Natura OCAK - ŞUBAT / JANRUARY - FEBRUARY 2015

Page 1

BARAKA MİMARLIK / BARAKA ARCHITECTS - MAXX ROYAL KEMER OFIST - KARAKÖY LOFT YALIN MİMARLIK / YALIN ARCHITECTS - ÇEŞME EVLERİ / ÇEŞME HOUSES METEX DESIGN - 10 KARAKÖY PROF. İHSAN BİLGİN İLE DOĞAL TAŞ ÜZERİNE SÖYLEŞİ INTERVIEW WITH PROF. İHSAN BİLGİN ON NATURAL STONE

DOĞALTAŞTAN ÖRGÜ: ARGÜL TEKSTİL WEAVING WITH NATURAL STONE: ARGÜL WEAVE

MİMARİ, İÇ MİMARİ, SANAT VE DOĞAL TAŞ DERGİSİ ARCHITECTURE, INTERIOR DESIGN, ART AND NATURAL STONE MAGAZINE

OCAK-ŞUBAT 2015 / JANUARY-FEBRUARY 2015

2015 Beklentileri: Mimarlık ve Doğal Taş 2015 Expectations: Architecture and Natural Stone


BAŞLARKEN / INTRODUCTION BAŞKAN’IN MESAJI / MESSAGE FROM THE PRESIDENT • 04 EDİTÖRDEN / EDITORIAL • 05 HABERLER / NEWS • 06 SEKTÖRDEN / SECTORAL NEWS İSTANBUL MADEN İHRACATÇILARI BİRLİĞİ’NDEN HABERLER / NEWS FROM İSTANBUL MINERAL EXPORTERS’ ASSOCIATION • 22 COVERINGS FUARI / COVERINGS TRADE FAIR MARMOMACC VERONA FUARI / MARMOMACC VERONA TRADE FAIR SHUITOU FUARI / SHUITOU TRADE FAIR DOĞAL TAŞ TASARIM YARIŞMASI / NATURAL STONE DESIGN CONTEST MILANO TASARIM HAFTASI / MILAN DESIGN WEEK 21 EYLÜL 2014 PIKNIK ETKINLIĞI / SEPTEMBER 21, 2014 PICNIC EVENT 4 ARALIK 2014 DÜNYA MADENCILER GÜNÜ ETKINLIĞI / DECEMBER 4, 2014 WORLD MINE WORKERS DAY EVENT

MİMARİ / ARCHITECTURE KAPAK KONUSU / COVER FILE: ARGÜL TEKSTİL / ARGÜL WEAVE • 34 BARAKA MİMARLIK MAXX ROYAL KEMER • 46 BKA-KAYSERİ BATI İLÇE TERMİNALİ / BKA-KAYSERI WESTERN DISTRICT TERMINAL • 54 TH & İDİL MİMARLIK - ABUJA / TC BÜYÜKELÇİLİK BİNASI TH & İDİL ARCHITECTURE / ABUJA /REPUBLIC OF TURKEY EMBASSY BUILDING • 62 SERHAT AKBAY MİMARLIK URLA BAĞ EVİ BUTİK OTEL / SERHAT AKBAY ARCHITECTS URLA VINEYARD HOUSE BOUTIQUE HOTEL • 66 YALIN MİMARLIK ÇEŞME EVLERİ / YALIN ARCHITECTURE ÇEŞME HOUSES • 72 DNA MİMARLIK + PROGETTO CMR / MİSTRAL İZMİR • 80 İSTANBUL’UN KALBINDEKI LOFT… KARAKÖY LOFT / THE LOFT IN THE HEART OF İSTANBUL • 86 ESKİ’NİN İÇİNDEN YENİ’NİN ÇIKARILDIĞI BİR PROJE: 10 KARAKÖY BUTİK OTEL / A PROJECT WHERE THE NEW IS EXTRACTED FROM THE OLD: 10 KARAKÖY BOUTIQUE HOTEL • 94 GÜNDEM / AGENDA 2015 BEKLENTILERI: MIMARLIK VE DOĞAL TAŞ / 2015 EXPECTATIONS: ARCHITECTURE AND NATURAL STONE • 104 SÖYLEŞİ / INTERVIEW PROF. DR. İHSAN BİLGİN İLE DOĞAL TAŞ ÜZERİNE BİR SÖYLEŞİ GERÇEKLEŞTİRDİK: “TAŞIN SIRRI” WE HAD AN INTERVIEW WITH PROF. DR. İHSAN BİLGİN ON NATURAL STONE: “STONE ’S SECRET” • 110 SOU FUJIMOTO MIMARLIK KARŞITLIKLARDAN BESLENIR MI? / IS ARCHITECTURE NURTURED BY CONTRAST? • 120 SON SÖZ DOĞAL TAŞ SEKTÖRÜ’NDE / FINAL WORD IS FROM NATURAL STONE INDUSTRY • 122


34

46

54

72

66

80

94

110

86

120


başkan mesajı

chairman’s message

Natura Yayın Kurulu Başkanı ve İstanbul Maden İhracatçılar Birliği adına Yönetim Kurulu Başkanı Chairman of Editorial Committe ve İstanbul Mineral Exporters Association, CEO Ali Kahyaoğlu

Ali Kahyaoğlu kahyaoğlua@yahoo.com

yeni metin Değerli Meslektaşlarım, yeni metin

Yayın Kurulu Editorial Commitee Ali Kahyaoğlu Hasan Hüsnü Ayvacı Aydın Dinçer Yakup Sürmen Banu Sürmen Mutlu Öktem Genel Koordinatör General Coordinator Bülent Tatlıcan bulent@krmedya.com Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Editor in Chief Mehmet Nur Ulaş mehmet@krmedya.com Yayın Direktörü Editorial Director Heval Zeliha Yüksel Üçok yzeliha@yahoo.com Konular Editörü Features Editor Selin Biçer Yardımcı Editör Associate Editor Yağmur Yıldırım Tasarım / Design Kare Tasarım Zeynep Karakoyun Yönetim / Management Kare Tasarım Arabayolu Cad. No:11/A Tarabya/ Sarıyer- İstanbul 0212 262 07 66 www.krmedya.com Reklam / Advertisement reklam@krmedya.com Baskı / Publishing FRS Matbaacılık Mas- Sit Matbaacılar Sitesi 5. Cad. 34 Bağcılar 34204 İstanbul Bize ulaşın / Contact us www.naturadergi.com info@krmedya.com

natura | 4


editörden

editorial

“Mimarlık” sadece tasarımdan ibaret değil. Mesele en basit anlatımı ile “yapı” yapmak. Tasarımı bir yana bırakırsak bu noktada nasıl yapıldığı sorusu ortaya çıkıyor? Tüketim esaslı üretime dayalı inşaat sektörü hep nasıl daha farklı olurum kaygısı ile o kadar haşır neşir oldu ki olması gerekenleri geride bıraktığı anlar çoğunlukta idi bu yıl. 2014 inşaat kazaları ile tarihe kazındı. Soma faciası gibi olaylar ciğerleri dağlamışken, rezidans inşaatlarındaki işçi ölüm haberleri ardı ardına geldi. Demek ki lüks konut inşaatı metropolün göbeğinde dahi olsa şantiye sahası gerçekleri, uyulması gereken kurallar, alınması gereken tedbirler değişmiyordu. Yapı denetiminden yoksun veya formalitelere bağlı denetim ve gözetim ile yapılan hızlı üretimdeki kalitesizlik, ekonominin lokomotifi olan inşaat sektörünün dalgasına kapılanları da vurdu bu yıl. Elbette iç piyasada iyi projeler yapıldı ancak hep iş kazaları iyilikleri gölgeledi. Burada yapılanları belki tek tek sayılabiliriz ama iş kazaları belli bir silkelenme ve haklı bir endişe ortamı yarattı. En güvenilir yatırımcının bile şantiye sahasında kullanılan yük asansörünün bakımını yaptırmadığı gerçeği ortaya çıktı. Burada kuşkusuz mimarın birinci elden bir yükümlülüğü olmayabilir ama tatsızlık proje sürecinin her anına yansıdı. Tüm bunların yanında pek çok Türk tasarımı yurtdışında başarıları ile ödüllendirildi ve hala da iyi projeler ses getirmeye devam ediyor. Ödül endüstrisi ile ilgili tartışmalar bir kenarda dursun, çok güncel bir örnek verelim. Çok yakın bir zamanda, başarılı mimarlık eserlerini tanıtmak ve Avrupalı mimarların yeni fikirler ve teknolojiler geliştirmek konusundaki katkısına dikkat çekmek amacıyla 1987’den beri iki yılda bir düzenlenen Mies van der Rohe Avrupa Çağdaş Mimarlık Ödülleri’ne aday gösterilen projeler ve mimarlık ofisleri açıklandı. Avrupa Komisyonu ile Mies van der Rohe Vakfı tarafından düzenlenen ödül programına bu yıl, 36 Avrupa ülkesinden başvuru yapıldı ve toplam 420 projenin yarışacağı ödüllere Türkiye’den 21 proje aday gösterildi. Yapılar incelendiğinde ülkemizde iyi işlerin de üretildiğini hemen söyleyebiliriz. Çok iyi mimarlıklarımız var. Bu sayı yine iyi projelere yer verdik sayfalarımızda. Kapak konumuzu doğal taşın bir dokuma gibi kullanıldığı ve büyük bir ekip işini anlatan özgün bir projeden seçtik. Tarlabaşı, Karaköy, Beyoğlu gibi bölgelerde hak ettiği ilgiyi bulamamış eski yapılara ilgi arttı son dönemde. Bu gelişme iyi olmakla birlikte bunun nasıl yapılıyor olduğu sorusu da ortaya çıktı. Ofist’in Karaköy’de yaptığı dönüşümü çok beğendik, sizlerle paylaştık. Aynı şekilde atıl duran eski Balıklı Han’ı butik otele çeviren Metex Design’dan yine eskinin içinden nasıl bir yeni’nin çıkarıldığını dinledik. Mimarlarımıza ve doğal taş sektöründen kıymetli görüşlere 2015 beklentileri ve doğal taş başlıklı iki kısa soru yönelttik... Her sayımızda; popüler olandan ziyade modern zamanda doğal taşın kullanıldığı “iyi mimarlık” örneklerini sayfalarımıza taşımaya devam edeceğiz. Doğal taş malzemesinin özenle kullanıldığı projeleri birinci bölümde olduğu gibi bu sayıda da anlatmaya devam ettik. Kimisi gidip görülme isteği uyandırıyor. 2015 için iyilikler ile birlikte; insan hayatına kıymet veren, denetimlerin eksiksiz yapıldığı, geçmişten ders alındığı, hatta geçmiş ile ziyadesiyle hesaplanılmış, popülerliğe değil yerelliğe önem verilen bir tasarım ve yapı yapma yılı olmasını diliyorum. İyi mimarlık örneklerini huzurlarınıza getirmek konusundaki ısrarımızı yineleyip, yeni sayıda görüşmek üzere diyelim. Mimarinin dünyayı güzelleştirme çabasına destek olmak dileğiyle… Söz uçar, yazı kalır… “Architecture” is not all about design. The issue, to say it in simplest terms, is “to make a building”. If we set aside design; at this point, the question of how it is made appears. The construction industry relying on consumption-based production, was always so involved with the worry of how can I be more different; that this year the moments it left behind ‘what should have been’ were in majority. 2014 was etched in history with construction accidents. Just as incidents like Soma disaster had scorched our hearts, the news of worker deaths in residence constructions came Mimar / Architect, Heval Zeliha Yüksel Üçok one after another. This meant that even if a luxury residence construction is right in the middle of a metropolis; the realities of the construction site, the rules to abide by and measures to be taken remained unchanged. The lack of quality in the rapid production carried out without building supervision or inspections done just for formality, this year hit also those carried by the wave of the construction industry which is the locomotive of the economy. Indeed, good projects were accomplished domestically; but all too often, word accidents cast a shadow on the good. Maybe we can site one by one what is done but work accidents created a certain shudder and a warranted setting of concern. The reality emerged that even the most reliable project owner did not have the load elevator used in the construction site well maintained. Here undoubtedly, the architect may not be responsible in the first hand but the sour taste was reflected onto every moment of the project process. Beside all these, many a Turkish design were awarded internationally due to their success; and even now, good projects keep on making their voices heard, Leaving aside the debates on the awards industry, let us cite a quite current example. Most recently, the projects and architecture offices nominated to Mies van der Rohe European Contemporary Architecture Awards held every two years since 1987, to promote successful works of architecture and to draw attention to the contribution of European architects to the field of developing new ideas and technologies, were announced. This year, there were entries from 36 European countries to the award program organized by European Commission and Mies van der Rohe Foundation, with 21 nominations from Turkey for the awards where in total 420 projects will compete, Reviewing the buildings, we can say right away that good jobs are done too in our country. We have very good architects. In this issue, once again, we featured high quality projects on our pages. We picked our cover topic from an original project where natural stone is woven and describing a major team effort. Lately, interest in old buildings which had not found the attention they deserved, grew in areas like Tarlabaşı, Karaköy and Beyoğlu. Although this is a good development, the question of how this is being done also showed up. We liked a lot and shared with you the transformation by Ofist in Karaköy. In the same manner, we heard how a new was extracted out of the old once again from Metex Design, which converted the idle old Balıklı Han to a boutique hotel. We directed two short questions titled 2015 expectations, and natural stone, to valuable viewholders from the natural stone industry and our architects. In our every issue, we will keep on carrying to our pages rather than what is popular, the specimens of “good architecture” where natural stone is used in modern times. We continued to describe the projects where natural stone is used diligently as a material in this issue, too, like in the first section. Some intrigue one to go and see them. I hope that 2015 is a design and building making year, valuing human life with complete supervision, where lessons are learned from the past, In fact, the past is well reckoned with, during which not popularity but localness is emphasized together with goodness. Let us reiterate our persistence in bringing to you the examples of good architecture and say hope to meet with you in the next issue. With the hope of being a support to architecture’s endeavor to make the world more beautiful. Verba volant, scripta manent...


haberler | news

IV. ULUSAL İÇ MİMARLIK SEMPOZYUMU: “MEKÂN TASARIMINDA DİSİPLİNLERARASI YAKLAŞIMLAR” 4TH NATIONAL INTERIOR DESIGN SYMPOSIUM: “INTERDISCIPLINARY APPROACHES IN SPACE DESIGN”

he fourth one of National Interior Design Symposiums, held every two years by Mimar Sinan Fine Arts University, Interior Design Department, for the purpose of handling and opening to discussion the developments in the field of interior design, through different perspectives on a common plane, and to reinforce and support information sharing professionally and academically; will take place at MSGSÜ Sedat Hakkı Eldem Auditorium May 6-8, 2015. Symposium Organization Committee released an announcement recently relating to the event: “The symposium, the theme of which is set as ‘Interdisciplinary Approaches in Space Design’, firstly aims to reinforce relationship with numerous disciplines lead by architecture, engineering, fine arts, industrial product design, philosophy, sociology and psychology; considering the functional and artistic properties borne by the profession of interior design. It’s clear that the prerequisite for achieving efficiency in interior design, may only be possible through scheduled relationships to be set up with different disciplines. The need for making use of interdisciplinary collaboration cannot be denied in every field allowing change by re-shaping life, and advancement of creativity. As D.N. Perkins stresses saying ‘The possibility of innovation increases at the point of intersection of disciplines’, 4th National Interior Design Symposium will create a platform which will bring new approaches to interior design. Under the theme set in the symposium, papers selected by the science committee will be presented and discussed over three days. The event, which includes art performances beside panels and interviews, hence being in a privileged position in this respect, will come to an end on Friday May 8, 2015”.

IV. Ulusal İç Mimarlık Sempozyumu 6-8 Mayıs 2015 Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi

4th National Interior Design Symposium 6-8 May, 2015 Mimar Sinan Fine Arts University

İ

natura | 6

T

ç Mimarlık alanında yaşanan gelişmeleri farklı bakış açıları ile ortak bir düzlemde ele alarak tartışmaya açmak, mesleki ve akademik anlamda bilgi paylaşımını güçlendirerek desteklemek amacı ile Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İç Mimarlık Bölümü tarafından iki yılda bir düzenlenen Ulusal İç Mimarlık Sempozyumları’nın dördüncüsü, 6-8 Mayıs 2015 tarihleri arasında MSGSÜ Sedat Hakkı Eldem Oditoryumu’nda gerçekleşecek. Etkinliğe dair geçtiğimiz günlerde Sempozyum Organizasyon Komitesi tarafından bir açıklama yayımlandı: “Teması ‘Mekân Tasarımında Disiplinlerarası Yaklaşımlar’ olarak belirlenen sempozyum öncelikle iç mimarlık mesleğinin taşıdığı işlevsel ve sanatsal özellikleri göz önüne alarak başta mimarlık, mühendislik, güzel sanatlar, endüstri ürünleri tasarımı, felsefe, sosyoloji, psikoloji, olmak üzere pek çok disiplinle ilişkiyi güçlendirmeyi hedeflemektedir. İç mimari tasarımda verimliliği sağlamanın ön koşulunun farklı disiplinlerle kurulacak programlı ilişkilerle mümkün olabileceği açıktır. Yaşamı yeniden biçimlendirerek değişime imkân tanıyan her alanda ve yaratıcılığın gelişiminde disiplinlerarası işbirliğinden yararlanmanın gerekliliği yadsınamaz. D.N.Perkins’in ‘Disiplinlerin kesiştiği noktada yenilik olasılığı artar’ diyerek vurguladığı gibi IV. Ulusal İç Mimarlık Sempozyumu da iç mimari tasarıma yeni açılımlar kazandıracak bir platform oluşturacaktır. Sempozyumda belirlenen tema kapsamında değerlendirilerek, bilim kurulu tarafından seçilen bildiriler, üç gün boyunca sunulacak ve tartışılacaktır. Konu ile ilgili panel ve söyleşilerin yanı sıra sanatsal performanslara da yer verilen ve bu yönüyle ayrıcalıklı bir konumda olan etkinlik, 8 Mayıs 2015 Cuma günü sona erecektir.”


haberler | news

MEKÂNSALLIK SEMPOZYUMU SPATIALITY SYMPOSIUM

Y

oğunluk ve MSGSÜ Aksam’ın (Anadolu Kültürü ve Sanatı Araştırma ve Uygulama Merkezi) ortaklaşa düzenlediği Mekânsallık Sempozyumu, 11-12 Mayıs 2015 tarihlerinde MSGSÜ Sedad Hakkı Eldem Oditoryumu’nda gerçekleşecek. Sempozyumun ana konusunu mekânı ve mekânsallığı kendi varoluşunun bir parçası olarak gören sanat ürünleri ile onları ortaya koyan sanatsal eylemler oluşturuyor. Bu vesile ile mekân ve mekânsallık kavramlarını sanat üretiminin içinden ele alacak sempozyum, mekân hakkında ancak sanatsal eylem içinde ortaya çıkabilecek yeni kavrayışlara ulaşmayı amaçlıyor. Geçtiğimiz günlerde, sempozyum organizasyon komitesi tarafından bir açıklama yayımlandı: “Sempozyumda ele alınacak olan konu, sanatsal eylemin mekânsallığı ve içinde bulunduğu mekân ile ilişkisi olacaktır. Burada iki kavramın tanımına gerek var: İlki “sanatsal eylem”. Sanat disiplinleri gün geçtikçe daha açık uçlu hale geliyor. Kendi içlerindeki sınırları kırıp, sanat dışı disiplinlere doğru uzandıkça “sanat” kavramı sabit tanımlardan uzaklaşıyor. İkinci kavram olan “mekânsallık” ise en temel anlamıyla “eşzamanlılık durumu”, yani aynı anı paylaşma hali. Buna göre mekân yalnızca “belirli ziksel sınırlar içinde kalan boşluk” olarak değil, o anı paylaşanlar ve aralarındaki ilişkisellik ile oluşuyor. Buna göre belirli bir ortamın eşzamanlı olarak paylaşılmasının her seferinde yeni bir mekânsallık oluşturduğu rahatlıkla söylenebilir. Kullanılan araçlar, malzemeler ve teknikler farklı olsa da her tür sanatsal eylem mekân içerisinde cereyan ediyor. Eylemin (dolayısıyla sanatsal ürünün) mekân ile ilişkisi ise üretim sürecindeki niyetlere göre değişkenlik gösteriyor. Sanat ürünü, içinde yer aldığı mekânsal bağlamdan bağımsız, özerk, kendi içinde bitmiş bir nesne olarak tasarlanmış olsa da, mekânla buluştuğu an bir çarpışma oluştuğunu söylemek olası. Bu çarpışma, genellikle bir rastlantısallık üretiyor. “Beyaz küp” olarak tanımlanan sergileme mekânları belki de bu çarpışmanın beklenmeyen sonuçlarını en alt düzeye indirebildiği için yeğleniyor. Soyut, zamansız ve dünyanın neresine giderseniz gidin aynı olan bu “yersiz” mekânlar, özerk nesneleri neredeyse rahat ettiriyor. Öte yandan içine yerleşeceği mekân ile en baştan varoluşsal bir ilişki kurmayı amaç olarak ortaya koyan ve bunu başarabilen bir sanatsal üretim, içine yerleştiği mekânda tümden bir değişime de yol açabiliyor. Bu durum yepyeni bir mekânsal bütünlük deneyimi oluşturabiliyor. Sanatsal üretimin kendi içinde de bir mekânsallığa sahip olduğu gözden kaçmamalı. Renklerin tuval üzerindeki eşzamanlılığı resmi meydana getiriyor, seslerin eşzamanlı örgütlenmesi bir müzik yapıtını doğuruyor. Renklerin tuval üzerindeki yerlerinin değişmesi nasıl resimde nitel bir değişime yol açıyorsa, ses kaynaklarının mekân içerisindeki konumlarının, giderek -yer parametresine bağlı olarak- aralarındaki ilişkinin değişimi de müzik yapıtının niteliğini değiştiriyor. Ya da bir tiyatro metninin zorunlu artzamanlı yapısına boyun eğmeyen, seyirciyi de içeren tiyatral mekânın eşzamanlılık olanağını kullanan tiyatro üretimi, sözünü bu ilişkisellik üzerinden söylüyor. Sempozyum yukarıda tanımlanan türde ilişkiselliğin olanakları üzerine düşünmeyi amaçlıyor. Mekânı ve mekânsallığı kendi varoluşunun bir parçası olarak gören sanat ürünleri ve onları ortaya koyan sanatsal eylemler sempozyumun ana konusunu oluşturuyor. Bu vesile ile, mekân ve mekânsallık kavramlarını sanat üretiminin içinden ele almak, mekân hakkında ancak sanatsal eylem içinde ortaya çıkabilecek yeni kavrayış derinliklerine ulaşmak temel niyetlerin başında geliyor.” Sempozyum takviminde 15 Ocak 2015 özet teslimi, 11 Mayıs 2015 ise bildiri tam metni teslimi tarihi.

S

patiality Symposium jointly organized by Yoğunluk and MSGSU Aksam (Anatolian Culture and Art Research and Application Center) will be held May 11-12, 2015 in MSGSU Sedad Hakkı Eldem Auditorium. The main themes of the symposium are art works seeing space and spatiality as part of its own existence, and artistic actions producing them. The symposium, which on that occasion will address the concepts of space and spatiality through art production, seeks to reach new apprehensions which can arise about space, but through artistic action. Recently, an announcement was published by the symposium organization committee: “The subject to be addressed in the symposium will be the spatiality of artistic action and its relationship with the space it is in. Here, we have to define two concepts: The first one is “artistic action”. Art disciplines, as days go by, become more open-ended. As they break the limits inside them, extending towards non-art disciplines, the concept of “art” gets removed from fixed definitions. “Spatiality”, which is the second concept in its most basic sense, is the “state of simultaneousness”; that is, the state of sharing the same moment. Accordingly, space is formed not just as “void remaining between certain physical boundaries” but through those who share that moment, and the relationship between them. Hence, one can say easily that simultaneous sharing of a certain setting creates a new spatiality each time. Although employed tools, materials and techniques may differ, each type of artistic action takes place in space. The relationship of action (therefore, artistic product) with space, on the other hand, varies depending on the intents in the production process. Although art work may be designed as an autonomous object finished within itself, independent of the spatial context it is in; it can be said that a collision occurs the moment it meets space. This collision generally creates randomness. Exhibition venues described as “white cube” are perhaps opted for, as they can minimize the unexpected consequences of this collision. These “placeless” spaces, which are abstract, timeless and the same wherever you go in the world; almost relax autonomous objects. On the other hand, an artistic production, which sets out to establish an existential relationship with the space it will be placed in from the start, and which can manage this; can give rise also to a total change in the space it settles in. This situation may create a brand new spatial wholeness experience. It shouldn’t be neglected that artistic production has spatiality also within itself. The simultaneousness of colors on canvas forms the painting; simultaneous organization of sounds give rise to a work of music. Just as the displacement of colors on canvas leads to a change in terms of quality, the change of the positions in space of sound sources, and the relationship between them – depending on the place parameter – changes the quality of work of music. Or a theatral production, which is not subdued by the mandatory historical structure of a stage play, which employs the simultaneousness capability of the theatral venue including the audience, says what it has to say through this relationship. The symposium seeks to mull over the capabilities of a relationship of type described above. Art works which see space and spatiality as part of their own existence and artistic actions producing them, are the main theme of the symposium. To address the concepts of space and spatiality through art production, reaching new depths of apprehension which can arise on space only through artistic action, are the main objectives. Symposium calendar: January 15, 2015 abstract submission deadline; May 11, 2015, full paper text submission deadline.

natura | 7


haberler | news

Mies van der Rohe Ödülleri’ne Türkiye’den 21 Aday 21 Candidates from Turkey to Mies van der Rohe Awards

B

aşarılı mimarlık eserlerini tanıtmak ve Avrupalı mimarların yeni fikirler ve teknolojiler geliştirmek konusundaki katkısına dikkat çekmek amacıyla 1987’den beri iki yılda bir düzenlenen Mies van der Rohe Avrupa Çağdaş Mimarlık Ödülleri’ne aday gösterilen projeler ve mimarlık ofisleri açıklandı. Avrupa Komisyonu ile Mies van der Rohe Vakfı tarafından düzenlenen ödül programına bu yıl, 36 Avrupa ülkesinden başvuru yapıldı ve toplam 420 projenin yarışacağı ödüllere Türkiye’den 21 proje aday gösterildi. Mimarlık alanında mükemmelliği tanımak ve takdir etmek üzere düzenlenen ödül programı, aynı zamanda Avrupalı profesyonellerin yeni fikir ve teknolojilerin geliştirilmesi için teşvik edilmesini öngörüyor. 2015 yılı için başvuran projelerin % 27’si konut iken, % 11’i eğitim, % 5’i ofis ve diğer % 33’ü spor, ticaret, kamu, ulaşım ve kentsel tiplolojilere ait uygulamalardan oluşuyor. Finalistler, 2015’in Ocak ayında açıklanacak.

P

rojects and architecture offices, nominated for Mies van der Rohe European Contemporary Architecture Awards held every two years since 1987, for promoting successful architectural works, and the contributions of European architects into the field of development of new ideas and technologies, were announced. This year, entries were made from 36 European countries to the awards program held by European Commission and Mies van der Rohe Foundation, and 21 projects from Turkey were nominated for the awards where in total 420 projects will compete. The awards program, organized for recognizing and appreciating perfection in the field of architecture, also encourages European professionals in developing new ideas and technologies. Twenty-seven percent of the projects applying for 2015 are residences, 11 % educational, 5 % office and other 33 %; applications on sports, trade, public buildings, transportation and urban typologies. The finalist will be made public in January 2015.

1. Türkiye Mütehhitler Birliği Binası / Avcı Architects 2. Açık Sahalar Spor Kompleksi / Bahadır Kul Architects 3. Kayseri Buz Pisti / Bahadır Kul Architects 4. Şişli Belediye Binası / Hakan Dalokay Mimarlık 5. Kılıçali Paşa Hamamı / Cafer Bozkurt Architecture 6. Workinn Hotel / Çinici Architects 7. Bolluca Pazaryeri / Çinici Architects 8. NEF İlkokulu / Çinici Architects 9. Gümüşsu Villaları / Çırakoğlu Architects 10. NoXX Apartmanı / CM Mimarlık 11. Yalıkavak Palmarina / Emre Arolat Architects- EAA 12. Sancaklar Camii / Emre Arolat Architects- EAA 13. Arkadia Apartmanı / IND [INTER.NATIONAL.DESIGN] 14. Piri Reis Üniversitesi / Kreatif Mimarlık 15. Çimtaş Yönetim Binası / Mimarlar ve Han Tümertekin 16. Küçükçekmece Belediyesi Yeni Hizmet Binası / Mutlu Çilingiroğlu- MIAR Mimarlık 17. Cluster in Kaplankaya / OAB Office of Architecture in Barcelona 18. Şişhane Park / SANALarc 19. İstanbul Deniz Müzesi / Teğet Mimarlık 20. MI’COSTA Hotel and Residences / Uras Dilekçi Mimarlık 21. Tema İstanbul Showroom / Yazgan Tasarım Mimarlık

natura | 8


haberler | news

1

2

5

3

4

6

7

9

10

13

11

14

17

18

8

12

15

19

16

20

21

1.Turkish Contractors Union Building / Avcı Architects 2.Outdoors Sport Complex / Bahadır Kul Architects 3.Kayseri Ice Ring / Bahadır Kul Architects 4.Şişli Mayoralty Building / Hakan Dalokay Architects 5.Kılıçali Paşa Bath / Cafer Bozkurt Architecture 6.Workinn Hotel / Çinici Architects 7.Bolluca Marketplace / Çinici Architects 8.NEF Primary School/ Çinici Architects 9. Gümüşsu Villas/ Çırakoğlu Architects 10. NoXX Apartment Building / CM Architects 11. Yalıkavak Palmarina / Emre Arolat Architects- EAA 12. Sancaklar Mosque / Emre Arolat Architects- EAA 13. Arkadia Apartment Building / IND [INTER.NATIONAL.DESIGN] 14. Piri Reis University / Kreatif Architects 15. Çimtaş Administration Building / Mimarlar ve Han Tümertekin 16. Küçükçekmece Mayoralty New Service Building / Mutlu Çilingiroğlu- MIAR Architects 17. Cluster in Kaplankaya / OAB Office of Architecture in Barcelona 18. Şişhane Park / SANALarc 19. İstanbul Marine Museum / Teğet Architects 20. MI’COSTA Hotel and Residences / Uras Dilekçi Architects 21. Tema İstanbul Showroom / Yazgan Tasarım Architects

natura | 9


haberler | news

Feragat Üzerine On Sacrifice

Selin Biçer Mimar / Architect

18

Aralık 2014 tarihinde İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde yer alan Kazandibi, Açık Fakülte kapsamında 24. kez düzenlenen Açık Seminer’de Aslıhan Demirtaş’ın sunumuna ev sahipliği yaptı. “Taşı mı yonttun? Geri dur bak. Yontmama şaşma, taşa şaş,” başlıklı sunumunda Demirtaş gerçekleştirdiği 3 farklı tarzdaki işten bahsetti. Franko Buskas’ın “Cot Mendime Gorsektimi Vuru?” isimli kitabındaki bir şiirden alıntılarla hazırlanan sunumun başlığı en az anlatılanlar kadar ilgi çekiciydi. Taşa müdahalede bulurken mütevazı olmak gerektiğini söyleyen Demirtaş, sunduğu 3 projede de insan / mimar olarak tevazu üzerine düşündüğünü belirtti. Projeler için ortak bir kelimenin; feragatin çok iyi oturduğunu sözlerine ekledi. Sunulan 3 proje mimar tarafından şu şekilde gruplandı: 1. Mimar / doğa ilişkisinde feragat, 2. Tasarım / üretim sürecinde feragat, 3. İşbirliği sırasında yaptırım gücünden feragat. Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı Odak Alanları Fikir Projesi Yarışması’na katılan ekibin başı olan Demirtaş, bölgenin savaşlarla anıldığını ve savaşı neyin dindirebildiğini düşündüklerini ifade etti. Burada, sahibiyet hırsının hiç var olmadığı ana geri dönmeyi amaçlayan ekibin jeolojik döneme kadar geri gitmek zorunda kaldığını belirtti. Peki, Gelibolu’nun esas hâkimi kim? Bu sorunun cevabını ekip toprak ve taşta bulmuş. Jeolojik araştırmaların sonucunda en altta kalan katmanı en üste örtmek amaçlanmış. 6 odaklı alanı düzenleme problemi ve park olarak kimliği ayrıntılarıyla düşünülmüş. Bir tür kireç taşı olan tafoninin yapısındaki deliklerin açılması için 400 sene geçmesi gerekiyormuş. Taşın hareketli doğasının mimariyi etkilemesi istenmiş. Peyzaj mevsimlerin ritmini yansıtırken taşla zamansızlık yaratılmak hedeflenmiş. Aynı peyzaj her yerde aynı şekilde tasarlanmış… Demirtaş projenin eskizlerinden örnekler gösterdikten sonra ikinci grubu anlatmaya koyuldu. Tasarım Bienali’nin paralel etkinliklerinden biri olan Dhoku için kilimler tasarlanmış. Manisa’da bir köyde yer alan kilim üreticisi ile işbirliği içinde çalışılmış. “Kilim kendini ispatlamış bir zanaattır,” sözünden yola çıkan tasarımcılar herhangi bir tasarım yapmak yerine tasarımlarını anlatarak üreticiye ifade etmiş. Üretimden hemen önce, tasarımcılar köyü ziyaret etmişler; kilim / dokumacılık / Anadolu romantizmi gibi öngörüleri kırılmış… Tasarım ayağında her kilimin 2 ya da 3 tane müellifi varken en az 2 ya da 3 kişi tarafından dokunmuşlar.Demirtaş kilimler ve üretim sürecine ait fotoğraflar gösterdikten hemen sonra son grubu anlatmaya başladı. Blind Dates Project, eski Osmanlı topraklarıyla bağlantısı olan ancak birbirini tanımayan kişileri bir araya getirip sanatsal işler yapmasını talep eden bir sergi. Bu kapsamında Lübnanlı mimar Asla Demirtaş ile eşleştirilmiş Demirtaş. Kars Ani’de bir ayağı Ermenistan’da diğeri ise Türkiye’de olan bir köprüden bahsetti. İki mimar konsensüs yoluyla işin bitmeyeceğini fark edince bir işbirliği olmadan gerçekleştirmeye karar vermişler. Demirtaş, hayal ve düşünce birbiriyle çelişmeden nasıl aynı yerde / anda olabileceğini sordu. Hiç Ani’ye gitmeden internet üzerinden bulunan görselleri iki mimar birbirine gönderip üzerinde manipülasyonlar yapmış. Lentiküler basım yoluyla bu imajların orijinalleri ile tasarımcıların hazırladıkları imajlar üst üste bindirilmiş. Bu ürün görsel iletişim için yapılmış. Daha sonra grafik iletişim safhasına geçilmiş ve hazırlanan çizimler değiş tokuş edilmiş. Özgün görsel üzerinden çizimler değiştirilmiş ve üzerinde oynamalar yapılmış, böylece ürün hiç kimsenin olmamış. Son safha olan tektonik iletişim içinse hayali peyzajlar yaratılıp birleştirilmiş. Blind Dates Project sadece New York’ta sergilenmiş; finansal sorunlar yüzünden sergi İstanbul’a getirilememiş. Seminerin ardından Demirtaş’ın kendi feragat deneyimleri izleyicileri düşünceleri ile baş başa bırakmış gibi gözüküyordu…

natura | 10

K

azandibi, of İstanbul Bilgi University Architecture Department, played host to Asla Demirtaş’s presentation at the open seminar, 24th of which was on December 18, 2014, as part of Open Faculty. In her presentation entitled “Did you sculpt the stone? Take a step back and look. Don’t be awed by my sculpting, be awed by the stone”, Demirtaş talked about her three works of different styles. The title of the presentation, prepared with extracts from a poem by Franco Buskas, from his book “Cot Mendime Gorsektimi Vuru?” was at least as interesting as the stories told. Saying that one should be humble when interfering with the stone, Demirtaş noted that she mulled over humility as a human/architect in all three projects he presented. She added that a common work sacrifice sat very well for the projects. The three presented projects were categorized by the architect as follows: 1. Sacrifice in architect / nature relationship, 2. Sacrifice in design / production process, 3. Sacrifice on sanctioning power during collaboration. Demirtaş, who is the head of the team participating in the Gelibolu Peninsula Historical National Park Focus Areas Ideas Project Competition, stated that the region was known for wars and that they thought about what could put a stop to the war. Here, she noted that the team which sought to go back to that moment when the ambition of ownership was never there, had to back to the geologic age. Then who is the real sovereign of Gelibolu? The team found the answer to this question in earth and stone. It was sought to lay the layer remaining at the very bottom to the very top as a result of geological explorations. The layout problem for the area with 6 focuses and its identity as a park were considered in detail. Four hundred years were needed for opening of the pores in the structure of taphony which is a type of limestone. It was desired that the moving nature of the stone should affect architecture. It was aimed to create timelessness with stone when the landscape reflected the rhythm of seasons. The same landscape was reiterated in the same manner everywhere… After demonstrating examples from the sketches of the project, Demirtaş started to explain the second category. Carpets were designed for Dhoku, one of the parallel events of the Design Biennial. Collaboration was made with the carpet producer who resided in a village in Manisa. Designers setting out from the phrase “Carpet is a trade which has proven itself”; instead of creating a design, just told their designs to the producer. Right before production, the designer visited the village; their expectations like carpet / weaving / Anatolian romanticism were broken… While there were 2 or 3 authors of each carpet at the design leg; they were woven by at least 2 or 3 people. After showing photographs of the carpets and production process, Demirtaş started to tell about the last category right away. Blind Dates Project is a show bringing together individuals who have links to the old Ottoman land but did not know each other, asking them to perform artistic work. In that context, Demirtaş was matched with Lebanese architect Silva Ajemian. She talked about a bridge in Kars Ani; one leg of which was in Armenia and the other one in Turkey. The two architects, when they realized that they couldn’t finish the job by consensus, they decided to perform without any collaboration. Demirtaş asked how imagination and idea could be at the same place / moment without contradicting with each other. The two architects, without going to Ani at all, sent to each other the images to found over the Internet, and did manipulations on them. The originals of these images and the images prepared by the designers were juxtaposed by way of lenticular printing. This product was for visual communication. Then, the graphic communication phase started and the prepared drawings were exchanged. The drawings were exchanged over the original image and touchups were made on them. Hence, the product was nobody’s. For the tectonic communication which was the last phase; imaginary landscapes were created and joined. Blind Dates Project was only shown in New York; the show could not be brought to İstanbul because of financial problems. It seemed like after the seminar, Demirtaş’s own sacrifice experiences left the viewers alone with their own thoughts… Derleyen/ Compilede: Yağmur Yıldırım Mimar / Architect


haberler | news

11. TSMD Mimarlık Ödülleri Sahiplerini Buldu 11Th Architecture Awards Have Gone To The Winners

T

ürk Serbest Mimarlar Derneği’nin düzenlediği 11. TSMD Mimarlık Ödülleri Töreni ve Yeni Yıl Balosu, mimarlık ve yapı sektörünün paydaşlarının geniş katılımıyla 18 Aralık 2014 akşamı Sheraton Ankara Otel’de gerçekleşti. Mimarlık ortamına ve kültürüne katkı koyan mimarlara, kurumlara ve yapılara dikkat çekmek amacıyla, iki yılda bir düzenlenen ödül töreninde bu yıl TSMD Büyük Ödülü’nin sahibi Günay Çilingiroğlu oldu. Erkut Şahinbaş, Abdi Güzer, Adnan Aksu, Nesrin Yatman, Ali Cengizkan, Uğur Tanyeli ve Boğaçhan Dündaralp’ten oluşan jüri, açıklamasında mimarlığa ve kent kültürüne yönelik çok boyutlu katkılarımdan ve çok sayıda mimarın yetişmesine yönelik verdiği emekten ötürü Çilingiroğlu’nu oy birliği ile büyük ödüle değer bulduklarını belirtti. TSMD Mimarlığa Katkı Ödülü’nün sahipleri Orhan Özgüner ve Herkes İçin Mimarlık, TSMD Yapı Ödülü’nün sahipleri Türkiye Müteahhitler Birliği Binası ve mimarı Selçuk Avcı ile İzmir Mimarlar Odası Mimarlık Merkezi ve mimarları Deniz Dokgöz, Ferhat Hacıalibeyoglu, Orhan Ersan, Hasan Topal, Zübeyda Özkan, Gamze Kahya, TSMD Basın Yayın Ödülü’nün sahipleri Cüneyt Özdemir ve Açık Radyo, Jüri Özel Ödülü’nün sahibi ise İstanbul Kültür Sanat Vakfı oldu.

11

th TSMD Architecture Awards Ceremony and NewYear’s Ball organized by Turkish Independent Architects Association, was held in Sheraton Ankara Hotel on the evening of December 18, 2014, with wide participation of the stakeholders of the architecture and building industry. This year, TSMD Grand Prize went to Günay Çilingiroğlu at the Biannual Awards Ceremony held to draw attention to architects, institutions and structures contributing to the architectural setting and culture. The jury composed of Erkut Şahinbaş, Abdi Güzer, Adnan Aksu, Nesrin Yatman, Ali Cengizkan, Uğur Tanyeli and Boğaçhan Dündaralp stated that Çilingiroğlu was found to be deserving of the Grand Prize unanimously because of his multi-dimensional contributions to architecture and urban culture; and his efforts for grooming a large number of architects. The winners of TSMD Contribution to Architecture Award were Orhan Özgüner and Herkes İçin Mimarlık, TSMD Building Building Award went to Turkish Contractors Union Building and its architect Selçuk Avcı and Izmir Architects Association Architecture Center and architects Deniz Dokgöz, Ferhat Hacıalibeyoglu, Orhan Ersan, Hasan Topal, Zübeyda Özkan, Gamze Kahya, with TSMD Media Award going to Cüneyt Özdemir and Açık Radyo, and Jury Special Award going to İstanbul Foundation for Culture and Arts. natura | 11


haberler | news

Mahal / Location: Spa, otel odaları, wc, masaj salonu / Spa, hotel rooms, wc, massage room Doğal Taş / Natural Stone: Silver Fantasy, Maron Marinaçe, Bottocino, Handsome Brown Taş Ocağı Yöresi / Quarry: Denizli (Silver Fantasy), Kastamonu (Maron Marinaçe), Konya Beyşehir (Handsome Brown), Diyarbakır Tümdüz (Bottocino) Uygulama / Application By: Provin Mermer

Bodrum’da Bir Cennet A Paradise in Bodrum

B

odrum Göltürkbükü’nde, Cennet Koyu’nda yer alan Mandarin Oriental Otel, konuklarına cennette bir tatil vaat ediyor. Sakin bir konuma ve muhteşem bir manzaraya sahip villa, otel ve residence bölümlerinden oluşan konaklama tesisinin 109 odası bulunuyor. Otelin genel mekânları, iç mekân banyoları, spa ve plajında toplam 50.000 metrekare alanda doğal taş uygulamaları Provin Mermer tarafından yapıldı. Doğal taşların büyük bir bölümü Alacakaya, Verona ve Portsan’dan tedarik edildi.

natura | 12

M

andarin Oriental Hotel, located in Bodrum Göltürkbükü in Paradise Cove, promises a holiday in heaven to its guests. The accommodation complex; comprising villas, hotel and residence sections with a serene location and magnificent scenery, has 109 rooms. Natural stone applications in the public spaces, interior bathrooms, spa and the beach of the hotel on an area of 50,000 square meters, was done by Provin Mermer. A major part of the natural stones were procured from Alacakaya, Verona and Portsan.


haberler | news

natura | 13


haberler | news

2014 Genç Mimar Ödülü Hakan Demirel’in 2014

Young Architect Award Goes to Hakan Demirel

nkara, İstanbul ve İzmir’de faaliyet gösteren Serbest Mimarlık Dernekleri tarafından 2014 itibariyle ilki düzenlenen “Genç Mimar Ödülü” programının kazananı Hakan Demirel oldu. FREA (Fatih Yavuz + Emre Şavural), Hakan Demirel ve Kerem Piker’in finale kaldığı “2014 Genç Mimar Ödülü” yarışmasının sonucu, 15 Kasım 2014’te İstanbul Park Bosphorus Hotel’de düzenlenen Architecture + Design & CERA Awards gala gecesinde açıklandı. Suha Özkan başkanlığında, Derya Akdurak, Hasan Çalışlar, Prof. Dr. Celal Abdi Güzer ve Enis Öncüoğlu’ndan oluşan seçici kurul; yarışmaya başvuran mimarların bugüne kadar oluşturdukları birikim ve mimarlık ortamına yaptıkları tasarım katkısını değerlendirmeye aldı. TSMD, İstanbul SMD ve İzmir SMD işbirliğinde düzenlenen “Genç Mimar Ödülleri” programı, Hindistan merkezli Architecture Design & CERA Awards’un Türkiye ayağı olarak gerçekleştirildi. Ödül töreni İstanbul’da yapılan “The Golden Emerging Architect” (Altın Yükselen Mimar) başlıklı yarışma kapsamında Türkiye’nin yanı sıra, Singapur, Malezya, Tayland ve Sri Lanka’nın başarılı genç mimarları belirlendi. 1983’de Malatya’da doğan Hakan Demirel, 2006 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nü bitirdi. 2008 yılında Arif Suyabatmaz ile birlikte ortak olarak halen mesleki çalışmalarını sürdürdüğü Suyabatmaz Demirel Mimarlık Bürosu’nu kurdu. “Architecture+Design & CERA Awards”ta aldığı ödül, Hakan Demirel’in kariyerindeki ilk ‘genç mimar ödülü’ değil. Demirel 2011 yılında, “The European Centre for Architecture Art Design and Urban Studies” ile “The Chicago Athenaeum: Museum of Architecture and Design” kurumları tarafından , 40 yaşın altındaki başarılı mimarlara verilen Europe 40 Under 40 Ödülleri’nde de Avrupa’nın en başarılı 40 genç mimarından biri olmuştu.

A

natura | 14

T

he winner of the “Young Architect Award”, the first one of which was held in 2014 by Independent Architects Associations operating in Ankara, İstanbul and İzmir; was Hakan Demirel. The result of the 2014 Young Architects Award, where FREA (Fatih Yavuz + Emre Şavural), Hakan Demirel and Kerem Piker were finalists; was announced at the gala evening at Architecture + Design & CERA Awards gala evening held at İstanbul Park Bosphorus Hotel on November 15, 2014. The selective committee; chaired by Suha Özkan, comprising Derya Akdurak, Hasan Çalışlar, Prof. Dr. Celal Abdi Güzer and Enis Öncüoğlu, evaluated the accumulation of knowledge of the architects enrolled in the contest, and the design contribution they made to the setting of architecture. Young Architects Award program; held with collaboration of TSMD, İstanbul SMD and İzmir SMD, was held as the Turkey leg of Indiabased Architecture Design & CERA Awards. On the occasion of the contest entitled “The Golden Emerging Architect”, for which the award ceremony was held in İstanbul; in addition to Turkey, Singapore, Malaysia, Thailand and Sri Lanka’s successful young architects were identified. Born in Malatya in 1983, Hakan Demirel graduated from Yıldız Technical University School of Architecture in 2006. In 2008, he established Suyabatmaz Demirel Architecture Office where he presently performs his practice as a partner with Arif Suyabatmaz. The award from “Architecture+Design & CERA Awards” is not Hakan Demirel’s first ‘young architect award’. Demirel was among the most successful 40 young architects of Europe in Europe 40 Under 40 Awards given to successful architects under 40 years of age by the “European Centre for Architecture Art Design and Urban Studies” and “The Chicago Athenaeum: Museum of Architecture and Design” institutions.


haberler | news

Mermer Sektöründe 2014 Sıkıntılı Bitti Problematic End for 2014 in Marble Industry

S

on zamanlarda birçok ülkede yaşanan ekonomik sorunlar ve komşu ülkelerdeki siyasi karışıklıklar nedeniyle Türkiye, mermer ihracatında küçülme yaşıyor. En büyük pazarlardan Çin’e ihracatın yüzde 30’a kadar düşmesi ile personel çıkarımları ve ocakların dönemsel çalışması gibi çözümlere yönelmek durumunda kalan mermer sektörü, sıkıntılı günler geçiriyor. Tablonun 2015 yılı için de sürebileceğini belirten İMİB başkan Yardımcısı Rüstem Çetinkaya, 2016 yılından umutlu; mermer sektörünün acil önlem alması gerektiğini belirten Çetinkaya yeni pazarların, özellikle de hızla gelişen inşaat sektörünün değerlendirilmesi için uyarıda bulunuyor.

T

he marble exports of Turkey are going through a contradiction because of the economic problems experienced in numerous countries recently and the political turmoil in neighboring countries. As exports to one of the major markets, China, came down to 30 percent; the marble sector is going through tough days, resorting to solutions like layoffs and periodic operation of quarries. İMİB Vice President Rüstem Çetinkaya, who notes that the picture can be the same in 2015, has hopes for 2016; stating that the marble industry has to take swift action, Çetinkaya calls for utilization of the rapidly developing construction industry.

natura | 15


haberler | news

Mermerin Heykelsiliği Statuesqueness of Marble

P

ortekizli fotoğrafçı Tito Mouraz, Portekiz’de bulunan bir mermer ocağında çektiği fotoğrafları topladığı “Open Space Office” isimli kitabı yayımladı. Mouraz’ın nefes kesici fotoğrafları, üç yıl boyunca süren ziyaretlerinin bir ürünü. Kadrajlarında mermerin heykelsiliğini vurgulayan sanatçı, bir renk cümbüşü içinde doğal olanın ve insan yapımının kontrastını vurguluyor. Projeye dair Tito Mouraz’ın sözleri şöyle: “Open Space Office, günümüzdeki hızlı değişimin altındaki sessiz ve sabit gerçekliği tema ediniyor. Bu nedenle, fotoğraflar dönüşüm sürecindeki doğal çevreye ve geçici bir gerçekçiliğe odaklanıyor. Fotoğraflardaki mekânlar, eşsiz ve son derece vurucu bir görselliğe sahip; biçimler, izleyicide güçlü bir plastik etki bırakıyor.” natura | 16

P

ortuguese photographer Tito Mouraz published his book entitled “Open Space Office” in which he compiled the photographs he took in a marble quarry in Portugal. Mouraz’s breathtaking photos are the product of his visits which took three years. The artist, who stresses the statuesqueness of marble in his frames, underscores the contrast of the natural and the handmade in a turmoil of color. On the project, Tito Mouraz has this to say: “Open Space Office adopts as its theme the quiet and stationery quality which underlies the rapid change of our day. Therefore, the photographs focus on the natural environment in the transformation process and a temporary realism. The spaces in the photographs have a unique and extremely striking visuality; forms leave a powerful plastic impression on the viewer”.


haberler | news

FotoÄ&#x;raf/Photo: Tito Mouraz

natura | 17


haberler | news

Mutfakta Antik Esintiler Antique Reverberations in the Kitchen

L

inea Pietra (Taş Çizgisi) ile, İtalyan mutfak devi Pentole Agnelli mutfak eşyasına yeni bir bakış getiriyor. Yoğun ve sert malzeme, tasarımlarda antik bir etki yaratırken incelikle işlenmiş metal kısımlar ile estetik bir tezat oluşturuyor. Yahniler ya da çorbalar gibi uzun süre pişme gerektiren yemekler için ideal koşulları yaratan taş, zengin dokusu ile de mutfaklara gastronomik olduğu kadar görsel bir şölen vadediyor.

natura | 18

ith “Linea Pietra”, Italian kitchen giant Pentole Agnelli brings a new perspective to kitchen furniture. As the dense and hard material creates an antique impact on designs, it creates an aesthetic contrast with metal parts that are processed with finesse. Stone, which gives ideal conditions for dishes requiring a long time to cook like stews or soups, promises not only a gastronomic but also a visual feast to kitchens, with its rich texture.

W


haberler | news Fotoğraf/Photo: Martín Azúa

Taşın Büktüğü Bent by Stone

T

asarımcı Martín Azúa ve seramik sanatçısı Marc Vidal’in projesi “Vase with Stone” (Taşlı Vazo), sanat ile doğayı ustaca birleştirirken “el sanatı”na bir yeni bir bakış getiriyor. Tasarladıkları vazolarla birlikte doğal taşlar kullanan ikili, biçimlerin etkileşimi ile geleneksel zanaata oyuncu bir yaklaşım sergiliyor ve insan yapımı ile organik olan arasında yeni bir diyalog sağlıyor. İspanyol tasarımcı Martín Azúa’nın 1998 yılında bir nehre bıraktığı seramikler üzerine çalışarak başladığı “Doğal Lekeler” (Natural Stain) projesinin devamı niteliğindeki tasarımların her biri, eşsiz oluşları ile de kusurluluğun kutsanması niteliğinde.

V

ase with Stone, the project of designer Martín Azúa and ceramic artist Marc Vidal brings a new perspective to “handicraft” when joining art and nature masterfully. The duo, using natural stones with the vases they design, display a playful approach to traditional craftsmanship, with a interaction of forms ensuring a new dialogue between the manmade and the organic. Each one of the designs, which serve as a continuation of the natural “Natural Stain” project started by Spanish designer Martin Azúa, working on pieces of ceramic he dropped into a river in 1998, not only is unique but also blesses imperfection.

natura | 19


haberler | news

Türk Doğal Taşı Prag’da Turkish Natural Stone in Prague

eçtiğimiz sonbaharda Prag’da gerçekleşen Uluslararası Mermer ve Taş Fuarı (FOR ARCH), 15 ülkeden toplam 830 katılımcıyı ve 74.850 ziyaretçiyi ağırladığını açıkladı. Uluslararası sahnede yılın önemli etkinliklerinden olan fuar, 2014 yılında 25. kez gerçekleşmesi ile de özel bir anlama sahipti. 40 bin metrekareye yayılan alanı ile yapı sektöründe Çek Cumhuriyeti’nin en büyük fuarı olan FOR ARCH 2014’ün altından başarı ile kalkan organizasyon komitesi, Avrupa’nın kalbinde inşaat sektörü için bir buluşma noktası yaratma vaadini yerine getirmiş görünüyor. Fuarın bu yılki yeniliklerinden biri de, gerçekleşen Türk Doğal Taşı konferansı oldu. T.C. Prag Ticaret Müşavirliği işbirliğinde ve Karia Marble’ın sponsorluğunda düzenlenen, 30 firmadan yaklaşık 65 sektör temsilcisi ile ithalatçının katıldığı konferans büyük ilgi gördü. Dünyada Türk doğal taşının kullanıldığı geçmişten günümüze mimari örnekler sunulan konferansta, küresel pazarda Türk doğal taşına gösterilen rağbetin artmasının, dünya doğal taş rezervlerinin %40’ına sahip Türkiye’deki potansiyel için önemine değinildi.

G

natura | 20

I

nternational Marble and Stone Trade Fair (FOR ARCH) held in Prague last autumn, announced that it hosted 830 participants from 15 countries, and 74,850 visitors. The trade fair, which was one of the important events in the international platform, was special this year; as it celebrated its 25th anniversary in 2014. The organization committee, which did its job successfully in FOR ARCH 2014, the largest trade fair of the Czech Republic in the building industry with its grounds over 40,000 square meters; appears to have fulfilled its promise of creating a meeting point at the heart of Europe for the construction industry. One of the innovations of the trade fair this year was the Turkish Natural Stone conference. The event; organized in collaboration with commercial counsellor of Prag of Rebuplic of Turkey and sponsored by Karia Marble, participated in by 65 industry representatives from 30 firms and importers; drew great attention. At the conference, where past to present architectural examples, in which Turkish natural stone is used globally were presented; it was noted that the increase in the popularity of Turkish natural stone in the global market, was highly important for the potential in Turkey which holds 40% of world’s natural stone reserves.


haberler | news

natura | 21


haberler | news

2014 İMİB VE DOĞAL TAŞ SEKTÖRÜ IÇIN YOĞUN BIR YIL OLDU.

2014 YILI IÇINDE İSTANBUL MADEN İHRACATÇILARI BIRLIĞI TÜRK DOĞAL TAŞININ TANITILMASI ADINA BIR ÇOK ETKINLIK GERÇEKLEŞTIRDI. TÜRK DOĞAL TAŞ İHRACATINI ARTTIRMAK HEDEFİNDEKİ FUARLARIN YANI SIRA, YİNE DOĞAL TAŞLARA DİKKAT ÇEKMEK AMACIYLA PEK ÇOK ETKİNLİK DÜZENLENDİ. BU ORGANIZASYONLARDAN BAŞLICALARI ŞÖYLE GERÇEKLEŞTI:

2014 WAS A BUSY YEAR FOR IMIB AND THE NATIONAL STONE INDUSTRY.

İSTANBUL MINERAL EXPORTERS ASSOCIATION HELD NUMEROUS EVENTS TO PROMOTE TURKISH NATURAL STONE IN 2014. AMONG THESE EVENTS WERE, BESIDE THE TRADE FAIRS HELD FOR INCREASING THE EXPORTS OF TURKISH NATURAL STONE, NUMEROUS FUNCTIONS HELD FOR DRAWING ATTENTION AGAIN TO NATURAL STONES. SOME OF THE MAIN ONES OF THESE EVENTS WERE THE FOLLOWING:

Coverings Fuarı

Coverings Trade Fair Bu fuarlardan ilki,29 Nisan – 2 Mayıs 2014 tarihleri arasında ABD’nin Las Vegas şehrinde gerçekleşti. Türkiye milli katılımını İMİB’in yaptığı bu fuarda 35 yerli firma ürünlerini sergiledi. The first one of these trade fairs was held in Las Vegas, USA from April 29 until May 2, 2014. In total, 35 local firms displayed their ware at this fair, where IMIB organized Turkey’s national participation.

Marmomacc Verona Fuarı Marmomacc Verona Trade Fair

24 – 27 Eylül 2014 tarihleri arasında İtalya’nın Verona şehrinde düzenlenen bu fuarın milli katılım organizasyonunu yine İMİB gerçekleştirdi. Dünya’nın en büyük doğal taş fuarlarından biri olarak kabul edilen Marmomacc’da dünya çapında toplam 1425 firma boy gösterdi. Fuarda toplam 99 Türk firması stand açtı. Once again, IMIB did the national participation organization of the trade fair held in city of Verona of Italy September 24 – 27, 2014. From all over the world, in total 1425 firms showed up at Marmomacc, recognized as one of the largest natural stone trade fairs of the world. Ninety -nine Turkish firms had stands at the fair.

Shuitou Fuarı Shuitou Trade Fair Çin Türkiye’nin en büyük mermer alıcısı ülkesi konumundadır. Bu nedenle Çin’de gerçekleşen Shuitou doğal taş fuarı özellikle mermer blok satıcıları açısından büyük önem taşımaktadır. 8 – 11 Kasım 2014 tarihleri arasında yapılan fuarın milli katılım organizasyonunu İMİB bu yıl ilk defa gerçekleştirdi. China is the largest marble importer of Turkey. Therefore, Shuitou natural stone trade fair held in China has great significance especially for marble block sellers. This year, İMİB first time took on the national participation organization of the trade fair held from November 8 till November 11, 2014. natura | 22


haberler | news

Doğal Taş Tasarım Yarışması Natural Stone Design Contest

İMİB olarak 21 Mart 2014 tarihinde İstanbul’da, Esma Sultan Yalısı’nda 3. Doğal Taş Tasarım Yarışması Ödül Töreni gerçekleştirilmiştir. İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB)’ nin bu yıl üçüncü kez düzenlediği Doğal Taş Tasarım Yarışması, Türkiye ve K.K.T.C ile birlikte Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan’dan da tasarımcılara kapılarını açtı. Birbirinden çarpıcı 570 projenin katıldığı yarışmada 10 tasarım ise dereceye girdi. Katılımcılara toplamda 80.000 TL para ödülü verildi. IMIB organized the 3rd Natural Stone Design Contest Award Ceremony in Esma Sultan Yalısı in İstanbul on March 21, 2014. The natural stone design contest, organized for the third time by İstanbul Mineral Exporters Association (IMIB) opened its doors to designers from Azerbaijan, Kazakhstan, Kirgizia, Uzbekistan and Turkmenistan, in addition to Turkey and Turkish Republic of Northern Cyprus. Ten designs were ranked at the contest to which 570 projects, each more striking than the other, entered. In total, TL 80,000 monetary awards were distributed to participants.

Milano Tasarım Haftası Milan Design Week

Türk mermerinin kalitesi ve güzelliğini dünyaya tanıtmayı hedefleyen İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) tarafından, T.C Ekonomi Bakanlığı Turquality desteği kapsamında tasarım dünyasının olmazsa olmazı olarak tanımlanan ve 8-13 Nisan 2014 tarihleri arasında gerçekleştirilen Milano Tasarım Haftası’nda sergi düzenledi. An exhibition was held from April 8 to April 13, 2014 in the Milan Design Week, known as the indispensible of the design world by İstanbul Mineral Exporters Association (IMIB), aiming to introduce the quality and beauty of Turkish marble to the world, sponsored by organized by the Ministery of Economy of rebuplic of Turkey under the aid of Turquality.

21 Eylül 2014 Piknik Etkinliği September 21, 2014 Picnic Event

Çevreye olan duyarlılığını Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde gerçekleştirdiği projeler ile gösteren İMİB, madenciliğin çevreci yönüne dikkat çekmek ve sosyal paydaşlarla iş birliğini ve ilişkiyi geliştirmek amacıyla basın mensupları ve yönetim kurulu üyelerimiz ile İstanbul’da Milten Holding’e ait olan ve geçtiğimiz yıllarda maden sahası olan günümüzde ise rehabilitasyonu tamamlanarak ağaçlandırılan Miltenpark’a gezi düzenlendi. IMIB, demonstrating its sensitivity to the environment with the projects it realizes in various parts of Turkey; organized a trip to Miltenpark, owned by Milten Holding in İstanbul, which was a mining area in the past and is rehabilitated and forested today with members of the press and our members of the board for the purpose of drawing attention to the environmentalist aspect of mining and to develop collaboration and relationship with social stakeholders.

4 Aralık 2014 Dünya Madenciler Günü Etkinliği December 4, 2014 World Mine Workers Day Event: İMİB olarak 4 Aralık Dünya Madenciler Günü Bursa’da, Bursa ve çevre illerden gelen toplam 250 kişiden oluşan ocak çalışanlarıyla birlikte kutlanmıştır. Etkinlik kapsamında yemeğe katılan kişilere çeşitli hediyeler dağıtıldı. December 4 World Mine Workers Day, was celebrated in Bursa by 250 mine laborers in total coming from neighboring provinces. Various gifts were distibuted

natura | 23


haberler | news

ALİ KAZMA ARTER’DE ALİ KAZMA AT ARTER

2D1 TASARIM TOPLANTILARI: OFİSLER 2D1 DESIGN MEETINGS: OFFICES Yapı-Endüstri Merkezi, Türkiye ve dünyadan yaratıcı yapı profesyonellerini bir araya getirecek bir platform oluşturmak amacıyla düzenlemeye başladığı “2D1 Tasarım Toplantıları”nda mimarlık, iç mimarlık ve tasarım disiplinlerinin önde gelen temsilcilerini yıl boyunca iki ayda bir buluşturmaya devam ediyor. Günümüzde çalışanların en uzun zaman geçirdiği mekân olan “ofisler”, konsept bir tasarım olmaktan öte, çalışan sağlığı, insan psikolojisi, kurum sadakati ve şirket verimliğine kadar birçok konuyu da etkiliyor. “2D1 Ofis” başlığı altında 29 Ocak 2015 günü YEM’de gerçekleştirilecek ikinci etkinlikte; Gürhan Bakırküre ve Cem Dermirci ile insanın fiziksel ve psikolojik özelliklerini göz önüne alarak, çevresiyle olan uyumuna göre tasarlanan, ergonomi, aydınlatma, malzeme, grafik ve etkileşim konularından beslenen “ofis”ler konuşulacak. Building-Industry Center continues to bring together bimonthly through the year, the leading representatives of the disciplines of architecture interior design and design, at the “2D1 Design Meetings” it started to organize for creating a program to bring together creative professionals from Turkey and all over the world. Beyond being a concept design; the “office”, the space in which employees spent their time most today, affects many topics ranging to employee health, human psychology, corporate loyalty and corporate efficiency. In the second event to be held at YEM on 29th January, 2015 under the title “2D1 Office”; “offices” nurtured by the topics of ergonomics, lighting, materials, graphics and interaction; designed according to the harmony with the environment, considering the physical and psychological attributes of the human being, with Gürhan Bakırküre and Cem Dermirci.

Ali Ka zma’nın 20 05’ten bu yana 10 yıllık sanatsal üretimine odaklanan “Zamancı”, farklı dönem ve serilerden seçilmiş ve pek çoğu Türkiye’de ilk kez gösterilecek olan 25 videoyu bir araya getiriyor. Ka zma’nın işlerine bütünsel bir bakış niteliği ta şıyan serginin küratörlüğünü, sanatçının 55. Venedik Bienali Türkiye Pavyonu’ndaki “Rezistans” (2013) adlı projesinin de küratörlüğünü yapmış olan ARTER Sergiler Direktörü Emre Baykal üstleniyor. Sanatçı 16 parçadan oluşan “Engellemeler” serisinde düzenle kaos, ya şamla ölüm arasındaki gergin dengeyi, insanın dağılmaya, yok olmaya eğilimli dünyayı bir arada tutma çabasını ve bunu ba şarmak için geliştirdiği fiziksel üretimin çeşitliliğini, insan doğası içinde bu üretimin ne ifade ettiğini ara ştırıyor. “Rezistans” ise, bedeni hem kendi kısıtlarından kur tarıp özgürleştiren, hem de sınırlayıp kontrol altına alan müdahale ve stratejilere odaklanıyor. “Zamancı”, 30 Ocak-5 Nisan 2015 tarihleri arasında ARTER’de izlenebilir. “Zamancı” ( Timer), focused on Ali Ka zma’s artistic produc tion during the decade since 20 05, brings together 25 video presentations selec ted from dif ferent periods and series, most of which will be shown in Turkey for the first time. The curator of the show which is an integral perspective on Ka zma’s works, is ARTER Exhibition’s Direc tor Emre Baykal, who was the curator also of the ar tist’s projec t entitled “Resistance” (2013) at 55th Venice Biennial Turkish Pavilion. The ar tist, in his “Engellemeler” (Obstruc tions) series comprising 16 pieces, investigates the tense equilibrium between order and chaos, life and death, the human being’s ef for ts for keeping together a world tending to disburse, to vanish; and the diversity of the physical produc tion he has developed to achieve this and what such produc tion means in the nature of man. “Resistance”, on the other hand, concentrates on inter ventions and strategies, recovering and freeing the body from its constraints; also limiting and controlling it. “Zamancı” may be viewed at ARTER from Januar y 30 to April 5, 2015.

natura | 24

Saat Tamircisi, 2006, Video, 15’, Prodüksiyon karesi, Sanatçının izniyle Clock Master, 2006, Video, 15’, Production still, Courtesy of the artist


haberler | news

HERITAGE 2015: RESTORASYON, ARKEOLOJİ VE MÜZECİLİK TEKNOLOJİLERİ FUARI VE KONFERANSLARI HERITAGE 2015: RESTORATION, ARCHAEOLOGY AND MUSEUM TECHNOLOGIES TRADE FAIR AND CONFERENCES Türkiye’nin kültürel mirasla ilgili sektör liderlerinin buluşma noktası olması hedeflenen HERITAGE 2015, ilk yılında Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi - ICOMOS Yöresel Mimarlık Komitesi Başkanı mimar Gisle Jakhelln, ICOMOS Kanada Başkanı Dinu Bumbaru, Danimarka Moesgaard Müzesi’nden konservatör Helle Strehle, EAA kurucusu mimar Emre Arolat, senograf/mimar Boris Micka gibi yıldız isimler başta olmak üzere onlarca konuşmacıya ev sahipliği yapacak. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, T.C. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü ve UNESCO Türkiye Milli Komisyonu’nun desteği ile düzenlenen organizasyonda; Türkiye’de Kültürel Miras eğitimi-yönetimi, belgelemede yeni yöntemler, sergilemede ve teşhirde yeni araçlar, arkeolojide yeni teknikler, konservasyon ve restorasyon teknikleri, yeni uygulamalar ve müzecilik teknolojileri gibi ana başlıklar yer alıyor. HERITAGE 2015’te konferanslara; film gösterimleri, müzik etkinlikleri ve İstanbul’un gizli kalmış mekânlarına yapılacak geziler gibi çeşitli faaliyetler de eşlik edecek. Türkiye’de ilk kez düzenlenen “HERITAGE 2015” fuarı, 5-7 Şubat 2015 tarihleri arasında İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleşecek. HERITAGE 2015 sought to be the meeting point of the industry leaders in connection with cultural heritage in Turkey, in its first year will play host to tens of speakers lead by stars like International Council of Monuments and Sites – ICOMOS Regional Architecture Committee Head Architect Gisle Jakhelln, ICOMOS Canada President Dinu Bumbaru; from Denmark, Moesgaard Museum conservator Helle Strehle; EAA founding architect Emre Arolat, scenographer/architect Boris Micka. In the organization, organized with the support of Republic of Turkey, Ministry of Culture and Tourism, Republic of Turkey Prime Ministry General Directorate of Foundations, and UNESCO Turkish National Commission; main topics are cultural heritage education management in Turkey, new techniques in documentation, new tools in exhibition and display, new techniques in archaeology, conservation and restoration techniques, new applications and museum technologies. Various activities like film screenings, musical events and trips to hidden venues of İstanbul ,will accompany the conferences of HERITAGE 2015. “HERITAGE 2015”, which will be held for the first time in Turkey, will take place at Lütfi Kırdar Convention and Exhibition Palace from February 5 to February 7, 2015.

MİMARLAR ODASI 60 YAŞINDA ARCHITECTS ASSOCIATION IS 60 YEARS OLD 60. yılını kutlayan Mimarlar Odası, bugüne dek gerçekleştirdiği çalışmalar, deneyim ve birikimler çerçevesinde geçmişini değerlendirerek geleceğe yönelik meslek politikalarını belirlemek amacıyla 19 Aralık 2014 Cuma günü Ankara’daki Genel Merkez binasında bir etkinlik düzenledi. Oda tarihine dair sergi, kısa film gösterimleri ve panellerin gerçekleştiği “Mimarlar Odası 60 Yaşında” etkinliğine geniş bir katılımla yoğun ilgi gösterildi. Kurulduğu tarihten bu yana çalışmalarını kentlerin kimlikli, planlı ve sağlıklı gelişmesi için sürdürmeye devam eden Mimarlar Odası, açıklamasında kentsel doku, tarihsel miras ve doğal çevredeki sağlıksız değişimlere ve kamu yararına aykırı plan ve uygulamalara karşı gösterdiği mücadeleye vurgu yaptı. Celebrating its 60th year, Architects Association organized an event at its headquarters building in Ankara on Friday, December 19, 2014 to set its professional policies for the future; evaluating its history in light of its previous work experience and store of knowledge. There was great interest for the “Architects Association is 60 Years Old” event, where exhibitions, short film screenings and panels were held about the history of the Association. Architects Association, which since its inception has continued to work for development of cities with personality, planned and in a healthy manner; stressed its fight against plans and practices detrimental to urban texture, historical heritage and natural environment, and against public benefit.

TASARIMIN YILDIZ İSİMLERİ İSTANBUL’DA STARS OF DESIGN IN İstanbul

2011 yılında “Aklın gözüyle görmek” mottosuyla yola çıkan ve 19-21 Şubat 2015 tarihleri arasında İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenlenecek olan alldesign Yaratıcı Endüstriler ve Gelişen Teknolojiler Fuarı & Uluslararası Tasarım Konferansları, tasarım dünyasından pek çok sürpriz isme ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Dünyaca ünlü mimar Daniel Libeskind, modanın yaratıcı ismi Todd Thomas, Hollywood’un prodüksiyon tasarımcısı Patrick Tatopoulos, müze ve sergileme tasarımcısı Boris Micka, Türk tasarımının önemli isimlerden Derin Sarıyer, Seyhan Özdemir, Koray Malhan ve daha pek çok yıldız isim, alldesign 2015’te konferans vermek üzere İstanbul’da olacak. Buluşmada ziyaretçileri bekleyen önemli bir yenilik de, etkinliğin bu yıl “Yaratıcı Endüstriler”in yanı sıra bilgi telekomünikasyon teknolojileri, nanoteknoloji, akıllı malzemeler, robotik, yapay zeka teknolojileri başta olmak üzere, “Gelişen Teknolojiler” (Emerging Technologies) temasını da kapsayacak olması. Tasarımı fonksiyonel, üretilebilir, kullanılabilir ve hayatın her alanına nüfuz edebilir bir noktaya getirmeye odaklı bir etkinlik olarak kurgulanan alldesign, farklı sektörlerin endüstriyel tasarımla ilgili ufkunu genişletmeyi, tasarımcılarla üreticileri bir araya getirmeyi ve tasarımla soluk alan herkes için ilham kaynağı olmayı hedefliyor. Alldesign Creative Industries and Developing Technologies Trade Fair & International Design Conferences, which set out with the motto “Seeing through the eye of the mind” in 2011, to be held this year February 19-21, 2015 at İstanbul Lütfü Kırdar International Convention and Exhibition Palace, get prepared to host many surprising names from the world of design. World renowned architect Daniel Libeskind, fashion’s creative name Todd Thomas, Hollywood’s production designer Patrick Tatopoulos, museum and exhibition designer Boris Micka, important names of Turkish design; Derin Sarıyer, Seyhan Özdemir, Koray Malhan, and many more stars will be in İstanbul to give conferences at alldesign 2015. An important novelty waiting for the guests at the meeting is that this year, the event will also cover the theme “Emerging Technologies” in addition to “Creative Industries” lead by information, telecommunication technologies, nanotechnology, smart materials, robotics and artificial intelligence technologies. Alldesign, set up as an event focused on bringing design to a functional, producible, usable point penetrating all fields of life; aims to expand industrial design horizons of different industries, to bring together designers and producers, and to be a source of inspiration for everyone breathing design.

natura | 25


haberler | news

DİJİTAL SONRASI TARİHÇELER: 1960’LAR VE 1970’LERİN MEDYA SANATINDAN KESİTLER POST-DIGITAL HISTORIES: CROSS-SECTIONS FROM MEDIA ART OF 1960S AND 1970S “Dijital Sontası Tarihçeler: 1960’lar ve 1970’lerin Medya sanatından Kesitler”, dijitalin hayatımıza gerçekten ve çıkmamak üzere girişinden sonraki hayatımızın tarihçelerine bakmak istiyor. Bunu da başından, ilk girişimler, ilk sanatsal ürünlerden, 1960’lar ve 1970’lerden başlayarak, her bir etkinlikle, her bir araştırma ya da sanat ürünüyle yazılan ve içinde yaşadığımız paradigmanın parçaları olan tarihçeleri bugünden bakarak okumaya çalışıyor. Serginin iki ana ekseni bulunuyor. İlki olan “9 Gece: Tiyatro ve Mühendislik”, 1966 yılında New York’ta, Regiment Armory binasında dokuz gece süren ve sanat-teknoloji kesişimi için bir kilometre taşı olma özelliği taşıyan bir dizi gösteriye yoğunlaşıyor. İkincisi ise, Yeni Eğilimler Hareketi’nin (New Tendencies) 1968-69 ve 1973 yıllarında Zagreb’de gerçekleşen 4. ve 5. sergilerine yoğunlaşıyor. Ekmel Ertan küratörlüğünde ve Darko Fritz eşküratörlüğünde düzenlenen “Dijital Sonrası Tarihçeler: 1960’lar ve 1970’lerin Medya Sanatından Kesitler” sergisi, 17 Aralık 2014 - 21 Şubat 2015 tarihleri arasında Akbank Sanat’ta ziyaret edilebilir.

“Post-Digital Histories: Cross-Sections from Media Art of 1960s and 1970s” wants to look at the history of our life after digital’s entry into our life truly, and not to leave. To do this, it attempts to read looking from today the histories written with each event, each research or art work that is part of our current paradigm starting from first endeavors; first art work starting from 1960s and 1970s. The exhibition holds two main axes. The first one; “9 Nights: Theater and Engineering”, focuses on a series of shows which were a milestone for art technology intersection that lasted for nine nights in Regiment Armory, New York in 1966. The second one focuses on the fourth and fifth exhibitions held in Zagreb in 1968-69 and 1973 by the New Tendencies movement. The exhibition “Post-Digital Cross-Sections: Cross-Sections from Media Art of 1960s and 1970s” with Ekmel Ertan curator and Darko Fritz co-curator, may be visited at Akbank Sanat from December 17, 2014 to February 21, 2015.

“MODERN GÜZELDİR” FOTOĞRAF YARIŞMASI “MODERN IS BEAUTIFUL” PHOTOGRAPHY CONTEST “Modern olan her şey güzel olmayabilir; ancak günümüzde duyularımız bize, gerçekten güzel olanın sadece modern olabileceğini söyler.” (Otto Wagner, 1902) Mimarlar Dernegi 1927 tarafından bu yıl 6.’sı düzenlenen fotoğraf yarışmasının teması “Modern Güzeldir” olarak belirlendi. Mimarlık ekseninde modern ve estetik ilişkisini ortaya çıkarmayı amaçlayan yarışmanın son soru sorma tarihi 15 Ocak 2015, teslim tarihi ise 10 Şubat 2015. “Everything modern may not be beautiful but today; our senses tell us that what it truly beautiful can only be modern.” (Otto Wagner, 1902) The theme of the photography contest, the 6th one of which is held this year by Architects Association 1927, is set as “Modern is Beautiful”. The query deadline of the contest, seeking to reveal the relationship of the modern and the aesthetic in the axis of architecture, is January 15, 2015; submission deadline is February 10, 2015.

natura | 26

DAVID CHIPPERFIELD İSTANBUL’DA DAVID CHIPPERFIELD IN İstanbul İngiliz mimar Sir David Chipperfield, Arkitera Mimarlık Merkezi’nin davetlisi olarak 24 Şubat 2015’te bir konferans verecek. Çağdaş mimarinin en önemli isimlerinden olan, RIBA Sterling Prize, European Union Prize for Contemporary Architecture, Deutscher Architekturpreis gibi birçok ödüle sahip ve bir önceki Venedik Mimarlık Bienali’nin küratörlüğünü yürüten Chipperfield’ın Londra, Berlin, Milano ve Şanghay’da ofisleri bulunuyor. Dört kıtada yirmiden fazla ülkede inşa edilmiş yapıları arasında Barcelona’daki Adalet Sarayı (City of Justice), Berlin’deki Neues Müzesi, Valencia’daki America’s Cup binası, Hangzhou’daki Liangzhu Müzesi gibi pek çok başarılı proje yer alıyor. British architect Sir David Chipperfield will give a conference on February 24, 2015 as the guest of Arkitera Architecture Center. Chipperfield, who is one of the most significant names of contemporary architecture, the winner of numerous awards like RIBA Sterling Prize, European Union Prize for Contemporary Architecture and Deutscher Architekturpreis; who was the curator for the previous Venice Architecture Biennial, has offices in London, Berlin, Milan and Shanghai. Among his works in more than 20 countries over 4 continents; City of Justice in Barcelona, Neues Museum in Berlin, Cup building in Valencia, and Liangzhu Museum in Hangzhou can be cited.


haberler | news

MÜBİN ORHON 90 YAŞINDA

MÜBIN ORHON AT 90

Ankaralı Galeri Nev 2014 yılını, 1924 doğumlu ressam Mübin Orhon’un doksanıncı yaşını kutlayarak tamamladı. 3 Ocak’a kadar devam eden “Mübin 90 Yaşında/Dip” sergisi için sanatçının kızı ve varisi Bénédicte Orhon tarafından seçilen eserler, Ankara’da izleyici ile buluştu. Mübin Orhon’un erken vefat etmesine karşın sanatının en derin ve en yüksek noktasına ulaşmış olduğunu ifade eden Bénédicte Orhon’un seçtiği eserler, babasının yaşamındaki üç kritik tarih, 1960, 1970 ve 1980 çevresine odaklanıyor. Savaş sonrası “Paris Okulu” döneminin önemli isimlerinden Mübin Orhon, resim hayatına 1947 yılındaki Siyasal Bilgiler Fakültesi mezuniyetinin ardından gittiği Paris’teki Grande Chaumière Akademisi’nde desen çalışarak başladı, Fransa’da ve Türkiye’de sayısız eser üretti ve Türk soyut resminin öncülerinden birisi oldu.

Ankara Galeri Nev ended 2014 celebrating the ninetieth year of 1924 born artist Mübin Orhon. The works selected by the artist, daughter and heir Bénédicte Orhon for “Mübin at 90/Dip” exhibition, lasting until February 3, were presented to viewers in Ankara. The works, selected by Bénédicte Orhon who says that despite his early death, Mübin Orhon has reached the deepest and highest point of his life, focus on three critical dates in his father’s life; 1960, 1970 and 1980. An important name of the post-war Paris School period, Mübin Orhon started his art life studying design at Grande Chaumièr Academy in Paris he went to after graduating from Faculty of Political Sciences in 1947; creating endless works in France and Turkey, becoming one of the leaders of Turkish abstract art.

natura | 27


haberler | news

POLONYA SANATINDA ORYANTALİZM İÇİN SON GÜNLER FINAL DAYS FOR ORIENTALISM IN POLISH ART Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, Polonya-Türkiye diplomatik ve kültürel ilişkilerinin 600. yıldönümü kutlamaları kapsamında, Polonya sanatındaki oryantalist eğilimlere odaklanan görkemli bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Müzenin üç katına yayılan sergi, sanatseverlere Polonya sanatından 180’i aşkın resim, desen, tekstil ve gravür sunuyor. Doğu kültürlerine yönelmiş bir ilgiyle tanımlanan ve kendini sanat, mimari, müzik, edebiyat ve tiyatro dallarında gösteren Avrupa merkezli bir kültür akımı olan Oryantalizmin Polonya’daki kökleri Ortaçağ’a uzanıyor. Polonya tarihinde, Osmanlılarla birbirini izleyen savaşlar ve ilişkilerin Polonya kültüründe kalıcı bir iz bırakması, doğu yaşam tarzı etkisini kıyafetlerde, iç dekorasyonda, silahlarda ve atlar ile binicilerin aksesuarlarında da kendini gösteriyor. Prof. Dr. Tadeusz Majda’nın küratörlüğünde, 17. yüzyıldan 19. yüzyılın başlarına uzanan bir dönemi kapsayan ve yedi bölüm olarak kurgulanan “Polonya Sanatında Oryantalizm” sergisi, Pera Müzesi’nde 18 Ocak 2015 tarihleri arasında ziyarete açık kalacak.

İsimsiz, 70x70 cm, kumaş üzerine karışık teknik, 2014 Untitled, 70x70 cm, mixed media on linen, 2014

KUTSAL + DÜNYEVİ SECRET + SECULAR Elsa Ers “Kutsal + Dünyevi” başlıklı kişisel sergisiyle 21 Ocak – 25 Şubat tarihleri arasında PG Art Gallery’de izleyiciyle buluşuyor. Ers, karışık teknik resimlerden oluşan yeni serisinde kişisel ilhamını, yer değiştirme, aidiyet ve kültürel kimlik temaları üzerinden şekillendirmeyi amaçlıyor. Kültürel mirasından ödünç aldığı bazı unsurları küresel çağdaş kültürün bileşenleri ile harmanlayarak yinelediği çalışmalarında, kadınların en derin içsel niteliklerinden biri olan ‘bir araya getirme’ ve ‘yuva yaratma’ öğelerini vurgulayarak görsel bir dil oluşturuyor. Türk kilim desenlerini, kadın kimliği için koruyucu koza sembolü olarak benimseyen ve onları sahaflardan aldığı eski aile fotoğrafları ile bilim kitaplarından toplanan görüntülerle dokuyan sanatçı, 21. yüzyıla damgasını vurmuş ve özellikle kadın psikolojisinde yer edinmiş, yenilik arayışı ile bitiştirilen geçmişe duyulan özlem ikilemini yeniden yapılandırıyor. Elsa Ers comes before viewers at PG Art Gallery January 21 – February 25 with her personal exhibition entitled “Sacred + Secular”. In her new exhibition composed of mixed technical art, Ers seeks to shape her personal inspiration through the themes of displacement, belonging and cultural identity. In her works, she repeats by batching certain elements borrowed from her cultural heritage with the components of global contemporary culture; she creates a visual language stressing the elements of ‘bringing together’ and ‘home making’, one of the most profound inner qualities of women. The artist, who adopts Turkish rug patterns as the protective cocoon symbol for woman identity, and weaving them with old family photos she collected from old book sellers and images from science books, restructures the dilemma of yearning for novelty and the past, which has made its mark on 21st century; finding a place for itself especially in women’s psychology.

natura | 28

Suna and Inan Kıraç Foundation Pera Museum plays host to a great exhibition focused on the orientalist movements in Polish art, on the occasion of celebrations of 600th anniversary of Poland-Turkey diplomatic and cultural relations. The exhibition, spread over three floors of the museum, presents art lovers more than 180 paintings, sketches, textiles and lithographs from art of Poland. The roots in Poland, of orientalism, which is identified by interest towards eastern cultures manifesting itself as a European centered cultural movement in the fields of art, architecture, music, literature and theater; go back to middle ages. That consecutive wars and relationships with the Ottomans has left a permanent impression in Polish culture can be observed in garments, interior design, weapons, horses and rider accessories, as an impact of eastern lifestyle. The exhibition “Orientalism in Polish Art “, which covers a period ranging from 17th century to early 19th century, set up in seven parts under curatorship of Prof. Dr. Tadeusz Majda, will be open to visitors until January 18, 2015 at Pera Museum.


haberler | news

ŞAHİN KAYGUN SERGİSİ İÇİN SON GÜNLER LAST CHANCE FOR ŞAHİN KAYGUN EXHIBITION İstanbul Modern, fotoğrafa disiplinlerarası yaklaşımın ilk örneklerini veren Şahin Kaygun’un en kapsamlı sergisini sunuyor. Şahin Kaygun sergisi, sanatçının fotoğraf üzerine deneysel müdahalelerde bulunduğu Polaroid çalışmalarından sinema alanındaki üretimlerine; fotoğraf ve resim arasındaki sınırı gitgide yakınlaştırdığı son dönemine kadar uzanıyor. Küratörlüğünü Sena Çakırkaya’nın üstlendiği, Şahin Kaygun’un 1978 - 1991 yıllarını arasında ürettiği 89 çalışmanın yer aldığı sergide, sanatçının çalışma pratiği ve fotoğraf serilerindeki teknik ve kavramsal dönüşümün izi sürülüyor. Disiplinlerarası kavramının Türkiye’de henüz gündeme gelmediği 1980’li yıllardaki fotoğraf kültüründe resim, grafik, fotoğraf ve sinema gibi farklı alanları birbirine yakınlaştıran Şahin Kaygun, yaratıcılığın sınırsız olanaklarını kullanarak fotoğrafın tekniğine ilişkin yeni ve şaşırtıcı uygulamalar gerçekleştirdi. Sergi, 15 Şubat tarihine kadar İstanbul Modern’de izlenebilir. İstanbul Modern presents the most comprehensive exhibition by Şahin Kaygun who gives the first specimens of the disciplinary approach to photography. Şahin Kaygun exhibition extends from the artist’s Polaroid work where he has experimental touches on photography, to his production in the field of cinema, to his last period where he brings the boundary between photography and art closer and closer. The exhibition featuring 89 works created by Şahin Kaygun from 1978 until 1991, curated by Sena Çakırkaya, presents the trails of the technical and conceptual transformation in the photography series and the working practices of the artist. Şahin Kaygun, who brings together different fields like art, graphics, photography and cinema in the photography culture of 1980s when the disciplinary concept was not yet topical in Turkey, came up with new and surprising applications relating to photography technique, employing unlimited means of creativity. The exhibition may be visited at İstanbul Modern until February 15.

Gün Ortası Sokulunca Yanına When The Midday Insinuated

24 SAAT TASARIM MARATONU 24-HOUR DESIGN MARATHON

“VBenzeri Tasarım Maratonu”, tasarım ve mimarlık öğrencilerinin katılımıyla 20-21 Aralık 2014 tarihlerinde Yapı-Endüstri Merkezi’nde gerçekleşti. 2. İstanbul Tasarım Bienali’nin yan etkinliği olarak düzenlenen ve aynı mekânda 24 saat boyunca gruplar halinde çalışılarak projeler oluşturulmasını amaçlayan maratonun bu seneki teması, bugünün ve yakın geleceğin üç potansiyel felaketiydi. “Karadeniz’in Anoksik Karakterinin Yaratacağı Zehirlenme”, “Hortum ve Şiddetli Fırtınalar” ve “Deniz Seviyesinin Yükselmesi” başlıklı üç potansiyel felakete odaklanılan maratonda, İstanbul’un önemli kıyı alanlarından Karaköy referans alınarak projeler geliştirildi. Seçilen temayla; felaket anında ve sonrasında yapılacak hazırlıkların, yeni teknolojik, tasarımsal ve yapısal fikirlerin geliştirilmesi için pozitif bir sebep olarak kabul edilebileceğini göstermek amaçlanıyor. Tasarım Maratonu’nun bitiminde sunulan projelerin, farklı alanlardan uzmanlarla değerlendirilmesi planlanıyor. Temayı en iyi tartışmaya açan projelerin ise bir kolokyumda, dijital ortamda ve fiziksel mekânda herkesin görüşüne açılması hedefleniyor. “VBenzeri Tasarım Maratonu” (V Like Design Marathon) was held at building Industry Center December 20-21, 2014, with the participation of design and architecture students. The theme this year of the marathon; organized as a side event of 2nd İstanbul Design Biennial, seeking formation of projects working in groups for 24 hours in the same space, was the three potential disasters of today and the near future. At the marathon where three potential disasters with headings “Poisoning to be Created by Anoxic Character of Black Sea”, “Tornado and Hurricanes” and “Rising of Sea Level”; projects were developed with reference to Karaköy, one of the important coastal areas of İstanbul. With the selected theme; what is sought is to demonstrate that preparations to be made during and after the disaster, will be taken as a positive reason for developing new technological design related and structural ideas. It is planned that the projects presented at the end of the design marathon, will be evaluated with experts from various fields. It is scheduled that the projects opening the theme to debate best, will be made public in a colloquium, digital medium and a physical venue.

natura | 29


haberler | news

Natura’yı sosyal medyada takip ediyor musunuz? Are you following Natura on social media?

/n a t u r a d e rg i

/n a t u r a d e rg i

www.naturadergi.com

Natura sayılarını online olarak okuyabileceğiniz Android uygulamasını Google Play aracılığıyla ücretsiz indirebilirsiniz. In order to read Natura issues online, you can download the free Android application via Google Play.

natura | 30


haberler | news

Türk Doğal Taşları “ Turkish Stone Catalog” Artık Tabletlerde 2 yılı aşkın bir süredir üzerinde çalışılan uygulamanın tabletler için geliştirilen ilk sürümü, tüm doğal taşların isimleri ve firma bilgileri ile aranabilmesi hizmeti sunuyor. Uygulama ile, örneğin siyah renkli bir doğal taş arayan kişi, arama seçeneklerinden Türkiye’de çıkan tüm siyah renkli taşları birkaç saniye içinde arka arkaya sıralayabiliyor, sıralananlar içinden kendisine en uygun olan ürünü seçebiliyor, üretici firma bilgilerine anında ulaşabiliyor. Uygulamanın bir diğer kolaylığı ise görsel yükleme ve arama seçeneği ile taşların bilgilerine ve üreticilerine ulaşabilmek. Ayrıca uygulama, yabancı taşların yerli alternatiflerini de sunma özelliğine sahip. Kare Tasarım tarafından geliştirilen uygulamanın cep telefonu versiyonu da yakın zamanda kullanıcıların hizmetine açılacak.

Turkish Natural Stone in “Turkish Stone Catalog” Now on Tablets The first release of the application worked on for over two years developed for tablets offers the service of searching of all natural stones by name and firm details. With the application, for example, an individual looking for a black-colored natural stone, can list all black colored stones exrtacted in Turkey one by one in a few moments, being able to select the best one for himself among those listed; having instant access to the details of producers. Yet, another facility of the application is to retrieve details and producers of stones through the visual upload and search option. Furthermore, the application is able to present the local alternatives of foreign stones. The mobile version of the application,developed by Kare Design,will soon be avaliable for users.

natura | 31


haberler | news

natura | 32


haberler | news

Mimari Donanımda Yenilik: JNF

Architectural Hardware Innovation: JNF

M

imari donanımlarıyla dünya genelinde pek çok yapı projelerine değer katan JNF, Türkiye’de Rönesans Tower, Swissotel The Bosphorus, Cumhurbaşkanlığı Sarayı, Conrad İstanbul ve TFF Riva gibi yüzlerce seçkin projede tercih

edilmiştir. Estetik çizgisi ve teknik çözümleriyle mimari projeleri tamamlayan JNF Mimari Donanımları, EN normlarına uygun olarak Portekiz’de tasarlanmakta ve üretilmektedir. Marmara Yapı Sistemleri güvencesi, teknik mühendislik hizmetleri ve yüksek stok miktarlarıyla Türkiye yapı sektörüne sunulan JNF Mimari Donanımları; estetik ve teknik çözüm arayışında olan mimar ve proje yöneticileri tarafından tercih edilmektedir.

NF Architectural Hardware is a wide range of contemporary designed, top quality architectural hardware manufactured in Portugal according to EN standards. Along with numerous international high profile architectural references, JNF Architectural Hardware has also been preferred in over a hundred prestigious projects such as Rönesans Tower, Swissotel The Bosphorus, The Presidential Palace, Conrad İstanbul and TFF Riva projects in Turkey. Marmara Building Systems stocks and distributes JNF Architectural Hardware to interior designers and building contractors seeking contemporary design and technical solutions for their projects.

J

Referanslar / References: Divan Otel/ Adana - Özdilek Wyndham Otel İstanbul - Güneşli Saray Hilton/ İstanbul - İstanbul Swiss Otel - Holiday Inn Güneşli/ İstanbul - Güneşli/ İstanbul Radisson Blu - Kayseri Radisson Blu - Samsun Hilton - Ofton Hilton Otel/ İstanbul - Zorlu Center/ İstanbul - Rönesans Tower/ İstanbul - Malatya Hilton - Tuzla Hilton Otel/ İstanbul - Çorlu Hilton Otel - Beylikdüzü Hilton/ İstanbul - Vertia Otel/ Antalya - Basmane Ramada Otel/ Izmir - Minsk Marriott/ Belarus - Sochi Marriott/ Russia - Turkish Football Federation Complex, Riva/ İstanbul - Turkish Presidential Palace/ Ankara / Cumhurbaşkanlığı Sarayı - Şişli İmperial Otel/ İstanbul - Şişli Style Otel/ İstanbul - Boytek Otel/ İstanbul - Four Points By Sheraton Otel/ Nijerya - Rixos Hotel Tekirova/ Antalya - Trabzon Hilton Otel - İzmir Bayraklı Hilton Otel - Rönesans Türkmenistan SGE_PI_347 - Bakü Trump Towers/ Azerbaijan - Bakü Holiday Inn/ Azerbaijan - İki Kule/ Eskişehir - Swiss Otel/ Sochi - Batum Hilton/ Georgia - Çemberlitaş Aprilis Hotel/ İstanbul - Sultanahmet Otel/ İstanbul - The Marmara Otel/ İstanbul - Victoria Otel/ Amsterdam Sochi Gorky Gorod Hotel 1 / Trimorya/ Russia - İpek Ünv. Yurt Projesi/ Ankara - Sochi Sheraton/ Russia - DAP Dalga Kule/ İstanbul - Sochi Radisson Blu/ Russia Medine Airport TAV/ Saudi Arabia

natura | 33


kapak konusu | cover file

TAŞI AIT OLDUĞU YERDEN KOPARIP MIMARIYLE BÜTÜNLEŞTIREN BIR PROJE

ARGÜL WEAVE

A PROJECT PLUCKING STONE FROM WHERE IT BELONGS, TO INTEGRATE IT WITH ARCHITECURE

natura | 34


kapak konusu | cover file

natura | 35


kapak konusu | cover file

Selin Biçer Mimar / Architect

A

rgül Weave’i anlamak için Burak Pekoğlu ile görüşmek istedim çünkü mimarlık anlayışıma göre bir yapı sadece fotoğraflarına bakarak kendini anlatamaz, altında yatan hikâyenin de özümsenmesi gerekir. Bu hikâyelerin bir kısmında şahsi deneyimlerin izlerini bulmak ya da belki de sadece aramak bile işin büyük kısmını halleder. Mimarlık eleştirisi objektif olmak adına duruma birçok açıdan bakabilmeli ve bunu işte bu parametreler eşliğinde değerlendirmelidir. Mimarlık sürece bağlamlanabilir ama ilk şart süreci tartabilecek hale gelebilmektir… Bursa’nın eski şaşalı tekstil sanayisinden arda kalan bir bölge olan Yıldırım Mahallesi tutucu yapısı ve kentsel dönüşüme kollarını ardına kadar açışıyla dikkatleri üzerine çekiyor. Belediyenin gelişen bölge için yaptığı altyapı çalışmaları ve yapının hemen önünden geçecek tramvay sistemi ise rantı arttıran hizmetler. Yapı mahalledeki köşe parsellerden birine konumlanıyor ve konumunu kendi avantajına kullanmayı hedefliyor. İşveren mevcut yapının cephesini tasarlaması için Pekoğlu’na geldiğinde doğal taş malzeme kullanılmasını istediğini özellikle belirtmiş. Bölgenin genelinde hâkim olan cephe anlayışının malzemeleri prekast ve metal elemanlarla sağlanmış iken doğal taş malzeme kullanımı ile çevresinde bir fark yaratmak amaçlanmış. Doğal taş yaşayan bir şey iken onu ait olduğu yerden koparıp mimariye entegre ettiklerini anlatan Pekoğlu, geçmişe bakıp heykel oluştururcasına geliştirdikleri proje için Ortaçağ ve ilkel yapıları tekrar incelediklerini anlattı. Pekoğlu’na göre, yerinden kaynaklanan dinamizmi cephe hareketlerine yansıtarak 3 boyutlu bir etki yaratmak doğru çözüm olmuş. Panelleme sisteminin doğal taşa nasıl adapte edileceğini araştırmaya başlamışlar. Çelik çerçeve strüktürün kemiklerini oluştururken doğal taş malzeme ise et haline gelmiş… İzmir Taş Fuarı’na gidip üreticilerle görüşen ekip sonunda Afyon’da küçük bir atölye bulmuş ve hemen ardından Türkiye’nin dört bir yanından

natura | 36

I

wanted to talk to Burak Pekoğlu to understand Argül Weave because in my architectural understanding, a building cannot explain itself just looking at its photographs; one has to digest the story underlying it as well. In some of these stories, finding the traces of personal experiences or perhaps just looking for them would solve a great part of the job. Architectural critic should be able to look at the situation from many perspectives to be objective; and to evaluate it accompanied by these parameters. Architecture can be contextualized into process; but it is a must that first one should be able to weigh the process… Yıldırım Neighborhood, which is a region of Bursa, left over from its glamorous textile industry, draws attention with its conservative composition and its opening its arms to urban transformation, to the hilt. The infrastructure work performed by the municipality for the developing area and the streetcar system to run through right in front of the building, on the other hand, are services increasing economic rent. The building is deployed on one of the corner lots of the neighborhood, aiming to use its location to its advantage. When the client came to Pekoğlu to design the façade of the existing building, he specifically asked that natural stone should be used. It was sought to create a distinction with its surroundings by using natural stone as material when the materials for the façade concept typically predominant in the area were precast and metal elements. Pekoğlu, noting that while natural stone was a living thing, they plucked it from very it belonged and integrated with architecture; explained that they revisited medieval and primitive buildings for the project they developed, looking at the past as if creating a statue. Well, how would stone get plasticized? The building located on the corner lot should be distinctive traditionally; but how could that be achieved? According to Pekoğlu, reflecting the dynamism originating from its location to façade movements, creating a three-dimensional effect, was the right solution. They started to investigate how paneling system could be adapted to natural stone. While the steel frame formed the bones of the structure, natural stone material became the flesh… The team, going to İzmir Stone Trade Fair, meeting producers, eventually located


kapak konusu | cover file toplanan ekiplerle anlaşılmış. Ekiplerin farklı bölgelerde (Afyon, Samsun ve Bursa) faaliyet göstermesi nedeniyle 3 bacağa sahip projenin özelliklerinden biri haline gelen esas eylem tüm ekiplerin 3 boyutlu düşünen kişilerden oluşmasıymış.Pekoğlu bu 3 bacağın projeye inanmalarını sağladıklarını ve ekiplerdeki her kişinin katkı yarattığından bahsetti. Pekoğlu, Amerika’da mimarlık eğitimi aldı ve yaparken öğrenme yoluna baş koymuş mimarlardan biri konumunda görüyor kendini. Mimarın risk alması gerektiğini düşünen Pekoğlu, Argül Weave’e bir “case study” olarak bakıyor ve ekliyor: “Doğru danışmanlarla çalışıp onların deneyimlerinden yararlanmak çok önemliydi.” Projenin danışmanlarından Blagovesta Momchedjikova, Argül Weave için şunları söyledi: Bina 2014 yılında Bursa’da açıldığında bu bölgede kendi türünün ilk yapısı olacak. Mimar Burak Pekoğlu tarafından yönetilen, yerel işgücü ve yapı malzemeleri ile karmaşık bir geometriyi birleştiren Weave için Burdur’dan Patar’a bej doğal taş, Ege Bölgesi’nden sütun kaidesi için koyu kırmızı Ege mermeri kullanıldı. Tekstil endüstrisinin merkezi Bursa, Yıldırım’a cesur, estetik bir açıklama yapmak için: ‘Karmaşık bir geometri inşaata elverişli bir tasarım için küçültülebilir. Tam burada. Bizim tarafımızdan’. Burak Pekoğlu’na göre, iki yıllık projenin en zor ama en ilginç parçası, sanatsal bir cephe erişim için özel bir işlev sunan yerel kullanımı benzersiz bir dijital fabrikasyona (örgü deseni andıran cephe) çevirmek için yollar bulmaktı. Bundan dolayı dokuma desenindeki pencere açıklıkları dikkatlice hesaplandı. Ancak yurtdışındaki diğer projeler üzerinde çalışırken her şeyden önce fark etti ki, mimari fikirleri üretimin yerel araçlarına göre ayarlamak gerekmekteydi: Çoğu zaman uzaktan görüşmek, insanlaştırmak ve süreci basitleştirmek gibi. Aslında yapı 4.500 metrekarelik, üç katlı ve Uludağ’ın büyük dağ yamaçlarına bakan genişleyen çatı bahçe-restoranıyla, makinelerin duyarlılığından çok yerel inşaatçıların ustalığına dayanarak bir heykel gibi özel olarak yapıldı. Onun imzası olan sağlam ve zarif taş elementler, kendilerini tasarımın özellikleriyle sürekli yeniden eğiten insanların elleriyle şekillendi. Ve böylece Pekoğlu ve ekibi de Bursa’nın tarih, kültür, üretim uygulamaları ve ihtiyaçlarına özgü yeni bir yapı tarzının mucitleri oldu. Yapının temel örgü motifi de böylece sadece bölgenin tekstil mirası ile değil, aynı zamanda onun yapımında kullanılan ölçütler ve uygulamaların birleşmesiyle anılıyor. Bu proje, Weave’in uyumlu ve öngörülü bir bileşim olmasını sağlayan, Modern mimarlık teorilerinden yerel kültürün pratik bilgilerine varan bazı etkenleri anlatmakta ve Türkiye’nin art bölgesine ait farklı kaynakları birleştiren yapının önemini irdelerken yerliler (işçi, mahalleli, kullanıcı) arasında yaratıcı bir birlikteliğe olanak tanımaktadır.” Prof. Dr. Sibel Bozdoğan yapım aşamasındaki projeye dair şunları yazdı: “Kendisinin Bursa’da bir iş merkezi için daha yeni bir projesi (halen inşaat halinde), Pekoğlu’nun ABD’de elde ettiği tasarım konseptleri ve

a small workshop in Afyon and right after that, deals were made with teams gathered from all over Turkey. The principal action, which became one of the characteristics of the project which has three legs as teams operated in different regions (Afyon, Samsun and Bursa), was formation of all teams from individuals thinking in three dimensions. Pekoğlu mentioned that they made these three legs to believe in the project and that each individual in the teams had a contribution. Pekoğlu was educated in the US in architecture and sees himself in the position of one of those architects who are hell-bent on learning when doing. Thinking that the architect has to take a risk, Pekoğlu sees Argül Weave as a “case study” and adds: “It was very important to work with and make use of the experiences of right consultants.” Blagovesta Momchedjikova, a consultant to the project, had this to say for Argül Weave: “When The Weave building officially opens in Bursa, Turkey, in 2014, it will be the first structure of its kind in the region: master-minded by architect Burak Pekoğlu, it combines complex geometry with local labor and building materials—Patara beige natural stone for the façade, from Burdur, and dark-red Aegean marble for the plinth, from the Aegean area—to make a bold aesthetic statement in the textile industry hub of Bursa, Yıldırım: ‘A complex geometry can be scaled down to a buildable design. Right here! By us!’ The most difficult yet most fascinating part of the two-year project has been, according to Pekoğlu, a Turkish native, finding ways to translate the unique digital fabrication (the façade resembles a weaving pattern) to local use, where an artistic façade serves a dedicated function of access (hence, the carefully calculated window openings within the weaving pattern). But he quickly realized that before all else, he needed to adjust the architectural ideas to the local means of production: negotiating, humanizing, simplifying the process, more than once, and oftentimes remotely (while working on other projects abroad). Indeed, The Weave, at 4,500 square meters, three stories, and a sprawling rooftop garden-restaurant facing Uludağ’s grand mountain slopes, is custom-made, like a sculpture, relying more so on the craftsmanship of local builders and less so on the precision of machines. Its signature sturdy yet graceful stone elements, for instance, are shaped also by human hands, themselves consistently re-trained in the particularities of the design. And so, Pekoğlu and his team became also inventors of a new building style, unique to Bursa’s history, culture, production practices, and needs. The main braided motive of the structure then—the weave—pays homage not only to the textile heritage of the region but also to the meshing together of practices and standards embedded in its making. This project examines some of the forces that helped shape The Weave into one coherent, and visionary, composition: from theories of modern architecture to practical knowledge of local customs, and ponders the importance of the structure in summoning the varied resources of Turkey’s Hinterland while also facilitating the creative synergy among the locals (workers, residents, users).” Prof. Dr. Sibel Bozdoğan wrote the following on the project under construction: “His more recent project for a business center in Bursa (currently under construc-

natura | 37


kapak konusu | cover file

natura | 38


kapak konusu | cover file teknik açıdan yenilikçi sonuçları; büyük bir Türk kentinin özel yerel koşulları, inşaat kısıtları ve düzenleme gerekliliklerine taşıyabilme yeteneğinin daha da ikna edici bir delilini oluşturuyor. Sonuç, İstanbul ve New York’ta projelendirilen; bir Karadeniz kasabasında çelik yüklenicileri, Orta Anadolu’da mermer işçileri ve başka bir batı kasabasında mühendislik danışmanları tarafından üretilen ve muazzam bir lojistik başarı ile Bursa’da yerine monte edilen, titizlikle yapılan bir bina. Pekoğlu’nun burada başardığı, aslında onun gibi kozmopolit, çok yönlü, dünyaya açık ve teknolojik olarak ‘en öndeki’ uzmanlar tarafından projelendirilen ve koordine edilen; ve global ekonomilerin şu anda dayandığı, Fordizm sonrası parçalı ve bölgesel olarak dağılmış üretim modellerinin bir mimari örneği.” Bütçe ve süreç yönetimi ekip tarafından sağlanırken bu projenin dâhil olan herkese çok şey katmış. İletişimin proje sürecini etkileyen bir konu olduğunu söyleyen Pekoğlu, günümüzün render mimarlığından ürüne odaklanarak sıyrıldıklarını söylüyor. Mimarinin tek sınırlaması ise tek üreticinin olmasıymış ve bu sayede doğal taş malzemenin limitleri zorlanmış. Çevresine tezat oluşturmak adına doğal taş malzeme ve doğal ahşap doğramalar,yerine özel şekilde tasarlanmış. Proje modeller üzerinden çözülmüş. Örgü konsepti için doğru eğrileri yakalamak ve oranları doğru elde edebilmekiçin oldukça fazla kafa patlatılmış ve üretim sırasında da test edilmiş. Eğriler yaratılırken malzemenin kesitteki değişiminden montajına ve sürecin ekonomisine kadar detaylıca tariflenen proje, üreticiyle birlikte çalışılarak nasıl ürün elde edileceğinin bir ispatı haline gelmiş. Aslında kendini sürekli tekrar eden bir biçim projenin bel kemiğini oluştururken binanın etrafında gezerken cephe sürprizli hareketiyle ilgi çekiyor. Binanın enerjisini cephe oluşturuyor ve bu enerji çevresine de yayılıyor. Pekoğlu’na göre, binanın gizemi kutuya kazandırdığı derinlikten kaynaklanıyor. Yerden koparılarak iç – dış arasında bir geçit olmaya özenen yapının üç ana işlevi var: Zemin katta galeri, üst katlarda çok amaçlı ofisler ve çatı katında yer alan, Uludağ manzarasına hâkim lokanta. Pekoğlu ABD’deki eğitimi sırasında “know-how” (yapabilme bilgisi) olgusunu lokal ve ekonomik olarak nasıl yapıldığına özellikle eğilmiş bir mimar. Bu yüzden “know-how” olgusunun projenin asıl değeri olduğunu söyledi ve üretici ile işverenin eğitimi açısından çığır açan bir proje olarak yorumladı. Proje süreci içinde en önemli aşamanın ikna olduğunu söyleyen mimar doğallığı yaratma amaçlarına ulaşan dışa dönük bir projenin ortaya çıktığını açıkladı. Mimara göre projenin avantajlı taraflarından biri ise, işverenle yan yana çalışarak risk almalarını sağlamak olmuş. Ürünü gören işverenin tedirginliği geçmiş, hatta epey tatmin olmuş. Pekoğlu, yapının mahalleli tarafından sahiplenildiğini ve saygı gördüğünü sözlerine eklerken mimar ile projeyi birlikte gezmek için söz aldık. Kısacası, Weave’in hikâyesini anlatmaya önümüzdeki sayılarda da devam edeceğim…

tion), offers even more convincing testimony to Mr.Pekoğlu’s ability to transfer design concepts and technologically innovative solutions acquired in the U.S. to the specific local conditions, constructional constraints and regulatory requirements of a major Turkish city. The result is a meticulously crafted building, designed in İstanbul and New York, manufactured by steel contractors in a Black Sea town, marble masons in Central Anatolia and engineering consultants in another western town, and in a remarkable logistical feat, assembled on site in Bursa. What Mr.Pekoğlu has accomplished here is nothing less than an architectural example of the post-fordist, fragmented and regionally dispersed models of production that global economies depend upon today, designed and coordinated by the kind of cosmopolitan, versatile, globally conversant and technologically “cutting-edge” experts like Mr. Pekoğlu.” While budget and process management was done by the team, the project contributed a lot to everyone involved in it. Remarking that communications is a topic affecting the project process; Pekoğlu says that they slipped out of today’s render architecture; focusing on the product. The only limitation of architecture was the availability of a single producer and hence the limits of natural stone materials were pushed. To create a contrast with the surroundings, natural stone materials and natural wood carpentry were designed customized to their location. The project was resolved over models. It has taken quite a lot of brain busting for capturing the right curves for the weave concept and to get the proportions right and this was tested also during production. The project, which was defined in detail when creating the curves from the change of material on its cross-section to its installation, and the economics of the process; has become evidence of how a product could be obtained working with the producer. When actually a continuously reiterating form constitutes the backbone of the project, the façade comes to attention with its surprising movements when one goes around the building. The façade forms the energy of the building, which spreads also around it. According to Pekoğlu, the mystique of the building comes from the depth it brings to the box. The building, yearning to become a passage between the interior – exterior, detached from ground; has three main functions: The gallery on the ground floor, multi-purpose offices on upper floors and the restaurant with Uludağ view, on the roof floor. Pekoğlu is an architect who has specifically studied how the know-how phenomenon is achieved locally and economically. He says, therefore, “know-how” is the actual worth of the project and described it as a project which started a new age for the education of the client. The architect, stating that the most important phase of the project process is persuasion, noted that an extraverted project, which achieved its objective of creating what’s natural, emerged. According to the architect, one of the pros of the project was their taking risk working side by side with the client. The nervousness of the client seeing the product disappeared and he was actually quite satisfied. Pekoğlu added that the building was owned up to by the neighborhood residents and was respected; so we got his word for touring the project together with its architect. In short, I’ll continue to tell the story of Weave in the upcoming issues as well…

PROJEDE 3 ÇEŞIT DOĞAL TAŞ MALZEME KULLANILMIŞ: 1. ANA CEPHE: PATARA BEJI – LIMESTONE, BURDUR BÖLGESINDEN ÇIKARILDI. TOPLAM 144 FARKLI TAŞ PANEL ÇEŞIDINDEN OLUŞUYOR. YAKLAŞIK 180 TON AĞIRLIĞINDA. 60 TON ÇELIK KARKAŞ KULLANILDI. 2. BAZA DA: EGE KIRMIZISI MERMERI. 3. KALDIRIM: ANDAZIT TAŞI. 3 KINDS OF NATURAL STONE MATERIAL IS USED ON THE PROJECT: 1. ON THE HOME FRONT: PATARA BEIGE - LİMESTONE WAS REMOVED FROM BURDUR ,CONSISTS OF A TOTAL OF 144 DIFFERENT KINDS OF STONE PANELS,APPROXIMATLY 130 TONS OF WEIGHT, 60 TONS OF STEEL WERE USED IN THECARCASS, 2 BASE: THE AEGEAN RED MARBLE, 3 PAVEMENT ANDAZIT STONE natura | 39


kapak konusu | cover file PROF. DR. SIBEL BOZDOĞAN: “PEKOĞLU’NUN BURADA BAŞARDIĞI KOZMOPOLIT, COK YÖNLÜ, DÜNYAYA AÇIK VE TEKNOLOJIK OLARAK “EN ÖNDEKI” UZMANLAR TARAFINDAN PROJELENDIRILEN VE KOORDINE EDILEN; GLOBAL EKONOMILERIN ŞU ANDA DAYANDIĞI, FORDIZM SONRASI PARÇALI VE BÖLGESEL OLARAK DAĞILMIŞ ÜRETIM MODELLERININ BIR MIMARI ÖRNEĞI.” PROF. DR. SIBEL BOZDOĞAN: “WHAT MR.PEKOĞLU HAS ACCOMPLISHED HERE IS NOTHING LESS THAN AN ARCHITECTURAL EXAMPLE OF THE POST-FORDIST, FRAGMENTED AND REGIONALLY DISPERSED MODELS OF PRODUCTION THAT GLOBAL ECONOMIES DEPEND UPON TODAY, DESIGNED AND COORDINATED BY THE KIND OF COSMOPOLITAN, VERSATILE, GLOBALLY CONVERSANT AND TECHNOLOGICALLY “CUTTING-EDGE. EXPERTS.”

natura | 40


kapak konusu | cover file

natura | 41


kapak konusu | cover file

1 SET //

///////////////////////////// 3 TYPES IN 3 PIECES /////

//////////////////////////// 600 KG -­ 21 HOURS

2 SETS //

/////// 8 TYPES IN 16 PIECES ///

////// 3200 KG -­ 112 HOURS

10 SETS //

/////// 8 TYPES IN 80 PIECES ///

////// 16000 KG -­ 560 HOURS

12 SETS //

// 9 TYPES IN 106 PIECES //

// 21200 KG -­ 742 HOURS

30 SETS //

/////////////////// 5 TYPES IN 150 PIECES //

/////////////////// 30000 KG -­ 900 HOURS

BINAAVE SMART - ARCHITECTURE - ARGÜL WEAVE

KÜNYE Projenin Yeri: Bursa MimarlıkOfisi: BINAAve Smart- Architecture TasarımEkibi: Burak Pekoğlu (BINAA), Matthew Fineout (SmartArchitecture)ve A. Yağız Saraçlar YapımTarihi: 2014 Toplam İnşaat Alanı: 4.500 m² StatikProje: HYT Yapı Tasarım ŞantiyeŞefi: Enes C. Özmaya Taş İmalatçısı: Bayburtlular, Afyon Ahşap İmalatçısı: Yapısan, Bursa İşveren: ARGÜL Tekstil Fotoğraflar: Thomas Mayer

natura | 42

CREDITS Project Location: Bursa Architectural Office: BINAA ve Smart-Architecture Design Team: Burak Pekoğlu (BINAA), Matthew Fineout (Smart Architecture) and A. Yağız Saraçlar Construction Date: 2014 Total Construction Area: 4,500 m² Structural Engineer: HYT Engineering Construction Chief: Enes C. Özmaya Stone Fabricator: Bayburtlular, Afyon Wood Fabricator: Yapısan, Bursa Client: ARGÜL Textile Photographs: Thomas Mayer


kapak konusu | cover file

natura | 43


kapak konusu | cover file

natura | 44


kapak konusu | cover file

Argül Weave projesi Bursa kentinde yer alıyor. Bursa, Türkiye’nin tarihi ve meşhur tekstil endüstrisine ev sahipliği yapmakta, bölgesel ve uluslararası anlamda yeniden liderliğe erişmesinde önemli bir rol oynuyor. Kentin üretim ve sanayi merkezinde olan proje sahası Köklü Caddesi ve Kırkpınar Caddesi’nin köşesinde konumlanmış ve bölgenin kalkındırılması için düşünülen hamlelerde öncü görevi görüyor. Argül Weave projesinin işvereni tekstil sektöründe ve proje alanının hemen doğu yakasındaki tesislerinde faaliyetlerini sürdürüyor. Argül Weave başlangıç aşamasından itibaren çok yönlü kullanıma uygun ve uluslararası tekstil piyasasında bir cazibe merkezi olacak şekilde tasarlanmış. Bu sayede bulunduğu bölgenin yeniden markalaşması ve dünya çapında lider bir tekstil üretim ağı olmasında öncü olmayı hedeflemiş. Weave 4.500 m²’lik bir alanda üç kata yayılmış: İlk katında perakende satış yerleri, ikinci ve üçüncü katlarında ofis mekânları bulunuyor. Yapının teras katı ise restoranla tamamlanmış. İşverenin vizyonunu gerçekleştirmek amacıyla tasarım, geleneksel Türk tekstilinde örgülerin büyük dokuma tezgâhlarında tek tek dokunmasını model almış. Bu motif projede çeşitli tasarım unsurlarının hem farklılıklarını öne çıkartmakta hem de aynı zamanda uyumlu bir bütün yakalamayı başarıyor. Materyal paleti sınırlı tutularak tasarımın devamlılığı ve değişkenliği ön plana çıkartılmış. Türkiye’nin Burdur şehrinde çıkartılan Afyon’da işlenen Patara beji projenin ön cephesinin dalgalı formunu oluşturmakta. Ege bölgesinden gelen koyu kızıl mermer, binanın kaidesini oluştururken Batı Afrika’dan gelen kızıl kahverengi Iroko ağacı örgünün doğramaları ve iç yüzeylerini oluşturuyor. Binanın ön cephesi boyunca yürüyen biri, ışık ve gölgenin gün boyu yaptığı oyunun etkisiyle vurgulanan ritmik örüntülere tanıklık edebiliyor. Doğramalarda kullanılan Iroko ağacı ve geniş cam vitrinler, içerisi ve dışarısı arasında sıcak bir geçiş sağlıyor. İkinci ve üçüncü katlarda cephenin iç–dış, aşağı-yukarı hareketleri binaya canlılık kazandırırken her pencere aralığında asimetrik ve benzersiz birer manzaraya dönüşüyor. Cephenin dikey örgüleri, Uludağ ve kent siluetini yatay ritimde çerçeveler şekilde sonlanıyor. Tasarımdaki gibi, tüm üretim süreci de farklı coğrafyalardan aktörlerin işbirliğinin ve etkileşiminin birbirine örülmüş ilişkileri sonucunda ortaya çıkmış. Dijital teknolojiler yerel üretim ve inşaat süreçlerine uyum sağlayacak şekilde kullanılmış. BIM modellerden, geometrik yapıların ince ayarlarının şekillendirilmesinde, üretim hatlarının kontrolünde ve projenin maliyetinin hesaplanmasında faydalanılmış. Çoğu zaman üretim aşamasında karşılaşılan sorunlar modelde tekrardan değerlendirilmiş. Geometrik yapılar tasarımın bütününü bozmayacak şekilde detaylı değişikliklere uğramış. Araştırma, tasarım ve uygulama aşamaları birbirini besleyen paralel süreçler olarak ilerlemiş ve Argül Weave binası bu sayede ortaya çıkmış...

Argül Weave is sited in Bursa in Turkey located 100 km south of İstanbul in the Asia Minor peninsula. Bursa is home to Turkey’s historic and celebrated textile industry which is witnessing a rebirth to position itself as a regional and international leader. Located on the corner of Köklü Caddesi and Kırkpınar Caddesi the project site sits at the center of this manufacturing district and is the first in a planned series of interventions to redevelop the area. The client is a textile distributor with his existing facility directly adjacent to the East of the project site. From its inception the Argül Weave was planned as a mixed-use development to attract international textile businesses to refocus and rebrand the district as a leading manufacturing textile hub. The Weave is 4,500 m2 distributed over three stories with retail on the ground floor, offices on levels two and three and capped off with a rooftop restaurant. To satisfy the clients vision the design considered the rich tradition of Turkish textiles and their making through the interweaving of individual threads by giant looms. This motif offered a means to integrate the disparate parts of the project into a singular and coherent whole while making a clear statement as to the importance of this district. The material palette was kept to a minimum to emphasize the continuity and plasticity of the design. Patara Marble quarried from Burdur, Turkey and fabricated in Afyon forms the sinuous banding of the façade. Dark red marble from the Turkish Aegean region forms the buildings plinth and reddish brown Iroko wood from West Africa clads the inner areas of the weave. As one walks along the façade its undulations create a changing rhythmical pattern that are enhanced by the continuous play of light and shadow evolving throughout the day. On the interior the Iroko wood of the façade projects in on the ground floor to form fully glazed entry vestibule vitrines creating a warm transition between exterior and interior. Levels two and three are animated by the alternating in and out and up and down of the façade banding that creates a unique and asymmetric view for every window opening. The vertical strands of the façade terminate at the rooftop forming crenellations from between which is a serial framing of the surrounding district and the distant Uludağ Mountains that anchor the city. The designs execution relied on a unique and collaborative process that included a diverse group of team members situated in different regions and continents. Digital technologies were tailored to adapt to local practices for fabrication and construction. Master digital models were used to fine tune and control all geometries and construction assemblies and also used as a means to evaluate costs. Often time’s constraints from the fabricators were fed back into the model to further tune the geometries and design as required. As in the design the overall process can be conceived as an interwoven collaboration of actors located in distinct geographies. Research, design and execution fed each other in parallel progressions throughout the project that led to the realization of the Argül Weave…

natura | 45


proje | project

BARAKA MÄ°MARLIK MAXX ROYAL KEMER

natura | 46


proje | project

natura | 47


proje | project

GENEL YAKLAŞIM BACKGROUND Selin Biçer Mimar / Architect

P

roje alanı Antalya Kemer Bölgesine bağlı Kiriş Beldesi’nde yer alıyor. 150.000 m² yüzölçümü olan arazi, yapılaşmasının bittiği neredeyse bir sınıra dönüştüğü bir eşik konumunda. Oldukça eğimli bir tepenin eteklerinde olan alan, sık orman dokusu, iki koy ve epey uzun sahiliyle çerçevelenmekte. Doğu-batı eksenli araziyi bölen ağaç dokusu, kendine özgü bitki örtüsü, eğimli yamaç, 1987 yılında bu alanda inşa edilen Kiriş World Hotel yapı izleri, koyları ve sahiller, araziyi farklı karakterde kendine özgü bağlamları olan alt bölgelere ayırmakta. Sözü geçen alanın belirgin özelliği: içinde ne barındırırsa barındırsın, görünür olmaktan ziyade neredeyse saklayan, absorbe eden, geride tutan kimliğe sahip olması. Projenin kavramsal çerçevesini oluşturan en önemli ölçütler yukarıda özetlenen veriler olmuş. Bu anlamda her alt bölgenin kendine has bağlamları ve bu bağlamlar üzerine geliştirilen tasarım kriterleri rehber olarak benimsenmiş. Genel yerleşim kararları bu doğrultuda şekillenmiş. Otelde; ana binada 100 m²’lik 133 adet suit, yamaçlarda 185 m²’lik 84 adet family suit, sahilde 150 m² - 250 m² - 310 m²’lik olmak üzere 59 adet laguna villa, 250 m² - 350 m² 450 m²’lik 15 adet beach villa olmak üzere toplam 291 oda bulunmakta. 6 adet alakart restoran ve 4 adet bar yer alıyor.

natura | 48

T

he project area lies in Kiriş District of Antalya Kemer County. A ground with a surface area of 150,000 m² is a threshold where built-up area comes to an end, almost turning into a border. A ground, on the skirts of a quite steep hill, is surrounded by a dense forest texture, two coves and a quite long shore. The tree texture dividing the land lying on the east-west axis, its dedicated flora, the steep hill, the remnants of Kiriş World Hotel which was built on the ground in 1987, the coves and shores separate the grounds into sub-zones, each having an individual context of different character. The distinct characteristic of the said area is it’s having an identity which almost conceals and absorbs whatever it accommodates, rather than being visible. The most important matrix of the conceptual framework of the project is the above summarized data. In that sense, each sub-zone respective contexts and design criteria developed on such contexts were adopted as a guide. Overall, layout decisions were formed in line with those. The hotel accommodates 133 suites of 100 m², 84 family suits of 185 m² in the main building; 59 laguna villas of 150 m² - 250 m² - 310 m², and 15 beach villas of 250 m² - 350 m² 450 m² on the shore with 291 rooms in total. There are 6 a la carte restaurants and 4 bars.


proje | project

natura | 49


proje | project

natura | 50


proje | project

natura | 51


proje | project

VILLA BÖLGESI VILLA AREA Doğu - batı eksenli araziyi bölen sahile uzayan bitki örtüsü ve uzun sahil alanı arasında kalan, yeşil yoğunluğunun görece daha az olduğu ve eski yapı izlerini barındıran geniş, düz alan. Sıra ev dizgesinde olan Lagün villalar bu alanda konumlanmış. Sıra ev tipolojisinin tek doğrultuda ve iki yönde çalışması durumu üzerinden, yapısal bir eleman olan duvarı kullanarak aralıklar tariflenmiş. Bununla beraber bu aralıkların tariflediği mekânların; kamusal, yarı özel ve özel durumları irdelenmiş. Duvar elemanının yoğunluğu ve dizilim biçimi, bu duvarların havuzun içlerine kadar düzensiz olarak uzanması; aralıktaki mekânların görünür olmaktan ziyade kaybolması, yapıyı referansız bırakması, tasarımın temel motivasyonunu oluşturmuş. Yapının içlerine kadar nüfuz eden, yapıyı reflekte eden ve çoğaltan su ögesiyle, mekânsal kurguyu “aralık” olarak tarifleyen duvar elamanın bu birlikteliği, yapı grubunun zamansızlığını var eden temel unsur olmuş. Bu yapı grubunun en önemli elemanı olan “duvar”ın detaylandırılmasının, genel yapı yaklaşımını destekleyecek nitelikte olabilmesini sağlayabilmek için malzeme tercihi meselesi temel mesele gibi görünüyor. Bu sebeple doğaya karışabilmek ve güçlü yapısal etkiyi arttırabilmek için duvarların yoğun bir kesite sahip olası gerektiği düşünülmüş. Bu doğrultuda ise duvarların sabit betonarme çatkısının iki yüzeyi boyunca yaklaşık 14 cm kesiti olan, üst üste dizilerek yoğun bir işçilikle oluşturulan bir doğal taş uygulaması gerçekleştirilmiş. Böylece duvarların kesiti, yığma duvar ifadesi veren, bulunduğu yerin doğasında hep varmış gibi görünen ve yere tutunan bir imgeye ulaşmış. Burada farklı tonlarda fakat benzer boyutlarda olan kayrak taşı parçaları kullanılmış.

natura | 52

The broad plane area lying between the flora dividing the east-west axis piece of land extending to the shore and the extended shore area where green density is relatively less and accommodating the traces of old buildings. Laguna villas lined up as row houses are situated on this area. Spacings are defined using the wall which is a structural element, as the row house typology works on in single direction and two directions. Also, the common semi-private and private conditions of spaces defined by these spacings were addressed. The density and order of the wall element, extension of these walls to the insides of the pool in irregular fashion, disappearing of the venues in the spacing rather than being visible leaving the structure without reference points comprise the basic motivation of the design. This union of the element of water penetrating into the inside of the building, reflecting and enhancing it, and the wall element defining the spatial setup as “spacing”, is the basic element creating the timelessness of the building complex. It seems that the issue of the picking the materials was the basic issue to ensure that the detailing of the “wall”, which is the most important element of this building complex, can support the overall construction approach. Therefore, to mesh with nature and to be able to enhance the powerful structural effect, it was considered that the walls should have a dense cross-section. To that end, along the two surfaces of the fixed R/C setup of the walls, a natural stone application created by intense labor piling up with approximately 14 cm crosssection. Hence, the cross-section of the walls has reached a symbol, appearing like an ordinary masonry wall with the look of always having been part of the nature of its venue, holding onto the ground. Here, pieces of slate in different shades but similar dimensions were used.


proje | project KÜNYE İşveren-Yatırımcı: Ersoy Otelcilik İnşaat Turizm İşletmeciliği İnşai Koordinasyon: Fırat İşcan Mimari Ofis: Baraka Mimarlık Mimari Tasarım: Abdurrahman Çekim ve Sevilay Uğur Çekim Proje Ekibi: Çağla Makara, Ceren Abacı, Tuğçe Torunlar, Damla Uçar, Burak Koç ve Gamze Çelikdiş Süpervizör: Mahmut Anlar İç Mimari ve Kurumsal Marka Kimlik: Mahmut Anlar, GeoID ve Geometre Elektik Projesi: HB Elektrik ve Aygün Özen Elektrik Elektrik Uygulama: Aygün Özen Aydınlatma Tasarımı ve Danışmanlığı: Nergiz Arifoğlu Yapım Yılı: 2014

CREDITS Client-Investor: Ersoy Hotel, Construction and Tourism Management Constructral Coordination: Fırat İşcan Architectural Company: Baraka Architecture Architectural Design: Abdurrahman Çekim and Sevilay Uğur Çekim Project Team: Çağla Makara, Ceren Abacı, Tuğçe Torunlar, Damla Uçar, Burak Koç and Gamze Çelikdiş Supervisor: Mahmut Anlar Interior Design and Corporate Brand Identity: Mahmut Anlar, GeoID and Geometre Electrical Design: HB Elektrik and Aygün Özen Elektrik Electrical Application: Aygün Özen Lighting Design and Consultancy: Nergiz Arifoğlu Year of Construction: 2014

DOĞAL TAŞ MALZEMENIN BU ETKIN VE YOĞUN KULLANIMI, ALANDA AMAÇLANAN HISSIYATIN OLUŞMASININ EN ETKILI ETMENI OLMUŞ. THIS EFFECTIVE AND INTENSE USE OF NATURAL STONE HAS BEEN THE MOST EFFECTIVE FACTOR IN THE CREATION OF THE SOUGHT SENTIMENT IN THE AREA. natura | 53


proje | project

BKA-KAYSERİ

BATI İLÇE TERMİNALİ

BKA-KAYSERI

WESTERN DISTRICT TERMINAL

natura | 54


proje | project

natura | 55


proje | project

Selin Biçer Mimar / Architect

K

ayseri kentinin ilçeleri ile ulaşımını sağlayan firmaların kent merkezinde farklı bölgelerde varoluşlarının getirdiği ulaşım sıkıntısı ve bu araçların kent merkezinde yarattıkları trafik yoğunluğunu azaltmak için bir ilçe terminali oluşturma fikri doğmuş, bu amaçla kentin batısında bulunan ilçe ve köylerden gelen araçların kullanacakları batı ilçe ve köy terminali tasarlanmış. Bu yapı kent merkezine 8 km uzaklıkta eski çevre yolu üzerinde yeni şehirlerarası otobüs terminalinin de bulunduğu arazide yer alıyor. Kentin kuzeyinden geçen yeni çevre yoluna olan bağlantı kolaylığı, mevcut şehirlerarası otobüs terminali ile bağlantısı ve yakınından geçen raylı sistem aksının varlığı bu alanın tercih edilme sebeplerinden olmuş.

natura | 56

T

he idea of forming a district terminal arose to mitigate the traffic problem brought about by the existence of bus firms in different parts at the city core, allowing the city of Kayseri to access its districts and the traffic density created by such vehicles at the city center; hence the western district and village terminal to be used by vehicles coming from the districts and villages on the west of the city was designed. This structure lies on grounds which also contain the intercity bus terminal on the old collection road 8 km away from the city center. The ease of connection to the new connection road passing through the north of the city, the link to the present intercity bus terminal and the closeby rail system axis were among the reasons why this location was opted for.


proje | project

natura | 57


proje | project

natura | 58


proje | project

KÜNYE Projenin Yeri: Kayseri Mimarlık Ofisi: BKA – Bahadır Kul Architects Yapım Tarihi:2007–2009 Arsa Alanı: 10.000 m² Toplam İnşaat Alanı: 1.500 m² İşveren: Kayseri Büyükşehir Belediyesi Fotoğraflar: Ket Kolektif

CREDITS Project Location: Kayseri Architectural Office: BKABahadır Kul Architects Construction Date: 2007 –2009 Lot Area: 10.000 m² Total Construction Area: 1.500 m² Client: Kayseri Metropolitan Municipality Photographs: KetKolektif

natura | 59


proje | project

“YAPIYI GELECEĞE TAŞIYAN EN UZUN ÖMÜRLÜ MALZEME OLAN DOĞAL TAŞI KULLANMAYI SEÇTIK.” “WE CHOSE TO USE NATURAL STONE WHICH IS THE LONGEST LASTING MATERIAL CARRYING THE STRUCTURE TO THE FUTURE.”

Yapının tasarım kriterlerinin başında ilçe ve köy terminali yolcularına aynı yapı kabuğu altında fakat ayrı ayrı fuayeler çözümleme çabası bulunuyor. Bu amaçla “Z” formunda brüt bir duvar yüzeyine iki ayrı yönden saplanan şeffaf fuayeler tasarlanmış. Bu fuayelerin şeffaf tutulmalarının nedeni yapının hemen dışında oluşturulmuş peronların algılanırlığını arttırmakta.10.000 m2 arazi üzerine tasarlanan bu yapı 1.200 m2 inşaat alanına sahip. Yapının eski çevre yoluna bakan kısmında ilçe terminali fuayesi ve peronları, kuzey kısmında ise köy terminali fuayesi ve peronları planlanmış. İlçe ve köy terminali fuayelerinden birbirine geçişler sağlanmış ve her iki terminalin bilet satış ofisleri ayrı ayrı tasarlanmış. Her iki terminal için tek bir noktada ıslak mekânlar ve teknik hacimler yapılandırılmış. İlçe terminali yolcu fuayesinde, terminal idaresi, acente ofisleri, özel güvenlik ofisi, büfeler, mescitler, wcler ve teknik hacimler yer alıyor.

natura | 60

The design criteria of the structure was the effort to provide individual foyers to the district and village terminal passengers under the shell of the same building. To that end, transparent foyers inserted from two different directions on the surface of a gross wall in ‘Z’ shape were designed. The reason why these foyers were kept transparent was to enhance the perception of the platforms formed right outside the building. The structure is designed over a land of 10,000 m2, with a construction area of 1,200 m2. On the portion facing the old connection road of the building lie the district terminal foyer and platforms; and on the north are the village terminal foyer and platforms. Transitions were created between district and village terminal foyers and the ticket offices of either terminal were designed separately. Wet spaces and technical rooms are located at a single station for both terminals. The district terminal passenger foyer contains the terminal administration, agency offices, private security office, food kiosks, masjids, WCs and technical spaces.


proje | project

natura | 61


proje | project

natura | 62


proje | project

TH & İDİL MİMARLIK - ABUJA / TC BÜYÜKELÇİLİK BİNASI TH & İDİL ARCHITECTURE - ABUJA /REPUBLIC OF TURKEY EMBASSY BUILDING Selin Biçer Mimar / Architect

N

ijerya’nın 90’lardan bu yana gelişmekte olan yeni başkenti Abuja’nın diplomatik bölgesinde yer alan büyükelçilik sitesi, iki ayrı parselde konumlanmış bir kançılarya / personel lojmanları ile rezidans bloklarından oluşuyor. Yön ve iklim özelliklerini gözeten derin saçakların ve açık alan geçişlerinin kullanıldığı tasarımda, duvar, kolonad, çıkma gibi mimari elemanların soyutlanarak vurgulandığı bir kimlik arayışı denenmiş. Yapıda ağırlıklı cephe malzemesi olarak Bursa bej mermeri kullanılmış.

T

he embassy complex, situated in the diplomatic zone of Nigeria’s new capital Abuja which has been developing since 1990’s, comprises a consular section / personnel lodgings and residence blocks situated on two separate lots. In the design where deep eaves and outdoor transition taking into account direction and climate characteristics, a search of identity was attempted where architectural elements like walls, colonnades and projections are emphasized through abstraction. Bursa beige marble was predominantly used in the building as façade material.

natura | 63


proje | project

DoÄ&#x;al TaĹ&#x; / Natural Stone: Bej mermer / Beige marble Ocak / Quarry: Bursa natura | 64


proje | project

KÜNYE Projenin Yeri: Abuja, Nijerya Mimarlık Ofisi: TH & İdil Mimarlık Tasarım Ekibi: Tamer Başbuğ, Hasan Özbay, Baran İdil ve Aslı Özbay Proje Ekibi: Akif Yılmaz ve Yılmaz Manav Projenin Tarihi: 2008-2010 Yapım Tarihi: 2011-2013 İşveren: T.C. Dışişleri Bakanlığı Toplam İnşaat Alanı: 8.130 m2 Fotoğraflar: Hasan Özbay

CREDITS Project Location: Abuja, Nigeria Architectural Office: TH & İdil Architecture Design Team: Tamer Başbuğ, Hasan Özbay, Baran İdil and Aslı Özbay Project Team: Akif Yılmaz and Yılmaz Manav Date of Project: 2008-2010 Date of Construction: 2011-2013 Client: Republic of Turkey Ministry of Foreign Affairs Total Construction Area: 8,130 m2 Photographs: Hasan Özbay

SICAK IKLIM NEDENIYLE YANSITICI OLMASI IÇIN AÇIK RENK TAŞ SEÇILDI. LIGHT COLORED STONE WAS SELECTED SO THAT IT WOULD BE REFLECTIVE BECAUSE OF THE HOT CLIMATE.

natura | 65


proje | project

SERHAT AKBAY MİMARLIK URLA BAĞ EVİ BUTİK OTEL

SERHAT AKBAY ARCHITECTS URLA VINEYARD HOUSE BOUTIQUE HOTEL

natura | 66


proje | project

natura | 67


proje | project

YAŞLANDIKÇA DAHA DA GÜZELLEŞECEK TAŞ DUVARLARLA BETON YÜZEYLERIN KABA DOKUSU ILE ENDÜSTRIYEL SERAMIĞIN PÜRÜZSÜZLÜĞÜ, KABA SIVA ILE CILALI AHŞAPLAR KONTRAST IÇINDE BIRBIRINI TAMAMLIYOR. THE ROUGH TEXTURE OF STONE WALLS AND CONCRETE SURFACES, WHICH WILL GET MORE BEAUTIFUL AS THEY AGE; AND THE SMOOTHNESS OF INDUSTRIAL CERAMIC, ROUGH CAST AND FINISHED WOOD COMPLEMENT EACH OTHER IN CONTRAST.

Doğal Taş / Natural Stone: Kireç taşı/ Lime Stone natura | 68


proje | project

Selin Biçer Mimar / Architect

U

rla’nın çam ormanı içinden geçilip varılan Yağcılar Köyü’nde yeni bir durak Urla Bağ Evi Oteli. 6 odalı otel bulunduğu yörenin Urla taşı, çam ağacı gibi yerel malzemelerle inşa edilmiş. Her türlü ahşap imalatı, yine köyde kurulan atölyede gerçekleştirilip yerel ustalar tarafından bir araya getirilmiş. Otelin sadelikten hiç ayrılmayan mimari anlayışı yığma taş, ahşap konstrüksiyon gibi yerel yapım olanakları ile modern detayları ve teknolojik çözümleri bir araya getiriyor. Otelin yatak odalarını içeren bölümü bodrum +2 kat olmak üzere yığma taş olarak inşa edilmiş olup mutfak ve restoran bölümü ise tek kat olarak ahşap konstrüksiyon kullanılarak inşa edilmiş. Bu iki yapının tanımladığı iç bahçe köyden soyutlanarak bir tarafta bağlara ve ormana, diğer tarafta Sığacık Körfezi boşluğuna bakmakta. Yapının mimari dili, gereklilikler ve yeterlilikler üzerine kurulu. Geçmişin görgü ve bilgisine, abartısız biçimde bugünden bir taş ekliyor. Bu anlayışı ve samimi dili bağ evini yalnızca otel yapıları arasında değil, Türk mimarlığı içinde de özlenen kişilikli bir örnek haline getiriyor.

U

rla Vineyard Hotel is a new stop at the village of Yağcılar of Urla reached after passing through a pine forest. The 6-room hotel is constructed using local materials of its region like Urla stone and pinewood. All wood fabrication was done at a workshop set up in the village and assembled by local craftsmen. The architectural concept of the hotel, which never departs from plainness, brings together local means of construction like wooden structure and modern details, and technological solutions. The guestroom section of the hotel is built as ordinary masonry construction as the basement +2 floors, with the kitchen and restaurant section constructed out of wood as a bungalow. The inner yard defined by these two structures is abstracted from the village facing on the one side vineyards and the forest, and on the other side, to the space of Sığacık cove. The architectural language of the structure is based on necessities and sufficiencies. It adds a stone from today without exaggeration to the store of knowledge of the past. This concept and its profound language makes the vineyard house a specimen with personality yearned for not only among hotel buildings, but also Turkish architecture.

natura | 69


proje | project

KÜNYE Projenin Yeri: Yağcılar Köyü, Urla, İzmir Mimarlık Ofisi: Serhat Akbay Mimarlık Tasarım Ekibi: M. Serhat Akbay Proje Ekibi: Azize Andıç ve Onur Çakıroğlu Projenin Tarihi: 2008 Yapım Tarihi: 2010-2013 Statik Proje: Onur Kutlukaya İç Mekân Tasarımı: M. Serhat Akbay Proje Yöneticisi: M. Serhat Akbay Arsa Alanı: 614 m2 Toplam İnşaat Alanı: 330 m2 Fotoğraflar: M. Serhat Akbay

natura | 70

CREDITS Project Location: Yağcılar Village, İzmir Architectural Office: Serhat Akbay Architecture Design Team: M. Serhat Akbay Project Team: Azize Andıç and Onur Çakıroğlu Date of Project: 2008 Date of Construction: 2010-2013 Structural Design: Onur Kutlukaya Interior Design: M. Serhat Akbay Project Manager: M. Serhat Akbay Lot Area: 614 m2 Total Construction Area: 330 m2 Photographs: M. Serhat Akbay


proje | project

natura | 71


proje | project

YALIN MİMARLIK

ÇEŞME EVLERİ

YALIN ARCHITECTURE ÇEŞME HOMES

natura | 72


proje | project

natura | 73


proje | project

Çeşme, sokak-ev ilişkisi Çeşme, street-home relationship

Selin Biçer Mimar / Architect

Y

alın Mimarlık projeyi şu şekilde anlatıyor: “Belki çoktan unuttuk bile toprağa yalın ayak basmayı, doğal bir peyzajın kokusunu, zeytinliğin içinde yürümeyi, evinde otururken bir bahçedeymiş gibi denizden esecek rüzgârı hissetmeyi... Evet, biz şehirliler kentte yaşamayı seçtiğimiz an bunların hepsinden sanki vazgeçtik. Tatillerde bir kaçış planı olarak kaldı doğa, deniz ve zeytinlikler... Yaşadığınız karmaşık hayatın içinde, hep bir kaçış planı yaptık… Böylece belki de yavaş yavaş kaçılacak yerler yaptık kentleri. Kaçacağımız yerleri hayal ettik… Çeşme konutları, doğayla kuracağı alternatif ilişkilerle, sizi salonunuzdayken sanki bahçenizde oturuyormuş gibi hissettiren bir mimari yaklaşımla tasarlandı. Evin sınırları bahçeye, bahçenin sınırları parka parkın sınırları denize ve gökyüzüne, peyzaja karıştı. Tamamında doğal malzemeler kullanılan tasarımda, bir köy evi gibi yığma taş duvarlar, ahşap bir teknedeki gibi masif ahşap güverteler, bir bağ evindeki gibi ekilip biçilecek bahçeler, dinlenecek çardaklar, tabiatın içindeki gibi dikenli doğal bir peyzaj dokusu, zeytin ve sakız ağaçları bulunuyor. Tasarım doğayla iletişim halinde, kendiside doğanın parçası olmaya çabalayan, yerel ve günümüz mimari fikirlerini birleştiren tek defalık sadece içinde yaşayacaklara özel Çeşme’nin bir köşesinde bir ev vadediyor…

natura | 74

T

his is how Yalın Architects describes the project: “Perhaps it has been a long time since we forgot the feeling of stepping on the earth barefoot, the aroma of a natural landscape, walking in an olive orchard, feeling the wind to blow from the sea like we’re in a garden when sitting at home. Yes, as if we, city dwellers, gave up all of this when we chose to live in the city. Nature, sea and olive orchards remain as an escape plan for holidays… We always prepared an escape plan in the complex life we live in… Perhaps we turned cities into places to escape from gradually. We dreamed of the places we will run to… Çeşme homes were designed with an architectural approach, making you feel as if you were sitting in your garden when you are at your living room. The borders of the home went into the garden, the borders of the garden to the park, the borders of the park to the sea and the sky, the landscape. The design, in the entirety of which natural materials are used, includes ordinary masonry walls just like a village home, massive wooden decks like in a wooden boat, gardens to be sown like in a vineyard home, canopies to rest under, a spiny natural landscape texture like in nature, olive and mastic trees. The design promises a home at a corner of Çeşme, one off, just for those who will live in it, combining local and current architectural ideas, itself striving to be part of nature in communication with it. A home for stepping barefoot on earth to feel the wind coming from the sea, to lie down on the wooden deck, to cool down in the shade of a stone wall, and to sleep in the olive orchard…


proje | project

YAPI ÖZELINDE YIĞMA TAŞ KULLANIMI TASARIMIN VAZGEÇILMEZ TEKTONIK SEÇIMLERINDEN BIRISI. USE OF MASONRY IS ONE OF THE INDISPENSABLE TECTONIC CHOICES OF THE DESIGN FOR THIS PROJECT.

natura | 75


proje | project Toprağa yalın ayak basmak, denizden esen rüzgarı hissetmek, ahşap güverteye uzanmak, taş duvarın gölgesinde serinlemek ve zeytinliğin içinde uyumak için bir ev…” Evler basitçe 2 parçadan oluşuyor. Biri taş, diğeri ahşap ve çelik. Biri ağır, durağan ve sabitken diğeri hafif, geçirgen ve hareketli. Bu ikili durum evin işleyişini esas alıyor. Yatak odaları, ıslak hacimler taş evde; salon, mutfak, yaşama alanları ise ahşap evde çözümleniyor. Bu ikili durum yapının sınır kurma stratejisini basitçe şekillendiriyor. Taş ev sınıra doğru kayıyor yerleşimin dışardan algısını kuruyor ve duvarlaşıyor. Ahşap bölüm iç bahçeye ve denize doğru yöneliyor, açılarak şeffaflaşıyor. Toplam 15 adet tek konuttan oluşan yerleşim alanı oldukça ufak. Yine de tasarım mimari tektonik, deniz ve yönlenme ilişkileri ile birlikte aşamalı bir büyüklük algısı ve özel alanlardan açık alanlara sıralı bir hiyerarşi oluşturmak üzerine kurgulandı. Yakın çevrede geleneksel “taş ev” üretiminin incelmiş örneklerinin bulunuyor olması bunun en önemli sebeplerinden birisi. Ancak bununda ötesinde mimari işlev gruplarının ayrışma şekillerinin, genel açık alan kurgulama prensiplerinin taş, çelik ve ahşap kullanımıyla bağlantılı olarak tasarlanmış. Yığma taş duvarın kaba, ışığın farklı hallerine karşı değişken tekstürlü, hassas hali ile güçlü, geçirimsiz hali tasarım dilini kuran temel unsurlar olarak kurgulanmış.

natura | 76

The homes simply comprise two parts. One stone; the other wood and steel. While one is heavy, stationery and fixed; the other is light, transmissive and moving. This dual state is based on the working of the home. Bedrooms and wet spaces are in the stone home; the living room, the kitchen are resolved in the wooden home. This dual state simply shapes the border laying strategy of the building in a simple manner. The stone home shifts towards the border, sets up the exterior perception of the settlement and becomes a wall. The wooden section moves towards the inner yard and the sea, opening up and becoming transparent. The settlement comprising 15 single units in total is rather small. Still, the design was set up for creating a staged magnitude perception and an orderly hierarchy from private spaces to open ones, in connection with architectural tectonic, sea and orientation relationships. One of the most important reasons for this is that there are refined specimens of the traditional “stone house” production in the neighborhood. However, beyond all these, the design connects to the distinction forms of architectural function groups, general outdoor setup principles and use of stone, steel and wood. The design setup with a texture varying by rough states of the masonry wall and different states of light, powerful with its precision and its opaque state used as basic elements establishing the design language.


proje | project

natura | 77


proje | project

KÜNYE Projenin Yeri: Çeşme / İzmir Mimarlık Ofisi: Yalın Mimarlık Proje Ekibi: Ömer Selçuk Baz, Ece Özdür, Tamer Aksu, Ege Battal, Lebriz Atan,Tuğgen Kukul, İpek Palalı ve Cihan Poçan Proje Tarihi: 2014 Arsa Alanı: 5.400 m2 Toplam İnşaat Alanı: 4.100 m2 Statik Projesi: Fonksiyon Mühendislik Mekanik Projesi: Moskay Mühendislik Elektrik Projesi: Ovacık Mühendislik Peyzaj Projesi: Promim Çevre Düzenleme, Kentsel Tasarım İşveren: Fidem İnşaat

natura | 78

CREDITS Project Location: Çeşme / Izmir Architectural Office: Yalın Architecture Project Team: Ömer Selçuk Baz, Ece Özdür, Tamer Aksu, Ege Battal, Lebriz Atan, Tuğgen Kukul, İpek Palalı and Cihan Poçan Project Date: 2014 Lot Area: 5.400 m2 Total Construction Area: 4.100 m2 Structural Drawings: Fonksiyon Mühendislik Mechanical: Moskay Mühendislik Electrical: Ovacık Mühendislik Landscape Drawings: Promim Çevre Düzenleme, Kentsel Tasarım Client: Fidem İnşaat


proje | project

natura | 79


proje | project

DNA MİMARLIK + PROGETTO CMR - MİSTRAL İZMİR

DNA ARCHITECTURE + PROGETTO CMR - MİSTRAL İZMİR

natura | 80


proje | project

natura | 81


proje | project

Selin Biçer Mimar / Architect

B

ayraklı bölgesinde inşa edilmesi planlanan kompleks, açık bir çarşı, bir konut ve bir ofis kulesinden oluşmakta. Yaklaşık kapalı inşaat alanı 97.180 m² olan yapının iki bodrum katı var. Konut kulesi 38, ofis kulesi 48 katlı. Parselin batısında denize yakın konumlanan konut kulesinde kare formlu betonarme planın çevresini kuşatan balkonlar İzmirli kullanıcının talepleri ve iklimsel koşullar doğrultusunda geniş mekânlar olarak planlanmış. Balkonlar her katta 1,2 derecelik dönüşler yaparak farklı perspektifler veren dinamik bir kütle yaratıyorlar. Kat planlarında tiplerine göre 2, 6 veya 7 adet daire bulunabilmekte. Parselin doğusunda konumlanan ofis kulesi, enerji etkin bir yapı tasarımını ön plana çıkaracak şekilde çift cidarlı bir cephe ile planlanmış. Yapının iç yüzeyi kare formlu iken dış yüzeyi dinamik bir forma sahip. Bu form, yapı cephesinin rüzgâr yüklerine karşı davranışını olumlu yönde etkilerken kent siluetinde de yapının tanınabilirliğini sağlıyor. İç yüzey ile dış yüzey arasında kalan kısım, kışın güneş etkisiyle ısıtılan havanın muhafaza edilmesi ile ısıtmaya, yazın bu kısımdaki havanın hızlı sirkülasyonu ve ikinci yüzeyin gölgeleme etkisi ile soğutmaya katkıda bulunarak önemli bir enerji tasarrufu sağlayacak şekilde planlanmış. Her iki kule de kare planlamaları sayesinde rasyonel ve ekonomik olarak tasarlanmış. Yapının zemin ve birinci katında konumlanan açık çarşı, mevcut dere ve çevresinin ıslahı ile gerçekleştirilecek rekreasyon alanlarıyla iç içe olacak şekilde düşünülmüş ve parselin tüm çeperlerinden çarşıya erişime müsaade edilmiş. Amaç, yaratılan kamusal alana insanları davet eden, kentsel sürekliliği kesmeyen, geçirgen bir mimari planlama oluşturmakmış. Çarşının üzerinde kullanıcıyı güneşten koruyan gölgelikler ve yansımalı sert zemin yüzeyleri azaltarak radyasyonu emen bir yeşil çatı düzlemi teşkil edilmiş. İki katlı çarşının üst kotlarını bağlayan köprüler, açılı sokaklar, sokaklardaki su ve yeşil ögelerin kullanımı ile sürprizli ve keyifli perspektifler veren bir kamusal alan oluşturulması hedeflenmiş. Yapı: • Kullanıcılarına en iyi şekilde hizmet edecek, • Enerji verimli tasarımı ile kaynakları tutumlu kullanacak, • Yeşil ve suyun kullanımı ile bünyesinde rekreatif alanlar oluşturacak, • Ömrü boyunca kente kesintisiz hizmet edecek ve bir röper noktası oluşturacak, • Dinamik formu ile İzmir siluetine zarif bir katkıda bulunmayı hedefleyen bir kompleks olarak tasarlanmış.

natura | 82

T

he complex, envisioned to be built in Bayraklı region, comprises an outdoor market, a residential and an office tower. The building, with an approximate indoor construction area of 97,180 m², has two basement floors. Residential tower has 38 and the office tower; 48 storeys. In the residential tower situated close to the sea on the west of the lot, the balconies surrounding the perimeter of the square shaped R&C layout are designed as broad venues in line with the demand of İzmir consumer and climatic conditions. The balconies create a dynamic mass, exuding different perspectives with 1,2 degree turns on each floor. The floor layouts contain 2, 6 or 7 units depending on type. The office tower situated in the east of the lot is designed employing the double walled façade to emphasize an energy-efficient structural design. The inner surface of the building is square shaped with the outer surface having a dynamic form. This form not only affects the behavior of the building façade against windows positively but also makes the building identifiable in the city silhouette. The portion remaining between the interior and exterior is designed in such a way to afford significant energy savings, contributing to heating by conserving the air heated by the sun in winter time, and the rapid circulation of the air in that portion, and the shading effect of the second surface in summer time. Either tower is designed rationally and economically due to square layouts. The open market, located on the ground floor and first floor of the building, is designed in such a way to be intertwined with the recreation areas to be formed through rehabilitation of the existing creek and its surroundings. Access to the market from all perimeters of the lot is allowed. The objective is to create a transmissive architecture inviting people to the created public space, without interrupting urban continuity. Over the market, a green roof plane is formed with canopies protecting the user from the sun, absorbing radiation by reducing the reflective hard surfaces. With the use of bridges connecting the upper levels of the two-floor market, angular roads and use of water and the green on the roads, it is sought to create a public area giving surprising and pleasurable perspectives. The structure is designed as a complex aiming to contribute to the silhouette of İzmir elegantly with its dynamic form which will; • Serve the users in the best manner, • Use resources conservatively with its energy-efficient design, • Create recreational areas by way of use of the green and water, • Which will serve the city creating a reference point without interruption through its lifespan.


proje | project

YAPI GENELINDE BOLCA KULLANILAN DOĞAL TAŞ TASARIMA DOĞAL BİR ESTETİK KATTI, KALITELI VE UZUN ÖMÜRLÜ OLUŞUYLA DA YAPIYA DEĞER KAZANDIRDI. NATURAL STONE AMPLY USED IN THE STRUCTURE ADDS NATURAL AESTHETICS TO DESIGN, HELPING THE BUILDING APPRECIATE IN VALUE, THANKS TO ITS QUALITY AND LONG LIFESPAN.

natura | 83


proje | project

natura | 84


proje | project

KÜNYE CREDITS Projenin Yeri: Konak, İzmir Mimarlık Ofisi: DNA Mimarlık Tasarıım Ekibi: Bora Şahbazoğlu ve Tümay Türkmen Proje Ekibi: Sezin Ermaner, İpek Şentürk, Kamıran Aydın Olcayto ve Sertaç Dayılar Statik Proje: Emir Mühendislik Elektrik Projesi: Boyut Enerji Mekanik Proje: Boyut Proje İşveren: Mistral Yapı Gayrimenkul Ana Yüklenici: Miray İnşaat İç Mimari Tasarım: DNA Mimarlık Peyzaj Projesi: Kardelen Peyzaj Rüzgâr Testi: BMT Fluid Mechanics ve Turbotek 3 Boyutlu Görselleştirme: Arqui300 ve CMK Mimarlık Akustik Projesi: Karakutu Akustik Mimari Proje Danışmanı: Progetto CMR Statik Danışmanlar: Prof. Dr. Mehmet Nuray Aydınoğlu, Prof Dr. Sönmez Yıldırım ve Dr. Şamil Şeref Polat Yangın Danışmanı: Prof.Dr. Abdurrahman Kılıç Cephe Danışmanı: CWG Danışmanlık Pazarlama Danışmanlığı: Servotel Corporation LEED Sertifikasyonu Danışmanlığı: MİMTA

Project Location: Konak, İzmir Architectural Office: DNA Architecture Design Team: Bora Şahbazoğlu and Tümay Türkmen Project Team: Sezin Ermaner, İpek Şentürk, Kamıran Aydın Olcayto and Sertaç Dayılar Structural Design: Emir Engineering Electrical Design: Boyut Energy Mechanical Design: Boyut Projects Client: Mistral Construction & Real Estate Contractor: Miray Construction Interior Design: DNA Architecture Landscape Design: Kardelen Peyzaj Wind Test: BMT Fluid Mechanics and Turbotek 3D Imaging: Arqui300 and CMK Mimarlık Acoustic Design: Karakutu Acoustics Architectural Design Consultant: Progetto CMR Structural Consultants: Prof. Dr. Mehmet Nuray Aydınoğlu, Prof Dr. Sönmez Yıldırım and Dr. Şamil Şeref Polat Fire Consultant: Prof.Dr. Abdurrahman Kılıç Facade Consultant: CWG Danışmanlık Marketing Consultant: Servotel Corporation LEED Certification Consultant: MİMTA

natura | 85


proje | project

natura | 86


proje | project

İSTANBUL’UN KALBINDEKI LOFT… KARAKÖY LOFT THE LOFT AT THE HEART OF İSTANBUL... Heval Zeliha Yüksel Mimar / Architect

natura | 87


proje | project

Ö

nde eski bir Ermeni kilisesi olan Getronagan, onun arkasında ise Galata Kulesi… Ofist tarafından projelendirilen 180 metrekarelik loftun tasarımında, doğallık, kullanışlılık, rahatlık ve Karaköy’ün ruhu başrolde yer alıyor.

I

n front is an old Armenian church Getronagan, and Galata Tower on the background... In the design of the loft of 180 m2 authored by Ofist, the main actors are naturality, comfort and the spirit of Karaköy...

Uzun yıllardır İstanbul’un en işlek ticaret merkezlerinden biri olan, bugünlerde ise gün geçtikçe bir yenisi daha eklenen sanat galerileri, butikler, lokantalar ve otellerle şehrin aktüel yaşamının merkezi olmaya başlayan Karaköy semtinde, İç Mimar Yasemin Arpaç ve Sabahattin Emir ortaklığındaki Ofist tarafından projelendirilen çatı katı, orta yaşlarda bekar bir erkeğin kişiliğine, yaşam tarzına ve ihtiyaçlarına uygun olarak tasarlanmış.

The location of the house as well as the personality, way of living and needs of the client were the main parameters in the design of this project. Karakoy had always been the heart of the commerce in İstanbul. Nowadays the old neighborhood is getting more hip and active with many new art galleries, boutiques, restaurants and hotels all around. The penthuse designed by Ofist with interior designers Yasemin Arpaç and Sabahattin Emir is planned for the needs of a midlle aged , bachelor male’s personality, lifesytle and requirements.

Ev sahibinin yasam tarzı ve dinamik karakteri kadar Karaköy’ün en canlı sokaklarından birinde yer alıyor olması, loft dairenin tasarımında yapılan malzeme seçimlerinin ve alınan tasarım kararlarının en önemli belirleyicileri olmuş. Evin tasarımındaki anahtar sözcükler şunlar: Doğal, rahat ve kullanışlı…

The defining elements of choices of materials and and design decisions for the loft, as much as the lifestyle and dhe dynamic character of the client; was its location in one of the liveliest streets of Karaköy. The keywords in the design of the home are: Natural, comfortable and utilitarian...

Evin içine daha çok günışığı ve daha çok manzara alabilmek strüktürel yaklaşımın hedefi olmuş. Yapının ön cephesinde bulunan küçük pencere açıklıkları binanın eni boyunca genişletilmiş. Kullanılan kayar katlanır pencere sistemi açıldığında oturma odasının kendisini bir balkona dönüştürüyor. Geniş dikdörtgen bir pencere de çatı eğimine yerleştirilerek asma kata da ışık ve manzara sağlanmış.

The structural approach of the house was to open up to get more light and view. The previous small window openings on the front façade were enlarged and the new folding window frames slide the width of the building to transform the livingroom into a balcony, since the apartment is missing one. And a large rectangular skylight was inserted just below the peak of the pitch to provide light and view to the mezzanine.

Tasarımcıların mekânı tasarlarken genel yaklaşımı ise evi fonksiyonlarına

The design approach of the house however was ‘not to have too many

natura | 88


proje | project

göre hacimlere bölmektense, her biri kendi başına birkaç fonksiyonu karşılayan üç-dört ana fikir etrafında, tüm mekânı, bütünlüğünü bozmadan ele almak olmuş. Bu fikirler kısaca şu şekilde sıralanabilir: - Evin boyuna duvarlarından biri depolama olarak çözümlenmiş. Demir çubukların iki kat boyunca tırmanarak, evi boydan boya sarmasıyla çok basit bir sistem geliştirilmiş. Alt kat, üst kat, salon, mutfak, kütüphane, yatak odası gibi ayrımlar yapılmadan tasarlanmış. Duvardan çıkan 12 mm’lik dikey demir çubukların 16 mm’lik olanlarıyla birleştirilmesiyle duvar yüzeyinde 60 x 60 cm ebatlarında bir kafes yaratılmış. Bu karolaja ihtiyaca göre yerleştirilecek raflar, dikey ayraçlar, askılar, kancalar tasarlanmış. Ev sahibi bu parçaları istediği gibi takıp çıkarabiliyor, bu depolama sistemini ihtiyacına göre -örneğin kütüphane, odunluk, mutfak kileri veya gardırop olarak- düzenleyebiliyor. - Bu kalabalık depolama sistemine bakan diğer boyuna duvar ise mümkün olduğu kadar az hareketlilik verilerek daha sakin, daha dingin bir şekilde çözülmüş. Serbest boyda doğal taşlarla kaplanan bu duvarın salondan başlayarak üst katta yatak odasına kadar tüm evi kat etmesi sağlanmış. - Giriş kat zemininde 60 x 60 cm ebatlarında doğal taşlar gelişigüzel bir acı ile döşenmiş. Bu şekilde zeminin mekânın disiplininden kurtulması sağlanmış. - Banyo ve uyuma fonksiyonlarının yer aldığı asma katta, küvet veya yatak bölümü gibi gerekli kütleler gaz betonla oluşturulmuş. Ve tüm yüzeyler çıplak ayakla gezerken hoş bir duygu vermesi için çimento esaslı bir malzemeyle kesintisiz olarak kaplanmış. - Taşın sağladığı kullanışlılığın yanı sıra evin ihtiyacı olan sıcaklık duygusu da duvardan tavana kesintisiz bir şekilde tırmanan ahşap yüzey ile elde edilmiş. Bu yüzey, kalabalık misafirleri ağırlamak için ön cephe penceresi boyunca da geniş bir oturma yüzeyi oluşturmuş. - Son olarak da; çelik strüktürlü beton yüzey mutfak tezgahını bir basamak alçalarak da konsol olarak taşınan yemek masasını oluşturup, küçük bir kaide üzerine yerleştirilmiş ateşlik ile sonlanmış.

ideas’. We evaluated the entire house as a whole and single space since its layout was to be designed for a single person’s use, and all the spaces wasplanned to be entwined together. There was no need for dividing the space into many small rooms. Therefore, we didn’t need different design ideas for different rooms. We came up with a few design approaches and used it all around the house; - One of the longitudinal walls was resolved as storage. A very simple system was designed with iron rods climbing two floors and running the length of the house, without categorizing as living room, kitchen, library or bedroom. 12 mm iron rods coming out of the wall and 16mm rods connected to them creating a 60 x 60 cm grid over the wall surface. Various shelving units and accessories were designed to fit this system, such as a single shelf, double or triple story shelves, vertical separators or hanging units. The user may arrange and utilize this storing system however he likes; as a library, a woodshed, kitchen storage, or a wardrobe. - The other longitudinal wall facing this busy storage system was designed with least movement as possible to create a serene side and was covered with natural stone in varied sizes.This wall starts in the living room and continues all the way up and through the bedroom. - Downstairs floor was covered with 60 x 60 cm natural stone in an irregular angle obtaining the casualness. It only replaced itself to wood in the guest bedroom, which is facing north. - All through out the mezzanine, the surfaces were covered with a cement-based material, uninterrupted, for a pleasant feeling for the naked feet. This surface created the floor all around, including the shower and also the block,which nestles the bed and the bathtub. - Apart from practicality, the warmness that the house needed was achieved with a continuous ceiling of iroko wood, that rise from the wall to the ceiling, creating also a wide seating unit in front of the window for crowded gatherings. - Finally, the cast-concrete block surface which was created to form the kitchen counter framed in an iron structure, steps down and forms itself into a cantilevering dining table and ends up as a short plinth as the hearth, which also allows

extra seating around the table.

natura | 89


proje | project Mahal / Location: Yaşama alanı ve Yatak odası duvarları / Bedroom and Living room walls Doğal Taş / Natural Stone : Night Black Tureks - varied sizes

natura | 90


proje | project

OFİST EKİBİ ADINA YASEMİN ARPAÇ İLE SÖYLEŞİ

INTERVIEW WITH YASEMİN ARPAÇ IN THE NAME OF OFIST TEAM

- Ofist’i bize kısaca anlatmanızı istesek neler söylersiniz? Ofist’i kurduğumuz 2004 yılından bu yana Beyoğlu’nda bulunmaktayız. Tasarıma yaklaşımımız ise kısaca şöyle; üretilme süreçlerinin çok önemli bir parçası olduğumuzu düşündüğümüz mekânları tasarlarken, üzerinde yaşadığımız coğrafyanın özelde de İstanbul gibi bir şehrin kültürel zenginliğine bir katkı bir eklenti yaptığımızın bilincinde ve sorumluluğunda olmaya çalışıyoruz. - Ofist Karaköy Loft projesini 3-5 kelime ile nasıl tanımlar? Rahat, doğal, kullanışlı. - Artık İstanbul’un tarihi ve yer anlamında sıkışık bölgelerinde bu tip projeler sıklıkla gündeme geliyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz bu konuyu? Çok uzun süredir Tarlabaşı, Karaköy, Beyoğlu gibi yerlerin hak ettiği ilgiyi bulamamış olmasının burada sayamayacağımız siyasi, ekonomik, bildiğimiz, bilmediğimiz çok değişik sebepleri var. Yoksa şehrin göbeğinde, tarihi dokusunu kaybetmemiş, şehrin kültürel mirasının önemli bir bölümünü içeren bu bölgelerin bu durumda olması akıl alır gibi değil. Artık bu bölgelere ilginin artması iyi olmakla birlikte bunun nasıl yapılıyor olduğu da ayrıca başka sorunlar yaratabilecek potansiyeli taşıyor. - Hayata geçirdiğiniz proje oldukça başarılı. Projeyi hangi kriterlere göre tasarladınız? Öncelikle mal sahibinin beklentileri önemliydi. Farklı ve heyecanlı bir ev istiyordu. Biz de mekanı olabildiğince bölmeden tek hacim olarak çözmek istiyorduk. Alt kot ile üst kotu, alt kattan üst kata kesintisiz devam eden şömine ve taş duvar kaplaması ve de motor sporları, doğa sporları ve müzikle ilgilenen mal sahibinin bu hobilerle ilgili biriktirdiği yüzlerce şeyin depolanabileceği ve tüm duvarı kaplayan bir raf sistemi ile birleştirmeyi hedefledik. - Önümüzdeki dönemde bu tip projeler var mı gündeminizde? Aslinda biz önümüze gelen tüm projeleri benzer şekilde değerlendiriyoruz. Her birini kendine özel konumu, yapısı, çevresi, proje sahibi ile ele alıp, hazır çözümlerden uzak her birisi için özel çözümler üretmeye çalışıyoruz. - Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim. İlginiz için biz çok teşekkür ederiz.

- If we ask you to describe Ofist to us briefly, what would you say? We have been in Beyoğlu since 2004, when we set up Ofist. Our approach to design is briefly this: When designing the spaces we believed to be a very important part of their production process, we try to have the awareness and responsibility that we are providing an addition, a supplement to the cultural richness of our geography, especially to a city like İstanbul. - How would Ofist describe Loft project with just a few words? Comfortable, natural, utilitarian. - Now, in İstanbul’s historical and compact areas, these types of projects come to life often. What would you say about this? There are countless political, economic, known or unknown reasons why locations like Tarlabaşı, Karaköy and Beyoğlu have not got the attention they deserved for a long time. Otherwise, it’s unbelievable that these areas, right at the center of the city, which have not lost their historical textures and containing an important part of the cultural heritage of the city, are in this condition. Although it’s good that there is increasing interest in these areas; how this is done involves a potential which could lead to other problems. - The project you launched is quite successful. To what criteria did you design it? First of all, the land owner’s expectations were important. He wanted a different and exciting home. So we wanted to solve the space as a single volume without much division. We tried to join the lower level and the upper level with the fireplace and masonry covering, continuing uninterrupted from the bottom floor to the top floor; and a shelf system, covering the whole wall on which hundreds of things accumulated by the land owner who have hobbies like moto sports, nature sports and music in connection with these hobbies, could be stored. - Do you have such type of new projects pending? Actually, we evaluate all projects put before us in a similar manner. We try to address each one with the project owner addressing its special location, structure and surroundings; and create special solutions for each one, removed from package solutions. - Thanks for your time. We thank you for your concern.

Tasarım Ekibi/ Design Team: Yasemin Arpaç& Sabahattin Emir

natura | 91


proje | project

KEDI YOLU

BANYO

YATAK ODASI

YASAM ALANI

MUTFAK

CATIYA CIKIS

GIRIS GIYINME ODASI

UST KAT PLAN

MISAFIR ODASI

ALT KAT PLAN

A-A KESITI

natura | 92


proje | project

Mahal / Location: Banyo duvarları / Bathroom walls Doğal Taş / Natural Stone: Tureks Skyline

Mahal / Location: Yaşama alanı zeminleri / Living room floors Doğal Taş / Natural Stone : Black Graffiti - Tureks - 60x60cm

KÜNYE Proje Yeri: Karaköy İstanbul Proje Tipi: Konut İç Mimari Tasarım Ofisi: Ofist Tasarım Ekibi: Yasemin Arpaç& Sabahattin Emir Proje Tarihi: Haziran 2011 Yapım Tarihi: Eylül 2012 Total Construction Area: 185 m² Electrik İşleri: Birtes Elektrik Mekanik İşler: DSM Mühendislik Ağaç İşleri: Aren Dekorasyon Metal İşleri: Sen Metal Taş İşleri: Oktay Yegin Boya İşleri: Ali Aksu Beton Yüzeyler: Hit Design Fotoğraflar: Koray Erkaya

CREDITS Project Location: Karakoy İstanbul Project Type: Residential Interior Design Design Office: Ofist Design Team: Yasemin Arpac & Sabahattin Emir Project Date: July 2011 Construction Date: September 2012 Total Construction Area: 185 m² Electrical Works: Birtes Electrics Mechanical Works: DSM Engineering Wood Works: Aren Decoration Metal Works: Sen Metal Stone Works: Oktay Yegin Paint Works: Ali Aksu Cement Based Surface: Hit Design Photography: Koray Erkaya

natura | 93


proje | project

Mahal / Location: Loby ve Avlu Zemin / Lobby and Yard Floor Doğal Taş / Natural Stone: Light Pearl Ocak / Quarry: Burdur

natura | 94


proje | project

ESKİ’NİN İÇİNDEN YENİ’NİN ÇIKARILDIĞI BİR PROJE:

10 KARAKÖY BUTİK OTEL A PROJECT WHERE THE NEW IS EXTRACTED FROM THE OLD:

10 KARAKÖY BOUTIQUE HOTEL

Heval Zeliha Yüksel Mimar / Architect

SON GÜNLERDE KARAKÖY’DE İYİ BILINEN ESKI BIR YAPI YENI BIR MEKÂNA DÖNÜŞTÜRÜLDÜ. ASLINDA IŞLEV AYNI SAYILIR. ESKIDEN HAN OLAN YAPI ŞIMDI BIR BUTIK OTEL OLARAK HIZMET VERIYOR. BIZIM IÇIN BU PROJEYI KIYMETLI KILAN ESKI YENI UYUMUNUN OLMASI. METEX DESIGN’IN IMZASI OLAN PROJEYE DAIR DETAYLARI TASARIMCILARINDAN BIRI OLAN Y. MIMAR HÜRAY ERK’DEN DINLEYIP SIZIN IÇIN DERLEDIK… RECENTLY, AN OLD WELL-KNOWN BUILDING IN KARAKÖY WAS CONVERTED INTO A NEW VENUE. ACTUALLY, THE FUNCTION MAY LOOK THE SAME. THE BUILDING WHICH USED TO BE AN INN, NOW SERVES AS A BOUTIQUE HOTEL. WHAT MAKES THIS PROJECT PRECIOUS FOR US IS THE HARMONY OF THE OLD AND THE NEW. WE HEARD ABOUT THE DETAILS OF THE PROJECT WHICH IS THE BRAIN CHILD OF METEX DESIGN; FROM ARCHITECT, M.ARCH HÜRAY ERK, ONE OF ITS DESIGNERS…

natura | 95


proje | project

natura | 96


proje | project

Proje hakkında kısaca:

Briefly on the project:

E

T

ski “Büyük Balıklı Han” yeni adıyla “10 Karaköy”ün iç mimari projesi Metex Design Group Sinan Kafadar, Hüray Erk ve Kağan Erk’e ait güncel bir projedir.

he interior design of “Büyük Balıklı Han” (Grand Fishy Inn) of the old, now named “10 Karaköy” is by Metex Design Group’s Sinan Kafadar, Hüray Erk and Kağan Erk.

Yapının özellikleri:

Building characteristics:

19. yüzyıl yapısı olmasına rağmen orjinal halini koruyabilmiş olan bu yapının en önemli mimari özelliği avlulu bir yapı olmasıdır. Bu avluya açılan 1 ana giriş ve 3 yan giriş mevcuttur. Basık kemerli revakları ile osmanlı mimarisinden izler taşımasının yanında cephesindeki neo klasik çizgilerden dolayı batı etkisinde olduğunu söyleyebiliriz.

The most important architectural feature of this building which has managed to keep its original form despite being from the 19th century, is its being a structure with a yard. There is a main entrance and three side entrances opening to this yard. Besides, its bearing traces from ottoman architecture with its low arched revaks, we can say that it has a western effect of the neo-classical lines on its façade.

İç mimari fikirler:

Interior design ideas:

İç mimarideki tasarım anlayışımızı kısaca şöyle özetleyebilirim: Bu ihtişamlı yapı aslında hep yaşamış hep varmış ve sanki biz ona şık 1-2 aksesuar ilave etmişiz gibi olsun istedik. Bu sebeple odalarda dekorasyon olarak çok giydirme, kaplama yapmadık, duvarları banyolar dahil boya bıraktık. Sabit ahşap işlerindeki klasik çizgiyi biraz daha modern mobilyalarla biraraya getirdik. Bu yorumumuz insanı yormayan bir içmimari ortaya çıkardı. Genel mekânlarda da aynı prensibi kullanmaya devam ettik. Kat koridorların, zemin kattaki bar ve restaurantdaki duvarların boya bırakılması aynı sebeptendir. Avlu etrafında özelleştirilebilen mekânları hareketli paneller kullanarak sağladığımızı düşünüyorum. Avlu etrafındaki düşük tavanlı localar istenirse kapatılarak private toplantı ya da yemek salonuna dönüştürülebilinir. Bu kısımlar için daha içe dönük kullanımlar düşünülmüştür. Avludan bahsedersek te en önemli öğesi bence girdiğinizde tam karşınızda duvardan akan su ve balıklar yapının eski ismi olan “Büyük Balıklı Han” ismine bir göndermedir. Ayrıca ana giriş kapısı ve avluya açılan diğer büyük kapının kollarında da balık figürlerini görebilirsiniz. Genel mekânlardaki sanatsal çalışmalarda da balık figürünü kullandık.

We can briefly state our decoration concept in interior design is as follows: We wanted that it should look like this magnificent building was always there; and as if we just added one or two elegant accessories to it. Therefore, we didn’t apply much cladding, covering in rooms as decorative elements. We left the walls with paint including bathrooms. We brought the classical line in the fixed wood word together with a little bit more modern furniture. This interpretation ended up with an interior design which does not tire the individual. We continued to employ the same principle in common locations as well. This is why the walls on floor hallways and the bar and restaurant on the ground floor to be left with paint. I believe that we accomplished individualizable spaces around the yard using panels. If desired, the low ceiling boxes around the yard may be closed to be converted into a private conference or dining hall. More introverted uses were considered for these parts. If we talk about the yard, i think its most important element; the water running from the wall and the fish right across you when you enter it is a reference to the building’s old name “Grand Fishy Inn”. Also, you may see the fish figures on the arms of the main entrance door and the other; big door opening to the yard. We use the fish figure also in the art work in common spaces.

natura | 97


proje | project

natura | 98


proje | project

natura | 99


proje | project

Mahal / Location: standart oda banyoları zemin / standard room bathroom floors Doğal Taş / Natural Stone: Light Pearl Ocak / Quarry: Burdur Mahal / Location: standart oda banyoları tezgâh / standard room bathroom bench Doğal Taş / Natural Stone: Light Pearl Ocak / Quarry: Burdur

natura | 100


proje | project Eski yeni uyumu:

Harmony of the old and the new:

Mevcut hali ile ilk karşılaşmamızda bizi çok etkilemiş olan bu yapıya çok fazla müdahale etmedik aslında. Statik anlamda iyileştirmeler dışında zaten var olan duvarlara fazla dokunamıyorduk. Mevcut duvarlar arasına yeni bölüntüler ilave ederek bir otelin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde planlamayı yaptık. Yapının volta döşemelerini otelin ana girişinde ve 2 yanındaki yüksek tavanlı alanlarda ve odalarda görünür bıraktık.

Actually, we didn’t mess a lot with this building which impressed us a lot when we first saw its present state. We couldn’t touch much on the existing walls beside structural improvements anyway. Adding new partitions between existing walls, we did the planning so that the requirements of a hotel are met. We left the volta floorings of the building visible at the main entrance of the hotel in the high ceiling spaces on two sides and in the rooms.

Yapılan değişiklikler:

Changes made:

Bodrum kat, mevcutta dolgu ile doldurulmuştu. Eskiden sarnıç olabileceği düşünülen bu alandaki dolgu temizlenerek otelin toplantı, seminer ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yeniden planlanmıştır. Mevcut döşeme kotu 1 metre aşağıya alınarak bodrum katın yüksekliği kullanılabilir hale getirilmiştir. Ayrıca mevcut kemerlere, tonozlara dokunmadan tüm mekanik ve elektrik sistemleri çözebilmek için de yükseltilmiş döşeme yapılmıştır. Yükseltilmiş döşeme yapmak aynı zamanda aydınlatmayı da kısmen çözmemizi sağladı. Çünkü bodrum kattaki kemerleri ve tonozları olduğu gibi bırakmak istiyorduk ki bu yapının mimarı zenginliklerinden bir kaçıydı. 4. kat ve çatı katı, otelin bulunduğu konum itibari ile çok değerli. Karşınızda tarihi yarımada ve arkanızda Galata Kulesi. Bu otel mimarisinin şekillenmesinde çok büyük faktördü. En üst katta özellikli olan suitleri ve sky barı planlarken çatıda da manzarayi 360 derece kullanabileceğimiz konforlu bir teras yarattık.

In legacy, the basement floor was filled. The fill material in this area believed to have been a cistern previously, was cleaned and re-planned to satisfy the conference and seminar needs of the hotel. The legacy floor level was brought down one meter, making the height of the basement floor usable. Also, raised floor was applied so that all mechanical and electrical systems could be resolved without touching the existing arches and vaults. Application of raised floor, at the same time allowed us to resolve lighting partly. Because we wanted to keep the arches and walls in the basement floor as is; because they were a few of the architectural wealths of this building. The 4th floor and the roof floor are very valuable because of the location of the hotel. The historical peninsula before you and Galata Tower behind you!... This was a very major factor in shaping up of the architecture of the hotel. We created specialty suites at the top floor, specialty suites and sky bar on the top floor; with a comfortable terrace on the roof, where we could make use of the scenery 360 degrees.

Mahal / Location: Dış Cephe / Facade Doğal Taş / Natural Stone: Kandra Taşı / Kandra Stone

natura | 101


proje | project

Mahal / Location: Penthouse Banyo / Bathroom Doğal Taş / Natural Stone: Tuana Blue Ocak / Quarry: Balıkesir natura | 102


proje | project

KÜNYE Proje Adı: 10 Karaköy Butik Otel İşveren: Nesa Turizm, İsmail Ekşioğlu İç Mimari Proje: Metex Design Group-Sinan Kafadar, Hüray Erk, Kağan Erk Restorasyon Ve Restitüsyon Projesi: Altuğ İnşaat Mekanik Proje: Civa Mühendislik Elektrik Proje: Enproje Mühendislik Statik Proje: Sigma Mühendislik Yangın Danışmanı: Etik Mühendislik Metex Design Group Proje Ekibi: İç Mimari Tasarım: Hüray Erk İç Mimari Uygulama Proje Ekibi: Hüray Erk, Kağan Erk, Merve Bulut, Özgür Karakılıç, Asena Palalar, Cansu Kesici, Eda Yayla, Evren Başik, İdil Tabak, Duygu Aksu, Gökhan Tüzinoğlu, Murat Saner, Ozan Falay Proje Uygulama Ekibi: Nesa Turizm , Renan Altan Coşgun (Proje Müdürü), Sinem Çakir, Yakup Oruç, Naci Sezen, Zehra Çetinkaya Kullanılan Malzemeler ve İlgili Firmalar: Bataryalar: Grohe Aydınlatmalar: Kare Aydınlatma, Kokkaya Aydınlatma Vitrifiye: Duravit Hardware: Simonswerk, Hafele Sabit Ahşap İşleri: Layik Dekorasyon, Kenan Coşgun Hareketli Mobilyalar: M Voice, Layik Dekorasyon Kumaşlar: Soylu Mensucat Halılar: Selvi Halıcılık, Step Halı, Interface Mermer İşleri: Alkan Mermer Cam İşleri: Yakamoz Vitray&fuzyon Cam Metal İşleri: Kokkaya Aksesuarlar: Sirça Design

CREDITS Project Name: 10 Karaköy Boutique Hotel Client: Nesa Turizm, İsmail Ekşioğlu Interior Design: Metex Design Group-Sinan Kafadar, Hüray Erk, Kağan Erk Restoration And Restitution Drawings: Altuğ İnşaat Mechanical: Civa Mühendislik Electrical: Enproje Mühendislik Structural: Sigma Mühendislik Fire Consultant: Etik Mühendislik Metex Design Group Design Team: Interior Design: Hüray Erk İnterior Design Shop Drawing Team: Hüray Erk, Kağan Erk, Merve Bulut, Özgür Karakılıç, Asena Palalar, Cansu Kesici, Eda Yayla, Evren Başik, İdil Tabak, Duygu Aksu, Gökhan Tüzinoğlu, Murat Saner, Ozan Falay Design Application Team: Nesa Turizm , Renan Altan Coşgun (Proje Müdürü), Sinem Çakir, Yakup Oruç, Naci Sezen, Zehra Çetinkaya Used Materials And Applicable Firms: Batteries: Grohe Lighting: Kare Lgihting, Kokkaya Lighting Vitreous China: Duravit Hardware: Simonswerk, Hafele Fixed Wood Works: Layik Decoration, Kenan Coşgun Mobile Furniture: M Voice, Layik Decoration Fabrics: Soylu Mensucat Carpets: Selvi Carpets, Step Carpets, Interface Marble Works: Alkan Marble Glass Works: Yakamoz Vitray&fuzyon Cam Metal Works: Kokkaya Accessories: Sırça Design

natura | 103


2015 BEKLENTİLERİ: MİMARLIK VE DOĞAL TAŞ 2015 EXPECTATIONS: ARCHITECTURE AND NATURAL STONE Türkiye’den mimarlar ve doğal taş üreticilerine aşağıdaki 2 soruyu sorduk: 2015’ten beklentileriniz neler? Doğal taş için Türkiye’de çok zengin kaynaklar var. Bu kaynakların ve malzemenin mimari açıdan yeterince iyi kullanıldığını düşünüyor musunuz? İşte aldığımız yanıtlar... We have asked two following questions to architects and natural stone manufacturers: What are your expectations about 2015? There are rich sources in Turkey for natural stone. Do you think that those sources and material are being used well as in architecture? Here are the answers...

TUNCER ÇAKMAKLI

Bembeyaz bir kış, taze kokulu bir bahar, sıcacık bir yaz ve rengârenk bir sonbahar… Ve fikirler üretebileceğimiz yeni bir yıl diliyorum. Sağlık – enerji - ve anlayabilecek, değerlendirebilecek - yaşayabilecek bir toplum bekliyorum. Doğal taşın yeterince kullanıldığını düşünmüyorum...Entelijensiya akademik eğitim ile değil, bilginin sürekli çalışan beyinler ile ürünler verebileceğine ve bunu gerçekleştirebilen beyinlerin maalesef çok az olduğunu görüyorum. Doğal taş insanoğlunun ilk yapı malzemesi olmasına rağmentümtecrübelerbir kenara atılarak sahte ürünlerle yapılar oluşturulmaya çalışılıyor. Usta ve kalfalar ile birlikte doğal taşın tekrar güçlü yapısal çevreyegirmesiiçinyoğunbireğitim ve kullanım araştırmalarının gerekli olduğunu düşünüyorum... A snow-white winter, a spring with fresh aromas, the warmest of summers and a colorful autumn… And I wish a new year in which we can create ideas. I expect health – energy – and a society capable of understanding, evaluating – living. I don’t believe that natural stone is used enough… I think intelligentsia can produce not by academic education but knowledge can produce by continuously working brains and unfortunately, brains who can do this are very few. Although natural stone is the first building material of humans, buildings are attempted to be formed by fake products, leaving aside all experience. I believe that together with master tradesmen and journeymen, intense education and usage research is necessary so that natural stone once again enters the structural environment…

Artık alıştığımız gibi, her yıl karmaşaya ve belirsizliğe meyleder bir emare gösterse de sakin bir yıl umuyorum. Düşünmüyorum. Çünkü biz mimarların ve ilgili sektörün elinde yeterli bir envanter yok. İsimleri ve kaynak coğrafyaları dahi bir belirsizlik ve çelişki oluşturuyor. As we’re getting used to; it seems like each year, we’ll tend towards confusion and ambiguity, I hope for a calm year. I don’t think so, because there isn’t adequate inventory in the hands of us, architects, and the related industry. Even names and resource geographies have ambiguity and contradiction.

CEM SORGUÇ natura | 104


2015 de hala özgürce ve kendi gibi olmaktan bahsedecek miyiz acaba? Yoksa artık herşeyi kabul edip doğayı,kaynakları olanı,biriktirdiklerimizi mi tekrar harmanlayıp günü mü yaşayacağız? Yoksa yarın için kaygılanacak mıyız? Yani, farklı farklı coğrafyalarda kendini anlatmadan,yalnızca üretmek ve paylaşarak yeni deneylere doğru gitmek. Bugünkü yatırıcı ve müşteri, evet, mimarinin gerekliliğini, mimarın projeye katkısını kabul etti. Ama hangi vizyonla ve hangi heveslerle? Fark yaratmak ve gerçekten bu coğrafyanın en temel zenginliklerinden biri olan madeni taşı kullanmak, hakkını vermek mi? İşte bu noktada mimar ve tasarımcılara yaratıcı beyinlere ciddi görevler düşüyor. Malzemeyi tanımak, zaman zaman ona teslim olup, bazense onu evirerek işleyerek farklılaştırmak.Yoksa yazık oluyor tabii ki. Yalnızca kabullerle gidince güzelim malzeme de kim vurduya gidiyor. Çoğu için sıradan kabul edilip itilip kakılan bu değerli malzeme ancak doğru ellerde cesurca şekillenince değer buluyor. Umarım daha bilinçli kullanılır ve işlenir. Will we still talk about being free and like ourselves in 2015 or will we live for the day, re-batching nature, the resourceful, what we have accumulated, accepting everything or shall we have concerns for the future? I mean, in different geographies, without telling yourself, only producing and moving towards new experiences by sharing. Today’s investor and client, yes, they have recognized the necessity of architecture, they have recognized the necessity of architecture, the contribution of the architect to the project. But with what vision and what ambitions? Is it to create a difference and use mineral stone, one of the most basic richnesses of this geography, doing right by it. At this point, there are serious duties for architects and designers, creative brains. To know the material, sometimes submitting to it and sometimes evolving processing it and making it different. Otherwise, indeed it’s a waste. When you go with just assumptions, the beautiful material also goes to waste. This material, which is found ordinary and pushed around by most, finds its value only if bravely shaped in correct hands. I hope, it is used and worked on with more awareness.

SEMA TOPALOĞLU

2015 yılı ilk yarısı, yazın yapılacak seçimlerden dolayı yine tereddütlerle geçecek gibi görünüyor. Belirsizliğin bitmesinin ardından dünyadaki ekonomik duruma da göre yatırımların başlayacağını ve devamının geleceğini düşünüyoruz. Ülkemizin ekonomi lokomotifi inşaat olduğundan ve bizi de direkt olarak etkilediğinden ilk yarı yeni işler açısından durgun ikinci yarı ise dünya gelişmelerine bağlı olarak hareketli geçecektir. İnsan yapımı teknolojik malzeme üretiminin çoğalmasından dolayı yeterince kullanılmadığını düşünüyoruz. Özellikle bina cephelerinde temizlik unsurları göz önünde bulundurularak kullanılmıyor. Biz bunun doğru olmadığı düşüncesindeyiz, çünkü doğal malzemeler kirlendiklerinde yaşanmışlığın doğallığını yansıtıyorlar. özer + tulgan olarak doğal taşları, hem mimari hem de iç mimaride mümkün olduğunca fazla kullanmaya çalışıyoruz. It appears that the first half of 2015 that it will again be full of hesitations because of the elections in summer. We think that once the ambiguity goes away, investments will start and continue, also depending on the world economic situation. Since the locomotive of our economy is construction which also affects us directly; the first half should be stagnant in terms of new projects but the second half more lively, depending on the developments in the world. We think that it is not used sufficiently as manmade technological material production is growing. Especially on building façades, it’s not used considering cleaning aspects. We believe that this is not right because when they get dirty, natural materials reflect the naturalness of having lived in. As özer + tulgan; we try to use natural stones as much as possible both in architecture and also in interior design.

EMRE ÖZER VE TAYFUN TULGAN

Daha fazla huzurun olduğu, tasarıma daha fazla önem verilen bir Türkiye... Maalesef yurt içindeki kaynaklarımızdan istediğimiz ölçüde faydalanamıyoruz, ocakların çoğu yurtdışına blok ihracat yapıyor, neredeyse kendi taşımızı işlenmiş olarak tekrar ithal ediyoruz. A Turkey where there is more peace, where there is more emphasis on design… Unfortunately we can’t make use of our local resources as much as we want; most quarries export blocks abroad, which makes us re-import our own processed stone back.

GÜRHAN BAKIRKÜRE natura | 105


2015 yılı, bir süredir tasarımıyla uğraştığımız birçok projenin inşaat sürecinin yol alacağı ve tamamlanacağı bir yıl olacağı için bizi heyecanlandırıyor. Uzun süredir her fırsatta kamusal projelerle uğraşmak istediğimizi dile getiriyorduk ve 2014 yılında üç tane kamusal projeler tasarladığımız için kendimizi şanslı görüyoruz. 2015 yılında projelerimizle ilgili daha hızlı yol almayı umuyoruz. Uzun ömürlü, eşsiz ve sürdürülebilir bir malzeme olduğu için projelerimizde kullanmayı sevdiğimiz, tercih ettiğimiz bir malzeme olan doğal taşın daha fazla yaygın olmayışının en önemli nedeninin, yap-sat modeliyle üretilen yapı stoğundamüteahhitlerin maliyet kaygıları olduğunu düşünüyorum. Year 2015 excites us as it will be a year in which many projects we have designed will be under construction or completed. We were stating that we wanted to be engaged in public projects on every occasion for a long time and we see ourself to be lucky for having designed public projects in 2014. We expect to cover more distance on our projects in 2015. I believe that the most important reason why natural stone which we like to use in our projects we opt for, as it is a long-lasting, unique and sustainable material is the cost concerns of contractors in the building stock constructed under the build-and-sell model.

ARIF SUYABATMAZ

SELÇUK AVCI

EMRE ERKAL

natura | 106

2015’te Türkiye’de sürdürülebilir tasarım adına çıtayı bir adım ileri yükseltecek projeler yapmayı ve yapıldığını görmeyi ümit ediyorum. Kaynaklar açısından hakikaten çok şanslı bir konumdayız. Hem yapı kalitesi hem de sürdürülebilirlik açısından yerel kaynaklı doğal malzemelerin bu denli çeşitli olması bizim için büyük avantaj ve mimarlar olarak oldukça şanslıyız. Fakat birçok projede gördüğümüz o ki, yerel kaynaklı malzemeler yeterince destek görmüyor. Avcı Architects olarak her zamanki gibi 2015 de de yerel kaynaklarımızın sunduğu zenginlikten faydalanmak gerektiğini hatırlatmak isteriz. I hope to create projects which will raise the bar one step in the name of sustainable in Turkey in 2015 and to see that this happens. We are truly very lucky in terms of resources. It is a big advantage for us that local natural materials are so diverse from the perspective of both quality and also sustainability, and we’re lucky as architects. But what we see in many projects is that local materials are not given enough support. As Avcı Architects, we would like to remind as always once again that we have to make use of the wealth presented by our local resources in 2015, too.

2015 yılına dair olarak, içinde bulunduğumuz yıla göre daha nitelikli bir yapı kültürüne doğru adımlar atıldığını görmek dileğini taşıyoruz. Doğal taş ile ilgili kaynakların mimari açıdan yeterince iyi kullanıldığını düşünmüyorum. Pek çok boyutu konuşulabilir ancak bizi doğrudan ilgilendiren, ortamın tasarımcıdan bekledikleri. Bu konuda malzemenin kullanımının tasarımda yeterince çeşitlendirilmediğini, ancak bu durumun tasarımcılardan kaynaklanmadığını düşünüyorum. Nedenleri daha çok içinde çalıştığımız yapı kültüründe kolay ve hızlı çözümlere itibar edilmesinin bu sonucu doğurduğunu düşünüyorum. We hope that steps are taken towards a higher quality building culture compared to the one we are in for 2015. I don’t believe that natural stone resources are used well enough architecturally. Many aspects may be discussed but what concerns us directly is the expectations of the environment from the designer. On this topic, I believe that use of material is not diversified enough in design, but this is not attributable to the designers. I think that this result comes from the preference of easy and fast solutions in the building culture we work in.


Sorunuzu iş hayatı ile ilgili beklenti olarak anlıyorum. Öncelikle Türkiye’de ki iş hacminde ufalma bekliyorum. Bunu piyasa doygunluğu ve çevre ülkelerde ki ekonomik ve sosyal dalgalanmalara bağlıyorum. Türk müteahhit ve mimarların iş yaptığı çevre ülkelere baktığımızda, Rusya ve Ukrayna huzursuzlukları; Rusya’dan çok etkilenen Türki Cumhuriyetler; Ortadoğu’nun iç çalkantıları ve süregelen savaş hali, Avrupa’nın ciddi durgunluğu ve buna bağlı Balkanlar’ın finans zorlukları sonucu; kısa vadede çok iyimser değilim. Doğal taşlarımızı kullanımını Metex olarak destekliyoruz.Ancak seramik türevlerinin pratik ve ekonomik oldukları da bir başka gerçek. Mimaride özellikle de dış cephede kullanımı artmalı ama bunu için de üreticiler daha farklı kalınlıktaki ürün üretmenin riskine girmeli… I understand your question as expectations relating to business life. First of all, I expect a contraction in the business volume of Turkey. This would be because of the market saturation and the economic and social fluctuations in neighboring countries. Looking at the neighboring countries Turkish contractors and architects work in, turmoil in Russia and Ukraine, Turkic Republics affected a lot from Russia; the Middle East internal turmoils and ongoing war, significant stagnation in Europe and therefore, financial problems of the Balkans; I’m not very optimistic in the short term. As Metex, we support use of our natural stones. But another reality is that ceramic derivatives are practical and economical. In architecture, use especially on the façade should increase but to do that, producers should take the risk of producing materials in more diverse thicknesses…

SINAN KAFADAR

Yeni bir yüzyılın 15 yılını devirdik ve zamanımız “digitalage”in daha başlangıç yılları. Daha henüz yapay zekâyı arşivlemek, depolamak için, oyun oynamak için kullanıyoruz. Yapay zekâ uyusun, büyüsün, top oynasın, acıksın. Çünkü daha geçen yüzyıldan kalan işler var (birleşemedik, barışamadık, ürünleri bölüşemedik, hâlâ kavgalıyız birbirimizle...) Biz bu dönem mimarlarının işlerini pürüzsüzce yapabilmelerinin kolay yolu eski meslektaşlarının geçmiş yüzyıllarda nasıl inşa ettiklerini ve formüllerini masaya yatırmak tek tek bugüne dönük ayıklamak olacaktır. Ekoloji daha yeşil daha doğal daha taş daha toprak.... Taşla inşaa edilmiş yapılara hayranlık duyarım ve tek tek taşla inşa etmeye veya hiç olmazsa taş ile sarıp sarmalamaya ilgi duyarım. Beni etkileyen şey kesme şeker büyüklüğünden tonlarca büyüklüğe kadar kesilmiş taş kütlelerini inşa etmenin inşası esnasında bile temizliği ve güzelliği... Gün be gün bir medeniyet inşa etmenin derin hissi. Taş bir yapının yarısı inşa edilmiş, yarısı kalmış hali bile güzel. Milyonlarca yıllık bir malzemeyi kullanmanın keyfi, eskidikçe güzelleşen. Onunla her şeyi yaparsınız. Çatı bile kapı bile. İnce kesim, kalın kesim yatayına dikeyine, damarına doğru. Anadolu zengin, yüzlerce çeşit taşı var. Kırmızı, yeşil,sarı,sapsarı,beyaz,bembeyaz. Daha çok taştan binalara,sokaklara, şehirlere ihtiyacımız var. Taş nefes alır nefes verir. Daha çok nefese ihtiyacımız var. We completed the 15 years of a new century and these are just the starting years of our age; “digital age”. We’re still using our artificial intelligence for archiving, storage and games. Let artificial intelligence sleep, grow, play ball, get hungry. Because there are still things left over from the past century (we couldn’t join, make peace, we couldn’t share products, we’re still at war with each other…) The easiest way for us, architects of this period, to do their job smoothly, should be putting on the table how old colleagues in previous centuries built, and their formula; and picking between them for today. Ecology, greener, more natural, more stony, more earthy… I admire buildings made of stone and I’m interested in building with single stones or at least surrounded with stone. What impresses me is the cleanness and beauty, even during construction of stones cut into sizes, ranging from a sugar cube to tons… The profound sentiment of building a civilization from day to day. A stone structure looks great even half-built, half forlorn. The delight of using a million years old material which gets better as it ages. You can do everything with it. Even a roof, even a door. Finely cut, coarsely cut, horizontally, vertically, to the vein. Anatolia is rich; it has hundreds of kinds of stones. Red, green, yellow, bright yellow, white, bright white... We need more stone buildings, roads, cities. Stone breathes in and breathes out. We need more breaths.

GÖKHAN AVCIOĞLU

natura | 107


2015’te Çin ile iş yapacakların çok dikkatli olması gerekiyor, başka ülke pazarlarının araştırılmasında faydalı olacağını düşünüyorum. Önümüzdeki yıl blok satıcılarının çok fazla beklentilerinin olmayacağını Çin için%50 oranında düşeceğini düşünüyorum. Doğal taş kaynaklarımız gerçekten çok zenginfakat biz bunun kıymetini bilmiyoruz. Hala mermere taş diyerek değerini düşürüyoruz. Bu son çıkan yeni maden yasası ile bu işi herkes yapamayacak maliyetler yükselecek umuyorum taşlar artık mermer olacak. Those to do business in China in 2015 have to be very careful, I believe that research on other country markets will be useful. I think that block sellers should not have too much expectations for next year. For China, this will drop by 50 %. Our natural stone resources are actually very rich but we don’t know how good they are. We still call marble stone, depreciating its value. Everyone will not be able to do this job with this latest Mining Act and costs will rise. I hope stones from now on will be marble.

HASAN HÜSNÜ AYVACI, VEZIR MERMER

RÜSTEM ÇETINKAYA, TEMMER

AKIN GÖLÇÜK, ARCENT MIMARLIK VE MADEN

natura | 108

Geçtiğimiz yıl Çin’de yaşanan duraklama, Körfez Ülkeleri’ndeki iç savaşlar ve siyasi karışıklıklar nedeniyle görülen ekonomik soğuma, 2015 yılının ilk yarısında da etkisini sürdürecek gibi görülüyor. Ancak 2015 yılının ikinci yarısı için umutluyuz. Çin’deki duraklamanın azalacağını düşünüyoruz. Amerika ekonomisinde ki canlılık maden sektörünü harekete geçirecektir. Ülkemizde inşaat ve konut sektöründe beklenen büyüme, kentsel dönüşüm projeleri gibi gelişmeler iç pazarda talep oluşturacaktır. Bu doğrultuda yeni yılda % 5’lik bir büyüme hedefimiz var. Yeni ocak yatırımlarımız devam edebilir. Yeni ocak arayışlarımız sürüyor. Arge çalışmalarımız istediğimiz yönde sonuçlanırsa, yapacağımız ocak yatırımı olacaktır. The stagnation in China last year, the inner conflicts in Gulf countries and political turmoil caused an economic recession which will go into the first half of 2015 it looks. But we’re hopeful about the second half of 2015. We think that the recession in China will decrease. The liveliness in American economy will get the mining sector moving. The growth expected in the construction and housing industry in our country, developments like urban transformation projects will create demand in the domestic market. To that end, we have a growth target of 5 % in the new year. Our new quarry investments may keep going. Our search for new quarries is ongoing. If our R&D work gives the results we want, there will be quarry investments we will be involved in.

2015 yılı için blok mermer ihracatı için maalesef pek umutlu değilim. 2014 yılından çok farklı olmayacak. Çin ve Tayvan pazarındaki sıkıntılar 2015 yılında da devam edecek gibi görünüyor. İşlenmiş doğal taş pazarı kısmen daha iyi olacak diye düşünüyorum. Özellikle yurtiçinde kentsel dönüşüm uygulamalarının hızla başlaması ve önümüzdeki en az 10 yıl boyunca devam etmesi doğal taş talebini artıracaktır. Son yıllarda ülkemiz de de Doğal taşın yapılarda yeniden özgün bir malzeme olarak tercih edilmesi İşlenmiş doğal taşlara ilgiyi artıracaktır.İşlenmişdoğal taş ihracatının da yeni pazarlar ile artacağını düşünüyorum. Çok zengin yataklar var ama bu kaynakların planlı olarak kullanıldığını düşünmüyorum. İhtiyaç - talep analizlerine göre üretim yapılmalıdır. Her bölgede farklı rezerv kaynakları ciddi bir planlama ile gelecek nesillere taşınmalıdır. Hangi rezervlerin hangi tarihler de kullanılabileceğine dair kapsamlı çalışmalar sonrasında üretime geçiş izinleri verilmelidir. Unfortunately, I’m not that optimistic about block marble exports for 2015. It won’t be much different than 2014. The problems in Chinese and Taiwanese markets appear to be continuing in 2015. I think that processed natural stone market will be partially better. Especially, the rapid start of local urban transformation projects, which will continue for at least a decade, will increase the demand for natural stone. In recent years, preference of natural stone in our country in buildings, once again, as an original material; will enhance the demand for processed natural stones. I think that exports of processed natural stone will increase with new markets. There are rich deposits but I don’t think these deposits are used in a planned manner. Production should be made according to supply-demand analyses. Various reserve deposits in every area should be carried to future generations through serious planning. Production should be allowed as a result of comprehensive studies on which reserves may be used on what dates.


2015 yılı için iç piyasada seçim öncesine kadar,gerek küresel gerekse coğrafyamızdaki ciddi sıkıntılardan dolayı, çok fazla bir beklenti içersinde değilim. Yatırımcının bu bahsi geçen sıkıntılardan dolayı endişeleri doğal olarak bizler içinde aynı ölçekte sıkıntı yaratmaktadır. Şu an Türkiye’deki mermer kaynaklarımızın ancak %29’unu işleyebilmekteyiz. Bu doğal kaynakların mimari açıdan çok yeterli kullanıldığına inanıyorum. Gerek yurt içi gerekse yurtdışındaki projelerde mimarlarımız ve ilgili firmalar mermer kullanımında dünya mermer sektöründe söz sahibi konumuna gelmişlerdir. I don’t have much of an expectation from 2015 due to the serious problems in the domestic market until before the elections and also global problems and the ones in our geography. Naturally, the worries of the investors because of these problems also create problems of the same scale for us as well. Presently, we are able to process only 29% of our marble deposits in Turkey. My belief is that these natural resources are used quite adequately in terms of architecture. In both local and also international projects, our architects and applicable firms have gained the position of having a say in use of marble in the global marble industry.

HASAN ÖZER, PROVIN MERMER

2015 yılından beklentim Türkiye’de, mimarın mesleki çabasına saygı ve güven duyulan, mimarın kente ve çevreye olumlu katkılar yapabilmesine olanak veren bir mimarlık uğraşısı alanı oluşması. Büyük kentlerdeki kentsel dönüşüm projelerinde ile ortaya çıkan hızlı ve kontrolsüz yapılaşmanın itici gücünün artık emsal ve yoğunluk artışı olması yerine, planlı, sürdürülebilir ve kaliteli ortamların oluşmasının getirdiği değerler olmasını umuyorum. Doğal taş bugün mimarinin vazgeçilmesi bir yapı elemanı, ancak her malzeme gibi mimaride doğru yerde ve özenle kullanılması gerekiyor. Türk mimarlığında da doğru ortamlarda ve doğru beklentilerle geliştirilen projeler arttıkça, doğal taş kullanımındaki ustalık ve mimari değer de artacaktır.

My expectation from 2015 is formation in Turkey, of a field of architectural endeavor in which professional efforts of the architect are respected and relied upon, allowing the architect to contribute positively to the city and the environment. I hope that the driving force for the fast and uncontrolled buildup emerging in the urban transformation projects in large cities, instead of building factors and increase in density, are values brought about by formation of planned, sustainable and high quality settings. Today, natural stone is an indispensible building element for architecture, but like all materials, it has to be used at the correct place and with diligence in architecture, too. In Turkish architecture, as projects developed in right settings and with right expectations increase, the craftsmanship and the architectural value in use of natural stone will also increase.

MEHMET EMIN ÇAKIRKAYA

2015’ten beklentim, Türkiye’deki bir saatin dünyadaki yedi yıla denk düşmediği yoğunlukta bir gündem. Türkiye’de doğal olan hiçbir kaynağın/malzemenin yeterince iyi kullanıldığını düşünmüyorum. What I expect from 2015 is an agenda of intensity where one hour in Turkey does not correspond to seven yearsin the world. I don’t think that any natural resource/material is used adequately well in Turkey.

ORAL GÖKTAŞ natura | 109


söyleşi | interview

Prof. İhsan Bilgin ile Doğaltaş üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

“Taşın Sırrı”

We had an interview with Prof. Ihsan Bilgin on natural stone.

“Stone’s Secret” Hazırlayan/By Nil Aynalı Eğler

TAŞ, YERKÜRENIN ESASINI OLUŞTURAN TEMEL MADDE. YERÜSTÜNE ÇIKTIĞI VE INSAN KÜLTÜRÜ ILE KARŞILAŞTIĞI ANDA ISE SAYISIZ FARKLI ŞEKLE BÜRÜNÜYOR. İHSAN BILGIN’LE BIR SANATÇI ATÖLYESINDEN, ALPLER’DE BIR KAPLICAYA, LOS ANGELES’IN UÇSUZ BUCAKSIZ ÇÖLÜNDEN, İSPANYA’NIN KUZEYINDEKI KATALAN BÖLGESININ FRANSA SINIRINDAKI PORTBOU SINIR VE KIYI KASABASINDAKI BIR ANIT MEZARA UZANAN IZLER ÜZERINDEN TAŞIN HALLERINI KONUŞTUK: STONE IS THE MAIN MATTER THAT CONSTITUTES THE ESSENCE OF EARTH. IT GAINS VARIOUS DIFFERENT FORMS AS IT IS UNEARTHED AND COMES ACROSS WITH HUMAN CULTURE. WE HAVE TALKED ABOUT THE CONDITIONS OF STONE WITH İHSAN BILGIN, ALONG A TRACK THAT DEPARTS FROM AN ARTIST’S STUDIO TO A THERMAL BATH IN THE ALPS, AN ENDLESS DESERT IN LOS ANGELES AND A MAUSOLEUM IN PORTBOU, ON THE BORDER OF FRANCE AND SPAIN TO THE NORTH OF THE CATALAN COASTAL TOWN LIMITS. natura | 110

Kaynak / Source: www.pacificstandardtimepresents.org


söyleşi | interview

PARÇASINDAN DA ÖTE, TAŞ SONUÇTA DÜNYANIN ESASI... MORE THAN BEING A PART OF IT, ACTUALLY STONE IS THE ESSENCE OF THE EARTH. NAE: Serbestiyet.com’da yayınlanan “Taşın Sırrı” adlı yazınızda Anish Kapoor’un işlerinden bahsediyorsunuz. Yazıda dikkatimi çeken bir izlek var: Bir taraftan Anish Kapoor’un işlerinde taşın verili doğasını gördüğümüzü söylüyorsunuz. O kadar ki, iş sanatçının atölyesine ‘atölye’ değil ‘taş ocağı’ demeye kadar varıyor. Taşın doğadan kopmamış, kültürün içine henüz girmemiş haliyle oldukça özsel hatta bu anlamda biraz dilsiz diyebileceğimiz bir kendiliği var. Taş, doğal dünyanın ayrılmaz parçası. Metropol hayatında çok fazla karşılaşamadığımız ve hatırlayamadığımız bir varoluş bu.

NAE: In your article entitled Stone’s Secret published on serbestiyet.com, you talk about the works of Anish Kapoor. There’s something that draws attention in the article: On the one hand you say that we see the given nature of stone. In fact, this goes to calling the workshop of the artist not a ‘workshop’ but a ‘quarry’. The stone with its state not detached from nature, still not incorporated in culture, has a self existence which can be called quite essential, even in that sense, a little mute. Stone is an integral part of the natural world. This is an existence we do not encounter and be reminded of much in metropolitan life.

İB: Parçasından da öte, taş sonuçta dünyanın esası... Bütün yerküreyi tartabilsek, herhalde çok büyük bir dilimi taş çıkacak değil mi? Dünya taş aslında; evren de… Meteorlar, asteroidler uzayda dolaşan avare taşlar değil mi? Anish Kapoor, yerkürenin esasen taştan oluşmuşluğunun farkına varıp bu sır-

İB: More than being a part of it, actually stone is the essence of the earth. If we could weigh the whole earth, probably a large segment of it will come out to be stone. Actually, the earth is stone. So is the universe. Aren’t meteorites, asteroids, wandering stones going around in space? Realizing that earth is actually made of stone; Anish

Kaynak / Source: anishkapooristanbulda.com

natura | 111


söyleşi | interview

ÇAĞIMIZDA HER ŞEY O KADAR KIRILGAN KI, TAŞ DA NASIBINI ALIYOR BUNDAN. FIZIKSEL OLARAK KIRILGAN OLMASI DEĞIL KASTETTIĞIM. EVERYTHING IS SO FRAGILE IN OUR AGE THAT STONE GETS ITS SHARE OF IT. I DON’T MEAN PHYSICALLY FRAGILE.

Kaynak / Source: www.turkiyetanitma.com/tanitim_detay.php?id=404

Kaynak / Source: larazondesencantada.blogspot.com

rı çözmek üzere, kültür üzerinden dolanarak değil de, sanki yerin kendisine bir kuyu açıp derinliğine gidiyor ve çeşitli tabakalarda karşılaştığı farklı taşları keşfede keşfede iniyor arzın merkezine doğru. Hatta dümdüz inmeyip zikzak çiziyor ki o hatta denk gelmeyecek cinsleri de keşfetsin. Tabii keşif dediğimiz de her sanatçıda olduğu gibi bir işlem demek. Yani rastladığı taş türlerini işleyerek direncini, kapasitelerini deneyerek devam etmiş yoluna. Bunu hissetmiştim sergiyi gezerken ve yazıda da anlatmaya çalışmıştım. Hatta özellikle oniksler söz konusu olduğunda olağanüstü kullandığı ışık da, yeryüzündeki çatlaklardan sızan ışığın aşağının karanlığına yansıyışını hayal ettirmişti. Genelde öz diye bir şey olduğunu düşünmediğimden, taşın özü ifadesini telaffuz etmem doğru olmaz, töz ya da cevher gibi kavramlarla daha rahat ederim. Taşın sırrı diyelim daha iyi. Kapoor ortada ilgilenmeye değer bir sır olduğunu en azından görünür kılıyor. Sergiyi dolaşınca taşın sırrının içinde dolaştığımızı hissediyorduk. Her sanatçı gibi, bize doğru-

natura | 112

Kapoor, to solve this secret, seemingly drills a well on the earth itself, going to its depths without circumventing through culture and descends towards the center of the earth ever discovering various stones encountered at various layers. In fact, he doesn’t travel straight but zigzags so that he can discover the types which will not fall on that line. Of course what we call discovery means a process like in every artist. I mean he has gone on his way, processing the types of stones he came up with, testing their resistance, their capacities. When I toured the exhibition, this was what I felt and I had tried to explain this in my article. As a matter of fact, especially with those onyxes, his exceptional use of light has made me dream of the reflection of the light oozing from the cracks on the face of the earth onto the darkness of the below. Since basically I don’t think there is a thing called essence, it wouldn’t be right for me to utter the phrase stone’s essence. I’m more comfortable with concepts like substance. We better call it stone’s secret. Kapoor, at least makes it visible that there is a secret of interest. As we went round the exhibition, we felt that we were


söyleşi | interview

DÜNYANIN EN SAĞLAM MADDELERINDEN BIRI DE DAYANAMADI DEĞIŞIMIN HER ŞEYI ENKAZA DÖNÜŞTÜREN BU HIZINA. EVEN ONE OF THE MOST ROBUST MATERIALS IN THE WORLD COULD NOT WITHSTAND THIS VELOCITY OF CHANGE WHICH TRANSFORMS EVERYTHING INTO RUBBLE. dan bir şey söylemese de biz onun ortaya çıkardığı, o olmasaydı farkında olamayacağımız dünyanın bir hali içerisinde davranıyorduk.

going around in the stone’s secret. Even if he didn’t tell us something directly like any artist, we were acting within a state of the world he unearthed which we wouldn’t notice without him.

NAE: Kapoor bir taraftan taşı olabildiğince “kendinde olduğu halinde” veriyor, diğer taraftan da müdahaleleriyle bir biçim giydiriyor ona.

NAE: Kapoor, on the one hand offers the stone “as is” as much as possible, yet on the other hand, he clads it form with its interventions.

İB: Evet, özellikle oniks taİB: Yes, in his work called şının ışık geçirmesi üzerine “Blind”, he specifically concentragitmiş “Kör” isimli işinde. tes on light transmittance of onyx. Sergide olmamasına rağmen It was one of those which impreskatalogla bile en çok etkised me most just in a catalogue lendiklerimdendi. Çağımızda despite not being in the exhibitiher şey o kadar kırılgan ki, on. Everything is so fragile in our Kaynak / Source: honesterrors.files.wordpress.com taş da nasibini alıyor bunage that stone gets its share of it. I dan. Fiziksel olarak kırılgan don’t mean physically fragile. Let olması değil kastettiğim. Bir anımı anlatayım: Mimarlığa yeni başladığım me tell you an anecdote. I have two epiphany1 memories from early 80s when I was 80’lerin başında iki tane epifani anım vardır unutmadığım. Epifaniyi1 aya novice architect. I’m using epiphany not with its part relating to enlightenment, I mean comprehension, but its sense of enchantment by stimulation. One of these dınlanma yani kavrayışla ilgili kısmıyla değil uyarılarak büyülenme anlawas: There was a wood veneer craftsman in one of the shops close to the Pera side mıyla kullanmış olayım. Bunlardan bir tanesi: Yüksek Kaldırım’ın tepesinon top of Yüksekkaldırım: Isak Benveniste. I’m sure he’s still there. When I entered de Pera tarafına yakın dükkanlardan birinde bir ahşap kaplamacı vardı, the shop, I used to think of the fabric sellers I visited with my mom. He laid out the İsak Benveniste. Eminim hala vardır. Dükkana girince küçükken annemle veneers before us as if they were rolls of fabric. What is called veneer is oak, mahogittiğim kumaşçıları hatırlardım. Kumaş toplarını açar gibi seriyor önügany, walnut. Everybody knows them. We go to the store, he pulls out the recently müze kaplamaları. Kaplama dediğin meşedir, maundur, cevizdir, herkes arriving veneers for us. One of the most enchanting was radica. A veneer coming onları bilir. Bu dükkana gidiyoruz, bize yeni gelen kaplamaları çıkarıyor. out of the root of trees gave great snags. I did a lot of work with them. In fact, I can Çok büyüleyenlerden biri radika idi. Ağacın kökünden çıkma bir kaplama. say that the reason why some of my works were appreciated a lot was because of Çok güzel budak veriyor. Onlarla çok iş yaptım hatta bazı işlerimin çok those materials more than my own skill. So one of those epiphany moments was beğenilmesini kendi hünerimden çok o malzemelere bağlayabilirim. İşte o the moment when I looked at the veneers in that shop. In fact, one time, they epifani anlarından biri o dükkandaki kaplamalara bakarken ki anımdır. Hele brought roots with small snags and the material was also colored; white, light blue bir seferinde küçük budaklı kökler getirmişti ve malzeme bir de renklendiand pink. They had managed to do the coloring without looking too artificial. I also rilmişti; beyaz, uçuk mavi ve pembe. Pek suni gözükmeden renklendirmeyi had a great polisher: Abdullah Usta; the best polisher in İstanbul. Taking pieces from becermişler. Bir de çok iyi bir cilacım vardır, Abdullah Usta, İstanbul’un en iyi those veneers, we have them coated on chipwood, a glass-like polish, those coming cilacısı. O kaplamalardan parçalar alıp suntalara kaplatıyoruz, birer cam gibi to the office can’t take their eyes off them saying “What are these”. cila, büroya gelenler gözlerini alamıyor “Nedir bunlar?” diye. NAE: Malzeme mekânın oluşumunda sizce bu denli önemli yani... NAE: So important that you place in the formation of the material... İB: Malzeme bu işin esası. Yeni büro açmışız, malzeme tanımaya çalışıyoruz, yeni malzemeler de keşfetmeye çalışıyoruz ki bu Benveniste’nin köklerini ilk keşfeden bizim büroydu. İkincisi de tahmin edeceğin gibi taşla ilgili. Günün birinde bir taş ustası elinde A4 boyutunda, güzel de parlatılmış granitlerle geldi. Bu dediğim 80’lerin başında, granit denince bildiğimiz yegane cins yollara döşenen küp şekilli taşlar, o koyu gri beyaz benekli. Adam dizdi masaya, beji, kırmızısı, siyahı, ikişer renklisi, Nero’yu unutamam, simsiyah, gözümü alamadığım bir taş. Yine dizdik. Her gelen giden onlara bakıyor, şöyle düşünmemek elde değil: “Bunlarla ne yapsan dünyayı devirirsin”. Bizi Tuzla civarında bir yere götürdü. İtalya’dan gelmiş bu oda büyüklüğünde taşlar var. Her biri ayrı cins granit. Plakalar halinde kesip istifliyorlar. Önümüzde koskoca plakayı hortumla ıslatıp cilalı halini gözümüzde canlandırıyorlar.

İB: Material is the essence of this job. We had just opened an office trying to get to know the materials and trying to discover new ones, actually it was our office who first discovered the roots of Benveniste. The second one, as you may expect, involves stone. One day, a stone craftsman came with A4 size granites which were also burnished well. This was in early 80s. Hence, when I say granite, these were only the cubic formed stones laid on roads, those dark gray ones with white spots. The men laid them out on the desk, the beige, red, the black, the two-colored ones. I can’t forget Nero, a pitch black stone I couldn’t take my eyes off. Once again we laid them out. Anyone who comes and goes looked at them, one couldn’t keep himself from thinking: “You can have the world tipped over whatever you do with these”. He took us some place near Tuzla. There are stones that are the size of this room, from Italy. Each one is a different type of granite. They cut them in slabs and pile them up. Before us, they wet a large plate with a hose, al-

natura | 113


söyleşi | interview

ZUMTHOR HAMAMDA DA TAŞI DOĞADA DURDUKLARI JEOLOJIK KATMANLAR ŞEKLINDE YIĞMIŞ. BEN ÖNCE MALZEMEYI DÜŞÜNÜRÜM DIYOR. ZUMTHOR IN THE BATH, HE HAS PILED STONES AS GEOLOGICAL LAYERS THEY EXIST IN NATURE. HE SAYS HE THINKS OF THE MATERIAL FIRST.

Şu duvar büyüklüğünde bir parça düşün, cilalanmış gibi bir çıkıyor ortaya. “Bu iş ne kadar kolay artık” diyorsun. “Bunlarla ne yapsan iyi ve cazip olacağı garanti.” Aradan yıllar geçti. Geldik 90’ların AVM dünyasına. Bana şimdi “AVM nedir” diye soracak olsan globalizm, neoliberalizm, vs. gibi birkaç malum kavramın ardından söyleyeceğim granit ve paslanmaz çelik olurdu. O beni akvaryumdaki tropik balıklar misali büyülemiş granit çeşitlerinin geldiği yere bak! En ortalama standardın klişesi olup çıkmış. Öyle asır falan değil aradan 30 yıl geçmiş hepsi o. İnanır mısın onları bir yerde döşenmiş görünce oranın vasat bir yer olduğuna hükmediyorum artık. Kırılganlıkla kastettiğim buydu. Dünyanın en sağlam maddelerinden biri de dayanamadı değişimin her şeyi enkaza dönüştüren bu hızına.

lowing us to conjure its polished state. Think of a piece as big as that wall, it appears before you in polished form. You say “How easy this job has become”. “For sure, whatever you do with these will be fine and appealing”. Years went by. We came to the mall world of 90s. If now you ask me what is a mall, after a few concepts we know of like globalism, neo-liberalism, etc., what I would say would be granite and stainless steel. Look at the place the types of granite which enchanted me like the tropical fish in an aquarium! They have become the cliché of the most average standard. It’s not a century that has gone by but thirty years. Would you believe, when I see them laid some place, I decide that it is just an average venue. This was what I meant by fragileness. Even one of the most robust materials in the world could not withstand this velocity of change which transforms everything into rubble.

NAE: Burada söz konusu olan taş, yani doğal nesne, kültürel filtrelerden geçerek bir şekilde salt görüntüye dönüşüyor galiba. Kendi hakiki nitelikleri için değil de simgeledikleri için rağbet görmeye başlıyor. Öyle bir şekilde kullanılıyor ki, granit görünümlü herhangi bir kaplama ile gerçek granit sanki aynı etkiyi verecek gibi. Buradan doğaltaşın yoğun bir biçimde kullanıldığı bir yapı olarak Peter Zumthor’un Vals Thermal’ine bağlasak konuyu. Orada betonarme bir yapı var fakat yapının tüm yüzeyleri doğal taş ile kaplı. Öyle ki taştan başka şeye dokunmuyoruz.

NAE: Here the stone we’re talking about, I mean natural object perhaps transforms into more image someway going through cultural filters. It starts to make an appeal not because of their intrinsic qualities but for what they symbolize. They’re used in such a way that as if any veneer looking like granite and real granite will give the same effect. From here, let’s link the subject to Peter Zumthor’s Vals Thermal as a building where natural stone is used intensely. There stands a robust concrete structure but its surfaces are built with stone. Indeed, we’re not touching anything other than stone.

İB: Ama orada taşı sahiden üst üste yığıyor biliyorsun. Sırf kaplama değil. Bütün duvar o taşların üst üste yığılmasından oluşmuyor tabii, ama ince ince kaplamalar da değil onlar, derinliği var gördüğümüz ince kesitinin. Zumthor’un o bizi her zaman büyüleyen ortamı yaratırken çok kullandığı bir strateji bu, istifleme tekniği. Malzemenin yoğunluğundan yararlanıyor. Hangisi olursa olsun etkileyici olabilecek bir malzemeyi iyice sıkıştırarak o malzemenin cazibe potansiyelini fenomenal bir şekilde ortaya çıkarıyor. İsviçre pavyonunda ahşapları yığdı, üstelik çok radikal bir tavırla depolardaki gibi istifledi, aynı şekilde. Hamamda da taşı doğada durdukları jeolojik katmanlar şeklinde yığmış. Ben önce malzemeyi düşünürüm diyor. Madde, mimarisinde çok önemli bir yer tutuyor. Hamamın su olduğu kadar taş demek de olduğunu çok iyi anlayıp atmosferi öyle kurmuş. Suyun sıvı ve buhar haliyle taşın plak ve kesit hali, o kadar, başka şey yok. Sıcak su ve su buharı hafif sarhoş eder insanı, taşa temas da onun ayrılmaz parçasıdır. Zumthor’un da Termal Vals’in bir odası;

İB: Yes but there he really piles stones on top of each other. It’s not just coating. Of course, the whole wall is not made by piling those stones on top of each other but they’re not fine coatings either, the fine cross-section we see has depth. This is a strategy used a lot by Zumthor when creating the setting which enchants us all the time, the piling technique. He makes use of the density of the material. It doesn’t matter which one by thoroughly compressing any possibly impressive material unearths the appeal potential of that material phenomenally. In the Swiss pavilion he piled up the wood, plus he piled them like in warehouses in a quite radical attitude. In the bath, he has piled stones as geological layers they exist in nature. He says he thinks of the material first. The material has a very important place in his architecture. He has realized that the bath is stone as much as it’s water very well and has designed the atmosphere in that fashion. Water’s liquid and vapor state and stone’s slab and crosssection state, that’s all, there is nothing else. Hot water and water vapor gives a slight buzz to a person. Contacting stone is an integral part of it. Zumt-

natura | 114


söyleşi | interview ses duyusu odası için yaptırdıhor too has a sound work he had ğı bir ses işi var, beste diyelim. commissioned for a room of Therİşin adı “Taş ve Su”. Biliyorsun mal Waltz; the resonance room, bu yapı hepsi birer duyuya hithe name of the work is “Stotap eden kovuklardan oluşuyor. ne and Water”. You know, this Bir ses odası var mesela, suyun structure comprises cavities, each içinden değil açıktan girilen. one of which caters to a sense. İçeride odanın iki yanına dayanFor example, there is a resonance mış iki yatak var. O yataklara room which you enter not through uzanmaktan başka yapabilecewater but from outside. Inside, ğin hiçbir şey yok içeride. İçerithere are two beds set against two deki duvarların hepsi o sünger sides of the room. There’s nothing üzeri seyrek dokulu kumaş malelse lying on those beds. All of the zemeyle kaplanmış: Dev bir howalls inside are covered by a mateparlörün (speaker) içine girmiş rial with sparse-textured fabric on gibi oluyorsun. Uzanıyorsun ve top of sponge: You get the sense tüm duvarlardan “taş ve su” adı that you are in a giant speaker. You konmuş o sesler geliyor. İçinde lie down and those sounds entithiç su olmayan bir kovuk ama led “stone and water” are heard duvarlardan ses olarak geliyor, from all walls. It is a cavity with no yüzlerce, binlerce su damlasının water inside but they come in as suyun ve taşın üzerine düşme sound from the walls. These are “İŞTE TAM BURASI TAŞIN SAVAŞI KAZANDIĞI EŞIK, LOS sesleri bunlar. Bazen suyun içine the sounds of falling on water and ANGELES OKYANUSUN SUYUYLA ÇÖLÜN TAŞININ bazen taşın üstüne düşüyorlar. stone of hundreds, thousands of Bunu sesle canlandırmış. Binwater droplets. They drop someSAVAŞ ALANIDIR, BIR IKLIM SAVAŞI ALANIDIR” lerce damla. Doğada öyle şeytimes inside water, sometimes on “THIS IS JUST THE THRESHOLD WHERE THE STONE WINS THE ler oluyor mutlaka ama bunu the stone. He has animated this by WAR, LOS ANGELES IS THE WAR ZONE OF THE OCEAN’S WATER yakalayıp algılayamazsın. Şöyle sound. Thousands of droplets. Such AND DESERT’S STONE, A CLIMATE WAR ZONE” düşünmüştüm, bir çağlayan/ things must be happening in nature şelale yükseklerden kayaların but you cannot capture it and percebulunduğu bir denize akarken, gürültüyle değdiği yüzeyin kıyısında bir ive it. I had thought as a waterfall flows into a sea with rocks from high above, you kovuk bulup saklanmışsın, o gürültülü selin içine sığmayıp kenarından have found a cavity at the shore of the surface it lends upon with a roar and hide in teker teker damlayan bir damarın, izin sesini duyuyorsun adeta. Duyamait. As if you are hearing the sound of a vein, a trail dripping by one by one from the dığın bir gürültüden arda kalan kırılgan bir çatlağın sesi sanki bu. İşte bir edge of that roaring flood. This is almost the sound of a fragile crack remaining after odaya değil sesin içine, ses kaynağının içine giriyorsun derken kastettiğim a noise you couldn’t hear. This is just what I meant when I said you are entering not buydu. O odada uzanıp, dört taraftan gelen bu sese bırakıyorsun kendini, a room but inside the source of sound. There you lie down and let yourself go to this suyun kendisi olmasa da binlerce damlanın düşme sesi olarak var. Basıp sound arriving from four sides. Although it is not there itself, the water is present as gördüğün dokunduğun taş da yörenin, Alplerin o gri-yeşil taşı. Hamamın the dropping sound of thousands of droplets and the stone you step on sea and tosu ve taş olduğunu anlamış ve bunu çarpıcı şekilde yeniden kurgulamış. uch is that gray green stone of the region, the Alps. He has figured out that the bath Orada geçirdiğimiz birkaç günün ne kadar yatıştırıcı ve huzur verici bir is water and stone and has set this up again in a striking manner. I can’t tell you how deneyim olduğunu anlatamam. a relaxing and calming experience those few days we spent over there were. NAE: Doğal taş ile ilgili başka bir anınız var mıdır?

NAE: Do you have any other memory relating to natural stone?

İB: Taşla ilgili çarpıcı bir anım da şu, bu granit macerasından daha fazla bile etkilenmiştim: Los Angeles Pasifik okyanusuyla Kuzey Amerika’nın yaklaşık yarısını kaplayan Rocky Mountains kayalık bir peyzajının arasında yer alıyor. Batısında dünyanın en büyük boşluğu Pasifik, ki karşısında Doğu Asya kıyıları olduğunu düşünmek de yeterince çarpıcı, bu içi su dolu boşluğun nemini düşün. Zaten Los Angeles denince hep bu palmiyeli plaj voleybollu Pasifik sahili gelir akla, Santa Monica, Venice falan. Öte taraf ise uçsuz bucaksız bir kayalık, şu “vahşi Batı” denen yerler, kaktüsten başka canlının yeşeremediği yalnız kovboylar diyarı. Bomboş, uçsuz bucaksız suyun yerine bu kez de uçsuz bucaksız taş. Bizi oraya götüren arkadaşım yolun kenarında durup ”inin!” dedi. Arabaya Antalya

İB: A striking memory of mine in connection with stone is this: I was affected even more than that of granite adventure. Los Angeles lies between the Pasific Ocean and a rocky landscape covering approximately half of North America. On its west, the largest space of the world, the Pasific, and it’s striking enough to think that the shores of Eastern Asia lie across, think of the humidity of this space full of water. In fact, when one says Los Angeles, one always thinks of this Pacific Coast with palms and beach volleyball, Santa Monica, Venice, etc. The other side, on the other hand, is an endless rock land, the places called the “wild West””, that land of lonely cowboys where no organism other than cacti can grow. Barren, this time it’s endless stones instead of endless water. My friend who took us there stopped by the road and said “Get off!”. We had got in the car in a clima-

natura | 115


söyleşi | interview

gibi, İstanbul’un Ağustosu gibi bir iklimde binmiştik, bir indik, Ankara veya Kayseri’deyiz yani Orta Anadolu steplerindeyiz. Orta Anadolu ne söz, kupkuru bir buzdolabı adeta. “İşte tam burası taşın savaşı kazandığı eşik” dedi, ondan indirmiş. “Los Angeles okyanusun suyuyla çölün taşının savaş alanıdır, bir iklim savaşı alanıdır” dedi, kimse böyle bir şey söylememişti daha önce, böyle aniden deneyimlemek çok daha etkileyici oldu. Devasa ölçekli bir taş ve su deneyimiydi bu da. Dağlık tepelik geniş bir alan düşün. Ova gibi ama orta karar tepelik yükseltilerle kurulu olsun, hepsi taş ve içindeki bir asfaltın üzerinde Doğu’ya doğru gidiyorsun. Sonra şu Sting’in şarkısı “Desert Rose LA” piyasaya çıkıp kulağıma çalınınca “İşte dedim, nihayet bu şehrin sırrına işaret eden bir tını” ama sonra klibini izleyip çöl ile kastının Arap fantezili kum çölü olduğunu anlayınca da aynı ciddiyette bir hayal kırıklığı olmuştu. Bir de o çöl yolunda giderken ileride vaha denebilecek küçük bir yeşil yoğunlaşma gördük. Arasından sapan yol son 30 yılın trendi “gated community”nin ilk ve herhalde en abartılı ve tatsız örneği Palm Springs’e gidiyordu. Uzaklardan büyük masrafla getirilen suyla kurulmuş koskoca bir garnizon şehri olarak vaha. Kontrolle girildikten sonra bile çok az yerine kadar gidilebiliyor. Birkaç dondurmacı, biracı, bir-iki motel, gerisi duvarlar, artları siteler içinde siteler. Zengin Amerikalı emeklilerin dünyanın gerisine değmeden kendi gibilerle dayanışma içinde yaşadığı bir yer, bir tür yüksek binasız erken Dubai maketi. 100 km ileride limanının gayrisafi hasılası Hindistan’la yarışabilen dev bir kentin gürültüpatırtısı olduğunu düşündürecek hiçbir işaret yok. NAE: Bahsettiğiniz çölün yalnızca taştan menkul bir mekân olduğunu anlıyoruz. Bu durum iklimi olduğu kadar mekân hissiyatını da derinden etkiliyor olmalı. Bu noktada yeniden Vals Thermal’e dönersek orada da taştan menkul bir mekân buluyoruz, bütün yüzeylerde taş görüyoruz, insanın temas ettiği tüm yüzeyler taş... İB: Döşemede büyük plak kaplama taşlar ama duvar olarak karşına çıkan her şeyi taşın ince kenarını üst üste dizerek yapmış. Fakat onlar da bir yüzeyin üstüne çizgiler çizilmiş gibi değil. Bir derinliğe sahip. NAE: Bir bakıma Hollandalı De Stijl hareketinin mimarlık x, y, z gibi üç eksen üzerinde yeni baştan kurmaya çalışmasına benziyor. Zumthor da

te like Antalya’s, İstanbul’s August, when we got off, we are in Ankara or Kayseri, I mean, in the steps of Anatolia. Let alone Central Anatolia, it is like a bone-dry fridge. He said “This is just the threshold where the stone wins the war”, that’s why he had made us leave the car, He said “Los Angeles is the war zone of the Ocean’s water and desert’s stone, a climate war zone”. Nobody had said something like this before, it was much more impressive to experience it so suddenly. This too was an experience of stone and water in gigantic magnitude. Think of a broad hilly area. It’s like a plain but is full of average height hills, all stone and you are going to east on an asphalt road. Then when that Sting song “Desert Rose LA” is released and I heard it, I said “At last, a melody pointing to the secret of this city”, but then when I saw the video clip and realized that what he meant by desert was a desert of sand with Arabian fantasy, it was a big disappointment. Also while travelling on that desert road, we noticed a small green concentration which could be called an oasis. The road branching in between was heading Palm Springs which is perhaps the first and maybe the most exaggerated and tasteless example of “gated community”, the trend of the last 30 years. An oasis as a huge garrison town set up with water carried at great cost from far away. After entering through a checkpoint, even then you can access very few places. A few ice-cream parlors, a beer parlor, a couple of motels, the rest is walls, then what follows is complexes within complexes. It is a rich where rich American retired live in solidarity with similar people without any contact to the rest of the world: A type of early Dubai mockup with no highrise, there’s no sign that there lives the hustle and bustle of a giant city whose gross income of its court could compete with India, a hundred kilometers away. NAE: We understand that in the desert you talk about, there is a space just of stone. This must be affecting not only the climate but also the sensibility of space. If at this point we go back to Vals Thermal, there too we find a space of stone, we see stone on all surfaces, all surfaces contacted by humans are stone… İB: There are large slabs of covering stones on the floor but everything you see as a wall is done by weighing out the thin side of the stone on top of each other. But they too are not like lines drawn on a surface. They have a depth. NAE: In a sense, it’s similar to De Stijl movement of Holland to set up architecture from the start on three axes like x, y and z. Zumthor too sets up the space as if laying the stone on the x, y axis always in the

GÖRÜNÜMLERINDEN ZIYADE DOKUNUMLARIYLA ILGILI OLDUĞUNU BILIYORUZ, GÖRME DUYU ORGANI GÖZDEN ZIYADE DOKUNMANIN ORGANI DERIYI UYARMAYA GÖRE KURULMUŞ BIR ORTAM SÖZ KONUSU. WE KNOW THAT THIS CONCERNS TOUCHES RATHER THAN APPEARANCE. natura | 116


söyleşi | interview sanki yalnızca taşı x, y ekseninde hep aynı yönde yerleştirerek mekânı kuruyor. Döşemeye rastlayınca geniş plakalar halinde ortaya çıkarken düşey yüzeylere rastlayınca o plakaların yalnızca ince et kalınlıkları görünüyor. İB: Evet, doğru, De Stijl benzetmesinden pek hoşlanmayacağını bilsek de anlattığına benzer şeyler yapmış oluyor... Ama görünümlerinden ziyade dokunumlarıyla ilgili olduğunu biliyoruz, görme duyu organı gözden ziyade dokunmanın organı deriyi uyarmaKaynak / Source: The Therme Vals ya göre kurulmuş bir ortam söz spatime.com.au konusu. Görmenin en çarpıcı anı içeri değil dışarı bakış, dış taşlıkta şezlonga uzanıp buharların arasından karla kaplı yeşil tepelere bakış, bu kez de karın kuru soğuğuyla buharın nemli sıcağı arasında kalmış bir ürperme eşlik ediyor o görselliğe.

same direction. When hitting a floor, they appear in the form of wide slabs and if they hit vertical surfaces, only the thin wall thickness of the plates are visible. İB: Yes, this is true, although we know that he will not be pleased with De Stijl comparison, he happens to have done things similar to what you talk about… But we know that this concerns touches rather than appearances… There is a setting installed for stimulating the touching organ, skin, rather than the seeing sense organ, eye. The most striking moment of seeing is a look outside, not inside, a look at snow covered green hills between vapors, lying on a lounge chair in the outer stone yard, this time, a shudder remaining between the dry cold of snow and the humid warmth of vapor accompanies this image.

NAE: Bu bir mimarın o malzemeden kendi dünyasını yaratma şekli. Bir de mimarsız mimarlıklardaki, örneğin vernaküler mimarlıktaki taş var. Taş, tarih boyunca mimarlıkta türlü şekillerde kullanılıyor. Yunan, Roma, Osmanlı dönemi mimarlıklarında farklı örneklerini görüyoruz. Vernaküler yani kırsal mimarlıkta taş, sanki güncel teknolojinin daha az kullanıldığı, daha yavaş değişen ve daha sürekli bir geleneğe sahip. Dönemler değişse bile kırsal mimarlık hep var. Zumthor’un binası ise her ne kadar geleneksel anlamda vernaküler bir yapı olmasa da, “vernaküler” kavramıyla bir ilişki kuruyor.

NAE: This is the way an architect creates his own world with that material. Then there is the stone in vernacular architecture. Stone was used in different ways in architecture through history. We see different examples in the architecture of Greek, Roman and Ottoman periods. In vernacular, I mean rural architecture, stone has a slower changing and more persistent tradition where current technology is used less. Even if period changed, rural architecture has always existed. Zumthor’s building, on the other hand, although is not a vernacular structure traditionally; it sets up a relationship with the concept of “vernacular”.

İB: Bu söylediğin büyük oranda işlenmişlik farkı. Helen, Roma, Osmanlı gibi büyük imparatorluklar, taş aracılığıyla bir tür güç gösterisi de yapmış oluyorlar. Tekrarladıkları ince motiflerle taşın direncini her seferinde nasıl yeniden kırıp kendilerine tabi kıldıklarını kanıtlamış, başta kendileri, dünya-aleme göstermiş oluyorlar adeta. Dorik, iyonik, korint sütun başlıkları ve türlü çeşidiyle mukarnas bu değil mi? Tabii bu tür bir iddialaşma ifadesini daha ziyade kentlerde buluyor kırsal alanlar imkanları bakımından da daha mütevazı, yörenin taşını kullanmak da uyum iddiasından ziyade iddiasızlık. Başka yerden taş getirmek zahmetli ve pahalı bir tercih. Tabii, Zumthor’un işi için geçerli değil bu, onun tercihi bulunduğu yere ait olmakla ilgili. O kadar ki bir dağ köyüne şapel yaptığında da köy evlerinin de yaptığı gibi ağaç kabuklarıyla kaplıyor, sadece gücün değil, her türden gösteriş karşıtlığının ifadesi olarak kullanılıyor bu malzeme ve inşaat tekniği yöreselliği. Zumthor için olduğu kadar mesela Nevzat (Sayın) için de geçerli bu angajman, taşını kullanmak da bunun parçası. Ayrıca başka bir projesinde şunu da yapıyor. Sorduğun o soru önemliydi. Şehir pahalı olan yer. “Yoğunluk” demek. Mübeccel Kıray’dan altı çizile çizile öğrendiğimiz

İB: What you say is largely the difference of sculpting; empires like Hellenistic, Roman and Ottoman have also made a type of statement with the aid of stone. They were almost proving how they break the resistance of the stone making it their servant with fine motifs they repeat, showing it first to themselves and also the whole world. Aren’t Doric, Ionic, Corinthian column heads and in all its types, mukarnas, this? Indeed, we find this type of the expression of contention rather in cities, rural areas are more humble in terms of capabilities and using the stone of the region is lack of contention rather than a claim for conformity. Bringing stones from other locations is an arduous and expensive option. Of course, this doesn’t apply to the work of Zumthor. His choice concerns belonging to the place it is. So much so that when he builds a chapel for a mountain village, he covers them with bark just like what village homes do, using this regionality of material and construction technique as an expression of a counter-opulence of all types. This engagement also goes for, for example Nevzat (Sayın) too as it is for Zumthor, using its stone is part of it. Also, in another project, he does this. The question you ask was important. The city means the space that is expensive. Means “Density”. This was what we learned from Mübeccel Kıray,

Kaynak / Source: http://www.beteka.com.tr/referanslar.html

natura | 117


söyleşi | interview şeydi bu. Şehir deyince aklınıza yoğunlaşma gelsin derdi. İlişkinin, paranın tabii yapıların da yoğunlaştığı yer. Taşı alıp götürüp, onu olabileceği en işlenmiş hale büründürüp, böyle küçük küçük ona-on taşlar haline getirip yollara döşemek, köyün yolu böyle yapılamaz, o kadar emek zaman yani, para harcanamaz. Dolayısıyla taş orada doğadan bulunduğu için de ucuz. Kenarları onar cm’lik küp yapılırken pahalılaşıyor, yani işlenirken köyde önüne geldiği şekliyle kullanıp geçiyor. Şehirde oldu mu şu veya bu iddianın parçası olup AVM’leşmeye kadar götürülebiliyor iş.

which was underscored over and over. Get condensation in your city chimerae say. Picking up the stone, taking it away, turning it the most sculpted state it could have, bringing it into such small ten centimeters to ten centimeters in size stones and laying on the road, you cannot build a village road like this, you cannot spend so much effort, time, I mean money. Therefore, since the stone is there naturally, it is cheap. When you turn them into cubes ten cm a side, it becomes expensive, I mean when it is sculpted, they use it as it is in the village. When in city, the thing may be taken up to transforming into a mall land being part or that contention.

NAE: Anlattığınız durumu da düşünecek olursak vernaküler sanki bir şekilde bulunduğu yerin uzantısı olarak gelişiyor, çok fazla yerden ve bulunduğu bağlamdan kopamıyor ve yerin bir devamı olarak gelişiyor yapılaşma. Bir de Dani Karavan’ın Portbou’da Walter Benjamin2 ‘in anıt-mezarı için tasarladığı bir düzenleme var. Yer ile oldukça sıkı bir ilişki kuruyor, yerin parçası olarak yapılanıyor.

NAE: If we consider what you say, vernacular develops someway as if an extension of where it is. It cannot be detached from the location and the context it is in and the building develops as a continuation of the location. There is also an arrangement designed by Dani Karavan in Portbou, the mauseloum of Walter Benjamin2. It establishes a rather tight relationship with location; is built up as a part of the location.

İB: Benjamin’in mezar taşını diyorsun. Evet. Seni önce mezarlığın içinde dolaştırıyor. Sonra mezar taşına ulaşıyorsun. Bir yere büyükçe bir taş koymuş adam, kocaman bir kaya parçasını mezarlığın duvarına yaslamış. Koni şeklindeki taşın ince ucu yukarıda. Üzerine de çakıl taşları serpmiş, hatta kenarlarına da dökülmüş. Burada durup duanı ediyorsun. Dışarı çıkıyorsun, az ötede bir tünelin ağzı var. Merdivenlerle denize doğru iniyor. Merdivenlerden inince bir noktada birden üstü açık hale geliyor ve önüne üstünde Benjamin’den seçme cümlelerin yazıldığı şeffaf bir pleksi levhayla, bitiyor. Tünelin iki tarafı kayalık, zaten süblim (nefes kesici/yüce) bir doğal ortamın içinde. Bu küçük tur sırasında denizin içindeki kayalıkları ve diğer dağları da görüyorsun. Doğa ile teselli buluyorsun adeta. Anıt-mezarın gösterişten uzaklığı ile doğanın nefes kesici çağrısının birlikteliği. Benjamin’e de hiç yabancı olmayan bir mistisizmin kaynağı oluveriyor.

İB: You mean Benjamin’s gravestone. Yes. First it takes you around in the cemetery. Then you reach the gravestone. He has placed a largish stone in some place. He has leaned a big piece of rock on the wall of the cemetery. The small tip of the conic stone is on top. He has scattered gravel on it, even on the edges. Here you stand and pray. You get out, there’s the mouth of a tunnel, a little farther away. It descends towards the sea with stair. When you go down the stairs, at some point it suddenly becomes outdoors and ends with a transparent plexy board on which selected sentences by Benjamin are written. The two sides of the tunnel are rocky. It’s already in a natural sublime natural environment. During this small tour, you also see the rocks in the sea and other mountains. You’re almost consoled with nature. The union of the humbleness of the monument grave and nature’s breathtaking call becomes the source of a mysticism not foreign to Benjamin at all either.

NAE: Burada taşın varlığını hem denizin içine doğru baktığımızda kayalıklarda görüyoruz, hem de kendisi de doğal bir kaya olan mezar taşında...

NAE: Here, we see the presence of stone also when we look towards inside the sea on the rocks, and this happens on a gravestone which itself is a natural stone…

İB: İşlenmemiş bir taş. Dağdan yuvarlanan bir kaya adeta.

İB: An unsculpted stone. Almost a rock rolling down from the mountain.

Kaynak / Source: arch1101-2012sw.blogspot.com

Kaynak / Source: (Saint Benedict Chapel) overthenet.blogspot.com

An epiphany (from the ancient Greek ἐπ, epiphaneia, “manifestation, striking appearance”) is an experience of sudden and striking realization. Generally the term is used to describe scientific breakthrough, religious or philosophical discoveries, but it can apply in any situation in which an enlightening realization allows a problem or situation to be understood from a new and deeper perspective.

1

Epifani (Klasik Yunanca epifaneia, “tezahür olma, çarpıcı bir belirme”) aniden bir şeyin anlamı veya özünü anlamak veya ayrımına varmak demektir. Terim, felsefî veya düz anlamlı olarak, birisinin bir “yapbozun son parçasını bulduğu ve resmin tamamını görebildiği” anlamında veya kendi başına önemsiz olan yeni bir bilgi veya deneyimin, daha derin veya ilahî bir temel dünya görüşüne ışık tuttuğu anlamında kullanılır. Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Epifani

1

Alman edebiyat eleştirmeni, düşünür, kültür tarihçisi ve estetik kuramcısı. Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Walter_Benjamin

2

2

natura | 118

Walter Bendix Schönflies Benjamin (German: [ˈvaltɐ ˈbɛnjamiːn]; 15 July 1892 – 26 September 1940)[ was a German philosopher and cultural critic.


sรถyleล i | interview

natura | 119


haberler | news

Mimarlık Karşıtlıklardan Beslenir mi? Is Architecture Nurtured by Contrasts? Selin Biçer Mimar / Architect Aralık 2014 tarihinde Trakya Cam Sanayi AŞ’nin düzenlediği T buluşmaları kapsamında Sou Fujimoto konferansı gerçekleşti. Konferanstan önce Pazarlama Grup Müdürü Ebru Şapoğlu bir açılış konuşması yaptı. “Doğa ile Mimarlık Arasında” (Between Nature and Architecture) ana teması üzerinden konuşmasını yapılandıran Fujimoto, 7 projesinin (Serpentine Pavilion,Souk Mirage / Particle of Light, Hose NA, Toilet in Nature, House N, Musashino Art University Library ve L’Arbre Blanc) eşliğinde mimarlığa bakış açısını anlattı. Anlatısına geçmeden hemen önce, mimar İstanbul’da daha önce birkaç kez bulunduğundan bahsetti; henüz bir mimarlık öğrencisiyken 1 ay içinde Türkiye ve Yunanistan’a yaptığı gezilerdensöz ederken Ayasofya, Topkapı Sarayı ve Kapalıçarşı’dan çok etkilendiğini ve hatta mimarisini oluştururken bu etkilenişinkarşılaştığı başlangıç noktalarından biri olduğunu söyledi. Fujimoto, ofisini yeni kurduğu dönemde nasıl bir konsepti olacağını bilmediğini, Tokyo’ya eğitim için yerleşmesiyle birlikte yaşamındaki durumu benzer ama görünüşleri karşıt iki arka fonu kullanabileceğini fark ettiğini sözlerine ekledi. Tokyo insanı her haliyle sararken büyüdüğü şehirde doğanın insanı korur gibi hissettirdiğini ve bu iki hali birbirinin içine geçirerek mimarlığını oluşturduğunu kaydetti. Saydam, yarı saydam, saydam olmayanla ilgili öğelerin mimaride farklı şekillerde kullanıldığını ve açık / kapalı mahremiyetin konseptleri üzerine çalıştığını açıkladı. Şeffaflığın mimarlık için derin ve temel bir konu olduğunu belirten mimara göre, işin yarısını çevre yarısını ise mimarlık oluşturuyor. Bu mimari algısını projeleriyle somutlaştıran Fujimoto, şahsen en sevdiğim yapısı olan, 2013’te tasarladığı Serpentine Pavilion ile konuşmasını sürdürdü. İç / dış, basitlik / karmaşıklık ve doğa / mimarlık; Fujimoto’nun mimarisini tanımlayan güzel zıtlıklar. Temel olarak devasa bir grid sistemden oluşan yapı etkileyiciliği ve yumuşaklığı ile buluta benziyor. Bu öyle bir bulut ki, kimi yerde bir mobilyaya dönüşen gridin üzerine oturan biri adeta bulutla birlikte akıyor gibi gözüküyor. Kapı ya da pencerenin bulunmadığı bu pavyonda neresinin iç neresinin ise dış mekân olduğuna ilk bakışta karar vermek oldukça güç çünkü yapı bazı yerlerde yapay bir peyzaj gibi davranmakta. Tasarım sürecindeki heyecanı konferans sırasında hala gözlerinden okunan Fujimoto, fikir projesi için kendilerine verilen 1 aylık sürenin yeterli olmadığını söyledi. Bu süreçte, işveren bazı eskizlerin mimarı fazlasıyla yansıtması bazılarının da mimarı hatırlatmaması nedeniyle beğenmezken belki de Fujimoto’ya yol gösteriyordu. Bu pavyonu mimarın kariyerini yansıttığı ama eski projelerinden farklı bir şeyi yakaladığı bir muamma haline getiren de bu tutum oldu. Bu proje çevre ve ihtiyaç programının işbirliğinin bir ürünü; yapının doğayla nasıl iletişime geçeceği düşünülürken bir yandan da işlev çeşitliliği mekânın mimar tarafından istediği şekilde kullanılmasına yol açıyor. Çalışmalar maketler üzerinden yapılırken yüzeylerin bir ızgara sistemine dönüşmesiyle çözüm ortaya çıkmış; şeffaflık / yarı şeffaflık ve doluluk / boşluk ise hisleri mekânın yoğunluğuna göre değişirken bulutsu ve hareket eden bir strüktür haline geliyor. Net sınırları olmayan yapının bir üst örtüsü bulunmakta ve bu örtü olması gereken muhteviyatın minimumunu içeriyor. İnsanlar pavyonun şeklini oluşturuyor. Pavyon geceleri ise daha sürreal görünmekten geri kalmıyor. Tüm karşıtlıkların birlikte ortaya çıktığı bir nesne olan bu yapı çevreden korunurken aslında ona açılıyor. Proje birden fazla işlevi farklı ölçeklerde kimi zaman peyzaja kimi zaman mimariye kimi zaman da oturma elemanına dönüştürüyor. Fujimoto Serpentine Pavyonu’ndak bu fikri Ortadoğu’da tasarladığı ancak iptal edilen birprojede, Souk Mirage / Particle of Light’ta, uygulamaya çalışmış ancak Pavyon’daki başarısının devamı bu sefer elde edilememiş. Bir AVM’nin tasarlanması söz konusu olduğunda bu ölçeğin zorlayıcı olduğunu belirtmeden geçemeyen mimar, alışık olduğu coğrafyadan uzakta yer ve iklime karşı nasıl tepki vereceğini kurgularken alışverişin yürümeyi gerektiren bir eylem olmasından ilhamını aldığını söyledi. Zaman geçirmek için iyi bir deneyimin mekânını tasarlamak adına mimar içinde su öğesini barındıran devasa bir boşluk yarata-

11

natura | 120

ou Fujimoto gave a conference on December 11, 2014 as part of the T meetings organized by Trakya Cam Sanayi A.Ş. Before the conference, Marketing Group Director Ebru Şapoğlu gave an opening address. Structuring his speech over the main theme “Between Nature and Architecture”, Fujimoto explained his perspective on architecture accompanied by his 7 projects (Serpentine Pavilion,Souk Mirage / Particle of Light, Hose NA, Toilet in Nature, House N, Musashino Art University Library and L’Arbre Blanc). Just before starting his narration, he mentioned that he had been in İstanbul previously a few more times; as he talked about his visits to Turkey and Greece in a time span of one month when he was an architecture student; he noted that he was very impressed with Santa Sophia, Topkapı Palace and Kapalıçarşı, and that in fact, this impression was one of his starting points in forming his architecture. Fujimoto added that he didn’t know what kind of a concept he would have at the time when he set up his office, that when he settled in Tokyo for his studies, he realized that he could make use of two backdrops in similar situations but with contrasting appearances, like in his own life. While Tokyo embraced the individual in his all states; in the city he grew up in, nature made one feel protected; and that he formed his architecture intertwining these two states. The architect explained that elements relating to the transparent, translucent and opaque were used in different ways in architecture, which he worked on the concepts of open/ closed privacy. According to the architect, who noted that transparency is a profound and basic topic for architecture; half of the job is the environment, the other is architecture. Rendering this architectural perception with his projects, he continued his address with Serpentine Pavilion he designed in 2013, which is his work I personally like most. Interior / exterior, simplicity/confusion and nature/architecture are nice contrasts defining Fujimoto’s architecture. Basically, the structure comprising a giant grid system seems like a cloud with its impressiveness and softness. A cloud so that sometimes someone, sitting on the grid transforming into furniture at certain locations, appears like flowing with the cloud. To tell where the interior and the exterior is quite difficult at the first glance in this pavilion with no doors or windows; because the structure in some sense acts like an artificial landscape. Fujimoto, whose excitement during the design process could still be read from his eyes during the conference, said that the one-month time period given to them for the idea project was not enough. Perhaps in that period, the client was guiding Fujimoto when he didn’t like certain sketches, as they reflected the architect too much; and some because they weren’t reminiscent of the architect. It was this attitude that turned this pavilion into an enigma in which the architect echoed his career but captured something different than his previous projects. This project is the product of the collaboration of the environment and requirements program; when considering how the building will communicate with nature, on the other hand, functional diversity allows the space to be used by the architect as he desires. The solution came up as the surfaces transformed into a grid system when studies were done on mockups. Transparency/translucency and fullness / emptiness make feelings change according to the business of the space, turning it into a cloud-like and moving structure. The building with no net boundaries has an upper cover, which contains the minimum of the required content. People form the shape of the pavilion. Night time, the pavilion does not stop to seem more surreal. This structure, which is an object where all contrasts appear together, actually opens to the environment when it is protected from it. The project transforms more than one function at different scales; sometimes into landscape, sometimes into architecture and sometimes into a sitting element. Fujimoto has attempted to execute this idea in the Serpentine Pavilion in another project he designed in the Middle East but which was cancelled; Souk Mirage / Particle of Light, but that time, the continuation of success in the pavilion could not be achieved. The architect, who can’t do without saying that when a mall is to be designed, this scale is difficult; said that when thinking of how he will react against location and climate away from the geography he is used to, he was inspired by the fact that shopping is an act requiring walking. For designing a space for a good experience to spend time, the architect seeks to take climate un-

S


haberler | news

rak iklimi kontrolü altına almayı amaçlıyor. Fujimoto gölgelik yapmak yerine projenin bütününü ışığın kontrol edilmesine yardım eder biçimlerin farklı ölçeklerde ama aynı geometride kendilerini tekrar etmesinden yararlanıyor. Siluetin şeklini ise ışığın yoğunluğu belirliyor. Sou Fujimoto’yu en iyi anlatan projelerinden House NA, Tokyo’da yer alan bir konut ve 45 metrekarelik daracık bir arsa üzerine inşa edildi. Mimar bu projenin farklılık / çeşitlilik tarafından tanımlandığının altını çizerken 20 farklı mekân / alan / köşe yaratmış. Her biri farklı kotta bulunan mekânların bazıları sadece bir mobilya ebadına sahip. Bir bilmeceyi andıran bu 20 farklı mekân aslında tıpkı farklı bileşenleriyle rafları süsleyen kozmetik ürünler gibi tek bir mekâna hapsolmuş durumda. İşverenin günlük hayatını seçmesine izin veren bu konut yumuşak bir sınır ile korunuyor. Fujimoto meslektaşlarının genel davranışının aksine kullanıcıların ekledikleriyle büyülenmiş durumda; eve sonradan gelen perdeler mekânların bazılarını bölerken rahat yoğunluklar yaratıyor. İşverenle iyi bir işbirliği içinde çalışan mimar evle ilişkisine göremekânların değiştiğini ifade etti. Fujimoto’nun mimarlığa tokat gibi bir cevabı olan Doğadaki Tuvalet (Toilet in Nature) projesinin çok heyecan veren bir ihtiyaç programı var. Herkese açık ama özel bir mekân olan bu tuvalet zıtlıkların elinde büyüyüp serpilirken mimarinin temel konusu haline geliyor. Doğa / mimari / doğa konseptiyle bir bahçenin içinde yer alan tuvalet kalabalık içinde yalnızlık hissini yaratmayı amaçlıyor. Ahşap boruların yere saplanarak oluşturduğu bahçe duvarı bu hissin kaynağını oluşturuyor. House N ilk bakışta insanın aklına şu tekerlemeyi getiriyor: “Kutu kutu pense…”. 3 katmandan oluşan duvarlarıyla bu konut içten dışa kullanılan bir mekân. İlk katman dış duvarı oluştururken 2. katman yer yer şeffaflığı barındırıyor, 3. katman ise bir küçük kutu ile mekân iyiden iyiye derinleşiyor. Arada derede kalmış bu mekânlar hayatın seçimlerini zenginleştiriyor. Yarı içeride yarı dışarıda olan bu mekânda diğer projelerde de ağır basan hissiyat olan korunaklı ama dışarı açılmayla kendini ele veriyor. Betonarme olan yapı hafif görüntüsüyle büyülüyor ve bu büyü katmanların birbiri üzerine binmesiyle gökyüzünü parçalamasına kadar sizi etkisi altına alıyor. Oda gibi bahçe ya da tam tersinin evle buluşması hayranlık uyandırıyor. Musashino Art University Library projesini mimar basit bir proje olarak tanımladı. Tıpkı bir önce projedeki gibi katmanlardan oluşuyor; açıklıklardan bütün gözükmüyor. Bu oyunbaz yapıya girilince kullanıcının bazı beklentileri oluşuyor ancak bunlar sadece yapının içinde gezilince karşılanıyor. Kitapseverler için bu yapı adeta bir kitap ormanı ve mimar bu tasarımı ile ormanda yürürken yeni fikirlerin ortaya çıkabilme ihtimalini sorguluyor. Yapının eğrisel geometrisi ona sonsuzluk hissinin bir replikası özelliğine sahip olma hakkı tanıyor. Yapının bir başka özelliği ise ihtiyaç durumunda dış duvarı oluşturan strüktürün kaldırılması ile büyültülebilmesi. 9 metre yüksekliğindeki tavanda plastik malzemenin kullanıldığı bazı pencereler var ve malzeme özel olarak ışığı yumuşatmak için kullanılmış. Yumuşak ışık raflardaki yansımalar eşliğinde pavyondaki bulutsu hissi kazandırıyor yapıya. Çok farklı mekân deneyimlerini barındıran yapıda mekânlar katmanlarla birlikte dağılıyor. L’Arbre Blanc, Montpellier’de yer alan bir toplu konut projesi ve Fujimoto’nun konferansın finalinde tempo düşürmesine yol açıyor. Yine yabancı bir coğrafyada, Akdeniz iklimine uygun çağdaş bir yaşamın sunumunu vaat ediyor. Terasta yaşam ve gölgelik üzerine yoğunlaşan bu proje nehir kıyısında konumlanmış ve bir ananasa benziyor. Çevresindeki yapıların manzarasını kesmemek adına organik bir biçimde tasarlandığı söyleniyor. Aynı tür saygı Akdeniz geleneklerinin balkonla yaşatma konusunda da gösterilmiş. Tek defaya özgü bir şekilde yapı biçimlenmiş. İlişkiler, aktiviteler, yaşamları tasarladığını söyleyen mimar hem alışılmış hem de alışılmamış bir yapıya imzasını attığını söyledi. Fujimoto, konuşmasının sonunda basitlik ve karmaşıklığın arasında yeni değerler bulmayı amaçladığını anlattı. Bu nefis sunum salonun genelinde gülümseyen yüzler bıraktı arkasında birçok soru ile…

der control, creating a gigantic void, accommodating the element of water in it. Instead of building shades, Fujimoto makes use of reiteration of forms at different scales but in the same geometry so that the whole project helps controlling light. The density of light determines the shape of the silhouette. Sou Fujimoto’s House NA, one of the projects best describing him, is a residence in Tokyo which is built on a tiny lot of 45 square meters. The architect, while underscoring that this project is defined by being different/diverse, has created 20 different spaces/areas/ corners. Some of these spaces, each at a different level, are the size of just a piece of furniture. These 20 different spaces, reminding of a puzzle, actually are trapped into a single space like cosmetic products decorating shelves with different components. This residence, allowing the client to pick his day-to-day life, is protected by a soft boundary. In contrast to the general conduct of his peers, Fujimoto is enchanted by what the users add. Drapes coming to the home later create relaxed densities while portioning some of the spaces. The architect, working in good collaboration with the client, says that spaces change depending on their relationship to the home. Toilet in Nature, which is Fujimoto’s slap-like answer to architecture, has a highly exciting requirements program. This toilet, which is a public but private venue, becomes the basic subject of architecture when burgeoning in the hands of contrasts. The toilet, sitting in a garden in nature / architecture / nature concept, aims to create the sentiment of loneliness in a crowd. The garden wall created by wooden pipes driven on the ground, is the source of this sentiment. House N, at the first glance, reminds one of this nursery rhyme: “Boxes and boxes of pliers…”. This home, with its three-layered walls, is a space used from inside to outside. While the first layer forms the outer wall, the second layer, at times, accommodates transparency; the third layer, on the other hand, is a small box where the venue goes thoroughly deep. These spaces all in between enrich the choices in life. In this space, which is half inside, half outside; the feeling is predominant in other projects, reveals itself by opening to outside although it is sheltered. The reinforced concrete structure enchants with its light appearance and this magic surrounds you until layers pile up on each other, piercing the sky. The meeting of the room like garden or vice-versa with the home instills awe. The architect describes Musashino Art University Library project as a simple one. Just like in the previous one, it’s composed of layers; the whole is not visible from apertures. Certain expectations come up in the user when entering this playful structure but these are met only when one travels inside the building. The structure is almost a forest of books for book lovers and the architect, with this design, queries the possibility of emergence of new ideas when walking in the forest. The curved geometry of the building allows it to own the characteristic of being the replica of the feeling of endlessness. Yet, another feature of the building is that it can be enlarged if needed, by removing the structure forming the outer wall. There are some windows in which plastic is used on the 9-meterhigh ceiling and the material is specifically used for softening the light. The soft light accompanied by reflections on the shelves gives the building the cloud-like feeling in the pavilion. Spaces are dispersed with layers in the structure which accommodates very different space experiences. L’Arbre Blanc is a housing project in Montpellier, causing Fujimoto to slow down his pace at the finale of the conference. Once again, in a foreign geography, he promises the presentation of a contemporary life fit for the Mediterranean climate. This project, concentrated on life on the terrace and shades, is situated on a river bank and looks like a pineapple. It is rumored that it is designed in an organic form not to cut off the view of the buildings around it. The same type of respect is also demonstrated on the subject of letting live with balcony, of Mediterranean traditions. The structure is shaped in a one-off manner. The architect, who says that he designs relationships, activities and lifestyles, remarked that he put his signature on a building which is both ordinary and also extraordinary. At the end of his speech, Fujimoto said that he sought to find new values from amongst simplicity and confusion. This delicious presentation left in it’s behind generally smiling faces around the hall, with a lot of questions…

natura | 121


söyleşi | interview

SON SÖZ DOĞAL TAŞ SEKTÖRÜNDE Final Word is from Natural Stone Industry YURT DIŞINDA BIRÇOK MIMARI PROJEYE DOĞAL TAŞ SAĞLANMASINDA KATKIDA BULUNAN METEKSAN FIRMASININ SAHIBI GÖKHAN EROĞLU ILE DOĞAL TAŞ SEKTÖRÜ HAKKINDA KISA BIR SÖYLEŞI GERÇEKLEŞTIRDIK. WE MADE A BRIEF INTERVIEW WITH THE OWNER OF METEKSAN, WHICH HAS CONTRIBUTED TO SUPPLYING OF NATURAL STONE FOR NUMEROUS ARCHITECTURAL PROJECTS ABROAD; GÖKHAN EROĞLU, ON THE NATURAL STONE INDUSTRY. Bülent Tatlıcan

Kaç yıldır doğal taş sektöründesiniz? 15 yıldır doğal taş sektöründeyim.

How many years has it been that you are in the stone industry? I have been in the natural stone industry for 15 years.

İMİB üyesi olarak uluslararası doğal taş ticareti yapıyorsunuz. 2014 yılı firmanız açısından nasıl geçti? 2014 yılı 2013 yılından daha iyiydi diyerek başlayabilirim. Çevre ülkelerde yaşanan olumsuzluklar her sektör gibi doğal taş sektörünü de etkiledi. Ancak genel olarak 2008 yılında yaşanan krizin etkileri devam ediyor. Uzun süredir eski büyüme rakamları yakalanamıyor. Biz Türk ihracat firmaları olarak çok dinamik ve hızlı kararlar alarak çalışıyoruz ve ancak böyle baş etmeye çalışıyoruz. Belli ölçülerde de bunda başarılı olduk.

You are trading natural stone internationally as a member of İMİB. How was 2014 for your firm? I can start saying that 2014 was better than 2013. The problems experienced at neighboring countries like every industry affected the natural stone sector. However, overall, the effects of the crisis of 2008 are ongoing. The previous growth figures cannot be reached for a while. As Turkish exporters, we work taking v ery dynamic and rapid decisions; and we’re trying to cope with it only in this way. To an extent, we have been successful at this.

Yabancı mimarlar projelerinde doğal taşa ne kadar önem veriyorlar? Prestijli projelerde doğal taş kullanımı her zaman tercih edilir. Yani görselliğin ve detayların önemli olduğu projelerde doğal taş mutlaka kullanır. Bu tür projelerin mimarları da bunu bilirler. Her şeyin fazla durağan, fazla cansız ve soğuk olduğu mekânlar, doğası gereği insanı rahatsız eder. Doğal taş canlıdır. İçinde hayatı görebilirsiniz. Sıcaktır. Rahat hissedersiniz. İnsanın doğasına uyumludur ve görsellik olarak da göze hitap eder.

How significant is natural stone in the projects of foreign architects? In prestigious projects, use of natural stone is always opted for. I mean, use of natural stone is a must in project where the visual and details are important. The architects of these projects too know this. Venues, where everything is too stagnant, too lifeless and cold, bothers the human being because of his nature. Natural stone is live. You can observe life in it. It’s warm. You feel comfortable. It matches the nature of the human and also is attractive to the eye.

Geçmiş yıllar kıyaslandığında sizce yurt dışı projelerinde doğal taş kullanımını bu yıl nasıl oldu? Bu yıl alınan projeler metrekare olarak düşündüğümüzde 2012 ve 2013 yılından daha iyi. Krizlerin çevremizi sardığı zor bir zamandan geçiyoruz. Sadece doğal taş değil tüm sektörlerde Türk ihracat firmaları son derce dinamik çalışıyor ki ülke olarak ihracatımız artmaya devam ediyor. Bu çok gurur verici.

Compared to past years, how was the use of natural stone in international projects this year according to you? In terms of square footage, the projects of this year are better than 2012 and 2013. We’re going through hard times around us. Turkish exporters must be acting extremely dynamically not only in natural stone but in all industries; that is, exports as a country are increasing. This makes us very proud.

Yeni yıldan beklentiniz nelerdir? Sadece doğal taş sektörüne değil, tüm sektörlerde faaliyet gösteren ihracatçı firmalarımız için 2015 yılının başarılı bir yıl olmasını diliyorum.

What are your expectations of the new year? I hope that the year 2015 is a successful one for our exporters engaged not only in the natural stone industry, but in all sectors.

natura | 122


sรถyleล i | interview

natura | 123



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.