MİMARİ, İÇ MİMARİ, SANAT VE DOĞAL TAŞ DERGİSİ ARCHITECTURE, INTERIOR DESIGN, ART AND NATURAL STONE MAGAZINE
KASIM-ARALIK 2015 / NOVEMBER-DECEMBER 2015
SWISSOTEL RESORT BODRUM BEYOĞLU BELEDİYESİ EK HİZMET BİNASI VE SANAT GALERİSİ MUNICIPALITY OF BEYOĞLU SUPPLEMENTARY SERVICE BUILDING & ART GALLERY 14. İSTANBUL BİENALİ’NİN MEKÂNLARI LOCATIONS OF 14TH OF ISTANBUL BIENNIAL BİR OFİS BİNASININ APARTMANA DÖNÜŞÜMÜ CONVERSION OF DOXIADIS OFFICE BUILDING TO APARTMENT BUILDING DIVERCITY & KOOP PROFILE
BAŞLARKEN / INTRODUCTION BAŞKAN’IN MESAJI / MESSAGE FROM THE PRESIDENT • 04 EDİTÖRDEN / EDITORIAL • 05 MİMARLIK HAFTASI’NDA İSTANBUL’DAN WINY MAAS GEÇTİ / WINY MAAS PASSES THROUGH ISTANBUL AT ARCHITECTURE WEEK • 06 VİTRA TASARIM MÜZESİ’NDE KAPSAMLI BAUHAUS SERGİSİ / COMPREHENSIVE BAUHAUS SHOW AT VITRA DESIGN MUSEUM • 12 FORMAFANTASMA’DAN ETNA LAVI TASARIMLARI / ETNA LAVI DESIGNS BY FORMAFANTASMA • 14 WHATABOUT STÜDYOSUNDAN KOLEKTİF ÖĞRENCİ BİENALİ / COLLECTIVE STUDENT BIENNIAL FROM WHATABOUT STUDIO • 18 ZAHA HADID RIBA ALTIN MADALYASI’NI ALAN İLK KADIN OLDU / ZAHA HADID BECOMES THE FIRST WOMAN TO RECEIVE RIBA GOLD MEDAL • 20 HABERLER & ETKİNLİKLER / NEWS & EVENTS • 36 MİMARİ / ARCHITECTURE KAPAK KONUSU / COVER STORY: SWISSOTEL RESORT / BODRUM • 48 BEYOĞLU BELEDİYESİ EK HİZMET BİNASI VE SANAT GALERİSİ / MUNICIPALITY OF BEYOĞLU SUPPLEMENTARY SERVICE BUILDING & ART GALLERY, MANÇO MİMARLIK / MANÇO ARCHITECTS • 56 DIVERCITY&KOOP PROFILE • 64 GRACE SANTORINI HOTEL & VILLA • 67 AKÇAKOCABEY MESCİDİ - KOOP • 72 CONVERSION OF DOXIADIS OFFICE BUILDING-ATI TO APARTMENT BUILDING (ONE ATHENS) • 76 PSYCHIKO HOUSE • 84 İÇ MİMARLIK / INTERIOR DESIGN OMEGA BOUTIQUE / MAÇKA İSTANBUL • 88 SANAT / ART 14. İSTANBUL BİENALİ / 14TH ISTANBUL BIENNIAL TUZLU SUYUN MEKÂNLARI / VENUES OF SALTWATER • 92 SEKTÖRDEN / SECTORAL NEWS TAŞLAR VE KENT / STONES AND THE CITY • 106 PROVİN MERMER AMERİKA’DA FAALİYETİNE BAŞLADI / PROVIN MARBLE STARTED ITS OPERATION IN USA • 110 VERONA MARMOMACC 2015 • 112 ANTALYA DOĞAL TAŞ FUARI ÜZERİNE PYRAMIDS İLE SÖYLEŞİ / INVERTIEW WITH PYRAMIDS ABOUT ANTALYA NATURAL STONE FAIR• 116
48
64 67 56 76
72
84
92
başkan mesajı chairman’s message
Değerli Meslektaşlarım, İMİB bizim yönetimimizde olduğu dönem içinde verimli faaliyetlere, yeni projeler üreterek sektöre hizmet etmeye devam ediyor. Çevreye duyarlı ve Çevre dostu olmanın önemini vurgulamak için 1 milyon m2 ağaç dikme projemizi 2015 yılı tamamlanmadan Kasım ayı içerisinde başlatacağız. ‘Maden ve doğal taş konusunda ilkler’ projemize sizlerden destek bekliyoruz. Bu projemizde özetle; maden ve doğal taş sektöründe yapılan ilk Ali Kahyaoğlu icraatların ortaya çıkarılarak, bu bilgileri gelecek kahyaoglua@yahoo.com nesillere aktarmak ve örnek olmak amacındayız. ‘İlk kepçe kullanan firma, ocak, şehir’ veya ‘Rusya’ya, Çin’e veya başka bir ülkeye İlk ihracat yapan firma, ocak, şehir’ gibi başlıklar halinde sınıflandırmayı planlıyoruz. Bu konulardaki katılımınız için birliğimizle irtibata geçebilirsiniz. UR-GE ihracatı geliştirme projemizde 3. Grubu oluşturmaya başladığımızın müjdesini verebiliriz. Bu teşvikler, küçük ve orta ölçekli firmalarımıza katkı sağlayacak projelerimizdendir. Bu konuyla ilgili de birliğimizden Zeynep Şeku Hanım ile irtibata geçebilirsiniz. Kazasız belasız hayırlı işler temennilerimle. Saygılarımla,
Dear Colleagues, During our management term, IMIB continues with productive activities to serve the industry, generating new projects. To underscore the importance of being environmentally sensitive and environment-friendly, we will initiate in November, before 2015 is over, our 1 million m2 tree planting project. We expect support from you for our project “First in minerals and natural stone”. In this project, basically we seek to unearth the first initiatives in the minerals and natural stone industry, conveying this knowledge to future generations and acting as models. We plan to categorize the topics like “the firm, quarry or city using a loader for the first time” or “the firm, quarry, city which first exported to Russia, China or some other country. You may contact our Association for any contribution you may offer in these areas. I can give you the good news that we started to form Group 3 in our UR-GE export development project. This is a project which will contribute to the activities of our small and medium-scale firms. On this subject, you may contact Zeynep Şeku, of our Association. Wishing you days of endeavor free from accidents and perils. Respectfully,
natura | 4
Natura Yayın Kurulu Başkanı ve İstanbul Maden İhracatçılar Birliği adına Yönetim Kurulu Başkanı Chairman of Editorial Comittee ve İstanbul Mineral Exporters Association, CEO Ali Kahyaoğlu Yayın Kurulu Editorial Commitee Ali Kahyaoğlu Hasan Hüsnü Ayvacı Rüstem Çetinkaya Banu Sürmen Altın Mutlu Öktem Genel Koordinatör General Coordinator Bülent Tatlıcan bulent@krmedya.com Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Editor in Chief Mehmet Nur Ulaş mehmet@krmedya.com Yayın Direktörü Editorial Director Heval Zeliha Yüksel Üçok yzeliha@yahoo.com Konular Editörü Features Editor Selin Biçer Yardımcı Editör Associate Editor Yağmur Yıldırım Tasarım / Design Kare Tasarım Zeynep Karakoyun Tercüme / Translation Turan Aksoy Hukuk Danışmanı / Legal Consultation Av. Dr. Ramazan Arıtürk Av. Arb. Zeki Arıtürk Av. Eren Özden Yönetim / Management Kare Tasarım Arabayolu Cad. No:11/A Tarabya/ Sarıyer- İstanbul 0212 262 07 66 www.krmedya.com Reklam / Advertisement reklam@krmedya.com Baskı / Publishing FRS Matbaacılık Mas- Sit Matbaacılar Sitesi 5. Cad. 34 Bağcılar 34204 İstanbul Bize ulaşın / Contact us www.naturadergi.com info@krmedya.com
editörden
editorial
Her sayımızda; popüler olandan ziyade modern zamanda yerel olana dikkat çekerek, doğal taşın kullanıldığı “iyi mimarlık” örneklerini sayfalarımıza taşımaya devam edeceğiz. Doğal taş malzemesinin özenle kullanıldığı projeleri bu sayıda da anlatmaya devam ettik. Bodrum’un yerel mimarisine beyaz rengin hakim olmasına rağmen cephesinde cesursa kullanılan doğal taş ile ilgimizi çeken bir otel projesini kapağımıza taşıdık. Yine cephede kullanılan doğal taşı ile dikkat çeken, bu sefer ülkenin başka ucundan Beyoğlu Belediyesi’ne ait bir binayı sayfalarımıza taşıdık. Çeşitlilik sunmak, tekrardan kaçınmak, sürekli aynı yapıları her yayında görme eğilimini kırma amacı ile komşumuz Atina’da ve Türkiye’de eş zamanlı işler yapan bir mimarlık firmasının doğal taş kullanımlı projelerini sizinle paylaştık. Sonbaharın gelmesi ile özellikle büyük şehirlerde etkinlikler artıyor. 14. İstanbul Bienali’nin mekânlarını inceledik. Sizlere yeni sergi haberlerini verirken zevkle hazırladık sayfaları. Zira sanatın yaygınlaşmasının toplumun her köşesine sirayet etmesini istediğimiz anlayışta çok büyük katkısı olduğu yadsınamaz. Bu alanda çalışma yapan herkese teşekkürü borç biliyoruz. Doğal taşın kullanıldığı yeni tasarımları işlerken sadece ülkemizde değil, Avrupa’daki gelişmeleri de takip ediyor ve sizlere sunuyoruz. Her sayımızda doğal malzemenin önemini anlatma gayemiz devam edecek. Estonya’da mimarlık öğrencilerinin başkent Talin’de şehir içi kaçış mekânlarını o kadar çok beğendik ki dileriz yakında doğal taştan ülkemizde de benzerleri yapılır. İyi mimarlık örneklerini huzurlarınıza getirmek konusundaki ısrarımızı yineleyip, yeni sayıda görüşmek üzere diyelim. Mimarinin dünyayı güzelleştirme çabasına destek olmak dileğiyle… Söz uçar, yazı kalır… In our each issue, we will continue to carry to our pages the specimens of “good architecture” where natural stone is used, drawing attention to rather than what is popular; to what is local in modern times. Once again, we are telling you about the projects in which natural stone is used with care.
Mimar / Architect, Heval Zeliha Yüksel Üçok
We carried to our cover page a hotel project which drew our attention with natural stone boldly used on its façade, despite the fact that the color white dominates the local architecture of Bodrum. We also brought to our pages a building of Beyoğlu Municipality from another end of the country, again coming to attention with the natural stone used on its façade.
We shared with you the natural stone used projects of an architects firm which is engaged in simultaneous projects in our neighbor Athens and in Turkey with the aim to offer diversity, avoid repetition and the break the trend of seeing the same buildings in all publications all the time. As autumn arrives, events are growing in number especially in large cities. We looked at the venues of 14th Istanbul Biennial. It was a pleasure to prepare our pages when giving you news from new exhibitions. Because one cannot deny that art has a major contribution to the concept we wish to become popular at every corner of the society. We are grateful to everyone who work in this field. When presenting the new designs in which natural stone is used, we also follow the developments in Europe, not just in our country. Our objective of stressing the significance of natural materials will keep on going in every issue. We were so delighted with the intra-city escape venues of students of architecture in Estonia’s capital, Talin, that we hope similar ones will be built out of natural stone in our country as well. Reiterating our persistence in bringing the specimens of good architecture to you, let’s say “ you in the next issue”. Hoping that we are achieving the task of giving support to architecture’s efforts to make the world more beautiful… Verba volant, scripta manent…
haberler | news
M İ M A R L I K H A F TA S I ’ N D A İ S TA N B U L ’ D A N W I N Y M A A S G E Ç T İ W I N Y M A A S PA S S E S T H R O U G H I S TA N B U L AT A R C H I T E C T U R E W E E K
u yıl “Mimarinin Şeffaf Yüzü” sloganı ile ikincisi gerçekleşen “T Buluşmaları”nın yeni konuğu, ünlü Hollandalı mimar ve şehir planlamacısı Winy Maas oldu. Dünya Mimarlık Haftası kapsamında gerçekleşen etkinlik kapsamında MVRDV mimarlık ofisinin kurucu ortağı Winy Maas mimarlık, peyzaj, şehir planlama gibi alanlardaki deneyimlerini mimarlar, tasarımcılar ve yapı sektörü profesyonelleri ile paylaştı. Etkinlik kapsamında Maas’ın “What’s Next?” adlı sunumunu bini aşkın mimar ve mimarlık öğrencisi izledi. İlki 11 Aralık 2014’te ünlü Japon mimar Sou Fujimoto’nun katılımıyla yapılan konferans serisinin ikincisi, Şişecam Düzcam ve Arkitera Mimarlık Merkezi işbirliği ile Harbiye Askeri Müze’de gerçekleşti. Winy Maas, “What’s Next?” başlığıyla yaptığı sunumda yaşam alanlarını tasarlayarak geliştirmekten çok mutlu olduğunu belirterek şunları söyledi: “Mimari kendini kopyalamamalı. Dünyada artık büyük metropoller birbirine benzemeye başladı. Mimarlar olarak üzerimize düşen görev bir şeyleri değiştirmek ve dönüştürmek. İş insanla-
B
natura | 6
T
he new guest of “T Meetings”, the second one of which was held this year under the slogan “The Transparent Face of Architecture”, was the renowned Dutch architect and urban planner Winy Maas. Under the event held as part of World Architecture Week, the founding partner of MVRDV architecture office, Winy Maas, shared his experiences in the fields like architecture, landscaping and urban planning, with designers and building industry professionals. Maas’s “What’s Next?” entitled presentation was attended by more than one thousand architects and architecture students. The first one of the conference series was done with the participation of famed Japanese architect Sou Fujimoto on December 11, 2014. The second event took place at Harbiye Military Museum with the collaboration of Şişecam Düzcam and Arkitera Architecture Center. In his presentation entitled “What’s Next?”, Winy Maas had this to say noting that he was very happy to design and develop living spaces: “Architecture should not copy itself. Now, big metropolises started to look
haberler | news rı çalışma alanlarının hayatını kolaylaştırmasını istiyor. Çalışma alanlarına hayat vermemiz gerekiyor. İnsanlar birbirine benzer evlerde yaşamak istemiyorlar. Doğanın güzelliğini yenilikle buluşturmak çok önemli. Bu nedenle doğaya uyumlu bir şekilde binalar geliştirmemiz gelecek için de önem taşıyor. Özellikle binaların mimarisini ortamla ve doğayla uyumlu yapmak gerekiyor. İnsanlar artık doğanın içinde modern yapılarda bir arada ama doğaya zarar vermeden yaşam talep ediyor. Hedefleri saptamak ve yerine getirmek lazım. Binalara, duvarlara yaşam katarak daha verimli kullanabiliriz.” Maas, bilginin ve teknolojinin kullanılması ile mimarların yaşam alanlarını farklılaştırdığını söyledi ve son dönem projeleri ile deneysel araştırmalarından örnekler sundu. Geleceğin binalarının şeffaf ve nefes alması gerektiğine vurgu yapan Maas, şu bilgileri aktardı: “Gelecek üzerinden spekülasyonlar yaparak soruna çözüm bulmak gerekiyor. Mimaride eleştiri çok önemli bir yer tutuyor. Yapıcı eleştiriler mimariye dinamizm katar.” Mimarlığın yanı sıra peyzaj, şehir planlama, ürün ve sergileme tasarımı gibi tasarımın farklı alanlarında da başarılı çalışmalara imza atan ünlü mimar Winy Maas, ortağı olduğu MVRDV mimarlık ofisinin tasarım prensibini mimarlık, kent planlama ve peyzaj tasarımında sosyal ve çevresel bütünlüğü ele alacak şekilde bir mekânsal yenilik yaratmak olarak açıklıyor. Maas’ın kurucu ortaklığında ofisin öne çıkan son dönem projeleri arasında Rotterdam Market Hall, Paris Pushed Slab, Schijndell Glass Farm, Bordeaux Bastide Niel master planı yer alıyor.
like each other all over the world. As architects, what falls upon us is to change and transform certain things. Business people want workplaces to facilitate their lives. We have to give life to working areas. People don’t want to live in homes that are all alike. It’s very important to bring the beauty of nature to innovation. Therefore, it’s important also for the future that we develop buildings in harmony with nature. Especially, the architecture of the buildings must be harmonious with the setting and nature. Nowadays, people ask for life in modern buildings together but without harming the environment. Targets have to be set and fulfilled. By adding life to buildings and walls, we can use them more efficiently”. Maas said that architects made living spaces different using knowledge and technology and gave examples of his latest period projects and experimental work. Stressing that future buildings should be transparent and breathing, Maas said: “One needs to find a solution to the problem speculating over the future. Criticism is very important in architecture. Constructive criticism adds dynamism to architecture”. Renowned architect Winy Maas accomplishing works in different fields of design like landscaping, urban planning, product and display design in addition to architecture; describes the design principle of MVRDV architecture office where he is a partner, as creating a spatial innovation to handle social and environmental integrity in architecture, urban planning and landscape design. Among the standing out projects of the office where Maas is a partner are Rotterdam Market Hall, Paris Pushed Slab, Schijndell Glass Farm and Bordeaux Bastide Niel master plan.
natura | 7
haberler | news
C O O R D I N AT I O N - B E R L I N ’ D E N M İ N İ M A L AY D I N L AT M A MINIMAL
L I G H T I N G B Y C O O R D I N AT I O N - B E R L I N
OORDINATION-berlin, “Berlin Design Selection” seçkisi kapsamında “italic light” aydınlatmasını ilk kez sergiledi. Heykelsi bir biçime sahip aydınlatma, hem renkli başlığından noktasal aydınlatma için kullanılabiliyor, hem de mermer gövdesinden mermer malzemenin zengin dokusunu dramatik bir biçimde yansıtacak bir LEDe dönüşebiliyor. Başucu ya da masa üstü aydınlatması olarak kullanılabilecek aydınlatma, bu özelliği sayesinde dekoratif bir eleman olarak da mekânın her yerinde konumlanabiliyor. Mermer ve alüminyum malzemenin birlikteliğine ve minimal çizgilere sahip tasarım, hem klasisist, hem de postmodern tasarım ikonografisine selam gönderen bir biçime sahip.
C
natura | 8
OORDINATION-berlin exhibited the “italic light” illumination as par t of “Berlin Design Selec tion”. The statuesque lighting may be used for point lighting from its colored head, and also may be transformed into a LED which will reflec t the rich texture of marble from the marble body dramatically. The lighting which can be used as a head or desktop lighting, may be positioned at any location in a venue as a decorative element as well. The design, featuring the union of marble and aluminium with minimalist lines, has a form referencing both classical and also post-modern iconography.
C
haberler | news
AR-TUR Tatil Köyü, 1970’ler, SALT Araştırma, Altuğ-Behruz Çinici Arşivi AR-TUR Resort, 1970s, SALT Research, Altuğ-Behruz Çinici Archives
A LT U Ğ - B E H R U Z Ç İ N İ C İ A R Ş İ V İ YO R U M L A N I YO R A LT U Ğ - B E H R U Z Ç I N I C I A R C H I V E I N T E R P R E T E D ALT Araştırma’ya 2014’te devredilen AltuğBehruz Çinici Arşivi, herkesin katılımına açık programlarla yorumlanmaya devam ediyor. Altuğ-Behruz Çinici Arşivi, uzun soluklu bir mimarlık ofisinin geçmişini detaylı şekilde sunmanın ötesinde, 1960’lardan 2000’lere Türkiye’deki ortamın mimar, işveren ve kullanıcılar açısından değerlendirilmesine olanak tanıyor. SALT Araştırma’da dijitalleştirme ve kataloglama çalışmaları sürdürülen arşivin içeriğini açan ve tartışma ortamı yaratmayı amaçlayan bir dizi konferans, SALT ve ODTÜ işbirliğinde geçtiğimiz aylarda gerçekleşti. Film gösterimi ve konuşmalardan oluşan ilk program, 29 Mayıs’ta SALT Beyoğlu’ndaki Açık Sinema’da gerçekleşmişti. Behruz Çinici’nin konuşma kayıtlarından derlenen film, mimarın işleri ile mimarlık ve şehircilik anlayışına dair beyanlarına odaklanıyor. Konuşmalarda ise, arşivin kapsamı, Çinici’nin toplumda temsil ettiği mimar pozisyonu ile Altuğ ve Behruz Çinici’nin ilk dönem çalışmalarından olan ODTÜ kampüsünün mekânsal nitelikleri irdelendi. 29 Eylül tarihinde gerçekleşen ikinci program, SALT ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) iş birliğiyle Ankara’da düzenlendi. Konferansta, Altuğ-Behruz Çinici’nin ODTÜ projesi, ODTÜlü mimar ve akademisyenler tarafından Çinici Arşivi, üniversite arşivi ve diğer bağımsız çalışmalar
S
natura | 10
A
ltuğ-Behruz Çinici Archive transferred to SALT Research in 2014 continues to be interpreted by programs open to the participation of everyone. Altuğ-Behruz Çinici Archive, beyond presenting the history of a long-term architectural office in detail, allows evaluation of the setting in Turkey from 1960s to 2000s in terms of architects, clients and users. In recent months, at SALT Research, a series of conferences seeking to open the content of the archive which is under the digitalization and cataloguing work, and to create an environment of debate took place with the collaboration of SALT and METU. The first program comprising film screenings and speeches took place in Açık Sinema at SALT Beyoğlu May 29th. The film compiled from voice records of Behruz Çinici focuses on the architect’s words on his works and his concept of architecture and urban planning. At the panel, the contents of the archive, the architectural position represented by Çinici in society and the spatial qualities of the METU campus, one of the first period works of Altuğ and Behruz Çinici were discussed. The second program which took place on September 29 was in Ankara with the collaboration of SALT and Middle East Technical University (METU). At the conference, Altuğ-Behruz Çinici’s METU project was discussed in various contexts
haberler | news üzerinden çeşitli bağlamby METU architects and acalarda tartışıldı. demicians over Çinici Archive, ODTÜ konferansı, konuşuniversity archive and other inmacılar ODTÜ Mimarlık dependent works. Bölümü öğretim üyesi AyMETU conference took place dan Balamir, SALT Araşwith the participation of spetırma ve Programlar’dan akers METU Architecture DeAslı Can, ODTÜ Mimarlık partment member of academic Fakültesi eski dekanı ve staff Aydan Balamir; from SALT Mimarlık Bölümü öğreResearch and Programs, Aslı tim üyesi Ali Cengizkan, Can; METU School of Archiİstanbul Bilgi Üniversitesi tecture former dean and ArchiMimarlık Bölümü öğretim tecture Department lecturer Ali üyesi Şebnem Yalınay ÇiCengizkan; Istanbul Bilgi Uninici, ODTÜ Mimarlık Faversity Architecture Department kültesi dekanı ve Mimarlecturer Şebnem Yalınay Çinici; lık Bölümü öğretim üyesi METU School of Architecture Güven Arif Sargın, ODTÜ Dean and Architecture DepartMimarlık Bölümü öğretim ment lecturear Güven Arif SarODTÜ Mimarlık Fakültesi, iç mekân, 1960’lar, SALT Araştırma, üyesi Ayşen Savaş, ODTÜ gın; METU Architecture DepartAltuğ-Behruz Çinici Arşivi Mimarlık Bölümü öğretim ment lecturer Ayşen Savaş; and METU Architecture Faculty, interior space, 1960s, SALT Reseüyesi Agnes van der Meij’in METU Architecture Department arch, Altuğ-Behruz Çinici Archives katılımı ile gerçekleşti. lecturer Agnes van der Meij. 24 Ekim tarihinde SALT At the third conference held at Galata’da gerçekleşen üçüncü konferansta ise, SALT’ın da- SALT Galata on September 24, the speakers examining the arcveti üzerine arşivi inceleyen konuşmacılar, kamuya açılma hive upon SALT’s invitation focused on various projects in the aşamasındaki arşivden çeşitli projelere odaklandı. Mimar- archive which is under the process of becoming public. Sibel lık kuramcısı, Harvard Graduate School of Design’da yarı Bozdoğan, architecture theoretician, part-time instructor at Harzamanlı öğretim üyesi ve Kadir Has Üniversitesi Mimarlık vard Graduate School of Design and Kadir Has University head Bölümü başkanı Sibel Bozdoğan, Altuğ-Behruz Çinici’nin of Architecture Department, looked at Altuğ-Behruz Çinici’s proşehir ölçeğine yaklaşan projelerini örneklendirerek; mimar- jects close to urban scale, discussed the efforts to develop deların, işlevselliğe dayalı tipik şehir kurgusunu tekrarlamak signs giving priority to the human scale instead of re-iterating the yerine, insan ölçeğine öncelik veren tasarımlar geliştirme functionality based, typical urban setup. Esra Akcan, architecture çabasını irdeledi. Mimarlık kuramcısı, Cornell University theoretician and Cornell University Architecture Department insMimarlık Bölümü’nde öğretim üyesi Esra Akcan, mimar- tructor, envisioned a potential architectural stance, interpreting ların Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) kampüsü the continuity and dilemmas in the post-METU campus, postsonrası kariyerlerindeki süreklilik ve ikilemleri arşivdeki Middle East Technical University (METU) campus careers of the çizimler üzerinden yorumlayarak olası bir mimari duruşu architects through the drawings in the archive. Architect and kurguladı. Mimar ve North Carolina State University’de North Carolina State University Member of academic staff Burak öğretim üyesi Burak Erdim ise, ODTÜ kampüsünün tasarı- Erdim, on the other hand, addressing the design of METU cammını Soğuk Savaş’ın uluslararası iş birliği ve rekabet orta- pus in the cold war’s setting of international collaboration and mında inceleyerek; arşivin 1950 ve 1960’lı yılların mimarlık competition, evaluated the archive’s contribution to the definitikültürünün tanımlanmasına katkılarını değerlendirdi. on of the architectural culture of 1950s and 1960s. Behruz Çinici, ODTÜ projesini, “kurulduğu 1956 yılından Behruz Çinici defines the METU project as “a model which was bu yana ülkede pek çok konuda önder, yaratıcı ve üretken a leader on many topics at the country since 1956, the year of bir model” olarak tanımlar. Kataloglanma süreci devam its inception, and a creative and productive model”. The METU etmekte olan ODTÜ projesi belgeleri, Altuğ-Behruz Çini- project documents, the cataloging process of which is still onci Arşivi’nin en büyük bölümünü oluşturuyor. Bu belgeler, going, comprises the largest part of Altuğ-Behruz Çinici Archive. farklı ölçeklerde ayrıntılandırılmış çizimlerden inşaat seyir These documents range from drawings detailed at different scadefterlerine, fotoğraflardan yazışmalara kadar çeşitle- les to construction logbooks, photographs and correspondence. niyor. Behruz Çinici ve onun deyimiyle “ODTÜ’nün baş The voice and video recordings of chats with Behruz Çinici and mimarı” olan eski rektör Kemal Kurdaş’la yapılmış sohbet- in his own words, former president Kemal Kurdaş, “the head lerin ses ve video kayıtları arşive derinlik kazandırmakta. architect of METU”, bring depth to the archive which document Arşiv, ODTÜ projesini mimarlık, şehircilik ve inşaat alanla- the METU project in full detail in the fields of architecture, urban rında tüm detaylarıyla belgeleyebilir niteliktedir. planning and construction. Altuğ-Behruz Çinici arşivi programları ile “mimarlar ve ar- SALT, which opens the topic of “architects and their archives” şivleri” konusunu da tartışmaya açan SALT, arşiv üzerine with Altuğ-Behruz Çinici archive programs continues to produce projeler üretmeye devam ediyor. projects over the archive.
natura | 11
haberler | news
V I T R A TA S A R I M M Ü Z E S İ ’ N D E KAPSAMLI BAUHAUS SERGİSİ C O M P R E H E N S I V E B A U H A U S S H O W AT V I T R A DESIGN MUSEUM
natura | 12
haberler | news
lmanya Weil am Rhein’da bulunan Vitra Tasarım Müzesi, Bauhaus sanatçıları ve tasarımcıları üzerine kapsamlı bir sergi düzenledi. Dünya mimarlık, tasarım ve sanat sahnesini etkileyen en önemli oluşumlardan Alman Bauhaus okulunun tarihi boyunca yaratılmış pek çok işin yer aldığı sergide Walter Gropius, Marianne Brandt, Wassily Kandinsky gibi dönemine yön vermiş isimlerin de çalışmaları bulunuyor. Walter Gropius tarafından 1919’da kurulan okul, mimarlık, sanat, sinema, fotoğraf, ürün tasarımı, grafik tasarım gibi farklı disiplinlerin birlikteliğindeki modernist eğitim anlayışı ile geçtiğimiz yüzyıla damga vurmuş pek çok ismin yetişmesini sağladı. Dört bölüme ayrılan “Tha Bauhaus #itsalldesign” isimli sergide, şimdiye dek sergilenmemiş pek çok çalışmanın ve belgenin yanı sıra, Walter Gropius’un 1919 tarihli manifestosu, Ludwig Mies van der Rohe’nin U biçimli metal kollu sandalyesi, Josef Albers’ın 1923 Park cam paneli gibi tasarım ikonları da sergileniyor. Bauhaus’un tarihinsel bağlamına ayrılan ilk bölümü, okulun tasarım anlayışına ışık tutan tasarım ürünleri ve mekân temaları takip ediyor. Son kısımda ise, grafik tasarım ve iletişim tasarımı çalışmaları ile okulda üretilmiş deneysel filmler gösteriliyor. Son zamanlarda, Bauhaus Müzesi yarışması ve kazanan iki tasarımı ile de çok konuşulan Bauhaus üzerine Vitra Tasarım Müzesi’nin gerçekleştirdiği bir saygı duruşlu niteliğindeki sergi, gelecek yılın 28 Şubat tarihine kadar ziyarete açık olacak.
A
V
itra Design Museum in Germany Weil am Rhein organize a comprehensive exhibition on Bauhaus artists and designers. In the exhibition, which features numerous works created along the history of German Bauhaus school, one of the most important phenomenon affecting the world’s architecture, design and art scene; works artists who were the leading names of their periods like Walter Gropius, Marianne Brandt and Wassily Kandinsky, took place. The school, established in 1919 by Walter Gropius, allowed the development of numerous names who have made their mark on last century, with its modernist educational concept in the union of different disciplines like architecture, art, cinema, photography, product design and graphic design. At the exhibition entitled “Tha Bauhaus #itsalldesign” divided into four sections; in addition to numerous works and documents not exhibited before, Walter Groupius’s manifesto dated 1919, the U-shaped metal armed chair by Ludwig Mies van der Rohe and 1923 Park glass panel by Josef Albers are among the design icons on display. The first section of Bauhaus dedicated to its historical context is followed by design products and space themes shedding light on the school’s design concept. In the last section are graphic design and communication design works and experimental films created in the school. The exhibition, which serves as a tribute performed by Vitra Design Museum on Bauhaus which has been talked about recently with the Bauhaus Museum contest and two winning designs, will be open to visitors until February 28 of next year.
natura | 13
haberler | news
FORMAFANTASMA’DAN ETNA LAVI TASARIMLARI ETNA LAVA DESIGNS BY FORMAFANTASMA
natura | 14
haberler | news
stanbul Tasarım Bienali’nden de tanıdığımız İtalyan tasarım ekibi Formafantasma’nın kurucuları Simone Farresin and Andrea Trimarchi, Etna Yanardağı’ndan lav kullandıkları yeni tasarımları ile doğdukları Sicilya’ya selam gönderiyor. Sicilya’da bulunan Etna Yanardağı’nın 2013 yılındaki patlamasından elde ettikleri soğumuş lavları kullanarak ürettikleri “De Natura Fossilium” koleksiyonu üzerine tasarımcılar şöyle diyor: “20 Kasım 2013’te Etna Yanardağı patladığı zaman, hareket eden taşların çıkardığı korkunç homurtu ve güneşi tamamen kaplayan siyah duman ile son derece dramatik bir sahne ortaya çıkmıştı.” Patlamadan sonra soğuyan lav, koyu gri renkli bazalta dönüştü. Etna’dan ve Stromboli’den bu malzemeyi toplayan Farresin ve Trimarchi, ham olarak, ya da eritip cam ve eğirerek tekstil olarak tasarımlarında kullandı. İkili şunları söylüyor: “Lav malzemeyi cam olarak eritme ve üfleme deneyleri oldukça vakit aldı. Araştırmanın ve deneylerin en zor kısmı, malzemenin doğru biçimde soğumasının zamanını anlamaktı. Bunun için belki binlerce deneme gerçekleştirdik.” Formafantasma ve Gallery Libby Sellers işbirliğinde üretilen seride tabureler, sehpalar, hatta ünlü postmodern tasarımcı Ettore Sottsass’a bir saygı duruşu niteliğindeki çizgisel duvar saati bulunuyor. Pirinç parçalar ile birleştirilen volkanik malzeme, doğal ve insan yapımı olan birlikteliğini yansıtıyor.
İ
T
he founders of Italian design team Formafantasma we are familiar with from Istanbul Design Festival, Simone Farresin and Andrea Trimarchi, say hello to their birthplace Sicily with their new designs in which they have used lava from Etna Volcano. The designers have this to say on the “De Natura Fossilium” collection they created using the cold lava left over from Etna’s 2013 eruption: “When Etna erupted on November 20, 2013, a highly dramatic scene appeared with the tremendous grumbling of moving stones and the black smoke totally covering the sun”. The lava, cooling down after the eruption, turned into a dark gray basalt. Farresin and Trimarchi, picking up this material from Etna and Stromboli, used the material either raw or as glass by melting it, or textile as weaving it. The duo said: “It took quite a lot of time to melt and blow lava as glass. The toughest part of the research and tests was to know to get to know the timing of the proper cooling of the material. Perhaps, we had to have thousands of tests for this”. The series created under the collaboration of Formafantasma and Gallery Libby Sellers features stools, desks and even a linear clock as a tribute to famed postmodern designer Ettoro Sottsass. Volcanic material combined with brass pieces, reflects the union of the natural and the manmade.
natura | 15
haberler | news
İ TA LYA N TA S A R I M C I L A R D A N “ E L M A S ” E V Y E “ D I A M O N D ” B A S I N B Y I TA L I A N D E S I G N E R S talyan tasarımcılar Moreno Ratti ve Paolo Ulian, mermerden geometrik “Elmas” evyesini tasarladı. Optik bir yüzeyin fragmantasyonu olarak biçimlenen “Elmas” (Diamond), mücevherin ikonografisini üçgen kesimleri ile ifade ediyor. Moscato tarafından üretilen evyeler, iki farklı boyuta ve farklı renk seçeneklerine sahip.
İ
natura | 16
talian designers Moreno Ratti and Paolo Ulian designed the marble geometrical “Diamond” basin. “Diamond”, shaped as the fragmentation of an optical surface, expresses the iconography of the jewel by triangular cuts. The basins produced by Moscato have two different sizes and different color options.
I
haberler | news
W H ATA B O U T S T Ü D Y O S U N D A N K O L E K T İ F ÖĞRENCİ BİENALİ COLLECTIVE STUDENT BIENNIAL FROM W H ATA B O U T S T U D I O
natura | 18
W
hatabout Stüdyosu 2015-2016 Güz döneminde Türkiye geneli 8 şehirde “Masumiyet, Mahremiyet, Mahcubiyet” adlı kolektif bir öğrenci bienalinin yürütücülüğünü gerçekleştirecek. Ekip, tüm bu gelişmeleri konuşmak ve çalışmalarına başlamak üzere 2-9 Ekim tarihleri arasında 8 farklı şehirde tanışma toplantıları düzenleyeceğini duyurdu.
W
hatabout Studio will conduct a collective student biennial entitled “Innocence, Privacy and Embarrassment” in 8 cities in Turkey in 20152016 Fall term. The team announced that getting to know meetings will be organized in 8 different cities October 2-9 to discuss all these developments and to give a kick start to the project.
Whatabout Türkiye tanışma toplantılarının davet metninde şu bilgilere yer veriliyor:
The invitation text for Whatabout Turkey familiarity meetings says:
Whatabout nedir? Whatabout; ara vermeksizin işleyen ve deneysel üretim ve deneysel sürece odaklanan, alternatif eğitim biçimleri arayan/deneyen, aktarım değil paylaşımı esas alan kolektif bir tasarım pratikleri serisi, açık bir stüdyodur. Geçtiğimiz 2.5 yıl içerisinde yaptığımız 18 çalışma ve Türkiye Turnesi ile 400’ü geçen katılımcı sayısına ulaştıktan hemen sonra bir Türkiye ekibi olmak için çalışmalara başladık. İstanbul, İzmir, Eskişehir, Ankara, Mardin, Bursa, Adana ve Bolu’daki Whatabout ekiplerinin de katılımı ile; İçinde bulunduğumuz Güz dönemi boyunca MEF Üniversitesi’nde yürüteceğimiz, “Akademi ile paralel ilerleyen yeni korsan / kolektif eğitim süreçleri | İnformal [seçmeli/kolektif] açık stüdyo.” dediğimiz Whatabout Stüdyosu’nu ve yaklaşık önümüzdeki 1 yıl boyunca yürüteceğimiz 20. çalışmamız “Masumiyet, Mahremiyet, Mahcubiyet” isimli Kolektif Öğrenci Bienali’ni [detaylar aşağıda!] hep birlikte yaratmak üzere, siz öğrenci arkadaşlarımızı Türkiye genelinde düzenlediğimiz tanışma toplantılarına bekliyoruz! 8 şehirde düzenlenen toplantılarda 6 Ekim Salı günü MEF Üniversitesi’nde start vereceğimiz Whatabout Stüdyosu’nun kapsamı/programını, “Masumiyet, Mahremiyet, Mahcubiyet” ismini verdiğimiz kolektif öğrenci bienalini ve piyasanın “isimsiz” emekçileri, kazananları, kaybedenleri, çabalayanları ve vazgeçenleriyle sohbet etmek amacıyla Ekim ayı itibariyle yayına girecek olan Whatabout TV’yi konuşacağız. Ve umuyoruz ki, siz öğrenci arkadaşlarımızla tanışıp, yolumuza daha kalabalık devam edeceğiz!
What is Whatabout? Whatabout is a collective design practices series and open studio functioning without interruption, focused on experimental production and the experimental process, searching/testing alternative education styles based on not transfer but sharing. With 18 projects and Turkey tour we performed during the last two and a half years, we reached more than 400 participants and right away started to do what we can to become a Turkey team. With the participation of Whatabout teams in Istanbul, Izmir, Eskişehir, Ankara, Mardin, Bursa, Adana and Bolu; To create together the Whatabout Studio we call new pirot/ collective educational processes / [informal/open studio] advancing in parallel with the Academy, we will conduct at MEF University during the present fall term and the Collective Student Biennial entitled “Innocence, Privacy, Embarrassment”, our 20th project we will conduct approximately during the next one year, we expect you, student friends to participate in the familiarization meetings we organized all over Turkey! At the meetings to be held in 8 cities, we will discuss the content/program of Whatabout Studio we will give a kickstar t at MEF University Tuesday October 6, the collective student biennial we call “Innocence, Privacy, Embarrassment” and Whatabout T V which will star t in October to chat with the “unknown” workers, winners, losers, toilers and abandoners of the marketplace and we hope that we will get to know you, student friends to keep on going with a greater population!
haberler | news
Peki neden kolektif bir öğrenci bienali? Neden “Masumiyet, Mahremiyet, Mahcubiyet”? “Yüksek sanatın prestijli kollarından sıyrılıp uzaklara kaçarak toza toprağa bulaşmayı göze alacak büyükçe bir grup istemezük!çünün, şehir merkezlerinde ulaşılamaz üretimlerin yanında şehirden çok uzakta en kolay ulaşılabilirler ile söyleyeceği sözler bütünü. Yurtiçi ve yurtdışındaki sanat çevrelerinin, sanatçıların ve küratörlerin yüksek prestijli duvarlar arkasında oluşturdukları kültür ağının varlığını kabul edip, onun hemen yanına yerleştirmek üzere; yüksek sanat düşkünü insanların ilgisini çek(e)meyecek sığlıkta, ancak köy muhtarının tepkisini çekebilecek kırmızı noktalıkta birkaç sanatsal bir şeylerin toplanması. Uluslararası danışma kurullarının belirlediği küratörler değil, ÖSYM’nin puan sistemine göre belirlenmiş alt kümeciklerden, cv’me yazarımcılardan azcık para kazanırımcılara kadar kapıda bekleyici olanların bienali. Kimimizin şehir merkezinde gitmeye üşendiği, kimimizin ise Anadolu’nun herhangi bir şehrinden kilometrelerce yol kat edip 1 günlüğüne katılmaya geldiği “mahalle baskılı” sanat günlerine kendini ait hissedemeyen bizlerin, ‘Herhalde bu insanlar birşeyler anlıyor da ben cahilim’cilerin sözleri. Dünya metropollerinde, şehir merkezlerinde, prestijli mekanlardaki açılış kokteyllerinde konuşmak üzere değil; Taşranın soba üstünde ekmek kızartılan tereyağlı kolektif öğrenci bienalini oluşturmak ve gerek ulusal/uluslararası bienallerin sanatçıları, küratörleri ve diğer tüm emekçileri ile, gerekse yaşadığı köyde top oynarken sokakta bizlerle karşılaşacak olan çocuklar ile birlikte üretmek üzere; Taşranın yapıtaşları - Masumiyet, Mahremiyet, Mahcubiyet üzerine düşünmeye bekleriz. Biz öğrencilerin de söyleyeceği sözler var. Belki Anadolu’nun herhangi bir yerindeki eski yıkık bir köy evinde söyleriz sözlerimizi, belki de bir kasabanın pazar alanında. Bugüne kadar bienallerde izleyici rolü üstlendik ama bu kez kendi bienalimizi ‘hepbirlikte’ oluşturmak üzere çalışmalara başlıyoruz. Bu nedenle, önümüzdeki Güz dönemi boyunca Türkiye’nin her yerindeki siz öğrenci arkadaşlarımızdan; Masumiyet, Mahremiyet, Mahcubiyet”i birlikte yaratmak isteyenleri buradan alalım! Biliyoruz, tabi ki bu çocuklar henüz genç, tabi ki sizler de gençliğinizde böyle saçmalıklar yaptınız.”
Why a collective student biennial? Why “Innocence, Privacy, Embarrassment”? We don’t want a largish group of “We don’t want it!”ers daring to get dirty, running away leaving the prestigious arms of high art will say with those easiest to access far away from the city beside inaccessible production at city cores. Gathering of a few artistic things at the red dot place which can only draw the wrath of the village muhtar at a shallowness not to draw the attention of high art enthusiast people to recognize the existence of the culture network created behind high prestige walls by art communities, artists and curators locally and internationally to be installed right beside it. The biennial of not the curators chosen by international advisory boards but of those waiting at the door ranging from people who think“I will write it in my cv”, to I’ll make a little bit of money out of the subsets fixed based on ÖSYM’s scoring system. The words of us who feel uneasy at “neighborhood pressured art days”, some of us can’t bother to go downtown or which some of us come to attempt for one day covering great distance from any town of Anatolia, of those who say ‘I guess these people understand something but I’m ignorant. We expect you to think about the building blocks of country – Innocence, Privacy, Embarrassment – Not to speak at the gala cocktails in world metropolises, city cores or prestigious venues but to create the collective student biennial of the country where there is buttered grilled bread on the stove and to create together with the artists, curators and all other toilers of national/international biennials and also the kids who will meet us on the road when playing ball in the village they live in. We students, too, have things to say. We will say what we will say maybe in a torn down village home at any place in Anatolia, maybe at the marketplace of a town. Until now, we took on the role of the audience in biennials but this time, we’re starting working to create our own biennial ‘altogether’. Therefore, let’s pick up those who wish to create Innocence, Privacy, Embarrassment out of you, student friends all over Turkey during the next fall period. Indeed, we know that these kids are still young and of course, you too did such stupid things when you were young”.
Son olarak Whatabout, bu dönemki ilerleme sürecini 7 şehirden farklı disiplinlerde arkadaşlarla geçirecek. İstanbul katılımcılarının buluşma noktası olan MEF Üniversitesi’nde haftada bir yapılacak olan Whatabout Stüdyosu’nda öğrenci bienali çalışmaları bir yandan ilerlerken, katılımcılarla belirlenecek atölyeler de diğer yandan devam edecek. Ayrıca şehirler arası iletişimin yüz yüze iletişim ile daha etkili olacağı düşünüldüğünden, zaman zaman farklı şehirlerde buluşup toplantılar yapılacak. Katılımcı olmak isteyenlerin bu 7 şehir dışından da olsa bize ulaşması ve şehirlerdeki toplantıları yakalaması yeterli.
Finally, Whatabout will be practiced by several participants with different majorities from 7 cities in this semester. While the student biennial studies are progressed, the pop-up style ateliers that are specified by participants are kept going in the Whatabout Studio at MEF University which is the meeting point of Istanbul participants, once in a week. In addition, as their most powerful motivation is the periodical meetings in different cities, because we considered that connection between “whatabouters” in variable cities is more effective with face to face interaction. Anyone who wants to participate should continue to follow Whatabout Studio and catch their local and intercity meetings. natura | 19
haberler | news
ZAHA HADID RIBA ALTIN MADALYASI’NI ALAN İLK KADIN OLDU ZAHA HADID BECOMES THE FIRST WOMAN TO RECEIVE RIBA GOLD MEDAL ünya çapında gerçekleştirdiği yapılar ve akademik çalışmaları ile tanınan ünlü mimar Zaha Hadid, Birleşik Krallık Mimarlık Enstitüsü ‘nün (RIBA) yaşam boyu başarıyı ödüllendirmek üzere verdiği Kraliyet Altın Madalyası ile onurlandırıldı. Otuz yıllık mesleki kariyeri boyunca dinamik ve yenilikçi projelere imza atan, mimarlık, tasarım ve şehircilik alanlarında önemli araştırmalar yürüten, Zaha Hadid Architects kurucusu (FAIA onursal üyesi) Hadid, sağ iken tek başına bu ödülü alan ilk kadın oldu. Ödül Komitesi’ne başkanlık eden RIBA Başkanı Jane Duncan, “Zaha Hadid mimarlık alanında küresel çapta etkili ve zorlu bir güç” sözleri ile “binalarından mobilya, ayakkabı ve otomobil tasarımlarına dek oldukça deneysel, titiz ve zor beğenen biri olarak bütün dünyadan insanlar ve markalar tarafından arzulanıyor ve büyük saygı duyuluyor. Kendisinin ve profesyonel ekibinin bundan sonra yapacaklarını görmek için sabırsızlanıyorum” demecini verdi. Madalyaya değer görülen Zaha Hadid ise duygularını şu sözlerle ifade etti: “Kraliyet Altın Madalyası ile ödüllendirildiğim, özellikle de buna tek başına değer görülen ilk kadın olduğum için çok gururluyum. Beni aday gösteren Peter Cook’a, Louisa Hutton’a, David Chipperfield’e ve destekleri için Jane Duncan ile Ödül Komitesi’ne teşekkür ederim. Bugün kendine sağlam bir yer edinmiş çok sayıda kadın mimar görüyoruz. Bu, bunun kolay olduğu anlamına gelmiyor. Bazen büyük zorluklarla karşılaşıyoruz. Son yıllarda muazzam değişiklikler oldu ve bu ilerlemeyi sürdüreceğiz. Bu ödül benim ve pratiğim kadar, işverenlerimiz için de büyük bir onurdur. Kente dair vizyonu olan, bununla övünç duyan kişilerle
D
natura | 20
F
amed architect Zaha Hadid, known for the buildings she created worldwide and her academic studies, was honored with the Royal Gold Medal handed out by United Kingdom Architecture Institute (RIBA) to reward lifetime success. Zaha founded (FAIA honorary member) Hadid Architects, who have created dynamic and innovative projects through her thirty-year professional career, conducting significant research in the fields of architecture, design and urban planning; became the first woman receiving this award by herself when still alive. RIBA Chairman Jane Duncan, heading the Award Committee, says “Zaha Hadid is an effective and forceful might globally in the field of architecture”, adding “Ranging from her buildings to furniture, shoe and car designs; people and labels from all over the world desire and greatly respect her as experimental , nitpicking and a hard to please person. I can’t wait to see what she and her professional team will do from now on”. Zaha Hadid expressed her feelings as follows: “I am so proud to be the first woman to get the Royal Golden Medal by herself. I thank Peter Peter Cook, Louisa Hutton and David Chipperfield who nominated me, and Jane Duncan and the Award Committee for their support. Today, we see a large number of woman architects who have earned a sound place for themselves. This doesn’t mean that it was easy. We’re facing sometimes great difficulty. Enormous changes took place in recent years and we keep advancing. This award is a great honor also for our clients. It’s always exciting to collaborate with people with a vision about the city who are proud of this. Part of architecture is to ensure
haberler | news işbirliği yapmak her zaman heyecan vericidir. Mimarlık işinin bir parçası da insanların yaşadıkları, okudukları ya da çalıştıkları yerlerde rahat hissetmelerini sağlamaktır, dolayısıyla bu standartları yükseltmemiz gerekir. Konutlar, okullar ve yaşam alanı olarak tanımlayabileceğimiz diğer kamusal yapılar her zaman asgari varoluş kavramına dayandırılmıştır ki bu bugün geçerli olamaz. Mimarlar artık kritik sorunları giderecek beceriye ve araçlara sahipler.” (Mimarizm) Yaşam boyu başarıyı ödüllendirmek üzere, Birleşik Krallık Mimarlık Enstitüsü (RIBA) tarafından, İngiltere Kraliçesi’nin onayı alınarak, her yıl düzenli olarak dağıtılan RIBA Altın Madalyası, mimarlık disiplinini uluslararası anlamda etkileyen işlere imza atan kişi veya gruplara veriliyor. RIBA Altın Madalyası’nın önceki kazananları arasında Frank Lloyd Wright (1941), Le Corbusier (1953), Frank Gehry (2000), Archigram (2002), Frei Otto (2005), Toyo Ito (2006), Herzog & de Meuron (2007), Alvaro Siza (2009), I. M. Pei (2010), David Chipperfield (2011), Peter Zumthor (2013) gibi isimler yer alıyor. 1848 yılından beri verilen ödülü şimdiye dek alan 3 kadın mimar da (Ray Eames, Patricia Hopkins, Sheila O’Donnell), eşleri ve ofis ortakları ile beraber ödülün sahibi olmuştu. Zaha Hadid, 2016 Altın Madalyası’nı alışı ile birlikte ödülü tek başına alan ilk kadın oldu.
that people feel comfortable where they live, study or work. Therefore, we have to resist these standards. Public residences, schools and other public buildings we can call living spaces have always relied upon the minimum existence concept, which cannot be valid today. Architects now have the skill and tools to eliminate critical problems” (Mimarizm) RIBA Gold Award, handed out regularly with the approval of UK Queen by United Kingdom Architecture Institute (RIBA) to crown lifetime success, is given to individuals or groups that are owners of works af fecting the architecture discipline internationally. Among previous winners of RIBA Gold Medal are Frank Lloyd Wright (1941), Le Corbusier (1953), Frank Gehr y (20 0 0), Archigram (20 02), Frei Otto (20 05), Toyo Ito (20 06), Herzog & de Meuron (20 07), Alvaro Siza (20 09), I. M. Pei (2010), David Chipper field (2011) and Peter Zumthor (2013). Three woman architects, who have received the award which has been handed out since 1848; were Ray Eames, Patricia Hopkins and Sheila O’Donnell who received the award together with their spouses and of fice par tners. Zaha Hadid became the first woman receiving the award by herself when she earned 2016 Gold Medal.
Roma MAXXI, fotoğraf/photograph: Yağmur Yıldırım natura | 21
haberler | news
TÜRKİYE P AV YO N U ’ N U N VENEDİK SERGİSİ D E VA M E D İ YO R P AV I L I O N O F T U R K E Y ’ S RESPIRO EXHIBITION CONTINUES IN VENICE
enedik Bienali 56. Uluslararası Sanat Sergisi Türkiye Pavyonu’nda, günümüzün önemli kavramsal sanatçılarından Sarkis’in (d.1938, Çaylak Sokak, İstanbul) “Respiro” başlıklı yerleştirmesi yer alıyor. Defne Ayas (Witte de With Güncel Sanat Merkezi Direktörü) küratörlüğünde gerçekleştirilen Türkiye Pavyonu’nda Respiro sergisi, 22 Kasım 2015 tarihine kadar Venedik Bienali’nde izlenebilecek. İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) koordinasyonunda gerçekleştirilen Türkiye Pavyonu sergisi, bienalin ana mekânlarından Arsenale’deki Sale d’Armi binasında yer alıyor. “Respiro ile zamanların başlangıcına, ilk gökkuşağına, diğer bir deyişle ışığın ilk kırılma anına gideceğiz. Tarih içindeki belirli anlara sabitlenmek yerine bugünün ve uzak geçmişin güncelliğine aynı anda sahip çıkacağız. Durağanlığa karşı dönüşmeye, dönüştürmeye, nefes almaya, hissettirmeye devam edeceğiz.” Sarkis, 2015 Sarkis, bugüne kadar ürettiği tüm işler arasında Respiro’nun kişisel açıdan en zorlayıcı olanı olduğunu belirtiyor. Respiro, Sarkis’in Kriegsschatz (savaş ganimetleri) kavramıyla içten ve derin meşguliyetini ortaya koymanın yanı sıra sanat tarihi külliyatlarından Paolo Uccello’nun Louvre’da sergilenen San Romano Savaşı, Matthias Grünewald’ın Colmar’daki Unterlinden Müzesi’nde sergilenen Isenheim Sunağı, Giorgione’nin Venedik’teki Akademi Galerisi’nde sergilenen Fırtına tablosu gibi eserlere de atıfta bulunuyor. Sergide, Sarkis’in Roma’daki San Luigi dei Francesi Kilisesi’nde yer alan Caravaggio resimleriyle çevrelenmiş mekâna gönderme yapan, bire bir ebatlarında kesilmiş kırmızı camdan bir sunak da yer alıyor. Ortaçağa özgü tekniklerle yapılmış ve ortak bellek görüntülerinden oluşan 36 parça vitray pano, Sarkis’in deyimiyle “elmas küpeler gibi” mekânın tavanından sarkarak yerleştirmeyi bütünlüyor. Sarkis, bu
V
natura | 22
R
espiro, an installation by the influential conceptual artist Sarkis (b. 1938, Çaylak Sokak, Istanbul) is now on view in the Pavilion of Turkey at the 56th International Art Exhibition, la Biennale di Venezia. Curated by Defne Ayas (Director of Witte de With Center for Contemporary Art), the Pavilion of Turkey’s exhibition Respiro is organised by the Istanbul Foundation for Culture and Arts (İKSV), and is located at Sale d’Armi, Arsenale. The installation can be seen till 22 November 2015. “In Respiro, I will be reaching out beyond geopolitics, to a more expansive context of a million plus years, going back to the creation of the universe and the beginning of time, back to the first-ever rainbow—the very first magical breaking point of light. Instead of binding ourselves to specific instances within the histories of politics, religion, philosophy, and the arts, we will be embracing contemporaneity of both the present and the distant past in our continued attempt to defy stagnation.” Sarkis, 2015 Of all the works that Sarkis has produced to date, Respiro is personally the most challenging. Revealing his profound engagement with the concept of Kriegsschatz (the spoils of war) and acknowledging art historical canons such as The Battle of San Romano by Paolo Uccello, the Isenheim Altarpiece by Matthias Grünewald, and The Tempest by Giorgione, the installation consists of two site-specific neon rainbows and two largescale mirrors with fingerprints applied in watercolour by seven children, Abay, Anna, Aren, Helin, Karla, Claudia, and Linda. In addition, it brings together several of Sarkis’s iconic sculptures, including an altar made out of red glass cut to the exact size of the one surrounded by Caravaggio paintings in the church of San Luigi dei Francesi in Rome. Thirty-six stained glass panes created with a medieval technique thread the installation. These illuminated panes feature images that encrypt
haberler | news
natura | 23
haberler | news
vitraylarla imgeyi çerçeveliyor, imgenin hatlarını belirliyor, yakalayıp hapsediyor. Aydınlatılmış cam panoların resimlerle oluşturduğu bu orkestrasyon, acı, savaş, eros ve otobiyografik anlatılar resmederken ustalıklı bir insanlık eleştirisi sunuyor. Birçok farklı imgeden oluşan vitray panolar arasında ateş avuçlayan el, Ayasofya’nın yüksek duvarlarından aşağı bakan mozaik melek tasviri, nar tezgâhının önünde gülümseyen Hrant Dink, hazırlıksız yakalanan uykulu bir Sergei Parajanov, Mimar Sinan’ın Mihrimah Sultan’ı kucaklayışı ve Sarkis’in anne ile babasının mezarları da yer alıyor. Aynalar, vitray panolar ve sanatçının diğer ikonik eserlerinden oluşan Respiro, İtalyanca’da “nefes” anlamına geliyor; sanatçının ürettiği gökkuşağının yedi renginin çiziminden esinlenen Jacopo BaboniSchilingi’ye ait bir besteyle tamamlanıyor. İlk nefesini 3 Nisan’da alan ve 23 Nisan’da hayat bulan Respiro, 7 gün 24 saat kesintisiz olarak çalacak bu beste ve gökkuşağının sönmeyecek ışıklarıyla bienalin sonuna kadar nefes almaya devam edecek. “Sarkis, sanat ile evrene dair duruşunu ustaca bir araya getirebilen ender sanatçılardan. Günümüzdeki derin belirsizlikler karşısında, Sarkis’in bu başyapıtı, insanlık tarihini yeniden değerlendirmek için taptaze bir önerme. Respiro ile sanatın potansiyeli yeniden ivme alacak, sergi bizlere yeniden bir alan açacak. Mimari kurgu, vitraylarda şifrelenmiş sinyaller, saklanmış çerçeveler sayesinde belki biraz canımız acıyacak fakat ışıkla da buluşup iyileşme şansımız olacak. Sarkis’in zengin birikimi, sanatının dönüştürücü gücü, zamansızlığı ve zamanındalığı bize umut veren…” Defne Ayas, 2015 natura | 24
pain, war, eros, and autobiography through a pictorial orchestra so as to point to a deft but subtle critique of humanity: the palm of a hand cups a flame, a seraph peeks through high on the wall of Hagia Sophia, Hrant Dink smiles against a background of pomegranates, a sleepy Sergei Parajanov gets caught off guard, and the Great Architect Sinan’s embrace of Mihrimah Sultan comes together with an image of Sarkis’s parents’ grave, just to name a few. “Respiro”, meaning “breath” in Italian, is complemented by a musical composition by Jacopo Baboni-Schilingi, which is based on the artist’s rendering of the rainbow’s seven colors as a system of partitions. The music is played day and night, together with the neon works breathing in and out for the duration of the exhibition. Respiro took its first breath on 3 April and became fully alive on 23 April 2015. “Few artists have combined artistic ingenuity with such a subtle critique of history as deftly as Sarkis. This undertaking opens up a space in which the potential of art is reanimated. Against the current landscape of deep uncertainties, our intention is to unfurl a proposition that reveals Sarkis’s profound concern for humanity. With and through his intense and perfectionist oeuvre -especially with this magnum opus of his- and thanks to his rich arsenal of visual, architectural, and musical apparatus, we are able to tune into hidden signals and frames encrypted in mediated images and visions; dig deeper into our contemporary lived experience; most likely hurt but also hopefully heal. The focus is the transformative power of his art, and both the timelessness and the timeliness of his oeuvre.” Defne Ayas, 2015
PROVİN MERMER UYGULAMA KALİTESİ ARTIK AMERİKA’DA... Provin Marble & Granite USA
Ramazanoğlu Mah. Transtek Cad. Davet Sok. No:27 Pendik İstanbul T. +90 216 378 67 48 F. +90 216 378 67 29 info@provinmermer.com
haberler | news
ŞİKAGO MİMARLIK BİENALİ’NDE ROBOTLAR 3 BOYUTLU YAZICILARLA “KAYA YERLEŞTİRMESİ” YARATTI ROBOTS CREATED “ROCK INSTALLATION” WITH 3D PRINTERS AT CHICAGO ARCHITECTURE BIENNIAL
natura | 26
haberler | news
natura | 27
haberler | news
E
kim ayında başlayan Şikago Mimarlık Bienali için Gramazio Kohler Research, ETH Zürih ve MIT Self-Assembly Lab bir araya geldi ve yenilikçi robot teknolojileri ile 3 boyutlu yazıcıları kullanarak mimari bir yerleştirme üretti. “Kaya Baskı” (Rock Print) isimli yerleştirme, özel olarak geliştirilmiş bir algoritmayı kullanarak bir robot kolu yönetiyor ve parçacıklardan oluşan, üç boyutlu bir yapı üretiyor. Ufak parçacıkların, bir strüktüre belirli katmanlarla konumlandırılması ile kolon benzeri büyük ölçekli mimari bir yapı oluşturan yerleştirme, yalnızca üç boyutlu yazıcılardan üretilen malzemeden ve yalnızca robot teknoloji kullanılarak üretildi. Hem malzeme biliminde, hem de yapı inşa etme tekniklerinde çığır açıcı nitelikteki proje, aynı zamanda üç boyutlu yazıcılardan standart olmayan biçimler üretme ve yeniden kullanılabilir strüktürler yaratma konularına da yeni bir alan açmış oluyor. Sanal üretim (digital fabrication) yöntemleri ile yapı üretmek, son dönemde mimarlığın yakından ilgilendiği bir konu. Üç boyutlu yazıcıların yaygınlaşması ve yeni malzeme teknolojileri ulaşılabilir, ekonomik ve sürdürülebilir tasarımların yanı sıra, bilgisayar teknolojilerinin yardımı ile ile yeni strüktürel biçim ve sistemlerin de önünü açıyor. Ekim ayı başında açılan ve gelecek yılın 3 Ocak tarihine kadar devam edecek olan Şikago Mimarlık Bienali, bu yıl “Mimarlık Sanatı Hâlleri” (The State of the Art of Architecture) teması ile gerçekleşiyor. Bienal sergileri, yerleştirmeleri ve etkinlikleri ile herkesi mimarlık hakkında yeni, beklenmedik yöntemlerle düşünmeye ve mimarlığın geleceği üzerine yapılan küresel tartışmalara katılmaya davet ediyor.
natura | 28
ramazio Kohler Research, ETH Zurich and MIT Self-Assembly Lab came together for Chicago Architecture Biennial which started in October and using innovative robotic technologies and 3D printers, created an installation 4 meters high. The installation named “Rock Print” directs a robotic arm using a specifically developed algorithm, giving rise to a 3D structure made up of particles. The installation, which forms a column-like large scale architectural structure by positioning of small particles on a structure at certain layers, was created out of only 3D print produced materials and using solely robotic technology. The project, which starts a new age both in the science of material and also building construction techniques, also opens a new field to the topics of producing non-standard forms from 3D printers and to create reusable structures. Creating buildings by digital fabrication techniques is a matter which has been intriguing for architecture lately. As 3D printers become commonplace, new structural forms and systems can be created with the aid of computer technologies with economical and sustainable designs. The team of the project taking place by collaboration of three large research groups comprises Fabio Gramazio, Matthias Kohler, Skylar Tibbits, Andreas Thoma, Petrus Aejmelaeus-Lindstroem, Volker Helm, Sara Falcone, Lina Kara’in, Jared Laucks, Michael Lyrenmann, Carrie McKnelly, George Varnavides, Stephane de Weck and Jan Willmann. Chicago Architecture Biennial which started early October, which will be open until January 3rd, uses the “State of the Art of Architecture” theme this year with the exhibitions, installations and events; the Biennial invites everyone to think with new unanticipated methods and to participate in the global debates on the future of architecture.
G
haberler | news
V İ YA N A TA S A R I M F E S T İ VA L İ ’ N D E N E Ş E L İ TA S A R I M L A R J O Y F U L D E S I G N S AT V I E N N A D E S I G N F E S T I VA L
talyan tasarımcı ve illüstratör Lucia Massari, Viyana Tasarım Haftası için neşeli bir mermer ve oniks koleksiyonu hazırladı. “Mermer/ marble”dan yola çıkan bir söz oyunu ile “marbleabilia” ismini taşıyan koleksiyonda bir bank, aydınlatma, masa ve doğrama tahtası bulunuyor. Farklı doku, biçim ve boyutlara sahip mermer ve oniks malzemeler marbleabilia’da ahşap gibi sıcak malzemelerle de birlikte kullanılıyor. Rengârenk neşeli tasarımlar, mermerin eşsiz dokusunu ve rengini eğlenceli bir dil ile vurgulama fikrinden yola çıkılarak hayat bulmuş. Birbirinden farklı parçalardan oluşan ürünler aynı zamanda, kullanılmayan parçaların yeniden değerlendirilmesi olanağını da sunuyor. Lucia Massari, birbirinden farklı bu parçaların birleşiminin aynı zamanda öngörülemeyen tasarım sürecinin bir yansıması olduğunu belirtiyor. Marbleabilia, Mandruzzato ile işbirliğinde yaratıldı. Avusturya’nın en büyük tasarım etkinliği olan Viyana Tasarım Festivali, bu yıl 25 Eylül-4 Ekim tarihleri arasında gerçekleşti ve 34 binin üzerinde ziyaretçiyi ağırladı.
İ
natura | 30
I
talian designer and illustrator Lucia Massari prepared a happy marble and onyx collection for Vienna Design Week. There is a bench, lighting, table and carpenter’s wood in the collection called “marbleabilia” with a play for words on marble. Marble and onyx materials with different textures, shapes and dimensions are used together with warm materials like wood in marbleabilia. Colorful happy designs have come to life based on the idea of stressing the unique texture and color of marble using a playful language. The products comprising different parts also allow the opportunity to recycling of unused parts. Lucia Massari notes that these parts are different from each other are also a reflection of the design process which cannot be predicted. Marbleabilia was created in collaboration with Mandruzzato. Vienna Design Festival, Austria’s largest design event, hosted more than 34,000 visitors from September 25 to October 4 this year.
haberler | news
Marbleabilia’nın yaratıcısı Lucia Massari, Natura için projesini anlattı:
Marbleabilia’s creator Lucia Massari told Natura about her projec t:
“Bu proje için mermer kullanmak benim için çok keyifliydi; özellikle de mermerin grafik gücü düşünüldüğünde… Aynı zamanda bir illüstratörüm, ve mermerin bünyesindeki bu özelliğin ona doğal bir dekoratif boyut kattığını düşünüyorum. İşlerimde artık mermer parçalar kullanıyorum. Dolayısıyla kullanım sürecinde hangi tür, renk ve dokuda mermer olacağı, o anda var olana göre belirlenmiş oluyor. Elbette bu kimi zaman engelleyici olabiliyor; fakat üretimde tamamen söz sahibi olmayışım, süreci benim için aynı zamanda merak uyandırıcı kılıyor. Kusurlunun, işlevsizin, beklenmeyenin estetiğini oldukça beğeniyorum, aslında tüm proje bununla ilgili…”
“For this projec t i loved to use marble, especially because it is ver y graphic… I am an illustrator as well so i like to think of my objec ts as decoration, and i think marble really have this natural decorative aspec t in itself. I use lef tovers stone. Therefore the choice of which type of marble, the colour and the texture is lef t to the process of using what he has available at the moment. It’s ver y frustrating in a way, but i find it ver y intriguing not being in total charge of the whole produc tion. I ver y much like the esthetic of the errors, the useless, the unexpec ted, and this is what this projec t is all about…”
natura | 31
haberler | news
M E R M E R TA S A R I M L A R , M E R M E R S A R AY D A MARBLE DESIGNS IN MARBLE PALACE
Fotoğraf/photograph: Yağmur Yıldırım
natura | 32
haberler | news
FotoÄ&#x;raf/photograph: Emmanuel Babled
natura | 33
haberler | news
mmanuel Babled, 20 yıllık cam üfleme ve tasarım tecrübesini “Osmosi” ile deneysel bir koleksiyona dönüştürdü. Sınırlı sayıda üretilen mobilya ve vazo koleksiyonu, eski geleneklere sahip iki soylu malzemeyi; mermeri ve Murano camını hem el işçiliği, hem de teknoloji kullanarak bir araya getiriyor. Osmosi’de, zanaat ile üretilen üfleme cam parçalar, 3 boyutlu tarayıcılar ile taranıyor ve elde edilen veriler kullanılarak CNC makineleri ile mermer kesimi gerçekleştiriliyor. Böylece iki farklı malzemenin, iki farklı üretim yöntemi ile mükemmel bir biçimde birleşimi sağlanıyor. “Birisinin, diğeri olmadan bir hiç olacağı” söylemine sahip tasarımlarda, malzemeler arasında simbiyotik bir ilişki kuruluyor. Oldukça heykelsi biçimlere sahip Osmosi’de üfleme yöntemi ile üretilen Murano camı, parçaların her birini özgün ve birbirinden farklı kılıyor. Venedik’te, Büyük Kanal kıyısındaki Gotik bir on altıncı yüzyıl sarayı olan Palazzo Cavalli-Franchetti’de, sarayın bir süre banka ve arşiv olarak kullanılmış en üst katında sergilenen Osmosi, sarayın zengin mermer iç mekânı ile de hoş bir birliktelik oluşturuyor.
E
E
mmanuel Babled transformed his glass blowing and design experience of 20 years into an experimental collection with “Osmosi”. The furniture and vase collection produced in limited number brings together two royal materials with ancient traditions, marble and Murano glass using both handicraft and also technology. In Osmosi, blown glass pieces created by trade are scanned with 3D scanners and the marble is cut by CNC machines using derived data. Hence, it is assured that two different materials are united perfectly using two different production techniques. In designs with the message “without the other, one would be nothing”, a symbiotic relationship is set up between materials. Murano glass, which is created by the blowing technique in Osmosi with quite statuesque forms, renders each piece original and different from the other. Osmosi, exhibited in the top floor of the Palazzo CavalliFranchetti, which is a gothic sixteen century palace by Grand Canal in Venice, which had been used as a bank and archive for a while, forms a pleasant union with the rich marble interior of the palace.
Fotoğraf/photograph: Emmanuel Babled
natura | 34
haberler | news
İ S TA N B U L : T U T K U , S E V İ N Ç V E Ö F K E I S TA N B U L : PA S S I O N , J OY F U R Y ou Hanru ve bir uluslararası danışmanlar ekibinin küratörlüğünü yaptığı MA X XI Roma, İstanbul’da 11 Aralık’ta açılacak ve 3 Mayıs 2016’ya kadar devam edecek bir sergi düzenliyor. MA X XI, Beyrut’taki Akdeniz’in kültürel gerçekleri ve Or ta Doğu ve Avrupa arasındaki ilişkiler üzerindeki döngüsünün ikinci bölümünde İstanbul’u odak seçti. Uluslararası çevreden tanınmış küratörler ve sanatçılardan oluşan bir katılımla, MA X XI’nin düzenlediği sergi, kurumun çok disiplinli vizyonuna uygun ve yılın önde gelen sergilerinden biri olacak. Müzenin ana galerilerinden ikisinde gerçekleşecek sergi, önemli sanat eserleri ve mimari yakla şımlar etrafında bir gezi olacak ve hem belirli sayıda yeni prodüksiyonları, hem de derinlemesine analizler ve görsel-işitsel içerik sunacak. Ayrıca, özel bir web sitesi ve daha önce yayımlanmamış notlar ile dolu bir katalog olacak. İstanbul: Tutku, Sevinç ve Öfke; müzeyi Türk ve Avrupalı sanat ve entelektüel camiaları arasında aktif değiş-tokuşlar için önemli bir yer olarak tanıtmayı amaçlıyor. Serginin ba şlığı, güncel önemli olaylardan ba şlayarak ve bunların tarihi köklerine inerek; dinamiklerini, dönüşümlerini ve kültürel gereksinimlerini vurgulayarak İstanbul’un karma şık halini sunmanın amaçlandığını vurguluyor. Sergi, yaratıcılık tutkusunu, hedefleri gerçekleştirmenin sevincini ve eleştirmenlerin öfkesini ortaya koyuyor. Projenin üç a şaması var: hâli ha zırda yapılmış olan ve hem İstanbul, hem de Roma’da yapılmaya devam edilecek olan küratörler, tarihçiler, sanatçılar ve mimarlar ile bir dizi toplantı; ilgili küratörlerin ara ştırma ve deneyimlerini bir araya getiren bir internet sitesi ve serginin kendisi. Yeni çelişki ve deneyimleri ile, İstanbul bir küresel değişikliği ve genel bir geçiş halini simgeliyor. Hızlı kentsel gelişim, evrilen kent dokusu ve bir yeni mimari peyzajı vurgulayarak hem mimari, hem de sosyo-politik açıdan kent üzerinde izlerini bırakmış bulunuyor: kent, heyecan dolu, birbirine zıt ve sıklıkla aşırı fenomenlerin üretildiği yeni yerel ve uluslararası projelerin doğum yeri. Bu proje, bir acil durumdan, İstanbul ve tüm Türkiye’nin karşı karşıya olduğu eşi görülmemiş jeopolitik sınamadan doğuyor. İstanbul, Orta Doğu çatışmalarının savaşın ve sosyal değişikliklerin kalbinde dururken; aynı zamanda Batı ve Doğu dünyaları arasında hâlen bir köprü görevi görüyor. İstanbul’da kentin yeniden doğuşu ve kamu alanının rolü, sergide özel bir ilgi merkezi olacak. Formel ve enformel, yapılı olan ve olmayanarasındaki sınırlarda yaşayan ve kentin kentsel ve insan ölçeğindeki bir “çatlakların iyileşme hücresi”ni temsil eden bir projenin oluşturulması içi, Türkiye’deki yükselen mimarlar davet edilecek. Projenin fikri, yerel bilgiden yola çıkan yeni bir tipolojinin tahayyülüne imkân sunmak. Sergi, tüm ikilemleri ile birlikte, küresel bir kentin köklü kimliğini kapsıyor: Kozmopolit, dinamik, hızla dönüşen, dünyanın ekonomisi ve politikasının gereksinimleri ile müzakerede bulunan. Çağdaş yaratıcılığın en zengin ve aktif yerlerinden birisi niteliğindeki İstanbul’da, son derece yenilikçi fikirler ve projeler hayat bulmakta ve küresel toplulukları etkilemekte. İstanbul’un dinamik sahnesini haritalayacak sergi, sanatsal yaratıcılığı ve kurumların yenilikçi yetilerini yeniden tanımlayacak perspektifler sunmayı amaçlıyor.
H
C
urated by Hou Hanru and an international consultants team, MAXXI Rome organizes an exhibition on Istanbul, which opens on December 11 and continues until May 3rd, 2016. MAXXI chooses to have Istanbul as its focus for the second part of its cycle on the cultural realities of the Mediterranean and the relationships between the Middle East and Europe. project on Beirut. The exhibition, set up by MAXXI with the participation of a team of exceptional curators and artists, is in line with the Foundation’s multidisciplinary vision and will be one of the prominent exhibitions of the year. Taking place in two of the museum’s main galleries, the exhibition has been conceived as a journey around great artworks and architectural approaches along with a consistent number of new productions, as well as featuring in-depth analysis and audio-visual content. It will also have a dedicated web site and a catalogue with previously unpublished contributions. Istanbul. Passion, Joy, Fury wishes to promote an attentive analysis and to offer the museum as an important site for active exchanges among Turkish and European art and intellectual communities. The title of the exhibition underlines the aim of presenting Istanbul’s complex situation, emphasizing its dynamics, changes and cultural needs, starting from current crucial events and going back to their historical roots. The exhibition shows the passion for creativity, the joy of fulfilling goals and the fury of critics. The project is structured in three phases: a series of meetings and workshops with curators, historians, artists and architects, which have taken place and will continue to take place both in Istanbul and Rome; a website gathering the research and experiences of the involved curators, and the exhibition itself. Istanbul, with its new conflicts and experiences, symbolises a global change and a general state of transition. Rapid urban developments have left their mark on the city from the architectural as well as the socio-political standpoint, underlining an evolving urban tissue and a new architectural scene: the city is a breeding ground for new local and international projects, in which exciting, contradictory and often excessive phenomena are produced. This project stems from an urgency, that of the unparalleled geopolitical challenge that Istanbul and the whole of Turkey are facing. Istanbul is at the heart of the Middle-East conflicts, of war and social changes while at the same time, it still is a bridge between the Western and the Eastern worlds. Urban regeneration and the role of public space in Istanbul will be at center of special attention in the exhibition. A selection of emerging Turkish architects will be invited to create a project that lives on the boundary of the formal and informal, the built and the non-built, representing a “cell of interstitial resilience” within the urban and human space of the city. The idea is to offer an opportunity to imagine a new typology starting from the local intelligent knowledge. The exhibition embodies the rooted identity of a global city along with all its dilemmas: cosmopolitan, dynamic, rapidly changing, negotiating with the urges of the world’s economics and politics. Istanbul represents one of the richest, most active sites for contemporary creativity, and here, deeply innovative ideas and projects come to life, capable of influencing the global community. While mapping the dynamic Istanbul scene, the exhibition aims at opening a new perspective to redefine the artistic activities and the innovative abilities of institutions. natura | 35
haberler | news
ARCHTHEO’15 MİMARLIK KURAMI KONFERANSI ARCHTHEO’15 ARCHITECTURAL THEORY CONFERENCE ARCHTHEO’15 Uluslararası Mimarlık Kuramı Konferansı’nın dokuzuncusu bu sene 5-7 Kasım tarihleri arasında “Architecture and Criticism” (Mimarlık ve Eleştiri) temasıyla Cezayir konferans salonlarında gerçekleştirilecek. Önceki yıllarda, pek çok akademisyen, eleştirmen ve mimarı bir arayan konferans, “ev ve konut”, “mimarlık ve metin” gibi çeşitli konularda güncel ve yeni araştırmaların sunulduğu ve yetkin bir bilim kurulu tarafından değerlendirildiği bir platform halini almıştır. Bu yılın teması ise “mimarlık ve eleştiri”ye odaklanacak. DAKAM (Doğu Akdeniz Akademik Araştırmalar Merkezi) tarafından dokuzuncusu düzenlenecek olan, mimarlık, tarih ve kuram arasındaki etkileşimleri aktarmayı hedefleyen konferansın ana konuşmacıları Johan Martelius, Bülent Tanju, Arda İnceoğlu ve Tansel Korkmaz olacak. The ninth one of ARCHTHEO’15 Architectural Theory Conference will be held in Cezayir conference halls from November 5 to 7 under the theme “Architecture and Criticism”. The conference, which brought together numerous academicians, critics and architects in previous years, has become a platform where contemporary and new research are presented and evaluated by a capable scientific committee on various subjects like “home and residence”, “architecture and text”. The theme of this year will focus on “architecture and criticism”. The main speakers of the conference seeking to relate the interactions between architecture, history and theory will be Johan Martelius, Bülent Tanju, Arda İnceoğlu and Tansel Korkmaz; the conference will be organized for the ninth time by DAKAM (Eastern Mediterranean Academic Research Center).
BLOK ART SPACE’TE “TAŞ KIRANLAR” “THE STONE BREAKERS” AT BLOK ART SPACE BLOK Art Space, 15 Kasım’a kadar Nicky Broekhuysen’in İstanbul’daki ilk kişisel sergisi “Taş Kıranlar”a ev sahipliği yapıyor. “Taş Kıranlar” sergisi Fransız sanatçı Gustave Courbet’nin baba, oğul iki köylünün yol kenarında taş kırdığını resmettiği 1849 tarihli Realist tablosuna bir göndermedir. Courbet’nin “Taş Kıranlar”ı, dönemin köylü sınıfının yüzleştiği zorlu, hatta gaddar gerçeklikleri tasvir etmesiyle anıtsal bir eserdir. Courbet, iki köylü bireyi tema olarak ele alarak bu sınıfı geleneksel olarak resim konusu olan yüksek yönetici sınıf ile aynı değer seviyesine getirir. Yönetici sınıfın köylü sınıfının potansiyel gücünden çekindiği bir dönemde bu Sosyal Realist çalışma ile Courbet gündelik insanların statüsünü yükseltir. Dönemin toplumsal ve politik bağlamına olan ilişkisi ile Courbet’nin Taş Kırıcıları sosyal bir kaymanın ötesinde statükonun çözülüşünü de resmeder. Aynı bu çalışma gibi biz de kendimizi dünyanın her yerinde gittikçe ivme kazanan toplumsal ve politik hareketler gibi durumlarla bir kaymanın ortasında buluyoruz. Günümüzün dijital çağında sosyal medya birbirine bağlılık olgusu ile toplumsal ve politik değişimin aracı haline gelmiştir. “Taş Kıranlar” hiçbir şeyin sabit kalamayacağını ima eder. Sistemler, yapılar, fikirler ve inançlar sorgulanmaya, evrilmeye ve yeniden inşa edilmeye açık olarak hiçbir şeyin tamamen sabit olmadığı dinamik durumlar olmalıdır. BLOK Art Space hosts Nicky Broekhuysen’s first solo show in Istanbul; the “Stone Breakers” until November 15. The exhibition “The Stone Breakers” is a reference to the painting Realist dated 1849 in which French artist Gustave Courbet depicts two peasants; father and son, breaking stones by the end of a road. Courbet’s The Stone Breakers is a monumental work as it depicts the hard or even cruel realities encountered by the peasant class of the period. Addressing two peasant individuals as his theme; Courbet carries this class to the same level of worth with the high governing class which is the traditional subject for paintings. With this social realist work, Courbet raises the status of ordinary people in a period where the ruling class is scared of the potential might of the peasant class. With its relationship to the social and political context of the period, Courbet’s The Stone Breakers, beyond a social shift, also depicts the disintegration of the status quo. Just like this work, we too find ourselves in the midst of a shift with the globally ever accelerating social and political movements. In the digital age of the day, social media has become the tool of social and political change due to the fact of interdependency. “The Stone Breakers” suggest that nothing can be constant. Systems, structures, ideas and beliefs have to be dynamic situations where nothing is totally fixed, being open to questioning evolution and restructuring.
YAPI FUARI, ANKARA’DAN SONRA İZMİR’DE TURKEYBUILD NOW IN IZMIR AFTER ANKARA 1-4 Ekim’de Ankara’da gerçekleşen 28. Turkeybuild Yapı Fuarı, 5-8 Kasım tarihleri arasında İzmir’de yeni fuar alanında gerçekleşecek. YEM Fuarcılık tarafından düzenlenen Yapı Fuarı - Turkeybuild İzmir, %30 büyüyerek ve yeni eklenen salonuyla 19.500 m2 alanda, 350 katılımcı firma ve 30.000’e yakın ziyaretçisiyle Ege ve Akdeniz bölgesinin en büyük yapı buluşmasıdır. 1995 yılından bu yana düzenlenen fuar, alan büyüklüğü, katılımcı ve ziyaretçi sayısıyla Yapı Fuarı - Turkeybuild İstanbul’dan sonra ülkemizdeki 2. büyük yapı zirvesi olma özelliği taşımaktadır. 28th Turkeybuild held in Ankara October 1-4, will take place at the new exhibition ground in Izmir from November 5 to November 8. Turkeybuild Izmir, organized by YEM Fuarcılık, is the largest building conference of the Aegean and Mediterranean regions, with 350 participating firms, close to 30,000 visitors on grounds of 19,500 m2, having grown 30 % with the new appended hall. The trade fair held since 1995 is the second largest building summit in our country after Turkeybuild Istanbul in terms of size and number of participants and visitors. natura | 36
haberler | news
CUI’15 MODERN PLANLAMA SORUNLARI KONFERANSI CUI’15 MODERN PLANNING PROBLEMS CONFERENCE DAKAM (Doğu Akdeniz Akademik Araştırmalar Merkezi) tarafından bu sene 19-21 Kasım tarihleri arasında üçüncüsü düzenlenecek olan CUI ’15 Modern Planlama Sorunları Konferansı etkinliği, kenti yeniden düşünme ve kurgulama durumunu ele almayı hedefliyor. Önceki yıllarda, pek çok akademisyen, eleştirmen ve mimarı bir araya getiren konferans, çeşitli güncel kent araştırmalarının ve teorilerinin sunulduğu ve yetkin bir bilim kurulu tarafından değerlendirildiği bir platform halini alıyor. Bu yıl pek çok kavramın yanı sıra, özel olarak “enformellik” kavramının irdeleneceği CUI ’15, enformellik alanındaki çalışmalarıyla tanınan Colin McFarlane, aktivist ve radyo programcısı Cihan Uzunçarşılı Baysal, Fransız Kalkınma Ajansı’ndan Murat Ülker, Avrupa Birliği Delegasyonu’ndan Ulaşım Sektör Yönetcisi Göktuğ Kara, Doppelmayr firmasından Johannes Fiedler, TCDD’den İshak Kocabıyık ve Şehir Bölge Planlamacıları Odası’ndan Akif Burak Atlar’ı konuşmacı olarak ağırlayacak. CUI’15 Modern Planning Problems Conference event, the third one of which will be held by DAKAM (Eastern Mediterranean Academic Research Center) this year from November 19 to November 21 aims to address the situation of rethinking and setting up the city. The conference bringing together in previous years many academicians, critics and architects, becomes a platform where various current urban research and theories are presented and assessed by a capable science committee. CUI’15 where this year, in addition to numerous concepts, specifically the concept of “informality” will be discussed, will host as speakers Colin McFarlane, known for his work in the field of informality; activist and radio programmer Cihan Uzunçarşılı Baysal; from French Development Agency, Murat Ülker; from European Union delegation, Transportation Sector Director Göktuğ Kara; from Doppelmayr, Johannes Fiedler; from TCDD Ishak Kocabıyık and from Urban Regional Planners Chamber Akif Burak Atlar.
ELGİZ TERAS SERGİLERİ 7: “UFUK HATTI” ELGİZ TERRACE EXHIBITIONS 7: “SKY LINE” Elgiz Müzesi, Maslak’ta heykelsi binaların arasında etkileyici bir görsellik sergileyen Teras Sergileri’nin yedincisini “Ufuk Hattı” temasıyla sanatseverlere sunuyor. Bu seneki teras sergisinin geniş tematik çerçevesinde ufuk açan işleri olan dört farklı kuşaktan otuz dört sanatçıyı bir araya getiriyor. Heykeltıraşların başvurularını değerlendiren Danışma Kurulu, Seyhun Topuz, Rahmi Aksungur, Nilüfer Ergin, Haşim Nur Gürel ve Can Elgiz’den oluşuyor. Bu sene misafir kurul üyesi olarak AICA Türkiye Başkanı ve Cumhuriyet Gazetesi’nin kültür-sanat editörü Evrim Altuğ katılıyor. Sergi kataloğunda, Dünya heykel sanatının konumu ve Teras Sergileri’nin Türkiye heykel sanatının gelişimine desteği Haşim Nur Gürel ve Evrim Altuğ tarafından ele alınıyor. “Ufuk Hattı” teras sergisinde birçok malzemeden oluşan heykellerin sanatçıları ise; Yıldırım Alp Alanbay, Ufuk Aldemir, Sercihan Alioğlu, Tanzer Arığ, Mahmut Aydın, Ayşe Sultan Babayiğit, Uğur Cinel, Tuba Coşkun, Sibel Çetin, Bülent Çınar, Hakan Çınar, Hasan Çimenci, Bahadır Çolak, Halil Daşkesen, Cemre Demirgiller, Şahin Domin, Ümit Turgay Durgun, İpek Evitan, Songül Girgin, Güler Güçlü, Eren Güler, Başak İşbilir, Sevgi Karay, Hayri Karay, Zeynep Köse, Emre Özçaylan, Ahmet Özparlak, Francesco Panceri, Çağdaş Sarı, Ergin Soyal, Caner Şengünalp, Carole Turner & Adem Ünlü. “Ufuk Hattı”, Elgiz Müzesi’nin terasında 7 Kasım tarihine kadar ziyarete açık olacak. Elgiz Museum presents the seventh one of the Terrace Exhibitions, displaying an impressive visuality among statuesque buildings in Maslak to art lovers under the theme “Sky Line”. This year’s terrace exhibition brings together thirty-four artists of four different generations with skyenlarging works. The Advisors Committee assessing the applications by sculptures consist of Seyhun Topuz, Rahmi Aksungur, Nilüfer Ergin, Haşim Nur Gürel and Can Elgiz. This year, AICA Turkey Head and Cumhuriyet Newspaper culture-art editor Evrim Altuğ is participating as the guest member. In the exhibition catalogue, the position of world art of sculpture and the contribution of Terrace Exhibitions to the advancement of art of sculptures in Turkey are addressed by Haşim Nur Gürel and Evrim Altuğ. The creators of the sculptures made up of various materials and “Sky Line” terrace exhibition are Yıldırım Alp Alanbay, Ufuk Aldemir, Sercihan Alioğlu, Tanzer Arığ, Mahmut Aydın, Ayşe Sultan Babayiğit, Uğur Cinel, Tuba Coşkun, Sibel Çetin, Bülent Çınar, Hakan Çınar, Hasan Çimenci, Bahadır Çolak, Halil Daşkesen, Cemre Demirgiller, Şahin Domin, Ümit Turgay Durgun, İpek Evitan, Songül Girgin, Güler Güçlü, Eren Güler, Başak İşbilir, Sevgi Karay, Hayri Karay, Zeynep Köse, Emre Özçaylan, Ahmet Özparlak, Francesco Panceri, Çağdaş Sarı, Ergin Soyal, Caner Şengünalp, Carole Turner & Adem Ünlü. The “Sky Line” may be visited until November 7 at the terrace of Elgiz Museum. natura | 37
haberler | news
KARADENİZ’DEN KARTPOSTALLAR
MİMARLIK VE EĞİTİM KURULTAYI
POSTCARDS FROM BLACK SEA
ARCHITECTURE AND EDUCATION CONVENTION
Fransız fotoğrafçı Mathias Depardon’un Bulgaristan, Gürcistan, Rusya, Türkiye, Ukrayna’da çektiği fotoğraflar oluşan “Karadeniz’den Kartpostallar” sergisi; 12 Kasım’a kadar İstanbul Fransız Kültür Merkezi’nde görülebilir. Kareleri aracılığıyla karmaşık bir bölgenin gerçekliğini görsel olarak yansıtan sanatçı, bu çalışması için, bu beş ülkeyi iki ay boyunca dolaştı. Türkiye’dede yaşamakta olan Depardon, 2013’te Fransız Kültür Merkezi’nde sergilenen “Sınırların Ötesinde” isimli röportajıyla Talent 2011 Bursu’nu kazandı. Bu çalışması; Le Monde’un Dergisi’nde, Newsweek’te, Sunday Times Magazine’de, Der Spiegel’de, L’Espresso’da, Elle, Tèlèrama, Monoce dergilerinde, New York Times ve Wall Street Journal’da yayımlandı. Sanatçının fotoğrafları, Fransa Devlet Kütüphanesi Koleksiyonu’na da alındı.
2001 yılından beri her iki senede bir düzenlenen Mimarlık ve Eğitim Kurultayı’nın sekizincisi, 12-13 Kasım tarihlerinde “Mimarlık ve Eğitim: Nereye?” temasıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde gerçekleşecek. Mimarlık ve Eğitim kurultaylarında mimarlık eğitiminin ve mimarlığın sorunları formasyon, yeniden yapılanma, süreklilik, değişim, yetki ve sorumluluk, gelişim, çeşitlenme, bütünleşme ve dayanışma temelinde ele alınarak meslek ortamı ve üniversiteler arasında işbirliğinin kurgulanması ve ortak çözüm arayışına gidilmesi amaçlanıyor. Ayrıca bu çalışmalarda katılımcılığın artırılması, bilgi ve belgelerin mimarlık ortamına düzenli olarak aktarılması benimseniyor. Bu sene Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin ev sahipliğinde gerçekleşecek olan Mimarlık ve Eğitim Kurultayı’nın sekizincisi, birinci gün programında “Mimarlık ve Toplum”, ikinci gün programında ise “Mimarlıkta Eğitim Politikaları” konusuna odaklanacak.
The exhibition “Postcards from Black Sea” featuring photographs taken in Bulgaria, Georgia, Russia, Turkey and Ukraine by French photographer Mathias Depardon, may be visited at Istanbul French Culture Center until November 12. The artist, reflecting the realism of a complex region visually though his frames, toured these five countries for two months for this project. Living in Turkey, Depardon won Talent 2011 scholarship with his interview “Beyond Borders” displayed in French Culture Center in 2013. This project was published in Le Monde, Sunday Times Magazine, Der Spiegel, L’Espresso, Elle, Tèlèrama, Monoce, New York Times and Wall Street Journal. Photographs of the artist are part of French State Library Collection.
natura | 38
The eighth one of the Architecture and Education Convention held every two years since 2001 will take place at Mimar Sinan Fine Art University November 12-13 under the theme “Architecture and Education: Where to?”. In Architecture and Education Conventions, what is sought is addressing the problems of architecture education and architecture based on formation, restructuring, continuity, change, authority and responsibility, development, diversification, integration and solidarity, establishing collaboration between the professional environment and universities, looking for a common solution. Also, in these studies, enhancement of participation and transfer of documents and information to the architecture environment regularly. The eighth one of the Architecture and Education Convention to be held, hosted by Mimar Sinan Fine Art University this year, will focus in its first day on “Architecture and Society” and in its second day, on “Educational Policies in Architecture”.
haberler | news
HÜSEYİN BAHRİ ALPTEKİN RETROSPEKTİFİ HÜSEYIN BAHRI ALPTEKIN RETROSPECTIVE Yalnızca sanatçı kimliğiyle değil düşünür, öğretim üyesi, yazar ve küratör olarak da kültürel üretime önemli katkılarda bulunmuş Hüseyin Bahri Alptekin’in retrospektif sergisi “Demokratik Lüks”, 14 Kasım tarihine kadar Rampa’da devam ediyor. Sanatçının arşivinden seçilmiş çizimler, eskizler ve notları da dahil ederek, sanatçının düşünce süreçlerinin derinine inmeyi amaçlayan sergi, Rampa ve Belçika, Antwerp’te bulunan M HKA (Güncel Sanat Müzesi) işbirliğiyle düzenlenecek ve her iki mekânda izlenebilecek. Türkiye’de küresel olarak etkin ve ülkesinde etkili ilk sanatçılar kuşağına dahil olan Hüseyin Bahri Alptekin, İstanbul güncel sanat ortamının en önemli şahsiyetleri arasındadır. Demokratik Lüks, sanatçının yeni milenyumdan önceki ve sonraki on yıllarda ürettiği eserleri bir araya getiren kapsamlı bir retrospektif. Alptekin, 1990′ların başından itibaren fotoğraflar, heykeller, yerleştirmeler, neon metinler, video ve kolajları içeren geniş bir sanatsal üretim yelpazesine odaklandı. Eserlerinin çoğunda ortak bir tema olan coğrafi kaydırma, bir toplumun “başka” yerlere dair temsillerinin, arzularımız ve kalıplaşmış yargılarımızla nasıl uyumlu hale getirildiğini tahlil eder. Demokratik Lüks, Hüseyin Bahri Alptekin arşivinden seçilmiş çizimler, eskizler ve notları da dahil ederek, sanatçının düşünce süreçlerinin derinine inmeyi amaçlıyor. Sergide ayrıca, Jules Verne’in İnatçı Keraban‘ının (1883) izlediği rotayı takip ederek, sanatçılar arasındaki eleştirel tartışmalara ve sanatsal değiş tokuşa katkıda bulunmak amacıyla, Karadeniz’i dolaşan “yüzen bir laboratuvar” kurmayı arzu etmiş Sea Elephant Travel Agency/Deniz Fili Seyahat Acentası, Bunker Research Group/Korugan Araştırma Grubu ve Barn Research Group (BRG) gibi başka sanatçılarla ortak girişimleri de ele alınıyor. M HKA (Güncel Sanat Müzesi, Antwerp) ve Rampa İstanbul’un işbirliğiyle düzenlenen Demokratik Lüks sergisi kapsamında, her iki mekanda da düzenlenecek sergiler, Hüseyin Bahri Alptekin’in eserine dair başlıca bir retrospektif sunuyor.
The retrospective exhibition “Democratic Luxury” by Hüseyin Bahri Alptekin who has contributed to cultural production significantly not just as an artist identity but as a thinker, academician, writer and curator, is at Rampa until November 14. The exhibition seeking to go into the depths of the thinking processes of the artist, with the help of drawings, sketches and notes selected out of the archives of the artist is organized with the collaboration of Rampa and Belgium, Antwerp’s M HKA (Contemporary Art Museum) and will be on display at both locales. Hüseyin Bahri Alptekin, who is of the first artist generation who are globally effective and influential in their own countries is one of the most important personalities of the contemporary art environment in Istanbul. Democratic luxury is a comprehensive retrospective combining the artist’s works during the decades before and after the new millennium. Since early 1990s, Alptekin focused on a broad artistic production spectrum including photographs, statues, installations, neon texts, videos and collages. Geographical shifting which is a common theme in most of his works analyzes how a society’s depictions of “other” places are brought in harmony with our desires and set prejudices. Democratic Luxury seeks to go into the depths of the thought processes of the artist including drawings, sketches and notes selected out of the archives of Hüseyin Bahri Alptekin. Also featured at the exhibition are common initiatives with Sea Elephant Travel Agency which has planned to set up a floating laboratory on the Black Sea , Bunker Research Group/Korugan Research Group and Barn Research Group (BRG) to contribute to the criticizing debate and artistic exchange among artists following the course Jules Verne’s Keraban the Inflexible took (1883). Under the Democratic Luxury exhibition organized with the collaboration of M HKA (Contemporary Art Museum, Antwerp) and Rampa Istanbul, the exhibition to be organized in both venues present a significant retrospective on the works of Hüseyin Bahri Alptekin.
natura | 39
haberler | news
CONTEMPORARY ISTANBUL 10. YAŞINI KUTLUYOR
CONTEMPORARY ISTANBUL CELEBRATES ITS 10TH ANNIVERSARY
Contemporary Istanbul, 10. yaşını 12-15 Kasım tarihlerinde kutluyor. Fuar, İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda “Contemporary Tehran” (Tahran’dan Çağdaş Sanat) ve Plugin Yeni Medya Bölümü ile birlikte 24 ülkeden 102 galeriye ev sahipliği yapacak. Contemporary Istanbul galerileri arasından 23 galeri fuarda ilk defa yer alacak. Bu yılın katılımcı galerileri CI Artistik Danışmanı Marc-Olivier Wahler, koleksiyoner Natalie Mamane Cohen, koleksiyoner ve küratör Freda Rozenbaum Uziyel ve The Empire Project kurucusu Kerimcan Güleryüz’den oluşan seçici kurul tarafından belirlendi. Fuarda ilk defa yer alacak galeriler arasında; Art Lexing (Miami), Australia China Art Foundation (Şanghay), Galerie Bernard Ceysson (Paris), Corridor Contemporary (Tel Aviv), Dar AL-Anda Art Gallery (Amman), Dastan’s Basement (Tahran), Shirin Gallery (Tahran), Aaran Gallery (Tahran), Lajevardi Foundation - New Media Society (Tahran), Dubner Moderne (Lozan), l’étrangère (Londra), Frederic Got (Paris), Karavil Contemporary (Londra), König Galerie (Berlin), Lazarides Gallery (Londra), LICHT FELD Gallery (Basel), Galerie Loevenbruck (Paris), Mika Gallery (Tel Aviv), Galerie Paris-Beijing (Paris), PROPAGANDA (Varşova), Galería Rosa Santos (Valencia), Vogelsang Gallery (Brüksel), Nasui Collection & Gallery (Bükreş), Analix Forever (Geneva), Galeria Contrast (Barselona), Daniel Marzona (Berlin) bulunuyor. Contemporary Istanbul’a bu yıl katılan bölge galerileri arasında; Savina Gallery (St. Petersburg); Project Artbeat (Tbilisi); Galerie Iragui (Moscow); Mika Gallery (Tel Aviv); Dar AL-Anda Art Gallery (Amman); ALAN Istanbul; x-ist (Istanbul); Galeri Baraz (Istanbul); Galeri Zilberman (Istanbul); Versus Art Project (Istanbul); Soda (Istanbul); Sanatorium (Istanbul); Rampa İstanbul; Redart Gallery(Istanbul); Pi Artworks (Istanbul); Piramid Sanat (Istanbul); Pg Art Gallery (Istanbul); Mika Gallery (Istanbul); Galeri Nev (Istanbul); Mixer (Istanbul); Milk Gallery (Istanbul); MERKUR (Istanbul); Kare Art Gallery (Istanbul); Siyah-Beyaz (Istanbul); Galeri İlayda (Istanbul); Galeri 77 (Istanbul); Gama Gallery (Istanbul); Gaia Gallery (Istanbul); Daire Sanat (Istanbul); The Empire Project (Istanbul); Dirimart (Istanbul); CEP Gallery (Istanbul); C.A.M (Istanbul), Bozlu Art Project (Istanbul); Art350 (Istanbul); artSümer (Istanbul); art ON (Istanbul); Doğançay Museum (Istanbul); Galeri/Miz; Armaggan Art and Design (Istanbul); Bozlu Art Project (Istanbul); Krampf Gallery (Istanbul) bulunuyor. Yeni medya sanatlarına yer veren Plugin bu yıl Dr. Ebru Yetişkin küratörlüğünde, galeriler, mimarlık & tasarım stüdyoları, yeni medya ile ilgili yaratım atölyeleri, oyun laboratuvarları, dijital sanat kolektifleri ve proje mekânları gibi inisiyatifleri X-CHANGE başlıklı bir küratöryal tema altında ve tek bir alanda bir araya getiriliyor. Plugin 3. yılında, yüksek teknolojinin basit teknolojilerle birlikte çalışması, organik ve inorganik formların bir arada işlemesi, fiziksel ve dijital gibi ikiliklerin ötesine geçen dinamikler gibi alt başlıklara odaklanıyor. Contemporary Istanbul celebrates its 10th anniversary November 12-15. The exhibition will host 102 galleries from 24 countries at Istanbul Lütfü Kırdar International Convention and Exhibition Palace together with “Contemporary Teheran” and Plugin New Media Department. Twenty-three galleries among Contemporary Istanbul galleries will take part at the exhibition for the first time. Participating galleries of this year were picked by the selective committee comprising CI Artistic Consultant Marc-Olivier Wahler, collectioner Natalie Mamane Cohen, collectioner and curator Freda Rozenbaum Uziyel and The Empire Project founder Kerimcan Güleryüz. Among the first timers at the exhibition are; Art Lexing (Miami), Australia China Art Foundation (Shanghai), Galerie Bernard Ceysson (Paris), Corridor Contemporary (Tel Aviv), Dar AL-Anda Art Gallery (Amman), Dastan’s Basement (Teheran), Shirin Gallery (Teheran), Aaran Gallery (Teheran), Lajevardi Foundation - New Media Society (Teheran, Dubner Moderne (Lausanne), l’étrangère (London), Frederic Got (Paris), Karavil Contemporary (London), König Galerie (Berlin), Lazarides Gallery (London), LICHT FELD Gallery (Basel), Galerie Loevenbruck (Paris), Mika Gallery (Tel Aviv), Galerie Paris-Beijing (Paris), PROPAGANDA (Warsaw), Galería Rosa Santos (Valencia), Vogelsang Gallery (Brussels), Nasui Collection & Gallery (Bucharest), Analix Forever (Geneva), Galeria Contrast (Barcelona), and Daniel Marzona (Berlin). Among the regional galleries participating in Contemporary Istanbul this year are; Savina Gallery (St. Petersburg); Project Artbeat (Tbilisi); Galerie Iragui (Moscow); Mika Gallery (Tel Aviv); Dar AL-Anda Art Gallery (Amman); ALAN Istanbul; x-ist (Istanbul); Galeri Baraz (Istanbul); Galeri Zilberman (Istanbul); Versus Art Project (Istanbul); Soda (Istanbul); Sanatorium (Istanbul); Rampa Istanbul; Redart Gallery(Istanbul); Pi Artworks (Istanbul); Piramid Sanat (Istanbul); Pg Art Gallery (Istanbul); Mika Gallery (Istanbul); Galeri Nev (Istanbul); Mixer (Istanbul); Milk Gallery (Istanbul); MERKUR (Istanbul); Kare Art Gallery (Istanbul); Siyah-Beyaz (Istanbul); Galeri İlayda (Istanbul); Galeri 77 (Istanbul); Gama Gallery (Istanbul); Gaia Gallery (Istanbul); Daire Sanat (Istanbul); The Empire Project (Istanbul); Dirimart (Istanbul); CEP Gallery (Istanbul); C.A.M (Istanbul), Bozlu Art Project (Istanbul); Art350 (Istanbul); artSümer (Istanbul); art ON (Istanbul); Doğançay Museum (Istanbul); Galeri/ Miz; Armaggan Art and Design (Istanbul); Bozlu Art Project (Istanbul); and Krampf Gallery (Istanbul) bulunuyor. Featuring new media art, Plugin this year brings together under a curatorial theme entitled X-CHANGE and in a single platform under the curatorship of Dr. Ebru Yetişkin. Initiatives like galleries, architectural and design studios, creative workshops on new media, game laboratories, digital art collectives and project venues. In its third year, Plugin focuses on subtitles like high technology working together with simple technologies, simultaneous functioning of organic and inorganic forms, and dynamics going beyond physical and digital-like dualities. natura | 40
haberler | news
İSTANBUL MODERN’DEN YENİ KOLEKSİYON SERGİSİ NEW COLLECTION EXHIBITION FROM ISTANBUL MODERN İstanbul Modern “Sanatçı ve Zamanı” (Artists in Their Time) adlı koleksiyon sergisi ile sanatçıların zaman fikri etrafında birey olarak kendilerini ve çalışmalarını nasıl konumlandırdıklarına odaklanıyor. Sergi, sanatçının zamanı ile toplumun, kültürün, doğanın ve evrenin zamanı arasında kurulan bağa ve hesaplaşmaya dair bir düşünce alanı öneriyor. Geçmişten geleceğe farklı zamanları, belirli ortak temalar çerçevesinde bir araya getiriyor. Sergi, sanatçıların kendi zamanlarını nasıl deneyimlediklerine, geçmişten gelip geleceğe akan zaman karşısında duydukları endişe ve hayal kırıklıklarına, iç zamanları ile başkalarının zamanları arasında kurdukları derin yakınlıklara işaret ediyor. Aynı zamanda sanat yapıtının, gelip geçicilik ve değişim karşısındaki yerine ve dönüşümüne karşı da bir tartışma zemini sunuyor. Sanat yapıtları hangi zamanların içinden geçerek şimdi, şu an izlediğimiz zamanın parçası olurlar? Başka yapıtlarla kurdukları zamansal ilişkinin anlamı nedir? Sanat yapıtları hangi koşullara direnerek veya parçası olarak gelecek zamana kalırlar? “Sanatçı ve Zamanı”, Türkiye’nin mihenk taşı düşünür ve edebiyatçılarından Ahmet Hamdi Tanpınar’ın (1901-1962) “ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında” sözlerini de bir çıkış noktası olarak belirliyor. Tanpınar’ın zaman fikri etrafında farklı coğrafyalardan sanatçıların geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki hesaplaşmalarına dair bir görünürlük sunuyor. Soyut sanatın farklı zamanlardaki karşılıklarını, sanat üretiminde malzeme ve atölyenin rolünü, peyzaj ve natürmort geleneğinden bugünün doğa algısına olan dönüşümü, kimlik arayışlarını, yüce ve tinsel olana karşı ilgiyi, varoluş sorgulamalarını, beden politikalarını, feminist yaklaşımları, yeni kent kültürünün dayattığı karmaşık sorunları, savaş, ölüm ve yıkım karşısında verilen mücadeleyi, su kültürü ve bir boğaz kenti olan İstanbul etrafında gelişen hayat hikâyelerini ve Anadolu insanını tanıma çabalarını ortak duygular etrafında yan yana getiriyor. Tanpınar üzerinden sanatçıların zamanlararası varoluş serüvenlerine dair bir yol haritası sunan sergi, aynı anda farklı zamanları hayal edebildiğimiz bir çağda, Tanpınar’ın görüşlerinin kuşatıcı zenginliğini de hatırlatmak istiyor. İstanbul Bienali ile eş zamanlı açılan “Sanatçı ve Zamanı”, 2015 sonuna kadar devam edecek. Istanbul Modern, with a collection exhibition entitled Artists in their Time, focuses on how artists positioned themselves and their works around the idea of time. The exhibition proposes a thinking area on the link and confrontation setup between the time of the artist and the time of society, culture, nature and universe. The show brings together different times, the past to the future, around specific common themes. The exhibition points to how artists experience their own times, the anxiety and disappointments they feel against time coming from the past running to the future and the deep proximities they establish between their inner times and the times of others. At the same time, it presents a debate platform for the place of art work against temporariness and change and its transformation. Going through which times art works now become part of the time we are viewing? What is the meaning of the time relationships they set up with other works? Resisting or becoming part of what conditions art works survive to the future? “Artist in their Time” also takes its starting point the words by Turkey’s milestone thinker and writer Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-1962); “I’m neither inside or totally outside time”. Around Tanpınar’s time idea, there is a visuality of the confrontations between the past, the present and the future by artists from various geographies. It brings together the counterparts of abstract art at different times, the role of material and studio in art production, transformation from the tradition of the landscape and still life to the nature perception of today, identity searches, interest in the supreme and spiritual, questioning of existence, body policies, feminist approaches, complex problems enforced by new urban culture, the struggle given against war, death and destruction, life stories developing around Istanbul which has a water culture and is a straight town, and the efforts to get to know Anatolian people around common sentiments. The exhibition offering a roadmap on the inter-time existence journeys of artist over Tanpınar; at the same time at an age we can imagine different times, also wants to remind us of the embracing richness of Tanpınar’s views. “Artists in their Time” opened concurrently with Istanbul Biennial, may be visited until end of 2015.
natura | 41
haberler | news
SALT, 1980’LER TÜRKİYESİ’NE ODAKLANIYOR SALT DELVES INTO 1980s’ TURKEY
TEKİRDAĞ SU VE KANALİZASYON İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (TESKİ) HİZMET BİNASI MİMARİ PROJE YARIŞMASI TEKIRDAG WATER AND SEWAGE GENERAL DIRECTORATE (TESKI) SERVICE BUILDING ARCHITECTURAL DESIGN COMPETITION
SALT’ın 1980’ler odaklı projelerinin ilki “Nerden Geldik Buraya”, Türkiye’de 1980 sonrası askerî vesayetin gölgesinde serbest piyasa ekonomisine geçişin yaşandığı döneme odaklanıyor. İstanbul’u merkeze alan sergi, bu süreci reklam filmi, dergi, fotoğraf, video gibi arşiv materyalleri ve sinemadan örneklerle değerlendiriyor. Sergideki sanatçılar Halil Altındere, Serdar Ateşer, Aslı Çavuşoğlu, Barış Doğrusöz, Ayşe Erkmen, Esra Ersen ve Hale Tenger ise, 1980’lere dair işleriyle politik ve kültürel dinamikleri irdeliyor. 1980 askerî darbesinden sonra ortaya çıkan toplumsal hareketler ve popüler kültür ögelerini irdeleyen sergi, bu bağlamda Türkiye’nin yakın geçmişiyle bugünü arasındaki ilişkiyi görünür kılmayı amaçlıyor. Nerden Geldik Buraya, 29 Kasım tarihine kadar SALT Beyoğlu ve SALT Galata’da izlenebilir. Sergi, SALT’ın üyesi olduğu Avrupa müzeler konfederasyonu L’Internationale’nin beş yıllık The Uses of Art – the Legacy of 1848 and 1989 [Sanat Kullanımları – 1848 ve 1989’un Mirası] programı kapsamında gerçekleştirilmektedir. “How Did We Get Here”, the first of SALT’s projects on the 1980s, delves into the recent past of Turkey starting from 1980, a period that introduced free market economy under military rule. The exhibition gives an account of the decade, with an emphasis on Istanbul, through archival materials including magazines, advertisements, photographs, video recordings and films. Works in the exhibition by Halil Altındere, Serdar Ateşer, Aslı Çavuşoğlu, Barış Doğrusöz, Ayşe Erkmen, Esra Ersen, and Hale Tenger, which deal with the political and cultural climate of the 1980s, contribute to a broader understanding of the social dynamics of this period. The exhibition intends to map this struggle and help trace the origins of the current context of Turkey at this turning point, both in relation to the recent past and through the social movements and elements of popular culture that took hold after the 1980 coup d’état. “How Did We Get Here” will be open both in SALT Beyoğlu and SALT Galata until November, 29th. This exhibition is part of the five-year program The Uses of Art – the Legacy of 1848 and 1989, organized by L’Internationale. natura | 42
TESKİ yeni hizmet binası için serbest, ulusal ve tek aşamalı mimari tasarım yarışması düzenliyor. Yarışma, mevcut imar planlarına uyularak, doğal çevreye uyumlu, kentin kimliğine katkı sağlayacak, bölge ve kent halkının kullanımına yönelik, toplum yararını gözeten, kentsel yaşam kalitesine katkı sağlayan, çevre değerlerini gözeten, çok sayıda seçenekten ekonomik, işlevsel, yenilikçi ve sürdürülebilir yapısal ve çevresel çözümlerin seçilmesini, müelliflerin saptanmasını ve güzel sanatları teşvik ederek özgün öneriler geliştiren projelerin elde edilmesini amaçlıyor. Yarışma arazisi, Tekirdağ İli, Süleymanpaşa İlçesi, Gündoğdu Mahallesinde, Köseilyas Köy Yolu mevkiinde (Köseilyas Caddesi ve Soğancılar Caddesinin kesiştiği kavşakta) yer alan ve 2764 ada 1 parselde kayıtlı, imar planlarında Belediye Hizmet Binası (TESKİ) lejantlı olarak görülen alanı kapsıyor. Yarışmanın asil jüri üyeleri Y.Mimar M.Oğuz Öztuzcu, (Jüri Başkanı), Y. Mimar Sadrettin Soylu, Y. Mimar Nurbin Paker, Y.Mimar Didem Özdel, İnşaat Mühendisi Hasan Düvenci. Son proje teslim tarihi 10 Kasım olan yarışmanın sonuçları, 26 Kasım’da açıklanacak. TESKI is holding a free for all national and single-stage architectural design contest for its new service building. The competition seeks to derive designs, developing original proposals, that observe social benefits, contributing to urban life quality, observing environmental values, allowing selection of economical, functional, innovative and sustainable, structural and environmental solutions from amongst numerous options, determination of designers, encouraging fine arts in compliance with existing zoning plans in harmony with natural environment, contributing to the identity of the city, directed to the use of the people of the region and the city. The contest land covers the area registered at Tekirdağ Province, Süleymaniye Distict, Gündoğdu Ward, Köseilyas Village Road location (intersection of Köseilyas Street and Soğancılar Street) on block 2764, lot 1, with Municipality Service Building (TESKI) legend on zoning plans. Principal jury members of the competition are Architect, M.S. Arch Oğuz Öztuzcu (Jury Chairman); Architect, M.S. Arch. Sadrettin Soylu; Architect, M.S. Arch. Nurbin Paker, Architect, M.S. Arch. Didem Özdel; Civil Engineer Hasan Düvenci. The results of the contest, with November 10 submission deadline, will be announced November 26.
haberler | news
6. KONUT KONFERANSI 6TH HOUSING CONFERENCE 48 yıldır yapı sektörüne bilgi hizmetleri, yayınları ve etkinlikleri ile projeler sunan Yapı-Endüstri Merkezi (YEM) tarafından düzenlenen Konut Konferansı, Türkiye’de yapı, gayrimenkul, inşaat, tasarım ve mimarlık alanlarının önde gelen temsilcilerini buluşturmaya devam ediyor. Bu yıl altıncı kez düzenlenen konferansta dünyaca ünlü uzmanlar ve tasarımcılar, inşaat sektörünün yapıtaşı olan “konut” meselesini farklı coğrafyalar ve perspektifler çerçevesinde değerlendirecekler. Konutun dünü, bugünü ve yarınının tüm boyutlarıyla küresel ve yerel ölçekte ele alındığı konferans, her yıl olduğu gibi bu yıl da pek çok sorunun ve yeniliğin tartışılacağı eleştirel bir ortam sunuyor. Bugüne kadar Türkiye ve dünyadan aralarında Massimiliano Fuksas, Alejandro Aravena, Alejandro Brillembourg, Charles Renfro, Alison Brooks, Umberto Napolitano, Simon Allford, Christophe Egret, David West, Aldo Cibic, Cem Sorguç, Ahmet Alataş, Haluk Sur, Gürler Ünlü, Neşecan Çekici, Ahmet Pınarbaşı, Işık Gökkaya, Haluk Sur, M. Emre Çamlıbel, Prof. Dr. Pınar Mengüç ve Doğan Hasol’un yer aldığı 80 konuşmacıyı ağırlayan Konut Konferansı, bu yıl 24 Kasım günü altıncı kez Yapı-Endüstri Merkezi’nde düzenleniyor. “Markalaşan Konut”, “Sürdürülebilir Büyüme”, “Geleceğin Konut Tasarım Standartları”, “A+ Konut”, “Sosyal Konut”, “Dönüşen Konut”, “Konut Sektöründe Yeni Pazar Arayışları”, “Bir Rant Aracı Olarak Konut” ve “Konut Tüketicisi Bilinci” gibi birçok gündemi masaya yatıran Konut Konferansı, ayrıca YAPI Dergisi Seçkisi ile konut tiplerini, kentle kurduğu ilişki ve farklı geliştirme modelleri üzerinden değerlendirdi. Housing Conference organized by YEM/Building Information Center which has been presenting projects to the building industry for 48 years with its information services, publications and events keeps on together the leading representatives of the fields of buildings, real estate, construction, design and architecture in Turkey. At the conference, the sixth one of which will be held this year, world-renowned experts and designers will address the issue of “home” which is the building block of the construction industry in terms of different geographies and perspectives. The conference where the yesterday, today and the tomorrow of the home is addressed globally and locally in all its dimensions like every year, this year too, presents a critical environment where numerous problems and innovations will be discussed. Housing Conference, which has previously hosted 80 speakers including Massimiliano Fuksas, Alejandro Aravena, Alejandro Brillembourg, Charles Renfro, Alison Brooks, Umberto Napolitano, Simon Allford, Christophe Egret, David West, Aldo Cibic, Cem Sorguç, Ahmet Alataş, Haluk Sur, Gürler Ünlü, Neşecan Çekici, Ahmet Pınarbaşı, Işık Gökkaya, Haluk Sur, M. Emre Çamlıbel, Prof. Dr. Pınar Mengüç and Doğan Hasol from Turkey and the world, this year is organized at Building-Industry Center for the sixth time on November 24. Housing Conference, which puts on the table numerous topics like “Branding Home”, “Sustainable Growth”, “Future Home Design Standards”, “A+Home”, “Social Home”, “Transformed Home”, “New Market Searches in the Housing Industry”, “Housing as a Tool of Rent”, and “Home Consumer Awareness” also assesses types of residences through the relationship set up with the city and different development models with YAPI Magazine Selection.
LOUISE BOURGEOIS TÜRKİYE’DE LOUISE BOURGEOIS IN TURKEY Akbank Sanat, yeni sanat sezonunu dünya çapında bir sergi ile açtı. 20. yüzyılın en önemli kadın sanatçılarından ve sadece kendisinden sonraki sanat oluşumunu derinlemesine etkilemekle kalmamış, kendisinden önceki sanat tarihinin de yeni bir gözle ele alınmasını sağlamış Louise Bourgeois’nın yapıtlarından oluşan “Louise Bourgeois: Dünyadan Büyük” (Louise Bourgeois: Larger Than Life) sergisi, 28 Kasım tarihine kadar Akbank Sanat’ta sanatseverlerle buluşuyor. Küratörlüğünü Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman’ın yaptığı sergide, Türkiye’de yapıtları daha önce görülmemiş, sadece 1997 yılında 5. Uluslararası İstanbul Bienali’nde tek bir eseri sergilenmiş Louise Bourgeois 58 yapıtı ile ülkemizde ilk kez sanatseverlerle buluşuyor. Sergiyle eş zamanlı olarak Akbank Sanat’ta hem özel olarak Bourgeois’nın sanatı hem feminist sanat ve ilgili diğer konularda hem Türkiye’deki feminist sanat konusunda konferans ve toplantılar düzenleniyor. Bunun yanı sıra, Akbank Sanat kütüphanesinde oluşturulan özel Louise Bourgeois köşesinde, sanatçı hakkında filmler gösteriliyor. Kadınlık olgusunu sanatının belkemiği yapan ve de ilginç yaşam öyküsünü sanatını oluştururken ana kaynak olarak kullanan sanatçı, 35 yıla yakın bir süre içinden geçtiği psikanaliz seanslarının verilerini yapıtlarında işler. Bourgeois tüm bu özellikleriyle feminist sanatın belkemiği denebilecek bir konumdadır. Bununla birlikte sanatı bellek, kimlik, beden, aidiyet, mekân, anımsama, unutuş, tekinsizlik gibi konuları enine boyuna kuşatır. Akbank Sanat opened a new art season with a world-scale exhibition. The show, “Louise Bourgeois: Larger Than Life” comprising the works by Louise Bourgeois, who is one of the most significant woman artists of 20th century, who not only has affected the art phenomenon after her profoundly, but also allowed addressing art before her with a new eye will be at Akbank Sanat until November 28. Curated by Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman, the exhibition features 58 works of Louise Bourgeois whose works had not been exhibited previously in Turkey except one which was on display at the 5th International Istanbul Biennial in 1997. Concurrently with the exhibition, conferences and meetings are organized at Akbank Sanat on specifically Bourgeois’ art and so on feminist art globally and in Turkey. In addition, films on the artist may be screened at the special Louise Bourgeois corner created in Akbank Sanat library. The artist, who made being a woman the backbone of her art, using her intriguing life’s story as the main source when creating her art, processes the data from the psychoanalysis sessions she had gone through for close to 35 years, in her works. With all these characteristics, Bourgeois is in a position which may be called the backbone of feminist art. In addition, her art embraces topics like memory, identity, body, belonging, space, remembering, forgetting and eeriness. natura | 43
haberler | news
VARNA BÖLGE KÜTÜPHANESİ ULUSLARARASI MİMARİ PROJE YARIŞMASI VARNA REGIONAL LIBRARY INTERNATIONAL ARCHITECTURAL DESIGN COMPETITION WhAT Association tarafından Bulgaristan’ın Varna Belediyesi üçüncü büyük şehri olan Varna’da yeni bir kütüphane yapısı için uluslararası mimari proje yarışması düzenleniyor. ve Bulgaristan Mimarlar Odası, dünyanın dört bir yanından mimarları yarışmaya katılmaya çağırıyor. Karadeniz’deki liman şehirlerinden biri olan Varna’nın uzun süreli problemlerinden biri 130 yıllık kütüphane enstitüsünün uygun bir yapıya sahip olmaması. Sayısı 860.000’i aşkın eserle kütüphane, şu anda şehrin farklı bölgelerinde yer alan 6 yapıya dağılmış olarak hizmet veriyor. Yeni inşa edilecek olan yapının ise tüm kütüphaneyi bir çatı altında toplaması ve konforlu bir çalışma ortamı sunarak şehrin merkezinde yeni ve çekici bir kamusal alan oluşturması hedefleniyor. Varna Bölge Kütüphanesi’nin yeni yapısı inşa edildiğinde Bulgaristan’da son 30 yıl içinde inşa edilmiş ilk kütüphane olacak. Bu sebeple yarışma, yapının kitaplara modern bir bakışla yaklaşarak kurumun vermek istediği ana mesajı vurgulaması isteniyor: “Biz modern, açık ve samimi bir kurumuz. Lütfen gelin ve boş zamanlarınızı burada geçirin.” Yarışma jürisinde Trine Berthold (Danimarka), Matja Bevk & Vasa Perovic, (Slovenya), Petr Lešek (Çek Cumhuriyeti, Kaloyan Erevinov (Bulgaristan), Varna Belediyesi ve Bulgaristan Mimarlar Odası’ndan temsilciler bulunuyor. Katılımın ücretsiz olduğu yarışmaya bireysel olarak ya da bir ekiple başvurulabiliyor. Ancak tasarım ekibinde en az bir kişinin mimar olması bekleniyor. Varna Bölge Kütüphanesi projelerinin teslimi için son tarih 9 Kasım, yarışma sonuçlarının açıklanma tarihi ise 30 Kasım. An international architectural design competition is organized for a new library building in Bulgaria’s third largest city Varna by WhAT Association. Bulgarian Chamber of Architects invites architects from all over the world to participate in the contest. One of the long-term problems of Varna, one of the port cities in the Black Sea, is that the 130-year-old library institute does not have a proper building. The library, with more than 860,000 pieces, presently serves scattered around to 6 buildings in various parts of the town. What’s targeted is that the new building will assemble the whole library under a single roof, presenting a comfortable work environment, creating a new and attractive public stage at the core of the city. When the new Varna Regional Library Building is constructed, it will be the first library built in the last 30y years in Bulgaria. Therefore, the competition asks that the building has a modern approach, stressing the main message to be given by the institute: “We are a modern, open and sincere institution. Please come and spend your leisure time here.” At the competition jury are Trine Berthold (Denmark), Matja Bevk & Vasa Perovic, (Slovenia), Petr Lešek (Czech Rebuplic), Kaloyan Erevinov (Bulgaria) and representatives of Varna Municipality and Chamber of Architects. The contest with no entrance fee may be applied to individually or as a team. However, at least one person must be an architect in the design team. The deadline for submission for Varna Regional Library designs is November 9; the results will be announced November 30.
LÜLEBURGAZ YILDIZLARI SANAT AKADEMİSİ MİMARİ PROJE YARIŞMASI LÜLEBURGAZ STARS ART ACADEMY ARCHITECTURAL DESIGN COMPETITION
Lüleburgaz Belediyesi, Lüleburgaz Yıldızları Sanat Akademisi için serbest, ulusal, iki aşamalı mimari proje yarışması düzenliyor. Yarışma, imar planında tanımlanan ve yaklaşık 20.650 metrekare büyüklüğünde olan yapı adasında, “Lüleburgaz Belediyesi Lüleburgaz Yıldızları Sanat Akademisi”nin tasarlanmasını konu alıyor. Yarışma, mevcut imar planlarına uygun, çevreye uyumlu, kentin kimliğini yansıtan, bölge ve şehir halkının kullanımına yönelik toplum yararını gözeten, kentsel yaşam kalitesine katkı sağlayan, güzel sanatları teşvik eden, peyzaj tasarımları ile desteklenen açık alanlarıyla çevrenin yeşil alan kullanımını geliştiren ve mimarlık, peyzaj mimarlığı ile tüm mühendislik alanlarında çağdaş, ekonomik çözümler öneren özgün projelerin elde edilmesini amaçlıyor. Yarışmanın asil jüri üyeleri Mimar Boğaçhan Dündaralp (Jüri Başkanı), Mimar Hüseyin Sinan Omacan, Prof. Dr. Mimar Ali Cengizkan, Yüksek Mimar Semra Uygur, Yüksek Mimar Murat Aksu, Peyzaj Yüksek Mimarı Arzu Kutkam Nuhoğlu, Dr. İnşaat Mühendisi Kanat Burak Bozdoğan. 1. aşama proje teslim tarihi ekim ayında gerçekleşen Lüleburgaz Yıldızları Sanat Akademisi Yarışmasının 2. aşama proje teslim tarihi 11 Aralık, sonuçların ilanı 17 Aralık. 19 Aralık tarihinde ise bir kolokyum ve ödül töreni düzenlenecek. Lüleburgaz Municipality organizes a free access national, twostage architectural design competition for Lüleburgaz Stars Art Academy. The competition involves designing of Lüleburgaz Municipality Lüleburgaz Stars Art Academy on a block defined in the zoning plan of approximately 20,650 square meter. The competition seeks to derive designs, in compliance with existing zoning plans, in harmony with the environment, reflecting the identity of the town, observing social benefits for the people of the region and the city, contributing to urban life quality, encouraging fine arts, developing green space use of the environment with outdoor spaces supported by landscaping designs and proposing contemporary and economical solutions in all fields of engineering. Principal jury members of the contests are Architect Boğaçhan Dündaralp (Jury Chairman); Architect Hüseyin Sinan Omacan; Prof. Dr. Mimar Ali Cengizkan; Architect, M.S. Arch. Semra Uygur; Architect, M.S. Arch. Murat Aksu; Landscape Architect, M. S. Arch. Arzu Kutkam Nuhoğlu; Dr. Civil Engineer Kanat Burak Bozdoğan. The second stage design submission deadline for Lüleburgaz Stars Art Academy Contest, for which the first stage delivery deadline was in October, is December 11; results will be announced on December 17. A colloquium and award ceremony will be held on December 19.
natura | 44
haberler | news
ZERO. GELECEĞE GERİ SAYIM ZERO. COUNTDOWN TO THE FUTURE S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi, Akbank Sanat’ın işbirliğiyle 20. yüzyılın en büyük uluslararası sanat ağı olan ZERO’nun dinamik ve yenilikçi ruhuna “ZERO. Geleceğe Geri Sayım” sergisiyle ev sahipliği yapıyor. II. Dünya Savaşı sonrasında gelen yıkıma ve olumsuzluğa bir cevap olarak 1957’de Düsseldorf’ta doğan ZERO akımı, bir avuç genç sanatçının savaşın durağanlığa sürüklediği sanat ortamında eserlerini sergileyecek galeri bulamamasıyla başladı. Sanatçı kimlikleriyle felsefe eğitimlerini birleştiren Alman sanatçılar Heinz Mack ve Otto Piene, “Sanat sıfırdan başlamalı” prensibiyle yola çıktılar ve karamsarlık havasından silkinerek her türlü yeni başlangıca zemin sağlayacak bir “ZERO alanı” hayal ettiler. Birkaç sene sonra aralarına Günther Uecker’in de katılımıyla ortaya çıkan ortak vizyon, müthiş bir yaratım enerjisiyle dünyanın dört bir yanında karşılığını buldu. S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi için özel olarak tasarlanan ve aktif olduğu 1950 ve 1960’lı yıllar sırasında sınırları yıkarak farklı ülkelerdeki sanatçılar tarafından uluslararası çapta benimsenen ZERO akımına odaklanan sergi, hareketin kurucuları Heinz Mack, Otto Piene, Günther Uecker’in yanı sıra Yves Klein, Piero Manzoni ve Lucio Fontana’nın 100’ün üzerinde eserini bir araya getiriyor. ZERO Vakfı Kurucu Yöneticisi Mattijs Visser küratörlüğünde gerçekleştirilen sergi, hareketin omurgasını oluşturan “Zaman, Uzam, Strüktür, Işık, Ateş, Renk, Gölge ve Titreşim” gibi ana temalar etrafında şekilleniyor ve akımın günümüze kadar ulaşan etkilerinin kapsamlı bir temsilini oluşturuyor. Geleceğe dair sarsılmaz bir umut ile yola çıkan ZERO sanatçılarının doğa ve teknolojiyi farklı teknik ve malzemeler vasıtasıyla yepyeni şekillerde bir araya getirdiği geniş bir eser seçkisi, “ZERO. Geleceğe Geri Sayım” sergisiyle 10 Ocak tarihine kadar S. Ü. Sakıp Sabancı Müzesi’nde sanatseverler ile buluşuyor. S. U. Sakıp Sabancı Museum hosts the dynamic and innovative spirit of ZERO which is 20th century’s largest international art network, with the exhibition “ZERO. Countdown to the Future” in collaboration with Akbank Sanat. ZERO movement, which was born in Düsseldorf in 1957 as a response to the destruction and negativity of post-Second World War, started as a few young artists were not able to find a gallery to display their works in the art environment driven to stagnation by war. German artists Heinz Mack and Otto Piene, who combined their artist identities with their philosophy training, started out with the principle “Art must start from zero” and shook off the atmosphere of pessimism, dreamed of a “ZERO area” which will provide a platform for any type of new beginning. The common vision emerging with also the participation of Günther Uecker a few years later, resonated all over the world with a terrific creative energy. The exhibition focused on the ZERO movement, adopted internationally by artists in various countries, destroying borders during 1950s and 1969s when it was active, designed specifically for S.U. Sakıp Sabancı Museum, brings together the works of Yves Klein, Piero Manzoni and Lucio Fontana in addition to those of movement founders Heinz Mack, Otto Piene and Günther Uecker. The exhibition curated by ZERO Foundation Founding Director Mattijs Visser shapes around main themes like “Time, Space, Structure, Light, Fire, Color, Shade and Vibration” which formed the backbone of the movement, depicting a comprehensive representation of the impact of the movement carried until the present. A broad selection brought together in brand new forms using different techniques and materials by ZERO artists setting out with an unwavering hope for the future, may be seen by art lovers at S.U. Sakıp Sabancı Museum until January 10 in the exhibition “ZERO. Countdown to the Future”.
3. YAŞANABİLİR ŞEHİRLER SEMPOZYUMU 3rd LIVABLE CITIES SYMPOSIUM EMBARQ Türkiye tarafından düzenlenen 3. Yaşanabilir Şehirler Sempozyumu, 19-20 Kasım tarihleri arasında İTÜ Ayazağa Kampüsü’nde gerçekleşecek. Sempozyumun tanıtım metninde şu bilgiler yer alıyor: “Birleşmiş Milletler’in yaptığı çalışmalara göre 7 milyarı aşkın dünya nüfusunun yarısı kentlerde yaşamaktadır. Yine Birleşmiş Milletler’in yaptığı çalışmalar göstermektedir ki, 2050 yılına geldiğimizde dünya nüfusunun yüzde 70’i kentlerde yaşayacak. Ve sadece 15 yıl içerisinde dünya nüfusunun yarısının yaşadığı kentsel bölgeler, şimdikinin iki katına çıkacak. Kentsel bölgeler iki katına çıkarken, yollardaki araç sayısı 1.2 milyarı bulacak. Dünya Bankası’nın verdiği bilgiye göre, 75 milyonu bulan Türkiye’de nüfusunun yaklaşık yüzde 72’si kentsel alanda yaşamaktadır ve 2030 yılında bu oranın yüzde 80’i geçmesi beklenmektedir. Dünyayı ve Türkiye’yi bekleyen bu dramatik kent nüfusu artışı, sınırlı olan kaynakların şimdiden etkin kullanılmasını zorunlu kılmaktadır. Enerjiden kaynaklı emisyonların yüzde 70’inden kentler sorumludur. Teknoloji ve altyapı, doğru planlama ve vizyonla birleştirildiği takdirde akıllı, dolayısıyla sürdürülebilir ve yaşanabilir şehirler elde etmek mümkün. 2015 yılı, şehirleri daha yaşanabilir ve sürdürülebilir alanlara dönüştürmek için Türkiye’nin önüne önemli fırsatlar sunuyor. Her yıl Kasım ayında düzenlenen Yaşanabilir Şehirler Sempozyumu, iyi uygulama örneklerini paylaşmaları için dünyadan ve Türkiye’den alanında uzman kişileri ağırlamaktadır. Yaşanabilir Şehirler Sempozyumu, paylaştığı başarılı uygulama örnekleri ile farklı illerden gelen karar verici ve uygulayıcılara daha sürdürülebilir ve yaşanabilir kentler inşa etme sürecinde destek vermeyi hedeflemektedir.” Sempozyumda, “Kent İçi Ulaşım & Enerji Verimliliği & İklim Değişikliği, Akıllı Şehirlerde Yenilikçi Kentsel Hareketlilik Çözümleri, Toplu Taşıma Odaklı Gelişim ve Bina Verimliliği, Yol Güvenliği” gibi farklı başlıklarda uluslararası konuşmacılar yer alıyor. 3rd Livable Cities Symposium organized by EMBARQ Turkey will take place November 19-20 in ITU Ayazağa Campus. The symposium profile provides the following information: Today, half of the world population –which is already above 7.2 billion- lives in the cities, according to studies conducted by United Nations, and this urbanization rate will reach 70 percent by 2050. Within only 15 years, urban areas will be doubled and approximately 1.2 billion vehicles will be on the road. World Bank’s data indicates that, the urbanization rate in Turkey—with a population of about 75 million, of which 72 percent currently live in cities—will likely surpass 80 percent by 2030. The dramatic rise in urban populations, expected both in Turkey and in the World, requires the efficient use of resources that are already under strain. Cities are responsible for 70 percent of the energy-related emissions, and thus contain vast opportunities for solutions. If we are able to direct technological innovation and infrastructure development through resourceful planning and vision, we can make our cities smarter, more sustainable and livable. 2015 presents great opportunities for Turkey to transform cities into more livable and sustainable places. The Annual Livable Cities Symposium, organized each year in November, hosts experts from Turkey and around the world to share best practises. Livable Cities Symposium aims to support decision-makers and implementers from various cities in building more sustainable and livable cities. The symposium offers international speakers on various topics like “Intra-City Transportation & Energy Efficiency & Climate Change, Innovative Urban Mobility Solutions in Smart Cities, Mass Transit Based Development and Building Efficiency, Road Safety”. natura | 45
haberler | news
ÖLÜM SANAT MEKÂN SEMPOZYUMU DEATH ART SPACE SYMPOSIUM Ölüm bilinci tarih boyunca kültür ve sanat yaratmasında insanı tetikleyen etkenlerin başında olagelmiştir. Zygmunt Bauman kültürü “insanların farkında oldukları şeyi unutturmaya yönelik incelikli, karşı-anımsatıcı teknik bir aygıt” olarak tanımlarken, kaynağını ölüm bilincine ve ölüm gerçeğini unutma gereksinimine bağlar. Ölü gömme ritüelleri, mezar ve mezarlıkların ortaya çıkışı tarihöncesi uzmanları tarafından insanlık eşiğinden geçmenin önkoşulu olarak kabul edilir. Ölüm kavramı, insanı hayatın geçiciliği karşısında kalıcı bir şeyler yaratma konusunda uyarmış ve sanat yapıtının doğuşuna zemin hazırlayarak başta plastik sanatlar, edebiyat ve müzik gibi alanlarda olmak üzere sanat yaratımının bütün dallarında estetik yönden en etkileyici yapıtların oluşmasına aracı olmuştur. Öte yandan ölüm gerçekleştiğinde, ölüyü dini inançlar çerçevesinde öte dünyaya hazırlama ve aynı zamanda geride kalanların ölüm acısını hafifletme çabalarının sonucu olarak ortaya çıkan mezar anıtları da, gene ölüm ve yaratma arasındaki ilişkinin somut kanıtlarını oluşturur. “Ölüm Sanat ve Mekân Sempozyumları”nın amacı, ölüm kavramının gerek birey ve toplumun yaşamındaki, gerekse sanat yaratımındaki yeri ve önemini felsefe, toplum bilimleri ve çeşitli sanat disiplinleri üzerinden irdeleyerek bir kez daha vurgulamak. Sempozyumun altıncısı, 2-7 Kasım tarihleri arasında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde gerçekleşecek. Cognizance of death has been amongst the factors triggering the human being in creating culture and art through history. Zygmunt Bauman defines culture as “a refined technical tool seeking to make human beings forget what they are aware of”, tying its connection to the cognizance of death and the need to forget the reality of death. Appearance of dead burial rituals, graves and graveyards is recognized as the condition precedent of crossing the threshold of humanity by pre-historic experts. The concept of death has warned the human being for creating some permanent things against the transience of life, preparing a foundation for the birth of art works, becoming instrumental in formation of the aesthetically most impressive pieces in all disciplines of artistic creation lead by plastic arts, literature and music. On the other hand, when death takes place, the monument tombs emerging as a result of the efforts to prepare the body for the world beyond in line with religious beliefs and at the same time, mitigating the grief of the survivors form the concrete evidence of the relationship once again between death and creation. The purpose of “Death, Art and Space Symposiums” is to stress once again the place and significance of the concept of death in the lives of both individuals and the society and also in art creation, discussing them over social sciences and various art disciplines. The sixth symposium will take place at Mimar Sinan Fine Art University from November 2 to November 7.
ÇINAR ESLEK’TEN “KONTROLDEN ÇIKMIŞ HAYAT”LAR “OUT OF CONTROL LIVES” BY ÇINAR ESLEK Çınar Eslek, “Koyaanisqatsi” adlı kişisel sergisiyle beden söylemini, mekân bilgisi üzerinden kurguluyor. Bir görünür olup bir kapanan sınırlarıyla soyut bir alan olarak ele aldığı mekânın, soyutluğuna yaklaşan kişiyi ise çalışmalarının odak noktasına oturtuyor. Serginin başlığı, Godfrey Reggio’nun yönetmenliğini yaptığı, Philip Glass’ın müziklerini bestelediği 1982 tarihli “Koyaanisqatsi” filminden geliyor ve bu atıf, yitip giden şeylerin seyrine dalmış bir bireyin sinematografik bakışını vurguluyor. Kaybetme hali karşısındaki birey için tarihsellik ve mekân gibi büyük anlamlar taşıyan kelimeler, birbirini peşi sıra takip eden imgelere dönüşüyorlar. Bu akışkanlık ise en çok hayatın salt imgesinin nasıl oluştuğuna ve aynı hızla yok olduğuna dair belirtileri sunuyor. Keza Hopi Kızılderililerinin diline ait olan “koyaanisqatsi” kelimesi, “kontrolden çıkmış hayat”, “dengesiz hayat” gibi anlamlar içeriyor. Emre Zeytinoğlu, Eslek’in bu yeni sergisindeki çalışmalarına dair şunları söylüyor: “Çınar Eslek bu sergisindeki yapıtlarda, izleyiciye bildik görüntüler sunuyor; örneğin bunlar arasında ‘doğa’ya dair olanlar ağırlık kazanıyor. Baktığımız zaman, bunlara da hemen ‘Bu bir doğa parçasıdır’ diyoruz. Ve birbirimize bunlar hakkında bir şeyler söylerken, ‘O doğa parçaları’ demekte hiç tereddüt etmiyoruz. Dahası, o görüntülere ‘doğa’ sözcüğünü yakıştırırken de aynı güveni duyuyoruz. Düşünmüyoruz ki o görüntüler birer ‘doğa parçası’ olmaktan hayli uzaktır, hatta onların ‘doğa’ ile hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Sergideki görüntüler ‘doğa’yı andırmakla birlikte doğadan kopartılmış, yeniden düzenlenmiş, kimyasal maddelerle kaplanmış ve sentetik nesneler olarak imal edilmişlerdir. Ve ‘doğa’ diye sunulmaktadır. 19. yüzyılda kendisini üretim sisteminin makineler dünyasına terk eden insanların, artık ait oldukları doğaya değil de kendi yarattıkları bir ‘doğa’ya tabi oluşları ve bundan da yakınıp durdukları gibi bir şeydir bu; belki Friedrich Hegel’in ‘ikinci doğa’ dediği gibi bir şey…’’ Tuval, reçine ve video çalışmaları ile Koyaanisqatsi, 20 Kasım tarihine kadar PG Art Gallery’de izlenebilir. Çınar Eslek, with his solo show named “Koyaanisqatsi” sets up the body message through space knowledge. He sits the individual who approaches the abstractness of the space he addresses as an abstract area with once appearing, once closing boundaries on the focus point of his works. The title of the exhibition is in reference to the 1982 film “Koyaanisqatsi” directed by Godfrey Reggio, scored by Philip Glass and this reference stresses the cinematographic view of an individual, watching things that have gone by. Words which bear big meanings like historicness and space transform into images following each other for the individual facing the state of loss. This fluidity mostly presents symbols of how the absolute image of life is formed and destroyed at the same rate. Also, the word ““Koyaanisqatsi” from the language of Hopi Indians imparts meanings like “life out of control”, “unbalanced life”. Emre Zeytinoğlu has this to say on Eslek’s works in this exhibition: “Çınar Eslek, in his works in this exhibition, presents the viewer familiar images. For example, the ones about nature are predominant among these. When we look at them, we say for them “This is a piece of nature” and when we say something about these to each other, we don’t hesitate at all to say “Those pieces of nature”. Moreover, we feel as confident when we use the word ‘nature’ in relation to those images. We don’t think that those images are quite removed from being just a piece of nature and that actually they have no relationship with nature at all. The images in the exhibition, although reminiscent of nature, are snatched from nature, are rearranged, coated by chemicals and made as synthetic objects and are presented in nature. This is something like the people who have abandoned themselves to the world of machines of the production system, being subject to not the nature they belong to but a nature they have created themselves, complaining about it all the time. Perhaps, this is something like Friedrich Hegel calls ‘second nature’. ..” Koyaanisqatsi may be viewed at PG Art Gallery until November 20 with canvas, resin and video works. natura | 46
Derleyen / Compiled by: Yağmur Yıldırım Mimar / Architect
Shuitou 2015 Fuarı 15 0 2 M I S A K 08 - 11
ULUSLARARASI DOĞAL TAŞ
MİLLİ KATILIMI
110.000 m2 YENİ FUAR ALANI
% 70 DEVLET DESTEĞİ
ÜCRETSİZ HER KATILIMCIYA 2 ODA TAHSİSİ
8 - 11 Kasım 2015 tarihleri arasında Çin’in Shuitou kentinde yeni yerinde, dünyanın en büyük taş satış merkezi Cathay Stone Mall içerisinde bulunan Shuitou Stone Fair Exhibition Hall’da 16. kez düzenlenecek olan “The 16th China (Nan’an) Shuitou International Stone Exhibition” Fuarı’nın milli katılım organizasyonu birliğimizce gerçekleştirilecektir.
Fuarla İlgili Kişi Ceren Coşkun ceren.coskun@immib.org.tr 0212 454 04 34
kapak konusu | cover story
natura | 48
kapak konusu | cover story
SWISSOTEL RESORT
BODRUM Heval Zeliha Yüksel Mimar / Architect
natura | 49
kapak konusu | cover story
DOĞAL TAŞ / NATURAL STONE ÇAĞDAŞ YEŞILI (ÇAĞDAŞ MERMER)
T
asarımı Mimar Gökhan Avcıoğlu & GAD Mimarlık tarafından yapılan Swissotel Resort Beach, Bodrum yarımadasında bulunan Turgutreis’te tasarlanan bir yapı kompleksi olup 26.600 m 2 ’lik bir arazi üzerine yerleştirilmiştir. Az eğimli bir arazi üzerinde tüm yapı kütlelerinin deniz manzarası görecek şekilde konumlandırılan projede, 60 otel odası, 46 apartman ve 27 villa ile birlikte spa, havuz kompleksi ve kumsal bulunmaktadır. Ana sarmal otel kütlesi arazinin en üst kotunda konumlandırırken diğer konut yapıları araziye deniz manzarası görecek şekilde belirli bir düzen içerisinde yerleştirilmiştir. Ana kütlenin sarmal yapısı, hotel odalarının manzaraya hakim olabilmesi için yaratılmıştır. Yüksek yoğunluktaki yapı kütlesi, projenin girişi olarak kurgulanırken kütleden denize doğru yaratılan ana yaya yolu, allesi projenin iki ana aks üzerine kurulmasını sağlar. Swissotel Resort Beach projesinde yaratılan bu güçlü yaya allesi projenin sahil bölümünü bir odak noktası haline getirirken yapıları sahilde tasarlanan kumsal, restoran ve bar bölümlerine bağlar. Aynı
natura | 50
S
wissotel Resort Bodrum Beach by Gökhan Avcıoğlu and GAD, is a coastal development in Turgutreis, on the Bodrum peninsula, Turkey, located on a gently sloping site with unobstructed sea-views of the Turgutreis marina. The project consists of a hotel with 60 enclosed rooms, 46 apartments, and 27 residential villas as well as a generous spa, gym and pool complex. GAD’s design reacts to the most pressing challenges inherent to this site; positioning a high density building on a site with a limited slope whilst providing a direct sea-view for each room. The hotel, a twisting structure, is located on the highest point of the site and serves as the entry gateway to the development. A pedestrian path links the hotel lobby to the sea, bridging the light-flooded space to a seaside restaurant & bar at its other end, creating a focal point by the sea. This main axis structures the development and serves as a back-spine of the site’s circulation. The apartment buildings and residential villas are arranged on a series
kapak konusu | cover story DOĞAL TAŞ / NATURAL STONE DEĞIŞIK DOKULARDA YÜZEY BITIŞI SAĞLANMIŞ TRAVERTEN (ÇAĞDAŞ MERMER) TRAVERTINE SURFACE FINISH IN DIFFERENT TYPES (ÇAĞDAŞ MERMER)
natura | 51
kapak konusu | cover story
zamanda bu ana dolaşım ağı, yapıları geliştirme ve sitenin dolaşımında bir arka omurga görevi görmektedir. Apartman ve villalar bir seri platformlar üzerine inşa edilmiştir, konsept olarak iki katlı yaratılan yapı kütlelerinde yatak odaları üst kotlarda çözümlenirken, ana yaşam alanları bahçe, giriş kotunda yer alır. Genel Bodrum arazi tipolojisinden farklı olarak az eğime sahip olan bu alanda çözümlenen proje bölgedeki başarılı mimari çözümlemelerin en güzel örneklerinden biridir.
natura | 52
of platforms, cascading down towards the sea, thus providing the maximum possible vista. Conceptually, each villa has two levels with private rooms in the upper and a spacious living room at the garden level, offset fin walls, pushing out to the sides of the buildings, maximizing their facade and offering a sea view for each room. Wooden screens & canopies add an additional layer of detail and also provide protection from the intense summer sun. Swissotel Resort Bodrum Beach, addresses the fundamental challenges inherent to the site and thereby creates a unique solution and architectural flagship for Bodrum.
kapak konusu | cover story
natura | 53
kapak konusu | cover story
GÖKHAN AVCIOĞLU İLE SWISSOTEL BODRUM RESORT PROJESİ ÜZERİNE
ON SWISSOTEL BODRUM RESORT PROJECT WITH GÖKHAN AVCIOĞLU Projenizi tasarlarken nelere dikkat edildi? Bodrum’un yerel mimarisinde beyaz renk hâkim iken sizin ortak kullanım alanında bej renk doğal taş kullanıp, villalarda koyu gri doğal taş kullanma sebebinizi öğrenebilir miyiz? Turgutreis’in mevcut yerleşim planlarında ve imar haklarında Bodrum’un diğer köylerinde verilmiş yoğunluktan daha fazla bir yoğunluk kullanımı var, projenin belki de en önemli özelliklerinden bir tanesi de bizim bu yoğunluk şartlarına göre değil de, var olan deniz manzarasından projenin faydalanmasına önem verildi. Bütün Turgutreis sahili boyunca deniz kenarından geçmesi planlanan imar yolunun, yerleşim alanlarıyla oluşturduğu kopukluğun giderilmesi, tersine bu yolun bir promenade gibi günün her saati ve gecesi denize bağlanan bir aktivite alanına dönüşmesi ve bizim arsamızdan başlayarak Turgutreis marinaya kadar halka acık kullanımın yeni iskeleler, plajlar, küçük kafeler ve restoranlarla yeme-içme mekânlarıyla desteklenmesine (yaklaşık 4 km) dikkat edildi. Bir başka dikkat edilen konu ise konut çözümlerinde farklı gelir grupları ve aile birey sayısına göre çoklu alternatif oluşturması ve yine program gereği otel biriminin en arkada yol kenarını çok katlı bir kullanımla yerleştirerek her odadan Turgutreis sahil manzarasından yararlanılması oldu. Ortaya çıkan lineer yapının terasının gene harika gün batımı keyfinin bir event alanına dönüştürülerek özellikle gün batımı seyri için bir buluşma alanına dönüştürülmesi oldu. Otel kabul ve lobi alanından başlayarak doğrudan denize ulaşan bir iç promenade (alle) oluşturulması, lobiden olduğu gibi denizle oryante olunması, çevredeki köhnemiş beyaz tonlarla oluşturulmuş yapılar arasında bir vaha inşaa etmek esas amacımızdı. Yeşili bol, hatta taşları bile toprak rengi bir cevre oluşturmaya özen gösterildi. Bizim arsadan başlayan ve marinaya kadar giden yeni bir çevre yaratmaya dikkat edildi.
What was considered when planning your design? Can we learn the reason why you used beige color natural stones in common areas and dark gray natural stone on the villas while the color white dominates Bodrum’s local architecture? In the present settlement plans and zoning rules of Turgutreis, there is a higher use of density than that issued to other villages of Bodrum. Perhaps, one of the most important features of the project was our working not with those density requirements but the project benefiting from the existing sea view. Consideration was given to the zoning road planned to run along the whole Turgutreis shore not being detached from the settlements, being transformed in contrast into an activity area linked to the sea all hours of the day and at night, just like a promenade and starting from our plot, up to Turgutreis marina open to public use be supported by new jetties, beaches, small cafés and restaurants (approx. 4 km.) Another point of consideration was to create multiple alternatives in housing solutions for different income groups and family member numbers. Allowing to have all rooms to enjoy Turgut Reis shore view, placing the hotel at the very back beside the road as a multi-storey building. The terrace of the created linear structure was transformed into a meeting place especially to watch the sunset, converting the wonderful sunset pleasure into an event area. Care was taken that an inner promenade (alle) reaching directly to the sea, starting from the hotel’s reception and lobby area, allowing full orientation with the sea from the lobby and to build an oasis among the structures built in ramshackle white shades around; forming an environment with lots of green even with stones of earth color. It was sought to create a new landscape starting from our plot, extending to the marina.
Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim.
Thank you for having us.
natura | 54
kapak konusu | cover story
KÜNYE Proje Adı: Swissotel Resort Bodrum Beach Lokasyon: Bodrum / Türkiye İşveren: Çağdaş Holding Mimar: GAD & Gökhan Avcıoğlu İç Mimari: Irmak Caglar Proje Bitiş Tarihi: 2015 Proje Ekibi: Derya Arpac, Muge Tan, Semih Acar, Mert Turkozu, Tahsin İnanici, Efe Ilgen, Scott Baltimore İnşaat Yapısı: Otel Proje Alanı: 26.600 m2 İnşaat Alanı: 19.950 m2
CREDITS Project name: Swissotel Resort Bodrum Beach Location: Bodrum / Turkey Client: Çağdaş Holding Architect: GAD & Gökhan Avcıoğlu Interior Design: Irmak Caglar Project team: Jonas Kirsch, Semih Acar, Mert Turkozu, Derya Arpac, Muge Tan,Tahsin İnanici, Efe Ilgen, Scott Baltimore Completion Date: 2015 Project type: Hotel Project site area: 26,600 sqm Construction area: 19,950 sqm
natura | 55
proje | project
natura | 56
proje | project
BEYOĞLU BELEDİYESİ EK HİZMET BİNASI VE SANAT GALERİSİ MUNICIPALITY OF BEYOĞLU SUPPLEMENTARY SERVICE BUILDING & ART GALLERY
MANÇO MİMARLIK Selin Biçer Mimar / Architect
natura | 57
proje | project
B
eyoğlu Belediyesi’nin İstiklal Caddesi üzerinde, Rus Konsolosluğu’na komşu mevcut binasını yıkıp yeniden yapmak için açtığı davetli yarışmaya sunulan projede, 1. bodrum ve zemin katlar sanat galerisi, normal katlar çeşitli belediye birimleri, çatı katı ise başkanlık makamı olarak planlandı. Bina yüksekliğindeki sınırlama ve yoğun ihtiyaç programı nedeniyle ancak belli özel mahallerde yüksek hacimler oluşturulabildi. Sanat galerisine ait 1. bodrum kat yönetmeliğin izin verdiği maksimum 4.00 m yükseklikte çözüldü. Arka bahçe zeminindeki ışıklıklar ile sanat galerisine doğal ışık alınması amaçlandı. 1. kat ön cepheden geri çekilerek 2 kat yüksekliğinde bir giriş alanı yaratıldı. Aynı biçimde, 7. katta yer alan toplantı salonu üzerindeki döşemede de galeri boşluğu bırakıldı ve cam cephenin devamı olan saydam ışıklık ile örtüldü. Ön cephede gerek iç mekân yerleşimi gerekse de komşu yapılar ile uyum adına kullanılmayan çıkma hakkı arka cephede kullanıldı. 3. kattan itibaren Boğaz manzarasına açılan bu cephede çıkmalar saydam cam ile çevrelenerek iç mekâna olabildiğince doğal ışık alınması amaçlandı. Alanın programa göre çok kısıtlı oluşundan ötürü yangın merdiveni yapı dışında çelik bir strüktür olarak çözüldü. Yangın merdiveni Santa Maria Kilisesi duvarı boyunca konumlandırılarak arka bahçede net bir kullanım alanı yaratılırken çıkmalar ile bütünleştirilen çelik döşemelerin, Boğaz manzarasına yönelik açık balkonlar olarak da işlev görmesi amaçlandı. Tüm cephelerde kaplama malzemesi olarak, mevcut mimari doku ile bütünleşmek adına doğal taş yeğlendi. Taş dokuda oluşturulan girinti çıkıntılar ile cephede 3 boyutlu bir etki yaratılarak Pera’nın tarihi taş cephelerindeki heykelsi ince işçiliğe gönderme yapıldı.
1
st basement and ground floor were planned as an art gallery, whereas each of the upper floors were solved as different units of the municipality. The roof floor was allocated to the mayor’s spaces. Due to the strictly limited maximum building height and the demanding building program, only a few specific spaces could be solved as higher volumes. The 1st basement floor belonging to the art gallery space was planned to have a 4,00 m rough height, the maximum allowed by the zoning. Daylight was allowed into the basement via the skylights opened on the floor of the rear garden. The 1st floor was set back from the front façade, in order to create an entrance with double-floor height. Similarly, a gallery void was opened on top of the meeting room on the top floor and it was covered with a transparent skylight as a continuation of the glazed façade. Projections that are allowed were not used on the front façade due to the layout of the interior, as well as the concern to achieve harmony with the neighboring buildings. However, on the rear façade projections covered with transparent glazing were created, in order to allow the Bosporus view and natural lighting into the building. Fire escape stairs were solved as a steel structure outside the building due to the area limitation. It was positioned along the wall of the neighboring Santa Maria Church, in order to maximize the open space of the rear garden. Steel mesh slabs of the fire escape stairs were connected to the projections so that they function as balconies opening up to the Bosporus view as well.
natura | 58
proje | project
DOĞAL TAŞ / NATURAL STONE NOCHE TRAVERTEN CROSS CUT (ÖZMERSAN) BULUTLU/ CLOUDY LIMESTONE (MERCAK)
TAŞ DOKUDA OLUŞTURULAN GIRINTI ÇIKINTILAR ILE CEPHEDE 3 BOYUTLU BIR ETKI YARATILARAK PERA’NIN TARIHI TAŞ CEPHELERINDEKI HEYKELSI INCE IŞÇILIĞE GÖNDERME YAPILDI. THE PROJECT WAS SUBMITTED TO THE INVITED COMPETITION OPENED BY THE MUNICIPALITY OF BEYOĞLU TO REPLACE THEIR EXISTING BUILDING ON İSTIKLAL AVENUE.
natura | 59
proje | project
natura | 60
proje | project
KÜNYE İşveren: Beyoğlu Belediyesi Projenin Yeri: İstanbul Alan: 3.149 m² Mimarlık Ofisi: Manço Mimarlık Mimari Tasarım: Ali Manço Tasarım Ekibi: Zühtü Usta Proje Tarihi: 2013
CREDITS Client: Municipality of Beyoğlu Project Location: İstanbul Area: 3,149 m² Architectural Office: Manço Archıtects Architectural Design: Ali Manço Design Team: Zühtü Usta Project Date: 2013
natura | 61
proje | project Bağlam ile uyum kaygısı yanında çağdaş ve çarpıcı bir cephe elde etmek amacıyla ön cephe, diyagonal olarak dikeyde boylu boyunca ikiye bölen bir çizgi ile iki farklı yüzeye bölündü. Bu iki yüzeyde komşu cepheler ile uyumlu iki farklı taş dokusu kullanıldı. Zemindeki sanat galerisi ve en üst kattaki toplantı salonu ön cephede büyük cam yüzeyler ile vurgulandı. Cephelerin kalanında ise komşu tarihi yapıların doluluk boşluk oranları farklı boyutlarda ve rastlantısal bir dağılım ile sürdürüldü. Rus Konsolosluğu’na bakan yan cephede, ön cephenin çizgileri devam ettirildi. Kanunen pencere açılamayan yan cephede, plan düzenlemesine uygun noktalarda ince yırtıklar oluşturuldu. Bu yırtıklarda yalıtımlı profilit cam paneller kullanılarak gündüz içeri doğal ışık alınması, gece de içerde yanan ışıkların yan cephede rastlantısal bir ışık dokusu oluşması hedeflendi. Ayrıca gece ön cephedeki iki taş yüzey arasından sızan ışık ile yapının farklı mimarisinin öne çıkarılması amaçlandı. Tüm alüminyum doğramalar ve metal çatı örtüsünde, kullanılan doğal taşlar ile uyumlu bronz renk yeğlendi.
Natural stone was preferred as the façade cladding material, in order to blend with the existing architecture of the surrounding. Referring to the sculptural ornaments of the stone façades of Pera district, a three dimensional effect was created on the façade by applying recesses and projections to the stone cladding. In addition to achieving a harmony with the context, the front façade was divided into two with a diagonal line spanning all along the façade vertically, in order to achieve a contemporary and striking façade. Two different stone patterns matching the neighboring buildings were used on those two parts. The art gallery on the ground floor and the meeting room on the top were emphasized with large glass surfaces on the front façade. On the rest of the façades, the window openings of the neighboring buildings were continued with various widths and a random distribution. On the side façade facing the Russian Consulate, the lines of the front façade was continued. Since it is forbidden to open windows, narrow slits were opened on the side façade according to the interior planning. By using semitransparent, insulated profilit glass panels in those slits, allowing daylight in during the day, whereas creating a random lighting effect at night was aimed. Additionally, the outstanding character of the façade was underlined by the light coming out of the narrow recess between the two layers of the front façade at night. Bronze color matching the stone colors was preferred for the aluminum joineries as well as the metal roof cladding. natura | 62
proje | project
natura | 63
proje | project
Divercity & KOOP
Divercity & KOOP
Divercity & KOOP, mimari çalışmalarında modern binalarında uluslararası referanslarında ve tasarıma karşı yaratıcı yakla şımlarında açıkça yinelenen bir benzer yoldan geçtiler. Çevresel ve kültürel duyarlılık, işbirliği ahlakı ve mimarinin uluslararası diyaloğuna güçlü bir bağlılığı kapsayan mimari dillerinde paralellikler görülüyor. Tasarım sürecini benzersiz yerel özellikleri ve içeriği, ustalık ve sürdürülebilirliğe özel vurgulama yaparak bir uluslararası mimari dil kullanımı ile zenginleştirirken; onun evrilmesini sağlama yeteneğine sahibiz. Bu, çeşitli global konumlar ve içeriklerde ve günümüzün yapı gerçeğine yaratıcı ve pratik yollarla cevap veriş gücü ile sınayıcı durumları ele alma benzerliğimize yansıyor. Her projeyi, kendine özel bir proje olarak ele alırken; yenilikçi, çeşitlilikçi ve tepki veren projeler yaratmaya her ikimiz de önem vermekteyiz.
Divercity and KOOP have traveled similar paths in their architecture practice, a path clearly echoed in their modern buildings, international references and inventive approach to design. Parallels can be drawn in their architectural language, which captures an environmental and cultural sensitivity, collaborative ethos and strong engagement with the international dialogue of architecture. We have the ability to evolve the design process by enriching the unique local characteristics and context through an international architectural language, with specific emphasis given to craftsmanship and sustainability. Reflected in this is a shared ability to handle challenging briefs in a variety of global locations and contexts and a strength in responding in imaginative, practical ways to the realities of building today. Whilst treating each and every project as unique, both place strong emphasis on creating designs which are innovative, diverse and responsive.
natura | 64
proje | project
DIVERCITY & KOOP PROFILE Selin Biçer Mimar / Architect
Profil
Divercity, ofisleri Londra (2008, Rıba Chartered Practice) ve Atian’da (2004) olan, ödül kazanan bir mimari büro. Oteller, konut kompleksleri, özel konutlar ve ticari alanlar ve kamu alanları dahil, geniş bir proje portföyü ile tam hizmet veren bir mimari ve proje ofisiyiz. Çalışmalarımız, çeşitli konum ve içeriklerde sınayıcı konuları ele alma yeteneğimizi gösteriyor. Başlangıç konseptinden, özel hazırlanan iç mekânlara kadar tasarım fikirleri sunuyor veya müşterilerimiz gereksinimlerine göre, bir projenin özel ögelerini ele alabiliyoruz. Her müşteriye bir birey muamelesi yaparken; her projenin eşsiz olduğuna inanıyoruz. Bina tasarımları, yenilikçi, paylaşımcı ve çevreye duyarlı olarak geliştiriliyor. Divercity’nin uluslararası mimari ve proje platformundaki güçlü ve canlı varlığı, yılın otel tasarımı için Avrupa Otel Tasarım Ödülü (2007’de kazandı, 2010’da finalist), Çağdaş Mimari Avrupa Birliği Ödülü – Mies van der Rohe Ödülü (2009, 2013 ve 2015’de aday gösterildi) ve Plan Ödülü (2015’de finalist) gibi çeşitli prestijli ödüller kazanılmasına yol açmış bulunuyor. Çalışmalarımız, mimari kitap ve dergilerde yayımlanmışken, uluslararası sergilerde de yer alıyor. Libra Group & Grace Hotels, IHG, İSNf Stavros Niarchos Foundation ve Onassis Kültür Merkezi dahil, uluslararası müşterilerimiz ve Birleşik Krallık, Avrupa, Güney Afrika, ABD ve Güney Amerika’da halen proje ve inşaat halindeki projelerimiz ile çağdaş mimarinin gelişimi konusunda kendimize özel bir yöntem belirlemiş bulunuyoruz. Tasarım sürecini ustalıkla sürdürülebilirliğe özel vurgulama yaparak, uluslararası bir mimari dil vasıtasıyla eşsiz yerel özellikleri ve içeriklerin de zenginleştirilmesi yolu ile evirme yeteneğine sahibiz. Son çalışmalarımız arasında, Renzo Piano Building Workshop’ın önerdiği bir kavrama dayanarak (Joint Venture Faliro 2014 ile işbirliği içinde) Atina’da Faleron Şehir Rıhtım Parkı Projesi Master Planı ve Mimari Planı var. Atina Benaki Müzesi’nde ‘Bu Sergi Divercity Hakkındadır’ başlıklı monografik bir sergide çalışmalarımızı sunmak üzere Benaki Müzesi ile işbirliği içinde, geçen yıl Hellenic Institute of Architecture tarafından davet edilmiş olmaktan şeref duyuyoruz.
Profile
Divercity is an award-winning architecture practice with offices in London (2008, RIBA Chartered Practice) and Athens (2004). We are a full service architecture and design practice with a wide-ranging portfolio of projects including hotels, housing complexes, private residences as well as commercial and public spaces. Our body of work demonstrates our ability to handle challenging briefs in a variety of locations and contexts. We can offer design ideas from initial concept to custom-furnished interiors, or undertake specific elements of a project, depending on our clients’ needs. We treat every client as an individual and respect that every project is unique. Building designs are developed to be innovative, collaborative and environmentally sensitive. Divercity’s strong and vibrant presence in the international architecture and design scene has resulted in a number of prestigious Awards and Distinctions such as The European Hotel Design Award for Hotel Design of the Year (Winner, 2007 & Shortlisted 2010), The European Union Prize for Contemporary Architecture Mies van der Rohe Award (Nominated, 2009, 2013 & 2015) and The Plan Award (Shortlisted, 2015). Our work has been published widely in architectural books and magazines, as well as included in exhibitions internationally. With international clients including Libra Group & Grace Hotels, IHG, iSNf Stavros Niarchos Foundation and Onassis Cultural Centre amongst others along with projects currently in design and construction in the UK & Europe, South Africa, USA and South America we have established a distinctive method in the development of contemporary architecture. We have the ability to evolve the design process by enriching the unique local characteristics and context through an international architectural language, with specific emphasis given to craftsmanship and sustainability. Our recent work includes the Masterplan and Architecture for the Faleron Urban Waterfront Park Project in Athens, based on a concept proposed by Renzo Piano Building Workshop (in collaboration with Joint Venture Faliro 2014). We were honored to be invited last year by the Hellenic Institute of Architecture in collaboration with the Benaki Museum, to present our work in a monographic exhibition, entitled ‘This Show Is About Divercity’, at the Benaki Museum, Athens. natura | 65
proje | project
K
entsel tasarım, mimarlık, restorasyon, inşaat, grafik ve birçok ba şka dalda profesyonellerle ve farklı ofislerle kolektif çalışma fırsatları sağlayan KOOP, 2011’de Yusuf Burak Dolu tarafından kuruldu. Yusuf Burak Dolu 20 02 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde ba şladığı eğitimine 20 07 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Restorasyon Yüksek Lisans Programı’nda ve 20 08 yılında Atina Teknik Üniversitesi Mimarlık Tarihi Yüksek Lisans Programı’nda devam etti. Çeşitli mimarlık ofislerinde çalıştı ve son olarak Birleşmiş Milletler Geliştirme Programı’nda (UNDP) Kıbrıs Kültürel Mirası Projesi yürütücülüğü görevinde bulundu. 20 06’dan beri sürdürdüğü freelance işlerinden edindiği birikim ve kooperatif çalışma or tamı 2011 yılında KOOP’un kurulmasının altyapısını oluşturdu. Projeleri çeşitli mimarlık ödülleri aldı. Türkiye ve dünyada birçok sergide yer almış ve yayında yer buldu.
natura | 66
K
OOP, which provides collective working opportunities with professionals and various offices in the fields of urban design, architecture, restoration, construction, graphics and many other disciplines, was established by Yusuf Burak Dolu in 2011. Yusuf Burak Dolu started his higher education in 2012 at Yıldız Technical University Architecture Department and continued with it in 2007 at Istanbul Technical University Restoration Master’s Program and in 2008, at Athens Technical University Architectural History Master’s Program. He worked at various architecture offices and lastly, he was the conductor of UNDP Cyprus Cultural Heritage Project. The store of knowledge and cooperative working environment he acquired from the freelance work since 2006 form the infrastructure of KOOP in 2011. The projects of KOOP, which does applications on restoration and transformation of historical buildings, museum and display design, cultural centers, social centers, residences, urban squares, homes and restaurants have won various architectural awards, being featured in numerous exhibitions and publications in Turkey and the world.
proje | project
GRACE SANTORINI HOTEL & VILLA Diversity ve Mplusm’ın ortak projesi olan bu 20 odalı otel, Santorini’nin volkanik kalderasının 300 metre üzerindeki sırtın içine oyulmuş. Otelin abartısız tasarımı bu olağanüstü peyzajın vurgulanmasını sağlıyor. Otel, yöresel karakterli mimarinin güncel bir yorumu: Mekânın ekonomisi, radikal basitlik ve organik biçimler. Santorini’nin “yposkafa”larında (kayaya oyulmuş, eğri duvarlı ve kubbeli çatılı mağaraya benzer konutlar) mobilyalar bağımsız yerleştirilmiş. Özel olarak tasarlanan depolama ve banyo birimleri, girintilere oyulmuş. Taranmış beton zeminli tüm beyaz iç mekânlar Kiklad Adaları’nın ünlü badanalı evlerini tekrarlar nitelikte. Sonsuz havuzun şaşırtmalı sınırları, Santorini’nin arazisini zigzaglayan yollarını yansıtıyor.
This 20-room hotel (a joint project between Divercity and Mplusm) is carved into the cliff-face 300m above Santorini’s volcanic caldera. The understated design allows this extraordinary landscape to take centre stage. The hotel provides a contemporary interpretation of vernacular architecture: economy of space, radical simplicity, and organic forms. Like Santorini’s yposkafa- cave-like dwellings with rounded walls and domed roofs excavated from the rock-face- no furniture is free-standing. Custom-built storage and vanity units are moulded into alcoves. All-white interiors with brushed concrete floors reiterate the trademark whitewashed houses of the Cyclades. The infinity pool’s jagged outline echoes the zigzag paths that criss-cross Santorini’s sheer terrain.
Santorini’deki otellerin odaları ziyaretçilerin ve civardan geçenlerin bakışlarına açık şekilde, manzaraya yönelerek ön tarafta konumlanıyor. Mahremiyetin sağlanması için dört odanın pencerelerine volkanik kaya parçaları yerleştirilmiş ve denize göz atmayı sağlayacak açıklıklar bırakılmış. Bu özellik, taşlar arasında boşluk bırakacak şekilde çok az harç kullanılan, en çok da istinat duvarlarında görülen yerel bir mimari tekniği yineliyor. Taşlar, meydanda bırakılıp aralarındaki boşluklar vurgulanarak bu ışık süzücü perde hem mahremiyet hem de havalandırma sağlıyor ve güneş batarken benekli gölgeler veriyor.
Santorini’s hotel rooms are invariably front-loaded to face the view, leaving residents exposed to passers-by. To ensure privacy, fragments of volcanic rock are positioned in the windows of four rooms, interspersed with apertures that provide glimpses to the sea. The feature echoes a local architectural technique, more commonly used for retaining walls, in which minimal amounts of mortar are used, leaving gaps between the stonework. By exposing the stones and exaggerating the spaces between them, this light-filtering screen allows privacy and ventilation and casts dappled shadows as the sun goes down.
Divercity tarafından tasarlanmış ve otele 2 yıl sonra eklenen 400 metrekarelik lüks bir konut olan villa, otelin radikal basitliğini ve organik biçimlerini muhafaza ederken geleneksel mimarinin güncel bir yorumunu sağlıyor.
The Villa (designed by Divercity and added to the hotel 2 years later), a 400 sq m luxury residence, keeps the radical simplicity and the organic forms of the hotel while providing a contemporary interpretation of vernatura | 67
proje | project Kavrama ilham veren şeyler ise yerel, doğal ve jeolojik çevre, özellikle volkan ve gözeneklilik özelliği. volkanik kül, asma yaprakları ve lava ta şlarına dayanan terapi ve tedavi mekanı durumundaki özel bir spa alanı misafirler için ayrılmış. Mekân içbükey açıklıklara sahip kalın duvarlar dizisi, zemindeki prizmatik şekillenmeler ve kayaya oyulmuş mobilyalar ile vurgulanıyor. Ebeveyn yatak odasının kalın, gözenekli duvarları ve volkanik spa arasında bir odadan diğerine, hem de dış manzaraya göz atma sağlayan açıklıklar bulunuyor. Kiklad Adaları’nın Arnavut kaldırımı ta şlı dar yollarından esinlenen ısmarlama siyah ve beya z reçine zemin, misafirleri güçlü zıt renklerin su masajı alanına ta şındığı spaya iletiyor. Villa ve volkanik spada oturma alanı bulunan bir ebeveyn yatak odası, banyo, soyunma/giyinme alanı, mutfak ve banyolu bir misafir odası bulunuyor. Bu dör t birim, doğrudan geniş dış oturma ve yemek alanına ve Santorini kalderasına bakan özel yüzme havuzuna açılıyor.
natura | 68
nacular architecture. The concept is inspired by the local natural and geological surroundings, specifically the volcano and properties of porosity. An exclusive spa area is dedicated to the well being of the guests with therapies and treatments based on volcanic ash, vines, and lava stones. The space is articulated through a sequence of thick walls with concave openings, prismatic patterns on the floor and rock-carved furniture. The thick porous walls of the master bedroom and the Volcanic Spa are interspersed with apertures that provide glimpses from one room to another as well as the exterior view. The bespoke black and white resin floor, inspired by the stone-cobbled narrow pathways (calderimia) of Cyclades, lead the guests to the spa, where strong contrasting colours are continued into the hydro massage area. The Villa, and Volcanic Spa, includes a master bedroom with lounge area, an en-suite bathroom, dressing area, show kitchen, and a guest bedroom with an en-suite bathroom. All four units lead directly onto the spacious outdoor lounge and dining area and the private swimming pool with its view to Santorini Caldera.
proje | project
natura | 69
proje | project
KÜNYE Projenin yeri: Santorini, Yunanistan Yapım tarihi: 2010 (Otel), 2012 (Villa) Mimarlık Ofisi: Divercity & Mplusm (Otel) Divercity (Villa) Tasarım Ekibi: Divercity - Nikolas Travasaros ve Christina Achtypi Mplusm - Memos Filippidis ve Marita Nikoloutsou Toplam Arsa Alnı: 1.033 m2 Toplam İnşaat Alanı: 621 m2 İşveren: Grace Hotels Group İç Mekân Tasarımı: Divercity & Mplusm Sophia Vantaraki, (Saha danışmanı) Alkistie Skarlatou (Aydınlatma tasarımcısı) Fotoğraflar: Erieta Attali ve Serge Detalle
natura | 70
CREDITS Project location: Santorini, Greece Construction Date: 2010 (Hotel), 2012 (Villa) Architects: Divercity & Mplusm (Hotel) Divercity (Villa) Design Team: Divercity - Nikolas Travasaros and Christina Achtypi Mplusm - Memos Filippidis and Marita Nikoloutsou Total plot area: 1,033 m2 Total building area: 621 m2 Client: Grace Hotels Group Interior Designers: Divercity & Mplusm Sophia Vantaraki, (space consultant) Alkistie Skarlatou (lighting designer) Photos: Erieta Attali and Serge Detalle
proje | project
natura | 71
proje | project
AKÇAKOCABEY MESCİDİ - KOOP AKÇAKOCABEY MASJID – KOOP Kandıra ile Karadeniz sahili arasında, bölgenin en yüksek tepesinde Akçakocabey’in mezarı bulunuyor. Kocaeli’ye adını veren akıncı beyi Akçakoca Şile’den Karasu’ya Karadeniz’in bütün antik limanlarına ve iç bölgelere hâkim bu tepede kurduğu otağında vefat etmiş, buraya defnedilmiş, adına bir mescid yapılmış. 20. yy. başında yok olan mescit yerine 1970’lerde otağ ve direk soyutlaması modern bir anıt inşa edilmiş. 1980’lerde ise anıtın yanına doğal ve kültürel peyzajla uyumsuz bir cami yapılmış. Bölge halkının kutsal bir alan olarak sıklıkla ziyaret ettiği, Hıdrellez şenliklerinin yapıldığı ormanlık alanın rehabilite edilmesi amacıyla Akçakocabey Anıtı Onarımı ve Çevre Düzenleme Projesi hazırlanmış... Proje kapsamında öncelikle anıtı çevreleyen bütün yapı ve yolların kaldırılması, anıtın orman peyzajı ile bütünleşmesi, belirli bir aşamadan sonra bölgenin araç trafiğine kapatılması, caminin yıkılarak doğaya ve yerin ruhuna daha uygun bir mescit yapılması ve kuzey yamacında Karadeniz, antik limanlar ve sonsuz ormanlara bakan bir seyir terası yapılması kararlaştırılmış. Proje kapsamında sadece mescidin inşaatı tamamlanmış olup seyir terası ve çevre düzenlemesi inşa edilmemiş. Mescit tasarımında karar mekanizmalarının klasik Osmanlı Camisi isteği ile mimari ekibin çağdaş bir cami önerisi arasında orta yol bölnatura | 72
There is Akçakocabey’s grave at the highest hill of the region between Kandıra and Black Sea shore. The raider chief Akçakoca naming the city of Kocaeli, died at his tent he set up on this hill overseeing all antique ports of Black Sea and the inner regions when he was in third. A masjid was built in his memory. In place of the masjid destroyed in early 20th century, a modern monument which is an abstraction of a tent and post was built in 1970s. In 1980s, a mosque which does not match the natural and cultural landscape was built beside it. So Akçakocabey Monument Repair and Environmental Planning Project was prepared to rehabilitate the forested area visited frequently as a sacred space by the people of the region where Hıdrellez festivities are held… With the project, it was decided to remove all buildings and roads surrounding the monument, integrating the monument with the forest landscape, closing of the area to vehicular traffic after a certain stage, tearing down the mosque to build a masjid more fitting to nature and the spirit of the location and building a viewing terrace overseeing Black Sea antique ports and endless forests on the northern slope. Presently, the construction of the masjid has been completed with no viewing terrace and environmental planning has been performed yet. In the design of the masjid, as decision mechanisms required a classical Ottoman Mosque and the architectural team envisioned a contemporary
proje | project
YÖREDE ASIRLARDIR KULLANILAN KANDIRA TAŞI ILE OLUŞTURULAN DUVARLAR BETONARME LENTOLARLA DESTEKLENMIŞ. ABDESTHANE, TUVALET, DEPO, TEMIZLIK ODASI GIBI IŞLEVLERI BARINDIRAN TAŞ KISIMDA DUVARLAR DERZSIZ BIRAKILMIŞ, PENCERE KISIMLARINDA TAŞ ÖRGÜ ŞAŞIRTILARAK OLUŞTURULAN YARI GEÇIRGEN TAŞ ÖRGÜ ILE MEKÂNLARIN IŞIK ALMASI SAĞLANMIŞ... THE WALLS FORMED OUT OF KANDIRA STONE USED OVER CENTURIES AT THE REGION ARE SUPPORTED BY CONCRETE LINTELS. WALLS ARE WITHOUT JOINTS IN THE MASONRY SECTION ACCOMMODATING FUNCTIONALITIES LIKE THE WASHROOM, STORE ROOM AND CLEANING ROOM; THE SPACES ARE ABLE TO GET LIGHT, THANKS TO THE TRANSLUCENT STONE WEAVE FORMED BY STAGGERED MASONRY IN WINDOW SECTIONS… natura | 73
proje | project
gede örnekleri oldukça azalmış olan Erken Osmanlı Dönemi “Candı” Mescitleri tipolojisinin güncel bir yorumuyla sağlanabilmiş. Ahşap yığma/geçme sistemle yapılan bu mescitlerin birkaç tanesinin kalıntıları çevredeki orman köylerinde hala mevcut. Candı mescidinin günümüz koşullarına uygun teknik donanımla bir örneğinin inşa edilmesi yok olan bu kültürü ayakta tutmak için bir deneyim ve teşvik oluşturmuş. Mescidin harim kısmı candı tekniği ile yapılmış, eğimden faydalanarak oluşturulan alt kat ise taş yığma olarak yapılmış. Yörede a sırlardır kullanılan Ka n d ı r a t a ş ı i l e o l u ş t u r u l a n d u va r l a r b e t o n a r m e l e n t o l a r l a d e s t e k l e n m i ş . A b d e s t h a n e, t u va l e t , d e p o, t e m i z l i k o d a s ı g i b i i ş l e v l e r i b a r ı n d ı r a n t a ş k ı s ı m d a d u va r l a r d e r z s i z b ı r a k ı l m ı ş, p e n c e r e k ı s ı m l a r ı n d a t a ş ö rg ü ş a ş ı r t ı l a r a k o l u ş t u r u l a n ya r ı g e ç i rg e n t a ş ö rg ü i l e m e k â n l a r ı n ı ş ı k a l m a s ı s a ğ l a nmış...
natura | 74
mosque, the result was a contemporary interpretation of the early Ottoman period “Candı” Masjids typologies as the middle road. The remains of a few of such masjids built by wood joint/block system may still be found in the forest villages around. Building of a specimen of a Candı masjid using technical equipment of the day was an incentive to keep this culture alive. The sanctuary section masjid was built using a Candı technique with the lower floor formed making use of the slope is stone block construction. The walls made up of Kandıra stone used in the region for centuries are supported with lintels. The walls formed out of Kandıra stone used over centuries at the region are supported by concrete lintels. Walls are without joints in the masonry section accommodating functionalities like the washroom, store room and cleaning room; the spaces are able to get light, thanks to the translucent stone weave formed by staggered masonry in window sections…
proje | project
KÜNYE Projenin Yeri: Kandıra, Kocaeli, Türkiye İşveren: Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Proje Tarihi: 2014 Yapım Tarihi: 2015 Mimarlık Ofisi: KOOP Mimari Proje Ekibi: Yusuf Burak Dolu ve Bora Akın İç Mimari Proje: KOOP + GOA İç Mimari Proje Ekibi: Yusuf Burak Dolu, Gülnar Ocakdan ve Bora Akın Aydınlatma Danışmanı: Emre Güneş
CREDITS Project Location: Kandıra, Kocaeli, Turkey Client: Kocaeli Metropolitan Municipality Project Date: 2014 Construction Date: 2015 Architectural Office: KOOP Architectural Design Team: Yusuf Burak Dolu and Bora Akın Interior Design: KOOP + GOA Interior Design Team: Yusuf Burak Dolu, Gülnar Ocakdan and Bora Akın Lighting Consultant: Emre Güneş
natura | 75
proje | project
DOXIADIS OFİS BİNASI-ATI’NIN APARTMANA DÖNÜŞÜMÜ (ONE ATHENS) - DIVERCITY CONVERSION OF DOXIADIS OFFICE BUILDING ATI TO APRTMENT BUILDING
Yunan sava ş sonrası modern mimarisinin bir ikonu olan ve son 20 yıldır çürümeye terkedilmiş Doxiadis binası, nihayet bir konuta dönüştürülerek ya şama geri döndü. Bu dönüşüm bellek, koruma, doğal ve yapıla şmış or tam ile bütünleşme ve mevcut alanların potansiyelinden esinlen yenileme konularında ya şamsal soruları or taya getiriyor.
An icon of Greek post-war modern architecture, the Doxiadis building, having decayed during the last 20 years, finally came back to life through its conversion into a residential building. This conversion raises crucial questions about the notions of memory, preservation, integration into natural and built environments and innovation inspired by the potential of existing spaces.
Yukarıdaki fikirler, ba şlangıçta ofisleri ve Doxiadis Teknisyenler Okulu’na ev sahipliği yapmak üzere, 1957’de binayı projelendiren uluslararası çapta tanınmış mimar ve şehir plancısı Constantinos Doxiadis tarafından ele alınmış.
The above ideas were initially addressed by Constantinos Doxiadis, the internationally acclaimed architect & urban planner who originally designed the building in 1957, to house his offices and the Doxiadis School of Technicians.
natura | 76
proje | project
EUROPEAN UNION PRIZE FOR CONTEMPORARY ARCHITECTURE- MIES VAN DER ROHE AWARD 2015, NOMINATED THE PLAN AWARD 2015, SHORTLISTED EUROPEAN UNION PRIZE FOR CONTEMPORARY ARCHITECTURE- MIES VAN DER ROHE AWARD 2015, NOMINATED THE PLAN AWARD 2015, SHORTLISTED
natura | 77
proje | project
Belleği statik bir durumdan çok bir dinamik süreç olarak tanımlayan proje stratejisi, cephecilik ve steril çevre korumadan uzaklaşarak, binayı çevresi ile yeniden bağlantılandırma, geri kalan orijinal mimari özelliklerini vurgulama ve binanın geçmişi ve Doxiadis’in vizyoner fikirlerine dayanarak bir topluluğu yeniden yaratmaya çalışıyor.
By defining memory as a dynamic process rather than a static condition, the design strategy moves away from façadism and sterile facade preservation and sets out to reconnect the building with its surroundings, highlight its remaining original architectural features and recreate a community, in respect to the building’s history and Doxiadis’ visionary ideas.
Özellikle avlu, or ijina l yapı çerçevesi ve etraf ına yer leşmiş eğimli a lanı izleyen a lanlar korunmuş. Cephenin or ijina l modülü c am, yar ı-şef faf beton ve mer mer panellerden – or t a avluda ve or t ak a lanlarda ba şlangıç t a kullanılan ma lzemelerden bir i – oluş an üç bileşenli “pik sel”lenmiş bir yüzeye dönüş türülüyor. Her “pik sel” ışığ ın yayılma sı, gölgeler in düşmesi ve Lyc abet tus Dağ ı ve Akropol’ün görünümler inin or t aya çıkar t ılma sı veya kısmen ör tülmesi sayesinde, plana göre uzaysa l etkiler üret iyor.
Specifically, the atrium, along with the original construction grid and the escalating volumes following the sloping site organised around it, were preserved. The facade’s original module was transformed into a threecomponent pixellated surface, consisting of glass, translucent concrete and marble panels -one of the materials originally used in the atrium and public spaces. Each “pixel” produces spatial effects according to programme, through the diffusion of light, casting of shadows, and revelation or partial concealment of the views to Mount Lycabettus and the Acropolis.
Dairelerin oturma odalarındaki ner vürlü beton tavanlar açık bırakılarak Doxiadis’in teknolojik ba şarısını yineliyor. Balıksır tı ahşap zemin ve banyolardaki mermer giydirme, Atina’nın 1960 -70’lerdeki apar tman binalarının altın çağına gönderme yapıyor.
The ribbed concrete ceilings in the living rooms of the apartments are exposed, restoring Doxiadis’ technological achievement. The herringbone pattern timber floor and marble cladding in the bathrooms, refer to the golden age of Athenian 1960-70s apartment buildings.
Zemin kattaki or tak alanlar (kapalı havuz, spor salonu, toplantı odası, kreş), or ta avlunun etrafında dağılırken onun çekirdek ve daireler ve kent arasındaki geçiş noktası işlevini güçlendiriyor. Mermer zemini ve yansıtıcı su yüzeyi ile Modern Akım’ın konut komplekslerinde görülen bir toplum ya şam alanı yaratılmasında ana rolü oynuyor. Zemin katta Doxiadis’in çalışmalarını gösteren bir kalıcı sergi bulunacak.
The ground level communal areas (indoor pool, gym, meeting room, crèche) are distributed around the atrium, reinforcing its function as core and transition point between the apartments and the city. With its marble floor and reflective water surface, it is central to creating a community, typical of housing complexes of the Modern Movement. The ground floor will house a permanent exhibition honouring the work of Doxiadis.
natura | 78
proje | project
KÜNYE Projenin yeri: Atina, Yunanistan Proje tarihi: 2008 - 2012 Yapım tarihi: 2010 - 2014 Mimarlık Ofisi: Divercity Tasarım Ekibi: Nikolas Travasaros ve Christina Achtypi Mimari Ekip: Nikolas Travasaros, Christina Achtypi, Dimitris Travasaros, Demetra Karabelia, Dimosthenis Lappas, Angelina Manitsa ve Marios Triantafyllou İşbirliği Yapılan Mimarlar: Trac / Takis Travasaros, Apostolia Kokkini, Sandy Papastavropoulou (Tasarım Geliştirme & Teknik Tasarım), J&P-AVAX / Michalis Tsimillis (Teknik Tasarım) Statik Proje: E.T.E.S.M.E Tesisat Projesi: EL.T.E.ME Aydınlatma Tasarımı: Diathlasis & L4A Peyzaj Mimarı: Elandscape Akustik Tasarım Danışmanı: Timagenis Consultants-Architects Ana Yüklenici: J&P-AVAX Geliştirici: Cyclamino S.A. Fotoğraflar: Fernando Guerra ve Nikos Daniilidis
CREDITS Project Location: Athens, Greece Dates of design: 2008 - 2012 Dates of construction: 2010 - 2014 Architectural Office: Divercity Design Team: Nikolas Travasaros and Christina Achtypi Team: Nikolas Travasaros, Christina Achtypi, Dimitris Travasaros, Demetra Karabelia, Dimosthenis Lappas, Angelina Manitsa and Marios Triantafyllou Collaborating Architects: Trac / Takis Travasaros, Apostolia Kokkini, Sandy Papastavropoulou (Developed Design & Technical Design), J&P-AVAX / Michalis Tsimillis (Technical D esign) Structural Engineering: E.T.E.S.M.E Services ΕEngineering: EL.T.E.ME Lighting Design: Diathlasis & L4A Landscape Architect: Elandscape Acoustic Design Consultant: Timagenis Consultants-Architects Contractor: J&P-AVAX Developer: Cyclamino S.A. Photos: Fernando Guerra and Nikos Daniilidis
natura | 79
proje | project
TARAKLI KENT PARKI - KOOP TARAKLI CITY PARK – KOOP Günümüzde Taraklı’nın (ya da reklamlarda bilinen adıyla Mümkünlü’nün) merkezinde park ve servis alanları olarak kullanılan proje alanı tarihi doku içinde oldukça bakımsız durumda. Parkı çevreleyen niteliksiz beton duvarlar, çeşitli dönemlerde farklı malzemelerle yapılmış sert semin uygulamaları, plansız yapılmış büfe, çay evi, lokanta, çadır gibi yapılar, şelale-köprü gibi öğeler ve yine plansız dikilmiş çeşitli ağaçlar alanda kaotik bir ortam oluşturuyor. Bu, kentsel sit alanı olan ve Cittaslow, Tarihi Kentler Birliği gibi ağlara dâhil olan, tarihi kimliği ile yüksek turist ilgisi altında bulunan kasabanın imajı açısından bir düzenleme ihtiyacı hissettiriyor. Parkın çevresindeki duvarlar, merdivenler ve istinat duvarlarıyla çözülmüş kot farkları ve park içi yapıların konumları parkı nispeten kapalı ve ulaşılamaz hale getirmekte, parkın çevresindeki çarşı ve yerleşim dokusu ile ilişkisini sekteye uğratıyor. Tasarım sürecinde meydanın bir “açıklık” olarak ele alınması, tarihi çevreden referanslar alınması ve doğal eğimlerin parkın kademelenmesinde önemli bir rol oynaması düşünülmüş. Ziyaretçilerin ve bölge halkının buluşabileceği ortak bir platform işlevi yüklenebilecek meydanın çevre yollar, tarihi yapılar ve çarşı ile ilişkisinde “geçirgenlik” ve “ulaşılabilirlik” ön planda tutulmuş. Bu amaçla doğal eğim istinat duvarlarından arındırılmış, parkın en üst kotunun en alt kotuna seyir terasları ve rampalar ile bağlanması amaçlanmış. Öngörü olarak bu alanlarda günlük sosyal aktivitelerin turistik aktiviteler ile iç içe geçebileceği böylelikle farklı kullanıcılar için farklı deneyimlerin yaşanabileceği hayal edilmiş. Kent parkı yeni bir tasarım olsa da tarihi çevrenin izlerini taşıyacak şekilde ziyaretçilerin kentin tarihi ile ilgili bilgi edinebileceği kent sakinlerinin ise kentsel hafızalarını tazeleyebileceği bir meydan düşünülmüş. Parkın yeni olmadığını, daha önceden çarşının bu alanda devam ettiğini vurgulamak natura | 80
Günümüzde Taraklı’nın (ya da reklamlarda bilinen adıyla Mümkünlü’nün) merkezinde park ve servis alanları olarak kullanılan proje alanı tarihi doku içinde oldukça bakımsız durumda. Parkı çevreleyen niteliksiz beton duvarlar, çeşitli dönemlerde farklı malzemelerle yapılmış sert semin uygulamaları, plansız yapılmış büfe, çay evi, lokanta, çadır gibi yapılar, şelale-köprü gibi öğeler ve yine plansız dikilmiş çeşitli ağaçlar alanda kaotik bir ortam oluşturuyor. Bu, kentsel sit alanı olan ve Cittaslow, Tarihi Kentler Birliği gibi ağlara dâhil olan, tarihi kimliği ile yüksek turist ilgisi altında bulunan kasabanın imajı açısından bir düzenleme ihtiyacı hissettiriyor. Parkın çevresindeki duvarlar, merdivenler ve istinat duvarlarıyla çözülmüş kot farkları ve park içi yapıların konumları parkı nispeten kapalı ve ulaşılamaz hale getirmekte, parkın çevresindeki çarşı ve yerleşim dokusu ile ilişkisini sekteye uğratıyor. Tasarım sürecinde meydanın bir “açıklık” olarak irdelenmesi, tarihi çevreden referanslar alınması ve doğal eğimlerin parkın kademelenmesinde önemli bir rol oynaması düşünülmüş. Ziyaretçilerin ve bölge halkının buluşabileceği ortak bir platform işlevi yüklenebilecek meydanın çevre yollar, tarihi yapılar ve çarşı ile ilişkisinde “geçirgenlik” ve “ulaşılabilirlik” ön planda tutulmuş. Bu amaçla doğal eğim istinat duvarlarından arındırılmış, parkın en üst kotunun en alt kotuna seyir terasları ve rampalar ile bağlanması amaçlanmış. Öngörü olarak bu alanlarda günlük sosyal aktivitelerin turistik aktiviteler ile iç içe geçebileceği böylelikle farklı kullanıcılar için farklı deneyimlerin yaşanabileceği hayal edilmiş. Kent parkı yeni bir tasarım olsa da tarihi çevrenin izlerini taşıyacak şekilde ziyaretçilerin kentin tarihi ile ilgili bilgi edinebileceği kent sakinlerinin ise kentsel hafızalarını tazeleyebileceği bir meydan düşünülmüş. Parkın yeni olmadığını, daha önceden çarşının bu alanda devam ettiğini vurgulamak
proje | project
TAŞ SEÇIMI YAPILIRKEN YEREL OLMASI VE MEVSIMSEL ZORLUKLARDA DAYANIM VE KONFORU SAĞLAMASI IÇIN TRAVERTEN SEÇILMIŞ. KAPLAMADA TEKDÜZELIĞIN ÖNÜNE GEÇMEK IÇIN DOKULU YÜZEYLI TRAVERTENIN TASARLANMIŞ BIR DOKU ÖRGÜSÜNDE UYGULANMASI ÖNGÖRÜLMÜŞ… THE STONE TRAVERTINE WAS SELECTED AS IT WAS LOCAL AND AFFORD RESILIENCE AND COMFORT IN CASE OF SEASONAL HARDSHIPS. TO ELIMINATE MONOTONY IN COVERING, IT WAS ENVISIONED THAT TEXTURED SURFACED TRAVERTINE IS APPLIED IN THE FORM OF A DESIGN TEXTURE…
natura | 81
proje | project
amacıyla, günümüzde yıkılmış olan dükkânların plan izdüşümlerinin sert zemin üzerinde malzeme farkı ile çizgisel olarak betimlenmesi kararlaştırılmış. Tarihi yapı izlerini gösteren granit döşeme üzerinde tam da o noktada bulunan esnafın/dükkânın -‘Nalbant Hayri, Solakzade Fırını’ gibi adları kazınmış Bunun yanında park, çeşitli noktalarda info duvarları, bilgilendirici görseller ve metinlerle desteklenmiş. Tasarımda mevcut ağaçlandırma olabildiğince korunmaya çalışılmış, kotlama ve teraslandırma çalışması yapılırken bu ağaç dokusu göz önünde bulundurulmuş. Cittaslow, yani “sakin şehir” kriterleri tasarımın temel ilkelerini oluşturmuş; misafirperverlik, farkındalık, sosyal uyum gibi başlıklar süreç boyunca göz önünde tutulmuş. Park içindeki yapı ve donatıların tasarımında ve işlevlerin belirlenmesinde bu kriterler birincil etmen olmuş. Tasarım ekibi malzeme seçimi yaparken, tarihi çevrede çalıştığını unutmamış fakat yine de yenilikçi bir arayış içine girmiş. Bunun için park içindeki yapılar ve peyzaj elemanları taş, ahşap, metal ve cam birlikteliğinin türevleri ile tasarlanmış. Sosyalleşmeyi ve mevsimsel değişimlere rağmen parkta vakit geçirmeyi vurgulamak için park içinde iki adet cam küp tasarlanmış, şeffaflık ile görünebilirlik tarihi doku içinde ön planda tutulmuş. Zeminde ise park içinde kesintisiz bir dolaşım ve davetkârlık için taş kaplama düşünülmüş, taş seçimi yapılırken yerel olması ve mevsimsel zorluklarda dayanım ve konforu sağlaması için traverten seçilmiş. Kaplamada tekdüzeliğin önüne geçmek için dokulu yüzeyli travertenin tasarlanmış bir doku örgüsünde uygulanması öngörülmüş. Park genelinde kullanılan yapılar, info duvarları ve peyzaj elemanlarının korten çelik ile çevre dokuya dikişlenmesi düşünülmüş...
natura | 82
amacıyla, günümüzde yıkılmış olan dükkânların plan izdüşümlerinin sert zemin üzerinde malzeme farkı ile çizgisel olarak betimlenmesi kararlaştırılmış. Tarihi yapı izlerini gösteren granit döşeme üzerinde tam da o noktada bulunan esnafın/dükkânın –“Nalbant Hayri, Solakzade Fırını” gibi adları kazınmış. Bunun yanında park, çeşitli noktalarda info duvarları, bilgilendirici görseller ve metinlerle desteklenmiş. Tasarımda mevcut ağaçlandırma olabildiğince korunmaya çalışılmış, kotlama ve teraslandırma çalışması yapılırken bu ağaç dokusu göz önünde bulundurulmuş. Cittaslow, yani “sakin şehir” kriterleri tasarımın temel ilkelerini oluşturmuş; misafirperverlik, farkındalık, sosyal uyum gibi başlıklar süreç boyunca göz önünde tutulmuş. Park içindeki yapı ve donatıların tasarımında ve işlevlerin belirlenmesinde bu kriterler birincil etmen olmuş. Tasarım ekibi malzeme seçimi yaparken, tarihi çevrede çalıştığını unutmamış fakat yine de yenilikçi bir arayış içine girmiş. Bunun için park içindeki yapılar ve peyzaj elemanları taş, ahşap, metal ve cam birlikteliğinin türevleri ile tasarlanmış. Mevsimsel değişimlere rağmen parkta vakit geçirmeyi ve sosyalleşmeyi vurgulamak için park içinde iki adet cam küp tasarlanmış, şeffaflık ile görünebilirlik tarihi doku içinde ön planda tutulmuş. Zeminde ise park içinde kesintisiz bir dolaşım ve davetkârlık için taş kaplama düşünülmüş, taş seçimi yapılırken yerel olması ve mevsimsel zorluklarda dayanım ve konforu sağlaması için traverten seçilmiş. Kaplamada tekdüzeliğin önüne geçmek için dokulu yüzeyli travertenin tasarlanmış bir doku örgüsünde uygulanması öngörülmüş. Park genelinde kullanılan yapılar, info duvarları ve peyzaj elemanlarının korten çelik ile çevre dokuya dikişlenmesi düşünülmüş...
proje | project
KÜNYE Projenin Yeri: Taraklı, Sakarya İşveren: Sakarya Büyükşehir Belediyesi Proje Tarihi: 2015 Mimarlık Ofisi: KOOP Mimari Proje Ekibi: Yusuf Burak Dolu, Ufuk Pehlivan, Bora Akın, Kübra Kaçtıoğlu ve Emre Doğanlar Aydınlatma Danışmanı: VUKU Design, Yeliz Dilaver ve Seda Sezen
CREDITS Project Location: Taraklı, Sakarya Client: Sakarya Metropolitan Municipality Project Date: 2015 Architectural Office: KOOP Architectural Design Team: Yusuf Burak Dolu, Ufuk Pehlivan, Bora Akın, Kübra Kaçtıoğlu and Emre Doğanlar Lighting Consultant: VUKU Design, Yeliz Dilaver and Seda Sezen
natura | 83
proje | project
PSYCHIKO EVI PSYCHIKO HOUSE Bu konut, aşağıdaki şehrin mükemmel bir görüntüsünü sunan, hafif eğimli, 1000 metrekarelik bir alan üzerinde Atina’nın tepelik düşük yoğunluklu bir banliyösü olan Psychoko’da.
This residence is located in Psychiko, a hilly low density suburb of Athens, on a 1,000 square metre gently sloping site offering commanding views of the cityscape below.
Ev, üç ayrı bölgeye bölünmüş. Attica peyzajının taş ocaklarından esinlenen gri taş giydirmeli kitonik çekirdekte, mal sahiplerinin antika araba ve modern resim koleksiyonu galerisine ev sahipliği yapıyor. Şehir manzarasını çerçevelemek üzere, bir dürbün olarak algılanan amfiteatr görünümlü üst katta, konutun özel alanları bulunurken; aralarındaki alanı şeffaf ve akışkan bir oturma alanı kaplıyor.
The house is divided into three distinct zones. A chthonic core clad in grey stone, inspired by the quarries of the Attica landscape, houses the gallery for the owners’ collection of vintage cars and modern art. An amphitheatrical upper floor, conceived as a pair of binoculars kinking to frame city views, encompasses the private areas of the residence, while a transparent and fluid living area occupies the space between them.
Bu ögeler, alan boyunca dolaşan ve yoluna çıkan manzaraları ortaya çıkartan uzaysal anlatımı tanımlayan bir nosyonel kurdele ile birbirine iliştirilmiş. Bu kurdele, sizi, konutu güneydeki komşu binalardan koruyan taş duvarı kesen, sıkıştırılmış, bükülen bir görüntüden eve götürüyor. Daha sonra, bakışınız, komşu evle paylaşılan özel havuzlu bahçeye atlıyor. Kurdele genişledikçe, Olimpiyat parkının geniş görüntülerini alan akışkan oturma alanlarını oluşturuyor. Sanki şehir görüntüsüne atlamaya hazır bir tramplen kenarında duruyorsunuz.
These elements are strung together through a notional ribbon that circulates through the site and defines the spatial narrative, revealing views along its path. This ribbon introduces you to the house through a compressed curving view, which cuts through the stone wall that shelters the residence from the surrounding buildings to the south. It then directs the gaze to the intimate pool garden, which is shared with the neighbouring house. As the ribbon widens, it turns to form the fluid living spaces, which have expansive views of the Olympic Park. The effect is like standing on the edge of a diving board ready to plunge into the cityscape.
Güneye bakan mat çizgisel sınır duvarı, açık havuz alanını oluşturmak için soyulduğunda; dış duvarın görüntüsü, evin ön ve arka-
As the opaque, linear boundary wall to the south peels away to create the outdoor pool space, the sweep of the external wall is echoed by the
natura | 84
proje | project
EUROPEAN UNION PRIZE FOR CONTEMPORARY ARCHITECTURE- MIES VAN DER ROHE AWARD 2013, ADAY GÖSTERILMIŞ DAVETLI MIMARI YARIŞMA, 1. ÖDÜL EUROPEAN UNION PRIZE FOR CONTEMPORARY ARCHITECTURE- MIES VAN DER ROHE AWARD 2013, NOMINATED ARCHITECTURAL COMPETITION UPON INVITATION, 1ST PRIZE
natura | 85
proje | project
sını birleştiren bir kanal olan yüzme havuzu ile yineleniyor. Camlı partisyonlar, ışıklıklar ve aralıklı panjurlar; oturma alanlarına doğal ışık girmesine izin verirken; heykelsi cephedeki kesikler dizisi dışarıyı içeriye taşıyor. Ev, ışık ve ölçek oyunları ile bir sürprizler dizisi olarak düşünülmüş ve gerçekleştirilmiş. Tasarım, çatışan ögeler arasındaki gerginlikten yararlanıyor – matlık ve şeffaflık, içtenlik ve açıklık, ve köşeli geometri üzerine yerleştirilmiş eğriler.
natura | 86
swimming pool, a canal that connects the front and back of the house. Glazed partitions, skylights, and slatted blinds allow natural light to penetrate the living spaces and a series of slits in the sculptural facade bring the outside in. The house is conceived and experienced as a series of surprises playing with light and scale, while the design exploits the tension between conflicting elements – opaqueness and transparency, intimacy and openness, curves juxtaposed with angular geometry.
proje | project
0 1 3
3
5 10
1
1 20
2 2
0 1 3
3
5 10
1
1 20
2 2
KÜNYE Proje: Konut, Yeni Yapı Yer: Psychiko, Atina, Yunanistan Durum: Tamamlandı, 2012 Mimarlar: Divercity Ekip: Nikolas Travasaros, Dimosthenis Lappas, Angelina Manitsa İşbirliği Yapılan Mimarlar: Trac / Takis Travasaros, Apostolia Kokkini, Sandy Papastavropoulou (Teknik Tasarım), Antonia Panou & Associates (Tasarım Geliştirme) Statik Mühendis: METER - Babilis & Associates Hizmetler Mühendisi: LDK Consultants Işıklandırma Tasarımı: Alkistis Skarlatou Peyzaj Tasarımı: Elandscape Alan Danışmanı: Sofia Vantaraki Endüstriyel Tasarım Danışmanı: Manos Vordonarakis Yüklenici: Divercity / Christos Dimitroukas Fotoğraflar: © Erieta Attali
CREDITS Project: House, New Build Location: Psychiko, Athens, Greece Status: Complete, 2012 Architects: Divercity Team: Nikolas Travasaros, Dimosthenis Lappas, Angelina Manitsa Collaborating Architects: Trac / Takis Travasaros, Apostolia Kokkini, Sandy Papastavropoulou (Technical Design), Antonia Panou & Associates (Developed Design) Structural Engineer: METER - Babilis & Associates Services Engineer: LDK Consultants Lighting Designer: Alkistis Skarlatou Landscape Designer: Elandscape Space Consultant: Sofia Vantaraki Industrial Design Consultant: Manos Vordonarakis Contractor: Divercity / Christos Dimitroukas Photos: © Erieta Attali
natura | 87
i̇ç mimarlık | interior design
OMEGA BOTIQUE GÜRAY OSKAY Selin Biçer Mimar / Architect
natura | 88
i̇ç mimarlık | interior design
natura | 89
i̇ç mimarlık | interior design
T
ürkiye’de bulunan tek özel Omega mağa za sı yenilendi. İs viçre merkezli markanın uluslararası t a sar ım kr iter ler i doğrultusunda projelendir ilen mağa za, geç t iğimiz ay yeni görüntüsü ile kapılar ını aç t ı. Birçok a landa olduğu gibi lük s tüket imin de olma zsa olma zı doğa l t a ş, Omega mağa za sının da öne çıkan ma lzemesi. A z sayıda, yük sek ka liteli ve sofis t ike ma lzemenin t ıpkı sa at ler gibi ha ssa siyet le bir araya geldiği mekanın zemini ve cephesinde, par lak cila lı bej Crema Mar fil kullanılmış. Ekibin dış mekan zemini ve merdivende de tercihi farklı yüzey uygulama lar ı ile aynı t a ş t an yana olmuş. Proje ve uygulama dahil beş haf t a gibi kısa bir sürede t amamlanan mağa za Maçka’da, Abdi İpekçi Caddesi üzer inde bulunuyor.
KÜNYE Projelendirme: Güray Oskay İşveren: Rotap Saatçilik Yüklenici: Made Ahşap
natura | 90
T
h e s i ng l e p r i vat e O m e g a s t o r e i n Tu r ke y wa s r e n ovat e d. T h e s t o r e, d e s ig n e d i n l i n e w i t h t h e i n t e r n at i o n a l d e s ig n c r i t e r i a o f t h e Sw i s s b a s e d b r a n d, o p e n e d i t s d o o r w i t h i t s n e w look la st month. L i ke i n m a ny a r e a s , t h e s i n e q u a n o n o f l uxu r y c o n s u m p t i o n i s n at u r a l s t o n e, w h i c h i s t h e s t a n d i ng o u t m at e r i a l a l s o o f O m e g a s t o r e. O n t h e f l o o r a n d f a ç a d e o f t h e ve n u e w h e r e a s m a l l n u m b e r o f h ig h q u a l i t y a n d s o p h i s t i c at e d m at e r i a l s c o m e t og e t h e r w i t h p r e c i s i o n j u s t l i ke wat c h e s , b r ig h t p o l i s h e d b e ig e C r e m a M a r f i l h a s b e e n u s e d. T h e s a n d s t o n e wa s s e l e c t e d f o r t h e e x t e r i o r a n d s t a i r s o f t h e s t o r e. The store, which wa s completed in just five weeks includ i n g d e s ig n a n d i m p l e m e n t at i o n, i s i n M a ç k a o n A b d i I p e kç i St r e e t .
CREDITS Design: Güray Oskay Client: Rotap Saatçilik Contractor: Made Ahşap
i̇ç mimarlık | interior design
natura | 91
proje ||project sanat art
TUZLU SUYUN MEKÂNLARI VENUES OF SALTWATER Yağmur Yıldırım Mimar / Architect
14. İSTANBUL BIENALI, “TUZLU SU: DÜŞÜNCE BIÇIMLERI ÜZERINE BIR TEORI” BAŞLIĞI ILE GERÇEKLEŞTI. EYLÜL AYINDA BAŞLAYARAK 1 KASIM’A KADAR DEVAM EDEN BIENAL SÜRESINCE KENTIN GENELINDEKI PEK ÇOK GALERI, MÜZE VE KÜLTÜR MEKÂNI DA PARALEL ETKINLIKLER DÜZENLEDI VE İSTANBUL’A OLDUKÇA CANLI BIR SONBAHAR YAŞATTI. BIENALIN ARDINDAN, “IÇINE SIZDIĞI” ŞEHIRDEKI MEKÂNLARI VE HIKÂYELERI ANILMAYA DEĞER. THROUGH THE BIENNIAL WHICH STARTED IN SEPTEMBER, ENDING ON NOVEMBER 1; NUMEROUS GALLERIES, MUSEUMS AND CULTURE CENTERS ALL OVER THE CITY HELD PARALLEL EVENTS BRINGING A QUITE LIVELY AUTUMN TO ISTANBUL. THE BIENNIAL IS WORTHY TO REMINISCE WITH THE VENUES “IT LEAKED INTO” AND THEIR STORIES. Fotoğraflar/Photographs: İKSV
natura | 92
sanat | art
Adrian Villar Rojas, The Most Beautiful Of All Mothers, Troรงki Evi/Trotzky House
natura | 93
sanat | art
Anna Boghiguian, The Salt Traders, Galata Rum İlkokulu/Galata Greek Primary School
1
4. İstanbul Bienali, “TUZLU SU: Düşünce Biçimleri Üzerine Bir Teori” (SALTWATER: A Theory of Thought Forms) başlığı ile, dOCUMENTA’dan tanıdığımız Carolyn ChristovBakargiev tarafından “şekillendi”. Bakargiev, kavramsal çerçevede sergiden şöyle bahsediyor: “TUZLU SU: Düşünce Biçimleri Üzerine Bir Teori, bir materyalin –tuzlu su– ve düğümlerle dalgaların çelişen imge-biçimlerinin etrafında dönüyor. Çizginin nereye çekileceğini, nerede geri çekileceğini, nerede yaklaşıp nerede uzaklaşacağını araştırıyor. Bunu, açık denizlerde, düz yüzeyler üzerinde parmak uçlarımızla yaptığı gibi, sualtının derinliklerinde, kat kat şifrelemeler açılmadan önce de yapıyor. Boğaziçi ekseninde kentin geneline yayılan bu sergi, dünyayı şiirsel ve politik olarak şekillendiren ve dönüştüren, görünür ve görünmez farklı dalga örüntülerini ve frekanslarını, su akıntılarını ve yoğunluklarını ele alıyor. Sanatla birlikte ve sanat aracılığıyla yas tutuyor, hatırlıyor, kınıyor, iyileşmeye çalışıyoruz ve kendimizi bu mekânda beraber yaşamış birçok topluluğun neşe ve canlılık olasılıklarına adıyor, formdan yeşeren yaşama sıçrıyoruz.”
natura | 94
1
4th Istanbul Biennial was “shaped by” Carolyn ChristovBakargiev we know from dOCUMENTA under the title of SALTWATER: A Theory of Thought Forms). In the conceptual framework, Bakargiev speaks about the exhibition as: “It looks for where to draw the line, to withdraw, to draw upon, and to draw out. It does so offshore, on the flat surfaces with our fingertips, but also in the depths, underwater, before the enfolded encoding unfolds. This city-wide exhibition on the Bosphorus considers different frequencies and patterns of waves, the currents and densities of water both visible and invisible that poetically and politically shape and transform the world. With and through art, we mourn, commemorate, denounce, try to heal, and we commit ourselves to the possibility of joy and vitality, of many communities that have co-inhabited these spaces, leaping from form to flourishing life.” Through the biennial, more than 1,500 works of eighty-two artists
sanat | art
Bienal süresince seksen iki sanatçının 1.500’ün üzerinde işi, kentin geneline yayılan otuz beş mekâna yerleşti. Boğaz’ın kuzeyinden Adalar’a şehre “sızan” Tuzlu Su, şehrin tüm dinamiklerini kullanmayı ve şehrin kendisini bir sergileme aracına dönüştürme amacı ile yola çıktı. İstanbul Modern, Galata Rum İlkokulu, ARTER, Özel İtalyan Lisesi mekânlarındaki çok katılımlı sergilerin yanı sıra bienal, şehrin farklı zamanlardan farklı mekânlarına sergiler, konuşmalar ve çağrışımlarla konuk oldu. Bakargiev’in deyişi ile: “14. İstanbul Bienali’ni ziyaret ettiğinizde tuzlu suyun üstünde epey zaman geçireceksiniz. Mekânlar arasında, özellikle de vapurlarla yapılacak seyahatlerle, ziyaretçilerin sanatı deneyimleme süreleri yavaşlayacak. Bu da çok sağlıklı, çünkü tuzlu su solunum problemleriyle pek çok başka hastalığın iyileşmesine yardımcı olduğu gibi sinirleri de yatıştırıyor. TUZLU SU, müzelerin yanı sıra tekneler, otel odaları, eski bankalar, otoparklar, bahçeler, okullar, dükkânlar ve özel konutlar gibi kara ve su üzerindeki geçici yerleşim alanlarına yayılacak. Yolculuk devamlılık gösterse de, rehber altı ana bölgeye odaklanıyor: Boğaz’ın Kuzeyi, Beyoğlu, Şişli, Tarihi Yarımada, Kadıköy ve Adalar. Her biri hayatlarınızda bir güne tekabül edebilir.”
were installed on thirty-six locations spread over the city. Saltwater leaking onto the Islands, the city from the north of Bosphorus set out with the purpose of using all dynamics of the town transforming the city itself into a tool of display. In addition to the multi-participant exhibitions in Istanbul Modern, Galata Greek Primary School, ARTER and Private Italian High School, the biennial was a guest at different locations from different times of the city with speeches and associations. As Bakargiev says: “When you visit the 14th Istanbul Biennial, you will spend quite a bit of time on salt water. There is a slowing down of the experience of art due to the travel between venues, especially on ferries. This is very healthy: salt water helps to heal respiratory problems and many other illnesses, as well as calming the nerves. SALTWATER takes place in museums and also in temporary spaces of habitation on land and on sea, such as boats, hotel rooms, former banks, garages, gardens, schools, shops and private homes. Although the journey is continuous, the exhibition spans six main areas: the Northern Bosphorus, Beyoğlu, Şişli, the Old City, Kadıköy and the Princes’ Islands. Each might correspond to a day in your lives.”
Bienalin ardından, “içine sızdığı” şehirdeki mekânları ve hikâyeleri anılmaya değer.
The Biennial is worthy to reminisce with the venues “it leaked into” and their stories.
Nikita Kadan, Untitled (Political Natural History), İstanbul Modern
natura | 95
sanat | art
ADAHAN OTEL ADAHAN HOTEL ADAHAN Otel daha önce, Osmanlı İmparatorluğu’nda 1815’te kurulan en eski ve büyük bankalardan birini işleten Camondo ailesinin oturduğu binada, 2013’te açıldı. Bina, 1874 yılında Stampa Kardeşler ve Antoine Tedeschi tarafından tasarlandı. Otelin 104/B odası, bienal mekânlarından biridir. The ADAHAN Hotel opened in 2013, in what was formerly the residence of the Camondo family, who ran one of the earliest and largest banks in the Ottoman Empire, established in 1815. The building was designed by Stampa Brothers and Antoine Tedeschi in 1874. Room 104/B is a venue of the biennial.
ADAHAN SARNICI ADAHAN CISTERN Eski Camondo Evi’nin içinde yer alan, ADAHAN Otel’in altındaki bu sarnıcın tarihi yüzyıllar öncesine uzanıyor. Located in the former Camondo House, beneath the building that houses the ADAHAN Hotel a cistern dates back centuries.
Fotoğraf/photograph: Murat Germen
ARTER Meymaret Han adıyla inşa edilmiş olan bina, İstiklal Caddesi üzerindedir. 1910’larda Beyoğlu’nun mimarlarından biri olan Petraki Meymaridis Efendi tarafından yapıldığı düşünülen bina, Vehbi Koç Vakfı için Fahrettin Ayanlar tarafından yenilendikten sonra “ARTER - sanat için alan” olarak açıldı. The building, originally Meymaret Han, is situated on Istiklal Avenue. It is thought to have been constructed in the 1910s by Petraki Meymaridis Efendi, one of the architects of Beyoğlu. The building opened as “ARTER – space for art”, after a renovation by Fahrettin Ayanlar for the Vehbi Koç Foundation.
natura | 96
sanat | art
BÜYÜKADA HALK KÜTÜPHANESI BÜYÜKADA PUBLIC LIBRARY Büyükada Halk Kütüphanesi, ada kütüphanesi olarak yenilenip açıldığı 2006’dan önce şahsa ait bir evdi. Büyükada Public Library on Büyükada was a private home until it was renovated and opened in 2006 as a library for the island.
CASA GARIBALDI “Casa Garibaldi” olarak da bilinen Società Operaia Italiana binası, 1884–1885 yılları arasında mimar Bernardo Bottarlini tarafından inşa edilmiştir. İtalyan devrimci ve politikacı Giuseppe Garibaldi, 1828’den 1831’e kadar İstanbul’da yaşadı. The Società Operaia Italiana building, informally called Casa Garibaldi, was constructed in 1884–1885 by architect Bernardo Bottarlini. Giuseppe Garibaldi, the Italian revolutionary and politician, lived in Istanbul from 1828 to 1831.
CEZAYIR 1901 yılında Galatasaray’da inşa edilen Cezayir binası bir sanatçı projesine ve bienal kapsamındaki kamusal program etkinliklerine ev sahipliği yapıyor. Another nearby building in Galatasaray neighbourhood from 1901, Cezayir hosts the public programme throughout the biennial, as well as one artist’s project.
natura | 97
sanat | art
ÇANKAYA 57 Bu ikiz ev, Ermeni bir işadamı tarafından iki kızı için 1907–1908’de yaptırılmıştır. Troçki’nin Büyükada’da bulunduğu süre içinde birkaç hafta geçici olarak burada kaldığı, daha yakın zamanda gazeteci Ahmet Emin Yalman’ın burada yaşadığı söylenir ve ev, Türk televizyon dizisi “Dudaktan Kalbe”nin çekimleri için kullanılmıştır. This twin house was built in 1907–1908 by an Armenian tradesman for his two daughters. It is legend that Trotsky sojourned in this house for a couple of weeks during his stay on the island. More recently, the journalist Ahmet Emin Yalman lived there and the house was used as a location for a Turkish soap opera “Dudaktan Kalbe”.
DEPO 1920’lerde inşa edilen ve cephesindeki çiçek desenli kartonpiyerlerle dikkat çeken bina, 1950’lere kadar Kavala ailesine ait bir tütün deposu olarak kullanılmıştır. Bir sergi alanına dönüştürüldüğü 2005’te İstanbul Bienali’ne ilk kez ev sahipliği yapmıştır. 2009’da, canlı bir kültür merkezi olan DEPO’nun mekânı haline gelmiştir. Constructed in the 1920s, the building presents floral plaster casts on its façade and was used as a tobacco warehouse for the Kavala family until the 1950s. In 2005, it was converted into an exhibition space when it hosted the Istanbul Biennial for the first time. In 2009, it became the home of the vibrant cultural centre DEPO.
FRANSIZ YETIMHANESI FRENCH ORPHANAGE St. Eugène Sarayı, 1868’de yetimhane olarak inşa edildi ve yirminci yüzyılın ortasında Ermeni bir kartonpiyer ustası olan Garabet Cezayirliyan’ın atölyesi haline geldi. Üzerinde mülkiyet anlaşmazlığı olan bina, bugün bir atölyeye ve bir Art Nouveau kalıp koleksiyonuna ev sahipliği yapmaktadır. The Palace of St. Eugène was built as an orphanage in 1868, and it became the atelier of an Armenian plaster caster Garabet Cezayirliyan in the mid-twentieth century. The property is contested and it is currently home to a workshop and archive of Art Nouveau moulds.
natura | 98
sanat | art
GALATA RUM İLKÖĞRETIM OKULU GALATA GREEK PRIMARY SCHOOL Boğaz’ın yanındaki Kemeraltı Caddesi üzerinde bulunan Galata Özel Rum İlköğretim Okulu, 1885-1909 yılları arasında neo-klasik tarzda, İstanbul’daki Rum çocukların eğitimi için inşa edilmiştir. Rum nüfusun 1960’lardan bu yana azalması nedeniyle okul 1988’de ve sonra tekrar 2007’de kapanmak durumunda kalmıştır.
The Galata Greek Primary School on Kemeraltı Street near the Bosphorus was built between 1885 and 1909 in a Neo-classical architectural style for the education of Greek children in Istanbul. Due to the decrease of the Greek population from the 1960s onwards, the school closed in 1988 and then again in 2007.
HRANT DINK VAKFI VE AGOS HRANT DINK FOUNDATION AND AGOS Pangaltı Anarad Hığutyun Kız Okulu 1903’te açıldı ve İstanbul Ermeni Vakfı’na bağlandı. Okul, 2004’te, öğrenci sayısının yetersizliği sebebiyle kapandı. İki yıl süren onarım çalışmasının ardından, 2015’te Hrant Dink Vakfı’nın ve Agos gazetesinin yeni merkezi olarak kullanılmaya başlandı. The Pangaltı Anarad Hığutyun Girls’ School opened in 1903 and belonged to the Armenian Foundation of Istanbul. In 2004, the school closed due to decline in the numbers of students. It became the headquarters of Hrant Dink Foundation and Agos in 2015, after two year renovation.
İSTANBUL MODERN
1957-1958 arasındaki bir kentsel yenilenme projesi kapsamında mimar Sedad Hakkı Eldem tarafından inşa edilmiş olan Antrepo No. 4, Boğaz’da yer alan eski bir kuru yük antreposudur. Türkiye Denizcilik İşletmeleri tarafından daha büyük bir Galata iskele kompleksinin parçası olarak tasarlanmıştır. 2003’te 8000 metrekarelik bu bina modern bir müze binasına dönüştürülmüş ve 2004’te kamuya açılmıştır. Rıhtım, İstanbul’un ana limanı olarak hizmet vermeye devam etmektedir. Giriş katının yanı sıra Boğaz’a bakan ön cephesi de sergi mekânları arasında yer alıyor. Built by the architect Sedad Hakkı Eldem in the scope of an urban revitalisation project between 1957 and 1958, Antrepo No. 4 is a former cargo warehouse on the Bosphorus. It was designed as a part of a larger Galata pier complex by the Turkish Maritime Organisation. In 2003, the 8,000 square-meter warehouse was transformed into a contemporary museum building and opened to the public in 2004. The pier continues to serve as Istanbul’s main port. The façade facing the Bosphorus as well as the ground floor are venues.
natura | 99
sanat | art
KAPTAN PAŞA DENIZ OTOBÜSÜ KAPTAN PAŞA SEA BUS 1997’de yapılmış olan bu deniz otobüsü, Büyükada’daki İDO iskelesinde demirlenerek Bienal mekânlarından biri olarak kullanılıyor. Built in 1997, this hydrofoil is be docked at the IDO pier on Büyükada island and serves as one of the venues of the biennial.
KASA GALERI Mimar Kouremenos tarafından 1913’te Art Nouveau tarzında Atina Bankası olarak inşa edilen Minerva Han, tarihi bir abide değeri taşır. 1930’larda Deutsche Bank tarafından alınmış ve daha yakın dönemde Sabancı Üniversitesi’nin bir parçası haline gelmiştir. Binadaki eski kasa katı “Kasa Galeri” adıyla bir sergi mekânına dönüştürülmüştür. Minerva Han is a landmark historical building that was constructed as the Bank of Athens in 1913 by architect Vasileios Kouremenos in an Art Nouveau style. It was later acquired by Deutsche Bank in the 1930s and more recently has become a part of Sabancı University. The former bank vault in the building was converted to an exhibition space called “Kasa Galeri”.
KÜÇÜK MUSTAFA PAŞA HAMAMI KÜÇÜK MUSTAFA PAŞA HAMMAM İstanbul’da Osmanlı döneminin en eski binalarından biri olan Küçük Mustafa Paşa Hamamı, Konstantinopolis’in Osmanlılar tarafından fethinden 24 yıl sonra, Fatih Sultan Mehmet’in hükümdarlığı sırasında, 1477 yılında yapılmıştır. Müstantik Caddesi No: 23-35’te bulunan Hamam’a Haliç’in Güney kıyısından kısa bir yürüyüşle ulaşılabilir. One of the oldest buildings of the Islamic period in İstanbul, Küçük Mustafa Paşa Hammam was built in 1477 during the reign of Fatih Sultan Mehmet, 24 years after the conquest of Constantinople by the Ottomans. Located at Müstantik Caddesi No: 23-35, it is a short walk from the South coast of the Golden Horn.
natura | 100
sanat | art
MASUMIYET MÜZESI THE MUSEUM OF INNOCENCE Dalgıç Çıkmazı’ndaki Brukner Apartmanı, 1894 depreminden üç yıl sonra inşa edilmiştir. 2000-2003 yılları arasında mimar İhsan Bilgin tarafından Orhan Pamuk için restore edilen bina, 2012’de Masumiyet Müzesi olarak açılmıştır.
The Brukner Apartment on Dalgıç Street was originally constructed three years after the earthquake of 1894. Renovated between 2000 and 2003 by architect İhsan Bilgin for Orhan Pamuk, it became the Museum of Innocence in 2012.
MIZZI KÖŞKÜ MIZZI MANSION On dokuzuncu yüzyılın sonunda George Mizzi tarafından bir ev olarak inşa edilmiş olan, “Al Palas” olarak da bilinen Mizzi Köşkü, 1930-1940 arasında San Remo Oteli olarak kullanılmıştır. Sıkıştırılmış kırmızı tuğladan örülmüş olan cephesi ve anıtsal köşe kulesi, İtalyan mimar Raimondo D’Aronco tarafından 1894’te tasarlanmıştır. Commissioned by George Mizzi in the late nineteenth century as a private residence, Mizzi Mansion, also known as the Red Palace, was used as the Hotel San Remo between 1930 and 1940. The red pressed brick façade, and the monumental corner tower were designed by Italian architect Raimondo D’Aronco in 1894.
PERA MÜZESI PERA MUSEUM Pera Müzesi, 2005 yılında Suna ve İnan Kıraç Vakfı tarafından, bir seramik ve heykel koleksiyonunu da barındıran bir sergi alanı olarak kurulmuştur. Mimar Achille Manoussos tarafından 1893’te tasarlanmış olan bina eski Bristol Hotel’in içinde yer alır. Pera Museum was founded in 2005 by Suna and İnan Kıraç Foundation as an exhibition space and a collection of paintings, weights and ceramics. It is located in the former Bristol Hotel designed in 1893 by architect Achille Manoussos.
natura | 101
sanat | art
RIVA KUMSALI RIVA BEACH Riva Kumsalı, Boğaz’ın Karadeniz’e bakan Anadolu yakasındaki askeri bölge içinde yer alır. Burada Soğuk Savaş döneminden kalma bir radar anteni bulunur. Riva Beach is located in a military zone on the Asian side of the Bosphorus looking towards the Black Sea. A radar antenna remains here from the Cold War period.
RIZZO PALAS RIZZO PALACE On dokuzuncu yüzyılda inşa edilmiş olan bu tipik ahşap ev, ilk sahibi Stefan Rizzo’nun adını taşır. Balıklı Rum Hastanesi Vakfı tarafından alındığı 1961’e kadar ev olarak kullanılmış ve bu tarihten 2010’a kadar pansiyon olarak hizmet vermiştir. Built in the nineteenth century, this typical wooden house is named after its first owner, Stefan Rizzo. It was a private residence until 1961, when it was acquired by the Balıklı Greek Hospital Foundation and served as a pension until 2010.
RUMELIFENERI Rumelifeneri, Boğaz’ın Karadeniz’e açılmadan hemen önce, kuzeybatı ucuna yakın bir noktasında yer alan bir kıyı köyüdür. İason ve Argonotların Altın Post’u ararken buradan geçtiği söylenir. Günümüzdeki deniz feneri, 1855’te, Kırım Savaşı sırasında yapılmıştır. Rumelifeneri is a coastal village near the Northwestern end of the Bosphorus Strait just before it opens up onto the Black Sea. It is said that Jason and the Argonauts passed through this location in their search for the Golden Fleece. Today’s lighthouse was built in 1855 during the Crimean War.
natura | 102
sanat | art
SALT GALATA SALT Galata 2011’de açılan bir araştırma merkezi ve sergi mekânıdır. Eskiden Osmanlı Bankası’nın genel merkezi olan bina, Fransız Levanten mimar Alexandre Vallaury tarafından 1892’de tasarlanmıştır. Aynı dönemde inşa edilmiş başka banka binalarının da bulunduğu Bankalar Caddesi üzerindedir. SALT Galata is a research centre and exhibition space that opened in 2011. The building, former headquarters of the Ottoman Bank, was designed in 1892 by French Levantine architect Alexandre Vallaury. It is located on Bankalar Street, where various other banks were built in the same period.
SIVRIADA Marmara Denizi’ndeki bu küçük adanın koordinatları şöyle: 40.875516, 28.971035. Burada 1910’de çok sayıda köpek ölmüştür. Here are the coordinates of this small island in the Marmara Sea: 40.875516, 28.971035. Many dogs died there in 1910.
SPLENDID PALAS OTELI HOTEL SPLENDID PALACE 1908’de Sakızlı Kazım Paşa, eski Hotel Giascomo’nun bulunduğu yere bu oteli inşa etmesi için mimar Kaludi Laskaris Kalfa’yı görevlendirdi. Otel 1911’de açıldı. Art Nouveau tarzından esinlenilerek inşa edilmiştir ve Doğu ile Batı tasarımının bir sentezini temsil eder. In 1908, Sakızlı Kazım Paşa commissioned architect Kaludi Laskaris Kalfa to build this hotel on the site of the former Hotel Giacomo. The Hotel opened in 1911. It is inspired by an Art Nouveau style, and displays a synthesis of Eastern and Western design.
natura | 103
sanat | art
THE HOUSE HOTEL GALATASARAY Zenovitch ailesi tarafından inşa edilen 1880 tarihli bu bina, Sırp bir mimar tarafından tasarlanmış ve Nisan 2010’da bir otele dönüştürülmüştür. Bina, bölgedeki pek çok ahşap binanın yıkıldığı 1870’teki büyük yangından sonra İstanbul’da yaygınlaşan çiçek desenli taş binaların bir örneğini oluşturur. 2 numaralı odası bienal mekânlarından biridir. Originally commissioned by the Zenovitch family, this 1880 building was designed by a Serbian architect and transformed into a hotel in April 2010. The building reflects the floral stone masonry developed in Istanbul after the great fire of 1870, which destroyed many wooden buildings in the area. Room 2 is a biennial venue.
TROÇKI EVI TROTSKY HOUSE Yanaros Köşkü, bahçesi ve iskelesi, 1850’lerde Büyükada’nın Batı tarafında Nikola Demades tarafından yaptırılmıştır. Lev Troçki, adadaki dört yıllık sürgününün sonlarına doğru, 1932-1933 yılları arasında bu evde yaşamıştır. The Yanaros Mansion, gardens and pier were built in the 1850s by Nikola Demades on the Western side of Büyükada. Leon Trotsky lived here between 1932 and 1933 at the end of his four-year exile on the island.
VAULT KARAKÖY THE HOUSE HOTEL Crédit Général Ottoman’ın tarihi genel merkezi olan bu bina, İstanbul doğumlu İtalyan mimar Antoine Tedeschi tarafından yeni-Rönesans tarzında 1863’te Bankalar Caddesi üzerinde inşa edilmiştir. Bina 2014’te otele dönüştürülmeden önce sırasıyla Deutsche Bank’a ve Sümerbank’a ev sahipliği yapmıştır. Binanın 211 numaralı odası bienal mekânlarından biridir. The historical headquarters of Crédit Général Ottoman were built on Bankalar Street in 1863 by Istanbul-born Italian architect Antoine Tedeschi in a neo-Renaissance style. Subsequently the building housed the Deutsche Bank and Sümerbank before turning into a hotel in 2014. Room 211 is a venue.
natura | 104
sektörden | sectoral news
TAŞL AR VE K ENT STONES AND CIT Y
Akın Gölcük - Mimar & Şehir Plancısı/Architect & Urban Planner
İ
nsanlar varoluşlarında mevcut yapı malzemelerini kullanarak korunaklar yaptılar. Doğanın o dönemlerde sunduğu yapı malzemesi AĞAÇ, TOPRAK VE TAŞ idi. İnsanoğlu bu 3 temel malzemeyi kullanarak yaşamayı öğrendi. Ağacın yumuşak olması ve kolay biçimlendirilmesi nedeniyle tercih edildi. Ancak ağacın yumuşak oluşu dış atmosferik koşullara karşı dayanıksız olması, dışarıdan gelen saldırılara karşı hafif bir malzeme olduğu ortaya çıktı. Ağacın bulunmadığı yörelerde insanoğlu akıllıca bir buluşla toprağı (çamur) kullandı. Çeşitli kalıplar kullanarak çamura biçim verdiler ve muhtelif yapılar ürettiler. Taş ise evrende sonsuzluğu arayanların malzemesi olmuştur. Taşın üretimi ağaç ve toprağa göre zor olmakla birlikte dış saldırılara, yangınlara karşı dayanıklı bir malzeme olmuştur. Çağlardan beri günümüze ulaşan yapıların taştan yapıldıkları görülmüştür. Kaleler, şatolar, saraylar, surlar ve diğer önemli yapılar taştan yapılmıştır. Doğal taşlar, tarihsel süreçten bugüne kadar yapının en temel öğelerinden biridir. Yapının temelinden duvarına döşemesinden kaplamasına hatta yer yer çatısında bile taş kullanılmaktadır. En önemli ayrıntısı ise bu kullanımın insanlık tarihindeki ilk yapılarda bile olmasıdır. Böylesine tarihsel geçmişi olan doğal taşlar günümüzde yapının en temel elemanlarından biri olma özelliğini halen sürdürmektedir. Gelişen natura | 106
W
hen coming to existence, humans built shelters using the existing building materials. The building materials offered by nature in those times were TREE, EARTH AND STONE. The human being learned using these 3 basic materials. Wood was opted for as it was soft and could be shaped easily. Wood is a building material used by humans when they first moved to living in settlements. However, wood was soft, could not endure atmospheric conditions and was light against attacks from the outside. In area where there was lack of wood, humans used earth (clay) with an intelligent discovery. They shaped clay using various moulds and produced various buildings. Stone, on the other hand, was the material seeking infinity in universe. Although production of stone was tougher than that of wood and earth, it has always been a material resisting attacks and fire. It is observed that buildings surviving today have been built of stone. Forts, castles, palaces, city walls and other important structures have always been made of stone. Natural stones have been one of the basic elements of structures historically. Stone is used from the foundation to the wall, from the floor to the roof of the building. The most important detail is that it has been so in the
sektörden | sectoral news teknoloji ile ortaya çıkan beton çelik gibi yapı birimleri taşların yerini almış sayılmaz. Herkesin hayallerinde mutlaka doğal bir taş ev mutlaka vardır. Bu yazıda esasen belirtmek istediğim konu taş yapılar ve bu yapılardan oluşan ülkemiz kentleridir. Kentin kendi içinde birçok tanımı vardır. Buradaki kent kavramı insanların beraber yaşadığı ortak kullanım alanlarının olduğu, farklı yapılardan oluşan birimlerdir. Kentlerin mutlak suretle bir kimliği vardır. Eski kentlerde ya da gittiğimiz bir kentin ilk oluşum yerine yani geleneksel merkezine bakar bakmaz bu kimliği his ederiz. Gerçi günümüz şartlarında, özelikle ülkemizde tüm kentlerin gelişme yerleri birbirine benzemekte ve kentsel kimliği görememekteyiz. Kentin girişindeki tabelayı okumasak hangi kente olduğumuzu anlamak pek mümkün olamayabiliyor. Ne tuhaf ki Karadeniz Bölgesi’ndeki yapıların aynısını Güneydoğu Anadolu’nun herhangi bir kentinde de görüyoruz. Ülkemizin her bir yerinde farklı özellikte doğal taşlar mevcuttur. Bir yerleşim yerine gittiğinizde eski taş yapılara baktığınızda o yerleşim yerindeki taşlarla ilgili hemen görsel anlamda bilgi edinmiş olursunuz. Taşın rengi ilk etapta kendini gösterir. Baktığınız yapıdaki taşın durumu sağlamlığı hakkında da bilgi verir. Bu çerçevede ülkemizdeki bazı kentlerin taş yapılarını kendi içinde aşağıdaki gibi özetlemekte ve bu yapıları tekrar hatırlamakta yarar vardır.
İSTANBUL
first buildings of human history. With such a historical past, natural stone is still one of the most basic elements of structures today. It cannot be said that structural elements like concrete and steel, the products of advancing technology, have replaced stones. There definitely is a natural stone home in the dreams of everyone. The topic I would like to discuss here is stone buildings and the cities of country made up of such buildings. The city has numerous definitions. The concept of city here is a unit where people live together in, which has common usage areas comprising different buildings. Each city surely has an identity. We sense this identity in all towns or the traditional center of a town we visit. Actually, today, especially in our country, the developing areas of all towns look alike and unable to sense the city identity. We may not figure which city we are in if we don’t read the sign at the entrance of the town. Strangely, we see the same buildings in Black Sea in any town of Southeastern Anatolia as well. Natural stones of different features are available all over our country. When you go to a settlement and look at the old stone buildings, right away you become informed about the stones at that locality. The color of the stone exposes itself right away. The visual state of the stone in a structure you look at also tells you about how strong it is. In this context, we will try to summarize the stone buildings of certain towns in our country and to remember them once again.
ISTANBUL
İstanbul’un ana yapı malzemesi Küfeki taşı ve Marmara mermeridir. Bizans ve Osmanlı döneminde traverten oluşumlu Küfeki taşı yoğun olarak kullanılmıştır. Mimar Sinan Küfeki taşını bütün eserlerinde kullanmıştır. Marmara adasından çıkarılan Marmara mermeri, sütun döşeme kaplama ve çeşitli detaylarda kullanılan bu malzeme büyük eserlerin aranılan malzemesi olmuştur. İstanbul da birçok tarihi eserde doğal taş kullanılmıştır: Ayasofya, Bayezid Cami, Sultan Ahmet Cami, Yerebatan Sarnıcı, Süleymaniye Cami, Fatih Cami, Kariye Müzesi, Dolmabahçe Sarayı, Haydarpaşa Garı. İstanbul Surları, sur kapıları olan Belgrad kapı, Silivri Kapı, Edirnekapı, Eğrikapı, Topkapı Meslevi Kapı, Yedikule kapı gibi birçok kapıda yine malzeme olarak taşı görebilmekteyiz. İstanbul kentinde önemli yeri olan Sultanahmet meydanı, Dikilitaş, Yılanlı Sütun, Örme Sütun, Alman Çeşmesi, Beyazit Meydanı ve Çemberli taş ilk akla gelen örneklerdendir.
The main building material of Istanbul is küfeki stone and Marmara marble. The traver tine küfeki stone ha s been used a lot in the Byzantine and Ot toman periods. Mimar Sinan ha s used Küfeki stone in all his works. Marmara marble extrac ted from Marmara Island ha s been the most sought af ter material of columns, floorings and various detais. Natural stone ha s been used in many historical struc tures in Istanbul. Saint Sophia, Bayezid mosque, Sultan Ahmet mosque(Blue Mosque), Yerebatan Cistern Ba sicila, Süleymaniye Mosque, Fatih Mosque, Kariye Mosque, Dolmabahçe Palace, Haydarpa şa Train Station, We can see stones in numerous gates like Istanbul Cit y Wall gates, Belgrad Kapı, Silivri kapı, Edirnekapı, Eğrikapı, Topkapı Meslevi Kapı and Yedikule kapı. Sultan Ahmet Square, Dikilita ş, Yılanlı sütun, Örme sütun, German Fountain, Beya zit Square and çemberli ta ş are specimens first coming to mind in Istanbul.
ANKARA
ANKARA
Ankara taşı olarak da anılan Sndezit ve Andezit tüfleri (gözenekli) sertliği, renk olarak pembe oluşu,gözenekli olmasından ötürü ısı ve ses yalıtımına uygun olması Mimarlarca aranılan doğal bir yapı malzemesi olmuştur. Cila tutmaması nedeniyle özellikle dış mekânlarda, merdiven basa maklarında,döşemelerde,istinat duvarlarında,havuz kenarındaki döşemelerde,bordür olarak,pencere söveleri yağmur olukları ve denizlik olarak birçok kullanım alanına sahiptir.Ancak, Ankara Andezitlerinin bazı seviyelerinde volkanik faaliyet esnasında oluşan pirit
Also known as Ankara stone, Sndesite and Andesite turfs (porous) have been natural building materials sought by architects because of their hardness, their pink color and porousness, making them fit for heat and sound insulation. These have numerous uses in especially exteriors on stairs, floors, retaining walls, full side flooring, windows, rain water drains and window sills. However, at certain levels of Ankara Andesite, iron sulphite minerals formed during volcanic activity causes the stone to be altered easily. From that perspective, there are color and pattern variations especially natura | 107
sektörden | sectoral news (Demir sülfat) mineralizasyonu kolayca altere olmasını oluşturmaktadır. Bu açıdan bakıldığında binaların dekorasyonlarında kullanılan kayaçlarda, renk-desen zaman zaman farklılıklar gözlenmektedir. Andezit için; ‘’Ankara’nın taşına bak, Gözlerimin yaşına bak’’ diye türküler yazılmıştır. Andezitin pembe oluşu kullanıldığı alanlara sıcak bir görünüm vermektedir. Andezit tarihsel yapılarda kullanıldığı gibi, Cumhuriyet döneminde; Sümerbank, İş Bankası, İller Bankası, Ziraat Bankası gibi yapılarda kullanılmıştır. Günümüzde kentsel alanlarda kamu kuruluşlarının kullandığı bir malzemedir.Gölbaşı ilçesi Örencik, Yurtbey, Yaylabağ köylerinde Andezit ocakları bulunmaktadır. • Augustus Tapınağı • Ankara Roma Hamamı • Ankara Kalesi • T.B.M.M. Binası • Ankara Garı Ankara denilince Anıtkabir’i de unutmamak gerek. Anıtkabiri ziyaret edenler bilir ülkenin her yerinden gelen farklı taşlarla donatılmıştır. Anadolu’dan gelen bu taşlar yapı içinde uyumla kendini gösterir.
• Augustus Temple • Ankara Roman Bath • Ankara For t • Turkish Grand National A ssembly Building • Ankara Train Station Anıtkabir should not be forgot ten when one says Ankara. Those who have visited Anıtkabir know it; Anıtkabir ha s been equipped with stones coming from all over the countr y. The building is harmonious with all this stones from four corners of Anatolia.
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
Diyarbakır ile Şanlıurfa arasında bulunan volkanik bir kütle olan Karacadağ’ın oluşturduğu Bazalt, ana yapı taşını oluşturmuştur.Sert taşlar grubuna giren bu yapıtaşının ocakların yakın oluşu ve dayanıklı olması tercih sebebi olmuştur. Diyarbakır’a eski kent dokusuna (Suriçi) girer girmez evlerin siyah bazalttan yapıldığını fark ederiz. Sokakların yer döşemesi bile bazaltındır. En az 500 yıllık geçmişi olan sokaklarda bazalt döşemesi hâlen kullanılmaktadır. Sert bir kayaç olması nedeniyle, yıpranmadan, bozulmadan yapıların günümüze kadar gelmesi sağlanmıştır.Siyah renginden ötürü halk arasında karataş olarak da anılmaktadır.Ayrıca halk arasında gözenekli taşa “dişi” gözeneksiz olana “erkek” de denilmektedir. Dokusunun gözenekli olması ses ve ısı yalıtımı içinde uygun bir yapı taşı olmuştur.Egemen yapıtaşı bazalttır. Diyarbakır Hani ve çermik ilçelerinden çıkan bej rengindeki doğal taşlarda Diyarbakır beji olarak literatürlere geçmiştir. Kentin önemli taş yapıları şunlardır: • Ulu Cami • Diyarbakır Kalesi (Surları) • Zinciriye Medresesi • Mesudiye Medresesi • Deliler Hanı • Hasan Paşa Hanı • Meryem Ana Kilisesi • Saint George (Kara Papaz) Kilisesi • Hz. Süleyman (Nasıriye) Cami • Virantepe ve Artuklu Sarayı • Nebi (Peygamber) Cami • Şeyh Mutahhar Cami (Dört Ayaklı Minare) • Diyarbakır Mar (Aziz) Petyun Kilisesi • Cahit Sıtkı Tarancı Evi natura | 108
in rocks used in the decoration of buildings. There are folk songs saying; “Look at Ankara’s stone, Look at the tear in my eyes”. Andesite’s pink color gives a warm look to the area s it is used. Like in historical buildings, andesite ha s been used in buildings like Sümerbank, Iş Bank, İller Bank and Ziraat Bank in the Republic period. It is a material used by public agencies today. There are andesite quarries in Gölba şı Distric t ’s Örencik, Yur tbey and Yaylabağ villages.
Basalt from Karacadağ which is a volcanic mass between Diyarbakır and Şanlıurfa is the main building stone of Diyarbakır. The reason why this hard stone is picked for buildings is that quarries are close-by and the stone is resilient. As soon as one enters the old town texture of Diyarbakır (Suriçi), one notes that homes are made of black basalt. Even the floors of roads are basalt. Basalt in still in use on roads with minimum 500 years of history. As it is a hard rock, basalt has survived until today; it is also known as the black stone because of its color. The public calls the porous stone “female” and the non-porous stone “Male”. Basalt is a building stone good for sound and heat insulation as it is porous. The dominant building stone is basalt. Natural stones of beige color from Diyarbakır Hani and Çermik distric t s are mentioned a s Diyarbakır beige in literature. The impor tant stone buildings of the cit y are a s follows: • Ulu Cami • Diyarbakır For t ( Walls) • Zinciriye Medresah • Mesudiye Medresah • Deliler Inn • Ha san Pa şa Inn • Mer yem Ana Church • Saint George (Kara Papa z) Church • Hz. Süleyman (Na sıriye) Mosque • Virantepe and Ar tuklu Palace • Nebi (Prophet) Mosque • Şeyh Mutahhar Mosque (Dör t Ayaklı Minare) • Diyarbakır Mar (Saint) Pet yun Church • Cahit Sıtkı Tarancı Home
sektörden | sectoral news
MARDİN
MARDİN
ŞANLIURFA
ŞANLIURFA
Kentin yapıtaşı geleneksel kireçtaşıdır. Kireçtaşı kalker tarih öncesi çağlardan beri kullanılan bir kayaçtır. Taş devrinde ilkel insanların, silahları kireçtaşından yaptığına dair ele geçen örnekler vardır. Zamanla kireçtaşının yakılıp ve üzerine su dökülmek suretiyle kireç elde edilmiştir. Bu yapıtaşının ocaklardan çıkarılışı esnasında rengi beyazdır.Atmosfer koşulları altında süreç içerisinde açık bal veya başak rengine dönüşmektedir.Taşın sertliğinin 2.5-3 olmasına karşın tektonik olaylardan fazla etkilenmemiştir.Taş gözeneksiz olup,kompaktdır. Ocaktan çıkışının yumuşak olması nedeniyle, işlemeciliğe, oymacılığa elverişlidir. Özellikle Süryani ustaların kuyumculukta uyguladıkları (Telkari) bezemelerini taşa da yansıtmaları,görülmeye değer bir güzellik oluşturmaktadır. Ayrıca taşın ısı ve ses yalıtımına uygun oluşu da tercih nedeni olmuştur. Mardin’de pencere, kapı, dolaplar dışında yörenin taşı kullanılmıştır. Kentin tarihi yapıları,kiliseler,camiler,çan kuleleri,minareler,medreseler,a vlulu ve eyvan evlerin yapıtaşı, ‘’Mardin taşı” denilen kalkerdir. Beyaz rengin ağırlıkta olduğu bu yapıtaşı, görsel anlamda temizliği, iç huzuru ve bulunduğu coğrafyada, çağlar ötesinden gelen bir derinliğin ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Özellikle günümüzün aydınlatma teknikleri kullanıldığında,geceleri görsel anlamda görkemli bir görüntü ortaya çıkmaktadır. Beyaz gelinlik giymiş bir kent görüntüsü veren Mardin, çağlar ötesinden geldiğini adeta haykırmaktadır. • Kale • Kırklar Kilisesi • Zinciriye Medresesi • Ulu Cami • Deyrulzafaran Kilisesi • Kasımiye Medresesi • Mortşmuni Kilisesi
Doğal kireçtaşları kolay kesilip şekillendirilmesi,gereken motiflerin yapılması bağlamında,aranılan bir yapıtaşıdır. Şanlıurfa’daki bütün tarihi yapılar bu taştan (Kalker) yapılmıştır.Kentin 17 km kuzeydoğusunda bulunan ve M.Ö. 12.000 yıllara uzanan Göbekli Tepe tapınaklarını oluşturan anıttaşlar da kireçtaşından yapılmıştır. Mardin taşına kıyasla Şanlıurfa taşı biraz gözeneklidir.Mardin taşı zamanla bal rengini almaktadır. Urfa kireçtaşı çoğunlukla beyaz renktedir. Gözenekli olmasından ötürü ses ve ısı yalıtımına uygundur. Halk arasında bu yapıtaşı ‘’Havara, Urfa, Nahit’’ taşı olarak da adlandırılmaktadır.Bölgeye yayılmış çok sayıda antik taş ocakları bulunmaktadır. Yer altı ocakçılığı şeklinde açılan bu ocakların içerisinde galeriler, tüneller açılmış ve günümüz koşullarına benzer yöntemlerle taş çıkarılmıştır. Orta bölgelerde dilmeler bırakılarak yüzey ağırlığı taşıttırılmıştır.Böylelikle araziye dıştan bakıldığında doğal yüzeyin bozulmasına rastlanmamaktadır. • Halilü’r- Rahman Cami • Ulu Cami • Fırfırlı Cami • Kale • Göbekli Tepe KAYNAKÇA Topal, H. (2012) Kentler ve Taşlar 1. Mimarlık Vakfı İktisadi İşletmesii
The traditional building stone of the town is limestone. Limestone is a rock in use since pre-historical ages. There are artifacts showing that in the stone age, primitive humans built weapons out of limestone. In time, lime was derived by earning and pouring water on limestone. When limestone is extracted from quarries, it is white. In time, under pressure, it turns into pale honey or wheat sheave color. The hardness of the stone is 2.5-3, allowing not to be affected by tectonic phenomenon. The stone is non-porous and compact. As the stone is soft when extracted, it is fit for handcrafting and carving. Especially, Assyrian craftsmen’s reflecting the telkaki decorations they use in jewelry making onto the stone, creates a beauty worth of seeing. The stone is also suitable for heat and sound insulation. In Mardin, the stone of the region is used except for windows, doors and cabinets. The historical buildings of the town, churches, mosques, bell towers, minarets, medresahs, homes with yards and eyvan are all made of “Mardin stone” or limestone. This building stone where white color is predominant depicts cleanliness, inner peace and emergence of a depth coming from ages ago in its geography. Especially current lighting techniques are used, a magnificent image appears at nights. Mardin, which appears to be a town wearing a white wedding gown, almost dreams that it comes from beyond ages. • F ort • K ırklar Church • Z inciriye Medresah • U lu Mosque • D eyrulzafaran Church • K asımiye Medresah • M ortşmuni Church
Natural limestones are sought after as they are easy to cut, shaped and motifed. All historical buildings in Şanlıurfa are made of this stone (limestone). Monument stones lying 17 km north-east of the town, dating back to 12,000 B.C., forming Göbekli Tepe temples are made of limestone. Şanlıurfa stone is a little more porous compared to Mardin stone. Mardin stone, in time, takes the color of honey. Urfa limestone on the other hand, is mostly white. It is suitable for sound and heat insulation as it is porous. People of the region call this stone also “Havara, Urfa or Nahit” stone. There are numerous antique quarries all over the region. There are galleries and tunnels opened in these quarries with stone extracted using techniques similar to that of today’s. Surface weight is borne by slices in middle areas. Hence, the natural surface appears intact when looked from outside. • Halilü’r- Rahman Mosque • Ulu Mosque • Fırfırlı Mosque • Fort • Göbekli Tepe BIBLIOGRAPHY Topal, H. (2012) Kentler ve Taşlar 1. Mimarlık Vakfı İktisadi işletmesi natura | 109
haberler | news
P RO V İ N M E R M E R ’ D E N AMERİKA AÇILIMI
U SA I N I T I AT I V E BY P RO V I N PROVIN MERMER, TÜRKIYE, ORTADOĞU, AVRUPA VE AFRIKA’DAKI MARKA OTELLERDEKI YAKALADIĞI BÜYÜK BAŞARIYI AMERIKA’DA DA SÜRDÜRMEK ÜZERE PROVIN MARBLE & GRANITE USA ADI ALTINDA ATLANTA’DA (GEORGIA EYALETI) VE ŞUBESI LAS VEGAS’DA (NEVADA EYALETI) OLMAK ÜZERE IKI ÖNEMLI ŞEHIRDE FAALIYETINE BAŞLADI. PROVIN MERMER STARTED TO OPERATE IN ATLANTA (STATE OF GEORGIA) AS PROVIN MARBLE & GRANITE USA AND WITH A BRANCH IN LAS VEGAS (STATE OF NEVADA) TO MAINTAIN THE GREAT SUCCESS IT ACHIEVED IN BRAND HOTELS IN TURKEY, THE MIDDLE EAST, EUROPE AND AFRICA, ALSO IN THE US.
natura | 110
MERMER
haberler | news
stanbul Merkezli Provin Mermer, 20 yılı aşkın süredir doğal taş uygulamasında Türkiye ve yurtdışında pek çok başarılı projeye imza attıktan sonra yeni bir açılım ile sektöre öncü olabilecek bir karar verdi. Provin Mermer, Türkiye, Ortadoğu, Avrupa ve Afrika’daki marka otellerdeki yakaladığı büyük başarıyı Amerika’da da sürdürmek üzere Provin Marble & Granite USA adı altında Atlanta’da (Georgia Eyaleti) ve şubesi Las Vegas’da (Nevada Eyaleti) olmak üzere iki önemli şehirde faaliyetine başladı. Provin Mermer bugüne kadar İstanbul’da bulunan fabrikasında üretim yaparak; 32’si yurt içinde, 14’ü yurt dışında olmak üzere birçok önemli otel zincirinin anahtar teslimi mermer uygulamasını gerçekleştirmişti. İsrail’de Waldorf Astori Jerusalem, Bodrum Mandarin Oriantal, Bosphorus Four Seasons, Afrika Fildişi Radisson, Afrika Gine Sheraton, Gürcistan Radisson Blu, İstanbul Conrad Hilton gibi önemli beş yıldızlı otel projeleri başta olmak üzere; rezidanslar,iş merkezleri,hükümet binaları,restoran zincirleri ve banka şubeleri gibi birçok projeyi tamamlamıştı. Türkiye faaliyetlerine devam eden Provin Mermer Firmasının kurucusu Hasan Özer, Amerika’da atölye açılmasının önemini Natura’ya şu şekilde anlattı: “Misyonumuz, her zaman kaliteyi ön planda tutmak suretiyle en iyi hizmeti sağlamak, uzun süreli yaşanabilir mekanların oluşmasına katkıda bulunmak oldu. Bu güne kadar bakış açısı ile pek çok marka projeyi başarı ile tamamladık. Firmamız, mermer ve granit başta olmak üzere, plaka halinde üreticilerden temin edilen doğal taşları, inşaat ve dekorasyon firmaları tarafından hazırlanan projelere uygun şekilde işleyerek uygulamasını yapıyor. Yıllardır yurt içi ve yurt dışında birçok projede bulunduk. Bu vesile ile ülke sanayisinin gelişmesine destek olan Provin Mermer’in dünyanın öbür ucunda da aynı çizgiyi ve başarıyı koruyacağına inanarak mermer uygulama atölyesi kurduk. Gerek Kaliforniya eyaletine sınır olması, gerekse de bölgedeki otel projelerinin çok olması Nevada’da yatırım yapmamıza ekten oldu. Artık Provin Mermer’in imzasını Amerika’da da göreceğinizin müjdesini verebiliriz”
İ
I
stanbul based Provin Mermer, after completing numerous successful projects in Turkey and abroad in natural stone applications for over 20 years, made a decision which may serve as a pioneer for the industry with a new approach. Provin Mermer started to operate in Atlanta (state of Georgia) as Provin Marble & Granite USA and with a branch in Las Vegas (State of Nevada) to maintain the great success it achieved in brand hotels in Turkey, the Middle East, Europe and Africa, also in the US. So far, carrying out production in its plant in Istanbul, Provin Mermer had accomplished the turnkey delivery of marble applications of many hotel chains; 32 locally and 14 abroad. Led by important five-star hotel projects like Waldorf Astori Jerusalem in Isreal, Bodrum Mandarin Oriantal, Bosphorus Four Seasons, Africa Ivory Coast Radisson, African Guinea Sheraton, Georgia Radisson Blu and İstanbul Conrad Hilton. These projects included residences, office centers, government buildings, restaurant chains and bank branch offices. Hasan Özer, the founder of Provin Mermer, which continues to operate in Turkey, explained the significance of starting a workshop in America to Natura: “Our mission has always been to provide the best service with commitment to quality, to contribute to the formation of long-term livable spaces. So far, we completed numerous brand projects successfully with this perspective. Our firm processes and applies in line with drawings prepared by construction and interior design firms, natural stones procured from producers as plates, led by marble and granite. We took part in numerous projects locally and internationally over the years. On that occasion, believing that Provin Mermer, which gives support to the advancement of this country’s industry will maintain the same path and accomplishment level on the other end of the world we set up a marble application workshop. We chose to invest in Nevada as it has borders with California and also it has a large number of hotel projects. Now we can give you the good news that you may see Provin Mermer’s signature all over the US.”
natura | 111
sektörden | sectoral news
VERONA M AR MOM ACC 2015
MARMOMACC TAŞ TASARIMI VE TEKNOLOJISI FUARI İTALYA’NIN VERONA ŞEHRINDE GERÇEKLEŞTI. İSTANBUL MADEN İHRACATÇILARI BIRLIĞI’NIN MILLI KATILIM ORGANIZASYONUNU GERÇEKLEŞTIRDIĞI MARMOMACC TAŞ TASARIMI VE TEKNOLOJISI FUARI 146 TÜRK FIRMASININ KATILIMIYLA 30 EYLÜL-3 EKİM TARIHLERI ARASINDA YAPILDI. MARMOMACC STONE DESIGN AND TECHNLOGY TRADE FAIR TOOK PLACE IN VERONA, ITALY. THE TRADE FAIR WAS ON FROM SEPTEMBER 30 TO OCTOBER 3 WITH THE PARTICIPATION OF 146 TURKISH FIRMS WHERE ISTANBUL MINERAL EXPORTERS ASSOCIATION TOOK ON THE TASK OF CONDUCTING THE NATIONAL LEVEL PARTICIPATION. Bülent Tatlıcan
D
ünya ve Türk ekonomisinde yaşanan gelişmeler, mermer üreticisi firmaların yurt içi ve yurt dışı fuarlara ilgisini artırdı. Özelikle ihracatçı firmalar için çıkartılan yeni teşvikler yeni pazarlar arayan üreticiler için de önemli bir imkan sunuyor. İtalya’nın Verona kentinde her yıl düzenlenen ve dünya doğal taş devlerini bir araya getiren Marmomacc fuarı bu yıl da Türk firmalarının ilgi odağı oldu. Milli katılım organizasyonunu İstanbul Maden İhracatçıları Birliği’nin (İMİB) düzenlediği fuarda Milli Katılım ve Bireysel Katılım olarak geçen yıl 111 firma yer alırken, bu yılki katılım Milli Katılım ve Bireysel Katılım da artışın yanı sıra URGE (Uluslararası rekabeti geliştirme) projesi kapsamında da katılımın olması ile146’ya ulaştı. Fuara 2014 yılında “Milli Katılım” ve “Bireysel Katılım” ile toplamda 111 firma ile katılan Türkiye, bu yıl hem firma sayısını, hem de topnatura | 112
T
he developments in the economy of the world and Turkey increased the interest in local and international trade fairs of marble producers. Especially the new incentives brought for exporters also offer an important opportunity to the producers looking for new markets. Marmomacc Trade Fair held yearly in Verona, Italy, bringing together global natural stone giants, was a focus of interest for Turkish firms this year too. Last year, there were 111 firms from Turkey at National and Individual Levels. With par ticipation under also URGE (International Competition Development), in addition to national and individual par ticipation this year, the number of par ticipants reached 146. Turkey increased both its number of firms and also the to-
sektรถrden | sectoral news
natura | 113
sektörden | sectoral news
lam sergi alanını artırdı. İtalya’nın Verona kentinde 50. kez düzenlenen Marmomacc Taş Tasarımı ve Teknolojisi Fuarı’na Türkiye’den 56’sı Milli Katılım, 77’si Bireysel Katılım ve 14’ü de İMİB’in URGE projesi kapsamında olmak üzere 146 firma ile katılım gerçekleşti. 2014 yılında toplam 5 bin metrekare alanda ürünlerini sergileyen Türk firmaları, bu yıl ürünlerini 6 bin metrekare alanda alıcıların ilgisine sundu. Dünyanın en büyük mermer fuarlarından birisi olan Marmomacc’a ziyaretçi olarak sadece Avrupa Ülkelerinden değil, dünyanın dört bir yanından da katılım oldu. Bu sayede Türk mermer üreticileri ürünlerini dünya pazarlarına sunma imkanı yakalamış oldular. Fuara katılan Milano Başkonsolosu Hami Aksoy, Türk firmalarının stantlarını gezdi. Firma sahiplerinden bilgiler aldı. İtalya’da ticari faaliyet gösteren firmaların yaşanabilecek sorunlarda Türk konsolosluğunun nasıl yardımlarda bulunabileceğini sektör temsilcilerine anlattı.
tal exh i b i t i o n f l o o r a r e a t h i s ye a r. N at i o na l p a r t i c i p at i o n f r o m Tu r key wa s 5 6 , w i t h 7 7 i n d i v i du a l a n d 14 I M I B ’s U RG E p a r t i c i p a nt s . Tu r k i s h f i r m s , exh i b i t i ng t h e i r wa r e s o n 5, 0 0 0 s qu a r e m e t e r s i n t ot a l i n 2 0 14, t h i s ye a r p r e s e nt e d t h e i r p r o du c t s o n a n a r e a of 6 , 0 0 0 s qu a r e m e t e r s . T h e r e wa s p a r t i c i p at i o n n ot o n l y f r o m Eu r o p e b u t a l l ove r t h e wo r l d a s v i s i t o r s t o M a r m o m a c c , o n e of t h e l a rg e s t m a r b l e f a i r s of t h e wo r l d. H e n c e, Tu r k i s h m a r b l e p r o du c e r s got t h e c ha n c e t o p r e s e nt t h e i r p r o du c t s t o wo r l d m a r ke t s . H a m i A k s oy, M i l a n C h i e f Co n s u l t o u r e d t h e s t a n d s of Tu rk i s h f i r m s a n d wa s b r i e f e d by f i r m ow n e r s . H e exp l a i n e d t o i n du s t r y r e p r e s e nt at i ve s h ow Tu r k i s h Co n s u l at e c o u l d h e l p f i r m s o p e r at i ng i n It a l y i n c a s e of a ny p r o b l e m s .
Marmomacc Fuarı dünya pazarlarında daha fazla pay sahibi olmak için bir fırsat
Marmomacc is an opportunity to get a bigger share of world markets
Sektör ihracatının gerilediği bu günlerde fuarın yeni bir çıkış yakalamak için iyi bir fırsat olduğunu belirten İMİB Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kahyaoğlu, Türkiye’den katılan firma sayısındaki artışın fuarın önemini ortaya koyduğunu söyledi. Küresel piyasalardaki etkenler nedeniyle doğal taş ve mermer ihracatındaki düşüşün sürdüğüne değinen Kahyaoğlu, “İMİB olarak tüm firmalarımızın pazarlarını büyütmek ve yeni pazarlar bulmak için fuarlara katılmasını destekliyoruz. Ekonomi Bakanlığımız da bu konuda firmalara önemli destekler veriyor. Mermer ve traverten üretiminde dünya lideri konumundaki Türkiye’nin mevcut pazarları güçlendirme ve yeni pazarlar keşfetmesinde önemli rol oynayan fuarda, dünya üzerindeki son teknolojileri de takip etme imkanı bulunacak. Ürün zenginliği ve çeşitliliğinin yanı sıra sektörün ekonomik vizyonu, yeni pazarlar ve yeni ticari işbirlikleri için zemin oluşturulmasına önemli katkı sağlayacağı için bu fuarı çok önemsiyoruz.” dedi. Fuar idaresiyle de bir toplantı gerçekleştiren İMİB Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kahyaoğlu, bu yılın değerlendirmesini yaparken, önümüzdeki yılda daha etkili bir fuar organizasyonu için Türk Mermer firmalarının taleplerini iletti. Fuar idaresi bu talepleri değerlendireceklerini ve önümüzdeki yıl yeni bir konsept ve açılımla bu taleplere cevap vermeye çalışacaklarını ifade ettiler.
IMIB Chairman of the Board Ali Kahyaoğlu, who noted that the trade fair was a good opportunity to get a new start these days when the exports of the industry are dropping, said that the increase in the number of participants from Turkey demonstrated the importance of the trade fair. Pointing out that due to the elements of global markets, the drop in the exports of natural stone and marble is increasing, added “As IMIB, we support that all our firms attend the trade fairs to enlarge their markets and to find new ones. Our Ministry of Economy, too, provides significant support to firms. At the trade fair, which plays an important role in the efforts for strengthening the existing markets and discovering new markets of Turkey which is the world leader in production of marble and travertine, there is a chance to follow the latest technologies in the world. We think that this trade fair is so important as it will contribute to creation of a platform for the economic vision of the industry, new markets and new trade partnerships, in addition to product wealth and diversity. IMIB Chairman of the Board Ali Kahyaoğlu, who held a meeting with trade fair administration, reviewed this year and conveyed the demands of Turkish marble firms for a more effective trade fair next year. The trade fair administration stated that they will try to respond to these demands with a concept and approach next year.
natura | 114
sektörden | sectoral news
DOĞAL TAŞ FUAR I DÜZENLEYEN PYR A MIDS İLE SÖYLEŞİ: “MİM AR L AR IMIZI A NTALYA’YA BEK LİYORUZ” INTERVIEW WITH PYR AMIDS ORGANIZING NATUR AL STONE TR ADE FAIR: WE AWAIT OUR ARCHITECTS TO ANTALYA
Bülent Tatlıcan
BIR TURIZM ŞEHRI OLAN ANTALYA, FUARLARIYLA DA ADINI DUYURMAK ISTIYOR. ŞEHIRDE BULUNAN OTELLERIN YANINDA FUARCILIK ALANINDA YAPILAN YATIRIMLAR GEREKLI ALT YAPIYI SAĞLIYOR. İLKI GEÇEN YIL PYRAMIDS FUARCILIK TARAFINDAN DÜZENLENEN DOĞAL TAŞ FUARI BU YIL DA KAPILARINI MERMER ALICILARINA YENIDEN AÇIYOR. FUARIN GEÇMIŞINI VE GELECEKTE ULAŞILMAK ISTENEN HEDEFLERI PYRAMIDS FUARCILIK GENEL MÜDÜRÜ TOLGA TEZEL ILE KONUŞTUK: A TOURISM CITY, ANTALYA, WISHES TO BE KNOWN ALSO WITH ITS TRADE FAIRS. PROJECTS IN THE FIELD OF TRADE FAIRS BESIDE THE HOTELS IN THE CITY PROVIDE THE NECESSARY INFRASTRUCTURE. THE NATURAL STONE TRADE FAIR, THE INAUGURAL ONE OF WHICH WAS ORGANIZED LAST YEAR BY PYRAMIDS FUARCILIK, REOPENS ITS DOORS THIS YEAR TO MARBLE BUYERS. WE TALKED ABOUT THE HISTORY OF THE TRADE FAIR AND THE FUTURE TARGETS WITH PYRAMIDS FUARCILIK GENERAL MANAGER TOLGA TEZEL:
B
C
ize Antalya Doğal Taş fuarından biraz söz eder misiniz? Geçmişi, geçen yılki fuar hakkında bilgiler, kimler katıldı, ziyaretçiler nasıldı gibi bilgiler… Türkiye’de mermer sektörü gelişen bir sektördür. Doğal kaynaklar açısından bakıldığı zaman Türkiye, miktar ve çeşitlilik bakımından dünya üzerinde bir numaradır. Ayrıca fuarcılık sektörü kent ekonomileri için hayati önem taşıyor. Antalya, Isparta ve Burdur yöresinde en çok ihracat yapan ikinci büyük sektörün doğal taş sektörü olduğunu düşünürsek, mermer fuarının Antalya’da yapılması bölge açısından gereklidir. Biz de bu ihtiyacın farkında olduğumuz için Turkey Stone Antalya fuarının ilkini 2015 Mayıs ayında gerçekleştirdik.
ould you tell us about Antalya Natural Stone trade fair a little? About its past, last year’s exhibition, who participated, how were the visitors… The marble industry is a developing one in Turkey. From the perspective of natural resources, Turkey is number one in the world in terms of volume and diversity. Furthermore, the trade fair industry is vital for the economies of cities. Given that the second largest exporting industry in the region of Antalya, Isparta and Burdur, it is a must that the marble trade fair makes Antalya its home. Being aware of this need, we held the first Turkey Stone Antalya trade fair in May 2015.
Yeni teknolojiler eskilerin yerini almış gibi görünse de hiç bir şey yüz yüze görüşerek el sıkışmanın getirdiği güven ve anlaşma ortamını sağlamıyor. İnternet var diyoruz, mailleşiyoruz diyoruz fakat kiminle iş yaptığımızı bilmiyoruz. Yeni teknolojilerin getirdiği kolaylıklar pazarlama, medya ve promosyon alanında çok işimize
Although it seems that new technologies have replaced the old ones, nothing brings the environment of confidence and deal making accompanying meeting face-to-face and shaking hands. We keep saying there is the Internet, that we mail each other, but don’t know with whom we are dealing. The facilities introduced by new
natura | 116
sektörden | sectoral news
yarıyor. Doğru kişilere ulaşmakta nokta atışları yapabiliyoruz. Fakat asıl önemli olan firmalarla müşterilerini aynı çatı altında buluşturabilmektir. İşte tam da bu yüzden fuarcılık sektörü çok önemlidir ve hedef pazarlara açılan ticaret kapısıdır. Sadece iş bağlantılarının sağlanması, ürün ve hizmetlerin tanıtılması değil, aynı zamanda rakiplerin tanınması ve rekabet şartlarının da görülmesi açısından çok önemlidir.
technologies are all very useful in marketing, media and promotion. We can shoot to target in attempting to get to the right people. But what’s really important is to bring together the firms and their customers under the same roof. This is exactly why the trade fair industry is very important and is the trade gate opening to target markets. It is so important not just to make deals or promote products and services but also to get to know the rivals and to see the conditions of competition.
Pyramids Grup olarak Mısır, Irak, Hollanda, Fas, Türkiye ofislerimiz ve yurtdışı partnerlerimizle gerçekleştirdiğimiz yoğun işbirliği ile fuara, Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, İsrail, Ürdün, Irak, Mısır, Yunanistan, Çin ve Hindistan başta olmak üzere Avrupa, Körfez Ülkeleri, Ortadoğu, Balkanlar, Rusya ve Türki Cumhuriyetler, Uzak Doğu’dan 1.000 kişilik alım heyeti çalışması yaptık.
As Pyramids Group, with our offices in Egypt, Iraq, Holland, Morocco and Turkey, and our international partners, we did a 1000-person trade mission project for the trade fair from Europe, the Gulf, the Middle East, the Balkans, Russia and Turkic Republics alongside of Saudi Arabia, Kuwait, Qatar, United Arab Emirates, Bahrain, Israel, Jordan, Iraq, Egypt, Greece, China and India.
Ayrıca hazırlanan servislerle özellikle yabancı ziyaretçilerimizi fabrikalara ve ocaklara götürüp fabrika kapasitelerini, ocakları yerinde görmelerini sağladık.
Also, with service buses, we took especially our foreign visitors to plants and quarries, allowing them to see their capacities on site.
Antalya fuarının önemli bir özelliği de kültleşmiş taşların yanında yeni açılmış ocakların taşlarını da bulabilmeniz, yatırımlarınızı yönlendirebileceğiniz yeni desen ve renklerdeki taşları ilk Antalya’da görebilmeniz çünkü tarih açısından da baktığınız zaman Mayıs ayı taşın ocaktan vitrine çıkacağı en doğru tarih. Aynı zamanda bej/ beyaz tonları taşların evi olan Burdur-Afyon yöresine kısa zamanda ulaşabileceksiniz. Antalya’nın konumu özellikle de yabancı ziyaretçilerimizin çok ilgisini çekiyor ve çok güzel geri bildirimler aldık. Ziyaretçi fuara geliyor, firmayla konuşuyor, taşını beğeniyor, firma yetkilisiyle en fazla 2-3 saat içerisinde fabrikasına gidiyor, ocağını geziyor. Bu hem firmalarımız hem de ziyaretçilerimiz için büyük kolaylık. Geçen sene olduğu gibi bu sene de bölgedeki firmalarımızın, derneklerimizin, ticaret ve sanayi odalarımızın tam desteğini aldık.
Yet another important feature of Antalya trade fair is that you are able to find beside the cult stones, also the stones of newly opened quarries. Being able to see the stones of new patterns and colors, you can invest in for the first time in Antalya. Because calendar-wise, the month of May is the best time the stone will move from the quarry to the showcase. You also have rapid access to Burdur-Afyon region, the home of beige/ white shade stones. Antalya’s location attracts the attention especially of foreign visitors who give us positive feedback. The visitors comes to the trade fair, speaks with the firm, likes the stone and within maximum 2-3 hours, goes to the plant, sees the quarry with the firm official. This makes life so easy both for our firms and also our visitors. Just like last year, this year too, we got full support of the firms, associations and chambers of commerce and industry in the region.
Katılımcı firmaların fuar hakkında görüşleri nelerdir?
What do participating firms say about the trade fair?
Katılımcı firmalarımız ziyaretçi potansiyelinden memnunlar. Antalya Marble, Sapphire Art Stone ve Finike Marble firmalarımız da 2016 yılının sponsorluğunu üstlendiler. Yerli ve yabancı firmalardan katılımımız artıyor. Çok kısa sürede Antalya fuarı büyüyecek ve uluslararası nitelikte bir fuar olacaktır.
Our participants are quite happy with the visitor potential. the firms Antalya Marble, Sapphire Art Stone and Finike Marble took on the sponsorship of 2916. The participation of local and international firms is growing. Very soon, Antalya trade fair will grow, becoming an international one.
Bu yıl fuar organizasyonu nasıl gerçekleşiyor? Kimler bu fuarın ziyaretçisi olacak? Bu yıl da özellikle körfez ülkelerinden olmak üzere 2.500 yaban-
How is the trade fair organization this year? Who will be the visitors? This year, we aim to attract 2500 foreign visitors, mostly from the natura | 117
sektörden | sectoral news cı ziyaretçi getirmeyi hedefliyoruz. Biliyorsunuz fuarların ilkleri her zaman zordur fakat biz yurtiçi yurtdışı reklam ve pazarlama çalışmalarımızla, fuar ziyaretlerimizle, geniş Ortadoğu bağlantılarımızla faydalı bir fuar geçirdik ve Antalya önyargısını kırdık. Bu sene fuarımıza çok daha büyük bir ilgi var. Sektör Antalya’dan çok memnun ve bu fuarın büyümesini istiyor. Geçen sene fuarımıza büyük bir protokol ilgisi de vardı, özellikle de Antalya ve çevre şehirlerin belediyeleri, ticaret odaları hazırdı. Bu yıl da Antalya Belediyeler Birliği, Kepez Belediyesi ve ATSO-Antalya Ticaret ve Sanayicileri Odası’nın da desteği ve daha desteğini alacağımız kurumlarla birlikte fuarımızın verimli geçeceğinden eminiz. Yurtdışında da bir çok mimarlık ve inşaat derneğinin desteğini almış durumdayız. Türkiye’nin ihracatına baktığımız zaman Çin ve Amerika’dan sonra gelen ülkeler Suudi Arabistan, Irak, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Filistin, Ürdün, Lübnan, Libya, Bahreyn, Israil, Mısır, Cezayir, Kuveyt ve Fas. Bu ülkeler bizim gerek ofislerimizin bulunduğu, ofisimiz yoksa bile acentelerimizin olduğu bölgeler. 2.500 kişilik alım heyeti programımız olacak bu bölgelerden. Ayrıca ziyaretçilerimizi fabrikalara ocaklara da götüreceğiz.
Gulf countries. As you know, for trade fairs, the first are always difficult. But we had a useful trade fair with our local and international advertising and marketing work, our trade fair visits and our broad Middle-Eastern connections, breaking the prejudice against Antalya. There is much greater interest this year. The industry is very happy with Antalya and wishes this trade fair to grow. Last year, the protocol were also interested in our trade fair. Especially, the Municipalities and Chambers of Commerce of Antalya and the neighboring cities were present. This year, too, we are sure that our trade fair will be a productive one, with the support of Antalya Municipalities Union, Kepez Municipality and ATSO-Antalya Chamber of Commerce and Industry and those institutions we will get support from as well. There are also architecture and construction associations abroad that give us support. Looking at the exports of Turkey, coming after China and the US, are Saudi Arabia, Iraq, United Arab Emirates, Qatar, Palestine, Jordan, Lebanon, Libya, Bahrain, Israel, Egypt, Algeria, Kuwait and Morocco. These countries are those we either have offices or if not offices, at least agent firms. There will be a 2500-person trade mission program from these regions. We will also take our visitors to plants, to quarries.
Günümüzde yapıtaşından çok kaplama, döşeme ve dekorasyonda kullanılan doğal taşların özelliğine göre kullanım alanı da değişmekte, örneğin granit dış yapıların kaplanmasında ve döşemelerde, mermer ise daha çok inşaat sektöründe iç mekanlarda ve güzel sanatlar, dekorasyon, mezar ve mezar taşı gibi alanlarda kullanılmakta. Bu da inşaat sektörünün ve mimarların ilgi alanına girmekle beraber, ziyaretçilerimiz olarak listenin birinci sırasında yer almaktadırlar. Ayrıca otel sektörü de ziyaretçilerimiz arasında.
The uses of natural stones used in covering, flooring and decorating rather than as building stones, are changing. For example, granite is used in cladding of buildings and on floors, with marble finding use in the construction industry in interiors and in fields like fine arts, interior design, tombs and grave stones. These visitors rank first on the list with the construction industry and architects being involved. Also, among our visitors, are the representatives of the hotel industry.
Dünya doğal taş fuarlarını düşündüğünüzde, Antalya fuarını nerede konumlandırıyorsunuz? Önümüzdeki yıllarda Antalya fuarı mermer sektörüne nasıl hizmet edecek? Bildiğiniz gibi Antalya denince akla ilk turizm gelir. Ama günümüzde ticaret ağının da yükselmeye başladığı bir şehir. Biz de mermerin doğru yerini ve zamanını seçerek katılımcılarımızı ve ziyaretçilerimizi bu sektörün ocağında buluşturuyoruz. Antalya da turizmin yanına ticareti eklemekte kararlı. Antalya Expo Center şu anda 20.000 m2 iç alan ve 10.000 m2 dış alana sahip fakat iç alan kapasitesi 2017 yılında 42.000 m2 olacak. Bizim de hedefimiz bu 52.000 m2 doldurmak. Bu sene yaptığımız fuara nazaran 2016’da yapacak olduğumuz fuarın destekçilerimizle iyi bir ses getireceğinden eminiz. Antalya ve Türk mermer sektörü çok güzel ve büyüyen bir pazar kazanıyor, ziyaretçiler ise zaten Antalya’yı tanıyorlar ve burada bir fuar yapılmasından da çok memnunlar.
Considering world natural stone trade fairs, where do you position Antalya? How will Antalya trade fair serve the marble industry in the years to come? As you know, the first coming to mind when one says Antalya is tourism. But it is a city where the trade network is also rising. Picking the correct place and time of marble, we bring together our participants and our visitors. Antalya is determined to add trade to tourism. Antalya Expo Center presently has an indoor area of 20,000 m2 and outdoor area of 10,000 m2 with the interior capacity going up to 42,000 m2 in 2017. Our aim is to fill this 52,000 m2. We are sure that compared to this year’s trade fair, the 2016 one will resonate with our sponsors. Antalya and the Turkish marble industry are gaining a wonderful and growing market. The visitors, on the other hand, already know Antalya and are very pleased that there is an exhibition here.
Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederiz.
Thank you for the valuable information.
natura | 118