rumi ve bulutlu kompozisyonlar uygulanmıştır. Bir başka ekol olan Saray Başnakkaşı Karamemi ekolü, naturalist üslupta lale, karanfil, sümbül, gül, zambak, me-
nekşe, servi, bahar dalları, asma yaprakları ve serbest kompozisyonları gözler önüne sermektedir. Bu çinilerin en güzel örnekleri Süleymaniye Camii, Rüstempaşa Camii ve Kanuni Sultan Süleyman Türbesi’nde görülebilir. Sona Doğru On yedinci yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı’nın ya yaşadığı ekonomik sıkıntılar İznik’teki çini üretimini de olumsuz etkilemiştir. Renkler ve desenlerde özensizlikler baş göstermiş, artık tamamen saray dışındaki müşteriler için üretim yapan İznik atölyelerinde saraydan gelen siparişler geciktirilmeye başlanmış başlanmıştır. On sekizinci yüzyılda İznik atölyeleri tamamen kapanmış ve 14. yüzyıldan beri faaliyet gösteren Kütahya ön plana çıkmıştır.
151
stiff and white is the most distinct feature of underglaze technique. Iznik workshops are where the patterns that are emerged from the hands of the Ottoman palace artists, are applied and then cooking. Examples of these chini(s) belong to this period exhibit in Topkapı Palace. This period’s chini(s) have been separated some groups called as Baba Nakkaş and Haliç work. According to Iznik Foundation’s sources, In the Baba Nakkaş group’s chini(s), hatayi, rumi and cloud had been used as motifs.Main color in this group is cobalt blue and its shades. Also in Haliç work chini(s), small leaves and flowers on the heliozoans has placed. After the second half of the 16th century, Chini(s) has been manufactured with red under glaze technique. Kanuni Reign and Red Under Glaze Technique The center of the chini(s) manufactured by red under glaze technique is again İznik. 16th century that Kanuni Sultan Süleyman reigns had driven, is a period that mostly monumental constructions had
built. Mimar Sinan had been used harmonically chini’s ornament technique under glaze in his constructions that were cut stone architecture. He provided that hardly manufacturing of the chinis in the İznik workshops, therefore he contributed the improvement of chini(s) art. In this century is prime of chini art,on the red under glaze technique tiles and potteries, shades of cobalt blue, turquoise, green, black, brown, coralline had been used. As a pattern, hatayi, rumi and cloud compositions had been implied. Chief Muralist of The Palace, Karamemi , who is the another ecole, reveals tulip, carnation, hyacinth, rose, lily, violet, cypress, spring blossoms, vine leaves and free compositions in his naturalistic style. The best examples of these potteries can be seen in Suleymaniye Mosque, Rüstempaşa Mosque and Tomb of Kanuni Sultan Suleyman. Toward the End From the second half of the 17th century, economic difficulties experienced by the Ottomans were also negatively affect of chini
Spe ia Repor
GF Turkiye
production in Iznik. Negligence of their colors and patterns has arisen; Iznik workshops manufactured for outside customers had been began to delay orders from the palace. On the 18th century, Iznik workshops completely closed; and so Kutahya, which has been in operation since the 14th century, had came to the forefront.
152
Günümüzde İznik Çiniciliği İznik çiniciliğinin günümüz teknolojisine, kalite ve sadeliğini bozmadan adapte edilmesinde İznik Vakfı’nın 1995 yılından itibaren sürdürdüğü kararlı ve gayretli çabalarının büyük bir payı var. Bu konuda önemli bir ayrıcalığa sahip olan Vakıf, İznik Çini Araştırma ve Geliştirme Laboratuarı ve İznik Çini ve Seramik San. Tic. Ltd. Şti.’yi kurmuştur. İznik Vakıf Çinileri sadece içeriğindeki malzemelerden dolayı değil kullanılan desenler dolayısıyla da özeldir. Desenler, İslam bilim ve sanatının yüzlerce yıllık birikimini gözler önüne sermektedir. İslami geometrinin en iyi örneklerini görebileceğimiz İznik Vakıf çinileri desenlerindeki muhteşem ahengin arkasında yatan sır da budur. Modern geometrik şekiller sayesinde matematik bilimi ile oluşturulan eserler evrenseldir. Birbirini takip ederek ulanan eserlerin uygulandığı alanlarda sonsuzluk hissi güçlü bir şekilde hissedilmektedir. 14. ve 17. yüzyıl arasında gelişen ve sanatsal ürünleri ile İznik Çinisinin en güzel örneklerini veren teknik ve üsluplar bugün de uygulanmaya devam etmektedir. Çininin Sırrı İznik Vakıf çinilerinin gizem ve hayranlık uyandırması, seramik literatüründe teknolojik olarak başarılması çok zor olarak tanımlanan hamur, astar ve sırdan oluşan üç kuvars tabakasının başarılı bileşiminden kaynaklanmaktadır. Kullanılan renkler yarı değerli taşların renklerinden etkilenmiştir. Örneğin; mercan kırmızısı, malahit veya firuzenin yeşili, LapisLazuli’nin koyu mavisi gibi. Desen tasarımları alegorik ve sembolik değerler yanında, ülkemizin flora ve faunasını yansıtır. Çinilerdeki geometrik örgülü düzenlemeler ise gökyüzü, semavi kurallarla fert arasındaki ilişkinin, kozmik düşüncenin yansımasıdır. Kitabeler ve yazılar genellikle anlam olarak iddialı ve kişiyi yücelten metinleri içermez, İslam düşüncesi ve felsefesini yansıtır. Kaynak: İznik Vakfı, Prof. Dr. Kerim Silivri derslerinden iznik.com Sadberk Hanım Müzesi ve Ömer M. Koç Koleksiyonlarından, İznik Çini ve Seramikleri, Hülya Bilgi
GF Türkiye
Özel Haber
Current Iznik Chini Iznik Foundation has driven determined efforts from year 1995. Hereby, it has been a large share of the adapting the Iznik Chini’ to nowadays’ technologies, quality approach and simplicity. Iznik Tiles Research and Development Laboratory and Iznik Tiles and Ceramics L.L.C. have established by the foundation, which has an important exception in this regard. Iznik Foundation tiles are so special not only the material in the content, also used patterns made it special, too. Patterns reveal hundreds of years of experience of Islamic art and science. We can see the best examples of Iznik Foundation of Islamic geometry tiles. This is the secret behind the amazing harmony of their designs. Created with their modern geometric shapes and mathematic science, works is universal. Eternity sense has been felt strongly in the area which the patterns implied by follow each other. The techniques and styles have improved in between 14th and 17th centuries and given the best art examples of Iznik tiles, still have continue to imply. The Secret of Chini İznik Foundation tiles, chini(s)’s mystery and admirance has coming from the integration of three layers. These are dough, lining and glaze that its manufacturing with technologic equipments defined as hard challenge in ceramique literature. Used colors are influenced by semi-precious stones color. For example, coralline, malachite green or turquoise, the Lapislazuli dark blue are only some of them. Pattern designs, alongside allegorical and symbolic values; reflects the flora and fauna of our country. The geometric mesh regulations on the tiles, is a reflection of cosmic thoughts about relationship between the members of the heavenly rule. Epigraphs and inscriptions on them generally do not contain pretentious sentences and praises. They represent the Islamic thought and philosophy. Kaynak: İznik Vakfı; Prof. Dr. Kerim Silivri; Lessons from iznik.com Sadberk Hanım Museum; Hülya Bilgi; from Ömer M. Koç Collections İznik Tiles and Potteries
153
www.cabinet.com.tr
TELE İZYONSUZ TELE İZYON KEYFİ
TV DELIGHT WITHOUT TELEVISION
Cabinet teknolojisi, tüketicilerin tercihleri doğrultusundaki ölçülere göre hazırlanan, düğmeye basıldığında televizyona dönüşebilen raylı kapısıyla televizyon keyfine farklı bir soluk kazandırıyor. CABINET’in raylı kapısı, düğmeye basıldığında televizyona dönüşürken, ona ait arka projektör, dolabın içinde kayboluyor. Yer tasarrufu sağlayan dolaptaki projektör 68 inçe kadar planlanabiliyor. Kapının ön yüzüne yansıma gücü zayıf projeksiyon alanı entegre edilerek bu alana, dolap içine monte edilmiş arka projektör TV veya DVD resimleri yansıtılıyor. Projektör kapatıldığında ise kapının üstlendiği özel görevin fark edilmemesi avantaj olarak görülüyor.
Cabinet technology add a new dimension to TV delight with its sliding door, which is prepared according to measures customer demands, can transform a television when its button is pressed. When the button has pressed, Cabinet’s sliding door is turning into a television as been as its back projector is losing in the cabinet. Supplied place saving, the projector in the cabinet can be planned until 68 inches. Integrated on its front face projection area has a weak reflection power. Back projector is assembled in the cabinet, TV or DVD pictures are reflected to this area. The special duty of the door is imperceptible when the projector has been closed, that is accepted as an advantage.
Spe ia Repor
GF Turkiye
e ne A ı an se ne a i an
- ur i e o
154
Sultan II. Mehmed’in İstanbul’u kuşatma tablosu. The painting for Sultan Mehmed II’s entry into Istanbul.
GF Türkiye
Özel Haber
RESSAM-I HAZRET-İ EHRİYARI M SY ZONARO İ a an ressa Zonaro İs an u a a aşan einin er esinde şehri se reder en a ından şu e eri e irir Bu e i i an a a n de i Bunun en e ini Gau ier A iis e Lo i a e e a dı Ressa ın s n e i i işi er Fransı a e e i a ar Pierre u es Theophi e Gau ier a ar Ed ondo De A i is e T r dos u Pierre Lo i dir An a Zonaro u e eri ırı danır en o du a e a ıdır n ısa ir s re sonra u a erine i e i dounun e i i şehri İs an u u en e i e i i an ara resi eri e a ara a ır Doğu’ya yolculuk Fausto Zonaro, Edmonde De Amicis’in Costantinopoli ve Theophile Gautier’in Constantinople kitaplarını okuduktan sonra İstanbul’a gelmeye ve sanat yaşamını Doğunun bu egzotik şehrinde sürdürmeye karar verir. Öğrencisi Elisabetta Pante ile başlayan ilişkisi ortak bir yaşamı İstanbul’da kurma düşü ile beslenmektedir. Genç kadın, Doğuyu tanımak ve birlikte kurdukları düşü gerçekleştirmek üzere Zonaro’dan önce İstanbul’a gelir. Zonaro ise Elisa’dan iki ay kadar sonra 5 Kasım 1891 günü s/s Simeto isimli bir gemiyle Napoli’den İstanbul’a doğru yola çıkar. Son derece güç geçen yolculuğun ardından Zonaro ve Elisa İstanbul’da buluşurlar ve genç kadının Yüksek Kaldırım’da kiraladığı bir odaya yerleşirler. Geçimlerini sağlamak için suluboya tablolar yapar, çerçeve tamir eder ya da fotoğrafla uğraşırlar. İstanbul’da yaşamaya başladıkları ilk yıllarda parasızlık çeken çift, birbirlerine destek olur. Zonaro, Zellich Kitabevi’nin vitrininde sergilenen muhteşem İstanbul tablolarını çok ucuz fiyatlara Avrupalı gezginlere satar. Taksim’e taşınan çift 1892 yılında
COURT PAINTER MONSIEUR ZONARO Italian painter Zonaro took his first journey to Istanbul in 1891; and when the ship approached to Istanbul, he was so struck by the view of the city that he could not find words to describe it, but only noted, “I cannot describe this beauty. Gautier, Amicis and Loti have already done this in a way that cannot be surpassed.’ The names Zonaro mentioned were French journalist, writer Pierre Jules Theophile Gautier, author Edmondo De Amicis and Pierre Loti. Yet he mumbled those sentences with modestness, shortly after he would start to paint the most impressive landscapes of Istanbul, the enchanting city of the mysterious East. Journey to the East After reading Edmondo de Amicis and Théophile Gautier’s books about Istanbul, Fausto Zonaro and Elisa resolved to go and live and work in that city themselves. Elisa, a young girl of extraordinary initiative, set out for Istanbul before her future husband, to make ready for his arrival. Zonaro followed her two months later, setting sail on 5 November 1891 on the SS Simeto from Naples. When Zonaro disembarked after a very difficult journey, he was met by Elisa, who had rented a room on Yüksek Kaldırım in the district of Pera.To make living, the young couple made watercolor paintings, frame repair and occupied with similar things to art. The couple suffered from poverty in their first year in Istanbul but never stop encourage each other. *
*
Adolphe Thalasso
Adolphe Thalasso
Spe ia Repor
GF Turkiye
155
Elisa’nın objektifinden Zonaro’nun atölye ve evi olan Beşiktaş Akaretler’deki 50 numaralı ev ve atölyesinden detay. Aile koleksiyonu.
156
İstanbul’da St. Esprit Kilisesi’nde evlenir. Zonaro, İstanbul’daki ilk çalışmalarını açık havada, kendi atölyesinde hazırladığı ahşap panolar üzerinde yapar. Bu arada tabloları Yüksek Kaldırım’daki Zellich Kitabevi’nde Ermeni ressam Givanian’ın resimleriyle birlikte sergilenmektedir. Kaynaklara göre, 1894-1905 arası, Fausto Zonaro’nun İstanbul’un pek çok yerinde, kent yaşamı ve halk üzerine gözlemler yaptığı ve bunları tablolarına aktardığı yıllardır. Resimlerini kendi atölyesinde daimi sergilerle sunmakta ve giderek artan sayıda portre siparişi almaktadır. Ressam-ı Hazret-i Şehriyarı Mösyö Zonaro Şimdi asıl hikâyemize geliyoruz: İtalyan ressam, Galata Köprüsü’nden geçen Ertuğrul Süvari Alayı ile karşılaştığında, bu etkileyici süvari grubunun hayatının akışını değiştireceğinden haberi yoktur. Köprünün üzerindeki bembeyaz atlarıyla süvariler onun için muhteşem bir tablodur. Hayalini kurduğu tablo için hemen o anda çalışmalarına başlar. Süvarilerin portrelerini çizer. Bu çizimleri atölyesinde yağlıboya tabloya taşır. Zonaro, Ertuğrul Süvari Alayı tablosunu yaptığında yıl 1896’dır. Tabloyu atölyesinde yağlıboya olarak çalışmaya başladığı sırada, İtalya Askeri Bandosu Genel Müfettişi Maestro de Luigi Bey, ressamı ziyarete gelir. Bu ziyaret sayesinde Zonaro, süvari alayının üzerine giydiği üniformayı temin eder. Böylece tabloyu istediği gibi detaylı çalışabilecektir. Fakat bir süre sonra daha ilginç bir gelişme olur. Rusya Sefiri Nelidov GF Türkiye
Özel Haber
tabloyu II. Abdülhamid’e takdim etmesini önerir. O sıralarda saray ressamı Luigi Acquarone vefat etmiştir ve bu tablo aracılığıyla Zonaro’nun bu mevkiyi alabilmesi sefire olağan görünür. Bu öneri Zonaro’nun da hoşuna gider ve Rusya Sefiri aracılığıyla tabloyu sultana sunmak üzere girişimde bulunur. Her şey çok kısa süre içerisinde gerçekleşir. Tablonun önce fotoğrafını daha sonra da orijinali gören Tefrişat Nazırı Münir Paşa öylesine etkilenir ki hiç zaman kaybetmeden tabloyu II. Abdülhamid’e götürür. Bir süre sonra da saraydan beklediği haber gelir. Sultan II. Abdülhamid tarafından ikinci bir Mecidiye Nişanına layık görülen Zonaro aynı zamanda “saray ressamı” olarak da tayin edilmiştir. Padişahın lütfü bu kadarla da kalmaz! II. Abdülhamid, Zonaro’dan istediği Türk-Yunan savaşını anlatan tabloyu öyle çok beğenir ki, dördüncü derecede Osmanlı Nişanı ile birlikte, sanatçının yeni bir atölye ricasını kırmayarak Akaretler’deki 50 numaralı evin anahtarını, mabeyinci Faik Bey’le ressama gönderir. Tüm masrafları padişah tarafından karşılanan ve mülkiyeti Zonaro’ya verilen Akaret-i Seniyye binalarından biri olan 50 numaralı ev, sanatçı tarafından, hem atölye, hem ev hem de sergi salonu olarak kullanılacaktır. Akaretler 50 Numaralı ev Beşiktaş’ta Hazine-i Hassa Akaretlerinden 50 numaralı evin kapısında artık Ressam Hazret-i Şehriyari Zonaro yazılı bir tabela vardır. Üç kat olan ve muhtemelen birkaç bin metrekarelik bu malikânenin
Zonaro sold his spectacular Istanbul paintings, which displayed at Zellich Bookstore, to European travelers at very cheap prices. The couple moved to Taksim and married in the Church of St. Esprit in Istanbul in 1892. Zonaro mainly worked in the open-air, painting in watercolor and oil on wooden panels which he prepared in his studio. His paintings exhibited at the Zellich Bookshop on Yuksek Kaldırım along with paintings of Armenian painter Givanian. According to sources, between 1894 and 1905, Fausto Zonaro observed the city life in Istanbul and transferred his observations to his work. He exhibited the paintings in his own studio and started to receive a growing number of portrait orders. Ressam-ı Hazret-i Şehriyarı Monsieur Zonaro (Court Painter Monsieur Zonaro) Now it’s time to tell the important side of the story: One Friday in 1896 he was crossing the Galata Bridge when he encountered the Ertuğrul Cavalry Regiment, and was impressed by the splendid sight of the cavalrymen on their white horses passing over the bridge. On subsequent Fridays he went to the bridge again to watch the regimental procession, sketching detailed studies of the riders as they passed. Then he began to paint a composition of the scene in oil. During those days, Inspector General of Italy Military Band Maestro de Luigi visited the artist in his studio. Thanks to this visit Zonaro obtained the uniform of the cavalry regiment. Thus, he could make a detailed work. When the Italian ambassador Panza and Russian ambassador Nelidov visited him one day and saw the finished painting, Nelidov suggested that he present it to Sultan Abdulhamid II. Palace painter Luigi Acquarone had died a few months earlier, and there was a good chance that Zonaro might be appointed in his place. This proposal pleased Zonaro and made an attempt to present his painting to palace through the Russian ambassador. It happened quickly. After he saw the photograph of the painting Minister of Protocol Münir Pasha took the painting to Sultan Abdulhamid II. The sultan was very impressed. After a while, Sultan Abdulhamid awarded Zonaro with a second-class Mecidi Order and be appointed as Ressam-ı Hazret-i Şehriyari (court artist - palace painter). When Abdulhamid asked Zonaro to paint a picture of the Turkish-Greek War of 1897, Zonaro created a masterpiece. Sultan Abdulhamid II liked the painting so much that he awarded him a fourth class Ottoman Order and sent him the key to 50 Akaretler,
Elisa’nın objektifinden Akaretler’deki Galeria Zonaro’dan görüntüler. Aile koleksiyonu.
one of the houses built to accommodate palace officials. Zonaro used this apartment as a studio, gallery and home. Number 50 Akaretler Thanks to those advances, a signboard written Ressam Hazret-i Şehriyari Zonaro hanged at the door of number 50 Akaretler thence. It was a three-storey mansion with a few thousand square meters. There were hundreds of paintings hanged on the manor walls such as oil paintings, watercolor paintings and pencil drawings. Istanbul and its community portrayed with magnificent colors. He painted women, dervishes, beggars, street barbers, public scribes, firemen and fishermen alongside with landscapes; a view from Golden Horn, Suleymaniye Mosque courtyard, a petiton-writer in the stairs of Yeni Camii, Tophane Square and others. During these years Zonaro’s house-studio on Akaretler became one of the favorite gathering places for Istanbul’s intellectuals and leading figures of society in the afternoons. People from every sector of society, including foreign visitors and clerics of various faiths and sects came to see his work or just to converse. Zonaro’s paintings exhibited with paintings of famous landscape and portrait artists like Osman Hamdi Bey and Şeker Ahmet. In addition to this upon Sultan Abdulhamid’s request Zonaro made some paintings that showed historical events. The most famous among them was siege of Istanbul by Sultan Mehmed II. Leaving Istanbul Zonaro witnessed the proclamation of the Second Constitutional Government in 1908. During those days he convinced Sultan Abdulhamid II to draw his portraits in three different poses. But developments occurred after declaration of the second constitutional monarchy wouldn’t be good for Zonaro. The empire
Spe ia Repor
GF Turkiye
157
158
İstanbul’u terk etmek Bu arada, II. Meşrutiyet’in tarihi tanıklarından biri de İtalyan ressamdır. II. Meşrutiyet’in ilan edildiği günlerde padişahı ikna ederek üç ayrı pozda portresini yapar. Fakat II. Meşrutiyet’in ilanından sonraki gelişmeler Zorano için de pekiyi olmayacaktır. Kaynaklara göre, Zonaro 1909 yılının Kasım ayında, Mabeyn Başkatibi aracılığıyla, -Sultan II. Abdülhamid’in tahtan indirildiği 27 Nisan 1909 tarihinden sonra- Saray’a çağrılmış ve kendisine, bugüne kadar gösterdiği hizmetlerden dolayı teşekkür edilerek, ‘Saray Başressamı’ görevine son verildiği bildirilmiştir. Bu kararı bekleyen ancak yine de oldukça üzgün olan Zonaro, saraydan ayrılıp atölyesinin yolunu tutar. Akaretler 50 numaralı evde de aynı hüzün havası esmektedir. Elisa, İstanbul’a adım attıkları ilk günden itibaren desteklediği kocasına şefkatle bakar. Zonaro’nun sözleri, dönemin acıklı bir itirafıdır: “Bizi, Padişahın adamı diye, ona ait ne varsa; ne kadar siyasetçi, asker varsa, onlar gibi gördüler. Oysa ben bir ressamım ve sanatımla yaşıyorum! Bizi bir politikanın karmaşasına dâhil ettiler, işte bu çok ağırıma gidiyor.” Saray Ressamlığı görevine son verilen Zonaro ve ailesi, yaklaşık on altı yıl yaşadıkları Akaretler 50 numaralı evi, şehrin yaşamını, insanlarını, görkemli yapılarının renklerini resmettikleri yüzlerce İstanbul anısını arkalarında bırakarak, 20 Mart 1910’da Sirkeci Garı’ndan Simplon-Orient Ekspresi’yle yola çıkar. Bu zorunlu bir terk ediştir. Trene bindiklerinde yüzlerce el tarafından uğurlanırlar. Bunların arasından küçük bir elin sahibi, “Ne partez, ne pastez pas! (Gitme, gitme...)” diye ağlamaktadır. GF Türkiye
Özel Haber
seethed with unrest after the proclamation of the Second Constitution. According to resources, since the new government was determined to get rid of everything, associated with Sultan Abdulhamid II, Zonaro became persona non grata. He has called to the palace through First Secretary and informed that he was dismissed from his position as court painter, and demanded that he pay rent for his house from now on, and for the six months since the disposal of Sultan Abdulhamid at 27 Nisan 1909. Zonaro was distressed at this humiliating treatment, which he regarded as an insult; and deciding that he now had no choice but to return to Italy. After that meeting He told his wife “We have been treated as Sultan’s man like politicians. But I’m an artist and I live for art. They included us in the mess of a policy. This is too much”. One day the family departed from the house on Akaretler where they had lived for sixteen years. Holding their children by the hand Elisa and Zonaro left the house and close the door. They passed Dolmabahce Palace, crossed Galata Bridge and arrived at Sirkeci Railway Station. Fausto Zonaro and his family left Istanbul on the Simplon-Orient Express on 20 March 1910 and returned to Italy leaving behind Istanbul, its people, leaving the magnificent structure of the hundreds of memories. When they stay their places on the train; from their behind, a child cried by said as “Ne partez, ne pastez pas!” wich means that ‘don’t leave’ in Italian.
* Yararlanılan kaynak: Osmanlı Saray Ressamı Fausto Zonaro, Osman Öndeş – Erol Makzume, Yapı Kredi Kültür Yayınları
duvarlarında, birçoğu yağlıboya, bir kısmı suluboya, renkli kalemlerle yapılmış yüzlerce tablo asılıdır. Tablolarda ise İstanbul ve İstanbul halkı muhteşem renklerle tezahür edilmektedir; feraceli hanımlar, kayıklarda sefa süren genç kızlar, elinde udu ile görünen güzel hanımlar ya da Süleymaniye Camii’nin avlusu, Yeni Cami basamaklarında tezgâh kurmuş bir Arzuhalci, Haliç’ten bir manzara, Tophane Meydanı ve diğerleri… Bu yıllarda Zonaro’nun Akaretler’deki evi, her dinden, her kültürden misafirlerin akınına uğrar, ressamın tablolarının ünü dilden dile yayılır. Zonaro’nun tabloları başta Osman Hamdi Bey, Şeker Ahmed gibi önemli natürmort, manzara ve portre ressamlarının katıldığı sergilerde yer alır. Bununla birlikte Zonaro, II. Abdülhamid’in isteği üzerine tarihi konularda da tablolar yapar ki bunlar arasında en ünlü olanlarından birisi de Sultan II. Mehmed’in İstanbul kuşatması tablosudur.
Osman Öndeş – Erol Makzume, Yapı Kredi Kültür Yayınları
ZORLU CENTER A OPERADAKİ HAYALET GELİYOR Paris Opera Binası ih işa ı e r e i a ında aran ı ir ar ı ı Phan o u i e e edir Fi i se r n nden u anan e her es ara ından or u an Phan o u Chris ine Daa e es edi i aş u a adır e i Chris ine nin a i una arşı o a a a a ır
Dünyaca ünlü Broadway müzikallerini Türkiye’de ilk kez izleyiciyle buluşturan Zorlu Center PSM, 8-26 Nisan tarihleri arasında Fransız yazar Gaston Leroux’ın aynı adlı romanından uyarlanan, İngiliz besteci Andrew Lloyd Webber’in ölümsüz eseri The Phantom of the Opera’yı (Operadaki Hayalet) sahnesinde ağırlayacak. Dünya çapında 40 ülke, 110 şehirde, 65,000 performansla 80 milyonluk bir izleyici kitlesine sahip olan müzikal, Paris Operası’nda hayalet olarak tanınan, yüzü ileri derecede deforme olmuş bir müzik dâhisinin, yetenekli ve güzel Soprano Christine’e olan saplantılı aşkını konu alıyor. İlk olarak 1986 yılında Londra’da sahnelenen müzikal, aradan geçen 28 yıl boyunca sadece Broadway’in en uzun soluklu şovu olmasının yanısıra beyazperdedeki uyarlamalarıyla, Sarah Brightman, Gerard Butler gibi film ve müzik dünyasına kazandırdığı ünlü isimlerle de adından söz ettirmeye devam etti. Haftaiçi 59 ¨ ile 250 ¨ arasında değişen bilet fiyatları, haftasonu ise 67 ¨ ile 275 ¨ arasında değişiklik gösteriyor.
PHANTOM OF THE OPERA IS COMING TO THE ZORLU CENTER Far beneath the majesty and splendour of the Paris Opera House, hides the Phantom in a shadowy existence. Shamed by his physical appearance and feared by all, the love he holds for his beautiful protégée Christine Daaé is so strong that even her heart cannot resist.
Zorlu Center PSM, performance art center, brings together the worldwide famous Broadway musicals with audiences in Turkey for the first time. PSM will host The Phantom of the Opera between on 8th- 26th April 2015. The Phantom of the Opera is immortal art of British tunesmith Andrew Lloyd Webber on its stage adjusted from the same named art with its of French writer Gaston Leroux. The Phantom of the Opera has been staged 65,000 times in 40 countries, 110 cities in the worldwide. It has reached 80 million audiences up to now. This is a story is set at the Paris opera house, a beautiful soprano becomes the obsession of a mysterious musical genius has excessive face deformation. This musical was staged in London in 1986; it is the longest-running show of the Broadway. Additionally, It is going on to make an indelible impression with the names like Sarah Brightman, Gerard Butler have gained to the music world by its adapted screenplays. The tickets show an alteration between 59 ¨ and 250 ¨ for week days, between 67 ¨ and 275 ¨ for weekend.
Spe ia Repor
GF Turkiye
159
E ZAMAN DURSUN THEN, TIME SHOULD STOP…
NOKTA POINT
İs ai Ba dar no a
160
- ur i e o
Dergimizin ilk sayısı çok beğenildi. Şu kadar okura ulaştı, böyle iyi reklamlar vardı. Gazetecilik anlamında bir çok iyiyi yaptık. Bu yazıya böyle başlamayı düşünüyordum. Başımı toprağa gömüp hala böyle yapabilirim. Ama bir insan olarak ve bir baba olarak bunu yapmayacağım. Aklımdan geçeni yazmak vicdanımın bir emri. Çok değil bir ay önce bir kızımıza tecavüz etmeye kalkan bir insanlıktan nasibin i almamış her şeyin müsveddesi amacına ulaşamayınca o kızı hunharca katletti.
Our magazine has been liked. It reached many readers; there were quietly goods advertisings in it. We made many fine things in the meaning of journalism. I was thinking to start this writing. Still, I can do this with that way, by stick my head in the sand. However, as a human and as a father, I won’t. To write in my mind is command of my conscience. Not too long, only one month ago; which is inhuman, everything of straw, intended to rape our girl. When felt short of his goal, he slayed the girl.
Bu kızımız kendi cinsindekilerden daha uzun ya da kısa değildi, daha güzel ya da çirkin değildi, daha zayıf ya da şişman değildi. Tek suçu kadın olmaktı ve o minibüste son yolcu olarak kalmaktı. Bu ülkede yaşıyorsan ve de kadınsan her an başına bir şey gelebilir. Ve birileri de “Hak etti çünkü ........... “ diye bir açıklama yapabilir. Bu olayları görmezden geldikçe, görmezden gelmek derken, sosyal medyada basbas bağırıp” like” almak değil kastım. Ana akım kadın dergilerinin bu ayki dergilerinde bir tane bile bu konuya dair yazı yoksa, büyük dergi gruplarının!!! Genel yayın direktörleri lütfen işlerini bıraksınlar. Zamanı geri getirip Özgecan’ı, Özgecan’ları kurtaramayacağımıza göre, övünme sebebimiz olan erkek çocuklarımıza bir kadına nasıl davranması gerektiğini öğretelim.
This girl, ours, was neither longer than people which is from her species nor shorter; neither more beautiful nor uglier; neither thinner nor fatter. Her guilt was only being woman and stayed in that bus as last passenger. If you live in this country and you are a woman, anything can happen to you at any moment. And some body can make a statement like as “Had deserved, since…” By these what happened has been ignored; when I said like that, I don’t mention that receiving “like” for bowl in social media. If there is not a single essay about this matter in the issues of mainstream woman magazines, this big magazine companies...!!! The executive editors, Please quit. Considering we couldn’t rescue Ozgecan, Ozgecan(s) by turn back time; we should learn that how conduct the woman to our sons who are source of our self-aggrandizement.
Tanrı çocuklarımızı korusun. Ama kız çocuklarımızı daha çok korusun… GF Türkiye
No a
God bless our children. But bless more to our daughters …
K A R K A
R U
N
K
U N
I
R A
Ç
Teşvikiye Caddesi No: 25 B Teşvikiye / İSTANBUL Tel: 00 90 212 227 74 76 (pbx) info@karunjewellery.com www.karunjewellery.com
İLKBAHAR-YAZ / SPRING-SUMMER 2015
Pure Touch…
İLKBAHAR-YAZ / SPRING-SUMMER 2015
ISTANBUL - DUBAI - NEW YORK
Türkçe - English
www.zelajewels.com
1837’den bu yana Hermes n
Chopard 155 Yaşında Fiyat/Price: ¨ 25
Abdi Ipekci Cad. No: 9-A Nisantasi - Istanbul \ Turkey +90 (212) 296 00 55 Mall Of Istanbul 1.Kat No: 466 Basaksehir - Istanbul \ Turkey +90 (212) 801 12 22 JBC2 Office # 2208 Jumeirah Lake Towers Dubai U.A.E. +971 (4) 4574021 - By Appointment Only IGT 44West 47th Street Ground F1. Door#3 New York, NY, 10036\USA +1 90 (212) 997 73 00
GF – Genuss + FeinSinn EDITION TURKIYE for connaisseurs
SPECIAL TOPIC: KARUN KIRAÇ’S ATTRACTIVE DESIGN RAINBOW
GF TÜRKİYE ÖZEL DOSYA: MİLYON DOLARLIK OYUNCAKLAR
Gelmiş Geçmiş En İyi Makam Araçları