S‹YASAL GÜNDEM
ÇIKARKEN
N
eoliberal kapitalizmin, “tarihin tekerle¤ini durdurup ‘mutlak zafer’”ini ilan etti¤i zamandan beri tam on sekiz sene geçti. Neoliberal ideologlar›n ve sermayenin yeni medya entelektüellerinin iddialar›n›n aksine, sosyalist sistemin çöküflü kapitalist dünyaya “Liberal Demokrasi”, “Evrensel Bar›fl” ve “‹nsan Haklar›na Sayg›” getirmedi. Sosyalizmin yenilgisinin ard›ndan kanl› operasyonlarla ilan edilen “Yeni Dünya Düzeni”, arada yaflanan irili ufakl› krizleri atlatt›ktan sonra, bugünlerde tarihin en büyük krizlerinden biriyle art arda büyük sars›nt›lar geçirmektedir. Kapitalizmin “nihai zaferi” topu topu on sekiz sene sürdü. Sermayenin kriz tellallar›nca, geçici ve s›n›rl› bir alg› dünyas›na hapsedilerek ve bütün yükü emekçi s›n›flar›n s›rt›na y›k›larak kurtulufl çareleri aranan “2008 finans krizi”, kapitalizmi ad›m ad›m nihai sona do¤ru götüren genel flartlar› olgunlaflt›rmaktad›r. Dünya kapitalist sistemi “genel ve sürekli bunal›mlar içinde can çekiflmektedir”. Topu topu on sekiz sene sonra, 21. yüzy›l sosyalizmi, bugünün “kapitalizmini y›kan gerçek bir hareket olarak”, yeryüzünün bütün toprak parçalar›nda selamlanmaya baflland›. Toplumsal haklar› ellerinden al›narak kölece yaflam koflullar›na mahkum edilen ezilenler, sosyalizmin yeni bir tarihsel evresinin efli¤inde, “‹nsanca Yaflam” talebiyle, afla¤›dan ve do¤rudan büyük kitlesel eylemlerle, kapitalizme karfl› tepkilerini yükseltmeye bafllad›lar. ‹flçi s›n›f›n›n yeni hareketleri suretinde, insanl›¤›n kurtuluflunun genel ve sürekli flartlar› ad›m ad›m olgunlaflmaktad›r. Baflta yeni sömürge ülkeler kufla¤› olmak üzere Güney Amerika’dan Ortado¤u’ya dünyan›n her yerinde kapitalizm sorgulan›yor. Mücadele, k›r ve kent yoksullar›n›n hareketleri, yerli hareketleri, ezilen halk hareketleri, güvencesiz iflçi hareketleri, sendikal hareketler, kad›n hareketleri, gençlik hareketleri, çevreye duyarl› yeni tipte köylü hareketleri, hatta Güney Amerika’da iktidardaki devrimci hükümetler olarak, kendine has biçimlerde ve bütün zenginli¤iyle yo¤unlafl›yor, talepler giderek netlefliyor, ortaklafl›yor. ‹flçi s›n›f›n›n devrimci hareketinin nihai hedefe do¤ru birlefltirici ve sürükleyici önderli¤inden yoksun oldu¤u durumda bile, ezilenlerin öfkesi, kapitalizme karfl› kesintisiz bir mücadele kararl›l›¤›na dönüflmeye bafllad›. Üzerinde bulundu¤umuz tarihsel eflik, iflçi s›n›f›n›n devrimci hareketinin ve 21. yüzy›l “sosyalizminin, kapitalizmi y›kan devrimci bir hareket” olarak oluflum sürecidir. Ezilenlerin ilksel tepkilerinden toplumsal devrimci öznenin kurulufluna giden bu sürecin baflar›s›, kapitalizmin krizinin kendili¤inden y›k›m getirece¤i beklentilerinin afl›lmas›na, kapitalizme karfl› en ileri çat›flmalar› örgütleyen devrimci hareketin, bu çat›flmalarda, düzenin y›k›ma u¤ratt›¤› kitleleri, düzeni y›kan devrimci kitleler olarak birlefltirmesine ve onlara önderlik etmesine, yani iflçi s›n›f›n› toplumsal devrimci özne olarak örgütlemesine ba¤l›d›r.
Dünyan›n her yerinde ciddi tepkilerle karfl›lanan küresel kriz, Türkiye’de de derinlemesine hissedilmekte; ezilenlerin krizin y›k›m›na karfl› tepkileri giderek artan bir seyirle kendini göstermektedir. Fakat Türkiye’de devrimciler, krizin y›k›c› sonuçlar›na karfl› tepkilerden devrimci harekete giden süreçte, bir dizi özgün siyasal görevin de üstesinden gelmek zorundalar. Bir neoliberal yeni sömürge olarak, yoksullaflma, mülksüzleflme ve iflçileflme süreçlerinin yaratt›¤› toplumsal çeliflkilere, bir de Türkiye’nin jeo-stratejik bir kavflak noktas›ndan bulunmas›ndan kaynaklanan, Kürt sorunu ve siyasal ‹slam gibi özgün çeliflkiler ve bunlardan do¤an siyasal görevler de eklenmektedir. Neoliberal yeni sömürge kapitalizminin krizinden devrimci ç›k›fl›n somut tarihsel koflullar› olgunlaflmaktad›r. Yoksullaflma, mülksüzleflme ve iflçileflme sürecinin toplumsal ma¤durlar›, iflçi s›n›f› hareketinin toplumsal öznelerine dönüflmekte, krize devrimci müdahalenin olanaklar› artmaktad›r. ‹çinde bulundu¤umuz tarihsel an›n öne ç›kard›¤› birincil siyasal görev, iflçi s›n›f› hareketinin sömürge kapitalizmini y›kacak devrimci savafl›m›n› örgütleyecek ve ona önderlik edecek devrimci hareketin yarat›lmas›d›r.
Türkiye’deki yeni sömürge kapitalizminin iki büyük yap›sal sorununu oluflturan emperyalist piyasa ba¤›ml›l›¤› ve Kürt sorununa, dünya krizinin patlak verdi¤i ve ABD’nin egemenlik sorununu çözmek için yeni hamlelere yöneldi¤i bir ortamda yeni boyutlar kazand›ran sürecin ilk siyasal hesaplaflma an›n›n yerel seçim olaca¤› biliniyor. Yerel seçim sürecinde toplumsal muhalefetin talepleri ve eylemleriyle gidiflat› etkileme olanaklar› ise geniflliyor
Ne var ki, Türkiye sosyalist hareketi, günün devrimci görevlerini yerine getirebilecek durumda de¤ildir. Uzun zamand›r, ezilenler, emekçi s›n›flar ve yoksul halk kitleleri içindeki toplumsal varl›k koflullar›n› yitirmifl bulunmaktad›r. Yaflad›¤› büyük yenilginin sonras›nda, yeni tarihsel dönemin getirdi¤i dönüflümü bir türlü gerçeklefltirememekte ve yeniden kurulufl sürecinin görevlerini yerine getirememektedir. S›n›f savafl›mlar›nda etkili bir konum oluflturamad›¤›ndan, sürekli ideolojik kaymalar, siyasal t›kan›kl›klar, örgütsel çözülmeler ve pratik yan›lg›lar yaflayarak çok yönlü bir kriz tablosu sergilemektedir.
arihsel bir dönüflümün efli¤indeyiz. Bugüne kadarki en büyük krizini yaflayan emperyalizm, sistem dâhilindeki bütün önemli s›n›fsal ve politik güç iliflkilerini köklü dönüflümlere zorlayan bir süreç yafl›yor. Tarihin nabz› bir kez daha h›zlan›yor. Sabit ve kal›c› gibi görünen güç iliflkilerinin ayaklar›n› bast›¤› zemin sars›nt›ya u¤ruyor. Süreç, tarihsel dönüflümün ilerici ve düzenin-statükonun gerici güçleri aras›nda yeni büyük çat›flmalar› biçimlendirecek olan dinamikleri büyük bir h›zla biriktiriyor. Henüz belki bu dönüflümün somut siyasal sonuçlar›n› elle tutulur, gözle görülür biçimlerde hissetmiyoruz. Henüz dünyan›n ve Türkiye’nin politik
T
Türkiye solunun 1980’li y›llarda u¤rad›¤› yenilgi, emekçi halk›n, neoliberal yeni sömürge kapitalizmine boyun e¤di¤i politik koflullar› yaratt›. Yaflam koflullar› her geçen gün kötüye giden ezilenler için, sosyalizm, bu koflullardan kurtuluflun bir alternatifi olmaktan ç›kar›ld›. Son otuz y›l boyunca Türkiye solu, birbirini güçlendiren üç sald›r› dalgas›n›n alt›nda kald›: 12 Eylül faflizminin sald›r›s›, sosyalizmin yenilgisinin yol açt›¤› anti-sosyalist sald›r› ve neoliberal sald›r› dalgas›. 12 Eylül faflizminin yol açt›¤› büyük y›k›m›n hemen ard›ndan, reel sosyalizmin çöküflü geldi. Faflizmin a¤›r darbeleri alt›nda ezilen sol, henüz kendine gelememiflken, son derece fliddetli bir anti-sosyalist ideolojik sald›r›n›n hedefi oldu. Solun örgütsel, politik ve ideolojik bak›mdan felç edilmifl oldu¤u bu koflullarda yürürlü¤e konulan neoliberal sald›r› politikalar› ise, devrimci hareketin en önemli dayana¤›n› oluflturan iflçi s›n›f›n›n sermaye egemenli¤ine karfl› direnme gücünü önemli ölçüde zay›flatt›.
2
3
yalist sistemin bu yeni merkezi krizi, öncelikle ABD ve Avrupa’da büyük bir çöküfl yaratt›. Bu ilk dalgalanman›n ard›ndan, yeni bir büyük y›k›m dalgas› harekete geçti: Çin ve Hindistan gibi büyük pazarlar› ve üretim merkezlerini kapsayarak Asya’ya; Brezilya, Meksika, Türkiye, Macaristan, Ukrayna, Gürcistan, Pakistan gibi yeni sömürgecilik sisteminin önemli politik sinir merkezlerine ve yeni bir insanl›k trajedisiyle “terkedilmifl” Kara Afrika k›tas›na do¤ru yay›lmaya bafllad›. Yeni IMF anlaflmalar› ve politik kaos belirtileri eflli¤inde yay›lan bu dalgan›n yarataca¤› tarihsel sonuçlar önümüzdeki aylarda olgunlaflmaya bafllayacak. Baflta finans sermayesi olmak üzere sermaye, krize, ka-
mu kaynaklar›n› görülmemifl ölçülerde ya¤malayarak ve emekçi s›n›flara yönelik sald›rganl›¤›n› t›rmand›rarak tepki gösteriyor. ‹flsizlik krizi dünyay› sararken, ABD, ‹ngiltere ve AB ülkelerinin a¤›rl›kla finans sermayesini kurtarmaya ay›rd›klar› toplam kaynaklar 10 trilyon dolar› buldu. Eski ABD bilgi teknolojisi flirketleri borsas› (Nasdaq) baflkan›n›n, dünyan›n bugüne kadarki en büyük (50 milyar dolarl›k) finansal h›rs›zl›¤›n› gerçeklefltirdi¤inin ortaya ç›kt›¤› koflullarda, emperyalist kurumlar daha da y›pran›rken, “ortak uluslararas› çözüm” aray›fllar› henüz sonuç vermifl de¤il. Bu koflullarda “eski düflman” Uluslararas› Para Fonu (IMF), Macaristan, Ukrayna, Pakistan ve son olarak da
8
9
DOSYA
AKP, yeni sömürge kapitalizminin ekonomik ve siyasi krizinin birbirini besleyerek derinleflti¤i bir sürecin ürünüdür. Kriz karfl›s›nda egemenlerin yegane seçene¤i olarak iktidara gelen AKP, bir yönüyle de kriz oda¤› olmufltur. Bu aç›dan AKP’yi anlamak, rejimin krize mahkum karakterini kavramak ve devrimci müdahalelerin yönünü belirlemek aç›s›ndan oldukça önemlidir
gündemi, “dünden kalanlar›n” damgas›n› tafl›maya devam ediyor. Ama belirsizlikler ne olursa olsun, kesin olan bir fley var: ‹çinde yaflad›¤›m›z sürecin çat›flmalar›, dünyan›n gerek egemenleri gerek ezilenleri cephesinde henüz flekilsiz gibi görünen yeni politik özneleri biçimlendiriyor. “Yar›n›n” politik gündemini, bu yeni politik özneler aras›ndaki çat›flmalar›n ve güç iliflkilerinin belirleyece¤i görülüyor.
Dünya ve Ortado¤u’ya genel bak›fl Dünya ekonomisinde süresi henüz bilinmeyen uzun bir daralma-küçülme dönemi yaratacak olan 2008 Küresel Krizi, henüz ilk y›k›m aflamas›n› tamamlamad›. Emper-
KR‹Z
AKP
AKP
Yeni sömürge kapitalizminin krizi olarak AKP
S‹YASAL GÜNDEM
Dünya, Türkiye ve toplumsal muhalefet
Tarihsel bir dönüflümün efli¤inde
Üzerinde bulundu¤umuz tarihsel eflik, iflçi s›n›f› hareketinin ve 21. yüzy›l “sosyalizminin, kapitalizmi y›kan devrimci bir hareket” olarak oluflum sürecidir, ezilenlerin tepkilerinden toplumsal devrimci öznenin kurulufluna giden bu sürecin baflar›s›, kapitalizme karfl› en ileri çat›flmalar› örgütleyen devrimci hareketin, düzenin y›k›ma u¤ratt›¤› kitleleri, düzeni y›kan devrimci kitleler olarak birlefltirmesine, yani iflçi s›n›f›n›, toplumsal devrimci özne olarak örgütlemesine ba¤l›d›r
iye AKP iktidar›na karfl› mücadele ediyoruz? Daha da önemlisi, niye AKP iktidar›na karfl› mücadeleyi Türkiye’de devrimci bir siyasal alternatif yaratmak için belirleyici dinamiklerden biri olarak kabul ediyoruz? Bu sorular ilk bak›flta oldukça basit yan›tlar verilebilen, sorulmas› bile “abesle ifltigal” say›labilecek sorular olarak görülebilir. Akl› bafl›nda her solcunun verece¤i ilk yan›t büyük olas›l›kla, “çünkü AKP iktidar partisidir” olacakt›r. Biraz daha “derin” yan›tlarda ise AKP’nin sermaye ve emperyalizm için biricik iktidar seçene¤i oldu¤u söylenecek, gerçeklefltirdi¤i toplumsal, ekonomik ve siyasi dönüflümlere dikkat çekilecek, bu dönüflümlerin içinde bulundu¤umuz dönemin s›n›flar aras› çat›flma dinamiklerini belirledi¤i ifade edilecektir. Tüm bu tespitler elbette ki do¤rudur, ama önemli bir eksiklik bar›nd›rmaktad›r: AKP iktidar›, yeni sömürge kapitalizminin yeniden yap›land›r›lmas› sürecinde egemenler için tek seçenek olmas›n›n yan› s›ra, belki de daha önemlisi, yeni sömürge kapitalizminin krizinin güncel biçimidir.
N
Her kriz ortam› egemenler aras›nda ortaya ç›kan bir çeliflkiyi ve bu çeliflki etraf›nda yeniden kurulmas› beklenen iliflkileri bünyesinde bar›nd›r›r. Kriz ortam›nda alevlenen çeliflkilere ve çat›flmalara devrimci bir öznenin devrimci müdahalesinin olmad›¤› noktada iliflkiler gerçekten de yeniden kurulur. Soruna “yeni sömürge kapitalizminin bir krizi olarak AKP” bafll›¤› alt›nda bakman›n anlam› budur. AKP’nin “tek seçenek” haline gelmesiyle bir “kriz oda¤›” olmas› birbiriyle çeliflmeyen, ayn› temelde ortaya ç›kan ve birbirini besleyen olgulard›r. AKP hem yoksullar›n gönlünü kazanmak, hem de azg›n neoliberal sald›r›lar› sürdürmek zorundad›r. AKP’den hem Kürtlere karfl› yürütülen kirli savafl›n sürdürücüsü olmas›, hem de Kürt illerinde DTP’yi silmesi beklenmektedir. AKP’nin, hem türban sorununu çözerek ‹slamc› cemaatlerin deste¤ini sürekli k›lmas›, hem de düzenin laik statükoculu¤una ödün vererek iktidar›n›n süreklili¤ini güvenceye almas› gerekmektedir. AKP’den hem Ortado¤u’daki ‹slami toplumlar için emperyalizmle kurdu¤u “yap›c›” iliflkiler aç›s›ndan örnek olmas›, hem ‹ran ve Filistin konular›nda Siyonistleri yaln›z b›rakmamas› istenmektedir. Sermayenin hayalindeki AKP’den beklenen hem Rusya ile ticari iliflkileri mümkün oldu¤unca y›pratmamas› hem de “stratejik müttefik” ABD’nin Rusya’ya dönük gerilim politikalar›n›n sürdürülmesi do¤rultusundaki taleplerini karfl›lamas›d›r. Örnekler ço¤alt›labilir, bunlar›n hepsini bir arada gerçeklefltirmek tek bir siyasi partinin, AKP’nin siyasi iddialar›d›r. Bu
aç›dan AKP, rejimin flans›d›r, ancak ayn› zamanda da bar›nd›rd›¤› kriz, parçalanma ve hatta çöküfl olas›l›klar›yla da kriz içindeki rejimin bir suretidir. Zira yukar›daki iddialar›n hepsi ayn› zamanda rejim aç›s›ndan (ve mutlaka AKP aç›s›ndan) ço¤ul kriz dinamikleridir. Önemli olan, bu krizin dinamiklerini do¤ru okuyarak, devrimci strateji aç›s›ndan “elveriflli” müdahale olanaklar› yaratt›¤›n› görebilmektir.
Çanlar kimin için çal›yor?
“Mecburi istikamet” olarak AKP’nin kriz içinde do¤uflu AKP, yeni sömürge kapitalizminin ekonomik ve siyasi krizinin iç içe birbirini besleyerek derinleflti¤i bir sürecin ürünüdür. Fazla geriye gitmeden sadece 28 fiubat süreci ve sonras› geliflmelere bakmak dahi AKP’yi muktedir k›lan, ancak kriz üretmeye mecbur uluslararas› konjonktürü ve toplumsal temeli kavrayabilmeye olanak sa¤lar. AKP’yi yaratan toplumsal temel asl›nda büyük oranda Milli Görüfl ile ayn› olmakla beraber, AKP’yi Milli Görüfl çizgisindeki dönüflümün temsilcisi haline getiren en önemli etkenlerden biri, dayand›¤› toplumsal temelde yaflanan de¤iflime ve bu de¤iflime koflut olarak ortaya ç›kan yeni ihtiyaçlara yan›t veren bir siyasi merkez olarak infla edilmesidir. Geleneksel olarak Anadolu’daki ticaret burjuvazisinin ve küçük ölçekli sanayi sermayesinin egemenli¤inde biçimlenen tarikat, cemaat iliflkilerinin siyasi ifadesi olarak kurumsallaflan Milli Görüfl gelene¤inin bu toplumsal temelinde özellikle 1980’lerin ard›ndan önemli dönüflümler yaflanm›flt›r. Giderek büyüyen bu kesimlerin sermaye birikim süreci, sadece yak›n pazarlar veya cemaat içi ticari a¤lar için üretimi aflmaya bafllam›flt›r. 1980 dönüflümünün ana slogan› “ihracata yönelik birikim süreci” ve bu strateji etraf›nda kurulan serbest bölgeler, endüstri bölgeleri, organize sanayi bölgeleri, KOB‹’ler de¤iflim dinami¤inin en somut yans›malar› aras›nda say›labilir. Anadolu çap›nda h›zla yay›lan üniversiteler, ülkenin dört bir yan›nda kurulmaya bafllanan irili ufakl› yerel sermaye örgütleri, bu de¤iflimin hem sonucu hem de kurmay merkezleri olarak de¤erlendirilebilir. Bu süreçte h›zlanan k›rdan kente göç olgusu ise sadece Milli Görüfl gelene¤inin temsil etti¤i sermaye kesimlerinin birikim alan›n›n de¤iflmesine de¤il, yeni s›n›fsal ç›karlar›n›n, talep ve iddialar›n›n geliflmesine de olanak sa¤lam›flt›r. Bu süreçte büyük kentlere tafl›nan (veya bulundu¤u kentte hedef büyüten, ihracata yönelen) sadece daha iddial› yeni giriflimci sermaye ve daha güvencesiz yeni proleterler de¤il, ayn› zamanda bir bütün olarak cemaat iliflkileridir.
31
Arjantin iflgal fabrikas› Zanon: “Zanon Seramik iflçilerindir”
Bu y›k›mdan yeni devrimler do¤mal› Sermayenin kendi suretinden yaratt›¤› dünya sars›l›yor. Emperyalist dünya piyasas›, “yüzy›lda bir kez görülebilecek” bir çöküntü yafl›yor. Kapitalizm, “genel bunal›m döneminde” insanl›¤a yine büyük bedeller dayat›yor. Ama kriz, emekçi insanl›¤›n yaflama ve çal›flma koflullar›n› h›zla etkileyerek s›n›f mücadelesinde önemli kaymalara kap› aral›yor.
apitalist dünya sisteminin üzerinde bir hayalet dolafl›yor: Marksizm’in devrimci hayaleti. Sermayenin kendi suretinden yaratt›¤› küresel gazino çat›rd›yor. Küresel gazinoya kan veren emek sömürüsünün mekân› küresel fabrika kap›lar›n› kapat›yor. Borsalar, bafl döndürücü finans araçlar›, türevler, yüksek riskli yat›r›m fonlar›, çok uluslu yat›r›mc›lar, yükselen piyasalar ve çokbilmifl finans uzmanlar› panikte. Kapitalist ekonomide 1970’lerden bu yana süren uzun durgunlu¤un, emekçilerin kitlesel iflsizlik, kitlesel yoksulluk ve kitlesel açl›kla terbiye edilmesiyle afl›laca¤› yalan› ellerinde patlad›. “Risk önleme” mekanizmalar› iflas etti. “Sanayi sonras› bilgi toplumu” hayalleri çöktü. Yap›sal krizin, yeni ve çok büyük bir y›k›m evresine do¤ru doludizgin ilerlemekte oldu¤unu söylerken dudak büktükleri sosyalistlerin öngörüleri do¤ruland›. Yaln›zca Marx de¤il, Lenin de hakl›yd›: Sermayenin geniflleme mant›¤›, düzenli olarak krize ve y›k›ma yol açan ak›l d›fl› bir sistem yarat›r. Tekelci sermaye egemenli¤ine dayanan emperyalist ça¤da, kapitalizmin ak›l d›fl›l›klar› görülmemifl boyutlara s›çram›fl; sürekli ve genel bunal›mlar, tarihin s›radanl›klar›na dönüflmüfltür.
K
de¤ersizleflmesi süreci bafllad›. Dünya nüfusunun ço¤unlu¤unu ücretli iflçilere dönüfltüren; do¤al kaynaklar›n büyük bölümünü sermayelefltiren ve tüm dünyay› s›n›rs›z bir kapitalist pazaryeri haline getiren sermaye, bir kez daha kendi s›n›rlar›na çarp›yor. Emperyalizmin iktisadi altyap›s›n›n iki temel ö¤esini oluflturan tekelleflme ve finanslaflmada gözlenen yeni e¤ilimlerle beraber, kapitalizmin bir zamanlar sahip oldu¤u söylenen yarat›c› y›k›c›l›k, kontrol d›fl› bir y›k›c›l›¤a dönüflüyor.
Krize karfl› yaflama ve çal›flma hakk› için militan, kitlesel do¤rudan eylem Sermayenin y›k›m düzeninin bu yeni dönüm noktas›nda, devrimcilere, halka, emek örgütlerine düflen rol nedir? Kapitalizmin kendi bafl›na y›k›lmas›n› m› bekleyece¤iz? “Kendi ç›karlar›” ad›na ak›lc› bir sisteme dönüflmesini ve insani bir maske tak›nmas›n› m› umut edece¤iz? Yoksa kendimizi kurtarmak ad›na sistemi kurtarma çarelerinin pefline mi düflece¤iz? Ama ABD hükümetinin bat›k kredileri kurtarmak için 8,5 trilyon dolar taahhüt etti¤i bir dünyada2, bu beklentiler kendi y›k›m›na seyirci olmak d›fl›nda bir anlam ifade eder mi?
Son büyük bunal›m k›rk y›l önce ilan edilmiflken, flimdi “yüz y›lda bir görülen” yeni bir çöküntü yaflan›yor. [Alan Greenspan-ABD Merkez Bankas› eski Baflkan›]. Kapitalizmin, yar›m yüzy›ld›r krizle terbiye etti¤i emekçilere verdi¤i ödül, bugüne kadarkilerin hepsinden daha y›k›c› yeni bir kriz! Demek ki, y›k›m› yaratan gerçek neden de¤iflmemifl: “Sermayenin önündeki gerçek engel sermayenin kendisi” olmaya devam ediyor. (Marx, Kapital III).1
Oysa s›f›rlar›n› bile sayamad›¤›m›z trilyonlarca dolarl›k bu faturan›n anlam› aç›k: Bu kez ödenecek bedel ve yaflanacak y›k›m her zamankinden daha a¤›r. Bu a¤›r fatura, daha ilk anda halk›n yaflama ve çal›flma hakk›n›n savunulmas› için gerekli olan acil taleplerin öne ç›kaca¤› bir mücadele çizgisini yaflamsal ve ahlaki bir zorunluluk haline getirmektedir. Bu acil talepler, iflten ç›karmalar›n yasaklanmas›; bütün temel mallar›n fiyatlar›n›n kontrol alt›na al›nmas›; halk›n bütün temel kamusal ihtiyaçlar›n›n güvence alt›na al›nmas›; borç faizlerinin silinmesi ve borçlar›n yeniden yap›land›r›lmas› ve IMF gibi yeniden sahne almaya çal›flan uluslararas› finans kurulufllar›yla yeni kölelik anlaflmalar›n›n durdurulmas› gibi befl temel bafll›kla özetlenebilir. Bu sade talepler, s›rf daha fazla kâr elde edemedi¤i için insanl›¤› y›k›ma sürükleyen sermayenin ihtiyaçlar›n›n karfl›s›na emekçi halk›n ihtiyaçlar›n›n dikilmesi mücadelesinin ilk ad›m› olarak kavranmal›d›r.
Bir kutbunda muazzam bir servet, öteki kutbunda muazzam bir sefalet; bir kutbunda devasa art›k sermaye kitleleri, öteki kutbunda devasa art›k nüfus kitleleri biriktiren kapitalizm, emperyalizmin 4. bunal›m döneminde, bu kutuplaflmay› tarihin tan›k oldu¤u en ileri noktalara dek zorlad›. fiimdi sistem, yaratt›¤› eflitsizlik kadar büyük bir çöküntü yafl›yor. Tarihin en büyük ekonomik kutuplaflmas›n›n ve eflitsizli¤inin tam ortas›nda, dünya tarihinin en büyük ekonomik krizi ve sermaye
Öte yandan, krize karfl› mücadele çizgisinin yaln›zca bu acil taleplerin elde edilmesi ufkuyla s›n›rl› tutulamayaca¤› da bilinmelidir. Sermaye, insan›n yaflama ve çal›flma koflullar› üzerinde bafll› bafl›na bir yük haline dönüfltü. 1970’lerden bu yana sürdürdü¤ü kar elde etme ve geniflleme yöntemleriyle, insanl›¤›n fiziksel ve toplumsal var oluflunun mutlak s›n›rlar›n› zorlamaya bafllad›. 2008 Küresel Krizini sermaye ç›kar›na “aflmak” için gündeme getirilecek yeni yöntemler, insanl›¤›n fi-
Kapitalizm, rekabetçi aflamas›ndan emperyalist aflamas›na büyük bir kriz arac›l›¤›yla geçmiflti. Emperyalizm ise yirminci yüzy›la iki büyük kriz s›¤d›rd›: 1929–33 Büyük Bunal›m› ve 1974 Dünya Ekonomik Bunal›m›. Her kriz afl›r› sömürüyü, afl›r› üretimi ve afl›r› birikimi, kendinden öncekilerin de ötesine tafl›yarak, sermayenin tekelleflme ve finanslaflma e¤ilimlerini t›rmand›ran yeni bir kapitalist evreyi yaratt›.
44
45
HAK MÜCADELELER‹
Yerel seçimde halk›n ba¤›ms›z bir politik güç olarak örgütlenmesi Yerel seçim sürecinde devrimci çizgi, halk› kendi ç›karlar› etraf›nda ba¤›ms›z politik bir güç haline getirmektir. Bu da hak mücadelelerini temel alan bir yaklafl›mla mümkündür. Kamusal hizmetlerin önem li bir bölümü yerel yönetimlerce sa¤lanmaktad›r ve yerel yönetimlerin yaflad›¤› dönüflüm neoliberal sald›r›n›n temel unsurlar›ndan biridir. Bu bak›mdan yerel seçim süreci, hak mücadelelerinin önemli bir u¤ra¤› ve y›¤›nak noktas›d›r.
Halk›n Hak Mücadeleleri
Neoliberal kapitalizmi y›kan gerçek hareket “Bize göre komünizm, ne yarat›lmas› gereken bir durum, ne de gerçe¤in ona uydurulmak zorunda olaca¤› bir ülküdür. Biz, bugünkü durumu ortadan kald›ran gerçek harekete komünizm diyoruz. Bu hareketin koflullar›, flu anda varolan öncüllerden do¤arlar.” K. Marks-F.Engels; Alman ‹deolojisi
undan 160 y›l önce Marks, komünizmin bir “zihinsel kurgu”, bir ütopya olmad›¤›n›, maddi toplumsal çeliflkilerin içerisinden geliflen gerçek bir toplumsal süreç oldu¤unu ileri sürdü. Marks’›n, içerisinde “bugünkü durumu ortadan kald›ran gerçek hareketi” gördü¤ü fley, iflçi s›n›f›n›n sermayenin somut güncel egemenli¤inin
B
genel koflullar›n› tersine çevirmeye yönelen hareketleriydi. Komünistlerin politik görevi, iflte bu maddi toplumsal hareketin genel ve tarihsel bilincine dayanarak, hareketi tüm mant›ksal sonuçlar›na kadar ilerletmekti. Dolay›s›yla Komünist hareketin somut içeri¤i, kapitalizmi ortadan kald›ran gerçek hareket taraf›ndan tarihsel olarak oluflturulmaktayd›.
92
KÜRT SORUNU
KONTRGER‹LLA
KÜRT SORUNU
Elbette bunlar y›¤›nakta yap›lan hesaplar. Y›¤›naktaki zay›fl›klar savafl meydanlar›nda kendini gösterir. K›r›lgan bir dönüm noktas›nda bulunuyoruz. Bu k›r›lganl›k üzerine kurulan gerici mutabakat›n kal›c›l›¤› ve Kürtlere karfl› “topyekün savafl”›n baflar›s› tasarland›¤› kadar kolay de¤il. Baflta Kürt halk› ülkemizdeki bütün ezilenler, kendisine yönelen sald›r›lara karfl› koyabilecek potansiyele sahiptir. Bu potansiyelin seferber edilebilmesi için, bu k›r›lgan kriz koflullar›nda ortaya ç›kan devrimci inisiyatif olanaklar›n›n iyi de¤erlendirilmesi gerekmektedir. Bunlar›n bafl›nda, ayr›flarak birbirini köstekleyen Türkiye ve Kürdistan devrimci süreçlerinin, yeniden ortaklaflmas›, en az›ndan flimdilik aralar›nda birbirini destekleyen bir bak›fl›m›n (simetrinin) sa¤lanmas› gelmektedir. Bu görevin yerine getirilmesinde Kürt hareketindeki ve Türkiye solundaki devrimci sosyalistlere ortak sorumluluklar düflmektedir. ‹flte yeni savafl plan›n›n telafi etmeye giriflti¤i üç zay›f nokta ve bunlar›n çeliflkilerinden do¤an devrimci siyaset:
Egemenler Kürt halk›na karfl› yeni ve kapsaml› bir savafla haz›rlan›yor. K›r›lgan bir dayana¤a sahip kanl› savafl planlar›n›n Türk ve Kürt halklar›n›n faflizme, flovenizme, emperyalizme ve neoliberalizme kafl› ortak mücadelesi ile durdurulmas› mümkün 104
105
2000’lerde Mahir’i okumak ve 21.yüzy›lda hala Çayanist olmak
1918 Ekim Devrimi’nde K›z›lordu
132
Emperyalizmin Bunal›m› ve “Bunal›m Dönemleri” Sistemati¤i 1960-70’li y›llarda, THKP-C’nin (ve ondan köklenen di¤er hareketlerin) de aralar›nda bulundu¤u devrimci ak›mlar›n temel emperyalizm çözümlemesi çerçevesini oluflturan “Emperyalizmin Bunal›m Dönemleri” kavram›, 1990’l› y›llarla birlikte yeniden canlanan emperyalist sistem tart›flmalar›nda bir yandan fetifllefltirilip, öte yandan teorik-pratik bir araç olarak unutulmaya terk edilen ana kavramlardan birisidir. Bu durumun nedenleri kuflkusuz, 90’l› y›llar›n bilinen koflullar›n›n, dev-
E
Türkiye’nin yak›n tarihindeki en afla¤›l›k politik eylem ve uygulamalara imza atan bu örgütün restorasyonu ve yeniden meflrulaflt›r›lmas› da afla¤›l›k yöntemlerle sa¤lan›yor. Kuruluflundan itibaren kontrgerillan›n suikastlerine, iflkencelerine, komplolar›na hedef olan Türkiye solu, ‹lhan Selçuk, Do¤u Perinçek gibi çok uzun y›llard›r aras›na mesafe koydu¤u/d›fllad›¤› isimler arac›l›¤›yla “kontrgerillan›n beyni” olarak sunuluyor. “Zay›f” Türkiye solu bu afla¤›l›k çarp›tma karfl›s›nda sert ve güçlü bir yan›t üretemiyor. Aksine, çeflitli faflist merkezlerin kuklalar› haline gelen sol-liberaller ve “ulusalc›-solcular”, solun gündemini flekillendiren ideolojik merkezler olarak kontrgerillay› istedikleri boyaya sokuyor; Türkiye sosyalist hareketinin baz› kesimlerini kuyru¤una takabiliyor, deyim yerindeyse “parmaklar›nda oynatabiliyorlar”.
S›n›f mücadeleleri ekseninde
Ergenekon ve kontrgerilla gerçe¤i Egemenler aras›nda bugün yaflanan çeflitli çat›flmalar›n kökenini anlayabilmek için kontrgerillan›n kökenlerini, kuruluflunu ve evrimini analiz etmek gerekmektedir, bu amaçla iki bölüm halinde yay›nlayaca¤›m›z dosyan›n ilk bölümünde kontrgerilla üzerine bir girifl tart›flmas›n›n ard›ndan kontrgerilla cihaz›n›n flekillenme sürecini 1980 darbesine kadar aktaraca¤›z 116
EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹
Emperyalizmin Bunal›m dönemleri ve devrimci strateji
“Tarihin belirli dönemlere bölünmesinin hikmeti, belirli bir dönemin ana iflleyifl eksenlerini kavramak için kullan›fll› bir çerçeve sunmas›d›r” (Harry Magdoff)
rgenekon operasyonu ile beraber Türkiye’de kontrgerilla bir kez daha tart›fl›lmaya baflland›. Ancak gerek bu tart›flmalar›n yürütülüfl biçimi, gerekse Ergenekon operasyonunun seyri kontrgerilla cihaz›n›n da¤›t›lmas› bir yana,“flok”lar, “sansasyon”lar, “flafl haberler” aras›nda kontrgerilla gerçe¤inin bulan›klaflmas›na ve en nihayetinde restorasyonu ve yeniden meflrulaflt›r›lmas›na hizmet etti.
inansal kriz, Kürt sorunu ve yerel seçim sürecinin içinde sürüklenen Türkiye, yeni bir dönemin efli¤ine geldi. Kendisine yönelen sald›r› hamlelerini bofla düflüren Kürt Hareketi, bu tarihsel eflikte yükselifle geçti. Gerilla mücadelesiyle kitlesel tepkileri birlefltiren savunma çizgisinin baflar›lar› karfl›s›nda, oligarflinin Kürt halk›n› görmezden gelen “inkar ve imha” siyaseti ciddi yaralar ald›. Egemenler flimdi daha büyük ve daha kanl› bir savafl haz›rl›¤›ndalar. “Mini aç›l›m”lar›, çeliflkili ve çat›flmal› e¤ilimleri de içeren haz›rl›klar bütün h›z›yla sürüyor. Haz›rl›klara önceki savafllar›n bar›nd›rd›¤› üç zay›f noktan›n telafisi ve ezen ulus milliyetçili¤ini (flovenizm) k›flk›rtan psikolojik harekat yöntemleri damgas›n› vuruyor. Birinci zay›f nokta oligarflinin birli¤inin sa¤lanmas›d›r. AKP ve TSK mutabakat›yla oluflturulan “savafl ve kriz hükümeti”yle flimdilik bu sorun çözülmüfl görünüyor. ‹kinci zay›f nokta, kirli savafl ittifak›n›, “güneyli Kürt iflbirlikçili¤ini” ve siyasal ‹slam gericili¤ini içine alabilecek biçimde geniflletmektir. Böylece ABD’nin Ortado¤u plan› çerçevesinde Federal Kürdistan Yönetimi (Barzani)’nden ‹slamc› cemaatlere, ‹srail’den ‹ngiltere’ye uzanan, AB, BM ve NATO’nun deste¤ini alan bir savafl ittifak› örgütlenmifl oluyor. Üçüncü zay›f nokta ise, Kürt hareketi yükseliflteyken “kültürel haklar” temelli bir aç›l›m›n (neoliberal asimilasyonun) zorlu¤unda sakl›d›r.
F
K›r›lgan bir dönüm noktas›nda devrimci inisiyatif için artan olanaklar
EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹
93
rimcilerin Marksizm’in devrimci teorik miras›n› “somut durumun somut analizine” dayal› stratejik bir kurgu oluflturmak üzere kullanma ve gelifltirme cüretlerini belirli ölçülerde k›rm›fl olmas›nda yatmaktad›r. Fakat bu cesaret k›r›lmas›, kapitalizmin bugüne kadarki tarihini farkl› amaçlar ve ölçütlerle birbirinden ay›rmay› hedefleyen çeflitli teorik giriflimler ve özellikle de “modernite-post modernite” çerçevesinin, solun emperyalizmle ilgili tart›flmalar›n› yöntemsel aç›dan ciddi ölçülerde istila etmesiyle sonuçland›. Bu yöntemsel istila ise, günümüz kapitalizminin birçok alan›nda; örne¤in maddi üretimin teknolojik alt yap›s›, enerji kaynaklar›, emper-
Tarihinin en sald›rgan ve yay›lmac› dönemlerinden birini yaflayan emperyalizme karfl›, dünyan›n her taraf›ndan, baflta ezilenler olmak üzere, pek çok farkl› kesimden tepkiler yükseliyor. Bölgemizde Ortado¤u ezilen halklar›n›n öfkesi milliyetçi ve ‹slamc› hareketlerin kanallar›nda toplanarak, daha çok, ABD karfl›tl›¤› ekseninde Müslüman dayan›flmas› ya da Arap Milliyetçili¤i olarak gelifliyor. Bu durum, Türkiye Sosyalist Hareketinin krizli yap›s›n› derinlefltiren ideolojik kaymalar›n temel unsurlar›ndan birini oluflturuyor. Ortado¤u’daki emperyalist iflgal, emperyalizmin dünyan›n baflka yerlerindeki ve ülkemizdeki varl›¤›na iliflkin bir dizi geliflme, liberal sol ve ulusalc› sol ak›mlar›n ideolojik prizmas›ndan k›r›larak Sosyalist Harekete yans›yor; emperyalizme iliflkin düflünsel belirsizliklere, pragmatik ve tutars›z tav›rlara yol aç›yor. Örne¤in emperyalist “savafla karfl› ‹slamc›larla ittifak sorunu” ya da ABD/AB yönelimli “demokrasi projesinin desteklenmesi” ad›na AKP’nin desteklenmesi sorunu, liberallerin ve liberal solun, Sosyalist Hareketi karalama kampanyalar›na zemin oluflturuyor. Yine benzer flekilde, asl›nda ana kaynak olarak emperyalizmin “Ulusal Güvenlik Doktrini” projesinden beslenen ulusalc› sol, emperyalizme karfl› “ulusal güvenlik/de¤erlerini savunma” ya da “cumhuriyet de¤erlerini savunma” ad›na, halk›, emperyalizmin farkl› türden gericilikleri aras›nda seçim yapmaya zorluyor. Sonuçta, Türkiye Sosyalist Hareketi’nde bu türden emperyalizm çözümlemelerinin, somut devrimci mücadeleden uzaklaflman›n, çeflitli s›n›f uzlaflmac›l›¤› pratiklerine k›l›f uydurman›n bir arac› oldu¤u görülmektedir. Gerek günün devrimci görevlerinin netlefltirilmesi, gerekse sol liberal ve ulusalc›/milliyetçi ak›mlarla mücadele edilmesi, devrimci kavramsal miras›n temel ö¤elerinin bu tart›flmalara kazand›r›lmas›yla olas›d›r. “Emperyalizmin bunal›m dönemleri” kavram›; dünümüzü ve bugünümüzü kavramak için gelifltirmemiz gereken devrimci kavramsal miras›n ana ö¤elerinden biridir. Mahir Çayan ve THKP-C, emperyalizm çözümlemelerini, “emperyalizmin bunal›m dönemleri” kavramsal çerçevesini temel alarak yapm›flt›r. “Emperyalizmin bunal›m dönemleri” kavramsal çerçevesi, bugünün emperyalist-kapitalist sisteminin somut devrimci kriz konjonktürünü, temel yap›s› ve Türkiye devriminin stratejisine etkileri aç›s›ndan tan›mlamak için kullan›lm›flt›r. Bu çözümlemede, emperyalizm döneminin Marksizmi olan Leninizmin, emperyalizm teorisinin evrensel tezleri, yeni sömürge devriminin stratejisinin üretilmesinde yol gösterici bir eylem k›lavuzu olarak kullan›lm›flt›r. Bir yeni sömürge devrimi olarak Türkiye devriminin yolunun teorik ve pratik olarak çizilmesinde, “emperyalizmin bunal›m dönemleri” ile “Leninist kesintisiz devrim teorisinin” kavramsal çerçevesi, Türkiye geleneksel solundan teorik ve pratik bir kopuflun hareket noktas›n› oluflturmufltur. Bütün bunlar›n yan›nda, kapitalizmin en büyük krizlerinden birini yaflad›¤› bugünlerde, sosyalizmin yeni bir tarihsel dönemi de, emperyalizmin yeni bunal›m döneminin devrimci politik öznesini biçimlendiren somut güç iliflkileri, politik sorunlar ve çat›flma süreçleri içinde biçimlenmektedir. ‹flte bu nedenle bunal›m dönemleri kavramsal çerçevesi, sosyalizmin inflas›n›n devrimci yolunda döflenmifl sürükleyici kavramsal bir yap›tafl›d›r. 21.yüzy›l sosyalizminin ilk ad›mlar›n› att›¤›m›z bugünlerde, Mahir’i okuman›n ve 21.yüzy›lda “hala Çayanist olman›n” gerçek devrimci alg›s› böyle oluflacakt›r. Bundan böyle dergimizde oluflturaca¤›m›z dosya yaz›lar›yla bu türden kuramsal çal›flmalara katk›da bulunmaya çal›flaca¤›z. ‹lk say›m›zda, “Emperyalizmin Bunal›m Dönemleri ve Devrimci Strateji” adl› çal›flman›n birinci bölümünü yay›ml›yoruz.
133
Dünya ABD için dönmüyor ABD emperyalizminin karfl› konulmazl›¤› iddias› ve neoliberal ideolojik hegemonya art›k geçmiflte kald›. Askeri baflar›s›zl›klar ve finansal krizle bo¤uflan ABD, yeni rakiplerin yükselifli, eski müttefiklerin sadakatsizli¤i ve ezilen halklar›n askeri iflgallere ve yeni sömürgecili¤e karfl› yükselen isyan›ndan muzdarip. ABD’nin gerileyiflinin George Bush’un beceriksizli¤inden kaynakland›¤›n› ve Barack Obama ile tersine döndürülece¤ini sananlar ise fena yan›l›yor
BD emperyalizmi derinleflen bir egemenlik krizinin içinde. Emperyalist kapitalist sistem üzerindeki egemenli¤inin ekonomik dayanaklar›n›n 70’li y›llardan itibaren erimeye bafllamas›n› finanslaflma ve askerileflme e¤ilimini derinlefltirerek dengelemeye çal›flan ABD, flimdi her iki alanda da egemenli¤ini daha ciddi biçimde sorgulatan belalarla karfl› karfl›ya. Dünyan›n en büyük ve rakipsiz askeri ayg›t›, düflmanlar›n› birlefltirip cesaretlendiren, rakipleri için f›rsatlar yaratan, müttefiklerini ise bölen ve kendinden uzaklaflt›ran sömürgesel fetih hareketlerinde bata¤a sapland›. Finanslaflma da, ABD liderli¤indeki emperyalist dünya piyasas›n› bugüne kadarki en y›k›c› ekonomik krizine sürükledi. ABD’nin karfl› konulmazl›¤› iddias› ve neoliberal ideolojik hegemonya, art›k geride kald›.
A
Askeri ve finansal tökezlemeler sayesinde, emperyalist kibir yerini egemenlik krizinin itiraf›na b›rakt›. ABD emperyalizminin gücündeki gerileme art›k kendi istihbarat kurumlar›, çekirdek kadrolar› ve ideologlar› taraf›ndan dahi itiraf edilmekte ve yeni ABD yönetimi, dünya liderli¤ini yeniden tesis etmeye ça¤r›lmaktad›r. Yeni ABD Baflkan› Barack Obama’n›n program› da, askerileflmenin ve finanslaflman›n terk edilmesini de¤il, aksine sa¤lamlaflt›r›larak sürdürülmesini öngörmektedir. ABD emperyalizminin derman aranan egemenlik krizi, üç temel politik gerilim ekseninde geliflen meydan okumalarda yans›mas›n› bulmaktad›r:
150
Kontrgerilla herhangi bir “suç örgütü”, “çete” de¤ildir. Kontrgerillay› “devlet içinde öbeklenmifl bir suç örgütü” olarak tan›mlamak yetersizdir. Kontrgerillay›, devletin bir k›s›m “gayri meflru” faaliyetlerini yürüten cihaz olarak tan›mlamak da kontrgerillan›n niteli¤ini yeterince berraklaflt›rmayacakt›r. Kontrgerillan›n mevcut devletin “özü”, temel örgütü oldu¤u de¤erlendirmesi, sosyalistlerin büyük ço¤unlu¤unun ortak ve genel bir de¤erlendirmesi olarak gerçe¤e uygun olmakla birlikte, bugünkü çat›flmay› aç›klamaz; yaln›zca bu çat›flman›n önemine iflaret eder. Bugünkü çat›flman›n gerçek içeri¤i, ülkemizdeki sömürge tipi faflizmin iktidar›n›n yeniden yap›land›r›lmas› süreci taraf›ndan belirlenmektedir. Kontrgerilla, tarihin her döneminde devletlerin üzerinde yükseldi¤i ezeli ve ebedi bir canavar de¤ildir. Devletlerin her dönemde çeflitli “suç örgütleri” olmufl olabilir, ancak özel olarak kontrgerilla ayg›tlar› belirli bir tarihsel dönemin ürünüdür ve bu tarihselli¤in damgas›n› tafl›maktad›r. Kontrgerilla, 2. Dünya Savafl› sonras›nda, emperyalist-kapitalist sistemin so¤uk savafl stratejisi çerçevesinde oluflturdu¤u bir “anti-komünist iç-güvenlik ayg›tlar› zinciri” olarak gündeme geldi. NATO iliflkileri çerçevesinde Avrupa ülkelerinde oluflturulan kontrgerilla ayg›tlar›, So¤uk
Savafl’›n askeri ve politik hegemonyas›n› elinde tutan ABD’nin, “müttefikleri” içerisinde “komünizme karfl› mücadele iradesinin” güçlü bir biçimde yerlefltirilmesini sa¤layan özel ayg›tlar olarak da kullan›ld›lar. Kontrgerilla örgütlenmesinin yeni sömürge ülkelerdeki fonksiyonu ise çok daha kapsaml›yd›. ABD emperyalizmi, bu ülkelerde kontrgerilla cihaz›n› askeri ve politik “gizli iflgal”in en etkin ayg›tlar›ndan biri olarak kulland›. Türkiye’de, Filipinler’de, fiili’de, Orta ve Güney Amerika’da oluflturulan kontrgerilla ayg›tlar›, bu ülkelerde faflizmin yukardan afla¤› devlet yap›s›na hakim k›l›nmas›n›n en etkili operasyonel araçlar› oldular. Türkiye’de kontrgerilla, sömürge tipi faflizmin örgütleyici merkezi, “gizli iflgal” politikas›n›n stratejik bir arac› oldu. Türkiye’de kontrgerillan›n sömürge tipi faflist devlet ayg›t› içerisindeki belirleyici konumu, onu ayn› zamanda, sömürge tipi faflizmin evrim sürecinin ve egemen s›n›flar›n, güçlerin iç çat›flmalar›n›n kendine özgü bir “sahnesi” haline de getiriyor. Bu “özgünlük”, bir yönüyle, kontrgerillan›n “kökü d›flar›da” bir kurulufl olarak, “bir iç iktidar mücadelesi sahnesi” olmas›ndan kaynaklan›yor. Özgünlü¤ün di¤er yönünü ise, sömürge tipi faflizmin ülkemizdeki “devlet gelene¤i” ile kurdu¤u iliflki oluflturuyor. Osmanl›’n›n “ceberut devletinden” ‹ttihat Terakki F›rkas›’n›n “komitac›l›¤›na” ve buradan Kemalist dönemin küçük burjuvazinin “bürokratik diktatörlü¤üne” uzanan devlet gelene¤i ile sömürge tipi faflist devlet yap›lanmas› aras›ndaki iliflkinin önemli köprülerinden birinin kontrgerilla cihaz› oldu¤unun bu noktada alt›n›n çizilmesi gerekiyor. Kontrgerilla ayg›t›n›n yeniden düzenlenmesi çerçevesinde gündeme gelen bugünkü iç çat›flma sürecinin, bu tarihsel-maddi temelden kopuk olarak tart›fl›lmas›, örne¤in Ergenekon’u “kontrgerillan›n sol kanad›” olarak nitelendiren liberal çarp›tman›n veya bu iç çat›flma sürecini ABD’nin “cumhuriyeti tasfiyesi” operasyonu olarak alg›layan asar› atika “ulusalc›-solcu”lu¤un “kand›r›c›l›¤›n›” sa¤l›yor. Bu iç çat›flman›n arkas›nda, Türkiye’nin 60 y›ll›k sömürge tipi faflizminin geliflim öyküsü bulunmaktad›r. Bu öykünün belirleyici eksenleri, emperyalist güçlerin küresel ve bölgesel egemenlik stratejilerindeki geliflmeler ile Türkiye’deki s›n›f mücadeleleridir. Çat›flman›n taraflar›n›n kendilerine iliflkin bilinçleri, kendilerini sunufl biçimleri ne olursa olsun, (“ba¤›ms›z, laik cumhuriyete sahip ç›kma” veya “bürokratik-militarist elitin egemenli¤ine son vererek demokrasinin alan›n› geniflletme”) onlar›n “gerçekte ne” olduklar›n› belirleyen, bu egemenlik stratejileri ve s›n›f mücadelesinin somut gerçekli¤i karfl›s›ndaki nesnel konumlar›d›r. Sömürge tipi faflizmin “flahikas›nda”, ABD emperyalizmi-
117
ÇIKARKEN Üzerinde bulundu¤umuz tarihsel eflik, iflçi s›n›f› hareketinin ve 21. yüzy›l “sosyalizminin, kapitalizmi y›kan devrimci bir hareket” olarak oluflum sürecidir, ezilenlerin tepkilerinden toplumsal devrimci öznenin kurulufluna giden bu sürecin baflar›s›, kapitalizme karfl› en ileri çat›flmalar› örgütleyen devrimci hareketin, düzenin y›k›ma u¤ratt›¤› kitleleri, düzeni y›kan devrimci kitleler olarak birlefltirmesine, yani iflçi s›n›f›n›, toplumsal devrimci özne olarak örgütlemesine ba¤l›d›r
N
eoliberal kapitalizmin, “tarihin tekerle¤ini durdurup ‘mutlak zafer’”ini ilan etti¤i zamandan beri tam on sekiz sene geçti. Neoliberal ideologlar›n ve sermayenin yeni medya entelektüellerinin iddialar›n›n aksine, sosyalist sistemin çöküflü kapitalist dünyaya “Liberal Demokrasi”, “Evrensel Bar›fl” ve “‹nsan Haklar›na Sayg›” getirmedi. Sosyalizmin yenilgisinin ard›ndan kanl› operasyonlarla ilan edilen “Yeni Dünya Düzeni”, arada yaflanan irili ufakl› krizleri atlatt›ktan sonra, bugünlerde tarihin en büyük krizlerinden biriyle art arda büyük sars›nt›lar geçirmektedir. Kapitalizmin “nihai zaferi” topu topu on sekiz sene sürdü. Sermayenin kriz tellallar›nca, geçici ve s›n›rl› bir alg› dünyas›na hapsedilerek ve bütün yükü emekçi s›n›flar›n s›rt›na y›k›larak kurtulufl çareleri aranan “2008 finans krizi”, kapitalizmi ad›m ad›m nihai sona do¤ru götüren genel flartlar› olgunlaflt›rmaktad›r. Dünya kapitalist sistemi “genel ve sürekli bunal›mlar içinde can çekiflmektedir”. Topu topu on sekiz sene sonra, 21. yüzy›l sosyalizmi, bugünün “kapitalizmini y›kan gerçek bir hareket olarak”, yeryüzünün bütün toprak parçalar›nda selamlanmaya baflland›. Toplumsal haklar› ellerinden al›narak kölece yaflam koflullar›na mahkum edilen ezilenler, sosyalizmin yeni bir tarihsel evresinin efli¤inde, “‹nsanca Yaflam” talebiyle, afla¤›dan ve do¤rudan büyük kitlesel eylemlerle, kapitalizme karfl› tepkilerini yükseltmeye bafllad›lar. ‹flçi s›n›f›n›n yeni hareketleri suretinde, insanl›¤›n kurtuluflunun genel ve sürekli flartlar› ad›m ad›m olgunlaflmaktad›r. Baflta yeni sömürge ülkeler kufla¤› olmak üzere Güney Amerika’dan Ortado¤u’ya dünyan›n her yerinde kapitalizm sorgulan›yor. Mücadele, k›r ve kent yoksullar›n›n hareketleri, yerli hareketleri, ezilen halk hareketleri, güvencesiz iflçi hareketleri, sendikal hareketler, kad›n hareketleri, gençlik hareketleri, çevreye duyarl› yeni tipte köylü hareketleri, hatta Güney Amerika’da iktidardaki devrimci hükümetler olarak, kendine has biçimlerde ve bütün zenginli¤iyle yo¤unlafl›yor, talepler giderek netlefliyor, ortaklafl›yor. ‹flçi s›n›f›n›n devrimci hareketinin nihai hedefe do¤ru birlefltirici ve sürükleyici önderli¤inden yoksun oldu¤u durumda bile, ezilenlerin öfkesi, kapitalizme karfl› kesintisiz bir mücadele kararl›l›¤›na dönüflmeye bafllad›. Üzerinde bulundu¤umuz tarihsel eflik, iflçi s›n›f›n›n devrimci hareketinin ve 21. yüzy›l “sosyalizminin, kapitalizmi y›kan devrimci bir hareket” olarak oluflum sürecidir. Ezilenlerin ilksel tepkilerinden toplumsal devrimci öznenin kurulufluna giden bu sürecin baflar›s›, kapitalizmin krizinin kendili¤inden y›k›m getirece¤i beklentilerinin afl›lmas›na, kapitalizme karfl› en ileri çat›flmalar› örgütleyen devrimci hareketin, bu çat›flmalarda, düzenin y›k›ma u¤ratt›¤› kitleleri, düzeni y›kan devrimci kitleler olarak birlefltirmesine ve onlara önderlik etmesine, yani iflçi s›n›f›n› toplumsal devrimci özne olarak örgütlemesine ba¤l›d›r.
2
Dünyan›n her yerinde ciddi tepkilerle karfl›lanan küresel kriz, Türkiye’de de derinlemesine hissedilmekte; ezilenlerin krizin y›k›m›na karfl› tepkileri giderek artan bir seyirle kendini göstermektedir. Fakat Türkiye’de devrimciler, krizin y›k›c› sonuçlar›na karfl› tepkilerden devrimci harekete giden süreçte, bir dizi özgün siyasal görevin de üstesinden gelmek zorundalar. Bir neoliberal yeni sömürge olarak, yoksullaflma, mülksüzleflme ve iflçileflme süreçlerinin yaratt›¤› toplumsal çeliflkilere, bir de Türkiye’nin jeo-stratejik bir kavflak noktas›ndan bulunmas›ndan kaynaklanan, Kürt sorunu ve siyasal ‹slam gibi özgün çeliflkiler ve bunlardan do¤an siyasal görevler de eklenmektedir. Neoliberal yeni sömürge kapitalizminin krizinden devrimci ç›k›fl›n somut tarihsel koflullar› olgunlaflmaktad›r. Yoksullaflma, mülksüzleflme ve iflçileflme sürecinin toplumsal ma¤durlar›, iflçi s›n›f› hareketinin toplumsal öznelerine dönüflmekte, krize devrimci müdahalenin olanaklar› artmaktad›r. ‹çinde bulundu¤umuz tarihsel an›n öne ç›kard›¤› birincil siyasal görev, iflçi s›n›f› hareketinin sömürge kapitalizmini y›kacak devrimci savafl›m›n› örgütleyecek ve ona önderlik edecek devrimci hareketin yarat›lmas›d›r. Ne var ki, Türkiye sosyalist hareketi, günün devrimci görevlerini yerine getirebilecek durumda de¤ildir. Uzun zamand›r, ezilenler, emekçi s›n›flar ve yoksul halk kitleleri içindeki toplumsal varl›k koflullar›n› yitirmifl bulunmaktad›r. Yaflad›¤› büyük yenilginin sonras›nda, yeni tarihsel dönemin getirdi¤i dönüflümü bir türlü gerçeklefltirememekte ve yeniden kurulufl sürecinin görevlerini yerine getirememektedir. S›n›f savafl›mlar›nda etkili bir konum oluflturamad›¤›ndan, sürekli ideolojik kaymalar, siyasal t›kan›kl›klar, örgütsel çözülmeler ve pratik yan›lg›lar yaflayarak çok yönlü bir kriz tablosu sergilemektedir. Türkiye solunun 1980’li y›llarda u¤rad›¤› yenilgi, emekçi halk›n, neoliberal yeni sömürge kapitalizmine boyun e¤di¤i politik koflullar› yaratt›. Yaflam koflullar› her geçen gün kötüye giden ezilenler için, sosyalizm, bu koflullardan kurtuluflun bir alternatifi olmaktan ç›kar›ld›. Son otuz y›l boyunca Türkiye solu, birbirini güçlendiren üç sald›r› dalgas›n›n alt›nda kald›: 12 Eylül faflizminin sald›r›s›, sosyalizmin yenilgisinin yol açt›¤› anti-sosyalist sald›r› ve neoliberal sald›r› dalgas›. 12 Eylül faflizminin yol açt›¤› büyük y›k›m›n hemen ard›ndan, reel sosyalizmin çöküflü geldi. Faflizmin a¤›r darbeleri alt›nda ezilen sol, henüz kendine gelememiflken, son derece fliddetli bir anti-sosyalist ideolojik sald›r›n›n hedefi oldu. Solun örgütsel, politik ve ideolojik bak›mdan felç edilmifl oldu¤u bu koflullarda yürürlü¤e konulan neoliberal sald›r› politikalar› ise, devrimci hareketin en önemli dayana¤›n› oluflturan iflçi s›n›f›n›n sermaye egemenli¤ine karfl› direnme gücünü önemli ölçüde zay›flatt›.
3
Ezilen hak yoksunu gruplar›n sorunlar› proleter bir kimlik kazanmakta, iflçi s›n›f› hareketi, toplumsal bask› ve sömürünün bütün özgül biçimlerine karfl› mücadelenin zengin ve çok cepheli bileflkesi olarak geliflmektedir. Toplumsal hak mücadeleleri, iflçi s›n›f› ve ezilen halk kesimlerinin yeniden devrimci bir toplumsal güç haline gelmesinde kald›raç rolü oynamaktad›r.
Ancak solun krizi, yaln›zca, yedi¤i ideolojik, politik, toplumsal darbelerden kaynaklanm›yor. Türkiye’nin neoliberal yeni sömürgecilik politikalar› temelinde yeniden yap›lanmas›yla yarat›lan politik ve toplumsal koflullar, sömürge kapitalizminin her krizinde solun da sars›nt›ya u¤ramas›na neden oluyor. Sermayenin mülksüzlefltirme, yoksullaflt›rma ve iflçilefltirme program›n›n getirdi¤i dönüflüm; sosyal haklar›n y›k›ma u¤rat›lmas›; eme¤in yeniden üretim alan›n›n tamamen piyasalaflt›r›lmas›; toplumun cemaatlefltirilmesi ve alt kimlik gruplar›na parçalanmas›, solun yaflad›¤› sars›nt›lar› derinlefltiriyor. S›n›f mücadelesi, iflçi s›n›f› içindeki olas› bütün s›n›f-d›fl› bölünmeleri ve rekabet unsurlar›n› ön plana ç›karan yeni bir toplumsal durumla denetim alt›nda tutuluyor. Öte yandan, bu koflullar ayn› zamanda, iflçi s›n›f› hareketinin kendi zay›fl›klar›n› aflarak geliflmesinin nesnel temelini de oluflturmaktad›r. Ezilen hak yoksunu gruplar›n sorunlar› proleter bir kimlik kazanmakta, iflçi s›n›f› hareketi, toplumsal bask› ve sömürünün bütün özgül biçimlerine karfl› mücadelenin zengin ve çok cepheli bileflkesi olarak geliflmektedir. Ayn› zamanda, sosyalizmin yeniden somut politik-toplumsal bir hareket olarak ortaya ç›kmas›n›n temelleri oluflmaktad›r. Bu sürecin sürükleyici halkas›, toplumsal haklar mücadelesinin, devrimci iktidar mücadelesi olarak örgütlenmesidir. Toplumsal hak mücadeleleri, iflçi s›n›f› ve ezilen halk kesimlerinin yeniden devrimci bir toplumsal güç haline gelmesinde kald›raç rolü oynamaktad›r. Oysa, neoliberal kimlik politikalar›na boyun e¤erek parçalanm›fl halk kesimlerinin sadece birini temel alan siyasal çizgiler, bütün toplumsal muhalefeti sürükleyen ortak halkay› yakalayamamaktad›r. Kendi s›n›rlar› çerçevesinde anlaml› içerikler üretse bile, salt Kürtlerin, Alevilerin, “güvenceli iflçilerin”, kent yoksullar›n›n ç›karlar›na odaklanmak, bütün toplumun ç›karlar›n› temsil eden ülkenin her yerinde örgütlü bir devrimci hareketin oluflumunu zorlaflt›rmaktad›r. Kürt Hareketine böyle bir elefltiri yap›labilir. Ne var ki, Kürt Hareketine “ba¤›ml› siyaset yapma”n›n ve savafl koflullar›n›n “d›fl›ndan kolayca konuflma”n›n bir siyaset tarz› olarak yerlefliklik kazand›¤› Türkiye solunda, devrimcilerin öncelikli görevi, üzerine düflen sorumluluklar›n›n gere¤ini yerine getirmektir. Devrimciler, “hiç kimseden hiçbir fley beklemeden”, Kürt sorununun ortaya ç›kard›¤› siyasal görevlerin yerine getirilmesinde etkin bir mücadele çizgisi izlemelidir. Kirli savafla ve flovenizme karfl›, bar›flç›l ve özgürlefltirici çözümleri gerektiren yeniden kardeflleflme mücadelesinin gerekleri için etkin bir eylem çizgisi izlenmelidir. Ancak bu ad›mlarla birlikte, Kürt Hareketinden, sergiledi¤i ulusalc› pragmatizmi ve liberal milliyetçi çizgiyi terk etmesi beklenebilir. Kürt Hareketinin, Türkiye’deki toplumsal mücadeleyle olumlu etkileflim kuran, onu bütünleyen, en az›ndan onunla bak›fl›ml› (simetrik) bir hareket seyri izlemesi, Türkiyeli devrimcilerin etkinli¤ini daha fazla art›racakt›r. Liberal-’sol liberal’ çevreler, demokrasi mücadelesi ad›na ‹slamc›larla kurduklar› “demokrasi ittifak›” temelinde sürekli sola ve sosyalizme karfl› bir düflmanl›k kampanyas› yürütmektedir. Bu sald›r›lar, neoliberal ideolojik hegemonyaya ve onun soldan kurucu ayg›tlar›na karfl› mücadele çerçevesinde de¤erlendirilmeli, net bir sosyalist tav›r gelifltirilmelidir. Yine ayn› flekilde, ‹slamc›lara karfl› düzen-içi karfl› kutuptan taraf olan “laikçi ulusal sol”la da toplumsal hak mücadeleleri ekseninde hesaplaflarak, devrimci çizginin ay›rt edici özelliklerinin halka devaml› anlat›lmas›, ideolojik mücadelede önemli bir yer tutmaktad›r. Türkiye halklar›n›n ve toplumunun sahip oldu¤u zengin dinsel, kültürel ço¤ullu¤u çoraklaflt›ran ›rkç›, gerici, cinsiyetçi ve otoriter dinsel kültürün, temel bireysel özgürlüklere ve toplumun eflitlikçi ve özgürlükçü geliflimine karfl› tehdit oluflturmas›n› önleyecek devrimci bir laiklik anlay›fl›n›n gelifltirilmesi, sosyalist düflüncenin bütün zenginli¤iyle toplumsallaflmas›n›n mevziilerinden birini oluflturmaktad›r. Türkiye solu ciddi bir de¤iflim geçiriyor. Solun genel kompozisyonu ve a¤›rl›k merkezlerinde belirgin de¤ifliklikler yaflan›yor. 1990’l› y›llar›n bafllar›nda büyük ölçüde “sa¤a savrulan” solun, geleneksel merkezleri çözülüyor ve otoritelerini önemli ölçüde yitiriyorlar. Son on befl y›l boyunca ilerici toplumsal muhalefet dinamikleri üzerinde “siyasi tekel” kuran geleneksel merkezlerin u¤-
4
rad›¤› bu güç yitimi, sol siyasi platformda bir “boflluk duygusu” yaratarak, “solda genel bir kötüye gidifl yafland›¤›” izlenimi uyand›r›yor. Kuflkusuz, bu merkezlerin u¤rad›¤› güç yitimi, genel bir gerileme ve da¤›n›kl›k tablosuyla birlikte yaflan›yor ve bu tablonun oluflmas›nda onlar›n ciddi “sorumluluklar›” var. 1990’l› y›llar›n bafllar›nda, 1980 sonras›nda yarat›lan siyasi birikimin ve toplumsal muhalefet mevzilerinin üzerine “çöreklenen” bu merkezler, dalgalar halinde birbirini izleyen ö¤renci, iflçi ve kamu çal›flanlar› hareketlerinde somutlaflan toplumsal dinamizmi, yasalc›, statükocu bir çizgide dondurdular. 1990’l› y›llar›n ilk yar›s›nda ard› ard›na oluflturulan yasal “sosyalist” partiler, “Türkiye iflçi s›n›f› hareketinin yeni ve devrimci bir temel üzerinde yeniden inflas›”, “devrimci hareketin, devrimci bir halk hareketi yaratma çabas› içinde yeniden flekillendirilmesi” gibi görevleri bir tarafa b›rakt›lar. Bunlar›n yerine, solu kurulu düzenin politik platformunda “temsil etme”yi temel alan bir çizgiyi egemen k›ld›lar. ‹flçi s›n›f› hareketi ve ilerici toplumsal muhalefetin yönetim merkezlerinde oluflturduklar› “iliflki a¤lar›yla”, hareketin, devrimci bir yenilenmeye yönelmesinin o güne kadar oluflturulan kanallar›n› önemli ölçüde t›kad›lar. Bugün Türkiye sosyalist hareketini k›skaca alan iki önemli çarp›lma, “sol-liberalizm” ve “ulusalc›-sol” ucubesi bu “k›s›rlaflt›rma” operasyonunun ortak ürünüdür. Her ne kadar, solun geleneksel merkezlerinin bugünkü güç ve otorite kayb›, belli bir moral bozuklu¤u yaratsa da, geleneksel merkezlerin d›fl›nda filizlenen devrimci hareketin yenilenme dinamikleri ilk p›r›lt›l› örneklerini yavafl yavafl vermeye bafllad›. Halk›n hak mücadelelerini devrimci bir temel üzerinde örgütleme çabalar› içerisinde gelifltirilen devrimci halk örgütlenmeleri giderek art›yor. Hak mücadelelerini, halk ile iktidar aras›ndaki bir karfl› karfl›ya gelifl olarak örgütleyen birleflik ilerici platformlar ön plana ç›k›yor. Devrimci Harekette öne ç›kan bu yön, tesadüfi veya kendili¤inden bir durum de¤ildir. Sosyalizmin, günümüz Türkiye’sinde halk için yeniden güvenilir bir seçenek haline getirilmesi, ancak devrimci bir halk hareketini yaratma çal›flmas› içinde baflar›labilir. Neoliberalizme karfl› halk›n çeflitli kesimlerinin güncel ihtiyaçlar›n›, “toplumsal hak mücadeleleri” çerçevesinde ifade etmesini sa¤layan politik etkinliklerle, devrimci bir halk hareketinin üzerinde geliflece¤i zeminler üretilebilir. ‹flçi s›n›f› hareketinin ve devrimci hareketin birbirini gelifltiren yenilenme ad›mlar›, bu zeminlerde birlikte at›lacakt›r. Hayat, bizleri, “Tart›flma Süreci” ad› alt›nda devrimci hareket zeminini tasfiye sürecine götüren sa¤, reformist yaklafl›ma karfl› duran Devrimciler’i hakl› ç›karm›flt›r. Türkiye devrimci hareketinin “yasallaflt›r›lmas›”n›n, solu reformizme ve liberalizme tafl›yaca¤› biçimindeki iddiam›z do¤rulanm›flt›r. Türkiye devrimci hareketinin yeniden yarat›lmas› sorununu “temsil alan›nda” de¤il, devrimci s›n›flar›n mücadele “alanlar›nda”, devrimci siyaset üretme ve uygulama çabas› içinde çözmeye çal›flan devrimci çizgimiz, bu süreçlerden güçlenerek ç›km›flt›r. Biz, yaklafl›k yirmi y›ld›r, devrimci hareketin krizinin, neoliberal sald›r›ya karfl› halk direnifllerini ilerleterek ve devrimci bir zemine tafl›yarak afl›laca¤›na inanan devrimci sosyalist bir gelene¤iz. Emekçi halk s›n›flar›n›n içinde devrimin, somut bir kitle çizgisi olarak örgütlenmesi, asla ödün vermeyece¤imiz çal›flma tarz›m›zd›r. Türkiye solunun içe kapanarak, krizine masa bafllar›nda çare arad›¤› zamanlarda, biz, devrimci çizginin, toplumsal muhalefetin ve örgütsüz ezilen kitlelerin içinde somut bir kitle çizgisi olarak örgütlenmesinin somut görevlerine girifltik. Türkiye Sosyalist Hareketinin “büyük gelene¤i”ne uygun bir biçimde, ’80 sonras›n›n ilk devrimci giriflkenli¤ini gençlik mücadelesi saflar›nda ürettik. Üniversite gençli¤inin 1987’deki silkiniflinin ard›ndan, üniversitelerdeki faflist iflgale karfl› difle difl bir mücadele içinde yeniden yarat›lan Devrimci Gençlik’i; 1988-89 ‹flçi Bahar›nda, “iflyeri komite ve konseyleri”, “flubeler platformu” ve “‹flçilerin Sesi”yle geleneksel sendikal merkezleri aflan yeni bir iflçi hareketi temeli oluflturmak üzere örgütle-
Biz, devrimci hareketin krizinin, neoliberal sald›r›ya karfl› halk direnifllerini devrimci bir zemine tafl›yarak afl›laca¤›na inanan devrimci bir gelene¤iz. Emekçi s›n›flar›n içinde devrimin, somut bir kitle çizgisi olarak örgütlenmesi temel çal›flma tarz›m›zd›r. Solun içe kapanarak, krizine masa bafllar›nda çare arad›¤› zamanlarda, biz, devrimci çizginin, toplumsal muhalefetin ve örgütsüz ezilen kitlelerin içinde somut bir kitle çizgisi olarak örgütlenmesinin somut görevlerine girifltik.
5
nen devrimci iflçi çal›flmalar›n›; 1989’dan itibaren yükselifle geçen Kamu Çal›flanlar› hareketinin tart›fl›lmaz öncüsü Devrimci Kamu Çal›flanlar› hareketini ayn› devrimci yöntemle biçimlendirdik. ‹çinde yaflad›¤›m›z dünyan›n ve Türkiye’nin devrimci dinamizmini, köklerimizi ald›¤›m›z THKP-C ve Devrimci Yol’dan gelen öncüllerimizin ›fl›¤›nda irdeleyerek, devrimci stratejik çizgiyi yeniden üretmeyi önümüze siyasal bir görev olarak koyduk. Hayat, bugünün dünyas›n›n ve Türkiye’sinin devrimci dinamiklerini kavramak aç›s›ndan THKP-C/Devrimci Yol’un ideolojik-politik miras›n›n ufuk aç›c›, kuvvetli bir bafllang›ç noktas› oluflturdu¤unu gösterdi.
Belli bafll› devrimci toplumsal güçlerin ba¤r›nda, mücadele içinde yarat›lan bu örgütlenmeleri bütünlüklü bir devrimci politik sürece kanalize etme çabam›z, 1990’l› y›llar›n bafl›ndaki büyük “sa¤c›laflt›rma operasyonu” ile kesintiye u¤rad›. Buna karfl›n, hayat içinde do¤ru ve sonuç al›c› oldu¤unu gördü¤ümüz çizgimizi neredeyse “s›f›rdan” bafllayarak yeniden örgütlemekten kaç›nmad›k. O dönemde yeni kurulan reformist “sosyalist” partilerde somutlaflan “sa¤a do¤ru büyük at›l›m”›n ilk etkisinin, emekçi s›n›f hareketindeki yenileyici dinamikleri dura¤anlaflt›rmak oldu¤unu vurgulad›k. Yine o dönemde ç›kard›¤›m›z YÖN dergisi ile iflçi s›n›f›n›n sendikal hareketinin bir yeniden oluflum sürecinde oldu¤unu gündeme getirdik. Bu sürecin Toplumsal Hareket Sendikac›l›¤› temelinde örgütlenmesi gerekti¤ini; iflyeriyle mahalleyi, üretimle eme¤in yeniden üretim alan›n› bir araya getiren bir mücadele ve örgütlenme çizgisinin hayata geçirilmesi gerekti¤ini vurgulad›k. Ayn› dönemde, gençlik hareketindeki geri çekilmenin temelinin üniversitenin neoliberal dönüflümünden; üniversitenin piyasalaflt›r›lmas›, bilginin metalaflt›r›lmas› ve ö¤rencinin müflteri haline getirilmesinden kaynakland›¤›n› ortaya koyarak, neoliberalizme karfl› ilk büyük direnifl merkezini, üniversitede, Koordinasyon hareketiyle yaratmay› baflard›k. Yoksul mahallelerde gelifltirdi¤imiz özgün devrimci militanl›k tarz›yla, halk›n sald›r› alt›ndaki en önemli mevzisinin “sa¤l›k ve e¤itim hakk›” oldu¤unu saptayarak, “Paras›z E¤itim, Paras›z Sa¤l›k” talebiyle, yoksul halk›n neoliberalizme karfl› ilk direnifl gündemini oluflturduk. “Devrim” dergisi, bütün bu sürecin devrimci kavran›fl›n› elde etmeye yönelik yay›n organ›m›z oldu. Solun geleneksel kitle temelini oluflturan Alevi-Kürt kitlelerinden farkl› özellikler göstermesi nedeniyle, “solcular taraf›ndan örgütlenemez!” denilen güvencesiz iflçi kitleleri içinde baflar›l› örgütlenme çal›flmalar› yürüttük; “girilemez!” denilen hak yoksunu yoksul gecekondu mahallelerinde hak mücadelelerinin örgütlenmesinde bulunduk. Sosyalistlerin enternasyonalizmden uzaklaflarak içe kapand›¤› yönündeki karalama kampanyalar›na inat, yürüttü¤ümüz bütün çal›flmalar›n uluslararas› bir karfl›l›¤› da bulunmaktad›r. Çal›flmalar›m›z, içinde bulundu¤umuz ayn› kuflak ülke halklar›n›n, neoliberalizme karfl› politik toplumsal hareketlerini bizi gelifltirecek bir tarzda benimsemekte ve onlar› da ülkemizde temsil ederek, yeni bir proletarya enternasyonalizmi anlay›fl›n›n filizlerini yeflertmektedir. Bu mücadeleler içerisinde, içinde yaflad›¤›m›z dünyan›n ve Türkiye’nin devrimci dinamizmini, köklerimizi ald›¤›m›z THKP-C ve Devrimci Yol’dan gelen öncüllerimizin ›fl›¤›nda irdeleyerek, devrimci stratejik çizgiyi yeniden üretmeyi önümüze siyasal bir görev olarak koyduk. Hayat, bugünün dünyas›n›n ve Türkiye’sinin devrimci dinamiklerini kavramak aç›s›ndan THKP-C/Devrimci Yol’un ideolojik-politik miras›n›n ufuk aç›c›, kuvvetli bir bafllang›ç noktas› oluflturdu¤unu gösterdi. “Küreselleflme”, “Post-Fordizm” vb. adlar alt›nda emperyalist kapitalist sistemi “tasvir” etmeye dönük yaklafl›mlar, Türkiye soluna devrimci stratejik bir kavray›fl sunmad›. Emperyalizmi, “Bunal›m Dönemleri” kavramsal sistemati¤iyle ele alan Mahir Çayan’›n, günün devrimci dinamiklerini ortaya koymay› temel alan yöntemini uygulayarak, 1980 sonras›nda Emperyalizmin 4. Bunal›m Dönemi’ne girdi¤ini saptad›k. Bu dönemin temel devrimci dinamikleri, sermayenin finanslaflmas›, insanl›¤›n büyük kitlesinin proleterlefltirilmesi ve neoliberal yeni sömürgecilik politikalar› gibi geliflmelerin içerisinde yatmaktad›r. Günümüz dünyas›nda emperyalist zincirin öne ç›kan zay›f halkas› yeni sömürge ülkelerdir. Bugün devrimci hareketin öncelikli sorunlar›ndan biri, devrimci bir halk hareketinin yeniden yarat›lmas›d›r. Bu görev Devrimci Yol’un “partileflme süreci” ile tarihsel bir benzerlik oluflturur. Devrimci Yol, kendisini 1974 sonras›n›n devrimci hareketine önderlik edecek bir parti olarak ilan etmek yerine, devrimci partiyi dönemin devrimci direnifl hareketlerine önderlik etme çabas› içinde yaratmay› önüne koymufltu. Bugün, emperyalizmin 4. Bunal›m Dönemi’nin Türkiye'sinin devrimci hareketini yaratma görevi de bu mant›kla ele al›nmal›d›r. Bu görev, sosyalizmin 20.yüzy›l-
6
daki yenilgisinde gösterdi¤i zaaflara sahip olmayan, teorik olarak “en mükemmel” bir sosyalizm modelinin ka¤›t üstünde icat edilmesiyle de¤il, ancak Türkiye halklar›n›n neoliberalizme ve faflizme karfl› öz-savunma e¤ilimlerini ifade eden toplumsal muhalefet hareketlerini devrimci bir halk hareketi çerçevesinde bütünlefltirme çabas›yla baflar›labilir. Bu çabalar, en geliflmifl ifadesini devrimci bir harekette ve öncü örgütlenmelerde bulmaktad›r. Bu bak›mdan bugünün siyasal görevi devrimci bir hareketin yarat›lmas›d›r. Bu do¤rultuda, HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU, devrimci bir hareketin yarat›lmas› için gerekli ideolojik-politik netli¤in ve birli¤inin sa¤lanmas› ve bunun Türkiye solunda ve toplumsal muhalefetinde devrimci bir çizgi haline getirilmesi için teorik çal›flmalar yapar. Bugün ülkemizin devrimci sürecini ortaya ç›karacak “devrimci halk hareketi”nin tek eksenli bir karakterde olamayaca¤› aç›kt›r. Neoliberalizme karfl› halk›n hak mücadeleleri, faflizme karfl› demokrasi mücadelesi, güvencesizlefltirme sald›r›lar›na karfl› iflçi s›n›f› direniflleri, emperyalist savafl karfl›t› hareketler, gençlik hareketleri, kad›n hareketleri, tar›m›n tasfiyesine ve çevrenin tahrip edilmesine karfl› köylü hareketleri ve Kürt sorununda yeniden kardeflleflme hareketi gibi devrimci bir halk hareketinin üzerinde geliflece¤i pek çok eksen s›ralanabilir. Bu eksenlerden hangisinin veya hangilerinin “sürükleyici” halkay› oluflturaca¤› ise konjonktürel bir sorundur. Bugün için neoliberalizme karfl› hak mücadeleleri, devrimci bir halk hareketinin yarat›lmas› aç›s›ndan sürükleyici halka durumundad›r. HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU, baflta halk›n hak mücadeleleri olmak üzere, toplumsal muhalefetin bütün cephelerinde devrimci bir halk hareketini yaratma perspektifini somutlaflt›racak ideolojik-politik çal›flmalar›n yürütülmesinde etkin görev ve sorumluluklar üstlenir. Hak mücadelelerinin temel alanlar›n›n sorunlar›ndan, neoliberal ideolojinin halk üzerindeki inand›r›c›l›¤›n›n k›r›lmas›na ve parçalanm›fl bir halk›n devrimci bir hareket olarak örgütlenmesini zorlaflt›ran ideolojik, kültürel, sosyal e¤ilimlerinin iflçi s›n›f› ideolojisi ekseninde bütünlefltirilmesi için ideolojik-politik çal›flmalar yapar. Bugünün devrimci hareketini günümüzün ilerici toplumsal muhalefet hareketleri içinde üretebilmek ve sosyalizmin yeni platformlar›n› devrimci bir ideolojik temel üzerinden kurabilmek aç›s›ndan, bugün daha ileri bir hareket noktas›nda bulunuyoruz. Kapitalizmin genel kriz koflullar›nda dünyada sistem karfl›t› hareketler yükselifle geçti. Türkiye’de neoliberal yeni sömürgecili¤in krizinin derinleflmesi, ayn› zamanda devrimci hareketin yenilenme dinamiklerinin nesnel olanaklar›n› geniflletmektedir. Bu koflullarda, HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU, Marksist-Leninist dünya görüflünün devrimci yöntemlerine dayanarak, ana burjuva ideolojik ak›mlarla ve onlar›n sa¤c›l›k, reformizm, liberalizm, milliyetçilik, sekterlik ve pragmatizm gibi sol içindeki uzant›lar›yla mücadele eder. Halk›n gözünde devrimci hareketin, devrimin ve sosyalizmin yeniden somut bir seçenek haline gelmesi için gerekli ideolojik-politik çal›flmalar› yapar. Sa¤lam, kararl› ve kesintisiz ad›mlarla üstüne yürüdü¤ümüz tarihin bu ak›l d›fl› çürüyen kapitalist ayg›t›na karfl›, iflçi s›n›f›n›n bütün birikimlerinin en olgun ifadesini temsil eden devrimci bir harekete flimdi daha yak›n›z. Ömrünü tüketen, tarihin gördü¤ü en sald›rgan ve yay›lmac› kapitalist egemenlik, kendisiyle birlikte bütün insanl›¤›n dünyas›n› karartmaya çal›fl›yor. Buna karfl›n, dünyas› karart›lanlar, seslerini yavafl yavafl yükselterek, itildikleri arka sokaklardan kapitalist dünyan›n kurucu meydanlar›na büyük kitleler halinde sökün ediyorlar. Hiçbir karanl›k sald›r› bu yürüyüflü durduramad›, durduramayacak! Her ad›m›nda ezilenlerin ufkunda kendine özgü aç›l›mlar üreten ve nihai kurtulufla kadar hiç durmadan süren bu yolculuk, militan bir y›k›c›l›k ve özgürlefltirici bir yarat›c›l›kla ad›mlar›n› s›klaflt›r›yor. Bugün, HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU’nda, büyük tarihsel bir görevin bütün a¤›rl›¤›n› omuzlar›nda hissederek kararl› yolculu¤unu sürdürüyor.
Halk›n Devrimci Yolu, MarksistLeninist dünya görüflünün devrimci yöntemlerine dayanarak, baflta halk›n hak mücadeleleri olmak üzere, toplumsal muhalefetin bütün cephelerinde devrimci bir halk hareketini yaratma perspektifini somutlaflt›racak ideolojikpolitik çal›flmalar›n yürütülmesinde etkin görev ve sorumluluklar üstlenir.
7
S‹YASAL GÜNDEM
Dünya, Türkiye ve toplumsal muhalefet
Tarihsel bir dönüflümün efli¤inde Türkiye’deki yeni sömürge kapitalizminin iki büyük yap›sal sorununu oluflturan emperyalist piyasa ba¤›ml›l›¤› ve Kürt sorununa, dünya krizinin patlak verdi¤i ve ABD’nin egemenlik sorununu çözmek için yeni hamlelere yöneldi¤i bir ortamda yeni boyutlar kazand›ran sürecin ilk siyasal hesaplaflma an›n›n yerel seçim olaca¤› biliniyor. Yerel seçim sürecinde toplumsal muhalefetin talepleri ve eylemleriyle gidiflat› etkileme olanaklar› ise geniflliyor arihsel bir dönüflümün efli¤indeyiz. Bugüne kadarki en büyük krizini yaflayan emperyalizm, sistem dâhilindeki bütün önemli s›n›fsal ve politik güç iliflkilerini köklü dönüflümlere zorlayan bir süreç yafl›yor. Tarihin nabz› bir kez daha h›zlan›yor. Sabit ve kal›c› gibi görünen güç iliflkilerinin ayaklar›n› bast›¤› zemin sars›nt›ya u¤ruyor. Süreç, tarihsel dönüflümün ilerici ve düzenin-statükonun gerici güçleri aras›nda yeni büyük çat›flmalar› biçimlendirecek olan dinamikleri büyük bir h›zla biriktiriyor. Henüz belki bu dönüflümün somut siyasal sonuçlar›n› elle tutulur, gözle görülür biçimlerde hissetmiyoruz. Henüz dünyan›n ve Türkiye’nin politik
T 8
gündemi, “dünden kalanlar›n” damgas›n› tafl›maya devam ediyor. Ama belirsizlikler ne olursa olsun, kesin olan bir fley var: ‹çinde yaflad›¤›m›z sürecin çat›flmalar›, dünyan›n gerek egemenleri gerek ezilenleri cephesinde henüz flekilsiz gibi görünen yeni politik özneleri biçimlendiriyor. “Yar›n›n” politik gündemini, bu yeni politik özneler aras›ndaki çat›flmalar›n ve güç iliflkilerinin belirleyece¤i görülüyor.
Dünya ve Ortado¤u’ya genel bak›fl Dünya ekonomisinde süresi henüz bilinmeyen uzun bir daralma-küçülme dönemi yaratacak olan 2008 Küresel Krizi, henüz ilk y›k›m aflamas›n› tamamlamad›. Emper-
S‹YASAL GÜNDEM
yalist sistemin bu yeni merkezi krizi, öncelikle ABD ve Avrupa’da büyük bir çöküfl yaratt›. Bu ilk dalgalanman›n ard›ndan, yeni bir büyük y›k›m dalgas› harekete geçti: Çin ve Hindistan gibi büyük pazarlar› ve üretim merkezlerini kapsayarak Asya’ya; Brezilya, Meksika, Türkiye, Macaristan, Ukrayna, Gürcistan, Pakistan gibi yeni sömürgecilik sisteminin önemli politik sinir merkezlerine ve yeni bir insanl›k trajedisiyle “terkedilmifl” Kara Afrika k›tas›na do¤ru yay›lmaya bafllad›. Yeni IMF anlaflmalar› ve politik kaos belirtileri eflli¤inde yay›lan bu dalgan›n yarataca¤› tarihsel sonuçlar önümüzdeki aylarda olgunlaflmaya bafllayacak. Baflta finans sermayesi olmak üzere sermaye, krize, ka-
mu kaynaklar›n› görülmemifl ölçülerde ya¤malayarak ve emekçi s›n›flara yönelik sald›rganl›¤›n› t›rmand›rarak tepki gösteriyor. ‹flsizlik krizi dünyay› sararken, ABD, ‹ngiltere ve AB ülkelerinin a¤›rl›kla finans sermayesini kurtarmaya ay›rd›klar› toplam kaynaklar 10 trilyon dolar› buldu. Eski ABD bilgi teknolojisi flirketleri borsas› (Nasdaq) baflkan›n›n, dünyan›n bugüne kadarki en büyük (50 milyar dolarl›k) finansal h›rs›zl›¤›n› gerçeklefltirdi¤inin ortaya ç›kt›¤› koflullarda, emperyalist kurumlar daha da y›pran›rken, “ortak uluslararas› çözüm” aray›fllar› henüz sonuç vermifl de¤il. Bu koflullarda “eski düflman” Uluslararas› Para Fonu (IMF), Macaristan, Ukrayna, Pakistan ve son olarak da
9
S‹YASAL GÜNDEM Türkiye gibi, emperyalist sistemin kilit politik öneme sahip yeni sömürge ülkeleri için yeniden devreye sokuluyor. Finans sermayesi, egemenli¤ini korumak için, dünya halklar›n›n gözünde ideolojik meflruiyeti çöken neoliberalizmi, büyük kurtarma operasyonlar›, kitlesel iflten ç›karmalar ve özel flartlar› gizli tutulan yeni IMF anlaflmalar›yla bir kez daha t›rmand›r›yor. Sömürgecilik yöntemlerinin kriz koflullar›nda nas›l biçimlenece¤inin anlafl›lmas› bak›m›ndan anahtar niteli¤inde olan bu yeni IMF anlaflmalar›, emekçi s›n›flara, krizin y›k›m›ndan yararlanarak, yeni sömürü olanaklar› sa¤layacak biçimde diz çöktürmeyi amaçl›yor. Son dönem büyümesini, gerçek karfl›l›klar› fliflirilmifl kredilerin ola¤anüstü boyutlarda yayg›nlaflt›¤› bir sermaye ihrac›-borçland›rma biçimine dayand›ran emperyalizm, flimdi bu borçlar›n ödenebilmesi, flirketlerin kurtar›labilmesi için, kamusal kaynaklar›n ya¤malanmas›na, kanl› canl› emek sömürüsünden elde edilecek yeni kaynaklar›n ço¤alt›lmas›na ihtiyaç duyuyor. Son derece sert biçimde yoksullaflt›r›lan yeni sömürge ülke halklar›, krizin faturas›n› en a¤›r biçimlerde ödemeye zorlan›yor. Bu büyük y›k›m tablosuna, sadece son 30-40 y›la de¤il, 1945 sonras›ndan bugüne uzanan daha genifl bir döneme hâkim olan güç iliflkilerine dayal› emperyalist dünya piyasas›n›-sistemini de¤iflime zorlayan siyasal bir iflas manzaras› da efllik ediyor. 21. yüzy›lla birlikte uygulamaya koydu¤u “Yeni Amerikan Yüzy›l›” projesi politik hezimetle sonuçlanan ABD, flimdi resmi belgelerinde kendi uluslararas› konumunu “eflitler aras›nda birinci” olarak nitelendirmeye bafllad›. ABD emperyalistlerinin dilinde kendi egemenlik temellerinin h›zla çözülmesinin itiraf› anlam›na gelen bu vurgular, tehlikeli bir ikiyüzlülü¤e sahip: Obama’n›n d›fl siyaset dan›flman› ve El Kaide’yi yaratan Afganistan siyasetinin mimar› Brzezinsky’nin, ABD emperyalizmi aç›s›ndan “ikinci flans” olarak adland›rd›¤› yeni bir “büyük Amerikan stratejisi”, krizin t›rmand›rd›¤› kaos ortam›nda infla edilmeye çal›fl›l›yor. Yeni “büyük Amerikan stratejisi”, temelde, ABD’nin sars›lan egemenli¤ini “yumuflak güç” söylemiyle yeniden pekifltirmeyi ve merkezkaçlaflan “küresel güç iliflkilerini iflbirlikçi bir küresel sistem” içinde, ABD egemenli¤i lehine yeniden toparlamay› amaçl›yor. Bir dönem öncesinin “ya bizimlesin ya onlarla” söyleminin yerine “ya kaos ya ABD egemenli¤i” söylemini koyarak estirilen “de¤iflim rüzgârlar›” paralelindeki siyasi hamlelerin ise iki ana politik hedefi var: Özellikle Rusya ve Çin’in birbirlerine yak›nlaflarak rakip bir güç ekseni oluflturmalar›n› önlemek ve dünya çap›nda derinleflen eflitsizliklerin yol açt›¤› “yeni militan politik uya-
10
Kürt Hareketinin sonbahar ata¤›n›n en önemli sonuçlar›ndan birisi, bir süredir orduyla yak›nlaflmakta olan Tayyip Erdo¤an’›n “istemeyen çeker gider” gibi söylemlerle, içindeki geleneksel sa¤c›-Türk-Sünni çizgiyi kusmas› oldu.
n›fl›n, on dokuzuncu ve yirminci yüzy›l›n militan proleter devrimleri gibi devrimlerle ABD aleyhine dönmesini” (Brzezinsky) engellemek. “Yenili¤i”, ABD’nin dev askeri gücü ve pazar pay› gibi geleneksel egemenlik araçlar›n›n, kriz-kaos ortam›nda yeniden seferber edilmesinden ve henüz ABD’nin patronluk konumunu devralabilecek alternatif bir güç merkezinin oluflmamas› olgusunun suiistimal edilmesinden ibaret olan bu önleyici egemenlik stratejisinin her iki hedefi aç›s›ndan da “ikinci bir flans yaratma” ihtimali ise pek yüksek de¤il. Elbette ABD emperyalizmi kolay kolay pes etmeyecek. Ama ne emperyalist sistem içindeki güç iliflkilerine giderek kaotik bir nitelik kazand›ran iç rekabeti, ne emperyalist sistemle ezilenler aras›ndaki y›k›c› çeliflkileri ortadan kald›rabilecek araçlara, ne de tekelci kapitalizmin mevcut e¤ilimlerini tersine çevirebilecek bir konuma sahip. Ancak önümüzdeki dönemde bu yeni “büyük stratejinin” ilk ad›mlar›n›n Ortado¤u ve Uzak Asya’da kritik alt üst olufllar yarataca¤› görülüyor. Kap›flman›n önemli merkezlerinden birisi olan Ortado¤u’da, Obama’n›n baflkanl›k koltu¤una oturaca¤› 20 Ocak 2009’a kadar sürecek olan ara dönemde, kimi e¤ilimler ask›da kal›rken kimileri de oldubittilerle ilerliyor. Öte yandan Ortado¤u’daki Amerikan a¤›rl›¤›, güçlü bir biçimde Afganistan ve Pakistan’a do¤ru kayma sinyali veriyor. Ar-
S‹YASAL GÜNDEM
t›k CIA taraf›ndan yönlendirildi¤i tart›flmas›z biçimde belirginleflen El Kaide gibi örgütler taraf›ndan düzenlendi¤i anlafl›lan ve Hindistan’›n 11 Eylül’ü olarak adland›r›lan kanl› Mumbai sald›r›lar›, genifl Ortado¤u’daki hareketlili¤in gelece¤ine dair ipuçlar› veriyor. Ayn› geliflmelere ABD’nin savafl harcamalar›n›n yeniden t›rmanmas›; Irak’taki ABD birliklerinin geri çekilmesinin 2011 y›l›na ertelenmesi ve Rus Genelkurmay Baflkan›’n›n, ABD’nin Romanya ve Bulgaristan’dakilere ek olarak Özbekistan ve Kazakistan’da yeni askeri üsler kurma planlar› içinde oldu¤u aç›klamas› eklendi¤inde, “rekabet içinde iflbirli¤i” ve “yumuflak güç” gibi vurgular›n neler getirece¤ini anlamak için kâhin olmak gerekmiyor. ABD flimdilik Bush’un son dönem politikalar›n›n daha “gerçekçi” bir yorumu çerçevesinde hareket etme sinyalleri verirken, Türkiye’den bafllay›p Hindistan’a kadar uzanan, “kriz ark›” denilen bölgedeki siyasi geliflmelerin 20 Ocak sonras›nda tehlikeli biçimde t›rmanaca¤› söylenebilir.
Üç çat›flma ekseni: Küresel ekonomik kriz, Kürt sorunu, yerel seçimler Kriz ark›n›n önemli ülkelerinden birisi olan Türkiye’de önemli sars›nt›lar›n ayak sesleri duyuluyor. TÜS‹AD Yüksek ‹stiflare Konseyi Baflkan› Mustafa Koç’un kendi meflrebince dile getirdi¤i üzere, “2009’da hayatlar›m›z› üç temel faktör flekillendirecek. Ekonomi, siyaset ve terör. 2009’da ülkemiz bu üç alanda yüksek tansiyon riskiyle yüz yüze”. 2009’da siyasi gerilimin daha da yükselmesine gebe olan Türkiye’de politik mücadeleyi üç
ana eksen belirleyecek: Küresel ekonomik kriz, Kürt sorunu ve yerel seçimler. Bunlar aras›nda belirleyici olan eksense kuflkusuz küresel ekonomik kriz olacak. Türkiye’deki yeni sömürge kapitalizminin iki büyük yap›sal sorununu oluflturan emperyalist piyasa ba¤›ml›l›¤› ve Kürt sorununa, dünya krizinin patlak verdi¤i ve ABD’nin egemenlik sorununu çözmek için yeni hamlelere yöneldi¤i bir ortamda yeni boyutlar kazand›ran sürecin ilk siyasal hesaplaflma an›n›n Mart ay›ndaki yerel seçim olaca¤› biliniyor. Gerek ABD’nin egemenlik stratejilerinin, gerekse Türkiye yeni sömürge kapitalizminin hem “çözüm seçene¤i”, hem de “kriz oda¤›” olan AKP’nin temsil etti¤i siyasal çizginin gelece¤inin, Türkiye’de yerel seçimin, bölgede yeni egemenlik stratejilerinin, dünyada küresel krizin gidiflat›n›n a盤a ç›karaca¤› sonuçlar temelinde biçimlenece¤i de görülüyor. Kürt Hareketinin; düzen içi AKP muhalefetinin ve krizin a¤›r yükünün alt›nda ezilen halk›n genifl kesimlerinin AKP iktidar›na karfl› ayr› ayr› bir siyasal referandum anlam› kazand›rd›¤› yerel seçim yaklafl›rken, “siyasi tansiyon” kaç›n›lmaz biçimde giderek yükseliyor. Yerel seçim süreci çok katmanl› ve karmafl›k bir s›n›fsal-siyasal hesaplaflmalar dizisi biçimini kazan›yor. Asl›nda hesaplaflmaya taraf olan “egemen” güçlerin tamam›, kendi varl›k koflullar›n› sürdürmelerini sa¤layacak y›¤›naklar› güçlendirmeye çal›fl›yor. Türkiye, dünyay› sarsan ekonomik krizle yeni yeni yüzleflmeye bafllad›. ABD ve Avrupa’daki ekonomik krizin artç› sars›nt›lar› Türkiye’ye yeni yeni ulafl›yor. Küresel ekonomik krizle birlikte özellikle AB ve Rusya’daki d›fl ticaret alan›n›n daralmas› ve ekim ay›ndan itibaren sermayenin girifl e¤iliminin tersine dönmesi, 1980’li y›llardan beri s›cak para girifli, ucuz emek sömürüsü ve ihracat yoluyla palazlanan Türkiye sömürge kapitalizminin iflleyiflini tehlikeye sokuyor. 2003’ten bu yana elde etti¤i büyüme h›z›n› toplam 185 milyar dolarl›k yabanc› sermaye girifline borçlu olan ülkemizin egemen s›n›flar› ve siyasal iktidar›, genel egemenlik koflullar›n› sürdürebilmek için, bir kez daha, emperyalizmin önümüzdeki dönemdeki önemli politik araçlar›ndan birisi olaca¤› görülen IMF’ye s›¤›n›yor. Ancak IMF’nin Macaristan, Ukrayna ve Pakistan gibi ülkeler paralelinde gündeme getirdi¤i yeni stand-by anlaflmas›n›n koflullar›n›n da, Türkiye egemen s›n›flar› ve siyasal iktidar›ndan çok, uluslararas› finans oligarflisinin ve ABD’nin egemenlik koflullar›n› ön planda tutuyor olmas›, yerel egemenlik mücadelesi aktörlerinin hareket alan›n› daralt›yor. IMF, yaklafl›k 25 milyar dolarl›k yeni borç karfl›l›¤›nda, ekonominin özellikle de kamunun küçülmesini dayatarak, bu flekilde elde edilecek fazla-
11
S‹YASAL GÜNDEM larla Türkiye sermayesinin 140 milyar dolarl›k d›fl borçlar›n›n geri ödenmesi koflullar›n› güvence alt›na almaya çal›fl›yor. Sermayenin hiçbir kesimi IMF dayatmalar›n›n halk› daha da yoksullaflt›racak, kamu hizmetlerini pahal›laflt›racak ve ekonomide bir bütün olarak emekçi s›n›flar aleyhine sonuçlar yaratacak niteliklerine itiraz etmezken, mücadele, daralma ile elde edilecek kaynaklar›n d›fl borç ödemelerinden arta kalan bölümünün hangi sermaye kesimleri lehine kullan›laca¤› üzerinde dönüyor. IMF’nin, yerel yönetimlere ayr›lacak merkezi bütçe kaynaklar›ndaki k›s›tlamalar›n seçim sonras›na ertelenmesi d›fl›nda herhangi bir “iç pazar destekleme” koflulunu kabul etmemesi, halk›n ümü¤ünün s›k›lmas›na raz› olan halk karfl›t› “AKP, yandafl sermaye ve geleneksel sermaye blo¤unun” iç tansiyonunu yükseltiyor. IMF stand-by anlaflmas›n›n, Türkiye ekonomisinin kriz ortam›ndaki k›r›lganl›¤›n› daha da art›racak nitelikler tafl›mas› ise, önümüzdeki aylarda krizin ülkemize özgü biçimleniflinin, uluslararas› sermayenin yeni sald›r› politikalar› ile ABD’nin Ortado¤u’ya yönelik yeni stratejilerinin k›skac›nda oluflaca¤›na iflaret ediyor. Bu koflullarda yerel seçim süreci, birincisi halk›n kriz ve neoliberalizm karfl›t› tepkilerinin yükselmesi; ikincisi sermayenin iç hesaplaflmas› ve paylafl›m kavgas›n›n derinleflmesi ekseninde bir “AKP referandumu” sürecine dönüflüyor. Yerel seçim sürecinde Türkiye egemen s›n›flar›n›n yüzleflti¤i bir baflka önemli olgu, Kürt Hareketinin toplumsal gücünün askeri sald›rganl›k, siyasi temsil gücünün AKP’nin egemen s›n›flar›n çözüm seçene¤i olarak sunulmas› yoluyla geriletilmesi siyasetinin iflas› oldu. Kürt Hareketi, Aktütün (Bezele) bask›n›yla bafllayan ve T.Erdo¤an’›n Kürt illeri gezisi boyunca protestolara dönüflen son dönem hamleleriyle önemli bir baflar› elde etti ve AKP’yi Kürt illerinde hemen hemen tecrit etmeyi baflard›. Genifl Ortado¤u’nun daha da kayganlaflan zemininde dünya krizi, yolsuzluklar ve gerici politikalar›n yaratt›¤› tepkilere ek olarak Kürt sorununda da gündemi belirleme gücünü yitiren egemenler, bu alanda yeni k›r›lma ve dönüflümlerin üzerinde biçimlenebilece¤i çeliflkili ad›mlar at›yorlar. Kürt Hareketinin sonbahar ata¤›n›n en önemli sonuçlar›ndan birisi, bir süredir Genelkurmayla aç›kça yak›nlaflmakta olan T. Erdo¤an’›n “tek vatan, tek devlet, tek millet”, “istemeyen çeker gider” gibi söylemlerle, bar›nd›rd›¤› geleneksel sa¤c›-Türk-Sünni çizgiyi kusmas› oldu. Bu çizginin AKP ad›na öne ç›kart›lmas›, AKP’yi bafl›ndan itibaren destekleyen liberal çevreler ile Fehmi Koru, Ali Bulaç gibi kimi (Nurcu) ‹slamc› liberallerle
12
T. Erdo¤an aras›nda giderek t›rmanan gerilimi belirgin biçimde a盤a ç›kart›yor. Gerilimin bir ucunu T. Erdo¤an’la gerilim yaflayan TÜS‹AD’›n son Yüksek ‹stiflare Kurulu toplant›s›na da kat›lan A. Gül’ün yeniden yavafl yavafl öne ç›kart›lmas› oluflturuyor. Gül, bir yandan da, AKP’nin Barzani’nin deste¤ini almaya yönelik giriflimlerinin DTP taraf›ndan engellenmesi nedeniyle y›lbafl›na ertelenen Diyarbak›r ziyaretiyle, Kürt illerinde AKP’ye yönelik tecridi yumuflatan dengeleyici bir konuma yerleflmeye çal›fl›yor. Düzenin, Kürt hareketinin AKP’yi tecrit eden hamlelerine yönelik yan›t› ise Gaziantep ve Ardahan gibi il-
Barack Obama yönetimiyle birlikte Ortado¤u’daki Amerikan a¤›rl›¤›, güçlü bir biçimde Afganistan ve Pakistan’a do¤ru kayma sinyali veriyor. Art›k CIA taraf›ndan yönlendirildi¤i tart›flmas›z biçimde belirginleflen El Kaide gibi örgütler taraf›ndan düzenlendi¤i anlafl›lan ve Hindistan’›n 11 Eylül’ü olarak adland›r›lan kanl› Mumbai sald›r›lar›, genifl Ortado¤u’daki hareketlili¤in gelece¤ine dair ipuçlar› veriyor.
lerdeki DTP mitinglerine yöneltilen sivil faflist sald›r›lardan, DTP’ye yönelik bas›nc›, sürüncemede b›rak›lan kapatma davas› ile süreklilefltirmeye kadar uzan›yor. DTP’ye, baflta AKP olmak üzere düzenin siyasi güçlerinin, tecridin sürdürülmesi neticesinde siyaset yapamaz hale getirilmesi durumunda, öncelikle karma iller olmak üzere, bat› illerinde siyaset zemini tan›nmayaca¤›, seçimlerde güçlü engellemelerle karfl›laflaca¤› mesaj› veriliyor. Seçim engellemeleri ise merkezi seçim listelerinin düzenlenmesi, merkezilefltirilecek sand›klar›n bafl›na kolluk kuvvetlerinin dikilmesi gibi haz›rl›klarla flimdiden güvence alt›na al›nmaya çal›fl›l›yor. Bu koflullarda Kürt illerindeki yerel seçimlerde önceki sand›k skandallar›n› aflan skandallar›n önü aç›l›yor. Bu geliflmelere karfl›n son dönemde AKP ile Genelkurmay aras›ndaki yak›nlaflma derinleflerek sürüyor. Bu durumun somut göstergesi, Genelkurmay’la AKP ara-
S‹YASAL GÜNDEM s›nda yap›lan uzun pazarl›klardan sonra yeni kurulan ve Kürt Hareketine karfl› mücadeleyi merkezi olarak yöneten “Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu”nun, ‹çiflleri Bakanl›¤›’na ba¤lanmas› oldu. Kürt sorunu üzerinden Genelkurmay ile paralel bir çizgiye yönelen AKP, bir yandan devlet ad›na hareket ederek Kürt sorununda orduya kol kanat gerece¤ini a盤a vururken, di¤er yandan ordunun da deste¤ini alarak, Kürt sorununda düzenin bugünkü ana seçene¤i olmaya devam ediyor. Böylelikle orduyla iliflkilerini düzgün bir çizgiye oturtmaya öncelik verirken, kaygan Ortado¤u zemininde gündeme gelebilecek yeni emperyalist stratejiler
zorlu bir dönemeç anlam›na geliyor. Yerel seçim süreci ve sonras›nda ortaya ç›kacak olan sonuçlar ne olursa olsun, bu modelin, ilk ortaya ç›k›fl an›na k›yasla önemli ölçüde farkl›laflan güç bileflimlerini ifade edece¤i görülüyor. Bu farkl›laflma Türkiye’deki ilerici, sol toplumsal muhalefet aç›s›ndan dikkate al›nmas› gereken önemli sonuçlar do¤urmaktad›r. Öncelikle vurgulanmas› gereken, Türkiye’nin neoliberal ›l›ml› ‹slam’la olan alt› y›ll›k serüveninin her aç›dan tam bir baflar›s›zl›k tablosu oluflturdu¤udur. Bu baflar›s›zl›k tablosu kendisini ekonomiden siyasete, Kürt sorunundan toplumsal hayata dek bir-
çok alanda güçlü bir biçimde ifade etmeye bafllam›flt›r: temelinde Genelkurmay’la paralel politikalar izleyebilme olanaklar›n› güçlendirmeye çal›fl›yor. Yerel seçime giden süreçte Genelkurmay-sermaye-AKP cephesi, Kürt hareketi-DTP aras›ndaki karfl›l›kl› hamleleflmeler t›rman›rken, “yerel seçim referandumunda” Kürt illerinden ç›kacak sonucun, düzen güçlerinin iç iliflkilerinin yeniden tanzim edilmesi aç›s›ndan da önemli sonuçlar yaratmaya gebe oldu¤u görülüyor.
AKP-Il›ml› ‹slam nereye? Yerel seçim sürecinde kriz ve Kürt sorunu merkezli biçimde yaflanacak olan bu çok yönlü kap›flma, ülkemizde ABD taraf›ndan 2000’li y›llar›n bafllar›ndan itibaren Müslüman ülkeler için genel bir model olarak uygulanmak üzere AKP eliyle gerçeklefltirilen öncü bir deneyim olarak desteklenen ›l›ml› ‹slam projesi aç›s›ndan
AKP taraf›ndan azg›n biçimde uygulanan neoliberal ekonomi politikalar›, toplam 400 milyar dolar› aflan d›fl borçlar› ve muazzam ölçülerde yoksullaflm›fl halk s›n›flar›yla, emperyalizm aç›s›ndan sadece finans sermayesinin borçlar›n›n tahsil edilmesi ve yeni emperyalist serüvenler yönünde güdümlenmesi bak›m›ndan bir de¤er ifade eden, ikinci s›n›f çevre ülkesi konumunu pekifltirmifltir. Tayyip Erdo¤an’›n “kriz bizi te¤et geçer” hinliklerine karfl›n, Türkiye’nin, dünya krizi ortam›nda maruz kald›¤› IMF program› tipini paylaflt›¤› ülkeler grubu, bu durumun en aç›k kan›t›d›r: Macaristan, Ukrayna, Pakistan. AKP’nin uluslararas› sermayenin kaynak ak›fllar›na ve bölgesel planlar›na ba¤›ml› Türkiye egemen s›n›flar›n›n iktidar› olarak uygulamak zorunda oldu¤u kriz politikalar›, olas› IMF kredileri egemen s›n›flar için k›smi ve k›sa vadeli bir rahatlama sa¤lasa
13
S‹YASAL GÜNDEM dahi, bu baflar›s›zl›¤› çok daha derin bir ekonomik y›k›ma ve politik meflruiyet krizine sürüklemeye adayd›r. Türkiye’nin ucuz emek sömürüsüne dayal› imalat-ihracat sektörlerinde odaklanarak geliflen kriz, bir yandan bu sektörlerin muazzam bir iflsizlik dalgas› içinde küçülmesine; öte yandan, afl›r› borçlu özel sektörün borçlar›na yönelik “devlet ödeme garantileri” nedeniyle, halk›n s›rt›na y›k›lan dolayl› ve dolays›z vergilerin, zamlar›n ve kamu kaynaklar›n›n sermayeye aktar›lmas›yla ortaya ç›kan di¤er yüklerin ola¤anüstü boyutlara t›rmanmas›na yol açmaktad›r. Bu durumda IMF’nin 2009’da ülke ekonomisi için yüzde 0 büyüme, yani asl›nda küçülme istemesi, sürpriz olmad›¤› gibi, ekonominin gelecek y›l ortalar›ndan itibaren girece¤i yeni k›s›r döngünün de tehlikeli bir iflaretidir. IMF’nin benzer standby anlaflmalar› için en iyimser iyileflme dönemi tahmininin 2011’e kadar uzanmas›, Türkiye’nin geleneksel ihracat pazarlar›ndan birisi olan Rusya’n›n emperyalist kap›flman›n ana güç merkezlerinden birisini oluflturmas› gibi ö¤eler de eklendi¤inde, eme¤i ucuzlatmaya ve krizin faturas›n› halka ödetmeye yönelik bütün dayatmalara karfl›n, ekonomi alan›nda orta vadede herhangi bir umut ›fl›¤› görünmemektedir. Gerek iç gerekse d›fl mal ve kredi piyasalar›ndaki afl›r› daralma koflullar›n›nsa Türkiye’yi yeniden muazzam bir yoksullaflma ve borçluluk k›s›r döngüsü eflli¤inde, yeni ekonomik ve siyasi dayatmalarla yüz yüze b›rakaca¤› aç›kt›r. Krizin ve IMF dayatmalar›n›n ara seçenekleri giderek daha daraltaca¤› böyle bir ortamda AKP’nin son alt›
y›ld›r uygulad›¤› yoksullaflt›r›c› büyüme modelinin, büyüme aya¤› tamamen yok olurken, yoksullaflman›n toplumsal-politik etkilerini k›smen yumuflatmak için partizanca kullan›lan kaynaklar›n iyice kuruyaca¤› da ortadad›r. Bu durumda AKP’nin “sosyal politika” seçene¤i cemaatçilik kaynaklar›na daralacak gibi görünmektedir. fiimdiden iflten ç›kar›lanlar›n say›s›n›n yüz binleri aflt›¤›, Denizli’nin ard›ndan Bursa, Kocaeli gibi bölgelerde ekonomik bir çölleflmenin bafllad›¤›; ‹slami sermayenin etkili oldu¤u Gaziantep, Marafl, Konya ve Kayseri gibi bölgelerde ayn› durumun geçerli oldu¤u bir ülkede, cemaatçilik kaynaklar› ve ideolojisinin emekçilerin maruz kald›¤› gerçek y›k›m deneyimlerini bugüne kadar oldu¤u gibi dengelemekte ne ölçüde yeterli olaca¤› büyük bir soru iflaretidir. Kuflkusuz AKP, s›rt›na yüklenen a¤›rl›¤›n etkisi alt›nda ezilen halk›n tepkisi yükseldikçe, örne¤in do¤algaz zamm›na karfl› tepkiler yükselince, elektrik ve benzin fiyatlar›nda indirime gitmek gibi bu alanda imaj tazelemeye yönelik kimi ad›mlar atmaktad›r. Ancak AKP’nin bu alandaki meflruiyet yitimini telafi etmek için att›¤› bu zavall›ca ad›mlar, genifl halk kesimlerinin daha da yayg›nlaflan iflsizlik, pahal›l›k, borçluluk gibi nedenlerle artan öfkesini ve huzursuzlu¤unu giderebilecek boyutlarda de¤ildir. AKP’nin KOB‹’lere 350 trilyonluk faizsiz kredi paketi; 29 yafl alt›nda istihdam edilen iflçiye befl y›ll›k sigorta priminin devlet taraf›ndan ödenmesi; vergi kolayl›klar›; vergi ve kredi borçlar›n›n taksitlendirilmesi gibi önlemleri ise y›k›m› sadece bir ölçüde geciktirici bir rol oynayabilir.
Kürt sorunu üzerinden Genelkurmay ile paralel bir çizgiye yönelen AKP, bir yandan devlet ad›na hareket ederek Kürt sorununda orduya kol kanat gerece¤ini a盤a vururken, di¤er yandan ordunun da deste¤ini alarak, Kürt sorununda düzenin bugünkü ana seçene¤i olmaya devam ediyor. Di¤er yandan Kürt sorunu eksenindeki bu yak›nlaflma AKP cephesinde kimi çatlaklar oluflms›na da yol aç›yor.
14
S‹YASAL GÜNDEM
A.Gül gerek sermaye ile iliflkilerde gerek AB sürecinde gerekse de Kürt sorununda bir yandan AKP’nin aç›klar›n› kapatmaya özen gösterirken, di¤er yandan da gelecekteki olas› bir de¤iflim ihtiyac›nda devreye girebilme olana¤›n› taze tutmaktad›r.
Ama halktan al›nan vergilerin art›r›lmas›, zorunlu ihtiyaç maddelerine yap›lan zamlar, kitlesel iflten ç›karmalar, benimsenen seçene¤in zorunlu sonuçlar›d›r. Ancak bu seçenek emekçi hanelerine giren gelirleri büyük oranda düflürürken, zorunlu masraflar›n› muazzam ölçülerde art›rmaktad›r. Bu durumda kendili¤inden tepkiler yükselmekte, mitingler kalabal›klafl›r, kriz karfl›t› protesto eylemleri daha fazla destek görmeye bafllarken, AKP’nin elinde durumu idare edermifl gibi yap›p halka yalan söylemekten baflka bir araç kalmamaktad›r. Kendisini, önceden AKP’nin arkas›na alabildi¤i kimi kesimlerin konum de¤ifltirmesi; eskiden umudunu yitirmifl kimi kesimlerinse harekete geçmesiyle ifade eden bu hareketlilik, toplumun s›n›fsal-politik alg›lar› ve düflünme biçiminde ortaya ç›kabilecek olan çok daha ciddi kaymalar›n ilk belirtileridir. Bu hareketlenmenin, yoksul emekçi s›n›flar›n neoliberal ›l›ml› ‹slam modeliyle kurduklar› iliflkide gerçek bir k›r›lma ve hesaplaflmaya dönüfltürülmesi ise, elbette kriz karfl›t› devrimci siyasetin, neoliberalizmin ›l›ml› ‹slam’la olan iliflkisini emekçi kitlelerin gözünde yayg›n biçimde teflhir edebilece¤i pratik bir sürecin geliflmesine ba¤l›d›r.
rejimi-devleti koruma bayra¤› alt›nda toplanmamakta, emekçi yoksul karakteri belirgin halk kitlelerinin öz savunma refleksleriyle kaynaflmaktad›r. Bu biçimde eksen de¤ifltiren gericilik karfl›t› tepkilerin oda¤›nda yine “AKP iktidar›” bulunmakla birlikte, öncekiyle bu özellik d›fl›nda baflka bir ortak noktas› olmayan bu yeni ilerici kitle tepkisinin AKP taraf›ndan eskisi gibi kolayca savuflturulmas› olas› de¤ildir.
Sendikalar ve kitle örgütlerinin eylemleriyle örgütlü-örgütsüz iflçilerin kriz karfl›s›ndaki yerel hareketliliklerinin halktan artan ölçülerde destek görmesi, sadece ekonomik nedenlerden de kaynaklanmamaktad›r. Toplumda gözlenen büyük kaynama ve hoflnutsuzluk, AKP’nin gerici ‹slamc› siyasetine karfl› yükselen ilerici tepkilerin, kriz ortam›n›n da etkisiyle daha emek eksenli bir yörüngeye girmekte oldu¤unun iflaretidir. Alevilerin ve di¤er laik kesimlerin muhalefeti, AKP’nin Sünni mezhebinin egemenli¤ine dayal› gerici politikalar›n›n yaratt›¤› ciddi tepkileri ifade ederken, as›l önemlisi, gericilik karfl›t› tepkiler, Cumhuriyet mitinglerinde oldu¤u gibi orta s›n›flar›n laik
AKP geçmiflteki “demokrat” imaj›n› yeniden tazelemeye yönelik kimi ad›mlar› deneyecek olsa da, Anayasa’n›n bütününün de¤iflmesi yerine AB program› do¤rultusunda k›smi baz› düzenlemelerle yetinilmesini istemekte; son dönemde büyük bir tepki hareketine dönüflen Alevilerin a¤z›na bir parmak bal çalmak için, cemevlerinin elektrik, su, do¤algaz gibi zorunlu giderlerinin devlet taraf›ndan karfl›lanmas› gibi baz› ad›mlar dahi, AKP’nin geleneksel Sünni yap›s›na tak›larak ketlenmektedir. Böyle bir ortamda AB ç›pas›n› yeniden tesis etmeye yönelik kimi vurgular inand›r›c›l›¤›n› yitirmekte; AKP’nin “demokrat ve kapsay›c›” bir imaj çizerek bunu yeniden halka yuttur-
Bu durum, iktidar›n›n bafl›nda göreli ekonomik büyüme, sermaye girifli ve AB iliflkilerindeki yumuflama e¤ilimi eflli¤inde gündeme getirdi¤i “de¤iflim” vaatleriyle, ›l›ml› ‹slam projesine “reformist” bir görüntü verebilen AKP’nin bu konumundaki önemli sars›nt›lar›n sonucudur. Dünya krizi ortam›nda AB geniflleme projesi durmufl; “Avrupa’n›n demokrasi standartlar›n›n” 15 yafl›ndaki çocuklar›n vurulmas›na engel olmad›¤› görülmüfl; daha da önemlisi AKP son dönemde ayyuka ç›kan bask›c› uygulamalar› ve geleneksel gericili¤i üst üste konuldu¤unda, geleneksel sa¤ partilerin “Sünni-Türk-Amerikanc›-sermaye yanl›s› ve bask›c›” görüntüsünün üstüne yap›flt›¤› bir parti görüntüsü alm›flt›r.
15
mas› mümkün görünmemektedir. AKP’nin son dönemde gündemi belirlemeye ve “demokrat imaj” tazelemeye yönelik en önemli hamlelerinden birisi olan “Ergenekon davas›” ise toplumun genifl kesimlerinin demokratikleflme talebine hiçbir biçimde aç›k kap› b›rakmayan bir iç hesaplaflma seyrinde ilerlemektedir. Davan›n flimdiki gidiflat› içinde sahte haham Tuncay Güney’in etraf›nda dönen istihbarat savafl›na yabanc› istihbarat servislerinin de yo¤un biçimde dâhil oldu¤u anlafl›lmaktad›r. Deniz Feneri yolsuzlu¤unun Alman kaynaklar› taraf›ndan gündeme getirilmesinde de oldu¤u gibi, seçim sürecine ve sonras›na yönelik uluslararas› müdahalelerin ve egemenler aras›ndaki iktidar çat›flmas›n›n derinleflerek devam edece¤i görülmektedir.1 Her alandaki inand›r›c›l›k yitimi ve K›l›çdaro¤lu taraf›ndan gündeme getirilen yolsuzluk tart›flmalar› parti içi gerilimleri yükseltirken, Melih Gökçek gibi afl›r› ölçülerde y›pranan belediye baflkanlar›n›n gözden ç›kart›lmas› durumunda epeyce büyük bir gürültü ç›kaca¤› anlafl›lmaktad›r. Adana Büyükflehir Belediye Baflkan› Aytaç Durak’› AKP’den istifa edip MHP’ye kat›lmaya götüren süreç de benzer bir durumun yans›mas›d›r. Liberal cenahtan eskisi kadar kolay kadro devfliremeyece¤i de ortada olan AKP, parlak yeni adaylarla ortaya ç›kmakta zorlanaca¤›, eskilerle ise bafl›n›n a¤r›yaca¤› bir s›nav dönemine girmifltir. Bu geliflmeler neticesinde 22 Temmuz seçimlerinin hemen sonras›nda AKP’nin önüne koydu¤u Diyarbak›rÇankaya-‹zmir’i yerel seçimlerde ele geçirme hedefinin çöktü¤ü, aksine Ankara Büyükflehir Belediyesi seçimlerinin AKP’nin gidifli aç›s›ndan sembolik öneme sahip bir s›nava dönüfltü¤ü görülmektedir. Bu süreçte A.Gül gerek sermaye ile iliflkilerde gerek AB sürecinde gerekse de Kürt sorununda bir yandan AKP’nin aç›klar›n› kapatmaya özen gösterirken, di¤er yandan da gelecekteki olas› bir de¤iflim ihtiyac›nda devreye girebilme olana¤›n› sürekli olarak taze tutmaktad›r. TÜS‹AD Genel Kurulu’nda, IMF ile anlaflmada gecikildi¤ini bas›na ifade etmesi; AB sürecinden kopulmad›¤›na iliflkin sürekli vurgular› ve zorlamalar›; Diyarbak›r ziyaretiyle Kürt Hareketinin AKP’ye yönelik uygulad›¤› tecrit politikas›n› yumuflatmaya çal›flacak olmas› A.Gül’ün bu do¤rultudaki yeni hamleleridir. Buna ra¤men, AKP her ata¤a kalkma girifliminde bulundu¤unda hamleleri bofla düflerek etkisizleflmekte; dolay›s›yla gündemi belirleyen de¤il, gündemin peflinden sürüklenen bir aktör haline gelmektedir. Sonbahardan bu yana yaflanan süreci hareketsiz ve savunmaya çekilmifl biçimde geçiren AKP’nin seçim sürecinde güç kazanmaya yönelik hamlelerini ise iki temel alanda yo¤unlaflt›rmaya
16
çal›flaca¤› görülmektedir: Egemen s›n›flar›n kriz ortam›ndaki pay kavgas› ve Kürt sorunu.
Kriz ortam›nda egemenlik mücadelesi ve AKP Gelece¤i belirsiz bir biçimde ilerleyen küresel krizin, Türkiye sermayesinin iç kap›flmalar›n› t›rmand›raca¤› aflikârd›r. Kürt sorununda devletin ana kurumlar›n›n ve geleneksel sermaye dâhil egemen s›n›flar›n deste¤ini alan AKP, krizin sermaye içinde büyük de¤iflimleri zorlayan dinamiklerini, kendi siyasi iktidar› ve daha do¤rudan temsilcisi oldu¤u sermaye kesimlerinin ç›karlar› lehine kullanmaya çal›flmaktad›r. T. Erdo¤an’›n “krizi f›rsata dönüfltürme” ve “kriz bizi te¤et geçecek” söylemlerinden, içeri¤i muamma haline getirilen IMF stand-by anlaflmas› ekseninde TÜS‹AD ile girdi¤i çekiflmeye kadarki bir dizi tuhafl›¤›n›n arkas›nda, dünya krizi ile ABD’nin egemenlik krizinin çak›flt›¤› noktada Türkiye’nin de içinde yer ald›¤› bölgedeki ekonomik yap›, sermaye hareketleri ve emperyalist hamlelerin ortaya ç›karabilece¤i orta vadeli sonuçlara yat›r›m yapma hesaplar› s›r›tmaktad›r. Ancak, bir bütün olarak Türkiye sömürge kapitalizminin IMF ile daralt›c› bir anlaflmaya mahkûm olmas› ve krizin beklenenden çok daha çabuk yay›larak tüm ülke ekonomisini etkilemesiyle birlikte, Erdo¤an flimdilik bu hesaplar› ifade eden söylemleriyle komik duruma düflmüfltür. Ancak Türkiye’yi kuflatan emperyalist siyasi projeler çerçevesinde at›lan ad›mlar belirginlefltikçe ve egemen s›n›flar geleceklerini ba¤layacaklar› yeni siyasal projeleri netlefltirdikçe, “te¤et” sözlerinin gerçek içeri¤i de daha iyi
CHP pragmatizminin doru¤a ç›kt›¤› alan, geçmiflte neredeyse tek siyaset zemini haline getirdi¤i türban konusu oldu. Türbanl›-çarflafl› kad›nlar törenlerle, politik flovlarla CHP’ye üye yap›ld›. Baykal’›n bu yeni yerel seçim aç›l›mlar›, geçmifl seçimlerdeki “Anadolu solu”, “fieyh Edebali” aç›l›mlar› hat›rland›¤›nda flafl›rt›c› de¤ildir.
anlafl›lacakt›r. Egemen s›n›f kesimleri flimdilik IMF anlaflmas›n›n belirledi¤i dar s›n›rlar içinde, göreli güçlerini korumaya yönelik bir kör dövüflünü sürdürmektedirler. Bu kör dövüflü içinde TÜS‹AD, IMF anlaflmas›n›n s›n›rlar›n›, “yandafl sermayeye” yönelik kay›rmac› tutumlara karfl› ç›pa haline getirmeye çal›flmakta; d›fl borç ödemelerinden arta kalan kaynaklar›n kendi lehine kullan›lmas›n› sa¤layacak zorlamalar yapmaktad›r. AKP ise, yerel seçim öncesi elde koruyabildi¤i k›smi kay›rmac› kaynaklar›, kriz sonras›nda oluflabilecek bölgesel ekonomik politikalar aç›s›ndan zaten daha avantajl› bir konumu olan enerji vs. gibi alanlardaki yandafl sermaye gruplar› lehine kullanmay› zorlamaktad›r. Bu alandaki kap›flma seçimlerden sonraki dönemde daha belirginleflecektir. Ancak AKP’nin, egemen s›n›flar›n rakip bloklar›n›, kendi güç blo¤unun kriz sonras›nda eklemlenece¤i bölgesel iliflkilere tabi k›lacak biçimde ufalayarak kendi iktidar›n› daimi k›lmaya yönelik bu projesi, önemli baz› olgular› atlayan bir kibirle maluldür. AKP, neoliberal sömürge kapitalizminin bugüne kadarki bütün iktidar partilerinin siyasal meflruiyetinin çok daha zay›f krizlerde bile paspasa dönüfltü¤ünü unutmaya çal›flmakta; iktidar›n› korumak için egemen s›n›flar›n bir kesimini di¤erine karfl› güçlendirmenin ve bu gücü arkas›na alarak ülkeyi emperyalizmin yeni tezgâhlar›na pazarlaman›n yeterli olaca¤›n› varsaymaktad›r. Ama AKP’nin yerel seçimden büyük bir yara almadan ç›kmay› baflarmas› durumunda rakip sermaye gruplar›na karfl› gelifltirmeye çal›flaca¤› hamleler ne kadar sars›c› olursa olsun; emperyalizmin yeni bölgesel ataklar› için ›l›ml› ‹slam
projesinin bölge çap›nda yenilenmesine ve sermayenin bir bütün olarak bu projenin ekonomik aya¤› ile eklemlenecek kesimlerinin güçlendirilmesine duydu¤u ihtiyaç ne kadar gerçek olursa olsun, görmezlikten gelinen gerçek, kriz sürecinin sermayenin ç›karlar›n› kollayan siyasi çizgilerin bütününün toplumsal taban›n› bugüne rahmet okutacak ölçüde daraltacak olmas›d›r. Bu durumsa, AKP’nin sömürge kapitalizminin hem krizi, hem de çözüm seçene¤i olarak 2000’li y›llar›n bafl›nda yakalad›¤› özgünlü¤ü s›radanlaflt›rmaya yüz tutturan yeni bir düzen-içi siyasal benzeflme e¤ilimini harekete geçirecektir. AKP’nin sivri yönlerini törpülemeye yönelik giriflimlerle, CHP politikalar›nda sonbahardan bu yana gözlenen de¤iflim, bu süreci flimdiden haber verir niteliktedir.
CHP: Sermaye ve muhafazakârl›¤a do¤ru yeni bir ad›m Geçti¤imiz dönemde ulusalc›l›¤›n tasfiyesi ve oluflan yeni kamplaflmalara ba¤l› olarak CHP’de de sonbahardan bu yana politika de¤iflimi göze çarp›yor. Bu de¤iflim, geçen bahar aylar›nda geleneksel sermaye ad›na E.Özkök taraf›ndan “CHP’nin mecburen desteklenece¤i ama Baykal’›n da birtak›m yeni politik aç›l›mlara gitmesi gerekti¤i” ifade edilirken mayalanmaya bafllam›flt›. Nitekim sonbahar sürecine K›l›çdaro¤lu’nun haz›rlad›¤› yolsuzluk dosyalar›n› açarak giren CHP, Ekim sonras›nda t›rmanan Kürt geriliminde eski floven tav›rlar›ndan k›smen uzak durdu. Soruna fazla girmemeye özen gösterirken, T.Erdo¤an’›n floven ç›k›fllar›na karfl› daha dengeli aç›klamalar yapmakla yetindi. AKP’nin bafl›n›n Kürt sorunu üzerinden derde girdi¤i günlerde, Baykal yerel seçim haz›rl›klar›n› h›zland›r›p adaylar› belirlemekle, SHP-DSP-CHP aras›nda çat›y› çatmak ve kapsay›c› bir imaj çizmeye çal›flmakla meflguldü. “Sol”la aray› düzeltmeye giriflen CHP, ABD ve Avrupa’da ekonomik kriz patlad›¤›nda, devletin bankalar aras› borçlara kefil olmas› gibi en fliddetli sermaye yanl›s› önlemleri tereddütsüz sahiplenmekten geri durmad›. IMF konusundaki gerilimde do¤rudan do¤ruya TÜS‹AD’›n taleplerine odakland›. IMF ile anlaflma yap›lmas›n› de¤il, AKP’nin anlaflma sürecinde yaratt›¤› gecikmeleri sert biçimde elefltirdi. Sermayeye ve emperyalistlere yeterince güvence verdikten sonra, zamlara da karfl› ç›karak halk›n yükselen tepkilerine adres olmaya çal›flmaktan geri durmayaca¤›n› da gösterdi. Ancak CHP pragmatizminin doru¤a ç›kt›¤› alan, geçmiflte neredeyse tek siyaset zemini haline getirdi¤i türban konusu oldu. Türbanl›-çarflafl› kad›nlar törenlerle, politik flovlarla CHP’ye üye yap›ld›. Baykal’›n “sol”la bafllay›p sermaye ile devam eden ve en sonunda sa¤a yönelen ve do¤al olarak yo¤un tart›flmalara neden olan bu yeni ye-
17
S‹YASAL GÜNDEM rel seçim aç›l›mlar›, geçmifl seçimlerdeki “Anadolu solu”, “fieyh Edebali” aç›l›mlar› hat›rland›¤›nda flafl›rt›c› de¤ildir. “Biz türbanl› vatandafllar› da kaps›yoruz, eski AKP taban› bize gelmeye bafllad›” söylemleriyle gündeme getirilen bu yaklafl›m›n, gericilik karfl›tl›¤› konusundaki sivri görüntüsünün alt›nda yüzeysel ve yasakç› kal›plardan baflka bir fley olmayan CHP’nin pragmatizminin varabilece¤i nokta olmas› da anlafl›lmaz bir durum de¤ildir. Çünkü gericilik karfl›s›nda tutarl› bir ilerici yaklafl›m›n gere¤i türban meselesini politik pragmatizm gösterileriyle tart›flmaya açmak olmayaca¤› gibi, gericili¤in köküne inecek toplumsal politikalar hayata geçirilmeksizin, flekilsel yasaklarla sorunun üstesinden gelinmesi de olas› de¤ildir. Ancak daha da önemlisi, flimdilik bir seçim pragmatizmi olarak bafllayan bu yeni ad›m›n, zamanla kriz sonras› seçeneklere oynama, gericili¤in yaratt›¤› sosyal bas›nç ve muhafazakârl›kla bar›flma; hatta ›l›ml› ‹slam rejimi kuflatmas›na kendi meflrebince eklemlenme e¤ilimlerini bar›nd›rmas›d›r. T. Erdo¤an, R. Kutan ve bilumum gericilerin hafif “ti’ye almakla” birlikte esasta CHP’nin bu ad›m›n›n yan›nda olmalar›n›n arka plan›nda, önümüzdeki kriz döneminde mevcut “muhafazakâr atmosferi” kabullenen güçlerden oluflan bir siyasal arena infla etmek istemeleri bulunmaktad›r. E. Özkök’ün de bu çizgiye destek vermesiyle ve CHP’nin Ola¤anüstü Tüzük
IMF’nin 2009’da ülke ekonomisi için yüzde 0 büyüme, yani asl›nda küçülme istemesi, sürpriz olmad›¤› gibi, ekonominin gelecek y›l ortalar›ndan itibaren girece¤i yeni k›s›r döngünün de tehlikeli bir iflaretidir.
18
Kurultay›’nda (parti içinde ulusalc›l›¤›n organizatörlü¤ünü yapan) Genel Sekreter Önder Sav’›n yetkilerinin, say›s› artt›r›lan ve Genel Baflkana ba¤lanan Baflkan Yard›mc›lar›na da¤›t›lmas›yla birlikte tablo biraz daha ayd›nlanmakta. CHP ekonomide TÜS‹AD’›n program›n› kabullenirken, toplumsal hayatta da yoksullarla din üzerinden iliflki kurulmas›na itiraz etmeyece¤inin, böylesi bir vasat› sindirebilece¤inin sinyallerini güçlü bir flekilde vermektedir. CHP’nin tasfiye edilen ulusalc›l›ktan çark ederek, geleneksel sermaye ekseninde sola, sa¤a ve Kürtlere yönelik bu politika de¤iflimleriyle varaca¤› yeri belirleyecek ilk durak ise seçim sonuçlar› olacakt›r. Bu dönemde CHP’nin ana hedefi AKP’nin yerel seçimden hat›r› say›l›r bir yara alarak ç›kmas›d›r. AKP’nin oy oran›n›n hat›r› say›l›r ölçüde düflmesi halinde, parlamento tablosunda belirginleflecek dengesizlik, yo¤unlaflacak kriz atmosferinde kamuoyu bas›nc› ve/veya AKP’deki olas› çözülmeler, erken seçim zorlamalar›n› beraberinde getirecek; CHP halk›n kriz karfl›s›ndaki tepkilerini suiistimal ederek kendisine çekme çizgisiyle egemen s›n›flar›n yeni politik seçene¤i konumuna yükselmeye çal›flacakt›r. Hareket alan›n›n darald›¤›ndan endifle eden MHP ise, zaman zaman t›rmand›rd›¤› hamlelerle kriz içinde yükselen yeni sa¤ seçenek olmaya çal›flmaktad›r.
S‹YASAL GÜNDEM
Kürt sorununda s›k›flma Baflar›s›zl›¤› sonbaharda tescillenen Genelkurmay-AKP iflbirli¤ine dayal› “Kürt siyaseti”, AKP’nin seçim sürecinde inisiyatif yitimini durdurmak amac›yla yeni hamlelere giriflti¤i iki temel alandan di¤erini oluflturmaktad›r. Bu amaçla ‹mral›’da Öcalan’›n yan›na birkaç kifli daha konularak tecrit koflullar›n›n yumuflat›laca¤› kesinlik kazanm›flt›r2. Irak Kürdistan’› yetkilileriyle temaslar yo¤unlaflt›r›larak sistematik bir iliflki tesis edilmifl; Türkiye, Irak ve Irak Kürdistan’› aras›nda yeni petrol boru hatlar› aç›larak, Musul petrollerinin Türkiye üzerinden Avrupa’ya tafl›nma projesine a¤›rl›k verilmifltir. Y›lan hikâyesine dönen Kürtçe televizyon yay›n›n›n, Ocak ay›nda TRT bünyesinde oluflturulan ve tüm gün Kürtçe yay›n yapacak yeni bir kanal üzerinden bafllat›laca¤› da ilan edilmifltir. AKP’nin seçenek olarak öne ç›kart›lmas› için zaten bölgede altyap› yat›r›mlar› yo¤unlafl›rken, esnafçiftçi kredileri ve mikro-kredi kullan›m› teflvik edilmekte, yard›mlar›n da¤›t›m› art›r›lmakta, devlet görevlileri üzerinden tarikat eksenli örgütlenme çal›flmalar› derinlefltirilmektedir. Genelkurmay taraf›ndan da onaylanan bu parça ad›mlar, AKP’nin Kürt sorununda pes etmedi¤ini göstermek-
tedir. Seçim öncesinde bu konuda AKP’nin çabalar›n›n daha da yo¤unlaflmas› beklenmelidir. Ama bu çabalar “büyük aç›l›m” ad› alt›nda bir paket haline getirilmeyecek; af ve anadilde e¤itim gibi büyük ad›mlar at›lmayacakt›r. Çünkü “büyük aç›l›m ve büyük ad›m” laflar›n›n Kürtler aç›s›ndan inand›r›c›l›¤› kuflku götürürken, sa¤c›Türk tabanda tepkiye neden olaca¤› da ortadad›r. Seçim öncesinde kapsaml› ad›mlar at›lmay›p, daha çok küçük ama sistematik vurufllarla mesafe kat edilmeye çal›fl›laca¤› anlafl›lmaktad›r. Ancak T. Erdo¤an’›n son ç›k›fllar›n›n ard›ndan AKP’nin bölgede meflru siyaset zeminini önemli ölçüde yitirerek “d›flardanlaflt›¤›” da ortadad›r. Bu durumu flu ya da bu ölçüde gidererek AKP’yi yeniden içerden bir güç haline getirme potansiyeli tafl›yan yegâne geliflme ise, Talabani ve özellikle de Barzani’nin aç›kça AKP’den yana tav›r koymas› olabilir. Ama bu da Barzani aç›s›ndan büyük kumar olaca¤›ndan çok da güçlü bir ihtimal de¤ildir. Geçti¤imiz haftalarda Talabani taraf›ndan yap›lan AKP’ye destek aç›klamas›n›n prosedür gere¤i mi yoksa ciddi mi oldu¤u, ara bir durumu mu yans›tt›¤› seçimlere do¤ru berraklaflacakt›r. Bütün bu geliflmeler, Türkiye’deki s›n›fsal ve politik güç iliflkilerinde önemli sars›nt›lar›n kap›s›n› aralama potansiyeli tafl›maktad›r. Kriz ve Kürt sorunu, egemen s›n›flar›n inisiyatif gelifltirdikleri alan› daralt›rken, düzen siyasetinin meflruiyetini önemli ölçüde zay›flatan koflullar yaratmaktad›r. Toplumsal muhalefetin siyasal gündemdeki a¤›rl›¤›n›n artmas›yla da kendisini ifade eden bu durum, AKP’nin önümüzdeki temel çat›flma eksenlerindeki k›r›lganl›¤›n› art›rmakta; kriz ve IMF program›n›n k›s›tlar› alt›nda kaynaklar daral›rken, gerek egemen s›n›flar›n gerekse AKP iktidar›n›n iç gerilimleri t›rmanmaktad›r. Bu süreçte AKP’nin hem kriz hem de Kürt sorununda, “ne ‹sa’ya ne de Musa’ya yaranabilir” bir konumda olaca¤›n› söylemek kehanet olmayacakt›r. K›sacas› önümüzdeki dönemdeki siyasal çat›flman›n en önemli ad›m›n› oluflturacak olan yerel seçim sürecinde toplumsal muhalefetin talepleri ve eylemleriyle gidiflat› etkileme olanaklar› fazlas›yla oluflmaktad›r. Önemli olan toplumsal muhalefet ve solun bu olanaklar› ülkemizde ilerici bir geliflmenin önünü açabilecek biçimde kullanmas›d›r.
Dipnotlar: 1 Bu aç›dan geriye dönüp bak›ld›¤›nda ABD ve özellikle de son zamanlarda AKP’yi kollama ve Fethullahç›lar üzerinden iyice öne ç›kan ‹ngiliz istihbarat servislerinin hamlelerine karfl›l›k, Güngören’de patlayan bomban›n PKK ile ilgisi olmad›¤› üzerine Alman gizli servisi taraf›ndan yap›lan aç›klama ve Deniz Feneri davas› ile birlikte Almanya’n›n AKP’ye karfl› hamleleri, istihbarat savafllar›nda akla gelen ilk örnekleri oluflturuyor. 2 Bu pazarl›¤›n AB yetkilileriyle yaz aylar›nda yap›l›p ba¤land›¤› ortaya ç›kt›.
19
Dönüflümün efli¤inde toplumsal muhalefet Önümüzdeki aylarda, ekonomik krizin yarataca¤› büyük y›k›m›n sonuçlar›, toplumsal muhalefeti ülkenin bütünlüklü ç›karlar›na sahip ç›kmaya zorlayacak ve ba¤›ms›zl›kla bütünleflen demokratik-halkç› politikalar ekseninde gerçek bir seçenek sunma göreviyle yüz yüze getirecektir
120
eoliberal kapitalizmin meflruiyetinin eridi¤i, emperyalist sistemin iflleyifl ve liderlik sorunlar›n›n derinleflti¤i ve Türkiye’deki egemen s›n›flar›n sert iç çat›flmalara sürüklendikleri bir dönemde, ülkemizde ilerici bir geliflme yolunun aç›labilmesi, toplumsal muhalefetin bugün yeflermekte olan dinamikleri temelinde köklü bir yenilenmeyi gerçeklefltirmesine ba¤l›d›r. Türkiye solu ve toplumsal muhalefeti, bir yandan bu yenilenmeyi sa¤layacak önemli dinamikleri, öte yandan yenilenmenin önünü t›kayan derin ve köklü sorunlar› bar›nd›rmaktad›r. Söz konusu yenilenme hareketi, Türkiyeli bir yenilenme hareketi olarak, ülkemizin politik özgünlüklerini gözden kaç›rmayan bir ufka da sahip olmal›d›r.
N
Türkiye’nin tarihsel ve güncel kriz dinamikleri Yeni sömürgecilik sisteminin orta büyüklükteki ülkelerinden birisi olarak, benzer nitelikteki di¤er ülkelerle ortak bir yoksullaflma, mülksüzleflme ve iflçileflme süreci yaflayan Türkiye, bu s›n›fsal-toplumsal kaymalara özgün siyasallaflma biçimleri kazand›ran jeostratejik bir konuma sahiptir. Toplumsal muhalefetin yenilenmesi aç›s›ndan belirleyici önem tafl›yan bu maddi süreçler temelinde bir mücadele sistemati¤i oluflturulurken, çeflitli jeostratejik gerilimlerin kavfla¤›nda bulunan1 Türkiye’nin özgünlükleri ve iç içe geçmifl tarihsel sorunlar›n›n, egemen s›n›flar›n emekçiler üzerindeki siyasal egemenlik stratejilerini biçimlendirici etkilerinin göz önünde bulundurulmas› zorunludur. Ülkemizde neoliberal yeni sömürgecili¤in inflas›nda önemli bir rol oynayan siyasal ‹slam, bugün bu özgünlüklerin en önemlileri aras›na yerleflmifltir. Türkiye’nin geleneksel düzen partileri, 1980 sonras›ndaki ilk y›llarda sa¤-liberal hükümetler ve sosyal demokratlar›n bu koalisyonlara yedeklenmesi yoluyla uygulanan neoliberal dönüflüm süreci sonucunda 2000’li y›llarda çözüldüler. 28 fiubat süreci gibi çeflitli operasyonlarla dönemin koflullar›na göre yeniden biçimlendirilen siyasal ‹slam ise büyük bir siyasi istikrars›zl›k atmosferinde devreye sokuldu. Emperyalizmin bölgeye ve Müslüman ülkelere yönelik egemenlik stratejisinin bir uzant›s› olarak destekledi¤i siyasal ‹slam modeli, Amerikanc›-liberal ‹slamc› AKP arac›l›¤›yla yürütüldü¤ü “görece istikrarl›” ilk dönemin ard›ndan, bugün ciddi bir kriz süreci ile karfl› karfl›yad›r. Neoliberalizmin sa¤-liberallerden, ›l›ml› ‹slamc›lar›n siyatifine devredilerek derinlefltirildi¤i bu sürecin, yandan da 1980 ortalar›ndan itibaren Kürt halk›n›n gürleflme mücadelesiyle çak›flmas› bir baflka önemli
inibir özöz-
21
Herkese Sa¤l›k Güvenli Gelecek Platformu deneyimi, Eskiflehir Ekmek Meclisi, mücadele birliklerine yol gösteren temel deneyimler olarak yenilenmenin yolunu göstermektedir. Krizin ateflinin düfltü¤ü her yerde direnifl birlikleri, cepheleri yaratmak; direniflin, hak alma mücadelelerinin bu birlikler temelinde güç kazanabilece¤ini belirginlefltirmek zorunludur.
günlük noktas›n› oluflturmaktad›r. Öte yandan, 1990 sonras›nda Irak’›n iflgal edilmesi planlar›yla birlikte Kürt sorununun emperyalistlerin çok yak›n ilgi alan›na girmesinin yaratt›¤› atmosferin de etkisiyle, tarihte ilk kez, Kürt halk›n›n özgürlük mücadelesi, birbirinden kopuk biçimde tek tek ülkelerde de¤il, fiilen birbiriyle etkileflime geçerek dört ülkede birden neredeyse eflzamanl› bir ivme kazanmaktad›r. Bu durum, Türkiye yeni sömürge faflizmi için giderek büyüyen bir baflka kriz dinami¤i haline gelmektedir. 1980 ortalar›ndan itibaren, neoliberal-yeni sömürgecilik stratejilerinin toplumsal yap›, tekelci sermaye iliflkileri, siyasal rejim, emperyalizmle iliflkiler ve emperyalizmin bölge stratejileri üzerinde yaratt›¤› de¤iflim bas›nc› ise ülkemiz egemenleri aras›nda sert gerilimlere yol açmaktad›r. 1990 sonras›nda Kürt sorunu, 2000’li y›llarda ise ›l›ml› ‹slam modeli, egemenler aras› bu gerilimlerin temel odak noktalar›n› oluflturarak derin çatlaklara yol açmaktad›r. Bu gerilimler, kökleri Osmanl›’n›n son dönemi ve Cumhuriyetin kuruluflundan yeni sömürgecili¤in ilk dönemine dek uzanan daha genifl bir tarihsel arka plan›n ideolojik ö¤elerinin de yeniden siyasal mücadele düzlemine tafl›nmas›na neden olmaktad›r. Emperyalistler aras› egemenlik mücadelesinin önemli kap›flma alanlar›ndan birisi olan bir bölgenin ba¤›ml› bir ülkesinde yaflanan bu hâkim s›n›f gerilimleri, her zaman oldu¤u gibi bugün de eklemlenmek istedikleri güçlerin uluslararas› müdahaleleri için son derece önemli f›rsatlar sunmaktad›r. Türkiye’nin Avrupa’n›n Ortado¤u’ya uzanan kap›s› olarak yaflad›¤› iniflli ç›k›fll› AB iliflkileri; ABD-‹ngiltere’nin müdahaleleri ve Rusya ile aras›n› s›cak tutmaya özen gösteren Almanya’n›n karfl› ham-
22
leleri, emperyalist rekabet ile yerel egemenlik mücadelesinin iç içe geçmesinin son dönemdeki örnekleridir. Bütün bu özgünlükleriyle Türkiye, neoliberal yeni sömürgecili¤in gerektirdi¤i dönüflümlerin egemenler aras›nda muazzam mücadelelere neden oldu¤u; siyasal ‹slam’›n önemli bir kanad›n›n ABD’nin emperyalist politikalar›na ba¤lanarak ›l›ml› ‹slam projesinin yayg›nlaflmas› için uluslararas› ölçekte seferber oldu¤u ve dört ülkeye birden yay›lan Kürt sorununun giderek daha da çözümsüzleflti¤i bir süreçten geçmektedir. Ayn› anda emperyalistler aras›nda t›rmanan bölgesel mücadelelerle Türkiye aras›ndaki iliflkiler de güçlenmektedir. Ülkenin bu özgünlükleri egemen ve ezilen s›n›flar bak›m›ndan farkl› sonuçlar do¤urmaktad›r. Farkl› gerilimlerin kesiflme noktas›nda bulunmak, ülke egemenlerine emperyalistler karfl›s›nda görece genifl hareket alan› sa¤lamakta; Türkiye siyasetinde farkl› çeliflkilere yap›lan vurgular›n artt›r›lmas› veya azalt›lmas› üzerinden daldan dala s›çrayan bir siyaset tarz› ve sistematik pragmatizm daha “nesnel” bir karfl›l›k bulmaktad›r. Farkl› emperyalist güçlerle kolayl›kla iliflkiye girebilme; geri ad›m atma veya sürekli taraf de¤ifltirme tehdidini pazarl›k kozu olarak kullanman›n nesnel karfl›l›klar›n›n oldu¤u koflullar, egemenler aras› gerilimleri normalde olabilece¤inden çok daha fazla fliddetlendirmektedir. Toplumsal muhalefet cephesi ise bu özgünlükleri bütünlüklü ve dengeli bir siyasetin ö¤eleri haline dönüfltüremedi¤inde, parçal› muhalefet tarz› beslenmekte; parçal› muhalefetin ç›kmazlar› karfl›s›nda düzen içi aray›fllar ve pragmatizm yo¤unlaflmakta; çeliflkilerden birisi-
S‹YASAL GÜNDEM
Solun öznel ve yap›sal ideolojikpolitik hesaplaflma zorunlulu¤u
ne odaklan›p di¤erlerini görmezlikten gelme e¤ilimi, reformizmi beslemektedir. Geçti¤imiz dönemde sol muhalefetin hiçbir kesimi, ülke sorunlar›n›n bu özgün karmafl›kl›¤›n› gözeten, sorun alanlar›n›n tümünü birden ayn› anda göz önünde tutan, bütünlüklü ve tutarl› bir düzen d›fl› muhalefet çizgisi gelifltirememifltir. Geçti¤imiz dönem muhalefet ak›mlar›n›n tümü bu sorunlar›n bir ya da ikisi üzerine yo¤unlaflarak çözümleri daima düzen içinde arad›lar. Oysa ayn› özgünlüklerin bütünsel bir devrimci çizgi içinde buluflturulmas›n›n, özellikle ülkemizin içinden geçti¤i sürecin ilerici-düzen d›fl› dönüflüm dinamiklerini ne ölçüde güçlendirece¤i aç›kt›r.
Muhalefetin hâkim bileflenlerinin krizi Ülkemizdeki toplumsal muhalefetin son dönemi, odak noktas›n› egemen s›n›f projeleri ve kesimleri aras›ndaki gerilim ve çeliflkilerin üzerine kuran iki büyük siyasal pragmatizm çizgisinin; ulusalc›l›k ak›m›yla liberal solun yükselifline ve gerilemesine sahne oldu. Bu iki ana çizgiyi besleyen koflullar, emek hareketinin merkezi örgütlerini önemli ölçüde içine alan bir etki alan› yaratarak, geleneksel sendikalar›n tükenifli ile de çak›flt›. AKP’nin düzen içi muhalefetini oluflturan ve egemen s›n›flar›n iç kap›flmalar›na birebir ba¤›ml› bir çizgide ilerleyen “ulusalc›l›k” çizgisi, Cumhuriyet mitinglerinden ordu muht›ras›na ve Ergenekon operasyonlar›na uzanan süreçte, etkisi alt›na ald›¤› sol kesimler aç›s›ndan muazzam sa¤c› ve floven savrulmalara yol açt›. Daha sonra hazin bir sonla etki alan›n› yitirdi ve ana
Türkiye’nin içinde oldu¤u sürecin toplumsal muhalefetin gereksindi¤i derinlikte bir yenilenme süreci olarak yaflanabilmesinde as›l rol sosyalistlere düflmektedir. Ancak sosyalistler, toplumsal muhalefette gerçek bir yenilenme f›rsat›n›n olufltu¤u bu dönemde, ülkenin siyasal özgünlüklerinin ve dönemsel siyasal çözümlemeleri, kendi öznel ve yap›sal hesaplaflmalar›yla iç içe geçmifl bir biçimde ele alarak gerçeklefltirmek durumundad›r. Günümüz aç›s›ndan önem tafl›yan hesaplaflma bafll›klar›n›n birincisini, dünya çap›ndaki yeni iflçi hareketinin yarat›lmas› mücadelesine ba¤l› köklü sorunlar›n çözülmesi oluflturmaktad›r. ‹kinci bafll›k, ülkemizdeki solun ve toplumsal muhalefetin neoliberal politikalar karfl›s›nda birinci aflamada yetersizlik ve ikinci aflamada sol liberal-ulusalc› sapmalarla karakterize olan ve 1986–1992 ve 1995–2007 y›llar›n› kapsayan iki ayr› aflamada geliflen öznel zaaflar›yla hesaplaflmakt›r. Üçüncü temel bafll›¤› ise, 12 Eylül sonras›nda her aflamada derinleflerek, solun ve emek hareketinin içine yerleflip kronikleflen yenilgi psikozuyla kapsaml› olarak hesaplaflmak oluflturmaktad›r. Dördüncü s›rada, solun 25 y›ld›r inisiyatifsiz kald›¤› Kürt sorununda ba¤›ms›z bir özne olarak, yeniden kardeflleflmeyi temel alan yenilenmeci bir çizgi etraf›nda inisiyatif al›p alamayaca¤› sorununun çözümlenmesi gelmektedir. Bu yenilenmeci inisiyatif Kürt Hareketinin 1984–2008 aras›nda devrimci milliyetçilikten, önce sol liberal milliyetçili¤e, ard›ndan liberal milliyetçili¤e ve son olarak da yüzünü sola do¤ru dönmesine neden olan geleneksellik ve pragmatizmle hesaplaflmas›n› sa¤lama hedefini de içermelidir. Buna paralel olarak, beflinci ve son bafll›k da, solun laiklik ve ‹slam’la olan iliflkisi ba¤lam›nda Cumhuriyet’in kurulufl sürecinden bafllay›p sonraki dönemlere dek uzanan tutumuna yönelik hesaplaflmad›r. Solun iç içe geçen bu kapsaml› ve karmafl›k hesaplaflmas›n›, toplumsal muhalefetin günümüzdeki yeniden kurulufl dönemi sorunlar›yla bir arada kavrayabilmek için, bugünkü sürecin eskinin basit bir tekrar› olamayaca¤›n› ve çok daha karmafl›k özellikler tafl›d›¤›n› hat›rda tutarak, tarihe bakmak yerinde olacakt›r. ‹flçi s›n›f› hareketinin tarihsel bir döneminin yaflad›¤› yenilginin ve reel sosyalizmin çöküflünün izlerini hala güçlü bir biçimde hissettirdi¤i günümüzde, uluslararas› iflçi s›n›f› hareketi ve sosyalizm, emekçi s›n›f hareketinin 19. yüzy›ldaki ilk oluflma ve siyasallaflma süreci ile kimi benzerlikler tafl›yan bir dönemden geçmektedir. Dolay›s›yla iflçi s›n›f› hareketinin ilkel oluflum döneminin sorunlar›, bugünün koflullar› çerçevesinde karmafl›klafl›p yeniden biçimlenerek bir kez daha gündeme gelmektedir. Bir baflka tarihsel paralellikse, sosyalist solun ülkemizde ilk kez toplumsal tabana kavufltu¤u; yani bugünkü yeniden kurulufl süreciyle paralellik kurmak aç›s›ndan, ilksel geliflimini yaflad›¤›; iflçi hareketinin, ö¤renci hareketinin, köylü mücadelelerinin ilk kez kitleselleflti¤i 1960’l› y›llardaki ilk kurulufl dönemine uzanmaktad›r. Öte yandan kriz, y›k›c› bir dönüflüm sürecini tetikleyen bir baflka büyük krizin, 1929 Büyük Bunal›m›n›n ve sonras›n›n kimi mücadele deneyimlerinden elde edilen derslerin bilince ç›kart›lmas›n› da zorunlu k›lmaktad›r. Bu paralelliklerin gerçek anlam› ise kitlelerin büyük dönüflümlerin ve ¦¦¦
23
S‹YASAL GÜNDEM
¦¦¦ sorunlar›n bas›nc› alt›nda ancak karars›z bir çizgide siyasallaflt›klar› ve devrimci örgütlenmelerle stratejilere sahip olmad›klar›, sosyalist solunsa, bu bofllu¤u kapatamad›¤› koflullarda yeni savrulmalar›n ve afl›r›l›klar›n gündeme gelmesi ve birçok tarihsel olana¤›n heba edilmesidir. Nitekim ülkemiz solu, benzer bir deneyimi daha küçük çapl› bir biçimde yak›n tarihinde yaflam›flt›r. Neoliberalizmin ilk yükselifline tan›k oldu¤umuz 1986–1992 dönemi, dünyada ve Türkiye’de büyük bir de¤iflim süreci olarak yaflanm›fl; 12 Eylül yenilgisinin travmas›n› henüz atlatamam›fl olan ve cuntan›n bask›s›ndan yeni yeni kurtulan sol ve toplumsal muhalefet güçleri, bu kapsaml› de¤iflim rüzgarlar›n›n bas›nc› alt›nda ideolojik-politik ve örgütsel bir yenilenme zorlamas›yla yüz yüze kalm›fllard›. Dönemin sol hareketinin bileflenlerinin tümü, bu ihtiyaca ya da zorlamaya yarat›c› bir yan›t verememenin bedelini, 1993 sonras›n›n neoliberal hamlelerinin iflini kolaylaflt›ran, önünü açan sol liberal bir tasfiye dalgas›n›n kabarmas›yla ödediler. Sa¤ ve sol liberallerin bu süreçteki kaç›n›lmaz baflar›s›zl›¤› ise, ›l›ml› ‹slam projesinin ve AKP’ye do¤ru geliflen sürece giden yolun tafllar›n› döfledi. Ayn› süreç, 1990’lar›n sonlar›ndan itibaren, toplumsal muhalefetin genel olarak sol liberal bir eksende geliflmesinin yol açt›¤› kritik boflluklar ve savrulmalara tepki olarak hayat bulan ulusalc›l›k ak›m›n› besledi. Bu savrulmalar, uluslararas› sol hareketin 1929 krizi döneminde ve sonras›nda devrimci barutunu tüketerek düzene eklemlenen sosyal flovenizm, bürokratizm, reformizm gibi bütün s›n›f uzlaflmac› ana ak›mlar›n›n tarih d›fl› bir biçimde yeniden hayat buldu¤u bir atmosferi besledi. Bugünse kriz toplumsal muhalefetin yenilenmesi sorununu hem acil bir gereksinim hem de eskisinden daha büyük bir olas›l›k haline getiren koflullar› yarat›rken, solun ve toplumsal muhalefetin bugünkü yeniden oluflum süreci, liberal ve ulusalc› s›n›f uzlaflmac›s› çizgilerin sapmalar›na, afl›r›l›klar›na ve boflluklar›na karfl› düzen d›fl› bir yan›t aray›fl› olarak biçimlenmektedir. Solun önemli hesaplaflma bafll›klar›ndan birisini oluflturan Kürt sorunuyla iliflkisi ve zaaflar› aç›s›ndansa, bir taraftan Cumhuriyetin kurulufl dönemine, di¤er taraftan ba¤›ms›z bir Kürt Hareketinin ilk kez toplumsal muhalefetin bir parças› olarak do¤du¤u 1984–1992 dönemine yak›ndan bakmak gereklidir. Çünkü bu dönem ayn› zamanda, daha önceden Türkiye soluna afl›r› ba¤›ml› bir biçimde geliflen Kürt Hareketi’nin, Türkiye solunu esas olarak kendi zaaflar› yüzünden, tersten bir bask›lanma alt›na alarak ba¤›ms›z geliflmesini ketledi¤i bir dönem olarak yaflanm›flt›r. Toplumsal muhalefet saflar›nda bu iliflkiyi dengeleyerek ortaya ç›kacak yenilenmeci bir yaklafl›m, Kürt sorununda Cumhuriyetin bafllang›c›ndan bugüne dek tüm egemen ve emperyalist kanatlar taraf›ndan benimsenen yaklafl›mlara karfl› devrimci bir seçene¤in yarat›lmas› sorununu gündemine almal›d›r. Laiklik sorunu aç›s›ndan ise, sosyalistlerin burjuva devrimcilerinin Cumhuriyet’in ilk kuruluflundaki baflar› ve zaaflar›ndan daha sonras›n›n statükocu ve gerici y›llar›na dek uzanan bütün tarihsel süreçle hesaplaflmas› zorunludur. Sosyalist sol, içinden geçti¤imiz kriz dönemine bu temel yap›sal politik ve öznel sorunlarla girmifltir. Ancak yine ayn› süreci bir yenilenme sürecine dönüfltürmek; dönemsel siyasal sorunlar›na ve Türkiye’nin siyasal özgünlükleriyle iç içe geçen temel yap›sal politik ve öznel zaaflar›na dair hesaplaflmalar›n› yapmak ve yarat›c› yan›tlar oluflturmak durumundad›r. Elbette bu köklü sorunlar›n ele al›nmas› ve çözümü uzun vadeye yay›lacakt›r. Dolay›s›yla ilk yap›lmas› gereken sorunlar›n derli toplu bir foto¤raf›n›n çekilmesidir. Bu nedenle, flimdilik, önde gelen kapsaml› sorunlar› do¤ru bir yaklafl›m ›fl›¤›nda tasnif etmek yeterlidir. Bundan sonras›, güncel politik yönelimlerin bu sorunlar›n çözümünü gözetecek tarzda ele al›nmas›na ba¤l›d›r.
24
muhalefet ak›m› konumunu kaybetti. Odak noktas›n› AB ile yumuflama süreci, ›l›ml› ‹slamla bar›flma ve AKP’den demokratikleflme aç›l›mlar› beklentisi üzerine kuran liberal solun beklentileri de gerçekleflmedi. “Demokrasi” aç›l›m›n›n yerine otoriterleflme, kimlik politikalar›nda çeflitlilik ve kapsay›c›l›k yerine milliyetçilik ve tek tipleflme zorlamalar›n›n hakim hale gelmesiyle, liberal sol son ana kadar umut ba¤lamaktan vazgeçmedi¤i AKP ile mecburi bir kopufl yaflamak zorunda kald›. Gelinen noktada geçmifl dönemin her iki ana ak›m› da temel hareket noktalar›n› yitirdikleri bir duruma düfltüler. Öte yandan Kürt hareketinin 22 Temmuz 2007 seçimlerine dek izledi¤i AKP’ye karfl› “müsamahakâr” ve ABD ile pazarl›kç› çizgi, özgürlük mücadelesinin tasfiyesine yönelik kapsaml› planlar yüzünden k›r›ld› ve bu k›r›lma k›smi baflar›lar› da beraberinde getirdi. Buna karfl›n Kürt Hareketinin milliyetçi savrulmalara yöneldi¤i her konjonktür, flovenizmi k›flk›rtan etkiler yaratarak uzun vadede Kürt Hareketinin manevra alan›n› daralt›c› sonuçlar do¤urdu. Ekonominin yapay bir geniflleme seyri izledi¤i 20032007 aras›nda zaten iyice hareketsizleflmifl olan ve faaliyetlerini lobicili¤e daraltan geleneksel sendikal merkezlerin önemli bir k›sm› ise, yaflanan ekonomik krizin a¤›rl›¤› üzerlerine çöktükçe can çekiflmeye bafllad›lar. Yönetim düzeyinde s›n›rl› bir de¤iflime gidenlerin ya da bu do¤rultuda kuyru¤a girenlerin say›s› epey fazlalafl›rken, say›lar› son derece s›n›rl› olmakla birlikte, geleneksel sendikac›l›¤a kökten elefltirel bir biçimde yaklaflan e¤ilimler, nispeten dinamik bir geliflim seyri izleyerek sendikal hareket içinde görünür hale geldiler. Solun geleneksel güçleri ise bu süreçte ba¤›ms›z bir politik aktör olmay› baflaramad›lar ve a¤›rl›kla egemen kutuplaflmalara yaslanan politikalar yüzünden iç gerilimlere sapland›lar ya da etkisizlefltiler. Bu tablonun anlam›, sol siyasal muhalefet dinamiklerinin tümünün, ülkenin derin çeliflkilerinin yenileyici bir dönüflüm sürecinin olanaklar›na dönüfltürülmesi bak›m›ndan genel olarak baflar›s›z olmalar›d›r2. Ancak bu sertleflmifl yap›sal kabu¤un alt›nda henüz toplam geliflmeye yön verme yetenekleri s›n›rl› olsa da önemli yenileyici, canl› dinamikler geliflmektedir. Küresel krizin yaratt›¤› bas›nçlar›n halk s›n›flar›n› kuflatt›¤›, ABD emperyalizminin zay›flad›¤› önümüzdeki dönem, bu yenileyici dinamiklerin güç kazanmas›yla toplumsal muhalefetin ülkenin siyasal muhalefetinin temel aktörlerinden birisi haline dönüflmesini ve ülkenin kaderi hakk›nda belirleyici hale gelmesini sa¤layabilecek yeni bir tarih-
S‹YASAL GÜNDEM
Birleflik Metal ‹fl’in MESS sözleflmesi ve kriz karfl›t› direniflleri, iflyeri iflgalleri; Devrimci Sa¤l›k-‹fl’in güvencesizlerin örgütlenmesi konusundaki tavizsiz duruflu; yak›n dönemde emekçi s›n›f hareketlenmesinin önemli mevzilerini oluflturuyor.
sel eflik oluflturmaktad›r. Bu eflikte Kürt Hareketi ve emek hareketi sürecin, gidiflat›n› belirleyen iki ana dinami¤i oluflturacakt›r.
Kürt Hareketinin gerilimleri Bugün Kürt Hareketinin karfl› karfl›ya oldu¤u en önemli sorun çevresindeki çok yönlü kuflatman›n k›r›l›p k›r›lamayaca¤›d›r. Bu sorun Kürt Hareketi aç›s›ndan somut biçimini Irak Kürdistan›’ndaki askeri varl›¤›n› sürdürüp sürdüremeyece¤i; Kürt illerinde ise AKP’nin TSK ile birlikte gelifltirdi¤i gerici ablukay› k›r›p k›ramayaca¤›; yerel seçimde AKP’ye galip gelip gelemeyece¤i biçiminde yaflanmaktad›r. Türkiye sol siyasal muhalefeti aç›s›ndansa sorun, Kürt Hareketi ile emek hareketinin düzenin krizi içinde yenileyici bir dinamizmin iki ana ö¤esi olarak buluflup buluflamayaca¤›d›r. Her iki sorun alan› aç›s›ndan da k›sa vadeli geliflmelerin ötesindeki as›l önemli sorun, Kürt dinamizminin kimlik politikalar›yla s›n›rl› bir program›n d›fl›na nas›l tafl›nabilece¤idir. Söz konusu program, bugün ister Kürt Hareketinin kendi bak›fl aç›s›, isterse Türkiye sol muhalefetinin bak›fl aç›s›yla ele al›ns›n, temel açmaz› oluflturmaktad›r ve önümüzdeki dönemde bu s›k›flma daha da belirgin bir nitelik kazanacakt›r. Kürt illerinde daha flimdiden cemaatler eliyle uygulanmaya sokulan neoliberal sömürü politikalar›, Irak Kürdistan›’nda Fethullah-Barzani ittifak›yla yayg›nlaflt›r›lmakta, Bat› illerindeki Kürt yoksul kitleleri ise zaten neoliberal politikalar›n ve ›rkç›l›¤›n yaratt›¤› ma¤duriyetleri yaflamaktad›r. Kimlik siyasetinin s›n›rlar› içinde
çözümlenemeyecek olan bu sorun alan›, gerek Türkiye solunun, gerekse Kürt hareketinin bu alanla ilgili sistematik bir politikas›n›n olmamas› nedeniyle önemli bir dinamizm kayna¤›ndan yararlan›lamamas›yla sonuçlanmaktad›r. Türkiye solu, flu ana kadar ana politikalar› esas olarak Irak Kürdistan› ile Güneydo¤u üzerinden biçimlenen Kürt Hareketinin özellikle Bat›’da b›rakt›¤› bofllu¤u gidermek için ba¤›ms›z bir inisiyatif gelifltirmifl de¤ildir. Bat›n›n filizlenen hak hareketlerinde, güvencesiz iflçi örgütlenmelerinde bu dinamizmi bilinçli biçimde ele alan bir planlama mevcut de¤ildir. Ancak solun, önümüzdeki dönemde bu alanda inisiyatif alma görevini üstlenmesi zorunludur. Böyle bir çizgi ise, kendisini Kürt Hareketinin bat›daki tabi lojistik ve politik deste¤i olarak gören bir anlay›flla de¤il, ba¤›ms›z bir siyasal çerçevede ve “yeniden kardeflleflme” program› çerçevesinde yeflertilebilir. Önümüzdeki dönemin önemli zorunluluklar›ndan birisi, Kürt sorununun Irak Kürdistan›, Güneydo¤u ve Bat›’daki görünümleriyle farkl› politikalar, farkl› öncelikler üzerinden iliflki kuran ba¤›ms›z sol inisiyatiflerin güçlendirilmesidir. Öte yandan, Bat›ya iliflkin kal›c› bir siyaset gelifltirmek Kürt Hareketi için bir zorunluluktur ve böyle bir politika Kürt Hareketini de¤iflime ve sol nitelikli bir yenilenmeye zorlayacakt›r. Kürt Hareketinin en çok Kürt nüfusunun bar›nd›¤› ve solla, emek hareketiyle en içli d›fll› oldu¤u Bat›’ya iliflkin ise özgün bir politik çizgi oluflturmas› da, bu alana iliflkin Kürt politikas›n›n gö-
25
S‹YASAL GÜNDEM be¤ine neoliberalizme ve ›rkç›l›¤a karfl› mücadelenin oturtulmas›n› zorunlu k›lmaktad›r. Bu noktada Kürt Hareketinin Bat›’y› ana politikalar›na lojistik destek, diplomatik destek, politik destek oluflturma alan› olarak görme yaklafl›m›n› terk etmesi gereklidir. Kürtler Bat›n›n bir parças› ve kal›c› bir parças›d›r ve bu durum, asl›nda Türkiye sosyalist hareketinin en önemli yenilenme dinamiklerinden birisini temsil etmektedir. Öte yandan Kürt Hareketinin yerel seçim sürecinde, özellikle Kürt illerinde AKP’ye seçim yenilgisi tatt›rmak bak›m›ndan son derece önemli bir rol oynamaya aday olmas› da, yerel seçime giden süreçte krizin yarataca¤› sonuçlara karfl› tepkilerin yükseltilmesinin AKP’nin köfleye s›k›flt›r›lmas› aç›s›ndan zorunlu oldu¤unu görmesini gerektirmektedir. AKP’nin sadece Kürt illerinde köfleye s›k›flt›r›lmas› önemlidir ancak yeterli de¤ildir. Dura¤an ve geleneksel bir seçim haz›rl›¤› çizgisi ise AKP’nin elini güçlendirmekten baflka bir sonuç yaratmayacakt›r. Kürt Hareketi, bugüne kadar fazla u¤raflmad›¤› neoliberal ekonomi politikalar› ve krizin yaratt›¤› sonuçlara karfl› mücadelelerin örgütlenmesinde zorlanacak olsa da, AKP’yi geriletme siyasetinin Bat›daki karfl›l›¤› buradan geçmektedir.Ancak Kürt Hareketinin bu yönelim içine girip girmeyece¤i halen tart›flmal› durumdad›r.
Sermayenin düzeni dökülürken emek hareketi: Ya Çöküfl Ya Yenilenme Türkiye’nin içinde bulundu¤u sürecin biçimlendirilmesinde en önemli dinami¤i oluflturan emek hareketi, bir çözülme ve yeniden kurulufl sürecini h›zla yaflamaktad›r. Kriz solun emekçi kitlelerle buluflmas› ve emekçi s›n›f tepkilerini sol bir siyasal hareketlenmenin merkezi haline getirmesi bak›m›ndan muazzam olanaklar sunarken; bir yandan yeni hareketlenme biçimleri yayg›nlaflmakta, öte yandan geleneksel sendikalar krizin sars›c› etkileri alt›nda bir y›k›m yaflamaktad›r. Y›k›m görüntüsünün esas kalesi her zaman oldu¤u gibi yine Türk-‹fl’tir. Son dönemde iflten at›lan yüz binlerce iflçinin on binlercesi Türk-‹fl üyesiydi. Sadece Ekim-Kas›m furyas›nda iflten ç›kart›lan 27 bin Türk-‹fl üyesi mevcutken, otomotiv sektörü baflta olmak üzere yine on binlerce iflçi ücretsiz-yar› ücretli izne ç›kart›l›rken, Türk-‹fl k›l›n› bile k›p›rdatmad›. Egemen s›n›flar taraf›ndan y›llard›r bilinen ancak flimdi gündeme getirilen
S‹YASAL GÜNDEM sendikal bürokrasi yolsuzluklar› Türk-‹fl’e ba¤l› sendikalarda pefl pefle yönetim de¤ifliklikleri ile sonuçlanan ola¤anüstü genel kurullar yap›lmas›na neden olurken, konfederasyon hareketsizli¤ini korumaktad›r. Ancak ayn› geliflmeler Türk-‹fl üyesi iflçiler aras›nda giderek artan huzursuzlu¤un da bir göstergesidir. Türk-‹fl içinde geçen sene SSGSS sürecinde ortaya ç›kan çatlak, flimdilik sessiz ama derinden büyüyerek devam etmektedir. Yol-‹fl, Türkiye Maden-‹fl ve GM‹S’deki (k›smi) yönetim de¤iflikliklerinin ard›ndan s›rada Tes-‹fl var. Birbiri ard› s›ra yaflanan/yaflanacak olan bu genel kurullar, yerel seçim sonras›nda Türk-‹fl Genel Merkezinin de de¤iflece¤inin iflaret say›lmal›d›r. Bu de¤iflim kuflkusuz AKP karfl›t› bir zeminde geliflecektir; ama bununla s›n›rl› kal›p kalmayaca¤› toplumsal muhalefetin di¤er bileflenlerinin etki gücüne ba¤l› olacakt›r. D‹SK’in iç gerilimleri de artarak sürmektedir. Ancak bu iç gerilimlere karfl›n Birleflik Metal ‹flçileri Sendikas›’n›n MESS sözleflmesi ve kriz karfl›t› direniflleri; Devrimci Sa¤l›k-‹fl Sendikas›n›n güvencesizlerin örgütlenmesi konusundaki tavizsiz duruflu; Lastik-‹fl Sendikan›n ikircikli tutumuna ra¤men ve hatta k›smen bu tutuma karfl› geliflen Brisa gibi iflgaller yak›n dönemdeki emekçi s›n›f hareketlenmesinin en önemli mevzilerini oluflturmaktad›r.
Halk›n flartlar› var 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10 . 11 . 12 . 13 . 14 . 15 . 16. 17 .
‹flten ç›karmalar yasaklans›n. Ücretler korunsun, tafleron sistemi ve güvencesiz çal›flma engellensin; asgari ücret vergi d›fl› b›rak›ls›n; çal›flma saatleri k›salt›ls›n. Temel g›da maddeleri, enerji fiyatlar› ve konut kiralar› kontrol alt›na al›ns›n. Asgari ihtiyaç düzeyinde elektrik, su, do¤algaz ve ulafl›m paras›z sa¤lans›n. Açl›¤a önlem olarak kad›nlara, asgari ücret düzeyinde mutfak maafl› verilsin. Tüm sa¤l›k ve e¤itim hizmetleri paras›zlaflt›r›ls›n, devlet okullar›n›n tüm borçlar› silinsin, bu kurumlar›n elektrik, su, do¤algaz› ücretsiz yap›ls›n. Küçük çiftçi borçlar› silinsin, tar›msal üretime girdi deste¤i sa¤lans›n. Kredi kart› ve tüketici kredisi borçlar› faizsiz olarak yeniden yap›land›r›ls›n. Kürt sorununda savafl politikalar› terk edilsin; savafl giderleri Do¤uGüneydo¤u Anadolu ve Do¤u Karadeniz’in kalk›nmas›na harcans›n. IMF ve Dünya Bankas› ile tüm iliflkiler kesilsin, bütün ikili antlaflmalar feshedilsin. Özellefltirmeler durdurulsun, kamu yat›r›mlar› yeniden bafllat›ls›n. Borsa kapat›ls›n. D›fl borçlar ödenmesin, yabanc› sermaye ç›k›fl› ve kar transferi yasaklans›n. Kurumlar vergisi, lüks tüketim vergileri artt›r›ls›n; servet vergisi uygulamas› bafllat›ls›n; temel tüketim maddelerindeki vergiler kald›r›ls›n. Kentsel rant politikalar› terk edilsin. Banka bat›ranlar cezaland›r›ls›n; kurtarma operasyonlar› yap›lmas›n; batan banka ve flirket çal›flanlar›na ifl güvencesi verilsin. Siyasal nüfuz kullan›larak elde edilen servete el konsun.
Halk›n acil talepleri 1. 2. 3.
4. 5.
‹flten ç›kartmalar yasaklans›n, herkese ifl güvencesi sa¤lans›n. Temel ihtiyaçlara yap›lan tüm zamlar geri al›ns›n. Halk›n e¤itim, sa¤l›k, su, ulafl›m, konut, ›s›nma gibi temel haklar› yaflamsal ihtiyaçlar› ölçüsünde ücretsiz hale getirilerek güvence alt›na al›ns›n. Tüketicilerin kredi kart›, çiftçilerin kredi borç faizleri silinsin. IMF ile anlaflma imzalanmas›n, imzalanmayaca¤› ilan edilsin.
S‹YASAL GÜNDEM Bu afla¤›dan hareketlenme yayg›nlafl›rken, 29 Kas›m’daki krizin yaratt›¤› sorunlara karfl› mitinge adeta zorla sürüklenerek kat›lan D‹SK yönetimi, mitingin yaratt›¤› olumlu atmosferi nefeslenmek için kullanmaya çal›fl›rken, politikas›zl›¤›n› giderecek köklü ad›mlara yönelmemektedir. Kriz tablosu derinlefltikçe konfederasyonun afla¤›dan hareketlenme karfl›s›nda bu politikas›zl›¤› sürdürmesi zorlaflacak ve iç gerilimler yükselecek gibi görünmektedir. Emek hareketinin bir baflka önemli oda¤›n› oluflturan KESK, 29 Kas›m Mitingi ile önemli bir dönemeç yaflad› ve emekçiler ad›na krize karfl› yap›lan en büyük eylemin örgütleyicisi oldu. Böylesi bir tarihsel dönemde, iç didiflmeleri öne ç›karan, tutars›z bir muhalefetin çizgisinin karfl›l›k bulamayaca¤› a盤a ç›karken, KESK’in önündeki bafll›ca k›sa vadeli sorun krizin yaratt›¤› etkilere karfl› mücadelenin yerel birimlere do¤ru geniflletilmesi olarak belirginleflmektedir. KESK, orta ve uzun vadede geleneksel sorunlarla yüzleflmek durumundayken, TMMOB, 29 Kas›m Mitinginin ön sürecinde toplumsal muhalefetle uyumsuz bir konumu tercih etmifltir. TTB ise yine son süreçte nispeten bir dura¤anlaflma yaflamaktad›r. Öte yandan, afla¤›dan hareketlenme son dönemde kayda de¤er biçimde h›zlanmaktad›r. Toplumsal muhalefet saflar›na kat›l›mlar giderek artmakta; toplumsal muhalefetin ivmesi yükselmektedir. Kürt Hareketinin sonbahar ata¤›, Halkevlerinin hak mücadelelerinin kriz karfl›s›ndaki mücadele potansiyelini gösteren 2 Kas›m mitingi; 9 Kas›m’daki Alevilerin “büyük yürüyüflü ve Ankara mitingi” muhalefetin ivmesinin yükselmesinde önemli etkiler yaratm›flt›r. 29 Kas›m’› izleyen Eczac›lar›n beklenmedik genifllikteki Ankara mitingi; Adana’daki 1980 sonras›ndaki en büyük Marafl katliam› protestosu bu ivmenin devam etti¤inin göstergeleridir. Bu mitingleri di¤er sektörel ve yerel hareketlenmeler takip etmektedir. Eczac›lar Odas› mitingini di¤er sektörel hareketlenmeler takip edecektir. Hem Ankara’n›n Dikmen ve Mamak gibi yoksul mahallelerinde, hem de Gebze gibi büyük emek havzalar›nda ortak mücadele birlikleri oluflturulmakta; ‹zmit’te oldu¤u gibi krize ve do¤algaz›n özellefltirilmesine karfl› yerel platformlar büyük eylem süreçleri bafllatmakta; iflyeri iflgalleri henüz s›n›rl› da olsa geçmiflte görülmeyen bir s›kl›kla gerçekleflmektedir. Herkese Sa¤l›k Güvenli Gelecek Platformu deneyimi, Eskiflehir Ekmek Meclisi, bu mücadele birliklerine yol gösteren temel deneyimler olarak yenilenmenin yolunu göstermektedir. Krizin ateflinin düfltü¤ü her yerde direnifl birlikleri, cepheleri yaratmak; direniflin, hak alma mücadelelerinin bu birlikler temelinde güç kazanabilece¤ini belirginlefltirmek zorunludur. Zaten süreç de a¤›rl›kla bu do¤rultuda akmaktad›r. Krizin faturas›n› emekçi s›n›flar›n ödemesini s›n›rl› da olsa gerçekten engelleye-
28
bilecek; protesto hareketlerinin ötesine geçen fiili, militan do¤rudan eyleme dayal› gerçek hak alma mücadelelerinin yayg›nlaflmas›, kriz karfl›s›ndaki devrimci mücadele çizgisini yayg›nlaflmas› ve solun bu temelde emekçi kitlelerle buluflmas› anlam›na gelecektir. ‹flsizler, güvencesiz iflçiler ve hak mücadeleleri etraf›nda geliflecek toplumsal hareketlerden oluflan yeni bir emek hareketinin do¤uflu ve geliflimi ile devrimci-demokratik do¤rultuda evirilecek Kürt Hareketi’nin sentezinden do¤acak yeni bir toplumsal muhalefet, solun içine sokuldu¤umuz karanl›k gelecekten ç›kmaya yönelik büyük iddialara imza atmas›na olanak sa¤layacakt›r.
Toplumsal muhalefetin yenilenme olanaklar› ve yerel seçim Solun ve toplumsal muhalefetin bu yeniden yap›lanma süreci bak›m›ndan önemli u¤rak noktalar›ndan birisi önümüzdeki yerel seçim olacakt›r. Asl›nda iki seçim aras›ndaki dönem, ba¤›ms›z bir s›n›f hareketinin yarat›lmas› aç›s›ndan kritik bir öneme sahiptir. 29 Mart yerel seçimiyle en geç 2011’de (ya da erken seçimle daha önce) gerçekleflecek bir genel seçim aras›ndaki en fazla iki buçuk y›ll›k zaman dilimi, solun ve toplumsal muhalefetin sürecin egemenler aras› bir iktidar çat›flmalar› zincirinden ibaret olmas›n› engelleyecek tarihsel müdahalelere olanak sa¤lamaktad›r. Ayn› zaman dilimi yaklafl›k 25 y›ld›r süren muhalefet krizinin afl›labilmesi aç›s›ndan son derece önemlidir. Sürecin ilk ad›m›n› oluflturan yerel seçime do¤ru giderken, temel hedef halk güçlerinin yerel seçimlerden kriz karfl›t› mücadelesinin güç toplayarak, mevziler kazanarak ç›kmas› olmal›d›r. Bu üç ay hareketli, atak ve ciddi bir muhalefet çizgisine son derece etkili müdahale olanaklar› sunmaktad›r. Devrimciler yerel seçimi halk›n hak mücadelelerinin yükseltilmesi, krize karfl› öz-savunma tepkilerinin siyasallaflt›r›lmas› ve bu do¤rultuda yeni mevziler elde edilmesi ›fl›¤›nda ele alacakt›r. Öte yandan, yaklafl›k 25 y›ld›r süren “muhalefet krizinin”, sol taraf›ndan henüz afl›lamam›fl olmas›, solun henüz seçim sand›¤›nda genel olarak gerçek bir alternatif olma flans› bulunmad›¤› anlam›na gelmektedir3. Temel sorunu çözmeden üstten siyasi alternatifler oluflturmak için yola ç›kan sol partilerin hemen hepsi, seçim dönemlerinde daima sorun yaflamaktad›rlar. Gerçek bir hareketlilik ve ideolojik-politik olgunlaflma sürecine dayanmayan ve nedenle de toplumsal karfl›l›klar› son derece c›l›z olan sol partiler ya ilkesiz ittifaklara girmek ya da sekter bir tutuma yönelmek ikilemi ile karfl› karfl›ya kalmaktad›rlar. Oysa bugünün dünya ve ülke koflullar›nda
S‹YASAL GÜNDEM sorun, gerçek bir alternatifi ad›m ad›m yaratma olarak konuldu¤unda, sand›¤› ikinci plana atan ve militan mücadele çizgisini ön plana koyan bir yaklafl›m›n gelifltirilmesi hem olas› hem de zorunludur. Dolay›s›yla devrimcilerin yerel seçim siyasetinin temelini de halk›n siyasete afla¤›dan müdahale kanallar›n› oluflturacak örgütlenmelerin güçlendirilmesi ve somut kazan›mlar elde etmesi oluflturmaktad›r. Bu yaklafl›m haklar mücadelesini kapsaml› bir içerikle ele almay› zorunlu k›lmaktad›r. Önümüzdeki dönemde, neoliberal politikalara karfl› hak mücadeleleri, siyasi çat›flman›n üç temel ekseni (ekonomik kriz, Kürt sorunu, yerel seçim) aras›nda en öncelikli olan ekonomik krize karfl› emekçilerin yan›t›n› temsil edecektir. Ancak neoliberal politikalara karfl› hak mücadelelerinin yükseltilmesi de, emekçilerin bugünkü savunma hatt›n›n iktidar perspektifiyle kurulmas› anlam›na gelmektedir. Kriz ortam›nda t›rmanan neoliberal sald›r›lara karfl› emekçilerin hak alma mücadelesi, sistemi do¤rudan do¤ruya karfl›s›na alan; neoliberal politikalara karfl› halk›n vazgeçilemez ihtiyaçlar›n›n giderilmesinin önceli¤ini ve meflrulu¤unu savunan ve giderek “kamuyu”, halk›n afla¤›dan siyasal müdahaleleri yoluyla, kendi düzen d›fl› iktidar program›n› belirginlefltirerek, demokratik ve eflitlikçi bir biçimde yeniden infla etmeye yönelen devrimci bir yan›tt›r. Emekçilerin neoliberal kapitalizme karfl› “gerçek y›k›c› hareketini” oluflturan toplumsal hak mücadeleleri, önümüzdeki dönemde toplumsal muhalefetin ana rotas›n› oluflturacakt›r. Yerel seçim dönemi, devrimciler taraf›ndan, soldan bafllamak üzere, tüm halk kesimlerine bu devrimci çizginin dinamizmini ve önemini kavratarak, hak mücadelelerini genel bir hareket düzeyine s›çratman›n önemli bir olana¤› ve u¤ra¤› olarak de¤erlendirilmelidir. Propagandan›n içeri¤i bu do¤rultuda gelifltirmeli, hak mücadelelerini militan do¤rudan eylemlerle kazan›mlara do¤ru evriltmenin yarat›c› yollar› bulunmal›d›r. Krizin yo¤unlaflmas›yla birlikte, iflten at›lan, daha fazla sömürüye u¤rayan binlerce emekçinin bütün illerdeki çeflitli protestolar›; zamlara karfl› yükselen tepkiler ve krizin yaratt›¤› y›k›m›n di¤er cepheleri, düzenli tepkileri besleyen somut alanlar haline dönüfltürülmeli ve bütünlüklü bir hareket çizgisi oluflturulmal›d›r. Bu sürecin orta vadeli hedefi, neoliberal kapitalizm karfl›s›nda “Halk›n fiartlar›” ekseninde gelifltirilecek demokratik-
halkç› bir program›n bir halk hareketi düzlemine tafl›nmas›d›r. Yerel seçimler sürecinde ise “Halk›n Acil Talepleri” öne ç›kart›lmal›, büyük programlar temelinde ortaklaflamayan solun acil talepler etraf›nda, söylemde ortaklaflmas› sa¤lanmaya çal›fl›lmal›d›r. Böyle bir süreçte, yerel seçim, halk›n hak alma mücadelelerinin yerel örgütsel temelinin güçlendirilmesi, hak alma mücadelelerinin ulaflt›¤› kitle taban›n›n geniflletilmesi aç›s›ndan, halk›n acil taleplerini savunan, bu taleplerden yana taraf olan ve acil talepler u¤runa mücadeleyi temsil eden bir muhtarlar çal›flmas› arac›l›¤›yla sa¤lanabilir. Halk›n muhtar adaylar› çal›flmas›, somut hak alma mücadelesinin canl› bir dinami¤ine dönüfltürülme potansiyeline sahip oldu¤u gibi, iktidar›n en küçük, yerel aya¤›nda halk›n afla¤›dan politik müdahalesinin etki kanallar›n› da güçlendirebilir. Öte yandan devrimcilerin yerel seçim süreçlerindeki di¤er adaylar karfl›s›ndaki tutumunun ölçütü de yine halk›n acil talepleri olmal›, özellikle Ankara gibi yerel seçim sürecinin önemli hesaplaflma merkezlerinde halk›n hak mücadelelerinin siyasal ba¤›ms›zl›¤› korunmal›d›r. Sonuç olarak, Türkiye’de siyasal geliflmelerin genel ak›fl›n› belirleyen üç temel eksen üzerinden yaflanacak olan politik çat›flma ortam›n›n gelece¤i, bugüne dek hiç olmad›¤› kadar, toplumsal muhalefet güçlerinin müdahaleleriyle do¤ru orant›l› biçimlenecektir. AKP’nin k›sa vadede kriz ortam›n› görece rahat atlat›p atlatamayaca¤›; düzen güçlerinin Kürt sorununda ne ölçüde mesafe kat edece¤i ve yerel seçim sonuçlar›, bu müdahalelerle do¤rudan ba¤lant›l›d›r. Bu saptaman›n abart› olmad›¤› sonuçlar üzerinden görülecektir. Her baflar›l› atak, her yap›c› müdahale bugün halkta anlaml› karfl›l›klar bulurken, yar›nlar çok daha sars›c› sonuçlar yaratacak hamleler için birikim sa¤layacakt›r. Önümüzdeki aylarda, ekonomik krizin yarataca¤› büyük y›k›m›n sonuçlar›, toplumsal muhalefeti ülkenin bütünlüklü ç›karlar›na sahip ç›kmaya zorlayacak ve ba¤›ms›zl›kla bütünleflen demokratik-halkç› politikalar ekseninde gerçek bir seçenek sunma göreviyle yüz yüze getirecektir. Toplumsal muhalefet, yeni bir dönemece kadar beklemeyecekse, bu tarihsel ça¤r›y› cesaretle gö¤üslemenin gereklerini yerine getirmelidir.
Dipnotlar: 1 Baz› ABD’li stratejistler Türkiye’yi “kuzey-güney, do¤u-bat› ve bat›-bat›” gerilimlerinin kavflak noktas› olarak niteliyorlar. Bu gerilimleri sosyalist jargona s›ras›yla yeni sömürgecilik çerçevesinde karfl›l›¤›n› bulan çat›flmalar, radikal ‹slam (bir yan›yla da karmafl›k ulusal sorunlar) ile emperyalizm çat›flmas› ve emperyalistler aras› (a¤›rl›kla ABD-AB) çat›flmalar olarak da tercüme edebiliriz. 2 Bunun k›smi istisnas› Kürt Hareketidir. Ancak kabul edilmeli ki, Kürt Hareketi de flu anda önünü çok fazla göremez durumdad›r. 3 Kürt Hareketi bölgesel olarak muhalefet krizinden etkilenmemekle birlikte Türkiye ekseninde yaflanan genel muhalefet krizinin afl›lmas›n› sa¤layabilmifl de¤il ve asl›nda ülke genelindeki muhalefet krizinin bir boyutunu oluflturuyor.
29
AKP
Yeni sömürge kapitalizminin krizi olarak AKP AKP, yeni sömürge kapitalizminin ekonomik ve siyasi krizinin birbirini besleyerek derinleflti¤i bir sürecin ürünüdür. Kriz karfl›s›nda egemenlerin yegane seçene¤i olarak iktidara gelen AKP, bir yönüyle de kriz oda¤› olmufltur. Bu aç›dan AKP’yi anlamak, rejimin krize mahkum karakterini kavramak ve devrimci müdahalelerin yönünü belirlemek aç›s›ndan oldukça önemlidir
AKP iye AKP iktidar›na karfl› mücadele ediyoruz? Daha da önemlisi, niye AKP iktidar›na karfl› mücadeleyi Türkiye’de devrimci bir siyasal alternatif yaratmak için belirleyici dinamiklerden biri olarak kabul ediyoruz? Bu sorular ilk bak›flta oldukça basit yan›tlar verilebilen, sorulmas› bile “abesle ifltigal” say›labilecek sorular olarak görülebilir. Akl› bafl›nda her solcunun verece¤i ilk yan›t büyük olas›l›kla, “çünkü AKP iktidar partisidir” olacakt›r. Biraz daha “derin” yan›tlarda ise AKP’nin sermaye ve emperyalizm için biricik iktidar seçene¤i oldu¤u söylenecek, gerçeklefltirdi¤i toplumsal, ekonomik ve siyasi dönüflümlere dikkat çekilecek, bu dönüflümlerin içinde bulundu¤umuz dönemin s›n›flar aras› çat›flma dinamiklerini belirledi¤i ifade edilecektir. Tüm bu tespitler elbette ki do¤rudur, ama önemli bir eksiklik bar›nd›rmaktad›r: AKP iktidar›, yeni sömürge kapitalizminin yeniden yap›land›r›lmas› sürecinde egemenler için tek seçenek olmas›n›n yan› s›ra, belki de daha önemlisi, yeni sömürge kapitalizminin krizinin güncel biçimidir.
N
Her kriz ortam› egemenler aras›nda ortaya ç›kan bir çeliflkiyi ve bu çeliflki etraf›nda yeniden kurulmas› beklenen iliflkileri bünyesinde bar›nd›r›r. Kriz ortam›nda alevlenen çeliflkilere ve çat›flmalara devrimci bir öznenin devrimci müdahalesinin olmad›¤› noktada iliflkiler gerçekten de yeniden kurulur. Soruna “yeni sömürge kapitalizminin bir krizi olarak AKP” bafll›¤› alt›nda bakman›n anlam› budur. AKP’nin “tek seçenek” haline gelmesiyle bir “kriz oda¤›” olmas› birbiriyle çeliflmeyen, ayn› temelde ortaya ç›kan ve birbirini besleyen olgulard›r. AKP hem yoksullar›n gönlünü kazanmak, hem de azg›n neoliberal sald›r›lar› sürdürmek zorundad›r. AKP’den hem Kürtlere karfl› yürütülen kirli savafl›n sürdürücüsü olmas›, hem de Kürt illerinde DTP’yi silmesi beklenmektedir. AKP’nin, hem türban sorununu çözerek ‹slamc› cemaatlerin deste¤ini sürekli k›lmas›, hem de düzenin laik statükoculu¤una ödün vererek iktidar›n›n süreklili¤ini güvenceye almas› gerekmektedir. AKP’den hem Ortado¤u’daki ‹slami toplumlar için emperyalizmle kurdu¤u “yap›c›” iliflkiler aç›s›ndan örnek olmas›, hem ‹ran ve Filistin konular›nda Siyonistleri yaln›z b›rakmamas› istenmektedir. Sermayenin hayalindeki AKP’den beklenen hem Rusya ile ticari iliflkileri mümkün oldu¤unca y›pratmamas› hem de “stratejik müttefik” ABD’nin Rusya’ya dönük gerilim politikalar›n›n sürdürülmesi do¤rultusundaki taleplerini karfl›lamas›d›r. Örnekler ço¤alt›labilir, bunlar›n hepsini bir arada gerçeklefltirmek tek bir siyasi partinin, AKP’nin siyasi iddialar›d›r. Bu
aç›dan AKP, rejimin flans›d›r, ancak ayn› zamanda da bar›nd›rd›¤› kriz, parçalanma ve hatta çöküfl olas›l›klar›yla da kriz içindeki rejimin bir suretidir. Zira yukar›daki iddialar›n hepsi ayn› zamanda rejim aç›s›ndan (ve mutlaka AKP aç›s›ndan) ço¤ul kriz dinamikleridir. Önemli olan, bu krizin dinamiklerini do¤ru okuyarak, devrimci strateji aç›s›ndan “elveriflli” müdahale olanaklar› yaratt›¤›n› görebilmektir.
“Mecburi istikamet” olarak AKP’nin kriz içinde do¤uflu AKP, yeni sömürge kapitalizminin ekonomik ve siyasi krizinin iç içe birbirini besleyerek derinleflti¤i bir sürecin ürünüdür. Fazla geriye gitmeden sadece 28 fiubat süreci ve sonras› geliflmelere bakmak dahi AKP’yi muktedir k›lan, ancak kriz üretmeye mecbur uluslararas› konjonktürü ve toplumsal temeli kavrayabilmeye olanak sa¤lar. AKP’yi yaratan toplumsal temel asl›nda büyük oranda Milli Görüfl ile ayn› olmakla beraber, AKP’yi Milli Görüfl çizgisindeki dönüflümün temsilcisi haline getiren en önemli etkenlerden biri, dayand›¤› toplumsal temelde yaflanan de¤iflime ve bu de¤iflime koflut olarak ortaya ç›kan yeni ihtiyaçlara yan›t veren bir siyasi merkez olarak infla edilmesidir. Geleneksel olarak Anadolu’daki ticaret burjuvazisinin ve küçük ölçekli sanayi sermayesinin egemenli¤inde biçimlenen tarikat, cemaat iliflkilerinin siyasi ifadesi olarak kurumsallaflan Milli Görüfl gelene¤inin bu toplumsal temelinde özellikle 1980’lerin ard›ndan önemli dönüflümler yaflanm›flt›r. Giderek büyüyen bu kesimlerin sermaye birikim süreci, sadece yak›n pazarlar veya cemaat içi ticari a¤lar için üretimi aflmaya bafllam›flt›r. 1980 dönüflümünün ana slogan› “ihracata yönelik birikim süreci” ve bu strateji etraf›nda kurulan serbest bölgeler, endüstri bölgeleri, organize sanayi bölgeleri, KOB‹’ler de¤iflim dinami¤inin en somut yans›malar› aras›nda say›labilir. Anadolu çap›nda h›zla yay›lan üniversiteler, ülkenin dört bir yan›nda kurulmaya bafllanan irili ufakl› yerel sermaye örgütleri, bu de¤iflimin hem sonucu hem de kurmay merkezleri olarak de¤erlendirilebilir. Bu süreçte h›zlanan k›rdan kente göç olgusu ise sadece Milli Görüfl gelene¤inin temsil etti¤i sermaye kesimlerinin birikim alan›n›n de¤iflmesine de¤il, yeni s›n›fsal ç›karlar›n›n, talep ve iddialar›n›n geliflmesine de olanak sa¤lam›flt›r. Bu süreçte büyük kentlere tafl›nan (veya bulundu¤u kentte hedef büyüten, ihracata yönelen) sadece daha iddial› yeni giriflimci sermaye ve daha güvencesiz yeni proleterler de¤il, ayn› zamanda bir bütün olarak cemaat iliflkileridir.
31
AKP Cemaatlerin önemli bir bölümünün siyasi temsilcisi olan1 Refah Partisi’nin “Adil Düzen” vurgusu, büyüyen kent yoksullar›n›n daha güvencesiz bir yaflama f›rlat›l›p at›lmas›n›n, büyüyen yeni giriflimci sermaye kesimlerinin artan iddialar›yla nötralize edilmeye çal›fl›lmas›n›n ifadesi olarak döneme damgas›n› vurdu. Ne de olsa cemaat iliflkileri bir “ortak gemi” idi. “Bat›l”a karfl› “milli” durufl ise, k›r›k dökük her türlü güvencesinden “özgürleflmeye bafllayan” kitlelerin eski yaflam tarzlar›na olan özleminin kültürel ifadesi olarak öne ç›kt›. K›rdan kente göçlerin artmas›yla ve sermaye birikiminin merkezinin mekansal olarak büyük kentler olmas›yla birlikte, kentsel rantlar›n kabard›¤› bir dönemde 1994 y›l›ndaki yerel seçim zaferi geldi. Bu seçimlerde Refah Partisi, Türkiye genelinde oylar›n› bir önceki seçime göre ikiye katlayarak ‹l Genel Meclisi oylar›n›n % 19'dan fazlas›n› ald›. Baflta ‹stanbul ve Ankara olmak üzere Konya, Kayseri, Diyarbak›r, Trabzon, Erzurum, Van, Malatya, Marafl, Sivas, Rize gibi büyük illerin belediyelerini alan Refah Partisi, ad›m ad›m kararl› bir flekilde büyüyen gücüyle, “küçük ölçekli sanayi ve ticaret sermayesinin temsilcili¤i” s›n›rlar›n› aflmaya bafllad›¤›n› gösterdi. Yerel yönetimlerin kazan›lmas›n›n bir anlam› da Milli Görüfl’ü destekleyen sermaye kesimlerinin giderek büyüyen kentsel rantlardan yararlanma avantaj› elde etmesiydi. Yukar›da özetlenen toplumsal dinamiklerle beraber, giderek büyüyen Refah Partisi’nin 1995’in Aral›k ay›n-
AKP’den hem Kürtlere karfl› yürütülen kirli savafl›n sürdürücüsü olmas›, hem de Kürt illerinde DTP’yi silmesi beklenmektedir. AKP’nin, hem türban sorununu çözerek ‹slamc› cemaatlerin deste¤ini sürekli k›lmas›, hem de düzenin laik statükoculu¤una ödün vererek iktidar›n›n süreklili¤ini güvenceye almas› gerekmektedir.
daki genel seçimden birinci ç›kmas›, bugüne kadar etkilerini sürdürecek olan bir siyasi krizin önemli bir s›çrama noktas› oldu. “Adil Düzen”, “bat›la düflmanl›k”, “faiz karfl›tl›¤›” gibi söylemlerle iktidara gelen Refah Partisi’nin, ikinci parti ANAP ile sürdürdü¤ü koalisyon görüflmeleri, bu söylemlerden aç›k biçimde rahats›z olan “iç ve d›fl güçler” taraf›ndan sabote edildi ve seçimlerden 3 ay sonra zoraki bir DYP-ANAP koalisyonu kurduruldu. Ancak Anayasa hükümlerine göre güvenoyu alamayan bu hükümet mahkemeden dönünce Erbakan’a baflbakanl›k yolu aç›ld›. Refah-Yol (RPDYP) hükümetinin “Müjdeler Olsun Refah Geldi” slogan›yla, ’96 Temmuz’da iktidar› devralmas›n›n ard›ndan 28 fiubat sürecine giden son düzlü¤e girilmifl oldu.
Milli Görüfl’te kaç›n›lmaz restorasyon 28 fiubat süreci Milli Görüfl gelene¤inde önemli bir k›r›lma noktas› oldu. Erbakan’›n boyundan büyük ifllere kalk›flarak emperyalist G-7’lerin karfl›s›nda “yeni bir dünyay›” kurmak için bir ‹slamc› güç merkezi2 olarak örgütledi¤i D-8’ler toplant›s› (Türkiye, Endonezya, Bangladefl, Nijerya, ‹ran, Pakistan, M›s›r, Malezya ve bir süre sonra Libya) Refah-Yol’un ipinin çekilmesinin gerekçesi olarak gösterildi. Gerçekten de Refah Partisi, yeni sömürgecili¤in bir dönemine özgü “yeflil kuflak projesi” etraf›nda toplad›¤› ulus içi ve uluslararas› gücü bir pazarl›k unsuru olarak kullanma e¤ilimi ile bu-
AKP
Siyasete komünizmle mücadele örgütlerinden Milli Türk Talebe Birli¤i yöneticili¤inden bafllayan Erdo¤an’›n önemli s›çray›fl noktas› ise ‹stanbul büyükflehir belediye baflkanl›¤› oldu. “Aksakall›lara” karfl› “yenilikçi” kanad›n bafl›n› çeken Erdo¤an 28 fiubat sürecinde, okudu¤u fliir nedeniyle Erdo¤an’›n hapis cezas› al›nca efsane yaratm›fl oldu. Erdo¤an lider olarak harekete yön verirken pragmatizmi, piyasa fetiflizmini, giriflimcili¤i, f›rsatç›l›¤› siyasal gericilikle harmanlad›.
günün yeni sömürgecilik sistemiyle uyumlu bir çizgi tutturma aras›nda gidip gelen bir gerilim yaflamaktayd›. Oysa 12 Eylül öncesi ve sonras› sola ve komünizme karfl› güçlendirilen ‹slamc› kesimlerin flimdi emperyalist sistem içi hiyerarfliyi yeniden düzenleme iddias›yla hareket etmesi kabul edilemezdi. Türkiye gibi yeni sömürgecilik iliflkilerinin yeterince kurumsallaflt›r›ld›¤› ve olgunlaflt›¤› ülkelerde, bu e¤ilimin yans›mas› daha zarars›z bir pazarl›kç› çizgi izleyen “Refah Partisi” iken, Pakistan’daki karfl›l›¤› asl›nda ayn› iddia ile yola ç›kan ancak daha y›k›c› araçlar kullanan El Kaide olabilmekteydi.
koflulu kredi olanaklar›n› artt›rmak iken, “faizci”ye küfredip durman›n fazla bir karfl›l›¤› yoktu. Sermayenin tüm kesimlerinin acil ihtiyac›, temel atma flovuna dönen “A¤›r Sanayi Hamlesi” hikayeleri de¤il, hizmetlerin özellefltirilmesinden, finansal serbestleflmeye ve eme¤in güvencesizlefltirilmesine kadar sermayeyi ihya etmeye yönelik neoliberal ‘kalk›nma’ hamleleriydi.3 Dünya kapitalizmi krize karfl› “finanslaflma ve güvencesizlefltirme” yönünde bir dönüflüm yaflarken, bu dönüflüme Türkiye’den uyum sa¤layan sermaye kesimlerinin tamam› için Refah Partisi program› kabul edilebilir de¤ildi.
Refah Partisi’nin asl›nda sadece ve sadece neoliberalizm öncesi yeni sömürge kapitalizmine özlemi yans›tan (daha fazlas›n› de¤il) “Faizcilere, rantiyecilere karfl› a¤›r sanayi hamlesi, ya¤ma düzenine karfl› Adil Düzen” program›n›n, TÜS‹AD’› ve yabanc› sermayeyi rahats›z etti¤i de bir gerçekti. Kuflkusuz bunlar, 28 fiubat’›n geliflinde etkili olan ve Refah-Yol iktidar› ile yeni sömürge kapitalizmi aras›ndaki doku uyuflmazl›¤›n› gösteren belirtilerdi. Bununla birlikte, bu doku uyuflmazl›¤› belirtileri, sadece “Adil Düzenciler ile d›fl güçler” aras›nda görülmemekte, Milli Görüfl içinde de kazan kaynamaktayd›.
Özetle, giderek serpilen “Anadolu Kaplanlar›” için “dünyaya aç›lma”n›n zorunlulu¤u, neoliberal yeni sömürge kapitalizminin gerektirdi¤i dönüflümleri eksiksiz yerine getirmek idi. Milli Görüfl’ün geleneksel merkezi ise “saplant›l› bir dar görüfllülükle” kendi temsil etti¤i sermaye kesimlerinin en h›zl› büyüyenlerinin ihtiyaçlar›na dahi yabanc›laflm›flt›. Yeni sömürge kapitalizminin iç pazara öncelik veren “ithal ikameci sermaye birikimi modeli” ile uyumlu “a¤›r sanayi hamlesi”, “millilik”, “Adil Düzen” vurgular›, neoliberal yeni sömürge kapitalizminin gereklerini karfl›lamamaktayd›; hareketin fikrinde ve zikrinde bir restorasyon kaç›n›lmazd›. ‹flte Milli Görüfl içerisindeki “yenilikçi kanat”›n en önemli iddias› bu restorasyonu gerçeklefltirmek olarak a盤a ç›kt›. Refah Partisi’nin devam› olarak kurulan Fazilet Partisi’nin 2000 y›l›ndaki kongresinde Bülent Ar›nç’›n, gelenekçileri (“Aksaçl›lar”), “Dünya dönüyor sizin haberiniz yok” sözleriyle elefltirmesi ve kongrede sloganlaflan “art›k biz de cemaat de¤il parti olmak istiyoruz” ifadesi cemaatin s›n›rlar›n› aflan bir sermaye
Sermaye birikimi, özellikle neoliberal yeni sömürge kapitalizminde gerçekleflen sermaye birikimi, ‹slamc› kesimin mekân›n› ve iddias›n› de¤il, fikrini ve zikrini de de¤ifltirmek zorundayd›. Ticaret ve üretim a¤lar› yaln›zca cemaat içinde de¤il, cemaat d›fl›nda, hatta dünya çap›nda gerçekleflirken “bat›la düflmanl›k” gerçekçi de¤ildi. Giderek büyümenin ve d›fla aç›lman›n en önemli
33
AKP birikim sürecinin ve tabanda buna paralel olarak geliflen “merkez”e tafl›nma umutlar›n›n hakiki siyasi temsiline duyulan özlemi dile getirmekteydi. Kongrede “yenilikçilerin” genel baflkan aday› olan Abdullah Gül’ün kimi ifadeleri yenili¤in yönünü aç›k biçimde göstermekteydi. Gül, yenilikçili¤i “realist olmak, de¤iflimi kavramak” olarak tarif ediyor ve geçmiflle hesaplafl›yorken, Erbakan’›n bafl›n› ABD ve TSK ile derde sokan Libya gezisini elefltiriyordu. “Beni serbest b›raksan›z Libya'da ya da ‹ran'da de¤il ABD'de, ‹ngiltere'de, Avrupa'da yaflamay› tercih ederim” sözleri ile de 28 fiubat çat›flmas›n›n hangi denge üzerinden bir uzlaflmaya dönüfltürülece¤ini ilan ediyordu. Türkiye’de 2000-2001 ekonomik krizi ve bu krizin derinlefltirdi¤i siyasi kriz ile ABD’yi hedef alan 11 Eylül sald›r›lar› yaflan›rken, Fazilet Partisi de Anayasa Mahkemesi taraf›ndan kapat›l›yor; Gül, Erdo¤an ve Ar›nç’›n farkl› yönleriyle temsil ettikleri yeni bir oluflumun önü aç›l›yordu.
“28 fiubat aral›¤›”n›n gösterdikleri Refah Partisi iktidar›n›n devrilmesinden AKP iktidar›na kadar süren “28 fiubat aral›¤›”, Türkiye oligarflisinin geleneksel merkezlerine, cemaat kökenli sermaye gruplar›na ve bunlar üzerinde yükselen siyasi aktörlere önemli dersler vermektedir. Oligarflinin geleneksel merkezleri aç›s›ndan 28 fiubat sonras› karars›z ortam›n ifade etti¤i gerçeklerden birincisi, neoliberal dönüflüm içerisindeki Türkiye kapitalizminin kendi meflruiyetini, toplum içerisindeki hegemonyas›n› geleneksel araç ve söylemlerle kuramamas›yd›. Neoliberal dönüflüm, kapitalist geliflmenin/kalk›nman›n tüm toplum için “ortak iyi”yi ifade etti¤ine iflaret eden, beraberinde “sosyal adalet” getirdi¤ini savunan, ideolojik üstyap› olarak da Cumhuriyet modernizmini temel alan hegemonik söylemin tamamen iflas›na neden olmufltu. Etkisi 1980 sonras› giderek zay›flayan bu söylem 2000-2001 krizleriyle beraber “hakk›n rahmetine kavufltu”. Bu iflas›n çeflitli toplumsal sonuçlar› bir taraftan devrimci sloganlar›n yank›land›¤› Gazi Mahallesi’nde, bir taraftan da kriz sonras› polis panzerlerini tekbir getirerek tafl ya¤muruna tutan Ankaral› organize sanayi emekçilerinin patronlar›yla beraber yapt›klar› esnaf eylemlerinde görülmekteydi. Bu dönüflümün ürünü olan güvencesiz kent yoksullar›n›n devrimci potansiyelinin oluflturdu¤u risk 1990’lardaki çeflitli operasyonlarla azalt›lm›flt›. 2000 krizi öncesi ve sonras› daha görünür hale gelen di¤er risk ise (‹slamc› vurgular› olan tepkiler), bafl›nda öyle ya da böyle sermayenin bir kesimi oldu¤u için, yeni sömürge kapitalizmi aç›s›ndan daha göze al›nabilir bir risk idi; daha do¤rusu göze
34
al›nmak zorundayd›. Böylece, popüler tabiriyle, risk f›rsata dönüfltürüldü ve tekelci sermaye, AKP projesine “yürü ya kulum!” dedi. ‹stikrars›z 28 fiubat aral›¤›n›n geleneksel merkezlere gösterdi¤i ikinci ders ise art›k yaln›z olmad›klar›yd›. Yukar›da da bahsetti¤imiz gibi, “Anadolu Kaplanlar›” sermaye birikimini sadece Anadolu kentlerinde ve kasabalar›nda gerçeklefltiren cemaat içi üretim ve ticaret zincirlerinin ötesini ifade etmekteydi. “Kapitalizmin mekansal genifllemesi” ve “küreselleflme” süreci, tüccar›, küçük ölçekli üreticiyi “küresel fabrika”n›n bir parças› haline getirmifl, hizmetlerin özellefltirilmesi süreci özellikle piyasan›n h›zla geniflledi¤i kentlerde bu sermaye gruplar›n›n h›zla büyümelerine neden olmufl, kabaran kentsel rantlar birçok yeni büyük sermaye grubu için ilksel birikimin kayna¤› haline gelmiflti. Bu koflullar alt›nda büyüyen “‹slamc› sermaye”nin ihtiyaçlar›, talepleri, fikri ve zikri geleneksel sermayeye daha da yak›nlaflm›flt›. Bu kesimler güvencesizlik sarmal›nda risk unsuru haline gelen kent yoksullar›n›n önemli bir bölümüyle cemaat-tarikat iliflkileri vas›tas›yla ba¤lar›n› korumaktayd›. Mesele bu ba¤lar›n, yoksullaflan genifl kitleleri yeni sömürge kapitalizmine ba¤layan volan kay›fl› olarak kullan›l›p kullan›lamayaca¤› idi. Kullanma tercihi sürekli rejim krizleri ihtimalini ifade ederken, kullanmama tercihi ise hiçbir r›za mekanizmas›n›n üretilemedi¤i “sadece ve sadece” sürekli aç›k fliddet ve terör ile yeni sömürge kapitalizminin süreklili¤ini sa¤lamay› gerektirecekti. Bu aç›dan oligarfli aç›s›ndan tercihlerden her ikisi de sürekli bir kriz durumunu ifade etmekteydi ve sonuçta etkisini bugün de hissettiren çeflitli itirazlar olmakla beraber krizlerden kriz be¤enildi.4 Böylece devlet iktidar›n›n hükümet aya¤› “uyumlu ‹slamc›lara” teslim edildi. Böylece geleneksel modernist söylemlerle meflrulaflt›r›lma
AKP olana¤› kalmayan neoliberal dönüflümün “dini toplumsal hegemonya”ya mecburiyeti tescillenirken, dinsel cemaatler ve cemaat temelinde yükselip s›n›rlar›n› aflan sermaye kesimleri için de dönüflümün siyasi ve ideolojik gereklerini hayata geçirme f›rsat› yarat›lm›fl oldu.5 Milli Görüfl, Abdullah Gül’ün “realizm” olarak tan›mlad›¤› “neoliberal ak›lc›l›¤›n demir kafesi”ne girerken, geçmifl referanslardan da kopmak istemiyordu. Adil Düzen’i ça¤r›flt›ran “adalet” ve “a¤›r sanayi hamlesi” iddias›n› an›msatan “kalk›nma” kavramlar› yeni partinin ad›n› oluflturuyordu. Yeni partinin amblemi de Saidi Nursi’den al›nma idi. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda bafl›ndan beri kapitalistleflme sürecinin meflrulaflt›r›lmas› rolüne soyunan Milli Görüfl çizgisi için bir süreklilikten bahsedebiliriz. Ancak “adalet ve kalk›nma” kavramlar›n›n içeri¤inin yeni sömürge kapitalizminin güncel ihtiyaçlar›na uygun biçimde restorasyonu ise AKP’nin özgünlüklerinin kayna¤› olmaktad›r. Kapitalizmin yeni trendi sosyal devlet de¤il seçmeci yard›m mekanizmalar›, a¤›r sanayi hamlesi de¤il finans ve inflaat baflta olmak üzere hizmetler alan›d›r. 6
ABD için de “en iyi ikinci”
Yukar›da özetlenen toplumsal dinamiklerle flekillenen AKP projesini ileriye do¤ru s›çratan en önemli geliflmelerden biri de “11 Eylül” sonras› konjonktür oldu. 28 fiubat sürecine aktif destek veren ABD aç›s›ndan 11 Eylül, Ortado¤u’da uyumlu ‹slamc› seçenekler etraf›nda sömürgecilik iliflkilerinin yeniden kurulmas› çabalar›n›n acilen gündeme getirilmesine yol açt›. M›s›r’da ve Ürdün’de Müslü-
Buraya birfleyler yazal›m unutmayal›m Buraya birfleyler yazal›m unutmayal›m Buraya birfleyler yazal›m unutmayal›m Buraya birfleyler yazal›m unutmayal›m Buraya birfleyler yazal›m unutmayal›m Buraya birfleyler yazal›m unutmayal›m Buraya birfleyler yazal›m unutmayal›m Buraya birfleyler yazal›m unutmayal›m
man Kardefller’e ba¤l› siyasi merkezlerin mümkün oldu¤unca uyumlulaflt›r›lmas› ve Türkiye ile Fas’ta Adalet ve Kalk›nma Partileri’ne destek verilmesi do¤rultusunda bir strateji belirlendi. Bu noktada Türkiye “model olma” aç›s›ndan bir ad›m öndeydi. Zira 28 fiubat ile Milli Görüfl hareketinin uyumlulaflma sürecinde önemli ad›mlar at›lm›flt›. Bu uyumlulaflt›rma sürecinin baflar›s›n›n arkas›ndaki temel neden ise, yukar›da da ifade etti¤imiz gibi, Türkiye yeni sömürge kapitalizminin geliflkinlik düzeyi idi. Ayr›ca, Arap dünyas›nda müttefiklerini gelifltirmeyi hedefleyen ABD için AKP d›fl›ndaki iktidar seçeneklerinin ciddi zay›f noktalar› bulunmaktayd›. Örne¤in geleneksel Kemalist bürokrasi için Arap dünyas› hiçbir zaman eflit iliflki kurulacak müttefikler de¤ildi. “Her türlü gerili¤in simgesi, bölücülü¤ün ve terörün yatakç›s›” olarak gördükleri Ortado¤u ile “eflit” iliflkiler kurmay› pek de içine sindiremeyen, So¤uk Savafl döneminde ABD’nin ileri karakolu olma görevini üstlendikleri için, kendilerini hep ayr›cal›kl› bir yerde görmek isteyen bu kesimlerin dönüflüm süreci daha yavafl ve sanc›l› ifllemekteydi7. Dönüflümünü erken tamamlayan ve Arap dünyas› ile önemli piyasa ba¤lant›lar› olan AKP çizgisi bu aç›dan birkaç ad›m öne ç›kt›. AKP’nin d›fl siyasetine damgas›n› vuran “Yeni Osmanl›c›l›k” düflüncesi, Ortado¤u ve Kafkaslar’a yönelik emperyalist projelere angajman›n ideolojik arka plan›n› oluflturmaktayd›. Yeni Osmanl›c›l›k ak›m›, “yüzy›llar boyu hükmetti¤imiz topraklara” ABD’nin tafleronu olarak geri dönüflü, fetihçi bir zihniyeti kafl›yarak meflrulaflt›rmaktayd›. Bu ak›m›n Cumhuriyet ve Osmanl› aras›nda kesintisiz bir devaml›l›¤› öngören zihniyet dünyas›, Il›ml› ‹slam’› Ortado¤u’da yayg›nlaflt›rmak isteyen ABD için AKP’yi konjonktürel olarak kullan›fll› bir müttefik haline getirmekteydi. “Kafir Bat›” ile iliflkilerin ‹slamc› tabandaki meflruiyeti ise yine yukar›da ifade etti¤imiz realist-pragmatik siyaset etraf›nda sa¤lan›yordu. Taban için “Müslümanlar› iktidardan uzak tutmaya çal›flan Kemalist bürokratik elit”e karfl› Bat›’n›n, özellikle de ABD’nin deste¤ini almak, iktidara giden yolda bir mecburiyet idi. AKP’nin etraf›nda öbekleflen sermaye gruplar› için ise bu meflruiyet sorunu daha h›zl› afl›lm›fl, Bat› ile iliflkiler mecburiyeti aflan bir piyasa do¤all›¤›nda içselleflmiflti. 28 fiubat sonras› kapa¤› ABD’ye atan ve ABD için kritik bölgelerde okullar açarak önemli bir a¤›rl›k kazanan Gülen cemaati ise Bat› ile ittifak›n nimetlerinden en çok faydalanan, bu aç›dan en “Protestan” çizgiyi ifade eden gruptu.
35
AKP “Bat›l yeni dünya düzeni”yle daha pazarl›kç› bir iliflki kurmay› hedefleyen D-8 giriflimi örgütleyen bir siyasi hareketin, 1 Mart tezkeresi için can›n› difline takan, Lübnan’a asker gönderen, Irak’ta ABD flirketlerinin tafleronlu¤u yapan sermaye gruplar›n› cansiperane savunan, ABD ad›na Kafkaslar’da ve Ortado¤u’da elçilik yapan, ABD gemilerinin Rusya’y› kuflatma plan› için Bo¤azlar› sonuna kadar açan bir partiye evrilmesi, hem dönüflümün düzeyini hem de kriz üretme potansiyellerini göstermesi aç›s›ndan oldukça önemlidir. Avrupa Birli¤i ile iliflkiler de AKP taban› aç›s›ndan benzer gerekçelerle meflrulaflt›r›ld›. AB müktesebat›n›n, geleneksel devlet elitinin müdahale yeteneklerini zay›flataca¤›, müktesebat›n getirdi¤i kimi “hak ve özgürlüklerin” ‹slamc› yaflam›n muhafazas› için olanak sa¤layaca¤› gibi tezlerle Türkiye’nin AB’ye eflitsiz eklemlenme sürecine toplumsal meflruiyet sa¤land›. AB ile iliflkilerin do¤as›nda olan eflitsizli¤i bir türlü içsellefltiremeyen, ama bu durumdan flikâyet etmek d›fl›nda da sürece dair politika öneremeyen di¤er ana siyasi aktörler, AB aç›s›ndan da gerçekçi siyasi seçenekler olamazd›. K›sacas› AKP sadece içerideki sermaye birikim sürecinin de¤il, Türkiye’nin emperyalist sisteme eklemlenme biçiminin, de¤iflime mecbur yeni sömürgecilik iliflkilerinin yeniden üretiminin tek gerçekçi aktörü olarak öne ç›kt›. Bu durumda realist-pragmatik siyaseti benimseyen sadece Milli Görüfl çizgisi de¤il, ayn› zamanda AB ve ABD emperyalizmi oldu.
AKP’nin oluflumunda ve dönüflümünde belediyelerin önemi 94 Belediye seçimleriyle birlikte bafllayan “milli görüfl belediyecili¤i” ileride AKP’yi oluflturacak “yenilikçi kanad›n” serpilme zeminini oluflturdu. AKP iktidar›n›n kadrolar› belediyelerde teflkilatland›r›ld›. Belediyelerde kurulan ekipler AKP ile birlikte devlet iktidar›n›n kritik noktalar›na tafl›nd›.8 Özellikle büyük kent belediyelerinin al›nmas› ile bafllayan süreçte yenilikçi kanat, Erdo¤an’›n öncülük etti¤i belediyecilik anlay›fl› ile neoliberal-‹slamc› sentezin tohumlar›n› belediyelerde att›. Neoliberal belediyecili¤in ilk önemli örnekleri uygulamaya sokulurken, flirket belediyecili¤i modellefltirilmeye, belediye olanaklar› destekçi ‹slamc› sermayeye h›zla büyüme kanallar›n› açmakta kullan›lmaya baflland›. Di¤er yandan kentsel rant ve piyasalaflt›r›lan hizmetler alan› farkl› sermaye kesimleri ile iliflki kurma zeminini oluflturdu. Belediye olanaklar›n› sermaye birikim süreçlerinin ana kanal› olarak kullanan gruplar ilerde AKP’nin kuruluflunun maddi destekçileri haline gelecek, AKP iktidar› döneminde ise yeni bir “büyük sermaye”
36
kufla¤› oluflturacakt›. Di¤er yandan belediye olanaklar›, AKP iktidar›nda en ileri örnekleri sergilenen ‹slamc› cemaat tarikat iliflkileri ile sarmalanm›fl bir “hay›rsever sivil toplumculu¤u”nun infla edilmesinde seferber edildi. ‹slamc› taban dinamizminin ve cemaat tarikat iliflkilerinin belediye olanaklar› ile birlefltirilmesiyle kurulan dilencilefltirme a¤lar› neoliberal program› sürdürebilir k›lmakta, yoksul emekçi halk› düzene eklemlemekte ve AKP’nin kitle deste¤i haline getirmekte baflar›yla kullan›ld›. AKP’li belediyeler içki yasaklar›ndan Alevi esnafa zab›ta bask›s›na, dini referansl› broflür ve kitap da¤›t›m›ndan kuran kurslar›na, haremlik selaml›k toplu ulafl›mdan kamuya aç›k alanlarda “ahlak bekçili¤i” uygulamalar›na, ücretsiz meslek edindirme kurslar›nda iflleyen gerici propagandaya kadar toplumsal gericili¤in gündelik yaflam›n her alan›nda yayg›nlaflt›r›lmas›nda da en dinamik unsurlar haline geldi.
Bir gericilik oda¤› olarak AKP AKP’nin neoliberal programla eklemlenme yetenekleri, asla, onun ayn› zamanda bir dinci gericilik oda¤› oldu¤u gerçe¤inin göz ard› edilmesini getirmemelidir. AKP siyasal ‹slam’›n en geliflmifl partilerinden biri olarak, toplumun gericilefltirilmesinin tehlikeli odaklar›ndan biridir. Sosyal muhafazakarl›¤›n yayg›nlaflt›r›lmas›, Milli E¤itim müfredat›, kadrolaflma, kad›nlar›n kapat›lmas› vb. geliflmeler, toplumsal gericili¤in uzun y›llara yay›lan etkileri bak›m›ndan hafife al›nmamal›d›r. Kald› ki, do¤rudan kat› biçimde emperyalist projeye ba¤l› oldu¤unu düflünsek bile, Yeflil Kuflak Projesinin yan etkisi olarak, sistem d›fl›na ç›kan ‹slamc›l›k unutulmamal›d›r. Zira Yeflil Kuflak Projesinde komünizmle mücadeleye destek amaçl› gelifltirilen ‹slamc› Hareket, konjonktür de¤iflince, bafllang›ç amac›ndan saparak kendi gerçek hedeflerine do¤ru mesafe kat etti.
Faflizmin sureti olarak AKP Geleneksel devlet elitiyle çat›flma, AKP’nin gelifliminde ve dönüflümünde belirleyici süreçlerden biri olmufltur. Erdo¤an’›n hapse gönderilmesinden, Abdullah Gül’ün yolsuzluklar›n›n zaman zaman gündeme getirilme-
AKP
AKP, AB müktesebat›n›n, geleneksel devlet elitinin müdahale yeteneklerini zay›flataca¤›, müktesebat›n getirdi¤i kimi “hak ve özgürlüklerin” ‹slamc› yaflam›n muhafazas› için olanak sa¤layaca¤› gibi tezlerle Türkiye’nin AB’ye eflitsiz eklemlenme sürecine meflruiyet sa¤lad›.
sine kadar pek çok olay, beklenenin tersine, AKP’nin ma¤duriyetini kitle deste¤ine dönüfltürerek güçlenmesinin önünü açm›flt›r. AKP’nin iktidar yolu bu iç ve d›fl dinamikler do¤rultusunda aç›ld›. ‹ktidar›n›n ilk döneminde arkas›na ald›¤› tüm sermaye kesimlerinin ortak program› do¤rultusunda IMF ile iliflkileri sürdüren ve AB sürecine a¤›rl›k veren AKP iktidar›n›n krize gebe yönü fazla öne ç›kmad›. K‹T’lerin h›zla elden ç›kar›lmas›, temel hizmetlerin piyasalaflmas›, kentsel rantlar›n sermaye birikimi süreci için ifllevlendirilmesi, eme¤in güvencesizlefltirilmesi gibi neoliberal dönüflümün kilit uygulamalar›n› gayet h›zl› bir flekilde hayata geçiren AKP iktidar›, dünya çap›nda etkisini hissettiren finansal geniflleme rüzgâr›n› da arkas›na alarak “tam yol ileri” dedi. ‹ktidar› süresince tüm bu dönüflümleri gayet ç›plak bir s›n›fsal dil ile tüm toplumsal muhalefete karfl› “çat›fla çat›fla” savunan AKP tüm sermaye kesimlerinin y›ld›z› haline geldi ve tek parti iktidar›n›n arkas›nda güçlü bir s›n›f uzlaflmas› olufltu. AKP bir taraftan da, Yaflar Büyükan›t’› hem fiemdinli batakl›¤›na sokmas› hem de çekip almas›, bölgedeki aç›k askeri eylemlerin ve kontrgerilla operasyonlar›n›n h›z kesmeden devaml›l›¤›n› sa¤lamas›, Kürt sorununda “tek millet”çi, “tek dil”ci geleneksel militarist politikalara s›k› s›k›ya sar›l›fl› ile faflizmin tüm gereklerinin alt›na girebilece¤ini ispat etti. Hatta geleneksel sermaye kesimleri ve Kürtlerin temsilinden öcü gibi korkan TSK da dahil genifl bir ulusalc› kesim için AKP, DTP’ye karfl› Kürtleri rejime eklemlemenin tek yolu olarak pohpohland›. Bu aç›lardan seçeneksiz görülen AKP, iktidar›n›n ilk döneminde krize gebe yönlerinin varl›¤›n› hat›rlatan baz› “sinyaller verdi”. Bunlardan birincisi ABD’nin ›srarla istedi¤i Irak’a Türkiye’den cephe aç›lmas› talebinin, Erdo¤an ve Gül’ün tüm gayretlerine ra¤men gerçeklefltirilememesiydi. Bu “baflar›s›zl›k” AKP liderlerine yumuflak kar›nlar›n› hat›rlatt› ancak hem Lübnan ve Afganistan’da emperyalist cepheye asker göndererek hem de 2007 genel seçimleri öncesi “ret” cephesinin önemli isimlerinin icab›na bak›larak bu ba-
flar›s›zl›k telafi edilmeye çal›fl›ld›. AKP’nin krize gebe yönünün kendisini ikinci kez hat›rlat›fl› ise AB’nin türban konusundaki, taban› hayal k›r›kl›¤›na u¤ratan tavr›n›n ard›ndan, AB ile uyum sürecinde frene bas›lmas›yla oldu. Bu durum özellikle TÜS‹AD’›n tepkisini çekerken “AKP’nin gizli gündemi” söylemleri ›s›t›lmaya baflland›.
Devletin artan önemi ve parçalanma Finansal geniflleme süreciyle birlikte dünya çap›nda akacak kârl› mecra arayan sermayeye kap› açarak, tüm sermaye kesimlerini memnun etmeyi baflaran, hatta neoliberal y›k›m›n sonuçlar›n›n hissedilmesini geciktiren; bu süreçte kimi hak temelli olmayan “sosyal politika” önlemlerini uygulayabilece¤i bir konjonktürü yakalayan AKP’nin balonu, finansal balona paralel biçimde sönmeye bafllad›. Sermaye dünya ekonomik krizinin sinyallerini almaya bafllay›nca, sermayeler aras› rekabetin k›z›flaca¤›, devlet müdahalesinin “ayakta kalan›” ve “büyük bal›k taraf›ndan yutulan›” belirleyece¤i bir konjonktüre girildi¤i anlafl›ld›. Ekonomik kriz dönemlerinde “b›rak›n›z yaps›nlar, b›rak›n›z geçsinler” düsturunun bir kenara b›rak›ld›¤›n› ve s›n›f kimli¤i ç›plaklaflan devletin sadece eme¤e karfl› s›n›f savafl›nda de¤il sermayeler aras› mücadelede önem kazand›¤›n› bilen kimi sermaye çevreleri AKP’ye yönelik kay›ts›z desteklerinden vazgeçmeye (veya bu deste¤i daha s›k› pazarl›k konusu yapmaya) bafllad›lar Tüm devlet bürokrasisi, polis teflkilat›, Merkez Bankas›, yarg› derken Cumhurbaflkanl›¤›’n›n da AKP taraf›ndan ele geçirilmesi ise hem geleneksel bürokrasiyi, hem de ekonomik kriz arifesinde devlet içerisindeki güçler dengesinin bozulmas›ndan endiflelenen geleneksel sermaye kesimlerini harekete geçmeye zorlad›. Kriz konjonktürünün ›s›nmas›ndan önce AKP’nin bütün iktidar döneminde do¤rudan yandafl sermayeyi büyütmeye yönelik hamlelerinin daha önce görülmemifl düzeyde ilerlemesi di¤er sermaye kesimlerinde ciddi s›k›nt›lar yaratt›. T›pk› Do¤an ve Çal›k grubu aras›nda yafland›¤› gibi, geleneksel tekelci sermaye ile geliflen ‹slamc› sermaye aras›nda büyüyen rekabet, son zamanlarda meydana gelen baz› ekonomik siyasal çat›flmalar›n kayna¤› haline geldi. Ancak bu kesimlerin AKP’yi frenleme ve denetim alt›na alma çabalar›n›n önemli bir bölümü fiyaskoyla sonuçland›. 27 Nisan muht›ras›, Cumhuriyet Mitingleri, sosyal demokrasinin zoraki birlefltirildi¤i seçimler, Cumhurbaflkanl›¤› seçimi ve en nihayetinde YÖK içindeki mücadele ve hatta kapatma davas› sonucu fazlaca de¤ifltirmedi. AKP giderek devlet iktidar›
37
AKP içindeki konumunu pekifltirirken Ergenekon Operasyonu gibi ataklarla hem kontrgerillan›n yeniden yap›lanmas›nda aktif rol oynad› hem de düzen içi muhaliflerin sivri uçlar›n›n temizlenmesini sa¤lad›. AKP, ikinci iktidar döneminde devlet içerisindeki çat›flma alanlar›nda kurulan tüm uzlaflmalar› giderek daha fazla kendi lehine çevirirken, bu çat›flma ortam›nda ve ekonomik kriz tehdidi alt›nda toplum içerisindeki hegemonyas›n›n süreklili¤i için gerici ve faflist yüzünü daha fazla göstermek durumunda kald›. 1 May›s gösterilerini terörle bast›rmaya kalkmas›, her türlü ba¤›ms›z halk inisiyatifine (sendikalar, demokratik kitle örgütleri vs.) karfl› artan tahammülsüzlü¤ü, Kürt sorununun “çözüm”ünde geleneksel askeri yöntemlere s›k› s›k›ya sar›lmas›, “ya sev ya terk et” gibi faflizmin ›rkç›-d›fllay›c› dilini yeniden üretmesi, Kürtlere karfl› linç eylemlerini meflru göstermesi, karakollarda artan iflkence ve ölüm vakalar›, yarg›s›z infazlar›n t›rmanmas›, genifl halk kitlelerinin manipülasyonu için dinin cemaatler arac›l›¤›yla ve bizzat parti liderlerince etkin biçimde kullan›lmas›, Sünni mezhebi d›fl›ndaki herkese karfl› tahammülsüzlü¤ün kafl›nmas› gibi olgular›n art›fl› tesadüf de¤ildir. AKP siyasi ve ekonomik krizi gördükçe yeni sömürge rejiminin en bildik “yönetme” araçlar›na dört elle sar›lmaktad›r: Dinci gericilik ve faflizm!
AKP’nin krizi, sistemin krizi; sistemin krizi, AKP’nin krizi Türkiye yeni sömürge kapitalizmi krizdedir ve bu krizin çeflitli boyutlar› AKP iktidar›nda cisimleflmektedir. 28 fiubat sonras› krizin ve çözümsüzlü¤ün ürünü olarak iktidara yürüyen AKP, 2001 sonras› neoliberal dönüflüm program›n› bayrak edinerek k›sa bir dönem egemen s›n›flar› kendi arkas›nda bloklaflt›rmay› baflarsa da, bugün gelinen noktada, egemenler aras› gerilim yeniden t›rman›fla geçmifltir. Bu durum ABD’nin Ortado¤u projelerinin büyük oranda iflas etmesinin ard›ndan “Il›ml› ‹slam”›n tek uygulanabildi¤i modelin de çökmesi olas›l›¤›n› gündeme getirmektedir. Bununla birlikte, AKP’nin gidifli, çözülmesi veya baflka olas›l›klar›n gündeme gelmesi do¤rudan “›l›ml› ‹slam” projesinin terk edilifli anlam›na gelmez. Bu denli büyüyerek siyasal, toplumsal ve düflünsel bir olgu haline gelmifl bir hareketin ve projenin, mutlaka, nesnel olarak etki alan›n›n sürece¤i beklenmelidir. Neoliberal yeni sömürge kapitalizminin ekonomik kriz ile beraber kapsay›c›l›¤›n›n giderek daralmas›, hem egemenler aras› çat›flmay› derinlefltirmekte hem de AKP iktidar›n›n s›n›f kimli¤ini daha aç›k hale getirmektedir. Her fleye ra¤men, bu yaz›n›n kaleme al›nd›¤› dönem-
38
de AKP’nin sermaye ve emperyalistler aç›s›ndan mevcut durumda gerçekçi yegâne iktidar partisi seçene¤i olmaya devam etmesi yeni sömürge kapitalizminin krizinin güncel biçimidir. Egemenler, hem Ortado¤u’da emperyalist projelerin iflas› hem de neoliberal kapitalizmin krizi karfl›s›nda, sistemin süreklili¤ini sa¤larken, kendilerini eflit ölçüde koruyup kollayacak, bunlar›n yan› s›ra toplumsal deste¤ini “iyi-kötü” sürdürecek bir siyasi aktörün ortaya ç›kmas›na dair umutsuzdurlar. Bir baflka ifadeyle “Bir uzlaflma alan›” olarak devlet kavram›n›n yerini daha fazla biçimde “bir çat›flma alan› olarak devlet” al›rken, bir dizi çat›flma sonras› oluflabilecek egemen s›n›flar aras› uzlaflmalar hem daha istikrars›z olacak, hem de bu uzlaflmalar›n s›n›fsal niteli¤i daha ç›plak hale gelecektir. AKP’nin de yeni sömürge bir ülkede krizleri idare etmenin zorluklar› ile karfl› karfl›ya kald›kça ve devletlefltikçe ceberutlaflmas› da bu yüzdendir. Egemenler bu krizi, birçok çat›flma ve uzlaflma sonucu çeflitli biçimlerde çözebilirler. Ancak Milli Görüfl’ün AKP’leflmesi gibi, her çözüm yeni bir krizin dinamiklerini yaratacakt›r. “Egemenler aras› dalafl” diyerek bu krizi egemenlerin çözümüne b›rakmak, sürecin yaratt›¤› devrimci olanaklar› görmezden gelmek anlam›na gelmektedir. Bu krizin bizim aç›m›zdan önemli yönü, devrimci müdahalenin kanallar›n›n do¤ru tespit edilebilmesidir. Egemenler aras› çat›flman›n çeflitli uzlaflt›r›c› sonuçlar› olabilir ancak Türkiye yeni sömürge kapitalizminin sermaye d›fl› s›n›flar için sabit ç›kt›lar› art›k daha berrakt›r: Neoliberalizm, faflizm ve gericilik.
‹ktidar›n›n ilk döneminde arkas›na ald›¤› tüm sermaye kesimlerinin ortak program› do¤rultusunda IMF ile iliflkileri sürdüren ve AB sürecine a¤›rl›k veren AKP iktidar›n›n krize gebe yönü fazla öne ç›kmad›. K‹T’lerin h›zla elden ç›kar›lmas›, temel hizmetlerin piyasalaflmas›, kentsel rantlar›n sermaye birikimi süreci için ifllevlendirilmesi, eme¤in güvencesizlefltirilmesi gibi neoliberal dönüflümün kilit uygulamalar›n› gayet h›zl› bir flekilde hayata geçiren AKP iktidar›, dünya çap›nda etkisini hissettiren finansal geniflleme rüzgâr›n› da arkas›na alarak “tam yol ileri” dedi.
AKP Her ne kadar son dönem, ekonomik krizin derinleflmesi ile beraber devletin ekonomiye müdahaleleri “neoliberalizmin sonu” olarak ifade edilse de, bu süreçte de¤iflen devletin ekonomiye müdahale etmeye bafllamas› de¤il, ekonomiye müdahalenin daha da aç›klaflan s›n›f karakteridir. ABD ve Avrupa’da ulus-devletler milyonlar›n sefaleti pahas›na, büyük ölçüde emekçilerden toplanan vergilerle açgözlü finans tekellerini kurtarmaya çal›fl›rken, Türkiye’de de benzer bir süreç yaflanaca¤› beklenmelidir. Bir taraftan da kapitalizmin neoliberal dönüflümlerin temel hedeflerinden (eme¤in güvencesizlefltirilmesi, tüm do¤al kaynaklar›n ve temel hizmetlerin metalaflt›r›lmas›) vazgeçmeyecek aksine bu süreci derinlefltirecektir. AKP iki süreci bir arada yürütmek için hala tek adayd›r: Birincisi büyük ölçüde emekçilerin gelirlerinden ve harcamalar›ndan oluflan kamu kaynaklar›n›n belirli sermaye gruplar›na aktar›lmas› ve ikincisi eme¤e, do¤aya ve halk›n temel haklar›na yönelik yeni bir kapitalist taarruz! Bu ikili görev, AKP’nin ve dolay›s›yla Türkiye kapitalizminin giderek daha fazla afl›nan zay›f halkalar›n› gayet aç›k bir biçimde ortaya koymaktad›r. Kamu kaynaklar›n›n hangi sermaye gruplar›na peflkefl çekilece¤i sermaye içi mücadelenin bir konusu olarak egemenler aras› düzen içi bir kavgay› k›z›flt›rmakta, bu kavga etraf›nda flekillenen siyasi kriz “yolsuzluk” tart›flmalar›yla giderek fliddetlenmektedir. Ekonomik kriz ortam›nda egemenler için paylafl›m savafllar›n›n giderek yükselece¤i aflikard›r. AKP’nin talip oldu¤u ikinci görev ise tüm sermaye kesimleriyle, sermaye d›fl› tüm kesimlerin çat›flma dinami¤ine iflaret etmektedir ve devrimcilerin cepheyi kuracaklar› ana çat›flma alan› buras›d›r.
Dipnotlar 1 Bu dönem sadece Refah Partisi’nin büyüdü¤ü de¤il, ANAP içerisindeki “muhafazakar” muhalefetin sesini yükseltti¤i ve kopufllar›n da yafland›¤› bir dönem olarak hat›rlanmal›d›r. 2 Daha do¤ru ifadeyle pazarl›k merkezi… Zira Erbakan 2. Dünya Savafl› sonras› dünya güç dengelerinin yeniden kuruldu¤u Yalta Konferans›’na at›fta bulunarak, D-8’ler ile G7’lerin dünyay› yeniden paylaflmak üzere 2.Yalta Konferans› düzenlenmesi gerekti¤ini söylüyordu. 3 Türkiye’de ‹slamc› hareketin s›n›flar üstü “ba¤›ms›z” bir anti-kapitalist merkez iken, son dönemde AKP’yle birlikte kapitalizm ile uyumlulaflt›¤›na, AKP d›fl› ‹slamc› kesimlerin anti-kapitalist ruhunu k›smen korudu¤una dair tezlerin gerçek d›fl› oldu¤unu vurgulamak gerekiyor. Türkiye’de ‹slamc› hareket her dönem için kapitalizmin, özel olarak da yeni sömürge kapitalizmin infla sürecinin hegemonyas›n› sa¤lamaya soyunmufltur 4 Bu tercihin en aç›k ifadesi “28 fiubat aral›¤›” sonras› sürecin temel aktörlerinin kaderlerinde gizlidir. Tayyip Erdo¤an, Abdullah Gül gibi sürecin hedefi olan siyasetçiler bugün hala sahnede. Peki ya Milli Görüfl’ün restorasyonunda aktif rol oynayan Süleyman Demirel, Çevik Bir, Mesut Y›lmaz, Yal›m Eralp, Erol Özkasnak, Vural Savafl görevlerini yerine getirdikten sonra ne oldular? 5 Bu noktada hem ulusalc›lar›n hem de kimi liberalin ve ‹slamc›lar›n sürecin diyalektik bütünlü¤ünü gözden kaç›ran tek tarafl› vurgular›na itibar etmemek gerekiyor. Ulusalc›lara göre de¤ifltiren özne ‹slamc›lar, de¤iflen ise Cumhuriyet iken, di¤er kesimlere göre de ‹slamc› hareket “merkez” taraf›ndan dönüfltürülüyor. Oysa sürecin sonuçlar›na bak›ld›¤›nda sürecin bütün aktörlerinin karfl›l›kl› olarak birbirlerinden etkilendikleri söylenebilir. 6 Il›ml› ‹slam ABD için kesinlikle en iyi seçenek de¤ildir. ABD’nin “laik” ve tam Amerikanc› bir siyasi iktidarla daha uyumlu “çal›flaca¤›na” kuflku yoktur. Ancak Bugünün Türkiye gerçekli¤inde böyle bir iktidar›n toplumsal temelinin zay›f olaca¤›, dolay›s›yla yeterince sa¤lam bir seçenek olmayaca¤› da kuflku götürmez. 7 Arap dünyas›n›n hemen her kesiminin de benzer duygular› Türkiye’nin geleneksel iktidar merkezleri için hissetmekte oluflu ayn› sorunun öteki yüzüydü. 8 Sadece 94’te kazan›lan ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi döneminde Tayyip Erdo¤an’›n kurdu¤u ekibin AKP iktidar›yla geldi¤i nokta bu sürecin en önemli örne¤idir: ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi döneminde ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi Deniz Otobüsleri ‹flletmesi Genel Müdürlü¤ü görevini yürüten Binali Y›ld›r›m Ulaflt›rma Bakanl›¤›na, ‹ETT Genel Müdür Yard›mc›l›¤›n› yürüten Süleyman Karaman TCDD Genel Müdürlü¤üne, ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi Genel Sekreter Yard›mc›l›¤›’n› yürüten Prof. Dr. Adem Bafltürk TBMM Bay›nd›rl›k, ‹mar ve Ulaflt›rma Komisyonu Baflkanl›¤›na, Konut ‹mar Plan Sanayi ve Ticaret Anonim fiirketi (K‹PTAfi) Genel Müdürlü¤ü’nü yürüten Erdo¤an Bayraktar Toplu Konut ‹daresi Baflkanl›¤›’na, Büyükflehir Belediyesi ‹ktisadi Teflebbüsler Daire Baflkanl›¤›n› yürüten Candan Karl›tekin THY'nin Yönetim Kurulu Baflkanl›¤›’na, ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi Emlak ve ‹stimlak Daire Baflkan› Yusuf Beyaz›t, Vak›flar Genel Müdürlü¤üne, ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi Spor A.fi. Genel Müdürü Mehmet Atay, Gençlik ve Spor Genel Müdürlü¤üne, eski dan›flman› Dr. Erman Tuncer ise ‹stanbul ‹l Sa¤l›k Müdürlü¤üne, ‹SK‹ Genel Müdürü Veysel Ero¤lu DS‹ Genel Müdürlü¤üne, ‹SK‹'de görev yapan Cihan Pektafl ve Cemal Nogay da, özel kalem müdürlü¤ü ve bas›n müflavirli¤i görevlerine getirildi.
39
L‹BERAL SOL
AKP’nin pabuççu mufltas›: Liberal sol “Bürokratik devlet elitine karfl› demokrasi mücadelesi” ad›na ‹slamc› faflist partiyi destekleyen, liberal sol bugünlerde özellikle Kürt sorunu eksenli hayal k›r›kl›klar›yla gündemde. Onlar bu hayal k›r›kl›¤›ndan bir ders ç›karacak gibi görünmüyor. Ancak sol liberalizmle ittifak› bir ç›k›fl olarak gören, sol liberallerden vitrin düzenlemeyi moda haline getiren, liberalleri sol hareketin en popüler ideolojik/politik beslenme kanal› haline getiren sosyalistler bir özelefltiriyi çok görmemeli.
S
oldan kaçanlar için liberalizm her dönem elveriflli bir s›¤›nak olmufltur. 1945 sonras› dünya kapitalist sistemiyle yeniden eklemlenme sürecinde Demokrat Parti’ye kimi komünistler taraf›ndan destek verilmesi, 1980’lerde yeni sömürge kapitalizminin ve emperyalizmle iliflkilerin dönüflüm sürecinde Özal’›n cilalanmas› ve nihayet 2000’li y›llarda neoliberal dönüflümün yürütücüsü AKP iktidar›n›n aklanmas› liberalizme soldan “iltihak›n”1 tarihsel örnekleri olarak ilk akla gelenlerdir. Özellikle kapitalist sistemin krizlerinin ve sol yenilgilerin ard›ndan geliflen restorasyon süreçlerinin, soldan liberalizme iltihaklar›n yo¤unlaflt›¤› dönemler olmas› ve bu iltihaklar›n restorasyon sürecini yürütmek üzere yeniden yap›lanan sa¤ iktidar projelerinin flemsiyesi alt›nda gerçekleflmesi rastlant› de¤ildir. Böylesi ‘ileri düzeyde yeniden yap›lanma’ dönemleri soldan kaç›fl›n meflrulaflt›r›c› söylemlerinin kolayl›kla üretilebildi¤i dönü-
40
L‹BERAL SOL flüm süreçleridir. Ancak bunu adi bir vaka olarak, “soldan kaç›fl süreci” diye küçümsemek do¤ru de¤ildir. Bu süreçte, bir önceki dönemin mücadelelerinde oluflan ve ayn› zamanda düzenin krizine de etkilerde bulanan sol birikim, liberal sol kanal›yla, düzeni yeniden yap›land›ran egemen programlara aktar›lmaktad›r. Emekçi s›n›flar›n, ezilen halklar›n ve yeni yoksullar›n yarat›c›l›klar› ve duyarl›l›klar› düzeni besleyen taze kanlar olarak düzen içi kanallara aktar›lmakta, ezilenlerin isyanc› ruhu terbiye edilerek düzen kurucu iktidar projelerinin toplumsal deste¤ine dönüfltürülmektedir. Böylece, liberal solun yard›m›yla, neoliberal düflünce halk üzerindeki inand›r›c›l›¤›n› (hegemonya), ideolojik olarak, soldan bir iktidar a¤›yla sa¤lam temellere oturtmaktad›r. Sol liberal sapman›n meflrulaflt›r›c› büyülü kavram› “de¤iflim”dir. “Statükoya karfl› de¤iflim” bayra¤›, kimi zaman içinden ç›k›lan “tek parti diktatörlü¤ü”ne, kimi zaman da ülkeyi içinden ç›k›lmaz bir çöküfle sürükledi¤i savunulan “bürokrasi”ye karfl› aç›l›r. O güne kadar olan biten her fleyin tek sorumlusu ilan edilen geleneksel iktidar odaklar›na ve bürokrasiye karfl› mücadele, iktidar blo¤unun ve bürokrasinin yenilenmesi gereklili¤inin ifadesidir. Ve liberalleflen solcular bir dönem önce kap›flt›¤›, flimdi aralar›na kan davas› giren has›mlar›n›n defterini dürme psikolojisiyle yeni egemen blo¤un pefline tak›lman›n ödülünü yenilenen düzen ayg›tlar›na -k›y›s›ndan köflesinden de olsa- dahil edilerek al›rlar. Solun liberalleflmesini tek bafl›na bu “ödül” ile aç›klamak yeterli de¤ildir. Sol liberaller aç›s›ndan hem kendileri hem de etkiledikleri kesimler gözünde iltihaklar›n› hakl›laflt›racak ideolojik arka plana ihtiyaç vard›r. “Devlet” üzerine tart›flmalar, sol liberallerin Marksizmden koptuklar› en kritik ideolojik savrulmay› ifade eder. Sol liberaller için devlet, toplumu, tarihi biçimlendiren kurucu öznedir. Devletin s›n›f mücadelesindeki biçimlenifli ve ifllevinden azade olarak yürütülen sol-liberal tart›flmaya göre, devlet sermayenin de karfl›s›ndad›r. Türkiye’nin yaflad›¤› bir çok sorunun temelinde de sermaye birikimini, piyasan›n geliflmesini engelleyen “güçlü devlet gelene¤i” vard›r. Ancak bu analizler sol liberalleri, sola düflman haline getirir ama “devlet düflman›” haline getirmez. Dertlerini, devletin geriletilerek “özgürlük alan›n›n geniflletilmesi” olarak formüle ederler. Bu çerçevede, s›n›flar aras› mücadeleden ba¤›ms›z, bir fanus içerisinde kurulan devletin, “sivil toplum”dan yükselen taleplere göre biçimlendirilmesi gereklili¤i, sol liberallerin en yayg›n politik önermesidir. Sol liberaller devletin s›n›fsal kimli¤ini görmezden geldikleri gibi, “sivil toplumu” da uz-
laflmaz çeliflkileri bar›nd›ran s›n›flardan oluflmuyormufl gibi kurgularlar. Asl›nda sivil toplum ile kastedilen kiminin emek gücünü, kiminin mal›n›, kiminin paras›n› sat›fla ç›kard›¤›, herkesin al›c› ve sat›c› kimli¤iyle “eflitlendi¤i”, “ekseni mallar olan bir kartezyen alan” olarak piyasad›r. “Özgürlükler alan›” olarak piyasan›n, devlete karfl› güçlendirilmesi demokrasi mücadelesidir. Piyasa iliflkilerinin tüm toplumsal yaflama egemenli¤inin yarataca¤› eflitsizlikler ve bunun sonucunda en temel haklar›n sermaye birikimi ad›na gasp edilmesi, bir sol liberal için en fazla “kaç›n›lmaz de¤iflimin, dengelenmesi gereken, yan etkileridir”. Bu yan etkiler piyasa mekanizmas›n›n kurallar› çerçevesinde kurumsallaflt›r›lan Sivil Toplum Kurulufllar› (STK) eliyle azalt›lmal›d›r. Böylece s›n›f kimli¤i gizlenen “ceberut devlet”in, egemen s›n›flar›n de¤iflen güç dengeleri ve sermaye birikiminin ihtiyaçlar› do¤rultusunda yeniden yap›land›r›lmas› süreci demokrasi mücadelesi olarak yutturulmaya çal›fl›l›r. Demokrat Parti “milletin temsilcisi”, Özal “bürokrasinin düflman›”, tarikatlar sivil toplum örgütü, dilencilefltirme “sosyal politika”, ‹slamc› sermaye de “merkeze karfl› direnen çevre” oluverir. Ta ki bu yalan›n maskesi bir kriz ile parçalan›p, küçüldü¤ü iddia edilen devlet emekçi s›n›flara karfl› o büyük gövdesiyle yeniden arz› endam edene kadar liberal solun bu nakaratlar› hat›r› say›l›r bir dinleyici kitlesi de bulur. Bürokratik devlet elitine karfl› demokrasi mücadelesi ad›na ‹slamc› faflist partiyi destekleyen liberal sol, AKP vas›tas›yla dönüflen/ele geçirilen devletin, asl›nda bir “s›n›f diktatörlü¤ü” arac› oldu¤unu, ceberutlu¤undan pek az fley kaybetti¤ini görerek büyük hayal k›r›kl›klar› yaflamaktad›r. Kriz karfl›s›nda yükselen s›n›f mücadeleleri, bütün kamplaflmalar›n ve taraflaflmalar›n s›n›f-
Atatürk’ün D›fliflleri Bakan› olan Tevfik Rüfltü Aras, ‹nönü taraf›ndan k›za¤a çekilmesinin ard›ndan Demokrat Parti ile sosyalistlerin ittifak› için en çok çaba harcayan isimdi. Aras’›n yo¤un diplomasisi sonucu, demokrasi ve özgürlükler ad›nda bir dönem sosyalistlerin deste¤ini alan Menderes iktidara geldikten sonra komünizmi “en büyük tehdit” ilan etmiflti.
41
Pabuççu mufltas›, ayakkab›c›n›n tamir s›ras›nda destek edindi¤i ve ayakkab›y› dayad›¤› metal malzemedir. AKP’nin kapat›lmas›na dair dava s›ras›nda örgütledikleri sokak eylemleriyle sol liberaller, Üzmezgillerden Dilipak’la, darbe flakflakç›s› Il›cak’la omuz omuza faflizme karfl› direndiklerini iddia etseler de pabuççu mufltas› olman›n ötesine geçemediler
sal siyasal niteli¤ini netlefltirir. AKP ile TSK’y› savafl ve krizi hükümeti üzerinden saflaflt›ran mutabakat, liberal solu da bofla düflürerek krize sokar. Ayr›ca, desteklenmesi istenen de¤iflimin, emperyalist sistemde yaflanan dönüflümlerle iliflkisi de sol liberaller taraf›ndan çarp›t›larak aç›klan›r. Demokrat Parti’ye ABD deste¤i, Truman doktrini ve Marshall yard›mlar› 2.Dünya Savafl› sonras› emperyalist kapitalist sistemin ABD hegemonyas› alt›nda yeniden inflas› nas›l “hür dünya”n›n kuruluflu olarak sunulduysa, Büyük Ortado¤u Projesi’nin Il›m› ‹slamc›lar› da demokrasiler ittifak›n›n lideri haline gelir. ABD ve AB ise, “demokrasinin geliflmesi” sürecine “katk› koyan” güçler olarak sunulur. Liberal solcular, Osmanl› Paflas› Keçeçizade Fuat Pafla’n›n tabiriyle “pabuççu mufltas› misali yandan destek”le Türkiye’de demokrasi mücadelesinin ve de¤iflimin önünü açmak isterler. Devletin tepeden/yukardan dayatmalar›na karfl›, halk›n da afla¤›dan devrimci hareketi olamad›¤›ndan ya da güvenilir bulmad›klar›ndan, AB, ABD gibi Türkiye’yi demokratik aç›l›mlara zorlayan güçlerin deste¤ine bel ba¤larlar. Emperyalizmle Türkiye aras›ndaki neoliberal yeni sömürgecilik iliflkilerini görmezden gelen bu yaklafl›m, emperyalizmi, demokrasiye yandan destek olarak kabul eder. Bu ba¤lamda emperyalizme karfl› mücadele denen fley de de¤iflime karfl› bürokratik, devletçi direniflin saflar›-
42
n› güçlendirmekten baflka bir fley de¤ildir liberal solcu için. Liberal solcu bu noktada, devletin de¤iflime direnen kimi kadrolar›n›n reaksiyoner tepkileri ile devrimcilerin anti-emperyalist anti-kapitalist tepkisini benzefltirerek hile yapar ve bu sayede de¤iflen güç iliflkilerine uyum sa¤layarak s›rt›n› “gelmekte olana” dayad›¤›n› gizler. S›n›rs›z piyasay›, özgürlük bayra¤› olarak sallarken yapt›¤› gibi, dünyan›n ezilen halklar›n›n ve mülksüz s›n›flar›n›n dayan›flma bayra¤› olan enternasyonalizmi de tepetaklak ederek, dünyan›n efendilerinin projelerinden pay kapmay› hakl›laflt›rmak için kullanmaya kalkar. Ancak liberal solun ömrü bu projelerin ömrüyle s›n›rl›d›r. ‹ç çeliflkileri ve d›fl dirençler nedeniyle bu projeler uygulanamaz hale geldi¤inde veya uygulanabilmesi için rejimin geleneksel kuvvetlerinin de sürece dahil edilmesi gerekti¤i anda sol liberalimizin hayat suyu durur. Bu aç›dan son zamanlarda Il›ml› ‹slam projesinin, Ortado¤u’daki tek baflar›l› örne¤i Türkiye’de daha fazla sars›lmaya bafllamas› ile sol liberallerin AKP’ye dair hayal k›r›kl›klar›n›n art›fl› aras›ndaki paralellik dikkat çekicidir. Özgürlükçü Kas›mpaflal› bir anda Paflas›n›n Baflbakan› olur. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda sol liberallerin siyasi ömrü yeni sömürge kapitalizminde pek de uzun olmaz. Zira Türkiye gibi ülkelerde politik ve ekonomik köpükler h›zl› flifler, çabuk söner. Emperyalizmin projeleri ka¤›t-
L‹BERAL SOL ta durdu¤u gibi durmaz; iktisadi balonlar da sönmek içindir. Böylece sisteme eklemlenerek de¤iflim umutlar›n›n filizlenmesi ile çürüyerek topra¤a kar›flmas› aras›ndaki süre oldukça k›sad›r. ‹ktisadi ve politik krizler, rejimin gerçek sahiplerinin geleneksel ideolojik köklerine, faflizme ve gericili¤e daha s›k› sar›lmas›na neden olmaktad›r. Bu yüzden Türkiye’de hiçbir zaman “bat› tipi” bir sol liberal gelenek toplumsal olarak köklenememifltir ve muhtemelen de köklenemeyecektir. Türkiye’de liberal solun kaç›n›lmaz olarak s›k s›k k›s›r döngüye giren dram›nda siyaset yap›fl tarzlar› temel rol oynamaktad›r. Liberal sol, devrimci s›n›flar›n afla¤›dan eylemine, halk›n öz gücüne güvenen siyaset tarz›na de¤il, egemen güçlere bel ba¤layan siyaset tarz›na dayanarak hareket etmektedir. Sol liberalizmin, köksüzlü¤üne ra¤men her daim küçük de olsa solun burnunun dibinde bitmesinin hiçbir toplumsal temeli yoktur. Yani hiçbir liberal sol ak›m, genifl halk kitlelerini karfl› devrimci veya reformcu bir istikamette seferber edememifltir.2 Zaten böyle bir iddias› da yoktur. Liberal solun rejim için yegane anlam›, sol hareketin asimilasyonu ve halk›n bilincinin buland›r›lmas›d›r. Yenilginin toplumsal ba¤lar› zay›flatt›¤› koflullarda, bilinçlerde de¤iflimin öznesi de de¤iflmekte, halk›n devrimci eyleminin yerini emperyalizmin ve sermayenin projeleri almaktad›r. Bu aç›dan “stratejik yenilgi duygusu” liberalizmin sola sirayetinin soldaki nesnel temelini oluflturmaktad›r. Büyük kavgalar›n peflinden gelen yenilgilerin ard›ndan, egemenlerin açt›¤› kürsülerden, gazetelerinden, televizyonlar›ndan, STK’lar›ndan, vak›f üniversitelerinden hitap etme olana¤› verilmesi kimi sol ayd›nlar›n gözünü döndürmekte, liberal sol ayd›n›n mevcudiyetinin yegane temeli olarak gördü¤ü bu kürsüler bir süre sonra tüm solun bilincini belirleyen ideolojik sald›r› merkezleri haline gelmektedir. Sol liberalizmden sol düflmanl›¤›na geçifl ile bu kürsülerin “mevcudiyet temeli” haline gelmesi aras›nda dolays›z bir iliflki vard›r. Devrimci mücadelelerin yenik kuflaklar› için zahmetsiz, kavgas›z, dövüflsüz yani devrimsiz bir “de¤iflim” umudu pazarlayan sol liberallerin, bu umudun gerçek olmad›¤› ortaya ç›kt›kça h›rç›nlaflmas› da tesadüfi de¤ildir. Krizlerin taraf olmaya zorlad›¤› dönemlerde sol liberal, “s›fat›n›n sol halinden” utanarak ve Bush’un “ya bizdensiniz ya onlardan” söyleminden araklanan otoriter bir liberal dille devrimcilere, sosyalistlere karfl› radikal bir hücuma geçer. Egemenlerin cephesinde taraf olmufl sol liberaller için, ayn› saflaflmada yer almayan öteki sol liberal projeler bile birgün düflman haline gelebilirler.
AKP’nin iktidara geliflini bu flekilde duyuran Sabah, o günlerde Ciner Grubu’na aitti. Henüz Sabah grubuna el konulup Ciner’in medya varl›klar› “yandafl sermaye” kesimlerine aktar›lmam›flt›. O günlerde tüm sermaye büyük konsensüsü alk›fll›yordu. Dünya kapitalizmi spekülatif balonlarla coflarken tüm medya yandafl medya, tüm sermaye yandafl sermayeydi.
Liberal sola karfl› ideolojik mücadele, bir bütün olarak neoliberalizme karfl› mücadeleden ayr›lamaz. Solun halk s›n›flar› gözünde yeniden inand›r›c› ve güvenilir bir seçenek haline gelmesi, neoliberalizmin ideolojik inand›r›c›l›¤›n›n k›r›lmas›ndan geçmektedir. Üstelik kriz zamanlar›n›n nesnel koflullar› bunun için uygun olanaklar sunmaktad›r. Bu koflullarda gelifltirilecek ideolojik bir atakla, ideolojik içeri¤inden uzaklaflarak çölleflen devrimci sosyalist ideoloji, ödünsüz bir militan mücadele kültürü ve ezilenlerin afla¤›dan yarat›c›l›¤›yla buluflarak kaybetti¤i üstünlü¤ü yeniden ele geçirecektir.
Dipnot 1 ‹ttifak m›, iltihak m›? Sürece onurlu bir görünüm kazand›rmak için, yap›lan›n asl›nda ittifak oldu¤unu ifade eden sol liberaller, gerçe¤i çarp›tmaktad›rlar. ‹ltihak, kat›l›m anlam›na gelmektedir. Liberal solla iktidar partileri aras›ndaki iliflkide, eflit güçler aras› bilinçli bir “ittifak”tan söz edilemez. “Kat›l›m”, “bel ba¤lama”, “boyun e¤me” ya da “teslimiyet” daha do¤ru tan›mlamalard›r. 2 Bu konuda liberal solun düflman kardefli ulusal solun “eflsiz” deneyimleri mevcuttur.
43
DOSYA
KR‹Z
Çanlar kimin için çal›yor?
Arjantin iflgal fabrikas› Zanon: “Zanon Seramik iflçilerindir”
Bu y›k›mdan yeni devrimler do¤mal› Sermayenin kendi suretinden yaratt›¤› dünya sars›l›yor. Emperyalist dünya piyasas›, “yüzy›lda bir kez görülebilecek” bir çöküntü yafl›yor. Kapitalizm, “genel bunal›m döneminde” insanl›¤a yine büyük bedeller dayat›yor. Ama kriz, emekçi insanl›¤›n yaflama ve çal›flma koflullar›n› h›zla etkileyerek s›n›f mücadelesinde önemli kaymalara kap› aral›yor. 44
apitalist dünya sisteminin üzerinde bir hayalet dolafl›yor: Marksizm’in devrimci hayaleti. Sermayenin kendi suretinden yaratt›¤› küresel gazino çat›rd›yor. Küresel gazinoya kan veren emek sömürüsünün mekân› küresel fabrika kap›lar›n› kapat›yor. Borsalar, bafl döndürücü finans araçlar›, türevler, yüksek riskli yat›r›m fonlar›, çok uluslu yat›r›mc›lar, yükselen piyasalar ve çokbilmifl finans uzmanlar› panikte. Kapitalist ekonomide 1970’lerden bu yana süren uzun durgunlu¤un, emekçilerin kitlesel iflsizlik, kitlesel yoksulluk ve kitlesel açl›kla terbiye edilmesiyle afl›laca¤› yalan› ellerinde patlad›. “Risk önleme” mekanizmalar› iflas etti. “Sanayi sonras› bilgi toplumu” hayalleri çöktü. Yap›sal krizin, yeni ve çok büyük bir y›k›m evresine do¤ru doludizgin ilerlemekte oldu¤unu söylerken dudak büktükleri sosyalistlerin öngörüleri do¤ruland›. Yaln›zca Marx de¤il, Lenin de hakl›yd›: Sermayenin geniflleme mant›¤›, düzenli olarak krize ve y›k›ma yol açan ak›l d›fl› bir sistem yarat›r. Tekelci sermaye egemenli¤ine dayanan emperyalist ça¤da, kapitalizmin ak›l d›fl›l›klar› görülmemifl boyutlara s›çram›fl; sürekli ve genel bunal›mlar, tarihin s›radanl›klar›na dönüflmüfltür.
K
de¤ersizleflmesi süreci bafllad›. Dünya nüfusunun ço¤unlu¤unu ücretli iflçilere dönüfltüren; do¤al kaynaklar›n büyük bölümünü sermayelefltiren ve tüm dünyay› s›n›rs›z bir kapitalist pazaryeri haline getiren sermaye, bir kez daha kendi s›n›rlar›na çarp›yor. Emperyalizmin iktisadi altyap›s›n›n iki temel ö¤esini oluflturan tekelleflme ve finanslaflmada gözlenen yeni e¤ilimlerle beraber, kapitalizmin bir zamanlar sahip oldu¤u söylenen yarat›c› y›k›c›l›k, kontrol d›fl› bir y›k›c›l›¤a dönüflüyor.
Krize karfl› yaflama ve çal›flma hakk› için militan, kitlesel do¤rudan eylem Sermayenin y›k›m düzeninin bu yeni dönüm noktas›nda, devrimcilere, halka, emek örgütlerine düflen rol nedir? Kapitalizmin kendi bafl›na y›k›lmas›n› m› bekleyece¤iz? “Kendi ç›karlar›” ad›na ak›lc› bir sisteme dönüflmesini ve insani bir maske tak›nmas›n› m› umut edece¤iz? Yoksa kendimizi kurtarmak ad›na sistemi kurtarma çarelerinin pefline mi düflece¤iz? Ama ABD hükümetinin bat›k kredileri kurtarmak için 8,5 trilyon dolar taahhüt etti¤i bir dünyada2, bu beklentiler kendi y›k›m›na seyirci olmak d›fl›nda bir anlam ifade eder mi?
Son büyük bunal›m k›rk y›l önce ilan edilmiflken, flimdi “yüz y›lda bir görülen” yeni bir çöküntü yaflan›yor. [Alan Greenspan-ABD Merkez Bankas› eski Baflkan›]. Kapitalizmin, yar›m yüzy›ld›r krizle terbiye etti¤i emekçilere verdi¤i ödül, bugüne kadarkilerin hepsinden daha y›k›c› yeni bir kriz! Demek ki, y›k›m› yaratan gerçek neden de¤iflmemifl: “Sermayenin önündeki gerçek engel sermayenin kendisi” olmaya devam ediyor. (Marx, Kapital III).1
Oysa s›f›rlar›n› bile sayamad›¤›m›z trilyonlarca dolarl›k bu faturan›n anlam› aç›k: Bu kez ödenecek bedel ve yaflanacak y›k›m her zamankinden daha a¤›r. Bu a¤›r fatura, daha ilk anda halk›n yaflama ve çal›flma hakk›n›n savunulmas› için gerekli olan acil taleplerin öne ç›kaca¤› bir mücadele çizgisini yaflamsal ve ahlaki bir zorunluluk haline getirmektedir. Bu acil talepler, iflten ç›karmalar›n yasaklanmas›; bütün temel mallar›n fiyatlar›n›n kontrol alt›na al›nmas›; halk›n bütün temel kamusal ihtiyaçlar›n›n güvence alt›na al›nmas›; borç faizlerinin silinmesi ve borçlar›n yeniden yap›land›r›lmas› ve IMF gibi yeniden sahne almaya çal›flan uluslararas› finans kurulufllar›yla yeni kölelik anlaflmalar›n›n durdurulmas› gibi befl temel bafll›kla özetlenebilir. Bu sade talepler, s›rf daha fazla kâr elde edemedi¤i için insanl›¤› y›k›ma sürükleyen sermayenin ihtiyaçlar›n›n karfl›s›na emekçi halk›n ihtiyaçlar›n›n dikilmesi mücadelesinin ilk ad›m› olarak kavranmal›d›r.
Bir kutbunda muazzam bir servet, öteki kutbunda muazzam bir sefalet; bir kutbunda devasa art›k sermaye kitleleri, öteki kutbunda devasa art›k nüfus kitleleri biriktiren kapitalizm, emperyalizmin 4. bunal›m döneminde, bu kutuplaflmay› tarihin tan›k oldu¤u en ileri noktalara dek zorlad›. fiimdi sistem, yaratt›¤› eflitsizlik kadar büyük bir çöküntü yafl›yor. Tarihin en büyük ekonomik kutuplaflmas›n›n ve eflitsizli¤inin tam ortas›nda, dünya tarihinin en büyük ekonomik krizi ve sermaye
Öte yandan, krize karfl› mücadele çizgisinin yaln›zca bu acil taleplerin elde edilmesi ufkuyla s›n›rl› tutulamayaca¤› da bilinmelidir. Sermaye, insan›n yaflama ve çal›flma koflullar› üzerinde bafll› bafl›na bir yük haline dönüfltü. 1970’lerden bu yana sürdürdü¤ü kar elde etme ve geniflleme yöntemleriyle, insanl›¤›n fiziksel ve toplumsal var oluflunun mutlak s›n›rlar›n› zorlamaya bafllad›. 2008 Küresel Krizini sermaye ç›kar›na “aflmak” için gündeme getirilecek yeni yöntemler, insanl›¤›n fi-
Kapitalizm, rekabetçi aflamas›ndan emperyalist aflamas›na büyük bir kriz arac›l›¤›yla geçmiflti. Emperyalizm ise yirminci yüzy›la iki büyük kriz s›¤d›rd›: 1929–33 Büyük Bunal›m› ve 1974 Dünya Ekonomik Bunal›m›. Her kriz afl›r› sömürüyü, afl›r› üretimi ve afl›r› birikimi, kendinden öncekilerin de ötesine tafl›yarak, sermayenin tekelleflme ve finanslaflma e¤ilimlerini t›rmand›ran yeni bir kapitalist evreyi yaratt›.
45
DOSYA
KR‹Z
ABD Hazinesi finansal flirketlerin kurtar›lmas› için 8,5 trilyon dolarl›k kaynak ay›r›rken, konut kredilerini ödeyemeyen yoksul ailelerin evlerine el konulmaya baflland›. Sadece ABD’de 2 milyon çocuk bu y›l evsiz kal›rken, dünya iflsizlik kriziyle kavruluyor. Ama maliyet sadece trilyon dolarla da s›n›rl› de¤il. Do¤ay› da tüketen kapitalizm, art›k yaratmadan y›karken, insanl›k kurtulufl ufkunu ar›yor
ziksel ve toplumsal var olufl s›n›rlar›n› daha da zorlayacakt›r. Sermaye, kendi krizini insanl›¤›n krizini derinlefltirerek aflmaya çal›flacak ve bu u¤urda yeni gericilik, savafl ve faflizm biçimlerini seferber edecektir. Krizin sermaye ad›na bar›flç›l ve normal araçlarla afl›labilece¤i beklentileri yaln›zca, devrimci dönüflümlere do¤ru uzanan ad›mlar› atmaktan ürken bir ruh halinin beklentileridir.
t›r. Ayn› süreçte sermaye s›n›flar› cephesinde yeni güç bileflimleri, aktörler ve mekanizmalar oluflturulana kadar da, yeni biçimlerde afl›lmayacakt›r. K›sacas› emek ve sermaye cephesinde biçimlenecek siyasal-s›n›fsal aktörlerin mücadelesinden ba¤›ms›z, spekülatif bir gelecek mevcut de¤ildir. Kriz her fleyden çok bu aktörlerin oluflum koflullar› üzerinde yaflamsal etkilerde bulunacak bir süreç olarak ele al›nmal›d›r.
Oysa emperyalist sistemin son k›rk y›ld›r biriken ve 2008 kriziyle beraber kendilerini patlay›c› biçimlerde sergilemeye bafllayan çeliflkileri, emekçi s›n›flar›n büyük ve köklü dönüflümlerin öznesi haline gelebilece¤i koflullar› haz›rlamaktad›r. Kriz sürecine, insanl›¤›n krizine dur diyecek biçimde müdahale edilebilmesi ise emekçi s›n›flar›n öz-savunma eyleminin devrimci siyasal biçimler kazanmas›yla mümkün olabilir. 2008 krizi, ancak bu biçimde, insanl›¤›n kurtulufl mücadelesinin yeni bir döneminin kap›s›n›n araland›¤› bir tarihe dönüfltürülebilir.
Özellikle emperyalist sistemin kaderini belirleyebilecek bir bölgede yer alan; emekçi s›n›flar›n düzen d›fl› devrimci mücadelesinin önemli deneyimlere sahip oldu¤u Türkiye gibi bir ülkede yaflayan devrimciler, ilerici sendikac›lar, emek örgütleri, emekçiler kendilerini h›zla, krizin seyircisi ya da kurban› olarak de¤il, kriz sürecinde gelifltirilecek devrimci müdahalelerin kurucusu olarak görmeye bafllamal›d›r.
K›saca her çözüm kendi öznesini gerektirir: Bugün esas önemli olan, emekçi kitlelerin krize karfl› öz-savunma eyleminde, devrimci geliflmelerin yolunu açacak yeni bir politik öznenin yarat›lmas›d›r. Krizle ilgili ilk tart›flmalar›n ilerletilmesi gereken nokta da buras›d›r. Temel sorun, sistemin uzun vadeli bir gelecekteki hayali biçimlenifli üzerine spekülasyon yapmak de¤il, ezilen s›n›flar›n karfl› karfl›ya kalacaklar› yeni sald›r›lar› anlamak; bu sald›r›lar karfl›s›nda düzen d›fl› bir mücadele program›n› ve çizgisini oluflturmakt›r. Sistem ne kadar a¤›r bir kriz alt›nda olursa olsun, krizin yükünün alt›na bir kez daha sokulan emekçi s›n›flar›n öz-savunma eylemleri içinde oluflacak yeni bir devrimci özne taraf›ndan y›k›lana kadar y›k›lmayacak-
46
Sermayenin, krizin bedelini emekçi kitlelere ödetme zorlamas›, iflçi s›n›f›n›n kar mant›¤› karfl›s›nda daha da geriletilmesini ve zay›flat›lmas›n› amaçlayan fiili bir sald›rganl›¤a dönüflmektedir. Emekçi s›n›flar›n, “krizin bedelini ödememe” slogan›n› bir protesto slogan› olmaktan ç›kart›p gerçek hayatta karfl›l›¤› olan bir müdahaleye dönüfltürmesinin anahtar›, bu fiili sald›rganl›k karfl›s›nda yayg›nlaflt›r›lmas› gereken aktif savunma çizgisi; militan ve kitlesel do¤rudan eylem çizgisidir. Militan ve kitlesel do¤rudan eylem çizgisi, ekonomik ve politik iktidar mekanizmalar›na karfl› halk›n afla¤›dan hareketiyle geliflecek politik bir müdahalenin önkofluludur. Emekçi s›n›flar›n kriz karfl›s›ndaki acil talepleri, emek ve sermayenin emperyalist dünya sistemi içindeki güncel somut tarihsel karfl›l›klar›n› temsil eden yüksek finans oligarflisiyle, güvencesizlefltirilmifl emekçi kitlelerin, devasa art›k sermaye kitleleriyle devasa art›k nü-
fus kitlelerinin ç›karlar› aras›ndaki uzlaflmaz s›n›fsal karfl›tl›¤› basit bir biçimde ifade etmektedir. Bu s›n›fsal karfl›tl›k kendisini ayn› zamanda, bugünkü yeni sömürge devletini biçimlendirmeye yönelen temel aktörler ve dinamiklerle, halk s›n›flar› aras›ndaki uzlaflmaz bir politik ç›kar karfl›tl›¤› olarak da ortaya koymaktad›r. Günümüzün devrimci öznesi, bu uzlaflmaz karfl›tl›¤› devrimci biçimlerde çözmeyi hedefleyen bir politik çat›flmalar dizisi içinde biçimlenecektir. Militan ve kitlesel do¤rudan eyleme dayal› aktif savunma çizgisi, emperyalist sistemle çok yak›n bir ç›kar bütünleflmesi içinde olan yerli egemen s›n›flar›n bütün kanatlar›na karfl›, en bafl›ndan itibaren halk›n ba¤›ms›z siyasal hareketi olarak kurulabilir. Emekçi s›n›flar›n kriz karfl›s›ndaki ba¤›ms›z siyasal hareketi ise, egemen s›n›flar›n “reel ya da finansal” sektörlerinin; ulusalc› ya da liberal kanatlar›n›n; flu ya da bu düzen partisi taraf›ndan temsil edilen farkl› ç›karlar›n›n herhangi birisinin “de¤iflim ve refah” vaatlerini de¤il, örgütlü-örgütsüz, sendikal›-sendikas›z, kentli-köylü emekçi s›n›flar›n bütününün ç›karlar›n›n sermayenin kör düzeni karfl›s›nda savunulmas›n› temel almal›d›r. Sermayenin bu kesimlerinden hiçbirisi, sömürge kapitalizmi karfl›s›nda emekçilerin befl basit taleple ifade etti¤i yaflamsal ç›karlar›ndan yana de¤ildir. Egemen s›n›f kesimlerinin krize karfl› ileri sürdükleri çözüm önerilerinin tamam›, emperyalist sistemle kendi bütünleflme ya da birbirlerini tasfiye etme, mülksüzlefltirme kurgular›n› yans›tmakta; emek-gücünü flu ya da bu biçimde de¤ersizlefltirmeyi; iflçi s›n›f›n› bu temelde kendi içinde bölmeyi; her fleyden önemlisi de, emekçi s›n›flar›n bütün kurtulufl ufkunu sermaye s›n›f›n›n kendi gemisini kurtarma ufkunun içine s›k›flt›rmay› hedeflemektedir. Oysa iflten at›lan, de¤ersizlefltirilen, güvencesizlefltirilen, üretti¤i ürünlerden yabanc›laflt›r›lan; insanca bir yaflam› sürdürmesi için gerekli olan kamusal kaynaklar› ya¤malanan emekçilerin ihtiyac›; krizi insanl›¤›n krizine dönüfltüren sermaye karfl›s›nda kendi ba¤›ms›z kurtulufl ufkunu bir kez daha kendi ba¤›ms›z eylemiyle yaratmakt›r. Krize karfl› halk›n yaflama ve çal›flma hakk› mücadelesi, militan ve kitlesel do¤rudan eylemiyle, öncelikle bu ba¤›ms›z ufkun yeniden kurulmas›n›n güvencesidir. Bugün içinde yaflad›¤›m›z dünyada, kapitalizmin mevcut düzeni içinde, emekçilerin çal›flma ve yaflama hakk›na dair talepler ancak tek bir ba¤›ms›z, sosyalist program içinde bütünlefltirilebilir. Emekçi kitlelerin büyük bir ço¤unlu¤unun her an kap›n›n önüne konulacak biçimde güvencesizlefltirildi¤i ve krizle birlikte bu gü-
vencesizlefltirmenin s›n›rlar›n›n daha da zorlanaca¤› bir dünyada, ne ücret ne de sosyal ücret haklar›-e¤itim, sosyal güvenlik, sa¤l›k, bar›nma hakk›-güvence alt›nda say›labilir. Ama güvencesizlefltirmenin esas kayna¤› da, kapitalist özel mülkiyetin günümüze özgü biçimleniflinden; bütün toplumun özel mülkiyetin genel ç›karlar› ad›na finans sermayesinin harac›na ba¤lanmas›ndan baflka bir fley de¤ildir. Kar›n, yani toplumun özel mülkiyete ödedi¤i harac›n, “hem bafllang›ç noktas› ve hem de sonuç noktas›, hem itici gücü, hem de amac› oldu¤u, üretimin yaln›zca sermaye için üretim” oldu¤u bir sistem, flimdi hem üretimi, hem de üretimi gerçeklefltiren emekçileri bo¤maya yönelmektedir. Emperyalizm 20. yüzy›ldaki büyük krizleriyle insanl›¤a büyük bedeller ödetti. Neo-liberal ça¤ da emekçiler için bir y›k›m dönemi olarak yafland›. fiimdi kapitalizm, tarihin en büyük kriziyle yeniden gündemde. Bu kez fatura daha da a¤›r.
DOSYA
KR‹Z
Emekçiler krizin bedelini ödemeyecek! Kriz emekçilerin militan, kitlesel do¤rudan eyleme dayal› öz savunma eylemiyle, yeni bir devrimci öznenin yarat›lmas›na dönüfltürülebilir. Krizin normal, bar›flç›l yöntemlerle afl›laca¤› beklentileri, devrimci geliflmelerin ad›mlar›n› atmaktan ürken bir ruh halinin uzant›lar›d›r
Bu bo¤azlama harekât› karfl›s›nda halk›n çal›flma ve yaflama hakk›n›n tek gerçek güvencesi, “hem bafllang›ç hem de sonuç noktas›, hem itici gücü, hem de amac›, halk›n gerçek ihtiyaçlar› olan”, üretimin “yaln›zca insan›n özgürce geliflmesi için üretim” olmas› gerekti¤ini savunan aktif bir savunma çizgisidir. Krize karfl› aktif savunma çizgisi, sermayenin kar mant›¤›n›n s›n›rlar›n›, bu mant›¤›n dayand›¤› özel mülkiyet hakk›n›n s›n›rlar›n› ve devletin bu ikisini savunma otoritesinin s›n›rlar›n›, halk›n yaflama ve çal›flma hakk›n›n meflruiyeti ile ihlal eder. Enerji tekellerini besleyen zaml› do¤algaz faturas›n› ödemeyen, sayaç söken, ücretsiz ulafl›m hakk›n› kullanan, finans tekellerini besleyen kentsel dönüflüm planlar›na karfl› evini bafl›na y›kt›rmayan, tar›m tekellerini zengin eden kredi borçlar›n› ödemeyen, küçük Anadolu kentlerinden Çin’e kadar uzanan ucuz, güvencesiz çal›flma kamplar› zincirinde iflten at›ld›¤›nda iflyerini iflgal ederek meflru haklar›na sahip ç›kan iflçilerin, köylülerin, iflsizlerin bu kitlesel ihlali, gerçek “dönüflümün ve refah›n” kurucu eylemidir. 2008 krizinin köklerinin uzand›¤› 1970’l› y›llar öncesindeki iflçi s›n›f› hareketi döneminde, büyük fabrikalarda kitlesel üretimle hayat› üreten iflçiler, iflyerindeki ücret mücadelesini, sosyal ücreti; yani emekçi s›n›flar›n ücretli ve ücretsiz bütün kesimlerinin temel sosyal haklar›n› kapsayan bir biçimde; yani sermayenin kendilerine koydu¤u s›n›rlar› ihlal ederek yükselttiler. ‹flçi s›n›f› hareketinin bu dönemi sermayenin yo¤un sald›r›lar› alt›nda yenildi. Ancak yenilen, taleplerin içeri¤i de¤il, o talepleri savunan hareketin somut tarihsel biçimiydi. 2008 krizi, hala o yenilginin üzerinde yükselmekte ve yeni bir tarihsel atakla kendi tarihsel yenilgisinin üzerine gidemeyen emekçi s›n›flar›n s›rt›n› duvara iyice yap›flt›rmaktad›r. Ama emekçi s›n›flar›n s›r-
48
t›n›n duvara dayand›¤› tarihsel anda, insanl›¤›n ve do¤an›n art›k gerçekten de zincirlerinden baflka kaybedecek hiçbir fleyi kalmam›fl durumdad›r. fiimdi tarih günümüz emekçilerini, krize karfl› militan ve kitlesel do¤rudan eylemleriyle, yenilen iflçi s›n›f› hareketinin biçimine de¤il, içeri¤ine yeniden sahip ç›kan yeni bir hareket biçimi yaratmaya zorlamaktad›r. “Büyük fabrika” art›k emekçilerin hayat›n›n bütün alanlar›d›r; sermayenin s›n›rlar› da art›k bu büyük fabrikan›n güvencesiz iflçilerinin, hayat›n her alan›ndaki temel haklar mücadelesini, ücretli-ücretsiz bütün emekçileri kapsayacak biçimde yükseltmesi ve insanca bir yaflam mücadelesine dönüfltürmesiyle zorlanacakt›r. Bunun için flimdi gereken, cesaret, daha fazla cesaret.
Dipnotlar 1 “Kapitalist üretimin önündeki gerçek engel sermeyenin kendisidir. Sermayenin ve onun kendisini geniflletmesinin, üretimin hem bafllang›ç ve hem de sonuç noktas›, hem itici gücü, hem de amac› olarak görünmesidir; üretimin yaln›zca sermaye için üretim olmas›, tersinin olmamas›; üretim araçlar›n›n, basit bir biçimde üreticiler toplumunun yaflam sürecinin devaml› suretle geliflmesinin araçlar› olmamas›d›r. Yaln›zca sermayenin de¤erinin kendi kendisini korumas›n›n ve genifllemesinin s›n›rlar›, büyük bir üreticiler kitlesinin mülksüzlefltirilmesine ve yoksullaflt›r›lmas›na dayal› bir biçimde de¤iflebilir; bu s›n›rlarsa sermaye taraf›ndan kendi amaçlar› u¤runa kullan›lan, üretimin s›n›rs›z biçimde genifllemesini, üretimin bafll› bafl›na bir amaç haline gelmesini, eme¤in toplumsal verimlili¤inin koflulsuz bir biçimde geliflmesini sürükleyen üretim yöntemleri ile devaml› olarak çat›flmaya girer. Araçlar-toplumun üretici güçlerinin koflulsuz geliflimi- s›n›rl› amaçla, mevcut sermayenin kendisini geniflletmesi amac›yla, sürekli olarak çat›fl›r. Kapitalist üretim tarz›, bu nedenle, maddi üretici güçleri tarihsel olarak gelifltirmenin ve buna uygun bir dünya piyasas› yaratman›n arac› oldu¤u gibi, ayn› zamanda, bu tarihsel görevi ile buna uygun düflen kendi toplumsal üretim iliflkileri aras›ndaki sürekli bir çat›flmad›r.” (K. Marx, Kapital III) 2 Citybank’a sa¤lanan 306 trilyon dolarl›k borç garantisinden sonra, 24 Kas›m 2008’de, ABD’nin sekizinci en zengin adam› ve eski New York valisi Bloomberg’in araflt›rma sitesinde, ABD hükümetinin eriyen kredileri kurtarmak için 7,7 trilyon dolar daha ay›rd›¤›n› gösteren bir inceleme, yay›nland›. (“U.S. Pledges Top $7.7 Trillion to Ease Frozen Credit, http://www.bloomberg.com) ABD Hazine’si taraf›ndan aç›klanan 700 milyar dolarla birlikte 8,5 trilyon dolara ulaflan kurtarma kaynaklar› yüzünden, ABD Merkez Bankas› kredileri, krizden önceki haftal›k ortalaman›n 1,900 kat›na ulafl›rken, kurtarman›n ABD’deki maliyeti kifli bafl›na 26,500 dolara yükseldi.
Yüksek finans oligarflisi haraç istiyor Trilyonlarca dolarl›k kurtarma operasyonlar›, kapitalist s›n›flar›n korkunç afl›r›l›klar›n›n bedelini emekçilere ödetiyor. Emekçiler ise sokaklarda: “Bankalar› de¤il, halk› kurtar›n”
DOSYA
KR‹Z
2
008 krizi, afl›r› sermaye birikiminin askeri harcamalar ve finansal spekülasyon arac›l›¤›yla sürüklendi¤i k›rk y›ll›k bir dönemin ard›ndan patlak verdi. Bu k›rk y›l içinde, emperyalizmin 3. Bunal›m dönemi ekonomisi içinde flekillenen tekelci kapitalist geliflmenin ürünü olan ve 1974 Dünya Ekonomik Bunal›m›’n› da yaratan çeliflkiler, çözülmedi¤i gibi daha da a¤›rlaflt›. 1974 Dünya Ekonomik Bunal›m›, 1929–33 Büyük Bunal›m› sonras›nda oldu¤u gibi geçici de olsa bir çözümle sonuçlanmad›. Kuyru¤u 2008 çöküflüne kadar uzanan, genel ve uzun bir durgunluk dönemini, “Emperyalizmin 4. Bunal›m Dönemi ekonomisini” yaratt›.1
2008 krizi, bu genel durgunluk ekonomisinin; yani ölümcül ihtiyarl›k ça¤›ndaki kapitalizmin merkezi bir krizidir. Kaç›n›lmaz bir biçimde, tekelci kapitalizmin bu dönemdeki hâkim e¤ilimi olan finanslaflma e¤ilimi üzerinden patlak vermifltir. Ancak krizin gerçek nedeni, emperyalist birikim tarz›n›n bu dönemde yaratt›¤›, tarihin en büyük art›k sermaye-art›k emek gücü kutuplaflmas›d›r.2 Kendisini yüksek finans oligarflisi ile güvencesiz emek-gücünden oluflan somut bir toplumsal güçler alan›nda, dünya çap›ndaki uzlaflmaz bir s›n›fsal çeliflki olarak ifade eden bu gerçek temel, 2008 krizinin ortaya ç›k›fl ve geliflme biçimini belirlemifl oldu¤u gibi, “çözüm” biçimini de belirleyecektir.
8,5 trilyon dolarl›k haraç kaç iflsiz eder? Krizler, kapitalizmin özgün tarihsel koflullar› taraf›ndan belirlenen s›n›f mücadelesi biçimlerinin yo¤unlaflt›¤› anlar olarak yaflan›r. 2008 krizi de, son k›rk y›l›n sermaye sald›r›s› biçimlerinin yo¤unlaflmas›n› beraberinde getirmektedir. Neo-liberalizmin en basit tan›m›, sermayenin emekçi s›n›flara topyekûn ve yukar›dan [gerek yönetiflimci gerekse aç›k zora dayal› politik ayg›tlar eliyle] sald›r›s› ise, flu anda öncelikle tan›k oldu¤umuz, neo-liberalizmin afl›lmas› de¤il, daha da fliddetlenmesidir: Kriz, tekelci sermaye s›n›flar›n›n y›llard›r serbest piyasa söylemi alt›nda zaten tek tarafl› olarak yararland›¤› devlet müdahalesi yöntemlerinin üstündeki örtüyü çekip alm›fl, milyonlarca emekçiyi kör piyasa güçleri karfl›s›nda savunmas›z b›rakm›flt›r.3 Sadece son bir ay içinde tüm dünyada en az 300 bin sendikal› iflçinin iflten ç›kart›ld›¤› tahmin ediliyor. Finansal krizin ana üssü olan ABD’de son on ayda iflten ç›kart›lan iflçilerin say›s› 1,2 milyonu buldu; resmi iflsizlik oran› yüzde 6,5’a ulaflt›. Dünya üretiminin kalbi Çin, yüzde 4,5 iflsizlik oran› ve 10 milyon iflsizle birlikte iflsizlik krizine yuvarland›4. Ancak bütün flirketlerin iflçi ç›kard›¤› ve güvencesiz, esnek iflçi sömürü-
50
sünün kural haline geldi¤i bir dünyada, gerçek iflsizlik say›lar› hiçbir zaman resmi istatistiklere yans›mayacak. Böyle bir ortamda trilyonlarca dolarl›k kamusal kaynaklar›n dev finans flirketlerinin kurtar›lmas›na ayr›lmas›, dünyan›n emekçi s›n›flar›n›n bir kez daha “finansal piyasalar›n ve kapitalist s›n›flar›n korkunç afl›r›l›klar›n›n bedelini ödeme” yüküyle karfl› karfl›ya b›rak›lmas› anlam›na gelmektedir. Bu korkunç afl›r›l›klar›n boyutlar›n› anlamak için Forbes dergisinin her y›l yay›nlad›¤› “dünyan›n en zenginleri” listelerine göz atmak bile yeterlidir. 2007 y›l›nda say›lar› 946 olan dünya milyarderlerinin toplam kiflisel servetleri hisse senedi, gayrimenkul ve mal fiyatlar›n›n yüksek oldu¤u dönemde 900 milyar dolardan net 3,5 trilyon dolara ç›km›flt›. Ortalama 3,5 milyar dolara denk düflen bu kiflisel servetler, gayrimenkulden medyaya, kahveden etanole dek uzanan bir alanda elde edilen gelirlerin spekülasyon yoluyla büyütülmesine dayanm›flt›. 2008 y›l›nda ise milyarderlerin say›s› 1000’i aflt› ve sahip olduklar› toplam servete 900 milyar dolar daha eklenerek, 4,4 trilyon dolara ulaflt›. Dünyan›n en büyük çelik üreticisi olan ArcelorMittal’in sahibi, 4. s›radaki Lakshmi Mittal, geçti¤imiz aylarda flirketteki kiflisel hisselerinin 50 milyar dolar (yüzde 72) de¤er yitirmesi yüzünden “yoksullafl›rken”, hala 16 milyar dolarl›k bir kiflisel servete sahipti. Bir de batan Morgan Stanley ve Goldman Sachs gibi flirketlerin CEO’lar›n›n (bafl yönetici) maafllar›na bakal›m. Bu adamlar, 2006 y›l›nda s›ras›yla 50 ve 53 milyon dolar ücret al›rken, rakamlar ABD’deki ortalama bir ailenin y›ll›k gelirinin 1000 kat›na eflittir. Yüksek risk fonu (hedge fon) yöneticilerinin gelirleri ise daha da astronomik düzeylerde seyretmektedir: Ortalama gelirleri 2006’da y›lda 570 milyon dolarken, üçü 1 milyar dolar›n üstünde gelir elde etmifltir. Ücretlerinden baflka gelirleri olmayan insanlar için kriz iflsiz kalmak, aç kalmak anlam›na gelir. Ama ABD sermayesinin sayg›n araflt›rma kurulufllar›ndan birisi taraf›ndan yap›lan bir saptama, krizin sermaye ve emek için ne denli farkl› anlamlar tafl›d›¤›n› göstermektedir: “Son iki kufla¤›n tan›k oldu¤u en korkunç finansal kriz, dünyadaki tüm flirketlerin de¤erini, 23 trilyon dolar, yani yüzde 38 oran›nda eritti”5. fiimdi eriyen bu de¤erlerin önemlice bir bölümü, dünya ekonomisini kurtarma söylemiyle kamulaflt›r›lmaktad›r. Kapitalistlerse, son k›rk y›l›n sermaye birikimi motorunun tökezlemesinin pani¤iyle, daha az iflçiye daha çok üretim yapt›rarak toplam karlar›n› belirli bir düzeyde tutmaya çal›flmaktad›r. Bunun ilk bedeli dünya çap›nda yayg›nlaflan bir iflsizlik krizidir.
Özellikle metal ve tekstil sektörlerinden tüm dünyaya yay›lan iflsizlik krizinin içyüzünü anlamak içinse, finans flirketleri ile tekeller aras›ndaki karmafl›k iliflkilere bakmak gereklidir. GM, Ford ve Chrysler gibi çok uluslu otomotiv tekellerinin iflas flantaj› gibi öyküler, günümüz tekelci kapitalizminin iflleyiflini anlaman›n önemli ipuçlar›n› sunmaktad›r. (bkn. çerçeve: Bir Tekelci fiantaj Öyküsü:GM, Ford, Chrysler) Büyük oyunu yine, yüksek finans oligarflisi oynamaktad›r: Büyük bir k›sm› milyarder yat›r›mc›lar›n, di¤er hükümetlerin, dev flirketlerin ve finans kurumlar›n›n ellerinde bulunan ABD Hazine tahvilleri ile ifade edilen ABD kamu borçlar›, trilyon dolarl›k kurtarma operasyonlar› ile birlikte daha da t›rmanmaktad›r. Fakat iflin esas önemli taraf›, kurtarma operasyonlar›ndan yararlananlar›n da, baflta ABD devleti olmak üzere, kurtarma operasyonlar›yla birlikte doludizgin borçlanan devletlere borç veren finans kurulufllar›n›n kendileri olmas›d›r. Yani baflta ABD finans kurulufllar› olmak üzere tekeller, yaflad›klar› de¤er erimesini devlete, yine devlete verdikleri borçlarla finanse ettirmekte ve finans sermayesi kurtarma operasyonlar›n›n arka plan›nda daha da tekelleflmektedirler.6 Gerçekten! “Finans sermayesi her
Borç kapan›n›n içine s›k›flt›r›lan yeni sömürge ülkeler, dünya ticaretinin ve kredi sisteminin daralmas›yla bedelini emekçilerin ödedi¤i büyük bir y›k›m›n efli¤ine dayand›.
Kriz ve Türkiye Türkiye, son y›llardaki büyümesini a¤›rl›kla d›fl kaynak girifli ile gerçeklefltirdi. ‹lk y›llarda s›cak para lokomotif güçtü. D›fl kaynak giriflinde son y›llarda s›cak paran›n a¤›rl›¤› azald›, do¤rudan yabanc› sermaye giriflleri önem kazand›. Bankalar›n ve sigorta flirketlerinin yabanc›lara sat›lmas›, Telekom’un özellefltirilmesi , yabanc› ortak gelmesi ile d›fl kaynak girifli 2005’te 44 milyar dolara, 2006’da 46 milyar dolara, 2007’de ise 50 milyar dolara yaklaflt›. Türkiye 2001 krizinin travmas›n› aflamadan 2008’de yeni bir krize girdi. 2001 sonras› girilen patikada, Türkiye kapitalizmi, ihracatç› Asya ülkeleri ile yar›flmaya çal›flan, ucuz eme¤e dayal› bir büyümeyi denedi. Ancak bu Asyalaflmada da k›sa sürede nefes t›kand›. 2008 ikinci çeyre¤inde büyüme oran› yüzde 2’nin alt›na indi. 2001 krizinden sonra daha az iflçi çal›flt›r›p iflçilere daha çok üretmeleri, ama daha az ücreti kabul etmeleri dayat›ld›. 2001-2008 aras›nda verimlilik , yani çal›flan bafl›na üretim yüzde 45 artarken reel ücretler yüzde 10 geriledi. Yine ayn› dönemde çal›flan say›s› ancak yüzde 5 artarken kifli bafl›na üretim yüzde 45 yükseldi. ‹stihdam›n 368 bin azald›¤› 2007’de 610 bini bulan kendi hesab›na çal›flanlar ve ücretsiz aile iflçilerinden 368 bini, iflsizler ordusuna kat›l›rken, 142 bini ücretli s›n›f›na, 100 bine yak›n› da iflveren s›n›f›na dahil oldu . 2007 verileri, iflsizlikte yine okkan›n alt›na kad›nlar›n gitti¤ini bir kez daha gösteriyor. Türkiye’nin d›fl krizden etkilenme riski, son y›llarda artan ekonomik entegrasyon nedeniyle daha da artt›. Dünya ekonomisiyle bütünleflme d›fl ticaret, d›fl yat›r›m yoluyla katland›. 2000-2007 aras› ihracat›n milli gelire oran› yüzde 10’dan yüzde 16’ya ç›karken ithalat›n pay› da yüzde 20’den yüzde 25’e ç›kt›. ‹hracat›n ithalat› karfl›lama oran› da yüzde 51’den yüzde 63’e ç›kt›. Bütünleflmenin bir di¤er aya¤› olan d›fl borç stokunun, milli gelire oran› da yüzde 50’ye yaklafl›yor. n Dünya krizi karfl›s›nda Türkiye ekonomisinin olas› hasar›n›n büyüklü¤ünü belirleyecek en önemli unsur, en zay›f halka durumuna gelen cari aç›k. Döviz a盤› 2002’de 1 milyar dolar bile de¤ilken, d›fl kayna¤a dayal› büyüme sonucu 2007 sonunda 39 milyar dolara ç›kt›. 2008 A¤ustos’una gelindi¤inde ise 49 milyar dolara yaklaflt›. n Türkiye, cari aç›k/milli gelir oran› yüksek birkaç ülkeden biri. 2008’de büyüme oran›n›n düflmesi, cari a盤›n ise 50 milyar dolara yaklaflmas› ile cari aç›k-GSMH oran› dolay›s›yla risklilik de artt›. Durum 2009’da daha zorlaflacak. n 2001’de 110 milyar dolar dolay›nda olan d›fl borçlarda a¤›rl›kl› borçlanan kamu kesimi idi. 2002 sonunda kamu, toplam d›fl borç stokunda yüzde 50 pay sahibiydi ve d›fl
51
DOSYA
KR‹Z
borçlar›n yüzde 67’si “resmi” nitelikteydi, özel sektörün d›fl borç yükü ise yüzde 33 idi. Devlete yat›r›m yapt›r›lmayarak d›fl borç ihtiyac› da azalt›ld› ama dünyadaki likidite bollu¤unun ve düflük tutulan kurun k›flk›rtmas›yla özel sektör h›zla borçland› ve milli gelirin yüzde 37,5’u oran›nda d›fl borç yükü olufltu. Döviz kurunda yukar› do¤ru bir ani s›çrama olmayaca¤›na güvenen ve d›fl piyasalardaki faizlerin içeriye göre düflüklü¤ünü f›rsat sayan sanayi ve hizmet kesimi, d›flar›dan h›zla borçland›. 2008 ortas›nda 284 milyar dolar› bulan d›fl borç sto¤unda banka ve özel firmalar›n pay› yüzde 67’ye ulaflt›. 140 milyar dolar› bulan borçlu reel sektörün, artan kurla birlikte yaflayabilecekleri ödeme güçlükleri, h›zla banka sistemini de etkisine alabilecek. Yabanc›lar›n Türkiye içindeki kontrol güçleri pekiflti. Yabanc› hakimiyetinin Türkiye üstünde yaratt›¤› “d›fl yükümlülük” tutar›, 2002 y›l›nda 179 milyar dolar iken 2008 ortas›nda 487 milyar dolara ulaflt›. Böylece, 2004’te Türkiye milli gelirinin yüzde 71,5’i tutar›nda görünen yabanc›lara ait yat›r›m ve kredilerin tutar›n›n 2008 ortas›nda yüzde 74’e kadar ç›km›fl oldu¤u tahmin ediliyor. Bankalar›n takipteki alacaklar› düzenli olarak art›yor. 2008 Haziran sonunda bu rakam 10,8 milyar YTL’ye ç›kt›. Bat›k kredilerin yüzde 31’i ailelerin kulland›¤› tüketici kredisi ve kredi kart› borçlar›ndan olufluyor. Tekstil yüzde 14 payla ikinci s›rada, g›da ve inflaat da yüzde 5’er paya sahipler. Sanayi üretimi y›l›n 3. çeyre¤inde yüzde 2,1 azald›. Ekim ay›nda sanayide kapasite kullan›m oran› 6,4 puan düflerek 76,7 olarak gerçekleflti. Ekim ay›nda yüzde 37,7 daralan otomotiv pazar› Kas›m’da yüzde 58,5’e geriledi. Elektrik tüketimi Ekim ay›nda %5 düflerek 15,3 milyar kilowaat saat oldu. Ekim ay›nda; ihracat %3,1, ithalat %4,8 düfltü. Mustafa Sönmez, “Küresel Kriz, Türkiye ve Sosyal Dayan›flma Program›”
vücuda geliflinde, daima, devlet müdahalelerine karfl› olmufltur. Bu durumun tek istisnas›, yaln›zca ve yaln›zca, kendi ç›karlar›na hizmet eden müdahalelerdir.” (P. Patnaik) Ne var ki fatura daha flimdiden astronomik boyutlara ulaflm›fl olmas›na karfl›n, son k›rk y›la hâkim olan ç›lg›n finansal araçlar›n asl›nda ne kadar›n›n bat›k oldu¤u s›r gibi sakl› tutuldu¤u için, sisteme enjekte edilen bu trilyonlarca dolar›n da piyasalar› k›sa sürede “sa¤l›¤›na” kavuflturmayaca¤› bilinmektedir. Çokbilmifl sermaye uzmanlar› krizin nedenini hala piyasalardaki “güven” sorunu ile aç›klamaya çal›fl›rken, ortaya ç›kan fatura daha flimdiden ABD’de geçen y›l gerçeklefltirilen tüm üretimin yar›s›na ulaflm›fl; ABD Hazinesinin yar›s›n› ipotek alt›na alm›fl durumdad›r. Bu durumun dünya halklar› için yaratt›¤› büyük tehlikelerse, flu gerçekte sakl›d›r: ABD dünyan›n ayn› anda hem en borçlu ülkesidir, hem de emperyalist sistemin patronlu¤undan kolay kolay vazgeçme niyetinde de¤ildir. ABD iflas bayra¤›n› çekmeyecek, yani borçlar›n›n faizlerini ödemeye devam edecekse, o halde tüm dünya emekçilerinin al›n teri ve yeryüzünün tüm do¤al kaynaklar›, bu korkunç kara deli¤i beslemek için muazzam bir bas›nç alt›na sokulacakt›r. Bütünleflmifl emperyalist piyasalardaki bütün büyük flirketlerin ve devletlerin ayn› yönde harekete geçmek zorunda olmas›yla birlikte ortaya ç›kan insani fatura ise her geçen gün biraz daha kabarmaktad›r.
Dünyan›n her yerinde emekçiler, sa¤l›k ve emeklilik haklar› için mücadeleyi yükseltiyor. “Toksik hava de¤il sa¤l›k hakk›m›z› istiyoruz!”
52
Yeni sömürgeler topun a¤z›nda Sermaye birikiminin motorunun teklemesiyle birlikte en az 2010 y›l›na kadar küçülece¤i tahmin edilen dünya ekonomisinde as›l bedeli ödeyecekler de, ba¤›ml› ülkelerin yoksullar› olacakt›r. Türkiye’den Hindistan’a, Çin’den Do¤u Avrupa’ya uzanan bir alandaki yeni sömürge ülkeler, “ihracat merkezli” ekonomiler, dünya ticaretinin daralmas›yla birlikte büyük bir y›k›m›n efli¤ine dayand›lar. Önümüzdeki dönemde küresel ticaret hacimlerinin 1982 öncesindeki düzeylere düflmesi beklenmekte; hammadde fiyatlar› gerilerken; bu ülkelerin sürekli olarak daha fazla borçlanmayla çevrilen a¤›r borç yükü, yeni flantajlara kap› aralamaktad›r. Yeni bir “üçüncü dünya borç krizi” etkisi yaratabilecek ani sermaye ç›k›fllar› tehdidi, yeni sömürge kapitalizmini çok a¤›r bas›nçlar›n alt›na sokmaktad›r. Sömürge ülkelerin borçlar›, yerel paralar›n›n de¤ersizleflmesiyle birlikte daha da a¤›rlaflmakta ve böyle bir ortamda gündeme getirilen, koflullar› tam olarak aç›klanmayan yeni IMF stand-by anlaflmalar›, GM gibi tekellerin iflas ve deniz afl›r› tafleronlaflt›rma flantajlar›n›n gerçekleflme zeminini haz›rlamaktad›r. Yeni sömürge ülkelerin önüne konulan ikilem asl›nda basittir: Ya yeni y›¤›nsal sermaye kaç›fllar›yla terbiye edilecekler ya da gerçek bir y›¤›nsal sermaye ç›k›fl› olmadan, kendi emekçi s›n›flar›n›, böyle bir kaç›fl olmuflças›na terbiye edeceklerdir. Birinci seçenek, yerli sermaye güçlerinin can›n› daha fazla ac›taca¤› için, flimdi var güçleriyle ikinci seçene¤i zorlamaya çal›flmaktad›rlar. Ancak kamunun a¤›r iç ve d›fl borçlar› iki seçenekten birini dayatmak üzere haz›rda beklemektedir. Yeni sömürge ülkeler 90’l› y›llarda yaflanan finansal krizlerle birlikte, büyük iç borç yüklerinin alt›na girdiler. Bankac›l›k sektörünün serbestlefltirilmesi, döviz ve sermaye hareketlerinin serbest b›rak›lmas› gibi IMF ve Dünya Bankas› uygulamalar›n›n ard›ndan, 1994 Meksika kriziyle bafllayan süreçte bu ülkeler s›cak para krizleri karfl›s›nda son derece k›r›lgan hale getirildiler. Bankalar›n s›cak para giriflleri sonras›nda yaflanan bu ani ç›k›fllar› yüzünden oluflan özel borçlar› ise yine ayn› politikalar do¤rultusunda, kamunun iç borçlar›na dönüfltürüldü. O zamandan bu yana bu ülkelerin iç borçlar› tehdit edici noktalara ulaflt›. Türkiye gibi ülkelerin s›cak para kaç›fl›n› dengelemek için bankac›l›k sisteminde yüksek döviz rezervleri oluflturmak ad›na ald›klar› sözüm ona önlemlerin faturas› da yine iç borç yükünü a¤›rlaflt›rd›. Dünya Bankas› kaynaklar›na göre, bütün “geliflmekte olan ülkelerin” iç borç yükü, 1997’deki 1,3 trilyon dolardan, 2005’de 3,5 trilyon dolara yük-
ABD’de 2008’de konut kredilerini ödeyemeyen 2 milyonu aflk›n ailenin evlerine el konuldu. Konut krizinin yayg›nlaflt›¤› birçok eyalette daha flimdiden çad›rkentler oluflmaya bafllad›.
selerek, kamu d›fl borçlar›n›n 2,5 kat›na ulaflt›. Bu borçlar›n faizleri ise d›fl borçlar›n faiz ödemelerinin üç kat›n› bulmufl durumda. Bu süreç, yine Dünya Bankas› taraf›ndan emeklilik fonlar›n›n ve iflçi tasarruflar›n›n borç tahvillerinin sat›n al›nmas› için özellefltirilmesi dayatmalar›yla ele ele gidiyor. Türkiye’deki patronlar›n iflçi ödeneklerine el uzatmalar› da, yine kendi d›fl borçlar›n› bu biçimde kamulaflt›rma arzular›ndan kaynaklan›yor. Son dönemde bu mekanizma, s›cak para girifllerini k›flk›rtan bir biçimde döndürüldü ve yeni sömürge ülkelerdeki ucuz emek sömürüsünün hem beslendi¤i hem de besledi¤i ana kanal› oluflturdu: Merkezdeki finansal piyasalardan k›sa vadeli düflük faizli borçlanan bankalar, bunlar› kendi ülkelerinde uzun vadeli yüksek faizlerle, ucuz emek sömürüsüne dayanan irili ufakl› sermaye kesimlerine borç olarak da¤›tt›lar. Ancak krizin merkezdeki faizleri yükseltmesiyle birlikte, yeni sömürgelerdeki iflçi s›n›f›n›n a¤›r bir biçimde sömürülmesiyle iflleyen bu k›s›r döngü flimdi zincirleme felaketler yaratan bir noktaya ulaflt›.7 1980’lerden bu yana yeni sömürge ülkelerin “ihracat merkezli” ekonomilerini besleyen s›cak paran›n, daha sa¤lam mecralara, büyük finans kurulufllar›n› finanse eden ABD Hazine tahvilleri gibi araçlara do¤ru akmaya bafllamas›yla birlikte, bu ülkeler kendilerini yeni bir kurt kapan›n›n içinde buldular. Bu kurt kapan› yeni sömürge ülkelerin büyük bir ser-
53
DOSYA
KR‹Z
Bir Tekelci fiantaj Öyküsü: GM, Ford, Chrysler ABD otomotiv sektöründe faaliyet gösteren UAW (United Automobile Workers-Birleflik Otomotiv ‹flçileri) sendikas› örgütçülerinden Gregg Shotwell, üç Büyükler ad› verilen otomotiv tekellerinin iflas öyküsünün içyüzünü anlat›yor: GM, yaflanan kapitalist felaketten yararlanmak istiyor. ABD’de hiçbir ciddi yasal sermaye denetimi olmad›¤› için, GM varl›klar›n› deniz afl›r› ülkelere tafl›makta ve ücretleri ve yasal haklar› düzenleyecek büyük bir yeniden yap›lanmay› bafllatacak bir iflas› tetiklemek konusunda serbest. Sonra da ABD Hazinesine el açacak. GM, olas› iflas›n›n mevcut kriz koflullar›nda Wall Street ve Washington aç›s›ndan kabul edilemez sonuçlar yarataca¤› gerçe¤ine oynuyor. ‹flas durumunda, kitlesel iflten ç›karmalarla birlikte, hisseler ve tahviller de¤ersizleflecek. Binlerce perakendeci kapanacak, iflaslar katlanacak. Zaten s›k›flm›fl olan Federal Emeklilik Fonu 100 milyar dolar daha yeni yük alacak. Sa¤l›k sistemi ezilecek. Bankalar, otomotiv kredilerinde kay›plarla karfl›laflacaklar. Peki ya iflas› kim ödeyecek? General Motors’un iflastan ç›kmas› kaç y›l sürecek? On y›l m›, on iki mi, on befl mi? Detroitli otomotiv üreticileri, hiçbir finansal zorluk yaflamadan iflas›n yararlar›ndan, yani ücret ve hak gasplar›ndan yararlanabilecek durumdalar. Çünkü Kongre “fedakârl›klar›n paylafl›lmas›n›” isteyecek, bunun anlam›, hissedarlara ve yöneticilere tazminatlar›n›n ödenmesi ama iflçilerin ve emeklilerin kay›plar›n›n y›llarca karfl›lanmamas› olacak. Kapitalistlerin kumar kay›plar› için üzülmelerini mi bekliyordunuz? Yat›r›m bankalar›, konut kredisi flirketleri ve sigortac›lar›n kurtarma planlar›ndan yararlanmak için anlaml› bir plan göstermeleri istenmiyor ki. Bu bir savafl. Yat›r›mc› s›n›f, iflçi s›n›f›na karfl› ve silahlar› da yurtd›fl›na yap›lan tafleronlaflt›rma. GM’nin zaten yurtd›fl›nda daha fazla fabrikas› var. 80’li ve 90’l› y›llarda bütün karlar buralara yat›r›ld›. Ford Meksika’da, GM Rusya ve Brezilya’da yat›r›mlar yapt›. GM flimdi ABD’deki fabrikalar›n› kapatarak, hükümetin, mevcut felaketten yararlanmas›na yard›mc› olmas›n› istiyor. T›pk› Toyota gibi onlar da ABD’deki tesislerinin “karl› büyüklü¤e” inmesini istiyorlar; böylece ABD’nin önemli bir ithalatç›s› haline gelebilecekler. GM ve Ford 2010 y›l›nda ABD’ye küçük, az yak›tl› araçlar ithal etmek istedikleri için, flimdi fabrikalar› kapatmak, sendikalar› bast›rmak üzere iflas› kullanmaya çal›fl›yorlar. Gregg Shotwell, “Bailout -- an End Run around Bankruptcy” (Kurtarma operasyonu-‹flasla nihai kaç›fl m›?)
54
maye de¤ersizleflmesi süreci içinde yeniden birbirleriyle son derece y›k›c› bir biçimde kap›flt›r›lmas› biçimini alacak gibi görünmektedir. Çin’den Türkiye’ye kadar birçok ülkede yaflanan kitlesel iflten ç›karmalar, zamlar ve kamusal hak gasplar›, yeni sömürge sermaye s›n›flar›n›n bu y›k›c› kap›flma için yapt›klar› bir haz›rl›k, devasa bir sermaye de¤ersizleflmesi ortam›nda kendi ç›karlar›n› gözeten öz-savunma eylemleridir. Yeni sömürge sermaye s›n›flar›, d›fl pazarlar›n darald›¤›, s›cak para ve kredi kaynaklar›n›n nazland›¤› bu büyük y›k›m sürecini, ortal›k duruldu¤unda birbirleri karfl›s›nda en “rekabetçi” emek sömürüsü konumunu kapabilmelerini sa¤layacak çapta bir s›n›f mücadelesi sürecine çevireceklerdir. Özellikle yeni sömürgeler dünyas›n›n do¤usunu etkisi alt›na alaca¤› gözlenen bu kap›flma ise daha flimdiden bölgenin bütün ülkelerinde flovenizm, milliyetçilik, savafl e¤ilimlerini t›rmand›rmaktad›r. Tayland’daki gerici ayaklanmalardan Hindistan’daki vahfli katliamlara kadar bölgenin tamam›, son derece y›k›c› toplumsal gericilik tohumlar›n› bar›nd›rmaktad›r. Bu ülkelerdeki sermaye de¤ersizleflmesine efllik edecek olan siyasal altüst olufllar›n ve yeni savafllar›nsa, 2008 Küresel Krizinin merkezinde bulunan ABD’nin egemenlik stratejilerinin bir sonraki aflamas›n›n en önemli ö¤elerini oluflturaca¤› gözlenmektedir. Do¤u, 2008 Küresel Krizinde yeni sömürgeler dünyas›n›n en büyük bedeli ödeyecek parças› olmaya adayd›r. Öte yandan yine do¤u, iflçi s›n›f› hareketinin son dönemdeki yenilenmesine esin kayna¤› oluflturan birçok
Irak’tan M›s›r’a Çin’den Türkiye’ye kadar Do¤u, 2008 krizinin bedelini en a¤›r ödeyecek bölgelerden birisi. Ama Do¤u, dünya emekçilerinden yeni haraçlar isteyen yüksek finans oligarflisiyle yaflanacak yeni büyük kap›flman›n en s›cak bölgelerinden birisi olmaya da haz›rlan›yor. (Irak’ta özellefltirme karfl›t› iflçi eylemi).
deneyimin de geliflti¤i bir co¤rafyad›r. Emperyalist sistemin üretim merkezi haline dönüflen Çin ve Uzak Do¤u Asya; büyük bir serbest yat›r›m bölgesinden ibaret olan Bangladefl’in tekstil iflçileri; Koreli çiftçiler; sömürgecili¤in anavatan› Hindistan’da boyveren su ve sa¤l›k hakk› hareketleri; petrol zengini Arap ülkelerini iflçi mücadeleleriyle tan›flt›ran göçmen iflçiler; Afrikal› yoksullar ve M›s›rl› iflçileriyle Do¤u, tüm dünya emekçilerinden yeni haraçlar isteyen yüksek finans oligarflisiyle yaflanacak olan yeni büyük kap›flman›n en s›cak bölgelerinden birisi olmaya haz›rlanmaktad›r.
Dipnotlar: 1 P. Sweezy ve Harry Magdoff taraf›ndan 1969 y›l›nda yaz›lan “Tekelci Sermaye” isimli kitapta, mal ve hizmet üretimi art›fl›nda yavafllama, iflsizlik ve kapasite fazlas› ile karakterize olan durgunlu¤un, olgunlaflm›fl tekelci kapitalizmin normal hali oldu¤u ve aç›klanmas› gereken istisnai durumunsa bu durgunlaflma de¤il, 1945–70 aras›ndaki “büyüme” e¤ilimi oldu¤u vurgulan›yordu. (Tekelci Sermaye, Kalkedon Yay.) Dünya ekonomisinde kifli bafl›na ürün ç›kt›s›n›n büyüme h›z›, 1960’lar sonras›ndaki her on y›lda, bir önceki on y›ldan daha düflük gerçekleflti. ( “The Stagnation of Employment,” Monthly Review, Nisan 2004). 2 “Bu kitab›n ilk bölümünde kar oran›n›n art›-de¤er oran›n› daima daha düflük ifade etti¤ini görmüfltük. Biraz önce ise yükselen art› de¤er oran›n›n bile, kendisini düflen kar oran› ile ifade etme e¤iliminde oldu¤unu gördük. Kar oran›, art› de¤er oran›na, ancak S= 0 olmas›, yani toplam sermayenin ücret olarak ödenmesi halinde eflit olabilir. Sabit sermayenin de¤erinin, harekete geçirdi¤i emek gücü miktar›na oranla de¤iflmeden kalmas› ya da emek gücü miktar›n›n sabit sermayenin de¤erine oranla artmas› söz konusu de¤ilse, düflen bir kar oran› düflen bir art› de¤er oran›n› ifade etmez. (…) Kar oran›ndaki düflüfl ve h›zlanan birikim, yaln›zca, her ikisinin de üretkenlikteki geliflmeyi yans›tmas› ölçüsünde ayn› sürecin farkl› ifadeleridir. Birikimse, eme¤in büyük bir ölçekte yo¤unlaflmas›n› ve bu nedenle de daha yüksek bir sermaye bileflimini ima etti¤i ölçüde, kar oran›ndaki düflmeyi h›zland›r›r. Öte yandan, kar oran›ndaki düflme de yine sermayenin yo¤unlaflmas›n› ve daha küçük kapitalistlerin, ellerinde hala mülksüzlefltirebilecek herhangi bir fley kalm›fl olan az say›daki do¤rudan üreticinin mülksüzlefltiril-
mesi yoluyla sermayenin merkezilefltirilmesini h›zland›r›r. Bu durum birikim oran›n›n kar oran› ile birlikte düflmesine karfl›n birikimi kitle olarak t›rmand›r›r. Öte yandan, (t›pk› sermayenin kendisini geniflletmesinin kendisinin tek amac› olmas› gibi) toplam sermayenin kendini geniflletme oran› ya da kar oran› kapitalist üretimin dürtüsünü oluflturdu¤u için, burada yaflanan düflme yeni ba¤›ms›z sermayelerin oluflumunu yavafllat›r ve bu nedenle kapitalist üretim sürecinin geliflmesine yönelik bir tehdit olarak belirir. Afl›r› üretimi, spekülasyonu, krizleri ve art›k nüfusla birlikte art›k sermayeyi besler. “ (Marx, Kapital III, Bölüm 15) 3 Zenginler lehine yap›lan vergi indirimleriyle servetin yoksullardan varl›kl› s›n›flara yeniden aktar›lmas›; emekçi s›n›flar›n örgütlülüklerinin ve haklar›n›n da¤›t›lmas›, esneklefltirme ve güvencesizlefltirmede devlet gücünün koçbafl› olarak kullan›lmas›; devletin emekçi s›n›flar karfl›s›nda uluslararas› sermayenin “yat›r›m ortam›n›” aktif bir sald›rganl›kla düzenlemesi ve savunmas›; serbest yat›r›m bölgelerinin örgütlenmesi ve iflletilmesi; devletin özellefltirme ve ekonomik serbestlefltirmede, d›fl borçlar›n ödenmesinde, uluslararas› sermayeyi çekecek rekabetçilik önlemlerinin uygulanmas›nda; IMF-Dünya Bankas› disiplinlerinin dayat›lmas›nda ve “bütçe disiplinini” korumak ad› alt›nda kamusal alan›n uluslararas› sermayeye ya¤malat›lmas›nda oynad›¤› aktif rol, bu yöntemlerin baz›lar›d›r. 4 China Post, “World crises continues; job losses rise”, 21 Kas›m 2008; CNNMoney.com, “Jobs Lost in 2008: 1.2 million”, 7 Kas›m 2008. Uluslararas› Çal›flma Örgütü (ILO) taraf›ndan, krizin daha ›l›ml› seyretti¤i Haziran 2008’de, bu y›lki küresel ekonomik büyümenin yüzde 4.8 düzeyinde olaca¤› beklentisiyle yap›lan yüzde 6.1 küresel resmi iflsizlik oran› tahmininin kat kat afl›laca¤› da çok aç›k. 5 “U.S. Pledges Top $7.7 Trillion to Ease Frozen Credit, http://www.bloomberg.com 6 ABD Kongresi taraf›ndan kabul edilen 700 milyar dolarl›k TARP-Sorunlu Varl›klar› Kurtarma Program›’n› flu ana kadar kullanan baz› finans kurumlar› flunlard›: AIG 40 milyar, JP Morgan 25 milyar, Bank of America 15 milyar, Merril Lynch 10 milyar, Goldman Sachs 10 milyar, Morgan Stanley 10 milyar. Citybank’a ise 306 trilyon dolarl›k kurtarma sa¤land›. Son büyük yat›r›m bankas› bat›klar›yla birlikte, ABD’nin en büyük finans kurumlar› aras›ndaki kap›flma da derinleflti. 1. s›rada olan Citygroup, portföylerinin önemli bir bölümünü elinde tutan Lehman Brothers’›n batmas›n›n ard›ndan gerilerken, yine büyük bat›klardan birisi olan Bear Stearns’i sat›n alan, s›ras›yla 2. s›radaki Bank of America ve JP Morgan Chase’in ba¤l› bulundu¤u, 1,6 trilyon dolar›n üstünde varl›¤›n sahibi Rockefeller ailesinin eli güçlendi. (Global Research, 14 Kas›m 2008 ve M. Chossudovsky, “Global Financial Meltdown”, 18 Eylül 2008) Rockefeller ailesi, ünlü Bilderberg toplant›lar›n›n ve Dünya Ekonomik Forumu’nun kurucu üyeleri aras›nda oldu¤u gibi, ExxonMobil’in kökenini oluflturan Standart Oil flirketiyle birlikte ABD petrol sanayinin de kurucular›ndan. 7 Eric Toussaint, “Dangerous Times for the Internal Public Debt”.
55
DOSYA
KR‹Z
Spekülasyon ça¤›nda yüksek finans oligarflisi ve güvencesiz emek “Sermaye piyasalar›nda” al›n›p sat›lan hava-c›va de¤ildir. Henüz el konulmam›fl insan eme¤i; gelecekte elde edilecek art› de¤er ve kar; her türlü varl›ktan gelecekte elde edilecek kazançlar; en temel insan ihtiyaçlar›n›n al›n›p sat›lmas›ndan do¤acak gelirlerdir.
56
ünyan›n en büyük küresel yat›r›m bankalar›ndan Bear Sterns’in ABD Merkez Bankas›’n›n (FED) deste¤iyle bir baflka ABD finans devine sat›ld›¤› tarih olan 14 Mart 2008’de, Financial Times gazetesi bafl ekonomi yazar› flöyle demiflti: “14 Mart 2008’i unutmay›n: Bu, küresel serbest piyasa kapitalizmi hayalinin öldü¤ü gündür”. Ama önemli bir fleyi söylemeyi de unutmufltu: Ebesi askeri darbeler olan neo-liberalizmin “serbest piyasa kapitalizmi hayali” y›llard›r zaten, sermaye s›n›f›n›n “yürütme komitesi” olan devletin finansal (mali) ve askeri zorlamalar›yla ayakta duruyor. 1987 borsa krizinden 2001 Arjantin krizine dek bugüne kadarki bütün bölgesel finans krizlerindeki “köpüklerin” hem fliflmesi hem de patlamas› s›ras›nda, hep ayn› kirli devlet müdahalelerine tan›k oluyoruz. Asl›na bak›l›rsa, önceki borsa krizleri ve en son Arjantin krizinde kamu kaynaklar›n›n finans sermayesi taraf›ndan “kamyonlarla” götürülmesinin bir benzerini flimdi “küresel” çapta yafl›yoruz.
D
Ama flimdi küresel boyuta s›çram›fl olan bu krizin nedenlerini anlamak için, en son gayrimenkul köpü¤ünün patlama nedenine bakmam›z yetmez. Dönmemiz gereken yer, “serbest piyasa kapitalizmi hayalini” yaratan s›n›f iliflkileri ve köpükleri bir fliflirip bir patlatan küresel gazino ile küresel fabrika aras›ndaki ba¤lant›d›r. Çünkü iflin özü, kapitalist üretimin, gelifliminin belirli bir döneminde, kendi yap›sal kriziyle uzlaflmas› ve finans›n, bu uzlaflman›n harac› olan krediyi temelinde kapitalist üretimin ve dolafl›m›n hâkimi haline gelmesidir.
Krizden krize emperyalizm 1947–70 aras›nda, dünyan›n emperyalist egemenlik alt›ndaki parças›nda kapitalist üretim iliflkileri büyük bir h›zla yayg›nlaflt›. Çokuluslu flirket egemenli¤inin yay›lmas›; yüksek art› de¤er sömürüsü yöntemlerinin hâkimiyeti; yeni sömürgecilik yönteminin genelleflmesi; muazzam kar geri transferi mekanizmalar›n›n kurulmas› gibi geliflmeler bu dönemde gerçekleflti. Bu geliflmeler ayn› dönemde her y›l yüzde 5-6’lar düzeyinde büyüyen kapitalist ekonomiyi devasa bir afl›r› üretim ayg›t› haline getirdi. Ancak her afl›r› üretim, “tek tek metalar›n de¤il, (her zaman metalar›n afl›r› üretimini de içermekle birlikte), sermayenin afl›r›-üretimi, basitçe sermayenin afl›r› birikimidir.” (Marx). “Kar oranlar›ndaki düflme e¤iliminin” bir baflka ifadesi olan afl›r› birikimininse, daima spekülasyonu, yani kredi sermayesinin afl›r› fliflkinli¤ini ve bunun sonucunda ortaya ç›kan krizleri besledi¤ini ise yine Marx’tan bu yana biliyoruz.1 Nitekim emperyalist ça¤›n ilk büyük krizi olan 1929 krizi de böyle ortaya ç›kt›. 1929 Büyük Bunal›m›, te-
kelleflmenin gençlik ça¤›nda; tekelci fiyatland›rma mekanizmalar›n›n henüz çok yayg›n olmad›¤› koflullarda yaflanan bir krizdi. Büyük çapl› sermaye merkezileflmesi ve yo¤unlaflmas› sonucunda t›rmanan spekülasyonla birlikte, kapitalizmin krizi önce bir borsa krizi olarak patlak verdi. Borsa çöküflünün yol açt›¤› kredi daralmas›, dolafl›m›n (yani genel talep alan›n›n) kapitalist birikimin en zay›f halkas›n› oluflturdu¤u bir ortamda, sermayeler aras›nda k›ran k›rana bir fiyat rekabetini tetikledi. Emperyalistler aras› egemenlik devri sorununun henüz çözülmemifl olmas› herhangi bir merkezi müdahalenin yap›lmas›n› da engelledi ve kriz 1933’e kadar büyük bir sermaye de¤ersizleflmesi yaratan derin bir ekonomik durgunluk biçiminde sürdü. Ekonomik durgunluk, ABD’nin yeni bir emperyalist dünya piyasas›n› tüketim/refah ve savafl ekonomisi temelinde infla etti¤i 1945 sonras›nda geçici olarak afl›ld› ancak afl›r› birikim ayg›t› bu kez daha da büyüdü. Sermayenin “toplumsallaflmas›” muazzam boyutlara ulaflt›. Öte yandan, 1945–70 döneminin “üretken kapitalizmi” tüm dünya emekçilerini tarihte ilk kez tek bir “soyut emek” zincirinin halkalar› haline de getirdi. [bak›n›z HDY, Say› 1, “Lenin’den: Marx’›n Ekonomik Ö¤retisi”]. Bu yeni s›n›fsal kutuplaflma, tekelci-finans sermayesine yirminci yüzy›l›n bafl›nda tarif edilenden farkl› özellikler kazand›ran özerk bir üst yap›ya hayat verdi.2 Bu geliflme, Marx’›n bütün krizlerin merkezi olgusu olarak tan›mlad›¤› “kapitalist üretimin ve kredi sermayesinin çeliflkili varl›¤›na” da yeni bir biçim kazand›rd›. Kapitalizmin bu en parlak ça¤›nda, kapitalist birikimin bir ucunda, kapitalistlerin daha fazla sermaye mal›na (üretim arac›na) olan talebi, baflta 2. Dünya Savafl› sonras›ndaki yeniden yap›lanman›n doygunluk kazanmas›; tekelci fiyatland›rma mekanizmas› vs. gibi nedenlerle daha fazla duraksamaya yüz tutmufl; ekonomik durgunluk belirtileri yeniden boy göstermeye, sermaye yeniden daha fazla spekülasyona yönelmeye bafllam›flt›. Kapitalist birikimin öteki ucunda ise, iflçi s›n›f›, dünya çap›nda itaatsizlik ve isyan üretiyor; 1970’li y›llarla birlikte her yerde, iflyerlerindeki ücret mücadelesi ile genel toplumsal mücadeleleri birlefltirmeye yöneliyordu. Büyük fabrikalar merkezli iflçi s›n›f› hareketi içinde, “sosyal ücretin” [devletin sosyal haklar›n karfl›lanmas› için ay›rd›¤› kaynaklar›n] s›n›rlar›n›n, ücretli ve ücretsiz tüm iflçilerin gerçek insani ihtiyaçlar›n› kapsayacak biçimde geniflletilmesini zorlayan militan e¤ilimler yayg›nlaflt›. Sendikal bürokrasinin bütün engelleme giriflimlerine karfl›n, ücret mücadelesi, verimlilik art›fllar›na endekslenmifl bir s›n›f uzlaflmas› zemini olmaktan ç›kma-
57
DOSYA
KR‹Z
ya bafllad›. Sol ulusal kurtulufl hareketleri ile gençlik hareketlerinin yükseldi¤i; afl›r› birikimin ikiz kardefli iflsizli¤in de yayg›nlaflt›¤› bir ortamda, dünya çap›nda tek bir “soyut emek zincirinin halkalar›” haline gelerek politik pazarl›k gücü pekiflen iflçi s›n›f›n›n sosyal ücret mücadelesinin s›n›rlar›n› geniflletmeyi zorlamas› ise, sermaye birikimi aç›s›ndan elbette can s›k›c› sonuçlar yarat›yordu. ‹flçi s›n›f›n›n bir yandan ücret düzeylerinin düflürülmesine, öte yandan üretim sürecinde yeni verimlilik art›fllar› dayat›lmas›na karfl› militanca direnmesi, 1945–70 aras› birikim sürecinin ana mekanizmas›n›, Keynesci para politikalar›na dayal› kapitalist üretim genifllemesini felç etmeye bafllad›: Ücret art›fl›n› telafi eden yüksek üretkenlik art›fl› sa¤lanabildi¤i ölçüde h›zla yeni sermaye mallar› talebine dönüfltürülen para, basit dolafl›mda daha fazla oyalanmaya, ek üretken sermayeye dönüflmesi gecikmeye bafllad›. Emek sürecinde iflçi militanl›¤› nedeniyle ortaya ç›kan belirsizlikler, hep “gelece¤i sat›n alan” kapitalist birikim sürecinde daha büyük belirsizliklere dönüfltü.3 Bu koflullarda sermayenin, emek gücünü “kar enflasyonu”, yoluyla, yani fiyatlar› iflçi ücretlerinin üzerine ç›kararak de¤ersizlefltirme giriflimi de ifle yaramad›: Sermayenin ekonomik dilinde “enflasyon kontrolden” ç›kt›, politik dilinde “demokrasi fazlas›” olufltu. 1945–70 aras›nda üretimi sermaye birikiminin motoru olarak tutan yöntemlerin kendisi, sermaye bak›m›ndan afl›lmas› gereken temel soruna dönüflmüfltü. Kapitalizm gerçe¤i kabul etmeye bafllad›: Geleneksel Keynescilik yaln›zca, emperyalist merkezde ücret-verimlilik art›fl› takas›na dayal› s›n›f uzlaflmac›l›¤›n›n ve çevrede yeni sömürgecili¤in krizlerinin mevcut olmad›¤› bir dünyada mümkündü!
“Üretken kapitalizmin” iflas›: Rantiye ile uzlaflma Üretim durgunlaflmas› ve spekülasyon e¤ilimi tekelci kapitalizmin normal, ola¤an seyridir. Tekelleflmenin, kaç›n›lmaz bir e¤ilim olarak afl›r› birikimi, finanslaflmay› (malileflmeyi) ve spekülasyonu besledi¤i bir ça¤da, üretimin sermaye birikiminin motoru olarak tutulabilmesi, çok özel s›n›fsal-politik koflullar› gerektirir. “S›n›f savafl›m› beni daima e¤itimli burjuvazinin yan›nda bulacakt›r” diyen Keynes’in görüfllerinin üretim merkezli bir sermaye birikim sürecini ayakta tutmak için benimsendi¤i dönem de, emperyalist sistem aç›s›ndan çok özel bir konjonktürü temsil eder4. 1945’lerde emperyalistlerin, sosyalist sistem karfl›s›nda iki temel sorunu vard›: Birincisi, y›k›lan emperyalist dünya piyasas›n› yeniden kurmak. Bunun için tekelleflme ça¤›n›n, her türlü üretken giriflimi “spekülasyon girdab› üzerindeki bir köpü¤e” dönüfltüren finanslaflma e¤iliminin k›smen kontrol alt›na al›nmas› ve toprak paylafl›m› yöntemlerinin yerine, pazar paylafl›m› yöntemlerinin konulmas› gerekliydi. ‹kincisi, merkez ve yeni sömürge iflçi s›n›flar›n›n sosyalizme do¤ru kaç›fl e¤ilimini, sermayenin yüksek sömürü oranlar› ile kat kat telafi edilen “sosyal” bir alan yaratarak s›n›rland›rmak. Çok uluslu flirket egemenli¤i ve yeni sömürgecilik yöntemlerinin genelleflmesini ve “rantiyenin k›smi denetimini” mümkün k›lan Keynescili¤in sosyal ve emperyalist yönleri, 1945 sonras› iflçi s›n›f› hareketinin en zaafl› siyasal özelliklerinden de yararlan›labildi¤i koflullarda birbiriyle ba¤daflt›r›labilerek genellefltirildi. Yeni sömürgecilik sistemati¤inin kurucu yöntemi olarak da görülebilecek olan Keynescilik, geniflleyen iflçi s›n›f›n›n toplumsal ihtiyaçlar›n› gerçek anlamda karfl›lamay› de¤il, “genel talebin”, yani geniflleyen kapitalist piyasa içinde sermaye mallar›na (üretim araçlar›na) yöne-
Neo-liberal finansal mimarinin bafll›ca sorumlular›ndan eski ABD Hazine bakanlar›ndan Larry Summers, ABD’li trilyoner David Rockefeller ile. Rockefeller 2008 krizinden en karl› ç›kan zenginlerden birisi oldu. Obama’n›n ekonomik dan›flma kurulu üyesi Summers, Beyaz Saray Ekonomik Dan›flma Konseyi baflkan› olacak.
Finanslaflma, sermayenin, tüm dünyada tek bir üretim zincirinin parças› olan ücretli eme¤in mücadele gücü karfl›s›nda kapitalizmin sa¤l›¤› için finans sermayesine verdi¤i haraçt›r.
lik talebin k›flk›rt›lmas›n› ve ayakta tutulmas›n› hedefler. Keynesçi müdahalecili¤in, kamu aç›klar› yaratma ve para basma pahas›na devlet yat›r›mlar›n› sürekli olarak geniflletmesinin mant›¤› budur. Bu “genel talep yönetimi” yöntemi ise ancak, eme¤in sürekli verimlilik art›fllar›yla de¤ersizlefltirilebildi¤i koflullarda iflleyebilir. Keynescili¤in kapitalizmin yay›lmac›l›¤›n› teflvik eden bu yönleriyle, ücret ve sosyal ücret düzeylerinin afla¤›ya do¤ru bast›r›lmas›n› zorlaflt›ran yönleri ise ancak, iflçi s›n›f›ndan yükselen “toplumsall›k tehdidinin” devrimci biçimlerinin esasen sistem d›fl›nda odakland›¤› çok özel s›n›fsal dengeler içinde mümkündür. Ne var ki, kapitalizm kendi genifllemesiyle birlikte, kaç›n›lmaz biçimde mülksüz iflçi kitlelerini de geniflletir. Sonuçta ne temel ihtiyaçlar› ancak toplumsal biçimlerde giderilebilen bu kitle büyüdükçe, toplumsall›k ihtiyac›n›n da büyüyece¤i gerçe¤inden sonsuza dek kaçabilir, ne de tekelleflme ve yeni sömürgecilik koflullar›nda bu ihtiyaçlar›n kendilerini sistemin orta yerinde devrimci biçimlerde ifade etmesini engelleyebilir.
zeyi yükselen iflçi s›n›f›n›n toplumsal alan›n kendisinin s›n›rlar›n› geniflletmeye çal›flt›¤› koflullarda, kapitalist üretim sermaye birikiminin motoru olarak teklemeye; özerk bir üstyap›ya dönüflmeye bafllayan spekülasyon t›rmanmaya bafllad›. Bu durumda ya 1929 benzeri yeni bir y›k›mla sermaye ya da top yekûn bir politik-s›n›fsal sald›rganl›kla emek gücü de¤ersizlefltirilecekti. Sermayenin “çözümü” ikincisi oldu.
Afl›r› sermaye de¤erlenmesi, afl›r› emek-gücü de¤ersizleflmesi
Nitekim 3. Bunal›m döneminin bafl›nda mevcut olan dengeler, tekelci kapitalizmin ve yeni sömürgecili¤in gelifliminin yaratt›¤› s›n›fsal dinamikler nedeniyle, 1970’lere gelindi¤inde ortadan kalkm›fl ve “tehdit” yer de¤ifltirmifltir. Kapitalizm en parlak ça¤›nda; en ak›lc› görünen iflleyifli içinde bile, ne yüksek verimlilik cenderesine s›k›flt›r›lan merkez ülke iflçi s›n›flar›n›, ne de yeni sömürgecilik cenderesine s›k›flt›r›lan emekçi s›n›flar› tatmin edebilmifltir.
Ancak son k›rk y›la hakim olan bu “çözüm”, sistemin yeni efendisinin, 1970’lerin “kar enflasyonu” ortam›nda fiyatlar› iyice fliflen spekülatif varl›klar›n›n de¤ersizlefltirilmesine izin vermeyen yüksek finans sermayesinin çözümüdür. Temelde, emperyalist dünya sisteminin kurallar›n›n, her fleyin s›n›rs›zca sermaye varl›¤› haline dönüfltürülebilece¤i; spekülasyona konu edilebilecek sermaye varl›klar›n›n fiyatlar›n›n sürekli fliflirilebilece¤i ve emek-gücünün sürekli daha da de¤ersizlefltirilebilece¤i bir biçimde düzenlenmesine dayanm›fl; yaflad›¤›m›z finanslaflma ça¤›n›n s›n›f iliflkilerini yaratm›flt›r. Ancak sömürge kapitalizminin politik krizi, ABD emperyalizminin egemenlik krizi, merkez kapitalizminin ideolojik krizi ve kapitalist piyasalar›n 3. Bunal›m döneminde kazand›¤› yüksek bütünleflme derecesi, yüksek finans sermayesinin bu çözümünü, iflçi s›n›f› mücadeleleri karfl›s›nda bütün kapitalist s›n›flar›n da ortak çözümü haline getirmifltir.
1970’lerde d›fl tehdit, yani “toplumsal ihtiyaçlar” canavar›, bir iç tehdide dönüfltü. Kitlesellik ve militanl›k dü-
Bu noktadan sonra, dünyan›n emekçi s›n›flar›n›n ücret ve ücret d›fl› gelirlerini, askeri darbelerle, “üçüncü dün-
59
DOSYA
KR‹Z
ya” borç krizleriyle, neo-liberal sald›rganl›kla, üretimin uluslararas› düzeyde parçalanmas›yla, vas›fs›zlaflt›rma, sendikas›zlaflt›rma, güvencesizlefltirme, mülksüzlefltirme, tar›msal s›n›flar›n ola¤anüstü ölçülerde daralt›lmas› ve üretimin küresel fabrikalar›n içine s›k›flt›r›lmas›yla ola¤anüstü ucuzlatan bir sürecin önü doludizgin aç›ld›. Bu karmafl›k süreç içinde emek-gücü dünya çap›nda ola¤anüstü de¤ersizlefltirildi. Ancak kapitalist s›n›flar›n bu “ortak” çözümü, sermayenin bütünü aç›s›ndan küçük ama insanl›k aç›s›ndan büyük y›k›mlar üreten bir diyet yaratt›. Krizin emekçi kitlelerin taleplerini bast›r›p, emek güçlerini ucuzlatarak “afl›lmas›”, asl›nda krizin sündürülmesiydi. Bütün emperyalist iflleyifl, finansal varl›klar›n fliflirilmifl de¤erlerinin düflmesini engellemeyi ve giderek daha da y›¤›lan servetin finansal araç spekülasyonuna akaca¤› koflullar›n güvence alt›na al›nmas›n› sa¤lamak üzere yeniden yap›land›r›ld›. Üretimdeki durgunlu¤un üstü ancak bu ak›fl›n yaratt›¤› spekülatif canlanmalarla örtülürken spekülasyon, kapitalist birikim sürecinin temel motoru haline geldi. Bir zamanlar kapitalist birikim sürecinin yard›mc›s› rolünde olan ve Keynesci dönemde kontrol alt›na al›nd›¤› iddia edilen spekülatif sermaye, kapitalist birikim sürecinin içinden beslenerek geri döndü; finans sermayesi “kesin zaferine” ulaflt›. (P. Sweezy). Dünya tarihinde ilk kez, kapitalist birikim sürecinin, üretimin ve dolafl›m›n gerçek efendisi haline gelerek, ekonomik ve politik iktidar›n oda¤›na yerleflti. Üretken kapitalist faaliyetin, finansal faaliyete yüksek borçlulu¤u, bu iki faaliyet, Enron iflas› örne¤inin de gösterdi¤i gibi, tekeller aç›s›ndan ayn› gövde içinde gerçekleflirken bile, genel bir kural haline geldi. Sermaye içi s›n›f iliflkileri, büyük tekellerin ve servet sahiplerinin finansal faaliyetlerini yürüten yüksek risk fonlar›n›n spekülatif sermaye hareketlerine (küresel gazino) ba¤›ml› biçimde güvencesiz emek sömürüsü yürüten daha küçük tafleronlara dek uzanan bir uluslararas› hiyerarfli içinde yeniden düzenlendi. Sonuçta flekillenen emperyalizmin 4. Bunal›m dönemi ekonomisi, “kapitalizmin sa¤l›¤›n›n”, her türlü üretken giriflimi “köpü¤e” dönüfltüren ve do¤as› gere¤i yaln›zca bu köpükleri fliflirip patlatarak büyüyebilen rantiye s›n›f›n›n sa¤l›¤›na ba¤›ml› k›l›nd›¤› bir ekonomidir. Çünkü geniflleyen sermaye, geniflleyen iflçi s›n›f›ndan vazgeçemez, çünkü hiçbir robot-makine kendi y›pranmas›n› aflan bir art›k üretemez. Ama insan denilen makinenin hep daha afla¤›ya do¤ru bast›r›labilen sosyal ihtiyaçlar›n›n karfl›lanmas›ndan vazgeçebilir. fiimdi “üretken kapitalist faaliyet”, bu genel sa¤l›k u¤runa finansal fa-
60
25 Kas›m 2008. Küresel kriz yüzünden iflten at›lan Çinli iflçiler, ucuz emek cenneti Guangdong eyaletindeki bir oyuncak fabrikas›n› iflgal ederek polisle çat›flt›lar.
aliyete ödemek zorunda oldu¤u diyete a¤lamaktad›r. Oysa gerçek sorun, spekülatif sermayenin “üretken kapitalist faaliyete” engel oldu¤u bir durum de¤ildir. Gerçek sorun, kapitalist birikimin sa¤l›¤›n›n, iflçi s›n›f›ndan yükselen “toplumsall›k tehdidinin” savuflturulmas›na ba¤l› olmas›d›r. Gerçek sorun sermayenin kendisinin, mülksüzlefltirilmifl büyük insan kitlelerinin gerçek ihtiyaçlar›n›n insana yak›fl›r bir biçimde karfl›lanabilmesinin yegâne yolu olan üretimin üstünde bir engele dönüflmesidir.
Art›k emekçi kitleleri ve yaflam›n metalaflt›r›lmas› ça¤› Emperyalizmin mevcut evresinin ve kriz içinde krizlerinin tuhafl›klar› da burada yatmaktad›r: Kapitalizm, kendi geliflmifllik, yay›lm›fll›k ve “toplumsallaflma” düzeyiyle yaratt›¤› gerçek “toplumsall›k tehdidinin”, yasalar›n› zorlayan politik bir güce dönüflmesini, art› de¤erin s›n›rlar›n› bu biçimde zorlamas›n›, yaln›zca, üretken faaliyetlerin alt›n› sürekli oyarak engelleyebilmektedir. Sermaye, ulaflt›¤› geliflme aflamas›nda, “pazar sorununun”, basit bir pazar derinlefltirme ve geniflletme sorunu olmad›¤›n›; kendi afl›r› üretim ayg›t›n›n yaratt›¤› mülksüz, kentli emekçi kitleye, kapitalizm koflullar›nda insanca yaflam olanaklar› sa¤laman›n yap›sal imkâns›zl›¤› sorunu oldu¤unu kabul etmektedir. Bu yeni düzende emek gücü, pazarlar ne kadar geniflletilirse geniflletilsin, sürekli olarak daha fazla de¤ersizlefltirilmesi gereken bir maliyetten baflka bir fley de¤ildir. 2008 krizinde gördü¤ümüz devasa devlet müdahalesi ile
iflsizlik krizi de bu koflullarda ortaya ç›km›flt›r. Finansal faaliyete hep daha fazla art›k aktarmas› gereken üretken faaliyetler büyük bir borç yükü alt›na girmekte ve yüksek finans oligarflisi varl›klar›n›n de¤erinin kurtar›lmas›n› istemektedir. Sermaye borçlar›n›n güvence kap›s› haline gelen devlet, bu borçlar›, kamu kaynaklar›n› ya¤malamay› ve emek gücünü biraz daha de¤ersizlefltirilmesini sa¤layan politik müdahalelerle ödemektedir. 1987 borsa krizinden Meksika krizine, Güney Do¤u Asya krizinden Arjantin krizine sistemin finans sermayesine ödemesi gereken diyet, emek gücünün üretim ve yeniden üretim içinde de¤ersizlefltirilmesini dayatan finansal disiplin araçlar›yla hep böyle devlet eliyle tahsil edilmifltir. Bu y›k›c› çevrim, son k›rk y›l›n sermaye birikim motoru olan köpüklerin de dayad›¤› sahici s›n›fsal-politik temeldir.
Bir fliflen bir patlayan köpükler Yüksek finans oligarflisi ça¤›nda yarat›lan bütün köpükler, sermayenin bütün kesimlerinin, finans sermayesine diyetlerini ödeyerek yararland›klar› büyük, kitlesel emek gücü de¤ersizlefltirmeleri üzerinde fliflirildi. Küresel gazino, küresel fabrikan›n yaratt›¤› de¤erleri ya¤malayarak büyüdü. Ancak bu fabrikan›n art›k yaln›zca mal üretimindeki sömürüyle yetinemeyip, insan hayat›n›n yeniden üretilmesi için gereken her fleyi; kamusal hizmetler alan›n› ve do¤ay› s›n›rs›zca metalaflt›r›lmas›, küresel gazinoda oynanan oyunlar› insanl›k aç›s›ndan daha da tehlikeli hale getirmektedir.
Spekülatif faaliyet daima üzerinde sonsuz miktarda “fiktif” (kurgusal) de¤er üretebilece¤i sa¤lam güvenli varl›klara ihtiyaç duyar. Son k›rk y›l›n iki büyük köpü¤ü de bu yüzden borsa ve gayrimenkul alan›nda ortaya ç›kt›. 1990’lar›n sonlar›na kadar süren birinci köpük, bilgi teknolojisi flirketlerinin hisse senetlerinin de¤erlerinin fliflirilmesine dayanan, “dot.com” denilen [bilgi teknolojisi piyasas›] alanda gerçekleflti. Bu fliflkinli¤in gerçek hayattaki temeli, kapitalist üretimin, sosyalist sistemin y›k›ld›¤›, kapitalist sömürüye dâhil edilen toprak ve insan kitlelerinin ola¤anüstü geniflledi¤i bir ortamda parçalanarak, güvencesiz emek sömürüsüne dayanan uluslararas› arz zincirlerine ba¤lanmas›yd›. Dot.com köpü¤ünün fliflmesi, s›n›f mücadelesi alan›nda güçlü iflçi s›n›f› hareketlerinin yenilmesi, sendikas›zlaflt›rma, vas›fs›zlaflt›rma, ucuz kad›n eme¤i sömürüsü; uluslararas› iflbölümünde sanayisizlefltirme, borç krizi; ideolojik alanda “sanayi sonras› toplumu” propagandas› ve tekelci medya egemenli¤i gibi gerçek karfl›l›klara sahipti. Üretim sistemi içindeki belirsizlikleri ortadan kald›rd›¤›, küresel üretimi ve piyasalar› “bilgi otoyollar›yla” birbirine ba¤lad›¤› iddia edilen bilgisayar teknolojilerini üreten flirketlerin, yüksek kar beklentisi ile borsa de¤erleri en fazla fliflirilebilen sermaye varl›klar› olarak astronomik gelirler yaratmas› bu koflullarda mümkün oldu. Ancak dünya emek gücü, sürekli olarak birbirini daha da afla¤›ya do¤ru iten Latin Amerika, Bangladefl, Çin, Do¤u Avrupa gibi ucuz üretim bölgelerinin sisteme eklenmesiyle büyük bir yeniden iflçileflme süreci içinde de¤ersizlefltirildi. Ayn› süreçte emek gücünü de¤ersizlefltirme arac› olarak gündeme getirilen küçük tar›m üreticilerini iflasa sürükleme siyasetiyle mülksüzlefltirme alabildi¤ine yayg›nlaflt›. Yine bu süreçte ABD’nin bilgi teknolojisi alan›ndaki çokuluslu flirketlerinin sahipleri, dünyan›n en varl›kl› kiflileri haline geldiler. ABD dünyan›n üretken teknoloji merkezi olarak bir zamanlar sahip oldu¤u konumun erimesini telafi edebildi. ABD’nin, egemenli¤inin önkoflullar›ndan birisi olan, “dünyan›n tüketim merkezi olma” zorunlulu¤u iki yolla sa¤land›. Gerçek gelirleri düflen ABD emekçi s›n›flar›n›n tüketim kapasitesi, küresel fabrikan›n daha ucuz emek kullanan parçalar›nda üretilen mallar›n yeniden ihraç edilmesiyle ve yoksullaflman›n borsa oyunlar›ndan elde edilen kazançlarla telafi edilmesiyle ayakta tutuldu. Wall Street, dünya sermayesinin akt›¤› ana mecra olmaya devam ederken, ABD finanslaflman›n kazan›mlar›n› askeri sald›rganl›¤›n güvencesi alt›nda ilerletecek yeni araçlar yaratmaya yöneldi. Dünyadaki finansal sermaye hareketlerinin önündeki bü-
61
DOSYA
KR‹Z
tün s›n›rlar›n kald›r›ld›¤›; borçlanma ve spekülasyon araçlar›n›n ola¤anüstü çeflitlendirilip ço¤alt›ld›¤›; bankac›l›k sisteminde 1929 krizi sonras›nda spekülasyonu s›n›rland›rmak üzere konulmufl olan bütün önemli k›s›tlar›n iptal edildi¤i bu sürecin toplam sonucunu biliyoruz. Hisse, vadeli ifllem, türev ad› verilen çeflitli finansal araçlarla yap›lan spekülasyonlar ve yüksek riskli fonlarda toplanan servetler flafl›rt›c› boyutlara ulaflt›.5 Finansal araçlar›n de¤eri sanki altta yatan sömürüden ba¤›ms›z, sonsuza dek fliflirilebilirmifl gibi davranmak, afl›r› risk almak, hatta yüksek risklerin kendisini yeni spekülatif oyunlar›n hammaddesi haline getirmek, bütün büyük tekellerin hakim davran›fl biçimi haline geldi.6 Bu süreçte küreselleflme (yat›r›m serbestli¤i), neo-liberalizm (devletin sosyal ücretle ilgili faaliyetlerinin budanmas›) ve finanslaflma (finans sermayesi hareketleri üzerindeki ve önündeki denetim ve s›n›rlar›n kald›r›lmas›) üçlüsünün birbirini tamamlayan sonuçlar›, dot.com köpü¤ü patlamaya yüz tutarken, yeni köpük yaratma alanlar› da ortaya ç›karmaya bafllad›.
Hayat›n menkul k›ymetlefltirilmesi Finans sermaye ne kadar aksini iddia etse de hiçbir köpük sonsuza dek fliflemez; her köpük belirli bir noktada patlar. Sürecin devam edebilmesi içinse, yeni bir güvenli köpük fliflirme alan›; yani yeni bir metalaflt›rma, yeni bir emek de¤ersizlefltirmesi ve insani y›k›m alan› bulunmas› gerekir. Borsa köpü¤ünün patlamas›n›n ard›ndan bulunan bu yeni alansa, insani yeniden üretim alan› olmufl; güvencesiz emekle sömürülen metalaflt›r›lm›fl hizmetler alan›, sermayenin gerek üretim gerekse spekülasyondan elde etti¤i toplam kar kitlesini muazzam boyutlara yükseltmifltir. Emperyalist ekonominin hizmetleflmesi, 1960’lardan bu yana finanslaflmaya paralel biçimde t›rman›fla geçen ikinci temel e¤ilimdi. Düflük sermaye yat›r›m› gerektiren hizmetler alan›, sermayenin, daha düflük karl› sektörlerden, “kapitalist sömürünün özel türlerini” gerçeklefltirmek üzere ç›lg›nca akt›¤› en karl› yeni alanlardan birisini oluflturdu. Hizmetler alan›n›n a¤›rl›kl› bir yere sahip oldu¤u bir kapitalist birikim biçiminin birbirini tamamlayan emek ve dolafl›m süreçleri ise, 1990’lar›n “ileri” neo-liberal düzenlemeleri sayesinde örgütlenebildi. Bu yeni alan›n s›n›rlar›n›n geniflletilmesi için zorunlu olan, üretim ve yeniden üretim ihtiyaçlar› için piyasaya ba¤›ml› hale gelen “art›k nüfus” kitleleri, s›cak para hareketlerinin yaratt›¤› bölgesel krizler sonras›nda uygulanan finansal disiplin programlar›n›n dayatmalar›yla ya-
62
rat›ld›. Bir zamanlar iflçi s›n›f›n›n sadece en alt katmanlar›na özgü say›lan çal›flma biçimleri; Marx’›n yedek iflçi ordusunun (art›k nüfusun-iflsizlerin) “at›l” diye nitelendirdi¤i kesimleri ola¤anüstü geniflledi. “Düzensiz biçimde istihdam edilen, iflçi s›n›f›n›n normal yaflam düzeyi koflullar›n›n da alt›nda yaflayan ve ‘kapitalist sömürünün özel türleri’ için ‘genifl bir zemin sa¤layan’ bölümü”, devasa büyüklükteki bir kitleye dönüfltü.7 Devletin kamusal hizmet faaliyetlerinden çekilmesiyle birlikte emekçi kitlelerinin yeniden üretim ihtiyaçlar›n›n piyasaya ba¤›ml› hale gelmesi ise, bu yeni sömürü alan›n›n “talep” sorununu ortadan kald›rd›. Alabildi¤ine yoksullaflt›r›lan ve asgari bir kent hayat› içinde temel ihtiyaçlar›n› sürdürmek zorunda olan emekçiler, çok yüksek düzeylerde borçlanmaya bafllad›lar. Özellikle geliflmifl kapitalist ülkelerde emekçi kitlelerin bütün temel yeniden üretim ihtiyaçlar›, gerek üretimleri gerekse tüketimleri bak›m›ndan, “sermaye piyasalar›na” ba¤›ml› hale geldi. “Sermaye piyasalar›nda” al›n›p sat›lan ise hava, c›va de¤ildir. Menkul k›ymetlefltirme, insan eme¤inin ya da do¤an›n ürünü olan her fleyin bir fiyatla ifade edilip al›n›p sat›lmas›n›; bundan bir servet yarat›lmas›n›, metalaflt›rmay› gerektirir. Bütün bu varl›klar›n gelecekte yarataca¤› ticari gelirlerle ilgili hak iddialar›n› ifade eden de¤erli k⤛tlar piyasaya sürülür; finans sermayesi bunlar› di¤er sermaye sahiplerine ödünç sermaye olarak kulland›r›r. Al›n›p-sat›lan henüz el konulmam›fl insan eme¤i; gelecekte elde edilecek art› de¤er ve kar; her türlü varl›ktan gelecekte elde edilecek kazançlar; bu kazançlar›n riskleri, her türlü riskin riski; yemek, içmek, sa¤l›k, emeklilik, e¤itim, dinlenme, e¤lence, ulafl›m, bar›nma gibi en temel insan ihtiyaçlar›n›n al›n›p sat›lmas›ndan do¤acak gelirlerdir. Sermaye piyasalar›, ad› üs-
tünde, insan eme¤inin üretti¤i ve insan eme¤inin yeniden üretilmesi için gereken her fleyin, sermaye haline dönüfltürüldü¤ü piyasad›r. Böylece akacak kanal arayan art›k sermaye insanl›¤›n bugüne dek el de¤memifl her türlü ortak varl›¤›na, yine bunlar› sermayeye dönüfltürmek üzere el atmaya bafllad›. DTÖ bünyesinde gerçeklefltirilen GATS-Genel Hizmet Ticaretleri gibi anlaflmalar, spekülatif faaliyetler alan›n› ola¤anüstü geniflletti. IMF anlaflmalar›, ikili anlaflmalar, DB programlar› ve GATS dayatmalar›yla birlikte, dünya üzerindeki her türlü varl›¤›n; bütün yeralt› ve yerüstü kaynaklar›n›n ve insanl›¤›n her türlü yeniden üretim ihtiyac›n› gerçeklefltiren faaliyetlerin “menkul k›ymetlefltirilebilmesinin” önü aç›ld›. Su, hava ve daha binlerce varl›k, bu küresel gazino içinde “menkul k›ymete” dönüfltürüldü.
Yeni fliflede eski cin: Yüksek finans yanl›s› devlet müdahalesi ABD Merkez Bankas›’n›n, 1990’l› y›llar›n sonunda yaflanan borsa köpü¤ü sönüflünü telafi etmek için faiz oranlar›n› son derece düflük düzeylere indirmesiyle bafllayan konut kredisi köpü¤ü, bu süreçte yarat›ld›. Amerikal› orta ve alt s›n›flar›n, ev, araba ve kredi kart› borçlar›n›n görülmemifl düzeylere yükseldi¤i bir dönemde, ucuz Latin Amerikal› göçmen eme¤iyle infla edilen konutlar›n fiyatlar› 2000–2005 y›llar› aras›nda yüzde 75 fliflirildi. Petrol zengini Arap ülkelerinin finans merkezlerinde ve yeni sömürü biçimlerinin yo¤unlaflt›¤› “küresel kentlerde” giderek artan konut, al›flverifl merkezi inflaatlar›, kentsel dönüflüm planlar› ile gayrimenkul alan› ve kent rantlar› ola¤anüstü büyürken, finansal kaynaklar bu biçimde oluflturulan konut köpü¤üne kayd›r›ld›. Konut kredisine (mortgage) dayal› türevler, küçük köy-
lülü¤ün ezilmesiyle birlikte gerileyen tar›msal üretimin yokolaca¤› fiat art›fl›ndan yararlanan g›da spekülasyonu ile birlikte, spekülatif faaliyetin en gözde araçlar› haline geldi. Bu arada ABD’den ve Kuzey Avrupa ülkelerinden bafllamak üzere sendikalar› da arac› haline getirerek emeklilik fonlar›n›, sosyal güvenlik sistemini özellefltirerek “menkul k›ymetlefltirmeye” yönelik giriflimler de h›z kazand›. Merkez ülkelerdeki iflçi s›n›flar›n›n kredi faiz ve anaparalar›n› ödeyebilecekleri kuflkulu olan alt katmanlar›; yani yine göçmen emek gücü, “sub-prime” [bafl alt›] denilen özel bir kredi dilimi içinde yo¤un biçimde borçland›r›ld›. Do¤al olarak çok yüksek geri ödeme riski tafl›yan bu yoksul borçlar›, bat›k olas›l›¤›n› ortadan kald›rd›¤› iddia edilen yöntemlerle, daha az riskli borçlar›n içine gömülerek, yeniden sermayelefltirildi. Finans kurumlar›n›n tüm dünyaya da¤›tt›klar› bu “sermaye” paketlerinin, yani “sermaye ihrac›n›n” ne kadar›n›n yüksek riskli kredilerden olufltu¤u muamma halini al›rken, borcu borçla ödemeyi teflvik eden araçlar daha da yayg›nlaflt›r›ld›. Bu oyun en alttaki, nakit tasmas› boynuna geçirilmifl yoksullar hariç, kat›lan bütün oyuncular›n; finans devlerinin, inflaat flirketlerinin, ucuz emek sömürücülerinin devasa karlar elde ettikleri bir biçimde iflledi. Ta ki, s›n›flar aras›ndaki büyük adaletsizlik intikam›n› alana, en alttaki yoksullar borç tuza¤› içinde daha da yoksullaflarak borçlar›n› ödeyemez hale gelene ve yapay biçimde fliflirilen konut fiyatlar› sönene kadar. 2004–2005 aras›nda, sadece ABD’de 1,5 trilyon dolarl›k yüksek riskli konut kredisi, yani toplam kredilerin yüzde 15’i batt›; 2006’da kredilerini ödeyemedikleri için 1,2 milyon hanenin evine el konuldu. 2008’nin bafl›nda 10 trilyon dolarl›k ABD konut kredisi sisteminde 2 milyon haneye verilen kredinin daha batmas› bekleni-
Üç büyük otomotiv tekeli GM, Ford ve Chrlysler 34 milyar dolarl›k kurtarma operasyonu taleplerinin karfl›lanmamas› halinde iflasa gitme tehdidini yükseltiyor ve üretimi tafleronlaflt›rman›n faturas›n› kamu kaynaklar›n› ya¤malayarak ç›karmaya çal›fl›yor.
63
DOSYA
KR‹Z
yordu.8 Gayrimenkul köpü¤ünün altta yatan faturas› ise elbette bundan kat kat a¤›r: Dev barajlar›n yap›m› için yurtlar›ndan sürülen köylüler; konut sektöründe yar›-köle olarak çal›flt›r›lan göçmen iflçiler; kitleler halinde intihar eden küçük üreticiler; bütün “küresel kentlerde” y›¤›larak d›flar›ya sürülen “art›k nüfus” kitleleri. Ama 2008 Küresel Krizini tetikleyen, bu a¤›r insani fatura de¤il, finans flirketlerinin, fonlar›n tüm dünyaya sermaye diye da¤›tt›klar› menkul k›ymetler y›¤›n›n›n, önemli bir k›sm›n›n geri ödenemeyece¤i ortaya ç›kan borçlar›n türevlerinden ibaret oldu¤unun anlafl›lmas› oldu. Bat›klar›n üstü bir süre örtülmeye çal›fl›ld› ama “zehirli” denilen y›¤›n o kadar büyüktü ki sonunda teker patlad›: “Serbest piyasa hayali çöktü”, yüksek finans oligarflisi, zaten hiç vazgeçmedi¤i devlet müdahalesinin ipine iyice sar›ld›. fiimdi kurtarma operasyonlar›yla, tek tek tahsil edemedi¤i “zehirli” borçlar›n mümkün olan en büyük bölümünü, kamu kaynaklar›n› ya¤malayarak toptan tahsil etmeye çal›fl›yor. Bu ya¤man›n faturas› ise kaç›n›lmaz olarak iflsizlik kriziyle bafllayan süreçte emek-gücünün yeniden y›¤›nsal biçimde de¤ersizlefltirilmesiyle ödenecek. Çöküflün, bu kez sistemin “yükselen piyasalar›”nda de¤il, merkezinde meydana gelmesi, emek gücü de¤ersizleflmesinin daha s›n›rl› bir alanda gerçekleflip domino etkisi içinde zay›flayarak yay›lmas› ihtimalini ortadan kald›r›yor. Merkezi çöküntü, yüksek finans oligarflisinin varl›klar›na yeniden de¤er kazand›rma faturas›n›n a¤›rl›¤› nedeniyle, bu merkeze ba¤l› dünya sisteminin eflitsiz parçalar›n› farkl› biçimlerde etkileyen karmafl›k bir y›k›m sürecini tetikliyor. Küresel ekonomik krizin, g›da krizi, çevre krizi ve ABD egemenlik krizi gibi birçok paralel krizle çak›flmas› ise, durumu iyice karmafl›klaflt›r›yor. Süreç, krizin bu karmafl›k yap›s› nedeniyle tarihin kurallar› henüz yaz›lmam›fl yeni bir evresine do¤ru yol al›yor. Sürecin gelifliminde sermayenin “yeni müdahalecilik” ça¤r›lar›n›n önemli bir belirleyicili¤e sahip olaca¤› ise flimdiden görünmektedir. Bu ça¤r›lar, özellikle tüm dünyadaki sosyal demokrat ve sendikal çevrelerde, devlet müdahalecili¤inin her zaman eme¤i k›smen de olsa kay›ran sonuçlar yarataca¤› varsay›m› temelinde, krizin “kaynaklar›n spekülasyoncu sermayeden reel sermayeye aktar›lmas›yla çözülece¤i” çarp›lmas›n› yayg›nlaflt›rmaktad›r.9 Ama bütün geliflmifl kapitalist ülke devletleri, ellerindeki kaynaklar› deli gibi, de¤ersiz borçlar› sat›n alarak finans kurumlar›n›n de¤er erimesini telafi etmek için harcarken; yeni sömürgeler, bu faturay› kendi halklar›na ödetecek borç-ihracat modellerinin içine s›k›flt›r›lm›fl-
64
ken; sermaye “neo-liberalizm ve küreselleflme döneminde oluflturulmufl olan genel ekonomik düzen korunup, günümüz finansal piyasalar›n›n kimi boyutlar›n›n denetim alt›na al›nmas›n›” talep ederken, devlet müdahalecili¤i hiç de eme¤i kollayan sonuçlar yaratacak gibi görünmemektedir. Krizin, kapitalizm ad›na, mecburen, daha ak›lc›, bölüflümcü ve insani tekniklere geri dönülerek k›sa sürede afl›labilece¤i beklentileri ise, finanslaflman›n, kapitalizmin tekelleflme evresinin art›k geri döndürülemez bir e¤ilimi ve sermayenin art›k tüm dünyaya yay›lm›fl olan ücretli eme¤in mücadele gücünü bafll›ca etkisizlefltirme biçimi oldu¤unun anlafl›lmamas›na dayanmaktad›r. Tersine, devletle büyük finans oligarflisinin kurtarma operasyonlar›nda ilk iflaretleri görülen bir biçimde kaynaflmaya devam etmesinin, yeni bir otoriter devlet kapitalizmini; sosyal yönü budanm›fl otoriter Keynescilik temelinde infla edece¤i anlafl›lmaktad›r. Mevcut kurtarma operasyonlar›n› yürüten Bush ve Obama kadrolar›n›n hepsinin meslekten “neo-Keynesci” iktisatç›lar olmas› tesadüf de¤ildir. Krizin uzun y›llara yay›lacak gibi görülen y›k›m›n›n ard›ndan ya da y›k›m› s›ras›nda bu otoriter müdahalecilik biçiminin çözmesi gereken sorun alan› ise, emek gücünün de¤ersizleflmesini s›n›rland›ran engellerin; insan
özgürlük de¤il, gericilik ister”. fiimdi bu yeni gericilik, ABD’nin temiz yüzlü yeni Baflkan›n›n kurtarma operasyonlar›ndan Afganistan, Pakistan, Hindistan ve Çin’e kadar uzanan bir bölgedeki yeni emperyalist sald›rganl›klarla yeniden harekete geçmeye haz›rlanmaktad›r. Bu yeni harekât›n ABD merkezli dünya sisteminin sonunu getirip getirmeyece¤i; yeni emperyalist kap›flmalar içinde hangi güçlerin öne ç›k›p kimlerin gerileyebilece¤i flimdiden belirgin olmamakla birlikte, kesin olan, emperyalist sistemdeki dönüflümün basit ve düz bir biçimde ilerlemeyece¤idir. Emperyalizm önümüzdeki dönemde emek gücünü daha da de¤ersizlefltirme ve iç kap›flmalar›n› t›rmand›rmakla meflgul olacakt›r.
eme¤inin ve do¤an›n ürünü olan her türlü varl›¤›n menkul k›ymetlefltirilmesindeki belirsizliklerin ve borçlar›n geri ödenmesi risklerinin ortadan kald›r›lmas›n› sa¤lamak olacakt›r. Bu noktada kapitalizmin daha önceki sömürgecilik dönemlerinde gözlenen ve bugün de yayg›nlaflmas› beklenebilecek bir biçimde yeniden ortaya ç›kan bir yar›-kölelik türü olarak “borç sözleflmesi iflçili¤i”, sermayenin s›n›rs›z uluslararas› hareketi sürerken, uluslararas› emek hareketlerinin tam denetim alt›na al›nmas›n›n bir yolu olarak haz›rda beklemektedir. Tar›m ve “temiz enerji” üretimi gibi alanlarsa, sermayenin krizi durulduktan sonra yükselmeyi bekleyen yeni sömürü alanlar› olarak flimdiden büyük yat›r›mlar› kendilerine çekmifl durumdalar. Ayn› otoriterleflme e¤iliminin, “risk yönetimini”; yani asimetrik savafl yöntemlerinin emek-gücü de¤ersizleflmesinin önündeki engellere karfl› daha fazla kullan›lmas›n› da beraberinde getirmesi flafl›rt›c› olmayacakt›r. Sermayenin kamusal alan› emekçi s›n›flar›n politik-toplumsal haklar›ndan tamamen temizleyerek, t›pk› kapitalizmin ilk bafl›nda oldu¤u gibi, salt kendisine ait bir “kamusal alan” yaratma arzusunu da yeniden k›flk›rtabilecek olan bu otoriterleflme e¤ilimi, yüzy›l›n bafl›nda iflaret edilen bir gerçe¤i yeniden vurgulamaktad›r: “Finans sermayesi
Dünyan›n emekçi s›n›flar› ise bu yeni y›k›m› er ya da geç yeni devrimlere dönüfltürme zorlu göreviyle karfl› karfl›ya. Görev zorlu olmakla birlikte, kapitalistlerin devasa sermayeler biriktirdi¤i bir ça¤da, dünyan›n emekçi s›n›flar› da devasa direnifl ve mücadele deneyimleri biriktirdi. “Serbest piyasa hayali”, ‹ngiliz madencilerinin, ABD’li havayolu teknisyenlerinin; fiilili yoksullar›n, Orta Amerikal› köylülerin, Ortado¤ulu ve Asyal› iflçilerin yenilgisinin üstünde yükseldi. ‹lk köpük patlay›p sönerken, Brezilya’n›n, Güney Kore’nin, Güney Afrika’n›n militan iflçi s›n›f› hareketlerini, Türkiyeli iflçilerin 1989 Bahar Eylemlerini yaratt›. ‹kinci köpükte, art›k nüfus kitleleri ya¤mac›lar ve yol kesen iflsiz iflçiler; toprak ve kent iflgalcileri; “elektrik hakk› gerillalar›”; “halk›n sa¤l›k hakk› hareketleri”; güvencesiz iflçi örgütlenmeleri olarak tarih sahnesine ç›kt›lar. “Serbest piyasa hayali” onlar için zaten y›llard›r süren bir karabasandan ibaretti. fiimdi sermaye, “uzun ve ac›l› yeni bir ölümle” insanl›¤›n ufkunu iyice karart›rken, kendi kurtulufl ufkunu arayan insanl›k, tarihinin daha da eskilerine uzanan devasa direnifl ve mücadele deneyimlerini bir kez daha hat›rlamaya zorlanacak. Sanki bu karabasan› yaratan kendisi de¤ilmifl gibi insanl›¤›n önüne yeni “çözüm” önerileri getirmekten hiç utanmayan sermayenin as›l krizi, bu deneyim yeniden hat›rland›¤›nda bafllayacak.
Dipnotlar: 1 Kredi, sermayenin kendisinin al›n›p sat›labilen bir meta haline gelmesidir. Kredi mekanizmas› sayesinde her türlü birikmifl servet, bir kapitalist taraf›ndan di¤erine, faiz ad› verilen fiyatla, baflkalar›n›n ücretli eme¤ine el koyma yetene¤ini art›racak (daha yüksek emek verimlili¤i sa¤layacak üretim araçlar› sat›n almas›n› sa¤layacak) biçimde ödünç verilir. Faiz, sermaye ödünç alan kapitalistin emek sömürüsünden elde etti¤i art› de¤erin içinden; ancak bu art› de¤erin, üretilen mal ya da hizmetlerin sat›lmas›yla kara dönüfltürülmesi, yani gerçeklefltirilmesi sonras›nda ödenir. Yani gelecekteki art› de¤er sömürüsünden pay al›r. Kredi ikili özelli¤e sahiptir. Bir yandan at›l sermayelerin, aktif kapitalist üretim faaliyetinin önündeki
65
DOSYA
KR‹Z
engelleri aflmak için kullan›lmas›n› sa¤layan bafll›ca araçt›r. Bu anlamda sermayeye özgü “toplumsallaflma” biçimidir. Kapitalist büyük ölçekli üretimdeki yüksek verimlili¤e dayal› bütün geliflmeler kaç›n›lmaz olarak kredi yoluyla gerçekleflen bu “toplumsallaflt›rmaya” dayan›r. Bu genifllemenin sürebilmesi içinse, yüksek verimlilikle üretilen mal y›¤›n›ndan elde edilen art›¤›n ayn› h›zla gerçekleflerek (sat›larak) önce kara, sonra kapitalistlerin üretimi yeniden geniflletmelerini sa¤layacak yeni üretim araçlar› talebine dönüflmesi gerekir. Bu süreçte emekçi s›n›flar›n tüketim talebinin artmas› bafll› bafl›na bir gereklilik de¤il, yaln›zca üretimin yeniden geniflleyebilmesinin; kapitalistlerin yeni sermaye mallar›na olan talebini art›rabilmenin bir vesilesidir. Ama bu geniflleme de elde edilecek ek karlar›n düflme e¤ilimi içine girdi¤i afl›r› üretimle sonuçlan›r. Kredi sermayesi ise, yeni üretken sermayeye (üretim araçlar›na) dönüfltürülmesi halinde elde edece¤i ek karlar›n, çeflitli varl›klar›n fiyatlar›n›n fliflirilmesinden elde edebilece¤i ek karlara k›yasla düflme e¤ilimi içinde oldu¤u her durumda spekülasyona yönelir. Varl›klar›n fiyatlar›ndaki k›sa dalgalanmalardan yararlanan spekülatif faaliyetler, yat›r›mlar›n büyüklü¤ünü ve kapitalistlerin yeni üretim araçlar›na yönelik talep ve istihdam düzeyini belirlemeye bafllar. Sermaye hareketlerinin tam serbestli¤e sahip oldu¤u “serbest piyasa ekonomisi” içinde s›n›rs›z biçimde sürüp giden bu e¤ilim, sonunda sermaye de¤ersizleflmesiyle çözümlenen krizlerle sonuçlan›r. 2 Bugünkü finans sermayenin yap›s›n›n, yirminci yüzy›l bafllar›nda Almanya’da gözlenen ve kavram› ilk ortaya atan Rudolf Hilferding’in, Finans Kapital kitab›ndaki tan›m›na temel oluflturan, “büyük bankalar taraf›ndan kontrol edilen ve sanayiciler taraf›ndan kullan›lan sermaye” modelinden fark›n›n en önemli kaynaklar›ndan birisi, bugünkü sistemin büyük bankalar›n egemenli¤ine de¤il, ‹ngiliz-Amerikan borsa sistemi içinde finanslaflan tekelci sermaye egemenli¤ine dayanmas›d›r. Bu farkl› modelin ortaya ç›kard›¤› finansal egemenlikte, General Motors ya da Wall-Mart gibi finans d›fl› flirketler de gerek gelirleri, gerekse faaliyetleri itibar›yla, spekülatif finansal etkinliklerde merkezi bir yer tutmakta; finansal ve finansal olmayan flirketler aras›ndaki ayr›m ortadan kalkmaktad›r. Bir baflka önemli farksa, son evreye kadarki bütün spekülatif sermaye genifllemelerinin kapitalist üretimdeki geniflleme paralelinde yaflanmas›na karfl›n, son k›rk y›ld›r tan›k olunan spekülatif hareketlerin kapitalist üretimdeki durgunluktan beslenmesidir. 3 Kapitalist birikim süreci, emek süreci ile dolafl›m sürecinin birli¤inden oluflur. Art› de¤er sömürüsü emek sürecinde meydana gelir ama dolafl›m sürecinde gerçekleflerek kara dönüflür. Bu yüzden ister üretime dayans›n, isterse spekülasyona, sermaye birikimi hep belirsiz bir gelece¤e yap›lan bir yat›r›ma dayan›r. 4 Kapitalizmin 1945–1970 “Alt›n Büyüme Ça¤›” çok say›da özgün koflulun bir aradaki varl›¤›na yaslanm›flt›r: 1) Dünya topraklar›n›n ve dünya nüfusunun üçte birinin kapitalist dünya sistemi d›fl›na kaçmas›; 2) Geliflmifl ülkelerdeki devrimci enerjisini yitirmifl olan iflçi s›n›flar›n›n örgütlü gücünün hala son derece yüksek olmas›; 3) Eski sömürge ülkelerin klasik sömürgecilerden kopufl sürecinin h›zlanarak devam etmesi; 4) Dünyan›n emperyalistler aras›nda yeniden paylafl›lmas›nda toprak paylafl›m› tekniklerinin s›n›r›na var›lmas› ve pazar paylafl›m› tekni¤inin öne ç›kmas›n›n zorunluluk halini almas›; 4) ‹ki dünya savafl›n›n eski emperyalist güçleri harap etti¤i koflullarda ABD’nin yeni bir emperyalist dünya sistemi kurabilecek askeri, ekonomik, teknolojik ve siyasal üstünlük araçlar›na sa-
66
hip olmas›; 5) Tekelci kapitalizmin, ikinci sanayi devrimi teknolojisinin yaratt›¤› üretim ve tüketim genifllemesi olanaklar›n› henüz tüketmemifl olmas›; 5) ABD dâhil dünya üzerindeki emekçi kitlelerin günümüze k›yasla henüz sadece s›n›rl› bir miktar›n›n kentli proleterlere dönüfltürülmüfl olmas›. 5 Türevler, de¤erleri altta yatan bir baflka meta, hisse senedi, gayrimenkuller, konut ya da araba kredileri, hava ya da enflasyon tahmini ya da di¤er türevler gibi say›s›z varl›¤›n de¤erine yaslanarak türetilen finansal sözleflmelerdir. Türevler birbirlerinin de “varl›¤›” olarak kullan›ld›¤› için, kald›raç tekni¤i sayesinde, her katman yeni bir katman›n›n yarat›labilmesine yol açmaktad›r. Bu sözleflmelerin spekülasyonunu yürütmek üzere oluflturulmufl olan devasa fonlara ise yüksek risk fonu denilmektedir. 6 “Borsalar ve döviz ticareti (bir ulusun paras›n›n bir baflkas› karfl›s›ndaki de¤iflimi hakk›nda bahse tutuflulmas›) ifllem de¤erlerinin, say› ve de¤er olarak altta yatan ekonomiye oranla büyük ölçüde t›rmand›¤› dev birer kumarhane niteli¤indedir. Örne¤in, 1975’te, New York Borsas›’nda günde 19 milyon hisse senedinin ticareti yap›l›yordu. 1985’le beraber bu hacim 109 milyona ulaflt› ve 2006 ile birlikte de, 60 milyar dolar›n üzerindeki de¤erle 1,600 milyon hisseye ulaflt›. 1977’de günde 18 milyar dolardan, flimdiki ortalama günde 1,8 trilyon dolara f›rlayan dünya döviz piyasas›ndaki günlük ticaret daha da büyük boyutlarda! Bu da her yirmi dört saatte bir döviz ticaretinin sahip oldu¤u dolar hacminin tüm dünyan›n y›ll›k GSY‹H’s›yla eflitlendi¤i anlam›na geliyor!” Fred Magdoff, “Borç ve Spekülasyon Patlamas›”, http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=12729 7 Harry Braverman, Emek ve Tekelci Sermaye, Kalkedon Yay. 8 Michael Mah-Hui Lim, “Old Wine in a New Bottle: Subprime Mortgage Crisis-Causes and Consequences”, http://www.networkideas.org/featart/aug2008/fa29_Old_Wine.htm. 9 Bu boflluk ve çarp›lmalar, asl›nda, uzunca bir dönemdir kendi tarihsel rolünün bilinciyle ilgili önemli bulan›kl›klar yaflayan, oluflum halindeki bir “öznenin” kaç›n›lmaz düflünsel arazlar› olarak yorumlanabilir. Türkiye’nin yaz aylar›na hakim olan politik saflaflmaya solun dahil olma biçiminden sonra, krizle ilgili genel de¤erlendirmeler de, s›n›f uzlaflmac›l›¤› yaklafl›m›n›n, son otuz y›lda solun zihninde ne denli derinden yer edebildi¤ini göstermektedir. Solun, emek hareketinin, devrimci militanlar›n ve sol akademisyenlerin bilincinde dünyay› Marksizm’in devrimci kavramlar›yla anlamak noktas›nda uzun y›llard›r yerleflmifl olan tembellik, flimdi dünya tarihinin bugüne kadarki en büyük sars›nt›lar›ndan birini kavramaya çal›fl›rken de intikam›n› al›yor. Hayat yine boflluk tan›m›yor: Krizi devrimci biçimlerde kavramaya yönelik düflünsel araçlar eksik ya da zay›f oldu¤unda, bofllu¤u kaç›n›lmaz biçimde burjuva iktisad›n›n televizyon yorumlar› düzeyindeki en yüzeysel alg›lar dolduruyor. Kapitalist finans›n zaten yeterince karmafl›k dünyas›nda iyice kaybolan zihinler, krizin gerçek boyutlar›yla yüzleflmekten ürken bilinçler, sermayeyi kurtarma operasyonlar› için astronomik tutarlar›n seferber edildi¤i bir dünyada, gerçek d›fl› beklentilere kap›lmaya e¤ilimli hale geliyor. Krizin derinli¤ini en fazla son otuz y›ld›r yaflanan (2002 Türkiye krizi gibi) yerel çöküfllerle k›yaslayarak kavrayan bu yaklafl›m›n önüne koydu¤u temel hedef ise do¤al olarak, sermayenin bu yönde hareket edece¤i varsay›lan kesimleriyle birlikte, s›n›rl› reform hareketlerine giriflme s›n›r›nda dolaflmak haline geliyor.
Lenin’den: “Marx’›n ekonomik ö¤retisi” Marx, Kapital’in önsözünde, "Bu yap›t›n nihai amac› modern toplumun; yani kapitalist, burjuva toplumunun ekonomik iflleyifl yasas›n› aç›klamakt›r” diyor. Verili, tarihsel olarak tan›mlanm›fl bir toplumdaki üretim iliflkilerinin bafllang›c›n›n, gelifliminin ve çöküflünün incelenmesi; Marx'›n ekonomik ö¤retisinin içeri¤i iflte budur. Kapitalist toplumda, metalar›n üretimi egemendir ve o yüzden de Marx’›n analizi metan›n analizi ile bafllar.
De¤er Meta, öncelikle, insan ihtiyac›n› karfl›layan bir nesnedir; ikinci olarak, bir baflka nesneyle de¤ifltirilebilecek olan bir nesnedir. Bir nesnenin yararl›l›¤› onu bir kullan›m-de¤eri haline getirir. De¤iflim-de¤eri (ya da basitçe, de¤er), öncelikle, belirli say›daki bir tür kullan›m-de¤erinin, belirli say›daki bir baflka türle de¤ifltirilebildi¤i orand›r, nispettir. Günlük deneyim, böylesi milyonlarca de¤iflimin, her tür kullan›m-de¤erini, hatta en farkl› ve birbirleriyle k›yaslanamaz olanlar› bile sürekli olarak birbirine eflitledi¤ini
göstermektedir. Öyleyse, bu farkl› nesneler, belirli bir toplumsal iliflkiler sistemi içinde sürekli olarak birbirlerine eflitlenen nesneler aras›ndaki ortak fley nedir? Bunlar›n ortak özellikleri eme¤in ürünleri olmalar›d›r. ‹nsanlar, ürünleri de¤ifltirirken, en farkl› emek türlerini eflitlemektedirler. Metalar›n üretimi, tek tek üreticilerin farkl› ürünleri ürettikleri (toplumsal iflbölümü) ve bu ürünlerin hepsinin de¤ifl tokufl süreci içinde birbirine eflitlendi¤i bir toplumsal iliflkiler sistemidir. Sonuç olarak, bütün bu metalar›n ortak özelli¤i olan fley, belirli bir üretim kolunun somut
67
DOSYA
KR‹Z
eme¤i de¤il, belirli bir emek türü de¤il, soyut insan eme¤idir; genel olarak insan eme¤idir. Verili bir toplumun metalar›n tamam›n›n toplam de¤erinde temsil edilen emekgücünün tamam› bir ve ayn› insan emek-gücüdür. Milyonlarca ve milyonlarca de¤ifl tokufl eylemi bunu kan›tlamaktad›r. Sonuç olarak, her bir tekil meta, toplumsal olarak gerekli olan emek zaman›n›n yaln›zca belirli bir bölümünü temsil eder. De¤erin büyüklü¤ü toplumsal olarak gerekli olan eme¤in miktar› ile ya da verili bir metan›n, verili bir kullan›m de¤erinin üretimi için toplumsal olarak gerekli olan emek zaman› taraf›ndan belirlenir. "Bir de¤ifl tokufl yoluyla, farkl› ürünlerimizi de¤erler olarak eflitledi¤imiz zaman, tam da bu eylemimizle bir yandan da bunlar için harcanan farkl› emek türlerini de insan eme¤i olarak eflitleriz. Bunun fark›nda olmay›z, ama bunu yine de yapar›z”. [Kapital]. Eski iktisatç›lardan birinin söyledi¤i gibi, de¤er iki kifli aras›ndaki bir iliflkidir; yaln›zca flunu da eklemeliydi: bu iliflki, maddi bir örtünün alt›na gizlenmifl olan bir iliflkidir. De¤erin ne oldu¤unu onu ancak verili bir toplum tipi içindeki toplumsal üretim iliflkileri sisteminin bak›fl aç›s›ndan, üstelik de, kendilerini y›¤›nsal de¤ifl tokufl görüngüsü içinde, binlerce ve binlerce kez tekrarlayan bir görüngünün içinde ifade eden iliflkiler sisteminin bak›fl aç›s›ndan ele ald›¤›m›zda anlayabiliriz. “Bütün metalar, de¤erler olarak yaln›zca kat›laflm›fl belirli emek zaman› kitleleridir”. [Ekonomi Politi¤in Elefltirisine Katk›]. Marx, metalar›n içerdi¤i eme¤in iki yönlü karakterinin ayr›nt›l› bir tahlilini yapt›ktan sonra, de¤erin biçimini ve paray› tahlil ederek devam ediyor. Burada, Marx'›n as›l görevi de¤erin para biçiminin kökenini araflt›rmak, tek tek ve rastlant›sal de¤iflim eylemlerinden (verili bir meta miktar›n›n verili bir baflka meta miktar›yla de¤ifl tokufl edildi¤i "de¤erin basit ya da rasgele biçimi") bafllayarak, çok say›daki farkl› metan›n bir ve ayn› özel meta ile de¤ifl tokufl edildi¤i, de¤erin evrensel biçime geçmek ve alt›n›n bu özel meta, evrensel eflde¤er haline geldi¤i de¤erin para biçimine ulaflarak, de¤ifl tokuflun tarihsel geliflim sürecini incelemektir. De¤ifl tokuflun ve meta üretiminin geliflmesinin en yüksek ürünü olarak para, tek tek emeklerin tamam›n›n toplumsal karakterini, piyasa taraf›ndan birlefltirilen tek tek üreticiler aras›ndaki toplumsal ba¤› maskeler, gizler. Marx paran›n çeflitli ifllevlerini son derece ayr›nt›l› bir biçimde tahlil etmektedir; burada özellikle (genel olarak Kapital'in ilk bölümlerinde oldu¤u gibi) soyut ve zaman zaman salt tümdengelmeci bir sergileme tarz› gibi görünen incelemenin asl›nda de¤ifl tokufl ve meta üretiminin geliflim tarihi hakk›ndaki devasa bir olgusal malzeme y›¤›n›n› ele ald›¤›n› kaydetmek özellikle önem tafl›maktad›r. "Paray› ele al›rsak, varl›¤› metalar›n de¤ifl tokuflundaki belirli bir evreyi ima eder. Paran›n, ister metalar›n basit eflde¤eri olarak isterse dolafl›m arac› olarak, ister ödeme
68
arac›, isterse istif isterse de evrensel para olarak yerine getirdi¤i özgün ifllevler, flu ya da bu ifllevin kapsam›na ve görece üstünlü¤üne göre, toplumsal üretim sürecinin çok çeflitli aflamalar›n› iflaret eder." [Kapital]
Art›-De¤er Meta üretiminin belirli bir geliflme evresinde para sermayeye dönüfltürülür. Meta dolafl›m›n›n formülü M—P—M (meta-para-meta) idi; yani bir meta›n bir baflkas›n›n sat›n al›nmas› amac›yla sat›lmas›. Tersine, sermayenin genel formülü, P—M—P'dir; yani (belirli bir karla) satmak amac›yla sat›n almak. Dolafl›ma sokulan paran›n ilk de¤eri üzerindeki art›fl Marx taraf›ndan art›-de¤er olarak adland›r›lm›flt›r. Paran›n kapitalist dolafl›m içinde "büyümesi" olgusu yayg›n bir bilgidir. Asl›nda, paray›, özel ve tarihsel olarak belirlenmifl bir toplumsal üretim iliflkisi olarak sermayeye dönüfltüren de bu "büyüme"dir. Art›de¤er bu dolafl›mdan do¤maz; çünkü dolafl›m sadece eflde¤erlerin de¤ifl tokufl edilmesinden oluflur; fiyat art›fllar›ndan da do¤maz, çünkü al›c›lar›n ve sat›c›lar›n karfl›l›kl› kay›p ve kazançlar› birbirlerini eflitleyecektir, çünkü burada söz konusu olan tekil bir görüngü de¤il, y›¤›nsal, ortalama ve toplumsal bir görüngüdür. Para sahibi, art›de¤er elde etmek için, "piyasada… kullan›m-de¤eri, de¤erin kayna¤› olmak gibi özel bir niteli¤e sahip olan bir meta bulmak... zorundad›r" [Kapital]; bu, tüketilme süreci ayn› zamanda bir de¤er yarat›lmas› süreci de olan bir meta olmal›d›r. Böyle bir meta vard›r; insan›n emek-gücü. Tüketimi emektir ve emek, de¤eri yarat›r. Para sahibi, de¤eri t›pk› di¤er bütün metalar›n de¤eri gibi, üretimi için zorunlu olan toplumsal olarak gerekli emek zaman› (yani, iflçi ve ailesinin yaflam›n› sürdürme maliyeti) ile belirlenen emek-gücünü, de¤eri üzerinden sat›n al›r. Para sahibi yeterince emek-gücü sat›n alarak, onu kullanmaya, yani onu bütün gün boyunca, diyelim ki 12 saat çal›flt›rmaya hak kazan›r. Yine de, iflçi alt› saatlik süre ("gerekli" emek zaman›) içinde, kendi yaflam›n› sürdürmesi için gerekli olan maliyeti karfl›lamaya yeterli ürünü yarat›r; bir sonraki alt› saat içinde de ("art›k" emek zaman›), kapitalistin karfl›l›k olarak ödeme yapmad›¤› "art›" ürünü ya da art›-de¤eri yarat›r. O halde, üretim süreci noktas›ndan bak›ld›¤›nda, sermayenin içindeki iki bölüm birbirinden ay›rt edilmelidir: Üretim araçlar› (makineler, aletler, hammaddeler vb.) için harcanan sabit sermaye ki bunun de¤eri, herhangi bir de¤iflime u¤ramadan, (do¤rudan ya da parça parça) nihai ürüne aktar›l›r; ikincisi, emek-gücü için harcanan de¤iflken sermaye. Bu ikinci sermayenin de¤eri sabit de¤ildir, emek süreci içinde, art›-de¤er yaratarak büyür. O halde, sermayenin emek-gücü sömürüsünün derecesini ifade etmek için, art›-de¤er, sermayenin tümü ile de¤il, yaln›zca de¤iflken sermaye ile k›yaslanmal›d›r. (…) Sermayenin ortaya ç›kmas› için, iki tarihsel önkoflul mev-
cuttu: birincisi, belirli para miktarlar› toplam›n›n, genel olarak görece yüksek bir meta üretimi geliflimi düzeyinin bulundu¤u koflullar alt›nda bireylerin ellerinde birikmesi; ikinci olarak, iki anlamda da "özgür" olan iflçinin varl›¤›: emek gücünün ölçe¤i üzerindeki tüm k›s›tlamalardan ve s›n›rlamalardan özgür ve topraktan ve genel olarak bütün üretim araçlar›ndan özgür, özgür ve ba¤lant›s›z bir emekçinin, emek gücünü satmak d›fl›nda geçimini sürdüremeyecek olan “proleterin” varl›¤›. Art›-de¤eri art›rman›n iki ana yolu vard›r: iflgününü uzatmak ("mutlak art›-de¤er") ve gerekli iflgününü k›saltmak ("nispi art›-de¤er"). Marx, ilkini inceleyerek, iflçi s›n›f›n›n daha k›sa ifl günü için verdi¤i mücadelenin ve devlet otoritesinin iflgününü uzatmak (14. yüzy›ldan 17. yüzy›la kadar) ve k›saltmak (19. yüzy›ldaki fabrika yasalar›) için yapt›¤› müdahalelerin son derece etkileyici bir tablosunu sunar. Kapital'in yay›mlanmas›ndan bu yana, dünyan›n bütün uygar ülkelerindeki iflçi s›n›f› hareketinin tarihi bu tabloyu büyüten bir yeni olgular hazinesi sunmufltur. Marx, nispi art›-de¤er üretimini tahlil ederek, kapitalizmin emek verimlili¤ini art›rmas›n›n üç temel tarihsel evresini inceler: (1) basit elbirli¤i; (2) iflbölümü ve manüfaktür; (3) makine ve büyük ölçekli sanayi. (…) Marx’›n 1867'de aç›klad›¤› üzere, büyük ölçekli makine sanayinin devrimcilefltirici etkisi, o zamandan bu yana geçen yar›m yüzy›l içinde, kendisini birkaç "yeni" ülkede (Rusya, Japonya, vb.) a盤a ç›karm›flt›r. Devam edelim. Yeni ve son derece önemli olan bir baflka fley de, Marx'›n sermaye birikimi; yani art›-de¤erin bir bölümünün sermayeye dönüfltürülmesi ve bunun, kapitalistin kiflisel gereksinimlerini ya da kaprislerini gidermek için de¤il de, yeni üretim için kullan›lmas› ile ilgili analizidir. Marx, sermayeye dönüfltürülen art›-de¤erin tamam›n›n de¤iflken sermayeyi oluflturdu¤unu varsayan (Adam Smith'ten bafllayarak) bütün önceki klâsik ekonomi politikçilerin yapt›klar› hatay› a盤a ç›kard›. Asl›nda, [art›-de¤er] üretim araçlar› ve de¤iflken sermaye olarak bölünmüfltür. Kapitalizmin geliflmesi ve sosyalizme dönüfltürülmesi süreci yönünden çok büyük önem tafl›yan bir fley de (toplam sermayenin) sabit sermaye pay›n›n, de¤iflken sermaye pay›na k›yasla daha h›zl› büyümesidir. Sermaye birikimi, iflçilerin yerine makinenin geçmesini h›zland›rarak ve bir uçta zenginlik ve öteki uçta yoksulluk yaratarak, son derece çeflitli biçimler alan ve sermayenin üretimi ola¤anüstü h›zl› bir biçimde geniflletmesine olanak sa¤layan" "yedek iflçi ordusu" olarak adland›r›lan olguyu, "nispi iflçi art›¤›n›" ya da "kapitalist art›k nüfusu" ortaya ç›kart›r. Bu çak›flma, kredi olanaklar› ve sermayenin üretim araçlar› biçiminde birikmesi ile ba¤lant›l› biçimde, kapitalist ülkelerde dönemsel olarak; önce ortalama 10 y›lda bir ve daha sonra da daha uzun ve daha belirsiz aral›klarla meydana gelen afl›r› üretim krizlerinin anlafl›lmas›n›n anahtar›d›r.
Kapitalizm koflullar› alt›ndaki sermaye birikimini ilkel birikim olarak bilinen durumdan ay›rt etmeliyiz: bu iflçinin üretim araçlar›ndan zorla kopar›lmas›, köylünün topraktan sürülüp at›lmas›, komünal topraklar›n çal›nmas›, sömürgeler ve ulusal borçlar, koruyucu gümrükler ve benzerleri sistemidir. "‹lkel birikim" bir uçta "özgür" proleteri yarat›r, öteki uçta para sahibini, kapitalisti. "Kapitalist birikimin tarihsel e¤ilimi", Marx taraf›ndan flu ünlü sözlerle ifade edilmektedir: "Do¤rudan üreticilerin mülksüzlefltirilmesi ac›mas›z bir vandall›kla ve en baya¤›, en rezilce, en küçültücü, en çirkin tutkular›n dürtüsü alt›nda gerçeklefltirilmifltir. [Köylünün ve zanaatkâr›n] kendi eme¤iyle kazan›lm›fl özel mülkiyetinin, yani deyim yerindeyse, yal›t›lm›fl, ba¤›ms›z emekçi bireyle, kendi eme¤inin koflullar›n›n kaynaflmas›na dayal› olarak elde edilen özel mülkiyetin yerini, baflkalar›n›n sözde özgür emeklerinin sömürülmesine dayanan kapitalist özel mülkiyet alm›flt›r… Yani flimdi mülksüzlefltirilecek olan art›k, kendi hesab›na çal›flan emekçi de¤il, birçok emekçiyi sömüren kapitalisttir. Bu mülksüzlefltirme kapitalist üretimin kendi içsel yasalar›n›n ifllemesiyle, sermayenin merkezileflmesiyle gerçekleflir. Bir kapitalist daima birçoklar›n› ortadan kald›r›r. Bu merkezileflme ya da birçok kapitalistin az say›daki kapitalist taraf›ndan mülksüzlefltirilmesiyle birlikte, emek sürecinin kooperatif biçimi, bilimin bilinçli teknik uygulamas›, topra¤›n yöntemli bir biçimde ifllenmesi, emek araçlar›n›n sadece ortak bir biçimde kullan›labilir olan emek araçlar›na dönüfltürülmesi, bütün üretim araçlar›n›n bileflik, toplumsallaflt›r›lm›fl eme¤in üretim araçlar› olarak kullan›lmas›yla sa¤lanan tasarruf, bütün halklar›n dünya piyasalar› a¤›na dâhil edilmesi ve böylelikle de kapitalist rejimin uluslararas› karakteri, giderek daha da geniflleyen bir ölçekte, elele geliflir. Bu dönüflüm sürecinin bütün avantajlar›n› ya¤malayan ve tekellefltiren sermaye kodamanlar›n›n say›s›n›n sürekli olarak azalmas›yla birlikte, sefalet y›¤›n›, bask›, kölelik, de¤ersizleflme, sömürü de büyür; ama bununla birlikte ayn› zamanda, iflçi s›n›f›n›n, say›s› daima artan ve kapitalist üretim süreci mekanizmas›n›n e¤itti¤i, birlefltirdi¤i ve örgütledi¤i bir s›n›f olan iflçi s›n›f›n›n isyan› da büyür. Sermayenin tekeli, onunla birlikte ve onun egemenli¤i alt›nda f›flk›r›p boy atan üretim tarz›n›n üzerinde bir ayak ba¤› haline gelir. Üretim araçlar›n›n merkezileflmesi ve eme¤in toplumsallaflmas› en sonunda bunlar›n kapitalist kabuklar›yla ba¤daflamad›klar› bir noktaya ulafl›r. Böylece kabuk parçalan›r. Kapitalist özel mülkiyetin çan› çalar. Mülksüzlefltirenler mülksüzlefltirilir."(Kapital, Birinci Cilt.) Viladimir ‹liç Lenin A Brief Biographical Sketch With an Exposition of Marxism (Marksizmin aç›mlanmas›yla birlikte k›sa biyografik özet)
69
DOSYA
KR‹Z
Büyük toprak ba¤›fl›: Ça¤r›yla yeni sömürgecilik James Petras
“Güney Koreli Daewoo Logistics’in, Madagaskar Hükümeti ile müzakere etti¤i anlaflman›n y›rt›c› bir fley oldu¤u görünüyor. .. Madagaskar örne¤i yeni sömürgecili¤i ça¤r›flt›r›yor… Madagaskar halk› ekilebilir topraklar›n›n yar›s›n› kaybedecek gibi görünüyor.” Financial Times Editoryal yaz›s›, 20 Kas›m 2008 “Kamboçya çeflitli Asyal› ve Orta Do¤ulu hükümetlerle milyonlarca hektarl›k arazi tavizi karfl›l›¤›nda 3 milyar dolarl›k tar›msal yat›r›m çekme görüflmelerini sürdürüyor …” Financial Times, 21 Kas›m 2008 “Verimli hasatlar›n ve patlayan ihracat›n ortas›nda açl›ktan ölüyoruz! ‹flsiz Topraks›z K›r ‹flçileri, Para Eyaleti, Brezilya (2003) 70
S
ömürgeci tarzdaki imparatorluk inflac›l›¤› büyük bir gerileme yafl›yor ve sömürgecilerin büyük bir k›sm›, Avrupal› ve ABD’li daha eski y›rt›c›lara dirsek atarak öne geçen yeni yükselen güçlerden olufluyor.
Hükümetlerinin deste¤ini alan ve ticaretle yat›r›mlardan elde ettikleri karlarla bütçe fazlalar›n› ceplerine atan yükselen yeni sömürgeci ekonomik güçler (YSEG), Afrika, Asya ve Latin Amerika’n›n yoksul ülkelerinin genifl verimli arazilerinin denetimini, çürümüfl yerel serbest piyasa rejimleri arac›l›¤›yla ele geçiriyorlar. Ço¤u örnekte milyonlarca dönüm arazi; bu ülkelere, en fazla ya¤malanan tar›m ürünlerinin kendi iç piyasalar›na aktar›lmas›n› kolaylaflt›rmak amac›yla milyonlarca dolarl›k altyap› yat›r›mlar› yapmay› ve tarumar edilmifl yerel köylülere günde 1 dolar›n alt›ndaki ola¤an ücretlerini ödemeyi vaat eden YSEG’lere bedelsiz olarak bahflediliyor. YSEG’lerle esnek yeni sömürgeci rejimler aras›ndaki projeler ve anlaflmalar, emperyal toprak iflgallerini çok, çok yak›n bir gelecekte on milyonlarca hektarl›k yeni tar›m arazilerini de kapsayacak biçimde yayg›nlaflt›racak. Büyük toprak sat›fl›/transferi, topraks›z köylülerin say›s›n›n artt›¤›, küçük çiftçilerin yeni sömürgeci devlet taraf›ndan topraklar›ndan zorla sürüldükleri, borç ve uygun kredi darl›¤› nedeniyle iflasa sürüklendikleri bir ortamda gerçeklefliyor. Ekilebilir araziler için mücadele eden milyonlarca örgütlü topraks›z köylü ve k›r iflçisi suçlu durumuna düflürülüyor, bask› görüyor, öldürülüyor ya da hapse at›l›yor ve aileleri de hastal›k yata¤› kentlerin gecekondular›na sürülüyor. Tar›msal-ticari imparatorluk inflac›l›¤›n›n tarihsel ba¤lam›, ekonomik aktörleri ve kulland›¤› yöntemler, geçen yüzy›llar›n daha eski tarzdaki imparatorluk inflac›l›¤›yla benzerlikler ve farkl›l›klar tafl›yor.
Eski ve Yeni Tarzdaki EmperyalTar›msal Sömürü Emperyal egemenli¤in önceki befl yüzy›l› boyunca tar›msal ürünlerin ve minerallerin sömürüsü ve ihracat›, Avrupa-Kuzey Amerika imparatorluklar›n›n zenginleflmesinde merkezi bir rol oynad›. 19. yüzy›la kadar, sat›labilir ürünler etraf›nda örgütlenen büyük çapl› plantasyonlar [genellikle tropik bölgelerdeki çok büyük ölçekli kapitalist tar›m iflletmeleri] ve latifundialar [Latin Amerika tarz› plantasyonlar-HDY], sömürgeci yerleflimciler, anayurttaki yat›r›mc›lar ve emperyal devlet hazineleri için servet ve kar biriktirmek üzere, cebri eme¤e; kölelere, sözleflmeli hizmetçilere*, yar›-serflere, kirac› çiftçilere, göçmen mevsimlik iflçilere ve (mahpuslar dâhil) bir dizi baflka emek biçimine dayand›.
Tar›m imparatorluklar› yerli halklar›n fethedilmesi, kölelerin ve sözleflmeli iflçilerin ithal edilmesi, ortak arazilerin zorla ele geçirilerek üstünde yaflayanlar›n mülksüzlefltirilmesi ve sömürgeci memurlar›n egemenli¤i ile ayakta tutuldu. Örneklerin ço¤unda, sömürgeci yöneticiler yerel seçkinleri (“soylular”, monarklar, kabile flefleri ve kay›r›lan az›nl›klar) yönetici olarak kendilerine eklemlediler ve yoksullaflt›r›lan, mülksüzlefltirilen yerlileri, beyaz Avrupal›-Amerikal› memurlar taraf›ndan yönetilen sömürge askerleri olarak hizmet verecekleri biçimde ifle kofltular. Sömürge tarz› tar›m-emperyalizmi, Afrika, (Filistin hariç) Asya ve Latin Amerika çap›nda ba¤›ms›z ulusal rejimlerin kurulmas›yla sonuçlanan bir biçimde, 19. yüzy›l ve 20. yüzy›l›n ilk yar›s› boyunca kitle temelli ulusal kurtulufl hareketlerinin hedefi haline geldi. Ba¤›ms›zl›klar›n› yeni kazanan devletler, hükümranl›klar›n›n daha ilk bafllar›ndan itibaren, sömürge ça¤›n›n toprak mülkiyeti ve sömürü biçimleri karfl›s›nda çeflitli siyasetler yürüttüler. Çin, Küba, Hindiçini, Zimbabwe, Guyana, Angola, Hindistan ve di¤erlerinde oldu¤u gibi, radikal, sosyalist ve ulusalc› rejimlerin pek az› sonunda yabanc› toprak sahiplerini ya k›smen ya da tamamen mülksüzlefltirdi. Bu “mülksüzlefltirmelerin” ço¤u, k›rsal emek gücünün ana kitlesini topraks›z ya da sadece ortak topraklar›n kullan›m›yla s›n›rland›r›lm›fl bir durumda b›rak›rken, topraklar yeni sömürgecilik sonras› yükselen burjuvazilere transfer edildi. Ço¤u örnekte, sömürgeci rejimlerden sömürgecilik sonras› rejimlere geçifl, sömürgeci toprak mülkiyeti, ekim, pazarlama ve çal›flma iliflkileri modellerinin devam›n› garanti alt›na alan ve yeni sömürgeci tar›msal-ihracat sistemi olarak adland›r›lan politik ittifak›n egemenli¤i alt›nda gerçekleflti. Ba¤›ms›z hükümetlerin ço¤u, birkaç istisnayla, ihraç ürünlerine olan ba¤›ml›l›klar›n› de¤ifltirmeyi, ihracat piyasalar›n› çeflitlendirmeyi, g›da öz yeterlili¤i gelifltirmeyi ya da k›r yoksullar›n›n verimli ekilmemifl kamusal arazilere yerlefltirilmesini finanse etmeyi baflaramad›lar. Toprak da¤›t›m›n›n gerçekleflti¤i yerlerde ise, bu rejimler, yeni k›rsal örgütlenme biçimlerine (aile çiftlikleri, kooperatifler ya da komünal ‘ejido’lara [hükümetin topluluk halk› taraf›ndan paylafl›lan ortak toprak kullan›m›n› teflvik etme sistemi-HDY]) yeterince yat›r›m yapmay› baflaramad›lar ve bunun yerine, etkin olmayan biçimde iflletilen, do¤rudan üreticilerine yeterli teflvik sa¤layamayan ve kentsel-s›naî geliflmeyi finanse etmek amac›yla sömürülen, merkezi denetim alt›ndaki büyük ölçekli devlet giriflimlerini dayatt›lar. Sonuç olarak, birçok devlet çiftli¤i ve kooperatif da¤›t›ld›. Birçok ülke-
71
DOSYA
KR‹Z
de, büyük k›r yoksullar› kitleleri topraks›z kalmaya ve yerel vergi toplay›c›lar›n›n, asker toplay›c›lar›n ve faizci tefecilerin taleplerine tabi k›l›nmaya devam ettiler ve arazi spekülatörleri, gayrimenkul müteahhitleri ve ulusal, yerel memurlar taraf›ndan topraklar›ndan at›ld›lar.
Neo-Liberalizm ve Yeni Tar›m-Emperyalizminin Yükselifli Yeni tarzdaki tar›m-emperyalizminin en önemli simgesi, Güney Koreli Daewoo Logistics fiirketi’nin, Güney Kore’nin Madagaskar’›n toplam ekilebilir arazilerinin yar›s›na (1,3 milyon hektar), ihracat için m›s›r ve palmiye ya¤› üretmek üzere yapt›¤› bir sözleflmeyle, hiçbir ödeme yapmayarak 70–90 y›ll›k bir kira anlaflmas›yla el koymas›d›r.1 Yükselen baz› Asyal› ve Ortado¤ulu tar›msal-emperyal ülkeler (yerel politikac›lara verilen yüksek rüflvetler ve karl› yerel ‘ortakl›k’ teklifleriyle) Kamboçya’da milyonlarca hektarl›k verimli araziye el koyma ‘müzakerelerini’ yürütmektedirler.2 Yoksul düflürülmüfl Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerine do¤ru gerçekleflen yükselen yeni tar›msal-emperyal genifllemenin boyutlar› ve derinli¤i, 20. yüzy›l öncesindeki daha eski sömürgeci imparatorlu¤un genifllemesini kat kat aflmaktad›r. Yeni tar›msal-emperyalist ülkeler ve bunlar›n yeni-sömürge sömürgeleri hakk›ndaki ayr›nt›l› bir aç›klama yak›n zaman önce GRAIN’in internet sitesinde yer alm›flt›r.3 Ça¤dafl tar›msal-emperyalist fetih ve toprak ya¤mac›l›¤›n›n arkas›ndaki itici güçler üç blo¤a ayr›labilir: 1. Ço¤u Körfez Devletleri olan yeni zengin Arap petrol rejimleri (k›smen, ‘Egemen Servet Fonlar›’** arac›l›¤›yla). 2. Asya’n›n yeni yükselen emperyal ülkeleri (Çin, Hindistan, Güney Kore ve Japonya) ve ‹srail. 3. Daha eski emperyal ülkeler (ABD ve Avrupa), Dünya Bankas›, Wall Street yat›r›m bankalar› ve di¤er ilgili emperyal spekülatör finans flirketleri. Bu tar›msal-emperyal bloklar›n her biri, bir ilâ üç ‘önder’ ülkenin etraf›nda örgütlenmektedir: Körfez emperyal devletleri aras›nda, Suudi Arabistan ve Kuveyt; Asya’da Çin, Kore ve Japonya en büyük toprak ya¤mac›lar›d›r. ABD-Avrupa-Dünya Bankas›’n›n arazi y›rt›c›lar› aras›nda ise ABD'deki Goldman Sachs’tan, Blackstone’a, Hollanda’daki Louis Dreyfuss’tan Almanya’daki Deutschbank’a kadar uzanan toprak al›c›s› bir dizi tar›msal-emperyalist tekelci flirket bulunmaktad›r. Önümüzde duran manzara, imparatorluk inflac›l›¤› tarihindeki en büyük özel toprak sahipli¤i yo¤unlaflmalar›ndan birisinin olufltu¤u bir süreçte, yüz milyonlarca dönüm
72
Hindistan’ta borçlanan binlerce küçük köylü intihara sürüklenirken, kalan ailelerini kentlerde ucuz iflçilik bekliyor.
ekilebilir araziye dünyan›n en büyük kapitalist toprak sahipleri taraf›ndan el konulmufl olmas›n›n ya da konulmakta olmas›n›n manzaras›d›r. Tar›msal-emperyal imparatorluk inflac›l›¤› süreci genelde, kimi örneklerde, esnek yeni sömürgeci ‘ortaklar›’ ya da daha kesin olarak söylemek gerekirse, bu devasa emperyal toprak ya¤mas›nda iflbirli¤i yapacak biçimde kullan›lan iflbirlikçileri yaratmay› amaçlayan askeri darbeleri, emperyal müdahaleleri ve istikrars›zlaflt›rma kampanyalar›n› izleyen politik ve finansal mekanizmalar arac›l›¤›yla gerçekleflmektedir. Afrika-Asya-Latin Amerika yeni sömürgeci rejimleri bir kez kurulduktan sonra, ortaklafla ekilen arazilerin parçalanmas›n›, tar›msal-ihracat stratejilerinin teflvik edilmesini, kamusal otlaklar›n ve özel arazilerin yeniden da¤›t›lmas›n› talep eden geçimlik çiftçiler ve topraks›z k›r iflçileri aras›ndaki her türlü yerel toprak reformu hareketinin bast›r›lmas›n› içeren neo-liberal bir gündem dayatmaktad›r. Yeni sömürgeci rejimlerin serbest piyasa politikalar›, ABD ve Avrupa’dan yap›lan yüksek teflvikli g›da ihracat› üzerindeki gümrük engellerini indirmekte ya da ortadan kald›rmaktad›r. Bu siyasetler yerel pazarlara üretim yapan çiftçileri ve köylüleri iflas ettirerek yeni tar›msal-emperyal ülkelere ve çokuluslulara [Çok Uluslu fiirketlere-HDY] ‘kiralanacak’ ya da sat›lacak elveriflli toprak miktar›n› art›rmaktad›r. Ordu ve polis yoksullaflt›r›lan, borçland›r›lan ve açl›ktan ölen çiftçilerin topraklar›ndan ç›kart›lmas›nda kilit bir rol oynamakta ve gecekonducular›n verimli topraklar› iflgal ederek yerel tüketim için g›da üretmeleri engellenmektedir.
Seul’de onbinlerce tar›m üreticisi ABD’den et ithalat›n› protesto ederken polisle çat›flt›.
Yeni sömürgeci iflbirlikçi rejimler bir kez kuruldu¤u ve ‘serbest piyasa’ gündemleri bir kez uyguland›¤›nda, sahne tar›msal-emperyal ülkelerle yat›r›mc›lar›n genifl ekilebilir topraklara girmesi ve bunlar› ele geçirmesine aç›k hale gelmektedir. ‹srail, bu tar›msal-emperyal fetih modelinin en önemli istisnas›d›r, çünkü daha eski Avrupal›-Amerikal› sömürgeci emperyalizm tarz›nda Filistinli çiftçileri mülksüzlefltirmeye ve topraklar› silahl› sömürgeci yerleflimciler eliyle gasp ederken, bütün ulusa karfl› sürekli kitlesel zor kullan›m›na yaslanmaktad›r.4 Sat›fl genellikle iki yoldan birini ya da bunlar›n ikisini birden izler: Ya yeni yükselen emperyal ülkeler ‘tar›msal kalk›nma’ yat›r›mlar› yapmak üzere önderli¤i ele al›rlar ya da yeni sömürgeci rejimler taraf›ndan davet edilirler. Bunu, yeni sömürgeci ‘ortaklar›n›n’ deniz afl›r› banka hesaplar›na emperyal hazineden kayda de¤er nakit miktarlar›n›n aktar›ld›¤› bir süreçte gerçekleflen tek tarafl› ‘müzakereler’ izler. Anlaflmalar ve sözleflme kurallar› eflitsizdir: ‘Ev sahibi’ ülkenin nüfusu açl›ktan ölürken ve emperyal ‘insanc›l’ kurumlardan gelen acil g›da yard›mlar›na ba¤›ml›yken bile, g›dalar ve tar›msal metalar neredeyse tamamen tar›msal-emperyal ülkenin anayurt piyasalar›na ihraç edilir. Büyük çapl› yat›r›m vaadini de içeren ‘kalk›nma’, genelde sadece tar›msal ürünlerin büyük ölçekli tar›msal-emperyal firmalar taraf›ndan deniz afl›r› transferini kolaylaflt›rmak amac›yla kullan›lacak yollar›n, ulafl›m, liman ve depolama tesislerinin inflaat›na yöneltilir. Arazilerin ço¤u kira karfl›l›¤› olmadan ya da gerek politik seçkinlerin ceplerine
giden gerek yerel varl›kl› seçkinlere yönelik kentsel gayrimenkul ve lüks ithalat içinde yeniden çevrime sokulan ‘itibari’ ücretlerle ele geçirilir. ‹flbirlikçi akrabalar ya da yeni sömürgeci yöneticilerin hanedanlar› d›fl›nda, yüksek ücretli yöneticilerin, üst düzey memurlar›n ve teknik elemanlar›n neredeyse tamam›, sömürgeci gelene¤e uygun biçimde emperyal ülkelerden gelir. Düflük maafll›, e¤itimli, ‘üçüncü dünyal› yerliler’ ordusu ise genellikle orta kademe teknik ve idari çal›flanlar olarak ifle al›n›rlar; bu durum yerel nüfusa her türlü teknoloji ve vas›f transferi olas›l›¤›n› hemen hemen bütünüyle engeller. Yeni sömürge ülkenin en önemli ve en çok bafl tac› edilen ‘avantaj›’, nadiren günde 1 ya da 2 dolar›n üstünde ücret ödenen ve kat› bask›lar görerek her türlü ba¤›m›z sendikal temsilden mahrum edilen yerli kol iflçilerinin çiftliklerde istihdam edilmesidir. Tar›msal-emperyal ülkeler ve rejimler ise devasa karlar› silip süpürürler, teflvikli fiyatlardan elde edilen g›da arzlar›n› güvence alt›na al›rlar, iflbirlikçi seçkinler üzerinde politik etki ya da hegemonik denetim elde ederler ve yat›r›mlar›n› geniflletecek ve yerel finans, ticaret ve g›da iflleme sektörlerinin yabanc›laflt›r›lmas›n› kolaylaflt›racak ekonomik ‘köprübafllar›n›’ ele geçirirler.
Hedef Ülkeler Tar›msal-emperyal ülkeler aras›nda, hedef ülkeleri ya¤malarken önemli miktarda rekabet ve çak›flma olmakla birlikte, emperyal Arap petrol rejimlerinin e¤ilimi Güney ve Güneydo¤u Asya’daki yeni sömürgelere nüfus etmeye odaklanmaktad›r. Asyal› ‘ekonomik kaplanlar’, Afrika ve Latin Amerika’da yo¤unlafl›rlar. Bu arada ABD-Avrupa çokuluslular› Do¤u Avrupa ve Sovyetler Birli¤i’nin eski komünist ülkelerini ve Latin Amerika ile Afrika’y› da sömürürler. Bahreyn, pirinç temin etmek üzere Pakistan, Filipinler ve Sudan’da toprak ya¤malad›. Belki de günümüzün en dinamik tar›msal-emperyal ülkesi olan Çin, (özellikle Brezilya’dan) düflük maliyetli soya fasulyesi arzlar›, Küba (5,000 hektar), Burma, Kamerun (10,000 hektar), Laos (100,000 hektar), Mozambik (10,000 Çinli tar›m iflçisi yerleflimci ile birlikte), Filipinler (1.24 milyon hektar) ve Uganda’dan pirinç üretimi temin etmek için Afrika, Latin Amerika ve Güneydo¤u Asya’da yat›r›mlar yapt›. Körfez devletleri Kuzey ve Sahra Alt› Afrika’daki toprak ya¤malar›n› finanse etmek için 1 milyar dolar ay›rd›lar. Japonya, soya fasulyesi ve m›s›r için 100,000 hektar Brezilya arazisi sat›n ald›. Japon flirketlerinin
73
DOSYA
KR‹Z
Güneydo¤u Asya ve Güney Amerika’da 12 milyon hektar topra¤› var. Kuveyt ise Burma, Kamboçya, Fas, Yemen, M›s›r, Laos, Sudan ve Uganda’da toprak ya¤malad›. Katar, Kamboçya ve Pakistan’da pirinç tarlalar›na ve Sudan’da bu¤day, m›s›r ve ya¤l› tohum ekim arazilerine sahip ve Vietnam’da tah›l, meyve, sebze üretimi ve hayvan yetifltiricili¤i için toprak al›yor. Suudi Arabistan’a ise Endonezya’da 500,000 hektar pirinç tarlas› ve Etiyopya ile Sudan’da yüz binlerce hektarl›k verimli toprak ‘teklif’ edildi. Dünya Bankas› (DB), ‘kullan›lmayan arazilerin’ tar›msal-ticaret taraf›ndan ele geçirilmesini finanse etmek üzere 1,4 milyar dolar da¤›tarak, tar›msal-emperyal toprak ya¤malar›n› teflvik etmekte önemli bir rol oynad›. DB, Ukrayna gibi yeni sömürgelere verdi¤i kredilerde, arazilerini yabanc› yat›r›mc›lar taraf›ndan sömürülmeye açmas›n› flart kofluyor.5 Arjantin ve Brezilya’daki neoliberal ‘merkez sol’ rejimlerin avantajlar›ndan yararlanan ABD’li ve Avrupal› tar›msal-emperyal yat›r›mc›lar, milyonlarca topraks›z köylü ve iflsiz iflçi a¤z›na kadar et, bu¤day ve soya fasulyesi yüklenmifl trenlerin ÇUfi’lar taraf›ndan kontrol edilen liman tesislerine ve sonra da Avrupa, Asya ve ABD’deki emperyal ana vatan piyasalar›na tafl›nmas›n› seyretmeye zorlan›rken, kendi emperyal anavatanlar›n› beslemek üzere milyonlarca dönüm verimli arazi ve otlak sat›n ald›lar. En az iki yükselen emperyal ülke, Brezilya ve Çin, daha ‘ileri’ emperyal ülkelerin emperyal toprak ya¤malar›na hedef oldu ve tar›msal sömürgelefltirmenin ‘arac›lar›’ haline geldi. Japon, Avrupal› ve Kuzey Amerikal› çokuluslular Brezilyal› sömürgeci yerleflimciler ve tar›msal-sanayiciler Paraguay, Uruguay ve Bolivya s›n›rlar›ndaki genifl band› ele geçirirken bile Brezilya’y› sömürüyorlar. Benzer bir model Afrika ve Güneydo¤u Asya’n›n daha yoksul ülkelerindeki verimli arazileri ele geçirirken kendi de¤erli tar›m arazileri Japon ve denizafl›r› Çinli kapitalistler taraf›ndan sömürülen Çin’de de yaflan›yor.
Tar›msal-Emperyalizmin Bugünkü ve Gelecekteki Sonuçlar› Afrika, Asya ve Latin Amerika’n›n en yoksul ülkelerinin ve bölgelerinin genifl verimli tar›m arazisi parçalar›n›n yükselen emperyalist devletler taraf›ndan yeniden sömürgelefltirilmesi, bir tarafta varl›kl› rantiye Arap petrol devletleri, Asyal› milyarderler, devlet destekli etkili Yahudi yerleflimciler ve Bat›l› spekülatörler ile öte yanda, Sudan, Madagaskar, Etiyopya, Kamboçya, Filistin, Burma, Çin, Endonezya, Brezilya, Filipinler, Paraguay ve di¤er ülkelerdeki yüz milyonlarca topraks›z, mülksüz, açl›ktan ölen köylü aras›ndaki s›n›f kutuplafl-
74
mas›n›n derinleflmesine yol açmaktad›r. Devasa arazi parçalar›na el koyan, köylüleri mülksüzlefltiren ve topraks›z k›r iflçilerini gündelikçi iflçiler olarak sömüren tar›msal emperyalizm henüz erken evresindedir. Bafllamakta olan bir sonraki evre, tar›msal-ihracat ürünlerinin yetifltirilmesine efllik eden alt yap› ve kredi sistemlerinin denetiminin ele geçirilmesi olacakt›r. Altyap›, kredi ve tohumlardan, gübreden, ifllemeci sanayilerden, paral› yollardan elde edilen karlar›n ve kredi faizi ödemelerinin tekellefltirilmesi, sömürge ekonomisi üzerindeki fiili emperyal denetimi daha da ilerletir ve bürokrasiler içindeki yerel politikac›lar, yöneticiler ve iflbirlikçiler üzerindeki politik etkiyi ço¤alt›r. Yeni sömürgelefltirilmifl s›n›f yap›s›, özellikle esasen tar›ma dayal› ekonomilerde, yabanc› kapitalistlerin ve ç›kar çevrelerinin, nüfusun yüzde 1’den daha az›n› temsil eden bir seçkinler statüsünün kremas›n› oluflturdu¤u dört katmanl› bir s›n›fsal sisteme do¤ru evrilmektedir. Nüfusun yüzde 10’unu temsil eden ikinci katmanda, yerel politik seçkinler ve onlar›n çevreleri ile akrabalar› ve yeni sömürgecilerle ortakl›klar (‘ortak giriflimler’) yaparak ve rüflvet al›p toprak ya¤malayarak zenginleflen mevki sahibi bürokratlar ve subaylar yer al›r. Yerel orta s›n›f neredeyse yüzde 20’yi temsil eder ve dünya ekonomik krizi içinde sürekli olarak yoksullu¤a yuvarlanma tehlikesi içindedir. Mülksüzlefltirilen köylüler, k›r iflçileri, k›r göçmenleri, kentli gecekonducular ve borçland›r›lm›fl geçimlik köylülerle çiftçiler, s›n›fsal yap›n›n nüfusun yüzde 70’ine yak›n olan dördüncü katman›n› olufltururlar. Yükselen yeni sömürgeci tar›msal-ihracat modelinde, ‘orta s›n›f’ küçülmekte ve bileflimi de¤iflmektedir. Kendi ‘anavatan piyasalar›’ için üretim yapan devlet destekli yabanc› mülkiyetli çiftlikler karfl›s›nda yerel piyasa için üretim yapan aile çiftçilerinin say›s› azalmaktad›r. Bunun sonucunda yerel piyasalardaki pazarc›lar ve küçük perakendeciler büyük yabanc› mülkiyetli süpermarketler taraf›ndan bo¤ularak arka plana düflmektedir. Yerel tar›m mal ve hizmet üreticilerinin u¤rad›¤› istihdam kayb› ve k›rla kent aras›ndaki bir dizi ‘ticari’ al›c›n›n yok edilmesi, s›n›fsal yap›n›n en üst ve en alt katmanlar› aras›ndaki s›n›fsal kutuplaflmay› derinlefltirmektedir. Yeni sömürge orta s›n›f›, yabanc› flirketlerle kamu ya da özel güvenlik güçlerinin avukatlar›ndan, profesyonellerinden, yay›mc›lar›ndan ve düflük düzeyli memurlar›ndan oluflan dar bir katman› içerecek biçimde yeniden oluflmaktad›r. ‘Yeni orta s›n›f›n’, sömürgeci ekonomik ve politik iktidara hizmette oynad›¤› yard›mc› rol, bu katman› yaklafl›mlar› ve politik bak›fl aç›-
lar› bak›m›ndan daha az ulus-merkezli ve daha sömürgeci hale getirmekte, yaflam tarzlar›n› daha fazla ‘serbest piyasa’ tüketimcilik kültürüne dayand›rmakta; bu katmanlar› k›rda ve kentte adalet talep eden protestolar ve halk hareketlerine karfl› gelifltirilen bask›c› (faflist) yerel çözümleri onaylamaya daha aç›k hale getirmektedir. fiu anda, tar›msal-emperyalizmin ilerlemesinin önündeki en önemli k›s›t, dünya kapitalizminin ‘sermaye ihrac›n›’ engelleyen ekonomik çöküflüdür. Meta fiyatlar›nda ortaya ç›kan ani çöküfl, denizafl›r› tar›ma yat›r›m yapmay› daha az karl› hale getirmektedir. Petrol gelirlerindeki yüzde 70’lik azalma, Ortado¤u’nun Egemen Servet Fonlar›’n› ve Körfez devletlerinin petrolden elde edilen yabanc› para rezervleri gibi yat›r›m araçlar›n› s›n›rland›rmaktad›r. Öte yandan, tar›msal fiyatlardaki düflüfl, arazi fiyatlar›n› düflürerek ve emperyal tar›msalyat›r›mc›lara daha da verimli topraklar› en düflük fiyatlardan sat›n alma olana¤› sa¤layarak, Afrikal›, Asyal› ve Latin Amerikal› seçkin tar›msal-üreticileri iflasa sürüklemektedir. Mevcut dünya kapitalist bunal›m›, bu on y›l›n ilk yar›s›nda yaflanan tar›msal meta fiyatlar› patlamas› yani geniflleme evresinde mülksüzlefltirilen yüz milyonlarca köylüye milyonlarca iflsiz k›r iflçisini eklemektedir. Emek maliyetleri ve toprak ucuzdur, ayn› zamanda efektif tüketici talebi de düflmektedir. Tar›m-emperyalistleri, bütün üçüncü dünya k›r eme¤ini günde 1 dolara ya da daha ucuza istihdam edebilirler, ama talep düflerken ürünlerini nas›l pazarlayacaklar; kredi, rüflvet, ulafl›m, pazarlama, seçkinlerin maafllar›, ikramiyeler, CEO primleri ve yat›r›mc› paylar›n›n maliyetlerini karfl›layacak kazançlar›n gerçekleflmesini nas›l sa¤layacaklar? Baz› tar›msal-emperyalistler bunal›mdan, flu anda ucuza kapat›p, trilyonlarca dolarl›k devlet destekli ekonomik kurtarma planlar› etkili olmaya bafllad›ktan sonra uzun vadeli karlar elde etmek için yararlanabilirler. Di¤erleri arazi ya¤mas›n› durdurabilir ya da mülksüzleflen köylüler otlak arazilerinin k›y›s›nda açl›ktan ölürken, ‘piyasa’ düzelene kadar, devasa de¤erli arazileri üretimden çekebilir. Yeni tar›msal-emperyalistler Sudan, Etiyopya. Burma, Kamboçya, Brezilya, Paraguay, Filipinler, Çin ve di¤er ülkelerdeki milyarlarca mülksüz, aç ve kenara itilmifl insan›n kaç›n›lmaz isyanlar›n› bast›rmak üzere yeni sömürgeci jandarmalar› besleyecek kaynaklar› (para ve askerler) taahhüt edecek yeni emperyalist devletlerin ete¤ine yap›fl›yorlar. Yerel yeni sömürgeci iflbirlikçilerin ve denizafl›r› sömürgeci yat›r›mc›larla devletlerin ta-
lan ettikleri mülkiyet transferleri ve uzun vadeli kira anlaflmalar› gibi kolay anlaflmalar›n s›n›rlar› daral›yor. Emperyal savafllar ve yerel ekonomik bunal›mlar eski ve yükselen emperyal ülkelerin ekonomilerini kurutmakta ve halklar›n›n yeni tarz sömürgeci imparatorluk inflac›l›¤› için ne gibi fedakârl›klarda bulunacaklar›n› s›namaktad›r. Zay›f yerli yeni sömürgeci egemenler kesimi, uluslararas› askeri ve ekonomik destek olmadan, afla¤› do¤ru itilen alt orta s›n›flar ve giderek say›lar› artan iflsiz üniversite mezunu gençlerin ittifak›na yaslanan umars›z köylülerin sürekli, kitlesel ayaklanmalar› karfl›s›nda zor dayanacak durumda. Yeni tar›msal-emperyal imparatorluk inflac›l›¤›n›n vaadi bofl ç›kabilir, yeni yükselen emperyal devletler dalgas›n›n ömrü k›sa sürebilir. Bunun yerini k›r temelli yeni bir kurtulufl hareketleri dalgas› ile giderek k›tlaflan finansal ve ekonomik kaynaklar üzerinde mücadeleye tutuflan eski ve yeni emperyal devletler aras›ndaki vahfli rekabetin ald›¤›na tan›k olabiliriz. Bat›l› emperyal merkezlerdeki afla¤›ya do¤ru itilen iflçiler ve çal›flanlar bir emperyal parti ile di¤eri (Demokrat/Cumhuriyetçi, Muhafazakâr/‹flçi Partisi) aras›nda gidip gelirken, görünür gelecekte oynayacaklar› herhangi bir rol olmayacakt›r. Bundan kurtulurlarsa ya da kurtulabilirlerse… yüzlerini dönecekleri yer ya demagojik bir ulusalc› sa¤ ya da flu anda (en az›ndan ABD ve Avrupa’da) görünür olmayan “yurtsever ulusalc›” sosyalist bir sol olabilir. Her ne olursa olsun, mevcut emperyalist ya¤ma ve bunu izleyecek olan kitlesel isyan, ABD ya da Avrupa’da de¤iflim ister olsun isterse olmas›n, baflka ülkelerde bafllayacakt›r.
Dipnotlar: 1 Financial Times 20 Kas›m 2008 sayfa 3 2 Financial Times 21 Kas›m 2008 sayfa 7 * Sözleflmeli iflçilik, genellikle emekçinin borçlu oldu¤u bir iflverenle, belirli bir süre karfl›l›¤›nda, kar›n toklu¤una çal›flmak için yapt›¤› sözleflmeye dayanan iflçilik, yani borcu emek gücüyle ödeme anlaflmas›d›r. Sözleflmeli iflçinin köleden fark›, borç anlaflmas›n›n süreli olmas›d›r. 17. ve 18. yüzy›llarda Karayipler, Amerika ve 19. yüzy›lda Hindistan ve Güney Afrika’daki ticari tar›m iflletmelerinde yayg›n biçimde kullan›lan söz leflmeli iflçilik, günümüzde en yayg›n biçimde Birleflik Arap Emirlikleri’nde çal›flt›r›lan Pakistanl› iflçiler aras›nda görülmektedir. (HDY) 3 http://www.grain.org (22 Kas›m 2008) ** “Egemen servet fonlar›” tahviller, hisse senetleri, mülkler ve de¤erli madenler gibi finansal varl›klardan oluflan devlet mülkiyetindeki yat›r›m fonlar›d›r. Bu fonlar, Citigroup, Morgan Stanley, and Merrill Lynch gibi büyük Wall Street kurumlar›n›n yat›r›mlar›nda önemli a¤›rl›¤a sahip. 2007’de bu fonlar›n toplam de¤eri 3, 3 trilyon dolard›. En büyük egemen servet fonlar› flunlar: Abu Dhabi Yat›r›m Kurulu (875 milyar dolar); Norveç Hükümet Emeklilik Fonu (350 milyar dolar); Singapur Hükümeti Yat›r›m Kurumu (330 milyar dolar); Kuveyt Yat›r›m Kurumu (250 milyar dolar); Çin Yat›r›m Kurumu (200 milyar dolar); Singapur Temasek Holdingleri 159.2 milyar dolar) ve Rus Federasyonu ‹stikrar Fonu 158 milyar dolar). (HDY) 4 Stephen Lendman, “Another Israeli West Bank Land Grab Scheme”, Counterpunch. Org. 10 Ekim 2008; Guardian.co.uk, 10 Ekim 2008. 5 Bak›n›z GRAIN.org
75
Yerel seçimde halk›n ba¤›ms›z bir politik güç olarak örgütlenmesi Yerel seçim sürecinde devrimci çizgi, halk› kendi ç›karlar› etraf›nda ba¤›ms›z politik bir güç haline getirmektir. Bu da hak mücadelelerini temel alan bir yaklafl›mla mümkündür. Kamusal hizmetlerin önem li bir bölümü yerel yönetimlerce sa¤lanmaktad›r ve yerel yönetimlerin yaflad›¤› dönüflüm neoliberal sald›r›n›n temel unsurlar›ndan biridir. Bu bak›mdan yerel seçim süreci, hak mücadelelerinin önemli bir u¤ra¤› ve y›¤›nak noktas›d›r.
YEREL YÖNET‹MLER art ay›ndaki yerel seçimler, genel seçim havas›nda gerçekleflecek ve ülke siyasetinin yak›n vadedeki seyrine iliflkin önemli bir referans noktas› olacak. Yerel seçimlerde basitçe kent yönetimlerinin nas›l ve kimlerce yürütülece¤i belirlenmifl olmayacak; ekonomik krizin y›k›m› alt›nda neoliberal politikalar, Kürt sorununda kirli savafl politikalar›n›n t›rmanmas› ve toplumsal yaflam›n gericilefltirilmesi de oylanacak. Bu sürecin temel belirleyeni ise, y›llard›r AKP iktidar›n›n elini rahatlatacak biçimde hareketsiz halde bekleyen iki büyük kriz dinami¤inin, yani Kürt sorununda çözümsüzlük ve ekonomik krizin, tam da yerel seçim arifesinde tüm hayat› etkileyecek biçimde harekete geçmesi oldu.
M
Böylesi zorlu bir süreçten geçerken ciddi bir oy kayb›n› kendisi aç›s›ndan iniflin bafllang›c› fleklinde yorumlayacak olan AKP iktidar›, oylar›n› korumaya ve hatta art›rmaya çal›flacak. Sosyal demokrasi, Kürt hareketi ve sosyalistler ise yerel seçim sürecine AKP iktidar› karfl›s›nda farkl› hesaplaflma zeminleri tarif ederek müdahale edecek. Sosyal demokrasi, geleneksel elitist yaklafl›mlar›n›n aksine kapsay›c› bir imaj çizip AKP politikalar›n›n toplumun genifl kesimlerinde yaratt›¤› tepkileri ard›na alarak, egemenlerin alternatif aray›fllar›na adres olmaya çal›flacak. Kürt hareketi, yerel seçimleri Kürtlerin temsilcili¤inin oyland›¤› bir referanduma çevirecek. Ortak bir yaklafl›m sergilemeyen sosyalistler ise ya sand›k siyasetinin s›n›rlar› içinde sekterlikle ilkesiz ittifak seçenekleri aras›nda sal›nacak ya da emekçilerin sürece hak mücadeleleri ekseninde ba¤›ms›z bir politik güç olarak müdahalesini örgütlemeye çal›flacak. AKP’yi geriletmeye dönük taban beklentileri ise yerel yönetimler konusunda net ve ortak bir perspektife sahip olmayan üç kesimi de örtük ya da aç›k çeflitli ittifaklar kurmaya zorlayacak. Üstelik daha önce ulusalc› ve liberal savrulmalar›n etkisinde olan toplumsal muhalefet bileflenlerinin, AKP-TSK ittifak› ve ekonomik kriz karfl›s›nda sol bir çizgide ilerlemeye meylettikleri bir ortamda, neoliberalizm, gericilik ve flovenizm karfl›t› bir siyasetin öne ç›kar›lmas› aç›s›ndan görece elveriflli bir ortam›n a盤a ç›km›fl olmas› da bu e¤ilimleri güçlendirecek. Ne var ki, bu süreçte bütün solu kendileriyle birlikte davranmaya zorlayacak iki büyük güç olan sosyal demokrasi ve Kürt hareketinin yerel yönetim siyasetleri, AKP karfl›s›nda ilerici unsurlar bar›nd›rmakla birlikte, emek eksenli bir durufl içermemekte, neoliberal yerel yönetim anlay›fl›n›n liberal-milliyetçi ve sosyal-liberal varyasyonlar› biçiminde karfl›m›za ç›kmaktad›r. Kürt ha-
78
reketi, merkezi yönetimlerin kimi görev ve yetkilerinin yerel yönetimlere devredilmesini öngören neoliberal dönüflümün özerkleflmeye ve demokratikleflmeye hizmet edece¤i iddias›ndan hareketle, kültürel haklar mücadelesi ile eklemlenmifl bir neoliberal yerel yönetim anlay›fl›n› savunmaktad›r. Emek eksenli bir yaklafl›m› temel almad›¤› için, neoliberal dönüflümün, belediye hizmetlerinin piyasalaflt›r›lmas› ve belediyelerin finansman›n›n çokuluslu finans kurumlar›na ba¤lanmas›yla gerçek bir yerelleflmeye de¤il aksine sermayenin ve devletin daha kuvvetli bir biçimde merkezileflmesine hizmet etti¤i gerçe¤ini görmezden gelmektedir. CHP ise AKP karfl›s›ndaki sermayenin sözcüsü gibi davranmakta ancak büyük sermayenin aç›kça ifade etti¤i güvensizli¤ine tak›lmaktad›r. CHP ve etraf›ndaki sosyal demokrat ittifak zaman zaman halkç› bir söyleme de baflvurmakla bir-
YEREL YÖNET‹MLER Fikri Sönmez, devrimcilerin aday› olarak kat›ld›¤› 1979 yerel seçimlerinde oylar›n yüzde 65’ini alarak Fatsa Belediye Baflkanl›¤›’na seçildi. “Halk›n söz ve karar sahibi” olaca¤› bir belediyecilik anlay›fl› ile kazand›. Fatsal›lar toplumun her kesiminden insanlar›n bulundu¤u 11 halk komitesi kurdu. Komiteler arac›l›¤›yla “söz ve karar sahipli¤i” ilkesi yaflama geçirilerek ilçenin tüm sorunlar›n›n üzerine gidildi. “Dört y›lda yap›lamaz” denen Fatsa sokaklar› “Çamura Son” kampanyas›yla bir haftada düzenlendi. Halk›n do¤rudan müdahalesi sonucu ilçede karaborsa, h›rs›zl›k, kumar, içki, tefecilik ortadan kald›r›ld›. F›nd›ktaki azg›n sömürünün önüne geçildi, komiteler arac›l›¤›yla etkili bir fiyat denetimi sa¤land›. Fatsa’da gerçek bir demokrasinin, gerçek bir halk yönetiminin çekirdekleri at›lm›flt›. Fatsa halk› binlerce y›ld›r kendilerini yönetti¤ini söyleyen sömürücülere-asalaklara ihtiyac› bulunmad›¤›n›, kendi kendisini pekala daha iyi yönetebilece¤ini farketmeye bafllam›flt›. Fatsa tam da bu nedenle 19 Temmuz 1980’de s›k›yönetimin nokta operasyonuna hedef oldu. Tutuklanan Fikri Sönmez iflkencelerle dolu dört y›l›n ard›ndan 3 May›s 1985’te Amasya Cezaevi’nde yaflam›n› yitirdi.
likte, bu, vaktiyle Kemal Dervifl’in dile getirdi¤i “sosyal-liberal” sentezle, yani sosyal bir yönü de olan neoliberalizm çerçevesiyle s›n›rl› kalmaktad›r. Oysa ekonomik kriz, sistemin, insan ihtiyaçlar›n›n de¤il kâr›n etraf›nda döndü¤ü gerçe¤i üstündeki tüm perdeleri kald›rarak, emek ve sermayenin uzlaflmazl›¤›n› gözler önüne sermekte ve AKP iktidar›n›n zenginlere hizmet eden politikalar› yoksullar›n r›zas›n› alarak yürütme yetene¤i art›k s›n›rlar›na dayanmaktad›r. Bu koflullarda neoliberalizme yeni k›l›flar geçirerek hem sermayeye hem de emekçilere hitap etme iddias›ndaki bir program› savunmak, halk›n ayn› yolu sermayenin ç›kar› için yeniden yürümesini önermektir. Bugün solun temel sorunu ise halk›, gerici saflaflmalardan kurtararak AKP iktidar›n›n ve bir bütün olarak ege-
men s›n›flar›n karfl›s›nda ba¤›ms›z bir siyasal güç haline getirmektir. Bunun yegâne yolu da halk›n hak mücadelelerinin yükseltilmesinden geçmektedir. Çünkü ancak hak mücadeleleri yoluyla halk kesimleri sermaye yanl›s› politikalar ve sadakac› neoliberal sosyal politika karfl›s›nda ba¤›ms›z ç›karlara sahip birleflik bir güç olarak kendini ifade edebilir. Gericilik karfl›tl›¤›, ancak dinci gericili¤in ard›ndaki s›n›fsal gerçekli¤i bilince ç›kartan böylesi bir mücadele yoluyla, belli bir yaflam tarz›n› savunan kesimlere daralm›fl bir mücadele olmaktan ç›karak gerici siyasetlerin etkisi alt›ndaki halk kesimlerini de kapsayabilir. fiovenizm karfl›t› mücadele ancak bu yolla mevcut toplumsal kutuplaflmay› k›rabilir. Seçimler yaklaflt›kça, taban beklentilerinin de bas›nc›yla, AKP’yi geriletmek ve solu yenilgi psikolojisinden kurtar›p nefes ald›racak mevziler kazanmak ad›na çeflitli sand›k ittifaklar›na kay›ts›z-flarts›z destek verilmesi zorlamalar› yo¤unlaflacakt›r. Oysa bu koflullarda yerel seçim sürecine iliflkin devrimci çizgi, AKP iktidar› eliyle yürütülen neoliberal politikalar karfl›s›nda hak mücadelelerini gelifltirmeyi temel alan ve ilerici muhalefetin birli¤ini de bu temelde sa¤lamaya çal›flan bir mücadele çizgisidir. Yerel seçim öncesi süreçte ancak bu flekilde savrulmalardan uzak, anlaml›, anlafl›l›r, etkili ve ilerletici bir tav›r gelifltirilebilecektir.
Yerel yönetimler Yerel yönetimler, devlet örgütlenmesinin kent yönetimi alan›ndaki tamamlay›c› uzant›s›d›r ve bugünkü anlam›n› da kapitalist kentleflme süreci içerisinde kazanm›flt›r. Devlet nas›l ki belirli bir s›n›fsal egemenlik iliflkisini güvence alt›na almak için varsa, yerel yönetimler de o egemenlik iliflkisinin kent ölçe¤inde gerektirdiklerini yerine getirmektedir. Kapitalist toplumsal iliflkiler alt›nda yaflayan kent nüfusunun yeniden üretim alan›ndaki ihtiyaçlar›n›n bir bölümünü üstlenmektedir. Yeniden bölüflüm görevi esasen yerel yönetimlere verilmifltir.1 Belediye bu yeniden üretim faaliyetleriyle “kamuyu” kent nüfusu aç›s›ndan somut ve yerel bir ölçekte üreten en önemli siyasal mekanizmay› oluflturur. Ne var ki belediye hizmetlerinin kamusall›¤›, tüm kentlileri s›n›fsal iliflkilerden azade bir eflitlik içinde de¤il, tam da o eflitsizlik içinde kapsamaktad›r. Yerel yönetimlerin “demokrasinin befli¤i” oldu¤u fleklindeki egemen söylemin, sahici bir karfl›l›¤› yoktur. Merkezi yönetimin oldu¤u gibi yerel yönetimin s›n›rlar› da s›n›f mücadeleleri taraf›ndan belirlenmektedir. Kentin fiziksel yap›s›ndan, kentli s›n›flara sunulan hizmetlerin biçim ve kapsam›na kadar her fley s›n›f mücadelelerinin do¤rudan yans›malar›n› tafl›maktad›r.
79
YEREL YÖNET‹MLER Kapitalist devlet taraf›ndan yerel yönetimlere, sermaye egemenli¤ine dayal› toplumsal iliflkilerin devam›n› sa¤lamaya dönük tamamlay›c› üç temel görev biçilmifltir: 1. Üretimin ve sermaye birikiminin sürmesine yönelik hizmetlerin sa¤lanmas› (ulafl›m, altyap›, iletiflim; üretimin organizasyonu; vas›fl› iflgücünün sa¤lanmas›; talebin yönlendirilmesi), 2. eme¤in yeniden üretimine yönelik hizmetlerin sa¤lanmas› (kiral›k konut, su, elektrik, kanalizasyon, ›s›nma, g›da denetimi, kültürel hizmetler), 3. toplumsal düzen ve kontrolün sa¤lanmas›. Toplumsal düzenin ve kontrolün sa¤lanmas›, Türkiye’deki yerel yönetimlerin ikinci aya¤›n› oluflturan ve yönetimleri atamalarla belirlenen valilikler ve kaymakaml›klar›n görev alan› olarak tarif edilmektedir. Di¤er iki bafll›kta tarif edilen ifllevler ise büyük oranda belediyelerin görev alan›d›r.
karlar› temelinde, yani kar mant›¤›yla gerçeklefltirir. Kapitalist yerel yönetim anlay›fl› budur.
Yerel yönetimlerin görevlerinden ba¤›ms›z olarak, emek rejimini ve mülkiyet iliflkilerini belirleyen kararlar merkezi yönetim eliyle al›n›r. Yerel yönetim merkezi yönetimin ald›¤› kararlar› uygulayan bir uzant›dan ibarettir, yani merkezi yönetim karfl›s›nda iktidars›zd›r. Yerel yönetim yerelin merkeze müdahalesinin de¤il merkezin yerele müdahalesinin arac›d›r. Yani halk›n politikaya müdahalesinin de¤il, egemen s›n›flar›n halka tahakkümünün arac›d›r.2 Üretime ve yeniden üretime yönelik hizmetleri sunarken de, bunu egemen s›n›f›n ç›-
Kapitalist yerel yönetimle sosyalist yerel yönetim aras›ndaki karfl›tl›k, mevcut belediye yönetimlerine sosyalistlerin getirilmesi ya da belediye hizmetlerinin daha hakkaniyetli sunulmas› için çeflitli toplumsal bask› mekanizmalar› oluflturulmas› ile gerçek anlamda afl›lamaz. Sorun kapitalizmin emekçileri d›fllayan, anti-demokratik, eflitsiz kamusal alan› yerine demokratik, eflitlikçi, özgürlükçü, halkç› bir baflka kamusal alan infla etme sorunudur. Bu da sand›k siyaseti ile ya da verili kat›l›m mekanizmalar›na dahil olunarak de¤il, insan ihtiyaçlar›-
80
Sosyalist yerel yönetim modeli ise komün, yani do¤rudan demokrasi anlay›fl›na dayan›r ve üretim-yeniden üretim iliflkisini, yerel yönetim-merkezi yönetim iliflkisini mevcut belediyecilikten tamam›yla farkl› ilkelerle kurar. Üretim ve yeniden üretim faaliyetleri, kar de¤il insan ihtiyaçlar›na göre düzenlenmeli; halk›n ortak söz, karar, iktidar mekanizmalar›yla belirlenmelidir. Yerel yönetimin halk›n gerçek temsil ayg›t›na dönüflebilmesi için merkezi yönetim elinde yo¤unlaflm›fl olan karar alma mekanizmalar› ile donat›lmas›; ortak planlama ve dayan›flma mekanizmalar›na ve geri ça¤›rma hakk›na sahip olmas› gerekir. Bu koflullarda merkezi yönetim de yerel yönetimler karfl›s›nda bir eflgüdüm ayg›t›na dönüflmelidir.
YEREL YÖNET‹MLER n› kar›n önüne koyan, eflitlikçi ve demokratik bir temelde geliflen halk›n hak mücadelelerinin örgütlenmesi ile mümkündür.
Yerel yönetimlerde neoliberal dönüflüm Neoliberalizm, toplumun en genifl kesimlerinin taleplerinin d›flland›¤› ve dolay›s›yla siyasal sistemin toplumsal taban›n›n darald›¤› bir tekelleflme dalgas› olarak gündeme gelmifltir. S›n›fsal iliflkilerde sermaye lehine büyük bir de¤iflimi ifade eden bu süreç, do¤al olarak devletin yeniden yap›lanmas›n› dayatm›fl, bu yeniden yap›lanma da “yap›sal reformlar” yoluyla iflletilmifltir. Yerel yönetimlerdeki neoliberal dönüflümü “birinci kuflak” ve “ikinci kuflak” diye adland›r›lan iki aflama izlemifltir. 1980’lerin bafl›ndan 1990’lar›n sonuna uzanan birinci kuflak dönüflümler ile sermayenin önündeki engellerin kald›r›lmas› ve serbestleflme üzerine, 1990’lar›n sonundan bugüne süren ikinci kuflak dönüflümler ile de devletin rolünü yeniden tan›mlay›c› ve genel olarak yeniden yap›lanma gerektiren “reformlara” giriflilmifltir. Böylece gerek yerel yönetimlere biçilen görevler gerekse de kentteki s›n›f mücadelesinin kapsam ve boyutu önemli bir de¤iflim sürecine girmifltir. Türkiye’de erken dönemde, Belediye’nin iflletmelefltirilmesine dönük ad›mlar göze çarpmaktad›r. Örne¤in ‹stanbul’da 1981 y›l›nda ‹SK‹ modeliyle3 su ve kanali-
Yerel yönetimlerdeki neoliberal dönüflüm, belediyeleri flirkete, kent halk›n› belediyenin müflterisi haline getirirken belediye çal›flanlar›n›n da güvencesizlefltirildi¤i bir süreci tetikledi. Belediye hizmetlerinin tafleronlaflt›r›lmas› ile çal›flanlar aras›nda ücret ve statü farkl›l›klar› oluflturulmufl, geleneksel sendikal anlay›fl yeni duruma yan›t üretemeyince bu durum belediye iflçilerinin mücadelesini zay›flatan bir rol oynam›flt›r.
zasyon yönetimi de¤ifltirilmifl ve süreç 1984 y›l›nda Büyükflehir Belediyesi modelinin4 kurulmas›na uzanm›flt›r. Belediyeler eliyle verilen hizmetlerin piyasalaflmas›n›n kap›lar›n› açan bu süreçte hizmet kurumlar› iflletmeleflmifl ve yerel yönetimler de iflletme yönetimi olma yoluna girmifltir. Büyük iflletmenin oluflturulmas›na yönelik Büyükflehir Belediyesi modeli sermayenin rasyonel tercihini yans›tmaktad›r. 1986 y›l›nda, tam da bu iflletmecilik mant›¤› gere¤ince, belediyelerin finansman› ile ilgili temel bir de¤ifliklik yap›lm›fl ve bundan önce bütünüyle ‹ller Bankas› arac›l›¤›yla düflük faizli uzun vadeli kredilerle finanse edilen, borçlar› ço¤unlukla ertelenen ya da silinen belediyeler, yerli bankalardan ve yabanc› kredi kurulufllar›ndan borçlanmaya bafllam›flt›r. Belediyeler, bu borçlar› çevirebilmek için kâr mant›¤›yla davranmak zorunda b›rak›lm›fl, bunun karfl›l›¤› da belediyelerde tafleronlaflt›rma, ek vergiler getirme ve temel hizmetlerin paral›laflmas› (ya da yüksek ücretli hale gelmesi) olmufltur. Ayn› dönemde yerel yönetimlerin finansman›nda öne ç›kan Dünya Bankas› (DB)5, “paray› veren düdü¤ü çalar” mant›¤›yla, belediyelerin sermayenin ihtiyaçlar› do¤rultusunda yeniden yap›land›r›lmas› sürecini yönetmeye bafllam›flt›r. Bu yeniden yap›land›rmayla kamusal finansman›n giderek k›s›larak belediyelerin kendi kendini finanse eden ve kentsel rant üretimini organize eden iflletmeler haline getirilmesi ve belediye hizmetlerinin özellefltirilmesi hedeflenmifltir. Bu sürecin sonuçlar› da belediye hizmetlerinin piyasalaflt›r›lmas›, kent halk›n›n müflterilefltirilmesi ve belediye çal›flanlar›n›n güvencesizlefltirilmesi fleklinde yaflanm›flt›r. Kentsel hizmetlerin metalaflt›r›lmas› esnas›nda yap›lan altyap› yat›r›mlar› da dünya çap›nda sermayenin kendisini geniflleterek yeniden üretmesinin ana zeminlerinden birisi haline dönüflmüfltür. DB, belediyelere özellikle altyap› hizmetleri bak›m›ndan Çukurova Kentsel Geliflme Projesi ile 1987 y›l›nda bafllatt›¤› ilgisini, ‹stanbul Su Temini Projesi, Ankara Kanalizasyon Projesi, Bursa Su ve Çevre Sa¤l›¤› Projesi, Antalya Su ve Çevre Sa¤l›¤› Projesi, ÇeflmeAlaçat› Su ve Kanalizasyon Projesi kredileriyle sürdürmüfl6 ve bugün neredeyse bütün belediyelerle benzeri projeler yürütür hale gelmifltir. DB, IMF ve Avrupa Birli¤i (AB) ile eflgüdüm içinde çal›flm›fl7, gerek IMF ile imzalanan stand-by anlaflmalar›nda gerek AB ile uyum yasalar›nda yerel yönetimlerde “reforma gitmek” Türkiye hükümetlerinin8 öncelikli görevleri aras›nda say›lm›flt›r. ‹kinci kuflak dönüflümün temel çerçevesini belirleyen “yerel yönetimler reformu-
81
nu” da içeren “kamu yönetimi reformu” bu süreçte gündeme gelmifltir. Yerel yönetimlerin neoliberal dönüflüm içerisinde öncelikli gündemlerden biri olmas› bofluna de¤ildir. Yerel yönetimler, emekçilerin ekonomik-politik süreçlerden d›fllanmas›n›n “kat›l›m”, “fleffafl›k” ve “demokrasi” k›l›f› alt›nda görünmez, yönetilebilir bir biçim ald›¤› yönetiflim mekanizmas›n›n iflletilmesi aç›s›ndan en elveriflli ölçe¤i oluflturmaktad›r. “Yerelleflme/yönetiflim” ad› alt›nda yap›lan düzenlemeler, sermayenin, zengin bir rant kap›s› olarak görülen yerel yönetim hizmetlerine ve yerel yönetimlere devredilecek olan di¤er hizmet ve üretim alanlar›na do¤rudan eriflimine olanak sunmaktad›r. Türkiye’de yerel yönetimleri bu yeni iflleve uygun hale getirmek için haz›rlanan “kamu yönetimi reformu/yerel yönetimler reformu” AKP iktidar›nca 2006’da yasalaflt›r›lmas›na ra¤men eski Cumhurbaflkan› Ahmet Necdet Sezer’in vetosuyla geri çevrilmifl ancak “reform” bu kez parça parça hayata geçirilmeye bafllanm›flt›r. Kamu Yönetimi Reformu (2004) ve Yerel Yönetimler Reformu’nun en kritik bafll›klar›ndan biri merkezi yönetim eliyle gördürülenler dahil tüm hizmetlerin yerel yönetimlere devredilmesidir. Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasar›s›n›n “Kamu Hizmetlerinin Gördürülmesi” bafll›kl› 11. maddesinde merkezi yönetim ile yerel yönetimlere her türlü hizmeti, kendileri d›fl›ndaki kurulufllara ve özel sektöre gördürme yetkisi verilmekte, böylece bütün hizmetlerin özellefltirilmesinin önü aç›lmaktad›r. Kamusal finansman›n ortadan kalkmas› ve iflletmeye dönüflen yap› aç›s›ndan özellefltirme bir tercih de¤il zorunluluk haline gelmektedir. Ayr›ca, Belediye Yasas›’nda yap›lan de¤iflikliklerle, yerel yönetimlere, kendilerine verilen görev ve hizmetleri “flirket kurma” yoluyla yerine getirme olana¤› getirilmifltir. Böylece, belediyelerin daha önce “kamu hukuku” çerçevesinde yerine getirdi¤i görevler “özel hukuk” çerçevesine aktar›lm›flt›r. Böylece kamusal hizmetler “sosyal hak” niteli¤inden ç›kar›l›p ticari bir alan olarak tarif edilerek, merkezi yönetimin ve yerel yönetimlerin hizmetleri flirket mant›¤›yla sunmas›n›n yasal çerçevesi de tamamlanm›flt›r. Belediyeler iflgücünün yeniden üretimine yönelik hizmetlerden çok, sermayenin büyütülmesine hizmet etmeye bafllam›fl ve kamusal hizmet kurumu niteli¤inden uzaklafl›p, birer hizmet flirketi kimli¤ine bürünmüfllerdir. ‹flgücünün yeniden üretimi için gerekli olan mal ve hizmetler de metalaflt›r›lm›fl, kentli, hizmet karfl›s›nda hak sahipli¤inden müflterili¤e (yoksulluk koflullar›nda da dilencili¤e) evrilmifltir. Son y›llarda su altyap›s› yat›r›mlar›n›n yetersizli¤i ne-
82
Büyük kentler, giderek ço¤alan bar›nma hakk› mücadelelerine sahne oluyor. Yukar›daki foto¤rafta, Kocaeli’nin ErenlerCedit Mahallesi’nde kentsel dönüflüm projesine karfl› bar›nma hakk›n› savunan mahalle halk›n›n yürüyüflü görülüyor.
deniyle yaflanan susuzluk ya da salg›n hastal›k vakalar›, pahal› su, kifli bafl› asgari ücretin %20’sine varan pahal› toplu ulafl›m giderleri, ek vergiler, gecekondu y›k›mlar›, büyük kentlerdeki yolsuzluklar, küçük kentlerde bütçe k›s›tlamas› nedeniyle hizmetlerde yaflanan aksamalar, belediyelerdeki 20 y›ll›k neoliberal dönüflüm sürecinin ürünleridir. Kentte zenginle yoksulun birlikteli¤i, iflyerinde patronla iflçinin birlikteli¤ine benzer bir iliflkiye dönüflmüfltür. Kent, emekle sermaye aras›ndaki mücadelenin dolayl› bir alan›yken do¤rudan bir alan› haline gelmifltir. Yerel yönetimler karfl›s›ndaki biçimsel eflitlik unsurlar› da ortadan kalkm›flt›r. Zengin kent rant›ndan nasiplenir yoksul kendi eme¤inin dolayl› bir ürünü olan kent rant›ndan mahrum edilir; yoksullar›n s›¤›nd›¤› gecekondular y›k›l›r zenginlerin oturaca¤› siteler kurulur; yoksul su tasarruf eder zengin havuz doldurur; yoksul susuz kal›r zenginin suyu kesilmez; yoksul kentin d›fl›na sürülür zengin güzel manzaral› yerlere yerleflir; zengin al›flverifl eder yoksul seyreder, zengin korunur yoksul dövülür… Zengine hizmet edilir, yoksul emekçi halka sadaka verilir… Kent zengine hizmet etmek için vard›r; yoksula gelince, ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi eski baflkan› Tayyip Erdo¤an’›n dedi¤i gibi “Paras› olmayan›n ‹stanbul’da ifli ne!”
YEREL YÖNET‹MLER lar›na ve ba¤›ml›laflt›r›lmalar›na yol açan bir tür prangad›r. Ancak özellefltirmelerle, zamlarla, kentsel dönüflüm projeleriyle, emek sömürüsünün derinlefltirilmesiyle gasp devam etmektedir ve sistemin toplamda gasp etti¤inden fazlas›n› vermesi de mümkün de¤ildir (evi y›k›lan, iflsiz b›rak›lan bir yoksulun belediye yard›mlar›yla teselli edilmesi pek kolay olmamaktad›r). Ekonomik kriz bu gerçekli¤in gizlenmesinin olanaklar›n› ortadan kald›racak, s›n›flar aras› ve s›n›f içi çeliflkileri derinlefltirecektir. Zaten s›n›rda yaflamakta olan yoksullardan daha azla yetinmeleri istenecek, sermayenin tüm kesimlerinin taleplerine yan›t vermek de mümkün olamayacakt›r.
Belediyelerin neoliberal politikalar ekseninde yaflad›¤› dönüflüm, ayn› zamanda, halk›n siyasete kat›l›m zeminlerini de ortadan kald›r›rken, yerel siyaseti ç›kar temelli iliflkilere hapsetmektedir. Siyasal kat›l›m›n biçimleri mekanizmalar› en masum biçimiyle hizmette kay›rmac›l›k karfl›l›¤› oy deste¤ine, daha çok da sermaye lobilerinin rüflvetlerine, müteahhitlerin rant tezgahlar›na dönüflmektedir. Kay›rmac›l›k ve rant iliflkilerine dayal› bu siyasal kat›l›m biçimi halk› cemaatler, afliretler, parti iliflkileri, sermaye çevreleri ile bunlar›n çeflitli ittifaklar›na ba¤›ml›laflt›rmaktad›r. Yerel yönetimlerde karar alma süreçlerini, sermaye çevrelerine teslim eden yönetiflim mekanizmalar›, bu durumun yasal kurumsal bir çerçeveye kavuflmas›ndan baflka bir fley de¤ildir.9 Yerel yönetim modelindeki bu dönüflüm, devrimcilerin bugünkü yerel yönetimlere bak›fl›n› da de¤ifltirmifltir. Yerel yönetimler vaktiyle sahip olduklar› göreli özerklikleri de büyük ölçüde yitirmifl, tek bafl›na sosyalistlerin yönetime getirilmesi ile sermaye tercihleriyle çeliflen özgün modeller gelifltirebilmenin olanaklar› ortadan kalkm›flt›r.
Kriz koflullar›nda neoliberal belediyecilik Sosyal haklar› ellerinden al›nan emekçi yoksul halk› cemaat a¤lar›yla, belediyelerin sadakac› yard›m programlar›yla kucaklayan ‹slamc›-neoliberal (teo-liberal) sosyal politika, yoksullar için bir hayatta kalma olana¤›, ama d›fllanmay› görünmez k›l›p sisteme ba¤lanma-
Ekonomik krizin yerel yönetimler üzerindeki en önemli etkilerinden biri, ciddi bir kaynak sorununu a盤a ç›karacak olmas›d›r. Kamu kaynaklar›ndan mahrum edilerek özel bankalardan ya da yabanc› finans kurulufllar›ndan borçlanmak zorunda b›rak›lan belediyeler, kredi bulma koflullar›n›n zorlaflt›¤› bir ortamla yüz yüzedir. Bu da yeni zamlar, yeni vergiler, hizmetlerde kesintiler gibi sonuçlara yol açmaktad›r ve bundan sonra bu durum daha da yo¤unlaflacakt›r. Yerel seçim hesaplar› gözetilerek belediyelerin borçlar›n›n ertelenmesi biçiminde sunulan dolayl› kamu deste¤i de, do¤algaz zamm› örne¤inde10 oldu¤u gibi, dönüp dolafl›p halk› vuracakt›r. Yerel seçimlerin yaklaflmas› belediyeleri yard›m da¤›t›mlar›na h›z vermeye teflvik ederken, ekonomik kriz bu sadakac›l›k politikas›n› iki yönlü bir bas›nç alt›nda b›rakmaktad›r. Birincisi, yoksulluk giderek derinleflmekte ve yard›mlar›n acil ihtiyaçlar› karfl›lama kapasitesi zay›flamaktad›r. Son bir y›l içinde sa¤l›k ve yüksek ö¤renim yard›mlar› geçmifl y›llara göre azalm›fl, yard›mlar›n en az yüzde 10’unun ihtiyaç sahiplerine ulaflmad›¤› resmen aç›klanm›fl ve da¤›t›mlarda partizanl›k yap›ld›¤› yönünde flikayetler ço¤alm›flt›r. Krizin yaratt›¤› ikinci bas›nç finansman konusundad›r. Süreklilik garantisi olmayan, AKP’li yöneticilerin ve flirketlerin hay›rlar›ym›fl gibi sunulan bu yard›mlar, ya do¤rudan kamu kaynaklar›yla ya da belediyelerden ihale alan flirketlerin verdi¤i ba¤›fllarla finanse edilmektedir. Kamunun ortak zenginliklerinden ya¤malananlar, kamunun s›n›rl› bir bölümüne sadaka olarak geri dönmektedir. Yani cüzdandan büyük bir vicdan söz konusu de¤ildir ve birikim olanaklar›n›n daralaca¤› kriz koflullar›nda, sadaka programlar›n›n finansman kanallar› da s›n›rl› kalacakt›r. Neoliberalizmin kriz koflullar› için gelifltirilmifl daha özel programlar› da vard›r. Dünya Bankas› (DB) taraf›ndan haz›rlanan “yoksullukla mücadele” stratejileri, en
83
YEREL YÖNET‹MLER yoksullara yönelik olarak özel çal›flma programlar› oluflturulmas›n› önermektedir. DB’ye göre ücretler, asgari ücretin alt›nda tutulmal›d›r ki, yaln›zca en yoksul kategoriler bu iflten faydalans›n; aksi takdirde normal ifl sahiplerinin de bu ifllere talip olabilece¤i vs. savunulmaktad›r. Asl›nda gerçek ortadad›r. Hem yaflam ve geçim araçlar› ellerinden al›nan halk kesimlerinin y›k›c› muhalefet potansiyeli yok edilmeye hem de bu kesimlerin yoksullu¤u sermaye aç›s›ndan bir f›rsata dönüfltürülmeye çal›fl›lmaktad›r. “Krizi f›rsata dönüfltürmek” dedikleri fley de bu olsa gerektir. Yerelleflme politikalar›yla birlikte ekonomik faaliyet alan› geniflleyen ve ücretsiz meslek edindirme kurslar› ad› alt›nda sermayeye ucuz iflgücü sa¤layan belediyelere bu süreçte önemli bir rol atfedilmektedir.11
AKP: Neoliberal belediyecilik için biçilmifl kaftan Belediyeler AKP iktidar›n›n en önemli dayanaklar›ndan biri olarak gösterilmektedir. AKP’nin bir yandan en kat› sermaye yanl›s› politikalar› uygularken bir yandan da yoksul emekçi halk deste¤ini sürdürmesinde belediyelerin önemli bir rolü bulunmaktad›r. Yandafl sermaye de, yoksul emekçilerden oluflan taban da bu mekanizman›n deste¤iyle büyümüfltür. Belediye hizmetlerinin özellefltirilmesi, tafleronlaflt›r›lmas› ve rantç› politikalar sayesinde Albayraklar gibi yandafl sermaye gruplar› öne ç›kar›larak gelifltirilmifltir. Belediyeler eliyle da¤›t›lan yard›mlarla yoksullar içinde önemli bir destek sa¤lanm›flt›r. Tüm bunlar kat›ks›z bir neoliberal yerel yönetim anlay›fl› çerçevesinde geliflmifltir. Partinin yerel yönetim politikas›, Kurucular Kurulu kitab›nda ayr›nt›s›yla ortaya konmufltur. AKP, “küreselleflmenin gerektirdi¤i yap›sal dönüflümlerin kaç›n›lmaz” oldu¤unu belirtmekte, yerelleflmeyi küreselleflmenin ikiz kardefli olarak niteleyen Dünya Bankas› söylemini tekrarlamakta, e¤itim gibi temel kamusal hizmetlerin yerelleflerek özellefltirilmesini savunmaktad›r. AKP belediye hizmetlerin toplumsal niteli¤ini ortadan kald›r›rken, “Halk›m›z›n milli ve dini karakterinin ifadesi olan toplumsal dayan›flma ve yard›mlaflma hasleti, önemli bir servetimizdir”12 diyerek Dünya Bankas›’n›n neoliberal “yoksullukla mücadele” anlay›fl›na özgün bir k›l›f geçirmektedir. Kimi zaman “bir torba kömür, bir paket makarna…” denerek h›nçla kar›fl›k küçümsemeye konu olan belediye yard›mlar›, bir oy avc›l›¤› ve “sosyal rüflvet” mekanizmas› olman›n ötesinde yoksullar› yoksulluklar›na raz› gelmeye zorlayan bir tür neoliberal toplum modeli kurmaya yöneliktir. E¤itim yard›mlar›, sa¤l›k yard›mlar›, g›da ve temizlik malzemesi yard›mlar›, iftar çad›r-
84
lar›, sabahlar› ücretsiz çorba da¤›t›mlar›, Sosyal Yard›mlaflma ve Dayan›flma Teflvik Fonu (SYDTF) arac›l›¤›yla para da¤›t›mlar›… Da¤›t›lan bu yard›mlarla hem yoksullar neoliberal dönüflüm sürecinde sistem aç›s›ndan bir “risk” unsuru olmaktan ç›kar›lmakta hem de neoliberal politikalar›n uygulay›c›s› AKP iktidar›na minnet duymalar› sa¤lanmaktad›r. Sadakalar “bofla gitmemekte” milyarlarca dolarl›k kaynak13 AKP’li flirketler arac›l›¤›yla yard›ma dönüflmekte, yoksullukla mücadele bir tür sermaye birikim olana¤› sa¤lamaktad›r14. Bu yard›m da¤›t›mlar› sürekli olarak halkla birebir temas içindeki yerel parti teflkilatlar› ve cemaat a¤lar› vas›tas›yla örgütlenmekte, neoliberalizmle dinci gericili¤in kaynaflt›¤› bir toplum modeli örgütlenmektedir. Bu da basit sa¤ popülizmin ötesinde bir toplumsal-politik gerçekli¤e iflaret etmektedir. AKP yandafl› sermayenin kamu kaynaklar›n› ya¤malayarak zenginleflmesi, ya¤malananlar›n bir k›sm› sadaka olarak geri döndü¤ü için, öz savunma araçlar›ndan yoksun olan ve hayatlar›n› bu yard›mlar›n deste¤iyle sürdüren yoksullar›n büyük bölümü aç›s›ndan olumlanmaktad›r. AKP’li belediyelerin açt›¤› bir iftar çad›r› önünKürt hareketi, yerel seçimlerin Bölge’de bir referandum biçiminde gerçekleflece¤ini ve Kürt kimli¤inin siyasal temsilcisinin kim oldu¤unun görülece¤ini ilan etti. AKP’nin Bölge’de dramatik kay›plar yaflamas›na kesin gözüyle bak›l›yor.
YEREL YÖNET‹MLER de yap›lan bir söyleflide, s›rada bekleyen yoksullardan birinin, “peki bu yard›mlar› yapan zenginler, kamu kaynaklar›n› ya¤mal›yorsa…” sorusu karfl›s›nda sarf etti¤i flu sözler düflündürücüdür: “Çalacak ki zengin olacak, zengin olacak ki yard›m yapacak.”15 Bir di¤er örnek de, belediyeler bünyesindeki Sa¤l›k Afi’lerde yaflanmaktad›r. Belediye ücretsiz sa¤l›k hizmeti sunaca¤› vaadiyle yoksullara ulaflmakta, sa¤l›k hizmeti talep edenleri Sa¤l›k Afi kanal›yla yandafl özel hastanelere yönlendirmekte, özel hastaneler belediyelere fliflkin hesaplar ç›karmaktad›r. Böylece, hem belediyelerin piyasalaflma, borçlanma vs. kanal›yla eline geçirdi¤i (ve maliyeti nihai olarak halka y›k›lan) kaynaklar yandafl sermayeye aktar›lmakta hem de yoksulun “hay›r duas›” al›nmaktad›r.16 Özellefltirme ve tafleronlaflt›rma sürecinde yaflananlar da benzer bir durum teflkil etmektedir. Eme¤e yönelik bir sald›r› olarak kabul edilen tafleronlaflt›rma, tafleron olarak ifle al›nan iflçi taraf›ndan bir flans, patronun ve belediye yönetiminin bir hayr› olarak görülebilmektedir. Parti/cemaat, geleneksel siyaset kurallar›n›n bir gere¤i olarak iktidar›n nimetinden faydalan›p kadrolaflmaktad›r. Cemaatin önde gelenlerinin ihale almas›, yoksul üyelerinin de önde gelenin yan›nda ifle al›n-
mas› iflin do¤as› gere¤idir.17 Bu gerek özellefltirme, tafleronlaflt›rma sürecinin aktörlerinin gerekse ma¤durlar›n›n genel alg›s›d›r. Denizcilik ‹flletmeleri’nin ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi’ne devri s›ras›nda, Denizciler Sendikas›’n›n bu devir ve tafleronlaflt›rmay› AKP kadrolaflmas› biçiminde tarif ederek karfl› ç›kmas› bu duruma bir örnektir. Özetle, AKP belediyecili¤inin özü tavizsiz bir neoliberal yerel yönetim anlay›fl› ile sermayenin ve emekçilerin gündelik ç›kar uzlaflmas› yan›lsamas›na dayal› ‹slamc›-neoliberal sosyal politikad›r. Söz konusu yan›lsaman›n varl›k koflulu ise etkili bir hak ve emek hareketinin yoklu¤udur.
Sosyal demokrasi: Sosyal-liberal belediyecilik AKP’nin yerel seçimlerdeki en büyük rakibi CHP olacak. CHP’nin görünürdeki yerel seçim stratejisi ise, gericilik, ekonomik kriz, yolsuzluklar ve Kürt sorunu etraf›nda yaflanan geliflmeler dolay›s›yla bir önceki seçimlere nazaran genifl bir yelpazede a盤a ç›kan AKP karfl›tl›¤›n›n adresi olmak. Sosyal demokrasi içi didiflmeler k›smen ertelenerek seçim ittifaklar›n›n gelifltirilmesi, sosyalistleri de bu ittifaklara yedekleme çabalar›n›n gündeme gelmesi, adayl›klar için sa¤ kökenli veya liberal isimlerin konuflulmas›, çarflaf aç›l›m›, Baykal’›n Kürt hareketine karfl› söylemlerini geri plana atmas› böylesi bir stratejinin izlenece¤ini göstermektedir. CHP’nin önceki seçim süreçlerine göre daha avantajl› sonuçlar elde edece¤i izlenimini yaratan bu durum asl›nda temel bir kusura iflaret etmektedir. CHP, neoliberal yerel yönetim anlay›fl›na de¤il bunun sadece AKP usulü gerçekleflme biçimine karfl› ç›kmaktad›r. Sosyal demokrasi zaman zaman halkç› bir söyleme baflvurmakla birlikte, bu, “sosyal-liberal” sentezle, yani sosyal bir yönü de olan neoliberalizm çerçevesiyle s›n›rl› kalmaktad›r. Bu da, halk›n beklentileri ile sermayenin ihtiyaçlar›n›n örtüflebilece¤i varsay›m›na dayal›d›r ki k›sa sürede iflas etmeye ve yönetimi bu yolun ehline yani sa¤a terk etmeye mahkûmdur. Sosyal demokrasinin kamusal hizmetlerin piyasalaflt›r›lmas› konusunda, sosyal-liberal sentezin s›n›rlar›n› zorlayan ve emek cephesinden destek gören k›smi itirazlar› da var. Ancak belli bir miktarda suyun ücretsiz tüketimini kural haline getirmek (Dikili); ucuz ekmek, su ve ulafl›m hizmeti sa¤lamak; kent ya¤mas›na karfl› do¤al, kültürel varl›klar› ve ortak yaflam alanlar›n› savunmak gibi pratikler daha çok rant ve sermaye iliflkilerinin etkili olmad›¤› istisnai ölçeklerde prati¤e dökülebilmektedir.
85
YEREL YÖNET‹MLER CHP-SHP’nin Ankara Büyükflehir Belediyesi ortak aday› Murat Karayalç›n’›n 2009 yerel seçimleri için haz›rlatt›¤› “yerel yaflam program›” broflürü sosyal-liberal sentezin yerel yönetimlere tercümesi aç›s›ndan örnek bir çal›flma niteli¤indedir. Bu broflürde ifade edilenler, sosyal demokrasinin krizine ve seçimlerde baflar›l› olduklar› takdirde yaflayacaklar› çeliflkilere iliflkin önemli ipuçlar› sunmaktad›r. Programda, kent yoksullu¤unun ortadan kald›r›laca¤›, baz› hizmetlerin özellefltirilmeyece¤i, belediyelerin ticarethane olmaktan ç›kar›laca¤› fleklinde taahhütlerde bulunulmaktad›r. Ancak ayn› program, yoksullu¤un kayna¤›n› sermayenin eme¤e yönelik sald›r›s›ndan ba¤›ms›z olarak ele almakta, bir kötü yönetim ve yolsuzluk sorununa indirgemektedir. Program metninde emek, emekçi ve sermaye sözcüklerinin bir kez dahi olsun geçmemesi özel bir çaban›n ürünü gibi durmaktad›r.18 Bunun salt elefltiri amaçl› bir tespit olmad›¤›, program›n “Öneriler” k›sm›nda, kent yönetimine iliflkin maddelerinde görülmektedir. “Bölge planlar› yap›lacak”, “Kent Ekonomik ve Sosyal Konseyleri kurulacak” bafll›klar› alt›nda, emek ve sermaye örgütlerinin, “bölge planlar› yapmak ve kentin iktisadi gelece¤ini, ifl yaratma olanaklar›n› de¤erlendirmek” için, Sivil Toplum Kurulufllar›n›n (STK’lar) ve odalar›n da kat›l›m›yla bir araya gelece¤i, birlikte çal›flaca¤› söylenmektedir. Bu anlat›lan, emekçilere yönelik mutlak d›fllay›c›l›¤›n üstüne bir örtü çeken, neoliberal kat›l›mc›l›k mekanizmas›ndan baflka bir fley de¤ildir. Emek sermaye çeliflkisi, eme¤i sürekli taviz vermeye zorlayacak flekilde yaflam›n bütün alanlar›na yay›l›rken, eme¤in sermaye programlar›yla uzlaflmas›na dayal› bir sistem vaat edilmektedir. “Merkeziyetçi gelene¤in sonu”na gelindi¤i saptamas›n›n yer ald›¤› programda, güçlü bir “yerelleflme” vurgusu vard›r. Kamu Yönetimi Reformu’nda da istendi¤i gibi merkezi yönetim eliyle yürütülen hizmetlerin yerele devredilmesi ve hatta petrol boru hatlar› ve uluslararas› ticari ulaflt›rma hatlar› nedeniyle gündeme gelen bölgesel yat›r›mlar›n planlamas› için yerel yönetimlere planlama yetkisi verilmesi istenmektedir. Bu planlamalar›n ciddi bir kaynak yarataca¤› öne sürülmektedir. Ancak çokuluslu flirketler dünyadaki pek çok örnekte kan›tland›¤› üzere, bu boru hatt› ve ticari yol projelerinde, yerel halk›n yaflam koflullar›n› ihlal etmekte ve bir dokunulmazl›k z›rh› ile korunmaktad›r. Kaynak gerekçesiyle bu yat›r›mlar›n planlanmas›na kat›lmak, yerel yönetimleri halka karfl› çokuluslu flirketlerin hizmetçisi haline getirebilecektir. Benzer durum di¤er yat›r›m
86
Dikili Belediye Baflkan› Osman Özgüven, ilçe halk›na belli miktarda suyu ücretsiz sundu¤u için yarg›lan›yor. Çünkü mevcut yasalar belediyelerin, kamu yarar›n› gözeterek ücretsiz hizmet sunmas›na karfl› ç›k›yor.
planlamalar›nda da söz konusudur. Yerelleflme ve kat›l›mc›l›¤›n ard›ndan, belediye hizmetlerinin saydaml›k içinde yürütülece¤i de ifade edilerek yönetiflimin di¤er kritik vaadi de programa eklenmifltir. Saydaml›kla, belediye yönetimlerinin sürekli kamusal denetime aç›lmas› kastedilmektedir. Ancak neoliberalizmin kamusal alan› emekçileri d›fllamaktad›r. Bu koflullarda emekçiler aç›s›ndan, belediye yönetiminin saydaml›¤› önemli bir vaat de¤ildir; önemli olan belediyenin sundu¤u hizmet ve olanaklard›r. Bu nedenle de, AKP’li yönetimlerin saydaml›¤a karfl› ç›kmas› emekçiler taraf›ndan öncelikli bir rahats›zl›k konusu olarak ifade edilmemektedir. Rahats›zl›k, denetim d›fl› ihaleler yoluyla belediye olanaklar›ndan yaln›zca iktidar yandafl› sermaye gruplar›n›n faydalanmas› karfl›s›nda d›fllanan sermaye çevrelerinin rahats›zl›¤›d›r. Dolay›s›yla saydaml›k vaadi, sermayeye yönelik bir vaattir. Görüldü¤ü gibi toplumun genelinin ç›kar›na oldu¤u öne sürülen yerelleflme, kat›l›mc›l›k ve saydaml›k vaatleri, do¤rudan sermaye ihtiyaçlar›n› gözetmektedir.19 Bu koflullarda sosyal demokrasinin emekçilere yönelik vaatleri; kent yoksullu¤unun ortadan kald›r›lmas›, baz› hizmetlerin özellefltirilmemesi ve belediyelerin ticarethane olmaktan ç›kar›lmas› ne kadar mümkündür? Programda halk›n temel hizmetlere eriflimini kolaylaflt›racak ayni (e¤itim, sa¤l›k, g›da, eflya, yakacak) ve nakdi yard›mlar, k›smi ücretsiz hizmet uygulamalar›, indirimler ve burslardan söz edilmektedir ancak temel hizmetlerden bir hak olarak söz etmekten kaç›n›lmaktad›r.20 Sosyal haklardan de¤il, “gereksinme içinde olan
YEREL YÖNET‹MLER Sonuç olarak, sosyal demokrasinin temel olarak neoliberal çerçeveyi benimsedi¤i görülmektedir. Halk›n ç›kar›n› gözetece¤ini ima etmekte ama bunu sermaye politikalar›yla uyumlulaflt›rmaya çal›flmaktad›r. Bu imkâns›z vaat, sosyal demokrasinin çeliflkisine, krizine iflaret etmektedir. Sermayeye karfl› emekten yana bir tav›r ortaya koymad›¤› sürece de bu krizi yaflayacak ve baflar›s›zl›¤a u¤rayacakt›r. Sosyal demokrasinin krizi karfl›s›nda iki yönlü bir elefltiri gelifltirilmelidir. Halk›n ç›karlar›na hitap etmeye dönük Dikili benzeri ilerici e¤ilimlerin gelifltirilmesi için yap›c› bir elefltiri, sosyal demokrasinin mevcut neoliberal özüne karfl› da tavizsiz, uzlaflmaz bir muhalefet.
Melih Gökçek, bar›nma hakk›n›n hiçe say›ld›¤› kentsel dönüflüm projeleri, su krizi, a¤›r borç yükü, kamu zarar›na ihaleler, do¤algaz ve ulafl›m hizmetlerinde fahifl fiyat uygulamalar› nedeniyle yükselen bir muhalefetle karfl› karfl›ya.
Kürt hareketi: Milliyetçi-liberal belediyecilik
‹flin asl› sosyal demokrasinin, sadakac›l›¤›, daha az rencide edici, dini formlardan ar›nm›fl bir baflka biçim alt›nda yürütmeyi vaat etmesidir. Programda, hizmetler ve temel gereksinimler alan›ndaki yard›mlara ek olarak, piyasaya ucuz iflgücü sa¤lamaya dayal› mikrokredicilik ve özel istihdam projeleri de yer almaktad›r. Bu, DB’nin, yoksullar›n yaflam›n› zenginlerin ç›karlar›na dokunmadan ve köklü çözümler bulmadan “iyilefltirme” iddias›na dayal› “yoksullukla mücadele” program›n›n kat›fl›ks›z bir ifadesidir.
Belediyelere özel bir önem veren Kürt hareketi de, kimlik siyasetine dayal› bir yerel yönetim anlay›fl› ortaya koymaktad›r. O da, emekçi yoksul halka dönük projeler üretmek yerine sermayenin mant›¤›n› belli bir demokratikleflme söylemi etraf›nda içsellefltirmektedir. Önceki yerel seçim sürecinde, yerel yönetim reformu karfl›s›nda olumlu beklentiler içine giren ve karfl› muhalefet çabalar›na s›rt›n› dönen Kürt hareketi bugün de yerelleflme/yönetiflim süreçleri ile “cumhuriyetin demokratiklefltirilmesi” ya da “demokratik konfederalizm” fleklinde ifade edilen siyasal taleplerin karfl›lanaca¤›n› savunmaktad›r. DTP Genel Baflkan› Ahmet Türk, bunu flu sözlerle dile getirmektedir: “Yerellerin güçlendirilmesi, yerel meclislerin güçlendirilmesi, ekonomik ve siyasi kararlarda yerellerin yönetimine kat›l›m›n› sa¤lamaya yönelik bir anlay›flt›r. Bu, demokratik ve özerk bir yap›d›r.”22
“Toplu tafl›ma, do¤algaz, su, çöp ve benzeri hizmetlerin özellefltirilmeyece¤i, özel sektörün insaf›na b›rak›lmayaca¤›, halk yarar›na fiyat politikalar› izlenece¤i; su, at›k su, ulafl›m gibi kimi hizmetlerin k›smen ücretsiz sunulaca¤›” vaadi de olumlu bir izlenim b›rakmakla birlikte, kimi flüpheler uyand›rmaktad›r. Öncelikle, bir hizmetin özel sektörün eline b›rak›lmamas› onu otomatikman kamusal k›lmamaktad›r. E¤er yerelleflme destekleniyor, temel hizmetlerden bir hak diye söz edilmiyor, halkç› uygulamalar›n bedelinin “çapraz finansman”la karfl›lanaca¤› söyleniyorsa belediyeler özellefltirmeye gerek kalmadan, özel sektör mant›¤›n› uygulayabilecektir. Kaynak sorunu da bunun için gerekçe yap›lmaya adayd›r.21 Sosyal demokrasinin program›nda özel/yabanc› finans kurulufllar›ndan borçlanmaya, tafleron iflçi çal›flt›rmaya, belediye hizmetlerini flirket bünyesinde yürütmeye karfl› herhangi bir itiraz olmamas› da bu olas›l›klar› güçlendirmektedir.
DTP taraf›ndan gerçeklefltirilen '3. Ekoloji ve Yerel Yönetimler Konferans›'nda da partinin yerel yönetim anlay›fl› ortaya konmufl, neredeyse Dünya Bankas› metinlerinin çevirisi fleklinde bir sonuç bildirgesi haz›rlanm›flt›r. Yoksullu¤a ve yoksunlu¤a karfl› “Kent genelinde sosyal dayan›flma ve paylafl›m a¤lar›n›n ve kültürünün örülmesine öncülük edilecektir. Sadaka kültürünü yaratan uygulamalara karfl›, yerellerde kooperatifçili¤in gelifltirilmesi ve yayg›nlaflt›r›lmas› teflvik edilecektir” denilerek sermayenin, ‘zenginlerin ç›karlar›na dokunmadan yoksullar›n yaflam›n› iyilefltirme’ iddias›na dayal›, sosyal sermaye ve mikrokredicilik23 mant›¤› sahiplenilmifltir. “Demokratiklik” halk›n haklar›n› d›fllayan liberal demokrasi tan›m›na indirgenmifl, Kürt halk›n›n u¤runda mücadele etti¤i siyasal haklar nas›lsa kat›l›mc›l›k, fleffafl›k, yerelleflme gibi yönetiflim kavramlar›na s›¤d›r›labilmifltir.24 Sonuç bildirgesinde kad›n, çevre, gençlik, engelliler gibi kesimlere yönelik yaklafl›mlar dile geti-
ailelere ve dar gelirlilere yönelik” desteklerden söz edilmektedir.
87
YEREL YÖNET‹MLER rilirken, emekçileri yönetiflim mekanizmalar›na katmay› vaat eden madde say›lmazsa “emekçiler, yoksullar” es geçilmifltir. Ulusal bir hareket olmas›na ra¤men as›l olarak bir yoksul halk temeline dayanan ve sosyalist bir kökene sahip Kürt hareketinin sermaye program›n› bu kadar ç›plak biçimde sahiplenmesi düflündürücüdür. Kayda de¤er bir yerel yönetim deneyimi olan Kürt hareketi, egemen yerel yönetim anlay›fl›na karfl› ç›kmak yerine bu anlay›fl› kimlik siyaseti ile harmanlam›fl ve bunun maliyeti de a¤›r olmufltur. Kaynak s›k›nt›s›n›, negatif ayr›mc›l›k ve kent olanaklar›n›n k›s›tl›l›¤› dolay›s›yla kat kat daha fazla yaflayan DTP’li belediyeler kamusal kaynak talep etmek yerine AB-DB projelerini tercih etmifltir. A¤›r yoksulluk koflullar› karfl›s›nda sosyal hak talepli hareketler örgütlemek yerine, bu alan ya ihmal edilmifl ya da mikro-kredicilik, STK’c›l›k gibi sermayeye ve merkezi iktidara dokunmayan neoliberal yoksullukla mücadele programlar› teflvik edilmifltir. DTP’li belediyelerin özgün yönü ise Kürtlerin kültürel d›fllanmas›na karfl›, kimliklerini gelifltirebilme ve kendi dillerinde hizmet alabilmelerine dönük uygulama ve giriflimleridir. Devletin engellemelerine ra¤men k›smi de olsa kimi ad›mlar at›labilmifl ve halk›n temel hizmetlere ulaflabilmesi ve yönetimde temsili konusunda ön flart niteli¤inde bir ilerleme sa¤lanm›flt›r. Ancak kültürel haklar mücadelesini neoliberal çerçeve içine s›¤d›rma fleklindeki siyasetin de bedeli a¤›r olmufltur. Yoksullu¤un derinleflmesi karfl›s›nda halk›n taleplerine yan›t veremeyen belediyeler neoliberalizmin çürütücü etkisinden de kurtulamam›fl, kimi kentlerde gündeme gelen yolsuzluklar hayal k›r›kl›¤› ve tepkiye yol açm›flt›r. DTP geçti¤imiz yerel seçimlerde kimi belediyelerini AKP’ye kapt›rm›fl, AKP kitle deste¤ini savafl sürecine kadar sürekli art›rm›flt›r. Ayr›ca yerelleflme politikalar› ile iktidar›n yerellere aktar›ld›¤› fleklindeki propagandan›n bir gerçekli¤i olmad›¤› görülmüfltür. Zaten yerel yönetim reformu Kürt hareketinin bu durumdan istifade edece¤i iddialar› da gözetilerek iptal edilmifl, reformun as›l amac›n› yani sermaye ihtiyaçlar›n› karfl›lamay› hedefleyen parçalar› ad›m ad›m uygulamaya sokulmufltur. Kürt hareketi bu yerel seçim sürecinde ise, AKP’yi Kürt co¤rafyas›ndan silmek ve Bat›’da da AKP’nin oyunu azaltmak üzerine kurulu bir siyaset izlemekte ve bu da iktidar›n inkar ve imha çizgisine muhalefeti temel almaktad›r. Ancak bu, fliddetlenen savafl koflullar›nda dahi olsa, alternatif bir yerel yönetim politikas› oluflturman›n gereklili¤ini ortadan kald›rmamaktad›r. Devletin geleneksel politikas›n›n d›fllay›c›l›¤› kadar neolibera-
88
Temel sorun, kapitalizmin emekçileri d›fllayan, anti-demokratik, eflitsiz kamusal alan› yerine demokratik, eflitlikçi, özgürlükçü, halkç› bir baflka kamusal alan infla etme sorunudur. Bu da sand›k siyaseti ile ya da verili kat›l›m mekanizmalar›n›n temel al›nmas› ile de¤il, insan ihtiyaçlar›n› kar›n önüne koyan, eflitlikçi ve demokratik bir temelde geliflen halk›n hak mücadelelerinin örgütlenmesi ile mümkündür. ‹lerici toplumsal muhalefetin birli¤i de öncelikli olarak somut mücadelenin içinde, sokakta kurulmal›d›r.
YEREL YÖNET‹MLER lizmin d›fllay›c›l›¤›ndan da muzdarip olan Kürtlere kimlik kadar ekmek de laz›md›r.
Yerel seçim sürecinde devrimci çizgi Yerel seçim sürecinde devrimci çizgi, emekçi halk› kendi ç›karlar› etraf›nda ba¤›ms›z politik bir güç haline getirmektir. Bunun için de yerel seçimler halk›n hak mücadelelerini güçlendiren, ilerleten bir yaklafl›mla ele al›nmal›d›r. Kamusal hizmetlerin önemli bir bölümü yerel yönetimlerce sa¤lanmaktad›r ve yerel yönetimlerin yaflad›¤› dönüflüm neoliberal sald›r›n›n temel unsurlar›ndan biridir. Bu bak›mdan yerel seçim süreci, hak mücadelelerinin önemli bir u¤ra¤› ve y›¤›nak noktas›d›r. Böylesi bir mücadele çizgisinin pratikteki karfl›l›¤›, halk›n, krizin y›k›c› sonuçlar›na karfl› temel yaflamsal haklar›n› savunmak; piyasalaflt›rmay› ve sermayenin mutlak egemenli¤ini dayatan yerel yönetim uygulamalar›na karfl› militan kitlesel eylem çizgisini yükseltmektir. Böylelikle “halk›n haklar› mücadelesinin” yayg›nlaflt›r›lmas›; propagandas›n›n, bilinirli¤inin, alg›lan›rl›¤›n›n veya anlafl›l›rl›¤›n›n art›r›lmas› ve meflruiyetinin güçlendirilmesi hedeflenmelidir. Halk›n temel ihtiyaçlar›n›n önemli bir bölümü yerel niteliklidir ve belediyeleri ilgilendirmektedir. Bar›nma, ulafl›m, su ve enerji hakk›, engellilerin ve kad›nlar›n kendi özgün talepleriyle yürüttükleri kent hakk› mücadeleleri esas olarak yerel ölçekte ve ilk ad›mda belediyelere karfl› yürütülen mücadelelerdir. Kent rant›n› sermayeye peflkefl çeken, yoksullar› evinden eden ve kültürel, do¤al zenginlikler ile ortak yaflam alanlar›n› ya¤maya açan kentsel dönüflüm projeleri son y›llarda giderek yükselen ve geliflen bir halk muhalefetinin oda¤›ndad›r. Büyük kentlerde yaflayan yoksullar›n öne ç›kt›¤› bar›nma hakk› mücadeleleri, örgütlenme ve politikleflme düzeyi bak›m›ndan ilerletilebilir bir dizi canl› e¤ilim a盤a ç›karm›flt›r. Bunun en canl› örne¤i bar›nma hakk› mücadelesinde görülmektedir. Bu mücadelede öncelikle, belli bir
mahalle halk›n›n y›k›mlara karfl› direnifli devrimcilerin müdahalesi ile zamanla emekçiler aras› bölünmelerin silikleflti¤i örgütlü, birlefltirici ve kurumsal bir hal almaktad›r. Buradan hareketle, yaflam›n di¤er sorun alanlar›na da müdahale eden bu örgütlülükler, yerel yaflam› düzenleyen bir tür do¤rudan demokrasi mekanizmas›na dönüflmektedir. Dahas›, bu mücadele di¤er mahallelere ve toplumsal kesimlere örnek olmakta; farkl› bölgelerdeki mücadeleler aras›nda dayan›flma ve eflgüdüm çabalar› geliflmektedir. Bafllang›çta s›n›rl› bir hareket noktas›na sahip olan mahalli bir mücadele, mühendisler, flehir planc›lar›, çevreciler gibi farkl› kesimleri de içererek yerel s›n›rlar›n› aflmakta, kentin ileri unsurlar›yla buluflmaktad›r. Ayn› flekilde ulafl›m, ekmek, su zamlar›n›n geri al›nmas› için yürütülen mücadeleler toplumsal muhalefetin çeflitli bileflenlerini ortak bir mücadelede bir araya getirerek kurumsallaflmakta ve meflru, militan eylemlerle baflar›l› sonuçlar elde etmektedir. Do¤algaz ve elektrik zamlar›na karfl› yükselen tepkiler, yaln›zca yerel de¤il, ulusal ve bölgesel politikalar›n da do¤rudan yaflam hakk› mücadelesinin konusu olaca¤› bir sürecin kap›lar›n› aralamaktad›r. Eme¤in sermaye karfl›s›nda ç›kar uzlaflmazl›¤›n› gözler önüne seren militan eylem çizgisi, neoliberal dönüflümün mahallelere kadar uzanan iktidar kollar›na karfl›, halk›n gündelik yaflamsal sorunlar üzerinden topyekûn karfl› ç›k›fl›n› temsil etmektedir. Y›k›ma karfl› gecekondu direniflleri; ulafl›m, elektrik, do¤algaz zamlar›na karfl› direnifller gibi nice eylem türleri do¤rudan düzen karfl›t› politik eylemler olarak geliflmektedir. Yerel seçimler, halk›n talep ve beklentilerinin siyaset üzerindeki genel etkisini görece art›rd›¤› bir süreç olarak, çeflitli haklar›n kabul ettirilebilece¤i, k›smi de olsa kimi kazan›mlar›n elde edilebilece¤i bir zemin olarak da de¤erlendirilmelidir. Asgari ihtiyaç miktarlar›na göre su, do¤algaz, elektrik ve ulafl›m›n ücretsiz sa¤lanmas›, krize karfl› halk›n temel haklar›n› koruyucu tedbirlerin al›nmas› gibi talepler yükseltilmeli, adaylar bu taleplerden oluflan “halk›n flartlar›n›” içeren taahhütnameler imzalamaya zorlanmal›d›r. Böylece hak mücadelesinin, sand›k temelli siyasetten ba¤›ms›z olmakla birlikte, ondan bütünüyle ayr›k, etkileflimsiz veya salt propagandaya dayal› bir mücadele olmad›¤›; siyasetin genel s›n›rlar›n› halk›n ç›karlar› do¤rultusunda çeflitli düzeylerde etkileyen somut bir seçenek oldu¤u görülecektir. Halk›n haklar›/flartlar› program›, sol birlik ve ittifak önerilerinin, halk›n somut yaflant›s›na hitap eden programatik bir yaklafl›m kazanmas› konusunda yol gösterici olacakt›r.
89
YEREL YÖNET‹MLER Üstelik neoliberal yerel yönetim organlar›na karfl› kitlesel eylem çizgisiyle, emekçi halk kesimleri, kendilerini do¤rudan temsil edebilecekleri olanaklara kavuflmaktad›rlar. T›pk› sermayenin yönetiflim organlar› gibi, yerel seçim süreci de asl›nda halk›n ortak örgütlü siyasal iradesinin d›fllanmas› üzerine kuruludur. Halk›n ba¤›ms›z ortak iradesinin gelifltirilmesini temel almayan, s›rf d›fllay›c›-k›s›tlay›c› sand›k kurallar›na bel ba¤layan yaklafl›mlar, “küçük kazan›mlar” u¤runa düzen karfl›t› kitlesel bir karfl› koyufl olana¤›n› göz ard› etmektedirler. Oysa yerel kitlesel tepki ve direnifller, çeflitli “hak meclisleri” ya da benzeri ortak örgütlenmeler arac›l›¤›yla, halk›n öz deneyimlerinin gelifltirildi¤i ve giderek demokratik özyönetim organlaflmalar›na do¤ru götürüldü¤ü bir sürece evrilebilir. Böylesi sa¤lam bir zemine dayanan halk›n talepleri, ba¤›ms›z demokratik bir kitlesel çizgiyi temsil edebilece¤i gibi, sand›¤›n s›n›rl› olanaklar›n› da en etkili biçimde de¤erlendirebilecektir. Muhtarl›klar›n yerel seçim sürecinde ve sonras›nda etkin bir flekilde de¤erlendirilmesi politikas›, verili nesnel ve öznel koflullar göz önünde bulunduruldu¤unda, hak mücadelelerinin mevzilerini geniflletme amac› aç›s›ndan, halk›n düzen karfl›t› ortak ba¤›ms›z iradesinin yerel seçim sürecinde somut gerçek bir harekete dönüfltürülmesi amac›na en uygun seçenektir. Merkezi ve yerel yönetim kararlar›n› mahalle birimine aktaran ve karar alma süreçlerinde herhangi bir yetkisi olmayan bir devlet memuriyeti pozisyonundaki muhtarl›klara, afla¤›dan halk›n hak mücadeleleri ekseninde etkin kat›l›m›yla bambaflka bir ifllev kazand›rmak mümkündür. Muhtarl›klar›n halk›n hak mücadelelerine dayanmas› ve muhtarlar›n hak mücadelesini temsil eden insanlar aras›ndan seçilmesi durumunda mücadeleyi daha ileri bir aflamaya s›çratacak bir dizi olanak a盤a ç›kacakt›r. Muhtarl›klar, halk›n gündelik yaflam alanlar›nda, hak mücadelelerinin “kurumsal bir temsiliyet kazanmas›na” katk› sunabilecek bir araç olarak önemli olanaklar sunmaktad›r.25 Yasal anlamda yetkisiz bir memuriyet olarak tan›mlansa da, muhtarl›k mahalle halk›n›n yerel yönetim ve siyasal iktidarla yasal-kurumsal iliflkisini sa¤lamaktad›r. Mahalle halk› yerel-gündelik sorunlar›nda muhtarl›¤› bir baflvuru mercii olarak görmektedir.26 Muhtarlar da mahalle halk›n› ortak sorunlar› etraf›nda seferber edecek, genifl bir sosyal çevreye temas eden diyalog zeminlerinin oluflturulmas›na öncülük edebilmektedir. Muhtarl›kla mahalle halk› aras›ndaki bu karfl›l›kl› iliflki, mahalle halk›n›n sorunlar›n› dile getirmek üzere bir araya geldi¤i, tart›flt›¤›, ortak kararlar ald›¤›, “do¤rudan demokrasi” yeteneklerini gelifltirdi¤i “çeflitli hak meclisleri”nin kurulmas› aç›s›ndan da de¤erlendiri-
90
lebilir. Böylece muhtarlar, siyasal iktidar›n kararlar›n› mahalleye ileten bir memur olmaktan ç›kar›l›p, mahalle halk›n›n ç›karlar›n› siyasal iktidara ve yerel yönetime karfl› savunan bir sözcü olacakt›r. Ayr›ca muhtarl›klar, daha önce farkl› sorunlar etraf›nda çeflitli örneklerde görüldü¤ü gibi, ülke çap›nda örgütlenmifl çeflitli platformlar arac›l›¤›yla, halk›n taleplerinin ülke çap›nda bir düzleme tafl›nmas›nda ifllevsel olabilmektedir. Klasikleflmifl bir sol al›flkanl›k gere¤i “sand›¤a ba¤l› yüksek beklentiler” ya da “sand›¤a ba¤l› sol birlikle”, hemen bütün seçim süreçlerinin sonunda ciddi beklenti k›r›kl›klar› ve moral bozukluklar› yaratmaktad›r. Oysa afla¤›dan, sa¤lam, ciddi ad›mlarla halk›n ortak bir irade olarak seferber edildi¤i bir seçim sürecinde, kazanan hep sol olacakt›r. Mümkün oldu¤u koflullarda, “sand›ktan ç›kacak küçük kazan›mlar” da bu çizgiyi destekleyen önemli de¤erler olarak kabul edilebilir. Belde, belediye gibi yerel ölçeklerde rant iliflkilerini, kurumsal olarak güvence alt›na alm›fl sermayenin cenderesini k›racak ba¤›ms›z bir halk hareketi ve mücadele platformu olmad›¤› takdirde, kiflilerin iyi niyetinin yaratabilece¤i etki s›n›rl›d›r. Sand›¤a iliflkin somut tav›r belirlemek gerekti¤inde, hak mücadeleleri çizgisinin güçlendirilmesi amac› temel al›narak ve mücadelenin temel ilkelerinden taviz verilmeyerek, farkl› ölçeklerde farkl› taktikler izlenebilir. Bu anlamda toplumsal muhalefet ve sol hareket içindeki ilerici e¤ilimler yap›c› katk›larla güçlendirilmeli, neoliberalizme, flovenizme ve gericili¤e karfl› solun ortak de¤erleri ve mücadele platformlar› güçlendirilmelidir. Özellikle AKP belediyecili¤iyle yerel çapta güçlenen ve ülke çap›nda bir s›çrama kaydeden neoliberalizm ve gericilikle giriflilecek hesaplaflmada, solun ortak tarihsel birikimi ve halk›n mücadele yetenekleri güvenilecek tek ciddi mevzidir.
YEREL YÖNET‹MLER
Dipnotlar: 1 Bu yeniden bölüflümde, kentlerin ilk kurulufl aflamalar› ile refah devleti ve kalk›nmac›l›k politikalar›n›n uyguland›¤› dönemlerde belediyeler yine sermaye ç›karlar›n› temel almakla birlikte, bir kamusal hizmet kurumu olarak kentli s›n›flar karfl›s›nda görece dengeli bir pozisyonda kalm›flt›r. Kentlerin kurulufl aflamalar›n›n geride kald›¤›, refah devleti ve kalk›nmac›l›k politikalar›n›n terk edildi¤i neoliberal dönemde ise, kentler sermaye kentlerine dönüflmüfl, kentli emekçiler yeniden bölüflüm mekanizmas›ndan mümkün oldu¤unca d›fllanm›flt›r. 2 Yerel yönetim ile merkezi yönetim aras›ndaki bu iliflki, ikisi aras›ndaki göreli farkl›l›klar› ortadan kald›rmaz. Yerel yönetim, yerel devlet de¤il, devletin yereldeki tamamlay›c› uzant›s›d›r. Yerel yönetimlerin varl›¤› merkezi yönetim karfl›s›nda bir ikili iktidar durumu ifade etmedi¤i gibi, yerel yönetim devletle de bir tutulamaz. Bu ideolojik düzeydeki belirleme, özellikle de somut politika üretmek gibi son derece hayat›n içinden bir ihtiyaçla karfl›lafl›ld›¤›nda, merkezi yönetim-parlamento seçimleri ile yerel yönetim-belediye seçimleri aras›ndaki aç› daha da büyük gözükecektir. Dolay›s›yla bu ikisi aras›ndaki fark somut tutum al›flta önemlidir. 3 Türkiye’nin askeri yönetim alt›nda oldu¤u 1981 y›l›nda, Dünya Bankas›, Milli Güvenlik Konseyi yönetimine 80 milyon dolarl›k koflullu bir kredi önermifltir. Koflullar ise, sular idaresinin de¤ifltirilerek, idari ve mali özerkli¤e kavuflturulmas›, su ve kanalizason hizmetlerinin birlefltirilmesi, sadece merkez ilçede de¤il bütün il çap›ndaki himetlerin bu idareye ba¤lanmas›, yeni yap›n›n özel ve yabanc› finans kurulufllar›ndan borçlanmas›n›n önünün aç›lmas›, hizmetin maliyetini hizmeti alan öder mant›¤›n›n yerlefltirilmesi, kurum kapsam›ndaki hizmetlerin tafleronlaflt›r›lmas›n›n ya da özellefltirilmesinin önünün aç›lmas›d›r. ‹SK‹ modeli bu koflullar gere¤i oluflturulmufltur. 4 Büyükflehir modeli ile, Büyükflehir olarak tan›mlanan illerin tümünde su ve kanalizayon hizmetleri ‹SK‹ modeline göre düzenlenmifl, ilerleyen y›llarda di¤er hizmet alanlar›nda benzer dönüflümler gerçeklefltirilmifltir. Büyükflehir modeline geçilmesi ile, belediyelerdeki piyasalaflmada bafl› çeken su ve kanalizasyon hizmetlerinin belediyeye ve kent halk›na maliyeti Büyükflehir kapsam›na al›nmayan illerdekinin birkaç kat›na kadar yükselmifltir. 5 2000 y›l›nda bu oran % 67’ye kadar ç›km›flt›r. 6 Güler Birgül Ayman, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasar›s›: ‹ki Görüfl, Görüfl dergisi, Mart 2004. 7 Dünya Bankas›’nca haz›rlanan bir ilerleme raporunda flöyle denmektedir: “IMF makroekonomik çerçevenin belirlenmesinde öncülü¤ü sürdürecek ve Banka, makroekonomik ve yap›sal konularda IMF ile yak›n eflgüdüm iliflkisinde olmay› sürdürecektir. Banka ve AB, düzenleyici reformlar ile yönetiflimle ilgili konularda yak›n bir çal›flma içindedir.” 8 Bu sürecin ilk giriflimleri AKP’den önce DSP-MHP-ANAP hükümeti döneminde yaflanm›fl, daha sonra rafa kald›r›lsa da yerel yönetim reformu taslaklar› haz›rlanm›flt›r. 9 Yönetiflim mekanizmalar› sözde demokratik bir bileflime sahiptir ve sermaye çevrelerinin yan› s›ra STK’lar› ve sendikalar› da kapsamaktad›r. Ancak hem mekanizman›n ifllevi, yat›r›m ortam›n›n iyilefltirilmesi, yani sermaye için elveriflli koflullar›n oluflturulmas› olarak belirlenmifltir, hem de bu bileflimde a¤›rl›k sermayeden yanad›r ve emek örgütlerine sermaye ç›karlar›na teslimiyet dayat›lmaktad›r. 10 AKP’li Ankara Büyükflehir Belediye Baflkan› ‹. Melih Gökçek’in Botafl’a olan borcu
ertelenmifl ve Botafl’›n tahsil edilemeyen alacaklar› do¤algaza yap›lan yüzde 22,5’lik zamm›n gerekçeleri aras›nda say›lm›flt›r. 11 Belediyeler kendi çaplar›nda giriflimlere bafllad›lar bile. ‹stanbul Güngören Belediyesi, ilçede faaliyet gösteren orta ve büyük ölçekli flirketlerin sahip ve yöneticilerine kriz yönetimi seminerleri veriyor. Seminerlerde üniversite hocalar› ve ekonomistler ekonomik krizde ayakta kalman›n ve krizi en az zararla atlatman›n yollar›n› anlat›yor. Krizlerin f›rsata dönüfltürülebilece¤ini belirten Belediye Baflkan› Yücel Karaman, "Böyle zamanlarda insanlar ürettikleri ürünü daha ucuza mal etme yollar› aramak zorundad›r. Bu da kriz döneminde verimlili¤i ve üretimi art›rma gayretlerinin daha fazla önem kazanmas›na neden olur. Bu konuda biz de bu konularda ifladamlar›m›za baz› e¤itimler vermeyi planl›yoruz" dedi. 12 AKP Parti Program› 13 Yaln›zca SYDTF’nin 2007 geliri 1.6 Milyar YTL’ye yaklaflmaktad›r. Fonun AKP dönemindeki geliri cari rakamlarla 6.4 Milyar YTL’dir. 14 Örne¤in, kömür da¤›t›mlar›nda kullan›lan 25 milyon çuval›n ihalesi Gaziantep AKP ‹l Yönetim Kurulu Üyesi Eyüp Özkeçeci’nin flirketi Ünal Dokuma’ya verilmifltir. 15 “Açl›k bafla vurunca”, Halk›n Sesi 14. say›. 16 ‹stanbul Ümraniye’de 2003’te Baflbakan Tayyip Erdo¤an’›n kat›l›m›yla aç›lan özel Erdem Hastanesi hakk›nda gündeme gelen flikayetlerde, AKP’li belediye taraf›ndan yönlendirilen ve pansuman gibi basit tedaviler uyguland›ktan sonra geri çevrilen hastalar hakk›nda ameliyat yap›lm›fl gibi fatura düzenlendi¤i a盤a ç›km›flt›. 17 Egemen yerel siyasetin bafll›ca dayanaklar›ndan hemflericilik biçim de¤ifltirerek cemaat içinde yeniden üretilmekte, kay›rmac›/kollamac› iliflkilerden müminMüslüman hemfleriler nasiplenmektedir. 18 “Emek” sözcü¤ü tek bir yerde, o da u¤rafl› anlam›nda yer al›yor (“Çünkü bu tür siyaset kolay bir ifl de¤il, emek istiyor, bilgi istiyor, kararl›l›k istiyor”). 19 Yerelleflme, kat›l›mc›l›k ve saydaml›k gerçekte halk›n ihtiyaçlar›d›r ancak neoliberalizm bu kavramlar›n içini boflaltarak sermaye ç›karlar›na göre yorumlamaktad›r. 20 Sadece bar›nmadan temel bir insan hakk› olarak söz ediliyor. Ancak burada da hak kavram›, piyasa ile karfl›tl›k içinde ele al›nm›yor. Her aileye do¤rudan ya da dolayl› hizmet ve yard›mlardan oluflan asgari 600 YTL’lik bir “Hemflerilik Geliri” vaat edilmektedir. 21 “…bugün kentsel hizmetlerin sunulmas›nda genifl halk kesimlerinin ezildi¤i, ticari bir anlay›fl hâkimdir. … Kent yönetimlerinin mevcut yasal çerçeve ve gelir kaynaklar› itibariyle baz› hakl› gerekçeleri olsa bile, sorunlar› aflmaya ve kentsel yaflam düzeyini yükseltmeye yönelik yeni bir yönetim anlay›fl›n› ortaya koymalar› gerekmektedir.” ifadesi ticarilefltirmeye hakl› bir gerekçe tarif etmektedir. 22 “Seçim haz›rl›¤›”, gundemonline.com, 15 Kas›m 2008. 23 Mikrokredicilik: Yoksullara devlet, bankalar ya da mahalli finans kurulufllar taraf›ndan verilen düflük düzeyli kredi deste¤i türüdür. Neoliberal programlarla birlikte “Yoksullu¤a Karfl› Mücadele” çerçevesinde 1980'li y›llardan sonra yayg›nlaflt›.Yoksullara düflük faizle kredi veren mahalli finans kurulufllar› kurulmaya baflland›. Krediyi alan yoksullar ars›nda dayan›flma gruplar› oluflturuldu. “‹fl yapma fikri olan yoksul kiflilere gelir getirici bir faaliyette bulunmak üzere teminats›z ve kefilsiz olarak küçük bir bafllang›ç sermayesi sa¤lanmas›” fleklinde tan›mlanmaktad›r. “Yoksullara bal›k vermiyoruz, bal›k tutmay› ö¤retiyoruz” slogan›yla hayata geçirilen uygulama ile yoksullu¤un nedeni yoksullar›n kendisi olarak gösterilmekte, sermayenin bal›k tutulacak gölleri kuruttu¤u gerçe¤i gizlenmektedir. Mikrokredicilik Türkiye'de ilk olarak 1995-1997 y›llar›nda Kad›n Eme¤ini De¤erlendirme Vakf›’na verilmifltir. Temmuz 2003’te Diyarbak›r pilot bölge seçilerek yayg›n olarak uygulanm›flt›r. Kredi olarak verilen küçük mebla¤lar ço¤u zaman acil ihtiyaçlar için kullan›lmakta, borçlanan yoksullar geri ödemeler için mülklerini satmak ya da iflçilik yapmak zorunda kalmaktad›r. Mikrokrediden yararlanan ailelerin gelirleri de bu sayede kay›t alt›na al›nabilir hale geldi¤i gibi, borçlar›n› ödeyemeyenler üzerinde rencide edici bir sosyal bask› teflvik edilmektedir. 24 “Yerel yönetimlerin en önemli misyonu toplumun demokratik dönüflümünü sa¤lamakt›r. Belediye hizmetlerini sunman›n yan› s›ra tabandan tavana demokratik mekanizmalar yaratarak ve halk›m›z›n planlama, karar alma ve denetleme süreçlerine kat›l›m›n› sa¤layarak, konfederal sisteme dayal› toplumsal demokrasinin gelifltirilmesi en önemli çal›flma alanlar›m›zdan biri olacakt›r. Yerel yönetimler, halk›m›z›n eflit ve özgür yurttafll›k temelinde kendi demokrasisini infla etmesine olanak ve f›rsat tan›yan stratejik bir alan olacakt›r.” 25 Parti kap›flmalar›ndan, büyük rant hesaplar›ndan, kabar›k bütçeli seçim kampanyalar›ndan mümkün oldu¤unca uzak gerçekleflen muhtarl›k seçimleri, halk›n müdahalesi aç›s›ndan görece avantajl›d›r. 26 Toplumdaki genel alg›, muhtar›n “halka en yak›n yerel yetkili” oldu¤u yönündedir. Sermaye ve rant iliflkilerinden büyük ölçüde soyutlanm›fl olmas› muhtarl›klara iliflkin bu alg›y› desteklemektedir.
91
“Bize göre komünizm, ne yarat›lmas› gereken bir durum, ne de gerçe¤in ona uydurulmak zorunda olaca¤› bir ülküdür. Biz, bugünkü durumu ortadan kald›ran gerçek harekete komünizm diyoruz. Bu hareketin koflullar›, flu anda varolan öncüllerden do¤arlar.” K. Marks-F.Engels; Alman ‹deolojisi 92
HAK MÜCADELELER‹
Halk›n Hak Mücadeleleri
Neoliberal kapitalizmi y›kan gerçek hareket undan 160 y›l önce Marks, komünizmin bir “zihinsel kurgu”, bir ütopya olmad›¤›n›, maddi toplumsal çeliflkilerin içerisinden geliflen gerçek bir toplumsal süreç oldu¤unu ileri sürdü. Marks’›n, içerisinde “bugünkü durumu ortadan kald›ran gerçek hareketi” gördü¤ü fley, iflçi s›n›f›n›n sermayenin somut güncel egemenli¤inin
B
genel koflullar›n› tersine çevirmeye yönelen hareketleriydi. Komünistlerin politik görevi, iflte bu maddi toplumsal hareketin genel ve tarihsel bilincine dayanarak, hareketi tüm mant›ksal sonuçlar›na kadar ilerletmekti. Dolay›s›yla Komünist hareketin somut içeri¤i, kapitalizmi ortadan kald›ran gerçek hareket taraf›ndan tarihsel olarak oluflturulmaktayd›.
93
1848 devrimlerinde bu hareketin bayra¤›nda “çal›flma hakk›” yaz›yordu. Yaflamlar›n› sürdürebilmek için iflgüçlerinden baflka satacak hiçbir fleyleri olmayan iflçiler, hayatta kalabilmek için, devletin bafll›ca görevinin herkesin geçimini sa¤layabilece¤i bir iflte çal›flabilmesini güvence alt›na almak oldu¤unu savunuyorlard›. “Çal›flma hakk›”n›n güvence alt›na al›nmas›n›n devletin tüm yurttafllar›na karfl› temel bir sorumlulu¤u olarak kabul edilmesinin, iflçilerin yaflama hakk› ile üretim araçlar›n›n özel mülkiyeti aras›ndaki gerçek çeliflkinin kabul edilmesi ve iflçiler lehine çözülmesi demek oldu¤u aç›kt›. Bu çeliflkinin iflçiler lehine çözülmesini zorlayan bir toplumsal hareketin, kapitalizmin gerçek temelini ortadan kald›rd›¤› da aç›kt›. Sermayeye dayal› üretim iliflkilerinin yaratt›¤› uzlaflmaz s›n›f çeliflkisi, kapitalizmin her somut geliflme aflamas›nda, her yeni somut egemenlik ça¤›nda “kendisini y›kan” gerçek bir toplumsal hareketle muhatap oldu. Sosyalizmin, yaflad›¤› bütün a¤›r ve y›k›c› yenilgilere karfl›n, neredeyse 150 y›l› aflk›n bir süredir kapitalizm karfl›s›ndaki en güçlü alternatif olarak kalmas›n› sa¤layan iflte bu gerçek temeldir. ‹flçi s›n›f› hareketi, emperyalizmin dördüncü bunal›m döneminin toplumsal iliflkilerini mümkün k›lan bir tarihsel yenilgi yaflad›. Sosyalist hareketin yüz y›l içinde oluflmufl somut tarihsel içeri¤i, bu yenilginin ard›ndan oluflan yeni “mevcut durum” için art›k “y›k›c›” bir gerçekli¤i ifade etmiyordu. Bir baflka anlat›mla, sosyalizmin yeni tarihsel dönemi, ancak, devrimci toplumsal öznenin yeniden kuruldu¤u bir dönem olarak yaflanabilirdi. Bunun için ise Emperyalizmin 4. Bunal›m Dönemi dedi¤imiz “yeni mevcut durumu” y›kan yeni bir toplumsal sürecin filizlenmesi, geliflmesi gerekiyordu. Yenilginin etkisiyle iflçi s›n›f›yla temel kitlesel ba¤lant›lar› kopan sosyalist hareketin geleneksel merkezleri, sosyalizmin yeni dönemdeki somut içeri¤ini, “zihinlerinden” türetebileceklerini sanarak, ideolojik mücadeleyi “sosyalizmi yeniden inand›r›c› bir tasar›m haline getirmeyi” amaçlayan düflünsel faaliyetlere indirgediler. Yeni bir sosyalizm kavram› üretmeyi temel faaliyetleri haline getiren bu geleneksel merkezlerden, yaln›zca, sosyalist hareketin krizli yap›s›n›n yeni gerçekli¤ine denk düflen, kapitalizmin ve iflçi s›n›f›n›n yeni gerçekli¤i ile devrimci bir iliflki kuramayan “sosyalizm” tasavvurlar› ç›kt›. Oysa 21. yüzy›l›n sosyalizmi, bugünkü, 21.yy’›n kapitalizmini y›kan gerçek hareketlerin devrimci bilincini ifade edecektir. Bugünün devrimci öznesi, bugünün ka-
94
‹flçi s›n›f›, tüm dünyada yayg›nlaflan çal›flma hakk› mücadelelerine eklenen yaflama hakk› mücadeleleri ile kendi toplumsal-politik varl›¤›n› yenden kazand›¤› bir süreci ad›m ad›m infla ediyor
pitalizmini y›kan gerçek hareketin, bu hareketin devrimci bilincine sahip sosyalistlerle hareket içinde buluflmas›yla kurulacakt›r.
Hak mücadeleleri ‹flçi s›n›f› hareketinin bugünkü yeniden kurulufl ve siyasallaflma dönemi, neoliberalizme karfl› öfkeli itirazlar›, kitlesel tepkileri ve direniflleri arkas›na alan militan hak mücadeleleri etraf›nda biçimleniyor. Neoliberal politikalara karfl› geliflen bu hak mücadelelerinin temelini e¤itim, sa¤l›k, bar›nma, beslenme, ulafl›m, enerji gibi temel kamusal alanlar›n y›k›m›ndan do¤an yaflamsal talepler oluflturuyor. ‹flçi s›n›f›, tüm dünyada yayg›nlaflan çal›flma hakk› mücadelelerine eklenen yaflama hakk› mücadeleleri ile kendi toplumsal-politik varl›¤›n› yeniden kazand›¤› bir süreci ad›m ad›m infla ediyor. Sermayenin siyasal sahnenin d›fl›na att›¤›, s›n›fsal birli¤ini parçalad›¤›, tarihsel inisiyatif ve ba¤›ms›z bir siyasal hareketten yoksun bir emek-gücü y›¤›n›na indirgemeye çal›flt›¤› hak yoksunu emekçilerin militan hak alma mücadeleleri, sosyalizmin bir kez daha insan-
kamusal haklar› imha ederek kurdu¤u bu yeni s›n›fsalpolitik güçler dengesi sayesinde, “ücretli kölelik düzenini”, emekçi s›n›flar›n bütün kesimleri için bir “kölece iflçilik düzenine” dönüfltürmeye çal›flmaktad›r. Tekelci sermayenin yay›lmac› ve sald›rgan iktidar›, halk› tüm sosyal korumalardan yoksun b›rakarak, sürekli daha da afla¤›lara çekilen ç›plak ücret gelirlerine mahkum eden bu sald›rganl›k üstüne infla edilmektedir. Bu yüzden emekçi s›n›flar, mülksüzlefltirme, güvencesizlefltirme ve yoksullaflt›rma sald›r›s›na fliddetli biçimlerde maruz kald›klar› her yerde, zorunlu bir öz-savunma biçimi olarak hak mücadelelerine yönelmektedir. fiimdi halk›n e¤itim, sa¤l›k, bar›nma, beslenme hakk› mücadeleleri, bir baflka deyiflle insanca yaflam ve sosyal hak mücadeleleri, “halk›n kendisinin geliflmeye duydu¤u ihtiyac›” bu barbarl›¤›n yüzüne vurarak, gerçekten de “tehlikeli” bir dinamizme dönüflmektedir.
l›¤›n kurtulufl ufku haline getirilmesini mümkün k›lan bir sürecin kap›s›n› aralamaktad›r. Sosyalizmin, iflçi s›n›f› hareketinin ve yeni sömürge devrimci süreçlerinin kazan›mlar›n› yok eden neoliberal sald›rganl›¤›n özünü, ücretli eme¤in ihtiyaçlar›n›n karfl›s›na sermayenin ihtiyaçlar›n›n konulmas› oluflturdu. Sermaye, kendi kar ve birikim ihtiyac›n›n mutlak meflruiyetini ve mutlak egemenli¤ini ilan etmek amac›yla, “iflçinin kendisinin geliflmeye duydu¤u ihtiyac›”1 gayrimeflru ilan etti: ‹flyerindeki ve toplumsal hayattaki kamusal haklar (halk›n ortak-toplumsal haklar›), iç bütünlükleri parçalanarak birer birer imha edildi. Bu imha sürecine insanl›¤›n, sermayenin ya¤ma düzeninden baflka hiçbir seçene¤inin olmad›¤›n› vazeden muazzam bir ideolojik sald›rganl›k efllik etti. Ayn› ideolojik sald›rganl›k, güvencesiz yaflama ve çal›flma koflullar›n›n yayg›nlaflmas›yla beraber, egemenlerin dünyay› de¤ifltirme gücünden yoksun “tehlikeli ve pis kitleler” olarak damgalad›klar› yoksul emekçilere karfl› icat ettikleri yeni toplumsal-politik güvenlik doktrinlerini yaratt›. Halk›n çal›flma ve yaflama alanlar›ndaki kamusal haklar›n; e¤itim, sa¤l›k, sosyal güvenlik ve bar›nma hakk› gibi sosyal kazan›mlar›n ortadan kald›r›lmas›, basit de¤il, sistemsel-rejimsel çapta bütünsel de¤iflimler yaratan y›k›c› bir süreci tetiklemektedir. Tekelci sermaye,
Hak mücadeleleri, basit öz-savunma biçimleri alt›nda bile, baflar›l› olduklar› durumlarda, neoliberalizmin vahfli s›n›fsal güç dengelerinde k›smi kaymalar yaratabilmektedir. Büyük tarihsel krizlerin ve k›r›lganl›klar›n içinde sars›nt›lar geçiren neoliberal kapitalizme karfl› paras›z e¤itim, paras›z enerji, ulafl›m gibi hak mücadelelerinde elde edilen küçük baflar›lar, sistemin meflruiyetine ciddi darbeler vurmakta, tekelci sermaye egemenli¤inde aksamalar yaratabilmektedir. Kamusal haklar›ndan yoksun b›rak›lanlar›n hak talepleriyle sistemin merkezine yöneltti¤i ataklar, neoliberal sald›r›yla birlikte siyasal iktidar mekanizmalar›ndan d›fllananlar›n yeniden politik bir güce dönüflme iddias›n› güçlendirmektedir. Devrimcilerin yaflad›¤›m›z ça¤daki en önemli politik görevlerinden birisi, hak mücadelelerinin, s›n›fsal güç iliflkileri üzerindeki etkisini köklü tarihsel sars›nt›lara dönüfltürmek üzere ilerletmek, genellefltirmek ve düzen d›fl› bir mücadele haline dönüfltürmektir. Özellikle kapitalizmin büyük tarihsel krizlerinden birisini yaflad›¤› günümüzde, neoliberalizme karfl› hak mücadelelerini ilerletme sorunu, yeni bir kolektif devrimci öznenin infla edilmesi sorununun bir parças› olarak kavranmal›d›r. Sermayenin, toplumun gözünde hiçbir meflruiyeti kalmayan neoliberal sald›rganl›¤› daha da t›rmand›rd›¤› koflullarda, devrimcilere, krizin hak mücadeleleri temelinde düzen d›fl› bir do¤rultuda derinlefltirilmesi bak›mdan iki yaflamsal görev düflmektedir: 1. Halk›n neoliberal kapitalizme karfl› geliflen hak mücadelelerinin ço¤almas›n› ve gerçek, somut kazan›mlar elde etmesini sa¤layacak bir eylem çizgisi ve örgütlenme düzeyinin oluflmas›na önderlik edilmesi;
95
HAK MÜCADELELER‹ 2. Hak mücadelelerinin düzenin d›fl›na, iflçi s›n›f› hareketinin siyasal iktidar mücadelesine, sosyalizme do¤ru kazan›labilmesini sa¤layacak politik-pratik ve ideolojik bir mücadele sürecine önderlik edilmesi. Bu iki görevden birincisi mevcut durumun iflçi s›n›f› lehine “iyilefltirilmesi”ni sa¤layacak ilerlemeler, yani iflçi s›n›f›n›n reform politikalar›na önderlik edilmesi, ikincisi ise iflçi s›n›f› hareketinin devrimci özünün ortaya ç›kar›lmas›, yani iflçi s›n›f› devrimine önderlik edilmesi anlam›na gelmektedir. Bu iki görevin birbirinden sert biçimlerde ayr›lmas› elbette mümkün de¤ildir. ‹flçi s›n›f›n›n politik öncüsü, onun hem reform hareketlerine hem de devrimci hareketine önderlik etme göreviyle yükümlüdür. Devrimci öncünün görevi, iflçi s›n›f›n›n reform hareketlerini, iflçi s›n›f›n›n devrimci hareketinin hizmetine sokmakt›r. Ancak söz konusu görevler aras›ndaki bu iliflki bir “hiyerarfli” iliflkisi olarak kavranamayaca¤› gibi zamandan ve mekandan ba¤›ms›z olarak da kurulamaz. Bugün ülkemizde hak mücadelelerinin yayg›nlaflma ve siyasallaflma süreci henüz ilk geliflme aflamas›ndad›r. Militan hak alma eylem ve örgütlenme biçimlerinin ciddi olarak gelifltirilme ihtiyac› gösterdi¤i ve solun bu sürece önderlik etme yeteneklerinin önemli s›n›rl›l›klara sahip oldu¤u koflullarda, bu iki görev, zorunlu olarak, iflçi s›n›f›n›n “politik bir s›n›fa”, “devrimci bir özneye” yeniden dönüfltürülmesinin iç içe geçmifl iki ayr› u¤ra¤› olarak ele al›nmal›d›r.2
Hak mücadeleleri: Ma¤durdan özneye, bireysellikten toplumsall›¤a Halk›n toplumsal hak mücadeleleri, s›n›flar mücadelesinin içinde bulundu¤umuz tarihsel döneme özgü en belirgin somut biçimlerinden birisidir. T›pk›, iflçi s›n›f›n›n her türlü gündelik “ekonomik” mücadelesi gibi, bir özsavunma biçimi olarak hak mücadelelerinin zorunlu ilkel bafllang›ç noktas› da, neoliberalizmin yaratt›¤› ma¤duriyet koflullar›d›r. Ancak hak mücadelelerinin bafllang›ç zeminini oluflturan “neoliberal ma¤duriyet durumu” da, tekelci sermayenin iflçi s›n›f›n›n yap›s›na “kazand›rd›¤›” nesnel (objektif) özelliklerle do¤rudan do¤ruya ba¤lant›l›d›r. Tekelci sermayenin emekçi s›n›flar›, yayg›n mülksüzlefltirme ve yeniden iflçilefltirme koflullar› alt›nda bir yandan s›n›fsal birliklerini parçalay›p atomize ederek bütün sosyal korunma araçlar›ndan yoksun b›rakmas›n›n ve öte yandan, ayn› sürecin yaratt›¤› katlan›lamaz eflitsizliklere ve gerçek bir yaflam savafl›na maruz b›rakmas›n›n ürünüdür. Günümüzün devrimci öznesi, her zaman oldu¤u gibi bugün de, öncelikle, tekelci sermayenin sald›rganl›¤› taraf›ndan biçimlendirilen
96
bu nesnel varl›k koflullar›na karfl› ilkel öz-savunma eylemleri içinde biçimlenmektedir. Ayn› varl›k koflullar›, halk›n hak mücadelesinin kendili¤inden bilincinin, “korunma ve adalet” vurgular› etraf›nda flekillenmesinin; eylem çizgisinin yasalc›l›kla-militan patlamalar aras›nda sal›nmas›n›n da en önemli nedenlerinden birisidir. Ancak t›pk› grevin iflçi s›n›f›n›n tarihsel mücadele okulu olmas› gibi, hak mücadeleleri de en ilkel hallerinde bile, günümüz emekçi s›n›flar›n›n bir di¤er mücadele okulu, solla buluflmas›n›n belli bafll› gerçek zeminidir. Hak mücadelelerine özellikle yirminci yüzy›l›n ikinci yar›s›ndaki iflçi s›n›f› hareketlerinde gözlenmeyen bu yeni özelli¤i kazand›ran nedenler ise, ancak, tekelci sermayenin iflçi s›n›f›n› “politik bir s›n›f” olmaktan ç›kard›¤› “kamusal dönüflüm süreci” dikkate al›narak anlafl›labilir. Tekelci sermayenin iflçi s›n›f›n›n politik gücünü da¤›tmak üzere gündeme getirdi¤i “kamusal dönüflüm süreci”, emekçi s›n›flar› piyasa, devlet ve sömürü iliflkileri olmak üzere üç koldan kuflatan bir sald›rganl›k sürecidir. Sald›r›n›n piyasa alan›nda, eme¤in yeniden üretim alan›n› “piyasadan koruyan” bütün düzenleyicilerin etkisizlefltirilmesi, imha edilmesi; eme¤in yeniden üretim sürecine iliflkin bütün toplumsal ürün ve hizmetlerin piyasada al›nan sat›lan mallar haline getirilmesi ve halk›n, bütün yaflamsal gereksinimlerinin ücret gelirine ba¤›ml› hale getirilmesi; hayat›n› ücreti arac›l›¤›yla “sat›n almak” zorunda b›rak›lmas› bulunmaktad›r. Sald›r›n›n sömürü iliflkileri aya¤›nda, iflçi s›n›f›n›n (halk›n) çeflitli esnek çal›flt›rma yöntemleriyle s›n›fsal bütünlü¤ünün parçalanarak vahfli sö-
HAK MÜCADELELER‹ mürü koflullar›na maruz b›rak›lmas› yer almaktad›r.
Neoliberalizme karfl› insanca yaflam hakk›n›n meflruiyeti
Halk›n sermaye için de¤er oluflturmayan toplumsal-siyasal varl›¤›n›n hiçbir uzlaflma ya da paylaflma kanal› b›rak›lmadan, düzenin kurdu¤u merkezin d›fl›na itilmesi ise, devletin neoliberal piyasa mant›¤›na ba¤l› olarak daha da etkinlefltirilmesi marifetiyle gerçeklefltirilmektedir. Neoliberalizmin devleti etkisizlefltirdi¤i, “gözlemci” konumuna çekti¤i iddialar› yayg›n bir çarp›tmad›r. Aksine neoliberalizmin devleti, faflist yöntemleri seferber ederek bu sald›r›n›n temel araçlar›ndan birisini oluflturmaktad›r.
Halk›n hak mücadeleleri, gerek tekelci sermayenin yeni iktidar biçiminin yaratt›¤› politik çat›flma biçimlerinin, gerekse yeni s›n›fsal birlik ve dayan›flma pratiklerinin halk›n genifl kesimleri aras›nda toplumsal bir bilinç haline dönüfltürüldü¤ü bir zemin olma potansiyeline sahiptir. Bu potansiyelin gerçe¤e dönüflmesi ise birincisi, benzer (örne¤in bar›nma gibi) hak gasplar›na karfl› mücadele örneklerinin ço¤alt›lmas›, genellefltirilmesi ve somut kazan›mlara yönelmesi; ikincisi, hak alma hareketlerinin neoliberal kamusal projelerin karfl›s›na insanca yaflam hakk›n›n politik meflruiyetini dikebilecek ve halk›n mücadele içindeki birli¤ini temsil edecek genel bir hareket düzeyine yükselmesine ba¤l›d›r. Bu süreç kaç›n›lmaz biçimde devrimcilerin önderli¤ini gerektirmektedir.
Bu çemberin her hareketinde emekçi s›n›flar toplumsal yaflant›n›n her alan›nda daha da sert sömürü ve tahakküm koflullar›yla “bireyler olarak” yüz yüze b›rak›lmaktad›r.3 Ancak emekçi “bireyin” tekelci sermaye düzeniyle bu eflitsiz karfl›laflmada hiçbir ilerleme flans› yoktur. Bu durum, neoliberal hak gasp› ma¤durlar›n›, sermayeye karfl› kendi s›n›fsal-toplumsal ç›kar ortakl›klar›yla ilgili önseziler temelinde yeniden toplumsal bir güç haline gelmeye zorlamaktad›r. Öncelikle ve ço¤unlukla e¤itim, sa¤l›k, bar›nma gibi alanlardaki tek tek hak gasplar› karfl›s›nda geliflen bu yeniden toplumsallaflma süreci, etraf›ndaki kuflatma giderek daha da daralan halk›n kendi mücadele prati¤i içinde, “neoliberalizmin ma¤durundan” politik bir çat›flman›n öznesine dönüflümünün de ilk ad›m›d›r. Bu politik çat›flma içinde, tekelci sermaye egemenli¤inin birçok temel özelli¤i kendisini sars›c› biçimlerde ortaya sermekte; halk hak mücadeleleri içinde daha ilk ad›mda kendi kendisini teflhir eden düzen mant›¤›n›n birçok uzant›s›yla karfl› karfl›ya kalmaktad›r.
Neoliberal kapitalizmin yaratt›¤› güncel gerçeklik, böyle bir hareketin olgun biçimde ortaya ç›kmas›n› sa¤layacak her türlü özelli¤i bar›nd›rmaktad›r. Art›k temel kamusal hizmetler, halk›n ço¤unlu¤u bak›m›ndan sadece hizmet sat›n al›m› yoluyla ulafl›labilen piyasa ürünleridir. E¤itim, sa¤l›k, bar›nma, beslenme, ulafl›m, enerji gibi temel kamusal hizmetler bütünüyle piyasalaflt›r›lm›fl, sermayenin karl› yat›r›m alanlar›na dönüfltürülmüfltür. Daha k›sa say›labilecek bir süre önce, çeflitli sosyal güvencelerle temel kamusal hizmetlerden yararlanabilen halk, hiçbirinden yararlanamaz hale gelmifltir. Üstelik kriz, halk›n toplumsal-yaflamsal gereksinimlerinin a¤›r iflsizlik koflullar› alt›nda tamamen piyasan›n insaf›na terk edilmesiyle sonuçlanmaktad›r. Bu k›flk›rt›lm›fl piyasac›l›k, egemenlerin faflist teröre kadar her fleyi kulland›klar› bütünlüklü bir çerçevede devreye sokulmaktad›r. “Halktan toplanan vergilerin hortumlanarak, devletin haks›z kazanç kap›s› haline gelmesi karfl›s›nda, özellefltirmelerle adaletin sa¤lanaca¤›” vaatlerinin ne büyük bir yalan oldu¤u ortaya ç›km›flt›r. Devlet, halk›n baflta ‹nsanca Yaflam Hakk› olmak üzere bütün kamusal haklar› karfl›s›nda, sermayenin s›rt›ndaki bütün kamburlar› halka y›kan ac›mas›z bir iktidar düzene¤i olarak ç›r›lç›plak kalmaktad›r. Kamusal alandan kurtulmaya çal›fl›rken, “bütün toplumun s›rt›na binen kambur” söylemiyle bir zamanlar halk›n deste¤ini arkas›na alabilen sermayenin tek amac›n›n mülksüzlefltirme, yoksullaflt›rma ve iflçilefltirme oldu¤u da halk›n gözünde belirginleflmektedir. Bütün bunlar hak mücadelelerinin politikleflmifl bir s›n›f mücadelesinin en temel ve do¤rudan alanlar›ndan birisi olarak örgütlenmesinin olanaklar›na iflaret etmektedir. Toplumsal ve siyasal gücünü ça¤›m›zda nesnel
97
olarak hak yoksunlar› olarak tan›mlanan iflçi s›n›f›, yoksullar ve ezilen halklardan alan bu politikleflmifl s›n›f mücadelesinin meflruiyet kayna¤›, sermayenin kar ve özel mülkiyet hakk›yla uzlaflmaz bir karfl›tl›k içinde olan ‹nsanca Yaflam Hakk›’n›n vazgeçilmezli¤idir.
Politikleflmifl s›n›f mücadelesi ve hak mücadeleleri Hak mücadelelerinin düzenin kurucu merkezini temsil eden sermaye s›n›flar›yla hak yoksunlar›n›n uzlaflmaz karfl›t kutuplar›n› oluflturdu¤u politikleflmifl s›n›f mücadelesi aç›s›ndan bugünden sundu¤u önemli dinamizmler ve olanaklar bulunmaktad›r: 1. Hak mücadeleleri, tekelci sermayenin yeni toplumsal düzenine ve siyasal iktidar›n kurulufluna karfl› iflçi s›n›f›n›n y›k›c› siyasal at›l›mlar›n› temsil etmekte, sistemin iflleyifline darbe vurmakta ve sistemde aksamalar yaratmaktad›r. Hak mücadeleleri, kapitalizmin kurucu dinamikleri üzerinde ve ona tümüyle karfl›t bir noktada geliflmektedir. Temel kamusal hizmetlerin piyasalaflt›r›lmas›, eme¤in yeniden üretim alan›n›n bütünüyle sermayenin egemenli¤ine terk edilmesi, toplumsal haklar›n ortadan kald›r›larak emekçi halk›n ucuz ve güvencesiz iflçilik koflullar›nda kölece yaflaya mahkum edilmesi gibi dinamikler, tekelci sermayenin yeni egemenli¤inin temel varl›k koflullar›n› oluflturmaktad›r. Hak mücadelelerinin bu koflullar›n varl›¤›n› ve süreklili¤ini sa¤layan toplumsal düzene ve siyasal iktidara karfl› gerçeklefltirece¤i sald›rlar, asl›nda do¤rudan sistemin temeline yönelmifl olacakt›r. Büyük tarihsel krizlerin ve k›r›lganl›klar›n içinde sars›nt›lar geçiren neoliberal kapitalizme karfl›, paras›z enerji, sa¤l›k, ulafl›m, bar›nma, e¤itim gibi hak mücadelelerinde elde edilecek en küçük bir baflar› bile sistemin iflleyifline ciddi darbeler vuracak, sistemin iflleyiflinde ciddi aksamalar yaratacakt›r. 2. Hak mücadeleleri, tekelci sermayenin sald›r› düzenine karfl› politikleflmifl s›n›f mücadelesinin birlefltirici ve sürükleyici halkas›d›r. Neoliberal sald›r›yla birlikte iflçi s›n›f› hareketinin yap›s›n› de¤ifltiren iki temel e¤ilim ortaya ç›kmaktad›r. Tarihin en büyük iflçilefltirme dalgas›, eme¤in yeniden üretim alan›n›n piyasalaflt›r›lmas›yla çak›flarak, iflçi s›n›f›n›n ve halk›n olagelen varl›k koflullar›n› de¤iflime zorlayan ve yeni bir iflçi s›n›f› hareketinin tarihsel koflullar›n› ortaya ç›karan etkilerde bulunmaktad›r. Sosyalizmin yenilgisinin ard›ndan çözülen iflçi s›n›f› hareketleri, neoliberal sald›r›lar karfl›s›nda ciddi varl›k gösteremediler ve yeni çat›flman›n örgütlenmesinde et-
98
kisiz kald›lar. Baflta geleneksel üretim kollar› olmak üzere geleneksel yap›lara dayanan iflçi s›n›f› hareketi, üretimde ve çal›flma biçimlerindeki köklü de¤iflimler sonucunda eski kuvvetli konumlar›n›, önder ve sürükleyici misyonlar›n› koruyamad›. Esnek çal›flma biçimleri iflçi s›n›f›n›n yap›s›nda parçalanmalar yaratt›. Piyasalaflt›rma stratejilerine ba¤l› olarak, devlet sektöründen, küçük burjuvaziden (“orta s›n›flardan”) ve k›r yoksullar›ndan gelen yeni iflçi kitlelerinin de kat›l›m›yla parçalanmalar artt›, s›n›f içi rekabet fliddetlendi. Yeni piyasa dinamikleri, bütün toplumsal çeliflkileri-kendi özgünlüklerini de koruyarak-proleterlefltirmekte ve hak yoksunluklar›na s›n›fsal bir öz kazand›rmaktad›r. Hak mücadeleleri bu koflullarda sermaye ve piyasayla uzlaflmaz karfl›tl›k halinde olan halk›n bütün kesimlerini kapsayan proleter eksenli hareketler olarak geliflmektedir.
Hak mücadeleleri, toplumsal yaflam›n tümünü kucaklad›¤› ölçüde hem yurtseverli¤in, hem de çeflitli ezilme biçimleri karfl›s›nda gerçek eflitli¤in ilerici de¤erlerini harmanlayan bir kardefllik hareketidir
HAK MÜCADELELER‹ ‹flçi s›n›f›n›n parçalanmas›yla harekete geçen yeni iflçi kitleleri ve eme¤in yeniden üretim alan›n›n sömürgelefltirilmesiyle harekete geçen halk kesimleri, hak mücadeleleri ekseninde birleflerek, hak mücadelelerine proleter-halkç› bir nitelik ve iflçi s›n›f› hareketine de yeni bir organik bütünlük kazand›rmaktad›r. Hem iflçi s›n›f›n›n yeni dokular›n›n, hem de bir zamanlar “s›n›f-d›fl›” kesimler olarak küçümsenen yoksul halk kesimlerinin nab›z at›fllar›n› tutan hak mücadeleleri, genifl kitleleri seferber etme ve farkl› toplumsal siyasal kesimlerle buluflabilme avantajlar›na sahiptir. Dolay›s›yla hak mücadeleleri, farkl› toplumsal kesimlerin/kaynaklar›n yarat›c› katk›lar›n› iflçi s›n›f› hareketinin temel yenilenme zemini olarak buluflturmaktad›r. Ana s›n›fsal siyasal çat›flma alan› olarak e¤itim, sa¤l›k, bar›nma, beslenme, ulafl›m ve enerji alanlar›nda meydana gelen yeni iliflki ve çeliflkiler, hem iflçi s›n›f› hareketine yeni bir iflçi kitlesinin kat›l›m›n› sa¤lamakta, hem de a¤›r hak yoksunluklar›na u¤rayan halk›n öteki kesimleriyle iflçi s›n›f›n› do¤rudan buluflturan sa¤lam dinamikler yaratmaktad›r. Temel hizmetlerin piyasalaflt›r›lmas›, bu hizmetleri üreten emekçilerin güvencesizlefltirilmesini de beraberinde getirmektedir. Günümüzde esnek ve parçalanm›fl çal›flma koflullar›yla ucuz ve güvencesiz biçimlerde çal›flan temel hizmet üreticisi iflçiler, görece iyi e¤itimli ve dinamik özellikleriyle bir zamanlar›n a¤›r sanayi ifl-
çilerinin oynad›¤› role benzer bir rol oynayabilecek nesnel bir toplumsal konumda bulunmaktad›rlar. Üretimde ve toplumsal yaflamdaki belirleyici konumlan›fllar›yla bütün toplumsal duyarl›l›klar›n nab›z at›fllar›n› yakalama ve bütün ezilenlerin ortak ç›kar›n› temsil etme kapasitesine sahiptirler. A¤›r hak yoksunluklar›na u¤rayan halk›n çok farkl› kesimleri, toplumsal hareketlerin önceki dönemlerinde hiç göze çarpmayan özel duyarl›l›klar› ve dinamizmleriyle ön plana ç›kmaktad›r. Geleneksel emek hareketinde kendilerine pek genifl bir yer bulamayan kent yoksullar›, iflsizler, özellikle kad›nlar hak mücadelelerinde etkin kat›l›mlar›yla dikkat çekmektedir. Kentsel dönüflüm planlar›ndan do¤an y›k›mlara karfl› geliflen bar›nma hakk› mücadelesinde mahalle halk›n›n hemen yan›nda etkin rol oynayan ö¤retmenler, sa¤l›kç›lar ya da mühendisler ortak bir toplumsal dinamizmi üretmektedir. E¤itim hakk› mücadelesi yürüten bir ö¤retmen, sürekli haklar› budanan e¤itim emekçileri, güvencesiz-tafleron çal›flt›r›lan hademe, e¤itim hakk› elinden al›nan ö¤renciler ve sürekli yaflamsal gereksinimlerinden k›sarak çocu¤unu okutan velilerden (mahalle halk›) oluflan bütün toplumsal kesimlerle iliflki halinde ortak bir hareketlenme içine girmektedir. Komflular›n›n iflten ç›kar›lmas› karfl›s›nda ifl güvencesi ve çal›flma hakk› için bütün bir mahalle halk› seferber olabilmektedir. Bunlar son y›llarda örgütlü sendikal harekette bile neredeyse rastlanmayan özelliklerdir. S›n›f hareketinde yaflanan bu birleflme e¤ilimi, ayn› zamanda ideolojik, kültürel ve ahlaki alanlarda çok boyutlu bir yenilenme yaratmaktad›r. Özellikle yoksul kad›n militanl›¤› hak mücadelelerinin tafl›y›c› güçlerinden birini oluflturmaktad›r. Neoliberal sald›rganl›k s›n›f çat›flmas›n› eme¤in yeniden üretim alan›na s›çrat›rken, yeniden üretim alan›ndaki görünmez eme¤in sahibi kad›nlar bu sald›r›dan en büyük pay› almaktad›r. Eme¤in yeniden üretim alan›n›n sömürgelefltirilme hamlesi kad›n›n neoliberal piyasaya ve erkek egemenli¤ine köleli¤inin derinlefltirilerek süreklilefltirilmesi anlam›na gelmektedir. Bu zorunluluk kad›nlar›, hak mücadelelerinin etkin kat›l›mc›lar› ve sürükleyici özneleri haline getirmektedir. ‹flte sermayenin de¤iflen birikim stratejilerine ve eme¤e yönelen sald›r› stratejilerine ba¤l› olarak, bugün iflçi s›n›f›n› bu sald›r›y› alt etmeye yönelik gelifltirdi¤i devrimci sendikal anlay›fl olan Toplumsal Hareket Sendikac›l›¤› bu koflularda ortaya ç›kmaktad›r. 3. ‹flçi s›n›f›n›, yoksullar› ve di¤er ezilen halk kesimlerini ortak bir çat›flma etraf›nda siyasallaflt›rarak ülke çap›nda bütünsel olarak örgütlenmeye yönlendi-
99
HAK MÜCADELELER‹ rebilen hak mücadeleleri, devrimci öznenin bir bütün olarak yenilenmesinin bugünkü temel alanlar›ndan birisidir. Halk›n aras›nda var olan s›n›f-d›fl› kimliklerden gelen çeliflkilere, bir de iflçi s›n›f›n›n farkl› çal›flma statülerinden kaynaklanan s›n›f içi rekabet eklenince neoliberalizme karfl› iflçi s›n›f› hareketinin birli¤inin yarat›lmas› ciddi bir sorun olarak gündeme gelmektedir. Somut net bir kitle deste¤ine dayanmas›, benzer yoksun kitlelerle buluflma kapasitesinin geniflli¤i ve toplumdaki bölünme ve kamplaflmalar› birlefltirme potansiyeli bak›m›ndan hak mücadeleleri ciddi olanaklara sahiptir. Ulusal, etnik, dinsel, mezhepsel, cinsel bölünmelere u¤rayarak zay›f düflen toplumsal muhalefetin birli¤inin sa¤lanmas›nda, hak mücadelelerinden, daha flimdiden ç›kar›lacak önemli dersler bulunmaktad›r. Sürekli parçalanarak aralar›nda ciddi düflmanl›klar oluflturulan ve üstelik neoliberal kimlik siyasetiyle düzene eklemlenmeye zorlanan ezilenler (Kürtler, Aleviler, kad›nlar…), hak mücadelelerinde, halk›n “öteki” ço¤unlu¤uyla birlikte ortak-birlefltirici talepler etraf›nda (toplumsal mücadele merkezli) hareket etme olana¤›na kavuflmaktad›r. Hak mücadeleleri, toplumsal yaflam›n tümünü kucaklad›¤› ölçüde hem yurtseverli¤in, hem de çeflitli ezilme biçimleri karfl›s›nda gerçek eflitli¤in ilerici de¤erlerini harmanlayan bir kardefllik hareketidir. Kat›l›mc›lar›n›n özgün kimliklerini ço¤ul demokratik birliklerde temsil edemeyen hareketler, bugünün çürüyen kapitalist toplumu karfl›s›nda özgürlefltirici bir yenilenme dinamizmini temsil edemezler. Hele hele mücadelenin ilerleyen evrelerinde hak mücadelelerinin ezilenlerin özgün hareketleriyle ve di¤er politik hareketlerle gelifltirece¤i ortak pratikler, iflçi s›n›f› hareketinin bir zenginli¤i olarak ülke gerçekli¤ine damgas›n› vuracakt›r. Örne¤in, bölgemize özgü bir dinamizmi temsil eden Kürt Ulusal Hareketi’nin “yeniden kardeflleflme” ekseninde ilerletilmesi için gelifltirilecek hak mücadeleleri, iflçi s›n›f›n›n siyasallaflmas›na ve birli¤ine de hizmet eden ortak noktad›r. Ayr›ca hak mücadeleleri, düzenin d›fl›na itilen emekçi s›n›flar›n siyasal alana müdahale etme iste¤ini ve iktidar› paylaflma talebiyle iktidara yönelen siyasal hareketini temsil etmektedir. Mülksüzlefltirme, iflçilefltirme ve yoksullaflt›rma süreçlerinin sonucu olarak emekçi s›n›flar›n, bütün siyasal birliklerinin parçalan›p, sosyal korunma araçlar›ndan yoksun b›rak›larak, hiçbir uzlaflmaya yer b›rakmayacak flekilde düzenin d›fl›na itilmeleri, onlar› katlan›lamaz eflitsizliklere ve gerçek bir yaflam savafl›na maruz b›rakmak-
100
tad›r. Bu koflullarda, kamusal haklardan yoksun b›rak›lanlardan, toplumsal hak talepleriyle siyasal iktidara yönelen ataklar, neoliberal sald›r›yla birlikte siyasal iktidar›n paylafl›m›ndan da yoksun b›rak›lanlar›n, iktidar› paylaflma talebiyle yeniden politik bir güç haline gelme sürecini göstermektedir. 4. Hak mücadeleleri nesnel temelleri bak›m›ndan, beslendikleri çeliflki ve buna verdikleri yan›tlar›n toplumcu-toplumsallaflt›r›c› niteli¤i bak›m›ndan “sosyalist yönelimli” hareketlerdir. Neoliberalizm, toplumsall›k ilkesiyle, toplumsal gereksinimlerin piyasalaflt›r›lmas› aras›ndaki uzlaflmazl›k iliflkisini ilan ederken, asl›nda emekle sermaye aras›ndaki uzlaflmaz çeliflkiyi dile getirmektedir. Dünya nüfusunun ezici ço¤unlu¤unu proleterlefltirerek yaflamsal ihtiyaçlar› ancak toplumsal olarak karfl›lanabilecek muazzam büyüklükte bir insan kitlesi yaratan emperyalizm, hizmet üretimini uluslararas› piyasalara tabi bir mal haline getirerek çeliflkiyi hem yayg›nlaflt›rmakta hem derinlefltirmektedir. Günümüzde kamusal haklar alan›n›n giderek daha aç›k seçik bir biçimde emek ile sermaye ve halklarla emperyalizm aras›ndaki çat›flman›n ana siyasallaflma kanal› haline gelmesi de, bu durumun genellik kazanmas›n›n bir sonucudur. Devrimci proleter halk hareketleri niteli¤i sergileyerek geliflen hak mücadeleleri, toplumsal ve siyasal gücünü ça¤›m›zda nesnel olarak hak yoksunlar› olarak tan›mlanan iflçi s›n›f›, yoksullar ve ezilen halklardan almaktad›r. ‹deolojik gücünü ve meflruiyetini ise toplumsal mülkiyetin güncel biçimleri ve sosyalizm ilkesinden almaktad›r. “Kamusal alan›n demokratik yeniden inflas›” için devrimci
HAK MÜCADELELER‹ mücadelenin yükseltilmesini zorunlu k›lan halkç›-proleter kamusall›k talebi, dünyan›n her yan›nda halk›n sosyalizmle yeniden buluflmas›na yatakl›k eden en önemli zemini oluflturmaktad›r. Dolay›s›yla hak mücadeleleri, sosyalist bir yenilenme hareketi olarak tarih sahnesine ç›kmaktad›r. K›flk›rt›lm›fl bir piyasac›l›¤›n, sistemsel krizlerin, toplumsal kutuplaflma ve çürümelerin iyice sarmalad›¤› kapitalizm karfl›s›nda hak mücadeleleriyle geliflen hareketler, siyasal, toplumsal ve kültürel bir yenilenme hareketi olarak iflçi s›n›f› hareketinde yeni dinamik bir güç oluflturmaktad›r. Kitleleri devrimci bir iktidar tasar›m›na haz›rlayan bu hareketlerin, kitlelerin afla¤›dan devrimci dinamizmine dayanmas›, kat›l›mc›lar› aras›ndaki eflitler aras› iliflkiler ve eflitlikçi talepler üretmesi, toplumdaki ayr›mc›l›k yaratan sorunlar› görece çözebilme yetene¤i, ezilenlerin, kad›nlar›n, Kürtlerin, Alevilerin etkin özneler olarak yaflama yeniden kat›lmalar› bak›m›ndan, üstelik iflçi hareketine hizmet kolundan kat›lan yeni kuflaklar›n kazand›rd›¤› nitelik bak›m›ndan 21. yüzy›l sosyalizmine yak›fl›r bir yenilenme hareketinin sürükleyici zeminlerinden biridir. Öte yandan insan›n temel ihtiyaçlar›n›n meflruiyetini merkezine alan hak mücadeleleri, reel sosyalizm deneyimlerinin “yar›flmac› üretim sistemi” alg›s› yerine, “bafllang›ç noktas› ve amac›” insan ihtiyaçlar›n›n karfl›lanmas› olan toplumsal-kolektif bir üretim sistemine dayal› bir sosyalizm alg›s›n› yeflertmektedir.
Devrimci dinamizme düzen çengeli Ne var ki hak mücadelelerinin politikleflmifl bir s›n›f mücadelesinin yeniden yarat›lmas› bak›m›ndan tafl›d›¤› bu olanak ve dinamizm, bir politik boflluk ortam›nda yaflanmamaktad›r. Neoliberal vaatler karfl›s›nda hayal k›r›kl›¤›na u¤rayan ezilenlerin tepkileri, neoliberal, sol-liberal ve sosyal demokrat ak›mlar taraf›ndan sürekli çarp›t›larak düzen içi kanallara aktar›lmaya çal›fl›lmaktad›r. Kitle tepkileri, biri ana ak›m olmak üzere, iki ak›m kanal›yla emilmektedir. Bunlardan biri, emperyalizmin üçüncü bunal›m döneminin yeni sömürge kapitalizmine özgü “sosyal devlet” anlay›fl›ndan beslenen eski “kamusal haklar” anlay›fl›d›r. Ötekiyse bugün düzen kurucu projeye ba¤l› ana ak›m olarak karfl›m›za ç›kan, neoliberalizme özgü “yönetiflim”, “kimlik siyaseti”, “mikrokredicilik” ve “mikro-sosyal projecilik” anlay›fl›d›r. Biri, ezilenleri, “yeniden kamusallaflt›rma” siyasetiyle eski kurulu düzenin, ulusalc›lar›n ve klasik sosyal demokratlar›n s›n›f uzlaflmac›l›¤› bayra¤› alt›na ça¤›rmakta; öteki, yeni düzenin “sosyal f›rsatlar›”n›n liberal ‹slamc› partisi AKP’nin, sol liberallerin ve liberal sosyal demokratlar›n “sadaka stratejilerinin” kap›kullu¤unun bayra¤› alt›na ça¤›rmaktad›r. Ulusalc›l›ktan liberalizme solda çeflitli yans›malar› olan ve bugün solun halk›n gözünde neoliberalizme karfl› temel bir seçenek haline gelmesinin önünde ciddi engellerden olan bu iki burjuva ak›ma karfl› ideolojik mücadele giderek daha fazla önem kazanmaktad›r. Kamusal y›k›m politikalar›na karfl›, proleter halk s›n›flar›ndan yükselen genifl temelli bir baflkald›r›n›n örgütlenmesi bu iki ak›m›n kitleler üzerindeki etkisinin k›r›lmas›na ba¤l›d›r. Özellikle toplumsal muhalefetin geleneksel merkezlerini temsil eden sendikal bürokrasilerde, çeflitli meslek örgütleri ve kitle örgütlerinde, yay›n, iletiflim ve medya alan›nda odaklanan bu ak›mlar, sürekli ezilenlerin düzen-içi uzlaflmac› beklentilerini canl› tutmaktad›r. ‹flçi s›n›f› hareketinin yeni tarihsel koflullar›nda, hareketin yenilenme temelleri genifllerken bu genifllemenin getirdi¤i yenilenme dinamizmini alg›layamayanlarsa, bugün sadece sendikal bürokrasilere, geleneksel sol yap›lara daralmakta ve hak mücadeleleri karfl›s›nda da tepkisiz kalarak, kitlelerin hak mücadelesi eksenli yeni s›n›fsal bir dinamizmle buluflmas›n› yavafllatmaktad›r.
Sosyalizm yolunda “kapitalizmi y›kan gerçek hareket”: Hak mücadeleleri Bu koflullar, hak mücadelelerinin düzenin d›fl›na, iflçi s›n›f› hareketinin siyasal iktidar mücadelesine, sosyalizme do¤ru kazan›labilmesini sa¤layacak politik-pratik ve ide-
101
Günümüzün kolektif devrimci öznesi, temel insan ihtiyaçlar› dahil her fleyi piyasalaflt›rarak özel mülkiyete dönüfltüren düzeni ortadan kald›rmaya yönelen devrimci halk eylemi içinde biçimlenecektir
olojik bir mücadele sürecinin önderli¤inin yarat›lmas›na özel bir önem kazand›rmaktad›r. Emperyalizmin üçüncü bunal›m döneminde iflçi s›n›f›n›n güçlü bir politik s›n›f olarak sosyal haklar-sosyal ücret korumalar›ndan yararlanmas›, devrimci/sosyalist hareketin dünya çap›nda yükselifle geçmesinin ürünü olmufltu. Devrimci hareket, sosyal haklar mücadelesini kapitalizmi y›kan gerçek bir hareketin pratik çat›flma alanlar› haline dönüfltürmüfltü. Sermayenin hakimiyetini dünyan›n s›n›rl› bir parças›nda da olsa alt edip, “iflçinin kendisinin geliflmeye duydu¤u ihtiyac›” merkezine alan devrimlerle alternatif bir düzen oluflturmaya yönelen iflçi s›n›f›, devrimci eylemle dünyay› de¤ifltirirken kendisini de “devrimci özne”ye dönüfltürdü. Proletaryan›n ilk ortaya ç›kt›¤› tarihsel andan itibaren çok çeflitli düzeylerde yükseltti¤i mücadele deneyimlerinin birikimine ve kazan›mlar›na da yaslanan bu s›çrama, yetmifl günlük ilk “iflçi devletine”, Komüne, yetmifl y›l süren ikinci bir deneyimi eklemekle kalmad›. Sermayenin sultas›ndan henüz kurtulmam›fl olan bütün halklara ve iflçi s›n›flar›na da, piyasa ve sermaye egemenli¤inin ac›mas›z difllileri karfl›s›nda önemli toplumsal korunma olanaklar› sundu. Devrimci öznenin bu ilk oluflumu, büyük fabrikalarda yo¤unlaflm›fl üretim alan›nda faaliyet gösteren ve a¤›rl›kla, henüz usta iflçi özelliklerini tümüyle yitirmemifl, kol eme¤ine dayal› bir iflçi s›n›f› yap›s› üzerinden flekillenmiflti. Giderek karmafl›klaflan bir iflbölümü içinde devasa bir üretim ayg›t›n›n parçalar› olarak ç›karlar› birbiriyle birleflen sanayi-merkezli iflçi s›n›f›, ayn› zamanda kendisi üzerinde devasa bir tahakküm ayg›t›na da dönüflen üretim ayg›t› ile egemen s›n›f›n ç›karlar› aras›ndaki birli¤in parçalanabilece¤ini devrimci eylemi içinde kavrayarak “kolektif devrimci özneye” dönüfltü. ‹flçi s›n›f›n›n tek tek fabrikalara yay›lm›fl gücünü toplumsal-politik kolektif bir güç, dünyay› de¤ifltirebilecek bir güç olarak alg›lamas›n› ve harekete geçirebilmesini sa¤layansa, iflçi s›n›f›n›n devrimci siyasal örgütlenmeleriydi. ‹flçi s›n›f›, devrimci önderli¤i ve devrimci kitle örgütleriyle bu tahakküm ayg›t›n› koruyan siyasal iktidar› parçalay›p yerine yenisini infla ederek, sermayenin ç›karlar›ndan kopard›¤› üretim ay-
102
g›t›n›, kendi toplumsal ihtiyaçlar›n›n karfl›lanmas›n›n güvencesi haline dönüfltürmeye yöneldi. Böylece dünya tarihinde ilk kez, “iflçinin de¤erin ihtiyaçlar›n› tatmin etmek için de¤il, nesnel servetin iflçinin kendisinin geliflmeye duydu¤u ihtiyac› tatmin etmek için var oldu¤u” bir sistem, kapitalizmi y›kan gerçek bir devrimci hareket olarak varl›k zemini kazand›. Bugün içinde yaflad›¤›m›z dünyan›n “kolektif devrimci öznesi”ni biçimlendiren nesnel tarihsel koflullar bundan oldukça farkl›d›r. Günümüzün kolektif devrimci öznesi, neoliberal y›k›m›n tekelci sermayenin hizmetleflme ve finanslaflma e¤ilimine efllik etti¤i koflullarda, hem parçalanm›fl esneklefltirilmifl, vas›fs›zlaflt›r›lm›fl sömürü alan›nda; hem de temel yaflamsal ihtiyaçlar›n›n karfl›lanmas› noktas›nda karfl›s›na dikilen bir tahakküm ayg›t›yla mücadele içinde biçimlenmektedir. Esnek, güvencesiz ve vas›fs›z bu “parça iflçileri”4, tekelci sermayenin günümüzdeki tahakküm ayg›t› taraf›ndan bütün temel haklar›ndan yoksun k›l›nmakta; insanl›¤›n›n bütün gerçekleflme alanlar› da parçalanarak elinden al›nmakta ve birbiriyle sürekli rekabet halinde “kullan›l›p at›lan” aletlerden oluflan bir y›¤›na dönüfltürülmeye çal›fl›lmaktad›r. Faflist terör ayg›tlar›ndan yönetiflim organizasyonlar›na kadar bütün devlet örgütlenmesi, emekçileri, tarihsel inisiyatiften, iç birlikten, ba¤›ms›z bir siyasal hareketten ve dünyay› de¤ifltirme gücünden yoksun bir y›¤›na dönüfltürmeye çal›flan tekelci sermayenin bu s›n›fsal egemenli¤inin kuruluflunda etkin bir rol oynamaktad›r. Sadece tarihin insan eme¤ine yönelik en büyük de¤ersizlefltirme harekat› olmayan, ayn› zamanda özel mülkiyetin insan›n geliflme ihtiyac›na yönelik en büyük afla¤›lama kampanyas› da olan neoliberal sald›rganl›k, devletin sald›rganl›¤› ile güvence alt›na al›nmaktad›r. Günümüzün kolektif devrimci öznesi, temel insan ihtiyaçlar› dahil her fleyi piyasalaflt›rarak özel mülkiyete dönüfltüren düzeni ortadan kald›rmaya yönelen devrimci halk eylemi içinde biçimlenecektir. Bu durumda günün devrimci görevlerinden biri, emek sermaye çeliflkisinin somut güncel dinamiklerinden do¤an hak mücadeleleri eksenli siyasal çat›flmalar› sosyalist bir iktidar perspektifiyle derinlefltirerek, ezilenlerin
hak yoksunluklar› karfl›s›ndaki savunmac› tepkilerini ülke çap›nda devrimci bir kitle hareketine dönüfltürmektir. Bu anlamda hak mücadeleleri, neoliberal kamusal dönüflümün krizine halk›n devrimci bir yan›t›; sosyalizm yolunda “kapitalizmi y›kan gerçek hareket” olarak kavranmal›d›r. Yoksunlaflt›r›c› sald›r›ya karfl› s›n›rl› bir direnme hakk› olarak ortaya ç›kan e¤ilimlerin siyasal iktidar mücadelesinin merkezine tafl›nabilece¤i görülmektedir. Hak mücadelelerini ad›m ad›m gelifltirerek yürütülen devrimci mücadele pratikleri stratejik çat›flmalar›n odakland›¤› güncel mücadele zeminleridir. Kapitalizm tarihinin en büyük krizlerinden birinin yafland›¤› koflullarda “kamusal hizmetlerin halk›n ortak denetimine sunulmas›”ndan, devrimci bir kitle hareketi olarak olgunluk evrelerinde “fiili militan el koymalara” kadar ilerleyen bir mücadele çizgisi, bu tarihsel krizi iflçi s›n›f›n›n devrimci iktidar mücadelesi lehine derinlefltirecektir. Devleti, yerel yönetimleri ve piyasalar› özel serveti biriktirme arac› olarak kullananlar karfl›s›nda, özellikle gündelik yaflamsal pratikler içinde halk›n haklar›na sahip ç›kmak; e¤itim, sa¤l›k, bar›nma, beslenme, enerji ve ulafl›m gibi bütün yaflamsal alanlar›, kesintisiz olarak, gündelik ak›fl içinde, etkin militan bir direnifl mevziine çevirmektir. Üstelik bunu, sadece toplumsal muhalefetin seyrine ba¤l› olarak ortak tasarlanm›fl bir eylem takvimiyle de¤il, ödün vermez bir hak mücadelesi militanl›¤› öncü tipini yaratacak flekilde, do¤rudan bireysel eylemlerle de uygulamaya sokmakt›r. Bu bak›mdan, toplu tafl›ma araçlar›, elektrik-su-gaz faturalar›, hastane-okul kap›lar› birer direnifl oda¤› olarak, tek tek bireylerden tutun da bütün halk›n ortak harekete geçebilece¤i militan mücadelenin alanlar›d›r. Emekçi halk›n maddi yaflam deneyimlerinin politikleflti¤i gerçek hareketler buralarda oluflmaktad›r. Bireysel mücadele örneklerinin ço¤alt›lmas›ndan bafllayarak “yerel hak meclisleri”, “halk okullar›”, “halk›n sa¤l›k komiteleri” gibi hak mücadelelerinin niteli¤ine uygun halk›n öz-savunma ve özyönetim yap›lar›n›n oluflturulmas›, mücadelenin süreklili¤inin ve siyasallaflmas›n›n dönüm noktalar›n› oluflturmaktad›r. Önemli olan günümüzün iflçi s›n›f›n›n da, bütün bu dönüm noktalar›nda, gerçek çat›flma alanlar›nda, tek tek
atölyelere, hizmet üretim alanlar›na, de¤erlerin üretildi¤i ve hayat›n metalaflt›r›ld›¤› bütün alanlara da¤›lm›fl olan kendi varl›¤›n›, dünyay› dönüfltürebilecek toplumsal-politik bir kolektif güç olarak alg›lamas›n› ve harekete geçmesini sa¤layabilmektir. Hak mücadelelerinin gücü, somut fiziksel örgütlenmesinde de¤il, siyasallaflma potansiyelinde sakl›d›r. ‹flçi s›n›f› ise, temel ihtiyaçlar›n›n karfl›lanmas› ancak toplumsal biçimler alt›nda mümkün olan bir s›n›ft›r. Hak mücadeleleri hareketin ileri düzeylerinde, düzen içinde önemli kazan›mlar elde edebilir; mevziler kazanabilir; y›¤›naklar›n› güçlendirebilir. Ama iflçi s›n›f›n›n toplumsal ihtiyaçlar›n›n tamam›n›n karfl›lanmas›, insan eme¤inin gerçek geliflme olanaklar›n›n güvence alt›na al›nmas›, üretimin bu amaçla toplumsallaflt›r›larak yeniden örgütlenmedi¤i bir sistemde mümkün de¤ildir. “Sosyalizm, bu tarihsel zorunlulu¤un devrimci bir siyaset, yeni bir devlet ve toplum düzeyine yükseltilmesidir”. Devrimci öncülük, bu tarihsel zorunlulu¤u halk›n hak mücadeleleri içinde yeniden gerçek bir güce dönüfltürmenin araçlar›n› yaratmakt›r. fiimdi tam da neoliberal kapitalizmin kurucu merkezlerinde oluflan hak mücadeleleri, düzenin kalbine yönelen bir sald›r›ya dönüflmektedir.
Dipnotlar: 1 8 saatlik iflgünü mücadelesinden e¤itim, sa¤l›k ve bar›nma hakk› gibi sosyal haklar mücadelesine kadar bütün hak mücadeleleri, sermayenin eme¤i bütün insani geliflme olanaklar›, alanlar› ve zaman›ndan yoksun k›larak sadece kar biriktirilmesine hizmet edecek bir emek-gücü y›¤›n›na dönüfltürme dayatmas› karfl›s›nda, kendi insanl›¤›n› koruma ve gelifltirme ihtiyac›n› temsil eden mücadelelerdir. 2 Venezüella, Bolivya gibi ülkelerde halk s›n›flar›n›n iktidar› de¤il “hükümeti” almas› ve bu hükümetlerin esas ifllevinin de somut hak kazan›mlar›, toplumsal alan›n geniflletilmesi ve sosyalizmin ideolojik meflruiyetinin yayg›nlaflt›r›lmas› eksenindeki s›n›f çat›flmalar›ndaki y›¤›na¤› güçlendirmek olmas›, bu durumun uluslararas› karfl›l›¤›d›r. ‹flçi s›n›f› dünyan›n hiçbir yerinde iktidara henüz, temel sosyalist uygulamalara (mülkiyetin s›n›rland›r›lmas›, giderek ortadan kald›r›lmas›, yayg›n kamulaflt›rmalar vs.) yönelebilecek biçimde el koyabilmifl de¤ildir. 3 Sorun sadece toplumsal korunma mekanizmalar›ndan yoksun kalan emekçilerin daha düflük ücretlere mahkum edilmesi de de¤ildir. Çünkü “ücret”, sadece belirli bir para miktar› de¤il, emekle sermaye aras›ndaki tahakküm iliflkisinin dü¤üm noktas›d›r. ‹flçinin emek gücünün belirli bir süresinin mülkiyetini ücret karfl›l›¤›nda sat›n alan sermayenin bu süre zarf›nda tahakküm iliflkilerini ne dereceye kadar ilerletebilece¤i, iflçi s›n›f›n›n genel toplumsal-politik gücüne ve kamusal haklar›na do¤rudan ba¤›ml›d›r. 4 Kapitalist emek sürecinin ayr›nt›l› teknik iflbölümü sürecine daha fazla tabi k›l›nmas› ile birlikte, emek sürecinin bütünü üzerindeki kontrolünü yitirerek üretim sürecinin uzant›s›na dönüflen vas›fs›z iflçi.
103
KÜRT SORUNU
K›r›lgan bir dönüm noktas›nda devrimci inisiyatif için artan olanaklar
Egemenler Kürt halk›na karfl› yeni ve kapsaml› bir savafla haz›rlan›yor. K›r›lgan bir dayana¤a sahip kanl› savafl planlar›n›n Türk ve Kürt halklar›n›n faflizme, flovenizme, emperyalizme ve neoliberalizme kafl› ortak mücadelesi ile durdurulmas› mümkün 104
KÜRT SORUNU inansal kriz, Kürt sorunu ve yerel seçim sürecinin içinde sürüklenen Türkiye, yeni bir dönemin efli¤ine geldi. Kendisine yönelen sald›r› hamlelerini bofla düflüren Kürt Hareketi, bu tarihsel eflikte yükselifle geçti. Gerilla mücadelesiyle kitlesel tepkileri birlefltiren savunma çizgisinin baflar›lar› karfl›s›nda, oligarflinin Kürt halk›n› görmezden gelen “inkar ve imha” siyaseti ciddi yaralar ald›. Egemenler flimdi daha büyük ve daha kanl› bir savafl haz›rl›¤›ndalar. “Mini aç›l›m”lar›, çeliflkili ve çat›flmal› e¤ilimleri de içeren haz›rl›klar bütün h›z›yla sürüyor. Haz›rl›klara önceki savafllar›n bar›nd›rd›¤› üç zay›f noktan›n telafisi ve ezen ulus milliyetçili¤ini (flovenizm) k›flk›rtan psikolojik harekat yöntemleri damgas›n› vuruyor. Birinci zay›f nokta oligarflinin birli¤inin sa¤lanmas›d›r. AKP ve TSK mutabakat›yla oluflturulan “savafl ve kriz hükümeti”yle flimdilik bu sorun çözülmüfl görünüyor. ‹kinci zay›f nokta, kirli savafl ittifak›n›, “güneyli Kürt iflbirlikçili¤ini” ve siyasal ‹slam gericili¤ini içine alabilecek biçimde geniflletmektir. Böylece ABD’nin Ortado¤u plan› çerçevesinde Federal Kürdistan Yönetimi (Barzani)’nden ‹slamc› cemaatlere, ‹srail’den ‹ngiltere’ye uzanan, AB, BM ve NATO’nun deste¤ini alan bir savafl ittifak› örgütlenmifl oluyor. Üçüncü zay›f nokta ise, Kürt hareketi yükseliflteyken “kültürel haklar” temelli bir aç›l›m›n (neoliberal asimilasyonun) zorlu¤unda sakl›d›r.
F
Elbette bunlar y›¤›nakta yap›lan hesaplar. Y›¤›naktaki zay›fl›klar savafl meydanlar›nda kendini gösterir. K›r›lgan bir dönüm noktas›nda bulunuyoruz. Bu k›r›lganl›k üzerine kurulan gerici mutabakat›n kal›c›l›¤› ve Kürtlere karfl› “topyekün savafl”›n baflar›s› tasarland›¤› kadar kolay de¤il. Baflta Kürt halk› ülkemizdeki bütün ezilenler, kendisine yönelen sald›r›lara karfl› koyabilecek potansiyele sahiptir. Bu potansiyelin seferber edilebilmesi için, bu k›r›lgan kriz koflullar›nda ortaya ç›kan devrimci inisiyatif olanaklar›n›n iyi de¤erlendirilmesi gerekmektedir. Bunlar›n bafl›nda, ayr›flarak birbirini köstekleyen Türkiye ve Kürdistan devrimci süreçlerinin, yeniden ortaklaflmas›, en az›ndan flimdilik aralar›nda birbirini destekleyen bir bak›fl›m›n (simetrinin) sa¤lanmas› gelmektedir. Bu görevin yerine getirilmesinde Kürt hareketindeki ve Türkiye solundaki devrimci sosyalistlere ortak sorumluluklar düflmektedir. ‹flte yeni savafl plan›n›n telafi etmeye giriflti¤i üç zay›f nokta ve bunlar›n çeliflkilerinden do¤an devrimci siyaset:
105
I. Kürtleri “inkar ve imha siyaseti” nin iflas›, “savafl ve kriz hükümeti” üzerinde oligarflinin mutabakat›, ‹slamc›lar›n kirli savafl ittifak›na kat›l›m› Kürt hareketinin “Bezele (Aktütün) bask›n›”, keskin kamplaflmalar içine girmifl olan egemenlerin, kendi aralar›ndaki iliflkileri yeni bir boyuta tafl›d›. Bask›nla birlikte “terör karfl›s›nda ordunun yenilmezli¤i” psikolojisinde ciddi bir sars›nt› olufltu. Oligarfli içi Kürt sorunu odakl› çat›flmalar fliddetlendi. Seksen befl y›ll›k fliddete dayal› Kürt siyaseti yüksek sesle sorgulanmaya, savafl›n taraf› olarak TSK aç›ktan elefltirilmeye baflland›. Konu, bir yandan AKP-TSK çat›flmas›nda birbirini köfleye s›k›flt›rma malzemesi yap›l›rken, öte yandan egemenlerin “yeni Kürt siyaseti aray›fl›”n›n f›rsat› haline getirildi. Liberallerin, AKP ile müesses devlet nizam› aras›ndaki “demokrasi mücadelesi” diye inanç gösterdikleri bu çat›flmada, gerçekten demokrasi yanl›s› bir taraf ve demokratik bir çözüm bulunmamaktad›r. Bu sorunda inisiyatif almaya çal›flan taraflar› harekete geçiren iki temel neden mevcuttur: Birincisi, ABD’nin yeni Irak/Ortado¤u plan›n›n dümen suyunda ilerleyerek iktidar›n› sa¤lamlaflt›rmak ve ç›karlar›n› sürdürmek; ikincisi, her zaman oldu¤u gibi, Kürt sorununa müdahale üzerinden devletin yeni yap›lanmas›nda daha fazla pay sahibi olmak. AKP’nin tak›nd›¤› “demokrasi yanl›s›” görüntü bu nedenle uzun sürmedi. ABD’nin yeni Ortado¤u planlar›n›n zorlay›c›l›¤›, olagelen fliddet yöntemlerinin tökezlemesi, yaklaflan kriz ve Kürt halk›n›n soka¤a yans›yan kitlesel tepkileri düzeni fazlas›yla k›r›lganlaflt›rd›¤›ndan, çat›flman›n uzat›lmas›, durumu afl›r› riskli hale getirmekteydi. Derhal egemenler aras› birlik siyaseti gündeme getirildi. Bir kez daha, baflta Kürt halk› bütün ezilenlere karfl› fliddet siyaseti üzerinden oligarflinin birli¤i sa¤lanm›fl oldu. AKP ve TSK’n›n mutabakat›yla hükümet, bir “savafl ve kriz hükümeti” ne dönüfltürüldü. Böylece devlet, hem daha büyük bir krize ve daha kanl› bir savafla haz›rlanm›fl, savafl› yeniden kurumlaflt›rm›fl oldu, hem de AKP, beraberinde ‹slamc›lar› da sürükleyerek kirli savafl ittifak›na aç›ktan kat›lm›fl oldu. Cumhuriyet tarihinde 28 Kürt isyan› bast›r›ld›. 70’in üzerinde “Kürt Raporu” haz›rland›. Bölgenin kalk›nmas› için 30 ekonomik paket ç›kar›ld›. TBMM’de 28 komisyon kuruldu. Devlet Planlama Teflkilat›’n›n elinde 45 tane araflt›rma raporu var. PKK kamplar›na 26 operasyon düzenlendi (Belma Akçura, Devletin Kürt Filmi). Bunlar›n hiçbiri sorunun çözümünde ifle yarama-
106
TSK, oligarflinin Kürtlere karfl› imha ve inkara dayal› politikalar›nda öteden beri kurmay rolü oynad›. Kürt halk›n› ve taleplerini yok sayan TSK anlay›fl›, oluflturulan yeni mutabakat düzlemi ile AKP taraf›ndan da h›zla benimsendi. Erdo¤an 2002’de bir Kürt iflçiye verdi¤i “Kürt sorunu var dersen var olur ama yok dersen yok olur’ tavsiyesine kendisi de uydu
d›. Üstelik, devletin merkezine yerleflen kirli savafl ve kontrgerilla ayg›t›, faflizmin süreklili¤inin dayand›¤› çekirde¤i oluflturdu. Devlet terörünün toplumsal temeli, kamuoyu ve kitle meflruiyeti büyük ölçüde “Kürt düflmanl›¤›” üzerinden oluflturulmaktad›r. Bu bak›mdan Kürt sorunu, siyasal rejimin biçimlenmesiyle ve rejime karfl› mücadeleyle do¤rudan iliflkili bir konudur. Egemenler Kürt sorununda net tav›r tak›nmadan, devlet içinde etkili konumlara gelememektedir. Son genel seçimde Kürt illerinden en yüksek deste¤i alan AKP’nin, baflta Kürt halk› olmak üzere bütün ezilenlere karfl› oluflturulan “savafl ve kriz hükümeti”ne r›za göstermesinin baflka bir anlam› olamaz. “Demokratikleflme” ve “sivilleflme” bekleyen destekçilerini hayal k›r›kl›¤›na u¤ratan AKP, ezeli hasm› TSK’yla uzlaflarak, Kürt sorunu üzerinden devletin örgütlenmesinde daha fazla pay sahibi olmaya çal›flmaktad›r. Yüksek güvenlikli tedbirler almadan Baflbakan›n Bölge’ye gidemedi¤i koflullarda “Kürt sorununda aç›l›m”
s› yasalaflt›r›ld›. Özel bir savafl ayg›t› oluflturuluyor. (2010 y›l›nda, savafl›n art›k profesyonel timler taraf›ndan yap›lmas›na yönelik haz›rl›klara baflland›.) Emniyet Özel Harekat, Jandarma Özel Harekat ve Genelkurmay Özel Kuvvetleri tek çat› alt›nda koordine edilerek Bölgesel Özel Harekat Üsleri oluflturuluyor.
diye gündeme gelen fleyin elbette pratik bir de¤eri yoktur. Daha çok ”kültürel haklar” çerçevesinde gündeme gelen aç›l›m›n, önce PKK’nin direnci tamamen k›r›l›p tecrit edildikten sonra, devlet taraf›ndan azar azar ölçülü bir flekilde yap›laca¤› söylenebilir. Burada belirleyici ölçü, devletin Kürt hareketine inisiyatif kapt›rmak istememesidir. Bugünlerde gündeme getirilen mini aç›l›mlar› bu çerçevede de¤erlendirmek gerekmektedir. TRT bünyesinde tasarlanan Kürtçe Heflt tv., ‹mral›’ya baflka mahkumlarda getirerek Öcalan’›n tecridini az da olsa hafifletme yönündeki ad›mlar, hem bir yerel seçim takti¤i, hem de seçim sonras›na yönelik küçük haz›rl›k çal›flmalar›d›r. Kald› ki bu geliflmeler, ayn› zamanda, belirsizliklerle dolu Kürt siyasetinin, aç›l›mdan savafla uzanan çeliflkili yap›s›n› göstermektedir. Ama o zamana kadar devlet siyaseti tam k›r›ld›¤› yerden, savafl› daha büyüterek yeniden yap›land›r›lmaktad›r. ‹lkin, Savafl Tezkeresiyle “s›n›r ötesi savafl izni”nin süresi uzat›ld›. fiu s›ralar “terörle mücadele için gerekli yasal de¤ifliklikler” yap›lmaktad›r. fiimdiye dek Kürt illerinde ordunun örgütsel-hiyerarflik yap›s› olabildi¤ince büyütülmüfltü, flimdi ordunun daha çok teknik-lojistik donan›m› tahkim ediliyor. Emperyalist devletlerle ikili anlaflmalar çerçevesinde oluflturulan silah ticareti h›zland›r›l›yor. Gizlilik ve h›z gerekçe gösterilerek, TSK’n›n silah ihaleleri üzerindeki kamu denetiminin kald›r›lma-
Art›k Kürtlere karfl› savafl da bir “üst kurula” teslim ediliyor, OHAL mant›¤› derinlefltiriliyor. OHAL'in yerini flimdi bir yüksek kurulun almas› tasarlan›yor. ‹çiflleri Bakanl›¤›’na ba¤l› “terörle mücadeleyi ve istihbarat› koordine edecek” bir kurumlaflmaya gidiliyor. Burada Adalet, D›fliflleri, ‹çiflleri Müsteflarlar› ile Sahil ve Güvenlik Komutan› ve Emniyet Genel Müdürü olacak. Ayr›ca Genelkurmay ve Kara Kuvvetleri Komutanl›¤›’ndan üst düzey temsilcilerin bulunmas›yla TSK ile hükümet aras›nda inisiyatif paylafl›lmakta, sözüm ona “terörle mücadelenin sivilleflmesi” ad›na bir eflgüdüm merkezi oluflturulmaktad›r. Strateji gelifltirecek, bilgi bankas› kuracak, projeler üretecek bu kurumlar, ayn› zamanda halka yönelik propaganda yapacak (dezenformasyon) ve Kürt hareketinin Irak, Suriye, ‹ran ve Avrupa ülkelerindeki kaynaklar›na da yönelebilecek. Ayr›ca yeni yönelimin sahil güvenli¤i ve s›n›r güvenli¤ini de ilgilendiren ad›mlar› bulunmaktad›r. Evdeki hesap böyle… Ama, PKK’ nin erken hamlesi ve Kürt halk›n›n kararl› muhalefeti (serhildan) daha flimdiden hesab›n yar›s›n› bofla düflürdü.
II. Emperyalist bölge plan›nda kirli savafl ittifak› geniflliyor, Güneyli iflbirlikçi Kürtler ve Türkiye devleti kol kola ittifaka kat›l›yor, PKK tecrit ediliyor Kürt sorununun dinamik merkezlerinden belki en önemlisi, Kuzey Irak’t›r. Burada ABD iflgali gölgesinde kurulmufl iflbirlikçi bir Federal Kürdistan Yönetimi ve PKK’nin gerilla kamplar› bulunmaktad›r. Yeni Kürt Plan›n› belirleyen köfle tafllar› esas olarak bir ABD projesi olarak geliflmektedir. Bugünlerde ABD’de Baflkan de¤ifliminden kaynaklanan baz› belirsizlikler olsa da, plan›n, ABD D›fliflleri, istihbaratç›lar ve ünlü kontrgerillac›lara havale edilmifl temel yönelimi pek de¤iflecek gibi görünmüyor. Yaklafl›mlar›ndan anlafl›ld›¤› kadar›yla Obama, ana yönelimi h›zland›r›c› etkilerde bulunabilir. fiöyle ki, ABD plan›na göre, ABD ordusunun Irak’tan çekilmesine ba¤l› olarak, bölgede güçlü devletlerden oluflan yerel bir ittifak a¤›n›n oluflturulmas› tasarlanmaktad›r. Olas› savafllarda (örne¤in ‹ran) ve emperyalist ç›karlar›n gerektirdi¤i müdahalelerde kullan›lmas› için burada “güvenli bir üs”sün ya da “tampon
107
KÜRT SORUNU bölge”nin bulunmas› zorunludur. Kuzey Irak buna en elveriflli bölge olarak gösterilmektedir. (Zaten ABD’nin bir süredir bölgede Korek Da¤›’nda üs kurma çal›flmalar› içinde oldu¤u biliniyordu.) Böylece, Irak, Türkiye ve Federal Kürdistan Yönetiminin (Barzani/Talabani) çekirdek merkezini oluflturaca¤›, ‹srail ve ‹ngiltere taraf›ndan aç›ktan desteklenecek ve uluslararas› planda AB, BM, NATO gibi kurulufllar taraf›ndan meflru bulunan genifl bir ittifak a¤› yarat›lm›fl oluyor.
Baflta Türkiye-ABD ve Türkiye-Irak olmak üzere bölge devletleriyle emperyalist devletler aras›nda yap›lan ikili anlaflmalarda al›nan kararlar piflirilerek yeniden siyasal temsilcilere servis yap›lmaktad›r. Barzani’nin ‹ran ve ABD ziyaretleri, Erdo¤an’›n Irak ve ABD ziyaretleri ve özellikle ittifak›n olmazsa olmaz›, Talabani ve Barzani flahs›nda temsil edilen Kürt iflbirlikçili¤inin ittifaka kat›l›m›na Türkiye’nin raz› edilmesi ifllemleri tamamlanm›fl görünüyor.
Yeni ABD plan›nda, Türkiye, Federal Kürdistan Yönetimi ve PKK aras›ndaki çeliflkilere ba¤l› olarak operasyonlar tasarlanmaktad›r. Örne¤in, Türkiye ile Federal Kürdistan Yönetimi aras›nda ciddi bir iflbirli¤inin gelifltirilmesi gerekmektedir. Yerel devletlerin ve Federal Kürdistan’›n yürütücüleri oldu¤u plana göre, PKK’nin sorun olmaktan ç›kar›lmas› gerekmektedir. PKK’nin zay›flat›larak, Kuzey Irak’ta dar bir bölge içinde tecrit edilip güney, kuzey ve Avrupa’yla ba¤lant›lar›n›n kopar›lmas› hedeflenmektedir.
TSK, bu iflbirli¤ini, ABD’nin itip kakmas›yla istemeyerek benimsemek zorunda kald›. Bu hassas konu Türkiye taraf›nda, “Kuzey Irakl› Kürtlerin Türkiye’nin yan›na çekilmesi ya da onlar›n hamili¤inin üstlenilmesi” diye sunulmakta. Örne¤in bir duyarl›l›k göstergesi olarak, Kerkük referandumu Türkiye’nin önerileri dikkate al›narak ertelendi. Sermaye, Federal Kürdistan’la iliflkileri aç›lacak yeni sömürgeci pazardan pay kapmak ölçüsünde ak›lc›laflt›rmakta. “PKK/DTP terörünü k›nayarak” Hakkari sokaklar›nda Baflbakan Erdo¤an’› yaln›z b›rakmayan destek mesaj› ise Talabani’den geldi. Ayr›ca, Federal Kürdistan yöneticileri ve ABD’li ‹slamc› örgütler yerel seçimde AKP’nin desteklenmesi için ABD D›fliflleri koordinatörlü¤ünde çal›flmalar yap›yorlar.
Son günlerde ola¤anüstü h›zlanan Ortado¤u merkezli diplomasi trafi¤inin oda¤›nda bu konular bulunmaktad›r. John Negroponte, Donald Rumsfeld ve Ryan Crocker'dan oluflan ünlü kontrgerillac›lar ekibi, Irak, Federal Kürdistan ve Güneydo¤u Türkiye’de genifl tabanl› gerici bir ittifak›n oluflturulmas›na yönelik son haz›rl›klar› yürütüyorlar. D›flifllerinden Murat Özçelik ve Ahmet Davuto¤lu plan›n Türkiye tafleronlu¤unu yürütüyor.
Görüldü¤ü gibi, “PKK’nin yaln›zlaflt›r›lmas›” projesi bir hayli sorunlu ve PKK aç›s›nda da derslerle dolu: Federal Kürdistan’›n PKK’ye karfl› Türkiye’nin yan›nda yer almas›; özellikle bu konuda PKK’nin önceki prag-
PKK’yi tasfiyeyi öngören kirli savafl ittifak›n›n bileflenleri Kürt halk›n› öfkelendirdi. 2008 Mart ay›nda gerekleflen s›n›r ötesi operasyonlar› protesto eylemleri o dönem bu kadar belirgin bir ittifak›n bilefleni olmasalarda taraflar› hedef al›yordu. Binler k›sa bir süre içinde “Katil Erdo¤an” slogan›n› benimserken eylemlerde Talabani’ye sert mesajlar gönderildi.
matik tav›rlar› dikkate al›n›rsa, hay›rhah tutum tak›nd›¤› emperyalist proje taraf›ndan PKK’nin tecrit edilmesi ve plan›n görünür bir askeri baflar›ya ba¤l› olmas› ciddi zay›f noktalar› oluflturmaktad›r.
III. Kürt özgürlük hareketinin hesaplaflmas› gereken yeni “düflman”: neoliberal yeni sömürgecilik ve neoliberal asimilasyon Kirli savafl siyasetine mecburiyetin temelinde iki neden bulunmaktad›r: Birincisi, ABD’nin Irak ve Ortado¤u aç›l›mlar› ve bölgenin yeni sömürgelefltirilmesi için Türkiye’de Kürt sorununun sa¤lam bir yere ba¤lanmas› zorunlulu¤u; ikincisi ise, Türkiye kapitalizminin neoliberal yeni sömürgecili¤in gereklerine uygun ad›mlar atabilmesinin önünde Kürt sorununun sürekli engel oluflturmas›, Türkiye egemenlerinin bu sorunu hep ola¤anüstü tedbirlerle çözme zorunlulu¤u hissetmelerine neden olmaktad›r. Örne¤in TSK’n›n hiyerarflik örgütlenmesi Bölge’de kademeli olarak hep büyütülmektedir. Vurucu timlerden istihbarata, lojistik donan›mlardan savafl bütçesine kadar, bölgede haz›r bir savafl gücü bulunmaktad›r. Böyle bir savafl ayg›t›n›n bölgedeki nesnel varl›¤›, savafl d›fl› çözümleri zorlaflt›rmakta, devletin “bar›fl ve kardefllik” söylemine yönelik güven ve samimiyet bunal›mlar› yaratmakta, aç›l›m politikalar›n›n nesnel olarak olanakl› olup olmad›¤›n› kuflkuya düflürmektedir. Da¤ Komando Tümeni, Jandarma S›n›r Tümeni, Hava ‹ndirme Tugay›, Jandarma Tugay›, Seyyar Komando Taburu, Piyade Tugay›, 8. Ana Jet Üssü, Jandarma Bölge Komutanl›¤›, Bölge Asayifl Komutanl›¤›, zaten Kayseri, Bo-
lu ve Çanakkale komando ve hava indirme birlikleri hep Bölge'de konufllanmaktad›r. Bugünlerde dört bin istihbaratç› ve polis de özel olarak bölgeye kayd›r›lm›flt›r. Bunun yan›nda ve buna ba¤l› olarak, yerel seçimde AKP’nin desteklenmesi noktas›nda Bölgede ‹slamc› hareketlenme yeni bir dönüm noktas›na girmifl durumdad›r. Amerikanc› ‹slamc› örgütler ve Barzani-Talabani’nin de destekleriyle, ‹slamc› tarikatlar›n, cemaatlerin, özellikle Fethullah Gülen hareketinin önü aç›lmaktad›r. Zaten bölgede oldukça koyu ve köklü bir fiafilik ve Nakflibendi damar› vard›, islamc›l›k “Hizbul-kontra”yla baflka bir geliflme gösterdi, flimdi Fethullahç›l›k’la siyasal, ekonomik ve toplumsal olarak ciddi bir yayg›nl›k kazanmaktad›r. Kuzey Irak’ta ve Güneydo¤u’da geliflen üniversite, okul, yurt ve dershane örgütlenmelerinin yan›nda, Fethullah STK’lar› ve sermaye örgütlenmeleriyle (“ifladam› dernekleri”) ciddi bir toplumsal a¤ oluflturmufl durumdad›r. “Laik TSK’n›n” Genel Kurmay Baflkan› ‹lker Baflbu¤ bile, mutabakat gere¤i, “Güneydo¤u’da bütün camileri imamland›rma” çal›flmalar›na destek vermektedir. Ayr›ca, AKP’nin sosyal dayan›flma iliflkileri de oldukça yayg›nlaflt›. Toprak yard›m›, e¤itim, sa¤l›k ve temel ihtiyaçlara iliflkin yard›mlar sürekli artmaktad›r. Tüm bu tarihsel birikim ve yeni tasar›mlarla, son zamanlarda, Bölgenin neoliberal yeni sömürgecilik iliflkilerine “entegrasyonu” art›r›lmaya çal›fl›lmaktad›r. Yani, asl›nda “Kürt sorununda aç›l›m” derken zaten bunlar›n “saf demokratik aç›l›mlar” olmas› düflünülmemekte, kontrgerilla düzenekleri ve sermaye hareketleri eliyle neoliberal program›n ad›mlar› at›lmaktad›r. Çarp›c› bir örnek olarak Kürtçe, Farsça ve Arapça yay›n yapacak
109
KÜRT SORUNU olan TRT8- Heflt tv’nin bafl›na getirilen kiflinin künyesine bak›labilir: Kürtçe, Arapça, Farsça, ‹ngilizce bilen Sinan ‹lhan D›flifllerinde idari personel kadrosunda çal›fl›yor. Heflt tv’den önce Irak Özel Temsilcili¤i ‹stihbarat Masas›nda görevli!.. Bütün bunlar›n üstüne, “bölgenin ekonomik geliflimine öncelik verme” ideolojisi gene devrede. “Güneydo¤u’ya yat›r›m programlar›” devletin ve sermayenin acil gündem maddeleri aras›nda yer almaktad›r. Elbette yine, “Kürdün karn›n› doyurarak terörün engellenebilece¤i” yönündeki y›llar›n eskitemedi¤i “nak›s teflebbüs” ilk akla gelen “ekonomik tedbir”lerden! biri oluyor. Ekonomik yat›r›mlar›n h›zland›r›lmas› için Güneydo¤u Anadolu Projesi (GAP)’nin bir an önce devreye sokulmas› tasarlan›yor. Devletin bölge ileri gelenleri ve bölgesel sermaye örgütleriyle birlikte (ticaret sanayi odalar›) yürüttü¤ü, GAP’›n bir an önce tamamlanmas›, Kuzey Irak’a yat›r›m, enerji ve ticaret yollar› gibi sosyo-ekonomik çal›flmalar artmaya bafllad›. Sermaye, en genifl anlam›yla Bölgesel pazara aç›l›m olanaklar›, sorunsuz s›n›r ticareti, çeflitli devlet destekleri ve ucuz iflçilikle teflvik ediliyor. Bu yönde, “20 Kas›m’da Ankara’da Türkiye Petrolleri, BOTAfi ve Shell, Irak’›n kuzeyinde petrol ve do¤algaz arama, iflletme ve nakil için iflbirli¤i anlaflmas› imzalad›lar. Arama yap›lacak bölge Musul yak›nlar›nda, tart›flmal› bir bölge. Ancak ABD’nin Shell’i TPAO’ya TPAO’yu da Shell’e yönlendirerek Irak gaz›n›n Nabucco veya baflka yoldan, ama Türkiye üzerinden Avrupa’ya naklini h›zland›rmak istedi¤i anlafl›l›yordu.” (Murat Yetkin, Radikal, 23.11.2008) Öte yandan, neoliberal y›k›m politikalar› en baflta k›rsal kesim olmak üzere toplumsal yap›y› ciddi de¤iflime zorlamaktad›r. Göç dalgalar› sonucu kentleflme artmaktad›r. Kürt nüfusun önemli bölümü Bölge metropolleri ve Türkiye’nin büyük kentlerine yerleflmifl durumdad›r. Yoksulluk ve iflsizlik oran› çok yüksek olup, ucuz ve güvencesiz iflçilik, mevsimlik iflçilik, tafleron çal›flma h›zla artmaktad›r. 90’lar›n bafl›ndaki serhildanlar k›rsal kökenli yeni kentli y›¤ma bir nüfus temeline dayan›rken, flimdiki serhildanlarda art›k yerleflik kentli, daha bilinçli ve örgütlü bir kentsel kitle hareketi görüntüsü oluflmaktad›r. Bölge’de ve Türkiye’nin her taraf›nda kentsel s›n›fsal çeliflkiler derinleflmektedir. Yeni düzen, yerel ve siyasal ba¤lar› çözülen Kürtlere ne vaat ediyor? “Yeni politika” çerçevesinde dile getirilen “kültürel haklar”, Kürtlerin neoliberal yeni sömürge kapitalizmine entegrasyonunu h›zland›rmak için öne sürülmektedir. Kimlik siyasetine ba¤l› inceltilmifl bir neoliberal asimilasyon program› tasarlanmaktad›r. ABD’
110
nin de aralar›nda oldu¤u çeflitli egemen kesimler taraf›ndan yüksek sesle dile getirilen “Kürt sorununda aç›l›m” siyaseti, Kürt Hareketinin büyük bedeller ödeyerek canland›rd›¤› hakl› taleplerini “neoliberal kimlik politikalar›” çerçevesine oturtarak yeni düzene eklemlemeyi hedefleyen inceltilmifl bir asimilasyon program›d›r.
IV. Kürt Hareketi dönüm noktas›nda Kürt Hareketi, gerilla savafl› ve kitle hareketi temelinde toparlanarak yeniden gündem yaratma üstünlü¤ünü ele geçirdi. “Oramar bask›n›” ard›ndan “Zap savafl›” ve yine “Bezele bask›n›”yla devlete meydan okuyan gerilla mücadelesi, bölge ezilenleri gözünde Kürt Hareketinin prestijini bir hayli yükseltti. Newroz etkinlikleri, “Edi Bese!”, “Ana Dil” kampanyas› ve “Öcalan Tepkileri”yle ortaya ç›kan Kürt halk hareketi “inkar ve imha siyasetinin” sürdürülemez oldu¤unu gösterdi. Öte yandan, içinde bulundu¤umuz tarihsel süreçte, Kürt Hareketi de bir dönüm noktas›nda bulunuyor. Hareketin baflar›lar› yan›nda dayand›¤› temel taktik aç›s›ndan ciddi bir t›kanma söz konusudur. “Oligarflinin savafl politikalar›n› ifllemez hale getirerek kimlik talepleri üzerinden devleti uzlaflmaya zorlama takti¤i” de bu haliyle art›k sürdürülemez durumdad›r. Düzenin ak›l d›fl›l›¤› ve devletin fliddet politikalar›n›n sürdürülemezli¤inin gösterilmesi, bir hareket noktas› olarak elbette anlaml›d›r; fakat çözüm için zorlay›c› ve ba¤lay›c› gücün kim oldu¤u ve nas›l örgütlenmesi gerekti¤i bak›m›ndan ciddi belirsizlikler söz konusudur. Olagelen taktik, neoliberal de¤iflimin gere¤i olarak, emperyalist sistemin bask›s›n›n kimlik talepleri çerçevesinde devleti uzlaflmaya zorlayaca¤› beklentisi üzerine kurulmufltu. Dola-
Kürt Hareketi gerilla savafl›nda sa¤lad›¤› baflar›y› kitle eylemleri ile bulufltururken hareket yeni bir yükselme dönemine girdi
KÜRT SORUNU y›s›yla her ne flart alt›nda olursa olsun hareketin süreklili¤ini sa¤lamak ve çeflitli parti, sol birlik, insan haklar›, demokrasi ve bar›fl platformlar›yla olabildi¤ince bir bask› gücü oluflturmak, bu beklentinin gere¤i olarak gündeme gelmekteydi. Kürt hareketindeki ideolojik bulan›kl›k ve belirsizlikler de ço¤unlukla buradan kaynaklanmaktad›r. Yeni savafl plan›n›n telafi etmeye giriflti¤i üç zay›f noktay›, bunlar›n çeliflkilerinden do¤an devrimci siyasetin netlefltirilmesi bak›m›ndan gözden geçirirsek: 1. Kirli savafla karfl› “devrimci savunma savafl›”n›n gere¤i olarak gündeme getirilen taktikler, hareketin süreklili¤ini sa¤lad›; ama, meflru savunma çizgisi d›fl›na ç›kan sivil halka yönelik bombal› sald›r›lar gibi, ezen ulus milliyetçili¤inden iç savafla uzanan bir toplumsal kamplaflma gerçe¤ini de beraberinde getirdi. Çözüme zorlay›c› bir güç olarak Türkiye ezilenlerinin örgütlenmesi bak›m›ndan solun elini zay›flatt›. Emekçi s›n›flar›n ve halk›n ço¤unlu¤u psikolojik harekat›n etkisinde kalarak kirli savafl politikalar›n› destekledi. ‹flte tam bu noktada, yeni savafl plan›n›n zay›f noktalar›n› dikkate alarak gelifltirilecek bir mücadele çizgisiyle bu sorun çözülebilir. Yeni savafl plan› çeliflkili bir mutabakata dayanmaktad›r ve süreklili¤inin sa¤lanmas›na iliflkin ciddi s›k›nt›lar bulunmaktad›r. Hem AKP, hem TSK’n›n halk üzerindeki inand›r›c›l›¤›nda ciddi sars›nt›lar oluflmufl durumdad›r. Bu geçici k›r›lgan konjonktür, ivedilikle müdahale edilmesi bak›m›ndan, her iki kardefl halk›n devrimcilerine/sosyalistlerine de ortak sorumluluklar yüklemektedir. Uzun zamand›r ilk kez inkar ve imha siyasetinin sürdürülemezli¤i ciddi biçimde gündeme geldi; fakat devrimci çözümler kararl› bir flekilde gündeme getirilip ezilenler çözücü
bir güç olarak bu politikalar etraf›ndan harekete geçirilemedi¤inden de¤iflim ihtiyac› “liberallerin önderli¤i”yle s›n›rl› kald›. 2. PKK’nin tecrit edilmesini hedefleyen yeni ABD plan›, bölgenin en genifl tabanl› savafl ittifak›n› oluflturdu. Böyle bir kriz ortam›nda merkezinde ABD’nin oldu¤u, bölgenin ç›karlar› bunca çeliflen gerici güçlerinden oluflan koalisyonun bu kanl› aç›l›m plan›n›n kal›c›l›¤› tart›flma götürür. Tart›flma götürmez en aç›k noktaysa, yerel iflbirlikçili¤e dayanan bunun gibi emperyalist iflgal ve ittifaklar›n bölge halklar› bak›m›ndan nefretle karfl›land›¤›d›r. ‹flte böyle bir eflikte, PKK’nin emperyalist projelerle ba¤lant›lar›n› gözden geçirmesi ve net bir tav›r tak›nmas› gerekmektedir (Ne var ki, PKK’nin Obama’dan, “Kürt sorununun bar›flç›l demokratik çözümüne katk›” isteyen mektubu, sonuç al›c› olup olmamas› bir yana, bu süreci buland›ran ve ayn› zamanda karmafl›kl›¤›n› gösteren “diplomatik” bir giriflim olmufltur). Bir ucunda Irak’ta Federal Kürdistan’›n hamili¤ini yapan ABD emperyalizminin, öbür ucunda neoliberal kimlik siyasetlerine izin veren AB emperyalizminin oldu¤u bir çizgide inisiyatif alarak devleti uzlaflmaya zorlamak PKK aç›s›ndan k›sa erimli olarak art›k mümkün de¤ildir. Emperyalizme karfl› mücadele, bütün bölge ezilenlerinin temel mücadele çizgisi olarak kararl› bir flekilde gelifltirilmek zorundad›r. Art›k güç siyasetine dayal› ittifak anlay›fl› terk edilmek zorundad›r. Yurtsever hareketin ittifak aray›fl›nda olabilece¤i tek güç, baflta öteki Kürdistan parçalar›ndaki Kürt ezilen halklar› olmak üzere, Türkiye emekçi s›n›flar› ve yoksul halk›d›r. Bu yönde PKK’nin 10. Kongre kararlar› ve sonras›nda gelifltirdi¤i “Güneyli Kürt iflbirlikçili¤ine karfl›” yüzünü bölge ezilenlerine dönen “ulusal demokratik birlik” çal›flmas› ve kardefl bölgesel halklarla “ortak platformlar” kurma çal›flmas› umut vericidir. Ne var ki, yüzünü ezilenlere, sola, emekçilere dönme yönelimi bildirmesi bak›m›ndan desteklenmesi gereken bu çal›flmalar›n, eski “kendi d›fl›yla tek yanl› iliflki kurma” (örne¤in Çat› Partisi) anlay›fl›n› tazelemesinin yan› s›ra düzen içi ittifaklara dayal› yap›s› bak›m›ndan da sorgulanmas› gerekmektedir. Yine benzer bir flekilde, son geliflmeler, Kürt hareketinin ‹slamc› hareketlerle ve dinci gericilikle iliflkisini de gözden geçirmeyi zorunlu k›lmaktad›r. ‹slamc› hareketlerin Kürt hareketi karfl›t› ittifaka daha etkin kat›l›m› ve buna karfl› mücadele zorunlulu¤u dinci gericili¤e ödün veren siyasal çizginin tamamen terk edilmesi için iyi bir olanak olarak de¤erlendirilebilir. Üstelik, bölgedeki gerici yap›lar›n güçlenmesi savafl politikalar›n›n bölgedeki kitle temelini oluflturmakta; ayr›ca, ezilen
111
KÜRT SORUNU halk›n demokrasi ve özgürlük mücadelesine zarar verdi¤i gibi, Türkiye devrimci sosyalist hareketiyle ortak hareket alan›n› da daraltmaktad›r. 3. Kürt Hareketi bundan sonra nas›l bir yönelim içinde olacak? Bunca y›l›n eme¤ine ve a¤›r bedellere dayal› birikim nas›l de¤erlendirilecek? Kürt Hareketinin en büyük baflar›s›, kirli savafllar›n, ‹slamc› gericili¤in ve afliretçili¤in kol gezdi¤i Ortado¤u gibi bir bölgede, ezilenlere dayal› bir halk özgürlük hareketi olarak tarihsel sahneye ç›kmas›d›r. “Devletin yenilmezli¤i” düflüncesini k›rarak, ezilenlerde kendine güvene dayal› siyasal kültürün yarat›lmas›nda önemli bir politikleflme efli¤ini atlam›fl bir harekettir. ‹flte izinden gidilmesi gereken birikim ve devrimci siyaset tarz› budur. Ne var ki, Kürt ezilen halk hareketi temel niteli¤ini oluflturan tarihsel dönüm noktalar›nda, bir yenilenme hareketi olarak gündeme gelirken, “neoliberal yeni sömürgecilik gerçekli¤ine uygun aç›l›mlar yapamamakta”, ve emperyalist kapitalist projelerle kurulan iliflki aç›s›ndan klasik ulusal kurtulufl hareketlerinin k›s›r döngüsüne düflmekten kurtulamamaktad›r. fiöyle ki, Kürt Hareketi, bir kez daha, iyice sadelefltirdi¤i ve netlefltirdi¤i, asl›nda “normal koflullarda” hemen herkesin kabul edebilece¤i nitelikte taleplerle, devleti uzlaflmaya zorlamaktad›r. Netleflen taleplere göre: “Kürtlere kimlik, dil, kültür özgürlü¤ü ve kendi kimli¤iyle demokratik siyaset yapma hakk›” sa¤lanmal›d›r. 'Demokratik Özerklik', demokratik bir ülkede bir halk›n temel demokratik haklar›n›n tan›nmas›d›r. Bunlar Kürt kimli¤inin yasal güvenceye kavuflmas›, anadilde e¤itim, Kürt kültürünün özgürce geliflimi ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ya da yerel meclislerdir. (bkn. yerel seçim yaz›s›) Demokratik özerklik, çok makul bir çözüm önerisidir. Kald› ki demokratikleflen bir ülkenin etnik bir toplulukla iliflkisi 'demokratik özerklik' temelinde olmak zorundad›r. Demokratik özerklikte eyaletlerin olup olmamas› da bir koflul de¤ildir. Türkiye'nin bugünkü idari yap›s› içinde de demokratik özerklik yaflamsallafl›r…” (Mustafa Karasu, KCK Yürütme Konseyi Üyesi) Özetle talepler üç bafll›k alt›nda toplanabilir: “Birinci bafll›k anayasal vatandafll›k hakk›n›n tan›nmas›, ikinci bafll›k demokratik özerklik, üçüncü bafll›k da¤dakileri toplumsal yaflamla buluflturacak kat›l›m yasalar›n›n hayata geçirilmesidir”. (Emine Ayna, DTP) Baflta ABD ve AB, emperyalist devletlerle iflbirlikçi Kürtlerden ve ‹slamc›lardan oluflan bölgesel gerici güçler ve bölgesel yerel devletlerin Kürt hareketini tecrit edip etkisizlefltirmeye dönük kirli savafl ittifaklar› kurdu¤u bir zamanda, bir “milli mutabakat hükümeti” olan
112
kriz ve savafl hükümetini ve kirli savafl genel kurmay›n› kuflatarak uzlaflmaya zorlayacak güç kimdir?.. fiimdilik, en az›ndan ezilen Kürt halklar›n›n tek devrimci hareketi olan devrimci yurtsever hareketin direnci tamamen k›r›l›p “Kürtler”, neoliberal yeni sömürgecilik iliflkilerine uygun hale getirilinceye kadar, PKK’ye egemenlerin de¤iflim programlar›n›n çatlaklar›ndan yararlanma f›rsat› vermeyecekleri kesin! “ABD, PKK için bölgesel bir güç olarak Türkiye devletinden vazgeçmeyecek!” (Ross Wilson). Durum tam tersi bir yönelime girmiflken, sanki temel bir uzlaflma süreci yürürlükteymifl gibi, bu süreci desteklemek için Çat› Partisi ya da benzeri bir demokrasi ve bar›fl projesi gelifltirmek, “yukardan bir diplomasinin toplumsal destek temelini oluflturma projesi” gibi geliflti¤inden gene hayal k›r›kl›klar›yla sonuçlanacakt›r. Elbette bu türden projelere tümden anlams›z denilemez. Kürt hareketini de ortaya ç›karan devrimci çizginin izinden gidilerek bu projeler orada anlaml› k›l›nabilir. Ezilen Kürt halk›n›n ve Türkiye emekçi s›n›flar›n›n ve yoksul halk›n›n neoliberal yeni sömürge kapitalizmine karfl› devimci eylemini “kuflat›c› ve zorlay›c› bir güç olarak” örgütlemeyi önüne koyan çal›flmalar›n içinde elbette bu türlü projelerin belli bir anlam› var. Ezilen Kürt halk›, on y›llard›r gelifltirdi¤i “özgürlük taleplerini” flimdi daha sinsi bir düflman ve daha sinsi bir asimilasyon karfl›s›nda s›namak zorunda kalmaktad›r: Neoliberal yeni sömürgecik ve neoliberal asimilasyon. Ezilenlerin ve emekçi s›n›flar›n neoliberal y›k›m›n çeliflkilerinden do¤an sorunlar›n›n örgütlenmesi görevi, Kürt hareketinin önünde tarihsel bir görev olarak durmaktad›r.
KÜRT SORUNU Ayr›ca, Kürt Hareketi aç›s›ndan Güney Kürdistan (Kuzey Irak), Türkiye Kürdistan› ve Türkiye’de toplumsal muhalefet tek bir siyasetin düzlemleri olarak de¤erlendirilmektedir. Kürt illeri özgün koflullar› bak›m›ndan bir yana b›rak›l›rsa, Türkiye toplumsal muhalefetinin özgünlü¤ü ortadad›r. Burada ortak sorunlar›n›n gö¤üslenmesi bak›m›ndan, Türkiyeli ve Kürt sosyalistlerine, emek ve toplumsal hareket militanlar›na ortak sorumluluklar düflmektedir. Ciddi birikimi ve gücüyle Kürt hareketiyle, toplumsal muhalefetin di¤er bileflenleri aras›nda önemli aç› fark› bulunmaktad›r. Kürt hareketi gücünün ve a¤›rl›¤›n›n bilinciyle hareket ederek, bu fark› muhalefeti ileri itecek bir avantaja dönüfltürebilir. T›pk› KESK’te “devrimci yurtsever ittifak” örne¤inde oldu¤u gibi Kürt hareketinin birikimi, emek hareketinin somut sorunlar› çerçevesinde kullan›ld›¤›nda baflar›l› ad›mlara imza att›¤› görülmektedir. Bu örnekten de ald›¤› güçle Kürt hareketi biraz daha ileri giderek toplumsal muhalefetin tamam›na iliflkin ciddi ve özgün bir hareket tarz› gelifltirebilir. Örne¤in kriz karfl›t› hareketlerin sokaklar› militanlaflt›rd›¤› bugünlerde, krize karfl› toplumsal muhalefetin ortak tavr›n›n üretilmesi noktas›nda, Kürt hareketi de mutlaka özel inisiyatif gelifltirebilir.
V. Devrimciler Kürt sorununda nas›l inisiyatif alabilirler? Kirli savafla ve flovenizme karfl›, Kürt sorununun bar›flç›l ve özgürlefltirici çözümü ve yeniden kardeflli¤in ülkesinin kurulmas›, Türkiyeli sosyalistlerin temel görev ve sorumluluklar› aras›ndad›r. Türkiye solunda çeflitli biçimlerde, d›flardan konuflmalarla Kürt Hareketinin
Mart ay›nda gerçekleflen s›n›r ötesi operasyona karfl› bafllayan kitlesel eylemler Öcalan’a yönelik sald›r›lar› protesto eylemleri ile devam etti. Binlerin sokaklara döküldü¤ü kent serh›ldanlar› Kürt hareketinin kentlerdeki ve yoksul mahallelerdeki gücünü kaybetmedi¤ini aksine art›rd›¤›n› ortaya koydu.
elefltirildi¤i, hatta karaland›¤› ya da Kürt Hareketi kuyrukçulu¤u yap›ld›¤› görülmektedir; ancak Türkiyeli sosyalistlerin bu konuda üzerine düflen sorumluluklar› yerine getirdikleri pek söylenemez. Bu sorun, devrimcilerin etkin inisiyatif almad›klar› koflullarda hep bir yan›yla eksik ve çözümsüz kalaca¤› bilinciyle ele al›nmal›d›r. Böyle bir tarihsel dönüm noktas›nda, egemenler, gericili¤in bir baflka biçimini örgütleyerek ve bedelini ezilen halka ve emekçi s›n›flara ödeterek ç›k›fl yapmaya çal›flmaktad›r. Kürt Hareketi, nesnel ve tarihsel olarak desteklenmesi gereken aç›l›mlara yönelmektedir. Böyle bir zamanda, devrimcilerin/sosyalistlerin ülkedeki bütün politik güçlerden daha ileri ve daha ödünsüz bir inisiyatif alarak, ayr›flm›fl olan devrimci süreçleri ortaklaflt›racak flekilde ilerletmeleri ve devrimci ç›k›fl›n olanaklar›n› yaratmalar› gerekmektedir.
1. Kirli savafla, faflizme ve ezen ulus milliyetçili¤ine (flovenizmine) karfl› mücadele Son Kürt isyan›n›n, Türkiye ezilenlerinin devrimci sürece kat›l›m› bak›m›ndan, süreci köstekleyici bir sonucu var: Yükselen “ezen ulus milliyetçili¤i, yani flovenizm.” Kürt Hareketinin “isyan›n istenmeyen, ama kaç›n›lmaz yan etkisi” diye ak›lc›laflt›rd›¤› flovenizme karfl› mücadele, Türkiyeli devrimcilerin temel görevlerinden biridir. Kürt Hareketinin niteli¤i her ne olursa olsun, çizgisi do¤ru bulunsun ya da bulunmas›n, Türkiye’de ezen ulus flovenizmine karfl› mücadele devrimcilerin ertelenemez ve ödün verilemez görevidir. Bu görev tam anlam›yla do¤ru yerine getirilebildi¤i sürece, oradan al›nan hakla müsterih olarak, Kürt Hareketine “fiovenizmi k›flk›rtmayacak flekilde isyan et!” denilebilir. Burada sorun oluflturan üç can al›c› nokta var: “devrimci fliddetin”! halka yöneltilmesi, kamplaflt›rma stratejisi ve iç savafl tehdidinin sürekli canl› tutulmas›. Bu konularda kesin bir kopuflla, Kürt Hareketinin Türkiyeli devrimcilerin savunabilece¤i, arkas›nda durabilece¤i bir tarza yönelmesi gerekmektedir. O zaman Türkiye solu, zaten sürekli sömürge tipi faflizm taraf›ndan k›flk›rt›lan flovenizme karfl› mücadele etme ve ezilenleri Kürt sorununda çözücü bir özne haline getirme noktas›nda Kürt hareketinden de kuvvet alabilir. Sistemin krizinin ve Kürt sorununda çözümsüzlü¤ün bedelinin ezilenlere ve emekçilere ödetildi¤i bir sistemde, halk, nesnel-potansiyel olarak, zaten Kürt sorununun çözücü bir öznesidir. Fakat on y›llard›r süren kirli savafl, faflizm ve kontrgerillan›n psikolojik harekatla-
113
KÜRT SORUNU
Yok say›lmaktan yoldafll›¤a, kad›nlar Kürt Hareketinin Türkiye’nin ve bölgenin toplumsal yenilenme dinamiklerine katt›¤› en önemli ö¤elerden birisi Kürt kad›n hareketi oldu. 90’l› y›llarda Kürt kad›nlar› siyaset sahnesine ç›karak Kürt Hareketini yeni dinamiklerle buluflturdu. Y›llarca feodal iliflkiler içine s›k›flan, eve hapsolan, ailesinin, afliretinin bask› ve fliddetine maruz kalan Kürt kad›nlar› ataerkil düzeni karfl›lar›na alarak harekete kat›ld›, kendi özgürlük mücadelelerini uluslar›n›n özgürlük mücadelesi ile birlefltirdiler. Kürt kad›nlar›n›n mücadelesi Kürt toplumunun yap› ve iliflkilerini de de¤ifltirdi. Sokakta, partide ve da¤da yoldafl olan kad›nlar toplum içerisinde de yeniden ve daha ileri biçimlerde konumland›lar. Kürt Hareketinin toplumsal kurtulufl tasar›m›nda özgür kad›n özgür bir toplumun gere¤i olarak tan›mland›. Okutulmayan, ev içi emekleri sömürülen, soka¤a dahi yaln›z ç›kamayan Kürt k›zlar› “da¤lara” ç›karak gerilla oldular. Kad›n gerillalar harekete katt›klar› özgünlükle beraber kendi özgün örgütlenmelerini de yaratarak kad›n ordusu YJA Star’› oluflturdular. Ayn› dönemde sokaklar da Kürt kad›nlar› ile tan›fl›yordu. Egemenlerin imha ve inkar siyasetinin en ac› yüzünü gören Kürt kad›nlar› savafl›n yaratt›¤› ac›y› ve y›k›m› siyasal bir hak talebine dönüfltürerek anal›k kimli¤ini hareket içinde yeniden ve politik olarak infla ettiler. Okuma yazma bilmeyen, erken yaflta evlendirilmifl, hayat›nda birçok kez aile içi fliddete maruz kalm›fl Kürt kad›nlar› devlet fliddetine karfl› “Bar›fl Anneleri” olarak sokaklara ç›kt›lar. Yitirilen yak›nlar› için hesap sordular. Da¤lara ç›kan gerilla ile özgürleflme mücadelesinde ivme kazanan Kürt kad›nlar› flehirlerde parti örgütlenmesinin her kademesinde yer ald›lar. Partili kad›nlar›n mücadelesi parti içinde kurulan Kad›n Meclisi ile kurumsallaflt›. Kad›nlar›n varl›¤› bir zaman sonra hareketin stratejisini de etkiledi. Kürt Hareketi 90’lar›n ortalar›na gelindi¤inde ulusal sorunun ard›ndan kad›n sorununu mücadele program›n›n ikinci unsuru olarak tan›mlad›. Kad›nlar, hareket içindeki nicelikleriyle hareketin niteli¤ini de etkileyerek onun ilerici reflekslerini ve de¤erlerini diri tutan bir dinamik oldu. Bunda mücadelenin kad›nlar aç›s›ndan da art›k kazan›lm›fl olanaklar ve haklar yaratm›fl olmas›n›n etkisi var. Kad›nlar›n kazan›lm›fl haklar›n› ve kazand›klar› toplumsal konumlar›n› kaybetmemek için hareketi gerici, ›rkç›, floven, erkek egemen bir anlay›fla teslim etmeyece¤i aflikâr. Bu biçimiyle kad›nlarla hareket aras›ndaki özgürleflme iliflkisi karfl›l›kl› olarak birbirini besliyor. Kad›nlar harekete kat›larak özgürleflirken, hareket de kad›nlarla beraber özgürleflme olanaklar›n› her daim gelifltirip derinlefltirebildi. Tüm bu mücadele birikimini arkas›na alan Kürt kad›nlar› flimdi köyden kente göçle beraber yoksullaflma ve proleterleflmeyle karfl› karfl›yalar. Kürt kad›nlar›n› bu yeni çeliflkilerle beraber yenilenmesi kaç›n›lmaz bir mücadele bekliyor.
114
r›n›n bask›lad›¤› ortamlarda, çözüm için gerekli devrimci s›n›f bilincinin ortaya ç›kar›lmas› zorlaflmaktad›r. Özellikle Kürtleri “inkar ve imha siyaseti”nin iflas etti¤i, “devletin yenilmezli¤i” psikolojisinin sars›ld›¤› koflullarda ortaya ç›kan olanaklar iyi de¤erlendirilebilir. Olagelen yöntemlere iliflkin halkta ortaya ç›kan y›lg›nl›k, yorgunluk, b›kk›nl›k ve kuflku e¤ilimleri ciddi tepki hareketlerine dönüfltürülebilir. Emek hareketinin, kad›n hareketinin, toplumsal muhalefetin, hak mücadelelerinin, üniversiteli-liseli gençlik mücadelelerinin gündemine, flovenizme karfl› ve bunun kayna¤› olarak savafla ve faflizme karfl› talepler getirilebilir.
2. Emperyalizme karfl› mücadele ABD’nin Irak/Ortado¤u politikas›na ba¤l› olarak, Kürt sorunu yeni bir yönelime girdi. Özel askeri birliklerin, kontrgerilla profesyonellerinin, istihbaratç›lar›n, iflbirlikçilerin cirit att›¤› ülke topraklar›m›z sistemin krizlerinin bedelini ödemeye haz›rlan›yor. fiimdilik ilk tepki, plan›n Türkiye aya¤›ndan Kürt ezilenlerinden geldi. Kürt direniflinin, bütün bölgeye ve Türkiye’ye anti emperyalist bir mücadele kufla¤› oluflturacak flekilde geniflletilmesi gerekmektedir. fiimdilik Kürt sorunu kanal›yla günde-
KÜRT SORUNU
Türkiye solunun Kürt halk›n›n özgürlük taleplerini içermesi zorunludur. Öte yandan Kürt Hareketinin, proleterlefltirmenin pençesinde olan yoksul Kürt halk›n›n insanca yaflam mücadelesini örgütlemesi onun mevcut gerçekli¤i içinde yaflad›¤› açmazlar› da ortadan kald›racak olanaklar sunacakt›r. Kardeflleflmenin yolu, böylesi bir karfl›l›kl› kapsay›c›l›kla aç›labilir.
me gelen emperyalist proje, uzun y›llar bölgesel dinamiklerin gündemini belirleyecek gibi görünüyor. Bölgenin bütün gerici güçlerinin kirli savafl ittifak›nda saflaflt›¤› bir süreçte, tek gerçek devrimci, özgürlefltirici ve bar›flç› ittifak›n ezilen emekçi halklar›n devrimci eyleminin birli¤i oldu¤u bilinciyle hareket edilmelidir. Emperyalist iflgalin yeni düzeneklerine, meseleler alevlendikçe de¤il, sürekli bir mücadele çizgisiyle karfl› konulmal›d›r. Devletleraras› ikili anlaflmalar, devletleraras› büyük boyutlu silah ticareti, enerji kaynaklar› ve enerji yollar›n›n özel olarak sömürgelefltirilmesi, oluflturulan özel ordular gibi bütün projeler, bedeli halklar›m›za ödetilen yeni emperyalist düzeneklerdir. fiimdilik Kürt sorunu üzerinden, bir halk›n özgür yaflam hakk› üzerinden gündeme gelen sorun, asl›nda bütün bölge ezilenlerinin siyasal, toplumsal, ekonomik, kültürel bütün yaflamsal alanlar›n› do¤rudan ilgilendirmektedir. Her bir alandan, o alana özgü bir mücadele bayra¤› aç›lmas› gerekmektedir.
3. Neoliberal yeni sömürgecili¤e karfl› halklar›n hak mücadeleleri Hem Türkiye solu, hem de Kürt Hareketinin yenilenme çabalar›n›n geliflimi bak›m›ndan iki hareket noktas› var. Birincisi, hak mücadeleleri çizgisinin, geliflen devrimci sosyalist bir mücadele çizgisi olarak, ezilen Kürt halk›n›n özgürlük taleplerini içermek zorunlulu¤udur. ‹kinci-
si, ezilen Kürt halk›n›n çeliflkilerinin proleterleflmekte olmas›n›n yaratt›¤› dinamiklerin örgütlenmesi zorunlulu¤udur. ‹flte bu her iki zorunluluk da, yeniden kardeflleflme temelini güçlendirerek ortak devrimci süreci ilerletecek bak›fl›ml› (simetrik) talepler gündeme getirmektedir. “Uluslar›n kaderlerini tayin hakk›”ndan “Kürt kimli¤iyle demokratik siyasete kat›lma hakk›”na kadar Kürt Hareketinin gündeme getirdi¤i hak ve talepler, devrimci sosyalist bir mücadele çizgisiyle buluflarak, ezilenlerin neoliberal yeni sömürge kapitalizmine karfl› hak mücadelelerinin somut konular› haline daha fazla ve daha sistematik biçimde getirilebilir. Ayn› zamanda, bu talepler burada, neoliberal sömürgecili¤e ve neoliberal asimilasyona karfl› mücadele içinde yeni devrimci anlamlar kazanacakt›r. Ayr›ca, Kürt proletaryas›n›n emek hareketinde yaln›zlaflt›r›lmas›n› hedefleyen sald›r›lara karfl›, bir yandan flovenizme karfl› mücadele ederken, öte yandan Kürt halk›n›n yeni s›n›fsal mücadele potansiyelini örgütleyecek pratiklerin artt›r›lmas› gerekmektedir. Göç hareketleri, k›rsal ve kentsel yoksulluk, iflsizlik, ucuz ve güvencesiz iflçilik, mevsimlik iflçilik, temel kamusal hizmetlerin y›k›m›ndan kaynaklanan e¤itim, sa¤l›k, bar›nma, beslenme, ulafl›m, enerji gibi sorunlardan do¤an talepler, Kürt ezilenlerinin ve emekçilerinin s›n›fsal talepleri olarak hak mücadelelerinin gündemini ola¤anüstü zenginlefltirecektir.
115
S›n›f mücadeleleri ekseninde
Ergenekon ve kontrgerilla gerçe¤i Egemenler aras›nda bugün yaflanan çeflitli çat›flmalar›n kökenini anlayabilmek için kontrgerillan›n kökenlerini, kuruluflunu ve evrimini analiz etmek gerekmektedir, bu amaçla iki bölüm halinde yay›nlayaca¤›m›z dosyan›n ilk bölümünde kontrgerilla üzerine bir girifl tart›flmas›n›n ard›ndan kontrgerilla cihaz›n›n flekillenme sürecini 1980 darbesine kadar aktaraca¤›z 116
KONTRGER‹LLA
rgenekon operasyonu ile beraber Türkiye’de kontrgerilla bir kez daha tart›fl›lmaya baflland›. Ancak gerek bu tart›flmalar›n yürütülüfl biçimi, gerekse Ergenekon operasyonunun seyri kontrgerilla cihaz›n›n da¤›t›lmas› bir yana,“flok”lar, “sansasyon”lar, “flafl haberler” aras›nda kontrgerilla gerçe¤inin bulan›klaflmas›na ve en nihayetinde restorasyonu ve yeniden meflrulaflt›r›lmas›na hizmet etti.
E
Türkiye’nin yak›n tarihindeki en afla¤›l›k politik eylem ve uygulamalara imza atan bu örgütün restorasyonu ve yeniden meflrulaflt›r›lmas› da afla¤›l›k yöntemlerle sa¤lan›yor. Kuruluflundan itibaren kontrgerillan›n suikastlerine, iflkencelerine, komplolar›na hedef olan Türkiye solu, ‹lhan Selçuk, Do¤u Perinçek gibi çok uzun y›llard›r aras›na mesafe koydu¤u/d›fllad›¤› isimler arac›l›¤›yla “kontrgerillan›n beyni” olarak sunuluyor. “Zay›f” Türkiye solu bu afla¤›l›k çarp›tma karfl›s›nda sert ve güçlü bir yan›t üretemiyor. Aksine, çeflitli faflist merkezlerin kuklalar› haline gelen sol-liberaller ve “ulusalc›-solcular”, solun gündemini flekillendiren ideolojik merkezler olarak kontrgerillay› istedikleri boyaya sokuyor; Türkiye sosyalist hareketinin baz› kesimlerini kuyru¤una takabiliyor, deyim yerindeyse “parmaklar›nda oynatabiliyorlar”. Kontrgerilla herhangi bir “suç örgütü”, “çete” de¤ildir. Kontrgerillay› “devlet içinde öbeklenmifl bir suç örgütü” olarak tan›mlamak yetersizdir. Kontrgerillay›, devletin bir k›s›m “gayri meflru” faaliyetlerini yürüten cihaz olarak tan›mlamak da kontrgerillan›n niteli¤ini yeterince berraklaflt›rmayacakt›r. Kontrgerillan›n mevcut devletin “özü”, temel örgütü oldu¤u de¤erlendirmesi, sosyalistlerin büyük ço¤unlu¤unun ortak ve genel bir de¤erlendirmesi olarak gerçe¤e uygun olmakla birlikte, bugünkü çat›flmay› aç›klamaz; yaln›zca bu çat›flman›n önemine iflaret eder. Bugünkü çat›flman›n gerçek içeri¤i, ülkemizdeki sömürge tipi faflizmin iktidar›n›n yeniden yap›land›r›lmas› süreci taraf›ndan belirlenmektedir. Kontrgerilla, tarihin her döneminde devletlerin üzerinde yükseldi¤i ezeli ve ebedi bir canavar de¤ildir. Devletlerin her dönemde çeflitli “suç örgütleri” olmufl olabilir, ancak özel olarak kontrgerilla ayg›tlar› belirli bir tarihsel dönemin ürünüdür ve bu tarihselli¤in damgas›n› tafl›maktad›r. Kontrgerilla, 2. Dünya Savafl› sonras›nda, emperyalist-kapitalist sistemin so¤uk savafl stratejisi çerçevesinde oluflturdu¤u bir “anti-komünist iç-güvenlik ayg›tlar› zinciri” olarak gündeme geldi. NATO iliflkileri çerçevesinde Avrupa ülkelerinde oluflturulan kontrgerilla ayg›tlar›, So¤uk
Savafl’›n askeri ve politik hegemonyas›n› elinde tutan ABD’nin, “müttefikleri” içerisinde “komünizme karfl› mücadele iradesinin” güçlü bir biçimde yerlefltirilmesini sa¤layan özel ayg›tlar olarak da kullan›ld›lar. Kontrgerilla örgütlenmesinin yeni sömürge ülkelerdeki fonksiyonu ise çok daha kapsaml›yd›. ABD emperyalizmi, bu ülkelerde kontrgerilla cihaz›n› askeri ve politik “gizli iflgal”in en etkin ayg›tlar›ndan biri olarak kulland›. Türkiye’de, Filipinler’de, fiili’de, Orta ve Güney Amerika’da oluflturulan kontrgerilla ayg›tlar›, bu ülkelerde faflizmin yukardan afla¤› devlet yap›s›na hakim k›l›nmas›n›n en etkili operasyonel araçlar› oldular. Türkiye’de kontrgerilla, sömürge tipi faflizmin örgütleyici merkezi, “gizli iflgal” politikas›n›n stratejik bir arac› oldu. Türkiye’de kontrgerillan›n sömürge tipi faflist devlet ayg›t› içerisindeki belirleyici konumu, onu ayn› zamanda, sömürge tipi faflizmin evrim sürecinin ve egemen s›n›flar›n, güçlerin iç çat›flmalar›n›n kendine özgü bir “sahnesi” haline de getiriyor. Bu “özgünlük”, bir yönüyle, kontrgerillan›n “kökü d›flar›da” bir kurulufl olarak, “bir iç iktidar mücadelesi sahnesi” olmas›ndan kaynaklan›yor. Özgünlü¤ün di¤er yönünü ise, sömürge tipi faflizmin ülkemizdeki “devlet gelene¤i” ile kurdu¤u iliflki oluflturuyor. Osmanl›’n›n “ceberut devletinden” ‹ttihat Terakki F›rkas›’n›n “komitac›l›¤›na” ve buradan Kemalist dönemin küçük burjuvazinin “bürokratik diktatörlü¤üne” uzanan devlet gelene¤i ile sömürge tipi faflist devlet yap›lanmas› aras›ndaki iliflkinin önemli köprülerinden birinin kontrgerilla cihaz› oldu¤unun bu noktada alt›n›n çizilmesi gerekiyor. Kontrgerilla ayg›t›n›n yeniden düzenlenmesi çerçevesinde gündeme gelen bugünkü iç çat›flma sürecinin, bu tarihsel-maddi temelden kopuk olarak tart›fl›lmas›, örne¤in Ergenekon’u “kontrgerillan›n sol kanad›” olarak nitelendiren liberal çarp›tman›n veya bu iç çat›flma sürecini ABD’nin “cumhuriyeti tasfiyesi” operasyonu olarak alg›layan asar› atika “ulusalc›-solcu”lu¤un “kand›r›c›l›¤›n›” sa¤l›yor. Bu iç çat›flman›n arkas›nda, Türkiye’nin 60 y›ll›k sömürge tipi faflizminin geliflim öyküsü bulunmaktad›r. Bu öykünün belirleyici eksenleri, emperyalist güçlerin küresel ve bölgesel egemenlik stratejilerindeki geliflmeler ile Türkiye’deki s›n›f mücadeleleridir. Çat›flman›n taraflar›n›n kendilerine iliflkin bilinçleri, kendilerini sunufl biçimleri ne olursa olsun, (“ba¤›ms›z, laik cumhuriyete sahip ç›kma” veya “bürokratik-militarist elitin egemenli¤ine son vererek demokrasinin alan›n› geniflletme”) onlar›n “gerçekte ne” olduklar›n› belirleyen, bu egemenlik stratejileri ve s›n›f mücadelesinin somut gerçekli¤i karfl›s›ndaki nesnel konumlar›d›r. Sömürge tipi faflizmin “flahikas›nda”, ABD emperyalizmi-
117
KONTRGER‹LLA nin denetimi alt›nda yaflanan bir iç çat›flmadan, Türkiye’deki rejimin “demokratikleflmesi” veya devletin “ba¤›ms›zl›¤›” yönünde bir sürecin türetilebilece¤ini sanmak en hafif ifadeyle safdillik olacakt›r. Ergenekon operasyonunun, kontrgerilladaki bir “tasfiye” operasyonu oldu¤u aç›kt›r. Bu “tasfiye” iflleminde TSK ve AKP hükümetinin mutabakat halinde olduklar› da ortadad›r. Bu mutabakat, Ergenekon Operasyonunun merkezinde yer alan Veli Küçük ve avenesinde somutlaflan “ekip”in tasfiye karar›n›n, egemen s›n›flar içindeki bir “çat›flma”n›n de¤il, bir “uzlaflma”n›n ürünü oldu¤unu ortaya koymaktad›r. Dolay›s›yla, operasyonun arkas›ndaki irade emperyalist merkezin ve oligarflinin bizzat kendisidir. Operasyonla tasfiye edilen yap› ise, Veli Küçük ve avenesi gibi tekaüt “çeteciler”in ötesinde, kontrgerilla ve devlet iktidar› için mücadele eden bir “bürokratik seçkinler ekibi”dir. Tasfiye edilen bu “ekip”in, sömürge tipi faflizmin bir dönemine damgas›n› vuran temel hiyerarfliyi ve iflleyifl tarz›n› ve bunlara denk düflen “ulusal güvenlik doktrini”ni muhafaza etmek etraf›nda bir araya geldi¤i görülmektedir. Ergenekon operasyonuna varan “elitler savafl›”n›n arka plan›ndaki belirleyici unsur, emperyalist güçlerin küresel egemenlik stratejisi olan “So¤uk Savafl”›n yerini “Asimetrik Savafl”›n almas›d›r. Ülkemizdeki faflizm, So¤uk Savafl döneminde “ulusal güvenlik doktrini” çerçevesinde örgütlenmiflti. Asimetrik Savafl ad› verilen bugünkü sömürgelefltirme ve yeniden sömürgelefltirme stratejisi ise, sömürge tipi faflizmin “iç güvenlik doktrini”ne göre yeniden yap›lanmas›n› ön görmektedir. Bu dönüflüm basitçe, “bir güvenlik doktrininin yerinin bir baflka güvenlik doktrini taraf›ndan al›nmas›” biçimindeki bir “ideolojik dönüflüm” de¤ildir. Bu dönüflümle birlikte, sömürge tipi faflizmin iktidar merkezi yeniden yap›lanmaktad›r. Faflist devlet ayg›t›n›n “Asimetrik Savafl” stratejisine ba¤l› olarak yeniden yap›land›r›lmas›, ayg›t›n üzerinde yükseldi¤i temel kurumsal yap›lar›n, iflleyifl düzeninin ve hiyerarflik iliflkilerin belirgin bir biçimde dönüfltürülmesini öngörmektedir. “Eski düzen”in iktidar ekiplerinin bir k›sm›n›n bu dönüflüme “uyum sa¤la(ya)mad›¤›”, “eski düzeni” sürdürmeye çabalad›¤› görülmektedir. “Ulusal Güvenlik Doktrini”, temel tehdidi “komünizm ve SSCB” olarak tan›ml›yor ve “devletin d›fl müdahalelere karfl› korunmas›” için, “iç düflman”›n etkisiz hale getirilmesi gerekti¤ini ileri sürüyordu. Yani ulusal güvenlik doktrininde “iç güvenlik” bir “d›fl güvenlik sorunu” idi. “So¤uk Savafl” stratejisinin devletler düzeyindeki izdüflümü olan “ulusal güvenlik doktrini” her devletin yönetici bürokrasisi taraf›ndan, ayr› ayr› “yerellefltirildi”. ‹lgili devlet-
118
lerin yönetici bürokrasisinin “milli ç›kar” olarak tan›mlad›¤› ve üzerlerine kendi yönetimsel meflruiyetlerini infla ettikleri “tehdit” kavramlar› ve “devlet gelenekleri”, ulusal güvenlik doktrininin yerel kavramlar› ile eklemlendi. Türkiye’de devletin “ulusal güvenlik doktrini” temelinde yeniden yap›land›r›lmas› sürecinin bafllang›c›n›, 1946’da (CHP hükümeti döneminde) Missouri z›rhl›s›n›n ‹stanbul liman›na gelifli simgeler. Bu süreç, izleyen y›llar boyunca birbiri ard›na gelen bütün hükümetler taraf›ndan ayn› temel do¤rultuda ilerletilmifltir. SSCB’yi temel tehdit olarak kabul eden “ulusal güvenlik doktrini” Osmanl›’dan, ‹ttihat ve Terakki F›rkas›’na, oradan da Cumhuriyete uzanan çok katmanl› “geleneksel devlet ideolojisi” ile bu dönem boyunca eklemlendi. Geleneksel devlet ideolojisi ile ulusal güvenlik doktrini aras›ndaki eklemlenme süreci, devleti yöneten bürokratik elit eliyle yürütüldü. Yönetici elit içerisindeki tarihsel gruplaflmalar, bu eklemlenme sürecinde de karfl›l›¤›n› bularak, sömürge tipi faflizmin iktidar› için birbiriyle mücadele halindeki kümelere dönüfltüler. Bürokratik elit içindeki kümelerden1 birincisi, “Milli fief” ‹nönü döneminin yönetim kadrosunu oluflturan ve kendisini devletin kurucusu ve sahibi, kendi yetifltirmesi “türedi” yerli burjuvazinin “hamisi” olarak gören devletçi-oto-
KONTRGER‹LLA s›n›flar›n do¤rudan ç›karlar›n› tereddütsüzce savunmak oldu¤unu ileri sürüyorlard›. Devlet iktidar›n›n bütün kurumlar› boyunca izlenebilecek olan bu gruplaflma, kontrgerillaya da, bu kurumun özgünlüklerine ba¤l› olarak yans›d›.
Egemenler aras›ndaki çat›flmada taraflar, daima sistemin karfl› karfl›ya oldu¤u bir sorun üzerinden, sistemin iç veya d›fl düflman›yla çat›fl›rken iktidar üzerinde etki alanlar›n› büyütebiliyor, hamlelerinin meflrulu¤unu topluma bu yoldan kabullendirebiliyorlard›. 1950’lerden 1960’lar›n ortalar›na kadar inisiyatif kazanma alan› “Ya taksim ya ölüm” slogan› ile bölünmeye çal›fl›lan K›br›s oldu.
riter gruptu. Bu kesim, s›n›fsal olarak, ordu ve yüksek idare bürokrasisinden geliyordu. ‹ttihat Terakki “komitac›l›¤›”n›n “devletin kurtar›lmas›” temas›n›n da mirasç›s› olan bu grup, ayn› zamanda “‹mparatorluk haf›zas›”n›n da tafl›y›c›s›yd› ve “bölgesel bir güç merkezi olma” hayalini canl› tutuyordu. Bu grup emperyalist güçlerle girilen “iflbirli¤i” iliflkilerini, Türkiye’yi yeniden en az›ndan içinde bulundu¤u bölgenin “emperyal” bir gücü haline getirmek için geçilmesi gereken bir “köprü”, faydalan›lmas› gereken bir “ortam” olarak kavrama e¤ilimindeydi. Bürokratik elitin ikinci kümesi ise, Anadolu’nun mülk sahibi s›n›flar›n›n “organik temsilcisi ve uzant›s›” olarak, devlet iktidar›na, büyük mülk sahibi s›n›flar ad›na yönetme iddias›yla talip olan sömürücü-gerici gruptu. Bu grup, emperyalizmin küresel ve bölgesel egemenlik stratejisinde kendi s›n›fsal egemenli¤inin koflullar›n› gören bir “do¤rudan s›n›f perspektifi”nin savunucular›ndan olufluyordu. Kendi konumlar›n› “gerçekçilik” olarak tan›ml›yor ve Türkiye toplumunun do¤rudan, hatta afla¤›dan gelen “temsilcisi” olduklar›n› düflünüyorlard›. Bu kesim, emperyalist sömürgecilik politikalar› ile “tam bir uyum”la hareket edilmesini bir “zorunluluk” olarak kabul ediyor ve Türkiye’nin “geliflmesi ve kalk›nmas›” için tek yolun emperyalist stratejiyi olanca güçle “desteklemek”, sömürücü
Esas olarak “d›fl dinamiklere” dayanarak infla edilen sömürge tipi faflist devlet ayg›t›n›n organizasyon flemas›n›n omurgas›n› ordu oluflturmufltur. Faflizmin yukardan afla¤› infla sürecinin “infla merkezi” ise kontrgerillad›r. Do¤rudan do¤ruya ABD taraf›ndan örgütlenen ve NATO birimi olarak flekillendirilen Özel Harp Dairesi (ÖHD), ordudaki en önemli Amerikanc›-faflist çekirdek örgütlenmeydi. Bu örgütlenme giderek “ordunun politik kurmay›” rolünü üstlendi ve ordunun bir “gizli iflgal ayg›t›”na dönüfltürülmesinde etkili bir merkez ifllevi gördü. Ordunun 12 Mart’tan 12 Eylül’e uzanan süreçte, kendi içerisindeki “afla¤›dan gelen” sol-Kemalist e¤ilimleri tasfiye ederek tereddütsüz bir “NATO ordusu”na dönüflümünü sa¤layan, kontrgerillan›n ustal›kla yürüttü¤ü tasfiye operasyonlar›, provokasyonlar ve iç savafl siyaseti oldu. 12 Eylül döneminde, kurumsal çerçevesi içinde bulunan M‹T ve ÖHD’nin d›fl›nda, Terörle Mücadele fiubesi, DGM’ler ve YÖK’te sa¤lad›¤› “do¤rudan güdülmeme” ile ordu, devlet iktidar›n› neredeyse tamamen tekeline alabildi. 12 Eylül, faflizmin yukardan afla¤›ya kurumsal inflas› sürecini tamamlad›, devletin birçok temel kurumunu, kontrgerillan›n do¤rudan denetimine soktu. Bu sürecin kritik dönemini oluflturan 1960-1980 y›llar› boyunca, kontrgerillan›n merkezine “bu memlekete yeni sömürgecilik laz›msa onu da biz kurar›z” diyen ordu bürokrasisi egemen oldu. Tarihsel olarak “devletçi-otoriter küme” içerisinde yer alan ordu bürokrasisinin 1960-63 y›llar› aras›nda sa¤lad›¤› bu egemenlik, 27 May›s’›n Cumhurbaflkan› Cemal Gürsel ve 12 Mart’›n Kara Kuvvetleri Komutan› Faruk Gürler gibi ordu komutanlar› taraf›ndan temsil edildi. Ordu bürokrasisi kontrgerilla a¤›n›n merkezini ele geçirirken, 27 May›s darbesinde önemli bir yer tutan ve kendisini, “devrimci-milliyetçi” olarak nitelendiren sol-Kemalist dinami¤i yedeklemifl ve istismar etmifltir. Yüksek ordu bürokrasisi ile “blok” oluflturmaya yönelen Cemal Madano¤lu-Do¤an Avc›o¤lu gibi “devrimci-milliyetçiler”, 12 Mart’ta u¤rad›klar› tasfiye ile, yüksek ordu bürokrasisinin “devletçi-otoriter” kimli¤i ile “Amerikanc›” niteli¤inin kaynaflm›fl bir bütün oldu¤unu anlad›klar›nda ifl iflten geçmiflti. 1980 sonras›nda “devletçi-otoriter” kanad›n cuntac›lar içindeki önemli temsilcilerinden biri, 12 Eylül döneminin MGK Genel Sekreteri ve Genelkurmay Baflkan› Orgeneral Necdet Üru¤ oldu. 1990’larda ise 28 fiubat dönemin-
119
KONTRGER‹LLA de Genelkurmay Baflkan› Orgeneral Hüseyin K›vr›ko¤lu bu e¤ilimin önemli temsilcileri aras›nda yer ald›. Demirel bu ekibe destek veren önemli isimler aras›nda yer ald›. “Sömürücü-gerici” kümenin kontrgerilla yap›lanmas›ndaki kadrolaflmas› bafllang›çta ABD’nin do¤rudan “devflirme” yöntemiyle oluflturuldu. 1950’lerde Menderes ve Bayar ikilisinin politik deste¤i alt›nda oluflturulan ilk özel harp ekibinin bafl›ndaki Tu¤general Danifl Karabelen bu isimlerin bafl›nda geliyordu. 1960’larda ve sonras›nda Alpaslan Türkefl, Özel Harp Dairesi Baflkan› Orgeneral Cihat Akyol ve Orgeneral Kemal Yamak, M‹T müsteflar› General Fuat Do¤u, Orgeneral Faik Türün, M‹T’çiler Hiram Abas ve Mehmet Eymür, kontrgerilladaki bu CIAMOSSAD devflirmelerinin önemli isimleri oldular. 12 Eylül sonras›nda bu siyasal e¤ilimi en net olarak temsil edenler aras›nda 1980’lerde Turgut Özal; 28 fiubat sürecinde Çevik Bir; 2000’lerde ise Genelkurmay Baflkanlar› Orgeneral Hilmi Özkök, Orgeneral Yaflar Büyükan›t ve Orgeneral ‹lker Baflbu¤ gibi isimler say›labilir. 12 Eylül’ün ard›ndan kontrgerilla a¤›n›n içerisinde yeni bir grup daha a¤›rl›k kazanmaya bafllad›. Bu, kontrgerillan›n 1960’l› y›llardaki ilk “sivil” karfl› devrimci unsuru örgütlemekte kulland›¤› Komünizmle Mücadele Dernekleri’nde yetiflen Fethullah Gülen’in bafl›n› çekti¤i ‹slamc› gruptu. Bu grup, özellikle polis içindeki kadrolaflmalar› ve ABD’nin sömürgecilik hedefine ald›¤› ülkelerde oluflturdu¤u “e¤itim maskeli” istihbarat birimleri ile kontrgerilla örgütlenmesinde ciddi bir a¤›rl›k elde etti. 28 fiubat’la darbe yiyen bu süreç, AKP’yi iktidara tafl›yan 2001 krizinin ard›ndan yeniden yükselifle geçti, M‹T ve D›fliflleri bürokrasisindeki “Yeni Osmanl›c›” kümelenmeyle yan
yana gelerek, “sömürücü-gerici” kümenin etkili bir bilefleni haline geldi. SSCB’nin ortadan kalkmas›, So¤uk Savafl döneminin kurumlar›n› kaç›n›lmaz olarak etkiledi. 1990’da ‹talya’da bafllayan Gladio Operasyonu ile birlikte Avrupa’daki kontrgerilla a¤› tasfiye edildi. Ancak bu operasyon, ne Türkiye’ye ne de kontrgerillan›n sömürge tipi faflizmin örgütleyici merkezi olarak ifllevlendi¤i di¤er yeni sömürgelere uzand›. Avrupa ülkelerindeki kontrgerilla örgütleri, Komünist Partileri’nin iktidara gelmesini önleyici gizli operasyonlar yapmak üzere kurulmufl ve “stay behind” (“gölgede kal”) ilkesiyle hareket eden NATO ba¤lant›l› devlet birimleriydi. Oysa Türkiye ve di¤er yeni sömürgelerdeki kontrgerilla örgütlenmeleri, emperyalizmin gizli iflgal mekanizmas›n›n ve sömürge tipi faflizmin kurucu unsuruydu. Bu nedenle SSCB’nin ortadan kalkmas›yla birlikte Avrupa’da kontrgerilla örgütlerini sürdürmenin bir gere¤i kalmam›flt› ama ayn› fley yeni sömürgeler dünyas› için geçerli de¤ildi. Emperyalizmin yeni sömürgelerdeki ihtiyac› ancak, kontrgerillan›n yeni emperyalist egemenlik stratejisine göre modifiye edilmesi olabilirdi. SSCB’nin ortadan kalkmas›n›n ard›ndan Türkiye’deki kontrgerillan›n devlet iktidar› içerisindeki inisiyatifini sürdürmesi, ulusal güvenlik doktrininin “d›fl tehdit” ihtiyac›n›n, esas olarak PKK üzerinden ikincil “d›fl düflmanlar”, Suriye, Yunanistan ve Ermenilerle karfl›lanmas›yla meflrulaflt›r›ld›. Ulusal güvenlik paradigmas›nda yap›lan bu “onar›m”, sömürge tipi faflizmin “devletçi-otoriter” iktidar kompozisyonunu sürdürmeyi amaçl›yordu. Ancak bu onar›m, “ulusal güvenlik doktrini”ni emperyalist strateji ba¤-
KONTRGER‹LLA lam›ndan kopar›yor ve sömürge tipi faflizmin merkezi çekirde¤indeki bir bürokratik seçkinler grubunun iktidar ideolojisine indirgiyordu. K›sa bir geçifl devresinin sonras›nda ABD emperyalizmi yeni küresel egemenlik stratejisi olan “Asimetrik Savafl Doktrini”ni uygulamaya soktu. ABD emperyalizminin tam denetimi alt›nda olan ordu ve kontrgerillan›n iktidar›n›n ABD’nin yeni egemenlik stratejisinden kopuk bir anlay›flla sürdürülebilmesi olanakl› de¤ildi. Emperyalizmin 4. Bunal›m Dönemine özgü egemenlik ve sömürü a¤lar›, sömürge tipi faflizmin yeniden yap›lanmas›n› da beraberinde getiriyordu. Bu yeniden yap›lanma süreci içerisinde kontrgerilla a¤lar›, yeni denetim ve sald›r› mekanizmalar› ile geniflledi. Di¤er yandan, Körfez Savafl› sonras›nda ABD’nin Ortado¤u’da Kafkaslar ve Orta Asya’da yürüttü¤ü sömürgeci faaliyetlerin genel stratejisi ile Türkiye’deki kontrgerilla ve Genelkurmay’a egemen olan “devletçiotoriter” yap›lanman›n temel ideolojik-politik-örgütsel konumlan›fl› aras›nda giderek büyüyen bir aç›k olufltu. ABD’nin Ortado¤u’da Irak Kürdistan›’na, Kafkaslarda Ermenistan’a yükledi¤i rol; ABD-‹srail’in Ortado¤u’da giriflti¤i Filistin’e yönelik soyk›r›mc› politikalar karfl›s›nda yükselen ‹slamc› direnifli tamponlamak üzere gelifltirdi¤i “Il›ml› ‹slam” projesi, “devletçi-otoriter” bürokratik elitin “k›rm›z› çizgileri”ni sürdürülemez hale getirmeye bafllad›. Ordu ve kontrgerillaya egemen olan “devletçi-otoriter” kanad›n Kara Kuvvetleri Komutan› Aytaç Yalman gibi merkezi unsurlar›, birkaç denge kurma denemesinden sonra, bu geliflme çizgisini “karfl› konulmaz” bularak havlu att›lar. Ancak, kontrgerilla iliflkilerinin bu yeni stratejiye göre yeniden yap›land›r›lmas›yla “kurulu düzeni” cid-
Türkiye’de 1952’de Kore savafl›n›n hemen ard›ndan “Süper NATO” bünyesinde infla edilmeye bafllanan gizli kontrgerilla örgütlenmesine “Özel Harp Dairesi” ad› verildi. Az›nl›klar›n evlerinin, ibadethanelerinin “bindirilmifl k›talar” taraf›ndan bas›ld›¤› 6-7 Eylül olaylar› bu örgütün ilk icraatlar›ndand›
di darbeler yiyecek olan bir kontrgerillac›lar grubu, reaksiyoner bir süreç bafllatt›. Hurflit Tolon, fiener Eruygur, Rauf Denktafl gibi isimlerin içerisinde yer ald›¤› grup “Ulusal Güvenlik Doktrini”nin “iç ve d›fl düflman” retori¤i ile harekete geçti ve ABD’nin yeni bölgesel egemenlik stratejisini, “devletçi-otoriter” bir konumdan elefltiren, ›rkç›-faflist bir politik hareketi örgütlemeye giriflti. Bu faflist reaksiyon merkezi, ‹lhan Selçuk gibi eski 9 Martç›lar›, Do¤u Perinçek gibi eksantrik “solcu”lar› da antiABD bir söylemi öne ç›kararak yedekledi. Ancak, Hilmi Özkök’le bafllayan ve Büyükan›t-Baflbu¤ ikilisiyle tamamlanan bir süreç içerisinde ordunun merkezi “sömürücü-gerici” elitte yer alan kadrolar›n denetimine girdikten sonra, ordunun “k›rm›z› çizgiler” olarak tan›mlad›¤› “ulusal güvenlik” politikalar›n›n ABD’nin bölge politikalar› ile uyumlulaflt›r›lmas› yolunda halen sürmekte olan bir süreç bafllat›ld›. “Dolmabahçe Mutabakat›” olarak bilinen ve Abdullah Gül’ün Cumhurbaflkanl›¤›n›n yolunun aç›lmas›nda somutlaflan AKP-TSK uzlaflmas›n›n ard›ndan, sömürge tipi faflizmin “Ulusal Güvenlik Doktrini” ile tan›mlanan devresinin “uzatmalar›” da tamamlanm›fl oldu. Ordu ve kontrgerillan›n, Asimetrik Savafl doktrini çerçevesinde yeniden yap›land›r›lmas› hususunda, TSK ile Hükümet aras›nda sa¤lanan mutabakat›n ilk sonucu ise Ergenekon Operasyonu oldu. Emperyalizmle iflbirli¤i konusunda, bürokratik elit içerisinde ortaya ç›kan ve 10 y›l› aflk›n bir süre boyunca, darbe giriflimleri, iç savafl k›flk›rtmalar› eflli¤inde yaflanan bu çat›flma, “içeriden” bak›ld›¤›nda “devletin göreli özerkli¤i” çerçevesinde çözümlenebilecek bir karakterdedir. Burada “özerk” hareket dinami¤inin eski kontrgerilla bürokrasisi oldu¤unun alt› çizilmelidir. Bu nedenle “devletin göreli özerkli¤i” çerçevesinde ortaya ç›kan bu çat›flman›n “geleneksel faflist merkez” ile “yeni faflist merkez” aras›nda yaflanan ve politik sürece yans›mas› tamamen gerici bir nitelik tafl›yan bir çat›flma oldu¤unu söyleyebiliriz. “Ergenekon operasyonu” kontrgerillan›n tasfiyesinin uvertürü de¤il, ülkemizdeki kontrgerilla egemenli¤inin yeni bir döneminin canavar düdü¤üdür. TSK ile hükümet aras›ndaki bugünkü mutabakat “iktidar paylafl›m›na” dayanan bir politik uzlaflmad›r. Sözkonusu iktidar paylafl›m› ABD’nin sundu¤u bir stratejik zeminde gerçekleflmektedir. Dolay›s›yla bölgesel ABD stratejisinin ilk bak›flta olanak verirmifl gibi göründü¤ü bu iktidar paylafl›m›n›n ne denli sürdürülebilir oldu¤u henüz belli de¤ildir. Bu nedenle, flu anda “tasfiye edilmifl” gibi görünen “devletçi-otoriter” kümelenmenin art›k “tarih” oldu¤u kolayca söylenemez.
121
KONTRGER‹LLA So¤uk savafl dönemi “Hür Dünya”n›n lideri ABD komünizme karfl› savaflta eski Nazi subaylar›ndan çokça yararlanm›flt›. Bir Nazi katili olan General Gehlen de savafl sonunda Sovyetler Birli¤i’ni dize getirebilecek tek güç olarak gördü¤ü ABD’ye Avrupa ülkelerinde iflçi hareketlerine ve komünistlere karfl› paramiliter gizli örgütler kurmaya bafllam›flt›
Yukar›da vurgulad›¤›m›z gibi, egemenler aras›nda bugün yaflanan çeflitli çat›flmalar›n kökenini anlayabilmek için Türkiye’de kontrgerillan›n kökenlerini, kuruluflunu ve evrimini analiz etmek gerekir. Yaz›n›n bundan sonraki bölümünü bu tarihsel geliflim seyrine ay›raca¤›z. Bu say›m›zda 12 Eylül 1980 askeri darbesine kadar yaflanan geliflmeleri aktaracak, güncel tart›flmalar› daha fazla etkileyen darbe sonras› çat›flmalar› bir sonraki say›m›zda mercek alt›na alaca¤›z.
Teflkilat-› Mahsusa’dan Kontrgerillaya Bir ulus devlet kurma süreci olarak, özellikle Birinci Dünya Savafl› sonras› ve Kurtulufl Savafl› y›llar› (1918-1923) gayri Müslimlerin kanl› çat›flmalarla tasfiye edilip, egemenler içinde muazzam de¤iflimlerin yafland›¤› bir dönem oldu. Yeni kurulan devletin bask› ayg›tlar› böylesi bir dönem içinde yap›land›r›ld›. ‹ttihat Terakki’nin kurdu¤u ve ülkemizde modern kapitalist devlete özgü ilk istihbarat örgütü say›labilecek olan “Teflkilat-› Mahsusa”dan (Özel Teflkilat) Cumhuriyetin ilk y›llar›nda (1927) Milli Amele Hizmeti’ne (MAH) evrilen yap›lanma, Osmanl›’n›n son y›llar›ndan 1945’e kadar süren ilk dönemde, gerek ihtilalci bir sürecin içinden gelmekten gerekse yeni devletin kuruculuk misyonunu tafl›maktan ötürü günümüze dek son derece etkili izler b›rakt›. Modern devlete özgü bask› ayg›tlar›n›n oluflumundaki bu süreklili¤in tarihsel kökleri Teflkilat-› Mahsusa’n›n kurulufl y›llar›ndaki koflullara dek uzan›r. Rum, Bulgar, Ermeni, Arap ve di¤er milletlerin ‹mparatorluktan kopmak için yürüttükleri ba¤›ms›zl›k mücadeleleri esas olarak çete savafllar› (gerilla savafllar›) olarak geliflmekteydi. Sonradan Cumhuriyet kadrolar›n› oluflturan ‹mparatorluk ordusunun subaylar› da önce bu çete savafllar›na karfl› mücadele içinde pifltiler. Kurtulufl Savafl› ve Cumhuriyet’in kurulufl süreci boyunca kendileri de çete savafllar› verdiler. Cumhuriyet’in ilk y›llar›n-
122
da da özellikle Kürt isyanlar›n› bast›rmak için bu yöntemleri zaman zaman kulland›lar. Dolay›s›yla “kontrgerilla yöntemleri”, ülkemiz egemenleri aç›s›ndan bildik geleneksel yöntemleri miras almaktad›r.
Emperyalizme ba¤›ml›l›k, sömürge tipi faflizmin ve kontrgerillan›n inflas› 1945 sonras›nda emperyalizmle kurulan ba¤›ml›l›k iliflkileri, özellikle de NATO’ya girifl sonras›nda, ordu baflta olmak üzere devletin bask› ayg›tlar›n›n yap›lanmas›n› son derece derinden etkiledi. ‹kinci Dünya Savafl›’nda özellikle Avrupa’daki anti-faflist direniflin sürükleyici gücü olman›n prestijini de arkas›na alan sosyalizmin 1945 sonras›nda dünyada h›zla yay›lmas›, ABD’nin liderli¤i ele alarak yeniden biçimlendirdi¤i emperyalist blo¤u panikletti. De¤iflen tehdit alg›s›na uygun olarak da yeni politikalara ittirdi. Emperyalist kamp içinde, geliflen “komünizm tehdidi” karfl›s›nda “So¤uk Savafl” politikalar› bu süreçte olgunlaflt›r›ld›. Kapitalist devletler bu h›zl› de¤iflimin gereklerine göre yeniden yap›land›r›ld›lar. Avrupa ülkeleri yeni oluflturulan NATO flemsiyesiyle, SSCB’den gelebilecek d›fl iflgale karfl› korunma gerekçesiyle, bir yandan bir blok oluflturmaya yönelirlerken, di¤er yandan da esas olarak bu ülkelerin içinden geliflecek sol muhalefetin önünü kesmeye yönelik örgütlenmelere gittiler. Avrupa d›fl›ndaki ülkelerde ise anti-komünist so¤uk savafl politikalar›, ABD’nin bu süreçte yöneldi¤i “yeni sömürgecilik” politikalar›yla iç içe geçti; yeni sömürgecili¤in temel eksenlerinden birisi olarak yayg›nlaflt›r›ld›. Bu ad›mlar, yeni sömürge ülkelerdeki rejimlerin geliflimini do¤rudan flekillendiren bir rol oynad›. Tüm yeni sömürge ülkelerde birbirinin kopyas› ayg›tlar oluflturularak, yeni sömürge rejimler için
KONTRGER‹LLA bir model yarat›ld›. Özünde halk muhalefetini fliddet temelinde bast›rmak üzerine kurulu bu bask›c› rejimler, 1960’larda yayg›n olarak “Filipin tipi demokrasi” gibi popüler betimlemelerle an›ld›. Sovyetler Birli¤i politikalar›n› elefltirerek yeni sömürge ülkelerde ana sol ak›mlar› oluflturan devrimci hareketlerin politik literatüründe ise bu rejimler, “sömürge tipi faflizm” kavram›yla tan›mland›. So¤uk savafl dönemi rejimlerinin temel ayg›tlar›ndan birisi olan “kontrgerillan›n” oluflturulmas›na, “olas› bir Sovyet istilas›na karfl› direnifl örgütlemek” gerekçesiyle giriflildi. ABD’nin öncülü¤ünde yar›-askeri, illegal örgütlenmeler yarat›ld›. Kapitalist rejimlerin güvenlik ayg›tlar›n›n bu flekilde “iç düflmana, yani iflçi s›n›f› hareketine” karfl› yap›land›r›lmas›n›n fikir babas› bir Alman Nazi Generaliydi. Bu politikalar›n mimar› olan General Reinhard Gehlen, Nazi istihbarat›n›n Sovyetler Birli¤i Birim Baflkanl›¤›’n› ve Do¤u Yabanc›lar Ordular› Komutanl›¤›’n› yürütürken, Hitler politikalar›n›n oluflturulmas›nda da en önde gelen beyinlerden birisiydi. General Gehlen savafl sonunda Sovyetler Birli¤i’ni dize getirebilecek tek güç olarak gördü¤ü ABD’ye s›¤›narak plan›n› uygulamaya koydu ve baflta tüm Avrupa ülkelerinde paramiliter gizli örgütler kurmaya bafllad›. CIA ve MI6 taraf›ndan organize edilen bu örgütlerde yer alan ço¤unlukla ordu mensubu veya ordu kökenli unsurlar› Amerika’da bizzat kendisi e¤itmeye giriflti. Bu örgütlerin ilk finansmanlar› ABD taraf›ndan karfl›land›, örgüt mensuplar›n›n maafllar› bizzat ABD taraf›ndan ödendi. Zamanla bu örgütler uyuflturucu trafi¤inin kontrolünü ele geçirerek veya çeflitli yasad›fl›
ifllemler arac›l›¤›yla kendi finansmanlar›n› sa¤lamaya bafllad›. Süper NATO ad› verilen ve merkezi ABD ve ‹ngiltere’de olan bu gizli örgütlenme bünyesinde ‹talya’da Gladio (Roma K›l›c›); Fransa’da Roses des Vents (Rüzgar Gülü); Portekiz’de Aginter Pres (Aginter Yay›nc›l›k); Belçika’da Glaive (Roma K›l›c›); Norveç’te Rocambole (ROC), Hollanda’da ‹stihbarat ve Operasyonlar (‹&O); Danimarka’da Absalon; Almanya’da Anti-komünist Sald›r› Birli¤i, ‹sviçre’de Gizli Müdafaa Birli¤i, Avusturya’da Gezici Spor ve Dostluk Birli¤i; ‹sveç’te ise Sveaborg Silah Kardeflli¤i ad› alt›nda gizli (parlamentolar›n ve hükümetlerin de bilgisi d›fl›nda) paramiliter örgütler kuruldu. Çeflitli darbe giriflimleri, suikastlar, cinayetler, bombal› katliamlar düzenleyen, uyuflturucu trafi¤ini yöneten bu örgütler, 1990 sonras›nda Sosyalist Blo¤un y›k›lmas›yla birlikte, misyonunu tamamlad›¤›ndan, ‹talya’dan bafllayarak Avrupa’n›n hemen tüm ülkelerinde a盤a ç›kart›ld› ve çökertildi. Di¤er NATO ülkeleri içinde, sadece Türkiye’de böylesi bir operasyon gerçekleflmedi. Kontrgerilla örgütlenmesi ülkemizde kesintisiz olarak sürdü. Türkiye’de 1995 sonras›nda gerek Susurluk gerekse de Ergenekon süreçleri, egemenlerin iktidar mücadelelerine ba¤l› olarak, kontrgerilla içi çat›flmalar ve içerde tasfiye operasyonlar› olarak yafland›. Egemen güçler, Türkiye’de kontrgerillan›n toptan tasfiyesini gündeme alan bir rejim de¤iflimine asla giriflmediler. Türkiye’de rejim, sömürge tipi faflist karakterini koruyarak bugüne dek geldi.
Bugün bile ulusalc›lar›n bayraklaflt›rmaya çal›flt›¤› isimlerden olan Rauf Denktafl, uzun y›llar ‹ngiliz istihbarat› için çal›flm›flt›. Özel Harp Dairesi’nin kurdurdu¤u ve Denktafl’›n aktif bir flekilde görev ald›¤› Türk Mukavemet Teflkilat›, ABD ve ‹ngiltere’nin aday› bölme planlar›na hizmet etti. Amaç adan›n emperyalizmden ba¤›ms›zl›¤›na giden bir süreci baltalamakt› ve bu baflar›ld›.
123
KONTRGER‹LLA
Ülkemizde bask› ayg›tlar›n›n dönüflümü Türkiye’de 1952’de Kore savafl›n›n hemen ard›ndan “Süper NATO” bünyesinde infla edilmeye bafllanan gizli kontrgerilla örgütlenmesine “Özel Harp Dairesi (ÖHD)” ad› verildi. Bu gizli örgütlenmenin, kamufle edilmek amac›yla, ka¤›t üzerinde ad› “Seferberlik Tetkik Kurulu” olarak gösterildi. Sadece Cumhurbaflkan›, Baflbakan, Milli Savunma, ‹çiflleri ve Adalet Bakanlar›n›n bilgisi dahilinde NATO Ek Protokolüyle, Meclisin ve Hükümetin bilgisi olmaks›z›n, ordu üzerinden infla ettirilen bu gizli örgütün finansman› ve teçhizat› 1974 y›l›na kadar ABD taraf›ndan karfl›land›, örgüt mensuplar›n›n maafllar› bizzat CIA taraf›ndan ödendi. Ayn› süreçte sömürücü-gerici grup, ordu içinde ve istihbarat örgütlerinde de yayg›nlaflt›r›lmaktayd›. Ordunun kurmay subaylar› NATO’da özel e¤itimlerden geçirilerek Amerikanc› ekole devflirilmeye bafllanm›flt›. Gizli istihbarat örgütü olarak kurulan Teflkilat-› Mahsusa’n›n Cumhuriyet’in ilk y›llar›nda yerini b›rakt›¤› MAH ise 27 May›s sonras›nda fazlas›yla Demokrat Parti’ye yak›n bulunarak la¤vedildi. Ordunun a¤›rl›¤›n› koydu¤u yeni istihbarat örgütü M‹T kuruldu. Polisin ise ola¤an güvenlik ifllevlerinin ötesine geçerek iktidar kavgalar›nda kritik roller oynamaya bafllamas›, 12 Eylül süreci ve esas olarak da 1990’l› y›llar›n sonras›na denk gelir. 12 Eylül öncesinde Korkut Özal’›n ‹çiflleri Bakanl›¤› döneminde bafllat›lan ve Turgut Özal döneminde devam eden dinci kadrolaflma ve 12 Eylül sonras›nda Emniyet kadrolar›n›n da t›pk› subaylar›n oldu¤u gibi, ABD’de e¤itilmeye bafllanarak devflirilmeleri, polisin rolünü tümüyle de¤ifltirerek önemli bir inisiyatif merkezi haline dönüfltürdü. 2000’lere gelirken, polis teflkilat› art›k Fethullahç›lar›n en etkin aparatlar›ndan birisi haline gelmiflti.
NATO’ya ba¤l› gizli ordu ve di¤er So¤uk Savafl aparatlar› kuruluyor 1948’de “Özel Harp” e¤itimi almak üzere 16 subay ABD’ye götürüldü. Ekibin liste bafl›nda, Yüzbafl› Turgut Sunalp (12 Eylül sonras›nda askerin partisi olarak kurdurulan ve iktidara haz›rlanan MDP baflkan›) ve 1944 ‘de Nazilerle ba¤lant›l› “Turanc›l›k Davas›” san›klar›ndan Yüzbafl› Alpaslan Türkefl vard›. Di¤erleri ise Danifl Karabelen, Ahmet Y›ld›z, Mucip Atakl›, Suphi Karaman, Fikret Ateflda¤l›, Refik Tulga gibi isimlerden olufluyordu. Özel Harpçilerin ilk prati¤i 1950’de Kore Savafl›’nda yer almak oldu. Savafla kat›lan Özel Harpçi ekip içinde en yüksek rütbeli olan Danifl Karabelen, e¤itimini ald›klar› ve Kore’de uygulamaya sokulan iflkenceli sorgu tekniklerinin, sa-
124
botaj, suikast gibi pratiklerin Türkiye’ye dönüldü¤ünde komünistlerle mücadelede kullan›lmas› için ekiptekileri özel olarak e¤itmekteydi. Kore’de e¤itilen ekibe, daha sonra 12 Mart darbesinde (1971) ‹stanbul S›k›yönetim Komutan› olan Faik Türün de kat›lm›flt›. 1950’de tüm solcular fifllenirken, 1951’de TKP’nin kökünü kaz›maya yönelik ünlü “1951 tevkifat›” gerçeklefltirilecek, birçok solcu iflkenceli sorgulardan sonra y›llarca kalacaklar› cezaevlerine at›lacaklard›. Bunun yan› s›ra 1950’de Amerika’daki World Anti-Communist League (Dünya Anti-Komünist Birli¤i) ile ba¤lant›l› olarak Türkiye’de “Komünizmle Mücadele Dernekleri” kurduruluyordu. Kapat›ld›klar› 1960 ortalar›na kadar Anadolu’nun her taraf›na yayg›nlaflt›r›lan bu dernekler, o y›llarda son derece önemli roller üstlenmifl olup, Fethullah Gülen’e varana dek sa¤›n birçok ünlü isminin yetifltirildi¤i ve devflirildi¤i zemin oldular. 1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle TürkiyeABD iliflkileri çok yak›nlaflm›flt›. Menderes, ard›llar› olan Özal ve Tayyip Erdo¤an gibi, ABD ile iliflkileri do¤rudan bir s›çrama tahtas› olarak kullanan sömürücü-gerici grubu oluflturan siyasetçilerin ilk temsilcisiydi. Türkiye, DP döneminde, Ortado¤u’daki en Amerikanc› devletlerin ve So¤uk Savafl politikas› taraftarlar›n›n bafl›nda say›l›r hale gelmiflti. Nitekim ‹nönü döneminde NATO’ya girme talebi reddedilen Türkiye, 1951’de üye yap›ld›. NATO’ya üye olunurken sadece Cumhurbaflkan›, Baflbakan, Milli Savunma, ‹çiflleri, Adalet Bakanlar›’n›n imzalad›¤›, parlamentonun gerisinden gizlenen NATO Ek Protokolü’yle Türkiye’de NATO’ya ba¤l› gizli bir ordu kurulmas› karara ba¤lanm›fl oldu. Özel Harp e¤itimi alanlar aras›ndan seçilen bir grupla, Türkiye’de bu gizli ordu 1952 y›l›nda kuruldu. Ad› “Özel Harp Dairesi” (ÖHD) oldu ama bu isim gizlen-
KONTRGER‹LLA di. Ka¤›t üzerinde, “Seferberlik Tetkik Kurulu” ad›yla ordu ba¤lant›l› s›radan bir resmi daire olarak kamufle edildi. Maafllar ve teçhizat, Türkiye’nin 1974’deki K›br›s Harekat›’na tepki olarak bafllayan ABD ambargosuna kadar, CIA taraf›ndan karfl›land›. ÖHD’nin baflkanl›¤›’na Kore Savafl› sonras›nda Tu¤generalli¤e yükseltilen Danifl Karabelen getirildi. Danifl Karabelen’in sicili Türkiye’deki bask› ayg›tlar› aras›ndaki süreklili¤i göstermesi aç›s›ndan tipiktir. Karabelen Teflkilat-› Mahsusa’dan gelmekteydi; ilk gayri nizami harp tekniklerini Birinci Dünya Savafl›’nda Maltepe’deki Teflkilat-› Mahsusa kamplar›nda ö¤renerek Filistin Cephesi’nde savaflm›flt›. Yaraland›¤› savafl sonras›nda Maltepe’deki e¤itim kamp›nda e¤itimcilik yaparken Teflkilat-› Mahsusa’n›n liderlerinden Yenibahçeli fiükrü O¤uz’un yard›mc›s› oldu; ‹ttihat Terakki’cilerin ÖHD’ye benzeyen, içinde sivillerin de görev ald›¤›, ünlü “Karakol” ekibi içinde yer ald›; 1948 ‘de ilk özel harp e¤itiminden geçirilenler aras›nda yer alarak Kore’deki ekibi e¤itti.
Kontrgerilla harekete geçiyor DP döneminde ordu içindeki sömürücü-gerici grubun ana odaklar›ndan birisi olan ve DP’nin dolayl› destekçisi görüntüsüne bürünen ÖHD ve kontrgerillan›n ülkemizdeki ilk büyük icraat› K›br›s konusunda oldu. Özellikle Rumlar aras›nda geliflen solu ve emperyalizmden ba¤›ms›z K›br›s taleplerini durdurmak için, ABD ve ‹ngiltere aday› ikiye bölme plan›n› yürürlü¤e koydu. ABD karfl›l›kl› milliyetçili¤i k›flk›rtmak üzere, Rum kesiminde EOKA adl› faflist örgütü kurdurup Türklere karfl› katliamlar› düzenletirken; Türkler aras›nda da TMT’yi (Türk Mukavemet Teflkilat›) kurdurdu. Daha önceden ‹ngiliz istihbarat›na çal›flm›fl olan Rauf Denktafl’›n da yer ald›¤› TMT’nin kurulmas› ve çat›flman›n ör-
Kontrgerilla cihaz›na ba¤l› olarak geliflen faflist hareket hep emperyalizmin hizmetindeydi. Marafl’ta 19 Aral›k 1978’de bir sinemada patlat›lan bomban›n solcu ve Aleviler taraf›ndan at›ld›¤› söylentisiyle bafllat›lan ve günlerce süren katliamlardan önce CIA Türkiye masas› flefi Alexander Pack’in bölgede keflif yapm›fl olmas› bir tesadüf de¤ildi.
gütlendirilmesi tamamen ÖHD eliyle yürütüldü. K›br›s politikalar›n›n Türkiye içinde meflrulaflt›r›lmas› ve esas olarak Rum az›nl›¤a karfl› göçü zorlama, k›smen de sola karfl› bir sindirme harekat› gelifltirilerek ‹stanbul’da 6-7 Eylül olaylar› (1955) düzenlendi. Büyük bir talan, tasfiye ve sindirme operasyonu olarak geliflen bu operasyon, ülkemizdeki ilk büyük kontrgerilla operasyonu olarak tarihte yerini ald›. Operasyonun resmi bilançosu, 3 ölü, 30 yaral›; 73 kilise, 1 havra, 8 ayazma, 2 manast›r, 3584’ü Rumlara ait olmak üzere 5583 iflyeri ve evin tahrip edilip, yak›lmas› oldu.
27 May›s duraksamas› 27 May›s geliflen sanayi burjuvazisinin ve kentli orta s›n›flar›n deste¤inde sivil-asker bürokrasinin bafl› çekti¤i ve ça¤›n koflullar›na (yani yeni sömürgecili¤in yeni koflullar›na) art›k ayak uyduramayan DP karfl›s›nda ABD’nin de arka ç›kmak durumunda kald›¤› bir darbeydi. Bu aç›dan, DP’nin elimine edilmesinin ard›ndan as›l hesaplaflma darbe sonras›ndaki süreçte, bu güçler aras›nda sürdü. 27 May›s’tan 12 Mart darbesine kadar, tüm 60’l› y›llar sivil-asker bürokrasi içinde büyük bir çat›flmaya sahne oldu. 27 May›s’›n ilk s›cak atmosferi geçer geçmez, ordu içinde büyük bir gerilim içten içe t›rmanmaya bafllam›fl, birçok cuntac› ekip organize olmaya yönelmiflti. 27 May›s darbesini emir-komuta zincirini k›rarak gerçeklefltirirken önemli bir erk elde eden ordu içindeki sömürücü-gerici grubu temsil eden unsurlar da, özellikle ordu içindeki sol e¤ilimli (Do¤an Avc›o¤lu ve Yön ekibinin bafl›n› çekti¤i) “radikal-milliyetçi” cuntac› oluflumlara karfl›, yeniden toparlanmaya ve f›rsat kollamaya giriflmifllerdi. Bu koflullarda 27 May›s darbesi devletin tüm bask› ayg›tlar›nda ve kontrgerilla faaliyetlerinde bir alt üst olufla ve duraklamaya yol açt›. 27 May›s’›n hemen ard›ndan ÖHD ve MAH’›n faaliyetleri, önemli ölçüde ask›ya al›nd›. Ordudan gelen 27 May›sç› subaylar, duruma el koyarak bu kurumlar›n DP dönemindeki gibi esas olarak içerdeki sömürücügerici grubun aparatlar› olarak ifllevlenmelerini engellediler. 1960’larda egemenler aras›ndaki çat›flma atmosferi ve bu özgün koflullarda yap›lan 27 May›s Anayasas› nispeten özgürlükçü bir ortam için uygun koflullar oluflturmufltu. D›fla ba¤›ml› bir sanayileflme h›zla geliflmeye bafllam›flt›. 1960’lar›n as›l çarp›c› olgusu, bu koflullarda yeni geliflmekte olan iflçi s›n›f›n›n, sola yönelen orta s›n›f ayd›nlar›n, Kürt ve Alevi topluluklar›n etkili bir siyasal hareketlilik içine girmeleriydi. T‹P’in kurulmas› ve 1965 seçimlerinde gösterdi¤i baflar›; Türk-‹fl’ten kopan befl sendikan›n önderli¤inde D‹SK’in kurulmas›; yayg›nlaflan grevler, toprak iflgalleri, üretici mitingleri ve en önemlisi üniversite gençli¤inin yükselen devrimci mücadelesi bu hareketlili¤in somut görüntüleriydi.
125
27 May›sç›lar›n tüm çabalar›na ra¤men, 1965 seçimlerini DP’nin devamc›s› olan Demirel baflkanl›¤›ndaki AP’nin kazanmas›, gerilimin t›rmanmas›na yol açt›. Demirel, Genelkurmay Baflkan› Cevdet Sunay ile el ele vererek yasal statüsü olmayan MAH yerine ordunun a¤›rl›¤›nda resmi olarak kurulan M‹T ve ÖHD’nin önünü açt›. Ödenekler h›zland›r›ld›, faaliyetler yo¤unlaflt›r›ld›.
Bugün Türkiye’de kontrgerillan›n halka karfl› iflledi¤i suçlar, Marafllar, Çorumlar belleklerden silinmeye çal›fl›l›yor.
Bu y›llarda Ortado¤u’da ve ülkemizde ilerici rüzgar› durdurmay› hedefleyen ABD sadece devlet içinden kurumsal de¤iflimi zorlaman›n yans›ra, çok yönlü bir kuflatma faaliyeti sürdürmekteydi. Bu çerçevede ABD’nin “yeflil kuflak” projesi çerçevesinde komünizmi kuflatmak amac›yla ‹mam Hatip Liseleri yayg›nlaflt›r›lm›fl ve gerici derneklerin örgütlenmelerine h›z verilmiflti. Bu arada 27 May›s’› düzenleyenler aras›nda yer almas›na ra¤men, bir süre sonra Hindistan’a gönderilerek k›za¤a çekilen Türkefl, yurda döndükten hemen sonra arkadafllar›yla birlikte Bölükbafl›’n›n Millet Partisi’ne (CKMP) girmifl ve partiyi ele geçirerek MHP’nin inflas›na yönelmiflti. Bu giriflim 1965 öncesinde resmi kanallarda duraklat›lan kontrgerilla faaliyetlerinin gayri resmi bir biçimde sivil kanallar arac›l›¤›yla yeniden bafllat›lmas›na dönük bir operasyondu ve geliflmeye bafllayan solu durdurmak üzere tezgahlanm›flt›. Nitekim bu giriflimlerin ard›ndan, 1965 sonras›nda, 27 May›s’›n ard›ndan emekli edilen ÖHD baflkan› tümgeneral Danifl Karabelen’in önerisi do¤rultusunda, MHP’li ö¤rencilerin “komando kamplar›nda” özel harp e¤itimlerine tabi tutulmas›yla, sivil faflist çeteler organize edilmeye baflland›. 1970’e gelirken devrimci ö¤rencilerin katledilmesiyle bafllay›p, 1975’ten sonra iç savafla do¤ru geliflen sürecin önü böylece aç›lm›fl oldu. Kontrgerillan›n organize etti¤i faflistlerin sald›r›lar›, ö¤renci gençli¤e dönük ilk cinayet olan 1969’da Taylan Özgür’ün öldürülmesinin ard›ndan s›çrama gösterdi. 12 Mart 1971 darbesine kadar, iki y›lda onlarca gençlik önderi komando kamplar›nda e¤itilen faflistlerce katledildi. 1971’e gelirken ordu içinde çeflitli darbe tezgahlar› mevcuttu ve yer yer bunlar iç içe geçiyordu. Bu süreçte kontrgerillac› güçler, devrimcileri zan alt›nda b›rakmak ve kaos ortam› yaratarak darbeye uygun zemin haz›rlamak için çeflitli provokatif eylemler gerçeklefltiriyorlard›. Kas›m 1970’de ‹stanbul Taksim’deki Atatürk Kültür Saray›’n› yakt›lar ve bu kontrgerilla eylemini solcular›n üzerine att›lar.2
12 Mart: Temizlik Sürerken Cunta Birbirine Düflüyor 1967’den 1971’e kadar ÖHD’nin bafl›nda tümgeneral Cihat Akyol, M‹T’in bafl›nda ise General Fuat Do¤u vard›. Birbiriyle geçinemeyen bu ikili ayn› kanat içinde yer al›yorlar-
126
d› ve her ikisi de 27 May›s sonras›nda sars›nt› geçiren bafl›nda bulunduklar› örgütleri, bu dönemde kurumlaflt›rmay› baflarm›fllard›. Her iki kurum da 12 Mart döneminde kritik görevler üstlenecek, egemenler içi çat›flmalarda kilit roller oynayacakt›. Cemal Madano¤lu, Do¤an Avc›o¤lu, ‹lhan Selçuk gibi sol cuntac›lar›n oluflturdu¤u “radikal-milliyetçi” ekip, Kara Kuvvetleri Komutan› Faruk Gürler ve Hava Kuvvetleri Komutan› Muhsin Batur’un bafl›n› çekti¤i “devletçi-otoriter” güçleri de yanlar›na almay› hedefledikleri bir askeri darbeyi 9 Mart 1971 günü için planlam›fllard›. Ancak darbe yap›lamadan önlendi. 27 May›s sürecinde ve sonras›nda sömürücügerici gruba kanada karfl› ittifak yapan “radikal-milliyetçi” ekip ile “devletçi-otoriter” güçlerin ittifak› bu süreçte bozuldu. Sömürücü-gerici grupla iflbirli¤i yapan Kara Kuvvetleri Komutan› Faruk Gürler ve Hava Kuvvetleri Komutan› Muhsin Batur’un bafl›n› çekti¤i “devletçi otoriter” güçler, 9 Martç›lar› kand›rarak darbeyi ertelediler ve 12 Mart’ta sömürücü-gerici grupla birlikte darbe yap›p 9 Martç›lar› tasfiye ettiler. Ordu içinde büyük bir tasfiye operasyonu düzenlendi ve yüzlerce 9 Martç›, yurtsever, solcu, devrimci subay ordudan ihraç edildi, emekliye ayr›lmas› sa¤land›. Bir süre sonra da büyük bir k›sm› tutuklanarak aç›lan kitlesel, genifl davalarda san›k sandalyesine oturtuldu. Darbenin hemen sonras›nda, cunta içinde kap›flma hemen bafllad›. Cunta, “devletçi-otoriter” güçler ve “sömürücü-gerici” güçler olarak ikiye bölünmüfltü. Devletçi-otoriter bürokrasiye hakim olmaya çabalayarak, resmi kurumlar› kontrol alt›nda tutmaya gayret ediyordu. 12 Mart’›n hemen sonras›nda hükümetin, Muhsin Batur’un ve devletçi-otorter güçlerin güçlü ismi Faruk Gürler’in a¤›rl›k koymas›yla, M‹T’in bafl›ndaki general Fuat Do¤u ve ÖHD’nin bafl›ndaki tümgene-
aranmas›na; bu süreçte Ulafl Bardakç›’n›n katledildi¤i ev bask›n›ndan, K›z›ldere’de Mahir Çayan’›n da içinde yer ald›¤› 10 devrimcinin özel olarak katledilmesine kadar tüm operasyonlarda M‹T’çi Hiram Abas, Mehmet Eymür ile ÖHD ekibi ifl bafl›ndayd›. ÖHD’nin 1971’den 1974’e kadar baflkanl›¤›n› yürüten Tu¤general Kemal Yamak döneminde birçok cinayet, sabotaj gerçeklefltirildi. Kemal Yamak 1988’de Cumhurbaflkan› olan Özal’›n dan›flman› olacakt›. Bu olgu sömürücü-gerici grubun süreklili¤ini ve 1980’ler sonras›nda Özal’›n arkas›nda saf tuttu¤unu gösteren iyi bir örnektir.
ral Cihat Akyol görevlerinden al›nd›lar. Birbiriyle pek geçinemeyen bu özel harpçi ikili 12 Mart sürecine gelirken yaflanan olaylardan ve kaotik ortamdan sorumlu tutulmaktayd›. Fuat Do¤u Gehlen’in ö¤rencisi ve s›k› bir hayran›yd›. Cihat Akyol ise orduda meflhur “Beyaz Kitap” olarak bilinen gayri nizami harp zihniyet ve tekniklerinin anlat›ld›¤› kitab›n yazar›yd›. Buna karfl›n sömürücü-gerici grup da ‹stanbul S›k›yönetim komutan› olan özel harpçi Orgeneral Faik Türün’ün himayesinde özellikle ‹stanbul’da icraatlar›na devam etmekteydi. Ziverbey Köflkü’ne tezgah kuran kontrgerilla ekipleri içinde M‹T’çi Hiram Abas ve Mehmet Eymür’den, ÖHD’den Orgeneral Turgut Sunalp’a dek sonraki y›llarda ünlenecek pek çok “siyasal” flahsiyet mevcuttu. ‹flkenceli sorgularla devrimcilere dönük operasyonlar›n, yan› s›ra pek çok ayd›n hakk›nda davalar›n aç›lmas› burada tezgahlan›yordu. Bu arada Ziverbey sömürücü-gerici grupla siyasal ortam› etkileyecek hamlelerinin gerçeklefltirildi¤i üsse dönüflmüfltü. Cuntan›n di¤er yar›s›n›n bafl›ndakileri, mesela Muhsin Batur’u 9 Martç›lar›n aras›na katarak mahkum ettirmeye dek uzanacak ifadeler burada iflkenceli sorgularla al›nmaktayd›.
12 Mart’›n son safhas›na girilirken, 1973 yaz›nda Genelkurmay Baflkan› olan Faruk Gürler, k›sa bir süre sonra Cumhurbaflkan› olmaya soyunmufltu. Ancak cunta içindeki sömürücü-gerici grup Faruk Gürler’in adayl›¤›na karfl›yd›. Cunta içindeki bu çatla¤› gören Demirel ve Ecevit el ele vererek, bir son dakika manevras›yla Faruk Gürleri de¤il, emekli oramiral Fahri Korutürk’ü Cumhurbaflkan› seçtiler. Emekli olan Faruk Gürler’i siyasetten tasfiye ederek 12 Mart dönemini noktalam›fl oldular. 12 Mart döneminde 1961 Anayasas›’n›n nispeten özgürlükçü yanlar› törpülendi. Hak ve özgürlükler budand›. Krizdeki dünya ekonomisinin yans›mas› olarak halk y›¤›nlar› aleyhine pek çok düzenleme yap›ld›. Bu ekonomik düzenlemelerden tekelci sermaye palazlanarak ç›kt›. 12 Mart darbesi egemenler aç›s›ndan kazançlar› kadar kay›plar› da olan bir dönem olarak son buldu. Kazançlar hanesinin bafl›nda, ordu içinde 27 May›s sürecinde önemli bir inisiyatif oda¤› haline gelen (ideolojik pozisyonu Do¤an Avc›o¤lu’nun Kemalizmi soldan yorumlayarak o dönemin Nas›r hareketi, BAAS milliyetçili¤i gibi örneklerle paralellik oluflturan) “radikal- milliyetçi” e¤ilimlerin tamamen tasfiye edilmesi say›labilir. Bu tasfiyenin etkisiyle “Radikal-milliyetçilik” 30 y›l sonra tarih sahnesine bir kez daha ancak 2000’li y›llarda, sa¤ ve ›rkç› bir versiyonuyla ç›kabilecekti.3 Bu tasfiye ile birlikte, sömürge tipi faflizmin kurumlaflt›r›lmas›na ve Amerikanc› politikalara tam olarak yönelmeye, ordu içinden itiraz edecek radikal dirençler kalmam›flt›.
Bu arada 5 Mart 1972’de Marmara yolcu gemisi yak›ld›. 28 Haziran 1972’de ise Eminönü araba vapuru bat›r›ld›. Bu tipik kontrgerilla eylemlerinden yine “komünistler” sorumlu tutuldu. Bu eylemler Ziverbey’deki iflkenceli sorgular sonras›nda 9 Martç›lara eklenen pek çok ayd›n›n yarg›land›¤› davada suçlama konusu oldu.
Egemenlerin kay›plar hanesinin bafl›nda ise geçici olarak susturulsa dahi özellikle devrimcilerin gösterdi¤i direniflin ard›ndan halk muhalefetinin büyümesi geldi. Egemenlerin iç çat›flmalar›n›n yaratt›¤› çatlaklar, bu çatlaklardan ötürü kolayl›kla meflruiyetini kaybeden bask› uygulamalar› ve halk›n ekonomik kay›plar›ndan do¤an toplumsal öfke, sol muhalefetin büyümesinin ana zeminini oluflturdu.
12 Mart döneminde kontrgerilla tüm sola karfl› yürütülen katliamlarda, operasyonlarda, iflkencelerde aktif olarak yer ald›. Hüseyin Cevahir’in öldürüldü¤ü ev bask›n›ndan, ‹srail elçisi Elrom’un kaç›r›lmas› sonras›nda tüm ‹stanbul’un ev ev
12 Mart Sonras›nda Solun Yükselifli ve Oligarflinin ‹ç Savafl Politikalar› Egemenler 12 Mart öncesi süreçten dersler ç›kartm›fllar ve
127
KONTRGER‹LLA yükselen sol muhalefeti bast›rmakta yetersiz kalan resmi güçlerin yan›nda sivil faflist odaklar› da etkili bir biçimde devreye sokmay› bir politik tercih olarak benimsemifllerdi. Bu tercihin organizasyonunda kontrgerilla birimleri kaç›n›lmaz olarak öncelikli bir rol oynamaya bafllad›. 12 Mart öncesinde toplumsal muhalefetin en dinamik kesimini oluflturan ö¤renci hareketi, sivil faflist hareketin önüne bast›r›lmas› gereken ana hedef olarak konuldu. 12 Mart darbesinin hemen ard›ndan, okullar, yurtlar, semtler sistematik biçimde faflist iflgal alt›na al›nmaya bafllad›. Ö¤renim özgürlü¤ü ve can güvenli¤i üniversite gençli¤inin ana sorunlar› haline geldi. 1973 seçimlerinde AP büyük bir oy kayb›na u¤rarken, CHP önemli bir oy art›fl› sa¤lad›. CHP-MSP hükümeti kuruldu. Af ç›kar›ld› ve tüm politik mahkumlar serbest b›rak›ld›. Devlet dairelerindeki faflist kadrolaflma durduruldu. Ancak Baflbakan Ecevit’in bu dönemde önüne gelen en önemli sorun K›br›s oldu. 1974’de Rumlar›n faflist EOKA örgütü darbe yapm›flt›. Türkiye, ABD’nin vetosuna ra¤men adaya büyük bir askeri harekat düzenledi. Adan›n üçte birini iflgal ederek K›br›s’ta federe bir Türk devletinin zeminini oluflturdu. ABD ise Türkiye’ye ambargo uygulamaya bafllad›. Askeri deste¤ini tamamen kesti. ‹ronik biçimde, Amerikan ambargosu ÖHD’nin deflifre olmas›na neden oldu. Zira ABD’nin ödedi¤i maafllar ve silah, teçhizat deste¤i kesilince ÖHD birden ortada kal›vermiflti. Paralar›n ödenmesi için Baflbakan’›n gizli ödene¤ine baflvurmak zorunda kald›lar ve Ecevit bu sayede ÖHD’nin varl›¤›n› ö¤renmifl oldu. Bu tarihten sonra meydana gelen olaylar›n ard›ndan Ecevit’in demeçleriyle kamuoyunda yayg›n bir kontrgerilla tart›flmas› bafllad›. Öncesinde s›n›rl› sol çevrelerce dile getirilen bu olgu, art›k ülkenin en popüler konular›n›n bafl›nda gelmeye bafllad›. K›br›s Harekat›’ndan k›sa bir süre sonra CHP-MSP koalisyonu bozuldu, yerine Demirel’in baflbakanl›¤›nda AP-DPMSP-MHP’den oluflan Milliyetçi Cephe (MC) hükümeti geldi. MC hükümeti s›radan bir hükümet de¤ildi. Gerçek anlamda gerici-faflist blo¤un cephesel mücadele örgütüydü. Demirel sa¤ kamuoyunu ve sermaye çevrelerini ilk kez bu denli yükselen solun güçlü bir “komünizm tehdidi” oluflturdu¤una ikna etmiflti. MC hükümeti döneminde 3 milletvekili olan MHP’ye 3 bakanl›k verilirken, ÖHD ve M‹T Baflbakan yard›mc›s› olan Türkefl’in etki alan›na girdi. Faflist bask› ve iflgaller polis deste¤iyle ola¤anüstü boyutlara ulaflt›. 1976 sonlar›nda, ço¤unlu¤u ö¤renci olmak üzere, faflist sald›r›larda ölenlerin say›s› 100’e ulaflm›flken, çat›flmalar içinde ölen sa¤c› say›s› sadece 4’tü. Buna ra¤men, baflta ö¤renci gençlik olmak üzere direnme e¤ilimi art›yor ve devrimci
128
mücadele h›zla yayg›nlafl›yordu.
Baflar›s›z Darbe Giriflimi ve 1 May›s Katliam› Bu gerilimli ortamda ekonomik krizin de derinleflmesi ve hükümetin iç gerilimlerinin artmas›yla, MC daha fazla y›pranmadan seçimler öne al›nd›. 1977 Haziran’›nda yap›lacak seçimler öncesi tansiyon birden yükseldi. Türkefl seçimlerden CHP’nin güçlü ç›kaca¤›n› görmüfl ve bunu engellemek için ola¤anüstü bir çaba içine girmiflti. Önce Taksim’de kontrgerilla güçleri 1 May›s gösterilerine kat›lan yüz binlerce insan› kurflun ya¤muruna tuttular, 34 kifli öldü yüzlerce kifli yaraland›. Bu o güne dek yap›lan en büyük katliamd› ve ülkede flok etkisi yaratm›flt›.4 Ancak sald›r›lar halk› kamç›lam›fl seçim sürecinde tüm yurtta çat›flmalar t›rman›rken solun yükselifli daha da h›zlanm›flt›. Faflistler Isparta, Gerede ve en fliddetlisi de Niksar’da olmak üzere, Ecevit’in seçim gezilerine kitlesel ve silahl› sald›r›lar düzenlediler. 29 May›s’ta ‹zmir’e seçim mitingine giden Ecevit’e Çi¤li havaalan›nda bir polis taraf›ndan zehirli kurflunlar›n kullan›ld›¤› bir suikast düzenlendi. Ecevit sa¤ kurtulurken, ‹stanbul’un CHP’li Belediye Baflkan› Ahmet ‹svan yaraland›. Polis memuru ise “silah› yanl›fll›kla atefl alm›fl” denilerek üç buçuk ay sonra serbest b›rak›ld›. Suikast günü ‹stanbul’da ise Sirkeci Gar›nda ve Yeflilköy havaliman›nda valiz içinde ordu mal› bombalar patlad›, 5 kifli öldü. 2 Haziran günü CHP’nin Taksim mitinginde Ecevit’e bir kez daha suikast yap›laca¤›n› bizzat Demirel kendisine bildirdi. Olay genifl yank› yaratt› ama heyecanl› geçen mitinge muazzam bir kalabal›k kat›ld›. Bu atmosferde 1 Haziran 1977 günü Kara Kuvvetleri Komutan› Nam›k Kemal Ersun emekliye sevk edildi. Bu ifllemle ilgili olarak Genelkurmay Baflkan› Semih Sancar “Türk Silahl› Kuvvetleri macera peflinde koflanlara asla
Taksim’de kontrgerilla güçleri 1 May›s gösterilerine kat›lan yüz binlerce insan› kurflun ya¤muruna tuttular, 34 kifli öldü yüzlerce kifli yaraland›. Bu o güne dek yap›lan en büyük katliamd›... ‹flçi s›n›f› bu katliama ra¤men 1 May›s 1978’de yeniden Taksim’e ç›kma iradesini gösterdi.
KONTRGER‹LLA iltifat etmeyecektir” dedi. Bunlardan sonra anlafl›ld› ki, 1977 seçim süreci ayn› zamanda ordudaki MHP’li isimlerin kontrgerilla deste¤iyle bir darbe giriflimine sahne olmufltu. Her gün kirli çamafl›rlar› ortaya dökülen 12 Mart’›n baflar›s›zl›klar›n›n sergilenmesinin üzerine hayli y›pranan ordunun yeni bir maceraya, -hele art›k emir-komuta zincirinin bir kez daha k›r›laca¤›, tüm ordu içi iliflkilerin altüst olaca¤› bir maceraya- tahammülü olamazd›, olmad› da. Baflar›s›z darbe girifliminin ard›ndan bir ay sonra yap›lan Yüksek Askeri fiura’da (YAfi), kontrgerillac› ekipten iki yüze yak›n subay ordudan ihraç edildi. Aralar›nda Genelkurmay ‹stihbarat Dairesi Baflkan› özel Harpçi Recai Engin’den, 12 Mart’›n TRT Genel Müdürü Musa Ö¤ün’e kadar birçok önemli isim vard›. Darbe giriflimine destek veren ÖHD’nin bir önceki baflkan› olan Orgeneral Kemal Yamak’›n da emekliye sevk edilmesi bekleniyordu. Ancak Genelkurmay Baflkan›’n›n araya girmesi sayesinde gerçekleflmedi. ‹stanbul’da yap›lan darbe toplant›lar›na ifladamlar› Sak›p Sabanc› ve Halit Narin de kat›lm›fllard›. Tabii bu sürece ve olaylara dair hiçbir yarg›lama da yap›lmad›, her fleyin üstü örtüldü, kamuoyu bir darbe giriflimi atlat›ld›¤›n› ancak y›llar sonra fark etti. Birçok tafl›n birden beklenmedik biçimde yerinden oynamas›yla birlikte, 1977 YAfi’› ordudaki dengeleri de¤ifltirecek çok daha önemli geliflmelere de sahne oldu. Ordu içindeki çalkant›lar sürdü¤ü için, darbeyi bast›ran Genelkurmay Baflkan› Semih Sancar’›n görev süresi bir y›l uzat›ld›. As›l mücadele ise Kara Kuvvetleri etraf›nda belirginleflti. Demirel Kendisine yak›n Orgeneral Ali Fethi Esener’i bu mevkiye getirerek ordudaki etki alan›n› geniflletmeye çal›fl›yordu. Oysa teamüllere uygun olan ve ordu içinde istenen devletçi fikirleriyle bilinen 1.Ordu Komutan› Orgeneral Adnan Ersöz’dü. Bu gerilim iki ismin birden emekli edilmesine yol açm›fl, piyango emeklili¤ini bekleyen Kenan Evren’e vurmufltu. Kara Kuvvetleri Komutan› olan Kenan Evren’in 1978’de de¤ifle-
cek olan Genel Kurmay Baflkanl›¤› böylece kesinleflirken, ayn› zamanda 12 Eylül cuntas›n›n da tafllar› bu 1977 atamalar›nda yerlefltirilmifl oluyordu. Yine cuntan›n bir di¤er üyeleri Orgeneral Nurettin Ersin 1.Ordu Komutanl›¤›’na, Orgeneral Sedat Celasun Genelkurmay ‹kinci Baflkanl›¤›’na, Orgeneral Tahsin fiahinkaya MGK Genel Sekreterli¤i’ne getirilmiflti. Böylece MHP’ye yak›n bir cunta tasfiye edilirken, Semih Sancar eliyle 12 Eylül’ün “tarafs›z” cuntas›n›n temelleri 1977 atamalar›nda at›lm›fl oluyordu. Ayn› dönemlerde M‹T’te de, müsteflarlar hükümetlere göre de¤ifliyor ama tüm 1970’ler ve 1980’ler boyunca sürecek ana çat›flma tüm h›z›yla sürüyordu. Nazi generali Gehlen hayran› Fuat Do¤u’nun ö¤rencisi olan Hiram Abas ile karfl›s›nda Nuri Gündefl, kendi ekipleriyle teflkilat›n iflleyifline egemen olmaya çal›fl›yorlard›. Taraflar, özellikle de Hiram Abas, kurum üzerindeki prestijlerini sola dönük sald›r›larda gösterdikleri baflar›lar üzerinden sa¤l›yorlard›. Bu çat›flma genellikle kiflisel bir kariyer çat›flmas› veya asker-sivil çat›flmas› olarak lanse edildi. Oysa tarihsel sürece bak›ld›¤›nda, bu çat›flman›n sömürücü-gerici unsurlarla, “devletçi-otoriter” unsurlar aras›nda geçen bir iktidar mücadelesi oldu¤u anlafl›l›yor. Hiram Abas, Mehmet Eymür, Mahir Kaynak gibi isimler sömürücü-gerici grubu olufltururken, Nuri Gündefl, Sabahattin Savaflman, Mehmet Ali Kafl›kç›lar devletçi-otoriter ekibi oluflturuyorlard›. Türkefl’in dünürü fiahap Homrifl ve do¤rudan MHP’li ekip de Hiram Abas’dan yanayd›.5 Ayn› süreçte ÖHD’de ise bir baflka geliflme yaflan›yordu. ÖHD’deki kritik sömürücü-gerici grubun s›çrat›lmas› ve teflkilat›n kapsaml› bir tarzda kurumlaflmas› Cihat Akyol’la bafllam›fl, 12 Mart döneminde Kemal Yamak’la sürmüfltü. 12 Mart sonras›nda ise kurumlaflma Sabri Yirmibeflo¤lu önderli¤inde sürdü. 1960’lardan 1980’e kadar ÖHD yap›lanmas›n›n kritik unsurlar› bu üçlünün elinde biçimlendi. ‹lk kuruluflundan itibaren sömürücü-gerici grubun etki alan› içinde yer alan ÖHD’de, 12 Mart sonras›nda yani Sabri Yirmibeflo¤lu döneminde ordu içindeki devletçi-otoriter güçler, denetimi ele geçirmifl oldular. 1974 sonras›nda ÖHD’de önemli ataklar yapan Sabri Yirmibeflo¤lu döneminin o günler aç›s›ndan en kayda de¤er icraatlar›ndan birisi sivil ekiplerin e¤itimi için kamp çal›flmalar›n›n yeniden yo¤unlaflt›r›lmas›yd›. Bu ad›mlar arac›l›¤›yla, 1975’ler sonras›nda t›rmand›r›lan faflist sald›r›lar›n giderek iç savafl politikalar›na dönüflmesinin tohumlar› o günlerde at›lmaktayd›.
CHP Hükümeti ve fiahlanan Kontrgerilla Faaliyetleri 5 Haziran 1977’de yap›lan seçimlerden CHP %42 oy alarak birinci ç›kmas›na ra¤men tek bafl›na hükümet olacak milletvekili say›s›n› 9 eksikle yakalayamad›. Yeniden 2.MC kuruldu. Çat›flmalar›n daha da artt›¤› dönemde 2.MC’nin
129
KONTRGER‹LLA ömrü k›sa sürdü. Alt› ay sonra 10 AP milletvekilinin, siyasi tarihe “Günefl Moteli Operasyonu” diye geçen kirli pazarl›klarla hepsine Bakanl›k verilerek, CHP’yi desteklemeleri sa¤land›. Bu sayede 1978 bafl›nda CHP az›nl›k hükümeti kuruldu. Henüz Baflbakanl›¤a ad›m atamadan, egemenler Ecevit’in önüne kontrgerilla tart›flmas›n› tekrar koydu. Hürriyet gazetesi baflta tüm bas›n Ecevit’e soruyordu: “Kontrgerilla var m›yd›, yok muydu?”, “Hükümet döneminde Ecevit kontrgerilla iddialar›yla ilgili ne yapacakt›?”, “Kontrgerilla dosyas›n› açacak m›yd›?”. Daha ilk hafta Ecevit geri ad›m atarak Kontrgerilla diye bir fleyin olmad›¤›n› ilan etti. Böylece iktidar stratejisinin egemenlerin sald›rganl›¤›na karfl› uzlaflma üzerine dayal› olaca¤›n› ortaya koyarak, kendisine umut ba¤layan kitlelerde ilk büyük hayal k›r›kl›¤›n› yaratt›. Fakat faflistlerde ve kontrgerillada do¤al olarak hiçbir uzlaflma sinyali yoktu. Aksine sola göz açt›rtmamak gerekti¤i üzerine bir mutabakat vard›. Sald›r›lar, cinayetler birden bire hem nicelik hem de nitelik olarak muazzam bir t›rman›fla geçti.
Katliamda 7 ö¤renci öldü, 41’i yaraland›.6 Bu eylem sonras›nda çat›flmalar›n ve sald›r›lar›n düzeyi bir anda s›çrama kaydetti. 24 Mart’ta Ankara’da faflist cinayetleri ve yaflanan olaylardaki ÖHD ba¤lant›s›n› soruflturan Savc› Do¤an Öz’ün öldürülmesiyle sald›r›lar azg›nca devam ederken, faflistler ve kontrgerilla kendilerine dönük operasyon yapma niyetindeki yarg› içindeki kimi unsurlara, bürokratlara ve Ecevit Hükümeti’ne de gözda¤› vermekteydi.7 8 Nisan’da ‹stanbul Üniversitesi ö¤retim üyesi Server Tanilli u¤rad›¤› suikast sonucunda felç oldu. 17 Nisan günü Malatya’n›n AP’li Belediye Baflkan› Hamit Fendo¤lu’u paketle gönderilen bombayla öldürüldü. “Hamido” lakapl› Fendo¤lu’nu solcular›n ve Alevilerin öldürdü¤ü bahanesiyle Malatya’da dükkanlar ve evler ya¤maland›, solun egemenli¤indeki Alevi mahallelerine kitlesel silahl› sald›r›lar düzenlendi. Y›llar sonra ayn› günlerde Çatl›’n›n Malatya’da oldu¤u ortaya ç›kt›. Ayn› tarihte ayn› düzenekle imal edilen 3 ayr› paketin daha gönderildi¤i ortaya ç›kt›. K.Marafl’›n Pazarc›k ilçesinde Alevi bir CHP’linin yan› s›ra Adana ve Ad›yaman’a da bombalar gönderilmiflti. Bu arada 1978 Nisan’›nda Konya’da yap›lan bir toplant›ya, 1977 tasfiyesinde geride kalan kimi generaller ile ifl adamlar› Sak›p Sabanc› ve Halit Narin de kat›lm›fl, toplant›da yeni bir darbe plan› üzerinde konuflulmufltu. Ancak bu darbe zorlamas›n›n baflar›s›z kalmas› üzerine MHP s›k›yönetim ilan ettirerek iplerin orduya geçmesi üzerinden CHP hükümetinin kademeli tasfiyesini hedefleyen bir plan› uygulamaya yöneldi.
Bu t›rman›fl esnas›nda iç savafla do¤ru evrilen çat›flmalar›n s›çramas›na yol açan, 12 Eylül darbesine gidiflin tafllar›n› birer birer oluflturan kritik katliam ve cinayetlerin hemen hepsinin arkas›nda ayn› isim vard›. Abdullah Çatl›’ya ba¤l› olarak CIA ve kontrgerilla kanal›yla kurdurulan ve yaklafl›k 50 kiflinin yer ald›¤› ekiplerde ileride her birisi çok meflhur olacak isimler bulunmaktayd›: ‹stanbul’daki ekipte Oral Çelik, M.Ali A¤ca, Yalç›n Özbay, Mehmet fiener; Ankara’dakinde ise ‹sa Arma¤an, Haluk K›rc›, Ercüment Gedikli, Ünal Osmana¤ao¤lu, Bünyamin Adanal›, Üzeyir Bayrakl›, R›fat Y›ld›r›m gibi isimler yer al›yordu. Bilindi¤i üzere, Abdullah Çatl›’n›n yan› s›ra Oral Çelik, M.Ali A¤ca, Yalç›n Özbay ve Mehmet fiener, gerçeklefltirdikleri Abdi ‹pekçi cinayetinin ard›ndan parça parça yurt d›fl›na kaçacak ve 12 Eylül sonras›nda toplu olarak Avrupa’y› mesken tutarak CIA tafleronu olarak Papa suikast›n› gerçeklefltirecek ve Avrupa’da uyuflturucu ticaretinin bir aya¤› haline gelecek; ‹sa Arma¤an 1978’de Ankara’da 5 kiflinin öldürüldü¤ü Balgat katliam›n› gerçeklefltirecek; Haluk K›rc›, Ercüment Gedikli, Ünal Osmana¤ao¤lu Ankara Bahçelievler’de 7 T‹P’linin öldürülmesini düzenleyecek; Üzeyir Bayrakl› ve R›fat Y›ld›r›m, Hacettepe Üniversitesi ö¤retim üyesi Doç.Bedrettin Cömert’i öldürecek; ekibin tümü Türkiye’yi sarsan birçok cinayette ve Marafl, Çorum gibi büyük katliamlarda kilit rol oynayacak; Haluk K›rc› ve Abdullah Çatl› 1996’daki Susurluk skandal›’n›n bafl aktörleri haline geleceklerdi.
S›k›yönetimden 12 Eylül Darbesine
Çatl›’ya ba¤l› bu ekiplerin en önemli icraatlar›ndan birisi, 16 Mart 1978’de, faflist iflgal nedeniyle ‹stanbul Üniversitesi’ne toplu giden ö¤rencilere yönelik bombal› sald›r›yd›.
1979 bafl›ndan itibaren bafllayan s›k›yönetim sonras›nda, direnifl e¤iliminin geliflmesine ba¤l› olarak cinayetler de da t›rmanarak sürdü. Gazeteci Abdi ‹pekçi, Prof.Dr. Ümit Do¤a-
130
Çat›flmalar ve sald›r›lar sürerken, özellikle nisan ay›ndan itibaren Çatl›’ya ba¤l› ekipler iyice ön plana ç›kt›. Suikastlar sonucunda Ankara’da Doç.Dr. Bedrettin Cömert, Trabzon’da Prof.Dr. Necdet Bulut, ‹stanbul’da Prof Bedri Karafakio¤lu öldürüldü. Sivas’ta Alevi mahallerine sald›r›larak yeni bir katliam denemesi yap›lmak istendi ama devrimcilerin örgütledi¤i direnifl sonucunda 3 kiflinin öldü¤ü onlarca kiflinin yaraland›¤› giriflim baflar›s›z oldu. Ankara Balgat’ta kahve taranarak 5 kifli, Bahçelievler’de ise 7 T‹P’li evlerine bask›n yap›larak öldürüldü. Nihayet öncesinde CIA Türkiye masas› flefi Alexander Pack’in keflif yapt›¤› K.Marafl’ta 19 Aral›k 1978’de bir sinemada patlat›lan bomban›n solcu ve Aleviler taraf›ndan at›ld›¤› söylentisiyle bafllat›lan ve günlerce süren katliamlar›n sonucunda hedefe var›lm›fl, Ecevit Hükümeti 13 ilde s›k›yönetim ilan etmek zorunda kalm›flt›. CIA ve ÖHD ba¤lant›l› Çatl›’n›n ekibi ise tüm bu eylemlerde bilfiil yer alm›fl hatta organizatör rolü oynam›flt›.
KONTRGER‹LLA nay, Prof.Dr. Cavit Orhan Tütengil Türkiye’yi sarsan bu suikastlar›n kurbanlar› aras›ndayd›.8 1979 Nisan›nda TÜS‹AD gazetelere tam sayfa ilan vererek Ecevit Hükümetini devirmek için aç›ktan mücadeleye giriflti. Ülkede önemli bir k›sm› yapay k›tl›klar bafllad›, insanlar kuyruklarda tüpgaz, ya¤, ampul gibi en temel ihtiyaçlar›n› edinmeye çal›fl›yorlard›. Bu geliflmelerin ard›ndan Ecevit’e yönelik uygulanan stratejinin fiili’de Allende’ye karfl› yap›lanlarla paralelli¤i belirginleflti. Asl›nda generaller 1978 sonbahar›nda emir komuta zinciri içinde bir darbenin koflullar›n› yoklamak üzere bir araya gelmeye bafllam›fllard›. Ancak 12 Mart’›n pürüzleri ve sonras›ndaki darbe giriflimlerinin baflar›s›zl›klar› Orgeneral Evren’i ve yeni Genelkurmay ekibini temkinli davranmaya ittiriyordu. Ancak 1979 bafl›ndan itibaren hava h›zla de¤iflmiflti. Zira ‹ran devrimiyle y›k›lan fiah rejiminin ard›ndan, ABD’nin Ortado¤u’daki dayanaklar› birden zay›flam›flt›. Art›k ABD’nin istikrars›z, sallant›l› bir Türkiye’ye asla tahammülü yoktu. Bu nedenle de süreci bir askeri darbeye do¤ru ittirmek için uygun koflullar› oluflturmak ABD’nin bafll›ca hedefi haline gelmiflti. 1979 Ekim’indeki ara seçimlerin sonucunda hezimete u¤rayan Ecevit Hükümeti istifa etti, Demirel’in Baflbakanl›¤›’nda AP az›nl›k hükümeti veya kamuoyundaki popüler ad›yla 3.MC kuruldu. Darbe kurgular› yeni hükümete makul bir zaman tan›mak gere¤i üzerinden geçici olarak rafa kald›r›ld›. Ancak 1980 bafl›nda koflullar ve jeostratejik dengeler bir kez daha darbeyi zorlamaktayd›. Üç önemli geliflme darbeyi art›k “kaç›n›lmaz” hale getirmiflti. Birincisi, 24 Ocak kararlar› olarak tarihe geçen neoliberal programa geçiflin altyap›s›n› oluflturan kapsaml› bir ekonomik önlemler paketinin ekonomiden sorumlu Bakan Turgut Özal’›n öncülü¤ünde yürürlü¤e sokulmas›yd›. Emekçilerin haklar›nda yo¤un bir budamay› zorunlu k›lan paket ancak toplumsal muhalefetin bast›r›ld›¤› otoriter bir yönetim koflullar›nda hedeflerine ulaflabilirdi. ‹kinci geliflme, 1980 fiubat’›nda Afganistan’›n Sovyet ordusu taraf›ndan iflgal edilmesi, ‹ran devrimi sonras›nda bölgede hayli zay›flayan ABD’yi panikleterek, Türkiye’yi “sa¤lama almaya” ittirmekteydi. Üçüncü geliflme ise 1980’in Mart ay›ndan itibaren Cumhurbaflkanl›¤› seçiminin t›kanmas›yd›. Zira 1960 Anayasas›’na göre Cumhurbaflkan› seçilmeden meclis iflleyemiyordu ve seçim süresiz uzayabiliyordu. Nitekim mart ay›ndan 12 Eylül’e kadar Cumhurbaflkan› seçilemeyecek ve meclis fiilen ifllerli¤ini yitirecekti. Art›k egemenlerin, sermayenin, ordunun, kontrgerillan›n tüm kanatlar›, halk muhalefetini bast›rmak ve yeni bir rejim kurmak üzere bir darbe ihtiyac› etraf›nda birleflmeye bafllam›fl-
t›. Bu geliflmeler ›fl›¤›nda ordu, 1980 bafl›nda siyasilere yönelik bir muht›ra vererek bir yandan darbe için meflru bir zemin olufltururken, di¤er yandan da darbe sonras›n›n ekonomik ve siyasi program›n› haz›rlamakla meflguldü. ‹zlenecek bask› politikalar›ndan d›fl politika ad›mlar›na, yap›lacak yeni anayasadan, izlenecek ekonomik programa kadar her fley inceden inceye planlan›yordu. Oldukça güçlü ve hareketli bir toplumsal muhalefetin varl›¤›, darbenin meflru zemininin genifl halk kitleleri aras›nda iyice sa¤lamlaflt›r›lmas›n› darbeciler aç›s›ndan zorunlu k›l›yordu. Bu da art›k her gün 20-25 insan›n öldü¤ü bir iç savafl ortam›nda kitlelerin b›kmas›na, yorulmas›na yol açacak bir kaosun tesis edilmesinden geçmekteydi. 12 Eylül’e kadar faflistlerce gerçeklefltirilen Çorum’daki Marafl benzeri bir katliam girifliminden Kemal Türkler’in öldürülmesine dek tüm cinayetler bu kaos ve b›kk›nl›k atmosferinin tesis edilmesine yönelikti.
Dipnotlar: 1 Türkiye’de bürokratik elit içerisindeki temel kümelenme, kökleri Osmanl›’ya kadar uzat›labilecek bir “devlet gelene¤i”dir. Osmanl›’da Enderun/Ayan ikilisi olarak kendini gösteren bu kümelenme, Meflrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde askeri-idari yüksek bürokrasi ile ticaret burjuvazisi ve büyük toprak sahiplerinin do¤rudan temsilcileri aras›ndaki çeliflkiye dayanan bir siyasi ayr›flmaya dönüfltü. Bu güne kadar yap›lan birçok politik tarih çal›flmas›nda yer verilen bu iki kümeyi tan›mlayan bir kavramlaflt›rman›n ciddi güçlükleri bulunuyor. Bu çal›flmada sözkonusu kümeleri adland›rmak için kulland›¤›m›z kavramlar›n, söz konusu kümelenmelerin karakteristiklerini tam ve do¤ru olarak ifade etmedi¤inin, yani “kavramlaflt›rmad›¤›n›n” fark›nday›z. “Devletçi-otoriter” ve “sömürücü-gerici” nitelemeleriyle, sadece sözkonusu gruplar›n birbirlerine karfl› öne ç›kan niteliklerine dikkat çeken bir adland›rmaya gittik. Yoksa her iki grup da devletçi, otoriter, sömürücü ve gerici niteliklere sahiptirler. 2 Uzun y›llar sonra bu sabotaj›n içinde Hiram Abas’›n yer ald›¤› dile getirildi. 3 2000’li y›llardaki K›z›l Elma koalisyonu 9 Martç›l›¤›n düz bir devam› olmay›p, aksine ‹lhan Selçuk gibi sol cuntac›lar›n ancak etkisiz az›nl›k olarak koalisyona dahil olduklar›, “radikal-milliyetçili¤in” sa¤, ›rkç› ve daha otoriter bir versiyonuydu. 4 Atefl aç›lan otelin bir odas›nda Hiram Abas’›n da içinde oldu¤u M‹T ekibinin ve içerden atefl aç›ld›¤› kurflun delikleri nedeniyle kesin olan bir di¤er odas›nda ise CIA ajanlar›n›n bulundu¤u, ancak uzun y›llar sonra mahkeme safahat›nda ortaya ç›kt›. 5 Bu dönemde de Hiram Abas karfl› ekibi zay›flatmak ve Nuri Gündefl’e uzanacak bir ayak kayd›rma zemininin parças› olarak operasyon düzenlemekle meflguldü. Abas, M‹T’in üçüncü adam› olan Sabahattin Savaflman’› aral›k 1977’de CIA’ya belge satarken yakalayarak karfl› ekibi zay›flatt›. 6 16 Mart katliam›nda ordu mal› patlay›c›lar› özel harpçi Yüzbafl› Mehmet Ali Çevikel’in Abdullah Çatl›’ya verdi¤i ortaya ç›kt›. Yakalanan Çeviker tutukland›, firar etti, tekrar yakaland› ve birkaç ay sonra serbest b›rak›ld›. Ancak sonraki soruflturmalarda resmi olarak ordu bünyesinde böyle bir subay›n hiçbir zaman yer almad›¤› bildirildi. 7 Bu cinayetin katili olarak yarg›lanan ‹brahim Çiftçi birkaç kez idam ald›. Her seferinde kararlar›n bozulurken avukat› ‹brahim Çiftçi’nin Milli Savunma Bakanl›¤›’nda özel dosyas› oldu¤unu heyete sundu. ÖHD’de görevli sivil kifliler hakk›nda özel ve gizli dosyalar tutulmaktayd›. 8 Abdi ‹pekçi cinayetinin faili olarak bir süre sonra yakalanan M.Ali A¤ca’n›n sorgu süresi, CHP’li ‹çiflleri Bakan›’na do¤rudan ba¤l› olarak çal›flan özel polis ekibinin iste¤ine ra¤men dönemin ‹stanbul S›k›yönetim Komutan› Orgeneral Necdet Üru¤ taraf›ndan uzat›lmad›. Necdet Üru¤, ordu ve ÖHD üzerindeki etkisi sayesinde 12 Eylül sonras›n›n en güçlü ismi olacakt›. M.Ali A¤ca ise 12 Eylül öncesinde cezaevinden kaç›r›larak, 1980 sonras›nda Çatl›’n›n ekibinin kalan k›sm›yla birlikte Papa suikasti gibi do¤rudan CIA icraatlar›na bulaflaca¤› Avrupa’ya gönderildi.
131
EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹
Emperyalizmin Bunal›m dönemleri ve devrimci strateji
1918 Ekim Devrimi’nde K›z›lordu
“Tarihin belirli dönemlere bölünmesinin hikmeti, belirli bir dönemin ana iflleyifl eksenlerini kavramak için kullan›fll› bir çerçeve sunmas›d›r” (Harry Magdoff)
132
Emperyalizmin Bunal›m› ve “Bunal›m Dönemleri” Sistemati¤i 1960-70’li y›llarda, THKP-C’nin (ve ondan köklenen di¤er hareketlerin) de aralar›nda bulundu¤u devrimci ak›mlar›n temel emperyalizm çözümlemesi çerçevesini oluflturan “Emperyalizmin Bunal›m Dönemleri” kavram›, 1990’l› y›llarla birlikte yeniden canlanan emperyalist sistem tart›flmalar›nda bir yandan fetifllefltirilip, öte yandan teorik-pratik bir araç olarak unutulmaya terk edilen ana kavramlardan birisidir. Bu durumun nedenleri kuflkusuz, 90’l› y›llar›n bilinen koflullar›n›n, dev-
EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹
2000’lerde Mahir’i okumak ve 21.yüzy›lda hala Çayanist olmak
rimcilerin Marksizm’in devrimci teorik miras›n› “somut durumun somut analizine” dayal› stratejik bir kurgu oluflturmak üzere kullanma ve gelifltirme cüretlerini belirli ölçülerde k›rm›fl olmas›nda yatmaktad›r. Fakat bu cesaret k›r›lmas›, kapitalizmin bugüne kadarki tarihini farkl› amaçlar ve ölçütlerle birbirinden ay›rmay› hedefleyen çeflitli teorik giriflimler ve özellikle de “modernite-post modernite” çerçevesinin, solun emperyalizmle ilgili tart›flmalar›n› yöntemsel aç›dan ciddi ölçülerde istila etmesiyle sonuçland›. Bu yöntemsel istila ise, günümüz kapitalizminin birçok alan›nda; örne¤in maddi üretimin teknolojik alt yap›s›, enerji kaynaklar›, emper-
Tarihinin en sald›rgan ve yay›lmac› dönemlerinden birini yaflayan emperyalizme karfl›, dünyan›n her taraf›ndan, baflta ezilenler olmak üzere, pek çok farkl› kesimden tepkiler yükseliyor. Bölgemizde Ortado¤u ezilen halklar›n›n öfkesi milliyetçi ve ‹slamc› hareketlerin kanallar›nda toplanarak, daha çok, ABD karfl›tl›¤› ekseninde Müslüman dayan›flmas› ya da Arap Milliyetçili¤i olarak gelifliyor. Bu durum, Türkiye Sosyalist Hareketinin krizli yap›s›n› derinlefltiren ideolojik kaymalar›n temel unsurlar›ndan birini oluflturuyor. Ortado¤u’daki emperyalist iflgal, emperyalizmin dünyan›n baflka yerlerindeki ve ülkemizdeki varl›¤›na iliflkin bir dizi geliflme, liberal sol ve ulusalc› sol ak›mlar›n ideolojik prizmas›ndan k›r›larak Sosyalist Harekete yans›yor; emperyalizme iliflkin düflünsel belirsizliklere, pragmatik ve tutars›z tav›rlara yol aç›yor. Örne¤in emperyalist “savafla karfl› ‹slamc›larla ittifak sorunu” ya da ABD/AB yönelimli “demokrasi projesinin desteklenmesi” ad›na AKP’nin desteklenmesi sorunu, liberallerin ve liberal solun, Sosyalist Hareketi karalama kampanyalar›na zemin oluflturuyor. Yine benzer flekilde, asl›nda ana kaynak olarak emperyalizmin “Ulusal Güvenlik Doktrini” projesinden beslenen ulusalc› sol, emperyalizme karfl› “ulusal güvenlik/de¤erlerini savunma” ya da “cumhuriyet de¤erlerini savunma” ad›na, halk›, emperyalizmin farkl› türden gericilikleri aras›nda seçim yapmaya zorluyor. Sonuçta, Türkiye Sosyalist Hareketi’nde bu türden emperyalizm çözümlemelerinin, somut devrimci mücadeleden uzaklaflman›n, çeflitli s›n›f uzlaflmac›l›¤› pratiklerine k›l›f uydurman›n bir arac› oldu¤u görülmektedir. Gerek günün devrimci görevlerinin netlefltirilmesi, gerekse sol liberal ve ulusalc›/milliyetçi ak›mlarla mücadele edilmesi, devrimci kavramsal miras›n temel ö¤elerinin bu tart›flmalara kazand›r›lmas›yla olas›d›r. “Emperyalizmin bunal›m dönemleri” kavram›; dünümüzü ve bugünümüzü kavramak için gelifltirmemiz gereken devrimci kavramsal miras›n ana ö¤elerinden biridir. Mahir Çayan ve THKP-C, emperyalizm çözümlemelerini, “emperyalizmin bunal›m dönemleri” kavramsal çerçevesini temel alarak yapm›flt›r. “Emperyalizmin bunal›m dönemleri” kavramsal çerçevesi, bugünün emperyalist-kapitalist sisteminin somut devrimci kriz konjonktürünü, temel yap›s› ve Türkiye devriminin stratejisine etkileri aç›s›ndan tan›mlamak için kullan›lm›flt›r. Bu çözümlemede, emperyalizm döneminin Marksizmi olan Leninizmin, emperyalizm teorisinin evrensel tezleri, yeni sömürge devriminin stratejisinin üretilmesinde yol gösterici bir eylem k›lavuzu olarak kullan›lm›flt›r. Bir yeni sömürge devrimi olarak Türkiye devriminin yolunun teorik ve pratik olarak çizilmesinde, “emperyalizmin bunal›m dönemleri” ile “Leninist kesintisiz devrim teorisinin” kavramsal çerçevesi, Türkiye geleneksel solundan teorik ve pratik bir kopuflun hareket noktas›n› oluflturmufltur. Bütün bunlar›n yan›nda, kapitalizmin en büyük krizlerinden birini yaflad›¤› bugünlerde, sosyalizmin yeni bir tarihsel dönemi de, emperyalizmin yeni bunal›m döneminin devrimci politik öznesini biçimlendiren somut güç iliflkileri, politik sorunlar ve çat›flma süreçleri içinde biçimlenmektedir. ‹flte bu nedenle bunal›m dönemleri kavramsal çerçevesi, sosyalizmin inflas›n›n devrimci yolunda döflenmifl sürükleyici kavramsal bir yap›tafl›d›r. 21.yüzy›l sosyalizminin ilk ad›mlar›n› att›¤›m›z bugünlerde, Mahir’i okuman›n ve 21.yüzy›lda “hala Çayanist olman›n” gerçek devrimci alg›s› böyle oluflacakt›r. Bundan böyle dergimizde oluflturaca¤›m›z dosya yaz›lar›yla bu türden kuramsal çal›flmalara katk›da bulunmaya çal›flaca¤›z. ‹lk say›m›zda, “Emperyalizmin Bunal›m Dönemleri ve Devrimci Strateji” adl› çal›flman›n birinci bölümünü yay›ml›yoruz.
133
EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ yalist hegemonya iliflkileri vs.de yaflanan dönüflümlerle ilgili olarak yap›lan tek tek saptamalar›n, kimi zaman bu dönüflümlerin hep birlikte yaratt›klar› yeni devrimci kriz konjonktürünün aç›kça tan›mlanmas›ndan ziyade buland›r›lmas›na katk›da bulunmalar›na yol açt›. Teori, somut devrimci mücadeleden bu biçimde uzaklaflt›r›l›rken, “emperyalizmin bunal›m dönemi” ve özellikle de “III. Bunal›m dönemi” kavramlar›n›n fetifllefltirilerek asl›nda müzeye kald›r›lmas› flafl›rt›c› say›lmamal›.1 Amaçlar› günümüzün emperyalist kapitalist sisteminin somut devrimci kriz konjonktürünün temel yap›s›n› ve Türkiye devriminin stratejisi üzerindeki bafll›ca etkilerini anlamak olan devrimciler içinse, “bunal›m dönemleri” kavram› bir fetifl ya da müzelik bir antika de¤il, sadece günümüzü kavramak için gelifltirmemiz gereken devrimci kavramsal miras›n vazgeçilmez ana ö¤elerinden birisidir. ‹çinde yaflad›¤›m›z ve mücadele etti¤imiz sistemin y›k›c› çeliflkilerinin geliflimini tarihsel-diyalektik bir süreç olarak kavramam›z› sa¤layan bunal›m dönemleri kavram›n›n devrimci pratik aç›s›ndan en önemli iki katk›s›, bunal›m kavram›n›n ekonomistçe yorumunun ve metropol devrimi merkezli bak›fl aç›s›n›n d›fl›na ç›k›labilmesini sa¤layan sa¤lam bir yöntem sunmas›d›r. Tam da bu nedenle, bunal›m dönemleri sistemati¤i, yirminci yüzy›l›n ikinci yar›s›nda hâkim hale gelen dogmatik Marksizm’in iki ana ak›m›n› oluflturan “Stalinizm ve Troçkizm” karfl›s›nda geliflen devrimci ak›mlar›n ana çözümleme çerçevesini oluflturmufltur. Emperyalizmin en kaba ve k›sa tarifinin “tekelci finans kapitalin egemenli¤i” olarak yap›labilece¤ini söyleyen Lenin, onu ayn› zamanda kapitalizmin “sürekli ve genel bunal›m dönemi”; “dünya çap›nda bir sömürgeci bask› sistemi ve bir avuç ‘ileri’ ülkenin dünya nüfusunun büyük ço¤unlu¤unu finansal bak›mdan bo¤ma sistemi” olarak da tan›mlad›. Nitekim en bafl›ndan itibaren “bir dünya sistemi” kurarak geliflen kapitalizm, ancak emperyalizm ça¤›n›n bafllamas›yla birlikte, “birçok dünya içindeki bir dünyadan, tüm dünyan›n tarihsel sosyal sistemi” (Arrighi) haline dönüfltü. Bu dönüflüm, tüccar kapitalizminin fetihçi ticari sömürgecili¤inden, sanayi kapitalizminin resmi (klasik) sömürgecili¤ine ve emperyalist sömürgecili¤e kadar geçen süreçte biriken birçok yap›sal, tarihsel ve s›n›fsal çeliflkinin, özgün politik sorunlar biçimine bürünerek tüm dünyada ola¤anüstü olgunlaflarak genelleflmesiyle sonuçland›.2 Emperyalizm ça¤›, sistemin kendi mant›¤› içinde at›lan her ad›m›n onu politik bak›mdan parçalanmaya da zorlayan somut bas›nçlara dönüflmesi bak›m›ndan, önceden
134
görülmemifl bir dinamizm yaratt›. Kimileri özellikle sistemin zay›f halkalar›nda devrimci politik süreçlerin geliflme yollar›n› da açan ve kimi zaman sistemi yeniden biçimlenmeye zorlayan bu politik bas›nçlar, sermaye taraf›ndan yarat›lan karmafl›k dünya sisteminin zorunlu politik ürünleri oldular. Emperyalist ça¤ boyunca ortaya ç›kan sistem bunal›mlar› ise, iktisadi yap›n›n da organik bir parças›n› oluflturdu¤u emperyalist iliflkiler bütününün, politik, s›n›fsal, askeri nitelikteki bir y›k›c›l›k ve çözülme dinamizmi taraf›ndan yeniden biçimlenmeye zorlanmas›yla birlikte ortaya ç›kt›. Ekonomik gücün büyük flirketlerde yo¤unlaflmas›, tekellerin mevcut ve potansiyel tüm hammadde, emek gücü, pazar ve mali kaynaklar üzerinde denetim kurma ihtiyac›n› ve yetene¤ini ola¤anüstü art›rd›. Devletin bu denetimi güvence alt›na alma ifllevini pekifltirdi: “Emperyalist davran›fl biçimi”, tüm geliflmifl kapitalist ülkeler aç›s›ndan az çok geçerli ve daha da önemlisi, zorunlu bir davran›fl biçimine dönüfltü. Emperyalistler aras›ndaki sürekli rekabet ve “kapitalizmde farkl› giriflimlerin, tröstlerin, sanayi kollar›n›n ya da ülkelerin eflitsiz bir biçimde geliflmek zorunda olmas›”3, tarihsel bir e¤ilim olarak, “emperyalist kuvvetlerin sahip olduklar›
EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ Sistemin merkezini felç eden büyük ekonomik çöküfl anlar›n›n tek politik hareket noktas› haline getirilmesi, sistemin neredeyse tek bir anda, esas olarak merkezlerden bafllayarak ve topyekûn bir biçimde çökece¤ini varsayan kaderci ve kendili¤indenci anlay›fl›n fikirsel arka plan›n› oluflturur. Bu dogmatik bak›fl aç›s› emperyalist yay›lma ve rekabetten do¤an alt krizlerin bar›nd›rd›¤› devrimci potansiyelin kavranamamas›na neden olur. Oysa emperyalizmin ana özelli¤i olan sermaye ihrac› büyük meta, insan ve sermaye ak›fl›yla pazar›n evrenselleflmesi aç›s›ndan büyük bir ilerleme; yani metalaflt›rma, piyasalaflt›rma ve mali kontrol ilkesinin, temel ilke halini almas› demektir. Tekelci örgütlenme biçimi, sermayenin iflçi s›n›f› üzerindeki sömürüsünü bir bütün olarak derinlefltirir ve a¤›rlaflt›r›r. Emek sürecinin örgütlenmesinde el konulan art› de¤eri azamilefltirecek teknikleri devreye sokar. Sanayinin ve tar›m›n d›fl›na at›lan nüfusun sürekli olarak genifllemesi e¤ilimi, sermaye birikim süreci ola¤anüstü h›zlan›rken, yedek sanayi ordusunun sürekli olarak büyümesine yol açar. Bütün bunlar emperyalizm öncesinde esas olarak Bat› Avrupa ile s›n›rl› olan kapitalist uzlaflmaz s›n›f çeliflkilerinin, dünya çap›nda bir gerilim olarak genelleflmesinin ve yayg›nlaflmas›n›n önünü açm›flt›r. “Kapitalist tekel gruplar›, kendi ülkelerinin bütün üretimine, çok ya da az mutlak ölçüde sahip olarak, ilkin iç pazar› paylafl›rlar. Ama, kapitalist düzende, iç pazar, zorunlu olarak, d›fl pazara ba¤l›d›r. Kapitalizm, uzun bir süreden beri dünya pazar›n› yaratm›flt›r. “ Lenin, Emperyalizm.
göreceli gücü” ve sistemin iç hiyerarflisini de¤ifltirmeye yönelik sürekli zorlamalar› beraberinde getirdi. Bu koflullar dikkate al›nd›¤›nda, emperyalist sistemin bunal›m› kavram›, sistemi kendi kendine y›k›ma götürece¤i varsay›lan kimi ekonomik mekanizmalar›n 盤r›ndan ç›kmas› olarak anlafl›lamaz. Tersine bunal›m, sermayenin yay›lmas› taraf›ndan yarat›lan karmafl›k dünya sisteminin ürünü olan çeliflik ç›karlara sahip güçler aras›ndaki gerilimlerin, eskisi gibi yönetilemez boyutlara ulaflmak üzere birikmesi olarak kavrand›¤›nda yol gösterici bir anlam ifade eder. Sistem bunal›m›, kapitalizmin daimi bir özelli¤i olan merkezi ekonomik krizlerle özdefl de¤ildir. 1929 Büyük Bunal›m› ya da 1974 Dünya Ekonomik Bunal›m› gibi topyekûn ekonomik çöküfl anlar›na da, topyekûn ekonomik çöküfllerin zirve noktalar›n› temsil etti¤i uzun ekonomik durgunluk dönemlerine de indirgenemez.4
Bu muazzam piyasa genifllemesi, ba¤›ml›l›k iliflkilerini tüm sistem çap›nda, emperyalist bir dünya iflbölümü içinde kurumsallaflt›rm›flt›r. Emperyalizm öncesi ça¤da, rekabetçi sanayi kapitalizminin ihtiyaçlar›na göre biçimlendirilen ba¤›ml› ülkelerin ekonomik ve sosyal yap›lar›, emperyalist ça¤la birlikte tekelci mali sermayenin devasa hammadde, emek ve pazar ihtiyaçlar›na göre biçimlendirilmeye baflland›. Bu durum, sömürgelefltirilen bölgelerdeki toplumsal, s›n›fsal ve politik sistemlerin, sömürgecilerin ihtiyaçlar› uyar›nca sanayi kapitalizmi dönemiyle k›yaslanamaz düzeyde altüst edilmesini beraberinde getirdi.5 Ba¤›ml› bölgelerde üretilen art›¤›n büyük miktarlardaki sermaye ihraçlar› yoluyla ço¤alt›lmas›yla gerçeklefltirilen bu altüst olufl, muazzam sermaye geri transferleriyle birleflerek, ba¤›ml› ülkeleri kapitalist iliflkilerin yayg›nlaflmas› paralelinde sürekli bir ekonomik durgunluk, toplumsal y›k›m ve politik krizler sürecine mahkûm etti. Ba¤›ml› ülkelerde hâkim olan bu durum, sistemi politik olarak parçalanmaya do¤ru zorlayan bas›nçlar›n, esas olarak bu bölgelerde yo¤unlaflmas›yla sonuçland›.6 Bu geliflmeler, emperyalist dünya sistemi içinde, s›n›flar aras›ndaki uzlaflmaz çeliflkilerden, emperyalist ba¤›ml›l›k iliflkilerinin yaratt›¤› gerilimlerden ve emperya-
135
EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ listler aras› rekabetten kaynaklanan bir sistem bunal›m› yaratacak üç temel politik gerilim ekseni ortaya ç›karm›flt›r. Bu üç temel gerilim eksenindeki kaymalar, emperyalist dünya sistemi içindeki uluslararas› politik koflullar›n; tekelci sermayenin somut iktisadi egemenlik biçiminin ve sömürgecilik iliflkilerinin her seferinde farkl› dengeler ve mevzilenmeler üzerine oturdu¤u, farkl› bunal›m dönemlerini biçimlendirir. Emperyalist sistemin tarihsel evrimi, bu üç gerilim ekseni taraf›ndan biçimlendirilen bunal›m dönemlerinin içinden geçerek gerçekleflmifltir. Bunal›m dönemleri, bu nedenle basit tarihsel flemalarbölümlemeler de¤il, emperyalist sistemin içinden geçti¤i somut tarihsel süreç içinde biriken ve ayn› süreç içinde biçimlenen maddi güçler aras›ndaki farkl› mücadele konjonktürleridir. Bu toplam konjonktür, sistemin farkl› alt parçalar› taraf›ndan farkl› biçimlerde yaflan›r. Emperyalist egemenlik mücadelesi, sadece yaflamsal ç›karlar›na zarar verdi¤i toplumsal güçlerin çeflitli düzeylerdeki direnifl ve mücadelelerini yaratmaz. Devrimci geliflmelerin öncelikle bafl gösterebilece¤i; bu geliflmelerin “devrimci bir durumla” sonuçlanabilece¤i ülkeleri, k›sacas› dönemin kendine özgü “karars›z zay›f halkalar›”n› da yarat›r. Emperyalist tahakküm zorlamalar›, kapitalist dünya sisteminin eflitsiz parçalar›nda do¤al olarak birbirlerinden farkl› politik krizlere yol açar. Kapitalist dünya sistemi bu parçalardaki politik krizlerin derinleflmesini önleyemez. Tersine bu krizlerin, emperyalist sistemin her bir bunal›m dönemindeki çözülme merkezine iflaret eden bir biçimde derinleflmesine neden olur. Kapitalist zincir en zay›f halkas›ndan k›r›l›r. “Zay›f halkalar” tek bafllar›na ortaya ç›kmazlar; kapitalist dünya sisteminin belirli bir döneme özgü genel iflleyiflinin birbirlerine az çok benzer biçimlerde krize sürükledi¤i bir ülkeler grubu olarak görülürler. Bunlardan birisinde meydana gelen devrimci geliflme, hem di¤erini yak›ndan etkiler, hem de kapitalist sisteminin tamam›ndaki s›n›f mücadelelerinin derinleflmesine ve keskinleflmesine yol açar. Dolay›s›yla her bir bunal›m dönemi, emperyalist sistemin çözülme e¤iliminin yo¤unlaflt›¤› bir zay›f halklar dizisi ile karakterize olur. Farkl› bunal›m dönemlerinde zay›f halkalarda yaflanan kaymalar ya da dönüflümler sonucunda, buralardaki devrimci süreçler kendilerini farkl› “siyasal sorunlar” olarak ifade ederler. Ancak gerek emperyalistler aras›ndaki hesaplaflmalar, gerekse emperyalist tahakküm alt›ndaki insanl›¤›n harekete geçirdi¤i “devrimci süreçler” aç›s›ndan, yaln›zca tamamlanmam›fl, k›smi çözümler üretebilirler. Emperyalistler aras›ndaki baz› rekabet ve hesaplaflmalar da kimi dönemlerde kesin biçimde so-
136
nuçlan›rken, kimisinde bir sonraki dönemlere aktar›l›r. Ezilenlerin insani kurtulufl denemelerinin somut biçimleri ve geliflme olanaklar› da tarihsel olarak bu farkl› konjonktürler ba¤lam›nda oluflur. Örne¤in “sosyalizmin tarihsel bir dönemi”, emperyalist sistemin somut güç iliflkilerini bar›nd›ran ve somut politik sorunlarla biçimlenen belirli bunal›m dönemleri içinde ortaya ç›km›fl, bu paralelde bir geliflme biçimi kazanm›fl ve sona ermifltir. Sosyalizmin yeni bir tarihsel dönemi de, emperyalizmin yeni bunal›m döneminin devrimci politik öznesini biçimlendiren somut güç iliflkileri, politik sorunlar ve çat›flma süreçleri içinde biçimlenmektedir. Öte yandan, farkl› bunal›m dönemlerinin özgün güç iliflkileri, toplumsal-siyasal biçimleniflleri ve s›n›fsal mevzilenmeleri, belirli bir bunal›m dönemine özgü devrimci güçler ve devrimci hareket biçimleri ile olanaklar›n›n, dönemin devrimci özneleri taraf›ndan farkl› devrimci stratejiler olarak formüle edilmesinin temelini oluflturur. K›sacas› devrimci stratejiler, devrimci öznenin keyfi bir biçimde de¤il, belirli bir politik co¤rafyan›n belirli bir bunal›m dönemindeki toplumsal, siyasal, s›n›fsal özelliklerini devrimci-bilimsel yöntemlerle kavrayarak saptad›¤› formülasyonlard›r. Bu formülasyonlarda, nesnel koflullar›n de¤iflimi ölçüsünde dönemden döneme ciddi farkl›laflmalar olabilece¤i kadar önemli sürekliliklerin de bulunmas› kaç›n›lmazd›r.
Emperyalizmin Bunal›m Dönemleri Kapitalizmin emperyalizm aflamas›na ulaflmas›ndan günümüze dek dört ayr› bunal›m döneminin saptanabilmesi mümkündür. i. Emperyalizmin do¤uflu (1870) ile I. Dünya Savafl› (1914) ve Ekim Devrimi (1917) aras›ndaki I. Bunal›m Dönemi ii. I. Dünya Savafl› sonras›ndan bafllayarak, II. Dünya Savafl›, Yalta Konferans› (1944) ve faflizmin y›k›l›fl›na kadar uzanan II. Bunal›m Dönemi iii. Bretton Woods anlaflmas› (1944), So¤uk Savafl (1946) ve Çin Devrimi’nden (1950) bafllayarak 1973 Dünya Ekonomik Bunal›m› ve SSCB’nin y›k›lmas›na (1990) kadar uzanan III. Bunal›m Dönemi iv. Washington Konsensusu (1982) ve Körfez Savafl›’ndan (1991) bafllay›p günümüzde de sürmekte olan IV. Bunal›m Dönemi. Emperyalist sistem, bu dört farkl› dönemde esas olarak: (1) Tekelin, ulus ötesi sermaye göçünün ve sermaye birikim sürecinin; (2) emperyalist güçler aras›ndaki ekonomik ve politik hiyerarflinin ve (3) emperyalist ba¤›ml›l›k iliflkileri ile bu iliflkiler karfl›s›ndaki mü-
1929 Borsa krizinde Wall Street “Birkaç elde toplanm›fl olan ve fiiilen tekel durumu yaratan mali sermaye, mali oligarfli egemenli¤ini güçlendirerek ve bütün bir toplumu tekelciler yarar›na haraca keserek, firmalar›n kuruluflundan, k›ymetli evrak ç›kar›lmas›ndan, devlet tahvillerinden çok büyük ve gittikçe artan ölçüde karlar elde etmektedir.” Lenin, Emperyalizm
cadelenin s›n›fsal-politik biçimlenifli aç›s›ndan farkl› özellikler sergilemektedir. Ayr›ca ayn› dönemler, eme¤in dünya çap›nda metalaflt›r›lmas› ve metalaflt›r›lan eme¤in tabi k›l›nd›¤› uluslararas› emek süreçleri bak›m›ndan da yine birbirlerinden önemli farkl›l›klar göstermektedir. Emperyalizmin günümüzdeki biçimleniflini kavramak için, bugüne kadarki bunal›m dönemleri, egemenlik koflullar›n› belirleyen bafll›ca etkenlerle birlikte gözden geçirilmelidir. Bu say›m›zda I. ve II. Bunal›m Dönemleri tart›fl›lacak, III. ve IV. Bunal›m Dönemlerine dair bölümler bir sonraki say›m›zda yer alacakt›r.
I. Bunal›m Dönemi: (1870’lerden 1914’e) Tekelci sanayileflme, emperyalizm ve sömürgecili¤in yay›lmas› Bu dönemi biçimlendiren en önemli geliflmeler: 1. Tekelin sermayenin baflat örgütlenme biçimi olarak ortaya ç›karak olgunlaflmas›; mali sermayenin hâkimiyet kazanmas›; büyük çapl› sermaye ihracat› ve emperyalist bir dünya pazar› ile iflbölümünün oluflmas›; 2. On dokuzuncu yüzy›lda Britanya taraf›ndan kurulmufl olan sömürge imparatorlu¤u varl›¤›n› sürdürürken, bütün kapitalist ülkelerin sömürgeci güçler haline dönüflmesi ve sömürge fetihlerinin h›z kazanmas› olmufltur.
Emperyalizm kavram›, I.Bunal›m döneminin 1900–1920 y›llar› aras›nda Marksistler taraf›ndan sistematik bir kavram olarak kullan›lmaya baflland› ve Lenin bu dönemin sonlar›nda 1916’da yazd›¤› “Emperyalizm: Kapitalizmin En Yüksek Aflamas›” kitab›nda, kapitalizmin emperyalizm aflamas›na geçti¤ini saptad›.7
I.1. Tekel, mali sermaye, sermaye ihrac› ve emperyalist dünya pazar›-sömürgeci iflbölümü 19. yüzy›l›n son yirmi y›l›, bütün geliflmifl kapitalist ülkelerde muazzam bir sermaye yo¤unlaflmas› ve merkezileflmesi sürecine sahne oldu. 1. Sanayi Devrimi teknolojisinin bütün kapitalist ülkelere yayg›nlaflmas› ile birlikte yaflanan büyük fiyat savafllar› sonras›nda gündeme gelen 1873–1890 büyük bunal›m›, dev bir flirket birleflmeleri dalgas›na yol açt›. Bu sürecin bafl›nda güçlü flirketler, var olan sanayi dallar›ndaki bo¤az bo¤aza rekabeti ortadan kald›rmak ve piyasa fiyatlar›n› denetimleri alt›na almak üzere küçükleri yutarak kartel, tröst, holding flirketi ve anonim flirketten oluflan çeflitli birlikler oluflturdular. Ancak, tekelin gerçek anlamda olgunlaflmas› ve sanayi sermayesinin bir bütün olarak mali sermayenin* hâkimiyeti alt›na girmesi, gerek üretim ölçe¤inin büyütülmesi, gerekse hammadde kaynaklar› üzerindeki deneti-
137
EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ min art›r›labilmesi aç›s›ndan çok büyük mali kaynaklar› zorunlu k›lan (elektrik, petrol ve çeli¤e dayal›) yeni sanayilerin 20. yüzy›l bafllar›ndaki hâkimiyetiyle birlikte yafland›. 20. yüzy›la gelindi¤inde, ‹ngiltere’nin 19. yüzy›lda öncülü¤ünü yapt›¤› (a¤›rl›kl› olarak iç pazar merkezli) aile flirketi formu, sermayenin baflat örgütlenme biçimi olmaktan ç›kt› ve yerini çeflitli biçimlerdeki emperyalist tekelci sermaye örgütlenmelerine b›rakt›. Ancak bu e¤ilim bütün geliflmifl kapitalist ülkelerde ayn› biçimde yaflanmad›. Kartelleflmenin en önemli iki geliflme alan› ABD ve Almanya olurken, mali sermayenin bu ülkelerdeki hâkimiyeti, gerek sanayi gerekse para sermaye alan›ndaki kartelleflmenin çok daha düflük bir h›z ve dereceyle yafland›¤› Britanya’dan çok daha yo¤undu. Mevcut dünya sistemi içindeki en büyük sömürge imparatorlu¤unun hâkimi olan Britanya’n›n, (bu hâkimiyetin, rekabet bas›nc›na maruz kalan zay›f firmalara k›smi bir koruma sa¤lamas› nedeniyle) en düflük tekelleflme ve mali sermaye hâkimiyeti derecesine sahip güçlerden birisi olmas›, dönemin paylafl›m mücadelelerinin gelece¤ini köklü biçimlerde etkiledi. Tekelci örgütlenme, sermayenin hammadde kaynaklar› ve pazarlar üzerinde denetim kurma ihtiyaçlar›n› bir bütün olarak ola¤anüstü boyutlara tafl›d›. Büyük kapitalist giriflimlerin, yabanc› ülkelerdeki faaliyetlerini köklü biçimlerde de¤ifltirdi ve sanayi kapitalizminin olgunlaflmas› paralelinde 19. yüzy›l›n ikinci yar›s›ndan itibaren t›rmanan sömürgeci yay›lma faaliyetlerinin hâkimiyet alanlar›n›, emperyalist dünya ekonomisinin bileflenleri haline dönüfltürdü.8 Tekelci bir sanayi yap›s›na sahip olan çok say›da ülkenin ortaya ç›k›fl›yla, rekabetçi kapitalist sömürgecilik sisteminin tek egemen gücü Britanya’n›n, uluslararas› mali ve ticari egemenli¤ini dayand›rd›¤› temel araçlardan birisi olarak öne ç›kmaya bafllam›fl olan yabanc› yat›r›m ve sermaye ak›fl›, tüm geliflmifl kapitalist güçler taraf›ndan genellefltirildi. Britanya’n›n yabanc› yat›r›mlar konusundaki mutlak egemenli¤inin yerini, toplam yabanc› sermaye ak›fl›n›n büyük ölçüde genifllemesine neden olan yeni bir sermaye ihracatç›lar› kufla¤› ald›. Bu dönemde ortaya ç›kan ve 1. Dünya Savafl› öncesinde zirveye ulaflan toplam uluslararas› sermaye hareketleri, dünya ekonomisi aç›s›ndan 1990’lara kadar bir daha yakalanamayan bir düzeye ulaflt›.9 Birinci Dünya Savafl›’n›n hemen öncesinde, eski sömürgecilik sisteminin avantajlar›ndan hala büyük oranda yararlanmakta olan Britanya flirketleri, dünyadaki toplam yabanc› sermaye ak›fl›n›n yüzde 50’sine; Almanya ile Fransa yüzde 40’›na ve ABD de yüzde 6’s›na sahiptiler.
138
Bu yo¤un sermaye ihrac› ortam›nda kendine yeterli ekonomiler, emperyalist merkezlerin mamul mal ve temel sanayi ürünleri, sömürgelerinse hammadde ve g›da maddesi sa¤lad›¤› bir iflbölümü dâhilinde, dünya ekonomisi içinde çözülmeye bafllad›lar.10 Sömürgelerin üretim yap›s›n› merkezin bu ihtiyaçlar›na göre flekillendirilmek üzere, sermaye ihrac›na paralel biçimde dayat›lan kapitalist üretim iliflkileri, birçok bölgede baflta a¤›r vergilendirme, toplu sürgün vs gibi aç›k zora dayal› araçlar yoluyla yerlefltirilmeye çal›fl›ld›.11 Bu tür bir ba¤›ml›l›k iliflkisinin yaratt›¤› emperyalist sömürü olanaklar› k›saca flöyle özetlenebilir: Ticareti serbestlefltiren ve mamul mal-hammadde de¤ifl tokuflunu dayatan bir uluslararas› iflbölümü, ba¤›ml› bölgelerin, tekelci tekniklerle daha ucuza üretilen sanayi mallar› itEmek sürecinin iflçinin vas›flar›ndan kopart›lmas›; kavray›fl ile uygulaman›n birbirinden ayr›lmas› ve sermayenin bilgi üzerindeki tekelinin emek sürecinin her bir ad›m›n› ve ö¤esini denetim alt›na almak için kullan›lmas›, tekelleflme ile birlikte gündeme gelen Taylorist emek verimlili¤i tekniklerinin temelini oluflturdu; makinenin ritmine uymaya zorlanan iflçi, emek sürecine ve ürünlerine yabanc›laflt›.
halat›n› art›r›r. Bu durum öncelikle, k›sa sürede ba¤›ml› ülkenin büyük d›fl ticaret aç›klar› vermesine ve ticaretin büyük bir kaynak transferi kanal› haline gelmesine neden olur. Ba¤›ml› ülkenin d›fl borç ihtiyac›n› ola¤anüstü art›ran bu durum, ba¤›ml›l›k iliflkisini dolays›z bir emperyalist sömürü iliflkisi haline dönüfltüren, ikinci bir kaynak ak›fl› çemberi daha yarat›r. Borç sermaye ihrac›, yerel art›¤›n büyütülmesi, art›¤›n merkeze geri akmas› ve yeniden borç olarak verilmesi biçiminde iflleyen bu çember sayesinde, sermaye ihrac›, bafllang›çtaki miktar› onlarca kez aflan bir miktara ulaflarak yeniden emperyalist merkeze geri döner. K›sacas›, serbest ticarete ve serbest sermaye ak›fllar›na dayal› bir iflbölümü hem merkezde yeniden toplanan para sermayeyi
EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ art›rarak, hem de ucuz hammadde-g›dalarla merkezdeki iflgücünün de¤ersizleflmesine katk›da bulunarak, tekelci sermaye birikimini güçlendirir. Tekelci yo¤unlaflman›n bu yollarla daha da yayg›nlaflt›¤› bu süreçte, emperyalist merkezlerdeki iflçi s›n›flar›n›n, 20. yüzy›l›n bafllar›ndan itibaren emek verimlili¤ini ola¤anüstü art›ran ve iflçileri vas›fs›zlaflt›rarak, üretim üzerindeki denetimlerini tam anlam›yla ortadan kald›ran (Taylorizm ve bilimsel iflletmecilik gibi) emek süreci örgütlenmelerine tabi k›l›nmas›n›n ilk ad›mlar› da at›lmaya baflland›.12 Dev fabrikalardaki üretim örgütlenmesinin eskisinden çok daha otoriter bir disipline tabi k›l›nmas›n›n ilk temellerini yaratan bu durum, iflçi s›n›f›n›n bu yeni çal›flma biçimlerinden kaynaklanan hoflnutsuzlu¤unu da t›rmand›rmaya bafllad›.13
Emperyalist iflbölümünde hammadde-tar›m sat›c›lar› olarak yer alan sömürgelerdeki emek süreci örgütlenmeleri ise 2. Dünya Savafl›’na kadar ikili özellikteydi. Kimi ihraç ürünleri, sömürgelerde hala önemli ölçüde varl›¤›n› sürdüren kapitalizm öncesi (geçimlik, feodal ya da kabilesel) iliflkiler içindeki köylülük taraf›ndan geleneksel yöntemlerle üretiliyordu. ‹hraç mallar›n›n ço¤u ise maden ve tar›msal plantasyon biçimindeki yabanc› iflletmelerde üretiliyor ve tar›m ürünleri ihracat› köylüler aç›s›ndan karl› olmaya devam etti¤i sürece, bu emperyalist iflletmeler “gönüllü”, ücretli, vas›fs›z emek gücü k›tl›¤› çekiyorlard›. Bu sorun birçok yerde öncelikle, köle ticareti resmen yasakland›ktan sonra da yerel olarak kullan›lan köle eme¤iyle, vergilerini nakit olarak vermeye zorlanan köylülerin zorla çal›flt›r›lmalar› ya da
topraklar›ndan sürülmeleriyle ve mevsimlik, göçmen köylü-iflçi kullan›m›yla çözüldü. Bu biçimde elde edilen emek gücü, gerek yabanc› iflletmelerde gerekse bunlar›n ihtiyaç duydu¤u kamusal nitelikli (yol, liman yap›m› vs.) inflaatlarda, “sömürgesel despotizm” olarak adland›r›lan bir emek süreci örgütlenmesine tabi k›l›nd›. Aç›k zora ve ›rk temelli bir egemenlik sistemati¤ine dayanan “sömürgesel despotik” emek süreci örgütlenmelerinde, iflyerindeki üretim iliflkilerinin yönetimi özgün birer politik ayg›t olan “flirket devletler” taraf›ndan sürdürüldü. Uluslararas› hammadde fiyatlar›n›n düflmesiyle birlikte daha fazla “gönüllü” ücretli iflçi kaynaklar›na ulaflmaya bafllayan “flirket devletlerin” örgütledi¤i emek süreçlerinin “sömürgeci despotik” niteli¤i, sömürgelerin resmi ba¤›ms›zl›klar›n› kazanmalar›na ka-
dar hafiflemeksizin sürdü. Bu dönemde sermaye ihrac› genel olarak iki temel biçim ald›. Mali sermayenin yeterli olgunluk derecesine ulaflmad›¤› ülkeler, Britanya ve Fransa, do¤rudan yabanc› yat›r›mlar›n yan› s›ra, (yat›r›mc›n›n, yat›r›m›n yüzde 10’dan az›na sahip oldu¤u ve k›sa vadeli spekülatif özellik tafl›yan) portföy yat›r›mlar› ve borç-kredi a¤›rl›kl› bir sermaye ihracat› gerçeklefltirirken, mali sermayenin daha geliflkin oldu¤u Almanya ve ABD gibi ülkeler, a¤›rl›kl› bir biçimde demiryollar› ile tar›m ve madencilik alanlar›nda yo¤unlaflan do¤rudan yabanc› yat›r›mlara yöneldiler. Sermaye ihraç eden gücün, sermaye ihraç edilen bölgede daha yo¤un bir denetim elde etmesini sa¤layan
139
EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ bu sermaye hareketi biçiminin bu döneme özgü özellikleri flunlard›: 1) II. Dünya Savafl› sonras›na kadar, do¤rudan yabanc› yat›r›mlar hammadde ve tar›m a¤›rl›kl›yd›. 2) Bu duruma paralel bir biçimde, I. Dünya Savafl›’n›n hemen öncesinde, do¤rudan yabanc› yat›r›mlar›n yüzde 37’si di¤er emperyalist ülkelere yönelirken, yüzde 63’ü ba¤›ml› ülkelere yöneliyordu. (1938 y›l›na gelindi¤inde, bu oran, sömürgecilikteki yayg›nlaflma ile birlikte, yüzde 34 ile yüzde 66 biçimini ald›.) 3) Sonraki dönemlerde do¤rudan yabanc› yat›r›mlar›n asli failleri haline dönüflecek olan çokuluslu flirketlerin say›s›, 1914 öncesinde 100’ü aflm›yor ve bunlar da hammadde alanlar›nda yo¤unlafl›yordu.14 4) I. Dünya Savafl›’n›n hemen öncesinde tamam› emperyalist ülke merkezli olan dünya toplam do¤rudan yabanc› yat›r›m stokunun yaklafl›k yüzde 46’s› Britanya’ya aitti ve bu durum II. Dünya Savafl› öncesine dek devam etti. Birçok emperyalist ülkeden yap›lan mal ve sermaye ihrac›n›n devasa boyutlara ulaflt›¤› bu dönem, ayn› zamanda, sömürgeci Britanya merkezli emperyalist dünya piyasas›n›n ilk çat›rdamalar›n›n yafland›¤› dönemdir. Britanya’n›n dünya pazar› üzerindeki egemenli¤inin bafllang›çtaki koflullar›ndan birisi, bu ülkenin tüm dünyan›n imalathanesi ve herkesin zorunlu bafl ticaret orta¤› olmas›yd›. Britanya bu sayede, di¤er bütün devletleri ard› ard›na bu piyasa ile daha fazla bütünleflmeye yönelterek, Britanya merkezli bir dünya iflbölümünün içine hapsedebiliyor; d›fl ticaret aç›klar›n›n büyümesine karfl›n, kendi piyasalar›n› tek tarafl› olarak aç›p, serbest ticaret ilkesinin hâkimiyetini sürdürebiliyordu. Dönemin sonuna gelindi¤inde ise, art›k tüm dünyan›n imalathanesi olmaktan ç›km›fl olan Britanya, bafllang›çta bütün kapitalist güçlere hizmet eden, ancak öncelikle kendisinin yararland›¤› serbest piyasa ilkesinin hâkimiyetini
Kapitalizmin geliflmesini borçlu oldu¤u ilk kaynaklardan birisi olan Afrika’n›n sömürgelefltirilmesi, dünyan›n emperyalistler aras› yeniden paylafl›m›n›n odaklar›ndand›.
140
sa¤layamaz hale geldi. Bütün emperyalist güçler birbirlerine karfl› korumac›l›k duvarlar›n› yükselttiler. Ancak bu durum henüz dünya pazar›n›n genifllemesini yöneten temel güç olmaya devam eden Britanya’n›n bir mali ve ticari merkez olarak elde tuttu¤u avantajlar› yitirmesiyle de¤il güçlendirmesiyle sonuçland›. Britanya, emperyalist geniflleme dalgas›n›n zorunlu olarak yaratt›¤›, yeni karl› yat›r›m alanlar› bulamayan mali sermaye fazlas›n› emebilen ana adres haline geldi ve hareketli sermayeyi çekmek için birbirleriyle yar›flan ülkelerin t›rmand›rd›¤› rekabetten kar etmeye devam etti. Sanayisi geriledikçe, hâkim mali arac› olarak oynad›¤› rol vazgeçilmez hale geldi ve büyük bir h›zla parasallaflan dünya piyasas› üzerindeki egemenli¤i de mali-parasal bir egemenlik haline dönüfltü. Bu durum bu dönemin ana sermaye ihraç biçiminin borç-spekülasyon biçiminde olmas›n›n anahtar›d›r. Ama Britanya’n›n parasal-sanayi sermaye bütünleflmesinin zay›fl›¤›, dönemin do¤rudan yabanc› yat›r›mlar›nda da ana sermaye ihracatç›s› durumunda olan Britanya’n›n avantajlar›n›n, bir sonraki dönemde yok olmas›yla sonuçland›.
I.2. Sömürgeci güçlerin artmas› ve sömürge fetihlerinin h›z kazanmas› Britanya egemenli¤inin, imalat alan›ndaki üstünlü¤üne efllik eden di¤er iki temel dayana¤› da bu dönemin sonunda tamamen çöktü. 1. Avrupa’daki kapitalist güçler dengesi üzerindeki denetimi ortadan kalkt›. Britanya’n›n, Avrupa’daki güçler dengesi üzerindeki hâkimiyeti, 1814 Napolyon Savafllar›’nda elde etti¤i askeri zaferle bafllam›fl, donanmas›n›n ve ordusunun mutlak üstünlü¤ünün kabul edilmesi ile pekiflmifl ve emperyalist devletler aras›nda 1914’e kadar süren bir “Britanya Bar›fl› (Pax Britannica)” dönemi yaratm›flt›. Belirli bir döneme kadar tüm kapitalist güçlerin “ortak ç›karlar›n›n” önünü açt›¤› için onay gören bu önderlik rolü, tekelci sanayileflmenin di¤er ülkelere yayg›nlaflmas› ile birlikte sars›ld›. Özellikle Almanya’n›n yaflad›¤› h›zl› sanayileflme, sanayi devrimi teknolojisinin silah teknolojisine uygulanmas›ndan do¤an “savafl›n sanayileflmesi” süreci ile gelen yeni askeri teknoloji, Avrupa’daki siyasi statükoyu kökünden sarst›. 2. Avrupal› kapitalistler aras›ndaki güç dengesinin sars›lmas›, Britanya egemenli¤inin üçüncü temel dayana¤› olan Avrupa d›fl›ndaki topraklar›n sömürgelefltirilmesindeki öncelik hakk›n› da ortadan kald›rd›. Oysa bu öncelik, özellikle de Hindistan üzerindeki ege-
EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹
Sömürgelefltirilen ülkelerin emekçi s›n›flar›n›n zora dayal› yöntemlerle iflçilefltirilmesi, bu ülkelerdeki üretim sisteminin bütünüyle tekellerin ç›karlar›na göre düzenlenmesiyle sonuçlan›rken, emekçi halka büyük bir y›k›m getirdi.
menlik15, serbest ticaret ilkesine dayal› dünya pazar›n›n hâkim gücü Britanya’n›n verdi¤i d›fl ticaret aç›klar›n›n kapat›lmas›n› sa¤layan temel kaynakt›. Hindistan’daki sömürgeci talan ve bu ülkenin hazine kaynaklar›na do¤rudan el konulmas› olmaks›z›n ‘Britanya’n›n bir sömürgesindeki yat›r›mlardan elde etti¤i gelirleri di¤er sömürgelerde daha fazla yat›r›m yapmak için kullan›rken, bir yandan da yat›r›m geliri olarak emdi¤i likit kaynaklar› uluslararas› para sistemine yeniden borç olarak verebilmesi imkâns›zd›’. Ancak 1914’e gelindi¤inde, dünya topraklar›n›n yüzde 85’inin emperyalist denetim alt›na girdi¤i bir süreçte; Rusya, Japonya ve ABD gibi K›ta Avrupa’s› d›fl›ndaki güçler dâhil tüm kapitalistler sömürgeci güçlere dönüflmüfllerdi. Baflta Afrika olmak üzere geriye kalan az miktardaki topra¤a bir an önce el koymak için verilen mücadelenin yaratt›¤› artan askeri harcamalar da, savafl öncesi dönemde Britanya’n›n mali yay›lmas›n› güçlendirmeye devam etti. Ancak di¤er ülkelerde ekonomik iktidar› ele geçiren temel güç olan mali sermayenin, (hisse senedi sahipli¤inin yayg›nlaflmas› sayesinde büyük toprak sahipleri, rantiyeler gibi üretici olmayan tüm mülk sahibi s›n›flarla) kendi önderli¤i alt›nda bir egemen s›n›flar koalisyonu yaratarak devleti daha dolays›z bir egemenlik ve “milliyetçi-sömürgeci” sald›rganl›k arac› haline getirmesi ile birlikte, emperyalistler
aras›ndaki ekonomik, siyasi ve askeri rekabet büyük bir h›zla aç›k bir politik mücadele haline dönüfltü. Sömürgeler üzerindeki rekabetin art›k yaln›zca yeniden paylafl›m yoluyla ilerleyebilecek bir boyuta ulaflt›¤› 1914’te I. Dünya (Paylafl›m) Savafl› patlak verdi. Savafl›n yaratt›¤› devasa maliyetler, Britanya’n›n elindeki son koz olan mali üstünlü¤ün temellerini de birkaç y›lda bütünüyle eritti.
II. Bunal›m Dönemi: (1918’den 1945’e) Eski düzende yeni s›ralama, emperyalist dünya piyasas›n›n çöküflü; sosyalizm ve ulusal kurtulufl hareketlerinin yükselifli II. Bunal›m döneminin temel geliflmeleri flunlard›: 1. I. Paylafl›m Savafl› ile birlikte sömürgelerin yeniden paylafl›m› ve kendi aralar›nda yeni bir s›ralamaya kavuflan sömürgeci güçler aras›ndaki gerilimin yeniden t›rmanmas› 2. Parasallaflman›n ve durgunlu¤un emperyalist dünya piyasas›n› çöküfle götüren bir h›zla yayg›nlaflmas› 3. 1917 Sovyet Devrimi ile sosyalizmin ve sömürgelerdeki ba¤›ms›zl›k hareketlerinin yayg›nlaflmas› ve emperyalist ülkelerdeki iflçi s›n›f›ndan yükselen hoflnutsuzluk
141
EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹
II.1. Birinci Paylafl›m Savafl› ile birlikte sömürgelerin yeniden paylafl›m› Paylafl›m Savafl› sona erdi¤inde yap›lan Versay Anlaflmas› ile yenenler (Britanya’n›n bafl›n› çekti¤i emperyalist kamp) yenilenlerin (Almanya’n›n bafl›n› çekti¤i kamp) ellerindeki sömürgeleri ald›lar. Bu durumun tek istisnas› savafl›n her iki kamp›ndan da görece ba¤›ms›z bir konum tutturan ABD’ydi. Yaln›zca sömürgeci güçlerin meflru ulus devletler olarak kabul edilmesi ilkesine dayanan Milletler Cemiyeti’nin yapt›¤› düzenlemelere göre, Almanya savafl öncesinde a¤›rl›kla Afrika’da elde etti¤i sömürgelerden vazgeçmek zorunda b›rak›ld›. Uzunca bir süredir ba¤›ms›zl›k beklentisi içinde olan Osmanl› sömürgeleri (Suriye, Lübnan, Irak, Filistin ve Ürdün) mandalaflt›r›larak Fransa ve Britanya’ya verilirken, Afrika ve Pasifik’teki tipik sömürgeler Britanya, Fransa, Belçika, Avustralya, Yeni Zelanda ve Japonya aras›nda yeniden paylaflt›r›ld›. Ancak Birinci Dünya Savafl›, emperyalistler aras› güç iliflkilerinde sömürgelerin yeniden paylafl›m›n› aflan sonuçlar yaratt›. Britanya’n›n, Amerikan ve Japon donanmalar›n›n geliflmesiyle birlikte denizlerdeki hâkimiyetini yitirmesi önemli co¤rafi-politik kaymalar›n önünü açt›. Daha savafltan önce askeri müdahale ve iflgallerle Orta Amerika üzerindeki hâkimiyetini art›ran ABD’nin, Kanada ve Avustralya üzerindeki etkisi artt›. Japonya, yenilen kampta olmas›na karfl›n, Pasifik’teki nüfuz alan›n› geniflletti ve 1840’lardaki Afyon savafllar›nda yenildikten sonra hemen tüm emperyalist ülkelere önemli ayr›cal›klar sa¤layan “aç›k kap› politikas›na” 1911 devrimi ile birlikte son vermifl olan Çin üzerinde yeniden çeflitli ayr›cal›klar elde etti. Ancak savafl sonras›nda oluflan yeni güç iliflkilerinin en önemli belirleyeni, Britanya’n›n emperyalist dünya piyasas› üzerindeki mali egemenli¤inin ABD’ye geçmesiydi. Milletler Cemiyeti’nin savafl›n hemen ard›ndan sömürgeleri yeniden paylaflt›rman›n yan› s›ra yapt›¤› ilk ifllerden birisi, ray›ndan ç›kan alt›n standard›na dayal› uluslararas› para sistemini yeniden tesis etmek oldu. Ancak savafl s›ras›nda bile tüm dünyaya borç vermeye devam eden Britanya, savafl s›ras›ndaki silah ve g›da al›m› nedeniyle ABD karfl›s›ndaki d›fl ticaret avantaj›n› yitirdi; eski borçlusu karfl›s›nda bu kez kendisi borçlu duruma düfltü. Bu durum, daha savafltan önce mali egemenli¤ini tehdit eden ve Pasifik’te kendisine ba¤l› rakip bir ekonomik alan oluflturan ABD’yi, dünyan›n yeni borçlanma merkezi haline getirdi.16 Mali sermaye-sanayi sermayesi bütünleflmesi son derece yüksek bir düzeyde olan ABD’nin sistem içinde el-
142
de etti¤i yeni mali üstünlük, dönemin toplam d›fl yat›r›mlar› üzerinde de etkisini gösterdi. Britanya, Almanya ve Fransa’n›n paylar› düflerken, 1914’te toplam d›fl yat›r›mlar içinde yüzde 6’lik bir paya sahip olan ve çokuluslu flirketleri say› ve a¤›rl›k olarak artmaya devam eden ABD’nin d›fl yat›r›mlardaki pay› 1930’a gelindi¤inde yüzde 35’e yükseldi. Bu dönemde de do¤rudan yabanc› yat›r›mlar hammadde ve g›da a¤›rl›kl› olmaya devam ederken, ba¤›ml› bölgelere yönelen do¤rudan yabanc› yat›r›mlar›n pay› (1938) yüzde 62’den yüzde 66’ya yükseldi ve emperyalistlerin birbirlerinin bölgelerindeki yat›r›mlar› yüzde 37’den yüzde 34’e düfltü. K›sacas› bu dönemde, 1929 krizi ve ‹kinci Dünya Savafl› ile tamamen y›k›lacak olan emperyalist dünya piyasas›n›n, borç ve yat›r›m sermayesi ihrac›na ve hammadde sömürüsüne dayal› özellikleri pekiflti. Ancak bu dönemi belirleyen temel nitelik, sadece emperyalistler aras› güç iliflkilerinden ibaret olmayan birçok alanda, k›r›lm›fl olan yeni dengenin yerine yeni bir güçler hiyerarflisi kurulmas› için elveriflli koflullar›n mevcut olup olmad›¤›n›n henüz tart›flmal› olmas›yd›. Emperyalistler aras› siyasal iliflkiler, devletin ekonomik rolü ve para sermayenin denetimi sorunu bütün bir dönem boyunca eski egemenlik ilkelerinin devam›n› savunanlar (muhafazakârlar) ile bu alanlar›n tümünde yeni ilkeler önerenler (“ilericiler”) aras›nda s›cak tart›flmalara sahne oldu. Bu tart›flmalara karfl›n eski sistem yeni bir güçler hiyerarflisi eflli¤inde sürdürüldü. Sovyet Rusya’n›n abluka alt›na al›nmas› ve imhas›, Alman-
EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ ya’n›n geriletilmesi, emperyalist yay›lmac›l›k e¤ilimlerinin t›rmand›r›lmas›, ba¤›ms›zl›k hareketleri ile iflçi isyanlar›n›n zor yoluyla bast›r›lmas› ve mali sermayenin rahatça at koflturdu¤u serbest bir dünya piyasas› içinde devletin küçültülmesi, tüm cephelerden emperyalistlerin üstünde birlefltikleri ilkeler olmaya devam etti. Bu koflullar alt›nda dünya bir kez daha emperyalistler aras› gerilimin t›rmanmas›na ve yeniden paylafl›m giriflimlerinin yayg›nlaflmas›na sahne oldu. 1. Dünya Savafl› sonras›nda da yay›lmaya devam eden Japonya, 1931’de Mançurya’y› iflgal etti, “Büyük Do¤u Asya Zenginlik Bölgesi”ni kurarak ve Çin’e karfl› bir iflgal savafl›na yönelerek gerginli¤i t›rmand›rd›. Almanya ve ‹talya’da iktidara yükselen faflizm, Almanya’n›n Orta ve Do¤u Avrupa merkezli yeni sömürgeci fetih stratejisini ve ‹talya’n›n Kuzeydo¤u Afrika’ya yönelik sald›rganl›¤›n› temel devlet politikalar› haline getirdi. Bütün emperyalistlerin yeniden tutufltuklar› paylafl›m kavgas› II. Dünya Savafl›’na giden yolu açarken yaflanan en önemli tarihsel geliflme, dönem boyunca t›rmanan parasallaflma ve durgunluk e¤iliminin 1929 Büyük Krizi’yle birlikte eski tip emperyalist dünya piyasas›n› tamamen ortadan kald›rmas› oldu.
II.2. Parasallaflman›n ve durgunlu¤un emperyalist dünya piyasas›n› çöküfle götüren bir h›zla yayg›nlaflmas› Durgunlu¤un ve parasallaflman›n günümüzün emperyalist dünya piyasas›n›n da en temel iki e¤ilimi olmas›, bugünkü koflullarla dünyay› 1929 krizine götüren ko-
flullar aras›nda ciddi paralellikler oldu¤u saptamas›na yol açmaktad›r. Ancak mevcut oldu¤u ileri sürülen paralelliklerin bir “devaml›l›k iflareti” olarak görülmesi hatad›r. “Tersine, bu benzerli¤in alt›nda, küresel piyasay›, yüzy›l›n bafllar›nda kurumsallaflm›fl oldu¤u biçimiyle imha eden köklü bir dönüflümün bulundu¤u görülmektedir” (Arrighi). 1929 Büyük Bunal›m›, yirminci yüzy›lda yaflanan geliflmelerin üzerinde silinmez izler b›rakan ve emperyalist dünya piyasas›n›n, benzeri görülmemifl bir insani y›k›m eflli¤inde köklü bir dönüflüme u¤ramas›na yol açan tarihsel geliflmelerin dönüm noktas› olmufltur. 1929 Büyük Bunal›m›’n› yaratan durgunluk ve parasallaflma e¤ilimlerini harekete geçiren temel sorun, tekelci sermayenin devasa dünya piyasas›ndan emdi¤i art›¤›n muazzam boyutlara ulaflmas›ndan kaynaklanan afl›r› birikimdir. 1920’lerde, tekelci sermayenin sömürgelerden geri aktard›¤› art›k devasa boyutlara ulaflm›flt›. Üstelik sömürgelerdeki zay›f ekonomik yap›, bu devasa art›¤›n sömürgelerde karl› bir biçimde yeniden yat›r›ma dönüfltürülmesini de s›n›rland›r›yordu. Öte yandan, tekelci örgütlenmenin emek üretkenli¤ini art›rmak için uygulamaya koydu¤u teknikler de giderek yükselen bir birikim düzeyi yaratm›fl; kapitalistler aras›nda, yo¤unlaflma düzeyinin en yüksek oldu¤u yeni tekelci sanayilerin tekel fiyat›-tekel kar›ndan yararland›¤› bir hiyerarfliye yol açm›fl; bu da birikimin daha da afl›r› düzeylere t›rmanmas›na neden olmufltu. Bu durum Avrupa’da savafl›n hemen sonras›nda ortaya ç›k›p 1921’de sönen ancak
1917 Sovyet devriminin ard›ndan hareketlenen Avrupa iflçi s›n›f›n› bast›rmaya yönelik en önemli faflist giriflimlerden birisi ‹spanya’da yafland›. 1938-39 ‹spanya ‹ç Savafl›’n› faflist Franco güçlerinin kazanmas›, faflizmin tüm Avrupa’daki yay›l›fl›n› h›zland›rd›.
143
EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹
Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin emperyalist savafltaki iflbirlikçilik tutumuna karfl› tutum alarak devrimci Spartakist hareketin kurucular› aras›nda yer alan Rosa Luxemburg: Emperyalist kriz karfl›s›nda “Ya sosyalizm, ya barbarl›k” diyordu.
ABD’de 1929’a kadar süren parasal spekülasyona dayal› fliflkinli¤i birçok yönden besledi. Birincisi, tekellerin piyasan›n durgunlaflmas›na fiyatlar› düflürerek de¤il üretimi k›sarak (büyük ölçekli üretimin olanakl› k›ld›¤› afl›r› kapasite yaratarak) yan›t verme e¤ilimleri, bu firmalar›n mallar›na yönelik talebin ancak yayg›n borsa spekülasyonuna dayal› borçlanma yoluyla ayakta tutulmas› anlam›na geliyordu. Bu durum, 2. Sanayi Devrimi’nin yaratt›¤› yeni sanayilerin en yenileri olan ve bir dönem görece karl› bir yeniden yat›r›m alan› yaratan otomotiv ve dayan›kl› tüketim mallar›nda özellikle geçerli oldu. Bu dönemde, 1914’te otomotiv devi Ford taraf›ndan bafllat›lan, iflçilerin üretkenlik art›fl›n› hedefleyen düzenlemeleri kabul etmeleri karfl›l›¤›nda teklif etti¤i “5 dolarl›k gündelik ücret” stratejisi, henüz tüm sermaye s›n›flar›n›n kabulüne dayal› genel bir strateji niteli¤inde de¤ildi. Liberal hükümet uygulamalar› ile birleflen bu durum, tekelci sanayilerde çal›flan iflçilerin sadece çok zay›f bir katman›n›n tüketim olanaklar›n›n güçlenmesi anlam›na geliyordu. A¤›rl›kla ABD üst orta s›n›flar› taraf›ndan sat›n al›nabilen bu yeni mallar›n pazar› son derece k›s›tl›yd› ve bu alandaki kapitalist birikim, gerçek pazar›n s›n›rlar›na ulaflmas›ndan sonra devam eden borçlanma yoluyla sürdürüldü. ‹kincisi, tekelleflmenin daha zay›f oldu¤u ve piyasa daralmas›ndan daha fazla etkilenen sanayilerdeki firmalar, emek verimlili¤ini tekelci düzeylere yükseltecek emek süreci örgütlenmelerini gerçeklefltirebil-
144
mek için daha fazla borçlanma yoluna gittiler. Üçüncüsü, tekelci sermayenin elindeki fazla sermaye giderek daha fazla parasal spekülasyon yoluyla de¤erlendirilmeye baflland›. Bütün bu geliflmeler, on y›l boyunca artan borçlarla sürüklenen ekonomik büyümenin 1929’la birlikte duvara vurmas›yla sonuçland›. Sermayeyi “sudan ucuz” hale getirerek, spekülasyona dayal› büyümeyi art›k imkâns›z hale getiren 1929 borsa krizleri zinciri, 1930’lar boyunca, emperyalist ülkelerdeki iflsizli¤i yüzde 25’lere f›rlat›p, özel yat›r›mlar› 1929 öncesindeki düzeyin üçte biri düzeyine düflüren bir durgunluk ortam› yaratt›. Durgunluk y›llar›n› yaratan 1929 borsa krizi ise, kabaca, ABD’nin, Britanya’n›n mali egemenli¤inden miras kalma alt›n standard›na dayal› bir dünyada yükselen mali üstünlü¤ünün; kendi iç pazar›na yönelik korumac›l›k e¤ilimlerini k›smi mali üstünlü¤üyle çeliflen bir biçimde yükseltmesinin ve elinde tutu¤u mali fonlar›, emperyalist dünya piyasas›n› ayakta tutmaktan çok, 1920’ler boyunca kendi ekonomisini sürükleyen mali spekülasyonlara yöneltmesinin ürünü oldu. 1920’lerde, ABD’ye kayan mali fonlar›n spekülatif hareketleri, dünya para piyasalar›n›n resmi merkezi olmaya devam eden Britanya’y› ve piyasan›n kendisini afl›r› k›r›lganlaflt›rd›. Üstelik ABD bu dönemde, krizi tetikleyen iki tercihte bulundu: Bir yandan dünyaya yönelik kredi muslu¤unu k›sarken, bir yandan da serbest ticaretin önünü korumac›l›k önlemleriyle t›kayarak dünya çap›n-
EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ da ciddi bir nakit k›tl›¤› yaratt›. 1927 ile birlikte ABD s›cak paras› iç piyasaya döndü, d›flar›ya borç verilen para miktar›, 1 milyar dolardan 700 milyon dolara düfltü; ABD’ye 800 milyon dolarl›k faiz geri ödemesi yap›lmas› gereken 1929 y›l›nda ise musluk t›kanm›fl, d›flar›ya verilen borçlar eksi de¤erlere gerilemiflti. K›sacas› 1929 krizi, emperyalist ülkelerin ve flirketlerin birbirlerine olan borçlar›n› geri ödemelerini imkâns›z k›lan bir “borç krizi” olarak patlak verdi. ABD borsas›n›n kendisinden bafllamak üzere birçok emperyalist ülke borsas›n›n çöküflüyle devam eden zincirleme bir kriz sonras›nda, Britanya baflta olmak üzere 21 ülkenin alt›n standard›n› terk ettiklerini aç›klamas›yla birlikte emperyalist dünya piyasas› art›k mevcut de¤ildi. 1930’lar›n bafllar›nda dünya kapitalizmi “ulusal ekonomik bloklar” düzlemine geri çekilmek durumunda kald›. Emperyalist dünya piyasas›n› çökerten bu ilk “borç krizi”nin ekonomik boyutunu tekelci ekonomik büyümenin mali spekülasyona dolays›z ba¤›ml›l›¤› olufltururken; siyasi boyutunu, ABD’nin bu dönemde emperyalist sistem içinde ba¤›ms›z bir blok olarak giderek artan gücünü ancak iç mali spekülasyona dayal› bir ekonomik büyüme ile daha da pekifltirebilecek olmas› oluflturuyordu. Emperyalist dünya piyasas› ile hala k›smen ve k›smi avantajlarla bütünleflmifl olan ve dünya piyasas›n›n günlük faaliyetlerini düzenleyecek uluslararas› mali ve ticari araçlardan yoksun olan ABD, bu gücü ancak, Britanya merkezli eski tip emperyalist dünya piyasas›n›n tam anlam›yla imha olmas›na yol açan bir mali krizler zincirini tetikleyerek elde edebildi.
II.3. 1917 Sovyet Devrimi ile sosyalizmin ve sömürgelerdeki ba¤›ms›zl›k hareketlerinin yayg›nlaflmas› ve emperyalist ülkelerdeki iflçi s›n›f›ndan yükselen hoflnutsuzluk II. Bunal›m döneminde emekle sermaye aras›ndaki siyasal güç iliflkisini genel olarak etkileyen en önemli geliflme 1917 Sovyet Devrimi oldu. Emperyalist dünya sisteminin yay›lmac› sömürgeci bir gücünü sistemden kopartan Sovyet Devrimi, uluslararas› sermaye yat›r›mlar› aç›s›ndan son derece önemli bir alan› da ortadan kald›rd›. Ancak daha da önemlisi, 1917 Devrimi, ça¤›n ezilen kitleleri aras›nda yayg›nlaflan hoflnutsuzlu¤un siyasal simgesi haline dönüfltü. Bu yüzden emper-
yalist güçlerin yeniden paylafl›m iliflkilerini düzenlenyen Versay Anlaflmas›’n›n aç›k bir maddesi olmamakla birlikte ruhunu yans›tan en önemli anlaflma noktalar›ndan birisi, Sovyetler Birli¤i’nin emperyalist sald›rganl›kla ortadan kald›r›lmas›yd›. Bu durum, sosyalizmin Sovyetler Birli¤i’ndeki infla sürecini dolays›z biçimde etkilerken, bu dönemde SSCB’nin emperyalist sistem üzerindeki esas s›n›rland›r›c› etkisi, emperyalist sistemin merkezindeki ve sömürgelerindeki ezilen kitleler aç›s›ndan yaratt›¤› siyasal çekim gücünden kaynakland›. Dönemin önemli huzursuzluk merkezlerinden birisi, hem tekelci sanayide art›k giderek yay›lmakta olan emek denetimini ve verimlili¤ini art›rma tekniklerinin, hem de dönemin liberal s›k› bütçe politikalar›n›n alt›nda giderek bunalan, merkezdeki sanayi proletaryas›yd›. 1917 devrimi, sermayenin emek üzerinde kurdu¤u eski egemenlik biçiminin k›r›lma noktas›na ulaflt›¤›na iflaret ederken, 1920’lerde emperyalist ülkelerdeki muhafazakârlar, merkez ülke proletaryas›n›n isyanlar›n› ortaya ç›kt›¤› her yerde ezdiler. 1920’ler civar›nda ‹talya ve Almanya’da patlak veren iflçi devrimleri ezilirken, Britanya’daki 1926 genel grevi yenilgiye u¤rat›ld›. Bu siyasal yenilgiler zinciri, tekelci sermayenin emperyalist ülkeler proletaryas› üzerindeki yeni egemenlik biçiminin, iflyerlerinde, emek süreçleri içindeki temellerini pekifltiren bir süreci bafllatt›. Özellikle ABD’de, durgunluk ortam›nda geliflen militan iflkolu sendikac›l›¤›n›n ücret sendikac›l›¤›na s›k›flt›r›lmas› ve sermayenin, eme¤in örgütlü gücünü k›smen kabul etmesine dayal› yeni bir egemenlik biçimini benimsemesi bak›m›ndan 1930’lar›n sonlar›na gelindi¤inde hat›r› say›l›r ad›mlar at›lm›flt›. Emek gücünün di¤er metalardan farkl› bir meta oldu¤unun kabul edilmesine dayanan bu yeni egemenlik biçimi, iflçilere, gün içinde bütünüyle sermaye taraf›ndan denetlenen ve yüksek verimlilik teknikleriyle kendilerinden mutlak anlamda yabanc›laflt›r›lm›fl bir emek süreci içindeki “ölümü” kabul etmeleri karfl›l›¤›nda, gün sonunda yararlanacaklar› “tüketim”le eflitlenen bir “hayat›” vaat ediyordu. Ancak 1930’larda bu egemenlik biçimi, gerek durgunlu¤un sürüp gitmesi, gerekse faflizmin yükseldi¤i Almanya-‹talya’da iflçi s›n›f› üzerinde daha kanl›, alternatif egemenlik biçimlerinin ortaya ç›kmas› nedeniyle kapitalist s›n›flardan tam bir kabul görmedi. Birçok alanda oldu¤u gibi bu alandaki yeniden yap›lanma da, “tüm Keynesçilik biçimlerinin en Keynesçisi olan kitlesel y›k›m› ve ölümü” hâkim k›lacak olan 2. Dünya Savafl›’n›n so-
145
EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹
Yirminci yüzy›lda fabrikalardaki yo¤un emek sömürüsünün en önemli simgelerinden birisi haline gelen “tafl›y›c› üretim band›”, basit bir teknolojiye dayanmakla birlikte iflçi s›n›f›n›n emek süreci içinde denetim alt›nda tutulmas›n› gerektiriyordu.
na ermesini bekleyecekti. Sermaye ancak, milyonlar›n ölümüne ve y›k›m›na yol açan yeni bir dünya savafl›n›n, emperyalist dünya sistemine son elli y›ld›r ilk kez birikimi ve sömürüyü gerçeklefltirece¤i istikrarl› bir temel sa¤lamas›yla birlikte, bu yeni egemenlik biçimini sistem çap›nda genellefltirebilece¤i koflullara kavufltu. Bir yandan da savafl sonras›nda alternatif bir sistem olarak örgütlenen sosyalizmin yaratt›¤› bas›nç, bu genellefltirmeyi daha da zorunlu hale getirmekteydi. II. Bunal›m döneminde sistemi genel olarak gerilemeye zorlayan temel huzursuzluk merkezi ise, yayg›nlaflmaya bafllayan ve ‹kinci Dünya Savafl› sonras›nda genel düzenlemeleri belirleyecek bir olgunluk düzeyi yakalayacak olan sömürge ba¤›ms›zl›k hareketlerinin yükseliflidir. Bu dönemde ba¤›ms›zl›k özlemlerinin önü mandac›l›kla kesilen; Sovyet devriminden genel siyasal bir ilham alan ve emperyalist dünya piyasas›n›n yayg›nlaflan krizinden son derece olumsuz biçimlerde etkilenen sömürgelerde, bir yüzy›l önce Latin Amerika’da yaflanm›fl olandan farkl› bir sömürgecilik karfl›t› ba¤›ms›zl›k mücadelesi ortaya ç›kt›.17 Sovyetler Birli¤i’nin Çarl›k Rusya’s›n›n Asya ve Çin’deki sömürge ve ayr›cal›klar›na son vermesiyle bafllayan bir süreçte; Ortado¤u’da M›s›r (1922) ve Irak (1932), Britanya egemenli¤ini k›smen s›n›rland›ran ba¤›ms›zl›k statüleri elde ettiler;18 1923’te Serbest ‹rlanda Cumhuriyeti kuruldu,
146
Fas, Afrika sömürgeleri ve Endonezya, Hindiçin, Burma ve Filipinler’de y›llarca süren ba¤›ms›zl›kç› ayaklanmalar patlak verdi; 1920’lerin bafllar›nda Çin devrimi bafllad› ve Hindistan Ulusal Kongresi Britanya egemenli¤ine karfl› 2. Dünya Savafl›’n›n bitiminde ayaklanman›n efli¤ine gelen sivil itaatsizlik hareketini bafllatt›. K›sacas› II. Bunal›m Dönemi, ba¤›ms›zl›k isteyen milliyetçi ve sosyalist e¤ilimli hareketlerin yükselifle geçti¤i sömürgelerin, emperyalist sistemin politik parçalanmas›n› h›zland›ran bafll›ca zay›f halkalardan birisi olarak öne ç›kt›¤› bir dönem oldu.
I ve II. Bunal›m Döneminde Zay›f Halkalar (Eski Tip Çokuluslu Devletler/Klasik Sömürgeler ve Avrupa Demokrasileri) ve Devrimci Stratejinin Temel Sorunlar› I. Bunal›m Döneminde Zay›f Halka: Eski Tip Çokuluslu Devletler I. Bunal›m Döneminin özellikleri, bir dizi ülkeyi sistemin zay›f halkas› haline getiren büyük bir siyasal-tarihsel kriz yaratt›. Emperyalizm, tarih sahnesine ç›kt›¤› anda, kapitalist geliflmenin daha geri evrelerini sürmekte olan (ve mo-
EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ dernleflme süreçlerini ilerletmeye çal›flan) imparatorluklar›n üretici güçlerinin geliflmesini kösteklemeye bafllad›. Çarl›k Rusya’s›, Avusturya Macaristan, Osmanl› ve Çin ‹mparatorluklar›’n› etkisi alt›na alan çeflitli tipteki emperyalist müdahaleler, bu ülkelerde sermaye birikimi süreçlerinin parçalanmas›na, çarp›lmas›na ve zay›flamas›na neden oldu. Bu imparatorluklar›n kapitalizm çerçevesinde siyasi varl›klar›n› sürdürebilmeleri olanaks›z hale geldi. “Eski tip çokuluslu devletler” hemen hemen ayn› tarihsel dönemlerde “ayr›l›kç› hareketler”, “yabanc› istilalar›”, “darbeler” ve “ayaklanmalar”la sars›lmaya bafllad›lar. I. Dünya Savafl›, eski tip çokuluslu devletlerin krizini en yüksek noktas›na tafl›d›. Savafl›n sonunda söz konusu imparatorluklar›n tümü ortadan kalkt›. Bu zay›f halkan›n çözülmesi SSCB’nin kuruluflu, belirli bölgelerdeki ulusal kurtulufl hareketlerinin yükselifli gibi bir sonraki dönemin özelliklerini belirleyen sonuçlar yaratt›.
II. Bunal›m Döneminde Zay›f Halkalar: Klasik Sömürgeler ve Avrupa Demokrasileri II. Bunal›m döneminin sonlar›na do¤ru çöken emperyalist dünya piyasas› ve belirsizleflen emperyalist hiyerarfli ortam›nda yeni bir nitelik kazanan emperyalistler aras› rekabet, sistemin farkl› emperyalist güç odaklar› ile iliflkili iki ayr› siyasal krizin ve zay›f halkan›n öne ç›kmas›na neden oldu: Klasik sömürgelerde ve Avrupa demokrasilerinde yaflanan siyasal krizler.
Avrupa burjuva demokrasilerindeki siyasal kriz Kapitalist zincirin zay›f halkalar›ndan biri “Avrupa burjuva demokrasilerinin krizi” biçiminde ortaya ç›kt›. Birinci Dünya Savafl› sonras›nda imzalanan Versay anlaflmas›n›n dayatt›¤› emperyalist koflullar, Avrupa’y› büyük bir siyasi ve toplumsal istikrars›zl›¤a sürükledi. Avrupa’n›n birçok ülkesinde siyasi demokrasi sürdürülemez hale geldi ve devrimci (Fransa-‹spanya) ya da karfl› devrimci (Almanya, ‹talya, Avusturya) do¤rultularda çözülmeye bafllad›. Faflist kamp›n bafllatt›¤› savafl, Avrupa siyasi demokrasilerini çöküfl noktas›na getirdi. Faflist istilac›lar ancak Sovyetler Birli¤i’nin Almanya’y› Stalingrad’da durdurmas› ile Fransa, ‹talya, Yugoslavya, Arnavutluk, Yunanistan ve Bulgaristan’da Komünist Partileri’nin önderli¤indeki anti-faflist direnifl ve kurtulufl savafllar›n›n yükselifli sayesinde yenilgiye u¤rat›labildiler. Avrupa burjuva demokrasisi yeniden yaflam olana¤›na 2. Dünya Savafl› sonras›nda sosyalizmle kapitalizm aras›nda oluflan güç dengesi sayesinde kavuflabildi.
Klasik sömürgelerdeki siyasal kriz Bu dönemde baflta Britanya olmak üzere eski tip sömürgeci güçlerin sömürgelerinde yo¤unlaflan ve sonraki dönemde daha da yayg›nlaflacak olan bir siyasal çözülme süreci bafllad›. Bir yandan askeri ve mali alanda büyük bir güç erimesi yaflayan eski tip sömürgeci imparatorluklar›n, uzak sömürgelerini elde tutma yetenekleri önemli ölçüde azald›. Herhangi bir sömürgede patlak veren isyan›n di¤er sömürge halklar›ndan devflirilen askerlerle bast›r›lmas› da olanaks›zlaflt›. Öte yandan dönem boyunca hammadde ve tar›m alanlar›nda yo¤unlaflan yabanc› yat›r›mlar›n genifllemesinin ve dünya ekonomik bunal›m›n›n sömürge ekonomileri üzerinde yaratt›¤› etkiler, sömürgelerdeki ba¤›ms›zl›k hareketlerini güçlü bir temele oturtan iç koflullar› yaratt›. ‹ç pazarlar›n sürüklendi¤i y›k›mla, feodal egemenlik ve sömürü iliflkilerinin fliddetini dayan›lmaz hale getiren sömürgeci bask›, ço¤u bölgede yok denecek kadar zay›f bir nitelik sergileyen ve aslen küçük burjuvazi özelli¤i gösteren “ulusal” burjuvazilerle19 köylülü¤ün (ve hem ideolojik hem de yap›sal olarak hala köylü niteliklerini sürdürmekte olan ücretli iflçilerin) “ulusal kurtulufl yoluyla kendi ba¤›ms›z ulus devletini kurma” mücadelelerini h›zland›rd›. Bu geliflmelere paralel olarak, emperyalist dünya sisteminin I. ve II. Bunal›m Dönemleri’nde geçirdi¤i de¤iflimler dönemin devrimci strateji tart›flmalar›nda flu temel alanlarda yank›s›n› buldu. 1. II. Enternasyonal içindeki devrim-reform ve emperyalizm-ultra emperyalizm tart›flmalar› 2. I. Dünya Savafl› öncesinde emperyalistlerin iki askeri-politik güç blo¤u dâhilinde giderek t›rmanan milliyetçi-emperyalist kamplaflmalar› karfl›s›nda benimsenmesi gereken devrimci siyaset (burjuvazilerle savafl-enternasyonalizm/burjuvazilere destek-sosyal flovenizm) tart›flmas› 3. Sovyet Devrimi’nin gösterdikleri: ‹flçi-köylü ittifak›, parti anlay›fl›, parti-Sovyet iliflkisi, proletarya diktatörlü¤ü 4. Metropol devrimi-sömürge devrimi ayr›m› Sömürge devrimleri ile metropol devrimlerinin birbirlerinden farkl› süreçler olarak gelifltikleri ve bu ülkelerde komünist partilerinin program ve stratejilerinin kapitalist metropollerle farkl›l›k gösterece¤i daha ilk y›llar›ndan itibaren 3. Enternasyonal’in temel stratejisi oldu. Klasik ve yar› sömürgecilik iliflkilerinde sömürünün temel konusunu tar›msal ve s›naî mallar›n ithalat› ve ihracat›, temel yöntemini, ticari tekellere ve ayr›cal›kl›
147
EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ koflullara dayal› nakit sermaye ihracat› ile maden ç›ka- mad›¤›) durumda mücadelenin bar›flç›l, örgütlenmenin r›m› ve tar›msal ürün alanlar›ndaki do¤rudan yat›r›mlar de yasal bir yol izledi¤ini, kitle örgütlenmesinin ve kitoluflturuyordu. Emperyalist sömürünün konusu ve biçi- le mücadelesinin temel al›nd›¤›n›, ayaklanma zaman› mi, emperyalist sömürü için iflbirli¤i yap›lan s›n›flar›n geldi¤inde, önce kentlerin ele geçirildi¤ini ve ayaklanniteli¤ini de belirliyordu. Klasik sömürgecilikte, iflbir- man›n flehirlerden k›rlara do¤ru yay›ld›¤›n› sapt›yor; buna karfl›l›k yar› sömürge-yar› likçilik iliflkilerinin merkezinde, feodal Çin’de, silahl› mücadele feodal aristokrasinin siyasi temolmaks›z›n proletaryan›n ve kosilcileri ve komprador ticaret münist partisinin hiçbir varl›¤›burjuvazisi gibi asalak s›n›flar n›n olamayaca¤›n›, mücadelenin vard›. Bu asalak s›n›flar›n toptemel biçiminin savafl, örgütlenlumsal egemenli¤i, sömürgeci menin temel biçiminin de ordu iflgal ordular›n›n do¤rudan veya oldu¤unu, kitle mücadelesi ve dolayl› himayesiyle sa¤lan›yorörgütlenmesinin temel de¤il sadu. Klasik sömürgecilik iliflkilevafl›n yard›mc› unsurlar› oldu¤uri kapitalizmin iç dinamiklerle nu, mücadelenin k›rlardan flehirgeliflmesini köstekliyor; yaln›zca lere do¤ru geliflece¤ini, savafl›n emperyalist sömürü için gerekli stratejik savunma, denge ve salolan bir ticari kapitalizm, söd›r› aflamalar›ndan geçen bir mürgelerdeki yönetici kast›n (sa“uzat›lm›fl savafl” olarak yaflanaray›n) nakit ihtiyac›n› ve sömürca¤›n› ve bu savaflta kararlaflt›geci merkezle mal al›flveriflini r›c› gücün düzenli ordu ve düsa¤layacak para ekonomisi ile zenli savafl olmakla birlikte, geliman ve demiryollar›n›n yap›lrilla savafl›n›n savafl›n de¤iflik mas› ve iflletilmesi ile s›n›rl› bir aflamalar›nda de¤iflen ifllevlerle ölçüde gelifltiriyordu. ‹flgalci veözel bir yer tutaca¤›n› ileri süya tehdit durumundaki yabanc› rüyordu. Mao’nun bu görüflleri ordular; ayr›cal›kl› ve y›k›c› yaesas olarak, Çin Devrimi’nin banc› sermaye ve gerici kukla 1949’da zafere ulaflmas›n›n aryönetimler, bu tip sömürgelerde Lenin’in, 1916 Ocak-Temmuz aylar›nda kaleme ald›¤›, “Emperyalizm: Kapitalizmin d›ndan III. Bunal›m döneminde ulusun neredeyse tamam›n› d›flEn Yüksek Aflamas›” isimli kitab›nda de yükselmeye devam eden sosl›yor ve gerici bir egemenli¤in gelifltirdi¤i emperyalizmin sistemati¤i, yalist e¤ilimli sömürgesel kurtuboyunduru¤u alt›nda eziyorlard›. yirminci yüzy›l devrimci hareketlerinin en önemli hareket noktas›n› oluflturdu: lufl hareketlerine yön veren kla3. Enternasyonal’in stratejik yö“Ça¤›m›z proleter devrimler ve ulusal sik Halk Savafl› stratejisinin tenelimini belirleyen Stalin’in sökurtulufl savafllar› ça¤›d›r”. mel saptamalar›n› oluflturdu. mürgesel devrim anlay›fl›, sömürgesel devrimlerde “ulusal” yönün önde geldi¤i; sömürgecilik siyasetinin ulusal pazar›n geliflmesini kösteklemesi nedeniyle milli burjuvazinin, sömürge ülkelerin temel devrimci s›n›flar› aras›nda yer ald›¤› gibi hareket noktalar›ndan yola ç›k›yordu (Milli Demokratik Devrim). 1920’de bafllayan Çin devriminde Mao da düflüncelerini ayn› do¤rultuda gelifltirerek iki ayr› devrimci süreci ifade eden ve birinci aflamas›nda proletarya ile milli burjuvazinin ittifak halinde oldu¤u iki aflamal› bir sömürgesel devrim anlay›fl›na ulaflt›. (Yeni Demokratik Devrim) Mao, sömürgesel devrimin temel bir farkl›l›¤›n›n da Komünist Partisi’nin mücadele ve örgütlenme anlay›fl›nda ortaya ç›kt›¤›n› gösterdi. Mao, kapitalist metropollerde normal (faflizm veya savafl halinde olun-
148
“Sömürgesel devrim” tezinin temelini oluflturan “ulusal burjuvazinin ilericili¤i” tezinin mutlaklaflt›r›lmas› ve afl›r›laflt›r›lmas› ise, yine III. Bunal›m dönemiyle birlikte uluslararas› bir blo¤a dönüflen ve “reel sosyalist” bir yönelim kazanan SSCB’nin çizgisini belirledi. SSCB’nin, bu dönemde ortaya ç›kan ve dünya ekonomik bunal›m› ortam›nda yaflanan içe kapanma-s›n›rl› ba¤›ms›zl›k döneminde eskisine göre daha fazla güç kazanm›fl olan ulusal burjuvaziler önderli¤indeki ba¤›ms›zl›k hareketlerine verdi¤i pragmatik destekle birlikte gelifltirdi¤i “kapitalist olmayan yoldan kalk›nma” tezinin temellerini, bu mutlaklaflt›rma va afl›r›laflt›rma oluflturdu.
EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹
Dipnotlar 1
“Oportünizm, her yerde ve her zaman bilimsel sosyalizmi tahrifte iki metoda baflvurur. Ya zaman ve mekân kavramlar›n› dikkate almadan, Marksizmin ustalar›n›n baflka tarihi flartlar için ileri sürdükleri ve yaflan›lan dönemde eskimifl olan tezlere dört elle sar›l›r ve bu tezleri kendi sapmas›na dayanak yapmaya çal›fl›r. Veya Marksizm-Leninizmin her flart alt›nda geçerli tezlerini -zaman ve mekân de¤iflmifltir, o yüzden geçerli de¤ildir' diyerek, Marksizmi revize eder." (Bkz. Kesintisiz Devrim/I-Mahir Çayan) “Her tarihsel dönemde, sa¤ oportünizm teoriyi "ortodoks" yönden dondurarak, Marksizmin yaflayan ruhu somut durumlar›n somut tahlilini bir yana atarak, onun özüne de¤il de laf›zlar›na dört elle sar›l›r.” (Bkz. Kesintisiz Devrim/II-Mahir Çayan) 2 Lenin’in, sermayenin tekelleflmesi olgusunun ekonomistçe yorumlanmas›ndan türeyen “ultra-emperyalizm” tezleri karfl›s›ndaki temel vurgusu da, emperyalizmin, anarflik nitelikteki kapitalist üretim iliflkilerini dünya çap›nda kural haline getirmesi nedeniyle, bu ak›ld›fl› maddi zeminden beslenen politik gerilim ve çat›flma e¤ilimlerinin gerilemek yerine daha da t›rmanaca¤›na iflaret ediyordu. 3 V.I. Lenin, Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aflamas› 4 Kapitalizmin, k›sa vadeli dalgalanmalar, orta vadeli dura¤anlaflmalar ve uzun vadeli kal›c› durgunluk gibi farkl› ekonomik kriz biçimleri, onun anarflik bir üretim sistemi olmas› nedeniyle her zaman mevcuttur. Uzun vadeli kal›c› durgunluklar ve top yekûn çöküfller de elbette, emperyalist sistem krizlerine yol açan yay›lma süreçleri içinde gerçekleflirler. Ayr›ca kapitalizmin kar etme ve sermaye biriktirme güdüsünün emperyalizm koflullar› alt›nda daha da ak›ld›fl› biçimlere bürünmesi de ekonomik krizlerin fliddetini art›r›r. Tekelci kapitalizmin, tüm dünyaya yay›larak sömürü ve ya¤ma yoluyla elde edilen birikimi ola¤anüstü düzeylere t›rmand›r›rken, bir yandan da yat›r›mlar› durgunlaflt›rmak, ekonomiyi malilefltirmek gibi giderek daha da belirginleflen bu özellikleri, dünya ekonomisinin emperyalizmin belirli yay›lma dönemlerinde sergiledi¤i genel büyüme, geliflme, refah gibi görüntülerin yerini neden bir dönem sonra mutlaka genel çöküfl görüntülerine b›rakaca¤›n› aç›klar. Bu genel çöküfl elbette, emperyalist sistem içindeki eflitsiz ve hiyerarflik iliflkiler boyunca, büyük bir h›zla ve eflitsiz a¤›rl›klarla yayg›nlafl›r. 5 Tüccar kapitalizmi döneminin sömürgecili¤i, yaln›zca baharat, fleker, köle ve de¤erli madenler gibi ticaret mallar›n›n elde edilebilece¤i k›y› bölgelerinin fetih ve iflgal edilmesini, dünya ticaret yollar›n›n ele geçirilmesini ve bu yollar üzerinde yerleflimci kolonilerinin kurulmas›n› hedefleyerek, sömürgelefltirilen alanlardaki toplumsal sistemlerin görece bozulmadan kalmas›na neden olurken; sanayi kapitalizminin sömürgecili¤i merkezin hammadde ihtiyac›n› karfl›layan genifl ticari tar›m ve madencilik alanlar›yla, mal sat›lacak genifl pazarlar olarak ifllev gören sömürgelere ihtiyaç duymas› nedeniyle, sömürgelefltirilen alanlardaki toplumsal sistemlerde biraz daha derin altüst olufl süreçleri yaratt›. Ancak bu altüst olufl süreci, esas olarak tekelci kapitalizm döneminde hem dünya çap›nda genelleflen hem de sömürgelefltirilen alanlarda top yekûn bir sürece dönüflen bir karakter kazand›. 6 1970’li y›llar›n tart›flmalar›nda ba¤›ml› ülkelerdeki “evrim ve devrim süreçlerinin iç içeli¤i” ile anlat›lan da bu durumdur. 7 Daha önceki sanayi kapitalizmi dönemindeki sömürgecilik siyasetinin de bizzat sömürgeci devletler taraf›ndan “emperyalist siyaset” olarak adland›r›lm›fl olmas› nedeniyle kimi yazarlar bu dönem için emperyalizm kavram› yerine “yeni emperyalizm” kavram›n› kullanmaktad›rlar. * Sermaye (kapitalist tar›m iflletmeleri dâhil üretken yat›r›mlardan oluflan) sanayi sermayesi, (bankalar ve benzeri kapitalist iflletmelerden oluflan) para sermaye ve (mallar›n üretiminden çok al›m ve sat›m› ile ilgili olan) tüccar sermayesi olmak üzere üç ayr› biçimde varolabilir. Sanayi sermayesi ile para sermayesinin birleflmesinden oluflan mali sermaye, sermayenin (parasal) mali biçimi ile kar›flt›r›lmamal›d›r. 8 1800 y›l›nda dünyan›n (Avrupa dâhil olmak üzere) Avrupal› sömürgecilerin do¤rudan ve dolayl› denetimi alt›nda bulunan topraklar›n›n oran› yüzde 35 iken, bu oran 1878 y›l›nda yüzde 67’ye yükselmiflti. 9 1990’larla birlikte, do¤rudan yabanc› yat›r›m miktar› da 1914’deki düzeyini aflt›. 1914 y›l›nda (1990 de¤eriyle) 143 milyar dolar olan do¤rudan yabanc› yat›r›m miktar›, 1993’le birlikte 2,135 milyar dolar› bulmufltu. Bu 80 y›lda, dünyada üretilen toplam ç›kt›lar 10 kat artarken, mülkiyet esas›na dayal› do¤rudan yabanc› yat›r›mlar 15 kat artt›. 10 1820’de dünyada üretilen toplam ekonomik ç›kt›n›n yüzde 1’ine eflit olan toplam ihracat, 1913’te yüzde 8,7’sine ulaflt›. Ancak dünya sisteminin sonraki geliflmeleri içinde bir daha afl›lamam›fl olan bu oran, 1990’larla birlikte afl›ld›. 1994’de toplam ihracat dünyada üretilen toplam ç›kt›n›n yüzde 17’sine ulaflt›. 11 “fiiddet yöntemleri, t›pk› topraks›z proletaryan›n kapitalizmin ön koflulu olmas› gibi, bu yöntemler var olmad›¤›nda kapitalist niteli¤ini yitirecek olan sömürgeci siyasetin bütünsel bir parças›d›r. Sömürgeci bir siyasetin fliddetten kaç›n›larak sürdürülmesi, kapitalizmi ortadan kald›rmadan proletaryay› ortadan kald›rmay›
istemek kadar saçma bir istektir” (Hilferding, Finans Kapital) 12 Sanayi devriminin bafllang›c›nda en yüksek emek verimlili¤inin oldu¤u bölgelerle di¤erleri aras›ndaki oran ikiye karfl› birken, 1900’le birlikte bu oran yirmiye karfl› bire yükseldi. 13 Taylor taraf›ndan gelifltirilen ve iflin olabilecek en vas›fs›z alt süreçlere bölünmesini öngören iflletmecilik yöntemini, otomatik olarak hareket eden üretim band› ile birlefltiren Fordizm iflçiler aras›nda öyle büyük bir “kaytarmac›l›k e¤ilimi” yaratm›flt› ki, 1913 y›l›nda 15 bin kiflilik düzenli bir iflgücünü elde tutabilmek için 53 bin iflçinin istihdam edilmesi gerekiyordu. 14 Alman Bayer flirketinin ABD’de, Amerikan Singer flirketinin Kanada’da 1860’larda bafllatt›klar› imalat yat›r›mlar›n›, 20. yüzy›l›n bafl›nda Ford, General Motors, General Electric (ABD), Fiat (‹talya) ve Bosch’un di¤er kapitalist ülkelerdeki imalat yat›r›mlar›n›n izlemesi, sonraki dönemin e¤ilimlerine ›fl›k tutmaktad›r. 15 ‹ngiliz mal› ürünlerle sanayisi çökertilen Hindistanl› iflçiler Britanya sanayi için ucuz mal ve hammadde üretirken, Hintliler kendi ülkelerinden toplanan vergilerle finanse edilen di¤er sömürgeci savafllarda asker oldular. ‹ngiltere Bankas›’n›n Hindistan döviz kaynaklar› üzerindeki dolays›z denetimi, Britanya’ya karfl› ticaret a盤› dünyan›n geri kalan›na karfl› ticaret fazlas› veren Hindistan’› sürekli olarak Britanya borçlar›n› finanse eden dolays›z bir kaynak haline getirdi. 16 1924–1929 aras›nda ABD tüm dünyaya Britanya’n›n iki kat›ndan fazla borç verdi. 17 Tüccar sömürgecili¤i döneminde ‹spanyol ve Portekiz’in resmi sömürgeleri haline gelmifl olan Latin Amerika ülkelerinde 19. yüzy›lda tamamlanm›fl olan ba¤›ms›zl›k hareketleri, sömürgelerdeki ezilen halk›n ulusal kurtulufl hareketleri niteli¤inde de¤il, merkez ülkenin bu alanlara yerlefltirdi¤i ‹spanyol yerleflimcilerle (creole) merkez egemenleri aras›ndaki çeliflkilerin ürünüydü. Ayn› nitelik, Britanya ve Kuzey Amerika’daki Anglo-Sakson yerleflimciler aras›ndaki çeliflkilerin büyümesinin ürünü olan Amerikan Ba¤›ms›zl›k Savafl› için de geçerlidir. 18 Britanya’n›n M›s›r ve Irak’ta asker bulundurma hakk›n› devam ettiren ba¤›ms›zl›k, M›s›r’da 1954 ve Irak’ta 1947’de Britanya askerlerinin çekilmesiyle birlikte tamamland›. 19 Sömürge kurtulufl hareketlerinin “ulusal devrimler” niteli¤ini almas› zaman zaman bu dönemde bu ülkelerde var olan “proleterleflmenin zay›fl›¤›na” ba¤lanmaktad›r. Ancak bu mant›k yürütme biçimi, tart›flmaya son derece aç›kt›r: Ayn› maddi koflullar›n bir yandan proletaryan›n zay›fl›¤›na yol açarken öte yandan burjuvaziyi güçlendirmifl oldu¤unu ileri sürmek bile bafll› bafl›na mant›ks›zl›kt›r. Gerçekte sömürge kurtulufl hareketlerinin büyük bir ço¤unlu¤unun burjuva önderlikleri, ideolojik güdülerle hareket eden ve kurtulufl sonras›nda “ulusal burjuvazi yaratma projesini” yürürlü¤e koyan küçük burjuvazilerden (Türkiye) ya da eski feodal siyasal iliflkileri kendi ç›karlar› paralelinde k›smen esnemeye/modernlefltirmeye zorlayan sömürgecilerin gerilimli bir süreç içinde devreye soktu¤u yeni yerel yönetici elitlerden (Hindistan Ulusal Kongresi) oluflmaktad›r. “Ulusal imalatç› burjuvazi” nüvesi diye adland›r›labilecek oluflumlarsa, çeflitli biçimlerdeki yabanc› sermaye ihrac›n›n sömürgelerde yaratt›¤› s›n›rl› piyasa iliflkilerinin kenar›nda, arac› (komprador) nitelikli tüccar kesimlerinin yan› s›ra varl›¤›n› sürdüren küçük sermaye oluflumlar›d›r. Her iki biçiminde de ulusal kurtulufl mücadelelerinin burjuva önderlikleri üstünlüklerini Avrupa kapitalist ulus devletinde oldu¤u gibi gerçekten güçlü bir maddi temelden de¤il, sömürgecilikten ma¤dur olan s›n›flar üzerinde siyasal ve ideolojik hâkimiyet kurmalar›n› kolaylaflt›ran toplumsal konumlar›ndan türetmifllerdir.
149
Dünya ABD için dönmüyor ABD emperyalizminin karfl› konulmazl›¤› iddias› ve neoliberal ideolojik hegemonya art›k geçmiflte kald›. Askeri baflar›s›zl›klar ve finansal krizle bo¤uflan ABD, yeni rakiplerin yükselifli, eski müttefiklerin sadakatsizli¤i ve ezilen halklar›n askeri iflgallere ve yeni sömürgecili¤e karfl› yükselen isyan›ndan muzdarip. ABD’nin gerileyiflinin George Bush’un beceriksizli¤inden kaynakland›¤›n› ve Barack Obama ile tersine döndürülece¤ini sananlar ise fena yan›l›yor
BD emperyalizmi derinleflen bir egemenlik krizinin içinde. Emperyalist kapitalist sistem üzerindeki egemenli¤inin ekonomik dayanaklar›n›n 70’li y›llardan itibaren erimeye bafllamas›n› finanslaflma ve askerileflme e¤ilimini derinlefltirerek dengelemeye çal›flan ABD, flimdi her iki alanda da egemenli¤ini daha ciddi biçimde sorgulatan belalarla karfl› karfl›ya. Dünyan›n en büyük ve rakipsiz askeri ayg›t›, düflmanlar›n› birlefltirip cesaretlendiren, rakipleri için f›rsatlar yaratan, müttefiklerini ise bölen ve kendinden uzaklaflt›ran sömürgesel fetih hareketlerinde bata¤a sapland›. Finanslaflma da, ABD liderli¤indeki emperyalist dünya piyasas›n› bugüne kadarki en y›k›c› ekonomik krizine sürükledi. ABD’nin karfl› konulmazl›¤› iddias› ve neoliberal ideolojik hegemonya, art›k geride kald›.
A
Askeri ve finansal tökezlemeler sayesinde, emperyalist kibir yerini egemenlik krizinin itiraf›na b›rakt›. ABD emperyalizminin gücündeki gerileme art›k kendi istihbarat kurumlar›, çekirdek kadrolar› ve ideologlar› taraf›ndan dahi itiraf edilmekte ve yeni ABD yönetimi, dünya liderli¤ini yeniden tesis etmeye ça¤r›lmaktad›r. Yeni ABD Baflkan› Barack Obama’n›n program› da, askerileflmenin ve finanslaflman›n terk edilmesini de¤il, aksine sa¤lamlaflt›r›larak sürdürülmesini öngörmektedir. ABD emperyalizminin derman aranan egemenlik krizi, üç temel politik gerilim ekseninde geliflen meydan okumalarda yans›mas›n› bulmaktad›r:
150
DÜNYA Ortado¤u’dakiler baflta olmak üzere sömürgesel fetih hareketlerinin yaratt›¤› çat›flmalar, geleneksel ve geliflmekte olan emperyalist güçlerin rekabeti ve Güney’de1 yeni sömürgecili¤e karfl› yükselen proleter nitelikli halk hareketleri. Amerikan emperyalizminin önümüzdeki dönem siyasetine yön verecek olan, ‘gerilemeyi durdurma ve liderli¤i yeniden tesis etme’ iddias›, askerileflme ve finanslaflman›n derinleflmesiyle bu üç politik gerilim ekseninde geliflen çat›flmalar›n yeni boyutlar kazanarak fliddetlenece¤ine iflaret etmektedir. Bu ise, emperyalist kapitalist sistemin bugünkü temel çeliflkisinin, yani yeni sömürgecilikle emekçi halklar aras›ndaki çeliflkinin hem kendi içinde, emek ile sermaye aras›ndaki mücadele temelinde derinleflece¤i; hem de emperyalistler aras› rekabet ve sömürgeci askeri sald›rganl›¤›n fliddetlenmesiyle, yeni boyutlar kazanarak daha y›k›c› çat›flmalara yol açaca¤› bir gelecek tablosu çizmektedir.2 Üç temel politik gerilim ekseninin kesiflti¤i bir konumda yer alan Türkiye, devrimci geliflmelere de meydan verecek toplumsal y›k›mlara ve politik krizlere sürüklenmektedir. ABD iflbirlikçisi neoliberal devletin vaat etti¤i y›k›m›n kimi unsurlar› hâlihaz›rda hayat›m›z› et-
Obama’n›n k›demli dan›flman› Zbigniew Brzezinsky, ABD d›fl politikas›na 40 y›ld›r kesintisiz ak›l hocal›¤› yap›yor. Brzezinsky, Jimmy Carter’›n (1977-81) ulusal güvenlik dan›flmanl›¤›n› yapt›. CIA ve Suudi Arabistan iflbirli¤inde ‹slami köktencili¤in teflvik edilmesi ve Afgan mücahitlerin silahland›r›l›p e¤itilmesi projesinin fikir babas› Brzezinsky’ydi. El Kaide ve Taliban bu dönemde yükseldi. Sosyalist kamp›n bölünmesi amac›yla ABD’nin Çin ile yak›nlaflmas› da Brzezinsky’nin fikriydi. Baba Bush’un ulusal güvenlik ekibinde de görev ald›. Clinton’un D›fliflleri Bakan› Albright da onun ö¤rencisiydi.
152
kilemektedir: Uzun bir süre derinleflerek sürmesi beklenen ekonomik kriz, ABD’nin Irak iflgaliyle ba¤lant›l› olarak çetrefilleflen Kürt sorunu ve t›rmand›r›lan savafl politikas›, ABD-‹ran gerilimi, fliddetlenmesi ve yay›lmas› beklenen Afganistan iflgali, Güney Kafkasya ve Karadeniz’deki ABD-Rusya gerilimi, Türkiye’den geçen enerji nakil hatlar› konusunda ABD, Bat› Avrupa ve Rusya’n›n çekiflmeleri… ABD emperyalizminin egemenlik krizinin derinleflmesinin ve egemenli¤i yeniden kurma çabalar›n›n yak›n ve orta vadede yeni boyutlar ekleyerek fliddetlendirece¤i tüm bu çat›flmalar, yeni sömürgecili¤e karfl› devrimci politik bir mücadeleye tercüme edildiklerinde sistem aç›s›ndan y›k›c› ve devrimci sonuçlara yol açacakt›r.
Egemenlik krizi ortak kabule dönüfltü Francis Fukuyama, So¤uk Savafl’›n Reel Sosyalizm’in yenilgisiyle sonuçlanmas›n›n ard›ndan tarihin sonunu ilan ederek ABD liderli¤indeki emperyalist kapitalist dünya düzeninin tarihsel kaç›n›lmazl›¤›n› savunmufltu. Yirmi y›ldan k›sa bir süre sonra, Demokrat Parti aday› Barack Obama’y› iktidara getiren ABD Baflkanl›k seçimlerinden hemen önce ise flöyle diyordu: “Bir sonraki Amerikan yönetiminin ABD d›fl politikas› için tayin etti¤i en yüksek görev, z›dd›na do¤ru eksen de¤ifltiren küresel güç dengesini ve bahse de¤er ölçüde azalan ABD nüfuzunu uygun bir flekilde çekip çevirmektir.” Obama’n›n en k›demli dan›flman› Zbigniew Brzezinsky ise, “‹kinci fians”3 adl› kitab›nda ABD’nin “Küresel lider olarak taç giymesinin üzerinden 15 y›l geçtikten sonra, siyasi olarak düflman bir dünyada korku dolu ve yaln›z” kald›¤›n› ancak hala elinde tuttu¤u dünya liderli¤i konumunu gelecekte de sürdürebilmesinin yeni yönetime ba¤l› oldu¤unu söylüyor. Brzezinsky’ye göre George H. Bush, Bill Clinton ve George W. Bush yönetimleri, ABD’nin küresel liderli¤ini sürdürecek koflullar› oluflturamad›lar ve böylece bir flans tepildi. Ancak ABD hala yeni bir emperyalist dünya sistemi kurabilecek askeri, ekonomik, teknolojik ve siyasal üstünlük araçlar›na sahip tek güç ve bu nedenle de ikinci bir flans› daha var. “Amerika’n›n üstünlük evresi, yerini alacak baflka birinin yoklu¤una ra¤men, uzun sürmeyebilir” diyen Brzezinsky’ye göre Obama yönetimi, ABD’nin iflte o ikinci ve son flans›. Brzezinsky, Ortado¤u’daki ABD politikas›n›n baflar› ya da baflar›s›zl›¤›n›n Amerikan “küresel liderli¤i” için bir s›nava dönüfltü¤ünü, Irak’taki durumun daha kötüye gitmesi ya da ‹ran’a karfl› bir savafl bafllat›lmas› durumunda küresel liderlik pozisyonunun h›zla kaybedilece¤ini belirtmektedir. Hatta ‹ran’›n Afganistan iflgali s›ra-
DÜNYA s›ndaki yard›mlar›n› ve hala yard›m etme potansiyeli tafl›d›¤›n› hat›rlatarak olas› bir uzlaflman›n sunaca¤› avantajlara iflaret etmektedir. Brzezinsky yeni ABD yönetiminin Ortado¤u ve çevresinde süren çat›flmalara bir çekidüzen vermek d›fl›nda, Avrupa’yla aç›lan mesafeyi kapatmak, Çin’i yan›na çekip kontrol alt›nda tutarak küresel bir tehdit olmaktan ç›karmak ve kontrol d›fl›na ç›kan silahlanmaya bir çözüm bulmak gibi görevleri de oldu¤unu belirtmektedir. Bugünkü dünyan›n “politik olarak uyanm›fl ve emperyalist egemenli¤e karfl› dayan›ks›z olmayan” bir dünya oldu¤unu söyleyen Brzezinsky, bu koflullarda “tek bir devlet taraf›ndan eli sopal› küresel egemenli¤in tarihi olarak devam etmeyece¤ine” dikkat çekerek, Bush yönetiminin tek tarafl›l›k siyasetinin yerine emperyalistler aras› uzlaflmaya dayal› yeni bir d›fl siyaset izlenmesi gerekti¤ini vurgulamaktad›r. Dikkat edilecek olursa, “askeri sald›rganl›k” de¤il “tek tarafl› askeri sald›rganl›k” elefltirilmektedir. Tavsiye edilen de askeri kapasitenin s›n›rland›r›lmas› de¤il, merkezkaç e¤ilimler gösteren müttefikleri yeniden yan›na çekecek bir “çok tarafl›l›k” siyaseti izlenmesidir. ABD Ulusal ‹stihbarat Konseyi’nin (NIC), Obama’n›n Baflkanl›k seçimlerini kazanmas›ndan iki hafta sonra aç›klad›¤› Ulusal Güvenlik Raporu’nda da, benzer tespitlere yer verilmektedir. Rapor, 2025 için, Çin ve Hindistan’›n yükselece¤i, ABD’nin eski gücünü yitirerek “eflitler aras› birincilik” pozisyonuna gerileyece¤i ve gerekti¤inde kolayca “bir istekliler koalisyonu” kuramayaca¤›, uluslararas› iliflkilerde tek kutuplu dünyadan parçalanmaya gidilece¤i öngörülerinde bulunmaktad›r. Öngörüler bundan 15-20 y›l sonras›na iliflkin olsa da, NIC’nin mesaj› gerçekte bugünedir. ABD egemenli¤indeki gerileme e¤ilimlerine dikkat çekilerek yeni yönetim önlem almaya ça¤r›lmaktad›r. Fukuyama, Brzezinsky ve Ulusal ‹stihbarat Konseyi’nin tespitleri, henüz ö¤renilmifl flafl›rt›c› gerçekler de¤ildir. Ancak ABD’nin tüm dünya taraf›ndan bilinen gerileyiflinin flimdi bu kadar yüksek sesle ifade edilmesi, d›fl politikada liderlik pozisyonunu kurtarmaya yönelik hamlelere haz›rlan›ld›¤› izlenimini yaratmaktad›r. Obama’y› kurtar›c› olarak selamlayanlar, ABD’nin yaflad›¤› mevcut olumsuzluklar konusunda ise a¤›rl›kla George W. Bush yönetimini ve onun tek tarafl›l›k siyasetini suçlamaktad›r. Oysa yönetimlerin öznel yetenekleri önemsiz olmamakla birlikte politikada as›l belirleyici olan s›n›fsal egemenlik iliflkileri ve bunlar›n yans›mas› olan politik güç dengelerince belirlenen nesnelliktir. Her yönetim, temsil etti¤i s›n›f ad›na, kendinden ba-
Obama’n›n ABD d›fl politikas›nda köklü de¤ifliklikler yapaca¤›n› umanlar, çekirdek kadro savafl ekibinin göreve devam edece¤inin aç›klanmas›yla hayal k›r›kl›¤›na u¤rad›.
¤›ms›z olarak var olan nesnellik içinde politika gelifltirmek zorundad›r. Bush da Obama da bunun istisnas› de¤ildir. Küresel liderlik döneminde baba Bush ve Clinton’›n ard›ndan iktidara gelen o¤ul Bush, devrald›¤› koflullar›n süreklili¤i içinde politika gelifltirmifl ve kendi dönemine özgün rengini veren politika de¤ifliklikleri bu süreklili¤e tabi olarak gerçekleflmifltir. Obama da bu süreklili¤e tabidir.
Meydan okunan dünyadan meydan okuyan dünyaya ABD’nin So¤uk Savafl sonras› küresel liderlik prati¤ini bir bütün olarak incelemek, faturas› a¤›rl›kla George W. Bush yönetimine ç›kar›lan gerileyiflin gerçek dinamiklerini aç›klamam›z› ve Barack Obama dönemine iliflkin öngörülerde bulunmam›z› kolaylaflt›racakt›r. So¤uk Savafl’› kazanmas›n›n ard›ndan ABD’nin karfl›
153
DÜNYA karfl›ya oldu¤u durum, tek süper güç olarak kalman›n küresel egemenlikle ödüllendirildi¤i bir bar›fl dönemi de¤il, küresel egemenlik kurabilmenin yeni meydan okumalara davetiye ç›kard›¤› sahici bir dünyayd›. So¤uk Savafl sürerken, 1970’lerden itibaren ekonomik olarak ABD ile yar›flabilecek düzeye gelen Bat› Avrupa ve Japonya, “komünizm tehdidi” dizgininden boflal›nca potansiyel rakipler olarak belirdiler. Entegre olmam›fl Rusya, Çin ve Ortado¤u’da ise belirsiz bir gelecek söz konusuydu. Bu aç›dan ABD’nin küresel hegemonyas›n› sa¤lamak için, ABD ç›karlar›n› tehdit edebilecek küresel güçlerin oluflumunun engellenmesi gerekiyordu. Bu kayg›larla Paul Wolfowitz ve Dick Cheney önderli¤inde 1992’de haz›rlanan “Savunma Planlama Rehberi” bafll›kl› raporda “Yeni dönemde en önemli hedefin, ABD’ye rakip olabilecek bir süper gücün do¤uflunu engellemek” oldu¤u belirtiliyordu. “Bat› Avrupa, Ortado¤u, Do¤u Asya ve da¤›lan SSCB olarak belirlenen dört co¤rafi alanda, ABD ç›karlar›n› tehdit edecek küresel güçlerin oluflmas›na müsaade edilmeyecekti.”4 1990’lar bu co¤rafyalardaki potansiyel rakip güçlerin yeni döneme uyum sa¤lad›klar› ve çat›flma eksenlerinin belirginleflti¤i bir ara dönem olarak geçti. 2000’lerin bafl›nda ise Japonya’n›n iddial› ç›k›fl›n›n söndü¤ü, Bat› Avrupa ülkelerinin ABD ile kimi zaman ortak hareket eden kimi zaman ters düflen yar›m-yamalak bir müttefiklik halini sürdürdü¤ü, emperyalist kapitalist sistemle bütünleflen Rusya, Çin ve Hindistan’›n yükselifle geçti¤i ve iki kutuplu dünya koflullar›nda ba¤›ms›z kalm›fl çeflitli devletlerin, entegrasyonun dayat›lan biçimine otoriter-milliyetçi karfl› koyufllar temelinde direndi¤i bir dünya tablosu a盤a ç›kt›. ABD’nin 11 Eylül sonras› uygulamaya koydu¤u strateji bu koflullarda biçimlendirildi. “Tek tarafl›” sald›rganl›k Bush’un delili¤i de¤ildi. ABD, di¤er küresel güçler ve güç adaylar› karfl›s›nda hâkim pozisyonunu koruyabilmek için rakipsiz askeri gücünü devreye sokarak dünyan›n gelecekteki güç dengelerini belirleyecek olan Ortado¤u’yu hedef seçmiflti. ABD Ortado¤u’yu zapt etmekle üç hedefe ulaflacakt›. Yenilmez askeri gücünü göstererek tüm dünyay› hizaya çekecek, iki kutuplu dünya koflullar›nda, yeni sömürgecilik iliflkilerinden göreli ba¤›ms›zl›k gösteren, bu nedenle entegre olmayan boflluk olarak tan›mlanan bölgeyi sömürgelefltirecekti. “Sömürgelefltirilmeyi bekleyen” zengin enerji yataklar›na sahip eski SSCB nüfuz alanlar›na, yani Kafkaslar ve Orta Asya’ya aç›lacak ve Rusya’y› kuflatacakt›. Avrupa’dan Çin’e, Japonya’dan Hindistan’a tüm büyük ekonomilerin giderek daha fazla muhtaç oldu¤u enerji kaynaklar›n› tek tarafl›
154
olarak ele geçirerek, rakiplerini kendine tabi k›lacak ve kapitalist sistemdeki baflat rolünü koruyacakt›.
Askeri tökezleme Dünyan›n en büyük askeri gücü olmak, karfl› konulmaz olmaya yetseydi ABD planlad›¤› gibi Afganistan ve Irak’› zapt eder, sonra s›ras›yla Suriye ve ‹ran’› düzlerdi. Ortado¤u meflguliyeti ABD’yi yukar›da s›ralanan hedeflere ulaflt›r›rd›. Ne var ki yenilmez askeri güç Irak’ta bata¤a sapland›. Derken Afganistan da bir bata¤a dönüfltü. “Tek tarafl›l›k” ilan› ile kenara itilen Avrupal› müttefikler, daha do¤rusu rakipler ise, ABD’nin yard›m ça¤r›lar› karfl›s›nda a¤›rdan alarak bu durumu keyifle izledi. Bu süre içinde “arka bahçe” Latin Amerika’da iktidara gelen ABD karfl›t› sol iktidarlar› eskisi gibi darbelerle, provokasyonlarla alafla¤› etme giriflimleri baflar›s›z oldu ve ABD karfl›t› bir kuflak olufltu. Ortado¤u’da ise bölge hakimiyeti için ‹ran’la kap›flan Saddam rejimi devrilince, en büyük düflman›ndan kurtulan ‹ran büyük bir avantaj sa¤lad› ve ABD karfl›t› Pan-‹slamist söylemiyle bölgesel bir güç olarak öne ç›kt›. ‹srail’in 2006’daki Lübnan yenilgisi ve Filistin direniflini sonland›ramamas› bu durumu pekifltirdi. Tam da bu s›rada (2006) fler eksenin Uzakdo¤u’daki yara-
DÜNYA maz çocu¤u Kuzey Kore, nükleer program karfl›s›nda Bush’un savafl açar›z tehditlerini atom bombas› denemesi yaparak yan›tlad›. Pentagon komutanlar›, fazladan bir savafl daha yürütemeyeceklerini belirtince, Bush, “diplomasi” dedi ve Kuzey Kore’nin düflman ilan edilmesinden öncekine göre ABD için daha dezavantajl› koflullarda bir anlaflma imzalamay› kabul etti. ABD’nin tüm tehditlerine ve s›n›rlay›c› uluslararas› anlaflmalara ra¤men Kuzey Kore’nin nükleer silah elde ederek hem olas› bir askeri sald›r› ihtimalini bertaraf etmesi hem de uluslararas› diplomaside elini güçlendirmesi, ABD’nin silahlanma ve nükleer programlar üzerindeki kontrolüne a¤›r bir darbe vurdu. Sonuç, baflta konan hedeflerden çok farkl›yd›. Ortado¤u ABD’nin askeri gücünü bata¤a çekti ve bölgede bir direnç oda¤› olufltu. Karfl› konulmazl›k imaj›n›n yok olmas› dünya çap›nda direnme e¤ilimlerini güçlendirdi. Bir bütün olarak Ortado¤u özel olarak da ‹ran ABD’nin aç›lmay› hedefledi¤i Kafkasya ve Orta Asya önünde bir engel olufltururken, Rusya bu bölgelerdeki etkisini yeniden tesis edip enerji kaynaklar› üzerindeki denetimini pekifltirerek bir emperyalist güç aday› haline geldi. ABD’nin enerji tedariki aç›s›ndan kendisine tabi k›lma-
y› planlad›¤› Çin, Hindistan ve Avrupa ülkeleri Afrika ve Latin Amerika’daki di¤er petrol zengini ülkelerle iliflkilerini gelifltirdikleri gibi Rusya ve ‹ran ile de enerji ticaretini sürdürdüler. Rusya, Çin, Hindistan ve Brezilya yükselen güçler aras›nda daha s›k telaffuz edilirken, Avrupa ülkelerinin Afrika ve Akdeniz havzas› baflta olmak üzere eski sömürge bölgelerinde ve genel olarak tüm dünyada (ABD’li ya da ABD’siz) daha etkin rol oynama e¤ilimleri de güçlendi. Emperyalist ç›karlar, 2006’ya kadar Ortado¤u’daki bölgeselleflen savafl içerisinde çat›fl›rken, ABD’nin küresel hakimiyetinin zay›flamas› ve di¤er emperyalist güçlerin göreli ba¤›ms›z biçimlerde oynamaya bafllamas› Do¤u Avrupa, Kafkasya, Orta ve Güney Asya, Afrika (Somali, Nijerya, Sudan, Zimbabwe), Latin Amerika ve Kuzey Kutbu gibi yeni çat›flma alanlar›n› gündeme getirdi.
Rusya’n›n öne ç›k›fl› Afganistan’›n iyice kontrolden ç›kmas› ve savafl›n nükleer bir güç olan Pakistan’a yay›lmas› karfl›s›nda ABD, önceli¤ini Afganistan-Pakistan olarak belirlemiflken, A¤ustos 2008’de ayr›l›kç› eyaleti Güney Osetya’ya sald›ran Gürcistan, Rusya’n›n bir ad›m öne ç›kmas› için
Obama’n›n öncelikli olarak Afganistan’› ele almas› bofluna de¤il. Afganistan iflgali, Irak’› bile aratacak bir bata¤a dönüflüyor. ‹flgal güçleri baflkent Kabil’de zar zor denetim kurarken, ülkenin güneyini neredeyse bütünüyle ele geçiren Taliban, savafl›, nükleer bir güç olan Pakistan’› da içine alacak flekilde geniflletiyor. Afganistan’daki iflgal birliklerinin say›s›n› acilen art›rmaya çal›flan ancak Avrupal› müttefiklerinden istedi¤i deste¤i alamayan ABD’nin kap›s›n› çald›¤› ülkelerden biri de Türkiye. NATO gücü kapsam›nda Kabil’de bin asker bulunduran Türkiye’nin, bu tehlikeli savafl›n do¤rudan bir parças› haline gelmesi pek de uzak bir ihtimal de¤il.
155
DÜNYA
fianghay ‹flbirli¤i Örgütü, 2001’de Rusya, Çin, Kazakistan, K›rg›zistan ve Tacikistan’›n güvenlik ve s›n›r sorunlar›n› çözmek amac›yla kuruldu. Daha sonra Özbekistan’› da bünyesine katan örgüt Asya’daki ABD nüfuzunun önüne s›k› bir set çekti.
mükemmel bir f›rsat sundu. Rusya, Gürcistan’› Rus Bar›fl Gücü askerlerinin de yer ald›¤› Güney Osetya ve Abhazya’dan püskürtmekle kalmad›; Gürcistan içlerine kadar yürüdü. Rusya-Gürcistan savafl›, ABD’nin yaln›zl›¤›n› ve askeri kapasite anlam›nda s›n›rl›l›¤›n›, ABD iflbirlikçilerinin ise büyük risk alt›nda oldu¤unu gösterdi. ABD’nin Rusya karfl›s›nda ortak hareket etmeye ça¤›rd›¤› Avrupa ülkeleri, ikircikli bir tav›r sergilediler. Bunda, Avrupa ülkelerinin, do¤algaz ve petrol ihtiyaçlar›n›n önemli bir bölümünü karfl›layan ve büyük yat›r›m olanaklar› sunan Rusya’y› ABD ç›karlar› için karfl›lar›na almaktan kaç›nmas›n›n etkisi büyüktü. Rusya’n›n eski nüfuz alan›ndaki yeni ABD iflbirlikçisi rejimler ise Gürcistan’›n bafl›na gelenlerin kendi bafllar›na da gelebilece¤i korkusuyla paniklediler. Rusya bu savaflta, ABD’nin dünyan›n tek ve mutlak belirleyici gücü olmad›¤›n› ve Rusya’n›n da flimdilik kendi nüfuz alanlar› ile s›n›rl› olmakla birlikte müdahaleci bir güç olarak hareket edece¤ini ortaya koydu. Kimileri bu müdahaleyi “milat”, “flok” gibi sözcüklerle tan›mlamaya çal›flt›. Oysa Rusya göstere göstere gelmiflti. Vladimir Putin’in iktidara gelmesinin ard›ndan 2000 y›l›nda aç›klanan Rusya Federasyonu güvenlik stratejisinde, “Putin Doktrini” diye an›lan “Ulusal Güvenlik”, “Savunma” ve “D›fl Politika” belgelerinde, nüfuz alanlar› olarak adland›r›lan eski SSCB topraklar›nda, özellikle de Kafkasya ve Orta Asya’da baflka devletlerin bölgesel egemenlik kurmas›n›n önüne geçme hedefi ifade ediliyordu. Çeperde bir güvenlik kufla¤› oluflturulmas› isteniyor ve “düflman›m›z yok” diyen Yeltsin yönetiminin aksine, ABD tek tarafl›l›¤› tehdit olarak ifade ediliyordu. NATO’nun Ukrayna ve Gürcistan’› da üyeli¤e alacak biçimde genifllemesinden, bir rahats›zl›k unsuru olarak özellikle söz ediliyordu. ‹lk olarak Çeçen isyan›n› bast›ran Putin yönetimi daha sonra, fianghay ‹flbirli¤i Örgütü’nün kurulmas›na önayak
156
oldu. Örgütün 2005’te Orta Asya’daki ABD askeri faaliyetlerinin durdurulmas›n› istemesiyle ABD Özbekistan’daki askeri varl›¤›n› çekmek zorunda kald›. 2006’da ise, So¤uk Savafl’›n bitmesiyle durdurulan k›talararas› askeri uçufllar ve tatbikatlar yeniden bafllat›ld›. Rusya Kuzey Kutbu, Büyük Okyanus ve Atlas Okyanusu’nda (zaman zaman ‹ngiltere hava sahas›n› ihlal ederek) askeri faaliyetlerine bafllad›. Rusya-Gürcistan savafl› (2008) sonras›nda ise Rus askeri gücü, Do¤u Akdeniz’de Suriye’nin so¤uk savafltan kalma Tartus liman›nda, Yemen’de, Venezüella tatbikat› ve Küba ziyareti için Güney Amerika ve Karayipler’de ve “korsanlara karfl›” do¤u Afrika’da Somali aç›klar›nda belirdi. Rusya’n›n askeri kapasitesi ABD ile boy ölçüflebilecek seviyede olmasa da, eski nüfuz alanlar›nda yeniden hakimiyet kurmaya yetecek büyüklükte. Bu sayededir ki, ABD, Ortado¤u bata¤›nda ç›rp›n›rken, Rusya’n›n eski SSCB nüfuz alanlar›nda yeniden hakimiyet kurmaya bafllamas›n›, enerji kaynaklar› üzerindeki tekel pozisyonunu güçlendirmesini ve tek kutuplulu¤a meydan okuyan “geliflmekte olan bir emperyalist güç”5 olarak uluslararas› sahneye ç›kmas›n› seyretmek zorunda kalm›flt›r. Rusya’n›n Avrupa ülkeleri, Çin ve Hindistan ile enerji ve güvenlik temelli yak›n iliflkiler gelifltirmesi ise So¤uk Savafl sonras› temel savunma stratejisini kendisine “rakip olabilecek bir süper gücün do¤uflunu engellemek” olarak belirleyen ABD aç›s›ndan yaflamsal bir tehlike olarak kaydedilmifltir.
Finansal tökezleme ve Çin’in öne ç›k›fl› ABD hâkimiyetini sorgulatan ikinci büyük bela içinde bulundu¤u finansal tökezlemedir. Neoliberal ideolojik hegemonya da¤›lmakta, ABD hakimiyetine dayal› dünya düzeninin ekonomik kurum ve araçlar› zay›flamakta, bunun karfl›s›nda di¤er dünya güçleri de inisiyatif alanlar›n› geniflletmeye çal›flmaktad›r. Ancak, ABD egemenli¤indeki zay›flaman›n karfl›s›nda bir baflka egemen-
DÜNYA li¤i yans›tan alternatif ekonomik kurum ve araçlar ortaya konmufl de¤ildir. Beklenen finansal krizin Eylül 2008’de patlak vermesinin ard›ndan, ABD’nin dünya ekonomisi üzerindeki hâkimiyeti de yüksek sesle sorgulanmaktad›r. ABD krize reçete ararken Almanya Maliye Bakan› Peer Steinbrück’ün krizden Anglosakson modelini ve ABD’yi sorumlu tutup kendilerinin ABD’nin önerdi¤i çözüm sürecine dâhil olmayacaklar›n› aç›klamas› ve “bu krizden sonra kesin olan bir fley, dünyan›n eskisi gibi olmayaca¤›d›r. Mali yap› dünya çap›nda de¤iflecek” demesi Avrupa’n›n dahi art›k ABD hâkimiyetinin faturas›na katlanmak istemedi¤i bir noktaya geldi¤imizi göstermektedir6.
rika'n›n refah› ve güvenli¤i için korkunç sonuçlar› olabilir. Avro, dolara karfl› ciddi bir rakip haline gelmektedir ve her ikisine de rakip olacak Asyal› benzeri üzerine konuflmalar vard›r. Düflman bir Asya ve kendine dönük Avrupa bir noktada ABD borçlar›n› finanse etmeye devam etmeye daha az e¤ilimli olabilirler." Finansal kriz tüm bu olumsuz e¤ilimleri gerçek birer tehdit olarak ABD’nin önüne koymufltur. Ancak ABD hala yeni bir emperyalist kapitalist dünya pi-
Yak›n zamanda meydana gelen bir dizi geliflme bu ç›k›fllar› daha da anlaml› k›lmaktad›r. ABD egemenli¤indeki dünya piyasas›n›n en önemli araçlar›ndan IMF ve Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) de ciddi itirazlarla karfl› karfl›ya kalm›flt›r. 1998–2001 krizlerinin ard›ndan Güneydo¤u Asya’dan Latin Amerika’ya bir dizi ülkede IMF ve Dünya Bankas› programlar› reddedilmifl ve sermaye hareketleri üzerinde k›smi kontrol kurulmufltur. Dünyan›n en borçlu ülkesi olan ABD’nin en büyük alacakl›lar› olan Do¤u Asya ülkeleri Güney Kore ve Çin’in ellerindeki dolar rezervlerini eritmeye yönelmesi, Avro’nun dünya döviz rezervleri içindeki pay›n›n dolar›n %66’l›k pay› karfl›s›nda %25’e ulaflmas›, ‹ran ve Venezüella gibi bir dizi ülkenin d›fl ticarette dolar d›fl› kurlara yönelmesi ve Rusya’n›n iki y›l önce, dolar›n tekelini k›ran bir kur sepeti önerisini gündeme getirmesi de ABD aç›s›ndan hayra alamet de¤ildir. Dolar›n rezerv para birimi olmaktan ç›kmas› ABD’nin küresel egemenli¤inin önemli dayanaklar›ndan birinin ortadan kalkmas› anlam›na gelecektir ki, bugün yerine bir baflka para birimi önerilemese de, böylesi bir durum olanak dâhilinde de¤erlendirilmektedir. Bu gerçeklik Brzezinsky’nin diline ise flöyle tercüme edilmektedir: "Amerika'n›n artan küresel borçlulu¤u (dünya tasarrufunun afla¤› yukar› yüzde 80'ini ödünç almaktad›r) ve devasa ticaret a盤› göz önüne al›nd›¤›nda, büyük bir mali krizin özellikle duygusal olarak flarj olmufl ve küresel olarak yayg›n Amerikan karfl›t› atmosferde, AmeVladimir Putin ve Dimitri Medvedev yönetimleri, fi‹Ö toplant›lar›nda, Ortado¤u ziyaretlerinde ve Gürcistan savafl› sonras›nda, ABD’nin tek tarafl›l›k siyasetinin kabul edilemez oldu¤unu ve Rusya d›fl politikas›n›n temel ilkelerinden birinin de çok kutupluluk oldu¤unu dile getirdiler.
157
DÜNYA yasas› kurabilecek tek güç pozisyonundad›r ve ABD’ye s›rt çevirebilece¤i öne sürülen Bat› Avrupa ve Do¤u Asya ülkeleri ABD ile ciddi ç›kar ortakl›klar›na sahiptir. Özellikle Çin, ABD ile neredeyse bir ortaklafla yaflam sürmektedir. Çin, ABD’ye emek gücünü ucuzlatmas›na olanak sa¤layacak ucuz mallar sa¤larken, ABD de devasa bir ekonomik geliflme kaydeden Çin’in, ihracat›n›n yüzde 21,1’ini gerçeklefltirdi¤i en büyük pazar› durumundad›r. Ayr›ca, Çin, tasarruflar›yla ABD’nin devasa ticaret aç›klar›n› finanse etmektedir. Kriz nedeniyle Çin, ekonomik büyümesinin motoru olan ihraç pazarlar›n› yitirmekte; ABD ise yüksek borçluluk ve cari a盤a bir de trilyon dolarl›k kurtarma planlar›n›n eklenmesiyle büyük bir kaynak sorunuyla yüz yüze kalmaktad›r. Bu nedenle arada çeliflkiler bulunsa da bu iliflkinin devam› k›sa vadede hem ABD hem Çin aç›s›ndan hayati önem tafl›maktad›r. Ayr›ca ekonomik durgunlukla birlikte kitlesel iflçi ve köylü ayaklanmalar› riskiyle yüz yüze oldu¤unu resmen ilan eden Çin, bu ayaklanmalar› özellikle de Tibet ve Do¤u Türkistan gibi ayr›l›kç› bölgelerde maniple edebilecek olan ABD’yi k›zd›rmak istemeyecektir. Uzun vadede ise, Çin’in, tasarruflar›n› gittikçe de¤ersizleflen ABD tahvilleri ve dolarda tutmak yerine, daha de¤erli alternatiflerde tutmak isteyece¤i ve ABD pazar›na ba¤›ml›l›ktan kurtulmak için pazar çeflitlendirmesi yoluna gidece¤i tart›fl›lmaktad›r. Bu senaryolara göre, ABD’nin plan› da Çin’i ABD ile iflbirli¤inde tutmaya yönelik politikalar gelifltirmek olacakt›r. Bankalar› üzerinde son derece etkin bir devlet denetimi kuran, paras›n› konvertible hale getirmeyerek ekonomisini d›fl müdahalelerden koruyan, yüksek tasarruf miktarlar›na ve 1,5 milyar kiflilik bir iç pazara sahip olan Çin, finansal kriz karfl›s›nda di¤er büyük dünya ekonomileriyle k›yasland›¤›nda oldukça avantajl› bir pozisyondad›r. Y›llard›r büyüme rekorlar› k›ran Çin dünya ekonomisinin motoru olarak tan›mlanmaktad›r. Krizin pek çok geliflmifl kapitalist ülkede durgunluk ve küçülmeye yol açmas› beklenirken Çin’in büyüme oran›n›n yüzde 5’e gerileyece¤i, yani ekonominin yetersiz de olsa büyümeye devam edece¤i tahmin edilmektedir. Bugüne kadar a¤›rl›kla ihracata yönelik büyümeyi tercih eden ancak son y›llarda dev iç pazar›n› gelifltirmeyi gündemine alan Çin, krizle birlikte d›fl talebin daralmas›yla bu seçene¤e daha büyük önem vermektedir. Hindistan da Çin’in yolundan ilerlemekte ve ayn› kategoride de¤erlendirilmektedir. Krize karfl› ortak politikalar gelifltirmek için Kas›m 2008’de toplanan G–20 zirvesinde, Çin, Hindistan ve Brezilya’n›n ilk kez geleneksel emperyalist devletlerle birlikte masaya otur-
158
mas› ve sürece daha etkin kat›l›mlar›n›n sa¤lanmas›n›n karara ba¤lanmas› bu ülkelerin artan gücüne iflaret etmektedir. Ve bu artan güç, Ulusal ‹stihbarat Konseyi raporlar›nda ABD emperyalizminin egemenli¤i aç›s›ndan müstakbel bir tehdit unsuru olarak an›lmaktad›r.
Obama: Durmak yok, yola devam! Barack Obama’ya tayin edilen görev, askeri ve finansal tökezlemelerle bo¤uflan, gittikçe ço¤alan düflmanlar›n›n ve rakiplerinin artan meydan okumalar›na maruz kal›rken müttefiklerini de giderek daha az yan›nda bulan ABD’nin gücündeki gerilemeyi tersine çevirmesi ve küresel liderlik rolünü yeniden tesis etmesidir. Obama’n›n seçim kampanyas›n›n slogan›n›n “de¤iflim” olmas›na bak›p da, bugün günah keçisi ilan edilen Bush
DÜNYA yönetiminin politikalar›n›n terk edilece¤ini sananlar hayal k›r›kl›¤›na u¤rayacakt›r. Yeni ABD baflkan›, göreve gelmeden önce yapt›¤› aç›klamalar› ve yeni flekillenen kadrosuyla sald›rgan bir d›fl politika izleyece¤inin sinyallerini vermifltir. Irak’tan çekilme vaadiyle seçim propagandas› yapan Obama, bu vaadi iflbirlikçi Irak ordusunun direnifli kontrol edebilme flart›na ba¤lam›fl, kesin bir tarih vermekten kaç›nm›fl ve ABD güçlerinin çat›flma alanlar›ndan evlerine de¤il, Irak’taki lojistik ve e¤itim alanlar›na ya da dünyan›n di¤er çat›flma alanlar›na çekilmesinden yana tav›r koymufltur. Afganistan’a daha fazla asker gönderece¤ini, “terörizme karfl› savafl›” Pakistan’a yönelik sistematik ve büyük ölçekli kara ve hava sald›r›lar›yla geniflletece¤ini ilan etmifltir. ‹ran’a müzakere teklifi yapm›fl ancak nükleer program›n› sürdürmesi halinde sald›raca¤› vaadinde bulunmaktan da geri durmam›flt›r. Kudüs’ü ‹srail’in tart›flmas›z baflkenti ilan ederek, Siyonist sald›rganl›¤a aç›ktan destek vermifltir. Üstelik Obama
bunlar› Bush yönetiminin sald›rgan d›fl politikas›n›n büyük rahats›zl›k yaratt›¤› bir ortamda dile getirmektedir. Yeni yönetimin 1 Aral›k’ta ilan edilen d›fl politika ekibi de, Obama’n›n savafl halini devam ettirece¤ini ortaya koymaktad›r. Demokrat Parti lideri Obama, yeni kabinesine Cumhuriyetçileri de dahil etmifl, d›fl politika ekibini partiler üstü bir çekirdek kadrodan oluflturmufltur. Obama bu kadronun belirlenmesinde temel kriterin “deneyim” oldu¤unu belirtmifltir. Ancak söz konusu ekibin deneyimleri pek de hayra alamet de¤ildir. Bush yönetiminde 2006’dan bu yana Savunma Bakanl›¤› görevini yürüten Robert Gates’in görevine yeni hükümette de devam etmesine karar verilmifltir. Gates, Irak iflgalinin sürmesini istemekte, Afganistan’daki askerlerin say›s›n›n art›r›lmas› ve uzun vadeli bir savafl yürütülmesi için planlar yapmaktad›r. Obama’n›n, D›fliflleri Bakanl›¤›’na atad›¤› (baflkan adayl›¤› yar›fl›ndaki rakibi) Hillary Clinton da, Yugoslavya’da iç savafl›n k›flk›rt›lmas›na, S›rbistan’›n bombalanmas›na, Kosova’n›n iflgal edilmesine ve ‹srail’in Lübnan’› iflgal etmesine verdi¤i destekle hat›rlanmaktad›r. Ulusal Güvenlik Dan›flmanl›¤›’na ise eski NATO Baflkomutan› James Jones getirilmifltir. Jones, Bush döneminde Deniz Piyadeleri Komutan›, ABD Avrupa Güçleri Komutan›, NATO Avrupa Müttefik Güçleri Komutan› olarak görev yapm›flt›r. Ebu Garip ve Guantanamo iflkencelerinin a盤a ç›kt›¤› dönemin sorumlular›ndand›r ve Irak’taki asker say›s›n›n art›r›lmas›n› desteklemifltir. Obama ayr›ca ABD askeri kapasitesini art›rmay› hedeflemektedir. Bu hedef, ABD ordusunun Eylül 2008’de ilan etti¤i 2008 Askeri Modernizasyon Stratejisi ile de uyum içindedir. Söz konusu strateji, ABD’nin mevcut kapasitesini zorlayan mevcut çat›flmalar ve daha fazla deniz afl›r› askeri müdahale olas›l›¤› gözetilerek ordunun kapasitesinin art›r›lmas›n› içermektedir. Askeri tökezlemeye daha fazla askerileflme ile yan›t veren Obama, finansal tökezleme karfl›s›nda da finansallaflmay› sürdürecektir. Kriz sonras›nda Bush yönetiminin, finans kurulufllar›na yönelik kurtarma planlar›na verdi¤i destek ile bunun güvencesini vermifltir. Obama’n›n asl›nda baflka bir seçene¤i de yoktur. Çünkü askerileflme ve finansallaflma, ABD emperyalizminin, egemenli¤inin ekonomik dayanaklar›n›n erimesi karfl›s›nda gelifltirdi¤i çözümdür. Bugün ise ABD emperyalizminin bu çözümü ayn› zamanda krizi haline gelmifltir. Dolay›s›yla Obama da, krizi kaç›n›lmaz olarak derinlefltirecek olan çözüme baflvurmaktad›r. Bu da sömürgeci fetih hareketlerinin yaratt›¤› çat›flmalar›n, geleneksel ve geliflmekte olan emperyalist güçlerin rekabetinin ve Gü-
159
DÜNYA ney’de yeni sömürgecilikle proleter nitelikli halk hareketleri aras›ndaki mücadelenin fliddetlenece¤i bir gelecek vaat etmektedir. Obama ABD hâkimiyetini derinleflen bu çat›flmalar içinde tesis etmeye çal›flacakt›r.
Senaryoyu de¤ifltirin Obama’n›n d›fl politika dan›flman› ve yak›n arkadafl› Joseph Biden, Obama’n›n “yi¤itli¤inin” 6 aydan k›sa bir süre içinde ç›kacak bir uluslararas› krizle test edilece¤i iddias›nda bulunmaktad›r: “Size bu krizin nereden kaynaklanabilece¤ine dair en az dört befl senaryo çizebilirim... Ortado¤u'dan ç›kabilir. Hint alt-k›tas›ndan ç›kabilir. Petrol denizinde yüzdükleri için yeniden fl›marm›fl olan Rusya’dan ç›kabilir”. Ancak Immanuel Wallerstein’›n dedi¤i gibi “Küresel jeopolitik anarfli bugün bir Amerikan baflkan›n›n kontrol edece¤inden çok ileri bir aflamadad›r.” ABD ordusuna kök söktüren Irak ve Afganistan direnifllerinin, Latin Amerika’y› arka bahçe olmaktan ç›karan ABD karfl›t› sol dalgan›n, ‹srail’in Lübnan yenilgisinin, bir türlü sonland›r›lamayan Filistin direniflinin, ‹ran’›n bölgesel bir güç haline gelmesinin, Kuzey Kore’nin nükleer silah elde etmesinin, Afrika’da korsanl›k ya da çetecilikten halkç› silahl› direnifllere uzanan yeni isyan dalgas›n›n, Bat› Avrupa’dan yükselen itirazlar›n, Rusya ve Çin’in yükselifllerinin; ABD baflkan›n›n yi¤itli¤ini test etmek için gerçekleflmedi¤i ortadad›r. Bu nedenle ABD emperyalizmini kadiri mutlaklaflt›rarak, küresel geliflmeleri, ABD egemenli¤inin yeniden tesisine hizmet eden senaryolar içine yerlefltirmeye çal›flman›n bir anlam› yoktur. Senaryoda ABD’nin ve di¤er emperyalist güçlerin yan› s›ra, ezilen halklara da baflrol verilmelidir. ABD emperyalizminin egemenlik krizi devrimci bir bak›fl aç›s›yla yorumlanacaksa, egemen s›n›f politikalar›nda, ezilen s›n›flar›n öfke ve hoflnutsuzluklar›n›n a盤a ç›kmas›na olanak veren ne gibi çatlaklar yarataca¤›na bak›lmal›d›r. ABD emperyalizminin egemenlik krizi, emperyalist kapitalist sistemin üç temel politik gerilim ekseninin kesiflti¤i bir konumda yer alan Türkiye aç›s›ndan da potansiyel kriz odaklar› a盤a ç›karmaktad›r. ABD müttefiki ve NATO üyesi Türkiye, sömürgesel fetih hareketlerinde ABD’ye askeri destek sunmaya zorlanmaktad›r. ABD iflgali alt›ndaki Irak’ta fiili bir Kürt devletinin kurulmas› ile Kürt sorunu çetrefilleflmekte ve Türkiye egemenlerinin çözümsüzlü¤ü nedeniyle, on binlerce cana mal olan savafl ABD deste¤iyle daha da fliddetlendirilmektedir. ABD’ye ba¤›ml› d›fl siyaset, Rusya, ‹ran, Irak, Suriye ile ülke ç›kar›na komfluluk iliflkilerinin gelifltirilmesini engellemekte, Türkiye’yi kendi ç›karlar› ile
160
ba¤lant›l› olmayan ekonomik ve askeri gerginliklerin ortas›nda b›rakmaktad›r. Türkiye’yi Kafkasya, Orta Asya ve Ortado¤u petrol ve do¤algaz›n› dünyaya tafl›yan bir köprü yapmakla övünen egemenler, ülkeyi emperyalistler aras› rekabetin arenas› haline getirmekte; ülke siyasetini halk›n ç›karlar›ndan çok rakip emperyalist güçlerin ç›kar çat›flmalar› belirlemektedir. Emperyalistler aras› rekabet enerji kaynaklar›n›n yan› s›ra su, maden ve g›da kaynaklar› üzerindeki hâkimiyet yar›fl›n› da k›flk›rtmakta, Türkiye’nin su ve tar›m potansiyeli emperyalistlerin ya¤mas›na sunulmaktad›r. Sömürgeci askeri sald›rganl›k ve emperyalistler aras› rekabetin a盤a ç›kard›¤› bu koflullar, halk›n ba¤›ms›z ç›karlar›na dayal› bir siyaset karfl›s›nda sistemi k›r›lganlaflt›rmakta; yeni sömürgecilikle emekçi halk aras›ndaki çeliflkiyi, yani emperyalist kapitalist sistemin bugünkü temel çeliflkisini, yeni boyutlar katarak daha da öldürücü k›lmaktad›r. ABD emperyalizminin egemenlik krizinin derinleflmesinin fliddetlendirece¤i tüm bu çat›flmalar›n, sistem aç›s›ndan y›k›c› ve devrimci sonuçlara yol açmas›, yeni sömürgecili¤e karfl› devrimci politik bir mücadeleye tercüme edilmeleriyle mümkündür. Bu da, enerji hakk›, su hakk›, beslenme hakk› ve temiz bir çevre hakk› gibi mücadeleler ile enerji, su, g›da ve hammadde kaynaklar› üzerindeki egemenlik mücadelesi etraf›nda flekillenen ulusal ve uluslararas› politik çat›flmalar aras›nda ba¤ kurabilecek; insanca bir yaflam talebini, ba¤›ms›zl›k ve halklar›n kardeflli¤i talepleri ile birlefltirebilecek politik bir k›vrakl›¤› gerektirir.
Dipnotlar: 1 Güney kavram›, ço¤unlu¤u güney yar›kürede olan yeni sömürge ülkeleri tan›mlamak için kullan›lmaktad›r ancak co¤rafi bir tan›m de¤ildir. Üstelik, Kuzey’deki, yani emperyalist ülkelerdeki yeni iflçi kitlelerinin (göçmenlerin, güvencesiz iflçilerin, geleceksizlefltirilen gençli¤in) neoliberalizme karfl› yükselen tepkileri art›k Güney’in Kuzey’in içinde de yer ald›¤› fleklinde yorumlanmaktad›r. 2 “Kuzey-Güney konusu önem kazanmas›na ra¤men, tek bafl›na dünya politikas›n›n gidiflat›n› aç›klamaya yetmez; çünkü güneyin çat›flmalar›n› ve Kuzey-Güney aras›ndaki gerilimleri etkileyen endüstriyel, politik ve askeri güçlerin oldukça büyük bir bölümü Üçüncü Dünya’n›n d›fl›nda bulunmaktad›r. Kuzey-Güney çeliflkisi, Do¤u-Bat› ve Bat›-Bat› çeliflkilerinden yal›t›lm›fl de¤il, daha çok onlara eklemlenmifltir ve büyük ölçüde tam da bu eklemlenme taraf›ndan vurgulan›p daha öldürücü k›l›n›yor.” (Fred Halliday, 1985, So¤uk Savafl, Belge Yay›nlar›; Aktaran, Erol Mütercimler, 21. Yüzy›l ve Türkiye “Yüksek Strateji”) 3 Zbigniew Brzezinsky, ‹K‹NC‹ fiANS-Üç Baflkan ve Amerikan Süper Gücünün Krizi, Ekim 2008, ‹nk›lap Yay›nlar› (‹ngilizce orijinal bask› 2007) 4 Behlül Özkan, Amerikan Rüyas› Kabusa Dönerken, Birikim; Raporla ilgili 8 Mart 1992 tarihli New York Times gazetesinin detayl› haberi için: http://query.nytimes.com/gst/fullpage.html 5 Geliflmekte Olan Emperyalist Güç kavram› James Petras taraf›ndan, “Emperyalist Sistem: Hiyerarflisi, iliflki a¤lar› ve yandafllar›” bafll›kl› makalede Çin, Hindistan, Kanada, Rusya ve Avustralya’y› tan›mlamak için kullan›lm›flt› (http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=11341). 7 Dört büyük Avrupa ülkesi -Britanya, Fransa, Almanya ve ‹talya- bir ekonomik zirve yaparak ‘Kapitalizmin finans kurallar›n›n yeniden gözden geçirilmesi’ için en k›sa sürede uluslararas› bir zirve toplanmas› ça¤r›s›nda bulundu.