MİMARİ, İÇ MİMARİ, SANAT VE DOĞAL TAŞ DERGİSİ ARCHITECTURE, INTERIOR DESIGN, ART AND NATURAL STONE MAGAZINE
EYLÜL-EKİM 2015 / SEPTEMBER-OCTOBER 2015
KAZ DAĞLARI MANZARALI BİR BUTİK OTEL: TEOMİDA OTEL A BOUTIQUE HOTEL WITH VIEW OF MOUNT IDA: TEOMIDA HOTEL GRILL POLONEZ RESTAURANT / RESTORAN DAVID CHIPPERFIELD VILLA EDEN REM KOOLHAAS PRADA FOUNDATION AIA 2015 EĞİTİM YAPILARI ÖDÜLLERİ AIA 2015 EDUCATIONAL FACILITY DESIGN AWARDS
BAŞLARKEN / INTRODUCTION BAŞKAN’IN MESAJI / MESSAGE FROM THE PRESIDENT • 04 EDİTÖRDEN / EDITORIAL • 05 AIA 2015 EĞİTİM YAPILARI ÖDÜLLERİ AÇIKLANDI / AIA 2015 EDUCATIONAL FACILITY DESIGN AWARDS ANNOUNCED • 06 VENEDİK MİMARLIK BİENALİ’NİN YENİ KÜRATÖRÜ, “YOKSULLARIN MİMARI” ALEJANDRO ARAVENA / NEW CURATOR OF VENICE ARCHITECTURE BIENNIAL TO BE ALEJANDRO ARAVENA, “THE ARCHITECT OF THE POOR” • 10 3. İSTANBUL TASARIM BİENALİ, BEATRIZ COLOMINA VE MARK WIGLEY’E EMANET / 3RD İSTANBUL DESIGN BIENNIAL IS ENTRUSTED TO BEATRIZ COLOMINA AND MARK WIGLEY • 12 DÜNYA MİMARLIK FESTİVALİ KONU VE KONUŞMACILARI BELLİ OLDU / WORLD ARCHITECTURE FESTIVAL TOPICS AND SPEAKERS PICKED • 14 ZAHA HADID’DEN MERMER KOLEKSİYONU / MARBLE COLLECTION BY ZAHA HADID • 16 HABERLER & ETKİNLİKLER / NEWS & EVENTS • 20
MİMARİ / ARCHITECTURE TEOMİDA OTEL / TEOMIDA HOTEL • 48 DAVID CHIPPERFIELD, VILLA EDEN İLE İTALYA’NIN YEREL MİMARİSİNDEN ESİNLENİYOR / DAVID CHIPPERFIELD REFERENCES ITALY’S LEMON CULTIVATING ARCHITECTURE WITH VILLA EDEN • 64 BOLAYIR VİLLALARI / VILLAS - ALPER DERİNBOĞAZ • 76 GAZİEMİR ÖZEL KALP VE DAMAR HASTALIKLARI HASTANESİ / GAZIEMIR CARDIOVASCULAR DISEASES HOSPITAL • 82
İÇ MİMARLIK / INTERIOR DESIGN KAPAK KONUSU / COVER STORY: GRILL POLONEZ RESTAURANT / RESTORAN • 86 TEKNOTEL OFİSLERİ / OFFICES - EETA • 98
TASARIM / DESIGN YÜZYILLIK İÇKİ FABRİKASINDAN MİLANO’NUN YENİ SANAT MERKEZİNE: FONDAZIONE PRADA / A CENTURY-OLD DISTILLERY INTO MILAN’S NEW ARTS CENTRE: FONDAZIONE PRADA • 102
86 48
64
82
76
102
başkan mesajı chairman’s message
Değerli Meslektaşlarım, Zor bir yıl bizi bekliyor. Bir taraftan Rusya krizi, komşularımızda süregelen savaş, herkesin malumu terör olayları, diğer taraftan siyasi durumların istikrarsızlığına ilave olarak en önemli alıcımız olan Çin’deki talep azalması da doğal taş sektörünü sekteye uğratmıştır. Hala çözülemeyen 2012 yılı Başbakanlık Genelgesi konusu, bizlere bu yılın da doğal taş sektörü açısından zor geçeceğini göstermektedir.
Ali Kahyaoğlu kahyaoglua@yahoo.com
Maden sektörü aslında yaşamın olmazsa olmazı durumundayken gerek çevre, gerek bir sürü bürokratik engellerin de eklenmesi ile gittikçe yapılması zor bir iş durumuna gelmektedir.
Natura Yayın Kurulu Başkanı ve İstanbul Maden İhracatçılar Birliği adına Yönetim Kurulu Başkanı Chairman of Editorial Comittee ve İstanbul Mineral Exporters Association, CEO Ali Kahyaoğlu Yayın Kurulu Editorial Commitee Ali Kahyaoğlu Hasan Hüsnü Ayvacı Rüstem Çetinkaya Banu Sürmen Altın Mutlu Öktem Genel Koordinatör General Coordinator Bülent Tatlıcan bulent@krmedya.com
Her vesile ile gündeme getirdiğimiz bu konuda, acilen sektörün toparlanmaya, birlikte hareket etmeye ve kamuoyu yaratmaya ihtiyacı vardır. Bunun için tüm birimlerin sektörün sorunlarını çözmek için gereken tedbirleri birlikte alması gerekmektedir.
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Editor in Chief Mehmet Nur Ulaş mehmet@krmedya.com
Yeni sayı vesilesi ile tüm meslektaşlarıma kazasız belasız hayırlı işler diliyorum.
Yayın Direktörü Editorial Director Heval Zeliha Yüksel Üçok yzeliha@yahoo.com
Saygılarımla,
Dear Colleagues, A tough year awaits us ahead. On the one hand the crisis in Russia, the ongoing war in our neighbours, of course the terrorism; then in addition to the political instability, the drop in demand in China, our most important buyer, all have driven the natural stone industry into a disruption. The matter of 2012 Prime Ministry Directive, which remain unsolved, indicate to us that this year too, will be a hard one for the natural stone industry. Although actually it is an indispensible for life; the mining industry is becoming a harder and harder business to be involved in,e due to the environmental rules and also numerous bureaucratic barriers. The industry needs urgently to get its act together and act in concert and create positive public opinion regarding these points we try to state on every occassion. To do that, all elements have to take the necessary measures together to solve the problems of the industry. I hope all of you have a mishap-free business life. My best regards,
Konular Editörü Features Editor Selin Biçer Yardımcı Editör Associate Editor Yağmur Yıldırım Tasarım / Design Kare Tasarım Zeynep Karakoyun Tercüme / Translation Turan Aksoy Hukuk Danışmanı / Legal Consultation Av. Dr. Ramazan Arıtürk Av. Abr. Zeki Arıtürk Av. Eren Özden Yönetim / Management Kare Tasarım Arabayolu Cad. No:11/A Tarabya/ Sarıyer- İstanbul 0212 262 07 66 www.krmedya.com Reklam / Advertisement reklam@krmedya.com Baskı / Publishing FRS Matbaacılık Mas- Sit Matbaacılar Sitesi 5. Cad. 34 Bağcılar 34204 İstanbul
natura | 4
Bize ulaşın / Contact us www.naturadergi.com info@krmedya.com
editörden
editorial
Her sayımızda; popüler olandan ziyade modern zamanda doğal taşın kullanıldığı “iyi mimarlık” örneklerini sayfalarımıza taşımaya devam edeceğiz. Doğal taş malzemesinin özenle kullanıldığı projeleri bu sayıda da anlatmaya devam ettik. Ancak mimarlık ve tasarım hakkında yazmak aslında kolay değil. Bilindiği üzere akademisyenler ve gazeteci ruhu ile meraklı gözlerle etrafı inceleyenler arasında üslup olarak çok derin bir ayrım var. Bu ayrılık her sektörde hissedildiği gibi mimarlık alanında daha da ortada oluyor. Çünkü fotoğraf zaman zaman yalan söylese de genelde her şeyi anlatıyor. Biz bir projeyi veya tasarımı anlatırken bu ayrımın bilinci ile hareket ediyoruz. Doğal taşın iyi uygulandığı örnekleri anlatırken diğer doğal malzemelerin iyi uygulandığı projeleri es geçmeyip sizlere sunuyoruz. Bu ayki kapak konumuz da doğal malzemenin zanaatkârlık ile ustaca kullanıldığı bir proje. İçeri adım attığınızda kendinizi iyi hissettiren sıcak bir yer. Malum yaz ayları geride kaldı, beğenerek tecrübe ettiğimiz bir butik oteli sayfalarımıza taşıdık. “Az çoktur” veya “Küçüklük güzeldir” diye güzel tanımlamalar vardır ya hani. İşte bu “yer” tam da öyle dedirtiyor. Günümüzde yaygın olan büyük ve çok yıldızlı oteller yapmak yerine daha küçük butik otellere özendirmesi açısından çok kıymetli bulduğumuz bir örnek. Usta mimarlar iyi işler çıkarmaya devam ediyorlar. Sadece bir ev deyip geçemeyeceğimiz bir villayı yerelliği referans alarak doğal taş ağırlıklı doğal malzeme ile şekillendiren modern bir yapıyı sayfalarımıza taşıdık. Yine usta bir mimardan hem tasarım hem restorasyon hem de mimari bir örnek sayılabilecek meşhur bir projeyi hazırladık. Bienal ve sergileri sizin için gezdik. Venedik Bienali, 3. İstanbul Tasarım Bienali, Dünya Mimarlık Festivali’nden haberler derlerken çok önemsediğimiz Eğitim yapılarından AIA 2015 seçkisi sunduk. Yine hatırlatmamızda fayda var… Bu derginin hazırlanma amacı doğal taşın güzelliğini anımsatmak… Ülkemizin doğal taş açısından çok zengin kaynağa sahip olduğu herkesin malumu. Bu zengin kaynak, topraklarımızda gelişen uygarlık ve imparatorlukların somut yansıması olan başyapıtların oluşumundaki en önemli malzeme olarak dünya mimarlık ve sanat tarihi içinde yerleşmiş bir bilgi. Günümüzde doğal taşlar kullanım alanı olarak hem çağdaş yeni yapılı çevrelerin tasarım ve uygulamalarında hem de kültür varlıklarının restorasyonlarında özgün malzeme kaynağı olarak hayat buluyor. Doğal taşın önemini ve dahası güzelliğini anlatmak üzere hazırlanan dergimizde her sayı doğal taşın kullanıldığı iyi projeleri sizlere sunmaktayız. İyi mimarlık örneklerini huzurlarınıza getirmek konusundaki ısrarımızı yineleyip yeni sayıda görüşmek üzere diyelim. Mimarinin dünyayı güzelleştirme çabasına destek olmak dileğiyle… Söz uçar, yazı kalır…
Mimar / Architect, Heval Zeliha Yüksel Üçok
In our every issue, we will continue to carry to our pages the examples of “good architecture” where natural stone is used in the modern times, rather than what is popular. We did present the projects in which natural stone is used diligently in this issue, too. However, actually, it is not an easy task to write about architecture and design. I don’t have to tell you that there is a deep divide in terms of style between academicians and those scrutinizing what’s around them with the spirit of a journalist and curious eyes. This divide is felt in every industry and is even more visible in architecture. Because although it tells lies from time to time, photography typically narrates everything. When describing a project or design, we act in awareness of this distinction. We give you the specimens in which natural stone is used masterfully but we also present to you the ones where other natural materials are applied properly. Our topic cover this month is once again a project where natural materials are used masterfully in craftsmanship. A warm venue making you feel good as soon as you step in.
We are leaving summer behind already, we took a boutique hotel we tried and liked, to our pages. There are nice expressions like “Less is more” or “Good things come in small packages” as you know. This “venue” is just one of those. It is an example we find to be extremely worthy, as it promotes smaller size boutique hotels instead of building grand multi-star hotels that are popular today. Master architects keep on producing masterful works. In our pages, we present a modern structure shaping a villa we cannot just call a home and pass by, with predominantly natural stone materials referencing what is local. We prepared for you an essay on a renowned project which is a good example of design, restoration and also architecture once again by a master architect. We viewed biennials and exhibitions for you. We presented news clips from the Venice Biennial, 3rd İstanbul Design Biennial and World Architecture Festival and a selection from educational facilities AIA 2015 we find to be so important. I have to remind you once again... The reason why we prepare this publication is to bring you the beauty of natural stone. It is common knowledge that our country has very rich resources of natural stone. This rich resource is an item settled in the history of architecture and art in the world, as the most important material in the formation of the masterpieces which are concrete reflections of the civilizations and empires developing on our land. Presently, natural stone comes to life as a source of original material in the design and applications of contemporary newly built environments and also in the restorations of cultural assets. We bring to you the good projects where natural stone is used in our every issue prepared to convey to you the significance and even more so, the beauty of natural stone. Reiterating our persistence in bringing to you the examples of good architecture, let me say “see you in the next issue”. Hoping that our efforts to stand by the exploits of architecture for making the world more beautiful. Verba volant, scripta manent…
haberler | news
A I A 2 0 1 5 E Ğ İ T İ M YA P I L A R I ÖDÜLLERİ AÇIKLANDI A I A 2 0 1 5 E D U C AT I O N A L FA C I L I T Y D E S I G N AWA R D S A N N O U N C E D
Phoenix Biomedikal Kampüsü Sağlık Bilimleri Eğitim Binası, CO Architects & Ayers Saint Gross, fotoğraf: Bill Timmerman Phoenix Biomedical Campus Health Sciences Education Building, CO Architects & Ayers Saint Gross, photograph: Bill Timmerman
natura | 6
haberler | news
Boston Berklee Müzik Koleji, Berklee Kulesi, William Rawn Associates, fotoğraf: Robert Benson Photography Boston Berklee College of Music, Berklee Tower, William Rawn Associates, photograph: Robert Benson Photography
New York The New School Üniversite Merkezi, Skidmore, Owings & Merill ve SLCE Architects, fotoğraf: James Ewing New York The New School, University Center, Skidmore, Owings & Merill & SLCE Architects, photograph: James Ewing
natura | 7
haberler | news
Vashon Adası Lisesi, Integrus Architecture, fotoğraf: Lara Swimmer Vashon Island High School, Integrus Architecture, photograph: Lara Swimmer
Portland Koleji Performans Sanatları Binası, Opsis Architecture, fotoğraf: Christian Columbres Portland Reed College Performing Arts Building, Opsis Architecture, photograph: Christian Columbres
Atlanta Clough Lisans Öğrenme Merkezi, Bohlin Cywinski Jackson Architects, fotoğraf: Paul Warchol Atlanta Clough Undergraduate Learning Commons, Bohlin Cywinski Jackson Architects, photograph: Paul Warchol
IA (Amerikalı Mimarlar Enstitüsü/American Institute of Architects), her sene verdiği onur ödüllerinden, 2015 yılının Eğitim Yapıları ödüllerinin kazananlarını açıkladı. Amerika’da yer alan eğitim yapıları arasından seçtiği dokuz projeyi ödüllendiren AIA jürisi Stuart Pettitt, William C. Ayers, Victoria S. Bergsagel, Mark Kranz, Robert Miklos’tan oluşuyor. Jüri, açıklamasında bu yıl ödüllendirilen projelerin ortak noktalarının, esnek programlara ve ortak çalışmaya ve etkileşime dayalı eğitim mekânlarına sahip projeler olduklarını belirtti.
A
natura | 8
A
IA (American Institute of Architects) announced the winners of its annual Educational Facility Design Awards for 2015. The AIA jury, which selected nine projects from amongst the education facilities in USA, comprises Stuart Pettitt, William C. Ayers, Victoria S. Bergsagel, Mark Kranz and Robert Miklos. The jury noted in its announcement that the common grounds for this year’s winners were projects with educational facilities based on flexible programs, teamwork and interaction.
haberler | news Kirland Carl Sandburg İlkokulu, NAC Architecture, fotoğraf: Benjamin Benschneider Kirland Carl Sandburg Elementary School, NAC Architecture, photograph: Benjamin Benschneider
San Diego E3 Civic Lisesi, LPA, fotoğraf: Costea Photography San Diego E3 Civic High School, LPA, photograph: Costea Photography
California Yeni Bay Meadows Koyu Okulu, Leddy Maytum Stacy Architects, fotoğraf: Kyle Jeffers California Nueva School at Bay Meadows, Leddy Maytum Stacy Architects, photograph: Kyle Jeffers
natura | 9
haberler | news
V E N E D İ K M İ M A R L I K B İ E N A L İ ’ N İ N Y E N İ K Ü R AT Ö R Ü , “ YO K S U L L A R I N M İ M A R I ” A L E J A N D R O A R AV E N A N E W C U R AT O R O F V E N I C E A R C H I T E C T U R E B I E N N I A L T O B E A L E J A N D R O A R AV E N A , “ T H E A R C H I T E C T O F T H E P O O R ”
aolo Baratta başkanlığındaki Venedik Bienali Yönetim Kurulu, Temmuz ayındaki toplantısının ardından, uluslararası mimarlık sergisinin direktörü olarak Şilili mimar Aravena’yı seçtiğini duyurdu. Aravena, 26 Mayıs 2016’da ziyarete açılacak mimarlık bienalinin küratörü olarak görev yapacak. Mimarlık dünyasını oldukça heyecanlandıran bu haberin ardından, Alejandro Aravena yeni görevine ilişkin şu açıklamada bulundu: “Yapılı çevreyi, buna bağlı olarak insanların yaşam kalitesini iyileştirmek adına kazanmamız gereken çok sayıda savaş, genişletmemiz gereken çok sayıda sınır var. İnsanların 15. Uluslararası Mimarlık Sergisi’ne (15. Venedik Mimarlık Bienali) gelip görmelerini istediğimiz şey de bu; bu savaşlarda ve cephelerde mimarlığın yaptığı, bulunduğu ve yapacağı, anlatılmaya değer başarı hikâyeleri ve örnek vakalar. 15. Uluslararası Mimarlık sergisi, akıl, zekâ ve her ikisi sayesinde statükodan kurtulmayı başaran mimarlık örneklerine odaklanma ve bunlardan öğrenme üzerine şekillenecek. Zorluklara rağmen, vazgeçmek ve razı olmak yerine, bir şeyler öneren ve yapan örnekleri sunmak istiyoruz. Yapılı çevre kalitesi hakkında sürekli bir tartışma zemini oluşturulduğu takdirde, eylemin sadece ihtiyaç olmanın ötesine geçeceğini gösterme arzusundayız.”
P
natura | 10
V
ENICE Biennial Board of Directors chaired by Paolo Baratta following its meeting in July, announced that Chilean architect Aravena was appointed as the director of the ınternational architecture show. Aravena will serve as the curator of the Architecture Biennial to be open to visitors on May 26, 2016. After this news, which created a buzz in the architects community, Alejandro Aravena had this to say: “There are several battles that need to be won and several frontiers that need to be expanded in order to improve the quality of the built environment and consequently people’s quality of life. This is what we would like people to come and see at the 15th International Architecture Exhibition. Success stories worth to be told and exemplary cases worth to be shared where architecture did, is and will make a difference in those battles and frontiers. “The 15th International Architec ture Exhibition will be about focusing and learning from architec tures that through intelligence, intuition or both of them at the same time, are able to escape the status quo. We would like to present cases, despite the dif ficulties, instead of resignation or bitterness, propose and do something. We would like to show that in the permanent debate about the quality of the built environment, there is not only need but also room for ac tion.
haberler | news
Universidad Católica de Chile’den mezun olan Alejandro Aravena, 1994’te Alejandro Aravena Architects’i kurdu. Universidad Católica de Chile için tasarlanan Matematik Okulu (1998), Tıp Okulu (2001) ve Mimarlık Okulu (2004) yapıları, Siamese Kuleleri (2005), Teksas’taki St. Edwards Üniversitesi (2008), Vitra için gerçekleştirilen çocuk atölyesi (2008), Angelini İnovasyon Merkezi (2014) ve Novartis’in Çin’deki yerleşkesi için tasarlanan bina (2015) ofisin projeleri arasında yer alıyor. 2000-2005 yılları arasında Harvard GSD’de misafir öğretim üyesi olarak görev alan Aravena, aynı dönemde mühendis Andres Iacobelli ile birlikte sosyal konut girişimi ELEMENTAL’i kurdu. Universidad Catolica ve Şili Gaz Şirketi (COPEC)’in işbirliğinde kurulan ELEMENTAL, eylem alanını altyapı, kamusal alan ve kamu yapılarına kadar genişleterek kentsel adalet anlamında önemli işlere katkıda bulundu. Santiago’daki Metropol Gezisi ve Çocuk Parkı, Constitucion şehrinin 2010 depremi sonrası yeniden inşası, bakır madeni şehri Calama’nın yeniden tasarlanması ve çevreyi kirleten Pelambres Maden Şirketi’ne karşı Choapa Bölgesi tarafından gerçekleştirilen müdahale, ELEMENTAL’in bu kapsamda dahil olduğu projelerden birkaçı. 2009’dan bu yana Pritzker jürisinde yer alan Aravena’nın kazandığı ödüller arasında, London Design Museum tarafından verilen Yılın Tasarımı Ödülü (2015), Zumtobel Global Award Birincilik Ödülü (2014), Holcim Awards Gümüş Madalyası (2011), Marcus Ödülü (2009), 11. Venedik Bienali Gümüş Aslan Ödülü (2008), Erich Schelling Mimarlık Madalyası (2006) bulunuyor. 2013 yılında New Center for Contemporary Arts of Moscow yarışmasında finale kalmayı başaran Aravena, İran’da düzenlenen Teheran Stock Exchange yarışmasından birincilikle döndü. Şilili mimar bugüne kadar aralarında London School of Economics (LSE), RIBA, New York’taki InterAmerican Kalkınma Bankası, Portekiz’deki Experimenta Design’ın da yer aldığı farklı kurum ve kuruluşlarda konferanslar verdi. Çalışmaları Sao Paulo Bienali (2007), Milano Trienali (2008), Venedik Mimarlık Bienali (2008 ve 2012), MoMA (2010), Tokyo MA Gallery (2011) ve Centre Pompidou koleksiyonunda sergilendi. (Kaynaklar: Architect Magazine & Mimarizm)
Alejandro Aravena, who graduated from Universidad Católica de Chile, founded Alejandro Aravena Architects in 1994. Among the projects of the office are the School of Mathematics (1998), School of Medicine (2001) and School of Architecture (2004) buildings designed for Universitad Building Católica, Siamese Towers (2005), Texas St. Edwards University (2008), the Children’s Workshop (2008), Angelini Innovation Center (2014) and Novartis campus in China (2015). Aravena, who served as guest instructor in Harvard GSD from 2000 until 2005, founded the social housing initiative ELEMENTAL with engineer Andres Iacobelli set up in collaboration with Universidad Catolica and Chilean Gas Company (COPEC). ELEMENTAL was part of significant projects in terms of urban justice expanding its field of operation to infrastrucure, public space and public buildings. Some of these projects where ELEMENTAL was part of, are Santiago’s Metropole promenade and children’s park, the recontruction of the city of Constitucion post-2010 earthquake, redesigning of the copper mining town Calama and the intervention by Choapa region against Pelambres Mining company that polluted the environment. Among the prizes won by Aravena who has been in the Pritzker jury since 2009 are Year’s Design Award (2015), Zumtobel Global Award First Prize (2014), Holcim Awards Silver Medal (2011), Marcus Award (2009), 11th Venice Biennial Silver Bear Prize (2008) and Erich Schelling Architecture Award (2006). Aravena, who was one of the finalists in New Center for Contemporary Arts of Moscow in 2013, came back with the first prize from the Teheran Stock Exchange Competition in Iran. The Chilean Architect has spoken in var ious ins t itut ions including London School of Economic s (L SE ), RIBA , InterA mer ic an Development Bank in New Yor k, Exper iment a l Design in Por tuga l. His wor k s were shown at Sao Paulo Bienna le (20 07), M ilan Tr ienna le (20 0 8), Venice Architec ture Bienna le (20 0 8 and 2 0 12), M o M A ( 2 0 10 ), To k yo M A G a l l e r y ( 2 0 11) a n d C e n t r e Po m p i d o u (S o u r c e: A r c h i t e c t M a g a z i n e & M i m a r i s m). natura | 11
haberler | news
3 . İ S TA N B U L TA S A R I M B İ E N A L İ , B E AT R I Z COLOMINA VE MARK WIGLEY’E EMANET 3 R D İ S TA N B U L D E S I G N B I E N N I A L I S E N T R U S T E D T O B E AT R I Z C O L O M I N A A N D M A R K W I G L E Y 2 Ekim 2015 - 4 Aralık 2016 tarihleri arasında düzenlenecek 3. İstanbul Tasarım Bienali’nin küratörlüğünü Princeton Üniversitesi’nde çalışmalarını yürüten Beatriz Colomina ile Columbia Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Onursal Dekanı Mark Wigley üstlenecek. Princeton Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdüren mimarlık tarihçisi ve kuramcı Beatriz Colomina, yine aynı üniversitede Medya ve Modernite Programı’nın da kurucu direktörü. Colomina’nın küratörlüğünü yaptığı, Klipsle/Bas/Katla: Küçük Dergilerin Radikal Mimarisi 196X-197X sergisi 2006 yılında New York’taki Storefront for Art and Architecture’da açıldı ve o günden bu yana Documenta 12, Londra Mimarlık Derneği ve Montreal’deki Kanada Mimarlık Merkezi dâhil, dünya çapında 11 noktada sergilendi. Küratörlüğünü üstlendiği sergilerden Playboy Mimarisi 1953-79, NAi Maastricht’te 2012 yılında açıldıktan sonra 2014’te de Frankfurt’taki DAM Alman Mimarlık Müzesi’nde sergilendi. Radikal Pedagojiler: Disiplin İstikrarsızlığı Zamanında Mimari Eğitim ise 2013 Lizbon Mimarlık Trienali ile 2014’te Venedik Bienali 14. Uluslararası Mimarlık Sergisi’nde yer aldı. Mimarlık ve medyaya dair çalışmaları 25’ten fazla dile çevrilen Colomina’nın kitapları arasında Mimari Manifesto: Mies’in Hayaleti (2014), Klipsle/Bas/Katla: Küçük Dergilerin Radikal Mimarisi 196X-197X (2010), Ev Hayatı Savaş Halinde (2007), Mahremiyet ve Kamusallık: Kitle İletişim Aracı Olarak Modern Mimarlık (1994, 2011) ile Cinsellik ve Mekân (1992) sayılabilir. Çalışmalarını New York’ta sürdüren Yeni Zelandalı mimarlık tarihçisi, kuramcı ve eleştirmen Mark Wigley, Columbia Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Onursal Dekanı olmasının yanında Mimari, Planlama ve Koruma Bölümü’nde halen dersler veriyor. Wigley, New York’taki MoMA ve Drawing Center, Rotterdam’daki Witte de With ve Montreal’deki Kanada Mimarlık Merkezi’nde çeşitli sergilerin küratörlüğünü yaptı. Yapıbozum Mimarlığı: Derrida’nın Uğrak Yeri (1995), Beyaz Duvarlar, Tasarımcı Giysileri: Modern Mimarlığı Biçimlendirmek (1995) ve Constant’ın Yeni Babil’i: Arzunun Hiper-Mimarlığı (1998) kitaplarını yazan Wigley, Aktivist Çizim:
2
natura | 12
B
eatriz Colomina, Professor at Princeton University and Mark Wigley, Professor and Dean Emeritus of Columbia University’s Graduate School of Architecture have been appointed curators of the 3rd İstanbul Design Biennial, to be held from 22 October 2015 to 4 December 2016. Internationally renowned architectural historian and theorist Beatriz Colomina is Professor of Architecture and Founding Director of the Program in Media and Modernity at Princeton University. Her books include Manifesto Architecture: The Ghost of Mies (Sternberg Press, 2014), Clip/Stamp/Fold: The Radical Architecture of Little Magazines 196X-197X (2010), Domesticity at War (2007), Privacy and Publicity: Modern Architecture as Mass Media (1994) and Sexuality and Space (1992). She is curator with a team of Princeton Ph.D. students of the exhibitions Clip/Stamp/Fold: The Radical Architecture of Little Magazines 196X-197X (which opened at Storefront for Art and Architecture, New York, 2006 and has travelled to 11 venues worldwide), Playboy Architecture, 1953-79 (which opened at NAi Maastricht, 2012 and was at the DAM (Deutsche Architektur Museum) in Frankfurt in 2014, and Radical Pedagogies: Architectural Education in a Time of Disciplinary Instability (Lisbon Triennale, 2013 and Venice Biennale 2014). Architecture historian, theorist, and critic from New Zealand based in New York, Mark Wigley is Professor and Dean Emeritus of Columbia University’s Graduate School of Architecture, Planning, and Preservation. He is an architectural theorist, critic, and historian from New Zealand who is based in New York. The author of The Architecture of Deconstruction: Derrida’s Haunt (1993), White Walls, Designer Dresses: The Fashioning of Modern Architecture (1995), and Constant’s New Babylon: The Hyper-Architecture of Desire (1998), he coedited, with Catherine de Zegher, The Activist Drawing: Retracing Situationist Architectures from Constant’s New Babylon to Beyond, (2001) and was one of the founders of Volume magazine. He has curated exhibitions at the MoMA in New York, the Witte de With in Rotterdam, The Drawing Center in New York, and the CCA in Montreal. His fort-
haberler | news
Constant’ın Yeni Babil’inden Öteye Sitüasyonist Mimarilerin İzinde (2001) kitabının da Catherine de Zegher ile birlikte eş-editörlüğünü üstlendi. Ayrıca, Volume dergisinin kurucuları arasında yer aldı. Wigley’in Buckminster Fuller AŞ: Radyo Çağında Mimarlık başlıklı yeni kitabı ise yakında piyasaya çıkacak. İKSV tarafından 22 Ekim 2015 – 4 Aralık 2016 tarihleri arasında düzenlenecek 3. İstanbul Tasarım Bienali’nin küratörleri Beatriz Colomina ve Mark Wigley tarafından belirlenecek kavramsal çerçeve, 2015 Aralık ayında düzenlenecek bir basın toplantısıyla açıklanacak. 3. İstanbul Tasarım Bienali’nin Danışma Kurulu, Artek Genel Müdürü Marianne Goebl, Superpool’un kurucularından mimar Selva Gürdoğan, tasarımcı, mimarlık eleştirmeni ve tarihçisi, küratör Gökhan Karakuş, Chicago Sanat Enstitüsü’nde (Art Institute of Chicago) Mimarlık ve Tasarım Bölüm Başkanı ve John H. Bryan küratörü Zoë Ryan ile Vitra Tasarım Vakfı kurucu direktörü ve C.I.R.E.C.A. Domaine de Boisbuchet başkanı Alexander von Vegesack’tan oluşuyor.
hcoming book is Buckminster Fuller Inc.: Architecture in the Age of Radio. The conceptual framework of the 3rd İstanbul Design Biennial, organised by the İstanbul Foundation for Culture and Ar t s from 22 Oc tober 2015 to 4 December 2016, will be announced at a press conference in December 2015 by the curator s Beatr iz Colomina and Mark W igley. The 3rd İs t anbul Design Biennia l Advisor y Board Member s are managing d i r e c t o r of F i n n i s h d e s ig n c o m p a ny A r t e k M a r i a n n e G o e b l; a r c h i t e c t a n d c o -f o u n d e r of a r c h i t e c t u r e s t u d i o S u p e r p o o l S e l va G ü r d o ğ a n; d e s ig n e r, h i s t o r i a n, a r c h i t e c t u r e c r i t i c a n d c u r at o r G ö k h a n K a r a ku ş ; J o h n H . B r ya n C h a i r a n d Cu r at o r of A r c h i t e c t u r e a n d D e s ig n at t h e A r t I n s t i t u t e of C h i c a g o a n d c u r at o r of t h e 2n d İs t a n b u l D e s ig n B i e n n i a l Z o ë R ya n; a n d F o u n d i ng D i rector Vitra Design Museum, President C.I.R.E.C.A. Domaine de Boisbuchet Alexander von Vegesack.
natura | 13
haberler | news
D Ü N YA M İ M A R L I K F E S T İ VA L İ K O N U V E KONUŞMACILARI BELLİ OLDU W O R L D A R C H I T E C T U R E F E S T I VA L T O P I C S AND SPEAKERS PICKED
year. The theme “50:50” is seen as an opportunity to think globally about how architecture and urbanism have changed during that period and the condition of the next 50 years. WAF 2015 seeks to define tomorrow while debating today.
Festivalin bu seneki anahtar konu ve konuşmacıları ise şöyle:
The keynote topics and speakers of this year’s festival:
Gelecek için tasarlamak (Designing for tomorrow) • “Uçlarda inşa etmek: İklimden endişe etmeden yaşayabileceğimiz bir hayata uyacak bir mimarlık geliştirmek” (BIG) • “Yemek için mimarlık: Ekolojik sürdürülebilirliği koruyacak radikal yaklaşımlar” / Michael Sorkin , Rachel Belatchew (Belatchew Arkitekter)
Designing for tomorrow • “Building to extremes: Developing architecture that fits life as we want to live it no matter the climate” / Kai Uwe Bergman (BIG) • “The future of food: Radical approaches that preserve ecological sustainability” / Michael Sorkin , Rachel Belatchew (Belatchew Arkitekter)
D
natura | 14
K
ünya Mimarlık Festivali (WAF) 2015 programında yer alacak anahtar konu ve konuşmacılar açıklandı. Etkinliğe ev sahipliği yapan Singapur’un bu sene bağımsızlığının 50. yılını kutlaması vesilesiyle, WAF 2015 teması “50:50” seçildi. “50:50” teması, son 50 yılda dünya mimarlığının değişimini ve gelecek 50 yılın koşulları üzerine düşünmek için bir fırsat olarak niteleniyor. WAF 2015 programı bugünü tartışırken, yarını da tanımlama amacı güdüyor.
eynote, topics and speakers for World Architecture Festival (WAF) were announced. The theme for WAF 2015 was chosen as “50:50” as event host Singapore celebrates its 50th anniversary as an independent country this
haberler | news
• ”Dönem için tasarlamak: 1965’ten 2065’e: Hayat beklentilerindeki değişime mimarlık nasıl yanıt vermeli?” / Niall McLaughlin (Niall McLaughlin Architects), Stephen Pimbley (SPARK)
• “Designing for age: From 1965 to 2065: how should architecture respond to changes in life expectancy?” / Niall McLaughlin (Niall McLaughlin Architects), Stephen Pimbley (SPARK)
Geleceği hayal etmek (Imagining the future) • ”Yapı dünyaları: Geleceğin gerçeği, bilimkurgu değil” / Alex McDowell (5D Global Studio, USC World Building Media Lab, USC World Building Institute) • “Geleceği haritalamak” / Michael Kokora (OMA) • “The way we thought then, the way we think now” / Charles Jencks
Imagining the future • “Building worlds: future reality, not science fiction” / Alex McDowell (5D Global Studio, USC World Building Media Lab, USC World Building Institute) • “Mapping the future” / Michael Kokora (OMA) • “The way we thought then, the way we think now” / Charles Jencks
Kentler ve şehircilik (Cities and urbanism) • “Singapore 50:50” / Liu Thai-Ker (RSP Architects Planners & Engineers) • “Yeniden düşünülen Paris” / Manuelle Gautrand (Manuelle Gautrand Architecture) • “Şanghay: Gelecek 50 yılı hayal etmek” / Alan Balfour (Georgia Tech College of Architecture) • “Daha cool, daha sakin bir Singapur” / Gerhard Schmitt (Future Cities Lab, ETH Global) • “Kamusal alanın evrimi” / David Green (Perkins+Will) • “Şehir evriminin 50 yılına yansımalar” / Sir Peter Cook (CR AB Studio, Kerr y Hill Architects)
Cities and urbanism • “Singapore 50:50” / Liu Thai-Ker (RSP Architects Planners & Engineers) • “Paris reconsidered” / Manuelle Gautrand (Manuelle Gautrand Architecture) • “Shanghai: imagining the next 50 years” / Alan Balfour (Georgia Tech College of Architecture) • “Cooler Calmer Singapore” / Gerhard Schmitt (Future Cities Lab, ETH Global) • “The evolution of public space” / David Green (Perkins+Will) • “Reflections on 50 years of city evolution” / Sir Peter Cook (CRAB Studio, Kerry Hill Architects)
Dünya Mimarlık Festivali (WAF), 4-6 Kasım tarihleri arasında Singapur Marina Bay Sands’de gerçekleşecek.
World Architecture Festial (WAF) will be held in Marina Bay Sands on November 4-6.
natura | 15
haberler | news
ZAHA HADID’DEN MERMER KOLEKSİYONU MARBLE COLLECTION BY ZAHA HADID
Fotoğraflar/ Photographs: Jacopo Spilimbergo
natura | 16
haberler | news
nlü mimar Zaha Hadid, mermer koleksiyonu hazırladı. İlk kez geçtiğimiz aylarda Milano’da görücüye çıkan koleksiyonda masalar, sehpalar ve vazolar yer alıyor. Hadid’in imzası niteliğindeki keskin ve akışkan biçimler, koleksiyonda güçlü kıvrımlar ve mermer malzemenin sert duruşu ile vurgulanıyor. “Tau” vazo serisi beş farklı boyut ve biçime sahip parçalardan oluşuyor. Her birisi birbirinden farklı girift katmanlardan oluşan parçalar, bitkilerin kompleks doğasına vurgu yapıyor. Gelişmeyi ve hareketi ifade eden dinamik kıvrımlar, Hadid’e göre mermer malzemenin katılığı ve biçimlerin kırılganlığı ile birlikte doğanın zıtlıklar üzerine kurulu dengesini yansıtmakta. Vazolar, dört farklı renkte mermer malzemeden üretiliyor. “Quad” masa ve sehpa serisi de, yine beş farklı boyuttan ve dört farklı renk mermer malzemeden oluşuyor. Her bir parçanın merkezindeki boşluktan “akan” ve mermer ayaklara dönüşen kıvrımlarla seri, “Tau”da yer alan vazolara benzer bir tasarım anlayışına sahip. Koleksiyonda yer alan parçaların tümü, sayısal modeller ve bilgisayar destekli numerik kontrol (CNC) makineler kullanılarak, yekpare mermer blokların kesilmesi ile üretiliyor.
Ü
C
elebrated architect Zaha Hadid prepared a marble. The collection, which was launched in Milan in recent months, features tables, coffee tables and vases. The sharp and fluent forms that are Hadid’s signature, are emphasized by forceful pleats and the firm stance of marble in the collection. “Tau” vase line is made up of pieces in five different dimensions and forms. The pieces comprising intertwined layers, each different from another, references the complex nature of plants. The dynamic pleats expressing development and motion according to Hadid reflect in conjunction with the hardness of marble and fragility of forms, the equilibrium of nature based on contrasts. The vases are made of marble in four different colors. “Quad” table and coffee table line once again comprises marble in four different colors in five different sizes. The line, which “flows” through the gap at the center of each piece, transformed into marble pedestals, has a design concept similar to the vases in “Tau”. The entirety of the pieces in the collection are produced by cutting monoblock marble using digital models and CNC machines.
natura | 17
haberler | news
natura | 18
haberler | news
İTALYAN MODA EVİNİN TOKYO’DA RENKGÂRENK “NEŞE PATLAMASI” COLORFUL “EXPLOSION OF JOY” BY ITALIAN FASHION HOUSE IN TOKYO Fotoğraflar / Photographs: Daisuke Shima / Nacasa & Partners
natura | 20
haberler | news
nlü İtalyan moda evi Furla, 2016 Sonbahar - Kış koleksiyonunu Tokyo’nun Zojoji Tapınağı’nda tanıttı. “Neşe Patlaması” (Explosion of Joy) teması ile geliştirilen koleksiyonun sergilenmesi için, Mimar Emmanuelle Moureaux aynı tema ekseninde bir yerleştirme hazırladı. Mimarın imzası niteliğindeki renk kullanımı ile neşeli ve dinamik bir ortam yaratılırken, geniş mekân beyaz bırakılarak hem yerleştirmenin hem de sergilenen parçaların vurgulanması sağlanıyor. Mimarın deyişi ile “havada dans eden” renkli harfler ve parçalar ziyaretçiyi harekete davet ederken sergiyi keşfi sağlıyor. Mekânda dağınık bir biçimde süzüldükleri hissi veren disk biçimli masalar üzerinde sergilenen parçalar da mekândaki dolaşımın bir parçası oluyor. Moureaux’nun sergileme üniteleri çevresinde oluşturduğu ışık ve gölge oyunları, Zen Budizmi’ndeki “Ichigo-Ichie”ye, “her karşılaşma, aynısı tekrarlanamayacağından bir hazinedir,” anlayışının bir soyutlaması olarak yaratılmış.
Ü
T
he famed Italian fashion house Furla, introduced its 2016 Fall - Winter collection in the Zojoji Temple in Tokyo. Architect Emmanuelle Moureaux prepared an installation on the same theme for the collection developed under the theme “Explosion of Joy” to be displayed. A joyful and dynamic setting was created by the architects’ signature color application. The background is left white, allowing the installation and displayed works to be emphasized. The letters and pieces in color “dancing in the air” in the architect’s words invite the viewer to move and discover the exhibition. The works on display on disc-shaped tables appearing to glide in a scatted manner in space are all part of the circulation. The plays of light and shadow created by Moureaux around showcases are an abstraction of the “Ichigo-Ichie” in Zen-Buddhism. which means, “Each encounter is a treasure as it cannot be exactly repeated”.
natura | 21
haberler | news
TA Ş V E M E TA L İ N P O TA N S İ Y E L İ Ü Z E R İ N E B İ R D E N E M E A T R I A L O N T H E P O T E N T I A L O F S T O N E A N D M E TA L
Y
arı yarıya anlamına gelen “Half Half” serisi, Koreli tasarım ekibi Jinsik Kim’in, kendi deyişleri ile “taş ve metalin potansiyellerini keşfetmek için bir deneme”. Half Half’ta yaratılan geometrik strüktürler, sehpa veya tabure olarak kullanılabiliyor. Aynalanmış paslanmaz çelik malzeme, birlikte kullanıldığı mermerin doğallığına hem zıtlık oluşturuyor hem de mermerin görüntüsünü yansıtarak malzemeyi vurguluyor.
natura | 22
he “Half and Half” series, in the words of Korean design team Junsuk Kim, is a trial to discover, of the potential of stone and metal. In “Half and Half”, the created geometrical structures may be used as coffee tables or stools. The mirrored stainless steel material not only contrasts the natural look of the marble it’s used in conjunction with, but also underscores the material reflecting the image of marble.
T
haberler | news
ANTİK İSPANYA MİMARİSİNDEN GRANİT AYDINLATMAYA FROM ANCIENT SPANISH ARCHITECTURE TO GRANITE LIGHTING
K
uzey İspanya’nın antik Galicia mimarisini yeniden yorumlayarak, İspanyol AStudio “Mika350”yi tasarladı. Yekpare granitten üretilen Mika350, köklerini M.Ö. 6. yüzyılda bölgede inşa edilen Kelt savunma yapılarında buluyor. Kayalardan inşa edilen dairesel duvarlar, bu yapılarda hasır ve kamıştan konik bir çatı ile sonlanıyor. Bu yapı anlayışını aydınlatma sistemine uyarlayan tasarımcılar, ince bir ahşabın örttüğü cilalı granitten sarkıt aydınlatma olarak Mika350’yi ürettiler. El işçiliği ile üretilen aydınlatmalarda, kullanım sırasında ampulün ısınarak taşa zarar vermesini önleyecek bir de havalandırma sistemi bulunuyor. Mika350’nın, farklı ağaçlar kullanılarak üretilmiş beş farklı versiyonu bulunuyor.
natura | 24
he Spanish A Studio craf ted “Mika 350”, reinterpreting Nor thern Spain’s ancient Galician architec ture. Mika 350 made of monoblock granite ha s it s root s in the Celtic defence struc tures built in the region in 6th centur y B.C. In these buildings, the circular walls made of rocks terminate in a conical roof of straw. The designer applying this construc tion concept to a lighting system craf ted mica a s a pendant lamp out of polished pure granite. The handmade lamps include a ventilation system to prevent it to damage the stone when heated. Mika 350 ha s five dif ferent versions craf ted using dif ferent stones.
T
haberler | news
HARÄ°KALAR DOLABI CABINET OF CURIOSITIES
natura | 26
haberler | news
G
ünümüz müzelerinin atası sayılan “Wunderkammer”, ya da İngilizce ismi ile “Cabinet of curiosities”, bir çeşit “Harikalar dolabı” anlamına geliyor. Rönesans ve sonrası dönemde, kurumlarda arşivleme amaçlı oluşturulan odacıklar coğrafyaya, hayvan bilimine, bitki bilimine ya da etnografyaya dair biriktirilen çeşitli parçalarla doldurulurdu. Yeni ülkelerin keşfi ve bilimdeki ilerlemelerle birlikte, bu odalar özellikle aristokratlar arasında o denli popüler oldu ki, doldurulmuş egzotik hayvanlardan mitolojik heykellere ya da makine parçalarına, kişisel “harikalar dolapları”nın oluşturulması o dönemde bir modaya dönüştü. Nesnelerin biçimsel ya da işlevsel benzerliğine ve kişisel tercihlere göre kategorilendirilerek oluşturulan bu odacıklar, modern sınıflandırmanın ve müzeciliğin gelişmesi ile birlikte geçerliliğini yitirdi. Sürrealistlerden 2008 yılında MoMA’da açılan “Wunderkammer: A Century of Curiosities” sergisine, Wunderkammerler modern ve çağdaş dönemlerde dahi ilgi ve merak konusu oldu. İtalyan sanatçı ve tasarımcı Francesco Faccin, geçtiğimiz aylarda bir seri Wunderkammer tasarlayarak “harikalar dolapları”nı yeniden yorumladı. Travertenden üretilen mini modüller düşey yüzeylere monte edilerek kişisel eşyalardan bir “harikalar dolabı” yaratılmasına olanak sunduğu gibi, aynı zamanda alt kısmındaki depo bölümü ve bataryası ile birlikte bir su kaynağı işlevi de görüyor. Faccin’in çağdaş Wunderkammerleri, bugünün evlerine esprili ve işlevsel bir yorum getiriyor.
underkammer, which is recognized as the ascendant of the present day museums, means “Cabinet of curiosities”. During and after Renaissance, the rooms created for archiving in institutions would be stuffed with various parts on geography, zoology, botanics or ethnography that were accummulated. These rooms became so popular especially among aristocrats, as new countries were discovered and science advanced, that it became fashionable at the time to form personal “cabinets of curiosities” which were stuffed with exotic animals, mythological statues or parts of machinery. These rooms, categorized by the formal or functional similarities of objec t s and individual preferences, became obsolote a s modern categorization and museums developed. From surrealist s to the “Wunderkammer: A Centur y of Curiosities” show of fered at MoM A in 20 0 8, Wunderkammers were items of int ere s t in m o d er n t im e s a s we l l. It a l ia n a r t is t a n d d e s ig n er Fr a nc e s c o Facc in, in re c ent m o nt hs , d e s ig ning a s er i e s of Wun d er k a mm er ; re int er p ret e d t h e “c a b in et s of c ur i o s i t i e s”. M ini m o du l e s mad e of t r aver t in e a re m o unt e d o n ver t i c a l sur f ac e s , a l l owing t h e c reat i o n of a c a b in et of c ur i o s i t i e s f ro m p er s o na l b e l o ng ing s , a ls o s er v ing a s a wat er s o urc e wi t h t h e t a nk b e l ow a n d i t s b at t er y. Facc in’s c o nt e mp o r a r y Wun d er k a mm er s b r ing a hu m o ro us a n d f unc t i o na l int er p ret at i o n fo r t h e ho m e s of to day.
W
natura | 27
haberler | news
K O M Ş U L A R I B İ R A R AYA G E T İ R E C E K P R O J E THE PROJECT TO BRING NEIGHBOURS TOGETHER
ail Albert Halaban’ın New York ve Paris’te gerçekleşmesinin ardından oldukça ses getiren fotoğraf projesi “Out My Window”, ISTANBUL’74 işbirliği ile Eylül’de İstanbul’da. Halaban’ın New York ve Paris’te gerçekleşen; takibinde sergiye ve kitap yayınına dönüştürülen projesi “Out My Window”, İstanbul ayağında yine daha önce hiç tanışmamış ve komşu olan insanları bir araya getiriyor. Sanatçı, projeye dahil olanlardan karşısındakinin yerine geçmesini isteyerek; birbirleriyle ve yaşadıkları yerle olan ilişkilerini dönüştürmeye davet ediyor. Proje, komşu olan katılımcılara diğerinin sosyal hayattaki rolünü oynama olanağı sağlıyor. Sanatçı bu bakış açısıyla samimi ve kişisel bağları küresel bir ölçüde ele alarak tüm dünyadan “komşu”ları projeye katıyor. Projedeki katılımcıları birbirinin rolüne büründürerek yaratılan bu etkileşim, katılımcıların toplum içinde ve ortak yaşam alanlarında birbirlerini nasıl gördüklerini ve özellikle mesafe olarak yakın durdukları halde şehir hayatının getirdiği uzaklığı keşfetmelerine teşvik ediyor. Daha önce dünya çapında sergilenmiş ve kitaplaştırılmış
G
natura | 28
G
ail Albert Halaban’s photography project, which was highly talked about after its New York and Paris presentations out my window, is in İstanbul in September under the collaboration of ISTANBUL’74. Halaban’s project, which was put on in New York and Paris, subsequently transformed into a show and book “Out My Window”, in its İstanbul leg once again brought together never before have met neighbors. The artist, expecting the project participants to stand in the place of another, invites them to tranform their relationships with each other and the place they live in. The project allows participants who are neighbors to play the social life role of the other. With this perspective, the artist includes “neighbours” from all over the world, addressing profound and personal ties in global scale. Created by having project participants take on each other’s role, this interaction incites the participants to realize how they view each other in society and in common living spaces and discover the distantness brough about by urban life although actually they stand close to each other. The project, which was previously shown and published worl-
haberler | news
olan proje, Paris ve New York’tan sonra, İstanbul ayağını 1-7 Eylül 2015 tarihleri arasında İstanbul’74 işbirliği ile gerçekleştirecek; proje esnasında çekilmiş olan fotoğraflar, projenin bitimini takiben İstanbul’74 bünyesinde bir sergiye ve 74STUDIO tarafından kitaba dönüştürülecek. Çalışmalarını New York’ta sürdüren Gail Albert Halaban, fotoğrafçılığa henüz 6 yaşında, bir bilim projesi için kamerayı ilk eline aldığında başladı. Yale Üniversitesi’nde sanat eğitimi aldı. Halaban’ın sanat anlayışı, toplumsal ve bireysel hayatların görünen ve saklı bırakılan kısımları arasındaki gerilimin keşfine odaklanıyor. Sanatçı, New York ve Paris’te yaşayan insanların pencerelerini yansıttığı fotoğraflarından oluşan “Out My Window” serisi ile, açığa vurmadığımız röntgencilik ve teşhircilik duygularını içerdiğini itiraf ediyor ve bizleri ötekine yönelttiğimiz her bakışın altında yatan umut ve kendimizi ittiğimiz yalnızlık gibi hissettirdiği tüm duygularla yüzleşmeye itiyor. Fotoğrafları davetsizce girilmiş bir alanı yansıtıyor gibi görünse de aslında fotoğraflananlar sanatçı ile işbirliğine giriyor ve hayat içindeki oynadıkları role uygun olarak poz veriyorlar. Tüm fotoğrafların özel bir ışık tasarımıyla hazırlandığı projede, tamamıyla şehre özgü ve ortak bir deneyim yaşanıyor. Bu deneyim, bireyin komşusu ile en samimi anında yakaladığı, aslında ne kadar farklı görülünse de derinlerde bir yerde aynı olma haline işaret ediyor. Sürecin sonunda sanatçı, şehir hayatının getirdiği bireyselliğin sonucu olarak birbirine en yakın mesafede duran ancak birbirini tanımayan, her gün karşısındakinin hayatına şahit olan fakat onun hayatı hakkında bilgi sahibi olmayan bir sürü komşunun bir kapı zili ile bir araya gelmesine yardımcı olmuş oluyor. Halaban, kurguladığı sahneyle, kendilerine ve birbirlerine bakan katılımcıların yeni bir ilişki kurmasına da yardımcı oluyor.
dwide, will take place with the collaboration of İstanbul’74 in İstanbul from September 1 to September 7, 2015. The photographs taken during the project after the end of the project will be turned into an exhibition as part of İstanbul’74 and published as a book by 74STUDIO. Continuing with her endeavors in New York, Gail Albert Halaban was first involved in photography when she held a camera for the first time for a science project when she was just six. She studied art at Yale University. Halaban’s art concept is focused on the discovery of the tension between the parts of social and individual lives that are visible and kept concealed. The artist confesses that with the “Out My Window” series, made up of her photographs where she reflects the windows of New York and Paris residents, may involve our unexpressed voyarism sentiments and pushes us towards confronting all of those feelings which each glance of ours at another makes us feel, like the underlying hope and the loneliness we push ourselves into. Although her photographs appear to reflect a space entered into uninvited, in fact, those photographed are starting collaborating with the artist, posing in line with their real life role. A common experience totally dedicated to the city is experienced in the project where all photographs are prepared under a special light design. This experience points at the state of being the same somewhere in the deep, captured by an individual in one’s closest moment with one’s neighbour, despite appearing so different. At the end of the process, the artist has assisted many neighbours who stand closest to each other as a result of the individuality brought about by city life without knowing each other, who witness the life of the other each day but who have no knowledge at all about the other one’s life to come together by a doorbell. With the stage she sets up, Halaban also helps the participants who look at each other and themselves to start a new relationship as well.
natura | 29
haberler | news
MİMARLIK ÖĞRENCİLERİ İZMİR’DE BULUŞTU ARCHITECTURE STUDENTS MEET IN İZMİR ULUSAL MIMARLIK ÖĞRENCILERI BULUŞMASI UMÖB KAPSAMINDA HER YIL DÜZENLENEN ÖĞRENCI BULUŞMASI BU YIL İZMIR’DEYDI. 32.’SI DÜZENLENEN BULUŞMA 120 KATILIMCI, 27 ATÖLYE YÜRÜTÜCÜSÜ VE 13 KIŞILIK ORGANIZASYON EKIBI ILE BIRLIKTE 27 TEMMUZ - 3 AĞUSTOS TARIHLERI ARASINDA SEFERIHISAR’IN DÜZCE KÖYÜ’NE KONUK OLDU. TAMAMEN GÖNÜLLÜLÜK ESASINA DAYANAN ORGANIZASYONUN EKIBI, BU YILKI BULUŞMALARINI ANLATTI. THE STUDENT MEETING ORGANIZED EACH YEAR AS PART OF UMÖB (NATIONAL ARCHITECTURE STUDENTS MEETING) WAS THIS YEAR IN IZMIR. THE MEETING, WHICH TOOK PLACE FOR THE 32ND TIME, WAS THE GUEST OF DÜZCE VILLAGE OF SEFERIHISAR FROM JULY 27 TO AUGUST 3, WITH 120 PARTICIPANTS, 27 WORKSHOP CONDUCTORS AND THE ORGANIZATION TEAM OF 13. THE TEAM, WHICH FUNCTIONS TOTALLY ON VOLUNTARY BASIS, DESCRIBED THIS YEAR’S MEETING.
natura | 30
haberler | news
lusal Mimarlık Öğrencileri Buluşması UMÖB, 1993 yılından beri, yılda iki kez Türkiye’nin farklı şehirlerinde herhangi bir kurum veya kuruluşa bağlı olmaksızın düzenlenen bir öğrenci buluşması. Tamamen öğrenci inisiyatifinde, bağımsız ve belki de etkinliğin en özgün yanı olarak bütünü ile gönüllülük esasına dayanıyor. Her UMÖB’ün sonunda bir sonraki UMÖB’ü düzenlemek için çeşitli şehirler aday oluyor ve sunumlar yapılıyor. Sunumların ardından seçim yapılarak bir sonraki buluşmanın şehri belirleniyor. Tasarım Köyü’nün hikâyesi de, geçtiğimiz yıl Trabzon’da düzenlenen buluşmada İzmir’in aday olması ve kazanması ile başlıyor. Okullar yerine şehirlerden söz ediliyor çünkü etkinliklerin her biri, ortak noktaları aynı şehirde mimarlık okumak olan öğrenciler tarafından üstleniliyor. UMÖB 15 - Tasarım Köyü İzmir ekibi de Dokuz Eylül Üniversitesi ve Yaşar Üniversitesi’nde mimarlık okuyan 13 öğrenciden oluşuyor.
U
Neden Tasarım Köyü?
UMÖB 15 ekibinden Deniz Yıldırım, “Tasarım Köyü” fikrini şöyle anlatıyor: “Mimarlık fakültelerinin 4 yıllık programları dahilinde tasarım disiplininin, sadece kentle ve kentliyle olan ilişkilere odaklanması üzerinden ortaya çıkan bir fikir; ‘köyde olma’ fikri. Eğitim ve çalışma hayatında mimarlığa sadece kent ölçeğinden bakıldığını, farklı bir alternatifin de deneyimlenebileceğini vurgulayan, kentli olanaklarını ve teknolojilerini bir kenara koyarak kırsaldaki üretim ve toplumsal ilişkileri atölyelere taşıyan bir buluşma hedefledik en başından beri. Kamp alanımız olan Düzce Köyü İlkokulu bahçesi günün her saati köy çocuklarının, teyzelerin, söyleşiye yoldan katılan amcaların uğrak noktası oldu. Tasarım Köyü’nü geçmiş yıllardan ayıran önemli bir nokta da sadece mimarlık öğrencilerinin katılımıyla gerçekleşen etkinliği, ‘tasarım’ konusunda ilgili olan ve bu alanda çalı-
U
MÖB is a student meeting organized since 1993 twice a year in different cities of Turkey, without any affilitiation with any institution or organization. It is totally a student initiative, is independent and perhaps the most original aspect of the event that it is totally done on voluntary basis. At the end of each UMÖB, various cities become candidates and make presentations to hold the next UMÖB. After the presentations, the location of the next meeting is voted for. The story of design village started, when at the last year’s meeting in Trabzon, İzmir was the winning candidate. Not schools but cities are in question because each one of the events are taken on by students whose common point is studying architecture in that same city. UMÖB 15 – Design Village Izmir team comprises 13 students studying architecture in 9 Eylül University and Yaşar University.
Why Design Village?
UMÖB 15 team’s Deniz Yıldırım explains the design village idea” Under the undergraduate programs of architecture faculties, an idea which emerged over focusing of the design discipline just on the relationships with the city and city resident; the idea of ‘being in the village’. Right from the start, we aimed for a meeting underscoring that when studying and working, architecture is looked at only from the city scale, that there could be an alternative experience, carrying the production and social relationships in the rural areas, leaving aside the means and technologies of the city dweller. Our camp grounds, the yard of Düzce Village Elementary School, was the place village kids, aunts and uncles joining the chat from the road stopped by all hours of the day. Another important point which made Design Village different from past years was to open this event, which took place only with the participation of architecture students. to anyone involved in and working in the field of design. Besides, departments like architecture, interior design, landscape
natura | 31
haberler | news
natura | 32
haberler | news
şan herkese açık hale getirmek oldu. 37 farklı üniversiteden mimarlık, iç mimarlık, peyzaj mimarlığı, planlama, endüstriyel tasarım, grafik tasarım gibi bölümlerin yanı sıra sosyoloji ve siyaset bilimi okuyup tasarımla ilgilenen katılımcılar da köye geldiler. Bu çeşitlilik ciddi anlamda hem atölyeleri hem de genel olarak buluşma haftasını ilham verici ve zihin açıcı olasılıklara açık hale getirdi”. Hafta boyunca eş zamanlı ilerleyen ve 8-10 kişilik ekipler halinde çalışan 14 atölyenin yanında katılımcıların dönüşümlü ve esnek olarak katılabileceği 4 tane de ortak atölye yer aldı. “Kırsal Üretim Sistemi” atölyesinde civardaki tarla ve çiftlikler gezildi, geleneksel üretim aletlerinin prototipleri yeniden üretildi. “Yerel Ses Peyzajları” atölyesi kentte karşılaşılamayan, yere özgü seslerle ilgili çalışmalar yaptı. “Karakter Tasarımı Atölyesi”nde katılımcılar köy ve çevresinden objeler toplayıp, bu objelerle kolaj veya çizim tekniklerini birleştirerek bir karakter tasarımı oluşturdular ve sonra bu karakterlere birer hikâye yazdılar. “Sofra Atölyesi”nde ise, yemek yemenin, paylaşmanın, iletişim kurmanın alanı olarak sofrayı, köyün belirlenen bir mekânında tekrar tekrar kurup, yeni ilişkiler ve anlam birliktelikleri arandı. Atölye sonunda inşa edilen sofra ise köy halkına bırakıldı. “Parametrik Pavilyon” atölyesinde hesaplamalı tasarım yöntemleri ile yapılan tasarımlar yerel malzeme olan kargı-sazlar ile inşa edildi. “Flipbook Animasyon” atölyesinde animasyon yapım teknikleri üzerine çalışıldı ve kısa animasyon filmler üretildi. Herkes İçin Mimarlık Derneği’nin yürüttüğü “Yerleş Atölyesi” ile çocuklara yönelik oyun tasarımları yapıldı ve hep beraber bu oyunlar oynandı. Tag Platform’un yürütücüsü olduğu “Tasarım Avı” atölyesinde ise köy halkının kapısı tek tek çalınarak, köydeki adsız tasarımlar ve tasarımcıları keşfedildi. Tüm diğer atölye süreçleri Tasarım Köyü İzmir Facebook sayfasından ve www.tasarimkoyuizmir.com adresinden takip edilebilir. Tüm atölye sonuç ürünlerinin derlendiği bir katalogun da çalışmaları devam ediyor. Buluşmanın ardından, son sözü UMÖB 15 ekibine bırakalım: “Fanuslarda yaşayan tasarımcılar olmanın ötesine geçerek yere dokunan, yerle ilişki kuran, bilgi alışverişinin köy halkı ile karşılıklı olarak ilerlediği bir buluşma haftasını geride bıraktık. Akıllarda kalan sorulardan birisi okullardaki kalıplaşmış tasarım eğitimi sürecine alternatif bir öğrenme ortamı nasıl olabilir? Buluşmalar bunu ne kadar karşılıyor? Bir sonraki buluşmanın Şubat ayında Gaziantep’te olacağını hatırlatıp üretimin ve paylaşımın üst düzeyde olduğu öğrenci buluşmalarının devam edecek enerji ve motivasyonu her zaman bulabilmesini diliyoruz.”
design, planning, industrial design and graphic design from 37 different universities, participants studying sociology and political science interested in design, also came to the village. This diversity seriously exposed not only the workshops but the meeting week as a whole, to inspiring and mind opening possibilities.” In addition to 14 workshops which progressed simultaneously during the week, running in the form of teams of 8-10, there were 4 joint workshops which participants could take turns to attend flexibly. In the “Rural Production System” workshop, the neighboring fields and farms were visited; the prototypes of the traditional production tools were remade. The workshop “Local Sound Landscapes” did studies on local sounds unheard in the city. In the “Character Design Workshop”, the participants picked up objects from and around the village, creating a character design with these objects, combining collage or drawing techniques, then wrote a story for each character. In the “Sofra (Dining Table) Workshop”, sofra was set up time and time again at a designated location of the village as the field of eating, sharing and communicating and new relationships and sense unions were sought. The constructed sofra was left for the villagers at the end of the workshop. In the “Parametric Pavillion” workshop, designs made employing computational design techniques were built by local material bamboos. In the “Flipbook” animation workshop, animation techniques were studied and short animated films were produced. With the “settle” workshop conducted by “Architecture for Everyone Association”, children games were designed and played collectively. In Tag Platform’s “Design Hunt” workshop, the doors of all village houses were knocked on to discover the nameless designs and designers of the village. One can access all other workshop processes at Tasarım Köyü Izmir Facebook page and www.tasarimkoyuizmir.com. Work is under way for a catalog compiling all the deliverables of the workshop. Let us leave the last word to UMÖB 15 team: “We left behind a meeting week which stood on the ground, relating to the ground, in which exchange of information took place mutually with the villagers, going beyond being designers living in bubbles. One of the questions remaining in our minds is how can a studying environment alternative to the molded design education in schools be? To what extend do the meetings accomplish this? We would like to remind everyone that the next meeting will be in Gaziantep in February, hoping that student meetings where production and sharing are at high levels, can find the necessary energy and motivation all the time.”
natura | 33
haberler | news
RÖNESANS TOWER MİMARİ PROJE / ARCHITECTURAL DESIGN: FXFOWLE ARCHITECTS, LLP, FEHMIKOBALDESIGN ARCHITECTS DANIŞMAN / CONSULTANT: AXIS FACADES, VDA, RÖNESANS INŞAAT MÜTEAHHİT / CONTRACTOR: RÖNESANS INŞAAT RÖNESANS TEKNIK INŞAAT SAN. TIC. AŞ.
L
nadolu yaka sında At a şehir bölgesinde geliş tir ilen Rönesans Tower Ofis Projesinin inşa at ı, Rönesans İnşa at t araf ından bitir ilmek üzere. Bu lük s ofis projesi, E-5 Otoyolu ve E-5 – TEM bağlant ı yollar ının kesiş tiği s tratejik bir nok t ada yer alıyor. Kadıköy-Kar t al metro hat t ına da yakınlığ ının yanı sıra, farklı mimar isiyle ve inşa at t a kullanılan teknolojik özellikler iyle dikkat çekiyor.
ocated in Ataşehir and developed by Rönesans Construction, the Rönesans Tower Office Project is outstanding with it’s unique architecture and innovative construction. The luxury office project is strategically situated near the metro system and the intersection of the E5 and the TEM highways. In addition to its proximity to KadıköyKartal subway line, the project also draws attention with its different architecture and the technological features of the construction.
Projenin mekanik tesisat sistemlerinde; TS-825 Türkiye Yalıtım Standardı, TS EN Türk Standartları, Türkiye Yangından Korunma Yönetmeliği, ASHRAE, NFPA Standartları ve İmar yönetmelikleri esas alınmış. Özellikle sismik ve yangından korunma tesisatlarında bağımsız danışmanlık firmalarından hizmet alınmış.
TS-825 Turkish Insulation Standards, TS EN Turkish Standards, Turkish Fire Protection Regulation, ASHRAE, NFPA Standards and planning and zoning regulations were observed in the mechanical installation systems of the project. Specifically, independent consulting firms were used for seismic and fire protection systems.
Eylül ayında tamamlandığında Türkiye’nin ilk LEED Platinum sertifikalı “ilk yüksek ofis binası” olacak olan Rönesans Tower’ın hem mimarlık hem de mühendislik literatürüne girmesi için bir çok geçerli sebebi var. Taşıyıcı sistemin kurgusundan cephe sisteminin çözümüne kadar Türkiye için birçok ilki barındıran bu binada betonarme taşıyıcı sistem, “Performansa Dayalı Tasarım” (PBD) yöntemiyle yapılmıştır. (Geleneksel tasarım yöntemi yerine, bir binadan ne bekleniyorsa, onu veren tasarım yöntemi) Binada ayrıca deprem güvenliği için Türkiye’de ilk defa uygulanan bir “outrigger” sistemi bulunmaktadır.
There are numerous valid reasons for Rönesans Tower, which upon its completion in September, will be the first LEED Platinum certificated “office tower” in Turkey to be part of architecture and engineering literature. In the building, which accommodates multiple firsts for Turkey from the setup of the load bearing system to the solution of the façade, the R/C system makes use of the “Performance Based Design” (PBD) technique (The design technique which delivers whatever is expected from a building instead of the traditional technique). The building also features the “outrigger system” for earthquake safety; another first in Turkey.
Kapı ve mimari donanım sistemlerinin binanın performansını karşılayabilmesi için Marmara Yapı Sistemleri (MYS), Performans Esaslı Şartname hizmeti vermiştir. Binanın işlevselliği açısından çok önemli olan kapı ve mimari donanım sistemlerinin performansı bu hizmet sayesinde güvence altına alınmaktadır.
Marmara Yapi Sistemleri (MYS) has provided a Performance Based Specification service in order to secure the performance of the doors and architectural hardware and thus the functionality of the building. The service identifies the expected performance requirements and presents a Project Specific Specification based on based on TS EN Hardware Performance Standards.
A
natura | 34
haberler | news HER YÖNÜYLE A+ SINIFI OLMAYI HEDEFLEYEN RÖNESANS TOWER OFIS PROJESI’NIN MIMARI DONANIM ÜRÜNLERINDE TÜRKIYE’NIN PRESTIJLI PROJELERINDE KULLANILAN JNF MIMARI DONANIM’IN ÜRÜNLERI TERCIH EDILMIŞTIR. ULUSLARARASI ÖDÜLLÜ TASARIMLARI, INOVATIF ÜRÜNLERI VE ÜSTÜN KALITESI ILE ÖNE ÇIKAN JNF MIMARI DONANIM TÜRKIYE’DE SWISSOTEL THE BOSPHORUS, CUMHURBAŞKANLIĞI SARAYI, CONRAD İSTANBUL VE TFF RIVA GIBI YÜZLERCE SEÇKIN PROJEDE TERCIH EDILMIŞTIR. AS ARCHITECTURAL EQUIPMENT FOR THE RÖNESANS TOWER OFFICE PROJECT AIMING TO BE GRADE A+ IN EVERY ASPECT, THE PRODUCTS OF JNF MIMARI DONANIM USED IN PRESTIGIOUS PROJECTS OF TURKEY, WERE CHOSEN. JNF ARCHITECTURAL HARDWARE, WHICH STANDS OUT WITH ITS INTERNATIONAL AWARD WINNING DESIGNS, INNOVATIVE PRODUCTS AND SUPERIOR QUALITY WERE CHOSEN FOR HUNDREDS OF SELECT PROJECTS, INCLUDING SWISSOTEL THE BOSPHORUS, PRESIDENTIAL PALACE, CONRAD ISTANBUL AND TFF RIVA IN TURKEY. RÖNESANS TOWER OFİS PROJESİ’NDE KULLANILAN BAZI JNF MİMARİ DONANIM ÜRÜNLERİ: SOME OF THE JNF ARCHITECTURAL HARDWARES USED IN RÖNESANS TOWER OFFICE PROJECT
natura | 35
haberler | news
NURİ İYEM 100 YAŞINDA NURI IYEM 100 YEARS OLD Evin Sanat Galerisi, 16 Eylül günü açılışı gerçekleşecek olan “Nuri İyem 100 Yaşında / Portre” sergisi ile Türk resim sanatının büyük ustası Nuri İyem’in doğumunun 100. yılını kutluyor. Sergi, 30 Ekim tarihine kadar ziyaret edilebilecek. “Nuri İyem 100 Yaşında / Portre” sergisi, büyük usta için bugüne kadar düzenlenen sergiler arasında; Nuri İyem’in 68 yıllık sanat yaşamında ürettiği, farklı dönemlerini yansıtan ikonlaşmış portrelerinin yanı sıra, daha önce sergilenmemiş eserleri ve atölyesinden tamamlanmamış resimlerini de içeren en kapsamlı sergi niteliğinde. Nuri İyem’in portreleri kadar, bir sanatçı olarak öznel portresini de tanıtmak amacıyla, sergide yer alacak Nuri İyem’in kişisel atölyesinin canlandırması, büyük ustanın kişisel eşyaları, kendi arşivinden belgeler, mektuplar, şahsi notlar ile sanatçının iç dünyasını görünür kılan bir arşiv-sergi niteliği taşıyor. Evin Art Gallery celebrates the centential of the birth of grand master of Turkish art, Nuri Iyem, with the exhibition “Nuri Iyem 100 Years Old / Portrait” to open on September 16. The exhibition may be viewed until October 30. “Nuri Iyem 100 Years Old / Portrait” is the most comprehensive exhibition among those held so far for the grand master which also features, besides Nuri Iyem’s iconized portraits made during his 68 years as an artist reflecting his different periods, also his previously not shown works and some incomplete projects from his studio. To present Nuri Iyem’s private portrait as an artist as much of his portraits, the replica of Nuri Iyem’s personal studio to be included in the exhibition will make the event an archive exhibition rendering the inner world of the artist visible with the personal belongings of the artist, documents, letters and personal notes from his own archive.
natura | 36
ANKARA’NIN SİVİL MİMARİ BELLEĞİ İSTANBUL’DA
CIVIL ARCHITECTURAL MEMORY OF ANKARA IN İSTANBUL
Vehbi Koç Ankara Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (VEKAM), Başkent Üniversitesi, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi ve Mimarlık Vakfı işbirliğiyle, “Sivil Mimari Bellek Ankara: 1930-1980” sergisini İstanbul’a taşınıyor. Sergi, 1-11 Eylül 2015 tarihleri arasında Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Sergi Salonu’nda izlenebilecek. TÜBİTAK’ın desteğiyle Başkent Üniversitesi bünyesinde yürütülmüş olan Ankara’da 1930 -1980 yılları arasında Sivil Mimari Kültür Mirası Araştırma, Belgeleme ve Koruma Ölçütleri Geliştirme Projesi kapsamında birçok etkinlik gerçekleştiriliyor. Bunlardan dördüncüsü olan ve VEKAM desteğiyle gerçekleştirilen bir araştırma ve belgeleme çalışması olarak ele alınan “Sivil Mimari Bellek Ankara 1930-1980” sergisi, sonuç bulgularının yeni tartışmaları mümkün kılacak bir potansiyele sahip olduğu ve bu tartışmalar için önemli bir zemin oluşturduğu düşüncesiyle, en geniş kesimlerle paylaşılması amacıyla bu kez İstanbul’da gerçekleştiriliyor. Sergide proje çalışmaları kapsamında Ankara’da tespit edilen ve belgelenen çok sayıda yapı arasından seçilmiş, her biri yapıldıkları dönemin barınma pratiklerini ve modern yaşam kültürünü aktaran konut yapılarına posterler, kartlar, detay posterler ve kartpostallar aracılığı ile dikkat çekilmesi ve bu yapıların mimarlarının bilinir olmasının sağlanması öte yandan kullanıcılara ait sesli sunumlar aracılığı ile de sosyal olarak bu yapıların yeniden üretilmeleri sürecinin ortaya konulması amaçlanıyor. Sergide yapıların bir kısmının Başkent Üniversitesi öğrencileri tarafından hazırlanan maketleri de yer alacak. The exhibition “The Civil Architectural Memory of Ankara: 1930-1980” moves to İstanbul under the collaboration of Vehbi Koç Ankara Research Application and Research Center (VEKAM), Başkent University, Society of Architects Metropolitan İstanbul Branch and Architecture Foundation. The exhibition will be on display from September 1 to 11, 2015 at Society of Architects Metropolitan İstanbul Branch Exhibition Hall. Numerous events are being held as part of the Ankara 1930-1980 Civil Architectural Culture Heritage Research Documentation and Conservation Criteria Development Project conducted by Başkent University, with TÜBITAK’s support. The exhibition “The Civil Architectural Memory of Ankara: 1930-1980” which is the fourth event being a research and documentation study done with VEKAM support, this time is held in İstanbul to be shared with broader segments considering that the findings have the potential to start new debates and as İstanbul would be an important platform for such debates. The exhibition seeks to draw attention with the aid of posters, postcards, detailed posters to residential buildings selected from amongst numerous buildings designated and documented as part of project work, each reflecting the accommodation practices and the modern living culture of their period, making sure that the architects of such buildings are known and also to reveal the process of reproduction of such buildings socially, by way of sound presentation of the occupants. The exhibition will feature the mockups of some of the buildings made by Başkent University students.
haberler | news
BEYLİKDÜZÜ BELEDİYESİ YA ŞA M VADİSİ, KÖPRÜ VE BAĞL ANTIL ARI YARIŞM A SI
SON GÜNLER: ÇANAKKALE DENİZ SAVAŞI’NIN BİLİNMEYEN YÖNLERİ
BE YLİKDÜZÜ MUNICIPALIT Y LIFE VALLE Y BRIDGE AND LINK S CONTES T
FINAL DAYS: UNKNOWN ASPECTS OF ÇANAKKALE NAVAL WAR
B eylikdüzü B elediyesi, Ya ş a m Vadisi’nin iki yaka sını bir leş t irecek bağ lant ılar ı ve bu bağ lant ılar ın çevreyle ilişkiler ini konu a lan ulusa l, tek kademeli ve or t akç ıl proje yar ı şma sı düzenliyor. Yar ı şma , İs t anbul ili B eylikdüzü ilçesi sınır lar ı içer isinde yer a lan Ya ş a m Vadisi’nin iki yaka sını bir leş t irecek bağ lant ılar ın ve bu bağ lant ılar ın çevreyle ilişkiler inin t a sar lanma sını konu a lıyor. Son teslim t a rihi 15 Eylül ola n ya r ışma nın kolok yumu, 3 E kim t a rihinde ya pılac a k . Boran Ekinci, Bahar Ak sel, B elemir Da lokay, Yük sel Demir, Hüseyin Kahve cioğ lu, A slı Özbay, Sürey ya Ura l’dan oluş an jür i, 19 Eylül t ar ihinde toplanac ak.
Tarihin akışını değiştiren Çanakkale Savaşı’nın 100. yıldönümünde anlamlı bir etkinliğe öncülük eden Yakın Doğu Üniversitesi; Rahmi M. Koç Müzesi ile birlikte bir sergi düzenledi. “Bilinmeyen Yönleri ile Çanakkale Deniz Savaşı” başlığı ile 18 Mart’ta açılan sergi, 20 Eylül’e kadar Rahmi M. Koç Müzesi’nde devam edecek. Serginin küratörlüğünü, Türkiye’de ve uluslararası alanda birçok sergi projesine imza atmış İstanbul Deniz Müzesi eski müdürü, deniz tarihçisi ve Girne Üniversitesi Denizcilik Tarihi Araştırma Merkezi Başkanı Ali Rıza İşipek üstleniyor. Sergide tanınmış ressamlara ait orijinal yağlıboya tablolar, İznik çinileri, gemi modelleri, antika objeler, replikalar, kostümlü cansız mankenler, canlandırmalar, gravürler, notik malzemeler, rollup posterler, sancak ve flamalar yer alıyor.
B eylikdüzü Municipa lit y organizes a nat iona l single -pha se and shared pro jec t contes t on the link s which will join the t wo bank s of Life Va lley and their relat ionship with the environment . The contes t involves the design of the link s to join the t wo sides of the life va lley within the boundar ies of İs t anbul B eylikdüzü dis tr ic t and the environment a l relat ionships of such link s. The colloqium for t he contes t , whic h ha s a Se ptember 15 deadline, will be on Oc tober 3. The jur y compr ising Boran Ekinci, Bahar Ak sel, B elemir Da lokay, Yük sel Demir, Hüseyin Kahvecioğ lu, A slı Özbay and Sürey ya Ura l is to convene on September 19.
Near East University, which led a significant event on the 100th anniversary of Dardanelles Sea Battle which changed the course of history, organized an exhibition in conjunction with Rahmi M. Koç Museum. The exhibition opened on March 18th with the title “Unknown Aspects of Çanakkale Naval War”, will be at Rahmi M. Koç Museum until September 20. The curator of the exhibition is Ali Rıza Işipek, who is the former director of İstanbul Marine Museum, maritime historian and the Director of Maritime History Research Center of University of Kyrenia. The exhibition features original oil paintings of renowned artists, İznik tiles, ship models, antique artifacts, replicas, costumed inanimate maneqquins, reanimations, litographs, nautical articles, roll-up posters and flags.
natura | 37
haberler | news
ULUSLARARASI ÇELİK KÖPRÜLER SEMPOZYUMU İSTANBUL’DA İstanbul HOSTS THE INTERNATIONAL STEEL BRIDGES SYMPOSIUM 8. Uluslararası Çelik Köprüler Sempozyumu, “İnovasyon & Yeni Mücadeleler” teması ile 14-16 Eylül 2015 tarihleri arasında Wyndham Grand İstanbul Kalamış Marina Hotel’de gerçekleştirilecek. Türk Yapısal Çelik Derneği tarafından düzenlenen sempozyumun anahtar konuşmacıları Chen Baochun ve Prof. Dr. Niels J. Gimsing. Avrupa Yapısal Çelik Derneği (ECCS) başkanlığı görevinin Türkiye’ye geçmesi vesilesiyle bu yıl İstanbul, ECCS Genel Kurulu, 8. Uluslararası Çelik Köprüler Sempozyumu, Avrupa Çelik Yapı Tasarımı Ödülleri Töreni ve ECCS 60. yıl kutlaması etkinliklerine ev sahipliği yapacak.
ÇİNİCİ MİMARLIĞI, ODTÜ’DE TARTIŞILACAK The 8th International Steel Bridges Symposium will be held at Wyndham Grand İstanbul Kalamış Marina Hotel from September 14 to 16, 2015, with the theme “Innovation & New Challenges”. The keynote speakers of the symposium organized by Turkish Structural Steel Association are Chen Baochun and Prof. Dr. Niels J. Gimsing. On the occasion of Turkey’s taking over European Structural Steel Association (ECCS), this year, İstanbul hosts ECCS general meeting of 8th International Steel Bridges Symposium, European Steel Structure Design Awards Ceremony and ECCS’s 60th celebration event.
THE ARCHITECTURE OF ÇİNİCİ TO BE DISCUSSED IN METU SALT Araştırma’ya 2014’te devredilen Altuğ-Behruz Çinici Arşivi, herkesin katılımına açık programlarla yorumlanmaya devam ediyor. Bu kapsamdaki ikinci program olan konferans, SALT ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) iş birliğiyle Ankara’da düzenlenecek. Şebnem Yalınay Çinici, Ayşen Savaş, Ali Cengizkan, Aydan Balamir, Güven Arif Sargın, Agnes van der Meij ve Aslı Can’ın konuşmaları ile Altuğ-Behruz Çinici arşivi konferansı, 29 Eylül tarihinde ODTÜ’de gerçekleşecek. Konferansta, Altuğ-Behruz Çinici’nin ODTÜ projesi, ODTÜlü mimar ve akademisyenler tarafından Çinici Arşivi, üniversite arşivi ve diğer bağımsız çalışmalar üzerinden çeşitli bağlamlarda tartışılacak. Behruz Çinici, ODTÜ projesini, “kurulduğu 1956 yılından bu yana ülkede pek çok konuda önder, yaratıcı ve üretken bir model” olarak tanımlar. Bu açıdan konferans, ODTÜ’nün bir şehircilik, sosyal hayat, peyzaj ve mimarlık modeli olarak okunmasını; projenin farklı katmanlarda incelenmesini sağlamayı amaçlıyor. Kataloglanma süreci devam etmekte olan ODTÜ projesi belgeleri, Altuğ-Behruz Çinici Arşivi’nin en büyük bölümünü oluşturur. Bu belgeler, farklı ölçeklerde ayrıntılandırılmış çizimlerden inşaat seyir defterlerine, fotoğraflardan yazışmalara kadar çeşitlenir. Behruz Çinici ve onun deyimiyle “ODTÜ’nün baş mimarı” olan eski rektör Kemal Kurdaş’la yapılmış sohbetlerin ses ve video kayıtları arşive derinlik kazandırır. Arşiv, ODTÜ projesini mimarlık, şehircilik ve inşaat alanlarında tüm detaylarıyla belgeleyebilir niteliktedir. Handed over to SALT Araştırma in 2014, Altuğ-Behruz Çinici Archive continues to be interpreted by public programs. The second program in this context is a conference to be held in Ankara with the collaboration of SALT and Middle East Technical University (METU). Altuğ-Behruz Çinici Archive Conference will take place in METU on September 29th with speeches by Şebnem Yalınay Çinici, Ayşen Savaş, Ali Cengizkan, Aydan Balamir, Güven Arif Sargın, Agnes van der Meij and Aslı Can. At the conference, Altuğ-Behruz Çinici’s METU project will be discussed by METU architects and academicians in various contexts over the Çinici Archive, the university archive and other independent studies. Behruz Çinici describes the METU project as “a creative and productive model which is country leader in many fields since its inception in 1956”. From that perspective, the conference seeks that METU is read as an urban planning, social life, landscape and architecture model; with the project studied at various levels. The METU project documents that are in the process of cataloging, account for the largest section of the Altuğ-Behruz Çinici Archive. These documents range from drawings detailed in different scales to construction logbooks, from photographs to correspondence. The voice and video recordings of chats with Behruz Çinici, and former president Kemal Kurdaş who was “METU’s chief architect”, in his words, do bring depth to the archive. The archive can document the METU project in the fields of architecture, urban planning and construction in full detail.
natura | 38
haberler | news
ÇUHADAROĞLU ALÜMİNYUM ÖĞRENCİ PROJE YARIŞMASI ÇUHADAROĞLU ALUMINUM STUDENT PROJECT COMPETITION Bu yıl 12.’si düzenlenen Çuhadaroğlu Alüminyum Öğrenci Proje Yarışması başvuruya açıldı. “Gözlem Yapısı” temalı ALU 2015’e proje teslim etmek için son gün 6 Ekim. Yaratıcı, genç fikirlerle sektörün gelişimini desteklemek üzere her yıl tekrarlanan ve alüminyum teknolojisinin kullanımını hedefleyen tek kademeli, ulusal, öğrenci proje yarışmasının bu yılki konusu, gözlem yapısı tasarımıdır. Katılımcılardan, gözlem yapısı projesi ile açık alanda konumlandırılacak, içinde yer alacağı coğrafya gözetilerek doğal yaşam, iklimsel dönüşüm, yaban yaşamı, gökyüzü vb. olaylarından yarışmacının seçeceği bir ya da daha fazlasının gözlemlenebileceği ve izlenebileceği, sürdürülebilir bir yapı ve çevresinin tasarımı bekleniyor. Türkiye ya da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sınırları içinde olmak şartıyla, yarışmacıların kendilerinin seçeceği yerde projelendirilecek yapının, gözlemcinin kişisel ihtiyaç ve diğer temel gereksinimlerini de karşılayabilecek nitelikte ve korunaklı olması isteniyor. Yarışma jürisi Candan Çınar, Alişan Çırakoğlu, Kurtul Erkmen, Mehmet Kerem Özel, Yasemen Say Özer, Cem Sorguç, Zeki Şerifoğlu, Belkıs Uluoğlu ve Semra Uygur’dan oluşuyor. 26 Ekim’de sonuçları duyurulacak yarışmanın kolokyumu 6 Kasım tarihinde yapılacak. Applications are accepted for the 12th Çuhadaroğlu Aluminum Student Project Competition. The project delivery deadline for ALU 2015 themed “Observatory” is October 6. This year’s theme of the single-phase national student project contest, promoting the use of aluminum technology repeated each year to support the advancement of the industry through creative young ideas, is observatory design. With the observatory project, the participants are expected to design a sustainable building and its surroundings where one or more to be picked by the contestant of phenomena like natural life, climate change, wildlife and the sky, taking into account its location, may be observed and viewed to be situated outdoors. The building, which will be designed at a location to be picked by the contestants within the borders of Turkey or Turkish Republic of Northern Cyprus, has to be of quality and sheltered enough to meet the personal and other basic needs of the observer. The contest jury comprises Candan Çınar, Alişan Çırakoğlu, Kurtul Erkmen, Mehmet Kerem Özel, Yasemen Say Özer, Cem Sorguç, Zeki Şerifoğlu, Belkıs Uluoğlu and Semra Uygur. The colloqium of the contest, the results of which will be announced October 26th, will take place on November 6th.
TÜRKİYE KENTSEL MORFOLOJİ SEMPOZYUMU MERSİN’DE TURKISH URBAN MORPHOLOGY SYMPOSIUM TAKES PLACE IN MERSIN Türkiye Kentsel Morfoloji Araştırma Ağı tarafından düzenlenen sempozyum, 22-23 Ekim tarihlerinde Mersin Üniversitesi, Akdeniz Kent Araştırmaları Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Sempozyum metnine göre; “Türkiye kentlerinde, yirminci yüzyılın ortasından itibaren yaşanan başkalaşımın ardından, özellikle son on yılda yeni bir dönüşüm süreci ile karşı karşıya kalınmıştır. Her iki dönüşüm kentlerin karakterinde önemli değişiklikleri de beraberinde getirmiştir. Tarihsel ve geleneksel dokuya ciddi biçimde zarar veren ve hatta ortadan kaldıran bu dönüşüm sürecinin de olası etkisi ile Türkiye’de son yıllarda kentsel morfoloji çalışmalarına ilgi artmıştır. Birçok ülkede olduğu üzere Türkiye’de de kentsel morfoloji bağımsız bir araştırma disiplini olma yolunda gereken kurumsallaşma sürecine girmektedir. Bu süreçte ortaya konacak sistemli kolektif bilgi birikiminin kentsel planlama, mimarlık ve tasarım alanlarına da girdi sunacağı ve nitelikli kentsel alanların üretiminin önünü açacağı düşünülmektedir. Türkiye’de gerçekleştirilen çalışmaların derinleştirilmesi ve paylaşımı için ortak bir platform oluşturmayı, bu doğrultuda düzenlenecek bilimsel toplantılar ile kentsel morfoloji alanındaki araştırmaları ve işbirliklerini geliştirmeyi, küresel ölçekte kentsel morfoloji çalışmalarının bir araya geldiği Uluslararası Kentsel Form Semineri (ISUF, International Seminer on Urban Form) ile etkin ilişkiler geliştirmeyi amaçlayan Türkiye Kentsel Morfoloji Araştırma Ağı tarafından Mersin Üniversitesi Akdeniz Kent Araştırmaları Merkezi ve Mimarlık Fakültesi ev sahipliğinde gerçekleştirilecek olan 1. Kentsel Morfoloji Sempozyumu, Türkiye’de araştırma ve uygulama alanlarında kentsel morfolojinin nasıl yer bulduğunu, planlama, mimarlık ve tasarım süreçlerine yönelik katkı düzeyini ortaya koymayı amaçlamaktadır,”. The symposium organized by Turkish Network of Urban Morphology will be held from October 22 to 23, in Mersin University, Mediterranean Urban Research Center. According to the symposium text; “Following the alienation experienced in Turkish cities starting mid-twentieth century; especially in the last decade, a new transformation has started. Both of these transformations have brought about important changes in the characters of the cities. Interest in urban morphology studies has increased in Turkey in recent years, probably by the impact of this transformation process which harms the historical and traditional texture severely, in fact, destroying it. Like in many other countries, in Turkey too, urban morphology is entering an institutionalization process necessary for becoming an independent research discipline. It is believed that the systematic collective store of knowledge to emerge during this process will provide input also to the fields of urban planning, architecture and design, paving the way for the production of high quality urban spaces. The first urban morphology symposium to be hosted by Mersin University, Mediterranean Urban Research Center and Faculty of Architecture, and organized by Turkish Network of Urban Morphology, aiming to establish a common platform for deepening and sharing of studies taking place in Turkey to develop research and collaborations on the field of urban morphology through scientific conferences and to enhance relationships with ISUF, International Seminar on Urban Form, home to global urban morphology studies will seek to show how urban morphology has a place in the fields of research and application in Turkey and its level of contribution to the processes of planning, architecture and design.”
natura | 39
haberler | news
ARTINTERNATIONAL 2015 YOLCULUĞUNA HAZIR ARTINTERNATIONAL READY FOR ITS 2015 JOURNEY Son yılların en konuşulan fuarlarından ARTINTERNATIONAL’ın üçüncüsü, 4-6 Eylül tarihleri arasında Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşecek. Fuara bu yıl da dünyanın önde gelen galerileri ve sanatçıları katılacak. Yönetmenliğini bu yıl da Dyala Nusseibeh’in, sanat yönetmenliğini ise Stephane Ackermann’ın üstlendiği fuar ekibine bu yıl yeni bir isim katılıyor. Aralarında Les Arts Décoratifs, SALT ve İKSV’nin de bulunduğu, Paris ve İstanbul’un önemli sanat kurumlarında görev alan Anlam Arslanoğlu, bu yıl ARTINTERNATIONAL’ın VIP Program Yöneticisi olacak. En son İstanbul Modern’de küratöryel proje yöneticiliği yapan Arslanoğlu, koleksiyonerler, müzeler ve sanat tüccarlarıyla ilişkileri yürütecek. İstanbul’dan Leyla Tara Suyabatmaz (Rampa Galeri) ve Yeşim Turanlı (Pi Artworks), Viyana’dan Ursula Krinzinger (Galerie Krinzinger) ve New York’tan Leila Heller’den (Leila Heller Gallery) oluşan seçim komitesinin Avrupa, Amerika, Ortadoğu ve Asya’yı kapsayan geniş bir bölgede yaptıkları değerlendirme sonucu 88 galeri İstanbul’da sanatseverlerle buluşacak. Dünyanın köklü galerilerinden Paul Kasmin Gallery, Pearl Lam Galleries, Gallery Lelong, Deweer Gallery, Robert Miller Gallery’nin bir kez daha yer alacağı fuara, Londra’dan Victoria Miro, Bombay’dan Sakshi Gallery, Almatı’dan Aspan Gallery, Hong Kong’dan Galerie Du Monde ve New York ile Londra’dan Aicon Gallery ilk kez katılacak. ARTINTERNATIONAL’ın Türkiye ayağında ise 12 galeriyer alıyor. Komitenin, uluslararası sergileri ve başarılarını dikkate alarak yaptıkları seçim sonucu; .artSümer, Dirimart, Galerist, Galeri Nev, Galeri Zilberman, Pi Artworks, Pilot, Rampa, Sanatorium ve x-ist gibi geçen yıl da katılmış galerilerin yanı sıra Öktem&Aykut ve The Empire Project gibi yeni galeriler de fuardaki yerlerini alacak. ARTINTERNATIONAL’ı geçtiğimiz yıl 20 binden fazla kişi izlemişti. 26.500 milyon Euroluk satışın yapıldığı fuar, 1.500’ü aşkın yabancı koleksiyoner ve sanat tüccarını İstanbul’da buluşturmuştu. Türkiye, Orta Doğu ve ötesine odaklanan, koleksiyonerlere uluslararası çağdaş sanata erişim imkânı yaratmayı ve evrensel sanat toplumunu birbirine bağlamayı amaçlayan ARTINTERNATIONAL, dünyanın önemli sanat fuarlarındaki ortaklıklarıyla tanınan Angus Montgomery ile Türkiye’den Fiera Milano İnterteks’in işbirliğiyle yapılıyor. The third ARTINTERNATIONAL, one of the most talked about trade fairs in recent years, will take place at Haliç Convention Center from September 4th to September 6th. This year, too, the leading galleries and artists in the world will participate in the trade fair. A new name will be part of the team of the trade fair directed by Dyala Nusseibeh, with Stephane Ackermann as art director, this year. Anlam Arslanoğlu, who served in the significant art institutions of Paris and İstanbul including Les Arts Décoratifs, SALT and İKSV, will be the VIP Program Director this year, of ARTINTERNATIONAL. Arslanoğlu, who last was the curatorial project director at İstanbul Modern, will run the relations with collectors, museums and art merchants. As a result of the evaluation carried out in a wide region covering Europe, America, the Middle East and Asia by the selection committee comprising Leyla Tara Suyabatmaz (Rampa Galeri) and Yeşim Turanlı (Pi Artworks) from İstanbul, Ursula Krinzinger (Galerie Krinzinger) from Vienna and Leila Heller (Leila Heller Gallery) of New York; 88 galleries will meet with art lovers in İstanbul. At the trade fair, where world’s established galleries Paul Kasmin Gallery, Pearl Lam Galleries, Gallery Lelong, Deweer Gallery and Robert Miller Gallery will be present once again this year; Victoria Miro from London, Sakshi Gallery from Mumbai, Aspan Gallery from Almati, Galerie Du Monde from Hong Kong, Aicon Gallery from New York and London will be first time participants this year. There are 12 galleries in the Turkish leg of ARTINTERNATIONAL. As a result of the selection made by the committee, taking into account international exhibitions and accomplishments, in addition to galleries that were particapants last years like .artSümer, Dirimart, Galerist, Galeri Nev, Galeri Zilberman, Pi Artworks, Pilot, Rampa, Sanatorium and x-ist, new galleries including Öktem&Aykut and, The Empire Project will be participating this year. Last year, more than 20,000 viewers visited ARTINTERNATIONAL. The trade fair, where the sales volume was 26,500 Euro had brought together over 1,500 foreign collectors and art merchants in İstanbul. ARTINTERNATIONAL, which focuses in Turkey, the Middle East and beyond, seeking to create the opportunity for collectors to access international contemporary art and to bond the universal art community, is held by the collaboration of Angus Montgomery known for its partnerships in the world’s important art fairs, and Fiera Milano Interteks of Turkey.
natura | 40
haberler | news
14. İSTANBUL BİENALİ’NDE TUZLU SUYU KEŞFEDİN DISCOVER SALTWATER AT 14TH İSTANBUL BIENNIAL İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen 14. İstanbul Bienali, 5 Eylül-1 Kasım tarihleri arasında Carolyn Christov-Bakargiev tarafından TUZLU SU: Düşünce Biçimleri Üzerine Bir Teori başlığıyla bir dizi işbirliği içerisinde şekilleniyor. Bu yıl da ücretsiz olarak gerçekleşecek 14. İstanbul Bienali’nde Afrika, Asya, Avustralya, Avrupa, Ortadoğu, Latin Amerika ve Kuzey Amerika’dan 80’in üzerinde katılımcının çalışmaları Boğaz’ın Avrupa ve Anadolu yakasında bulunan 30’dan fazla mekânda gezilebilecek. TUZLU SU, müzelerin yanı sıra tekneler, oteller, eski bankalar, otoparklar, bahçeler, okullar, dükkânlar ve özel konutlar gibi kara ve su üzerindeki geçici yerleşim alanlarına yayılacak. Carolyn Christov-Bakargiev 14. İstanbul Bienali’ni şöyle anlatıyor: “Tuzlu su dünyada en sık rastlanan maddelerden biri. Vücudumuzdaki sodyum da sinir sistemimizi oluşturan en önemli içerenlerden, bir anlamda hayati önem taşıyan bir sistemi çalıştırarak insanları hayatta tutuyor. Tuzlu su aynı zamanda dijital çağın en yıpratıcı maddelerinden biri. Akıllı telefonunuzu tatlı suya düşürürseniz onu kuruttuktan sonra büyük olasılıkla tekrar çalışacaktır, fakat tuzlu suya düşerse, kimyasal değişimler telefonun bozulmasına yol açabilir. 14. İstanbul Bienali’ni ziyaret ettiğinizde tuzlu suyun üstünde epey zaman geçireceksiniz. Mekânlar arasında, özellikle de vapurlarla yapılacak seyahatlerle, ziyaretçilerin sanatı deneyimleme süreleri yavaşlayacak. Bu da çok sağlıklı, çünkü tuzlu su solunum problemleriyle pek çok başka hastalığın iyileşmesine yardımcı olduğu gibi sinirleri de yatıştırıyor. Sergi, Karadeniz’deki Rumelifeneri’nden Yunan mitolojisinde Altın Post’u arayan İason önderliğindeki Argonotlar’ın geçtiği, sekiz bin beş yüz yıl önce bir su kanalı olarak açılmış dar ve kavisli bir fay hattı olan İstanbul Boğazı’na, oradan da Akdeniz’e doğru, Bizans İmparatorluğu’nun düşmanlarını sürgün ettiği ve Troçki’nin 1929’dan 1933 yılına kadar yaşadığı Büyükada’ya uzanacak. Bienalde, bazıları çok küçük olmak üzere sergilenecek 1.500’ün üzerinde eserin arasında ellinin üzerinde sanatçının yeni işlerinin yanı sıra denizbilimi tarihi, çevre çalışmaları, sualtı arkeolojisi, Art Nouveau, nörobilim, fizik, matematik ve teosofi tarihinden de yapıtlar yer alıyor. Tarihsel açıdan projeler, nöronu keşfederek 1906’da Nobel Ödülü’nü kazanan Santiago Ramón y Cajal’ın 1870 yılına ait çizimlerinden, Annie Besant ve Charles Leadbeater’ın çığır açan soyut ‘Düşünce Biçimleri’ne (1901-1905), Aslı Çavuşoğlu’nun çok eski ve artık kaybolmuş bir Ermeni tekniğini yeniden yaratarak bir böcekten kırmızı boya elde ettiği yeni projesinden Troçki’nin Türkiye’de geçirdiği dönemden esinlenen William Kentridge’in çok kanallı yeni enstalasyonuna kadar uzanacak.” Carolyn Christov-Bakargiev’in bienali işbirliği içerisinde şekillendirdiği isimler arasında Anna Boghiguian, Aslı Çavuşoğlu, Cevdet Erek, Pierre Huyghe, Emre Hüner, William Kentridge, Marcos Lutyens, Chus Martínez, Füsun Onur, Emin Özsoy, Griselda Pollock, Michael Rakowitz, Vilayanur S. Ramachandran, Arlette Quynh-Anh Tran ve Elvan Zabunyan yer alıyor. Orhan Pamuk ise 14. İstanbul Bienali’nin “Uluslararası Dostları ve Hamileri” başlıklı destek programının onursal başkanlığını üstleniyor. İstanbul Bienali’nin Danışma Kurulu’nda Adriano Pedrosa, Başak Şenova, İnci Eviner, Iwona Blazwick ve Ute Meta Bauer yer alıyor. Sanatseverlerin en az üç günde gezebileceği 14. İstanbul Bienali’nde İstanbul Modern, ARTER, Özel İtalyan Lisesi ve Galata Özel Rum İlköğretim Okulu gibi mekânlar karma sergiye ev sahipliği yaparken, diğer tüm mekânlarda tek sanatçı ya da sanatçı topluluklarının işleri görülebilecek. GalataTophane-Beyoğlu, Kabataş-Kadıköy-Büyükada, Şişli, Tarihi Yarımada, Rumelifeneri gibi şehrin farklı semtlerine yayılan birçok mekânın yanı sıra, Yunanistan’ın Meis Adası da geçici bir bienal mekânı olacak. 14th İstanbul Biennial, organized by the İstanbul Foundation for Culture and Arts (IKSV), takes its form in a series of collaborations under the title “SALTWATER: A Theory of Thought Forms” by Carolyn Christov-Bakargiev from September 5th to November 1st. Works of more than 80 participants from Africa, Asia, Australia, Europe, Middle East, Latin America and North America may be enjoyed at more than 30 venues on the European and Anatolian banks of the Bosphorus at the 14th İstanbul Biennial, which once again will be free. SALTWATER will extend, besides museums, to temporary settlement areas on land and water like boats, hotels, old banks, car parks, gardens, schools, shops and private residences. Carolyn Christov-Bakargiev states, “Salt water is one of the most ubiquitous materials in the world. Sodium in our bodies makes our neurological system, and thus our vital systems, work; it literally keeps us alive. At the same time, salt water is the most corrosive material threat to the digital age: if you drop your smart phone in fresh water, you can dry it and it will probably work again. If it falls into salt water, chemical molecular changes in the materials of your phone will break it. When you visit the 14th İstanbul Biennial, you will spend quite a bit of time on salt water. There is a slowing down of the experience of art due to the travel between venues, especially on ferries. That is very healthy: salt water helps to heal respiration problems and many other illnesses, as well as calming the nerves. This sprawling exhibition spans from Rumelifeneri on the Black Sea, where Jason and the Argonauts passed searching for the Golden Fleece, through the winding and narrow Bosphorus, a seismic fault line which opened as a water channel some 8500 years ago, and down to the Princes’ Islands in the Sea of Marmara towards the Mediterranean, where ancient Byzantine emperors exiled their enemies and where Leon Trotsky lived for four years from 1929 to 1933. It presents over 1,500 artworks, some very tiny, including over fifty commissions by artists as well as other visible and invisible manifestations such as materials from the history of oceanography, environmental studies, marine archaeology, Art Nouveau, neuroscience, physics, mathematics and theosophy. Works range historically from an 1870 painting of waves by Santiago Ramón y Cajal, who received a Nobel prize in 1906 for discovering the neuron, to the ground-breaking abstract Thought Forms of Annie Besant and Charles Leadbeater (1901-1905), up to a new installation by Aslı Çavuşoğlu which reflects on an ancient and lost Armenian technique for extracting red dye from an insect, and a new multichannel installation by William Kentridge inspired by Trostky’s passage through Turkey.” Among the names in collaboration with whom Carolyn Christov-Bakargiev sculpts the biennial are Anna Boghiguian, Aslı Çavuşoğlu, Cevdet Erek, Pierre Huyghe, Emre Hüner, William Kentridge, Marcos Lutyens, Chus Martínez, Füsun Onur, Emin Özsoy, Griselda Pollock, Michael Rakowitz, Vilayanur S. Ramachandran, Arlette Quynh-Anh Tran and Elvan Zabunyan. The Honorary Chairman of the International Council of Friends and Patrons of the 14th İstanbul Biennial is Orhan Pamuk. Adriano Pedrosa, Başak Şenova, İnci Eviner, Iwona Blazwick and Ute Meta Bauer serve in İstanbul Biennial’s Advisory Board. At the 14th İstanbul Biennial, which may be seen by art enthusiasts spending at least three days, venues like İstanbul Modern, Arter, Private Italian High School and Galata Private Greek Primary School host the mixed exhibition, with other locations displaying the works of solo artists or groups of artists. In addition to numerous venues spread over different neighborhoods of the city including Galata-Tophane-Beyoğlu, Kabataş-KadıköyBüyükada, Şişli, Historical Peninsula and Rumelifeneri; the Greek ısland Meis will serve as a temporary biennial location. natura | 41
haberler | news
SANATORIUM’DA İKİ YENİ SERGİ TWO NEW EXHIBITIONS AT SANATORIUM
SANATORIUM, yeni sezona iki sergi ile merhaba diyor. Gizem Akkoyunoğlu’nun ilk kişisel sergisi “Ve Yolun Her Adımı”, siyah beyaz, füzen ve karakalem işlerden oluşuyor ve sanatçının son bir yıldır ürettiği işleri kapsıyor. Akkoyunoğlu’nun üç bölümde kurguladığı sergi hayali bir karakterin yolculuğu ile başlıyor ve her bölüm, ana hikâyenin bir bölümünü, karakterin yolculuğundan bir kesiti ele alıyor. Süreç içerisinde alınan yol bir araçtan, amaca dönüşüyor. Karakter kendini ve çevresini yeniden keşfediyor ve esas yolculuğun geri dönüş olduğunu anladığı noktada sonlanıyor. Yunus Emre Erdoğan’ın ilk kişisel sergisi olan “Gizliden Sesler” ise, sanatçının son dönem çalışmalarını kapsıyor. Mekânın fiziksel sınırlarıyla öznel kavrayışının sınırları arasında gidip gelen bir arayış halinde olan sanatçı, bakma eylemini iç mekâna çekerek özel alanda sürdürmektedir. Erdoğan’ın çalışmalarında, bakışı mekânın içine hapseden, dışarıyla ilişkisini kesen indirgenmiş detaylar göze çarpmaktadır. Sanatçının içsel yolculuğu, bulunduğu alandaki seçtiği kesitlerle somutlaşmakta gibidir. Ağırlıklı olarak füzen malzemeyle oluşturulan çalışmalar dingin olduğu kadar gerilimli atmosfere sahiptir. Detaylardaki mekânsal öğelerin zaman zaman biçimselliğinden sıyrılarak tekniğin özgün kullanımıyla yeni bir bakışa hizmet ettiği söylenebilir. “Ve Yolun Her Adımı” ve “Gizliden Sesler”, 1 Eylül-3 Ekim tarihleri arasında SANATORIUM’da görülebilir. SANATORIUM says hello to the new season with two exhibitions. Gizem Akkoyunoğlu’s first solo show and “And Every Step of the Way” has black and white, charcoal and black crayon works cover the artist’s works done in the last year. The exhibition set up by Akkoyunoğlu in three sections sets out with the journey of a fictional character and each section addresses a chapter of the main story, a segment of the journey of the character. In time, the covered distance transforms into an objective from a tool. The character rediscovers herself and her environment and her journey ends at the point where she realizes that the real journey is the return trip. Sounds of secrecy, which is Yunus Emre Erdoğan’s first solo show includes the artist’s latest period works. In a search which swings between the physical boundaries of space and the limits of his subjective comprehension, the artist pursues his beholding action in private space having been withdrawn in himself. Reduced details, locking the glance within the space, cutting off his relationship with the outside, come to attention in Erdoğan’s work as if the inner trip of the artist becomes concrete with the cross-sections he has picked whereever he is. The works which are predominantly done by charcoal have an atmosphere as tense as it is serene. It can be said the spatial elements in the details, from time to time, shed formality serving a new perspective with the original use of technique. “And Every Step of the Way” and “Sounds of Secrecy” may be visited at SANATORIUM from September 1 to October 3. natura | 42
27. ULUSLARARASI YAPI VE YAŞAM KONGRESİ BURSA’DA 27TH INTERNATIONAL BUILDING AND LIFE CONGRESS IN BURSA TMMOB Mimarlar Odası Bursa Şubesi’nin düzenlediği 27. Uluslararası Yapı ve Yaşam Kongresi, “Kentsel Boşluğun Dili” teması ile 1-2 Ekim tarihlerinde Bursa Merinos Atatürk Kongre Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Kongre metninde tema, şöyle ele alınmakta: “İçinde bulunduğumuz süreçte plansız ve denetimsiz gelişimini sürdüren kent oluşumları, bireylere gerekli yaşam alanları sunamıyor olmalarının ötesinde, sosyalleşme imkânları konusunda da yetersiz kalmaktadır. Bu biçimde oluşan kentlerde farklı sosyal özellikleri taşıyan grupları bir araya getiren unsurların temelinde, dinsel veya etnik düşünce yapılarının öne çıktığı görülür. Toplumda ayrışmalar oluşturan gruplaşmaların, sosyal, siyasal olaylar karşısında birbirlerine karşı oldukları da görülmektedir. Bunun başlıca nedeni siyasetin bu kutuplaşmalara fırsat vermiş ve veriyor olmasıdır. Ne yazık ki, birçok ülkede planlama süreçleri kapalı kapılar ardında, katılımcılığı yok sayarak, mimar ile kent plancılarını, birçok diğer uzmanlık dallarını ve daha da önemlisi kullanıcı taleplerini dışlayarak yürütülmekte ve topluma dayatılmaktadır. Bu gibi demokratik geleneği olmayan, siyasetin inanç ve düşünce yapısı üzerinde gelişim gösterdiği ülkelerde kamusal mekânların dili üzerine tartışmanın ülkelerin gelecekleri açısından önemli olduğuna inanıyoruz,”. 27th International Building and Life Congress in Bursa, organized by TMMOB Architects Association Bursa Branch, will be held at Bursa Merinos Atatürk Convention Culture Center October 1-2, with the theme “The Language of Urban Void”. The theme is explained as follows in the congress text: “The current unplanned and uncontrolled urban development process fails to provide not only the necessary habitat but also socialization opportunities for individuals. This process results in cities where the elements which bring together groups with different social characteristics are based on religious or ethnic thoughts. Moreover, it is observed that the factionalisms that create social separation also appear to be against each other in the face of social and political events. This is mainly due to politics that has caused polarization. Regrettably, planning processes in many countries are executed behind closed doors and are imposed on the society by ignoring participation and excluding architects, urban planners, other experts, and more importantly, the demands of users. We believe that the debate on the language of public spaces is significant for the future of such countries where there is a lack of a democratic tradition and where politics is based on beliefs and frames of mind.”
haberler | news
“BUGÜNÜN TÜRKİYE’SİNDE MİMARLIK TARTIŞMAK” KONFERANSI “DEBATING ARCHITECTURE IN PRESENT DAY TURKEY” CONFERENCE Türkiye’nin mimarlık alanında önde gelen tasarımcı ve kuramcıları, İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi ve Yapı-Endüstri Merkezi (YEM) işbirliğiyle 8-9 Ekim tarihlerinde düzenlenecek “Bugünün Türkiye’sinde Mimarlık Tartışmak” başlıklı konferansta bir araya gelecek. Konferansta, “Mimarlığı ait olduğu toplumsallık zemininde hala konuşmak mümkün mü?” sorusuna yanıt aranacak. Siyasetin giderek daha fazla alana nüfuz ettiği güncel ortamdan mimarlık da etkilenmiş durumda. Uzmanlara göre mimarlığı ülke ölçeğindeki gündelik siyasal yarılmalardan özerkleştirerek düşünmek için imkânlar alabildiğine daraldı. İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Uğur Tanyeli, konferansa ilişkin: “Bu koşullarda ‘yeniden’ mimarlık konuşmayı deneyeceğiz. Tasarlamanın, projelendirmenin, inşa etmenin, mimarlık içi ve mimarlık dışı diyalog kurma zeminlerinin karmaşık ilişkilerini tartışacağız,” dedi. Mimarlığı ait olduğu toplumsallık zemininde konuşmanın gerekli olduğuna işaret eden Tanyeli, bunun yolunun siyaset üstü bir steril mimarlık düşlemek olmadığını vurguluyor. Tam aksine gündelik kavga ve kaygıları bir ölçüde unutmak, ama mimarlığı siyasal bir zeminde serinkanlılıkla yeniden düşünmek mümkün “Mimarlığın Kamusallaşması”, “Mimarlıkta Değişim”, “Mimarlıkta Sınır Aşımı”, “Mimarlıkta Eleştiri ve Ötesi” başlıklı oturumlara aralarında Emre Arolat, Suha Özkan, Gökhan Avcıoğlu, Mehmet Kütükçüoğlu, Uğur Tanyeli, Şebnem Yalınay Çinici, Abdi Güzer ve Gülsüm Baydar’ın da bulunduğu 25’i aşkın isim katılacak. The leading architectural designers and theoreticians in Turkey will meet at a conference entitled “Debating Architecture in Present Day Turkey” to be held on October 8-9, with the collaboration of İstanbul Bilgi University Faculty of The Building Information Centre (YEM). The conference will seek an answer to the question; “Is it still possible to discuss architecture in its respective society?” Architecture, too, has been affected by the current environment where politics is penetrating in more and more fields. According to experts, it became extremely difficult to think about architecture removed from the day-to-day political divides countrywide. İstanbul Bilgi University Dean of Faculty of Architecture Prof. Dr. Uğur Tenyeli commented on the conference: “We will try talking architecture ‘once again’ under these conditions. We will debate the complex relationships between design, drawing, building and platforms for setting up dialogues in and outside architecture”. Remarking that architecture needs to be discussed on the basis of its respective society, Tanyeli stresses that the way to do is not to dream of an supra-political sterile architecture. To the contrary, it is possible to forget about the day-to-day bickerings and concerns to a certain extent but re-think architecture calmly on a political platform. The sessions entitled “Public Architecture”, “Change in Architecture”, “Cross-Borders Architecture” and “Criticism in Architecture and Beyond” will feature more than 25 participants including Emre Arolat, Suha Özkan, Gökhan Avcıoğlu, Mehmet Kütükçüoğlu, Uğur Tanyeli, Şebnem Yalınay Çinici, Abdi Güzer and Gülsüm Baydar.
PERA MÜZESİ, BOSNA HERSEK GENÇLERİNİ AĞIRLIYOR PERA MUSEUM HOSTS BOSNIA-HERZEGOVINA YOUTH Kuruluşundan bu yana ulusal ve uluslararası birçok üniversite ve sanat kurumuyla yaptığı işbirlikleri ile gençlere ve çağdaş sanata destek veren Pera Müzesi 10. yılında Bosna Hersek gençlerini ağırlıyor. Saraybosna Güzel Sanatlar Akademisi işbirliği ve İKASD desteğiyle gerçekleştirilecek sergi, Akademi’nin altı fakültesinden lisans ve yüksek lisans öğrencilerinin ve mezunlarının resim, heykel, baskı, grafik ve ürün tasarımı gibi çeşitli mecralarda ürettikleri işleri kapsıyor. Saraybosna Üniversitesi Felsefe Fakültesi’nden Prof. Aida Abadzic Hodzic’in küratörlüğünde düzenlenen sergi, Bosna Hersek çağdaş sanatına bir bakış sunarken, gençlerin gözüyle ülke tarihine ve sosyal konulara dair yorum ve yansımaları da içeriyor. “Günümüz İmgeleri: Saraybosna Güzel Sanatlar Akademisi’nden Yapıtlar” isimli sergi, 4 Eylül-1 Kasım tarihleri arasında Pera Müzesi’nde görülebilir. Having been giving support to the youth and contemporary arts through its collaboration with a large number of local and international universities and art institutions since its inception, Pera Museum plays host to Bosnia-Herzegovina youth in its 10th anniversary year. The exhibition to be held in collaboration with Sarajevo Fine Arts Academy and the support of IKASD, will present works produced by undergraduate and graduate students of six faculties of the Academy in various disciplines like art, sculpture, print, graphics and product design. Organized by Prof. Aida Abadzic Hodzic of Sarajevo University Faculty of Philosophy as curator, the exhibition offers a perspective of Bosnia-Herzegovina art and also has comments and reflections on the country’s history and social matters from the eyes of the youth. The Show with the title “Images of Today” works from Sarejevo Fine Arts Academy may be visited at Pera Museum from September 4 until November 1st. natura | 43
haberler | news
8. LEYLA GENCER ŞAN YARIŞMASI 8TH LEYLA GENCER VOICE COMPETITION Opera dünyasına kazandırdığı genç yeteneklerle uluslararası müzik çevrelerinde saygı uyandıran Leyla Gencer Şan Yarışması’nın final serisine geri sayım başladı. İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) ve La Scala Tiyatrosu Akademisi tarafından düzenlenen 8. Leyla Gencer Şan Yarışması Polonya Ulusal Operası, Adam Mickiewicz Enstitüsü, İtalyan Kültür Merkezi, Kadıköy Belediyesi işbirliği ve Borusan Sanat’ın katkılarıyla gerçekleşecek. Yarışmanın halka açık yarı finali 9 Eylül günü, finali ise 11 Eylül akşamı Süreyya Operası’nda düzenlenecek. 8. Leyla Gencer Şan Yarışması’nın Haziran ayı içerisinde Paris, Londra, Berlin, Milano, Varşova ve İstanbul’da yapılan ön elemelerine 24 farklı ülkeden 32 yaş altı 100 genç şancı katıldı. Her merkezde ayrı ayrı oluşturulan ön eleme jürilerinde uluslararası alanda önemli isimler görev yaptı. Ön elemelerde seçilen 14 farklı milliyetten toplam 42 genç şancı final serisine katılmak üzere Eylül ayında İstanbul’a gelecek. Türkiye’den de 4 soprano, 1 mezzosoprano, 1 bariton ile 1 basın bulunduğu ve opera dünyasında yer edinmek için İstanbul’da mücadele etmeye hazırlanan gençlerin yer alacağı yarışmayı, Avrupa’dan pek çok menajer ve opera direktörü de takip edecek. Countdown begins for the 8th Leyla Gencer Voice Competition final series, which has gained the respect of the international music community, with the young talent it has introduced to the world of opera. The 8th Leyla Gencer Voice Competition organized by İstanbul Art Culture Foundation (IKSV) and La Scala Theater Academy will take place in collaboration with Poland National Opera, Adam Mickiewicz Institute, Italian Culture Center and Kadıköy Municipality and the support of Borusan Sanat. The open to public semi-final of the competition will be on September 9th and the final on September 11th at the Süreyya Opera House. The auditions for the 8th Leyla Gencer Voice Competition held in Paris, London, Berlin, Milan, Warsaw and İstanbul were attended by 100 young performers under 32 years of age from 24 different countries. Internationally recognized names served in the audition juries formed individually at every location. In total, 42 young performers of 14 different nationalities selected in the auditions will be in İstanbul in September to take part in the final series. Many agents and opera directors from Europe will be among those following the competition, featuring youth getting ready to compete in İstanbul to acquire a place in the world of opera, including 4 sopranos, 1 mezzosoprano, 1 baritone and 1 bass.
MİMARLIK VE ELEŞTİRİ KONFERANSI ARCHITECTURE AND CRITICISM CONFERENCE ARCHTHEO’15 Uluslararası Mimarlık Kuramı Konferansları’nın dokuzuncusu, mimarlık teorisinin bir parçası olarak “Mimarlık ve Eleştiri” ilişkisine odaklanacak. Doğu Akdeniz Akademik Araştırmalar Merkezi’nin (DAKAM) düzenlediği ARCHTHEO bu sene 5-7 Kasım tarihleri arasında gerçekleşecek. Cezayir Restoran’ın toplantı salonlarında gerçekleşecek olan konferansın ana konuşmacıları ise Johan Martelius, Bülent Tanju, Arda İnceoğlu ve Tansel Korkmaz olacak. ARCHTHEO ‘15 / 9th Theory and History of Architecture Conference Series will focus on the relationship of “Architecture and Criticism” as an internal part of architectural theory. DAKAM’s ARCHTHEO will be held between November 5 and November 7. Being held at Cezayir Restaurant’s meeting rooms, the conference’s main speakers will be Johan Martelius, Bülent Tanju, Arda İnceoğlu and Tansel Korkmaz. natura | 44
ANKARA FOTOĞRAFLARI İLE MURAT GERMEN, ERİMTAN MÜZESİ’NDE MURAT GERMEN IS AT ERIMTAN MUSEUM WITH PHOTOGRAPHS OF ANKARA Murat Germen’in “Ankara: Öncü Modernizmden Öykünmeci Mimesis ve Sahte Fütürizme” isimli sergisi, geçtiğimiz aylarda Ankara’da açılan Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi’nde 30 Eylül tarihine kadar devam ediyor. Mimarlık geçmişine sahip bir fotoğrafçı olarak Murat Germen’in bu yeni sergisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin 90 küsur yıllık tarihindeki muhtelif idareler tarafından uygulanan farklı kent planlaması taktiklerini, çeşitli ideolojilerin kent üzerinde bıraktıkları iz ve yaraları yan yana koyarak karşılaştırmayı amaçlıyor. Sergi sırasında görülebilecek 3 ilâ 8 metrelik panoramalar, yüzlerce A4 ebadında belgesel nitelikte fotoğraf ve bilgisayarla dönüştürülmüş bazı fotografik imgeler, kentin şimdiki ve geçmiş zamanları arasında karşılaştırma yapabilme zemini sağlayacak. Çalışmalarında fotoğrafı bir araştırma ve ifade aracı olarak kullanan Murat Germen, bu sergide kültürel mirasın sürekliliğinin, kamusal ve yeşil alanların yok sayılarak, kente ve kültüre karşı yapılan yüzeysel dayatmaları ele aldığını belirtiyor. Serginin Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca yönetimler tarafından uygulanan farklı kent planlaması taktiklerini, çeşitli ideolojilerin kent üzerinde bıraktıkları iz ve yaraları yan yana koyarak karşılaştırmayı amaçladığını söyleyen Germen, “Sonuçta ortaya çıkan, öykünmeci taklitçilik ve beraberindeki ifrata kaçan yüksek katlı inşaat eylemidir,” diyor. Murat Germen’s solo exhibition “Ankara: From Pioneering Modernism to Revivalist Mimicry and Fake Futurism” is on view at Erimtan Archaeology and Art Museum through September 30th, 2015. This new exhibition by Murat Germen as a photographer, with a background as an architect, aims to compare the various urban planning tactics applied by various authorities during the 90 plus year history of the Turkish Republic by jucstapozing the visuals of the traces, scars that diverse ideologies left on the city. Three to 8 meter panoramas, hundreds of size A4 documentary photographs, in addition to some computer-transformed photographic images are on display in order to be able to compare the present and the past of the city. Murat Germen, who employs photography as a tool of research and expression, notes that in this exhibition, he addresses the superficial impositions against the city and culture; with total disregard for the continuity of cultural heritage, the public and green spaces. Germen adds, “Evidently, the result is imitation and the excessive high-rise construction phenomenon which comes along with it”.
haberler | news
PIERRE DE GIGORD KOLEKSİYONU’NDAN İSTANBUL’DA GEZGİNLERİN 100 YILI 100 YEARS OF TRAVELLERS IN İSTANBUL FROM PIERRE DE GIGORD COLLECTION Suna ve İnan Kıraç Vakfı İstanbul Araştırmaları Enstitüsü sergi salonunda düzenlenen, “Doğu’nun Merkezine Seyahat” sergisi, gezginlerin 18. yüzyılda başlayan ve sonraki yüzyılda dönüşerek devam eden, Doğu topraklarına yolculuklarının İstanbul merkezli öyküsünü anlatıyor. Ekrem Işın ve Catherine Pinguet eş küratörlüğünde gerçekleşen sergi, kitle turizmi ve seyahat kültürünün 1850-1950 yılları arasındaki değişimine odaklanıyor. Sergide, Osmanlı dönemi fotoğrafları ve efemera alanında dünyanın önde gelen koleksiyoncularından biri olan Pierre de Gigord’un koleksiyonundan derlenen, aralarında fotoğraf, kartpostal, afiş, ilan, broşür, yemek mönüleri ve objelerin bulunduğu 160 parça civarında eser izleyiciyle buluşuyor. Gigord’un özellikle eski İstanbul’a ait kültürel ve kent görsellerini içeren koleksiyonu, meraklılara Osmanlı’nın son dönem ve Türkiye Cumhuriyeti’nin erken dönem manzaralarını sunuyor. 17 Ekim 2015 tarihine kadar açık kalacak olan “Doğu’nun Merkezine Seyahat 1850-1950 - Pierre de Gigord Koleksiyonu’ndan İstanbul’da Gezginlerin 100 Yılı” isimli sergi, İstanbul’un tarihi bölgesi Beyoğlu Tepebaşı’nda bulunan İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde gezilebilir. The exhibition “Journey to the Center of the East” showed at Suna and İnan Kıraç Foundation İstanbul Research Institute Exhibition Hall tells the İstanbul based story of the travellers’ journey to eastern geography which started in the 18th century, going on until mid-19th century. The exhibition, co-curated by Ekrem Işın and Catherine Pinguet focuses on the change in the mass tourism and travel culture in the years 18501950. Close to 160 pieces including photographs, postcards, banners, advert signs, brochures, dinner menus and objects compiled from the collection of Pierre de Gigord, who is one of the world’s leading collectors in the field of Ottoman era, photographs and emphemera are on display for the viewer on the exhibition. Gigord’s collection, which mainly includes cultural and urban images of old İstanbul, presents those interested scenes from late period of Ottomans and early period of Republic of Turkey. The exhibition entitled ““Journey to the Center of the East 1850-1950 - 100 Years of Travellers in İstanbul from Pıerre de Gıgord Collectıon” may be visited at İstanbul Research Institute in ıstanbul’s historical area Beyoğlu Tepebaşı.
PLAZA ÇALIŞANI ÜZERİNE BİR SERGİ AN EXHIBITION ON THE PLAZA WORKER lgiz Müzesi’nin yeni Süreli Sergiler ve Mezzanine etkinliği, adını Sean Henry’nin “Plaza Worker”ından (Plaza Çalışanı) alıyor. “Kalabalık içindeki plaza çalışanının yalnızlığı ve çaresizliği”ni anlatan işlerden oluşan sergi, 19 Eylül 2015 tarihine kadar ziyarete edilebilir. Haşim Nur Gürel’in kaleme aldığı metne göre, “Plaza Worker, evrak çantasını yastık olarak kullanan; ayakkabılarını, çoraplarını çıkarmış, yalınayak, gri takım elbise içinde biraz büzülerek uyuyan veya uyumaya çalışan, bir sonraki gün için dinlenmeye çalışan bir ofis çalışanını şeffaf ve ‘musalla taşı’ benzeri yüksek bir bazada sunan sanatçının işi, farklı olumsuz yorumlara açık, düşündürücü bir iş… Elgiz Müzesi, Maslak plaza çalışanlarının konumlarına farklı bir bakış açısı getirmeye çalışmakta… Biraz sonra Sean Henry’nin takım elbiseli adamı da çoraplarını ve ayakkabılarını giyecek, dişlerini fırçalayacak, bir karton bardak kahve kapacak ve saat tam 9:00’da masasının başında olacak…” The new temporary exhibitions and mezzanine event in Elgiz Museum is named after Sean Henry’s “Plaza Worker”. The exhibition, composed of works describing the loneliness and helplessness of the plaza worker in a crowd, may be seen until September 19, 2015. According to the descriptive text authored by Haşim Nur Gürel, plaza worker is the work of an artist who presents an office worker using his briefcase as his pillow, has taken off his shoes and socks, barefeet, sleepy or trying to sleep a little snuggled in a gray suit, attempting to get rest for the next day on a transparent and similar to a ‘casket’ stone high platform; a work open to various negative comments, a work to make one think... Elgiz Museum tries to bring a different perspective to the positions of Maslak plaza workers... A little later, Sean Henry’s man in the suit also will put on his socks and shoes, will brush his teeth, will grab a carton cup of coffee and be at his desk exactly at 9:00 a.m.” natura | 45
haberler | news
TÜRKİYE’NİN YAKIN GEÇMİŞİ SALT’TA TURKEY’S RECENT PAST AT SALT 12 Eylül darbesinden sonra ortaya çıkan toplumsal hareketler ve popüler kültür öğeleri üzerinden Türkiye’nin yakın geçmişini irdeleyen “Nerden geldik buraya” sergisi 3 Eylül’de SALT Beyoğlu ve SALT Galata’da açılıyor. Sergi, 29 Kasım’a kadar izlenebilecek. SALT’ın 1980’ler odaklı projelerinin ilki Nerden geldik buraya, Türkiye’de 1980 sonrası askerî vesayetin gölgesinde serbest piyasa ekonomisine geçişin yaşandığı döneme odaklanır. İstanbul’u merkeze alan sergi, bu süreci reklam filmi, dergi, fotoğraf, video gibi arşiv materyalleri ve sinemadan örneklerle değerlendirir. Sergideki sanatçılar Halil Altındere, Serdar Ateşer, Aslı Çavuşoğlu, Barış Doğrusöz, Ayşe Erkmen, Esra Ersen ve Hale Tenger ise, 1980’lere dair işleriyle dönemin toplumsal dinamiklerini irdeler. Ekonomik istikrarı sağlamak amacıyla çıkarılan ve ithal ikameci politikaların yerine ihracata dayalı bir ekonomi modeli getiren 24 Ocak 1980 kararları, Türkiye’nin neoliberal politikalara geçişinin ilk sinyallerini verdi. Bundan kısa bir süre sonra gerçekleşen 12 Eylül askerî darbesi, politik muhalefeti kıskacına alırken, artan devlet şiddeti insan haklarının tamamen yok sayılmasını beraberinde getirdi. Birkaç değişiklikle günümüzde hâlâ yürürlükte olan 1982 Anayasası, askerî idarenin baskısı altında yapılan referandumla kabul edildi. Neoliberal politikalar, 1982 Anayasası sonrasında yönetime gelen ilk sivil siyasi parti Anavatan Partisi’nin (ANAP) temellerini oluşturdu. Kurulduğu 1983’ten 1991’e kadar tek başına iktidarda kalan ANAP, tüketim odaklı bir toplum anlayışını devreye soktu; gücünü korumakta olan askerî vesayet ise, her türlü muhalif eylem ve politik oluşumun önünde durmaya devam etti. 1980’ler boyunca birbiriyle uyum içerisinde hareket eden bu iktidar odakları, tüketime bağlı refah ve özgürlük ortamı vaat etti, aynı zamanda toplumsal ve politik yaşamda otoriter bir yaklaşım izledi. Sendikal hak mücadeleleri ve diğer politik örgütlenmeleri durduran askerî darbe ve 1982 Anayasası, 1980’lerin ilk yarısında farklı sivil muhalefet ve temsil biçimlerinin ortaya çıkışını engelleyemedi. On yılın sonlarına gelindiğinde, sivil toplum hareketleri gelişerek demokratikleşmede aktif bir rol almaya ve statükoya karşı durmaya başladı. Gündelik hayatın politik bir mücadele alanına dönüştüğü bu dönemde feministler, çevreciler, eşcinsel hakları aktivistleri, insan hakları savunucuları gibi politik temsiliyet olanaklarından yoksun birçok grup alternatif birliktelikler oluşturdu. Bu birliktelikler, demokratik hak ve özgürlük talepleri merkezinde bir politika benimserken yeni toplumsal örgütlenmelerin de önünü açtı. 1980 askerî darbesinden sonra ortaya çıkan toplumsal hareketler ve popüler kültür ögelerini irdeleyen sergi, bu bağlamda Türkiye’nin yakın geçmişiyle bugünü arasındaki ilişkiyi görünür kılmayı amaçlar. Nerden geldik buraya, SALT’ın üyesi olduğu Avrupa müzeler konfederasyonu L’Internationale’nin beş yıllık The Uses of Art – the Legacy of 1848 and 1989 [Sanat Kullanımları – 1848 ve 1989’un Mirası] programı kapsamında gerçekleştirilmektedir. An exhibition exploring Turkey’s recent past through social movements and elements of popular culture that emerged after the coup d’etat on September 12, 1980. “How did we get here” will open at both SALT Beyoğlu and SALT Galata on September 3. The exhibition will continue until November 29th. How did we get here, the first of SALT’s projects on the 1980s, delves into the recent past of Turkey starting from 1980, a period that introduced free market economy under military rule. The exhibition gives an account of the decade, with an emphasis on İstanbul, through archival materials including magazines, advertisements, photographs, video recordings and films. Works in the exhibition by Halil Altındere, Serdar Ateşer, Aslı Çavuşoğlu, Barış Doğrusöz, Ayşe Erkmen, Esra Ersen, and Hale Tenger, which deal with the political and cultural climate of the 1980s, contribute to a broader understanding of the social dynamics of this period. To restore stability to the economy, on January 24, 1980, the government initiated a major program that marked Turkey’s transition to a free market system. An outcome of this decision, saw Turkey’s longstanding import substitution economic policies replaced with an export-led growth economy. Soon after, the September 12, 1980 coup d’etat suppressed all dissent and political opposition; rising state violence peaked so extremely it resulted in a termination of human rights. The 1982 Constitution, which was ratified by a referendum under grave pressure from the military regime, remains in place today with few amendments. Neoliberal policies after the 1982 Constitution became the principals of the first civilian government Anavatan Partisi [Motherland Party] (ANAP) that came to power after the coup d’etat. During its time in power, as majority in the government from 1983 to 1991, the ANAP supported a consumption oriented society; while the military regime kept blocking all oppositional movements and political organizations. Throughout the 1980s, the government, in collusion with the military, promised prosperity and liberation; while adhering to an authoritarian regime in social and political life. After the quashing of trade unions and other political organizations by the military intervention and the 1982 Constitution, different forms of civil opposition and representation began to emerge in the first half of the 1980s. As the decade came to a close, civil society took an active role in democratization and began to challenge the status quo. People who lacked political representation, such as feminists, environmentalists, anti-militarists, gay rights activists, human rights defenders and many others, came together to form alternative groups, as everyday life became a battleground for politics. This solidarity, centered around democratic rights and demands for freedom, paved the way for new social organizations to emerge. How did we get here intends to map this struggle and help trace the origins of the current context of Turkey at this turning point, both in relation to the recent past and through the social movements and elements of popular culture that took hold after the 1980 coup d’etat. This exhibition is part of the five-year program The Uses of Art – the Legacy of 1848 and 1989, organized by L’Internationale. Derleyen / Compiled by: Yağmur Yıldırım Mimar / Architect
natura | 46
Shuitou 2015 Fuarı 15 0 2 M I S A K 08 - 11
ULUSLARARASI DOĞAL TAŞ
MİLLİ KATILIMI
110.000 m2 YENİ FUAR ALANI
% 70 DEVLET DESTEĞİ
ÜCRETSİZ HER KATILIMCIYA 2 ODA TAHSİSİ
8 - 11 Kasım 2015 tarihleri arasında Çin’in Shuitou kentinde yeni yerinde, dünyanın en büyük taş satış merkezi Cathay Stone Mall içerisinde bulunan Shuitou Stone Fair Exhibition Hall’da 16. kez düzenlenecek olan “The 16th China (Nan’an) Shuitou International Stone Exhibition” Fuarı’nın milli katılım organizasyonu birliğimizce gerçekleştirilecektir.
Fuarla İlgili Kişi Ceren Coşkun ceren.coskun@immib.org.tr 0212 454 04 34
proje | project
natura | 48
proje | project
TEOMİDA OTEL
TEOMIDA HOTEL
PIERRE GOURVENNEC Heval Zeliha Yüksel Mimar / Architect
natura | 49
proje | project
Y
erellik mimaride özellikle izlediğimiz bir iz. Teomida Otel yerel olana saygı gösterip, üzerine bir de modern hayatın sunduğu tüm iyilikleri sunan bir örnek olmuş. Nasıl oluştu otel fikri sizden dinleyebilir miyiz? Otel fikri ilk ba şta yoktu. İlk isteğimiz büyük bir ara zi içinde bir Akdeniz bahçesi yaratmaktı, yola 20 0 4 yılında bu istek ile çıktık. Zaman içerisinde fikrimiz gelişti şekillendi ve kendimizi ifade edebileceğimiz, sevdiğimiz yasam stilini yansıtabileceğimiz doğayla dost bir mekân yaratmak ve bunu da diğer insanlarla payla şmak istedik. Doğa bizim için çok önemli, hiçbir şey doğa kadar cömer t değil ve doğa şu an korunmaya çok muhtaç. Otelin ana binasını yaparken ara zinin en a z zeytin ağacı olan bölümüne yapmaya
natura | 50
T
he quality of being local is something we specifically look for in architec ture. By respec ting the local, adding to it all the benefits of modern life, Teomida Hotel has become a good model. How did the idea of this hotel come up? In the beginning, there was no hotel idea. Our first wish was to create a Mediterranean garden in a large lot. This was how we star ted in 20 0 4. In time, an idea developed in our minds and we wanted to create and share with other people a nature-friendly space where we could express ourselves and reflect the lifestyle we love. Nature is ver y impor tant for us. Nothing is as generous as nature and right now, it needs to be protected a lot. When building the main hotel building, we made sure it was built in the
proje | project
KAZ DAĞLARI MANZARALI HARIKA BIR BUTIK OTEL TANITIYORUZ BU SAYIMIZDA. ZEYTINLIKLERIN TAM ORTASINDA YER ALAN BU YERI DIĞERLERINDEN AYIRAN IYI MIMARI, IYI TASARIM, IYI MALZEME GIBI PEK ÇOK BILEŞENIN BIR ARADA OLMASININ YANI SIRA MISAFIRLERE KENDILERINI EVLERINDE HISSETTIRMESI. FRANSA’DA YAŞAYAN PELIN-CHRISTIAN BASTIDE ÇIFTININ ÜSTÜN GAYRET VE ASUDE ZEVKLERININ BIR ÜRÜNÜ OLAN OTEL ASLINDA BÜYÜK BIR EV GIBI. HER BIRI FARKLI TASARLANMIŞ 10 ODASI VAR. YAPI IÇINDE SANAT DA DOZUNDA VE ZEVK ILE KULLANILMIŞ. ÖRNEK OLMASINI DILEDIĞIMIZ TEOMIDA OTEL’I VE HİKÂYESİNİ KURUCU PELIN BASTIDE’DEN DINLEDIK: IN THIS ISSUE, WE ARE BRINGING TO YOUR ATTENTION A GREAT BOUTIQUE HOTEL WITH A VIEW OF MOUNT IDA WHAT DISTINGUISHES THIS VENUE, WHICH IS RIGHT IN THE MIDDLE OF OLIVE ORCHARDS, IS THAT THE GUESTS FEEL AT HOME IN ADDITION TO THE COPRESENCE OF NUMEROUS COMPONENTS LIKE GOOD ARCHITECTURE, GOOD DESIGN AND GOOD MATERIALS. THE HOTEL, WHICH IS THE PRODUCT OF SUPERIOR EFFORTS AND SUPREME TASTES OF PELIN-CHRISTIAN BASTIDE COUPLE RESIDING IN FRANCE, IS ACTUALLY JUST LIKE A BIG HOUSE. IT HAS EACH INDIVIDUALLY DESIGNED 10 ROOMS. ART, TOO, HAS BEEN USED IN MODERATION AND WITH TASTE IN THE BUILDING. WE HEARD THE STORY OF TEOMIDA HOTEL, WHICH WE HOPE TO SERVE AS A MODEL, FROM ITS FOUNDER PELIN BASTIDE.
natura | 51
proje | project özen gösterdik ve tüm zeytinleri de ara zinin ba şka bölümlerine tekrar diktik. Teomida insanlar için dinlenme, sığınma yeri olsun istedik. Ayni şeyi doğa için de istiyoruz. Kuşlar, sincaplar, kirpiler, kırlangıçlar, kumrular ve sayamadığım diğer canlılar için de Teomida bir korunma noktası. Bahçemizde hiçbir kimyasal kullanmıyoruz. Sebze bahçelerimiz tamamen kimyasaldan uzak, tohumlarımız da bulabildiğimiz ölçüde organik. Biz doğanın misafiriyiz, sahibi değil. Bunu unutmamamız gerekir.
section of land with fewest olive trees and we replanted all olive trees in other parts of the land. We wanted Teomida to be a place of leisure, a refuge for people. We want the same thing for nature, too. Teomida is a shelter for birds, squirrels, hedgehogs, swallows, doves and countless other living things. We used absolutely no chemicals in our garden. Our vegetable gardens are totally free from chemicals and our seeds are as organic as possible. We are the guests, not owners of nature. This shouldn’t be forgotten.
Teomida’nın verdiği mesajlar harika. Peki çevre dostu olan bu yapının mimari projesi kime ait? Otelin oda sayısı gibi genel özellikleri, büyüklüğü, sunduğu hizmetler neler? Mimari proje Fransa Strasbourg’dan bir mimara; Pierre Gour vennec’e ait. Ben, eşim Christian Bastide ile Pierre Gour vennec’e istediğimiz ya şam alanlarını, bu alanlarda arzu ettiğimiz büyük terasları, or tak kullanım alanlarındaki yüksek tavan ve antik tarz sütunları, ayrıca odalar ile or tak mekânların organizasyonlarını, binanın güneşe ve manzaraya göre istediğimiz ve olması gereken yönünü anlattık. Pierre, eşim Christian’ın yönlendirmesiyle Teomida’yı projelendirdi. Yapının içerisine girer girmez yapının or ta bölümündeki şef faflığı sağlayan iç bahçe sayesinde Ka z dağlarını ve denizi hemen görebiliyorsunuz.
Teomida’s messages are wonderful. Who is the design architect of this environmentally friendly building? What are the number of rooms of the hotel, its size and services offered? Architectural design is by an architects from France; Pierre Gourvennec. Myself and my husband Christian Bastide described to Pierre Gourvennec the living spaces we wanted and the large terraces in these spaces, the high ceilings and the antique style pillars in common elements, the layouts of rooms and public spaces and the desired and required orientation of the building against the sun and the scenery. Pierre designed Teomida under the guidance of by husband Christian. The moment you enter the building, you can see Mount Ida and the sea, thanks to the courtyard providing the transparency in the center part of the building.
Bahçemiz 15 dönüm. Otelimizde 10 odamız var. En küçüğü 28 m 2 , en büyüğü ise 45 m 2 . Otelimizde serinleme havuzlu bir hamam ve dış mekânda kullandığımız bahçemizin şeklinde konumlandırılan 22 metre uzunluğunda bir yüzme havuzumuz var.
Our garden is 15 donums. Our hotel has 10 rooms. The smallest is 28 m 2 , the largest 45 m 2 . Our hotel features a bath with a cooling down pool and a 22-meter-long swimming pool posititioned in the shape of garden we use outdoors.
Havuz sanki denizde yüzme hissi veriyor. Çok güzel… Otel sanki Türkiye’nin doğası ve Avrupa’nın stilinin iyi bir karışımı olmuş. Fransa’da yaşayıp Avrupa’yı bilmenizin katkılarını otelde görebiliyoruz. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Otelde ev sıcaklığında konforlu kullandığımız canlı renkler sayesinde neşeli bir ya şam alanı yarattık. Bunda tabii ki bizim yaşadığımız or tamın, sık yaptığımız seyahatlerin etkisi var.
The pool makes one think that you are swimming in the sea. It is beautiful... The hotel has become a good blend of Turkey’s nature and Europe’s style. We can see the influence of your living in France and knowing Europe, in the hotel. What would like to say about this? In the hotel, we created a joyful living space in the warmth of a home, thanks to the vivid colors we used comfortably. Of course, the influence of the setting we live in, the trips we take frequently is visible there.
Günümüzde büyük olan yapılar önemseniyor. Büyük yapı yerine küçük bir yapıda her şeyi kurgulamışsınız. “Az çoktur” kavramı uygulanmış adeta. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz? Evet… Teomida’da minimalizm bize ilham verdi, özellikle dış mimaride. Dışarıda düz çizgiler kullanarak yapıya zarafet ve sadelik verildi. İç mimaride ise mekanların kullanımını kolayla ştıran geometrik formlar kullanılarak minimalizmden esinlenildi.
These days, large buildings are appreciated. You have set up ever ything in a small building instead of a large one. As if the concept of “Less is More” was implemented. What would you like to add to this? Yes... We were inspired by minimalism in Teomida, especially on the exterior. By using straight lines on the exterior, the building gained elegance and simplicity. In the interior, on the other hand, we were inspired by minimalism using geometrical forms facilitating the use of spaces.
Mimarlık ve zanaatkârlık kavramları birleşince harika örnekler çıktığını görüyor ve zevkle izliyoruz. Mobilyalar, oda tasarımları özenle yapılmış. İç mimari projelerini kim hazırladı ve uygulama nasıl gerçekleştirildi? İç mekân tasarımları, mobilya seçimleri tamamıyla eşim Christian’a ve bana ait. İkimiz de iç mimar değiliz. Doğal malze-
We obser ve that great specimens emerge when the concept of architec ture is combined with crafstmanship. Care was taken in the design of furniture and rooms. Who prepared and implemented the drawings of interior design? Interior design and selection of furniture were entirely by my husband Christian and myself. Neither of us is an interior designer. Na-
natura | 52
proje | project
natura | 53
proje | project
“BIZ DOĞANIN MISAFIRIYIZ, SAHIBI DEĞIL” “WE ARE THE GUESTS, NOT OWNERS OF NATURE."
meler bizim için çok önemli. Masalarımız, sehpalarımız 10 0 yıla yakın ya şta olan eski meşelerden yapıldı. Çizip Ayvalık’ta yaptırdık. Seyahatlerimizden ve yasadığımız yer olan Fransa’dan sevdiğimiz objeleri ve aydınlatmalarımızın bir kısmını getirdik. Modern dekora Horhor’dan aldığımız birkaç antika obje ve mobilyayı karıştırdık. Kilimlerimizi, duvarlardaki tablo ve posterleri her odanın rengine göre tek tek seçtik. Teomida’da hiç bir oda diğerinin aynı değil. Bunların hepsini büyük bir zevkle yaptık.
tural materials are very important for us. Our tables, coffee tables are made of old oaks of close to 100 years old. We drew them and had them made in Ayvalık. We brought our favorite objects and some of our lighting fixtures from our travels and France where we lived. We mingled a few antique objects and furniture purchased from Horhor with modern decor. We picked our carpets, the paintings and posters on the walls one by one depending on the color of each room. No room is the same as another in Teomida. We took great pleasure in doing all this.
Hamamda kullanılan taşlar nereden alındı acaba? Hamamda kullanılan mermerler Af yon mermeri. Hamamı yapan ustamız Af yon’a bizzat giderek kullanacağı ta şları özenle seçti.
Where did the stones in the bathroom come from? The marble in the bathroom is from Afyon. The craftsmen who built the bath went to Afyon himself and picked the stones he would use carefully.
Dış cephedeki doğal taşları nereden tedarik ettiniz? Dış cephedeki doğal ta şlar, yakınımızdaki Kozak Dağı’ndan geldi. Kozak graniti.
Where did you get the natural stones on the exterior? The natural stones on the exterior are from Kozak mountain nearby. Kozak granite.
Odalardakı banyo tasarımları da çok özel. Doğal taşları nereden seçildi?
The designs of the bathrooms in the rooms are quite special. Where did the natural stones there come from?
natura | 54
proje | project
“HAMAMDA KULLANILAN MERMERLER AFYON MERMERI. HAMAMI YAPAN USTAMIZ AFYON’A BIZZAT GIDEREK KULLANACAĞI TAŞLARI ÖZENLE SEÇTI” “THE MARBLE IN THE BATHROOM IS FROM AFYON. THE CRAFTSMEN WHO BUILT THE BATH WENT TO AFYON HIMSELF AND PICKED THE STONES HE WOULD USE CAREFULLY.”
natura | 55
proje | project
“DIŞ CEPHEDEKI DOĞAL TAŞLAR, YAKINIMIZDAKI KOZAK DAĞI’NDAN GELDI. KOZAK GRANITI” THE NATURAL STONES ON THE EXTERIOR ARE FROM KOZAK MOUNTAIN NEARBY. KOZAK GRANITE.
natura | 56
proje | project
natura | 57
proje | project
“BAHÇEMIZ 15 DÖNÜM. OTELIMIZDE 10 ODAMIZ VAR. EN KÜÇÜĞÜ 28 M2, EN BÜYÜĞÜ ISE 45 M2. OTELIMIZDE SERINLEME HAVUZLU BIR HAMAM VE DIŞ MEKÂNDA KULLANDIĞIMIZ BAHÇEMIZIN ŞEKLINDE KONUMLANDIRILAN 22 METRE UZUNLUĞUNDA BIR YÜZME HAVUZUMUZ VAR” “OUR GARDEN IS 15,000 M2. OUR HOTEL HAS 10 ROOMS. THE SMALLEST IS 28 M2, THE LARGEST 45 M2. OUR HOTEL FEATURES A BATH WITH A COOLING DOWN POOL AND A 22-METER-LONG SWIMMING POOL POSITIONED IN THE SHAPE OF GARDEN WE USE OUTDOORS." natura | 58
proje | project
natura | 59
proje | project
Duşların ba zılarının zeminlerinde kullandığımız yuvarlatılıp düzleştirilmiş ta şlar İzmir yakınlarındaki Anatolya Ta ş’tan, banyolarımızdan birinin ta şı doğal lav ta şının işlenmiş hali, diğeri ise arduva z, yerel ta şlar kullandığımız gibi ba zı ta şları Fransa’dan getirdik. Ba zı banyo ta şlarını ise İzmir’deki Adnanlar’dan tedarik ettik.
The rounded and smoothened s tones we used on the floor s of some shower s are from Anatolia Ta ş near İzmir; the s tone of one of the bathroom is processed lava s tone and the other one is slate. We used some loc a l s tones and some we impor ted from France. And some of the bath s tones we got from Adnanlar in Izmir.
Projeyi ilk ele almaya başladığınızda nasıl bir mekan olmasını arzulamıştınız? En son istediğiniz mekâna ulaşabildiniz mi? Christian ve ben çok mükemmeliyetçi insanlarız. İstediğimiz projeye tam anlamıyla ula ştık diyemem bunun sebebi de uygulamada ba zı sıkıntılar ya şamamız olması.
What kind of a place you had in your mind when you first started to think about the project? Did you eventually get what you wanted? Christian and myself are highly per fectionist people. I can’t say we exactly got we wanted and the reason for it is cer tain problems we had in execution.
Söyleşi yaptığımız herkese yerel veya global olarak izlediği ve önemsediği tasarımcı ve/veya mimarları soruyorum. Eğer sizin de varsa paylaşırsanız memnun olurum… Le Corbusier ve Frank Llyod Wright.
I a s k e d e v e r y o n e w e i n t e r v i e w, t h e i r f a v o r i t e l o c a l o r g l o b a l d e s i g n e r s a n d /o r a r c h i t e c t s . I ’ l l d o t h e s a m e w i t h you... Le Corbusier and Frank Llyod Wright.
Verdiğiniz bilgiler için teşekkür eder, başarılarınızın devamını dilerim. Ben teşekkür ederim.
Thank you for the success. I thank you.
natura | 60
information, I wish you continued
proje | project
natura | 61
proje | project
“DOĞA BIZIM IÇIN ÇOK ÖNEMLI, HIÇBIR ŞEY DOĞA KADAR CÖMERT DEĞIL VE DOĞA ŞU AN KORUNMAYA ÇOK MUHTAÇ. OTELIN ANA BINASINI YAPARKEN ARAZININ EN AZ ZEYTIN AĞACI OLAN BÖLÜMÜNE YAPMAYA ÖZEN GÖSTERDIK VE TÜM ZEYTINLERI DE ARAZININ BAŞKA BÖLÜMLERINE TEKRAR DIKTIK. TEOMIDA INSANLAR IÇIN DINLENME, SIĞINMA YERI OLSUN ISTEDIK. AYNI ŞEYI DOĞA IÇIN DE ISTIYORUZ. KUŞLAR, SINCAPLAR, KIRPILER, KIRLANGIÇLAR, KUMRULAR VE SAYAMADIĞIM DIĞER CANLILAR IÇIN DE TEOMIDA BIR KORUNMA NOKTASI. BAHÇEMIZDE HIÇBIR KIMYASAL KULLANMIYORUZ. SEBZE BAHÇELERIMIZ TAMAMEN KIMYASALDAN UZAK, TOHUMLARIMIZ DA BULABILDIĞIMIZ ÖLÇÜDE ORGANIK” “NATURE IS VERY IMPORTANT FOR US. NOTHING IS AS GENEROUS AS NATURE AND RIGHT NOW, IT NEEDS TO BE PROTECTED A LOT. WHEN BUILDING THE MAIN HOTEL BUILDING, WE MADE SURE IT WAS BUILT IN THE SECTION OF LAND WITH FEWEST OLIVE TREES AND WE REPLANTED ALL OLIVE TREES IN OTHER PARTS OF THE LAND. WE WANTED TEOMIDA TO BE A PLACE OF LEISURE, A REFUGE FOR PEOPLE. WE WANT THE SAME THING FOR NATURE, TOO. TEOMIDA IS A SHELTER FOR BIRDS, SQUIRRELS, HEDGEHOGS, SWALLOWS, DOVES AND COUNTLESS OTHER LIVING THINGS. WE USED ABSOLUTELY NO CHEMICALS IN OUR GARDEN. OUR VEGETABLE GARDENS ARE TOTALLY FREE FROM CHEMICALS AND OUR SEEDS ARE AS ORGANIC AS POSSIBLE.”
natura | 62
proje | project
natura | 63
proje | project
DAVID CHIPPERFIELD, VILLA EDEN İLE İTALYA’NIN YEREL MİMARİSİNDEN ESİNLENİYOR DAVID CHIPPERFIELD REFERENCES ITALY’S LEMON CULTIVATING ARCHITECTURE WITH VILLA EDEN Heval Zeliha Yüksel Mimar / Architect
natura | 64
proje | project
natura | 65
proje | project
Plan, limon yetiştirmek için tasarlanmış, karakter belirleyici, pergola benzeri yapılardan esinleniyor. The scheme references “limonaie” – distinctive pergola-like structures designed for the cultivation of lemons.
G
T
Villa lar ın t ipolojisi, limon yet iş t ir mek için inş a edilmiş olan ve t ar ihsel olarak bölgede çok görülen limonluk mimar isini yo rumluyor. Bu bina lar, 19. yüz yıl sonuna kadar pergola benzer i yapılar ı ile, Garda Gölü’nün bat ı kıyısının karak ter ini belir lediler. Limonluklardan esinlenerek her bina hacmi, doğa l t a şt an oluş an ve aynı ma lzemeden t aban üzer ine oturan üç ma sif dış duvar la çerçeveleniyor. Vadiye bakan ana cephe, oda boyu pencereler le Akdeniz manzara sına doğru açılıyor. Hacimler in önünde, çevredeki zey t inlikler in r itmini yineleyen ince kolonlu pergola lar var. Pergola lar, güneşe kar şı koruma sağlıyor ve iç a lanı, iler ide açık hava havuzlu yeni set lere uzanan koruma lı bir dış a lana uzat ıyor.
The typology of the villas interprets the architecture of the limonaias, which were built for the cultivation of lemons and are historically typical for the area. These buildings characterized the western shore of Lake Garda with their pergola-like structures up until the end of the 19th century. With reference to the limonaias, the building volumes are each framed by three solid exterior walls made of natural stone masonry and built up on a plinth of the same material. The main elevation facing the valley opens up towards the Mediterranean landscape with room-height windows. Pergolas with slim columns are placed in front of the volumes, echoing the rhythm of the surrounding olive groves. The pergolas provide protection from the sun and extend the interior into a protected outdoor space, which leads to further terraces with outdoor pools.
Ma lzemeler bölgenin yerel koşullar ından etkilenmiş. Ta ş yapılar ın ve set ler in ma lzemesi, yerel t a ş oc aklar ından geliyor. Pergola lar ın hafif ç at ı yapısı ve pencere per va zlar ı, t a ş ile te-
The materials are influenced by the region. The stone for the masonry and terraces comes from local quarries. The light roof structure of the pergolas and the window frames are crafted from wood, providing a contrast
arda Gölü’nün bat ı kıyılar ının belir leyiciler i, yumuş ak iklimi ve zengin bitki ör tülü peyza jı. David Chipper field Architec t s, Gardone Riviera t at il ka saba sına bakan tepenin eteğinde iki villa yapmış. İki bina da, zey t inlikler i ve selvi ağaçlar ı olan peyza jın içine t it izlikle yer leş t ir ilmiş. Hacimler, yamacın topoğraf ya sına uyarak, birbir ini ş a şır t an bir veya iki kat lı yapılara bölünmüş.
natura | 66
he western shore of Lake Garda is characterised by its mild climate and richly cultivated landscape. David Chipperfield Architects has built two villas on the hillside looking over the resort town of Gardone Riviera. Both buildings are carefully inserted into the landscape with its olive groves and cypress trees. Their volumes are divided into individual one or two storey structures, which are offset to one another following the topography of the hillside.
proje | project
VILLA EDEN, İTALYA’DA GARDA GÖLÜ KIYISINDA LÜKS BIR DINLENME PROJENIN PARÇASI; BU KONUT PROJESI, EĞIMLI ARAZIYE DIKKATLE GÖMÜLÜ IKI VILLADAN OLUŞUYOR. DAVID CHIPPERFIELD ARCHITECTS’İN TASARIMI OLAN EV, ÇIMEN ÖRTÜLÜ SETTLER, ZEYTINLIKLER VE SELVI AĞAÇLARININ YARATTIĞI ORİJİNAL ATMOSFERI KORUMA ÇABASINDA. VILLA EDEN BUILT AS PART OF A LUXURY RESORT LOCATED ON ITALY’S LAKE GARDA, THIS RESIDENTIAL PROJECT IS FORMED OF TWO VILLAS CAREFULLY EMBEDDED WITHIN THE SLOPING TERRAIN. DESIGNED BY DAVID CHIPPERFIELD ARCHITECTS, THE HOME SEEKS TO RETAIN THE ORIGINAL ATMOSPHERE OF THE SITE CHARACTERIZED BY GRASS COVERED TERRACES, OLIVE GROVES AND CYPRESS TREES.
Her hacim, doğal taştan yapılma üç masif dış duvarla çerçeveleniyor. Each volume is framed by three solid exterior walls made of natural stone masonry.
natura | 67
proje | project
Projede setlerde gömülü havuzlar mevcut. Terraces include sunken pools.
natura | 68
proje | project
İKI HACIM, BÖLGENIN LIMON YETIŞTIRMEK IÇIN TASARLANAN BELIRGIN PERGOLA BENZERI YAPILARI, LIMONLUKLARI YENIDEN YORUMLAYAN BIR VEYA IKI KATLI BINAYA BÖLÜNMÜŞ. HER HACIM, DOĞAL TAŞTAN YAPILMIŞ VE AYNI MALZEMEDEN TABAN ÜZERINE OTURAN ÜÇ MASIF DIŞ DUVARLA ÇERÇEVELENIYOR. VADIYE BAKAN ANA CEPHE, GARDA GÖLÜ’NÜN GENIŞ BIR MANZARASINI SUNAN TAM BOY PENCERELER ILE AKDENIZ PEYZAJINA AÇILIYOR. A NATURAL AND STERILE SETTING THE TWO VOLUMES ARE DIVIDED INTO ONE OR TWO STOREY BUILDINGS THAT REINTERPRET THE REGION’S "LIMONAIE" DISTINCTIVE PERGOLA-LIKE STRUCTURES DESIGNED FOR THE CULTIVATION OF LEMONS. EACH VOLUME IS FRAMED BY THREE SOLID EXTERIOR WALLS MADE OF NATURAL STONE MASONRY AND BUILT UP ON A PLINTH OF THE SAME MATERIAL. THE MAIN ELEVATION FACING THE VALLEY OPENS UP TOWARDS THE MEDITERRANEAN LANDSCAPE WITH FULL HEIGHT WINDOWS OFFERING SWEEPING VIEWS OF LAKE GARDA.
natura | 69
proje | project
zat sağlayac ak şekilde ahş ap. Bina lar ın iç düzenlemesi, çevreyi daha da vurguluyor. Yardımcı oda lar arka bölgede iken otur ma ve yat ak oda lar ı ön t araf t a hem gölün hem de çevrenin pano ramik görüntüsünü sunuyor. Iki bina, dör t mimar i fir ma t araf ından projelendir ilen ve yedi villa, bir otel ve bir apar tman bina sı içeren daha büyük bir proje bağlamında yapılmış.
natura | 70
to the stone. The inner organisation of the buildings further reflects the surroundings. While the auxiliary rooms are located in the rear areas, the living and bedrooms are situated at the front, providing panoramic vistas of the lake and the surrounding landscape. The two buildings were constructed in the context of a larger project, encompassing seven villas, a hotel and an apartment building designed by four architectural practices.
proje | project
HACIMLERIN ÖNÜNE YERLEŞTIRILEN INCE KOLONLU PERGOLALAR, ÇEVREDEKI ZEYTINLIKLERIN RITMINI YANSITIRKEN GÜNEŞIN SICAĞINDAN DA KORUYOR. ARAÇ, AYRICA IÇ ALANI GÖMÜLÜ HAVUZLU BAŞKA SETLERE AÇILAN KORUMALI BIR DIŞ ALANA UZATIYOR. PERGOLAS WITH SLIM COLUMNS ARE PLACED IN FRONT OF THE VOLUMES, ECHOING THE RHYTHM OF THE SURROUNDING OLIVE GROVES, AND PROVIDING PROTECTION FROM THE WARM SUN. THE DEVICE ALSO EXTENDS THE INTERIOR INTO A PROTECTED OUTDOOR SPACE, WHICH LEADS TO FURTHER TERRACES WITH SUNKEN POOLS.
Vadiye bakan ana cephe Akdeniz manzarasına açılıyor. The main elevation facing the valley opens up towards the Mediterranean landscape. natura | 71
proje | project
OTURULAN BÖLGENIN ETKISI ILE, KULLANILAN MALZEMELER ARASINDA AHŞAP PERGOLALAR VE PENCERE PERVAZLARI ILE DOĞRUDAN TEZAT OLUŞTURAN, YEREL TAŞ OCAKLARINDAN GELME TAŞLAR VAR. İÇERIDE YARDIMCI ODALAR PLANIN ARKASINDA BULUNURKEN, OTURMA VE YATAK ODALARI PANORAMIK MANZARALAR SAĞLAYABILMELERI IÇIN ÖN TARAFTA. INFLUENCED BY THE REGION IN WHICH IT SITS, THE MATERIALS USED INCLUDE STONE SOURCED FROM LOCAL QUARRIES THAT PROVIDES A DIRECT CONTRAST WITH THE WOODEN PERGOLAS AND WINDOW FRAMES. INTERNALLY, AUXILIARY ROOMS ARE LOCATED AT THE REAR OF THE PLAN, WITH THE LIVING AND BEDROOMS ARE POSITIONED AT THE FRONT IN ORDER TO PROVIDE PANORAMIC VISTAS.
Tam boy pencereler, Garda Gölü’nün panoramik görüntüsünü veriyor. Full height windows offer sweeping views of Lake Garda.
natura | 72
proje | project
İKI VILLA, BIR ÖZEL LÜKS DINLENME PROJESI OLAN VILLA EDEN GARDONE PROJESININ PARÇASI OLARAK YAPILMIŞ. PROJE, RICHARD MEIER VE MATTEO THUN’UN DA ARALARINDA BULUNDUĞU BIR DIZI TANINMIŞ MİMAR TARAFINDAN TASARLANAN YEDI VILLA, BIR OTEL VE BIR REZIDANS BINASINDAN OLUŞUYOR. THE TWO VILLAS WERE CONSTRUCTED AS PART OF THE VILLA EDEN GARDONE PROJECT, A PRIVATE LUXURY RESORT. THE DEVELOPMENT COMPRISES SEVEN VILLAS, A HOTEL AND AN APARTMENT BUILDING DESIGNED BY A HOST OF RENOWNED ARCHITECTS INCLUDING RICHARD MEIER AND MATTEO THUN.
Kullanılan malzemeler arasında, yerel ocaklardan gelen doğal taşlar da var. The materials used include stone sourced from local quarries. natura | 73
proje | project
natura | 74
proje | project
KÜNYE Projenin tamamlanması: 2015 Brüt zemin alanı: 2.680 m2 / 28.847m2 İşveren: Villa Eden Gardone GmbH Mimar: David Chipperfield Architects Berlin Proje: Christoph Felger – Partner Proje Yönetimi: Harald Müller – Partner Proje Mimarları: Franziska Rusch, Thomas Benk, Eberhard Veit, Peter von Matuschka Peyzaj Mimarı: Enea outside in Genel Planlama: Ingenieurteam Bergmeister GmbH Fotoğraflar: David Chipperfield Architects
CREDITS Project Completion: 2015 Gross Floor Area: 2,680 sqm / 28,847 sqm Client: Villa Eden Gardone GmbH Architect: David Chipperfield Architects Berlin Design: Christoph Felger – Partner Project Management: Harald Müller – Partner Project Architects: Franziska Rusch, Thomas Benk, Eberhard Veit, Peter von Matuschka Landscape Architect: Enea outside in General Planning: Ingenieurteam Bergmeister GmbH Photography: David Chipperfield Architects
natura | 75
proje | project
BOLAYIR VİLLALARI BOLAYIR VILLAS
ALPER DERINBOĞAZ Selin Biçer Mimar / Architect
natura | 76
proje | project
natura | 77
proje | project
B
olayır Villaları 20 adet villa, misafirhane ve sosyal tesis kompleksinden oluşan bir yerleşim olarak iklimsel farklılıkları yüksek ve senenin çoğunda rüzgar hakim Bolayır ilçesinde yer alıyor. Yapı kompleksi temel prensip olarak “sınır”ları çoğaltma metoduyla sınır kavramını bütünleşitirici, bağlayıcı bir arayüze dönüştürme niyetiyle tasarlanmış. İklimsel çeşitliliğe karşın yazlık amaçlı planlanan villalarda açık alan kullanımlarını olabildiğince geniş zaman dilimine yaymak amaçlanmış. Avlu, bahçe duvarı veya bitki duvarı gibi öğelerle ile sınırlanan açık alanlar iç mekânlarla bütünleşik planlanarak iç ve dış arasındaki ayrımlar kaldırılmış. Giriş mekânında tasarlanan avlu ile bahçeye alternatif bir açık alan getirilmiş ve aynı zamanda ev iklimlendirmesi için hava akımı yaratacak pasif bir sistem olarak kullanılmış. Bahçeler ise sarmaşık ve taş gibi malzemelerle ortak sokaklardan ayrılmış ve bahçe neredeyse iç mekânın devamı gibi planlanmış. Zemin katta arazinin bulunduğu topoğrafya hissiyatı taşınması önemsenmiş. Mekândaki zemin topoğrafyanın kot farklılıkları ile uyum gösterecek şekilde kademeleniyor. Öte yandan zemin malzemeleri, kotları ve fonksiyonları dış mekânda devam ediyor. Oturma gurubu, şömine gibi öğelerle dış mekânın yaşam alanlarının devamı olarak algılanması önemsenmiş. Sosyal tesis yapıları ise topoğrafya formlarının optimize edilerek
natura | 78
B
olayır Villas lie in the Bolayır district with high seasonal climate differences, where winds prevail predominantly as a settlement comprising 20 villas, a guest house and a social facilities complex. Basically, the building complex is designed with the intent to transform the concept of boundary into an integrating linking interface by way of the “boundary proliferation method”. In the villas designed for summer use, due to contrasting climates, it was sought to spread outdoor use onto a broad time span as much as possible. Delimited by elements like yards, garden walls or plant barriers, outdoor spaces are designed integrated with interiors, leading to the elimination of separations between the interior and the exterior. The yard, designed on the entrance space, introduces an alternative outdoor space for the garden, also used as a passive system to create air circulation for home air conditioning. The gardens are separated from common roads using materials like ivy and stone, with the garden almost designed as the continuation of the interior space. The topography of the terrain is emphasized on the ground floor. The floor of the space is terraced to match the level differences of topography. On the other hand, floor materials, levels and functions extend to the exterior. The outdoor space is perceived as the continuation of the living space, thanks to elements like the sitting group and the fireplace.
proje | project
natura | 79
proje | project
mekânsal açıklık oluşturmuş halinin bir ifadesi durumunda. Sürekliliği korunmak istenen zemin yüzeyi hafifçe kaldırılarak sosyal tesis alanları oluşturulmuş. Vaziyet planı yapıların tasarımı kadar önemsenmiş. Evlerin yerleşiminde tekdüze bir tekrardansa çeşitlilik barındıran bir tasarım benimsenmiş. Villalar eş manzara değerine sahip olmak amacıyla dizilimleri şaşırtmalı yerleştirilmiştir. Diğer taraftan kot düzenlemeleri ise en az hafriyata sebep olacak şekilde eğimlere yerleşiminden yola çıkmakta. Böylelikle organik bir sokak dokusu elde edilmiş…
natura | 80
The social facilities buildings are an expression of the state of the topographic forms optimized to create a spatial clearance. The social activity areas are formed by slightly raising the ground surface, the continuity of which was desired to be conserved. Layout was considered important as much as design. Instead of a uniform repetitition, a design accommodating diversity is adopted in the layout of the homes. The villas are staggered so that each has an equivalent view value. Levels were chosen to accomplish the least amount of excavation. This has resulted in an organic road texture...
proje | project
KÜNYE Projenin Yeri: Çanakkale, Türkiye Tasarım: Alper Derinboğaz Projenin Tarihi: Kasım 2012 Toplam İnşaat Alanı: 5.870 m2 Proje Alanı: 32.430 m2
CREDITS Project Location: Çanakkale, Türkiye Design: Alper Derinboğaz Project Date: November 2012 Total Builtup Area: 5.870 m2 Site Area: 3.2430 m2
natura | 81
i̇ç mimarlık | interior design
GAZİEMİR ÖZEL KALP VE DAMAR HASTALIKLARI HASTANESİ / GAZIEMIR CARDIOVASCULAR DISEASES HOSPITAL M ARTI D MİMARLIK - M ARTI D ARCHITECTS
natura | 82
i̇ç mimarlık | interior design
natura | 83
i̇ç mimarlık | interior design
DOĞAL TAŞ: AFYON TUNDRA GÜMÜŞ MERMERI NATURAL STONE: AFYON THUNDRA SILVER MARBLE
Selin Biçer Mimar / Architect
B
ina, kentteki sağlık yapısı imarlı, yan, ön ve arka bahçe çekme mesafeleri, gabarisi imar koşulları ile belirlenmiş bir köşe parsel üzerinde 50 yataklı özel dal hastanesi olarak hizmet verecek bir sağlık yapısı olarak tasarlanmış. Tasarım yaklaşımı olarak, mekân organizasyonunda yalın ve akılcı bir işleyiş kurgusunu oluşturmak, kütle estetiği ile mekân algısında da sağlık hizmetlerinin çağrıştırdığı temiz, güvenli, dingin, hayat veren kavramlarını mekânsallaştıracak bir kimlik kurmak fikri benimsenmiş. Lineer plan şemasındaki bina dört katta kurulmuş. Acil müdahale ve poliklinikler ile tetkik odalarının bulunduğu giriş katında kafeterya ile danışma kayıt gibi idari mekânlar da yer almakta. Ameliyathane ve yoğun bakım teknik ve servis mekânları bodrum katta konumlandırılmış. Girişin üstündeki iki kat ise hasta yatak odaları ve doktor çalışma odaları olarak organize edilmiş. Giriş mekânı hasta yatak odalarını, teşhis ve tedavi birimlerini dış mekâna hem bağlayan hem de ayıran kütle içinde büyük bir boşluk, içe ait bir dış mekân olarak kurgulanmış. Dış cephe malzemesi bu boşlukta devam ettirilerek dışa ait olma durumu vurgulanmış. Giriş mekânına açılan yatak katlarındaki boşluklara farklı renklerde şeffaf panolar takılarak gün ışığının farklı yansımaları mekânda dinamik etki yaratmak amaçlanmış.
natura | 84
T
he health building is designed as a private medical center with 50 licensed beds on a corner parcel allocated to health service in the implementation plan determining the side, front and back yard setbacks and the maximum height. The design approach is based on the idea to generate a simple and intelligent functional layout in its spatial organization and to establish such an identity in its building mass and spatial perception that addresses to embodiment of those concepts which are synonymous to the clean, safe, still and refreshing aspects of health facilities. The linear layout of the plan is extended upwards the four floors of the building. On the ground floor, there take place the emergency rooms, the clinics and medical inspection rooms as well as the cafeteria and administrational facility areas like the information and registration desks. The surgery room and intensive care unit with its technical facility areas are located on the basement floor. The two upper floors above the ground floor are organized as patient rooms and study rooms for the doctors. As a spatial mass that both connects and separates the patient rooms, diagnosis and treatment units from the outdoor spaces, the entrance space is designed as a vast void, an outdoor-serving interior space. Continuation of the façade materials along this void further emphasizes the outdoor characteristics of the entrance. The void spaces opening to the entrance area on patient room floors are decorated with transparent boards of different colours, creating an intended dynamic effect via varying reflections of daylight.
i̇ç mimarlık | interior design
KÜNYE Proje Adı: Gaziemir Özel Kalp ve Damar Hastalıkları Hastanesi Projenin Yeri: Gaziemir, İzmir Tasarım Ekibi: Metin Kılıç ve Dürrin Süer Yardımcı Mimar: Seden Cinasal Avcı Mimarlık Ofisi: M artı D Mimarlık İşveren: Ulusal Kalp Özel Sağlık Hizmetleri Proje Tarihi: 2008 Yapım Tarihi: 2008 – 2011 Arsa Alanı: 2.110 m2 Toplam İnşaat Alanı: 4.180 m2 Statik Proje: Tamer Paker Elektrik Projesi: Namık Onmuş Tesisat Projesi: Ekrem Evren Ana Yüklenici: Karyıl İnşaat Fotoğraflar: Cemal Emden
CREDITS Project Name: Gaziemir Cardiovascular Diseases Hospital Project Location: Gaziemir, İzmir Design Team: Metin Kılıç and Dürrin Süer Project Group: Seden Cinasal Avcı Office: M artı D Architecture Client: Ulusal Kalp Özel Sağlık Hizmetleri Project Date: 2008 Construction Date: 2008 – 2011 Site Area: 2,110 m2 Construction Area: 4,180 m2 Structural Engineer: Tamer Paker Plumbing: Ekrem Evren Electrical Engineer: Namık Onmuş Contractor: Karyıl Construction Photographs: Cemal Emden
natura | 85
kapak konusu | cover story
ŞEHRİN MERKEZİNDE KONFORLU VE DOĞAL BİR MEKÂN: A COMFORTABLE AND NATURAL PLACE IN THE HEART OF THE CITY:
GRILL POLONEZ RESTAURANT
MDARCH MIMARLIK / ARCHITECTS Heval Zeliha Yüksel Mimar / Architect
natura | 86
kapak konusu | cover story
natura | 87
kapak konusu | cover story
GÖRKEM VOLKAN İLE SON PROJELERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ ON HER LATEST PROJECTS WITH GÖRKEM VOLKAN ÇOK SAYIDA BAŞARILI PROJENIN SAHIBI MDARCH MIMARLIK, SON OLARAK ŞEHRIN KALBINDE, IÇERI ADIM ATILDIĞINDA ŞEHRIN TÜM KARMAŞASINI GERIDE BIRAKTIRIP RAHAT HISSETTIREN, DOĞAL MALZEMELER ILE BEZELI BIR RESTORAN TASARLADI. PROJE HAKKINDAKI BILGILERI MDARCH MIMARLIK KURUCUSU GÖRKEM VOLKAN’DAN ALDIK: THE OWNER OF NUMEROUS SUCCESSFUL PROJECTS, MDARCH ARCHITECTS, LASTLY DESIGNED A RESTAURANT EMBELLISHED WITH NATURAL MATERIALS AT THE HEART OF THE CITY; WHICH MAKES ONE FEEL RELAXED, HAVING LEFT THE WHOLE HUSTLE-BUSTLE OF THE CITY BEHIND. WE ASKED MDARCH ARCHITECTS’S FOUNDER GÖRKEM VOLKAN ABOUT THE DETAILS OF THE PROJECT: Mimarlık ve zanaatkârlık kavramları birleşince harika örnekler çıktığını görüyor ve zevkle izliyoruz. Bana göre, son projeniz de iyi bir tasarım ve zanaat birleşimi. Bu bağlamda bize biraz projenizi anlatır mısınız? Grill Polonez, Ataşehir’ deki Palladium Tower Ofis binasının lobi katında, dışarıdan direkt ulaşımı sayesinde binadan bağımsız, 800 m2’ye yayılan açık mutfaklı –son zamanlarda epeyce gördüğümüz- yeni nesil et restoranı. Mekân kullanıcıları için, günlük trafik hızlarının içinde dingin, özenli bir durak yaratmak, benim için önemli bir tasarım kriteriydi. Biraz geriden baktığımda bunun kişisel bir tercih de olduğunu görüyorum... Çünkü ben de evimin dışında yemek yediğim mekânlara özen gösterilmiş olmasını önemsiyorum açıkçası. Bu anlamda işveren ile yakaladığımız empatiyi, kullanıcı ile de kurabildiğimiz çok keyifli bir proje oldu. Genel olarak tasarımda tek konseptin türevlerini mekânda farklı işlevlerde kullandık; kasap bölümü, şömine lounge, kapalı özel yemek odası, bar, kapalı ve açık restoran gibi... Dolayısı ile de mekânın genelinde benzer desenler ile ortak hafızayı korumuş olduk bir anlamda. Tasarım ve zanaat ile ilgili yerinde tespit için teşekkür ederim çünkü tasarımı zanaat eleğinden geçirmek, günümüzdeki tüm bu fordist üretim şeklinin -karşısında dememeye çalışıyorum- bir başka köşesinde, zanaatkârlığın tevazusunda durabilmek, ofisimin tasarım üretimine dair temel bakış açısını oluşturuyor ve bu bakış o kadar yerleşik ki projenin ölçeği/süreci ne olursa olsun bu sularda yüzmeyi, bu noktadan başlamayı ofisçe seviyoruz doğrusu.
We see the wonderful consequences of the combination of the concepts of architecture and craftsmanship and like it. I think your latest project is a good combination of design and crafts too. Could you tell us about your project in this context? Grill Polonez is a new generation meat restaurant spreading over 800 m2 with an open kitchen – which is quite popular these days. It was very important for me that the restaurant in the lobby floor of the Palladium Tower Office building in Ataşehir, which also has a direct entrance from the Street served as a calm and refined stop within the daily speed of traffic for the users. Maybe it was mostly a personal choice as an architect, by me. Because I must say that I find it important that the venues where I dine outside my home are refined locations. In this sense, it was a very enjoyable project where we could capture the right empathy not only with the client but also with the user. Instead of spreading this single function space under different concepts, we kept the concept the same, dividing the space into different functions; the butcher’s section, the fireplace lounge, the closed private dining room, bar, the indoor-outdoor restaurant, etc. Therefore, with similar approaches all around the space, in a sense, we managed to preserve the common memory. I’d like to thank once again for the correct observation on design and craftsmanship because running design through the sieve of craftsmanship to be able to stand – I’m trying not to say against – in another corner of this whole Fordist style of production today at the humbleness of craftsmanship forms my office’s perspective on producing design and this perspective is so rooted that actually, we love to swim in these waters to take off from this point regardless of the magnitude/process of the project.
Ancak günümüzün şartlarında özellikle hızlı tüketim ortamında kalite maalesef düşüyor. Bu mekânda ise tam aksi bir his ön planda. Siz kaliteyi ve zanaatkârlığı önde tutmak için neler yaptınız? Her şeyden önce işveren ile tasarıma, üretime aynı noktalardan bakmamız büyük şans. Açıkçası olabildiğince kataloglardan sipariş edilebilen endüstriyel ve prefabrik imalatlardan kaçındık. Çünkü bu tür malzeme ve detay çözümleri ile özgünlüğü yakalamanız çok zor oluyor. Örneğin açık terasla yarı kapalı terasın üstü, endüstriyel üretim gölgelik çatı yerine bu
However, in today’s conditions, especially in the environment of fast moving consumption, quality unfortunately comes down. Yet, in this space, a totally opposite feeling is emphasized. What did you do to promote quality and craftsmanship? First of all, we were lucky that we were looking at design and production from the same vintage points with the client. Honestly, we avoided the catalog-ordered industrial and prefabricated staff as much as possible. Because it is very hard to capture originality with this type of material and
natura | 88
kapak konusu | cover story
mekâna özgü olacak şekilde, uçak kanat kesitinden esinlenmiş formlara sahip ahşap kirişlerle çözdük ki bilirsiniz açık teras üst kapamalarında eğim mekândan dışarıya doğru kapanarak devam eder, burada tam tersini yaptık, mekân ile dış bahçe birleşimine doğru eğim de perspektif de açıldı ve daha ferah daha yüksek bir hacim elde ettik. Endüstriyel bir asma tavan veya akustik panel yerine iç mekânda halatlardan oluşan hafif tavan örtüsü ile tavandaki teknik fonksiyonların kanal ve profilleri örtündü ve yüksek tavan, insan ölçeğine indirilerek iç mekânda daha yumuşak ve sıcak bir mekân yaratıldı. Tavandaki halatlardan oluşan bu yumuşak doku mekânı akustik olarak da rahatlatan bir tasarım kararı oldu. Yine tüm mobilyalar bu mekân için özel olarak tasarlandı ve imal edildi. Her yerde karşılaşabileceğiniz mobilyalar yerine salt bu yere özgü bir imalat yapıldığında kullanıcılar da tasarım sürecindeki özeni endirekt olarak hissediyorlar, karşılığında bugün bir işletme için çok kıymetli bir geri dönüş olan aidiyet hissini getiriyor.
detail solutions. For example, the roof of the open and semi-open terrace; we solved it, instead of an industrial production shade roof, by wooden beams with forms inspired by sections of aircraft wings, original to this space. As you know, in open terrace roofs, the slope goes on, coming down from the space towards the outside. Here, we did just the opposite, opening a perspective in slope, towards the intersection of the space and the outdoor garden, giving us a more spacious, higher volume. Instead of an industrial suspended ceiling or acoustic panel, in the interior, the duc t s and profiles of the technic a l func t ions on the ceiling were covered by the light roof cover made of ropes and a sof ter and war mer space wa s created in the inter ior, lower ing the high ceiling to human sc a le. This sof t tex ture, made up of ropes on the ceiling wa s a design decision, rela xing the space a lso aco us t ic a lly. Aga in, a ll furniture were designed and fabr ic ated specific a lly for this space. When a fabrication dedicated just for this location is used instead of commonplace furniture, the users feel this diligence in the design process indirectly and this brings the sentiment of af filiation which is a highly valuable feedback for a business today.
Projeyi ilk ele almaya başladığınızda nasıl bir mekân olmasını arzulamıştınız? İlk başta da söylediğim gibi, özenilmiş ve dingin bir yer olmasını ve bu duyguda kalabilmesini çok istedim. Bunun dışında yüksek tavanlı ve geniş hacmi farklı ölçek ve hissiyatta alt bölümlere ayırıp daha kolay algılanabilir ve sahiplenilebilir şekilde kurguladıktan sonra içeride barışçıl bir atmosfer yaratmak istedik. Bu nedenle tamamen yepyeni ve pürüzsüz bir mekân inşa etmek yerine zamanla oluşmuş, katmanlı bir mevcudiyet algısını kurmayı amaçladık.
What kind of a space were you craving for when you first started the project As I said right at the beginning, I strived for it to be a refined and serene place and to remain at that sentiment. Besides, we wanted to create a calm atmosphere on the interior after dividing the high ceiling and spacious volume into sub-segments of different scales and sentiments; setting it up in an easier, perceptible and ownable manner. Therefore, the objective was a feeling of existence of having been there before instead of a brand new and smooth space.
Peki bu düşüncelerinizi ve hislerinizi mimari fikirlere nasıl entegre edebildiniz? Her şeyden önce aslında bu fikirleri, düşünceleri hisse dönüştürebilmek, karşı tarafa iletebilmek, emek isteyen bir mesele. Yarattığımız fikirler ile karşı tarafa ya da kendimize ait hisleri provoke ediyoruz, sıfırdan yaratabildiğimiz bir his yok aslında, sözü uzatmayayım, hissi karşı tarafa iletmek için üzerinde zamanın izi olan, hatırası, hafızası olan malzemeleri kullandık kısaca. Tuğla, doğal taş, halat, ahşap gibi üretimi katmanlı, ham malzemeler seçildi. Olabildiğince parlak ve pürüzsüz yüzeylerden ve malzemelerden kaçındık. Kullanıcı ile sadece fonksiyona dayalı fiziki bir ilişki değil, tüm duyulara dokunan; ışığı ve sesi yansıtmak yerine bünyesine alan malzemeler ve renkler tercih ettik. Bunun dışında büyük ölçeği kendimize indirgemek için geniş yüzeylerde daha küçük parçalardan oluşan modüllere sahip malzemeler tercih ettik. Mobilyaların ergonomisinde ideali yakalayabilmek için birçok deneme yapıldı ve sanırım burada başarılı da olduk. İnsana en yakın ölçek mobilya olduğu için kullanılan malzemelerde hem işletme yararına hem de yine kullanıcıya yönelik doğal, kolay temizlenebilir malzemeler seçildi.
How did you manage to integrate these thoughts and feelings with architectural ideas? First of all, to be able to conver t these ideas and thoughts into feelings to convey them to the other par ty requires hard word. We provoke feelings with the ideas and thoughts we create; actually there is no feeling we can create from scratch. Briefly, we used materials which carr y the traces of time with memories to convey the feeling to the other par ty. Raw materials with layered production like bricks, natural stones, ropes and wood were picked. We avoided shiny and smooth sur faces and materials as much as possible. We opted not for a physical relationship based on just function with the user but materials and colors addressing all senses; those which embody light and sound instead of reflecting them. Also, we chose materials with modules of small pieces on broad sur faces to reduce the large scale to ourselves. It took numerous mockups to capture the ideal in the ergonomic furniture and I think we managed to do that. Since human is the closest scale furniture, natural, easy to clean materials were picked to help both the business and also the user.
Neden malzeme olarak ahşap, mermer gibi doğal ürünler seçildi? Ahşap yaratmak istediğimiz kontrollü ve samimi atmosfer için en uygun malzeme idi. Doğal taş ise sterilizasyon açısından elverişli elbette. Bu ikisi aynı zamanda dokularındaki homojen olmayan çizgisellik nedeni ile de birbirleri çok uyumlu olabilen malzemeler.
Why were natural products like wood and marble picked as materials? Wood was the best material for the controlled and warm atmosphere we wanted to create. Natural stone indeed is handy for sterilization. These two are actually highly compatible with each other because of the non-homogeneous linearity in their textures. natura | 89
kapak konusu | cover story
natura | 90
kapak konusu | cover story
“GRILL POLONEZ, ATAŞEHIR’ DEKI PALLADIUM TOWER OFIS BINASININ LOBI KATINDA, DIŞARIDAN DIREKT ULAŞIMI SAYESINDE BINADAN BAĞIMSIZ, 800 M2’YE YAYILAN AÇIK MUTFAKLI –SON ZAMANLARDA EPEYCE GÖRDÜĞÜMÜZ- YENI NESIL ET RESTORANI. MEKÂN KULLANICILARI IÇIN, GÜNLÜK TRAFIK HIZLARININ IÇINDE DINGIN, ÖZENLI BIR DURAK YARATMAK, BENIM IÇIN ÖNEMLI BIR TASARIM KRITERIYDI. BIRAZ GERIDEN BAKTIĞIMDA BUNUN KIŞISEL BIR TERCIH DE OLDUĞUNU GÖRÜYORUM... ÇÜNKÜ BEN DE EVIMIN DIŞINDA YEMEK YEDIĞIM MEKÂNLARA ÖZEN GÖSTERILMIŞ OLMASINI ÖNEMSIYORUM AÇIKÇASI. BU ANLAMDA IŞVEREN ILE YAKALADIĞIMIZ EMPATIYI, KULLANICI ILE DE KURABILDIĞIMIZ ÇOK KEYIFLI BIR PROJE OLDU.” “GRILL POLONEZ IS A NEW GENERATION MEAT RESTAURANT SPREADING OVER 800 M2 WITH AN OPEN KITCHEN – WHICH IS QUITE POPULAR THESE DAYS. IT WAS VERY IMPORTANT FOR ME THAT THE RESTAURANT IN THE LOBBY FLOOR OF THE PALLADIUM TOWER OFFICE BUILDING IN ATAŞEHIR, WHICH ALSO HAS A DIRECT ENTRANCE FROM THE STREET SERVED AS A CALM AND REFINED STOP WITHIN THE DAILY SPEED OF TRAFFIC FOR THE USERS. MAYBE IT WAS MOSTLY A PERSONAL CHOICE AS AN ARCHITECT, BY ME. BECAUSE I MUST SAY THAT I FIND IT IMPORTANT THAT THE VENUES WHERE I DINE OUTSIDE MY HOME ARE REFINED LOCATIONS. IN THIS SENSE, IT WAS A VERY ENJOYABLE PROJECT WHERE WE COULD CAPTURE THE RIGHT EMPATHY NOT ONLY WITH THE CLIENT BUT ALSO WITH THE USER.”
natura | 91
kapak konusu | cover story
“OLABILDIĞINCE KATALOGLARDAN SIPARIŞ EDILEBILEN ENDÜSTRIYEL VE PREFABRIK IMALATLARDAN KAÇINDIK. ÇÜNKÜ BU TÜR MALZEME VE DETAY ÇÖZÜMLERI ILE ÖZGÜNLÜĞÜ YAKALAMANIZ ÇOK ZOR OLUYOR. ÖRNEĞIN AÇIK TERASLA YARI KAPALI TERASIN ÜSTÜ, ENDÜSTRIYEL ÜRETIM GÖLGELIK ÇATI YERINE BU MEKÂNA ÖZGÜ OLACAK ŞEKILDE, UÇAK KANAT KESITINDEN ESINLENMIŞ FORMLARA SAHIP AHŞAP KIRIŞLERLE ÇÖZDÜK., KI BILIRSINIZ AÇIK TERAS ÜST KAPAMALARINDA EĞIM MEKÂNDAN DIŞARIYA DOĞRU KAPANARAK DEVAM EDER, BURADA TAM TERSINI YAPTIK, MEKÂN ILE DIŞ BAHÇE BIRLEŞIMINE DOĞRU EĞIM DE PERSPEKTIF DE AÇILDI, DAHA FERAH DAHA YÜKSEK BIR HACIM ELDE ETTIK.” “WE AVOIDED THE CATALOG-ORDERED INDUSTRIAL AND PREFABRICATED STAFF AS MUCH AS POSSIBLE. BECAUSE IT IS VERY HARD TO CAPTURE ORIGINALITY WITH THIS TYPE OF MATERIAL AND DETAIL SOLUTIONS. FOR EXAMPLE, THE ROOF OF THE OPEN AND SEMI-OPEN TERRACE; WE SOLVED IT, INSTEAD OF AN INDUSTRIAL PRODUCTION SHADE ROOF, BY WOODEN BEAMS WITH FORMS INSPIRED BY SECTIONS OF AIRCRAFT WINGS, ORIGINAL TO THIS SPACE. AS YOU KNOW, IN OPEN TERRACE ROOFS, THE SLOPE GOES ON, COMING DOWN FROM THE SPACE TOWARDS THE OUTSIDE. HERE, WE DID JUST THE OPPOSITE, OPENING A PERSPECTIVE IN SLOPE, TOWARDS THE INTERSECTION OF THE SPACE AND THE OUTDOOR GARDEN, GIVING US A MORE SPACIOUS, HIGHER VOLUME.”
Son yıllarda ofisinizin yükselen bir grafiği var. Çok iyi mimarlıklar ve tasarımlar üretiyorsunuz. Bilmeyenler olabilir; biraz da Mdarch Mimarlık’ın son yıllardaki projelerinden bahsedebilir misiniz? MDArch gelecek sene onuncu yılını dolduracak. İç mekân tasarımı konusunda on senedir uzmanlaştığımız en önemli alan AVM ve ofis mekânları diyebilirim. Antakya’daki Palladium AVM ve İstanbul Atlas Park AVM biten işlerimizden. Biten işler ile ilişiğimiz öyle kolay bitmiyor tabii ki (gülüyor) sanırım bu sebeple Atlas Park AVM’nin iç mekânlarının yanı sıra aynı binada sinema salonları ve fuayenin de tasarımını üstlendik. Öte yandan yüksek katlı ofis ve konut bloklarının lobi ve asansör holleri gibi ortak mekânlarının tasarımında da tecrübeliyiz. Ataşehir’deki Palladium Residence, Pashador Residence ve Göztepe’deki Nida Kule bunlardan birkaçı... Nida Kule’de ayrıca Gübretaş firması için ofis mekânlarının da
natura | 92
Your office has a rising path in recent years. You produce great architecture and designs. There may be those who may not be aware; can you tell us a little on Mdarch Architects’s projects in recent years? MDArch will turn ten-years-old next year. In terms of interior design, the areas we have had expertise on in ten years are shopping center and open spaces. Palladium Shopping Center in Antakya and Atlas Park Shopping Center in İstanbul are among our completed projects. Of course, you cannot just get away from completed projects. Therefore, I think that is why beside the interiors of Atlas Park Mall, we also took on the design of movie theaters and the lobby in the same building. On the other hand, we have experience in the design of public spaces of high rise office towers, like lobbies and elevator halls. Palladium Residence in Ataşehir, Pashador Residence and Nida Kule in Göztepe are few
kapak konusu | cover story tasarım ve uygulamasını üstlendik. En son projemiz ise Ataşehir’de inşaatı başlayan rekreasyon ve gastronomi odaklı Watergarden projesi. 165.000 m 2’lik bu alanın tüm iç mekân mimari proje konsepti ve uygulama projelerini MDArch Mimarlık olarak biz üstlendik. Bu ticari projelerin yanı sıra Astana’da 2017 yılında gerçekleştirilecek Expo fuar ve sergisinin enerji üretim, altyapı kontrol merkezi ve yönetim ofislerinin bulunduğu enerji merkezi binasının projelerini de üretiyoruz. Dergimiz doğal taş ağırlıklı olduğu için genelde sorduğum bir soru var: Ülkemiz mermer kaynakları açısından çok zengin. Bu değerli malzemenin yeterince kullanıldığını ve yerel olana kıymet verildiğini düşünüyor musunuz? Siz doğal taş kullanıyor musunuz? En çok tercih ettiğiniz doğal taş hangisi acaba? Ben açıkçası yeterince kullanıldığını ve hatta pek çok mimar arkadaşım tarafından iyi değerlendirildiğini düşünüyorum. Ben de projelerimde zaten koşullar elverdikçe doğal olan malzemeleri kullanmayı işverenlerime telkin ediyorum. Doğal taş ve mermer de bunların içinde yer alıyor elbette. Fakat bizler doğal taşın çoğunlukla konvansiyonel üretilmiş halini kullanıyoruz, dileğim kendi projelerimde daha fazla zanaatla birleşmiş bir doğal taş kullanımı, sanırım ki yeni kesim cihazlarının teknolojisi bu dileğime hizmet edebilecektir. Bu arada genel olarak İran ve Hindistan’dan çıkan mermerlerin doku ve renkleri bizim tasarımımızda çokça severek kullandığımız desenleri oluşturur.
of them we also took on the design and application of the office spaces for Gübretaş in Nida Kule Göztepe. Our latest project is the recreation and gastronomics focused Watergarden which started in Ataşehir. As MDArch Architects, we took on the entire interior architectural design concept and application projects of this 165,000 m2 space Besides these commercial projects, we are also designing the energy center building which contains the energy production and infrastructure command center and administration offices of the Expo exhibition to be held in Astana in 2017. There is a question I usually ask as our magazine is stone material based; our country is very rich in marble deposits. Do you think that this valuable material is used adequately and that what is local is appreciated? Do you use natural stone, what is the natural stone you use most? Hones t ly, I believe that it is used adequately and in fac t , is well ut ilized by a lot of architec t colleagues. I a lso sugges t to my client s to use natura l mater ia ls if condit ions a llow in my projec t s. This of cour se includes natura l s tone and marble. Yet we usua lly use natura l s tone’s s t ate produced convent iona lly. I would like to use natura l s tone more combined with craf t smanship in my projec t s. I hope the technolog y of new cut t ing machines will help me to do that. I mus t add that the tex ture and color s of Iranian and Indian marble are those we like to use in a lot of our design.
Söyleşi yaptığımız her mimara yerel veya global olarak izlediği ve önemsediği tasarımcı ve/veya mimarları soruyorum. Eğer sizin de varsa paylaşırsanız memnun olurum… “Peter Zumthor forever…” Bu çılgın dünyada Peter Zumthor’un bir yerlerde serin serin proje yaptığını bilmek bana çok iyi geliyor, muhtemel ki güleceksiniz ama bazen çok sıkılığımda Zumthor’un sakin tavrını düşündüğüm çok olmuştur (gülüyor). Diğer tasarımcılar olarak; Odile Decq girişimci bir ruh olarak bana çok ilham verir. Bevk Perovic’in yapılarının çevre ile kurduğu saygılı ama girişken ilişki türü de hoşuma gider… Bernard Khoury bir dönem çalıştığım/yaşadığım Lübnan’a ait çok farklı bir tarza sahip, mimariyi/tasarımı bir yandan çok ciddiye aldığını bazen de kendinden başka hiçbir şeyi ciddiye almadığını düşünürüm, binaları mimar olarak da kullanıcı olarak da bana kendimi çok iyi hissettiriyor sanırım önemli olan da bu; hissi doğruca karşı tarafa iletebilmek…
I ask every architect we interview who the designers and the architects he follows and likes locally and globally are. Could you please share your favorite ones... Peter Zumthor forever... It makes me feel so good that Peter Zumthor is working on a project coolly at some place in this crazy world. You may laugh at me but I have thought of Zumthor’s cool stance when when I am frustrated. Among other designers, Odile Decq inspires me a lot as an enterprising spirit. I also like the respectful but endeavor some relationship between the buildings of Bevk Perovic and the environment. Bernard Khoury has a very different style, a highly distinct style for Lebanon where I once worked/lived. Sometimes, I think that he takes architecture/design very seriously, yet sometimes I think he takes nothing seriously other than himself. His buildings make me feel very good, as an architect and as a user. I think that’s what’s important; to be able to convey the feeling directly to the other party.
Verdiğiniz bilgiler için teşekkür eder, başarılarınızın devamını dilerim. Ben teşekkür ederim, böyle nitelikli bir yayında emeğiniz olduğu için.
Thank you so much, I wish you success in your future endeavors. I thank you, thanks for your part in a publication of such high quality.
GÖRKEM VOLKAN
1997 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Restorasyon Bölümü’nden mezun olan Görkem Volkan, mimarlık eğitimine sırasıyla New York Pratt Institute ve Yeditepe Üniversitesi’nde devam etti. 2004 yılında Yeditepe Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden mezun olduktan sonra Lübnan’da bulunan Nabil Gholam Architects’te çalıştı. Bu ofiste Katar ve Dubai’deki birçok karma yapının tasarım koordinatörlüğü görevini üstlendi. 2006 yılında İstanbul’a döndükten sonra MDArch Mimarlık’ı kuran Görkem Volkan, çeşitli ölçeklerde mimari konsept geliştirmenin yanı sıra ağırlıklı olarak büyük ölçekli ticari alanların iç mekân tasarımını ve uygulamasını üstlenmektedir.
After graduating from Yildiz Technical University’s Restoration Department in 1997, she continued her architectural education first in New York Pratt Institute and then in Yeditepe University. Upon graduating from Yeditepe University Department of Architecture, she started to work with Nabil Gholam Architects in Lebanon in 2004 and she undertook the design coordination tasks of many mixed used buildings in Qatar and Dubai. After returning to İstanbul in 2006 GorkemVolkan founded MDArch Architects and since then she continues to develop architectural concepts for various scaled projects and focus mainly on designing and buildinglarge-scale commercial interior spaces. natura | 93
kapak konusu | cover story
A
taşehir’deki Palladium Tower Ofis binasının lobi katında bulunan ve dış mekânla ilişkili olarak kurgulanan restoranın tasarım kararları, misafirlerin yemek yerken rahat davranması gözetilerek alındı. Bu nedenle tamamen yeni ve pürüzsüz bir mekân görüntüsü yerine, eski bir mevcudiyet hissi verecek atmosfer yaratılması amaçlandı. Bu atmosferi yaratmak için patinası ve dokusu olan tuğla, doğal taş, halat, ahşap gibi ham malzemeler seçildi. Kasap bölümü, restoran, açık ve yarı açık teraslar olarak dört ayrı gruba ayrılan iç mekân organizasyonunda aile ve gençlere hitap edebilecek aynı tasarım diline sahip ancak farklı oturma grupları kurgulandı. Bu sayede bu geniş mekân, kişi ve gruplarca daha kolay benimsenebilecek ufak parçalara ve kimliklere bölündü. Açık terasla yarı kapalı terasın üstü, endüstriyel üretim gölgelik çatı yerine bu mekâna özgü olacak şekilde, uçak kanadı kesitinden esinlenmiş formlara sahip ahşap kirişlerle çözüldü. İç mekânda halatlardan oluşan hafif tavan örtüsü ile tavandaki teknik fonksiyonların kanal ve profilleri gizlendi ve yüksek tavan, insan ölçeğine indirilerek iç mekânda daha yumuşak ve sıcak bir mekân yaratıldı. Tavandaki halatlardan oluşan bu yumuşak doku mekânı akustik olarak da rahatlatan bir tasarım kararı oldu.
natura | 94
T
kapak konusu | cover story
he design criteria of the restaurant, that is located at the lobby story of Palladium Tower office building in AtaĹ&#x;ehir and designed in a relation with the outdoor, was decided for guests to act naturally during having meal. The restaurant that will be located inside a newly finished building is planned to have a feeling that pretends to be existed even before the enclosing building was erected. For this reason, brick, natural stone, boat rope, wood and similar less refined materials with raw textures and with patina were preferred. The interior space organization was divided into four departments; the butcher section, restaurant, open and semi-open terraces with seating groups that appeal to both families and young people with different layouts. Instead of using industrially produced shading shelters, the upper part of the open and semiopen terraces is planned to be covered with custom made wooden beams inspired from airplane wing sections. The technical equipment and infrastructure of HVAC and electricity is hidden behind a lightweight surface formed by thick boat ropes extended between wooden beams shaped as a capsized sailboat.
natura | 95
kapak konusu | cover story
KÜNYE Proje İsmi: Polonez Grill Restaurant Yer: Ataşehir, İstanbul Proje Tarihi: 2013 İnşaat Tarihi: 2013-2014 Toplam İnşaat Alanı: 1.200 m2 İşveren: Modern-ET AŞ. Tasarım: Görkem Volkan (MDArch Mimarlık)
natura | 96
CREDITS Project Name: Polonez Grill Restaurant Location: İstanbul, Turkey Project Date: 2013 Construction Date: 2013-2014 Covered Area: 1,200 m2 Client: Modern-ET AŞ. Design: G örkem Volkan (MDArch Architects)
kapak konusu | cover story
MDARCH MIMARLIK/ARCHITECTS Yurtiçi ve yurtdışında mimarlık ve iç mekân tasarımı alanlarında çalışmalarını sürdüren ve 2006 yılında Görkem Volkan tarafından kurulan MDArch Mimarlık otel, konut, AVM, ofis, rekreasyon ve ticari mekân konularında uzmanlaşmıştır. MDArch tasarımcıları üstlenilen tüm projelerde, işverenin önceliklerini ve programın gerekliliklerini başarı ile yerine getirirken işveren ve mimar arasındaki ekip çalışmasının projeyi zenginleştiren en önemli etmen olduğuna inanmakta. MDArch Mimarlık, senaryosu iyi kurgulanmış ve iyi tasarlanmış mekânların, kullanıcı ilişkilerine ve hayatın niteliğine olumlu katkısı olacağına inanmakta, tasarım ve projelerinde de “mutlu ve verimli mekânlar” yaratmanın izini sürmektedir. Mimari tasarım, iç mekân tasarımı, renovasyon, mobilya tasarımı, uygulama projeleri, keşif, metraj ve ihale dosyası dokümanlarının hazırlanması, mekân organizasyonu danışmanlığı ve ilgili konularda uzmanlaşan MDArch Mimarlık kurulduğu günden bu yana otel, konut, AVM, ofis, ticari mekânlar ve yat projelerinde 600.000 m2’den fazla alanın tasarım, uygulama ve koordinasyon işlemlerini ve bunlara ek olarak 20.000 m2’den fazla da taahhüt işini başarıyla tamamlamıştır. MDArch Architecture has been specialized in creating residential, accommodation, office, retail and recreational spaces since it has been founded in 2006. MDArch designers believe that the foremost factor that enriches a project is the coordinated teamwork between the client and the architect while managing the requirements of each project and the priorities of the client. MDArch follows the path of creating “efficient and delightful” spaces and believes that a well-established spatial scenario will positively affect the human relationships and enhance the quality of life.
“…ÖZENILMIŞ VE DINGIN BIR YER OLMASINI VE BU DUYGUDA KALABILMESINI ÇOK ISTEDIM…” “…I STRIVED FOR IT TO BE A REFINED AND SERENE PLACE AND TO REMAIN AT THAT SENTIMENT…”
In addition to giving consultancy on spatial organization on various scales, MDArch is specialized on architectural design, interior design, renovation, furniture design, application drawings, quantity survey and preparation of bidding documents. Since its establishment, design and coordination tasks of hotels, residential buildings, office spaces, shopping and retail centers as well as yacht design of having more than 600,000 m2 covered area has been completed by MDArch successfully apart from contracting more than 20,000 m2 building construction.
natura | 97
proje | project
natura | 98
proje | project
TEKNOTEL OFİSLERİ - EETA TEKNOTEL OFFICES – EETA Selin Biçer Mimar / Architect
T
eknotel’in Telehouse, Teknotel Telekomünikasyon ve Teknotel Enerji adını taşıyan şirketleri bulunuyor. Peş peşe iki yıl bu şirketlerden Teknotel Telekomünikasyon’a ait iki ofis katının tasarım ve uygulaması üzerinde EETA çalışma fırsatı bulmuş. Emir Elmaslar çalışmaların gerçekleştiği binadan ve bağlamdan şu şekilde söz ediyor: “Teknotel’e ait bu bina 20 yıl kadar önce, Anadolu yakasının Merkezi İş Alanı (MİA) olarak gelişmeye başlayan Kozyatağı’nda, MİMAT (Abdurrahman Hancı ve Yalçın Çıkınoğlu) tarafından tasarlanmış. Kozyatağı E-5 yan yolu üzerinde bulunan bu sekiz katlı yapı, arsa üzerinde yer alan ağaçlar olduğu gibi korunarak yapılmış. Ağaçların etrafında açılan geniş kuranglezler (ışık bacası) bodrum katlarının hem gün ışığından yararlanmasını hem de bir yeşil banda bakmasını sağlıyor. 1990’lı yılların tipik modern büro yapılarına benzemekle beraber, mimarlarının incelikli modernist çizgilerini yapı üzerinde okumaktayız. İşte tüm bu özellikleri nedeniyle bu bağlam içinde bir iç mekân tasarımı gerçekleştirme olanağı 2014 yılında ortaya çıktığında genç bir tasarımcı olarak epey heyecanlanmıştım.” Binanın zemin katında yer alan Teknotel Ofis-1’de değişen koşullar ve ihtiyaçlara yönelik olarak bir çalışma gerçekleştirilmiş. Burası şirketin teknik elemanları için tasarlanan bir hacim. Herkes bilgisayar başında çalışmakta. Asılı 6 adet ekran vasıtasıyla müşterilere giden internet verileri takip ediliyor. Çalışanların dolaba pek ihtiyaçları yok çünkü klasörleri yok… Emir Elmaslar Tasarım Atölyesi 2015 yılında ise birinci katta yer alan Teknotel Ofis-2 üzerinde çalışmış. Burası şirketin idari kadrosu (genel müdür, yönetim danışmanı, muhasebe, satış bölümü ve pazarlama bölümleri) için tasarlanmış. Bu ekibin ise ilk ofise oranla depolama alanına daha fazla ihtiyacı varmış. Binanın diğer katları şirketin diğer ortakları tarafından kullanılıyor. Teknotel Ofis-1 katı, 19 teknik personelin çalışmasına olanak verecek şekilde tasarlanmış. Tasarıma başlarken şirketin veri depolama ve internet sağlayıcılığı gibi somut olmayan işlerine atıfta bulunma, bu soyut sistemi görünür kılma, adeta bir makinenin iç aksamlarının incelenebildiği (cam kutu içindeki bir makine gibi) bir hissiyat uyandırma amacı taşıyor. Bu hissiyatı açık tavan düzenlemesi içinde uçan ahşap paneller ve tüm mekanik alt yapının tavanda gizlenmeden yer almasını sağlamış. Duvardaki gri bant aksında yer alan uçan ahşap paneller, beyaz duvar katmanına bir sınırlama getiriyor. Tüm mekân dururken tavanda devinen ahşap paneller makine içinde akan verileri simgeliyor. Mekân artık ofis olmaktan çıkıp devinim gösteren bir makine. Tavana borularla bağlı 6 adet ekran vasıtasıyla burada çalışanlar müşterilere giden ve gelen veri ve sinyallerin akışını kontrol ediyor. Masalar altışar kişilik Workstation olmak üzere üçerli gruplar halinde mekân içinde yer alıyor. Tüm elektrik ve ups kabloları ise üzeri akustik keçe katman halı kaplı ve yangına dayanıklı kalsiyum sülfat yükseltilmiş döşeme olan sistemin altından geçip masalara bağlanıyor. Üç cephesi cam olup dış mekândan yeterli doğal ışığı reflekte camlar sayesinde kontrollü bir şekilde içeri alan mekân, cam kutu içinde makine, projenin tüm anlamıyla düzgün çalışan bir makine olduğunu ve bu makinenin işleyişini tüm çıplaklığıyla ve cesaretiyle göstermek üzerine kurulmuş. Bu çalışmanın devamı niteliğinde olan bir üst kattaki ofis tasarımı ise zemin
T
eknotel has companies named Telehouse, Teknotel Telekomünikasyon and Teknotel Enerji. EETA got the chance to work on the design and application of the two office floors of one of these companies, Teknotel Telekomünikasyon, two years in a row. Emir Elmaslar talks about the building worked on and its context: “This building beloging to Teknotel has been designed some twenty years ago in Kozyatağı then starting to develop as the core business area, MIA, of the Anatolian side, by MİMAT (Abdurrahman Hancı and Yalçın Çıkınoğlu). This eight-storey building lying on Kozyatağı E5 side road was built conserving the trees on the lot. The wide current glazes opened around the trees allow basement floors to get light and also view a green strip. Although it looks like the typical modern office buildings of the 1990s, we can read the refined modernist lines of the architects on the building. Because of all these features, when there was the opportunity in 2014 to do interior designing in that context, I was quite excited as a young designer”. Work was done taking into account the changing needs and conditions at Teknotel Office-1 on the ground floor of the building. This is a space designed for the technical staff of the company. Everybody works at a computer. Internet data going to the customers are monitored on 6 suspended screens. Staff does not really need any cabinets because there are no folders... In 2015, on the other hand, Emir Elmaslar Design Studio has worked on Teknotel Office-2 on the first floor. This place is designed for the administrative staff of the company (general manager, management consultant, accounting, sales and marketing departments). This team needed more storage space than the first office. The other floors of the building are occupied by the other partners of the company. The Teknotel Office-1 floor is designed to allow 19 technical staff to function. When starting to design, the objective was to reference to the company’s intangible functions like data storage and internet providing, to make this intangible system visible, almost giving the feeling that the inner parts of a machine can be examined (like a machine in a glass box). This feeling is given by the floating wooden panels in the open ceiling layout and the presence of the whole mechanical infrastructure on the ceiling totally in the open. The floating wooden panels lying on the gray band axis on the wall bring a restriction to the white wall layer. As the whole space stands, the wooden panels in motion on the ceiling symbolize the data flowing in the machine. Now, the space is not an office any more but is a machine in motion. Here, staff controls the transmission and signals to and from the customers with the aid of 6 screens tied to the ceiling by piping. The desks are situated in groups of three of work stations of six people each. The entire electrical and ups cables are connected to the desks going under the system with raised floor covered by acoustical felt carpet and fireproof calcium sulphate. The space with glazing on three elevations receiving adequate natural light from outdoors in a controlled manner, thanks to reflective glass, is set up to show bare and bold that the machine which is in a glass box, runs totally properly and how this machine operates. natura | 99
proje | project
DOĞAL TAŞ ZEMIN KAPLAMASI: BILECIK KIRMIZI GRANITI NATURAL STONE FLOORING: BILECIK RED GRANITE Yapı inşa edildiği yıllarda katların giriş hollerinde, yapının mimarları tarafından uygulanan Bilecik kırmızı graniti EETA tarafından 1. kattaki ofisin iç mekân tasarımı yeniden ele alınırken, binanın diğer hollerine uyum sağlaması adına muhafaza edilmiş. Değişen iç mekân sınırları dolayısıyla Bilecik kırmızı graniti kaplı holdeki kaplama revizyonu ise yine yıllar önce yapı inşa edilirken yedek olarak saklanan granitlerle tamamlanmış… Bilecik red granite applied by the architects of the structure on the entrance halls of the floors in the years the building was constructed, was kept to match the other lobbiies of the building when EETA re-addressed the interior design of the first floor office. The revised covering on the Bilecik red granite lobby was completed with granites kept as spare since the time the building was first constructed due to the changing interior space borders...
TEKNOTEL OFIS -2 katı uygulamasının bitimini takiben yaklaşık 6 ay sonra başlamış. Burada ise şirketin idari bölümleri için yeni bir mekân ihtiyacı doğmuş. Ne yazık ki, bu kat zemin katının sahip olduğu yüksekliğe sahip değilmiş. Buradaki mevcut asma tavan kaldırılarak 270 cm’e varan mevcut iç mekân yükseklikleri ortaya çıkarılmış. Masalara giden ups ve data hatları zeminde daha önceden bulunan elektrik kanallarından geçerek masalara bağlanmış. Tavanda yer alan aydınlatma armatürlerine giden hatlarla, kameralar için bırakılan hatlar ise ofisin tüm cephesi boyunca yer alan ve daha önce MİMAT tarafından tasarlanmış mekanik sistemin geçtiği bölüm içine alınıp mevcut tavanı kesintisiz bir şekilde kullanma olanağı sağlamış. Mekanik sistemin cephede geçtiği hat korundu, değişen mekân ihtiyacına yönelik eklemeler yapılmış. Ofisteki kullanıcıların ihtiyacı doğrultusunda depolama alanları ve arşiv kısmı oluşturulmuş. Ofisin girişiyle bina koridorunun ortak hacmi burada hem seperasyon hem de depolamaya katkı sağlamak adına bir duvarla değil özel bir dolap ünitesiyle bölünmüş. Dolabın bir kısmının havaya kalkmasıyla koridor daha çok ışık alan bir hale gelmiş; aynı zamanda üst ve alt katlardan merdivenle buraya erişen kullanıcılar için ofisin algısı çoğaltıldı ve mekân çeperinde elde edilen şeffaflıkla daha ferah alanlar oluşturulmuş…
The design of the office next floor, which is the continuation of the first one, has started approximately six months after the completion of the ground floor. A new space was needed for the administrative departments of the company. Unfortunately, this floor was not as high as the ground floor. The existing suspended ceiling here was removed, unearthing interior heights of up to 270 cm. The UPS and datalines to the desks were connected to the desks, going through the already present electric ducts. The lines going to the lighting fixtures on the ceiling and those for cameras were taken inside the section lying along the whole façade of the office which contained the mechanical system previously designed by MIMAT, allowing the existing ceiling to be utilized uninterrupted. Additions were made depending on the changing space needs. Storage and archive sections were formed to meet the needs of the office staff. The common space between the office entrance and the building hallway was partitioned by a special cabinet unit to provide both separation and also to contribute to storage. Part of the cabinet was raised to allow the hallway to get more light. The perception of the office for the users coming there by upper and lower floor stairs was enhanced and more comfortable areas were formed with the transparency achieved in the perimeter of the building...
TEKNOTEL OFIS -1
natura | 100
proje | project
KÜNYE Projenin yeri: Kozyatağı, İstanbul Mimarlık ofisi: EETA (Emir Elmaslar Tasarım Atölyesi) Tasarım: Emir Elmaslar Proje tarihi:2014 - 2015 Yapım tarihi: 2014 - 2015 İç mekân projesi: EETA (Emir Elmaslar Tasarım Atölyesi) Aydınlatma projesi: EETA (Emir Elmaslar Tasarım Atölyesi) Elektrik projesi: EETA (Emir Elmaslar Tasarım Atölyesi) Tesisat projesi: EETA (Emir Elmaslar Tasarım Atölyesi) Şantiye yöneticisi: Hande Korkmaz (Teknotel Ofis-2) Ana yüklenici: Teknotel Telekomünikasyon, EETA (Emir Elmaslar Tasarım Atölyesi) ve Mehmet Komaz İşveren: Teknotel Telekomünikasyon ve Mehmet Komaz Arsa alanı: 120 m2 Toplam inşaat alanı: 100 m2 (Teknotel Ofis-1), 160 m2 (Teknotel Ofis-2) Fotoğraflar: Barış Aşık
CREDITS Project Location: Kozyatağı, İstanbul Architectural Office: EETA (Emir Elmaslar Tasarım Atölyesi) Design: Emir Elmaslar Project Date:2014 - 2015 Construction Date: 2014 - 2015 Interior Design: EETA (Emir Elmaslar Tasarım Atölyesi) Lighting Design: EETA (Emir Elmaslar Tasarım Atölyesi) Electrical: EETA (Emir Elmaslar Tasarım Atölyesi) Installation: EETA (Emir Elmaslar Tasarım Atölyesi) Site Supervisor: Hande Korkmaz (Teknotel Office-2) Principal Contractor: Teknotel Telekomünikasyon, EETA (Emir Elmaslar Tasarım Atölyesi) and Mehmet Komaz Client: Teknotel Telekomünikasyon and Mehmet Komaz Lot Area: 120 m2 Total Builtup Area: 100 m2 (Teknotel Office-1), 160 m2 (Teknotel Office-2) Photographs: Barış Aşık
natura | 101
tasarım | design
YÜZYILLIK İÇKİ FABRİKASINDAN MİLANO’NUN YENİ SANAT MERKEZİNE: FONDAZIONE PRADA A CENTURY-OLD DISTILLERY INTO MILAN’S NEW ARTS CENTRE: FONDAZIONE PRADA OMA Yağmur Yıldırım Mimar / Architect
MAYIS AYINDA, REM KOOLHAS’IN FIRMASI OMA, MILANO’DAKI YÜZ YILLIK BIR IÇKI IMALATHANESINI, FONDAZIONE PRADA IÇIN 24 KARAT ALTIN GIYINMIŞ BIR “BÜYÜLÜ EV”, BIR TRAVERTEN “PODYUM” VE AYNA ILE ÖRTÜLÜ BIR SINEMA IÇEREN BIR YENI SANAT MERKEZINE DÖNÜŞTÜRDÜ. OMA VE ONUN ARAŞTIRMA KOLU AMO, GÜNEY MILANO’DA LARGO ISARCO’DAKI KOMPLEKSTE YEDI BINAYI RENOVE EDERKEN ONLARA EŞLIK EDECEK ÜÇ YENISINI DE PROJELENDIRDI – BITMIŞ OLAN BIR SINEMA VE GALERI, VE INŞAAT HALINDE BIR KULE. ESKI FABRIKA BINALARI VE DEPOLAR, YENI BITIŞLER VE AÇIKLIKLARLA YENILENIRKEN, MODERN MALZEME VE TEKNIKLER KULLANILSA DA, YENI BINALAR BENZER BIR ENDÜSTRIYEL KARAKTERE IŞARET EDECEK ŞEKILDE TASARLANDI. REM KOOLHAAS' FIRM OMA HAS CONVERTED A CENTURY-OLD DISTILLERY IN MILAN INTO A NEW ARTS CENTRE FOR FONDAZIONE PRADA IN MAY, FEATURING A "MAGICAL HOUSE" CLAD IN 24-CARAT GOLD LEAF, A “PODIUM” IN TRAVERTINE AND A CINEMA CAMOUFLAGED BY MIRROR. OMA AND ITS RESEARCH ARM AMO RENOVATED SEVEN BUILDINGS AT THE COMPLEX IN LARGO ISARCO, SOUTHERN MILAN, AND DESIGNED THREE NEW ONES TO ACCOMPANY THEM – A CINEMA AND GALLERY THAT ARE ALREADY COMPLETE, AND A TOWER THAT IS STILL UNDER CONSTRUCTION. THE OLD FACTORY BUILDINGS AND WAREHOUSES WERE UPGRADED WITH NEW FINISHES AND FENESTRATION, WHILE THE ADDITIONAL STRUCTURES WERE DESIGNED TO SUGGEST A SIMILAR INDUSTRIAL CHARACTER, DESPITE BEING BUILT USING MODERN MATERIALS AND TECHNIQUES.
Fotoğraf/Photograph: Bas Princen natura | 102
tasarÄąm | design
FotoÄ&#x;raf/Photograph: Bas Princen natura | 103
tasarım | design
F
ondazione Prada’nın yeni Milano merkezi, Mayıs’ta halka açıldı. Milano alanları ile birlikte, Fondazione’nin Venedik’teki yuvası, aynı tarihte yeni bir serginin açılacağı 18. yüzyıldan palazzo Ca’ Corner della Regina’da çalışmaya devam edecek.
Rem Koolhas’ın başını çektiği OMA ekibinin hazırladığı mimari proje, sanatın sergilenebileceği ve halkla paylaşılabileceği boşluk tipolojileri repertuarını genişletiyor. Yedi mevcut binayı üç yeni yapı ile (podyum, sinema ve kule) birleştiren eklemli bir mimari yapısı olan yeni kompleks, 1910’lardan kalma bir içki imalathanesinin dönüşümünün sonucu. OMA projeye başladığında iki koşul bir arada düşünüldü: Ayrı olsalar da, sürekli bir etkileşim halinde birbirleri ile yüzleşen eskinin korunması ve yeni mimarinin oluşturulması. Milano’nun güneyinde, Largo Isarco’da bulunan merkezin toplam yüzölçümü 19.000 m²/205,000 ft². İnşaatı henüz tamamlanmamış olan kule, ilerleyen dönemde halka açılacak.
Fotoğraf/Photograph: Bas Princen
natura | 104
T
he new Milan venue of Fondazione Prada opened to the public in May. In conjunction with the Milan spaces, the Fondazione venetian outpost will continue to operate in the 18th century palazzo Ca’ Corner della Regina, where a new exhibition launches on the same date.
The architectural project developed by OMA, led by Rem Koolhaas, expands the repertoire of spatial typologies in which art can be exhibited and shared with the public. Characterized by an articulated architectural configuration which combines seven existing buildings with three new structures (Podium, Cinema and Torre), the new venue is the result of the transformation of a distillery dating back to the 1910’s. In the project conceived by OMA, two conditions coexist: preservation and the creation of a new architecture which, although separate, confront each other in a state of permanent interaction. Located in Largo Isarco, in the south of Milan, the compound develops on an overall surface of 19,000 m2/205,000 ft 2. Torre (tower), currently undergoing construction work, will be open to the public at a later stage.
tasarım | design Fondazione Prada, 1993’te şimdiki zamanın çağdaş sanat sergileri ve mimari, sinema ve felsefe projelerinin sergilenmesi yolu ile analizini yapacak bir merkez olarak açıldı. Yeni alanların çeşitliliği, birbirlerinden bağımsız olsa da, farklı dil ve dalların bir düzen içinde birlikte bulunduğu, ve sürekli değişen bir evrilen entellektüel süreci harekete geçirdiği bir deneye dayalı uyarıcı programın geliştirilmesini teşvik etti. Kültürün etkili bir bilgi ve öğrenme aracı olduğu fikrine dayanarak, esnek bir yaklaşımla farklı ilgi alanları ve araştırmalar yürütüldü ve incelendi.
Fondazione Prada was created in 1993 as an outpost to analyze present times through the staging of contemporary art exhibitions as well as architecture, cinema and philosophy projects. The diversity of the new spaces has become the incentive to develop an experimental, stimulating program in which different languages and disciplines, though independent from each other, coexist in order and activate an ever-changing evolving intellectual process. Various interests and researches are pursued and examined through a flexible approach, founded on the idea that culture is an effective knowledge and learning tool.
Salvatore Settis’in fikir babası olduğu “Serial Classic” ve “Portable Classic” sergileri, Fondazione’nin iki mahallini yaz boyunca ideal olarak birleştirdi. OMA’nın projelendirdiği iki sergi, sırasıyla Rönesans’tan klasisizme, klasik sanatta serileşim ve kopyalama temalarını ve eski Yunan-Roma heykellerinin reprodüksiyonlarını küçük bir ölçekte ele aldı. Salvatore Settis ve Anna Anguissola’nın eş-küratörleri olduğu “Serial Classic”, tüm yaz mevsimi boyunca ziyarete açık kalarak, podyumun iki katında sergilendi. Serial Classic, klasik heykele odaklanıyor ve Roma kültüründe orijinallik ve taklit arasındaki iki yönlü ilişkiyi ve eski Yunan sanatına saygının bir işareti olarak, birden fazlasının dolaşımında ısrarını araştırıyordu. Klasik fikrinin, eşsiz olan ile ilişkilendirilmesi her ne kadar sevilse de ancak Batı sanatı tarihinin hiçbir başka döneminde, geçmişin büyük şaheserlerinin kopyalarının yapılması, hiçbir zaman Cumhuriyet Roma’sının sonlarındaki ve İmparatorluk dönemi boyunca olan kadar önemli olmamıştır. Sergi 70’ten fazla eserden oluşuyor ve Discobolus ile Crouching Venus gibi iki özellikle tanınmış serinin temsil ettiği kayıp orijinaller ve onların çoklu kopyalarının derinlemesine bir analizi ile açılıyor. İki diğer önemli bölüm, klasik bronz ve mermer malzemesine ve renklerine ayrılmış. Örneğin; Kassel Apollo, kayıp Yunan orijinalinin esas bronz yüzeyini ve onun Roma yapımı mermer kopyalarının renklerini yeniden ortaya koyan iki son zamanda yapılmış alçı döküm ile temsil ediliyor. Serginin başka bir bölümü, alçı dökümün oluşturulması ve oranlar ve ölçülerin yeni mermer blok üzerine taşınması gibi, iki yaşamsal anını gösterecek şekilde, kopyaların yapılmasında kullanılan teknoloji ve yöntemleri gösteriyor. İki meşhur seri, Penelope ve Atina’daki Erechtheion’un Karyatidleri prototipler üzerinde gösteriliyor. Eylül ayında “podyum”, “Atlente del gesto”ya ev sahipliği yapacak. “Atlente del gesto”, Virgilio Sieni’nin, Fondazione Prada’nın Milano’daki yeni yeri için tasarladığı bir koreografi dizisi. Avrupa sahne-
The exhibitions “Serial Classic” and “Portable Classic” -conceived by Salvatore Settis- ideally joined the two venues of the Fondazione throughout the summer. The two exhibition projects, for which OMA has designed the display, analyze the themes of seriality and the copy in classical art and of the reproduction of Greek-Roman statuary on a small scale from the Renaissance to Neoclassicism, respectively. Exhibition “Serial Classic”, co-curated by Salvatore Settis and Anna Anguissola, was open throughout summer and occupied the two levels of the Podium. “Serial Classic” focuses on classical sculpture and explores the ambivalent relationship between originality and imitation in Roman culture and its insistence on the circulation of multiples as an homage to Greek art. We tend to associate the idea of classical to that of uniqueness, but in no other period of western art history the creation of copies from great masterpieces of the past has been as important as in late Republican Rome and throughout the Imperial age. The exhibition comprises more than 70 artworks and opens with an in-depth analysis of lost originals and their multiple copies, represented by two particularly renowned series such as the Discobolus and the Crouching Venus. Two other important sections are devoted to the materials and the colours of classical bronzes and marbles. The Kassel Apollo, for instance, is presented in two recent plaster casts which reproduce the original bronze surface of the lost Greek original and the colours of its Roman marble copies. Another section of the exhibition illustrates the technologies and methods used in the making of the copies, presenting two essential moments such as the creation of the plaster cast and the translation of proportions and measurements on the new block of marble. Two famous series are also featured in the exhibition, the Penelope, and the Caryatides, on the prototype of the Erechtheion in Athens. During september, the “podium” will host “Atlante del gesto” Atlante del gesto is a series of choreographic actions conceived by Virgilio Sieni for Fondazione Prada’s new Milan venue. One of the most representative
Fotoğraf/Photograph: Yağmur Yıldırım
natura | 105
tasarım | design sindeki ileri gelen dansçı ve koreograflardan biri olan Virgilio Sieni, Venedik Bienali dans bölümünün ve Floransa’daki vücut dili ve dans prodüksiyon merkezi Cango’nun direktörüdür. Birden fazla aksiyondan -Origine (Orijin), Rituale (Ritüel), Annuncio (İlan Etme), Gravità (Yer Çekimi) ve Nudità’dan (Çıplaklık) oluşan proje, Rem Koolhaas’ın tasarladığı komplekste, Podium binasının iki katında anlatılıyor. “Atlante del gesto”, bilgi yelpazesini genişletme ve görsel sanatların ötesinde diğer araştırma enstrümanlarını inceleme niyeti ile Fondazione Prada’nın ev sahipliği yaptığı ilk performans sanatları projesi. Atlante del gesto, eş-küratörlüğünü Salvatore Settis and Anna Anguissola’nın yaptığı Serial Classic sergisinin (9 Mayıs – 24 Ağustos 2015) izleri ile bir diyalog oluşturuyor. OMA’nın düzenlediği bir sergide düzenlenen klasik eserlerin statik duruşu, yerini sergi alanını bir “jestler peyzajı”na döndürerek, Sieni’nin projesindeki koreografik aksiyonlara katılan dansçıların vücutlarının ve diğerlerinin dinamizm ve canlılığına bırakıyor.
dancers and choreographers in the European scene, Virgilio Sieni is the director of the Dance Sector of the Biennale di Venezia and of Cango, the body language and dance production centre based in Florence. Consisting of several actions – Origine (Origin), Rituale (Ritual), Annuncio (Announcement), Gravità (Gravity) and Nudità (Nudity) – the project unfolds on the two levels of the Podium building within the compound designed by Rem Koolhaas. Atlante del gesto is the first performing arts project to be hosted by the Fondazione Prada with the intention of expanding the range of knowledge and exploring other instruments of research beyond visual arts. Atlante del gesto creates a dialogue with the traces of the Serial Classic exhibition (9 May to 24 August 2015), co-curated by Salvatore Settis and Anna Anguissola. The static nature of the classical works, displayed in a set-up designed by OMA, is replaced with the dynamism and vitality of the dancers’ bodies and of the people involved in the choreographic actions in the project conceived by Sieni, transforming the exhibition space into a “landscape of gestures”.
Fotoğraf/Photograph: Bas Princen
natura | 106
tasarım | design
REM KOOLHAAS’IN PROJE ÜZERİNE DEMECİ REM KOOLHAAS’ STATEMENT ON THE PROJECT REPERTUAR
REPERTOIRE
Rem Koolhaas
Rem Koolhaas
Sanat yöntemlerindeki muazzam çeşitlilik patlamasının, bu sistemin sergilenmesi tipolojilerine bu denli az yansımış oluşu şaşırtıcı. Açıkça herkesi tatmin edecek bir biçimde, terk edilmiş endüstriyel mekân sanatın, sanatçının amacı ile çakışmayacak ve kestirilebilir koşulları ile –bu yüzden de çekici olan- üstünlüğü üzerine kurgulu iken, istisna mimari jestlerin kestirilemezliği ile canlı ve olağanüstü bir yapıya kavuşuyor. Yeni Fondazione Prada, olağandışı çeşitlilikte mekânsal kurgulara sahip bir eski endüstriyel yapı kompleksinde projelendirildi. Bu repertuara, yeni Fondazione Prada sanat birikimlerine ek olarak; gerçek bir mimari hacimler koleksiyonu sunacak şekilde, üç yeni bina –bir büyük sergi pavyonu, bir kule ve bir sinema– ekliyoruz. Fondazione, ne bir koruma projesi ne de yeni bir mimari yapı. Genellikle birbirinden ayrı tutulan iki ayrı koşul, daimi bir etkileşim halinde diğeri ile yüzleşiyor burada; tek bir görüntüye inmeyecek, veya bir parçanın diğerlerine egemen olmasına izin vermeyecek bir fragmanlar topluluğu ortaya çıkıyor. Yeni, eski, yatay, düşey, geniş, dar, beyaz, siyah, açık, kapalı –tüm bu tezatlar, yeni Fondazione’yi tanımlayan karşıtlıklar yelpazesini kuruyor. Tüm bu mekânsal çeşitlilik ile mimarinin karmaşıklığı, sanatın ve mimarinin birbirinin irdelediklerinden faydalanmasını sağlayacak, durağan olmayan ve açık bir programın önünü açacak.
It is surprising that the enormous expansion of the art system has taken place in a reduced number of typologies for art’s display. To apparently everybody’s satisfaction, the abandoned industrial space has become art’s default preference– attractive because its predictable conditions do not challenge the artist’s intentions– enlivened occasionally with exceptional architectural gestures The new Fondazione Prada is projected in a former industrial complex too, but one with an unusual diversity of spatial environments. To this repertoire, we are adding three new buildings–a large exhibition pavilion, a tower, and a cinema–so that the new Fondazione Prada represents a genuine collection of architectural spaces in addition to its holdings in art. The Fondazione is not a preservation project and not a new architecture. Two conditions that are usually kept separate here confront each other in a state of permanent interaction– offering an ensemble of fragments that will not congeal into a single image, or allow any part to dominate the others. New, old, horizontal, vertical, wide, narrow, white, black, open, enclosed–all these contrasts establish the range of oppositions that define the new Fondazione. By introducing so many spatial variables, the complexity of the architecture will promote an unstable, open programming, where art and architecture will benefit from each other’s challenges.
“Processo Grottesco” yerleştirmesinden, Thomas Demand, Fotoğraf: Yağmur Yıldırım View from the installation “Processo Groettesco”, Thomas Demand, Photograph: Yağmur Yıldırım
natura | 107
tasarım | design
“Kayıp Aşk/Lost Love”, Damien Hirst, “Trittico” sergisinden, küratör the Thought Council, fotoğraf: Attilio Maranzano ©Fondazione Prada “Lost Love”, Damien Hirst, exhibition view of “In Part” curated by the Thought Council, photograph: Attilio Maranzano ©Fondazione Prada
natura | 108
tasarım | design
OMA mimarlarının yarattıkları “Podyum” isimli mekânda, müzelerin tipik sergileme kaidelerinin bir yeniden yorumu olarak, akrilikle yükseltilmiş farklı kotlardaki traverten levhalar üzerinde “Seri Klasik/Serial Classic” sergisinin antik heykelleri gruplar halinde sergileniyor. Fotoğraf: Attilio Maranzano ©Fondazione Prada In the exhibition “Serial Classic”, the ancient sculptures are displayed in groups and, rethinking the typical museum pedestal, are presented over a series of low travertine slabs atop transparent acrylic bases in the “Podium” space designed by the project architects, OMA. Photograph: Attilio Maranzano ©Fondazione Prada
FONDAZIONE PRADA, KENDİSİNİ ŞÖYLE İFADE EDİYOR: FONDAZIONE PRADA STATES: “Bir kültür kurumu ne işe yarar? Günümüzün ana sorusu bu. Kültürün hem çok kullanışlı ve gerekli hem de çekici ve etkileştirici olduğu fikrini kucaklıyoruz. Kültür bize, günlük hayatımızda bizim ve dünyanın nasıl değiştiğini anlamada yardımcı olmalı. Bu varsayım, Fondazione’nin gelecekteki faaliyetlerinin anahtarı olacak. Sanat, Fondazione’nin temel ve belirlenmiş çalışma ve öğrenme aracı. Yerleşmiş, silinmez şekillerin ve yükselen yaklaşımların hoş karşılandığı bir özgür düşünce alanı. Çoğunlukla 20. ve 21. yüzyıl eserlerinden oluşan Prada Koleksiyonu, belirlenmiş araçlarımızdan bir diğeri. Koleksiyonumuz, bir perspektifler ve potansiyel enerji kaynağı olarak düşünüldü. Koleksiyondan, algılanmamış fikirlerin yeni yorumlarını vermeleri için çeşitli türlerde insanları davet edeceğiz: küratörler, sanatçılar, mimarlar, ama hem de bilim insanları ve öğrenciler, düşünürler ve yazarlar. Bilgi yelpazesi ve repertuarı üzerindeki bu vurgu, Milano’daki Fondazione Prada’nın mekânsal kurgusuna da yansıyor. 1910’lardan kalma bir içki imalathanesi, dönüşerek eski binaları üç yeni yapı ile birleştiren bir mimari konfigürasyona yol açıyor. Birleşik sonuç, postendüstriyel ve yeni alanların bir kampüsü oluyor. Bazen samimi ve bazen de uzaklaşan. Avlular, şehre açık bir ortak alan oluşturuyor. Bu geniş hacim düzeni, kültürel uyarılara çabuk ve emprovize tepkileri teşvik ediyor.”
“What is a cultural institution for? This is the central question of today. We embrace the idea that culture is deeply useful and necessary as well as attractive and engaging. Culture should help us with our everyday lives, and understand how we, and the world, are changing. This assumption will be key for the Fondazione’s future activities. Art is the Fondazione’s main and given instrument of working and learning. A territory of freethinking in which established, indelible figures as well as emerging approaches are welcomed. The Prada Collection, comprising mostly of works from the 20th and 21st centuries, is another one of our given instruments. Our collection is conceived as a resource of perspectives and of potential energy. We will invite different kinds of people to provide new interpretations of undetected ideas from the collection: curators, artists, architects but also scientists and students, thinkers and writers. This emphasis on range and repertoire of knowledge is reflected in the spatial composition of the Fondazione Prada in Milan. Formerly a distillery dating back to the 1910s, the transformation leads to an architectural configuration that combines preexisting buildings with three new structures. The combined result is a campus of post-industrial and new spaces, alternately intimate and expansive, while the courtyards provide a common public ground, open to the city. This rich spatial array will encourage quick and improvised reactions to cultural stimuli.
natura | 109
tasarım | design
Yönetmen Wes Anderson’ın tasarladığı Bar Luce (Işık Barı), Fotoğraf: Attilio Maranzano, ©Fondazione Prada Bar Luce (“Bar of Light”), designed by the director Wes Anderson, Photograph: Attilio Maranzano, ©Fondazione Prada
natura | 110
tasarım | design
BAR LUCE Amerikalı film yönetmeni Wes Anderson’un tasarladığı ve yeni kompleksin giriş yapısında yer alan Bar Luce (Işık Barı), tipik bir Milano kafeteryasının atmosferini yeniden yaratıyor. Tavan ve duvar süslemeleri, kentin simgelerinden birinin, Vittorio Emanuele galerisinin bir minyatür gösterimini verirken; formika mobilya, sandalyeler ve terrazzo döşeme, 50’lerin ve 60’ların İtalyan filmlerini, özellikle iki Milano filmini -Vittoria de Sica’nın Milano Mucizesi (1951) ve Luchino Visconti’nin Rocco ve Kardeşleri (1960) filmlerini- hatırlatıyor. Sinemadan ilham almış olsa da, Anderson, amacının “bir film setinden ziyade, bir gerçek yaşam alanını tasarlamak olduğu”nu söylüyor -ancak, “bir film yazmak için burası iyi bir yer de olabilir,” diye ekliyor.
The Bar Luce, conceived by American film director Wes Anderson and located in the entrance building of the new venue, recreates the atmosphere of a typical Milanese café. The ceiling and wall decorations suggest a miniature version one of the city’s landmarks, Galleria Vittorio Emanuele; while the formica furniture, chairs, and terrazzo floor pay homage to Italian movies of the 50’s and 60’s, especially to two Milanese films in particular: Miracle in Milan (1951) by Vittorio De Sica and Rocco and His Brothers (1960) by Luchino Visconti. Although inspired by the cinema, Anderson says his intention was “to design not a set but a space for real life – but maybe it will be a good place to write a movie.”
natura | 111
tasarım | design “Bunu sevdim,” diyor sergiyi annesi ile birlikte gezen Milanolu Paolo Antonelli; kendisi MoMA’nın mimarlık ve tasarım bölümünün şef küratörü. “traverten zemindeki reçine dolgulara birkaç dakika boyunca dokunmaktan kendimi alamadım”. Fotoğraf: Attilio Maranzano ©Fondazione Prada “I loved it,” says Paola Antonelli, the Milan-raised senior curator at HYPERLINK MoMA’s department of architecture and design, who arrived with her mother. “I spent quite a few minutes touching the resin fillings in the travertine floor.” Photograph: Attilio Maranzano ©Fondazione Prada
natura | 112
tasarım | design
KÜNYE Konum: Largo Isarco 2, Milano, İtalya Alan: 1910’larda inşa edilmiş endüstriyel komplekste eski içki imalathanesi (Società Italiana Spiriti); yedi mevcut strüktüre (depolar, laboratuvarlar, mayalama siloları) ilave olarak üç yeni strüktür(geçici sergileme müzesi, dönüştürülebilir bir sinema ve kule) Proje tarihi: 2015 Toplam inşaat alanı: 18.900 m² / 203.444 ft² Kamusal alan: 12,300 m² / 132.400 ft² Özel alan: 6.600 m² / 71.044 ft² OMA Ekibi, Sorumlu ortaklar: Rem Koolhaas, Chris van Duijn Proje lideri: Federico Pompignoli Konsept tasarım: Alexander Reichert, Sam Aitkenhead, Doug Allard, Andrea Bertassi, Aleksandr Bierig, Eva Dietrich, Paul-Emmanuel Lambert, Jonah Gamblin, Joshua Beck, Takuya Hosokai, Stephen Hodgson, Jan Kroman, Jedidiah Lau, Francesco Marullo, Vincent McIlduff, Alexander Menke, Aoibheann Ni Mhearain, Sophie van Noten, Jan Pawlik, Rocio Paz Chavez, Christopher Parlato, Ippolito Pestellini Laparelli, Dirk Peters, Andrea Sollazzo, Michaela Tonus, Jussi Vuori, Luca Vigliero, Mei-Lun Xue Tasarım geliştirme: Anna Dzierzon, Jonah Gamblin, Ross Harrison, Hans Hammink, Matthew Jull, Taiga Koponen, Vincent Konate, Andres Mendoza, Susanan Mondejar, Vincent McIlduff, Federico Pompignoli, Sasha Smolin, Michaela Tonus Şantiye dökümantasyonu: Katarina Barunica, Marco Cimenti, Cecilia Del Pozo Rios, Anita Ernodi, Felix Fassbinder, Peter Feldmann, Siliang Fu, Romina Grillo, Jonah Gamblin, Clive Hennessey, Taiga Koponen , Roy Lin, Debora Mateo, Vincent Mc Ilduff, Andres Mendoza , Federico Pompignoli, Arminas Sadzevicius, Magdalena Stanescu, Lingxiao Zhang Şantiye yönetimi: Mateo Budel, Marco Cimenti, Andrea Giovenzana, Nicolas Lee, Federico Pompignoli, Victor Pricop, Pawel Panfiluk, Caterina Pedo and Marton Printer Yerel mimarlar: Alvisi Kirimoto & Partners, Atelier Verticale Structural Mühendis: Favero&Milan MEP Mühendisi: Favero & Milan, Prisma Engineering Bütçe danışmanı: GAD Akustik Mühendislik: Level Acoustics Skenografi: Ducks Sceno Yangın Mühendisi: GAE Engineering Prada Ekibi, Prada Mühendislik Direktörü: Maurizio Ciabatti Proje lideri: Maurizio Ciabatti Kurulum ve sahneleme: Giuseppe Zotti İzinler: Michela Goretti Şantiye: Pietro Cereghini Bitişler: Giuseppe Zotti, Guido Bastiani, Güvenlik: Giuseppe Sinatra İş güvenliği: Alessio Bardus Bar Luce şantiyesi: Leonardo Simonti, Gianluca Geraci Tedarikçiler: Luca Donati, Davide Fantozzi, Giovanni Giuliani, Antonio Calderaro Proje denetimi: Pietro Cereghini Bar Luce konsept tasarım: Wes Anderson Bar Luce mimari projelendirme: “Studio Baciocchi” Roberto Baciocchi, Monica Guarda, Gianni Serafini, Andrea Torelli Danışmanlar: “CeAS” Bruno Finzi, Patrizia Polenghi, Valter Carni, “GAE Engineering” Giuseppe Gaspare Amaro, “EGSS Advising” Stefano Fantozzi, “ARTECH Digital Cinema” Laura e Claudia Porilli, Lucio Visintini, Angelo d’Alessio, “Studio Idrogeotecnico Applicato” Efrem Ghezzi, “Tecnitalia” Giorgio Bressi, Stefano Micco, “M.S.C. Associati” Danilo Campagna, “Intertecnica Group” Marco Caffi
CREDITS Location: Largo Isarco 2, Milan, Italy Site: Former distillery (Società Italiana Spiriti), located in an industrial complex from the 1910’s, comprising seven existing structures, including warehouses, laboratories, and brewing silos and three new structures including a museum for temporary exhibitions, a transformable cinema building and a tower. Project date: 2015 Total built area: 18,900 m2/ 203,444 ft 2 Public area: 12,300 m2 / 132,400 ft 2 Private area: 6,600 m2 / 71,044 ft 2 OMA Team, Partners in charge: Rem Koolhaas, Chris van Duijn Project leader: Federico Pompignoli Schematic Design: Alexander Reichert, Sam Aitkenhead, Doug Allard, Andrea Bertassi, Aleksandr Bierig, Eva Dietrich, Paul-Emmanuel Lambert, Jonah Gamblin, Joshua Beck, Takuya Hosokai, Stephen Hodgson, Jan Kroman, Jedidiah Lau, Francesco Marullo, Vincent McIlduff, Alexander Menke, Aoibheann Ni Mhearain, Sophie van Noten, Jan Pawlik, Rocio Paz Chavez, Christopher Parlato, Ippolito Pestellini Laparelli, Dirk Peters, Andrea Sollazzo, Michaela Tonus, Jussi Vuori, Luca Vigliero, Mei-Lun Xue Design Development: Anna Dzierzon, Jonah Gamblin, Ross Harrison, Hans Hammink, Matthew Jull, Taiga Koponen, Vincent Konate, Andres Mendoza, Susanan Mondejar, Vincent McIlduff, Federico Pompignoli, Sasha Smolin, Michaela Tonus Construction documentation: Katarina Barunica, Marco Cimenti, Cecilia Del Pozo Rios, Anita Ernodi, Felix Fassbinder, Peter Feldmann, Siliang Fu, Romina Grillo, Jonah Gamblin, Clive Hennessey, Taiga Koponen , Roy Lin, Debora Mateo, Vincent Mc Ilduff, Andres Mendoza , Federico Pompignoli, Arminas Sadzevicius, Magdalena Stanescu, Lingxiao Zhang Construction Administration: Mateo Budel, Marco Cimenti, Andrea Giovenzana, Nicolas Lee, Federico Pompignoli, Victor Pricop, Pawel Panfiluk, Caterina Pedo and Marton Printer Local Architects: Alvisi Kirimoto & Partners, Atelier Verticale Structural Engineer: Favero&Milan MEP Engineer: Favero & Milan, Prisma Engineering Cost Consultant: GAD Acoustic Engineer: Level Acoustics Scenography: Ducks Sceno Fire Engineer: GAE Engineering Prada Team, Prada Engineering Director: Maurizio Ciabatti Project Leader: Maurizio Ciabatti Set-up and staging: Giuseppe Zotti Authorizations: Michela Goretti Construction: Pietro Cereghini Finishing: Giuseppe Zotti, Guido Bastiani, Security: Giuseppe Sinatra Safety: Alessio Bardus Production Bar Luce: Leonardo Simonti, Gianluca Geraci Goods and services suppliers: Luca Donati, Davide Fantozzi, Giovanni Giuliani, Antonio Calderaro Project Supervisor: Pietro Cereghini Concept Bar Luce: Wes Anderson Design Bar Luce: “Studio Baciocchi” Roberto Baciocchi, Monica Guarda, Gianni Serafini, Andrea Torelli Consultants: “CeAS” Bruno Finzi, Patrizia Polenghi, Valter Carni, “GAE Engineering” Giuseppe Gaspare Amaro, “EGSS Advising” Stefano Fantozzi, “ARTECH Digital Cinema” Laura e Claudia Porilli, Lucio Visintini, Angelo d’Alessio, “Studio Idrogeotecnico Applicato” Efrem Ghezzi, “Tecnitalia” Giorgio Bressi, Stefano Micco, “M.S.C. Associati” Danilo Campagna, “Intertecnica Group” Marco Caffi
“Seri Klasik/Serial Classic” sergisinden, küratörler Salvatore Settis ve Anna Anguissola, Fotoğraf: Attilio Maranzano ©Fondazione Prada Exhibition view of “Serial Classic”, co-curated by Salvatore Settis and Anna Anguissola, Photograph: Attilio Maranzano ©Fondazione Prada natura | 114
tasarım | design
REM KOOLHAAS – biyografi
REM KOOLHAAS – biography
Rem Koolhaas (Rotterdam, 1944) OMA’yı 1975’te Elia & Zoe Zengheliz ve Madelon Vriesendorp ile birlikte kurdu. Londra’da Architectural Association’dan mezun oldu ve 1978’de “Delirious New York: A Retroactive Manifesto for Manhattan”ı yayımladı. 1995’te kitabı S, M, L, XL, OMA’nın çalışmalarını “mimari üzerine bir roman”da özetledi. OMA’nın ve medya, politika, yenilenebilir enerji ve moda gibi mimarinin alanının dışındaki bölgelerde faaliyet gösteren OMA’nın araştırma şubesi AMO’nun idareciliğini sürdüren Koolhaas, aynı zamanda kentsel projeler yürüttüğü Harvard Üniversitesi’nde öğretim görevlisi. 2014’te, “Mimarinin Temel Unsurları/Fundamentals” başlıklı Venedik Bienali 14. Uluslararası Mimari Fuarı’nın küratörlüğünü gerçekleştirdi.
Rem Koolhaas (Rotterdam, 1944) founded OMA in 1975 together with Elia and Zoe Zenghelis and Madelon Vriesendorp. He graduated from the Architectural Association in London and in 1978 published Delirious New York: A Retroactive Manifesto for Manhattan. In 1995, his book S,M,L,XL summarized the work of OMA in “a novel about architecture”. He heads the work of both OMA and AMO, the research branch of OMA, operating in areas beyond the realm of architecture such as media, politics, renewable energy and fashion. Koolhaas is a professor at Harvard University where he conducts the Project on the City. In 2014, he was the director of the 14th International Architecture Exhibition of the Venice Biennale, titled “Fundamentals”.
OMA – profil
OMA – profile
OMA mimari, şehircilik ve kültürel analiz üzerine çalışan önde gelen uluslararası ortaklıklardan birisi. OMA’nın dünyanın çeşitli yerlerinde gerçekleştirdiği bina ve master plan projeleri, akıllı biçimler üzerinde ısrarla dururken, bir yandan da içerik ve günlük kullanım üzerine yeni imkânlar yaratmayı hedefliyor. Rem Koolhaas, Ellen van Loon, Reiner de Graaf, Shohei Shigematsu, Iyad Alsaka, David Gianotten, Chirs van Duijn, Ippolito Pestellini Laparelli, Jason Long ve Michael Kokora; Roterdam, New York, Pekin, Hong Kong, Doha ve Dubai’de yer alan OMA ofislerine önderlik eden 10 partner. İnşaatı devam etmekte olan OMA tasarımlı binalar arasında; Moskova Garage Çağdaş Sanat Müzesi, Taipei Performans Sanatları Merkezi, Katar Ulusal Kütüphanesi, Katar Vakfı Genel Merkezi, Caen’de bölgesel multimedya ve lokasyon bibliyoteki, Kopenhag’da Bryghus projesi, Quebec Ulusal Sanatlar Müzesi ve Miami’de Faena Sanat Merkezi var.
OMA is a leading international partnership practicing architecture, urbanism, and cultural analysis. OMA’s buildings and masterplans around the world insist on intelligent forms while inventing new possibilities for content and everyday use. OMA is led by ten partners – Rem Koolhaas, Ellen van Loon, Reinier de Graaf, Shohei Shigematsu, Iyad Alsaka, David Gianotten, Chris van Duijn, Ippolito Pestellini Laparelli, Jason Long and Michael Kokora – and maintains offices in Rotterdam, New York, Beijing, Hong Kong, Doha and Dubai. OMA-designed buildings currently under construction include Garage Museum of Contemporary Art in Moscow, Taipei Performing Arts Centre, Qatar National Library, Qatar Foundation Headquarters, Bibliothèque Multimédia à Vocation Régionale in Caen, Bryghusprojektet in Copenhagen, Musée National des Beaux-Arts du Québec, and Faena Arts Center in Miami. OMA’s recently completed projects include Fondazione Prada in Milan (2015); G-Star Headquarters in Amsterdam (2014); Shenzhen Stock Exchange (2013); De Rotterdam, a large mixed-use tower in the Netherlands (2013); CCTV Headquarters in Beijing (2012); New Court, the headquarters for Rothschild Bank in London (2011); Milstein Hall at Cornell University in Ithaca, New York (2011); and Maggie’s Centre, a cancer care centre in Glasgow (2011). Earlier buildings include Casa da Música in Porto (2005), Seattle Central Library (2004), and Netherlands Embassy in Berlin (2003).
OMA’nın yakın zaman önce tamamladığı projeler arasında Milano’da Fondazione Prada (2015), Amsterdam’da G-Star Genel Merkezi (2014), Schenzhen Borsası (2013), Hollanda’da bir büyük karma kullanımlı kule olan De Rotterdam (2013), Beijing’de CCTV genel merkezi, Londra’da New Court Rothschild Bankası Genel Merkezi, Ithaka New York’taki Cornell Üniversitesi’nde Milstein Hall (2011), Glasgow’da bir kanser bakım merkezi olan Maggie’s Center bulunuyor. Daha önce tamamlanan yapıları arasında arasında ise Porto’da Casa da Musica (2005), Seattle Merkez Kütüphanesi ve Berlin’deki Hollanda Elçiliği (2003) bulunmakta.
Fotoğraf/Photograph: Yağmur Yıldırım natura | 116
sektörden | sectoral news
PER R A M ADEN PER R A M AR BLE
DOĞAL TAŞ / NATURAL STONE: TUANA BLUE HAMAM, HASKAR MALIKANESI, ANKARA TURKISH BATH, HASKAR MANSION, ANKARA Bülent Tatlıcan
K
P
Müşteri memnuniyetinden ödün vermeden müşterisinin ihtiyaçlarına odaklanan, verdiği hizmetler ile pazarda farklı bir konumda yer alana, çalışanlarının tam katılımı ile iş kalitesine verdiği önem eşliğinde etkin bir yönetim sağlayan, verimlilikte artış sağlarken yeni ürün ve hizmetleri pazara sunan bir kalite anlayışı ile hareket etmektedir.
The company has a quality concept focused on the need of the customer with no compromise from customer satisfaction, holding a different place in the market with services provided, ensuring effective management, thanks to its commitment to work quality with full contribution of employees and providing new products and services to the marketplace while increasing productivity.
Sektördeki hedefini Türk taşlarını önemli projelerde uygulayarak yerli doğal kaynaklarını dünyaya tanıtmak olarak belirleyen Perra Maden, kendisine bağlı Mermer Uygulama Projeleri ve Maden İşleri alanlarında faaliyet gösteren uluslararası bir kuruluştur. 1.500 metrekarelik fabrikasıyla 2010 yılından beri kalitenin temel taşlarından biri olan Perra Maden, sanat için projeler üretmeye devam edecektir.
Perra Maden describes its target in the industry as follows; Perra Maden, seeking to promote local natural resources in the world by using Turkish stones in important projects, is an international company, operating in the fields of Marble Application Projects and Metal Works. One of the foundation stones of quality since 2010 with its 1,500 m2 plants, Pera Maden will continue to produce projects for art.
öklü bir aile kuruluşu olan Perra Maden, bugüne kadar kazanmış olduğu bilgi birikimiyle ileri teknolojiyi kullanarak verimlilik ve kararlılık ilkeleri içinde uluslararası kalite standartlarında, rekabet gücü ve katma değeri yüksek projeler üretip ulusal ve uluslararası pazarlara sunarak ülke ekonomisine yaptığı katkıyı sürekli arttırmayı hedeflemektedir.
natura | 118
erra Maden, which is an established family business, seeks to increase its contribution to the country’s economy continuously by producing competitive and high value added projects to international quality standards under the principles of productivity and resolve, employing state-of-the-art technology, with the store of knowledge it has acquired so far and by offering them to international markets.