<< insan ne okursa odur >>
Nime_son.indd 1
18.6.2014 01:27:57
Nime_son.indd 3
18.6.2014 01:27:58
Yazarlar Üzerine Notlar Michael Albert, ZNet, ZMagazine, South End Press ve International Organization for a Participatory Society’nin kurucu ortağıdır. Kitapları arasında Katılımcı EkonomiKapitalizmden Sonra Yaşam [Aram Yay.] ve Realizing Hope (Zed Books, 2008) bulunmaktadır.
Franco Berardi ‘Bifo’, Milano’da Accademia di Belle Arti’de Toplumsal İletişim Tarihi profesörüdür ve European School of Social Imagination’ın (SCEPSI) kurucu ortağıdır. Çalışmaları arasında Precarious Rhapsody (Autonomedia, 2009), Ruh İş Başında - Yabancılaşmadan Otonomiye [Metis Yay.] ve Gelecekten Sonra [Otonom Yay.] adlı kitapları bulunmaktadır.
Zillah Eisenstein, New York’ta Ithaca Ünivesitesi’nde Siyaset Bölümü’nde profesördür. Kitapları arasında Against Empire (Zed Books, 2004), Sexual Decoys (Zed Books, 2007) ve The Audacity of Races and Genders (Zed Books, 2009) bulunmaktadır.
Nime_son.indd 4
Milford Bateman, yerel ekonomik kalkınma politikası alanında serbest danışman ve Hırvatistan-Pula’daki Juraj Dobrila Üniversitesi’nde misafir ekonomi profesörüdür. Why Doesn’t Microfinance Work? (Zed Books, 2010) isimli kitabın yazarıdır.
Federico Campagna, internet dergisi Through Europe’un kurucu ortağı ve Canone Bifido’nun (Il Saggiatore, 2013) editörüdür.
Shaun Chamberlin, Transition Town Kingston’ın kurucu ortağı ve World Development Movement’ın konsey üyesi ve TEQ’lerin kalkınma direktörüdür. The Transition Timeline (Green Books, 2009) isimli kitabın yazarıdır.
Mark Fisher, Sight and Sound, Film Quarterly ve The Wire dergilerinin ve K-Punk blogunun ve Kapitalist Gerçekçilik-Başka Alternatif Yok mu? [Habitus Kitap] isimli kitabın yazarıdır.
18.6.2014 01:27:58
David Graeber, Londra Üniversitesi - Goldsmiths’te Antropoloji Bölümü’nde doçenttir. Kitapları arasında Anarşist Bir Antropolojiden Parçalar [Boğaziçi Üniversitesi Yay.], Direct Action (AK Press, 2009) ve Debt (Melville House, 2011) bulunmaktadır. Dan Hind, Al Jazeera’da gazeteci olarak çalışmaktadır. The Threat to Reason (Verso, 2007), The Return of the Public (Verso, 2011) ve Common Sense (çeşitli yayınevlerinden, 2012) isimli kitapların yazarıdır.
Christian Marazzi, Scuola Universitaria della Svizzera Italiana’da Sosyo-Ekonomik Araştırmalar Direktörü’dür. Kitapları arasında Capital and Affects (Semiotext(e) 2011), The Violence of Financial Capitalism (Semiotext(e) 2011) ve Capital and Language (Semiotext(e) 2008) bulunmaktadır. Ann Pettifor, PRIME Policy Research in Macroeconomics’in direktörüdür ve Londra - New Economics Foundation’ın üyesidir. Kitapları arasında The Real World Economic Outlook (Palgrave Macmillan, 2003) ve The Coming First World Debt Crisis (Palgrave Macmillan, 2006) bulunmaktadır.
Nime_son.indd 5
Owen Jones, Independent’ta gazeteci olarak çalışmaktadır ve Chavs (Verso, 2011) isimli kitabın yazarıdır.
John Holloway, Meksika’da Benemérita Universidad Autonoma de Puebla, Instituto de Ciencias Sociales y Humanidades’de profesördür. İktidar Olmadan Dünyayı Değiştirmek [İletişim Yay.] gibi önemli bir çok kitabın yazarıdır.
Peter Hallward, Kingston Üniversitesi’nde Modern Avrupa Felsefesi Profesörü’dür. Radical Philosophy editoryal kolektifinin bir üyesi ve Angelaki için serbest editörlük yapmaktadır. Kitapları arasında Out of This World (Verso, 2006) ve Damming the Flood (Verso, 2011) bulunmaktadır.
Saul Newman, Londra Üniversitesi – Goldsmiths’te Politik Kuram Doçenti’dir. Kitapları arasında From Bakunin to Lacan (Lexington Books, 2009), The Politics of Postanarchism (EUP, 2011) ve Max Stirner (Palgrave Macmillan, 2011) bulunmaktadır.
18.6.2014 01:27:58
Richard Seymour, Guardian’da gazetecidir ve Lenin’s Tomb’da blog yazmaktadır. The Liberal Defence of Murder (Verso, 2008) ve The Meaning of David Cameron (Zero Books 2010) kitaplarının yazarıdır.
Mark J. Smith, Açık Üniversite, Politika ve Uluslararası Çalışmalar Bölümü’nde kıdemli eğitmendir. Environment and Citizenship (Zed Books, 2008) ve Responsible Politics (Palgrave Macmillan, 2013) isimli kitapların ortak yazarıdır.
Alberto Toscano, Londra Üniversitesi - Goldsmiths’te Sosyoloji Bölümü’nde Kıdemli Eğitmen ve Historical Materialism dergisinin yayın kurulunun üyesidir. Alain Badiou’nun kitaplarından bazılarını İngilizce’ye çevirmiştir ve The Theatre of Production (Palgrave Macmillan, 2006) ile Fanatizm-Bir Fikrin Kullanımları Üzerine [Metis Yay.] isimli kitapların yazarıdır.
Çevirmen, Servet Yeşilyurt, Özel Uluğbey Lisesi’nde okudu. İ.Ü. İktisat Fakültesi İktisat Bölümü’nden mezun oldu. Yayınevi, aylık dergi ve gazetelerde editör ve çevirmen olarak çalıştı.
Nime_son.indd 6
Nina Power, Roehampton Üniversitesi, Felsefe Bölümü’nde Kıdemli Eğitmen, Royal College of Art’ta Sanat ve Tasarım Üzerine Eleştirel Yazım Eğitmeni, Guardian’da gazetecidir. Tek Boyutlu Kadın [Habitus Kitap] isimli kitabın yazarıdır.
Marina Sitrin, avukat, aktivist ve örgütçüdür. Horizontalism (AK Press, 2006), Everyday Revolutions (Zed Books, 2012) ve They Can’t Represent US! (Verso, 2013) isimli kitapların yazarıdır.
South London Solidarity Federation (Güney Londra Dayanışma Federasyonu), İngiltere, İskoçya ve Galler genelinde kendilerini hiyerarşik olmayan, anti-otoriter bir dayanışma hareketi inşa etmeye adamış bireylerden ve gruplardan oluşan Solidarity Federation’ın (Dayanışma Federasyonu) bir parçasıdır. Hilary Wainwright, Red Pepper dergisinin editörüdür, Transnational Institute’ta Yeni Politika programının Araştırma Direktörü’dür, Bradford Üniversitesi - International Centre for Participation Studies’te Kıdemli Araştırma Görevlisidir. Yeni Bir Sol Üzerine Tartışmalar [Ayrıntı Yay.], Reclaim the State (Verso, 2003) ve Public Service Reform (Picnic, 2009) kitaplarının yazarıdır.
18.6.2014 01:27:58
içindekiler Teşekkür
.............................................................................................................................
9
Önsöz: Sonunda Vaat Edilmiş Toprakların Olmadığı Çıkış Yolu Christian Marazzi ...................................................................................... 11 Giriş: Ne İçin Mücadele Ediyoruz? Federico Campagna ve Emanuele Campiglio ....................... 15 I. Bölüm - Yeni Ekonomi ..................................................................................... 23 1. Kapitalizmde Katılımcı Ekonomi Michael Albert ....................................................................................................... 25 2. Düşünceler ve Sanat Uluslararası; Emtia Sade ve Finans Öncelikli Olarak Ulusal Olsun Ann Pettifor ............................................................................................................... 33 3. Sürdürülebilir Toplumlar için Yeni bir Yerel Finans Sistemi Milford Bateman .................................................................................................. 44 4. Anlam Mücadelesi Shaun Chamberlin ............................................................................................. 56 II. Bölüm - Yeni Yönetişim ............................................................................... 67 5. Yeni Bir Komün Modeline Doğru Richard Seymour ................................................................................................. 69 6. Halk ve İktidar: Demokrasi ve Diktatörlük Üzerine Dört Not Peter Hallward ..................................................................................................... 75 7. Pratik Ütopyacılık ve Ekolojik Yurttaşlık Mark J. Smith ......................................................................................................... 85 8. İşgal Et: Demokrasiyi Bir Sorun Haline Getirmek Marina Sitrin ........................................................................................................... 96
Nime_son.indd 7
18.6.2014 01:27:58
III. Bölüm - Yeni Kamu ...................................................................................... 105 9. Yeni Sınıf Politikası Owen Jones ........................................................................................................ 107 10. “Demokrasinin Bir Aşırılığı” Hilary Wainwright ...................................................................................... 114 11. Bir Medya Reformu Programı Dan Hind ............................................................................................................. 124 12. Kesişimselliği Yenilemek Zillah Eisenstein ........................................................................................... 132 IV. Bölüm - Yeni Toplumsal Tahayyül ............................................. 139 13. Post-Kapitalist Arzu Mark Fisher ........................................................................................................ 141 14. Çözülmenin Çapraz İşlevi Franco Berardi ‘Bifo’ ................................................................................... 149 15. Neden İtaat Ederiz? Saul Newman ................................................................................................... 155 16. Savurganlık Federico Campagna .................................................................................... 162 V. Bölüm - Mücadele Taktikleri .............................................................. 171 17. Sağduyu Düzeyinde Devrim David Graeber ................................................................................................. 173 18. Medya Savaşını Kazanmak: Kötü Protestocu Diye Bir Şey Neden Yoktur Nina Power ........................................................................................................ 183 19. Reforme Edilemez Olanı Reforme Etmek Alberto Toscano ............................................................................................. 188 20. Doğrudan Eylem ve Dolayımsız Mücadele Güney Londra Dayanışma Federasyonu ................................ 195 Son Söz: Paranın Egemenliğine Öfke Duymak John Holloway .................................................................................. 205
Nime_son.indd 8
18.6.2014 01:27:58
Teşekkür Editörler, kitaba katkıda bulunan herkese teşekkür eder: David Castle ve Pluto Press çalışanlarına, Londra’daki Insitute of Contemporary Arts’tan Charlotte Bonham-Carter ve Gemma Tortella’ya. Kitap kapağı çalışması için [orijinal kapak için] Deterritorial Support Group’a teşekkürler. Federico Campagna ayrıca Anna Galkina’ya çok değerli ve müşfik yardımları için ve Luciano, Nellina ve Elisabetta Campagna’ya sürekli desteği için teşekkür eder. Ayrıca Franco Berardi Bifo, Sara Brouwer, Mark Fisher, Alex Foti, Adam Haggerty, Henry Hartley, Adelita Husni-Bey, Richard John Jones, Alessio Kolioulis, Yari Lanci, Huw Lemmey, Paolo Mossetti, Michael Oswell, Tania Palmieri, Manlio Poltronieri, Robert Prouse, Alessandra Sciurba, Kika Sroka-Miller’a böylesine harika arkadaşlar ve doğrusu yoldaşlar oldukları için teşekkürler. Federico bu kitabı polis sireninden kaçan herkese ithaf eder...
Nime_son.indd 9
18.6.2014 01:27:58
Nime_son.indd 10
18.6.2014 01:27:58
Önsöz Sonunda Vaat Edilmiş Toprakların Olmadığı Çıkış Yolu Christian Marazzi Başlarken önce bazı noktaları belirtmem gerek: Mesele özellikle liberalizm sonrası hayatın ekonomik örgütlenmesi olunca, “alternatif ekonomi” üzerinden düşünmeye alışık değilim, ütopya üzerindense hiç alışık değilim. Neoliberal finansal kapitalizmin geldiği noktada durumu düşünüldüğünde demokrasi, özgürlük için ve toplumsal işgücünün sömürülmesine karşı ortaya çıkan son zamanlardaki mücadele dalgaları, daha şimdiden kendi içlerinde alternatif hayat biçimlerine delalet ediyor. Bu dalgalar, bir yandan neoliberal kapitalizmden muhtemel çıkış yollarına işaret ederken, diğer yandan sanki bir sonsuz dönüşüm olayı, sonu olmayan bir süreç, sonunda vaat edilmiş toprakların olmadığı çıkış yolu gibi, tuhaf bir eylemsellikle belirgin, ‘hemen burada ve şimdi’ hareketleridir. Otonom, hür ve demokratik hayatın kalıcı örgütlerinin [kurulması için] olumlu, müşterek ve yapıcı mücadele yöntemlerini geliştirmeyi beceremezken, sermayenin –özellikle finans sermayesinin– geçim kaynaklarımıza sürekli saldırılarına ‘hayır’ demeye, direnmeye adeta zorlandık. Çalışma koşullarının günümüzdeki kadar alçaltıcı, yorucu ve tatmin duygusundan yoksun olduğu dönemler çok nadirdir; korkarım yakın gelecekte de daha iyi olmayacak. Maddi hayatımızın koşulları –büyük bir soyutlama çabası dışında– artık denetleyemediğimiz güçlere hiç bugünkü
Nime_son.indd 11
18.6.2014 01:27:58
12 l Önsöz
kadar tabi olmamıştır. Son otuz yıldır kapitalist birikimi periyodik olarak kesintiye uğratan finansal krizler için de durum budur. Bununla beraber, mücadele cephesinin bu açık parçalılığı içinde, finansal sermayeye karşı direnişlerin mahallileşmesi ve tekilleşmesi süreci içinde, alternatif ve paralel bir şeyin serpildiğini inkar edemeyiz. Bu şey ‘müşterekler’ olarak isimlendirilegelmiştir ve doğrusu bunlar çok sayıda direniş biçimlerinin arka planında çalışan müştereklerdir. İlkel birikim döneminde toprakta olduğu gibi bu müşterekler, kapitalizm içinde üretilen bu ‘pozitif dışsallık’ kümeleri salt deneysellik ve taraflılık pahasına bile olsa, üzerlerinde, olumlu mücadeleler icat etmemiz ve bu mücadeleleri desteklememiz, alternatif hayat biçimlerini kurmamız gereken temellerdir. Bu müşterekler, servetin yeniden bölüşümü olmadan sermayenin büyümesini ve kârların sistematik olarak artmasını üretim malları, ücretler ve mesleklere yapılan yatırımlarda benzeri bir artış olmadan mümkün kılan, servet üretiminin hakkı tanınmayan ve ödenmemiş parçalarıdır. Özneler-arası lisanlar, işbirliği ve bilgi paylaşımı müşterekleri, duygulanım, arkadaşlık ve ilişkisel eylem müşterekleri uzun zamandır sermayenin, finansal balonları büyüterek, servetin yıkıcılığı ve yoğunlaştırıcılığında, maddi hayatın koşullarını bozarak temellük ettiği ‘bakir toprak’ olageldi. Ekonominin finansallaşması tam da budur: müşterekler aracılığıyla servetin üretilmesi, ücret ilişkilerine dayalı bir ekonomide başkaca bir yeri olmayan (geniş anlamda bilişsel olan) bir artı değer kütlesini parasallaştırmak için finansal gelirlerin yaratılması. Simmel’in tanımlamasıyla, “yalnızca tekil ve somut durumlarda kavranabilecek, ancak tekilin, bütün tekillikleri birlikte dokuyan ve bu biçimde gerçekliği yaratan canlı zihinsel sürecin somut hali olduğunda tasavvur edilebilecek”1, paranın insanların dünyayla olan ilişkilerinin saf sunuluşu, “etkileşimin en saf biçimi” olan finans bir bakıma mükemmel bir “kötü müşterek”tir. Bu ‘finansal müşterekler’, yatırımcılardan tüketicilere, düşük ücretlerle, zaman zaman güvencesizlik ve işsizlikle karşı karşıya kalan işçilere, bütün toplumsal yapıyı çapraz kesen borç ekonomisidir. Borç ekonomisinde, finansal sermayenin büyüdüğünü gördük; müştereklerin eylemleri, 1
Georg Simmel, The Philosophy of Money, Routledge, 2005, s. 128.
Nime_son.indd 12
18.6.2014 01:27:58
Önsöz l 13
toplumsal işbirliği ve ilişki ağları tarafından üretilen bilişsel artı değerden kelle vergisi alma mekanizmasının (dispositif de capitation) ortaya koyduğu eseri gördük. Borç ekonomisinde, ağ toplumuna erişimin büyümesini, toplumsal emek gücünün, hayatının tamamının işe koşulmasını gördük. Ama içerme sürecinin kaçınılmaz biçimde tersini içerdiğini de gördük; finansal krizleri ve patlayan balonları karakterize eden dışlama süreci. Bu genişleme/içerme/dışlama döngüsü içinde, müştereklerin bu açkapa özelleştirilmesi süreci içinde, deneyimlediklerimizi ve yaşadıklarımızı pozitif bir şeye dönüştürmenin yollarından biri borcun tersine dönerek temel gelir haline getirilmesidir. İflas hakkını, özel borçların toplumsal gelire dönüştürme hakkını geri kazanmak; inanıyorum ki bu finansal kapitalizme ve onun müşterekleri ele geçirme mantığının doğurduğu şiddete karşı durmanın iyi bir yoludur. Olumlu mücadelenin diğer bir yolu ömrün (yaşam süresinin) geri kazanılmasını talep etmekle ilgilidir. Halihazırda çalışanların fazla emeğinin yeniden dağıtımıyla istihdam yaratmak, istihdam düzeyini artırarak çalışma süresini kısaltmak, bunları çevresel sürdürülebilirliğin olduğu sektörlerde yapmak. Bu amaç, kendisini kapitalizm için gerekli transformasyonun içine yerleştirmesi, ama hemen burada ve şimdi ulaşılması gereken bir başka yer olarak hayatı ve hayat kalitesini geri kazanma meselesini eşzamanlı olarak ortaya atması bakımından aynı zamanda hem reformist hem de devrimcidir. “Hayvanı açlıktan öldürmek” [starving the beast] ilkesi doğrultusunda vergi indirimleri, kamu harcamalarında kesintilerle refah devletinin yıllarca süren sistemli yıkımından sonra, müştereklerin refahını, ya da daha iyisi, bilişsel özgürlüğün amacını yeniden teyit etme zamanı geldi. Günümüz kapitalizm çerçevesinde, eğilim her bir insan faaliyetini kâra tabi kılmaya yöneliktir. Bios’un [hayat] ücrete tabi kılınmasıyla ve bütün bilişsel ve duyuşsal faaliyetler, eşit ölçüde her yere nüfuz eden bir olgu olan beynin piyasalaştırılmasıyla uyumlu hâle getirildiği sürece, sermaye bu faaliyetlerden bazılarının bedelini ödemeye, bir milyar insanı meşgul ‘mutluluk işçileri’ne dönüştürmeye bile hazır. Sözgelimi Facebook ve bir reklam videosunu sonuna kadar izlemeyi kabul eden her kullanıcıya 10 sent ödeme düşünceleri geliyor aklıma. İşte tam da bu zeminde, bir
Nime_son.indd 13
18.6.2014 01:27:58
14 l Önsöz
yandan bios’un üretken faaliyetinin hizmet bedeli olarak geliri geri kazanarak, diğer yandan zihnin özgürleşme laboratuvarlarını, zihinsel özgürleşmenin fiziksel mekanlarını yaratarak, seferber olmalıyız Son birkaç yıldır demiryolu endüstrisinde doğrudan mücadele tecrübesi edindim. Grev, işgal, yerel toplumun tamamının seferber olması, hayatın toplumsallaştığı bir mekanın kurulması. Endüstriye özel mücadelenin fizikselden internete her düzeyde toplum, değişim momentleri, ilişkiler, heyecanlar ürettiğini gördüm. Fiziksel alanın kalıcı işgali sayesinde müştereklerin kurulması ve öz-örgütlenmesi mümkün oldu. Müşterekleri yaratmak, seslerini özgürleştirmek ve onları belirginleştirmek, yalnızca mücadelenin somutluğu ve fizikselliği, örgütsel biçimleriyle mümkündür. Bu mücadele momentleri sırasında kayıp bilgi ve onunla birlikte henüz bilinmeyen ilişkisel ağları, katıksız öz-örgütlenmeye kapalı olan karmaşık üretken süreçleri yönetim becerileri gün ışığına çıktı. Sonra, hepsi son buldu. Doğrusu pek öyle değil çünkü bazılarımız, görünüşte sonu olmayan, vaat edilmiş ülkenin her zaman uzaklaşıyormuş gibi göründüğü, mücadeleyi sürdürüyor. Bununla birlikte, öyle de olsak kendimizi yalnız hissetmiyoruz.
Nime_son.indd 14
18.6.2014 01:27:58
Giriş Ne İçin Mücadele Ediyoruz? Federico Campagna ve Emanuele Campiglio
Dans Kaosun dans eden yıldızlar doğurduğu doğru olabilir, ama geç-kapitalist sistemde küresel finans krizlerinin sebep olduğu kaos, dans eden, başka, karanlık kurumlar doğuruyormuş gibi görünüyor. Sanal kredi ve birinci sınıf hayatların yaşandığı cam ve betondan yapılma sağlam kuleler arasında kayıp duran bankerlerin dansının zamanları bunlar. Çevreleri geçmiş hatalar ve raşitik geleceğin hayaletleriyle çevrili, dans pistinde dizlerinin üzerinde sürünen harap ulusların telaşlı zamanları. Yavaş işçilerle hiper-hızlı üretim planları arasındaki, katı cinsiyet yapılarıyla akışkan kimliklerin arasındaki, tepeden tırnağa silahlı polisle tepeden tırnağa öfkeli insanların arasındaki savaş danslarının gümbürtülü zamanları. Köşe başlarında oturup ışığın gelmesini, değersizliklerini ya da dansın değersizliğini açığa vurmasını bekleyen işsizler ordusunun askıya alınmış zamanları bunlar. Kimileri, her şeyden önce, bunların itilen, çekiştirilen, dengesi bozulan çevrenin ölüm dansının büyüleyici zamanları olduğunu söyleyebilir. Bu kitap, küresel dansın kaosuna dalan gizli bir ses-sistemi olarak ortaya çıktı. Kitap senkoplu ritimler, kısa müdahaleler, düşünceler, remiksler,
Nime_son.indd 15
18.6.2014 01:27:58
16 l Giriş
kirlilikler koleksiyonudur. Bu kitap, dünyanın dört bir köşesinde günbegün çiçeklenen seslerden yalnızca birkaçını içeriyor. Bunlardan bazıları Akademi’nin odalarından çıkıyor, bazıları resmi düşünce kuruluşlarının bürolarından, bazıları işgal evlerinden (squat) ve barikatlardan, bazıları birçok küresel metropollerin işgal edilen meydanlarından geliyor. Ancak bunların hepsi, finansal kapitalizmin ve devlet baskısının ölümcül ritimlerine karşı milyonlarca insanın büyüyen direnişlerini oluşturan akımlar demetinin parçasıdır. Biz Sanki yeni bir Varşova Gettosu’nda sıkışıp kalmışçasına, yirminci yüzyıl başının halk yığınları direnişleri örgütleme mücadelesi veriyor. Cepheleri parçalı, çatışmalı, kavganın sonucundan emin değil. Bazıları saf pasifdireniş yöntemine bağlıyken bazıları da çatışma düzeyinin tırmanmasını teşvik ediyor. Bazıları yapılandırılmış bir hareketi savunurken diğerleri en iyi stratejik tercih olarak bireylerin özgür federasyonunu öneriyor. Bazıları düşmanlarıyla uzlaşma arıyor, bazılarıysa mücadeleyi ya zafer ya ölüm meselesi olarak görüyor. Bazıları kendilerine “% 99” diyor, diğerleri kolektif bir kimliğin gerçekten var olma ihtimalini sorguluyor. Gerçekten de kim bunlar? Alabildiğine bir direnişin mühimmatını ve malzemesini hazırlayan bizler kimiz? Yirminci yüzyılın büyük bölümünde buna kolayca yanıt verilebilirdi: Biz sermayenin prangalarına karşı savaşan proletaryayız. 2000’lerin başlarında, ‘hareketlerin hareketi’ ve alternatif küreselleşme tecrübesi döneminde, bu sorunun yanıtı birazcık daha çapraşık olurdu: Biz küreselleşmenin hükümranlığına başkaldıran asi halk yığınlarıyız. Bugün –Deleuze ve Guattari’nin faşizm tanımını ödünç alırsak– “her hücrede bir savaş makinesinin olduğu” bir zamanda bu cevap daha da güçleşiyor. Bu metin derlemesinin çoğulcu kompozisyonundan anlaşılacağı üzere ‘biz’ birleşik bir kavram değil. Eğer bir toplumsal beden kavramını benimseyecek olursak, bu bedenin ve zihnin –ya da genel aklın– parçalı karakterini bedenin doğasının kurucu bir unsuru olarak kabul etmemiz gerekli. Deleuze’ün deyimiyle, toplumsal beden soyut, toplumsal bir ‘tek/birey’den (individual) çok, esas olarak ayrık, kopmuş, dağınık, kesintiye uğramış, ‘ayrılabilen/bölünmüş’ (dividual) bir yapı oluşturur.
Nime_son.indd 16
18.6.2014 01:27:58
Giriş l 17
Bu parçalılık binlerce bakış açısından ele alınabilir. Sayısal bir bakışla ele alırsak, günümüz sömürülen ve direnen insanların çok sayıda tekil faillerden oluştuğunu gözlemleyebiliriz. Onlar –dolayısıyla da bizler– tekil kişileriz. ‘Kişi’ (person) ilginç bir kelimedir. Kelimenin Latince’deki kökeni, aktörlerin tiyatro sahnesinde oyun sırasında büyük, ahşap maske takmasına dayanır. Aktörlerin sesleri bu maskelerden çıkarak yankılanır (per-sonar: vasıtasıyla ses çıkarmak/konuşmak). Güncel duruma mükemmelen uyan çok açıklayıcı bir etimoloji. Anlamı kente (cives) ait olmak bakımından kurulan yurttaşın (citizen) aksine, kişi, toplumsal sahnede kendi adına düşüncelerini söyleyen insandır. Kişinin konumu, ‘olağanüstü’ bir bağlamda yürütülen bir politik isyan eyleminin çelişkilerini içeren son derece karmaşık bir konumdur. Dolayısıyla başkaldırı (İtalyancası la sollevazione, Franco Berardi Bifo’nun politik eylemin sıfır notası olarak yorumladığı ‘ayağa kalkış’ anlamına gelir) özerk konuşmaları olmasa aktörlerin masklarının yalnızca skenografik bir işlev haline geleceği sahnenin sessiz arka planına karşı cesur ve münferit bir kontrast anıdır. Bu çelişkiye, kitlesel medyanın ilk doğduğu devirden beri, Situasyonizm’in (Durumculuk) acı zaferiyle ve bütün dünyada televizyondan yayınlanan Arap Baharı olarak isimlendirilen isyanlara kadar tekrar tekrar tanık olduk. İsyan politikaları; direniş ve bunun imha edici karşı-devrimci görüntüsü, söz hakkı ve bunun işitilebileceği sınırlayıcı koşullar arasındaki mücadeleyi bünyesine giderek daha çok katıyor gibi görünüyor. Belki de yalnızca bu yalnızlığı yeniden işe yarar hale getirmek için bu sesler birbirlerini arama eğilimindeler. Çoğu zaman karşılaşmaları, iş arkadaşları, aynı odada kalmaya mahkum kişiler ve geçici göçmen topluluklarında olduğu gibi, mecburi koşullarda gerçekleşiyor. Bununla birlikte, küresel neoliberalizmin zaferinden ve onun üretim sisteminin hayatın her alanına yayılmasından beri, bunun gibi bir mecburi ortam artık yalnızca belirlenmiş alanlarda bulunmakla kalmıyor, çağdaş varlığımızın varsayılan bir unsuru haline geliyor. Biyo-üretimin küresel hapishanesinde seslerin birbirleriyle karşılaşma imkanları her yerdedir. Bir araya gelmek arzusu –Camus’nün Veba’nın birkaç pasajında çok güzel bir biçimde not ettiği gibi– ıstırap ve ümitsizlikten kaynaklanırken, çağdaş toplum da o arzunun uyanması için bol bol fırsat sunmaktadır. Bu yeni toplumsal formasyonlar –mücadele eden ‘biz’– yirminci yüzyılın çoğu hareketlerinde olduğu gibi, ‘Tarihsel güçler’in rasyonel, bilinçli bir
Nime_son.indd 17
18.6.2014 01:27:58
18 l Giriş
organizasyonuyla hayat kazanıyor değil. Bu formasyonlar varoluş sebeplerini (raison d’être), ıstırabın negatif duygusu ve isyanın pozitif arzusunun etkileşiminde buluyor. Çoğalan mücadele toplulukları yaratma eğilimi sonuç olarak önceden var olan, stratejik bir tasavvurun uygulanmasından çok duygusal bir ihtiyacın doğrudan uygulanması olarak anlaşılmalıdır. Genel aklın bile bir bilinçaltı vardır ve isyankar toplumsal bedenin birçok güncel davranışları oraya yerleştirilmelidir. Özellikle, günümüz dünyasının her yerinde birdenbire beliren ve Kahire, New York, Londra, Madrid, Roma vb. kentlerdeki sayısız alanları ele geçiren işgal dalgasında bir kamusal olgu olarak ortaya çıkan direniş ağlarının yaratılması. Direniş Politik iradenin, katılımcı güçlerin kararını –oluşturmak yerine– izlemesi, politikanın direniş ortamından çıktığı anlamına gelmez. Tam tersine, politik ve stratejik düşünüş; mevcut küresel, ‘ayrılabilen/bölünmüş’ (dividual) hareketin başarıya ulaşması için son derece önemlidir. Basitçe söylemek gerekirse, bu artık bir bayrak politikası değil, doğrudan eylem politikasıdır. Max Stirner, bugünün mücadelesine hayat veren duyguyu ta 1845’te kelimelere dökmüştü: “Partinin benim için ne önemi var? Bayrağımın üzerine bağlılık yemini etmese de insanların benimle birleşmesini yeterli bulacağım.” Şu halde, pratiğe dayalı bir yaklaşım adına kimliğin tuzaklarından kaçmaya çalışan bir hareket karşısında bulunuyoruz. İşte bu yeni yaklaşım sebebiyledir ki, beyan etmeye gerek kalmadan, anarşistlerden sosyal demokratlara, komünistlerden çevreci aktivistlere, otonomistlerden reformistlere vb. sol spektrumun bütün renklerinden güçler son zamanlarda ortak amaçlarda birleştiler. Bu hareket içinde, prefigüratif politika*1uzun vadeli, geniş ufuklu tahayyül arzusuyla bir aradadır. Gerçekten de bu iki yaklaşım birbirini besler. Prefigüratif politika olarak anlaşılan doğrudan eylem aynı zamanda em*
Bir politik hareketin amaçladığı (gelecekteki) yeni toplumun nüvelerini oluşturmak için gerekli toplumsal ilişki biçimlerinin, karar alma süreçlerinin, kültürün şimdiden hayata geçirilmesidir. Gelecekteki toplumu yansıtmaya çalışan toplumsal ilişkiler ve örgütsel biçimlerin bu hedefe yönelik ilkelerinin, politikalarının şimdi ve burada uygulanmasıdır –çn.
Nime_son.indd 18
18.6.2014 01:27:58
Giriş l 19
sal tahayyüllerin pratiğe dökülmesi ile hayali ortamları, günlük hayatın gereklilikleri ve gizli cereyanlarına karşı sürekli test etme egzersizidir. Son zamanlarda en ilginç mücadele tecrübelerinden bazılarının öğrencilerin ve eğitim sisteminde çalışan profesyonellerin dünyasında ortaya çıkması tesadüf değildir. Bu koşullar altında, mücadele, hem sonu olmayan kültürel üretim hem de kendi kendini eğitme anı haline gelir. Bundan dolayı, –yirminci yüzyıldan devralınan en istikrarlı ve muhafazakar kategorilerinden biri olan– entelektüellerin rolü derin bir transformasyondan geçiyor. Gramsci’nin sezgisel olarak belirttiği gibi, entelektüellerin rolü daha geleneksel hususlarından örgüt işleyişine doğru yön değiştiriyor. Çoğunlukla doğrudan eyleme dayanan bir mücadele çerçevesinde ve kapitalizmin her tarafa nüfuz eden semiyo-kapitalizm haline geldiği bir dünyada kültür üretimi bu alan, zaman, yapılarla otonom ve özgürlükçü biyo-kültürün üretimini mümkün kılan gelirlerin örgütlenmesine doğru evriliyor. Açıkçası, otonomi ve öz-örgütlenme düşüncelerine dayanan bir hareket içinde, bu tür örgütsel görevler artık az sayıda uzmanın yükümlülüğü olmaktan çıkmıştır. Günümüzün direnişi yönetim kavramını yıkıp onun yerine kendilerini idare edecek tekil ve kolektif kuruluşların yeteneklerine olan sonsuz güveni koyuyor. Bununla birlikte örgütsel unsur, entelektüel faaliyet yelpazesinin bütününü tekeline almış değildir. Entelektüellerin işinin diğer bir can alıcı yönü mücadelenin ön cephesinde durmaktadır. Bu, düşünsel emeğin daha içsel ve tek başına yaşanan yönüdür: toplumsal kompozisyon için muhtemel alternatif ortamları eşzamanlı olarak inşa etmek ve bunlar arasında hareket edebilme yeteneği. Bu, dünyanın kaçınılmaz kaderini ilan eden peygamberden çok inşa ettikleri dünyayı, Şarkı Yolları*2boyunca yol alan Aborijinler gibi, şarkılarıyla betimleyen öncülerin faaliyetidir. Bakışların sesi olmaya yönelik bu faaliyet, kölelik ve sömürünün egemenliğinden çıkarılan hayatın o bölümlerinden dışarıya doğallıkla akan bitmez tükenmez rapsodidir. Cicero’nun ‘onurlu istirahat’ (otium cum dignitate) olarak isimlendirdiği şeyin sonucudur bu, bir özgürlük halinden doğan kültürdür. Bu, en saf haliyle entelektüel faaliyettir, yani, hayatın özgürleştirilmiş bölümünün dolambaçsız ve temel yan ürünü. *
Nime_son.indd 19
Atalarından kalma bu şarkıları bilen bir Avustralya yerlisi, şarkılarda belirtilen doğal işaretler sayesinde yaşadığı bölgede yolunu bulur, şarkıların doğru sıralamasıyla vahşi doğada uzun mesafeler kat edebilir –çn.
18.6.2014 01:27:58
20 l Giriş
Dünyanın, “yer-olmayanlar”ın*3tehlikeli sularında yüzen gerçeklik adasının güven verici görünüşünü hâlâ koruduğu dönemlerde buna ütopyacı düşünce derlerdi. Günümüzde, sanallık ve gerçeklik arasındaki aşikar mestizaje’nin [melezleşme] olduğu bir zamanda, topoi (yerler) ile u-topoi (yer-olmayanlar) arasındaki ayrım artık geçerli değildir. Mark Fisher’in Kapitalist Gerçekçilik olarak isimlendirdiği bu son çağda, mevcut gerçeklik sisteminin temellerinin, içinde yaşadığımız sistemin büsbütün ü-topyan doğasını ortaya çıkararak, gözden kayboluşuna hepimiz tanıklık edebiliriz. En pejoratif anlamıyla ü-topya, finansal kapitalizm ve semiyo-kapitalizmin semavi fantezisi tarafından görünmez hale dönüştürülen bir dünyanın şimdiden ismi oldu. Kendisi için, savaşın şiddetiyle dayatılanın dışında, herhangi bir makul gerçeklik statüsünün savunuculuğunu yapamayan bir dünya. Günümüzde, kendisinden öteye geçmeyi arzulayan bir düşünce, nedir ve ne değildir arasındaki rahatlatıcı ayrım olmadan, bilinmeze doğru bir yolculuğa göğüs germelidir. Görmek, günümüzde her zamankinden daha fazla, yaratmaktır ve yaratmak da görünür kılmaktır. Bu yolculuğun güzergahları artık oturduğu yerde patlatılan kafada değil maceranın sarp anayollarındadır. Bu yolculuk düşüncesine ‘özgürlükçü kartografi’ diyebiliriz. İşte bu kitap da bu konu hakkındadır. Bu Kitap Bu kitap, 19 Mart 2011 tarihinde, Londra’da Institute for Contemporary Arts’ta Federico Campagna ve Emanuele Campiglio’nun düzenlediği bir konferanstan esinleniyor. Bu konferans, ulusal grev gününden ve doğrudan eylem günü olan 26 Mart’tan tam bir hafta öncesine planlanmıştı ve mücadelenin olumlu yönlerini tartışmak için radikal görüşlerden oluşan bir çoğulluğun bir araya getirilmesi amaçlanmıştı. Yani amaç, o sırada yükselen mücadelenin neye karşı olduğundan çok ne için olduğunu tartışmaktı. Bu kitaba makalesiyle katılanlardan kimileri (alfabetik sırayla) isim vermek gerekirse Milford Bateman, Franco Berardi ‘Bifo’, Mark Fisher, David Graeber, Peter Hallward, John Holloway, Saul Newman, Ann Pettifor, Richard Seymour, Andrew Simms ve Hilary Wainwright konferansa konuşmacı olarak katılmıştı.
*
Marc Auge [non-places/non-lieu] –çn.
Nime_son.indd 20
18.6.2014 01:27:58
Giriş l 21
Konferanstan kısa bir süre sonra, konuşmacılardan ve düzenleyicilerden birkaçı, bu etkinliğin ana temasını daha kalıcı bir forma, kitap haline getirme imkanını tartıştı. Bu kişiler, bir kitabın yapılması fiziksel bir etkinliğin kapsamını ve eriştiği insan sayısını ister istemez kısıtlayan coğrafi mesafeler ve zaman kısıtlarının üstesinden geleceği düşüncesindeydiler. Konferans çevresinde kurulan geçici düşünce kuruluşuna başka yazarlar da davet edildi: Michael Albert, Shaun Chamberlin, Zillah Eisenstein, Owen Jones, Dan Hind, Christian Marazzi, Nina Power, Marina Sitrin, Mark J. Smith, South London Solidarity Federation ve Alberto Toscano. Tabii ki Pluto Press böyle bir projenin yayıncısı olması açısından ideal adaydı. Katkıda bulunan isimlere hızlıca bir bakıştan da açıkça anlaşılacağı üzere, çoğulluk, hem konferansın düzenlenmesinde hem de bu kitabın üretilmesinde merkezî bir kavramdı. Hiçbir zaman mutlak bir değer olarak düşünülmemiş olmakla birlikte, çoğulluk, benzer (ama tekil) politik konumları tek bir parti bayrağı altında toplamaya zorlamaktansa onların federasyonlaştırılabileceği, her iki durumda da geçerli bir politik strateji olarak görüldü. Güçlerin, bir dizi mesele ve taleplerin çevresinde örgütlenen geçici federasyonu düşüncesi, 2011 ilkbaharında zaten tartışılmaktaydı. Daha sonra aynı yılın kışında bütün dünyadaki işgal dalgasıyla bu düşünce patlama yaptı. Bu kitabın yapılması için asıl fikir, Turbulance Collective’in What Would it Mean to Win?1 isimli kitabından kaynaklandı. Gözü pek ama aynı zamanda pratik yaklaşımları, vizyonlarındaki açıklık ve keskinlik, bu kitabın kavramsallaştırılmasında paha biçilmez bir ilham kaynağı oldu.
1
Nime_son.indd 21
Turbulence Collective, What Would it Mean to Win?, PM Press, 2010.
18.6.2014 01:27:58
Kemankeş Mahallesi Mumhane Caddesi No: 39/39 Karaköy 34425 Beyoğlu - İstanbul +90 212 244 48 87 info@habituskitap.com www.habituskitap.com
Nime_son.indd 216
18.6.2014 01:28:10