Halkın Mühendis Mimarları e-bülteni 4.sayısı

Page 1

HALKIN MÜHENDiS MiMARLARI Sayı 4 | Ağustos 2018

TUTSAK HALKIN MÜHENDİS MİMARLARI'NA

ÖZGÜRLÜK!


Ο πόνος σας είναι και δικός μας πόνος...


Acınız acımızdır...

4-7 Tutsak Halkın Mühendis Mimarları'na Özgürlük!

8-13 Mühendislik-Mimarlıkta Yeni-Sömürgeci Tahribat -3

14-15 Haberler - Halkın Mucitleri

16 Tutsaklarımızdan...

Tüm sayılarımız için: http://issuu.com/halkinmuhendismimarlari /halkinmuhendismimarlari /halkinmuhendis

halkicinmuhendislikdergisi@gmail.com

Ağustos 2018 - Sayı 4

15 Günlük Mühendislik-Mimarlık dergisi


TUTSAK HALKIN MÜHENDİS MİMARLARI'NA ÖZGÜRLÜK! 19 Temmuz günü saat 12:40 sularında Armutlu Cemevi’ne gerçekleşen polis baskınında işkence ile gözaltına alınan Halkın Mühendis Mimarları'ndan Cem Dursun, 23 Temmuz günü çıkarıldığı Sulh Ceza Hakimliği'nce "gizli tanık ifadeleri" gerekçe gösterilerek tutuklandı. Armutlu Cemevi'ne baskın şöyle gerçekleşmişti: Cemevinin üç girişinden de uzun namlulu silahlarla ve kapıları kırarak giren polisler, kapının önünde oturan yaklaşık 10 kişiyi yere yatırıp ters kelepçe taktı ve işkence yaptı. Armutlu'da bulunan Halk için Mühendislik Mimarlık dergi büromuz da basıldı ve içerisinde bulunan her şey talan edildi. Cemevinin içini dağıtan polisler duvara da küfürlü tehditler ve yazılar yazdılar. Daha sonra şeflerinin emri üzerine yazıyı boyayla kapattılar. Bir polis ise dernek içindeki koridora idrarını yaptı. AKP'nin ahlaksız polislerinin cemevine, bir ibadethaneye girip terör estirmesi, insanlara işkence yapması, duvarlara küfürlü

4

yazılar yazması, cemevinin koridoruna işemesi ve yaptıkları diğer tüm alçaklıklar; AKP'nin kendi ahlakını, halkın inançlarına, değerlerine nasıl baktıklarını çok net biçimde göstermektedir. İşte aynı soysuzluğun devamı olarak Cem Dursun; 23 Temmuz günü hiçbir somut gerekçe gösterilmeden tutuklanmıştır...

Cem Dursun; Sahip Olduğu Teknik ve Mesleki Bilgisini Halk Yararına Kullanan Halkın Mimarıdır! Halkın Olduğu Her Alanda O Vardır! Halkın Mimarı Cem Dursun; sürekli halkla iç içe olan, tek gayesi halk için üretmek olan bir mimardır. Halkın içinde, yoksul halkın yanındadır. Halkın Mimarı'dır. Binlerce lira para kazanmak yerine, yerini halkın yanında belirlemiştir. Onu halk bahçelerinde, halkın enerji ihtiyacı için üretilen türbin çalışmalarında, Armutlu'daki yıkım tehditlerine karşı kapı kapı dolaşıp halkı bilgilendirdiği kondulardan

birisinde, kentsel dönüşüme karşı yerinde iyileştirme çalışmalarında, yoksul halk çocukları için üretilen park inşaatlarında, adalet aranan meydanlarda görmüşsünüzdür. İşte Cem Dursun, bu nedenlerden dolayı 19 Temmuz günü gözaltına alınmış ve 23 Temmuz'da tutuklanmıştır. Gerçek şudur ki; Cem Dursun'un halk için mimarlık yapması, faşizmi rahatsız etmiştir. AKP faşizmi, bizi halk için mühendislik mimarlık yapamaz hale getirmeye çalışıyor. Bunun için 2017'den beri Armutlu'daki büromuz 4. kez basılıyor, her baskında talan ediliyor. Bunun için AKP faşizmi, Halkın Mühendis Mimarları'ndan 3 arkadaşımızı; Kenan Emre Üstündağ'ı, Ali Olcayto Öğretmen'i ve Olcay Abalay'ı tutuklamıştı. Şimdi de Cem Dursun; hiçbir gerekçe, hiçbir somut delil olmadan, tamamen yalan ve komplo teorileriyle diğer üç yoldaşımız gibi tutsak edildi! Yaptığımız halk için mühendislik mimarlık faaliyetlerini suç olarak gösteriyor faşizm, ve arkadaşlarımızı gözaltına alıyor, tutukluyor. Çünkü bu ülkenin onurlu, halkını ve vatanını seven, emperyalizme ve faşizme karşı olan devrimci mühendislerinin varlığı, AKP faşizmi için bir tehdit oluyor. Halk bahçelerimiz, rüzgar türbinlerimiz, Dersim'in karanlıkta bırakılan köyüne kurduğumuz su türbinimiz; tüm oratiklerimiz AKP'nin halk düşmanlığını


TUTSAK HALKIN MÜHENDİS MİMARLARI'NA ÖZGÜRLÜK!

teşhir ediyor. AKP ise kendisine tehdit oluşturmayan, suya sabuna dokunmayan, alternatifler geliştirmeyen, halk için üretmeyen mühendisler olmamızı istiyor. Tıpkı Tayyip Erdoğan'ın kendi elleriyle atadığı, mesleği mühendis-mimar olan kukla bakanlar gibi; Murat Kurum gibi, Fatih Dönmez gibi, Ruhsar Pekcan gibi olmamızı istiyor... Hayır, bin kere hayır! Bedeli ne

olursa olsun; AKP'nin istediği mühendis mimarlar olmayacağız! Gözaltına da alınsak, tutuklansak da, tek kişi bile kalsak; düşüncelerimizden, halk ve vatan sevgimizden asla vazgeçmeyeceğiz! Hepimizi tutuklasalar da "alnımızın ak cefasıdır" diyerek; gerekirse tutsaklık koşullarında halk için mühendislik mimarlık yapmaya devam edeceğiz! Daha önce de dediğimiz gibi; doğru

bildiğimiz yolda yürümeye, mühendislik-mimarlık mesleğinin gerçek anlamını faaliyetlerimizle doldurmaya, bu mesleğin onurunu korumaya devam edeceğiz! Yine yoksul mahallelerde olacağız, bilgiyi, bilimi yoksul halk için kullanacağız! Ama asla ve asla AKP faşizmine, halk düşmanlarına teslim olmayacağız! -Komplolarınız, Gözaltılarınız, Tutuklamalarınız Bizi Yıldıramaz! -Halk için Mimarlık Yapmak Suç Değildir! -Tutsak Halkın Mühendis Mimarları Cem Dursun, Kenan Emre Üstündağ, Ali Olcayto Öğretmen ve Olcay Abalay'a Özgürlük! -Kahrolsun Faşizm, Yaşasın Mücadelemiz! -Mühendisiz Mimarız, Haklıyız Kazanacağız! HALKIN MÜHENDİS MİMARLARI

5


TUTSAK HALKIN MÜHENDİS MİMARLARI'NA ÖZGÜRLÜK! Mimar Meclisi'nin Cem Dursun için Yaptığı Açıklama Cem Dursun; ODTÜ Mimarlık Bölümü mezunu olup, katıldığı ulusal mimarlık yarışmalarından birçok ödül almış başarılı bir mimardır. Bunun yanında halk için birçok mimari projeye katkı vermiş, üretimlerde bulunmuş, mesleğini ve bilgi birikimini yoksul halkın ihtiyaçlarını karşılamak için kullanan onurlu bir meslektaşımızdır. Kentsel dönüşüm adı altında yıkılma tehdidiyle karşı karşıya bırakılan, mimarlık hizmetine erişemeyen yoksul gecekondu mahalellerinin iyileştirilmesini savunan arkadaşımız, meslek alanından ürettiği alternatiflerle her zaman halkın yanında ve onların çıkarları doğrultusunda yer almıştır. 19 Temmuz Perşembe günü, Küçük Armutlu Cemevi'nde gözaltına alınmıştır. 23 Temmuz günü Mimar Meclisi üyemiz Cem Dursun tutuklandı. Nedensiz, haksız, iftiraya temellendirilmiş tutuklama karşısında üzgün, öfkeliyiz. Tüm dostlarımızı, meslek örgütümüzü, demokratları Mimar Cem Dursun'a sahip çıkmaya çağırıyoruz. Cem Dursun Serbest Bırakılsın! Halk için Mimarlık Yapmak Suç Değildir!

“Cem Dursun serbest bırakılmalıdır”

Mimarlar Odası Ankara Şubesi, mimar Cem Dursun’un 19 Temmuz Perşembe günü, Küçük Armutlu Cemevi’nde işkence ile gözaltına alınmasının ardından, 23 Temmuz'da çıkarıldığı mahkemece tutuklanmasına tepki gösterdi. Mimarlar Odası Ankara Şubesi, tepkisini şu sözlerle ifade etti: “Bir ülkenin imarını ve yapılarını inşa edecek ve yaratıcılığını topluma hizmet için kullanacak mimarlar, tasarım ve yaratım sürecinden gözaltılar ve tutuklamalarla alıkonmak istenmektedir. Meslektaşımız derhal serbest bırakılmalıdır.” Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Cem Dursun’un Kentsel Dönüşüm adı altında yıkılma tehdidiyle karşı karşıya bırakılan, mimarlık hizmetine erişemeyen yoksul gecekondu mahallelerinin iyileştirilmesine ilişkin çalışmalar yaptığını da belirtti. MİMARLAR ODASI ANKARA ŞUBESİ BASIN BİRİMİ

6


TUTSAK HALKIN MÜHENDİS MİMARLARI'NA ÖZGÜRLÜK! Halk için Mühendis Mimarlık Yapmak Suç Değildir Demek için; Tutsak Halkın Mühendis Mimarları'na Bir Mektup da Sen Yaz! Mektup Adresleri:

Kenan Emre Üstündağ Adana Kürkçüler F Tipi Hapishanesi Ali Olcayto Öğretmen Silivri 9 No'lu Hapishane Silivri / İSTANBUL Olcay Abalay Silivri 9 No'lu Hapishane Silivri / İSTANBUL Cem Dursun Silivri 9 No'lu Hapishane Silivri / İSTANBUL 7


MÜHENDİSLİK-MİMARLIKTA YENİ-SÖMÜRGECİ TAHRİBAT - 3 Köy Enstitüleri

Kurtuluş Savaşı ile bağımsızlığı-

mızı kazanmamızla birlikte, bir eğitim seferberliği kararı da alındı. Gerek tarımda, gerek teknolojide kendi kuşaklarımızı yetiştirecektik. Ancak bu epey zor bir süreç olacaktı. Şehirlerde yaşayan nüfusun içinde okuma-yazma oranı %6 civarındaydı. 1930’lu yıllarda nüfusun %70’i köylerde yaşıyordu. Nüfusun devasa çoğunluğunu barındıran köylerden başlamak gerekiyordu eğitim seferberliğine. Ancak köylerdeki tablo şehirlere göre çok daha vahimdi. Köyler yokluk, yoksulluk, hastalıklar içinde kıvranıyordu. 40 bin köyün 37 bininde bırakın öğretmeni, okul dahi yoktu. Ancak öğretmen okulları yılda 300-350 kadar mezun verebiliyordu. Yani büyük bir öğretmen açığı da vardı. Bir yandan toprağı daha bilimsel metodlarla ekip biçmeyi, bir yandan okuma yazmayı, bir yandan her konuda pratik çözümler üretmeyi öğrenmeliydi köylerdeki genç nüfus. İçlerinden sağlıkçılar yetişmeli, köylerdeki hastalıklarla mücadele etmeliydi. İçlerinden öğretmenler yetişmeli, öğretmensiz köy bırakmamalıydı. Ve bu öğretmenler eliyle bilimsel eğitim ile adım adım tanıştırılmalıydı Anadolu halkları. Nüfusun devasa çoğunluğunun kırsal alanda yaşıyor olması nedeniyle ülkenin temel üretim karakteri tarımdı. Ancak son

8

derece ilkel ve yanlış metodlar uygulanıyordu tarımda. Önce bu yerli yerine oturmalıydı. Bir yandan da ağır ağır kurulacak olan sanayi için de ihtiyaç duyulan nitelikli kadro ihtiyacı, adım adım bu okullar tarafından karşılanabilirdi. Ama öncelik tarıma verilecekti. İşte bu düşünce ve ihtiyaçlarla 1928’de Köy Öğretmen Okulları açılmaya başlandı. Ancak yeterli olmuyordu. Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) 1935’teki 4. Kurultayı’nda ilköğretimin yaygınlaştırılması amacıyla bir dizi karar alındı. Bunların en önemlisi, askerliğini onbaşı ve çavuş olarak yapan köy gençlerinin kısa bir eğitimden geçirilerek kendi köylerinde eğitmen olarak görevlendirilmesiydi. Bu kararlar doğrultusunda 1936’da Köy Eğitmen Kursları kurulmaya başlandı.

Tüm bu çalışmalar, Köy Enstitüleri'nin de ön hazırlıkları niteliğindeydi. Türkiye’nin özel koşullarına göre yaratılan, özgün bir eğitim modeli olan Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile kuruldu. Köy Enstitüleri, eğitimde fırsat eşitsizliğini ortadan kaldıran, herkese ilgi ve yetenekleri doğrultusunda üretkenliği esas alan bize özgü bir eğitim sistemiydi. Enstitü binaları 500-1000 dönümlük tarıma uygun alanlarda kurulurdu. Her köy enstitüsünün kendisine ait tarlaları, bağları, arı kovanları, besi hayvanları, atölyeleri vardı. Derslerin %50’lik bölümü, temel örgün eğitim konularını içeriyordu. Geri kalanı ise uygulamalı eğitimdi. ‘Üretirken eğiten, eğitirken üreten’ bir tarz benimsenmişti. Her Köy Enstitüsü, kurulduğu bölgenin özelliklerine göre şe-


MÜHENDİSLİK-MİMARLIKTA YENİ-SÖMÜRGECİ TAHRİBAT - 3 killenirdi. Enstitülerde merkezi bir program yoktu. Öğrenciler enstitü binasını kendileri yapardı, kendi ekmeklerini yaparlardı, kendi ektiklerini biçerlerdi, kendi diktiklerini giyerlerdi, kendi elektriklerini üretirlerdi, kendi yaptıkları tiyatro sahnelerinde kendi piyeslerini oynarlardı. Sadece kendi ihtiyaçlarını karşılamakla kalmaz; civar köylere giderek köylülere yardım eder, onların da en temel ihtiyaçlarını karşılarlardı. Enstitü öğrencileri her şeyden önce yaratmayı, üretmeyi, yardım etmeyi, sorun çözmeyi, paylaşmayı öğrenirlerdi. Eğitim, öğretim, üretim iç içeydi. Enstitülerde sanata ve spora da büyük önem verilirdi. Öğrenciler halk oyunları oynar, türküler söyler, piyeslerde oynar, yüzer, dağa tırmanır, kayar, bisiklete ve motora biner, deniz araçları kullanırlardı. Her öğrenci mutlaka bir müzik aleti çalardı. Cumartesileri tüm enstitülerde eleştiri-özeleştiri günüydü. Bu toplantılarda öğretmen ve öğrenciler eşit haklara sahip olurdu. Tüm sorunlar bu toplantılarda çözülürdü. Serbest okuma saatleri vardı. Adım adım kurulan, özel emeklerle yayılan enstitüler zamanla oturmaya ve meyvelerini de vermeye başladı. 1944’de 20 köy enstitüsünde 16 bin 400 öğrenci vardı. Çeşitli ihtiyaçları karşılayan 306 yapı

tamamlanmıştı. 15 bin dönüm alan ekilip biçilmişti. 250 bin fidan dikilmişti. 1.500 dönüm alana sebze ekilmiş, 1.200 dönüm bağ kurulmuştu. 9 bin baş hayvan bakılmıştı. Öğrenciler tarafından 875 yeni köy okulu yapılmış, 851 köy okulu onarılmış, 993 öğretmen evi yapılmıştı. 1940-1954 arasında 17 bin 346 öğretmen, 8 bin 675 eğitmen ve 1.599 sağlık memuru yetişmişti. Hedeflenen başarıya adım adım yaklaşılıyordu. Bilimsel bilgiyle dolu nesiller yetişmeye başlıyordu. Tarımda artık tüm Anadolu’da çok daha etkin bir üretim başlayabilecekti. Bilimsel araştırmalar, sanayi ve teknoloji için de nitelikli kadrolar, mühendisler, mimarlar, doktorlar yetiştirmenin zemini oluşuyordu artık. Böylesine üreten, düşünen, araştıran, öğrenen, sorgulayan, eleştiren, paylaşan, yaratıcı, özgüvenli, farklı yaşam ve inanışlara saygılı insanların yetiştiği

bu kurumlar; 1954’te, daha da yaygınlaştırılacağı yerde, kuruluşundan 14 yıl sonra bir anda kapatıldı… Daha doğrusu her şey bir anda olmadı. Bunun sinyallerini iktidarlar daha önce vermeye başlamıştı. Her ne kadar İsmet İnönü, 1942’de 21 olan Köy Enstitüsü sayısını 60’a çıkarmak gerektiğini söylemiş ise de; gelişmeler tam tersi yönde ilerledi. Köy Enstitüleri, 1946’da Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’un görevden alınmasıyla kan kaybetmeye başladı. Henüz CHP iktidardayken ve İsmet İnönü başbakanken, Reşat Şemsettin Sirer isimli gerici bir Milli Eğitim bakanı atandı. 1947 yılından itibaren enstitülerden özgür okuma ve özeleştiri uygulamaları kaldırıldı. Plan ve programlar değiştirildi. Bazı kitapların okunması yasaklandı. Karma eğitime son verildi. Kız öğrenci sayısı iyice azaltıldı.

9


MÜHENDİSLİK-MİMARLIKTA YENİ-SÖMÜRGECİ TAHRİBAT - 3 Hayvanlar bakımsızlıktan ölmeye başladı. Enstitülere verilen ‘geçim toprakları’ geri alındı. Yani Köy Enstitüleri'ni kuran ve yaygınlaştırmaya başlayan CHP ve İsmet İnönü, kendi kurdukları kurumu tırpanlamaya başlamıştı. Açık bir politika değişikliğine gidiyorlardı. Bu politika değişikliği, 1950’de iktidara gelen Adnan Menderes yönetimindeki Demokrat Parti ile daha da belirgin bir hal aldı. DP, köy enstitülerinde ‘komünizm propagandası’ yapıldığını söyledi. Kızlarla erkeklerin aynı yatakhanelerde yattığı ve aralarında uygunsuz ilişkiler olduğu yalanı ile hedef gösterildi. Irkçı ve dinci saldırılar başladı. DP’li Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri, enstitülere gidip öğretmen ve öğrencileri azarladı. Enstitülere zorunlu din dersi koydu. Hatta

enstitüleri ‘din adamı yetiştirme merkezi’ yapmayı önerdi. Ve sonunda Köy Enstitüleri 27 Ocak 1954 tarihli 6234 sayılı yasayla kapatıldı. Ama neden? Bu kadar iyi giden ve ülkenin geleceği için büyük umutlar taşıyan böyle bir kurumun bizzat devlet eliyle kapatılmasının mutlaka bir nedeni olmalıydı çünkü. Neydi o neden? 1950-1954 arasında ABD’li ‘eğitim uzmanları’, Türkiye’ye yoğun olarak gelmeye başladı. Bu heyetler çeşitli raporlar hazırladılar. Bu raporları hafife almayın… Bu raporlar ki, Köy Enstitüleri için sonun başlangıcıydı. ABD, Truman doktrini ile çeşitli ülkelere yardımlara başlamıştı. Bu ülkelerden biri de Türkiye idi. ABD’nin o dönem baş düşmanı ve büyük belası olan Sovyetler

Birliği’nin komşusuydu Türkiye. Bu nedenle çok önemli bir yeri vardı. Hiçbir şekilde ‘Sosyalizme kaptırılmamalıydı’. Bu nedenle çok özel bir önem verdiler Türkiye’de güçlü olmaya. Truman yardımları ile Türkiye’ye borç verip ülkenin ‘kalkınmasını’ sağlıyorlardı. Ancak bu borçlar karşılığında birçok imtiyaz elde ediyorlardı. Özellikle de ülkedeki bağımsızlık politikalarından vazgeçilmesini istiyorlardı. Kendi bilim ve teknolojimizin gelişmesini istemiyordu ABD. Bunu açıkça söylemekten çekinmiyorlardı. Bu yardımların verildiği dönemde ülkeye gelip giden ABD’li uzmanlar, her alanda raporlar hazırlıyordu. Eğitim uzmanı heyetin hedefinde ise Köy Enstitüleri vardı. Onların hazırladığı raporlar çerçevesinde, Truman yardımlarının verilmesi karşılığında Köy Enstitüleri'nin kapatılması istendi. Ve işte Köy Enstitüleri asıl olarak bu nedenle boğulup yok edildi. İşbirlikçi politikalar ve uşaklaşan yöneticiler, halkın yeşermekte olan geleceğini halkın ellerinden çaldılar. Sabahattin Eyüboğlu’nun deyişiyle Köy Enstitülerini ‘çiçek açarken budadılar’.

İmam Hatip Okulları ABD’li efendilerinin emirleri doğrultusunda Köy Enstitüleri'ni kapatan Menderes hükümeti, yerine bir alternatif üretmekte de gecikmedi. Eğitim sürmeliydi. Ancak tersi yönde. Düşünme-

10


MÜHENDİSLİK-MİMARLIKTA YENİ-SÖMÜRGECİ TAHRİBAT - 3 yen, sorgulamayan, anlamayan, paylaşmayan, bencilleşen, ahmaklaşan, aptallaşan, bönleşen nesiller yetişmeliydi yeni eğitim modeline göre. ABD’nin "Sovyetler'den esinlenen eğitim yerine, İslam ağırlıklı eğitim" isteği vardı. İslam ve din eğitimini, her türlü Sosyalist yönelime ve Sovyet tehdidine karşı en güvenli liman olarak görüyordu ABD. Bu talebe Menderes hükümetinin cevabı ‘İmam Hatip Okulları’ oldu. İmam Hatip Okulları’nın kuruluşu aslında Tevhid-i Tedrisat Kanununa ve 1924 yılına dayanır. Ancak 1924 yılında 29 merkezde açılan İmam Hatip Mektepleri'ne ilgi neredeyse yok denecek kadar azdır. Öyle ki 1929 yılında öğrenci yokluğu nedeniyle sayı 2’ye düşmüştür. Ve 1930’da tamamen kapatılır. 1930-1948 yılları arasında din eğitimi odaklı bir okul yoktur. 1949 yılında CHP iktidarında ilk kurslar açılır. 1950 seçimlerinden sonra iktidara gelen Demokrat Parti, İmam Hatip Okulları'nı iktidarının daha ilk yılında yeniden açtı. Birinci devresi 4, ikinci devresi 3 yıl olan 7 yıl süreli ve bir bütün teşkil eden İmam Hatip Okulları 1951-1952 döneminde 7 ilde açıldı. Ve her geçen sene teşvik edilmeye ve yaygınlaşmaya başladı. Ve günümüzdeki, neredeyse her mahallede bir İmam Hatip Okulu olan halini aldı. Görüldüğü gibi Adnan Menderes hükümeti bir yandan bilim-

sel eğitimi ortadan kaldırırken, bir yandan da onun karşısına gerici ve anti bilimsel eğitimi yerleştiriyordu. Her ikisi de aynı dönemde yaşanıyordu. Bir ağa çocuğu ve İzmir Amerikan Koleji mezunu olan Adnan Menderes sadece bununla da yetinmedi. Bir yandan eğitimi anti bilimsel standartlara oturtmaya çalışırken, bir yandan da devlete ait fabrikaları bir bir kapatmaya başladı. Traktör fabrikası, basma fabrikası, uçak ve uçak motoru fabrikaları, Eskişehir tank fabrikası, Kırıkkale silah fabrikası, dizel motor fabrikası, kapatılan fabrikalardan bazılarıdır. Tüm bu fabrikalar, tüm teknolojisi ve alt yapısıyla bize ait idiler. Kapatılmalarına gerekçe olarak ise genellikle ‘ekonomik olmadıkları’ gösterildi. Ancak asıl neden elbette ki bu değildi. Ve yine elbette ki ABD’li uzman heyetlerinin raporları belirleyiciydi. ABD kendimize ait hiçbir şeyin gelişmesini istemiyordu. Tüm

bilgiyi ve alt yapıyı ortadan kaldırıp, yerine kendi teknolojisini yerleştirmek istiyordu. Ve Menderes hükümetinin aldığı her karar, ABD’yi bu hedefine bir adım daha yaklaştırıyordu. Ülkemiz adım adım ABD’ye bağımlı bir ülkeye dönüşüyordu. En başta politikada, daha sonra ekonomide, teknolojide, altyapıda, eğitimde…

ODTÜ Ülkenin köklü üniversiteleri vardı ve bu okullar mühendis ve mimarlar yetiştiriyordu. Ülkenin yavaş yavaş da olsa gelişmekte olan sanayi ve teknolojisi, gelişimini biraz da bu üniversitelere borçluydu. Dolayısıyla sadece ilk-orta ve lise düzeyinde değil, üniversite düzeyinde de bir ‘müdahale’ şarttı. Böylesine köklü üniversiteleri bir anda kapatamazsınız ya da yok edemezsiniz. Ancak adım adım, sinsice bir bilim merkezi olmaktan uzaklaştırabilirsiniz. Üniversitelere yönelik bir yan-

11


MÜHENDİSLİK-MİMARLIKTA YENİ-SÖMÜRGECİ TAHRİBAT - 3 dan böyle bir program başlatılırken, bir yandan da yeni bir örnek yaratmak gerekiyordu. Baştan aşağı Amerikancı tarzla donatılmış ve şekillendirilmiş; ABD şirketlerinin teknik eleman ihtiyacını karşılayabilecek bir üniversite kurulmalıydı. Burada okuyacak öğrenciler birer bilim insanı olmak yerine, büyük ABD şirketlerinin ara elemanları olarak yetişmeliydi. Bilgisi sadece belli bir alanla sınırlı, o da şirketlerin belirlediği alan… İşte bu anlayışla bir üniversite kurulmalıydı. Bunun ilk raporunu, 1954'te Türkiye’ye gelen Pensilvanya Üniversitesi'nden Prof. Charles Abrams yazmıştır. Bu rapor üzerine yine Pensilvanya Üniversitesi'nden G. Holmes Perkins, ihtiyaca uygun bir üniversitenin kurulması için görevlendirilerek Türkiye’ye gönderilir. Böylelikle ODTÜ, 15 Kasım 1956 tarihinde Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlı bir enstitü olarak "Orta Doğu Yüksek Teknoloji Enstitüsü" adıyla 2 yabancı ve birkaç Türk öğretim elemanı kadrosuyla İngilizce dilde eğitime başlar. Direktörlüğünü ABD’li Thomas Godfrey üstlenir. Direktör ve rektörler, 1960 cuntasına kadar hep ABD’li olmuştur. Eğitimci kadrosunda da ABD’li akademisyenlerin ağırlığı olmuştur. ODTÜ’ye, MEB'e bağlı herhangi bir üniversitenin yönetimden farklı statü verilir. Yönetimin en üst karar organı "Mütevelli Heyeti" olarak adlandırılan ve baş-

12

langıçta 5 üyeden oluşan bir kuruldur. 5 kişilik kurucu Mütevelli Heyeti’nde Adnan Menderes, Karayolları Genel Müdürü Vecdi Diker ve İTÜ’lü akademisyenler yer alır. Görüldüğü gibi Adnan Menderes ‘işi şansa bırakmamış’, verilen bu özel görevi kimseye emanet etmemiş, işin başında doğrudan kendisi yer almıştır. ODTÜ, ABD’nin mali desteğiyle kurulmuştur. Verdikleri bu mali destek karşılığında yönetimde etkin olmuş ve direktörlüğü üstlenmişlerdir. Ders kodlarına kadar birebir Amerikan sistemi yerleştirilmiştir. Eğitim, Amerikan Yüksek Lisans, Doktora ve Bilimsel Araştırma Sistemine entegre şekilde dizayn edilmiştir. En zeki öğrenciler mezuniyet sonrası ABD’ye götürülmüştür. ODTÜ ile bir yandan ihtiyaca uygun mühendis-mimarlar yaratılırken; diğer yandan en yetenekli ve zeki kişilerin ülkeden koparılıp ABD’ye götürülerek, kendilerine hizmet etmek üzere keşfedilmelerine de olanak sağlamıştır. Emperyalizm, halkların kendine ait olan bir beyni olmasın ister. Ya o beyni bir hamura çevirir, ya da kendisine hizmet etmesini sağlayarak daha da güçlenir. ODTÜ, bu amaç için bizzat Adnan Menderes liderliğinde kurulmuştur. Siyasi hayatı boyunca ardı ardına vatana ihanet suçları işleyen; 6-7 Eylül olaylarının düzenlenmesin-

den toprak reformunun protesto edilmesine kadar her türlü halk düşmanı faaliyetin içinde yer alan Menderes; bu üniversite ile ülkeye bir hançer daha saplamak istemiştir. Menderes’in Amerika hayranlığı da, ABD’nin Menderes’i iktidara taşımak için yaptıkları da gizli saklı değildir. Adnan Menderes’in DP Genel Başkanı olarak 1 Kasım 1950’de ABD’nin bütün radyo istasyonlarından yayınlanan konuşmasında “Türkiye’de demokrasinin kuruluşunun Amerikan çabaları sayesinde olduğunu” söylüyor ve “bunun kanıtı da partimizin iktidarda olmasıdır” diyorsa, boşuna değildir. Seçimler sırasında Amerikan Haberler Ajansı’nın açıktan broşürler dağıtarak DP’yi desteklediği de bilinmeyen şey değildir. 1960 cuntası, Menderes ve beraberindekilerin bu kadar alenileşen vatana ihanetlerine karşı ordudaki vatansever unsurların bir tepkisi olmuştur. Ve bu cuntadan sonra ABD’nin ODTÜ po-


MÜHENDİSLİK-MİMARLIKTA YENİ-SÖMÜRGECİ TAHRİBAT - 3 litikası da büyük oranda işlemez hale gelmiştir. ABD’li rektörler görevden alınmış; yerli rektörler, dekanlar ve akademisyenler etkinleşmeye başlamıştır. 1960’larla birlikte ilerici - devrimci gençlik hareketlerinin gelişmesi ile birlikte, ODTÜ anti-emperyalizmin kalelerinden birine dönüşmüştür. Evdeki hesap her zaman çarşıya uymaz. ABD istediği kadar ‘mükemmel’ planlar yapsın; halkların direnişi bu planları çoğu kez bozguna uğratmıştır. Bununla birlikte; eğitimin adım adım gericileştirilmesi politikasında bir değişiklik olmamıştır. İlkokullardan liselere, üniversitelere tüm eğitim kurumları benzer işbirlikçi politikalar sonucunda gerici, şovenist ve anti bilimsel eğitimin verildiği yerlere dönüşmüştür. Menderes gitmiş, yerine Demirel gelmiştir. Menderes’i kaybeden ABD, hızla yeni birini ‘hazırlamış’ ve ‘yerleştirmiştir’. Demirel, ‘son derece zeki bir mühendis’ olarak dikkat çeker ve Eisenhower bursu ile ABD’ye götürülür. Yıllarca orada tam bir Amerikancı eğitimden geçirilir. Adeta beyni Amerikancılıkla yıkanmış olarak ülkeye gönderilir. Boğaziçi Köprüsü'nün ilk projesini hazırlayan ABD'nin uluslararası mühendislik ve müteahhitlik firması Morrison Knudsen Inc’in Türkiye temsilciliğini üstlenir. New York Times, hakkında övgüyle bahsetmektedir.

13 Şubat 1965 tarihli New York Times yorumunda “Mr. Demirel, Eisenhower bursuyla bir zamanlar eğitim yapmış olağanüstü zeki bir mühendistir. Kendisi ve partisi ABD ile yakın ilişkiler kurmayı ve Türkiye’nin NATO’da kalmasını sağlamayı yüklenmiştir” denilmesi, bunun çarpıcı örneğidir. Aynı şekilde Demirel’in partideki bütün diğer “ağır top”lara rağmen 1965’te sürpriz biçimde AP Genel Başkanı olması da Vehbi Koç’un anılarında vardır. Koç, bu anılarında, Ford ve Mobil şirketlerinin isteği doğrultusunda taşradaki bayilere telkinde bulunarak Demirel’in seçilmesini sağladıklarını yeterince açık biçimde anlatır. Yani partide doğru dürüst bir varlığı ve geçmişi olmayan biri olarak ülkeye gelir, partiye girer, tekellerin destek ve teşvikleriyle parti başkanlığına seçilir. Hem de 4 adayın yarıştığı kongrede 1679 oydan 1072'sini alarak! Menderes döneminde başlayıp kısa bir kesinti yaşayan işbirlikçi politikalar, artık Demirel eliyle yeniden ivme kazanacaktır. Bu, günümüze kadar böyle sürmüştür. Demirel gitmiş Özal gelmiştir. Özal gitmiş Erdoğan gelmiştir. Ancak Amerikancı politikalarda değişen hiçbir şey olmamıştır. Amerikancılık her defasında daha da yoğunlaşmış, daha da sistematik ve sinsi yöntemler geliştirilmiştir. Ve eğitimde her geçen sene daha da geriye gidilmiş, daha da çarpık ve karmaşık

bir hal almıştır. Eğitim, günümüzde neredeyse bir paçavraya çevrilmiştir artık. Öyle ki günümüzde herhangi bir mühendislik alanından mezun olan biri, okuldan öğrendikleri ile mühendislik yapabilecek seviyede olmuyor. O alanın ihtiyacına uygun bilgi birikimine sahip olmadan, karmakarışık bir kafa ile çok genel, soyut bir teorik bilgi ile mezun oluyor. Yaratma, çözme iddiası taşımadan mezun oluyor. Herhangi bir büyük şirkette iş bulabilme umuduyla, şirketlerin ihtiyacı olan konularda deneyim geliştirmeye çalışıyor. Çoğu kişi kendi alanında bile iş bulamıyor, bambaşka alanlarda çalışmak zorunda kalıyor. Bunlar bir tesadüfün değil, bilinçli ve son derece sistematik uygulanan bir politikanın eseri. Ülkenin teknolojisini, bilimini, tarımını, yeraltı yer üstü kaynaklarını çalanların; yani ülkenin bağımsızlığını çalanların ve onların yerli işbirlikçilerinin eseri… Peki biz ne yapacağız? Bilimsel bilgiyi, üretimi, teknolojiyi nasıl geri alacağız? Bağımlılıktan nasıl kurtulacağız? Bu ihanetten ülkemizi nasıl kurtaracağız? Gençlerimizin, halkımızın geleceğini, hayallerini, gücünü, potansiyelini nasıl geri kazanacağız? Oturup kaderimize razı mı olmalıyız? Böyle gelmiş, böyle gider mi demeliyiz? Değilse bunun için ne yapmalıyız? Bu sorularımıza vereceğimiz cevaplarla, gelecek sayımızda görüşmek üzere…

13


HABERLER - HALKIN MUCİTLERİ Dünyanın 750 yılına bakan interaktif harita Hiç yaşadığınız yerin bundan milyonlarca yıl önce nerede o l d u ğ u n u düşündünüz mü? Ya da ya ş a m a d ı ğ ı n ı z herhangi bir yerin nerede olabileceğini? Düşünseniz dahi tamı tamına hayal etmeniz çok kolay olmayabilir. Milyonlarca yıl öncesinden bahsediyorum çünkü, coğrafya günümüzden çok farklı. Fakat birileri bunu kolayca bulmamızı düşünmüş. Yazılım mühendisi Ian Webster’ın yayınladığı interaktif harita sayesinde herhangi bir yerin milyonlarca yıl önceki konumunu görebiliyoruz. Harita, dünya üzerindeki tektonik hareketlerin son 750 milyon yıl boyuncaki değişimini inceliyor ve gösteriyor. Ve güzel bir hamleyle sitedeki haritada herhangi bir adres ve zaman dilimi yazmanıza da izin veriyor. Webster, tektonik plakaları araştırmak için jeologlar tarafından toplanan bilgileri kullanarak veri görselleştirmesini oluşturmuş. 66 Milyon Yıl Önce Dünya Nasıldı? Webster, açık kaynaklı projesindeki konumların yaklaşık olduğunu belirtiyor. Fakat yüzde yüz olsun ya da olmasın Dünya’nın değişimini incelemek inanılmaz. Farklı zaman aralıklarında gezinmek ve gezegenin nasıl geliştiğini görmek bağımlılık yapıyor. Kara kütleleri sudan çıktıkça ve zaman içinde yavaşça ayrıldıkça, Dünya şimdi bildiğimiz dünyaya dönüşüyor. Webster ayrıca her harita üzerine bilgilendirici kısa metinler de eklemiş. Böylece herhangi bir zamanda gezegende neler olduğunu izlerken metinlerden de faydalanabiliyorsunuz. Adreslere bakmanın yanı sıra tarihteki önemli olaylara da bakabilirsiniz. Mesela ilk dinozor ya da primatların ortaya çıktığı zamanı inceleyebilirsiniz. Haritaya, http://dinosaurpictures.org/ancient-earth adresinden ulaşabilirsiniz. (Bigumigu.com, 12 Temmuz)

14

'Hayat tamircisi' bu kez bir kartala protez ayak yaptı

Mardin'in Derik ilçesinde yaşayan, sakat hayvanlar ve çocuklar için yaptığı protezler dolayısıyla çevresinde 'hayat tamircisi' olarak tanınan Hasan Kızıl (23), bu defa dağda pençesi kopuk bulunan kartal için 3D yazıcıyla protez ayak yaptı. Aynı köyde yaşadığı çocuk tarafından dağda bitkin bulunan kartal, Kızıl'a getirildi. Kartalın sağ pençesinin olmadığını fark eden Kızıl, yaptığı inceleme ve ölçüm sonucu 3D yazıcıyla hayvana protez ayak yaptı. Engelli çocuklar ve hayvanlar için protez yaptığını ve bundan mutluluk duyduğunu anlatan Hasan Kızıl, "Bugüne kadar 300 engelli hayvanı hayata bağladım. Bu sefer de bir kartala 3D yazıcıdan protez ayak yaptım. Kartalı küçük bir çocuk getirdi bana, 'Ağabey, buna ayak yapar mısın?' dedi. Elektrik teline takılıp, ayağını kaybeden kartalı aldım. Bir de kartallar havalanıp, uçmaları için ayaklarından destek alırlar. Bu kartalın ayağı olmadığı için uçamıyordu. Hemen çalışmalara başladım ve 3D printer ile ona göre protez ayak yaptım. Bu protezi taktık ve ilk yaptığı şey havalanmaya çalışması oldu, başarılı da oldu. Gayet iyi havalandı ve protezine çok iyi uyum sağladı. Onun mutluluğuyla ben de mutlu oldum" dedi. (Birgün, 16 Temmuz)


HABERLER - HALKIN MUCİTLERİ Evde kızılötesi kamera üretti: "TÜBİTAK önce benim yaptığıma inanmadı, sonra satın aldı"

Gaziantep’te lise mezunu Müslüm İncedal, kendi imkanlarıyla kızılötesi kamera yaptı. Söz konusu kamerayı TÜBİTAK'a satan İncedal, yetkililerin ilk etapta kendisine inanmadığını söyledi. Meslek lisesi mezunu 37 yaşındaki Müslüm İncedal, uzun yıllar fabrikalarda çalışmasının ardından işinden ayrılarak kendini endüstriyel görüntüleme üzerine geliştirdi. İncedal, yaptığı kameraları sanayiden, tarıma birçok alanda faaliyet gösteren şirketlere sattı. Son olarak yazılımı da kendisine ait olan kızılötesi kamerayı TÜBİTAK'a satan, İncedal, "Devlet yetkilileri bana sahip çıksınlar, ülkemiz için büyük işler yapabilirim" dedi. Türkiye'ye ithal edilen teknolojik ürünleri kendisinin de üretebildiğini ifade eden İncedal, "Çok çeşitli özellikleri bulunan termal kameralar üretiyorum. 10 yıldır ben bu işle uğraşıyorum, bu ürünleri geliştirirken ilk seviyeden elektronik kart tasarımı, tüm yazımları kendim geliştiriyorum. Kesinlikle bu ürünler Türkiye'de üretilmiyor. Yurt dışında bu kameralar 100 bin dolar civarında ben ise devlet kurumlarına çok ucuza 15-20 bin liraya satıyorum" diye konuştu. TÜBİTAK satın aldı Yaptığı bazı kameraların benzerinin dünyada yapılmadığını iddia eden İncedal şunları söyledi: "Geliştirdiğim

sistemler

şu

an

endüstride

kullanılıyor. Daha sonra daha ileri seviyelere götürdüm. Tabi bunları hep bireysel olarak yaptım. TÜBİTAK'a başvurduğumda üniversite mezunu olmadığım için girişimci sıfatında olamadım ve destek alamadım. Ben de kendim bireysel çözümler üretip insanları faydalı olacak bir şekilde ürüne dönüştürdüm. Bu ürünler ülkemizde üretilmiyor, yurt dışında da çok pahalı fiyatlara Türkiye'ye satılıyor. Şu anda gelmiş olduğum noktada askeri alana bile girebilecek termal kızılötesi görüntüleme sistemini dönüştürdüm. Bu dönüştürmüş olduğum görüntülemeyi en son TÜBİTAK'a sattım. İnternet üzerinden beni bulmuşlar, TÜBİTAK'tan güneş panellerinin katmanları arasındaki çatlaklığı tespit edip, o çatlaklıklar güneş panellerinin verimliliğini düşürüyormuş. O verimlilikteki çatlağı tespit etmek için alt katmanları görüntüleyecek çeşitli özellikteki kameralara ihtiyaç duyduklarını söylediler. Ben de bunu kendilerine gönderdim. Önce bana inanmadılar sonra proje dosyalarını gönderdim ve benim yaptığıma inandılar. Daha sonra aracı firma ile benden bu kameraları satın aldılar. Kullandıklarında gayet başarılı sonuçlar elde ettiler. Orada başarılı bir şekilde kullanılmasından sonra bunun çok farklı alanlarda da kullanılabileceğini düşünüyorum." '100 bin dolarlık kamerayı 20 bin liraya satıyorum' Ürettiği cihazların yazılım ve elektronik kart tasarımlarına kadar kendisinin yaptığını belirten İncedal şöyle devam etti: "Kesinlikle bu ürünler Türkiye'de üretilmiyor. Yurt dışında bu kameralar 100 bin dolar civarında. Ben ise devlet kurumlarına çok ucuza, 15-20 bin liraya satıyorum. Endüstriyel uygulamalarda çok ucuz bir şekilde satabiliyorum. Şimdiye kadar devletten tek kuruş destek görmedim. Kazandığım paranın tamamını bu işlere harcadım. Kazancımla araştırma geliştirme projelerimi oluşturup planlayıp finanse ettim." (Sputnik, 29 Temmuz)

15


tutsaklarIMIZDAN...


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.