Natura OCAK - ŞUBAT / JANRUARY - FEBRUARY 2016

Page 1

MİMARİ, İÇ MİMARİ, SANAT VE DOĞAL TAŞ DERGİSİ ARCHITECTURE, INTERIOR DESIGN, ART AND NATURAL STONE MAGAZINE

OCAK-ŞUBAT 2016 / JANUARY-FEBRUARY 2016

AYDAN VOLKAN İLE SÖYLEŞİ - INTERVIEW WITH AYDAN VOLKAN LA ŞARAPÇILIK ÜRETİM TESİSİ VE MAHZENİ - LA WINERY PRODUCTION FACILITY AND CELLAR PARİS RODIN MÜZESİ RESTORASYONU - PARIS MUSÉE RODIN RECENT RESTORATION TAŞ YERİNDE AĞIRDIR - A STONE IS HEAVIER ON ITS OWN TURF PLANKTON PROJECT


İstanbul Showroom Aytar Cad. No:24 34340 Etiler T: 0 212 282 3062-63 Temmer Plaka Galeri Keçeci Piri Mh. Okmeydanı Cd. No:13 Hasköy - Beyoğlu T: 0 212 282 3062

www.temmermarble.com



BAŞLARKEN / INTRODUCTION BAŞKAN MESAJI / MESSAGE FROM THE CHAIRMAN • 04 EDİTÖRDEN / EDITORIAL • 05 ASSEMBLE, PRESTİJLİ TURNER ÖDÜLÜ’NÜN SAHİBİ OLDU / ASSEMBLE WINS THE PRESTIGIOUS TURNER PRIZE FOR ART • 08 PARİS RODİN MÜZESİ’NİN RESTORASYONU TAMAMLANDI / PARIS’ MUSÉE RODIN NEWLY RESTORED • 16 PATLAMALI KAYNAK TEKNİĞİYLE OLUŞTURULMUŞ METAL VE VOLKANİK BİR TAŞ MASA / A METAL AND VOLCANIC STONE TABLE MADE WITH EXPLOSION WELDING • 24 MARC FORNES / THEVERYMANY PAVYONU, MIAMI ART BASEL / MARC FORNES / THEVERYMANY PAVILION AT MIAMI ART BASEL • 28 ARKITERA ÖDÜLLERI 2015 SAHIPLERINI BULDU / THE WINNERS OF THE 2015 ARKITERA AWARDS HAVE BEEN ANNOUNCED • 32 HABERLER & ETKİNLİKLER / NEWS & EVENTS • 48 MİMARİ / ARCHITECTURE KAPAK KONUSU / COVER STORY: LA ŞARAPÇILIK ÜRETIM TESISI VE MAHZENI / LA WINERY PRODUCTION FACILITY AND CELLAR • 56 AYDAN VOLKAN İLE SON PROJELERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ / INTERVIEW WITH AYDAN VOLKAN ABOUT HER RECENT PROJECTS• 68 BEYLİKDÜZÜ BELEDİYESİ CEMEVİ VE KÜLTÜR MERKEZİ YARIŞMA PROJESİ, 3. ÖDÜL / BEYLIKDUZU MUNCIPILITY DJEMEVI AND CULTURE CENTER PROJECT COMPETITION, 3TH AWARD • 72 MİMARLIĞIN İMKÂNLARINI SORGULAYAN GENÇ VE DİNAMİK BİR GRUP: PLANKTON PROJECT / A YOUNG AND DYNAMIC TEAM CHALLENGING THE POSSIBILITIES OF ARCHITECTURE: PLANKTON PROJECT • 80 BK EVİ / BK HOUSE • 88 TAŞ YERİNDE AĞIRDIR / A STONE IS HEAVIER ON ITS OWN TURF • 94 İÇ MİMARLIK / INTERIOR DESIGN GÜBRETAŞ GENEL MÜDÜRLÜK MERKEZ OFISI / GUBRETAS HEADQUARTERS OFFICE • 100 SANAT / ART GÜNNUR ÖZSOY / COSTA MEA • 106 SEKTÖRDEN / SECTORAL NEWS GRANITAŞ KURULUŞUNUN 27. YILINI KUTLUYOR / GRANİTAŞ CELEBRATES ITS 27TH ANNIVERSARY • 112 DOĞAL TAŞ İÇİN YENİ PAZARLAR: SİNGAPUR / NEW MARKETS FOR NATURAL STONES: SINGAPORE • 114 ANADOLU’DA ÇIKAN DOĞAL TAŞLAR BİNLERCE KİLOMETRE ÖTEDE ÇİN’İN SHUITOU ŞEHRİNDE GÖRÜCÜYE ÇIKTI / NATURAL STONES QUARRIED FROM ANATOLIA MADE THEIR DEBUT THOUSANDS OF MILES AWAY IN SHUITOU, CHINA • 116


56

88 94 72

106

100

106


başkan mesajı message from the chairmen

Değerli Meslektaşlarım,

Saygılarımla,

Ali Kahyaoğlu kahyaoglua@yahoo.com Dear Colleagues,

Natura Yayın Kurulu Başkanı ve İstanbul Maden İhracatçılar Birliği adına Yönetim Kurulu Başkanı Chairman of Editorial Comittee ve İstanbul Mineral Exporters Association, CEO Ali Kahyaoğlu Yayın Kurulu Editorial Commitee Ali Kahyaoğlu Hasan Hüsnü Ayvacı Rüstem Çetinkaya Mustafa Selçuk Çevik Banu Sürmen Altın Mutlu Öktem Genel Koordinatör General Coordinator Bülent Tatlıcan bulent@krmedya.com Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Editor in Chief Mehmet Nur Ulaş mehmet@krmedya.com

Respectfully,

Yayın Direktörü Editorial Director Heval Zeliha Yüksel Üçok yzeliha@yahoo.com Konular Editörü Features Editor Selin Biçer Yardımcı Editör Associate Editor Yağmur Yıldırım Tasarım / Design Kare Tasarım Zeynep Karakoyun Tercüme / Translation Yiğit Dilbaz Hukuk Danışmanı / Legal Consultation Av. Dr. Ramazan Arıtürk Av. Arb. Zeki Arıtürk Av. Eren Özden Yönetim / Management Kare Tasarım Arabayolu Cad. No:11/A Tarabya/ Sarıyer- İstanbul 0212 262 07 66 www.krmedya.com Reklam / Advertisement reklam@krmedya.com Baskı / Publishing FRS Matbaacılık Mas- Sit Matbaacılar Sitesi 5. Cad. 34 Bağcılar 34204 İstanbul

natura | 4

Bize ulaşın / Contact us www.naturadergi.com info@krmedya.com


editörden

editorial

Günümüzde doğal taşlar kullanım alanı olarak hem çağdaş yeni yapılı çevrelerin tasarım ve uygulamalarında, hem de kültür varlıklarının restorasyonlarında özgün malzeme kaynağı olarak hayat bulmaktadır. Özellikle zemin kaplaması olarak otel lobisi ve ıslak hacimleri, alışveriş merkezleri, restoranlar, ibadet yapıları ve park gibi kamusal alanlarda kullanımı yaygınken bugün artık cephe malzemesi olarak da tercih edildiğini görmekteyiz. Ülkemizdeki kaynak gücü ve çeşitliliği göz önünde bulundurulunca; sadece lüks konutların dekorasyonunda sıkça gördüğümüz mermer aslında ulaşılması kolay ve uygulaması eğer zanaatkârlık ile yapılırsa yıllarca yaşatılması en uygun malzemedir. Ancak kullanıldığı mekâna doğallık ile birlikte estetik katabilen doğal taş konusunda bilgilendirmenin zayıf olduğu da bir gerçektir ve bugün maalesef doğal taş dokusunda pek çok yapay malzeme üretilmektedir. Seramik gibi son teknoloji yazıcılar sayesinde doğal taş görünümü kazanan ürünler bugün artık doğal taşın en büyük rakipleridir. Bunlara ek olarak global olarak dünyanın geldiği tüketim ekonomisi parametreleri ile bakıldığında yerel ve doğal olana talep haliyle azalmıştır. Her zaman belirttiğimiz gibi bir ürün ortaya çıkarken; sadece tasarım veya sadece imalat yetersiz kalmaktadır. Teknoloji üretimin mantığını da değiştirmektedir. Bir şey üretmek yeterli değilken; üretim tasarımla desteklenmedikçe günümüzde bir firmanın, bir sektörün ya da bir ülkenin gelişme kaydetmesi zorlaşmaktadır. Bu anlamda doğal taş sektöründeki gelişmelerin duyurulması ehemmiyet kazanmıştır. İşte yukarda saydığımız tüm bu sebepler ışığında doğal taşın önemini, özelliklerini ve dahası güzelliğini anlatmak üzere İMİB desteği ile hazırlanan mimarlık dergisi Natura’da her sayı doğal taşın kullanıldığı iyi projeleri sunmaktayız. Her zaman izini sürdüğümüz projeler; yerellik ile modernliğin buluştuğu, zanaatkârlığın estetik ile birleştiği örnekler olmaktadır. Doğal taşın şiir gibi kullanıldığı bir projeyi kapak konusu yaptık. Çalışmalarını hayranlıkla izlediğimiz mimari büro ile söyleşi yaparak son projeleri hakkında bilgi aldık. Pek çok sergi haberi paylaştık yine bu sayıda. Sizlere yeni sergi haberlerini verirken zevkle hazırladık sayfaları. Zira sanatın yaygınlaşmasının toplumun her köşesine sirayet etmesini istediğimiz anlayışta çok büyük katkısı olduğu yadsınamaz. Bu alanda çalışma yapan herkese teşekkürü borç biliyoruz. Doğal taşın kullanıldığı yeni tasarımları işlerken sadece ülkemizde değil, Avrupa’daki gelişmeleri de takip ediyor ve sizlere sunuyoruz. Her sayımızda doğal malzemenin önemini anlatma gayemiz devam edecek. İyi mimarlık örneklerini huzurlarınıza getirmek konusundaki ısrarımızı yineleyip, yeni sayıda görüşmek üzere diyelim. Mimarinin dünyayı güzelleştirme çabasına destek olmaya çalıştığımız NATURA dergisi vesile ile iyi seneler diliyoruz. Söz uçar, yazı kalır… The usage scope of the natural stones today animate as a unique base material both in the design and implementation processes for the newly constructed contemporary environments and in the restoration works of the cultural properties. Being used extensively as a floor covering in public spaces such as hotel lobbies and wet areas, shopping malls, restaurants, prayer spaces and parks, today we see that it’s also being used as a facade material. Considering the power of source and diversities, marble as seen frequently in the decoration processes of the luxurious houses, is in Mimar / Architect, Heval Zeliha Yüksel Üçok fact easy to access and applicable to maintain for years, if implemented with high craftsmanship. It’s a known fact that the briefings about the natural stone is quite insubstantial. Unfortunately there are lots of artificial materials made for imitating the textures of the natural stones. Today, products like ceramic, given the looks of a natural stone through the latest technology printers are the biggest rivals of the natural stones. In addition to these, the demand for what is local and natural has decreased considering the consumption economy parameters in our global world. As we always say, the design or manufacturing alone is not enough for creating a product. Technology changes the logic behind the creation. Today, it becomes difficult for a company, an industry or a country to show progress when the manufacturing process is not supported by the design ideas. In this sense, announcing the improvements in the natural stone industry became vital. In the light of all these issues mentioned above, we present you only the best projects involving the use of natural stones in every issue of the architecture magazine, Natura, compiled with support of IMIB, aiming for addressing the importance, qualities and more importantly, the beauty of the natural stones. We always keep tracking on the projects bonding the locality and modernity where the craftsmanship unites with esthetics. We used a project as a cover story where the natural stone is used poetically. We interviewed an architecture studio that we watch in admiration, gathering information about their latest works. We shared lots of exhibition news in this issue. We prepared these pages in great joy while sharing the latest exhibition news with you. Because it’s an inevitable fact that the proliferation of art has a great impact within the scope of our perspective to spread over every inch of the society. We owe a debt of gratitude to everyone studying in this field. While addressing the designs involving the usage of natural stones, we are following the developments not only in our country but also in Europe and present them to you. Our objective of expressing the importance of natural materials will carry over in each issue. Let’s say ‘see you in the next issue’ and repeat our persistance on bringing only the finest examples in the field of architecture to your presence. Trying to support the effort to glorify the world through architecture, we wish you a happy new year by the favour of the NATURA magazine. Words fly away, writings remain...


genel sekreter mesajı | message from secretary general

Değerli Okuyucular, Ekonomik büyümenin en önemli unsurlarından biri olan ihracatımızın ülke ekonomisindeki payı giderek artmaktadır. İhracatın artmasındaki en önemli unsur ise ileri teknoloji ile yüksek katma değerli ürünlerin ortaya konmasıdır. Bu bağlamda, ihracatçılarımızı destekleyecek faaliyetler yürütmek İMİB olarak da öncelikli hedefimizdir. 2023 ihracat stratejisi ışığında, uluslararası ticaretin giderek serbestleştiği, bilgi ve teknoloji yoğun ürünlerde dünya ticaretinin hızlanması gibi gelişmelerin karşısında Türk doğal taşlarının da daha üst ve katma değeri yüksek projelerde konumlanması gerektiğine inanıyoruz. Bu inançla, İMİB olarak proaktif bir şekilde yurtiçi ve yurtdışı fuar organizasyonları, ur-ge projeleri, pazar araştırmaları ve en önemli çalışmalarımızdan biri olan tasarım yarışmalarıyla da artı değer yaratılmış ürün ihracatımızı arttırmaya ve ihracat pazarlarımızı çeşitlendirmeye yönelik çalışmalar yapıyoruz. 2015 yılı doğal taş ihracatı Kasım ayı sonu itibariyle 1,75 milyar Dolar olarak gerçekleşirken, 2014 yılında ise bu değer 1,95 miyar Dolardı. Doğal taş ihracatında önemli pazarımız olan Çin’e 2015 yılında 663 milyon dolar değerinde ihracat yapılırken aynı dönemin geçen seneki verilerine bakıldığında bu değer 774 milyon dolar olarak görülmektedir. Çin’e yapılan doğal taş ihracatının yaklaşık % 14,38 lik düşüş göstermesi sektörümüzü etkilemiş ve doğal taş rezervleri bu kadar zengin olan ülkemizin katma değeri yüksek ve tasarım yönü ağır basan projelerle farklı pazarlara yönelmesi gerektiğinin önemini ortaya koymuştur. Bu bağlamda, İMİB olarak Singapur, ABD ve Kanada gibi birçok farklı bölgede ve ülkede çeşitli etkinlikler gerçekleştirmekte ve ihracatçılarımızı bu pazarlara ilişkin bilgilendirmekteyiz. Sektörümüzü tasarıma yönelterek ihracat kapasitemizi doğru yönlendirmeyi, mimarlara ve tasarımcılara Türk doğal taşlarını tanıtmayı, bu alanda farkındalık uyandırmayı amaçlayan Natura dergimizi keyifle okumanızı temenni ederim.

Dear Readers, Being one of the most important factors for economic growth, the share of the exports in our country’s economy gradually increases. The main element in increasing export rates is the products with high added values presented with high technology. In this context, our primary goal as IMIB is to carry out S. Armağan Vurdu activities that supports our exporters. Genel Sekreter, Secretary General In the light of 2023 export strategy, we believe that Turkish Natural stones İstanbul Maden ve Metal İhracatçıları Birliği (İMMİB) İstanbul Mineral and Metals Exporters’ Association need to be engaged in higher level projects with high added values in the face of developments involving the liberalisation of the trade and the acceleration in the world trade predominantly in data and technology products. As IMIB, we are proactively performing studies within this understanding for increasing the export rates of our products with created surplus values and diversifying our export markets along with the domestic and international fair organizations, ur-ge projects, market researchs and Design Competitions which is one of our most important activities. For the year 2015, natural stone exports by late November was realized as 1,75 billion dollars while in 2014, this value was 1,95 billion dollars. In 2015, our export value for China, which is our most important market in natural stone export, was 663 million dollars yet the same period last year, this value is considered to be 774 million dollars. Showing approximately 14,38 % decline in our natural stone export to China has affected our industry and revealed the importance for our country, which is notably rich in natural stone reserves, to be headed towards different markets through projects with high added value and qualified designs. In this regard, as IMIB, we are performing a variety of activities in many different regions and countries such as Singapore, U.S. and Canada and informing our exporters about these markets. I hope you enjoy reading our magazine Natura, which aims to direct our export capacity properly by guiding our industry to design, introduce the Turkish natural stones to the architects and designers and raise awareness in this field.

natura | 6


www.eldelighting.com

ELDE İLAN

Aydınlatmada çözüm ortağınız... Mimar Sinan Mah. Üsküdar Cad. No:1 F/86 Ataşehir İstanbul 34779 Türkiye T.: +90 216 660 00 74 F: +90 216 660 00 75 info@eldelighting.com


haberler | news

A S S E M B L E , P R E S T İ J L İ S A N AT Ö D Ü L Ü TURNER PRIZE’IN SAHİBİ OLDU ASSEMBLE WINS THE PRESTIGIOUS T U R N E R P R I Z E F O R A RT

ondra merkezli kolektif Assemble, sanatçılara verilen prestijli Turner Ödülü’nü kazanan ilk mimarlık ve tasarım stüdyosu oldu. 18 genç mimar ve tasarımcıdan oluşan Assemble, İngiltere’nin en önemli sanat ödülünü Liverpool’daki Granby Four Streets projesiyle kazandı. Mahalleyi temizlemeyi, boş evleri boyamayı ve yerel bir market yapılmasını içeren proje, bakımsız bir toplu konut bölgesinin sakinleriyle işbirliği içinde gerçekleştirildi. Mimarlar üç kadın sanatçıyı –Bonnie Camplin, Janice Kerbel ve Nicole Wermers- geride bırakarak 25.000 £ değerindeki ödüle ulaştı. Ödül her sene Tate galerisi tarafından İngiliz sanatçılara veya 50 yaş altı gruplara veriliyor. Turner Ödülü’nü kazanan sanat alanı haricindeki ilk oluşum olmalarının yanı sıra, ödülün 31 yıllık tarihinde ilk defa bir kolektif bu ödüle layık görülmüş oldu. Duyuru bugün Glasgow’daki Tramway sanat alanında gerçekleşen bir kutlamayla yapıldı. Tramway sanat

L

natura | 8

L

ondon collective Assemble has become the first architecture or design studio to receive the prestigious Turner Prize for art. Assemble, a team of 18 young architects and designers, won the UK’s most important art award for its work on the Granby Four Streets project in Liverpool. The project is a collaboration with the residents of a rundown council housing estate to clean up the neighbourhood, paint empty houses and establish a local market. The architects beat a trio of females artists – Bonnie Camplin, Janice Kerbel and Nicole Wermers – for the £25,000 prize, which is awarded annually by Tate gallery to a British artist or group under the age of 50. As well as being the first “non-artists” to receive the Turner Prize, this is first time a “collective” has won in its 31-year history. The announcement was made today at a ceremony at the Tramway arts venue in Glasgow,


haberler | news

alanı 17 Ocak tarihine kadar katılım gösteren projelerden oluşan bir sergiye de ev sahipliği yapıyor. Assemble, 2010 yılında üyelerin Clerkenwell, Londra’da terkedilmiş bir petrol istasyonunda inşa ettikleri geçici bir sinema projesiyle birlikte hayata geçirildi. Son mezunlar bir sene sonrasında bu kez bir kanalın yanındaki otoyol üstgeçidinde yaptıkları geçici sahneleme alanıyla da itibarlarını sağlamlaştırmış oldu. Ekip bugünlerde Londra sanat okulu Goldsmith için yeni bir galeri tasarlamak adına dönüştürülmüş bir hamamda çalışmalarına devam ediyor.

which is hosting an exhibition of the shortlisted projects until 17 January. Assemble was founded in 2010, when the team built a temporary cinema in an abandoned petrol station in London’s Clerkenwell. The recent graduates cemented their reputation a year later with another temporary screening space, this time beside a canal under a motorway flyover. They are currently working on a new gallery for London art college Goldsmiths in a converted bathhouse.

natura | 9


haberler | news

D E N I S E S C OT T B ROW N V E RO B E RT V E N T U R I A M E R İ K A N MİMARLAR ENSTİTÜSÜ AIA 2016 ÖDÜLÜNÜN SAHİPLERİ OLDU DENISE SCOTT BROWN AND ROBERT VENTURI WIN 2016 AIA GOLD MEDAL

natura | 10


haberler | news

merikan Mimarlar Enstitüsü (AIA) Denise Scott Brown ve Robert Venturi’nin 2016 AIA Altın Madalya ödülünün müşterek kazananları olduğunu duyurdu. AIA, ikilinin “inşa ettikleri projelerin yanı sıra Postmodernizme zemin hazırlayan edebi yaklaşımları ve mimarlık alanındaki tüm diğer biçimsel gelişmelerine” atıfta bulundu. Scott Brown ve Venturi, AIA’nın 2013 yılında yönetmeliklerini değiştirerek ödülün birlikte çalışan en fazla iki kişiyi kapsayabileceğinin onaylanmasının ardından Altın Madalya ödülüne layık görülen ilk çift olma özelliğini taşıyor. Venturi ve Scott Brown, Londra’da bulunan The Sainsbury Wing of the National Gallery, Langhorne’daki Best Products Showroom ve Toulouse, Fransa’da bulunan Provincial Capital Building işleriyle büyük bir etki yaratmıştı. Ancak ikili daha çok “Las Vegas’tan Öğrenmek” isimli araştırmalarını da kapsayan mimari teorileriyle tanınıyor. Scott Brown ve Venturi, bu metinler ve işlerin birleşimi ışığında, 20. yüzyılın çoğu evresinde hüküm sürmüş modernizm egemenliğini yıkarak mimarlık alanındaki Postmodern akımı tetiklemiş oldu. 2015 AIA oluşumu başkanı Elizabeth Chu Richter, FAIA, “Bu farkındalık mimarlar bağlamında nesiller boyunca devam edecek. Denise ve Bob’un alanlarında gerçekleştirdikleri işler bir ya da iki bina tamamlamanın çok ötesinde bulunuyor. Hayat boyu süren ayrılamaz bir işbirliği içerisinde, binalara ve şehirlere bakışımızın değişmesine yol açtılar. Bugün mimarlık alanında mükemmel olarak addedilen ne varsa bir şekilde onların işlerinden ilham almıştır” dedi. Denise Scott Brown, 2014 yılında Julia Morgan’a verilen ödülün ardından bu ödüle layık görülen ikinci kadın sanatçı olma özelliğini taşıyor. Scott Brown geçtiğimiz yıllarda kadınların mimarlık alanında daha da fazla tanınmasını destekleyen insanlar için kilit bir isim haline dönüştü. 2013 senesinde, Scott Brown’ın bir mimarlık paneli olan “Mimarlıkta Kadınlar” etkinliğinde boy göstermesi, kendisinin 1991 Pritzker Ödülü’nü alması gerektiği üzerine büyük ölçüde tartışmalara neden olan bir kampanyanın filizlenmesine sebep olmuş ancak ödül tek başına Robert Venturi’ye itham edilmişti. Kampanya Venturi tarafından da imzalanmış ve Scott Brown için “ilham verici ve eşdeğer partnerim” açıklamasında bulunmuştu. Ancak Pritzker jürisi ödülü vermeyi reddetmiş ve mevcut jürinin yeniden toplanamayacağını, eski jürinin kararlarını yeniden değerlendiremeyeceğini ve böyle bir olayın herhangi bir örneği bulunmadığını belirtmişti.

A

he American Institute of Architects (AIA) has announced Denise Scott Brown and Robert Venturi as joint winners of the 2016 AIA Gold Medal. The AIA cited the duo for their “built projects as well as literature that set the stage for Postmodernism and nearly every other formal evolution in architecture.” Scott Brown and Venturi are the first ever pair to receive the Gold Medal, after the AIA approved a change to its bylaws in 2013 that allowed the award to be presented to up to two individuals working together. Venturi and Scott Brown have been influential for their built works including The Sainsbury Wing of the National Gallery in London, their Best Products Showroom in Langhorne, and the Provincial Capital Building in Toulouse, France. However, they are just as -if not more- well-known for their architectural theory including the seminal Learning From Las Vegas. Through a combination of these texts and their built work, Scott Brown and Venturi helped to spark architecture’s Postmodern movement, breaking down the hegemony of modernism which prevailed for much of the 20th century. “This recognition will resonate with generations of architects,” said 2015 AIA President Elizabeth Chu Richter, FAIA. “What Denise and Bob have done for the profession far exceeds the completion of a great building or two. Through a lifetime of inseparable collaboration, they changed the way we look at buildings and cities. Anything that is great in architecture today has been influenced in one way or another by their work.” Denise Scott Brown is just the second women to be recognized by the award after the award was given to Julia Morgan in 2014. In recent years, Scott Brown has become a cause célèbre for people advocating for greater recognition of women in architecture. In 2013, an appearance by Scott Brown at an Architects’ Journal “Women in Architecture” event sparked a widely-discussed petition to have her retrospectively acknowledged for the 1991 Pritzker Prize, which was awarded to Robert Venturi alone. The petition was signed by Venturi himself, as he called Scott Brown his “inspiring and equal partner.” However, the Pritzker jury ultimately declined to amend the award, stating that the current jury “cannot re-open, or second guess the work of an earlier jury, and none has ever done so.”

T

natura | 11


haberler | news

YENİ LEGO KOLEKSİYONU İLE DÜNYA ŞEHİRLERİNİ YENİDEN ŞEKİLLENDİRİN N E W L E G O C O L L E C T I O N L E T S Y O U R E C R E AT E S K Y L I N E S

Y

eni LEGO “Architecture Skyline” koleksiyonu kapsamında yer alacak ilk şehirler Venedik, Berlin ve New York olarak belirlendi. Tek binalı serilerinden farklı olarak bu yeni sette her bir şehrin en ikonik beş binasını tasarlayarak şehir silüetini yeniden oluşturabileceksiniz. New York silüeti, Özgürlük Kulesi, Empire State Binası, Chr ysler Binası, Özgürlük Anıtı ve Flatiron Binası ile, Venedik, Rialto Köprüsü, San Marco Ba zilikası, Aziz Mark’ın Çan Kulesi, Aziz Theodore ve Kanatlı Aslan Heykelleri ve Ahlar Köprüsü ile, Berlin ise Reichstag, Zafer Sütunu, Deutsche Bahn Kulesi, Berlin T V Kulesi ve Brandenburg Kapısı ile temsil edilecek.

natura | 12

enice, Berlin and New York City are the first to be featured in LEGO's new Architecture Skyline Collection. Unlike its single-building series, these new kits will allow you to recreate famous skylines by constructing up to 5 of each city's most iconic buildings. New York City's skyline will be represented by the One World Trade Center, Empire State Building, Chrysler Building, Statue of Liberty, and Flatiron Building. Venice will feature the Rialto Bridge, St. Mark’s Basilica, St. Mark’s Campanile, St. Theodore and the Winged Lion of St. Mark, and the Bridge of Sighs. And Berlin's skyline will include the Reichstag, Victory Column, Deutsche Bahn Tower, Berlin TV Tower, and Brandenburg Gate.

V



haberler | news

RIBA 2015 ÖĞRENCİ MADALYALARININ KAZANANLARINI AÇIKLADI RIBA ANNOUNCES STUDENT MEDAL WINNERS FOR 2015 Bu yılın RIBA Başkan Madalyaları ve Araştırma Ödülleri’nin sahipleri arasında, Berlin üzerine mimari bir strateji ile labirent benzeri bir akademi projesi bulunuyor. Britanyalı Kraliyet Mimarlar Enstitüsü (RIBA) tarafından her yıl, mimarlık bölümü öğrencilerine, mezunlarına ve araştırmacılarına verilen ödüller, bu yıl yedi bağımsız projenin oldu. En büyük iki madalyayı, Mackintosh ve Bartlett mimarlık okullarından öğrenciler kazandı. Mackintosh Mimarlık Fakültesi’nden Finn Wilkie, diploma projesi “Çokdilli Şehir/The Heteroglossic City” ile madalyanın sahiplerinden oldu. “Berlin’in eleştirilen rekonstrüksiyonu üzerine bir polemik” olarak tanımlanan proje, Alman başkentinin tarihini araştırarak açık kaynaklı bir mimarlık stratejisi öneriyor; proje, girift modellerin yanı sıra monokrom görsellerle detaylandırılıyor. Diğer madalya ise, Bartlett Mimarlık Okulu mezunlarından Boon Yik Chung’un, geleneksel sınıf modeline alternatifler araştıran, öğrenmeyi ve oynamayı birleştiren final projesinin oldu. Chung, projede Hollandalı mimar Herman Hertzberger’in okul tasarımı projeleri ile kendisinin Malezya’daki okul mekânı deneyimleri üzerine çalışarak, farklı mekânların iç içe geçtiği, esnek bir sınıf modeli ortaya koyuyor.

S

natura | 14

An architectural strategy for Berlin and a mazelike academy are among the winners of this year's RIBA President's Medals and Research Awards. The awards, which are presented annually by the Royal Institute of British Architects (RIBA) to Part-I and Part-II architecture graduates and researchers, have this year been presented to seven individuals. The two top prizes went to students from the Mackintosh and Bartlett architecture schools. Finn Wilkie from the Mackintosh School of Architecture was the recipient of the Medal for his diploma project, entitled “The Heteroglossic City”. Described as "a polemic against critical reconstruction in Berlin", it explores the history of the German capital city and proposes a strategy for open-source architec ture, detailed in a series of monochrome images and intricate models. Another Medal went to Bar tlet t graduate Boon Yik Chung, whose final degree projec t investigated an alternative to the traditional cla ssroom model, promoting opportunities to combine learning and play. Drawing on the school design projects of Dutch architect Herman Hertzberger, as well as his own experiences of school spaces in Malaysia, he proposed a more flexible classroom model where different spaces overlap one another.

S



haberler | news

PARİS RODİN MÜZESİ’NİN RESTORASYONU TAMAMLANDI P A R I S ’ M U S É E R O D I N N E W LY R E S T O R E D

natura | 16


haberler | news

natura | 17


haberler | news

natura | 18


haberler | news

aris’te bulunan Rodin Müzesi’nin senelerdir titizlikle yürütülen restorasyon çalışmaları tamamlandı ve kapılarını yeniden ziyaretçilere açtı. Özellikle Auguste Rodin’in işlerine ithaf edilen devlet müzesinde, sanatçının çeşitli eserlerinin bütününe evsahipliği yapan tarihi müzeye yeni bir soluk getirilmesi amacıyla baştan aşağı bir değişime gidildi. Aslen 1732 yılında tasarlanan yapı içerisinde konumlandırılmış müze, 1919 yılında halka açıldı. Kapsamlı restorasyon çalışmaları çerçevesinde yapısal ve kozmetik bağlamda her yönteme başvuruldu. Mevcut erişilebilirliği ve güvenlik standartlarını yerine getirerek Rodin’in etkileyici eserlerini daha iyi yansıtma amacını taşıyan projenin mimarı Richard Duplat “Rodin’in dönemindeki atmosferi yeniden yaratma” görevini üstlendi. Neredeyse bir asırdır halka açık bir şekilde faaliyetlerini sürdüren Rodin Müzesi, geniş ölçekli bir restorasyon çalışmasına ihtiyaç duyuyordu. Parke fayanslar tamamen gevşemişti, ahşap paneller duvarlardan dökülüyordü ve binanın kendisi de çürümeye başlamıştı. Tarihsel tahminlere göre bina Rodin’in ondokuzuncu yüzyılın sonlarındaki konaklamasından bu yana hiç değiştirilmedi. 2010 yılında, binaya ciddi manada zarar veren sorunları ortadan kaldırmak adına devlet tarafından üstlenilen ve 16 milyon Euro değeri taşıyan bir restorasyon sürecine başlandı. Fransız Hükümeti Tarihi Yapılar Baş Mimarı Richard Duplat ve Atelier de l’Ile sergi tasarımcısı Dominique Brard eşliğinde yürütülen bu sürecin, tüm zeminlerin ve duvar kaplamalarının tamamının sökülmesi ve değiştirilmesini kapsayan kısmi ve bütünsel kapama evrelerinin seneler alacağı belirtilmişti. Sonucunda varılan noktada Rodin’in orijinal mobilyalarını, yüzlerce çalışmasını ve tamamlanmış işlerini kapsayan tarihi yeniden canlandıran mekânlar, daha havadar ve günışığı bağlamında daha zengin bir karaktere sahip oldu. Mimarlar tarafından gerçekleştirilen düzenlemeler sayesinde erişilebilirliği geniş bir alana yayılan ve baştan aşağıya hayranlık uyandıran köşk, Paris’in 7. Bölgesi’nde yeniden ziyaretçileriyle buluşuyor.

P

I

After a meticulous multi-year restoration the Musée Rodin in Paris has reopened to the public. Dedicated exclusively to the work of Auguste Rodin, the state-owned museum has undergone a ground-up facelift designed to breathe new life into the ageing home of the artist’s diverse body of work. Housed in an estate originally built in 1732 and open to the public since 1919, the comprehensive renovation has left no stone unturned, including a full structural and cosmetic overhaul. Project architect Richard Duplat was challenged to “recreate the atmosphere it must have had in Rodin’s day” while implementing current accessibility and safety standards, all with the goal to better represent Rodin’s influential work. Having been open to the public continuously for nearly a century, the Musée Rodin was in dire need of restoration. The parquet tile had loosened completely, wood paneling was falling from the walls and the structure itself had begun to rot. By historical estimates, the building had not been altered since Rodin’s stay during the late nineteenth century. In 2010, it was decided that the museum would embark on a €16million government-funded renovation to address significant issues plaguing the building. Led by Richard Duplat, Chief Architect of Historical Monuments for the French Government, and Dominique Brard, exhibition designer with Atelier de l’Ile, the restoration would call for several years of partial and full closures to accommodate the complete removal and replacement of all floors and wall coverings. The resulting spaces are airy and rich in sunlight, reviving the history embodied by Rodin’s original furniture and featuring hundreds of his process and finished works. The sprawling mansion is once again open to the public in Paris’ 7th Arrondissement, and can be admired thoroughly thanks to generous access to the building realized through reconfigurations by the architects.

natura | 19


haberler | news

SELETTI’YE ÖZEL “STILL ALIVE” (HÂLÂ CANLI) SETİ “STILL ALIVE” FOR SELETTI

talyan tasarımcı Antonio Aricò Aralık ayında düzenlenen Design Miami 2015 kapsamında masaların natürmort resimler gibi gözükmesi için düzenlenebilecek, özel ufak depo malzemelerinden oluşan bir set yarattı. Aricò’nun İtalyan tasarım markası Seletti için kurguladığı “Still Alive” (Hâlâ Canlı) seti, mutfak, bar ve bahçe gibi farklı içeriklerden alınan bir dizi malzemeden oluşuyor. İşleri, natürmort resimlerde kullanılan aranjmanları andıran birçok düzensiz nesneyle birlikte kullanılabilmesi amacıyla tasarlandı. Aricò’nun stüdyosunun verdiği bilgiye göre sanatçı, Seletti için özellikle tasarlanan bu yeni koleksiyonunda, genellikle ressamlar tarafından bir araya getirilen cansız nesneler ve doğal şekiller ile oynamak istedi. Set, cetvel ve makas gibi daha uzun nesneleri taşımak için terakota renkli tutacaklardan, raptiye ve ataş gibi öğeleri depolamak için üç parçaya bölünmüş ahşap vazo tarzında nesnelerden oluşuyor. Pirinçten yapılmış bir bardak kalemlik olarak kullanılabilirken yazım araçlarını düzenlemek içinse ahşap bir kalem kutusu tercih edilmiş.

İ

natura | 20

or Design Miami 2015 held in December, Italian designer Antonio Aricò has created a set of small storage items for organising desks that can be arranged to look like a still-life painting. Aricò's “Still Alive” set for Italian design brand Seletti includes a range of materials, shapes and sizes taken from different contexts, such as a kitchen, a bar and a garden. His products are designed to be used together to resemble a jumble of objects similar to those used in arrangements for still-life paintings. "For this new collection specially designed for Seletti, Antonio wanted to play with inanimate objects and natural shapes usually put together by painters," said Aricò's studio. The set includes a terracotta-coloured pitcher for holding longer items like rulers and scissors, while a wooden vase is divided into three parts for storing items such as tacks and paperclips. A brass cup can be used as a pen holder and a wooden pencil box tidies away writing implements.

F


haberler | news

3. İSTANBUL TASARIM BİENALİ’NİN TEMASI AÇIKLANDI THE CONCEPT FOR THE 3RD ISTANBUL DESIGN BIENNIAL HAVE BEEN ANNOUNCED stanbul Tasarım Bienali’nin başlığı ve teması, küratörler Beatriz Colomina ve Mark Wigley tarafından 1 Aralık 2015 tarihinde İstanbul Arkeoloji Müzeleri Kütüphanesi’nde yapılan medya toplantısıyla açıklandı. Colomina ve Wigley, bienalin “Biz İnsan Mıyız? Türümüzün Tasarımı: 2 Saniye, 2 Gün, 2 Yıl, 200 Yıl, 200.000 Yıl” başlığını açıkladı ve serginin temasına dair bilgi verdi. 3. İstanbul Tasarım Bienali’nin “insan” ve “tasarım” kavramları arasındaki yakın ilişkiyi inceleyeceğini belirten küratörler Beatriz Colomina ve Mark Wigley, temayla ilgili şunları söyledi: “Tasarım hep insanın hizmetindeymiş gibi görünse de, asıl iddiası insanı yeniden tasarlamak. Dolayısıyla tasarımın tarihi bir yandan da ‘insan’ anlayışının zamanla evirilmesinin tarihi. Tasarıma dair konuşmak, türümüzün durumu hakkında konuşmak demek. İnsanlar ürettikleri tasarımların etkisiyle köklü değişimler geçirirken tasarım dünyası da bir yandan genişliyor. Her şeyin tasarlandığı bir devirde yaşıyoruz: büyük bir özenle şekillendirdiğimiz kişisel görünümümüz ve dijital kimliğimiz, bizi çevreleyen kişisel cihazlar, yeni maddeler, arayüzler, ağlar, sistemler, altyapılar, veriler, kimyasallar, organizmalar ve genetik kodların hepsi tasarlanıyor.” 3. İstanbul Tasarım Bienali’nin bir arkeoloji projesi olduğunu söyleyerek bu bienalin gerçek hayatın bilimkurguyu geride bıraktığı günümüz dünyasında tasarımın yeri üzerine çok mecralı bir belgesel çalışması olmayı hedefliğini anlatan küratörler, bienalin günümüz tasarımının uçlardaki hâlini, ilk standardize süslemeler ve ilk ayak izlerinden en yeni dijital ve karbon ayak izlerine uzanan, türümüzün 200.000 yıllık tarihi bağlamına yerleştireceğini belirtti. İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen İstanbul Tasarım Bienali’nin üçüncüsü 22 Ekim-4 Aralık 2016 tarihleri arasında gerçekleştirilecek.

3.

he curators Beatriz Colomina and Mark Wigley have announced the topic and concept for the 3rd Istanbul Design Biennial at a media meeting on December 1, 2015, held in the Istanbul Archaeological Museums Library. Colomina and Wigley have represented the topic “We Human? The Design of the Species: 2 Seconds, 2 Days, 200 Years, 200,000 Years" and further informed about the concept of the exhibition. Stating that the 3rd Istanbul Design Biennial will be exploring the intimate relation between the “human” and “design” notions, the curators Beatriz Colomina and Mark Wigley explained as follows: “Even though design always appears like it serves humans, its principal argument is to redesign the human. Therefore the history of the design is the history of evolving perception of the ‘human’. To talk about design is to talk about the state of our species. While people change radically through their designs, the world of design also keeps expanding. We live in a time where everything is designed: from our meticulously formed personal appearance and digital identity to the personal devices surrounding us, new materials, interfaces, networks, systems, infrastructures, data, chemicals, organisms and genetic codes, everything is being designed.” Indicating that the 3rd Istanbul Design Biennial is an archaeological project, the curators remarked that the biennial aims to be a multimedia documentary about the positioning of the design today where the reality has outdistanced science fiction. They further informed that the biennal will be placing the extremities of the contemporary design into the context of the 200.000 year history of our species ranging from the first standardized ornaments and footprints to the latest digital and carbon footprints. Organized by the Istanbul Foundation for Culture and Arts (IKSV), the third edition of the Istanbul Design Biennial will be held between October 22-December 4, 2016.

T

natura | 21


haberler | news

15. VENEDİK MİMARLIK BİENALİ’NİN TÜRKİYE PAVYONU PROJESİ BELİRLENDİ PAVILION OF TURKEY PROJECT OF THE 15TH VENICE ARCHITECTURE BIENNALE IS ANNOUNCED ünyanın önde gelen mimarlık etkinliklerinden biri olan Venedik Bienali 15. Uluslararası Mimarlık Sergisi, 28 Mayıs-27 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilecek. İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın koordinasyonunu yürüttüğü Türkiye Pavyonu’nda yer alacak proje, iki aşamalı bir açık çağrı değerlendirmesi sonucunda seçici kurul tarafından belirlendi. Venedik Bienali 15. Uluslararası Mimarlık Sergisi Türkiye Pavyonu’nda, Mehmet Kütükçüoğlu, Ertuğ Uçar ve Feride Çiçekoğlu’nun önderliğindeki Hüner Aldemir, Hande Ciğerli, Gökçen Erkılıç, Nazlı Tümerdem ve Yiğit Yalgın’dan oluşan ekibin hazırlayacağı; Namık Erkal ile Cemal Emden’in destekleriyle şekillendirilecek “Darzanà” başlıklı proje yer alacak. Bir zamanlar Akdeniz’in ikiz limanları ve iki tersane şehri olan Venedik ve İstanbul’dan esinlenen proje adını, Grek, Latin, Musevi, Arap ve Türk kültürlerinde gemi yapımı için kullanılan deniz girintisi anlamına gelen Darzanà kelimesinden alıyor. Proje, Arsenale ile tarihi İstanbul tersanelerini bienalde bir araya getirmeyi, Venedik’teki bir tersane gözüne İstanbul tersanesini beraberindeki tarihi çağrışımlar, alışverişler, tartışmalar, benzerlikler ve gelecek hayalleriyle birlikte taşımayı amaçlıyor. Venedik Bienali 15. Uluslararası Mimarlık Sergisi Türkiye Pavyonu’nda yer alacak sergi için yapılan açık çağrının başvuru tarihi 23 Ekim’de sona erdi. Başvuru kriterlerine uyan otuz altı proje arasından dokuz proje ikinci aşamaya davet edildi. Venedik Bienali 15. Uluslararası Mimarlık Sergisi Türkiye Pavyonu ve Darzanà’nın detayları 2016 yılında açıklanacak.

D

natura | 22

ne of the world’s leading architecture events, the 15th International Architecture Exhibition, la Biennale di Venezia will take place on May 28-November 27, 2016. Following an opencall and a two-stage evaluation, the selection committee has determined the project that will be exhibited at the Pavilion of Turkey, under the coordination of the Istanbul Foundation for Culture and Arts. Led by Mehmet Kütükçüoğlu, Ertuğ Uçar, and Feride Çiçekoğlu with the support of Namık Erkal and Cemal Emden, and created by the team composed of Hüner Aldemir, Hande Ciğerli, Gökçen Erkılıç, Nazlı Tümerdem and Yiğit Yalgın, the project entitled Darzanà will be exhibited in the Pavilion of Turkey at the 15th International Architecture Exhibition, la Biennale di Venezia. Inspired by the Mediterranean’s once twin harbours of Venice and Istanbul, the project’s title comes from the word Darzanà, meaning an inlet used for building ships in Ancient Greek, Latin, Jewish, Arabic, and Turkish cultures. The project aims to confront the Arsenale and the historic Istanbul shipyards at the biennial, carrying the Istanbul dock and its accompanying historic associations, exchanges, discussions, similarities, and visions of the future to a shipyard in Venice. The selection committee chose the Darzanà project among the applications made in response to an open-call, after a series of assemblies. The application process ended on 23 October, leaving 36 eligible projects to committee’s evaluation. Details regarding the Pavilion of Turkey at the 15th International Architecture Exhibition, la Biennale di Venezia and Darzanà project will be announced in 2016.

O



haberler | news

PATLAMALI KAYNAK TEKNİĞİYLE OLUŞTURULMUŞ METAL VE VOLKANİK BİR TAŞ MASA A METAL AND VOLCANIC STONE TABLE MADE WITH EXPLOSION WELDING

natura | 24


haberler | news

ç boyutlu baskının öncülerinden olan Janne Kyttanen, metal ve volkanik taşları birleştiren heykelsi bir masa tasarlamak için patlamalı kaynak tekniğini kullandı. Kyttanen, Metsidian masayı yaratabilmek adına üç boyutlu baskı ile patlamalı kaynak tekniğini (patlayıcı kimyasalların, geleneksel kaynak teknikleriyle birleşemeyen maddeleri yapıştırmak için kullanıldığı işlem) bir araya getirdi. Bu proje, aralık ayının başında, Los Angeles menşeli galeri All ve Rotterdam merkezli galeri Vivid’in ortaklığında gerçekleşen ve Design Miami 2015 fuarında Fin sanatçı tarafından sunulan iki yeni işten biri olma özelliğini taşıyor. Şekliyle gemi burnunu andıran masa, obsidyen (siyah, cama benzeyen volkanik bir taş) taş bloğu kullanılarak oluşturuldu. Malzeme, adım adım üç boyutlu olarak basılmış bakır bir oluşuma dönüştürüldü. “Sonucunda merak uyandıran bir değişim ortaya çıktı ve olanaksız görünen, gerçeğe dönüştü” diyen tasarımcı aynı zamanda 2000 yılında faaliyete geçen üç boyutlu baskı şirketi Freedom of Creation’ın da kurucusu olma özelliğini taşıyor. “Metsidian heykel ve mobilyanın sınırları arasında gidip gelen, dünya dışı bir tasarım ile günlük işlevlerin ahenkli bir bütünlüğünü simgeliyor” diyen sanatçı “Şu anda patlamalı kaynak tekniğini doğal yöntemlerle bir araya gelemeyen maddeleri birleştirmek için kullanabiliyoruz. Peki bu gücü dijital olarak kontrol edebilsek sonuç ne olurdu? Ne tür bir karma madde yaratmış olurduk?” dedi.

Ü

3

D -pr int ing pioneer Janne Ky t t anen ha s used explosion welding to create a sculptura l t able that fuses met a l and volc anic rock. Ky t t anen combined 3D pr int ing with explosion welding -a process where chemic a l exp losives are used to bond mater ia ls that c an’t be combined using convent iona l welding- to create the Met sidian t able. It is one of t wo new work s being unveiled by the Finnish designer dur ing Design Miami 2015 held in ear ly December, in par tner ship with Los Angeles ga ller y A ll and Rot terdam ga ller y Vivid. Shaped like the prow of a ship, the t able is construc ted using a block of obsidian – a dark gla sslike volc anic rock. The mater ia l appear s to gradua lly trans for m into a 3D -pr inted copper gr id. “The result is a compelling met amorphosis; the impossible becomes rea lit y,” sa id the designer, who founded 3D -pr int ing company Freedom of Creat ion in 20 0 0. “Met sidian traver ses the boundar y bet ween sculpture and furniture, a har monious union of other wor ldly for m and ever yday func t ion,” he added. “At present we’re able to use explosion welding to join mater ia ls that wouldn’t natura lly fuse together – what if we could control this force digit a lly? What kind of hybr id mat ter could we create?”

natura | 25


haberler | news

natura | 26



haberler | news

MARC FORNES / THEVERYMANY PAVYONU, MIAMI ART BASEL MARC FORNES / THEVERYMANY PAVILION AT MIAMI ART BASEL

natura | 28


haberler | news

ralık ayında açılışını yapan Art Basel Miami kapsamında Marc Fornes/THEVERYMANY atölyesinin ürünü olan ve 2011-2014 tarihleri arasında Pavyon Art Basel Miami ev sahipliğinde enstalasyonu gerçekleşen Labrys Frisae Pavyonu ziyaretçilerin beğenisine sunuldu. Bir milimetreden az kalınlığıyla alüminyum malzemeden inşa edilen enstalasyon, kesitle mekânın arasındaki ayrımı “sürükleyici ve çok algılı bir deneyim” yoluyla bulandırma amacını taşıyor. Özellikle gece vakitlerinde, ziyaretçilerin hareket etmesiyle beraber, gölgelerin iskeletin karmaşık boşluklarının arasından belirmesi yoluyla “Yapının iç kısmı, ziyaretçilerin kıvrımları inceleyerek mekânı anlamaya çalışmaları üzerinden zaman kavramını yitirmelerine yol açıyor”. Fornes’in “çizgili biçimler” koleksiyonun bir parçası olan Labrys Frisae, sanatçının kendi deyişiyle “Böyle bir araştırma bütününde projeler, malzeme ve kesitlerin yassı yüzeylerine yerleşen ve sonrasında binlerce perçinle birbirlerine tutturulan, bitişikleriyle buluşurken kavislenmeleri ortaya çıkaran çizgiler olarak tanımlanıyor. Tasarım süreci titizlikle ve bolca pratik gerektiren denemeler, hatalar, kararlar, sonuçlanmalar ve yeniden tasarlamalarla dolu bir dizi yorucu işlemden oluşuyor.” şeklinde tasvir ediliyor. Tamamlandığında kendini taşıyan bir yapıya evrilse de, enstalasyon, yapısal bütünlüğe pek de katkıda bulunmayan merkezi bir kolonun etrafında sarmalanıyor.

A

I

n light of the recent kickoff of Art Basel Miami in December, Marc Fornes / THEVERYMANY has shared its Labrys Frisae Pavilion, which was installed at Art Basel Miami from 2011 to 2014. Constructed from aluminum less than one millimeter thick, the installation sought to blur the distinction between edge and space through “an immersive, multisensorial experience”. “The structure’s interior leads a visitor to lose their time as they peruse the curves and try to understand the space,” which changes as viewers move throughout, especially at night, when shadows emerge through the shell’s intricate perforation. Labrys Frisae was a part of the “striped morphologies” collection by Fornes -“in this body of research, projects are described as stripes, nested on flat sheets of material and cut, then attached to one another with thousands of rivets, finding curvature as they are joined to the their neighbors. The design process is an exhaustive series of trials, errors, conclusions, and reboots, met by an assembly process that is meticulous and hands-on”. In its completion, the installation is self-supporting, though it wraps around a central column that does not contribute to structural integrity.

natura | 29


haberler | news

BIR MOBILYA MALZEMESI OLARAK MERMER MARBLE AS A FURNITURE EQUIPMENT er döşemesi ve duvar kaplamalarında kullanılan mermerler son yıllarda artan bir şekilde mobilya malzemesi olarak da kullanılmaya başladı. Özellikle masalarda çok farklı mermer tasarımları karşımıza çıkıyor. Temmer mermer firması tarafında üretilen bu mermer masa da bunun güzel örneklerinden biri . Tasarımcı Alper böler ve Tuncay Tolun tarafından tasarlanış masa üsten bakıldığında bir papyon görünümünde. Bookmatch ( Karşılıklı iki plaka) şekilde üretilmiş ve 280x90 cm ölçülerinde. Çelik bir barın üstüne oturtulmuş olan üst kısım, Ortada 5cm kalınlığından başlayıp, kenarlara doğru 1 cm kalınlığa kadar düşüyor. Ayaklar el işçiliği ile 3 boyutlu form verilmiş. Farklı formlarda işlemeye izin veren doğal taşlar yapılan güzel tasarımlarla daha çok evlerimize ve iş yerlerimize girmeye başlayacak.

Y

natura | 30

sed often in floor and wall coverings, marble is preferred as a furniture equipment in a gradually increasing level in recent years. We can’t help but notice the many different marble designs, especially for the tables. This marble table, manufactured by Temmer Memmer is one of the good examples. Designed by Alper Böler and Tuncay Tolun, the table resembles a bow tie when looked from above. The table is manufactured in a bookmatched fashion ( Two opposing plates ) with a size of 280x90 cm. Placed upon a steel bar, the top side starts with 5 cm at the middle and decreases to a 1 cm of thickness through the edges. The table legs are given a 3D form with craftwork. Adaptable to be processed in different forms, it looks like the natural stones will be appearing more in our houses and workspaces along with their beautiful designs.

U



haberler | news

ARKITERA ÖDÜLLERI 2015 SAHIPLERINI BULDU THE WINNERS OF THE 2015 ARKITERA AWARDS HAVE BEEN ANNOUNCED

rkitera Mimarlık Merkezi tarafından verilen, gelenekselleşmiş Arkitera Ödülleri, 22 Aralık Salı akşamı Moda Sahnesi’nde yapılan törenle sahiplerini buldu. Genç Mimar Ödülü, İşveren Ödülü ve R AF Yapı Malzemesi Ödülü olmak üzere 3 ayrı ba şlıkta verilen Arkitera Ödülleri, dün akşam Moda Sahnesi’nde yapılan keyifli ödül töreni ile sahiplerine dağıtıldı. Törenin, geçen yıl İşveren Ödülleri’nde Seçici Kurul Teşvik Ödülü’ne layık görülen Moda Sahnesi’nde yapılması ise geceyi anlamlı kılan detaylardan biriydi. Nitelikli Fiziksel Çevrenin Üretilmesine Katkı Sağlayan Malzeme Üreticileri Ödüllendirildi İlki 20 08 yılında verilen ve bu sene yedinci kez dağıtılan R AF Yapı Malzemesi Ödülü’nün temel amacı per formansı, üretiminde kullanılan malzemelerin özellikleri, standar tlara uygunluğu, zamana ve dış çevre koşullarına dayanımı ve çevre etkisi ile fiziksel çevreye değer katan yapı malzemelerinin üreticilerinin onurlandırılması. R AF Yapı Malzemesi Ödülü bu yıl Taşıyıcı Sistemler, Altyapı Bileşenleri ve Kaba Yapı Bileşenleri, İnce Yapı Bileşenleri ve Hareketli Donatılar olmak üzere 3 kategoride verildi. Gürhan Bakırküre, Mine Sayın, Aslıhan Tavil, Arif Özden ve Özkan Karababa’nın oluşturduğu seçici kurulun değerlendirmesi sonucunda 4 ayrı firma 4 ayrı ürün ile ödüle layık görüldü. Yapı Malzemesi Ödülü’nün ilki Ta şıyıcı Sistemler, Altyapı Bileşenleri, Kaba Yapı Bileşenleri kategorisinde Ytong Block

A

natura | 32

P

resented by Arkitera Architecture Center, traditional Arkitera Awards have been announced by a ceremony held in Stage Moda, on Tuesday night, December 22. Divided in 3 different categories, the Arkitera Awards involving the Young Architects of the Year Award, Client of the Year Award and RAF Construction Materials Award have been presented to the recipients through an entertaining ceremony held last night at Stage Moda. This selected venue, winner of the Selection Committee Encouragement Award last year at the Client of the Year Awards, was one of the significant details that made the night more special. Material Manufacturers Contributing to the Creation of Qualified Physical Environments have been awarded. Primarily presented in 2008 and organized for the seventh time this year, the fundamental goal of the RAF Construction Materials Award is rewarding the manufacturers of the materials that create value to the environment along with their performances, specifications of the materials used in production, compliances to the standarts, durabilities for time and outdoor conditions and environmental effects. RAF Construction Materials Award has been presented in 3 categories this year which are: Conveying Systems, Infrastructure Components and Macrostructure Components, Light Construction Components and Mobile Equipments. Through the evaluations of the selection committee, organized by Gürhan Bakırküre, Mine Sayın, Aslıhan Tavil, Arif Özden and Özkan Karababa, 4 different companies were deemed worthy of the award through 4 different products. The first one of the Construction Materials Award has been given to Türk Ytong with its Ytong Block 0,11 Light Construction Element product,


haberler | news

0,11 Hafif Yapı Elemanı ürünü ile Türk Ytong’a verildi. Bu yıl İnce Yapı Bileşenleri kategorisinde 2 ayrı firma 2 ayrı ürün ile ödüle layık görüldü. Ödüllerden ilki Accoya ürünü ile Kotil Dış Ticaret’in oldu. Aynı kategorideki ikinci ödül ise Kale Ar tcrete ürünü ile Kalekim’in oldu. Yapı Malzemesi Ödülü’nün son ödülü ise Hareketli Donatılar kategorisinde Magneo Manyetik Kayar Kapı Sistemi ile Dorma Kapı Sistemleri’ne verildi. Arkitera İşveren Ödülü Dokuzuncu Kez Sahibini Buldu 20 05 yılından bu yana nitelikli mimari uygulamaların ortaya çıkarılmasına destek olan işverenleri onurlandırmak amacıyla verilen Arkitera İşveren Ödülü bu yıl dokuzuncu kez sahiplerini buldu. Kamu ve özel sektör olmak üzere iki kategoride sunulan ödüllere layık görülenler Cafer Bozkur t, Yüksel Demir, Bilge Kalfa, Doğu Kaptan ve Alper Ünlü’den oluşan seçici kurulun değerlendirmeleri sonucunda belirlendi. Seçici kurul üyelerinden Cafer Bozkur t’un kısa konuşmasının ardından İşveren Ödülü törenine geçildi. Özel sektör kategorisinde Protel Yönetim Binası projesi ile ödül alan Protel Bilgisayar adına Protel Yönetim Kurulu Ba şkanı Metin Arghan ödülü, seçici kurul üyelerinden Alper Ünlü’den aldı. Projenin mimarı HS Mimarlık’tan Hayriye Sözen ise plaketle onurlandırıldı. Kamu kategorisinde ise 44 Okul girişimi ile TC İstanbul Valiliği İstanbul Proje Koordinasyon Birimi (İPKB) ödüle layık görüldü. TC İstanbul Valiliği İstanbul Proje Koordinasyon Birimi direktörü Kazım Gökhan Elgin’e ödülünü ve projenin mimarları Uygur Mimarlık’tan Semra Uygur ve Özcan Uygur’a plaketlerini seçici kurul üyelerinden Cafer Bozkur t takdim etti. Genç Mimarlara Ödül Yağdı 20 04’te genç mimarların işlerini ve isimlerini duyurarak nitelikli mimarlık üretimine katkı sağlamak hedefiyle yola çıkan Arkitera Genç Mimar Ödülü bu yıl dokuzuncu kez sahibini buldu. Abdurrahman Çekim, Adnan Aksu, Dürrin Süer, Gökhan Karakuş ve Şebnem Yalınay Çinici’nin oluşturduğu seçici kurul, bu yıl iki genç ismi de teşvik ödülüne layık gördü. Geçen yıl Genç Mimar Ödülü’nü kazanan Abdurrahman Çekim’in konuşmasının ardından Seçici Kurul Teşvik Ödülü’ne layık görülen Yelta Köm plaketini seçici kurul üyelerinden Şebnem Yalınay Çinici’den aldı. İkinci teşvik ödülünü kazanan Onur Teke’ye ise plaketini seçici kurul üyelerinden Gökhan Karakuş takdim etti. 2015 yılı Arkitera Genç Mimar Ödülü’ne layık görülen PAB Mimarlık’ın kurucu or takları Pınar Gökbayrak, Ali Eray ve Burçin Yıldırım ödüllerini geçen senenin kazananı Abdurrahman Çekim’in elinden aldı. Ödül töreni, Moda Sahnesi’nde yapılan keyifli bir kokteylle sonlandırıldı.

in the category of Conveying Systems, Infrastructure Components, Macrostructure Components. This year, two different companies were rewarded with two different products in the Light Construction Components category. The first award was granted for Kotil Foreign Trade with the Accoya product. The second award in the same category was presented to Kalekim through its product entitled Kale Artcrete and the final award for the Mobile Equipments categeory was introduced to Dorma Door Systems for the Magneo Magnetic Sliding Door System. Arkitera Client of the Year Award is presented to the winner for the 9th time. Arkitera Client of the Year Award, given since 2005 for honoring the clients who supports creating qualified architectural activities, has been presented this year for the ninth time. The recipients of the award have been selected in two categories, including public and private sector by the evaluations of the selection committee, consisting of Cafer Bozkurt, Yüksel Demir, Bilge Kalfa, Doğu Kaptan and Alper Ünlü. Following the short speech given by one of the members of the committee, Cafer Bozkurt, the time has come for the Client of the Year Award ceremony. Awarded with the Protel Administration Building project in the private sector category, Metin Arghan, the board chairman of Protel, has received the award from one of the members of the committee, Alper Ünlü, on behalf of Protel Computer Systems. Besides, the project architect Hayriye Sözen from HS Architects has been presented a plaquet. In the public category, Governorship of Istanbul, Istanbul Project Coordination Unit (IPKB) has been awarded with its 44 School initiatives. Member of the selection committe, Cafer Bozkurt presented the award to the Manager of Istanbul Project Coordination Unit, Kazım Gökhan Elgin and the plaquets for architects of the project Semra Uygur and Özcan Uygur from Uygur Architects. Numerous awards for Young Architects Starting its journey in 2004, aiming for contributing to the qualified architectural designs by sharing the works and names of young architects, Arkitera Young Architects of the Year Award has been presented for the ninth time this year. Composed of Abdurrahman Çekim, Adnan Aksu, Dürrin Süer, Gökhan Karakuş and Şebnem Yalınay Çinici, the selective committee has selected two young architects for the Encouragement Award. Following the speech made by Abdurrahman Çekim who is the winner of last year’s Young Architects of the Year Award, Yelta Köm has received her plaquet for the Selection Committee Encouragement Award from Şebnem Yalınay Çinici, the member of the committee. The second reward for the Encouragement Award has been given to Onur Teke by the commitee member Gökhan Karakuş. The co-founders of PAB Architects, Pınar Gökbayrak, Ali Eray and Burçin Yıldırım received the 2015 Arkitera Young Architects of the Year Award from last year’s winner Abdurrahman Çekim. The ceremony has ended following a pleasant cocktail party at Stage Moda.

natura | 33


haberler | news

S A LT 2 0 1 5 A R A Ş T I R M A P R O J E L E R İ TA R T I Ş M A Y A A Ç I L I Y O R S A LT 2 0 1 5 R E S E A R C H P R O J E C T S A R E OPEN FOR DISCUSSION ALT put it s SALT Research Funds wor th 8 0,0 0 0 TL to the ser vice of researchers last April, in order to contribute to visual and pecuniar y culture researchs. At the end of an eight month period, the researchers presented their projects in December 18, Friday. Researchers and their projects of 2015 are as follows:

Beyza Boyacıoğlu, “Zeki Müren Transmedya Projesi” Zeki Müren’in kimliğinden yola çıkarak hayranları ve mekânlarına odaklanan, bu bağlamda Türkiye toplumunun çok katmanlı portresini çizmeyi amaçlayan interaktif bir web belgeseli.

Beyza Boyacıoğlu, “Zeki Muren Transmedia Project” An interactive web documentary aiming for drawing the multilayered portrait of the Turkish society, focusing on his fans and spaces on the basis of his identity.

S

Elvan Cobb, “Rayların Etrafında Hayat: Batı Anadolu Demir Yolları Coğrafyasına Duyusal Bir Bakış” Osmanlı insanının, demir yollarının getirdiği değişimlere karşı tutumunu inceleyen ve modernlikle gelişim arasındaki bağlantının doğrudan ilişkisini sorgulayan bir araştırma. Baran Çağınlı, “Sivilliğin Çöküşü, 90’ların Devlet Politikası ve Pratikleri Bağlamında Halk Olayları: Digor” Doğu ve Güneydoğu coğrafyasında siviller hayatını kaybederken geride kalan insanların neden “sivil” halk özelliklerini yitirdiğine dair Digor olayları üzerinden bir analiz. Bilge Köse, “Toplumsal Bellekte Bir Endüstri Mirası ve Bir ‘Anı Değeri’ Okuması: SEKA Sanayi Ağı” Bir endüstri mirası ağı olan SEKA’nın bıraktığı fiziksel izler ve kentliyle kurduğu ilişkiler bağlamında taşıdığı “anı” değerini tespit etmeyi ve ilişkilendirmeyi amaçlayan bir araştırma. Ayşe Hilâl Uğurlu, “Osmanlı İstanbul’unda Mimari Modernleşme, Toplumsal Yaşamın Dönüşümü ve Selâtin Camileri” Selâtin camileri çevresindeki sosyo-kültürel yaşam alanının 19. yüzyılda geçirdiği köklü dönüşümü irdeleyen ve bu camilerin yarattığı toplumsal yaşamın yanı sıra, verdiği politik mesajlardaki değişimin nedenlerini araştıran bir çalışma.

natura | 34

S

ALT, görsel ve maddi kültür araştırmalarına katkıda bulunmak üzere, geçtiğimiz Nisan ayında toplamda 80.000 TL değerindeki SALT Araştırma Fonları’nı araştırmacıların kullanımına sundu. Sekiz aylık çalışma sürecinin sonunda, 18 Aralık, Cuma günü SALT Araştırma Fonu araştırmacıları projelerinin sunumlarını gerçekleştirdiler. Araştırmacılar ve 2015 projeleri şu şekilde:

Elvan Cobb, “Life Around Rails: A sensual Look to the Railways of Western Anatolia Geography” A research questioning the direct connection between modernity and development, exploring the Ottoman’s attitude facing the changes which was brought up by the railways. Baran Çağınlı, “The fall of the Civilianism, Government Policies of the 90’s and Public Events As Part of Its Practices: Digor” An analysis constructed upon the Digor events concerning over the loss of “civil” charactheristics of the remaining people while the others are still losing their lives in eastern and southeastern regions. Bilge Köse, “An Industrial Heritage in Social Memory and a ‘Significance of the Memoir’ Narrative: SEKA Industrial Network” A research aspiring to identify and associate the values of “memoirs” within the realm of physical traces left by the industrial heritage network, SEKA, and its connections made with the citizens. Ayşe Hilal Uğurlu, “Architectural Modernization in the Ottoman Istanbul, the Transformation of the Social Life and the Selâtin Mosques” A study that examines the radical transformation of the socio-cultural living space around the Selâtin mosques during the 19th century and the reasons behind the changes of the political messages as well as the social life these mosques


haberler | news

have created. Salim Aykut Öztürk, “Kurtuluş’ta Türkleşme, Kentsel Dönüşüm ve Mesken Biyografileri” İstanbul’un Kurtuluş semtinin, 1929 yangını sonrası Türkleşme süreçleri ile semtteki yerinden edilmelerin fiziksel mekândaki yansımalarının apartman isimleri üzerinden sınıflandırılması ve semt sakinlerinin fiziksel mekân üretimlerinin analizi. Alaz Burak Şen, “Türkiye Sinemasında Kuir ve Film Müziği: Gazino Sahneleri, Bar Müzikleri ve Öteki” Cinsellik, cinsiyet, performans ve Queer temalarını barındıran yerli filmlerin müzik aracılığıyla izleyicisini nasıl konumlandırdığının yanı sıra, izleyicinin bu filmleri nasıl Queer olarak konumlandırdığı üzerine bir kısa film. Eda Tarak, “Habitat II’nin Öldürülen Köpekleri: İstanbul’da Yakın Tarihin İzini Sürmek” İstanbul’un yerinden edilme, eşitsizlik ve dışlanmalara işaret eden göç, şiddet ve demokrasi tarihini, Habitat II etkinliği hazırlık dönemine odaklanarak sokak köpeklerinin hafızası üzerinden okumayı amaçlayan bir araştırma.

Salim Aykut Öztürk, “Turkization in Kurtulus, Urban Transformation and Biographies of the Residents” A classification through the names of apartments, of the reflections in physical venues through the displacement of the Kurtulus residents throughout the Turkization process following the fire in 1929 and the analysis of the physical venue productions by the neighborhood residents. Alaz Burak Şen, “Queer Music and Soundtracks in the Turkish Cinema: Casino stages, Bar Music and Alterity” A short movie about how the local films have positioned their audience through music consisting of sexuality, gender, performance and queer themes and how the audience has positioned these movies as in queer theme. Eda Tarak, “Murdered Dogs of Habitat II: Tracing the Recent History in Istanbul” A research meaning to comprehend Istanbul’s history of migration, violence and democracy pointing out the displacement, inequality and social exclusions by focusing on the preparatory period of the Habitat II event through the memories of the stray dogs.

natura | 35


haberler | news

BIGMAT ULUSLARARASI MİMARLIK ÖDÜLÜ CAMPO BAEZA’NIN OLDU B I G M AT ’ S I N T E R N AT I O N A L A R C H I T E C T U R E AWA R D G O E S TO CAMPO BAEZA he Spanish architect Alberto Campo Baeza has been awarded the BigMat’s International Architecture Award’s Grand Prize for his office building in Zamora , executed in collaboration with architects Pablo Fernández Lorenzo, Pablo Redondo, Alfonso González Gaisán and Francisco Blanco Velasco. The Special Mention for Young Architects was awarded to the French architect Samuel Delmas for his building in Nozay.

Ödüllerin sahiplerini belirleyen uluslararası jüri, ödül kazanan projelerin or tak noktalarının olağandışı kaliteleri olduğunu belir tti. İspanyol mimar Jesús Aparicio’nun ba şkanlığındaki BigMat jürisi, Henri Ciriani (Fransa), Francesco Dal Co (İtalya ), Manuel Aires (Por tekiz), Antonio Or tiz (İspanya), Olivier Bastin (Belçika), Mar tin Rajnis’ten (Çek Cumhuriyeti) oluşuyor. 2015 yılı ödüllerine 750 proje sunumu yapıldı; seçilen 10 0 katılımcının 18’i finalist olarak belirlendi.

In the view of the judges of this coveted award, the common denominator was the outstanding quality of all the projects. The panel of judges for the BigMat International Architecture Award, chaired by the Spanish architect Jesús Aparicio, comprises architects of renowned prestige from each of the participating countries: Henri Ciriani (France), Francesco Dal Co (Italy), Manuel Aires (Portugal), Antonio Ortiz (Spain), Olivier Bastin (Belgium), and Martin Rajnis (Czech Republic). 750 projects were presented in this 2015 edition, with an initial selection of 100 participants, out of which 18 finalists were selected.

BigMat Uluslararası Mimarlık Ödülü, çağdaş mimarlığın mevcut trendlerine duyarlılıkla yakla şıyor. Bireyler arası ilişkileri geliştiren, buluşma noktası niteliğindeki yapıların yanı sıra, doğanın güzelliğini vurgulayan, basit tasarımları destekliyor.

The BigMat International Architecture Award is sensitive to current trends in contemporary architecture. Alongside buildings designed as a meeting point to promote interpersonal relationships, are other constructions of simpler design, which are prepared to surrender the limelight to the beauty of nature.

İ

natura | 36

T

spanyol mimar Campo Baeza; Pablo Fernández Lorenzo, Pablo Redondo, Alfonso González Gaisán ve Francisco Blanco Velasco ile işbirliğinde gerçekleştirdiği Zamora’daki ofis binası ile, BigMat’ın Uluslararası Mimarlık Ödülleri’nde Büyük Ödül’ün sahibi oldu. Genç Mimar ödülü ise, Nozay’daki binası ile Fransız mimar Samuel Delmas’ın oldu.



haberler | news

H A R VA R D Ö Ğ R E N C İ L E R İ , D E S I G N M I A M I F U A R I İ Ç İ N P AV Y O N TA S A R L A D I H A R VA R D S T U D E N T S C R E AT E P AV I L I O N OUTSIDE DESIGN MIAMI

arvard Tasarım Fakültesi’nden bir grup öğrenci, mimari proje maketleri kullanarak Design Miami fuarının dışında yer alan, geçici bir giriş pavyonu inşa etti. “İnşa Edilmemiş” ismindeki pavyon yapısı, okulun mimarlık, peyzaj mimarlığı, şehir planlama ve planlama bölümlerinde üretilmiş öğrenci projelerinin maketlerinin ters çevrilerek, boşluklu bir grid sistemi oluşturulması ile yaratıldı. Maketlerin bir arada kullanımı, Florida’daki Miami Plajı’nda gerçekleşen tasarım fuarının girişinde, yarı gölge bir mekân oluşturuyor. Öğrenciler Joanne Cheung, Doug Harsevoort, Steven Meyer, Jenny Shen ve Yiliu Shen-Burke tarafından, öğretim üyeleri Luis Callejas ve Hanif Kara danışmanlığında üretilen proje, Design Miami’nin düzenlediği bir yarışmanın kazananı oluşu ile gerçeğe dönüştürüldü. Projenin üretilmesi için, ekip Harvard öğrencilerinden 200 kadar proje maketi topladı ve pavyonun inşasında, projeler köpük malzemeden yeniden üretildi. Tasarımcılarına göre, inşa edilmemiş projelerin maketleri, okuldaki mevcut tasarım düşüncesine ait bir topografya yaratıyor.

H

natura | 38

A

group of students from the Harvard Graduate School of Design has built a temporary entrance pavilion from architectural models outside the Design Miami fair. Called “Unbuilt”, the pavilion consists of a grid of poles supporting upside down models of student work from the school’s architecture, landscape architecture, urban design, and planning programmes. Together they create a semi-shaded space outside the entrance to the design fair in Miami Beach, Florida. The vivid pink colour helps make the installation visible from a distance, and is also intended to make the projects appear more abstract. Students Joanne Cheung, Doug Harsevoort, Steven Meyer, Jenny Shen, and Yiliu Shen-Burke, led by professors Luis Callejas and Hanif Kara, won a Design Miami-sponsored competition to create the structure. The team solicited nearly 200 projects from their fellow Harvard students, which were then fabricated in foam for inclusion in the pavilion. According to the designers, the models of unbuilt projects create a topography of current design thinking at the school.


haberler | news

natura | 39


haberler | news

D E S I G N M I A M I F U A R I ’ N D A TA Ş D U VA R K A Ğ I D I V E M O B İ LYA S T O N E W A L L P A P E R A N D F U R N I T U R E AT D E S I G N MIAMI

ollandalı sanatçı Lex Pott ve Amerika merkezli duvar kağıdı markası Calico, mermer mobilyalar ve taş tozuyla kaplanmış duvar kağıtları da dahil olmak üzere taşın niteliklerini ön plana çıkaran ürünler tasarladı. “The Fragments” (Bölümler) sergisi Pott’un tasarladığı masalar, kaseler, bir vazo ve raftan oluşurken, Calico’nun New York merkezli sahipleri ve tasarımcıları Nicolas ve Rachel Cope’un ürettiği bir duvar kağıdı da bunlara eşlik ediyor. Sergi, New York’un The Future Perfect galerisi tarafından hizmete sokuldu ve daha kapsamlı bir edisyonu, ocak ayında Great Jones Sokağı alanına geçerek faaliyetine devam edecek. Pott, Design Miami Fuarı’nda, aynı malzemelerden elde edilen pürüzsüz bir biçimde bilenmiş uçlarla eşleşen ve kabaca çıkartılmış taşlardan oluşan, mermer tabanlı masa serisini sergiliyor. Sanatçının koleksiyonu yan sehpa, kahve ve yemek masalarını da içeriyor. Pott, “Taşın yerin altından nasıl çıkarıldığını ve sert yüzeyin kontrol edilmesi mümkün olmayan niteliğinin bilenmiş olanla ne şekilde kontrastlık kurduğunu hep merak ederdim.” diye belirtti. Pürüzlü yüzeyler kristalleştirilirken, pürüzsüz olanlar taşılları, değişik renkleri ve çizgileri ortaya çıkarıyor.

H

natura | 40

I

Dutch designer Lex Pot t and US wallpaper brand Calico have created produc t s that highlight the qualities of s tone, including marble furniture and wallpaper covered w i t h s t o n e p o w d e r. “T he Fr a g m ent s” exhib it ion feat ure s t a b le s, b owls, a v a s e a n d a s h e l f b y P o t t , a n d w a l l p a p e r b y C a l i c o ’s N e w Yo r k- b a s e d o w n e r s a n d d e s i g n e r s N i c o l a s a n d Rachel Cope. The exhibition wa s commissioned by N e w Yo r k ’s T h e F u t u r e P e r f e c t g a l l e r y, a n d w i l l t r a vel to it s Great Jones Street venue a s an expanded v e r s i o n i n J a n u a r y. At Design Miami, Pot t is showing a series of t ab les with roughly quarried marble ba ses paired with smooth, honed tops made from the same material. His collec tion includes side, cof fee and dining t ables. “I’ve b een rea lly interes ted in how s tone is t a ken out of the ground, how the uncontrolled qualit y of the r o u g h s u r f a c e c o n t r a s t s w i t h t h e h o n e d ,” P o t t s a y s . The craggy sur faces are cr ystallised while the smooth sur faces reveal fossils, and more varied colours and striations.


haberler | news

natura | 41


haberler | news

natura | 42


haberler | news

AÇIK ÇAĞRI: İŞ-PORTA PROJESİ CALL FOR APPLICATIONS: İŞ-PORTA PROJECT Ş-PORTA katılımcı bir proje olarak Sinop Sürdürülebilir Kalkınma Derneği ve bi’bak (Berlin/Almanya) tarafından Tandem Kültür Yöneticileri Değişim Programı* kapsamında geliştirilmektedir. İŞ-PORTA projesi iki şehirde belirlenmiş semtlere özgü mobil araç içeren bir projedir. Önerilecek mobil araç, seçilecek olan sanatçının üretim pratiğine bağlı olarak farklı biçimlerde şekillenebilir. Proje kapsamında üretilecek olan işin içeriği zanaatkâr ve yerel üreticinin geçmişi, günümüz ve geleceği ne dair durum senaryoları ve üretim süreçleriyle ilişki kuracaktır. İŞ-PORTA projesine ev sahipliği yapacak olan Sinop ve Berlin şehirleri, tarihsel ve coğrafi nitelikleri açısından günümüzde kendilerine özgü sosyoekonomik ve demografik strüktürler geliştirmişlerdir. Türkiye’nin en kuzey noktasında konumlanan Sinop, günümüzde ekonomisinin çoğunu denizden sağlayan (balıkçılık, gemi yapımı yaz turizmi) bir liman kentidir. Genç nüfusun çoğunluğu ise kentin gelişmişliğini tatmin edici düzeyde bulmayarak diğer büyük şehirlerdeki ekonomik fırsatları değerlendirmek için Sinop’tan göç etmeyi seçiyor. Günümüzde Almanya’da Berlin’in en fakir bölgelerinden biri olan Wedding ise işçi sınıfının çoğunlukta yaşadığı bir bölgedir. İşçi sınıfın yoğun yaşadığı bölge olduğu için “Kızıl Wedding” olarak da bilinir. Bölgede %26’yı bulan işsizlik oranının sadece %17’si sosyal yardımlar ile yaşamlarını sürdürmektedirler. Wedding’in bazı bölgelerinde yaşayanların %64’ü göçmenlik geçmişine sahip olup bunların çoğunluğunu Türk kökenliler oluşturmaktadır. Bölgede hâlen aktif olan berberler, terziler, ayakkabı üreticileri ve bisiklet tamirhaneleri, küresel firmaların bölgeye gelmesi ile oluşan rekabet koşullarının yarattığı zorluklar ile yüz yüze kalmaktadır. Bu durum yerel zanaatkârların varlığını ve yerel üreticilerin sürdürülebilirliğini tehdit edilmektedir. Proje için yapılan çağrıya Türkiye ve Berlin’de yaşayan sanatçı ya da tasarımcı gruplarının önerecekleri projeler mobil araçlarla kenti kapsayıcı katılımcı bir proje niteliğindedir. Önerilen çalışmalar yerel ekonomik yapı ile ilişki kurarak halkın katılımını önemseyerek kente katkı sağlayacak mobil araç: sergileme amaçlı, performatif ya da katılımcılığa açık işlevi farkındalık yaratmayı hedeflemektedir. Yapılacak olan önerilere bağlı olarak şekillenecek olan proje sanatsal form ve üretim disiplini arasında denge ve birliktelik taşıması gerekmektedir. Önerilen projeler de saha-araştırması, sözlü tarih ve arşiv araştırmaları gibi gereksinimlere ihtiyaç duyulduğunda SSKD ve bi’bak gerekli desteği katılımcılara sağlayacaktır. İŞ-PORTA projesi Sinop ve Berlin için üretilecek olan araçların yapımını karşılayacak olup, ilk İŞ-PORTA aracı Nisan 2016’nın ilk yarısında Sinop’ta ve ikinci İŞ-PORTA aracı ise Nisan 2016’nın ikinci yarısında Berlin sokaklarında hareket halinde olacak. Projenin Sinop ve Berlin sürecini içeren video ve basılı döküman üretilecektir. Proje Nisan 2016 sonunda bi’bak ve Temmuz-Ağustos 2016 süresince Sinopale, Uluslararası 6. Sinop Bienali bağlamında sergilenecektir. Projeye son başvuru tarihi 15 Ocak 2016. * “İŞ-PORTA” , Sinop Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (Sinop/Türkiye) ve Bi’bak (Berlin/ Almanya) tarafından Tandem Türkiye programı kapsamında Mert Karaçıkay ve Can Sungu tarafından geliştirilen katılımcı bir proje olup Avrupa Kültür Derneği ve Sinopale tarafından da desteklenmektedir.

İ

İ

Ş-PORTA is a participatory project developed by Sinop Sustainable Development Association and bi’bak (Berlin/ Germany) and is supported by TANDEM Cultural Managers Exchange Turkey-EU*. İŞ-PORTA will feature site-specific works, which function as mobile carts in the neighbourhood and allow interactions within the local community. These mobile carts or vehicles will vary in form and size and can be used for exhibitions, performances, artistic interventions or participatory projects. The content of the work should deal with the past, present and future of local producers, craftsmen and shop owners and their production processes. The two bases of İŞ-PORTA, Sinop and Berlin, have very special socioeconomic and demographic structures, which is influenced by their geographical and historical backgrounds. Sinop, situated at the northernmost land's end of Turkey, is home to the biggest port of Turkey’s Black Sea coast. It is a typical harbour city and its economy is based on sea-related activities, e.g fishing, shipbuilding or summer tourism. The young generation is mostly dissatisfied with the city’s current economic and cultural opportunities and therefore many of them choose to emigrate to big cities. The local traditions of craftsmanship, as well as the continued existence of local producers, are threatened with extinction. Berlin-Wedding is one of the most ethnically diverse districts of Germany’s capital city. In some parts of Wedding, 64% of the residents have a migrant background, most of them with Turkish origin. Wedding has always been a working class district and used to be known as “Red Wedding”. Today it is one of the poorest areas of Berlin, with a high unemployment rate at almost 26% with almost 17% of the district’s population solely relying on social welfare benefits. Barbers, tailors, shoemakers, bakeries or bicycle shops are still active in the area but all have difficulties to build a local business in face of competition from huge global franchises. We would like to invite artists/designers/makers and creative collectives from Turkey and Germany to send in proposals for a vehicle which functions as a mobile cart in the urban space and also triggers or involves the participation of local people. The proposed works should deal with issues of local economies as mentioned above and may feature exhibitory, performative or participatory functions and purposes and/ or try to find a good balance between artistic forms and disciplines. We especially encourage works that make use of on-site research, oral history and archival material. The İŞ-PORTA project will support the production of two mobile carts/ vehicles, one in Sinop and another in Berlin. The first İŞ-PORTA vehicle will go on the road in Sinop during the first half of April 2016 and the second one in Berlin at the end of April 2016. Both projects will be documented with a “making of” video and a printed publication. The documentation of both projects, as well as the vehicles themselves, will be shown in an exhibition in bi’bak in Berlin, and once again within the scope of the 6th Sinopale - International Sinop Biennale in July 2016. Deadline for the entries is 15th January, 2016. *İŞ-PORTA is a project initiated by Sinop Sustainable Development Association (Sinop/TR) and bi’bak (Berlin/ DE). Curated by Mert Karacikay and Can Sungu. Kindly supported by European Cultural Association with the collaboration of Sinopale. Funded by TANDEM TurkeyEU Programme.

natura | 43


haberler | news

İSRAİL TASARIM MÜZESİ’NDE BİR İSPANYOL TASARIMCI SPANISH DESIGNER IN ISRAEL’S DESIGN MUSEUM

natura | 44


haberler | news

srail merkezli tasarım müzesi Holon, içinde bir hayvan maskesine benzemesi için tasarlanmış yeni bir aynayı da içeren ve Jamie Hayón’un 10 senelik işlerini kapsayan bir sergiye evsahipliği yapıyor. Funtastico sergisi için özel olarak tasarlanan ve Holon Müzesi’nin beşinci yıldönümüne işaret eden Yüz Aynası, Caesarstone tarafından üretilen kuvars marketrisinden meydana getirildi. Gözler aynanın dairesel parçalarından üretildi ve malzeme, dişleri oluşturmak için baş aşağı duran üçgenlerce yeniden kullanıldı. Tasarlanan taşın kırmızı kesitleri burnu ve kafayı şekillendirirken daha koyu olan gri kesitler yüzün geri kalanını oluşturdu. Dil kısmı ise, yanyana konuşlanmış ahşap renkli taş parçalarından meydana getirildi. Yüz motiflerine duyduğu tutkuyu daha önce maymuna benzeyen bir surat yaratarak bizlere gösteren Háyon, “Bu eser, karakteri, ağırlığı ve malzemenin yönünü vurgulamak istiyor.” dedi. Sözlerine “Her kültürün, halkın ve uygarlığın maskeleri var ve bu benim şunu sorgulamama sebep oluyor: Bundan 2000 sene sonra bir maske bulsanız ne olurdu?” şeklinde devam eden Háyon, “Bir maske genellikle kendini, ardındaki üzerinden örttüğün şekilde tasarlanmıştır. Bu eser daha ziyade hem bir maske hem de ayna işlevi görüyor.” dedi. “İnsanlar hem maskelerin ardına sığınabilir, hem de onlar üzerinden kendilerini yansıtabilirler,” diyen Háyon, “Maskenin oyuncu tarafı giderek daha da ilgi çekici bir merak kaynağı olmaya başlıyor.” dedi. Háyon’un 2006 yılında tasarladığı Yeşil Tavuk atlıkarıncası ve 2009 yılında Londra Tasarım Festivali için elle yapılmış ve boyanmış büyük boy satranç takımı da sergide yer alan diğer eserler.

İ

I

srael’s Design Museum Holon is hosting an exhibition covering 10 years work by Spanish designer Jamie Hayón, including a new mirror designed to resemble an animal mask. The Face Mirror, which was created specifically for the Funtastico exhibition and to mark the Holon museum’s fifth anniversary, is made from Caesarstone manufactured quartz marquetry. The eyes are made from circular pieces of mirror, and the material is repeated in upside-down triangles that form the teeth. Red sections of engineered-stone form the nose and head, while darker grey pieces make up the rest of the face. A tongue is made out of wood-coloured slices of stone laid next to one another. “What this piece tries to show is the character, heaviness and the direction of the material,” said Háyon, who has shown his penchant for face motifs before, designing a watch with a monkey-like visage. “Every culture, folklore and civilisation has masks, which makes me wonder: what would happen if you found a mask 2,000 years from now?” he added. “Masks are usually envisaged as something behind which you cover yourself. Instead, this piece is both a mask and a mirror.” “People can both cover behind the mask, whilst at the same time reflect themselves with it,” said Hayón. “The playfulness of it becomes interesting and a source of curiosity.” Other pieces in the exhibition include Hayón’s Green Chicken rocking horse, created in 2006, and an oversized handcrafted and painted chess set, originally built for London Design Festival in 2009.

natura | 45


haberler | news

natura | 46



haberler | news

İTALYA’DA DENİZ FENERİ OTELİ YARIŞMASI LIGHTHOUSE SEA HOTEL COMPETITION IN ITALY Genç tasarımcılar arasında yarışmalara katılımı teşvik etmek amacıyla kurulan Young Architec ts Competitons ( YAC) platformu yeni yarışmasını duyurdu. Yeni yarışmada, İtalya’nın güneyindeki Murro Di Porco tepelerinde yer alan terk edilmiş, tarihi bir deniz fenerinin turistik faaliyetler için kullanılabilecek bir mekâna dönüştürülmesini amaçlıyor. İtalya’da eski bir deniz fenerinin dönüştürülmesi amacıyla açılan yarışmaya proje teslim tarihi 29 Şubat , sonuçların açıklanma tarihi ise 4 Nisan. Yarışma jürisi şu isimlerden oluşuyor: Manuel Aires Mateus (Por tekiz), Fabrizio Barozzi (İspanya), Pierluigi Cer vellati, Alessandro Marata, Bruno Messina, Matteo Agnoletto, Giancarlo Garozzo, Rober to Reggi (İtalya). Young Architects Competitons ( YAC) platform, founded with the purpose of encouraging the young designers to take par t in contests, has announced its new competiton. This new competiton aims to transform an abandoned, historic lighthouse situated in the hills of Murro Di Porco in the southern region of Italy, into a new space suitable for touristic ac tivities. Held with the purpose of transforming an old lighthouse, the submissions for the competiton are being accepted until Februar y 29 and results will be announced in April 4. The jur y for the competiton is consisting of Manuel Aires Mateus (Por tugal), Fabrizio Barozzi (Spain), Pierluigi Cer vellati, Alessandro Marata, Bruno Messina, Matteo Agnoletto, Giancarlo Garozzo, Rober to Reggi (Italy).

natura | 48

ART ON’DA KARMA SERGİ GROUP EXHIBITION AT ART ON “Heavy Burden” (Ağır Yük), aynı kuşaktan farklı sanat pratikleri üzerinde deneylere girişen 6 sanatçıyı bir araya getiriyor. Ahmet Çerkez, Alper İnce, Erman Özbaşaran, Evren Sungur, Olgu Ülkenciler ve Burcu Yağcıoğlu’nun yakın dönem çalışmalarının yer aldığı sergide, resim, desen, heykel ve video yerleştirme türünde işlerle, sanatçının çağın getirdikleri karşısında üstlendiği yükler konu ediliyor. İçinde bulunduğumuz zaman, şüphesiz dünyanın en korkunç zamanı değil; daha ziyade sürüklenilen bir kötü kader mitiyle insanlığa acıdığımız, hızla çürümeye doğru ilerleyen dünyaya hayıflandığımız ölçüde, duyarlı bir çabaya girişmenin yerini seyretmeye bıraktığı bir zaman. Sorunun merkezine inilmediği, etrafında dolanarak gündemde tutarmış gibi yapılıp unutturulduğu bir çağdayız. Böylelikle bütün öncelikler erteleniyor. Sanatçı bütün bu olup biteni nasıl izliyor? Belki de yük, herkesin bir yalana kolaylıkla inandığı bir çağda, anlaşılmayacak, duyulmayacak olma, sesini kaybetme pahasına ısrarla doğruyu haykırmak ve kendine has, özgün bir zemini olmayan üretimin hakikati taşımayacağını kavramaktır. Heavy Burden karma sergisi, 30 Ocak’a kadar Art ON İstanbul’da görülebilir. “Heavy Burden” embodies six artists from the same generation experimenting on different art practices. Including the latest works of Ahmet Çerkez, Alper İnce, Erman Özbaşaran, Evren Sungur, Olgu Ülkenciler and Burcu Yağcıoğlu, the exhibition is focused on the artists bearing the burden of our time along with the featured works ranging from paintings, drawings, sculpture and video installations. Our current time is definitely not the worst era of our world; it’s rather a period where we feel sorry for the mankind through a myth of bad fate, where we watch in silence instead of initiating with a sensitive approach, which is not drawing near to our daily dose of wailing on our rotting world. We are living in a time where we don’t get to the root of the problem, where we pass it by and pretend to keep it on agenda and make everybody forget. Therefore all the priorities get postponed. How does the artist watch all of these? In an era where anyone can easily believe to a lie, maybe the real burden is remembering insistently to shout out the truth at the risk of not being understood, heard or losing your voice and to still know that works without character and an original ground will not be reflecting the reality. Group Exhibition entitled Heavy Burden is open until January 30 at Art ON Istanbul.


haberler | news

ANTİK ANADOLU’NUN TANIKLARI: MUHARREM KAYHAN KOLEKSİYONU

!F BAŞLIYOR

TESTIMONIES OF ANATOLIAN ANTIQUIT Y

!f Bağımsız Filmler Festivali’nin 15. yaşına özel hazırladığı “ilham serisi”, Yann Arthus-Bertrand’ın son başyapıtı “İnsan/Human” ile devam ediyor. Görkemli görüntüleriyle seyirciyi kendine hayran bırakan film, Türkiye’de ilk kez gösterilecek ve 5 farklı şehirde !fçilerle buluşacak. 18-28 Şubat tarihlerinde İstanbul’da, 3-6 Mart tarihlerinde ise Ankara ve İzmir’de gerçekleştirilecek !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali, 14 yıldır 80.000 kişilik izleyici kitlesiyle kültür sanat hayatına yeni bir soluk getiren, dünyanın her yanından farklı bakışları sinemaseverlerle buluşturan ve düzenlediği partiler, atölyeler ve çeşitli etkinliklerle programını zenginleştiren bir oluşum. “Türkiye’den Kısalar” bölümüyle yüzlerce genç yönetmeni bir araya getiren !f, 15.000 Dolar ödüllü uluslararası yarışması !f Inspired / Keş!f ile dünyanın farklı ülkelerinden gelen 9 filmi ve tanınmış sinema profesyonellerini davet ederek İstanbul’u yenilikçi sinemanın merkezlerinden biri haline getirmeyi amaçlıyor.

Türkiye’deki en önemli özel koleksiyonlardan bir tanesi olan Muharrem Kayhan Koleksiyonu’nu ele alan “Antik Anadolu’nun Tanıkları: Muharrem Kayhan Koleksiyonu” sergisinde Antik Çağ’daki Anadolu’nun kapıları aralanıyor. Sergi kapsamında Arkaik, Klasik ve Helenistik Çağ’da Kar ya ve İonya bölgesine yoğunla şan koleksiyondan yakla şık 30 0 adet tarihi obje ve 50 0 adet sikke yer almaktadır. Koleksiyonun en önemli bölümünü oluşturan ve ba zıları dünyada tek örnek olan sikkeler, Lydia Krallığı’nda ba şlayan sikke darbı kültürünün gelişimini or taya koyması açısından büyük önem teşkil etmektedir. Koleksiyonun Arkaik Dönem’e ait sikkelerden oluşan bölümü, Türkiye’de ilk kez böylesine geniş ölçekte sergileniyor olması açısından ara ştırmacılar için önemli bir imkan sunmaktadır. Sergide, sikkelerin yanı sıra günlük hayatta kullanılan ve ait oldukları dönemin ya şam biçimini or taya koyan pişmiş toprak, bronz, mermer ve cam objeler yer almaktadır. Arkaik Dönem, nekropol, Kar ya, İon şehirleri, kült objeleri, tanrı ve tanrıçalar, ev, kadın ve hayvanlar konulu temalara göre tasnif edilen koleksiyon, ziyaretçilere Antik Çağ’daki ya şantının çeşitli yönlerini keşfetme imkânını sunuyor. Sergi, 20 Mar t tarihine kadar İzmir Arkas Sanat Merkezi’nde ziyarete açık olacak. “Testimonies of Anatolian Antiquity: Muharrem Kayhan Collec tion” exhibition opens a window onto Anatolia in Antiquity through Muharrem Kayhan Collec tion, which is one of the most impor tant private collec tions in Turkey. Approximately 30 0 historic objec ts and 50 0 coins are brought together in the exhibition; the collec tion focuses on Caria and Ionia during the Archaic, Classical and Hellenistic eras. The coins, which are the most impor tant par t of the collec tion, and some of which are the only examples in the world, expose the development of coinage star ting with the Lydian Kingdom. The coins from the Archaic Era are exhibited on such a scale for the first time, providing researchers with an impor tant oppor tunity. In addition to the coins, terracotta, bronze, marble and glass objec ts that were used in daily life and that reveal the quotidian living of the day are also exhibited. Archaic era, necropolis, Caria, Ionian cities, cult objec ts, gods and goddesses, domesticity, women and animals ser ve as themesin which the collec tion is arranged of fering the viewers an oppor tunity to discover life in Antiquity. The exhibition will be open to public in İzmir Arkas Ar t Center until 20th March.

!F BEGINS

!f Independent Film Festival’s “inspired series”, specially compiled for its 15th year, continues with the latest masterpiece of Yann Arthus-Bertrand, entitled “Human”. Impressing the audience with its magnificent scenes, the movie will make it debut for the first time in Turkey and will be meeting with the !f audience in 5 different cities. Taking place in Istanbul between February 18-28, followed by Ankara and Izmir between March 3-6, !f Istanbul Independent Film Festival is a foundation breathing new life into cultural and artistic activities for 14 years with its wide audience with a total number of 80,000 bringing together different perspectives from all over the world and enriching its program with parties, workshops and various activities. Bringing together hundreds of young directors through its “Shorts from Turkey” section, !f intends to turn Istanbul into a capital of innovative cinema by inviting the 9 movies and the leading professionals of the industry from different cities of the world through !f Inspired, the international competition with a $15.000 prize.

natura | 49


haberler | news

KARADENİZ’DEN KARTPOSTALLAR

BAKSI MÜZESİ’NİN ONUNCU YILI KUTLANIYOR

POSTCARDS FROM BLACK SEA

BAKSI MUSEUM IS CELEBRATING ITS 10TH ANNIVERSARY

Fransız fotoğrafçı Mathias Depardon’un Bulgaristan, Gürcistan, Rusya, Türkiye, Ukrayna’da çektiği fotoğraflar oluşan “Karadeniz’den Kartpostallar” sergisi; 12 Kasım’a kadar İstanbul Fransız Kültür Merkezi’nde görülebilir. Kareleri aracılığıyla karmaşık bir bölgenin gerçekliğini görsel olarak yansıtan sanatçı, bu çalışması için, bu beş ülkeyi iki ay boyunca dolaştı. Türkiye’dede yaşamakta olan Depardon, 2013’te Fransız Kültür Merkezi’nde sergilenen “Sınırların Ötesinde” isimli röportajıyla Talent 2011 Bursu’nu kazandı. Bu çalışması; Le Monde’un Dergisi’nde, Newsweek’te, Sunday Times Magazine’de, Der Spiegel’de, L’Espresso’da, Elle, Tèlèrama, Monoce dergilerinde, New York Times ve Wall Street Journal’da yayımlandı. Sanatçının fotoğrafları, Fransa Devlet Kütüphanesi Koleksiyonu’na da alındı. The exhibition “Postcards from Black Sea” featuring photographs taken in Bulgaria, Georgia, Russia, Turkey and Ukraine by French photographer Mathias Depardon, may be visited at Istanbul French Culture Center until November 12. The artist, reflecting the realism of a complex region visually though his frames, toured these five countries for two months for this project. Living in Turkey, Depardon won Talent 2011 scholarship with his interview “Beyond Borders” displayed in French Culture Center in 2013. This project was published in Le Monde, Sunday Times Magazine, Der Spiegel, L’Espresso, Elle, Tèlèrama, Monoce, New York Times and Wall Street Journal. Photographs of the artist are part of French State Library Collection.

natura | 50

Baksı Müzesi’nin 10. yılına ithafen Marcus Graf küratörlüğünde hazırlanan “ON” sergisi, çağdaş sanatçıların eserlerini, yerel sanat yapıtlarını ve tarihsel olduğu kadar etnografik açıdan da önemli eserleri içeren özel bir seçkiyi sanatseverlerle buluşturuyor. Sergide izleyicileri farklı bir sürpriz de bekliyor: Baksı Müzesi 3. Öğrenci Sanat Şenliği’nde burs kazanan bir öğrencinin işi, Katalan sanatçı Miro’nun Avrupa Konseyi 2014 Yılın Müzesi Ödülü kapsamında Baksı Müzesi’nde sergilenen ünlü “Güzel Göğüslü Kadın” heykelinin bulunduğu kaidede izleyicileri karşılıyor. ON sergisi, 12 Mayıs 2016 tarihine dek Baksı Müzesi’nde ziyaret edilebilir. Baksı Müzesi, Bayburt’un 45 km. dışında, eski adıyla Baksı, bugünkü adıyla Bayraktar Köyü’nün Çoruh Vadisi’ne bakan bir tepesinde yükseliyor. Bayburt doğumlu sanatçı ve akademisyen Prof. Dr. Hüsamettin Koçan’ın bireysel düşü olarak 2000 yılında filizlenen bu sıra dışı müze, çağdaş sanat ve geleneksel el sanatlarına aynı çatı altında yer vererek özgün bir sanat anlayışını ortaya koyuyor, bir anlamda sanatı yaşamla buluşturuyor. Mimarisi ve içeriği ile fark yaratan müze, yeni bir kültürel etkileşim merkezi yaratmayı hedefliyor. Baksı Müzesi ayrıca Türkiye’nin en yoğun göç veren şehirlerinden biri olan Bayburt’ta, sanat aracılığıyla üretim ve istihdam yaratarak bölgenin ekonomik yaşamını canlandırmayı misyon ediniyor. Sergi salonları, depo müze, atölyeler, konferans salonu, kütüphane ve konuk evi ile 40 dönümlük bir araziye yayılan Baksı Müzesi, Avrupa Konseyi 2014 Yılın Müzesi Ödülü’nün sahibi. Dedicated to the 10th year of Baksı Museum, the “ON” exhibition curated by Marcus Graf, brings a special selection together with art enthusiasts involving the works of contemporary artists, local artworks and significant works that are both historical and etnographical. There’s a surprise awaiting the attendants of the exhibition: the work of a student granted with a scholarship at the 3rd Baksı Museum Students Art Festival, welcomes the visitors on the base where the catalan artist Miro’s sculpture “Femme aux beaux seins” (The Woman With Beautiful Breasts) is exhibited, within the scope of the Council of Europe Museum Prize 2014. The “ON” exhibition is open until May 12, 2016 at the Baksı Museum. The Baksı Museum is rising above a hill, 45 kilometres from Bayburt, facing the Çoruh Valley of the Bayraktar Village, formerly known as Baksı. Came into life in the year 2000 as a personal dream of the academician Prof. Hüsamettin Koçan, who is also a native of Bayburt, this extraordinary museum reveals a unique artistic approach through bringing contemporary art and traditional handicraft under the same roof and reuniting art and life in a certain sense. Standing out among the others with its architectural design and context, the museum aims for creating a new acculturation center. Baksı Museum also undertakes the mission of reviving the economic life of the region by manufacturing and providing employments through artistic activities. Covering 40000 sqm along with exhibition halls, a warehouse museum, workshops, a conference hall, a library and a guest house, Baksı Museum is the winner of the Council of Europe Museum Prize 2014.


haberler | news

BOSNALI SANATÇI ARTER’DE BOSNIAN ARTIST IN ARTER Šejla Kameric’in Türkiye’de gerçekleşen ilk kişisel sergisi olan “Bim Bam Bom Çarpınca Kalp”, Bosnalı sanatçının işlerinden kapsamlı bir seçki sunacak. Küratörlüğünü Başak Doğa Temür’ün yaptığı sergide video, fotoğraf, yerleştirme ve heykel gibi çeşitli mecralardaki işlerin yanı sıra, sanatçının bu sergi için ürettiği üç yeni yapıtı da gösterilecek. Kameric’in kendi deneyimlerinden, anılarından ve hayallerinden hareketle şekillenen işleri, zor zamanlarda hayatın inceliklerinin bir kenara itilemeyeceğini hatırlatıyor ve bu yolla karmaşık bir psiko-coğrafi manzarayı gözler önüne sererken, insanın direnme gücünü vurguluyor. Serginin bir punk-rock şarkısının sözlerinden alınan başlığı, hayata ve aşka dair ortak bir çelişkiyi akla getiriyor: Nedensiz bir tasasızlık hali ile kaybetme korkusunun sürekli bir arada varoluşu. Kamerić, pek çok farklı işinde kendi imgesini sıkça kullanıyor. Sanatçının bu stratejiye başvurduğu en yeni işi, dokuz aylık hamileyken üzgün palyaço Pierrot kılığında poz verdiği “Embarazada” (2015). Sergide benzer çizgideki “Temel İhtiyaçlar” (2001), “Keder” (2015), ve “30 Yıl Sonra” (2006) gibi işler de yer alacak. “Bim Bam Bom Çarpınca Kalp”, Kameric’in geçmiş ve gelecek arasındaki sınırları ortadan kaldıran anlatılar kurguladığı film ve video işlerinden de geniş bir seçkiye yer verecek. Bim Bam Bom Çarpınca Kalp, 28 Şubat’a kadar ARTER’de görülebilir. Entitled “When the Heart Goes Bing Bam Boom”, Šejla Kameric’s first solo exhibition in Turkey will present a wide selection of the Bosnian artist’s production. Curated by Başak Doğa Temür, the exhibition will bring together works produced through various media, including video, photography, installation, and sculpture; and includes three new works, thus offering an overview of Kameric’s practice. Kameric’s body of work insists that the delicate and the sublime are not pushed aside during catastrophe or hardship but that they exist simultaneously, revealing a complex, psycho-geographic landscape, and the tenacity of the human spirit. The title of the exhibition is taken from the lyrics of a punk-rock song and evokes one of the basic dilemmas of love and life: the co-existence of exhilaration and a constant sense of insecurity. Involving her own image is a recurrent strategy that the artist employs in many of her works. The exhibition includes several works that fall under this category such as “Basics” (2001), “Sorrow” (2005), “30 Years After” (2006); along with her new production entitled “Embarazada” (2015), where she poses as Pierrot the clown with her 9-month pregnant belly. “When the Heart Goes Bing Bam Boom” will also feature a significant number of Kameric’s film and video works where the artist creates narratives in which boundaries between the past, present and future tend to dissolve. When the Heart Goes Bing Bam Boom can be seen in ARTER until 28th February.

ARKİTERA SEYAHAT BURSU BAŞVURULARI DEVAM EDİYOR SUBMISSIONS FOR THE ARKITERA TRAVELLING SCHOLARSHIP ARE OPEN Arkitera Seyahat Bursu 2016’nın teması “Tahribat” olarak belirlendi. Bu dönemi sadece fiziksel değil her yönüyle aktarabilecek bursiyer, bu yıl Arkitera için tahribatın izini sürmeye davet ediliyor. Bursiyer adaylarından, dünyanın ve/veya Türkiye’nin çeşitli yerlerindeki gezi planları ha zırlamaları bekleniyor. Seyahat Bursu, 1 Ocak 1989 ile 31 Aralık 1994 tarihleri arasında doğan; mimarlık, şehir ve bölge planlama, iç mimarlık, peyzaj mimarlığı ve çevre tasarımı bölümü öğrencileri ve mezunlarının katılımına açık. Arkitera Seyahat Bursu’na 29 Şubat’a kadar ba şvuru yapılabilir. The theme for the Arkitera Travelling Scholarship 2016 is designated as “Destruc tion”. The scholar is invited to trace the destruc tion not just physically but within its ever y aspec t for Arkitera this year. The candidates for the scholarship are expec ted to organize travel plans for various places in the world and/or in Turkey. The travelling scholarship is available for the students and graduates from architec ture, urban and regional planning, interior design, landscape architecture and environmental design depar tments who were born between Januar y 1, 1989 and December 31, 1994. The applications for the Arkitera Travelling Scholarship are available until Februar y 29. natura | 51


haberler | news

TOYGUN ÖZDEMİR’İN BÜTÜN RESİMLERİ TOYGUN ÖZDEMİR’S COMPLETE PAINTINGS Toygun Özdemir, çayır çimen yerine apartman

boşluklarında, kumsal yerine otoban kenarlarında büyüyen ve atalarının arasındaki güleç ninelerinin yanına Romantik şairler ile Dışavurumcu ressamları ve Modernist mimarları ekleyen bir İstanbullu sanatçı kuşağın ferdi. İlk kişisel sergisi “Bütün Resimleri”nde, paylaştığımız mekânlardaki kaosun içinden ona görünen, bambaşka mirasların taşıyıcısı bireylerin hafızalarında gizlenen ortaklıkları resmediyor. Hem maziye hem bugüne ait parlak görüntüler, zamansız perdelerin arasından gözüne ilişiyor. Özdemir, zihninde ansızın kah bir lütuf, kah bir lanet gibi beliren imgeleri bir mizansene yerleştiriyor. Böylece, neoliberal bolluk günlerimizin görsel baskıcılığının ortasında bizi hem geçmişe hem geleceğe çapalayan bir güvence, bir ortak hafıza ve umut belgesi oluşturuyor. Toygun Özdemir’in tuval üzerine eserleri ile ilk kişisel sergisi “Bütün Resimleri”, 9 Ocak tarihine kadar Öktem&Aykut’ta izlenebilir.

Toygun Özdemir is part of an Istanbulite generation of artists that grew up among narrow apartment buildings instead of trees and along highways but shores. A generation that rendered Romantic poets, Expressionist painters and Modernist architects as part of their ancestors and elders. In his first one-person exhibition “Complete Paintings” Özdemir paints the things that appear to him through the chaos that we share, the things that are common to the memories of people that inherent different pasts. Images that occur to him, either as bliss or as curse, are put in mis-en-scene by Özdemir. Hence, they make up documents of memory, hope and reassurance that anchor us both to past and to future during the visually oppressive days of our neo-liberal abundance. Toygun Özdemir’s first solo exhibition Complete Paintings with works on canvas may be seen at Öktem&Aykut until January 9th.

natura | 52

PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ MİMARLIK VE TASARIM FAKÜLTESİ YARIŞMASI PAMUKKALE UNIVERSITY FACULTY OF ARCHITECTURE AND DESIGN COMPETITON Pa mukk ale Üniver sitesi’nin Mima r lık ve Ta sa r ım Fa kültesi bina sını elde et mek için aç t ığ ı mima ri proje ya r ışma sında proje teslim t a rihi 12 Oc a k 2016 . “Pa mukka le Üniver sitesi M imar lık Ve Ta sar ım Fakültesi Ve Yakın Çevresi” mimar i projeler inin elde edilme işi, Pa mukka le Üniver sitesi Yap ı İşler i ve Teknik Da ire Ba şkanlığ ı Etüd Proje Şube Müdür lüğü t araf ından “M imar lık, Pey za j M imar lığ ı, Mühendislik, Kent sel Ta sar ım Projeler i, Şehir ve Bölge Planla ma ve Güzel Sanat E ser ler i Yar ı şma lar ı Yönet meliğ i” kura llar ı içinde “Ser bes t , Ulusa l ve Tek Kademeli” olarak yar ı şmaya ç ıkar ılmı ş t ır. Yar ı şmanın a mac ı “Pa mukka le Üniver sitesi M imar lık Ve Ta sar ım Fakültesi Ve Yakın Çevresi” konulu t a sar ım gerçekleş t ir ilir ken, kültür, sanat , bilim ve çevre değer ler inin rekabet yolu ile geliş t ir ilmesine, çok sayıda seçenek ten ekonomik, işlevsel ve yenilikçi çözümler in seçilmesine, müellif ler inin sapt anmasına ve güzel sanat lar ın teş vikine; ayr ıc a , ilgili meslekler in gelişmesine, et ik değer ler in yer leşmesine, uluslarara sı rekabet gücü ka zanma lar ına uygun or t a m sağ la mak t ır. The due date for submit t ing t he proje c t s for t he a rc hite c t ur al proje c t compet it ion, org a nize d to acquire t he building for t he f ac ult y of Arc hite c t ure a nd Design of Pa mukk ale Universit y is Ja nua r y 12 , 2016 . The acquisit ion wor k for the architec tura l projec t s of “Pa mukka le Univer sit y Facult y of Architec ture and Design and Imme diate Sur rounding s” is open through a compet it ion, hos ted by Pa mukka le Univer sit y Direc torate of Cons tr uc t ion and Technic a l Wor k s Study and Planning Branch O f f ice, complying with the regulat ions of “Architec ture, L andsc ape Architec ture, Engineer ing, Ur ban Design Projec t s, Ur ban and Regiona l Planning and Regulat ions for The Ar t is t ic Wor k Compet it ions” within the scope of an “Independent , Nat iona l and Single s t aged” theme. The a im for the projec t is to create a benef icia l environment to improve cultura l, ar t is t ic, scient if ic and environment a l va lues through compet it ions, choose the economic, func t iona l and innovat ive solut ions bet ween a large var iet y of opt ions, appoint projec t owner s and encourage f ine ar t s and fur thermore to develop relevant professions, appreciate ethic a l va lues and s treng then inter nat iona l compet it iveness.


haberler | news

BU BIR AŞK ŞARKISI DEĞIL: VIDEO SANATI VE POP MÜZIK İLIŞKISI

M I X E R ’İ N Y E N İ M E K Â N I N DA İ L K SERGİ

THIS IS NOT A LOVE SONG: VIDEO ART AND POP MUSIC CROSSOVERS

F I R S T E X H I B I TO N I N T H E N E W S PA C E O F M I X E R

Pera Müzesi, video sanatının pop müzik ile ilişkisini ele alan ve aralarındaki etkileşimlere odaklanan “Bu Bir Aşk Şarkısı Değil: Video Sanatı ve Pop Müzik İlişkisi” başlıklı bir sergi sunuyor.

M i x e r ’ i n S ı r a s e l v i l e r C a d d e s i ’n d e k i y e n i m e k â n ı , k a p ı l a r ı n ı g e l e c e ğ e a t ı f t a b u l u n a n “ N o n l i n e a r F u t u r e” g r u p s e r g i s i i l e a ç ı y o r. Ü t o p y a v e d i s t o p y a a r a s ı n d a gidip gelen gelecek kurgular ını, mekânsallık üzer inden inceleyen Nonlinear Future, arama motorlar ından bulunmuş uydu görüntüleriyle, hayali manzara parç alar ını; sey yar yiyecek satıcılar ının vitrinleriyle, ölüms ü z l ü ğ ü n d e n v a z g e ç e n m e l e k l e r i b i r a r a y a g e t i r i y o r. A y ş e G ü l S ü t e r, B e d i a E k i z , B u ş r a Tu n ç , Ç a ğ r ı S a r a y, S ü m e r S a y ı n , V i r o n E r o l Ve r t ’ i n s o n d ö n e m i ş l e r i n i n y e r a l d ı ğ ı s e r g i 1 0 O c a k t a r i h i n e k a d a r M i x e r ’d e g ö r ü l e b i l i r.

Küratörlüğünü Javier Panera’nın yaptığı sergide yer alan eserler, 1960’lardan günümüze pop müzik ile video sanatı arasındaki ilişkilerin izini sürüyor. Sergide, hem biçimsel hem de kavramsal açıdan pop ve rock ikonografileriyle bağlantılı olan, video sanatı ve deneysel film tarihinin önemli eserleri yer alıyor. Beş bölümden oluşan sergide, aralarında Nam June Paik, Andy Warhol, Yayoi Kusama, Vito Acconci ve John Baldessari gibi öncü sanatçıların da bulunduğu 28 sanatçının 26 yapıtı yer alıyor. Sergiye ayrıca kapsamlı bir video gösterim programı da eşlik ediyor. Sergi, 7 Şubat tarihine kadar Pera Müzesi’nde görülebilir. Pera Museum presents an exhibition entitled “This Is Not a Love Song: Video Art and Pop Music Crossovers” focusing on the relation between video art and pop music and their interactions. Curated by Javier Panera, the exhibition includes works that traces the relation between pop music and video art from 1960’s until now. The exhibition involves significant works from the history of video art and experimental cinema which are both formally and conceptually related to pop and rock iconographies. Consisting of five different chapters, the exhibition hosts 26 works from 28 artists featuring prominent figures like Nam June Paik, Andy Warhol, Yayoi Kusama, Vito Acconci and John Baldessari. An extensive video screening program will be presented correspondingly to the exhibition. The exhibition can be visited until February 7 at the Pera Museum.

The new location of Mixer on Sıra selviler Street opens it s doors with a group exhibition addresing the fut u r e , e n t i t l e d “ N o n l i n e a r F u t u r e”. B y e x a m i n i n g t h e fic tional scenarios of the future, going back and for th bet ween utopia and dystopia through a spatial a spec t, Nonlinear Future gathers satellite footage excerpted from search engines, imaginar y landscape samples; the gla ss displays of s treet hawkers and the angels who gave up on their immor talities. Featuring the fin a l w o r k s o f A y ş e G ü l S ü t e r, B e d i a E k i z , B ü ş r a Tu n ç , Ç a ğ r i S a r a y, S ü m e r S a y ı n a n d V i r o n E r o l Ve r t , t h e e xh i b i t i o n c a n b e v i s i t e d u n t i l J a n u a r y 1 0 a t M i x e r.

ANTALYA KEPEZ BELEDİYESİ TURGUT CANEVER ÖDÜLÜ BAŞVURULARI DEVAM EDİYOR APPLICATIONS FOR THE ANTALYA KEPEZ MUNICIPALITY CANEVER AWARDS ARE OPEN Her yıl Şubat ayı içinde, bir yıl proje bir yıl yapı dalında olmak üzere “Turgut Cansever Mimarlık Sergisi” düzenleniyor ve Turgut Cansever’in ölüm günü olan 22 Şubat günü “Mimar Turgut Cansever Mimarlık Ödülleri” veriliyor. Dönüşümlü olarak yapı ve proje dallarında verilecek olan Turgut Cansever Mimarlık Ödülleri 2016 yılında Yapı Dalı’nda verilecektir. 2016 yılı Yapı Dalı konusu “tek, bağımsız konut” olarak belirlenmiştir. Ödüle son başvuru tarihi 15 Ocak. Kepez Belediyesi adına Mimarlar Odası Antalya Şubesi koordinasyonunda Y. Mimar Turgut Cansever’in anısına, ülkemizdeki mimarlık ve yapı sektöründeki faaliyetlerin ve nitelikli yapıların tanıtılması, özendirilmesi, ödüllendirilmesi, mimarlığın ve uyumlu kentleşmeye katkısının kamuoyunun gündeminde bulundurulması, mimarlık ürünlerinin belgelendirilmesi, kullanıcıların ve yüklenicilerin bilinçlendirilmesi, güzel sanatların teşvik edilmesi amacıyla, Ulusal Mimar Turgut Cansever Mimarlık Ödülleri veriliyor. Each year in February, “Turgut Cansever Architecture Exhibition” is taking place as in project division for one year and construction for the following and “Architect Turgut Cansever Architecture Awards” are being granted at the death anniversary of Turgut Cansever, on the February 22. Alternately given out in construction and project divisions, the Turgut Cansever Architect Awards will be handed out in construction field in 2016. The designated topic is “single, independent residence”. The final submission date for the award is January 15. The awards are granted for introducing, encouraging and rewarding the activites and qualified buildings on architecture and the building sector, keeping architecture and its contributions to the harmonic urbanization on public agenda, documenting architectural products, raising awareness for the users and contractors and strengthening fine arts in the memory of master architect Turgut Cansever in tandem with the Chamber of Architects Antalya Branch, on behalf of the Kepez Municipality. natura | 53


haberler | news

VAN İPEKYOLU BELEDİYE BİNASI YARIŞMASI

ZEKİ FAİK İZER K ARE GALERİ’DE ZEKİ FAİK İZER AT THE K ARE ART GALLERY

VAN IPEKYOLU TOWN HALL COMPETITON

İpekyolu Belediyesi tarafından, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 23.maddesine istinaden “Mimarlık, Peyzaj Mimarlığı, Mühendislik, Kentsel Tasarım Projeleri, Şehir ve Bölge Planlama ve Güzel Sanat Eserleri Yarışma Yönetmeliği” dâhilinde serbest, ulusal, mimari proje yarışması düzenlenmiştir. Yarışma konusu alan, Van ili, İpekyolu ilçesi, Mareşal Fevzi Çakmak Caddesi üzerinde yer almaktadır. Yarışma alanı 6.646 m2 büyüklüğündedir. Yarışmadan temel beklenti; nitelikli bir yerel yönetim binasının elde edilmesi ile sınırlı olmayıp, kentin gündelik hayatını zenginleştirecek, kentlilerin giderek daha çok ihtiyaç duyduğu, demokratik ve katılımcı ortak yaşam alanlarının üretilmesidir. Dolayısı ile yarışmacılardan, kentin kolektif hafızasında yer tutacak, İpekyolu’nun daha kaliteli bir yapılı çevreye kavuşmasında daha sonra yapılacak çalışmalara da örnek teşkil edecek çözümler beklenmektedir. Van İpekyolu Belediyesi’nin yeni binasının tasarlanması için açılan yarışmanın son başvuru tarihi 29 Ocak. In accordance with the article 23 of the Public Tender Act, law number 4734, an independent, national and architectural project competition is taking place within the scope of “Architecture, Landscape Architecture, Engineering, Urban Design Projects, Urban and Regional Planning and Regulations for The Artistic Work Competitions”. The area for the competition is located in the province of Van, İpekyolu district, Mareşal Fevzi Çakmak street. The area of the competition covers 6.646 sqm. By not being limited to acquiring a qualified local government building, the main expectancy out of the competition is creating democratic, participatory and shared living environments enriching the daily lives of the city where the citizens increasingly feel its necessity. Therefore, it is expected from the competitors to generate solutions leaving a mark in the collective memory of the city, embracing an environment consisting of higher quality constructions and also setting an example for the next projects regarding İpekyolu. The final application for the competition to design the new building of Van İpekyolu Municipality is due on January 29.

Z e k i F a i k İ z e r, T ü r k i y e ’d e 6 0 ’ l ı y ı l l a r v e s o n r a s ı n d a , y e n i l i k ç i ve soyut akımların ara ştırılma sı, çağda ş sanatın bilinirlik kaz a n ı p yayg ı nla ş ma s ı nda önem li kat k ı la r ı o la n dönem in önc ü s a n a t ç ı l a r ı n d a n d ı r. İ z e r ’ i n s a n a t ı s o y u t ö n c e s i v e s o y u t d ö n e m i o l a r a k i k i b ö l ü m d e i n c e l e n e b i l i r. S a n a t ç ı n ı n , İ s t a n b u l G ü ze l S a n at l a r A k a d e m i s i ’n d e k i ö ğ r e n c i l i k y ı l l a r ı n d a k i ü r e t i m i ve D grubu yapıtları, izlenimci ve kübist akımların sentezi bir arayış dönemi ise de, daha sonraki yıllarda benimsediği soyut a rayı şla r ı İzer ’in ç a ğda ş Tür k s a nat ında ki b elirgin üslup ve k o n u m u n u n t e m e l t a ş l a r ı n ı o l u ş t u r a n ç a l ı ş m a l a r o l m u ş t u r. Bu sergide ilk kez izleyici ile buluşacak olan Zeki Faik İzer’in karakalem soyut desenleri, siyahın kendi içindeki tüm tonlarını kullanarak, derinlik ve zenginlik ka zandırdığı, tek vuruşla g e r ç e k l e ş t i r d i ğ i k o m p o z i s y o n l a r d ı r. Bu çalışmalar sanatçının çoğu 70’li yıllarda üretilen, renkli, hareketli fırça vuruşlarının kullanıldığı, dinamik, canlı, guaj, y a ğ l ı b o y a , s e r a m i k v e h a l ı ç a l ı ş m a l a r ı n ı n t e m e l i n i o l u ş t u r u r. Zeki Faik İzer ’in “Soyut Arayışlar” isimli sergisi, 30 Ocak t a r i h i n e k a d a r K a r e G a l e r i ’d e z i y a r e t e a ç ı k o l a c a k . Z e k i Fa i k İ z l e r i s o n e o f t h e p i o n e e r a r t i s t s o f h i s g e n e r at i o n w h o h a s h ig h l y c o n t r i b u t e d t o t h e r e s e a r c h s o f i n n o vat i ve a n d a b s t r a c t m o ve m e n t s , t o p o p u l a r i t y a n d f l o u r i s h i ng o f t h e c o n t e m p o r a r y a r t i n Tu r ke y, d u r i ng t h e 6 0 ’s a n d l a t e r o n . İze r ’s a r t c a n b e a n al y ze d i n t wo c a t e g o r i e s; b e f o r e a b s t r a c t i o n a n d a b s t r a c t p e r i o d . W h i l e t h e a r t i s t ’s p u p i l a g e a n d g r o u p D wo r k s i n t h e I s t a n b u l A c a d e my o f F i n e A r t s , c a n b e v i e we d a s a q u e s t p e r i o d a n d a s y n t h e s i s b e t we e n t h e i m p r e s s i o n i s t a n d c u b i s t m o ve m e n t s , h i s f o l l o w i ng a b s t r a c t p u r s u i t s w h i c h h e h a s a d o p t e d ye a r s l at e r, a r e t h e m i l e s t o n e s o f İ ze r ’s d i s t i n c t i ve s t y l e a n d p o s i t i o n i n Tu r k i s h A r t . M e e t i ng w i t h t h e a u d i e n c e f o r t h e f i r s t t i m e w i t h t h i s e x h i b i t i o n , Z e k i Fa i k İ z l e r ’s a b s t r a c t , c h a r c o a l d r aw i ng c o m p o s i t i o n s b r i ng d e p t h a n d r i c h n e s s t h r o ug h u s i ng a l l t h e s h a d e s o f b l a c k w i t h a s i ng l e t o u c h . P r o d u c e d p r e d o m i n a n t l y i n t h e 70 ’s , t h e s e wo r k s s e t t h e g r o u n d f o r c o l o r f u l a n d v i b r a n t b r u s h s t r o ke s , d y n a m i c a n d v i v i d g o u a c h e s , o i l p a i n t i ng s , c e r a m i c s a n d c a r p e t wo r k s o f t h e a r t i s t . Z e k i F a i k İ z l e r ’s e x h i b i t o n e n t i t l e d “A b s t r a c t Q u e s t s”, i s o p e n f o r v i s i t o r s u n t i l Ja n u a r y 3 0 , a t t h e K a r e A r t G a l l e r y.

natura | 54


haberler | news

ZERO İÇİN SON GÜNLER LAST DAYS FOR ZERO S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi, Akbank Sanat’ın işbirliğiyle 20. yüzyılın en büyük uluslararası sanat ağı olan ZERO’nun dinamik ve yenilikçi ruhuna “ZERO. Geleceğe Geri Sayım” sergisiyle ev sahipliği yapıyor. II. Dünya Savaşı sonrasında gelen yıkıma ve olumsuzluğa bir cevap olarak 1957’de Düsseldorf’ta doğan ZERO akımı, bir avuç genç sanatçının savaşın durağanlığa sürüklediği sanat ortamında eserlerini sergileyecek galeri bulamamasıyla başladı. Sanatçı kimlikleriyle felsefe eğitimlerini birleştiren Alman sanatçılar Heinz Mack ve Otto Piene, “Sanat sıfırdan başlamalı” prensibiyle yola çıktılar ve karamsarlık havasından silkinerek her türlü yeni başlangıca zemin sağlayacak bir “ZERO alanı” hayal ettiler. Birkaç sene sonra aralarına Günther Uecker’in de katılımıyla ortaya çıkan ortak vizyon, müthiş bir yaratım enerjisiyle dünyanın dört bir yanında karşılığını buldu. ZERO enerjisini S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi galerilerine taşıyan sergi, sempozyum, konferans, film gösterimleri ve çocuk atölyeleri ile zengin bir içerik sunarken rehberli turlar, sesli tur ve kapsamlı kataloğu ile de önemli bir hafıza oluşturuyor. “ZERO. Geleceğe Geri Sayım” sergisi, 10 Ocak 2016 tarihleri arasında S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi’nde ziyaret edilebilir. In cooperation with Akbank Sanat, S.U. Sakıp Sabancı Museum welcomes the dynamic and innovative spirit of ZERO, the biggest international art network of the 20th century, with the “ZERO. Countdown to the Future” exhibition. Born as a response to the destruction and pessimism following the World War II, the ZERO movement came to life in 1957 in Dusseldorf when a handful of young artists were unable to exhibit their works in an art world dragged along with the inertia of the war. German artists Heinz Mack and Otto Piene who combined their artistic identities with their education in philosophy, started their journey with the principle of “Art must start from zero” and dreamed of a “ZERO space” which will set ground to all kinds of new beginnings shaking off the pessimistic mood. With the engagement of Günther Uecker years later, this shared vision recieved its reward with a magnificent energy of creation all around the world. The exhibition which brought the ZERO energy to S.U. Sakıp Sabancı Museum, offers a rich content consisting of symposia, conferences, film screenings and children’s workshops in conjunction with the guided tours, audioguides and an extensive catalogue. “ZERO. Countdown to the Future” exhibition is open until January 10, 2016 at S.U. Sakıp Sabancı Museum.

FURKAN “NUKA” BİRGÜN’DEN “HAYALLER ÜZERİNE KARIŞIK TEKNİK” “MIXED TECHNIQUE ON DREAMS” FROM FURKAN “NUKA” BIRGUN Furkan

“Nuka” Birgün, ilk kişisel sergisi olan “Hayaller Üzerine Karışık Teknik” ile, Kurtuluş semtinin (Tatavla) insanlarının karışık hikâyelerini konu alıyor. Birgün, doğup büyüdüğü ve hâlen arada sırada da olsa uğradığı mahallesinden ve orada yaşayan kendine özgü insanlardan yola çıkarak, tamamı ile hayallerinin üzerine oluşturduğu kurmaca dünyasını bu sergiyle misafirlerine sunuyor. Sokak sanatı ile uzun süredir uğraşan ve çeşitli sokak sanatı ve illüstrasyon sergilerinde yer almış Birgün’ün çizimleri ile “Hayaller Üzerine Karılık Teknik”, 23 Ocak tarihine kadar C.A.M. Galeri’de görülebilir. The first solo exhibition of Furkan “Nuka” Birgün entitled “Mixed Technique on Dreams”, addresses the complex stories of residents of the Kurtuluş district (Tatavla). Based upon the hometown where he occasionally visits and its distinctive living characters, he represents his fictional world with this exhibition, constituted on the fullest extent of his dreams. Engaged in street art for a long time and participated in various exhibitions entreating street art and illustration, the exhibiton which also involves the drawings of Birgün, “Mixed Technique on Dreams”, is open for visitors until the January 23 at the C.A.M Gallery.

KIŞ KENTLERİ ERZURUM’DA TARTIŞILIYOR WINTER CITIES ARE BEING DISCUSSED IN ERZURUM “Ya şanabilir Bir Kış Kenti Nasıl Olmalıdır?” sorusuna odaklanan Uluslararası Kış Kentleri Sempozyumu, 10 -12 Şubat tarihleri arasında Atatürk Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi (Erzurum) ev sahipliğinde yapılacak. Sempozyumda kent, açık alan, yapı ve iç mekân tasarımları kış kenti özelinde ele alınacak. Kent ölçeğinden iç ve dış mekân tasarımlarına kadar sorunlar ve çözüm önerilerinin tar tışılacağı etkinlikte, özellikle kış kentlerinde önemi giderek ar tan sürdürülebilir planlama, etkin enerji kullanımı ve ekolojik gelişim gibi konuların kış kentleri için uyarlaması amaçlanmaktadır. Focusing on the question of “How should a liveable winter city be?”, the International Winter Cities Symposium will be held bet ween Februar y 10 12, hosted by the Ataturk U n i ve r s i t y, F a c u l t y o f A r c h i t e c t u r e a n d D e s i g n ( E r z u r u m) . T h e s y m p o s i u m w i l l b e a d d r e s s i ng t h e c i t y, o p e n s p a c e , c o n s t r u c t i o n a n d i n t e r i o r d e s igns specif ic to the winter cit ies. Discussing both problems and solut ions from ur ban sc a le to inner and outer space designs, the s ymposium a ims to adapt the issues such a s ever increa sing sus t a inable planning, ef f icient energ y usage and environment a l improvement into the winter cities. Derleyen / Compiled by: Yağmur Yıldırım Mimar / Architect

natura | 55


kapak konusu | cover story

natura | 56


kapak konusu | cover story

LA ŞARAPÇILIK

TADIM TESİSİ VE MAHZENİ

LA WINERY PRODUCTION FACILITY & CELLAR KREATIF MIMARLIK / KREATIF ARCHITECTS

Heval Zeliha Yüksel Mimar / Architect

natura | 57


kapak konusu | cover story

AYDAN VOLKAN : “YÜKSEK HACIMLI VEYA GÖSTERIŞLI BIR YAPI DEĞIL, DOĞANIN IÇINDE HUZUR VE SAKINLIĞI VURGULAYAN, BU HISLERI ÖNE ÇIKARTAN ALÇAKGÖNÜLLÜ VE GERÇEKTEN DE FIZIKI OLARAK ALÇAK BIR YAPI YAPMAK ESAS AMACIMIZDI. BUGÜN BAĞLAR IÇINDE GEZERKEN YAPIYA BAKTIĞIMDA, TASARIMIMIZIN ILK AŞAMASINDA ALDIĞIMIZ KARARIN DOĞRULUĞUNU GÖREBILIYORUM.” AYDAN VOLKAN : "OUR PRIMARY PURPOSE WAS TO DESIGN A BUILDING EMPHASISING ON PEACEFULNESS AND QUIETNESS, A MODESTLY DESIGNED LOW-RISE BUILDING EVOKING THE AFOREMENTIONED FEELINGS. NOW WHEN I WALK AROUND THE VINEYARDS AND LOOK AT THE BUILDING, I CAN SEE THE PERTINENCE OF OUR DECISION IN THE FIRST PHASE OF THE PROJECT."

İ

T

Endüs tr iyel gelişim ba skısı a lt ında ve t ar ihsel olarak ş arapçılık ile anılan bu bölgede fa a liyet te bulunan L A Şarapçılık Üret im Tesisi ve Mahzeni, duyar lı bir yat ır ımcının ç aba lar ı, özenli bir yüklenicinin ç a lışma lar ı ve Kreat if Mimar lık’ın t a sar ımı ile hayat a geçir ilmiş t ir.

L A Wıner y Productıon Facılıty and Cellar is founded in this specific region known with vast vineyards, and its facility is erected with Kreatif Architects’ design united with the ef for ts of a profound investor and the labor of a meticulous contractor.

Torba lı’nın kuzey bat ısında yer a lan L A Şarapçılık Üret im Tesisi ve Mahzeni, bağlar ı, kuzey-güney doğrultusunda konumlanmış t ır. Proje a lanı ise, tepeden görecek şekilde bağlar ın kuzeybat ısında yer a lmak t adır.

The L A vineyards are positioned in nor th-south direc tion n e a r To r b a l i a r e a . T h e b u i l d i n g w a s s i t u a t e d i n t h e n o r th w e s t o f t h e s i t e , e n a b l i n g a b i r d ’s e y e v i e w o n t h e v i n e yards.

Yapıda iki ana işlev yer a lır: Şarap t adımı ve mahzen. Mimar i programın bu iki bileşeni zıt çevresel gerek sinimlere sahipt ir; t adım a lanı günışığ ı, doğa l hava landır ma ve manzaraya yönelim is terken, mahzen kontrollü ve karanlık bir or t am gerekt ir mek tedir. İşlevsel ayr ışma, t adım a lanının toprak üs tünde, mahzenin ise toprak a lt ında kurgulanma sı ile çözülmüş tür. Toprak içine gömülen mahzenin üs tüne yer leş t ir ilen t adım a lanın döşemesinde, mahzen ile gör sel tema sı sağlayan geniş c am döşemeler yer a lmak t adır. Bu sayede, üzüm bağlar ı ve t adım a lanı ara sındaki ilişkinin t adım a lanı ile mahzen ara sında da

There are t wo ma in func t ions in the building: W ine t a s t ing area and the cellar. These t wo component s of the architec tura l program require dif f e r e n t e n v i r o n m e n t a l n e e d s ; t h e w i n e t a s ting space needs a welcoming atmosphere with sunlight, natural ventilation and an orientation toward the vista, wherea s the cellar needs a controlled climate and a dim atmosphere. The disintegration in func tions wa s solved with positioning the t a s ting space above the ground and the cellar underground. W ide gla ss windows on the floor of the t a s ting area provide visual cont ac t with the

z m i r ’i n ya k l a ş ı k 4 0 k m g ü n e y b at ı s ı n d a ye r a l a n To r b a l ı , o l d u kç a ve r i m l i t a r ı m a l a n l a r ı n a s a h i p t i r. A kd e n i z i k l i m i n i n h a k i m o l d uğ u b ö lg e d e ye r a l a n a n t i k M e t r o p o l i s ke n t i, e l ve r i ş l i c o ğ r af i öze l l i k l e r s e b e b i y l e a n t i k ç a ğ l a r d a E g e’n i n ü n l ü ş a r a p m e r ke z l e r i a r a s ı n d a s ay ı l ı r d ı.

natura | 58

orbalı is located about 40 km away from Izmir in southeast direction and does have ver y fer tile agricultural lands. The city of ancient Metropolis in the Mediterranean climatic region was accepted as one of the famous Aegean wine centers, owing to the favorable geographical peculiarities during the ancient ages.


kapak konusu | cover story

natura | 59


kapak konusu | cover story

AYDAN VOLKAN : “YAPIDA KULLANILAN ANA YAPI MALZEMELERI OLAN TAŞ VE AHŞABI MÜMKÜN OLDUĞUNCA YAKIN ÇEVREDEN TEMIN ETMEYE ÇALIŞTIK. AYRICA DOĞAYLA UYUMLU MALZEMELER VE BU MALZEMELERIN GEREKTIRDIĞI BAKIM SORUNU ÇIKARMAYAN DETAYLAR ÜRETILDI. GEREKLI TÜM AHŞAP MALZEMELER, YAKIN ÇEVREDEKI ORMAN İŞLETMESI’NDEN ALINDI. TAŞ ISE URLA BÖLGESINDEN GELDI.” AYDAN VOLKAN : "WE TRIED TO OBTAIN MAIN MATERIALS LIKE STONES AND WOODS FROM NEARBY LOCAL SOURCES AS MUCH AS POSSIBLE. BESIDES, THERE ARE NEW PRODUCTION TECHNIQUES ALLOWING LOW MAINTENANCE ON NATURE COMPATIBLE PRODUCTS. ALL THE WOOD MATERIALS WERE PROVIDED FROM THE NEARBY FOREST MANAGEMENT FACILITY AND THE STONES CAME FROM THE URLA REGION."

natura | 60


kapak konusu | cover story

natura | 61


kapak konusu | cover story

devam etmesi hedeflenmiş t ir. Tadım a lanındaki kullanıcı hem üzüm bağlar ı hem de mahzen ile doğrudan etkileşim ha lindedir. Tüm komplek s genelinde bağlar ve mahzen ara sında kontrollü bir süreklilik sağlanmış t ır.

c e l l a r s p a c e u n d e r n e at h . T h a n k s t o t h e s e f l o o r o p e n i ng s , t h e v i s u a l r e l at i o n b e t we e n t h e v i n e ya r d a n d t h e t a s t i ng s p a c e wa s a l s o c a r r i e d t o t h e c e l l a r, w h e r e t h e r aw f r u i t a n d t h e e n d p r o d u c t c a n b e o b s e r ve d a l m o s t s i m u l t a n e o u s l y i n t h i s w i n e r y.

Toprak içinde yer a lan 3.0 0 0 m 2 ’lik mahzen, çelik ka lıp ile şekillendir ilmiş kavisli brüt beton yüzeylerden oluşmak t adır. Bu a landa ayr ıc a, a lt kot t an manzaraya açılan bir özel ş arap t adım a lanı bulunmak t adır. Bu a lan, mahzen ile kontrollü bir gör sel ilişkiye de sahipt ir.

The underg r o u n d 3, 0 0 0 m ² c e l l a r c o n s i s t s o f c u r v i l i n e a r r aw c o n c r e t e s u r f a c e s t h at we r e c a s t w i t h s t e e l m o l d s . A d d i t i o n a l l y, t h i s s p a c e a l s o i n c l u d e s a s p e c i a l w i n e t a s t i ng s p a c e t h at i s o p e n t o v i s t a v i a t h e l o we r l e ve l . T h i s s p e c i f i c a r e a h a s a l s o a controlled visua l interac t ion with the cellar.

Toprak üs tünde yer a lan t adım a lanı ise, gen i ş a ç ı k l ı k l a r a sahip çelik ta şıyıcı sistem, ahşap ve doğal ta ştan oluşm a k t a d ı r. D o ğ a l t a ş y ü z e y l e r d e U r l a i ş i d ö ş e m e t e k n i ğ i tercih edilmiş, yapının iç ve dış bitişlerinde özenli bir e l i ş ç i l i ğ i k u l l a n ı l m ı ş t ı r.

The wine t a s t ing space above the ground consis t s of a long span s teel s truc ture s ys tem combined with wood beams and natura l s tone cladding. Ur la-s t yle cladding wa s preferred on natura l s tone sur faces and a met iculous det a iling and craf t smanship wa s ut ilized on the inter ior and the ex ter ior finishing of the building.

Peyza j ç a lışma lar ında çevred e ye r a l a n a ğ a ç l a r ko r u n m u ş, ye r e l b i t k i ö r t ü s ü ya p ı n ı n u z a n t ı s ı o l a r a k d e ğ e r l e n d i r i l m i ş t i r. Ya p ı , i ç i n d e ye r a l d ı ğ ı ç e v r e s i i l e m ü t e va z ı b i r u y u m i ç e r i s i n d e d i r.

Exis t ing trees were ma int a ined in the landsc ape design pha se and loc a l veget at ion wa s preferred a s building’s natura l ex tension. Thus the a modes t har mony with the surrounding c an be ma int ained with the L A Wıner y Produc t ıon Facılıt y and Cellar building.

natura | 62


kapak konusu | cover story

AYDAN VOLKAN : “ÇOK BECERIKLI VE IŞIN EHLI TAŞ USTALARI ILE ÇALIŞTIK. ZANAATKARLAR BU ÖLÇEKTEKI PROJELER DE MIMARLAR IÇIN ÇOK UFUK AÇICIDIR. USTALARDAN BÖLGEYE AIT ÖRNEK TAŞ DUVAR ÖRGÜLERI HAZIRLAMALARINI ISTEDIK. TAŞ USTALARI BIZE URLA ÖRGÜSÜ, ALÇATI ÖRGÜSÜ VE BIRGI ÖRGÜSÜ ILE ILGILI ÖRNEKLER YAPTILAR. ÖRNEKLERI GÖRMEK ÜZERE GITTIĞIMDE TAŞ USTASI BANA HER ÖRGÜNÜN HIKAYESINI ANLATTI. ANLATTIĞI HIKAYEDEN MI BILEMIYORUM AMA BEN HEM BIRGI ÖRGÜSÜNÜN HEM ÖRÜLÜŞ HIKAYESINI ÇOK BEĞENMIŞTIM AMA IMALAT AÇISINDAN INŞAAT SÜRECINI ÇOK ETKILIYORDU. BUNUN ÜZERINE ALAÇATI ÖRGÜSÜNÜ TERCIH ETTIK.” AYDAN VOLKAN : "WE WORKED WITH HIGHLY SKILLED AND COMPETENT STONEMASONS. CRAFTSPEOPLE REALLY EXPANDS THE HORIZON OF THE ARCHITECTS FOR THE PROJECTS IN THIS SCALE. WE ASKED THEM TO CREATE REGIONAL STONE WALL PATTERNS. THE STONEMASONS SHOWED US SAMPLES FROM URLA, ALACATI AND BIRGI. WHEN I WENT DOWN THERE TO SEE THEM, THE STONEMASON TOLD ME THE STORY BEHIND EACH PATTERN. I’M NOT SURE WHETHER IT’S FROM THE STORY HE TOLD ME BUT I WAS QUITE FOND OF THE BIRGI PATTERN AND THE STORY BEHIND IT. HOWEVER IT WAS AFFECTING THE CONSTRUCTION PROCESS IN TERMS OF MANUFACTURING. THAT’S WHY WE STICKED WITH THE ALACATI PATTERN." natura | 63


kapak konusu | cover story AYDAN VOLKAN : “İKI KATLI BIR YAPI, TOPRAK ÜSTÜ KOTUNDA ŞARAP TADIM BÖLÜMÜ VE TOPRAK ALTINDA MAHZENDEN OLUŞAN BIR KOMPLEKS. MAHZENIN IKLIM KOŞULLARINI MINIMUM ENERJI ILE SAĞLAMAK IÇIN TOPRAĞA GÖMDÜK. TOPOĞRAFYANIN DA YARDIMI ILE BIR CEPHESI AÇIĞA ÇIKAN BU MAHZENIN ÜSTÜNDE ISE ŞARAP TADIM VE SATIŞ BIRIMLERI VAR. AÇIK, YARI AÇIK VE KAPALI MEKAN DENGESINI KURMAYA ÇALIŞTIK. DOLAYISI ILE DOĞRUDAN BINAYA GIRMEDEN ÖNCE YA GENIŞ SAÇAKLARDAN VEYA TERASTAKI GÖLGELIKLERDEN GEÇIYORSUNUZ. BINANIN PANAROMIK OLARAK DA ÖNÜNDE UZANAN BAĞLARA AÇILMASI ILE VISTAYI KULLANMASINI ISTEDIK. BU SAYEDE ZIYARETÇILER TADIM ÖNCESI IÇINDE DOLAŞTIKLARI ÜZÜM BAĞLARINI ŞARAP TADIMI SIRASINDA SEYIR EDEBILECEKLER.” AYDAN VOLKAN : "IT’S A TWO-STOREY BUILDING COMPLEX, COMPOSED OF A WINE TASTING AREA ON ABOVEGROUND LEVEL AND A CELLAR UNDERGROUND. WE DESIGNED THE CELLAR UNDERGROUND TO MEET CLIMATIC CONDITIONS WITH MINIMUM ENERGY. WITH THE HELP OF SURVEYING, THE CELLAR HAS A FACADE LEFT OUTDOORS AND ON THE TOP OF THAT, THERE ARE WINE TASTING AND SALES UNITS. WE TRIED TO SET THE BALANCE BETWEEN OPEN, SEMIOPEN AND OUTDOOR SPACES. THEREFORE YOU EITHER PASS THROUGH WIDE RAKES OR AWNINGS AT THE TERRACE BEFORE ENTERING BUILDING. ALONG WITH THE FACT THAT THE BUILDING OPENS OUT PANORAMICALLY ONTO THE VINEYARD, WE WANTED TO BENEFIT FROM THE BEAUTIFUL VIEW. IN THIS WAY, THE VISITORS WILL HAVE THE CHANCE TO WATCH THE VINEYARD, TASTING THEIR WINES WHERE THEY HAVE JUST TOURED AROUND."

natura | 64


kapak konusu | cover story

natura | 65


kapak konusu | cover story

KÜNYE Proje ismi: LA Şarapçılık Üretim Tesisi ve Mahzeni Yer: Torbalı, İzmir Proje başlangıç-bitiş: 2010 İnşaat başlangıç-bitiş: 2012-2014 İşveren: LA Şarapçılık Üretim Tesisi ve Mahzeni, Kapalı alan: 4.000 m2 Yapı tipi: Şarap Tadım Tesisi & Mahzen Tasarım ekibi: Aydan Volkan, Selim Cengiç, Görkem Volkan, Evren Yıldırım, Ayşe Akbaş Statik proje: Bürostatik Mekânik projesi: Tema Mühendislik Elektrik projesi: Enkom Mühendislik Fotoğraflar: Cemal Emden

natura | 66

CREDITS Project name: LA Winery Production Facility & Cellar Location: Torbali, Izmir, Turkey Project start-end: 2010 Construction start-end: 2012-2014 Client: LA Wınery Productıon Facılıty and Cellar Covered area: 4,000 m2 Building type: Winery Design team : Aydan Volkan, Selim Cengic, Gorkem Volkan, Evren Yildirim, Ayse Akbas Structural engineering: Bürostatik Mechanical engineering: Tema Engineering Electrical engineering: Enkom Engineering Photographs:Cemal Emden


kapak konusu | cover story

natura | 67


kapak konusu | cover story

AYDAN VOLKAN İLE SON PROJELERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ INTERVIEW WITH AYDAN VOLKAN ABOUT HER RECENT PROJECTS ÇOK SAYIDA BAŞARILI PROJENIN SAHIBI KREATIF MIMARLIK, LA ŞARAPÇILIK ÜRETIM TESISI VE MAHZENI, IÇIN ŞIIR GIBI BIR PROJE ÜRETTI. PROJE DIKKATIMIZI CEPHESINDE KULLANILAN DOĞAL TAŞ ILE ÇEKMIŞ OLSA DA SONRASINDA IHTIŞAMLI SADELIĞI ILE KENDISINE HAYRAN BIRAKTI. PROJELERI GIBI HAYATTAKI DURUŞU ILE DE PEK ÇOK MESLEKTAŞIMI VE BENI KENDISINE HAYRAN BIRAKAN KREATIF MIMARLIK KURUCU ORTAKLARINDAN AYDAN VOLKAN ILE SON DÖNEM PROJELERI VE ÜRETTIKLERI MIMARLIK ÜZERINE KONUŞTUK: HAVING ACQUIRED SO MANY SUCCESSFUL PROJECTS, KREATIF ARCHITECTS, HAS CARRIED OUT AN EXQUISITE PROJECT FOR LA WINES. EVEN THOUGH THE PROJECT DREW OUR ATTENTION BY THE NATURAL STONES USED IN THE FACADE, ITS MAGNIFICENT MINIMALISM AMAZED US IN THE END. BY FASCINATING ME AND MANY OF MY COLLEAGUES WITH HER PERSPECTIVE OF LIFE, IDENTICAL TO HER DESIGNS, WE TALKED ABOUT THE RECENT PROJECTS AND THE ARCHITECTURAL APPROACH OF AYDAN VOLKAN:

natura | 68


kapak konusu | cover story

Heval Zeliha Yüksel Mimar / Architect

S

izinle en son Natura için Kasım 2009’da Ataköy Sheraton Otel projeniz üzerine söyleşi yapmıştık. Geçen bunca zamanda uzaktan da olsa Kreatif’in başarılarını keyifle izledik. Bize biraz son yıllardaki ürettiğiniz mimarlıklar ve yenilikler hakkında bilgi verir misiniz? Epey süre geçmiş o son söyleşiden. Geçen altı yılda projelerimizin sayısı ve hacmi büyüdü. Turizm yapısı tasarımı hep ilgimizi çeken bir konu oldu. Biz kendi ofisimizde mimarlık faaliyetine başladığımızda istisnalar dışında İstanbul gibi büyük kentlerde ve güney tatil beldelerinde oda sayısı çok fazla ve mimari kimliği çok da olmayan oteller inşaa ediliyordu. Sizinle ropörtaj yaptığımız Ataköy Sheraton Oteli ile başlayan turizm yapısı tasarlama sürecinde, o günden bugüne dördü İstanbul’da olmak üzere beş farklı otelin mimari ve iç mimari projelerini tamamladık. Her otel tasarımımızda önceliğimiz yapının tasarım kimliğini otel işletmesinin aracı değil vazgeçilmez bir amacı halinde değerlendirilmesini sağlamaktı. Ortaya çıkan işlere baktığımızda bu yapılarda mimari tasarım dilinin otelin genel konsepti ile bir bütünlük sağladığını söyleyebilirim. Turizm yapıları dışında; 2014 yılında hizmete açılan ve BREEAM Excellent sertifikası ile de ödüllendirilen son bitirdiğimiz Piri Reis Üniversitesi kampüsü bizi oldukça meşgul eden ama çok severek ve titizliklike çalıştığımız bir projemiz oldu. Koç Üniversitesi Sağlık Kampüsü projemiz de çok önem verdiğimiz ve sağlık yapısı tasarımı anlamında çok şey öğrendiğimiz bir proje. 2015 yılında ilk etabı hizmete girdi, ikinci etap da tamamlanmak üzere. 2015 yılında Lösev Vakfına ait İncek Sağlık Kompleksi projemizin inşaatı tamamlandı. Amerikan Hastanesi’nin Bağdat Caddesi’ndeki Medam Tıp Merkezi tamamlandı hizmete açıldı. Konut projelerimizden Zekeriyaköy Ormanada ve Ortaköy’deki Nestortaköy projelerimiz tamamlandı, her ikisinde de hayat başladı. Kağıthane’deki BAB Plaza ofis projemiz tamamlanmak üzere. Fit-out kapsamında Buyaka binasında üç projemiz tamamlandı. 2011 yılında yarışma sonucu kazandığımız İstanbul Finans Merkezi içinde yer alan TAO Ofis binasının 2015 yılında inşaatı başladı. Yukarıda verdiğim örnekler dışında masalarımızda ofis, otel, hastane, öğrenci yaşam merkezleri ve eğitim yapısı projelerimizin tasarım süreçleri devam ediyor. Son projelerinizden LA Şarapçılık Üretim Tesisi ve Mahzeni, projeniz şiir gibi olmuş. Elinize sağlık. Okuyucularımız bilirler; benim hep üzerinden gittiğim üç kavram da bu projede açıkça okunuyor: Mimarlık, zanaatkârlık ve yerellik. Üzerine bir de Kreatif farkı ile estetiği eklemişsiniz. Bize biraz bu kavramlar bağlamında projenizi anlatır mısınız? Öncelikle beğeniniz için çok teşekkür ve tespitleriniz ise çok doğru. Böyle hassas bir coğrafyanın içine en küçük müdahalede bile titiz davranmak gerektiğine inanıyoruz. İki katlı bir yapı aslında, toprak üstü kotunda şarap tadım bölümü ve toprak altında mahzenden oluşan bir kompleks. Mahzenin iklim koşullarını minimum enerji ile sağlamak için toprağa gömdük. Topoğrafyanın da yardımı ile bir cephesi açığa çıkan bu mahzenin üstünde ise şarap tadım ve satış birimleri var. Açık, yarı açık ve kapalı mekân dengesini kurmaya çalıştık. Dolayısı ile doğrudan binaya girmeden önce ya geniş saçaklardan veya terastaki gölgeliklerden geçiyorsunuz. Binanın panaromik olarak da önünde uzanan bağlara açılması ile vistayı kullanmasını istedik. Bu sayede ziyaretçiler tadım öncesi içinde dolaştıkları üzüm bağlarını şarap tadımı sırasında seyir edebilecekler. Mahzeni ise olabildiğince sade ve hijyenik koşulları göz önüne alarak tasarladık. En önemli özelliği iki kat arasında görsel ilişki kuran şeffaf zeminler. Bu

W

e made our last interview with you about the Atakoy Sheraton Otel project for Natura at November, 2009. Since then, it has been a pleasure witnessing the success of Kreatif, even from a distance. Could you tell us a bit about your projects and innovations in the recent years? Well, it has been quite a while since that interview. The number and the volume of our projects have increased considerably in the past six years. We always showed great interest in the tourism structure. When we first started engaging in architectural activities, there were hotels constructed with a lack of architectural identity and numerous rooms in large cities like Istanbul or southern holiday destinations apart from a few exceptions. During the process of tourism structure planning when we had our interview on the Atakoy Sheraton Hotel, we have completed the architectural and interior fit out projects of five different hotels of which four of them were located in Istanbul. Our primary concern in every hotel project was to ensure the identity of the structure to be evaluated as an irreplacable goal to be achieved, instead of just an instrument for the hotel management. When we take a look at the completed projects, i can say that the identity of the architectural design coincides with the general concept of the hotel. Other than touristic structures, the campus of Piri Reis University which has started its service in 2014, awarded with a certificate of compliance from BREEAM Excellent, was our final project where we worked fondly and meticolously even though it kept us really busy to say the least. The Koc University Health Sciences Campus was one of the projects where we placed a great emphasis and learned a lot in terms of health structure design. The first phase of the project started its service in 2015 and the second one is about to be completed soon. In 2015, the construction process for the İncek Health Complex, belonging to the Losev Foundation was completed. Medam Medical Center of the American Hospital in the Baghdad Street is now completed and started its service. Zekeriyakoy Ormanada and Nestorakoy project in Ortakoy are both completed and come to life. Our BAB Plaza office space located in Kagithane is about to be finished. Three of our projects resulted in the Buyaka building as part of a fit-out plan. In 2015, we began the construction process for the TAO Office Tower situated in Istanbul Financial Center, which we have won the project through a competition in 2011. Except for the examples i’ve mentioned above, the design processes for our projects consisting of offices, hotels, hospitals, student wellness centers and educational structures are still in progress. Out of your final projects, LA Wines is extraordinary. Thank you. Our readers probably know the three concepts i always put emphasis on: Architecture, craftsmanship and localness. You can find all these notions in your project plus you integrated esthetics through the vision of Kreatif Architects. Could you tell us about your project within the scope of these concepts? First of all, thank you for your appreciation, your observations are on point. We believe that in such geography, even the slightest touch of a change requires a meticulous approach. In fact it’s a two-storey building complex, composed of a wine tasting area on aboveground level and a cellar underground. We designed the cellar underground to meet climatic conditions with minimum energy. With the help of surveying, the cellar

natura | 69


kapak konusu | cover story

sayede şarap tadımına gelen ziyaretçiler aşağıdaki mahzeni görebiliyorlar veya tam tersi mahzeni gezenler yukarıda başka bir hacmin varlığından haberdar olabiliyor. Projenin fotoğraflarını gördüğümde akşam güneşi ile bağlar arasında yürüyüp sonrasında o güzel verandada oturmak istedim. Bende böyle bir his uyandırdı. Projeyi ilk ele almaya başladığınızda nasıl bir mekân olmasını arzulamıştınız? Bağların uzayıp giden lineer çizgileri ve topoğrafya üzerindeki dalgalanması çok etkileyici tabi. Biz de bunu düşünerek bu verandayı tasarladık. Özellikle İzmir ve yakın çevresinin iklimsel özelliklerini dikkate aldığımızda binanın içinden çok bu mekânın işleyeceğini düşündük. Bağların içinden bakıldığında da neredeyse o topoğrafya içinde kaybolan, varlığını kütlesel hacim büyüklüğü ile değil doğaya uyumu ile belli eden yatay bir kütle hayal etmiştik. Tasarım sürecinde yapıya odaklanma yerine bağlarla birlikte yapıyı deneyimlemeyi ön gördüğümüzden olsa gerek bağların içinde sakin sakin dolaşırken sizi aynı sakinlikle davet eden bir mekânın varlığını hissediyorsunuz. Peki bu düşüncelerinizi mimari fikirlere nasıl entegre edebildiniz? Daha önce bu fonksiyonda bir yapı tasarlamamıştık. Yurtdışı seyahatlerimde kişisel merakım ile şaraphane ve bağları ziyaret ederim. Kişisel merakım üzerinden bu proje bize geldiğinde çok heyecanlandım. Tasarım sürecinde önemli katkısı olan proje yönetmeni arkadaşım Evren Yıldırım ile bağları ve yapının tasarlanacağı araziyi gördüğümüzde çok etkilenmiştik ve aynı derece de endişe etmiştik. O an bizi etkileyen olağanüstü doğa içinde kendini var edecek bu yapı nasıl konumlanmalı ve nasıl var olmalı?

natura | 70

has a facade left outdoors and on the top of that, there are wine tasting and sales units. We tried to set the balance between open, semi-open and outdoor spaces. Therefore you either pass through wide rakes or awnings at the terrace before entering building. Along with the fact that the building opens out panoramically onto the vineyard, we wanted to benefit from the beautiful view. In this way, the visitors will have the chance to watch the vineyard, tasting their wines where they have just toured around. As for the cellar, we designed it as minimal as possible considering the sanitary conditions. The most important feature of the building is the transparent floors visually connecting the two storeys. Thereby the visitors coming for the wine tasting can see the cellar below and on the contrary, the visitors of the cellar can feel the presence of another dimension above. When i first saw the photos of the project, i wanted to walk between those vineyards in company with the setting sun and sit on that beautiful porch. It aroused that feeling for me. What was your primary desire before embracing the project? We haven’t designed a building in this function before. When i travel, i visit wineries and vineyards because of my personal interests in them. So i was thrilled when we first got the project. The time when me and Evren Yıldırım; my project manager friend who helped me a lot through the designing process, first saw the vineyards and the land where the building will be constructed, we were extremely impressed yet worried at the same time. How to position this building and how to bring it to life in such an incredible natural environment? In the first phases of the project


kapak konusu | cover story

Soruları ile başlayan tasarım sürecinin ilk aşamasında kararımızı vermiştik; Yüksek hacimli veya gösterişli bir yapı değil, doğanın içinde huzur ve sakinliği vurgulayan, bu hisleri öne çıkartan alçakgönüllü ve gerçekten de fiziki olarak alçak bir yapı yapmak esas amacımızdı. Bugün bağlar içinde gezerken yapıya baktığımda, tasarımımızın ilk aşamasında aldığımız kararın doğruluğunu görebiliyorum. Projeniz sonrası olan güzel gelişmelerden de bahsedecek olursak… Bu projenin uluslararası yayınlarda yer alması sonrası, Sicilya’dan davet aldık. 2016 yılında Sicilya’da ki bir şarap üreticisine tadım tesisi ve mahzen tasarlayacağız. Bakalım oradaki bağlar bize tasarım için ne fısıldayacak. Çok güzel. Biz de merakla sonucu bekleyeceğiz. Doğal malzemelerin tercih edildiğini görüyoruz. Doğal taşı nereden temin ettiniz? Yapıda kullanılan ana yapı malzemeleri olan taş ve ahşabı mümkün olduğunca yakın çevreden temin etmeye çalıştık. Ayrıca doğayla uyumlu malzemeler ve bu malzemelerin gerektirdiği bakım sorunu çıkarmayan detaylar üretildi. Gerekli tüm ahşap malzemeler, yakın çevredeki Orman İşletmesi’nden alındı. Taş ise Urla bölgesinden geldi. Doğal taşı Urla’dan temin ettiğinizi söylediniz. Biraz da cephedeki doğal taşın örüntüsü hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? Çok becerikli ve işin ehli taş ustaları ile çalıştık. Zanaatkarlar bu ölçekteki projeler de mimarlar için çok ufuk açıcıdır. Ustalardan bölgeye ait örnek taş duvar örgüleri hazırlamalarını istedik. Taş ustaları bize Urla örgüsü, Alçatı örgüsü ve Birgi örgüsü ile ilgili örnekler yaptılar. Örnekleri görmek üzere gittiğimde taş ustası bana her örgünün hikayesini anlattı. Anlattığı hikayeden mi bilemiyorum ama ben hem Birgi örgüsünün hem örülüş hikayesini çok beğenmiştim ama imalat açısından inşaat sürecini çok etkiliyordu. Bunun üzerine Alaçatı örgüsünü tercih ettik. Dergimiz doğal taş ağırlıklı olduğu için genelde sorduğum bir soru var: Ülkemiz mermer kaynakları açısından çok zengin. Bu değerli malzemenin yeterince kullanıldığını ve yerel olana kıymet verildiğini düşünüyor musunuz? Siz doğal taş kullanıyor musunuz? Elbette kullanıyoruz. Ancak projelerin ölçeği büyüdükçe maliyet faktörü çok önemli oluyor ve bu noktada doğaltaş kullanım alanlarımız değişiyor. Güncel olarak özellikle Fit-Out ve iç mekân tasarımını yaptığımız projelerimizde mümkün olduğunca yerel doğal taş ürünlerini tercih ediyoruz. En çok tercih ettiğiniz doğal taş hangisi acaba? Birçok doğal taşı sevmekle birlikte, çok klasik bir cevap olacak ama bazalt hâlâ en sevdiğim doğal taştır. Söyleşi yaptığımız her mimara yerel veya küresel olarak izlediği ve önemsediği tasarımcı ve/veya mimarları soruyorum. Eğer sizin de varsa paylaşırsanız memnun olurum… Yerel ve küresel olarak izlediğim ve önemsediğim çok sayıda mimar var. Ama hayattaki duruşları ile mimarlıklarını paralel gördüğüm bir yerel ve bir küresel iki örnek verebilirim. Nevzat Sayın ve Peter Zumthor Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim.

following these questions, our minds were set; our primary purpose was to design a building emphasising on peacefulness and quietness, a modestly designed low-rise building evoking the aforementioned feelings. Now when i walk around the vineyards and look at the building, i can see the pertinence of our decision in the first phase of the project. So let’s get down to the positive developments following your project... After our project to be taken part in international publications, we have received an invitation from Sicily. We will be designing a tasting facility and a cellar for a wine producer there in 2016. Let’s see what those vineyards will whisper to our ear. It’s adorable. We are looking forward to hear the results from you. We see that natural equipments are being used. Where did you get the natural stones? We tried to obtain main materials like stones and woods from nearby local sources as much as possible. Besides, there are new production techniques allowing low maintenance on nature compatible products. All the wood materials were provided from the nearby forest management facility and the stones came from the Urla region. You’ve said you delivered the natural stones from Urla. Could you tell us a bit about the natural stone patterns at the facade? We worked with highly skilled and competent stonemasons. Craftspeople really expands the horizon of the architects for the projects in this scale. We asked them to create regional stone wall patterns. The stonemasons showed us samples from Urla, Alacati and Birgi. When i went down there to see them, the stonemason told me the story behind each pattern. I’m not sure whether it’s from the story he told me but i was quite fond of the Birgi pattern and the story behind it. However it was affecting the construction process in terms of manufacturing. That’s why we sticked with the Alacati pattern. Our magazine is mainly about natural stones, so i have a question i often ask people: Our country is rich in marble resources. Do you think that this valuable material is being used enough and are the local products appreciated enough? Do you tend to use natural stones? Of course we do. But when the scale of the projects expand, the cost factor becomes really vital and at this point, the areas of natural stone usage starts to change. Currently, we are trying to go for local natural stone products as much as possible, especially in FitOut and interior design projects. What’s the natural stone you prefer to use the most? While many of them have my affection and i know it’s a cliché but Bazalt still stands out for me among all. I always ask the architects i interview about the local or global designer and/or architects s(he) follows or cares about. If you have any, i’d appreciate if you have shared with us... Locally and globally, there are plenty of them. Though there are one local and one global example standing out amongst the others with their harmonious perspective of life and architectural style. Nevzat Sayin and Peter Zumthor. Thank you for all the information you have shared.

natura | 71


proje | project

natura | 72


proje | project

BEYLİKDÜZÜ BELEDİYESİ CEMEVİ VE KÜLTÜR MERKEZİ YARIŞMA PROJESİ, 3. ÖDÜL BEYLIKDUZU MUNCIPILITY DJEMEVI AND CULTURE CENTER PROJECT COMPETITION, 3TH AWARD “BIR HAFIZA PEYZAJI OLARAK TABIAT KÜLTLERI” “NATURE CULTS AS A LANDSCAPE MEMORY” TASARIM EKIBI: DAMLA GÖRE, SAMET MOR, DERYA MARANGOZ, GÜLBERK KARAAĞAÇ VE ÖZGE KARAKAŞ DANIŞMANLAR: TAYGUN FIRAT YOLAÇAN, BARAN MANG VE BIRHAN ÇAKAN DESIGN TEAM: DAMLA GÖRE, SAMET MOR, DERYA MARANGOZ, GÜLBERK KARAAĞAÇ AND ÖZGE KARAKAŞ CONSULTANTS: TAYGUN FIRAT YOLAÇAN, BARAN MANG AND BIRHAN ÇAKAN

natura | 73


proje | project

KENTTE UNUTULMUŞ ALEVI INANCININ ÖNEMLI INANIŞLARINDAN BIRI OLAN TABIAT KÜLTLERI VE BU KÜLTLERLE ILINTILI RITÜELLERIN KENTTE HAYAT BULMASINA ARACI OLMAYI AMAÇLAYAN YAPININ, “YER” VE MEKÂNLA BÜTÜNLEŞTIĞI/ DOKUNDUĞU NOKTALARDA DOĞAL TAŞ KULLANIMINA GIDILMIŞTIR. TAŞIN RITÜELLER IÇINDE HERHANGI BIR YAPISAL ELEMAN OLMAKTAN ÖTE, “CEM”E DAIR KURGULANAN ÖRÜNTÜNÜN BIR PARÇASI OLMASI AMAÇLANMIŞTIR. AVLULARDA KONUMLANAN ARDUVAZ(KAYRAKTAŞI) AĞIRLIKLI YÜZEY ILE DE YAPININ BETON DUVARLARIYLA DOĞAL ILE YAPAY OLANIN HEM IKILIĞININ VE BÜTÜNLÜĞÜNÜN VURGULANMASI AMAÇLANMIŞTIR. SU HAVUZUNUN ZEMININDE BULUNAN ÇAKIL ISE, SUYUN MEVSIMSEL VE ZAMANSAL VARLIĞINA-YOKLUĞUNA BAĞLI BIR BIÇIMDE TASARIMIN BIR PARÇASI OLMAKTADIR. AIMING TO MEDIATE BETWEEN REVIVING THE NATURE CULTS, ONE OF THE MOST SIGNIFICANT BELIEFS OF ALEVISM AND THE RITUALS RELATED WITH THESE CULTS IN THE CITY, THE BUILDING HOLDS NATURAL STONES USED IN CERTAIN AREAS WHERE “THE PLACE” MEETS WITH THE SPACE. BEYOND BEING A CONSTRUCTIONAL ELEMENT FOR THE RITUALS, THE STONE IS RATHER INTENTED TO BE A PART OF THE PATTERN, DESIGNED SOLELY FOR THE CONCEPT OF “GATHERING”. IT IS ALSO ASPIRED TO EMPHASIZE THE DUALITY AND THE UNITY BETWEEN WHAT IS NATURAL AND ARTIFICIAL THROUGH THE CONCRETE WALLS ALONG WITH THE SLATE STONE-WEIGHTED SURFACE, POSITIONED IN THE COURTYARDS. PEBBLES IN THE POOL FLOOR ARE ALSO A PART OF THE DESIGN CONNECTING WITH THE SEASONAL AND TEMPORAL EXISTENCE/NONEXISTENCE OF THE WATER.

A

levi inanışının tarihinden beri gelen ibadetsel ve inançsal (usul ve füru) geleneklerin yerle ve doğayla kurduğu ilişki kentte çeşitli etkenler sebebiyle farklı bir çizgiye kaymıştır. Eşsiz bir havl’ın (devinim) konusu ve mekânı olan doğa ile insan arasındaki sömürüsüzlük ve yazılı olmayan kurallarla yapılmış uzlaşı bir kenara atılmıştır. Son döneme kadar tabiat ögelerine atfedilen değerlerin bir kısmı dönemlere göre değişimler gösterse de bu motiflerin halk inançları, geleneksel değerlerde ve edebi eserlerde birer değer ve motif olarak işlenmesi bakidir. Bu açıdan, bunların şehirde unutulması, anımsanmaması, kültürel erozyon yaratmanın yanı sıra anlamların da yok olmasına yol açmıştır. Bu noktada en büyük darbeyi Alevi inanışındaki tabiat kültleri almıştır. Bu sebeple ikilikler, tutarsızlıklarla kuşatılmış, baş edememiş ve tedirginliğe düşmüş, yabancılaşmış; hatta bu yabancılaşmanın meşrulaştırıldığı, yerini daha da sağlamlaştırdığı bir ortamda unutulan asli ve kadim değerlerin tekrar düşünülmesi elzemdir. Çünkü bu ritüeller, detaylar ve anlamlandırmalar bir organizasyonun parçası olmaktan çok bir inanışın temel öğeleridir. Mekânsal kurguları yapan bu örüntüler ritüeller içinde sadece birer “eleman” haline genatura | 74

B

ecause of various reasons, the relation between space and nature of the devotional and religious traditions ever since the history of Alevism has slipped into a different direction in the city. The understanding between nature and human, subject and home for a unique motion and the consensus built within unwritten laws have been rejected. Even though the values dedicated to natural elements vary through different times, embracing the beliefs of people as a value and a motive in traditional values and literary works will remain still. Within this scope, forgetting and neglecting these values in cities not only caused to a loss of context but also led to a cultural erosion. At this point, nature cults partaking in the Alevi belief, have taken the major hit. Therefore it is essential to reevaluate forgotten fundamental and ancient values, in an environment surrounded by dualities and inconsistencies, full of anxiety and alienation where it has been justified and secured its position. For these rituals, details and interpretations are the fundamentals of a belief system rather than the parts of an organization. These patterns


proje | project lirlerse anlam yitimine uğrarlar. Tabiat kültlerinden olan ağaç ve peyzaj kültleri birbirinden ayrı düşünülemez. Bilhassa Kır Aleviliği’nde peyzaj yaşayışı şekillendiren önemli bir unsurdur. Orta Asya’dan gelip Alevilikle beraber günümüze kadar intikal eden bir inanış olan “kellik ve çıplaklık”, tanrısal varlığın (oradalığın) işaretine delalettir. Kellik ve çıplaklık Tanrı’nın Kut’unu temsil eder. Çünkü onun bulunduğu yerde başka hiçbir şeye ihtiyaç yoktur. Bu yüzden, Beylikdüzü’nü baştan aşağı geçen yeşil banttan gelen peyzaj, spor alanında tasarıma dâhil edilmiş ve cemevi arazisine doğru kademe kademe kuraklaştırılmıştır. Bu kuraklaşma aynı zamanda mekânsal kurguyu da belirlemiştir. En kurak ve en uhrevi noktada cemevi kütlesi bulunurken, spor ve yeşil peyzaja en yakın noktada sosyal kütle bulunmaktadır. Bu iki kütlenin arasına ise aşevi kütlesi yerleşmiştir. Bu 3 kütlenin avluları, mevcut peyzaja uyum sağlarken kendi içinde özelleşmekte, dinginleşmekte ve aynı zamanda bu fonksiyonları birbirine bağlamaktadır. Günümüzde kırdan kente göçen Aleviler ritüellerini kent ortamında gerçekleştirmek istediklerinden dolayı şehrin sıkışıklığında cemevlerini inşa etmeye başlamışlardır. Ancak bu sıkışıklık kırdaki mekânsal organizasyonun bir kenara itilmesine neden olmuştur. Anadolu’da bir dizi avlu çevresinde fonksiyonel çeşitlenmelere göre kümelenen mekânlar, açık-yarı açık alanlar gibi mekânsal kalitelerden uzak, hatta neredeyse apartman kesitinde cemevleri inşa edilmeye başlanmıştır. Bu mekânsal kalitelerin (avlu-avlu, avlu-mekân, mekânmekân ilişkileri) yeniden kazanılması ve aşevi gibi daha sosyal fonksiyonların daha verimli işleyebilmesi için avlulu kurgu öngörülmüştür. Külliye referansından gelen ve duvarların sadece ayırıcı değil aynı zamanda mekân kurucu özellikleri tekrar hatırlanmış ve buna uygun bir tasarım izlenmiştir. Cemevi ve taziye avlusu zemin kotunun altına alınarak günlük yaşamdan koparılmış ve dinginleştirilmiştir. Aşevi avlusu ise, hem cemevi kütlesinden beslenmekte hem de parka sırt veren ancak kendini kapatmayan bir şekilde mahalleliyle de iç içe olacak biçimde konumlanmaktadır. Sosyal kütlenin avlusu da kendini tamamen park ve spor alanına açmış, peyzajla görsel ve fiziki bir ilişki amaçlanmıştır. Kuzey yönüne doğru sıklaşan ve yükselen bitkisel peyzajla hâkim rüzgâr zayıflatılmıştır. Yoğun ağaç dokusu içerisinde rahatlama (contemplation) sporları öncelikli olarak, dış mekan (kaykay, bisiklet, jogging...) sporları önerilmiştir. Orta Asya’dan gelen; kâinatın bir otağ olması ve merkezinde bulunan ağaç veya direkle gökyüzünü taşımasıyla oluşan ana yönler/mandala kurgusu zamanla unutulmuştur. Bu kurgunun günümüzde en benzer ve bilinen örneği axis mundi’nin bir “direk” ile vurgulandığı Şah Kulu Dergahı’dır. Başka bir kurgusal öğe ise evrenin dönüşü ve “çarkıfelek”i simgeleyen kırlangıç çatıdır. Bu öğe, en eski örneklerden biri olan Arapgir’deki Onar Köyü Dergahı’nda da görüldüğü üzere cemevlerinde kullanılagelmiştir. Tasarım kararında Alevilerin hiç de yabancı olmadığı bu iki figürün birlikte kullanılması sorunsallaştırılmıştır. Ve bunun sonucunda dört ana yönü de simgeleyen, ahşap 4 direk ile yere basan ters kırlangıç çatı cem salonunun merkezinde konumlandırılmıştır. Ters

generating the spatial construction, tend to lose their context in rituals if they become merely an “element”. Tree and landscape as part of nature cults are inseperable. Especially in Rural Alevism, landscape is a major element that forms the manner of life. Originating from Central Asia and survived until now, the belief of “boldness and nudity” is a sign indicating the God’s existence. Boldness and nudity represent the sacred life force of God. For where he exists, nothing else is required. Thus, the green landscape thorougly covering the hills of Beylikdüzü is included in the design process when arrived at the sports area and dried out gradually throughout the Djemevi territory. This aridification also designated the spatial construction. While the djemevi block appears in the dryest and the most ethereal point of the area, the social complex resides closest to the sports area and the green landscape. Between these two complexes, the meal center is located. The courtyards of these 3 blocks, harmonizing with the current landscape, get privatized, become still and interconnect these functions altogether. Nowadays, the Alevis migrating from rural to urban areas started to build djemevis in the density of the city, willing to perform their rituals in a city environment. Yet, this density caused lots of spatial organizations in the rural to be casted aside. The spaces grouped together upon their functions around a series of courtyards in Anatolia turned into open and semi-open spaces and into almost apartment-like djemevis compromised on quality. In order to regain these qualities (interrelations between courtyard-courtyard, courtyard-space, space-space) and for social functions like meal centers to be operating more efficiently, a yard-type construction is envisioned. Characteristics of the walls, originated from islamicottoman social complexes, not only seperating the different zones but also creating the spaces, are reminded yet again and this understanding is included in the design method. The djemevi and the condolence sites were positioned below ground level in order to be isolated and tranquilized, getting further away from the daily life activities. The courtyard for the meal center is supported by the djemevi block and positioned for connecting with the residents by leaning against the park and opening itself out. The courtyard for the social block is communicated with the park and sports area, aiming to create a visual and physical connection through the landscape. With the help of the densifying and arising vegetation throughout the north directon, prevailing winds are weakened. Being primarily the recreational sports(skateboarding, cycling, jogging), it offers outdoor sport activities in the intense arborical environment. Originated from Central Asia, formed by the universe being a pavilion and carrying the sky with a tree or a pole located in the center of it, the notion of cardinal points and mandala are long forgotten now. Today, the most similar example to this notion is the Şah Kulu Dervish Lodge where axis mundi is represented with a “pole”. Another fictional example is the

(Gadir-i Hum) Adını bulunduğu su kenarında duyurulmasından alan Hz. Ali’nin halifeliğinin, Zilhicce’nin 18’inde kutlanması (Gadir-i Hum) The celebration of the caliphate of Ali on the 18th of the month of Zilhicce, named after the announcement taken place by the water. (Muharrem’in 10’u) Kerbela’da yaşanan olaylardan dolayı su orucundaki canlar ve kurumuş su (The tenth day of Muharram) The spirits on water fasting dedicated to the events occured in Kerbela, and dry water natura | 75


proje | project

Hıdır (yeşil) ve İlyas (su) buluşması: Hıdrellez Hıdrellez: the unification of green (Hıdır) and water (Ilyas)

kırlangıç çatının yere daralarak gelip 4 direkle bitmesiyle, kurmaca düşey eksenin daha da vurgulanması amaçlanmıştır. Ters kırlangıç çatının 12 katmanı 12 imamı simgelemektedir. Kuraklığın/çıplaklığın tek istisnası ise çorak topraklar üzerinde bulunan ağaçlardır. Onların, Tanrı’nın bir tecellisi olarak çorak topraklarda yeşerdiğine ve vücut bulduğuna inanılır. “Temir Kavak” (Dünyalar Ağacı) olarak da isimlendirilen bu ağaçlar tanrıya kavuşmanın yollarıdır. İnanışa göre ağaçların bakışları cennete kadar ulaşır. Aynı zamanda ağaçların “yeraltı-yer ve gök” 3 kademeli dünya anlayışını bağlayan figür olduğuna inanılır. Bu sebepledir ki kökleri de yaprakları kadar önemlidir. Onlar göğün yere, yerin göğe açılan kapılarıdır. İnsanın doğa ve Tanrıyla bağını sembolize eder. İnsan misali doğar,

natura | 76

swallow roof symbolising the rotation of the universe and the wheel. This element has been used in the djemevis and can be seen as one of the earliest examples at the Onar Village Dervish Lodge in Arapgir. Using these two figures together which the Alevis are highly familiar with, have been addressed in the design process. Consequently, the swallow roof symbolising the four cardinal points, installed upon the ground with 4 wooden pole is positioned in the center of the hall of gathering. Along with the swallow roof reaching down the floor in a tightening form and concluding on the 4 poles, fictional vertical axis is aimed to be emphasized even more. The twelve layers of the inverted swallow roof represents the Twelve Imams.


proje | project büyür ve ölürler. Bu noktada ağacın cinsi de önemlidir. Kutsallık atfetme yöreye ve menkıbelere göre değişiklik gösterir. Tahtacılar Akdeniz ve Ege yöresinde bulunmaları sebebiyle sarıçam, ladin gibi ağaçları kutsal sayarken İç Anadolu civarlarında dut ağacı, Orta Karadeniz’de kayın kutsal sayılır. Bu sebeple yerin ve yaşayanların hafızası, ağacın kutsallığı bakımından önemlidir. Beylikdüzü’nün eski adının bölgede yetişen ağaçlar nedeniyle BK Evleri aynı arazi içerisinde 4 adet aynı konsepte villa olarak tasarlanmıştır. Yapı kütlesel açıdan kübik bir form oluşturmaktadır. Şehrin içerisinde fakat yer yer oradan izole bir yaşam şekli düşünülerek tasarım kriterleri oluşturulmuştur. Bk House 4 kişilik bir ailenin yaşam standartları düşünülerek tasarlanmıştır. Evin tasarımında modern çizgiden ödün vermeden minimal, yalın ve şeffaf bir tarz benimsenmiştir. Salon bölümü, yemek odası, mutfak ve giriş kısmı ile iç içe tasarlanan zemin kat evin merkez noktası olarak düşünülmüştür. Galeri boşluğunun altında kalan salondan tüm mekanlar algılanmaktadır ve bu mekan içerisinde ki kişiye ferah bir mekan hissi vermektedir. Zemin kattaki tüm mekanlar tek bir hacim içerisinde toplanmıştır. İçeride ki yalın etkiyi kırmak için beyazın aksine siyah ve diğer sıcak renk tonları kullanılarak bu yalınlığa sıcak ve dinamik etki kazandırmak amaçlanmıştır. Bu çizginin devam ettirilmesi için iç mekan zeminlerinde ahşap kullanıldı, mobilyalarda da bu ahşap detay ile etki devam ettirildi. İç mekan ıslak hacimlerde ve sinema odasında ise yüzeyinin kolay temizlenebilir olması, dayanıklılığı, nefes alan ve dekoratif olarak estetik bir duruşa sahip olmasından dolayı granit seramik malzeme kullanımı tercih edilmiştir. Dış cephe detaylarında ahşap, nano teknoloji alüminyum ve yer yer doğal taş kullanımına yer verilmiştir. Giriş kısımlarının cephe kaplamalarında doğal taş tercih edilmiştir. Cephede doğal taş kullanımı ile 3 boyut etkisi verilmiştir. Özellikle zemin kat cephelerinde geniş cam açıklıklar kullanılarak iç-dış etkisinde bütünlük sağlanmaya çalışılmıştır. Cephe nano teknoloji alüminyum kompozit ile kaplanmıştır. Dış mekan sert zeminlerde bazalt doğal taş kaplama kullanılmıştır. Malzemenin aşınmaya, basınca, darbeye karşı dayanıklı olması ve kaydırmazlık özelliği sebebi ile tercih sebebimiz olmuştur. Bahçe peyzajında serme çim uygulaması yapıldı ve leylandi bitkileri bütün çevreye dikildi. İç mekanlar tamamen silinebilir saten boya ile boyandı. Alçıpan ters tavan uygulaması yapıldı. Bütün mekanların aydınlatma sisteminde LED Teknolojisi kullanılmıştır. Zeminler doğal meşe ve masif ahşaplarıyla kaplandı. Bütün ıslak hacimlerde vitranın en son ürünleri kullanılmıştır. olacak olması günümüzde

The only exception of the drought/nudity is the trees appearing on the arid land. It’s believed that they become green and come in existence as God’s manifestation. These trees also known as the Tree of the Worlds represent the paths to reach God. It’s esteemed that the sights of these trees reach through heavens. It’s also believed that these trees symbolise the figure connecting the three-staged understanding of the world which includes “underground, earth and sky”. For this reason their roots are as important as their leafs. They are the gateway between the sky and the earth. Like a human being, they come into the world, grow and die. At this point, the species of the tree is significant. Attributing sanctity vary by region and sagas. Woodsmen venerate trees like scotch pine and spruce for growing in Mediterranean and Eagean regions while mulberry trees are sacred in the Central Anatolia and beech trees in Central Black Sea. Therefore the memory of the place and its inhabitants are substantial for the sacredness of the tree. It’s now forgotten that the former name of Beylikdüzü used to be ‘Kavaklı’(poplar) in reference with the species of the trees grew in that area. For the respect shown for the poplar tree by the Alevis and Bektashis of Anatolia after Haji Bektash (one of the most important figures in the Anatolian Alevism and Bektashism) met with Ahi Evren and stuck his scepter to the ground for a shade; resulting the scepter to be turned into a poplar tree and the veneration and attribution regarding the memory of the place owing to the former name of the area, the tree in the middle of the arid land is chosen as the poplar tree. Yet another important point is the rituals taking place around the tree. It’s believed that the prayers and orisons reach God more quickly for the trees are the gateway to the sky and the manifestations of God. For that matter, the poplar tree is positioned in the courtyard where the seasonal rituals (Hıdrellez, Abdal Musa/gatherings of sacrifice) get performed, close to the coffin rest and the condolence site where it’s possible to perform minor gatherings, healing ceremonies and establish a visual bond in several areas for conversations. The earth-water concept which is yet another nature cult, is a further belief associating with the “underground-earth and sky” triad. However, water can not be a one-on-one object for cleansing the soul, it’s just an instrument. The true cleansing can only be ethereal through its esoteric effect. While in Muharram ul Haram (the first month of the islamic calendar), people perform water fasting in remembrance of what had been done to Husayn ibn Ali and to his family in Kerbela and in Hıdrellez ceremonies, people wash themselves with the collected rain water, expecting

natura | 77


proje | project unutulmuştur. Anadolu Alevi ve Bektaşi inancının en önemli isimlerinden olan Hacı Bektaş’ın Ahi Evren ile buluştuğunda gölgelik olsun diye asasını dikmesi ile asanın kavak ağacına dönüşmesi sonucunda Anadolu Alevileri ve Bektaşileri’nde oluşan kavak ağacına hürmet ve yörenin eski ismi sebebiyle yerin hafızasına saygı ve atıf için çoraklığın ortasındaki bu ağaç, kavak ağacı olarak seçilmiştir. Bir başka önemli nokta ise ağacın çevresinde yapılan ritüellerdir. Ağaçların göğe açılan kapı ve tecelli olmaları sebebiyle yakınlarında yapılan duaların, yakarışların tanrıya daha çabuk ulaştığına inanılır. Bu yüzden kavak ağacı mevsimlik törenlerin (Hıdırellez, Abdal Musa/kurban cemleri) yapılabileceği avluda, musallaya ve taziyeye yakın, daha küçük cemlerin, sağaltma gibi ritüellerin yapılabileceği küçük muhabbet alanından da görsel bağ kurabilecek şekilde konumlandırılmıştır. Bir başka doğa kültü olan yer-su anlayışı ise “yeraltı-yer ve gök”ü birleştiren diğer bir inanıştır. Ancak, su arınmanın bire bir nesnesi olamaz, o sadece bir araçtır. Asıl arınma onun sağladığı ezoterik etkilerle uhrevi olur. Bunun içindir ki Muharrem ayında Kerbela’da Hz. Hüseyin ve ailesine yapılandan dolayı su orucu tutulurken, Hıdrellez’de toplanan yağmur sularıyla yıkanılıp, yağmurun doğayı yeşillendirdiği gibi insanı da yeşillendirmesi beklenilir. Suyla direk temastan farklı olarak pınarların, kaynaklarının sularının azalıp artması da birer Tanrısal işaret olarak görülür. Bütün bu nedenlerden dolayı cemevlerinde su ögesi bir peyzaj elemanı olmanın çok ötesinde anlamlar taşır bu sebeple konumu ve mevsimsel/zamansal varlığı veya yokluğu önem taşır. Cemevi avlusu, arazinin güneyinde -3.50 kotunda bulunmakta, anayoldan gelen sert zemin topoğrafik merdivenlere dönüşerek duvarların sınırladığı bu avluyu oluşturmaktadır. Çeşitli ritüeller ve cenaze için tanımlanan açık alan taziye alanı ile ilişki içerisindir. Avlu; küçük muhabbet meydanı, giriş holü gibi bu kotta bulunan diğer fonksiyonlar ile görsel ilişki kurmakta ve dikey sirkülasyon ile aşevi meydanına bağlanmaktadır. Aşevi meydanı, duvarlar ile sınırlanırken, kendi içinde açık- yarı açık ve kapalı alanları ile kullanımı çeşitlendirmektedir. Bir duvar aracılığıyla mahalle dokusundan ayrılan avlu, yine aynı duvarın yönlendiriciliği sayesinde çevredeki yaya akışından beslenmektedir. Cemevi kütlesine ±0.00 kotunda aşevinin de açıldığı avludan girilebilmektedir. Girilen kotta öncelikli olarak giriş holü ile karşılaşılmakta ve buradan ön avlu, cem salonu veya dede ve 12 hizmetli odasına dağılınabilmektedir. Bu avludaki bir başka olanak ise: duvarların konumlanışı ile oluşan ince bir perspektif ten kültür avlusuna bağlanmaktır. Aynı zamanda kapalı otopark ve dere boyunca devam eden yeşil akstan gelen insan yoğunluğunun cem kompleksine dâhil olabildikleri kültür avlusu, kültürel işlevlerini de barındıran kütleye giriş sağlamaktadır. Giriş katında kitaplık ve okuma salonu bulunan kütlenin alt katında fuaye; çok amaçlı salon, kapalı otopark, idari birimler ve derslik-atölyeler bulunmaktadır. Bu kütle, fuaye aracılığı ile -3.50 kotundan aşevi kütlesinde bulunan ortak iç avluya da açılabilmektedir. Böylece otoparkın diğer kütlelere bağlantısı sağlanmaktadır. Aynı zamanda -3.50 kotunda cemevi avlusu ile bağlanan bu avlu fonksiyonların birbiri ile çalışmasını kolaylaştırmaktadır…

natura | 78

to get refreshed just like the rain gives freshness to the trees. Different from direct contact with the water, the fluctuations in the springs are also considered as a divine sign. Considering all these reasons, water carries a meaning far beyond being an element in the landscape. Therefore its position and seasonal/temporal existence or non-existence are vital. The courtyard of the djemevi is located in the level of -3.50, at the south of the land. The firm ground from the main road transforms into topographical stairs and forms this courtyard. The open space designated for various rituals and funerals, is in connection with the condolence site. The courtyard makes contact with the other functions existing on the same level such as the area for conversations and entrance hall, connecting with the meal center through a vertical circulation. The meal center square gets limited by the walls while diversifying the functionality within open, semi open and closed spaces. The courtyard diverged from the texture of the neighbourhood through a single wall, is supported by the flow of the pedestrians nearby, through the channeling of the same wall. The djemevi block is also accessible from the courtyard where the meal center opens out at the ground level. When entered, the entrance hall comes across and from there, it’s possible to pass on to the hall of gathering or the room of the Dede(a socio-religious leader) and the 12 Servants. Another option in this courtyard is to connect with the cultural courtyard constituted through a tender perspective along with the positioning of the walls. The cultural courtyard where the crowd coming from the green axis follows throughoutly the parking garage and the spring, allows entrance to the block embodying the cultural functions. The library and reading hall is located in the first floor and the foyer, multi functional hall, parking garage, administrative units and classrooms/workshops are situated at the ground floor. This block is able to connect with the shared atrium located in the meal center area at the level of -3.50, through the foyer. Therefore the parking garage is able to connect with the other blocks. This courtyard connecting with the yard of the djemevi at -3.50 level, facilitates all the fonctions to operate altogether.


proje | project

natura | 79


proje | project

MİMARLIĞIN İMKÂNLARINI SORGULAYAN GENÇ VE DİNAMİK BİR GRUP: PLANKTON PROJECT A YOUNG AND DYNAMIC TEAM CHALLENGING THE POSSIBILITIES OF ARCHITECTURE: PLANKTON PROJECT Yağmur Yıldırım, Mimar / Architect & Plankton Project

natura | 80


proje | project

Y

W

aşadığımız kentlerde, etrafımızı kullanıcısıyla sadece tüketime dayalı ekonomik ilişkilerle sınırlı bağlantılar kuran mega yapılar sarmışken; kullanıcıların kendi ihtiyaçları doğrultusunda geliştirdikleri, onlara farklı noktalardan temas edebildikleri tasarımlar ve müdahaleler önemli bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkıyor. Alışılagelmiş bakış tarafından çerçevelenmiş ve “mimarlığın imkânlarının ne olabileceği” sorusunun dışlandığı bu ortamda Plankton Project; küçük ölçekte incelenebilecek ve bir nevi laboratuvar araştırması disipliniyle yaklaşılmaya imkân tanıyan konuların yaratabileceği büyük etkilere inanan tasarımcıların bir araya gelerek, bu konulara dair üretimler yapabileceği bir oluşum. Günümüz akademi eğitiminin teori odaklı söz üretme etkinliğinin dışında yaşantıya daha fazla müdahil olmak isteyen öğrenci-yeni mezun bu yapı; işbirliğini odak noktasına koyan bir anlayış içerisinde daha derin araştırmalar yapmayı hedefliyor. Hayatlarının bir rutini halinde ilerleyen klasik üretim sürecini anlamayı-anlamlandırmayı önemsiyor ve amaçlıyor.

hile surrounded by mega structures, establishing limited economic connections based merely on consuming users in the city; designs and responses that the users develop through their needs where they can approach on different aspects, are appearing as major requirements. In an environment confined with conventional perspective where the “potentials of the architecture” is neglected, Plankton Project is standing out as a collective believing in the large impacts of the small scaled subjects, allowing for an approach consisting of laboratory research disciplines where they can create their designs regarding these subjects. Willing to take more part in life excluding the present activities of the academic education focusing on mounting constant arguments, this formation aims to perform in-depth researchs through a collaborative understanding. It pays attention and aspires to understand and give meaning to the classical design process, proceeding as a routine in their lives.

Plankton Project; eleştirel olarak ortaya koyduğu ve bir arada bulunma motivasyonlarını oluşturan bu “artık işlemediğini düşündüğü mimarlık sistematiği”ne karşı üst ölçekten ve bilindik hiyerarşik metodlarla düşünmeyi reddederek tavır alıyor. Öğrenci olma durumunun ve mevcut piyasa dinamiklerinin limitlerini esnetmek için üretimlerinde temel kurgunun merkezine tamamı ile insan ölçeğini yerleştiriyor.

Plankton Project takes a stand refusing to think within the common hierarchical methods from a higher level towards the argument “architecture systematic which no longer functions” which has critically revealed itself, forming the collaborative motivations. In order to bend the conditions of being a student and the limits of the existing market dynamics, it places the human scale right in the center of the fundamental constructions in their designs.

Mimarlık, peyzaj mimarlığı, şehir-bölge planlama ve grafik tasarım gibi alanlarda öğrenci-mezun karışımı bir grup olarak bir araya gelen Plankton Project ekibi organik olarak büyümeye-küçülmeye imkân veren bir topluluk. Kendilerine; devasa ebatlardaki su ekosisteminde bulunan, genellikle mikroskobik boyutta ve tek hücreli olmalarına rağmen mutual şekilde bir araya geldiklerinde akıntıya karşı hareket edebilme yeteneğine ulaşan, göllerde, denizlerde, akarsularda ve hatta belirli şartlar altında buzullarda bile yaşayabilen “plankton” canlılarını metaforik olarak isim seçmelerinin nedeni de yukarıda sayılanlar. Aynı şekilde grup kendi iç organizasyonunda hiyerarşik bir mekânizmaya karşı tavır alırken işler, belirli görev bölünmeleri ve işi getirenin koordinatörlüğü ışığında kolektif bir düzlemde ilerliyor.

Gathered as a mixture of under graduates and graduates from the departments like architecture, landscape architecture, urban and regional planning and graphic design, Plankton Project team is an assemblage allowing for organical growth and downsize. Choosing the name “plankton” which metaphorically represents the living creatures taking place in the gigantic aquatic ecosystem, having the ability to move against the currents when mutually coming together despite their monocellular natures, living in lakes, seas, rivers and even in glaciers in certain conditions; coincides with the aforementioned reasons. The team is taking a stand against the hierarchical mechanism in its interior organization and moving in a collective plane within the light of specific task divisions and the coordinatorship of the contractor.

natura | 81


proje | project

DURAK: OVACIK STOP: OVACIK

Grup, kendini tanımladığı bu bağlamlar neticesinde ilk projesini, alternatif bir belediyecilik anlayışına sahip Ovacık Belediyesi ile birlikte gerçekleştirdi. Halkının gereksinimlerini üretimlerinin merkezinde tutan Ovacık Belediyesi, bugün pek çok yönetim biriminin benimsediği tepeden inme bir yaklaşımın aksine “Söz, yetki, karar; halkın” sloganıyla ifade ettikleri, halk ile birlikte aldığı kararları uygulamayı esas ilkeleri haline getirmiş bir belediyecilik yürütmekte-yürütmeye çabalamakta. Konvansiyonel belediyeciliği bilmediklerini vurgulayan yönetim birimi; sunacağı hizmetlerin, hizmet sunduğu kullanıcıları dahil etmeden pek de anlamlı olamayacağının farkında. Bu yaklaşım, Plankton Project içim kendini ifade edip müdahil olabileceği ve katkıda bulunabileceği bir ortam yarattı.

As a result of these identified contexts, the team has realized its first project with the Ovacık Municipality which has an alternative municipal understanding. Focusing on the requirements of the public in their designs, the Ovacık Municipality strives for conducting municipal works which grounds on mutually peforming with the public within the scope of their motto “Word, authority, decision goes to public” unlike the government units approaching through sudden and unexpected impositions. Stating that they have less knowledge on conventional municipality, the unit is well aware of the fact that without involving the users, their provided services won’t make any sense. This understanding has created an environment for the Plankton Project to get involved, express itself and contribute.

Süreç; ilçede sürdürülen başka bir projeye dahil olan grup üyelerinden Ezgi Çiftçi’nin, ilçenin belediye başkanı Fatih Maçoğlu ile bir toplantıda bir araya gelişleri sırasında belediyenin işleyişi ve bir takım sorunları üzerine sohbet etmeleriyle başladı. Başkan, yeni belediye olma motivasyonuyla ilçeyi ulaşım bağlamında nitelikli hale getirebileceğini düşündükleri duraklar aldıklarını; fakat, bu durakların yöre halkı tarafından benimsenmediğini ve belli başlı fonksiyonlara hizmet etmediğini söyledi. Bu konuşma doğrultusunda ve sonrasında Plankton Project tasarımdan uygulamasına kadar her aşamasını üstlendiği bir proje sürecine başladı. Grubun ilk projesi de olan Durak: Ovacık, grup üyelerine kendi ürettikleri bir tasarımın uygulama aşamasında da bizzat katılımcı-işçi olma durumunu deneyimleme şansı sundu. Grup tasarım sürecinde dolaylı yoldan, sonrasında ise bire bir

The process has started when the group member Ezgi Çiftçi came together with the mayor Fatih Maçoğlu in a meeting and had a converstation on the functioning of the municipality and various problems. The mayor indicated that they have provided bus stops for the district to be more qualified in the transportation field yet these stops haven’t been adopted by the locals and they don’t serve to certain functions. Within the scope of this conversation, Plankton Project has started the project undertaking every level from design to implementation. Being the first project of the team: Ovacık paved the way for the participant/worker experience to the team members in the implementation process of the project created also by themselves. The team has worked together with the municipality, samplers, craft-

natura | 82


proje | project direkt ve aynı mekânı paylaşarak belediyeyle, malzemecilerle, ustayla ve bölge halkıyla üretimin her aşamasında birlikte çalıştı. Öğrencilik yıllarında bile çoğu kez baştan kabul edilmiş bir durum olan mimar ve müşterinin ayrı-karşı saflarda olduğu “kabulünün” pek de gerçek olmadığının, bu durum dışında alternatif çözümler de getirilebileceğinin görülmüş-deneyimlenmiş olması grubun bu süreçteki en önemli çıkarımlarından biriydi.

sman and the locals by sharing the same space in every phase of the project. The major gain from the process was to realize the impropriety of the “myth”, that the architecture and client are positioned in opposite directions which is accepted in advance during the student days and to experience the dif ferent solutions of fered regarding this false belief.

Tasarım

Design

Uygulama

Implementation

Ovacık’a alınan iki adet önceden üretilmiş-fabrikasyon, daha çok kentsel çevrede konumlanması için tasarlanan duraklar; kış aylarında karın 3 metreye kadar yükseldiği, yaz aylarındaysa uzun saatler kavurucu sıcakların etkisini gösterdiği coğrafyanın gereksinimlerine cevap veremezken; grubun bu noktadaki tespitiyse, seri üretimin doğal bir sonucu olarak sahip olduğu kimliksiz ve “o yer”den kopuk biçiminin orada yaşayan insanlarca benimsenememesi ve birçok noktada Ovacık’a temas edememiş orada tutunamamış olduğuydu. Bu veriler ışığında grup bölgeyi görmeden tasarım yapma araştırmasına girişti. Tasarıma başlamadan önce mimarlık eğitiminin disiplinleriyle alışkın oluna plan, kesit ve benzeri çizimlerle yere konumlanmaya yeri anlamlandırmaya çalışıldı. Bu aşamada tasarıma dahil olan karakterlerden biri de mevcut belediyenin bünyesinde bulunan Ovacıklı “Hayati Ağabey” idi. Yapılan buluşmalarla Ovacık’ın iklim özellikleri, fiziksel ve sosyal yaşantı durumları değerlendirildi. Toplanan verilerin yönlendirmesiyle, durak tasarımı sırasında ilkesel kararlara bağlı kalınan bir tasarım ortaya çıkarılması ve bu tasarımın uygulama süreciyle birlikte esneme-evrilme amaçlarına hizmet edebilmesi hedeflendi. Alınan ilkesel kararlar ise yapının taşıyıcısının nasıl olacağı, iklimsel koşullara nasıl cevap vereceği, yarım saat aralıklarla geçen toplu taşıma araçlarını bekledikleri sürede Ovacıklılara başka neler sağlayacağı, yöre yaşantısına durak olma durumun dışında neler katabileceğine dair öneriler içeriyordu. Bu önerilere grup elemanlarının ayrı ayrı masaya koyduğu cevaplar filtrelenerek prototipvari bir durak teması oluşturuldu.

Ovacık’a varış, bu prototipvari önerinin inşa süreci boyunca ilçenin koşullarıyla yeniden biçimlenen bir evreye geçişi başlattı. Tasarım, uygulama sürecinin de içine girerek bölgede yaşayanlar/ ustalar/ işçilerle yapılan kritikler sonucunda gelişerek bölge gereksinimlerine daha net cevaplar veren bir hale geldi. Taşıyıcı strüktüre dair benimsenen temel kararlar Ovacık’ta bulunan kerestelerin cinsi ve kullanılan atölyenin imkânlarıyla detaylar ve ölçülendirme bazında tekrar ele alındı. Cephe inşası ise tasarım sürecinde yine işlevsel imkanlar seviyesinde alınan kararların, belediyenin kullanılmayan eşya deposu-atölyesindeki malzemelerin dönüştürülmesiyle gerçekleştirildi. Bu noktada; belediyenin paralel zamanlı devam eden yol bakımı, inşası, asfaltlanması çalışmalarından artan gridal şekilli çelik elemanları kaynaklanarak gabyon duvar iskeletine dönüştürülmesi, belediye öğrenci yurtlarında kullanılmayan atıl hale gelmiş ranzaların yatak altlarındaki suntaların elden geçirilerek cephe elemanlarına dahil edilmesi, gabyon duvarın taş bölümünün doğal yollarla Munzur Çayı’ndan sağlanması gibi aşamalar grubun malzeme dönüşümü ve “yere ait olma” ilkelerini fazlasıyla kuvvetlendirdi. Süreç boyunca Plankton Project’in yerel ustalar rehberliğindeki üretimi; öğrenci-mezun grubun işverenle baş başa olmaya dair deneyimini oluşturdu-

Two formerly manufactured-fabrication moved to Ovacık and the bus stops designed for positioning in the urban environment were not able to meet the requirements of the geography during the winter season where the snow depth reaches above 3 metres and during the summer months where the scorching heat takes over. The team’s analysis at this point was that the locals were unable to adopt the unidentified and disconnected form of the place as a result of mass production and the place doesn’t get in touch with the Ovacık itself, resulting in losing its grip. In light of this data, the team embarked on the designing research before seeing the area. Along with the drafts, design sections and similar drawings accustomed to the disciplines of the architectural education, the team tried to position in the ground and give meaning to the space. One of the characters involved into the process at this point was “Mr. Hayati” from Ovacık, working in the present municipality. The meetings led to evaluate the climatic characteristics, physical and social experiences of Ovacık. Through the established data, it’s aimed to create a design abiding to the principal decisions made during the station designs and to serve the purpose for bending-evolving goals with the implementation process of the design. These principal decisions involve suggestions such as the form of the carrier, its response to the climatic conditions, the options for the Ovacık locals while they wait 30 minutes for the public transport vehicles and its contributions to the local life besides being a bus stop. Through these suggestions, a prototype bus stop theme was created through filtering the answers team members have come up with.

Arriving at Ovacık has started a transition to the phase reformed by the conditions of the district through the construction process of the prototype. The design process became much clear procceding through meeting the requirements of the area as a result of the critical studies performed with locals/ craftsmen and workers involved in the implementation process. The principal decisions regarding the structure of the carrier have been reevaluated through details and dimensioning within the scope of the nature of the timbers in Ovacık and the options of the studio. The facade construction has been performed by recycling the lumbers in the municipality studio through the decisions made within operational options in the design process. At this point, phases such as; transforming the gridal steel materials leftover from the road maintenance, construction and paving works by welding them into gabion wall structure, involving the inactive chipboards under the bunk beds from the municipal dormitory into the facade materials through overhauling, providing the stone part of the gabion wall from the Munzur Stream, have strengthened the material transforming and “belonging to the place” principles of the team. During the process, manufacturing phase of the Plankton Project guided with the local craftsmen, has created and intensified natura | 83


proje | project

kuvvetlendirdi. Grup, Durak: Ovacık işini; 1:1 ölçekte üretme temasının -bölge halkının tanımıyla- “mağduriyet bölgesi”ndeki malzeme araştırması, bilinmeyen-gidilmeyen bir bölgede tasarım yapma araştırması ve akademik üretimlerin sadece soyutta kalmasına bir tepki olarak tanımlıyor.

the experience of the student-graduate team through working alone with the employer. The team describes the Stop: Ovacık project in reaction to the material research at the –in locals’ words- “victimization area” for the 1:1 scaled production theme, to a design research in an unknown-unvisited area and to the intangible academic productions.

Plankton Project; Durak: Ovacık işinden sonra projeleri üzerine çalışmaya devam ediyor. Şu an gündemleri epey yoğun. Grubun yeni proje fikirleri üretme amaçlı toplantılarının başlangıcıyla birlikte ilgilerini çeken konular göç, geçicilik, mülteciler ve bu kavramların kentli ile kurdukları ilişkiler olarak sıralandı. Düzenli yapılan bu toplantıların ana gündemin-

Plankton Project carries on working for their projects following Stop: Ovacık. Their agenda is really busy right now. Along with kicking off the meetings for creating new project ideas, the team enlists its attractive topics involving migration, temporariness, immigrants and the relations these notions bring into connection with the citizens. They examine and

natura | 84


proje | project

de; belirledikler i kavramlar ın kesişimler ini, Plank ton Projec t ’in hangi ölçek te bu durumlara müdahil olabileceğini sorguluyor ve inceliyor lar.

investigate the main topics discussed in these meetings such as the intersections of the designated notions and the scale for the Plankton Project to be involved in these topics.

Bir taraftan da ekibe gelen proje teklifleriyle ilgileniyorlar. Kavramsal düzeyde ortaya koydukları yeni proje fikirlerinin onları şehrin belli noktalarında var olan ekip-birlik ihtiyaçlarıyla karşılaştırdığını dile getiriyor grup. Bu noktada Herkes için Mimarlık ekibi ile beraber, Derviş Baba Derneği adına yürütmüş oldukları süreç var. Derviş Baba Derneği hali hazırda rahatsız oldukları kültürel duvarlara karşı mücadele eden bir kurum olarak okunabilir. Dernek var olan uygulama alanlarında oluşturdukları yardımlaşma ve karşılaşma ağını genişletmek için yeni bir binayı bünyelerine katmak istiyor. Balat’ta merkezleri yer alan dernek; Fener’de aldığı 1950li yıllara ait yapının bulunduracağı yeni programlar düşünülerek yenilenmesine ihtiyaç duydukları noktada duruma Plankton Project ve Herkes İçin Mimarlık dahil olmuş. Ölçeği ve konusu buna benzeyen bir başka kolektif üretim projesi olan Düzce Umut Atölyesi de Plankton Project için üzerine çalışılacak başka ölçeklerde imkânlar sunuyor. Bir tarafta kolektif oluşumlar ile karşılaşırken; bir taraftan da müdahil olmaya elverişli, çözüm üretilebilecek başka durumlar araştırmaya devam ediyor Plankton Project ekibi. Farklı şehirlerdeki Plankton Project ölçeğindeki ihtiyaçları keşfetmeye çalışıyor ve bunlarla ilgili kurum ve kuruluşlarla birebir iletişim kurmaya çalışıyorlar ve üretim odaklı geçirdikleri bu süreçte yaşadıkları deneyimi paylaşmanın çok önemli olduğunu biliyorlar.

In the meantime, they are dealing with the project offers. The team states that the new project ideas created on a conceptual basis, lead them to team-unit necessities existing in the certain parts of the city. At this point, there’s the process conducted in cooperation with the Architecture For All team for the Derviş Baba Union. Derviş Baba Union can be addressed as an organization striving against the cultural barriers which currently disturbs them. The union wants to embody a new building for expanding their cooperation and meeting network, constituted in the existing application area. Located in Balat, the center building of the union from the 50’s, is in need of a refurbishment process regarding the new activities. At this point Plankton Project and Architecture For All got involved in the process. Düzce Umut Atölyesi project is yet another similar scaled and themed collective project, offering new possibilities to work on different scales for Plankton Project. While meeting with the collective organizations on one side, the team continues to search for different aspects for creating solutions. They are trying to explore the necessities in the Plankton project scales, working to communicate one on one with the related institutions and organizations and they are well aware of the fact that sharing these experiences based on producing is highly important.

Durak: Ovacık projesi, bu sürece dahil olan herkes için farklı bir araştırma potansiyelini barındırıyor. Ayrıca bu deneyimde öğrenme biçimlerinin nasıl değiştiğini keşfedip devamında da bunun üzerine gitmenin öneminin de farkındalar. Bu araştırma ve öğrenme deneyimini aktarmak noktasında önemsedikleri bir nokta var: Plankton Project ekibi yukarıda bahsedilen şekilde, sabit bir ekip olmaktansa dahil olduğu üretimler ile büyüyen gelişen bir oluşum olarak tanımlıyor kendilerini. Bu amaçla ne kadar çok insana heyecanlarını aktarabilir ve ne kadar insanı cesaretlendirebilirlerse o kadar insanla birlikte olup, fikirler ve öneriler alabilecek, yeni projeler üretebilecekler.

Stop: Ovacık project consists of a different research potential for everbody involved in the process. Besides, they realize the changements in the learning methods in this experience and continue to advance upon them. There is an important point in this researching and learning experience: Instead of being a stable team, Plankton Project defines itself as an organization growing and expanding on the projects which it has been involved in. Within this understanding, the more it shares its passion with many people and encourages them, the more it will communicate, get ideas and suggestions and create new projects.

Plankton Project; bu karşılaşmaları yaratmak ve tanışıklıkları çoğaltmak amacıyla sunum ve söyleşiler gerçekleştirmeye devam ediyor. İTÜ Taşkışla Mimarlık Fakültesi sunumlarını henüz bitiren grubun takvimlerinde Salt, StudioX, Bilgi Üniversitesi ve Mardin Artuklu Üniversitesi bulunuyor. Grubun bu noktada ulaşmak istediği önemli bir kesim de, diğer üniversite öğrencileri.

Plankton Project keeps on performing presentations and interviews to make these interactions possible and increase the acquaintanceships. Having completed their presentations for the İTÜ Taşkışla Faculty of Architecture a short while ago, the agenda of the team includes Salt, StudioX, Bilgi University and Mardin Artuklu University. At this stage, another important objective for the group is the college students.

Grubun işlerini takip etmek ve iletişim sağlamak için planktonproject.com adresini ve sosyal medya hesaplarını takip edebilir, her tür paylaşımda bulunabilirsiniz.

To follow the team’s work and get in contact, you can visit planktonproject.com or follow their social media accounts and feel free to share anything.

natura | 85


proje | project

natura | 86


proje | project

natura | 87


proje | project

natura | 88


proje | project

BK EVİ / BK HOUSE

BAHADIR KUL ARCHITECTS Selin Biçer Mimar / Architect

natura | 89


proje | project

B

K Evleri aynı arazi içerisinde 4 adet aynı konseptte villa olarak tasarlanmıştır. Yapı kütlesel açıdan kübik bir form oluşturmaktadır. Şehrin içerisinde fakat yer yer oradan izole bir yaşam şekli düşünülerek tasarım kriterleri oluşturulmuştur.

BK Evi 4 kişilik bir ailenin yaşam standartları düşünülerek tasarlanmıştır. Evin tasarımında modern çizgiden ödün vermeden minimal, yalın ve şeffaf bir tarz benimsenmiştir. Salon bölümü, yemek odası, mutfak ve giriş kısmı ile iç içe tasarlanan zemin kat evin merkez noktası olarak düşünülmüştür. Galeri boşluğunun altında kalan salondan tüm mekânlar algılanmaktadır ve bu mekân içindeki kişiye ferah bir mekân hissi vermektedir. Zemin kattaki tüm mekânlar tek bir hacim içerisinde toplanmıştır.

İçerideki yalın etkiyi kırmak için beyazın aksine siyah ve diğer sıcak renk tonları kullanılarak bu yalınlığa sıcak ve dinamik etki kazandırmak amaçlanmıştır. Bu çizginin devam ettirilmesi için iç mekân zeminlerinde ahşap kullanıldı, mobilyalarda da bu ahşap detay ile etki devam ettirilmiştir. İç mekân ıslak hacimlerde ve sinema odasında ise yüzeyinin kolay temizlenebilir olması, dayanıklılığı, nefes alan ve dekoratif olarak estetik bir duruşa sahip olmasından dolayı granit seramik malzeme kullanımı tercih edilmiştir. Dış cephe detaylarında ahşap, nanoteknoloji alüminyum ve yer yer doğal taş kullanımına yer verilmiştir. Giriş kısımlarının cephe kaplamalarında doğal taş tercih edilmiştir. Cephede doğal taş kullanımı ile üç boyut etkisi verilmiştir. Özellikle zemin kat cephelerinde geniş cam açıklıklar kullanılarak iç-dış etkisinde bütünlük sağlanmaya çalışılmıştır. Cephe nanoteknoloji alüminyum kompozit ile kaplanmıştır. Dış mekân sert zeminlerde bazalt doğal taş kaplama kullanılmıştır. Malzemenin aşınmaya, basınca, darbeye karşı dayanıklı olması ve kaydırmazlık özelliği, tercihte etkili olmuştur. Bahçe peyzajında serme çim uygulaması yapılmıştır ve leylandi bitkileri bütün çevreye dikilmiştir. . İç mekânlar tamamen silinebilir saten boya ile boyandı. Alçıpan ters tavan uygulaması yapılmıştır Bütün mekânların aydınlatma sisteminde LED teknolojisi kullanılmıştır. Zeminler doğal meşe ve masif ahşaplarıyla kaplanmıştır.

B

K House are designed as 4 villas of the same concept on the same plot. The structure has a cubical form. Design criteria were created considering an in-town but isolated lifestyle. BK House is designed for living standards of a family of 4. In the design of the home, a minimalist, plain and transparent style was adopted, with no compromise from the modern. The ground floor designed intertwined with the living room, dining room, kitchen and entrance is the central point of the home. All spaces are perceived from the living room, remaining under the gallery void, giving the sense of a spacious venue. All spaces on the ground floor are collected in a single volume. To break the plain effect inside, black and other warm color tones were used instead of white, to bring a warm and dynamic effect to this plainness. To continue with this line, wood was used on the floors of the interior, with the same effect continuing on furniture. Interior wet spaces and theater room feature granite ceramic as it is easy to clean, resilent, breathes and has an aesthetic stance decoratively. On the exterior details, wood, nano-technology aluminum and at places, natural stone are used. Natural stone was opted for on the façades of entrances. 3D effect is acquired by use of natural stone on the façade. Wide glass openings are used on especially ground floor façades in an attempt to achieve wholeness in the interior-exterior effect. The façade is covered with nano-technology aluminum composite. Basalt natural stone is used on hard exterior floors. This material resists wear and tear, pressure, impact and is non-slip. Grass was laid in the garden with leylandi plants surrounding the area. All interior is painted with wipeable satin paint. The invert ceiling is plaster board. LED Technology is used in the lighting of all spaces. The floors are covered by natural oak and massive wood…

natura | 90


proje | project GIRIŞLERIN CEPHELERINDE DOĞAL TAŞ KULLANIMINA GIDILDI. CEPHEDE DOĞAL TAŞ KULLANIMIYLA BERABER ALANA ÜÇ BOYUTLU BIR ETKI VERILMIŞ OLDU. NATURAL STONE WAS PICKED FOR FAÇADES OF ENTRANCES. 3D EFFECT IS GIVEN BY USE OF NATURAL STONE ON THE FAÇADE…

natura | 91


proje | project

KÜNYE Project Location: Kayseri Project Date: 2010 Application Date: 2012 - 2014 Plot Area: 1.000 m2 Total Builtup Area: 450 m2 Client: Bahadır Kul Photographs: KET Kolektif – BKA ( Bahadır Kul Architects) Natural stone used in the exterior: Patinato Basalt Kayseri Emre Taş Mimarsinan quarry Natural stone used on walls: Mucartalı Granite

natura | 92

CREDITS Project Location: Kayseri Project Date: 2010 Application Date: 2012 - 2014 Plot Area: 1.000 m2 Total Builtup Area: 450 m2 Client: Bahadır Kul Photographs: KET Kolektif – BKA ( Bahadır Kul Architects) Natural stone used in the exterior: Patinato Basalt Kayseri Emre Taş Mimarsinan quarry Natural stone used on walls: Mucartalı Granite


proje | project

natura | 93


proje | project

“TAŞ YERINDE AĞIRDIR” PANELI ÜZERINE ABOUT THE PANEL DISCUSSION “A STONE IS HEAVIER ON ITS OWN TURF”

Sinan Omacan Building Light

Department of Architecture Faculty of Art and Design Kadir Has University

Nilüfer Kozikoğlu Inorganic Life

Department of Architecture Faculty of Art and Design Kadir Has University

natura | 94

2015 November 10 Tuesday 16:00 Cibali Hall / Campus

KHAS Mimarlık http://www.khas.edu.tr/1923/mimarlik

2015 November 17 Tuesday 16:00 Cibali Hall / Campus Open to general public

KHAS Mimarlık http://www.khas.edu.tr/1923/mimarlik

Nevzat Sayın Taş yerinde ağırdır.

Department of Architecture Faculty of Art and Design Kadir Has University

Herkes İçin Mimarlık Atıl Köy Okulları

Department of Architecture Faculty of Art and Design Kadir Has University

2015 November 24 Tuesday 16:00 Cibali Hall / Campus Open to general public

KHAS Mimarlık http://www.khas.edu.tr/1923/mimarlik

2015 December 01 Tuesday 16:00 Cibali Hall / Campus Open to general public

KHAS Mimarlık http://www.khas.edu.tr/1923/mimarlik

Konuşmalar, Kadir Has Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde, Aslıhan Demirtaş tarafından yürütülen “Bina Teknikleri: Sürdürebilirlik” (Building Technologies: Sustainability) dersi kapsamında herkese açık şekilde organize edilmiştir. Nevzat Sayın’ın 24 Kasım tarihinde gerçekleşen “Taş Yerinde Ağırdır” konuşması bu konuşma serisinin üçüncüsüdür. Konuşma serisinde Sinan Omacan, “Hafif Yapılar”, Nilüfer Kozikoğlu, “İnorganik Hayat”, Nevzat Sayın, “Taş Yerinde Ağırdır” ve Herkes İçin Mimarlık, “Atıl Köy Okulları” konuşmaları gerçekleşmiştir. Konuşmalar hakkında ayrıntılı bilgiye ve gelecek etkinlik haberlerine, bölümün Facebook sayfası “KHAS Mimarlık”tan ulaşabilirsiniz. Lectures are organized for public access as part of the “Building Technologies: Sustainability” lesson, carried out by Aslıhan Demirtaş in Kadir Has University Department of Architecture. Nevzat Sayın’s lecture entitled “A stone is heavier on its own turf”, taken place on November 24, is the third event of this lecture series. The series host Sinan Omacan with “Building Light”, Nilüfer Kozikoğlu with “Nonorganic Life”, “A stone is heavier on its own turf” and “Inactive Rural Schools” by Architecture For All. You can find further details and event news about the lectures on the Facebook page of the department “KHAS Mimarlık”.


proje | project

Fotoğraflar / Photographs: Cemal Emden

Nevzat Sayın

Dilara Sezgin Mimar / Architect

KAYBOLABILEN YENI’LER NOVELTIES THAT MIGHT GO MISSING

939’daki depremle yerle yeksan olan ve 2011 yılı kayıtlarına göre 250 kişinin yaşadığı Dikili’nin 25 köyünden biri olan Yahşibey köyündeyiz. Serüven, 1998 yılında Emre Senan’ın bu köy ile bir vesile ile tanışması ve ardından dostu Nevzat Sayın’a “Bi’ bakıversene araziye.” demesiyle başlamış. Nevzat Sayın Mimarlık Hizmetleri için çeşitli aralıklarla gündeminde Yahşibey’in yer alacağı dönemin de miladı olmuş. “Bütün mimarlık meselelerinin şehir üzerine olduğu gibi bir varsayımla karşı karşıya olduğumuz halde kırsala dair bilgilerimizi tazelemek, düzeltmek ve yenilemek farklı ipuçları bulmamızı sağlayabilir,” diyor Sayın ve yıllardır her yaz Yahşibey’de gerçekleşen yaz okulu ile yüzlerce mimarlık öğrencisi, akademisyen ve köy sakinlerini bu ipuçlarını birlikte aramaya davet ediyor. Yer, sınırlar, hâkim rüzgar, olanaklar; özetle orada olanlar yapıp-etmenin biçimine yön veren unsurlar. Köyün temel malzemesi taş. Evlerin sokağa yaslanan duvarları ve aynı zamanda sınırları belirleyen bahçe duvarları mahremiyeti sağlıyor. Köylünün evlerin sokağa dönük kıs-

1

e’re in the Yahsibey village, razed to the ground by the earthquake in 1939 which is one of the 25 villages of Dikili, inhabited by 250 people according to the legal records of 2011. The journey began in 1998 when Emre Senan first became acquainted with this village through an occasion and later saying to his friend Nevzat Sayın to “Have a dekko to the land”. This was a turning point for Nevzat Sayin Architectural Services to put Yahsibey periodically on its agenda later on. Noting “Even though we’re facing the assumption that all the architectural issues are focused on the cities, refreshing, changing and renovating our ideas on the rural may provide for new clues”, Sayin is inviting hundreds of architecture students, academicians and the residents of the village to search for these clues altogether through the summer school taking place each summer in Yahsibey. Territory, limits, prevailing wind, resources; what happens down there are briefly the factors shaping the form of performing and doing. The base material of the village is stone. The walls of the houses leaning against the street and the garden walls concurrently setting the boundaries are ensuring the privacy. Along with mud, glass pieces and salt threshing, the communal ovens of the villagers facing

W

natura | 95


proje | project

mında yer alan ortak fırınları; çamur, cam kırıkları ve tuz harmanı ile ısı kaybına engel oluyor. Köydeki her şey gelenekte olduğu ve şimdi olması gerektiği gibi/kadar... Önlerinde yarı açık giriş bölümü, dikdörtgen planı ve taş haliyle mimari kurgu olarak megaron ve yan sofalı Türk Evi’nin yakınlarında duruyorlar. Bu köye “ilişmek” nasıl olabilirdi? Bu soru sorularak başlanmış tasarım kararlarının alınması. Bunun cevabını Nevzat Sayın, köyün ana malzemesi olan ve orada bulunduğu haliyle, hafriyattan çıkmış/duvar kalıntısı taşı kullanarak, tozlarını dolgu maddesi yaparak ve malzemenin kendisinde olduğu gibi işgücünü de yine köyden kullanarak vermiş. En başında alınmış karar: “Yapılageldiği gibi yapmak.” Bunu da hem röper noktası hem de sınır çizgisi addetmiş. Oranın ustası, yerlisi ile işbirliği içinde bulunmak en az köyün kendi taşını kullanmak kadar önemli. Yabancı kalmayarak, önyargılar ve olası yanlış okumalar, değerlendirmeleri baştan bertaraf ederek. ‘Oralı bir yapı’ nasıl tasarlanır, var olanın bir parçası nasıl olunur’u Yahşibey Evleri üzerinden okuyabiliyoruz. Köyde NSMH tarafından tasarlanmış ve inşa edilmiş 7 tane ev ve 1 yaz okulu var. İki yeni evin uygulama projesi çalışmaları tamamlanmak üzere. “Köylülerin yaptığı gibi yapmak”, mimarlık okulundan mezun olarak aldığımız mimar titriyle bizi ele geçiren dürtüleri ve kendimizi geri çekmek... Sedire oturmak, taş örgüsünün niteliğini irdelemek. “Oradakiler gibi” olmak temelde. Öykünmek, benzemeye çalışmak, köylünün davrandığı gibi davranmak değil bu elbette. Grafik tasarımcı, mimar, heykeltıraşın yaşam alışkanlıklarını bir noktada Yahşibey’le, Yahşibeylilerle kendiliğinden buluşturmak temeldeki niyet. Doğudan gelen hakim rüzgara avlular kapalı, sokaktaki taş iyi bir işçilikle bahçe duvarına, ince bir itinayla ile evin duvarına evriliyor. Delikli tuğla ve sıvalar, taşın yanına ilişiyor, okunaklılığını artırıyor. Hatlarıyla belirlenen taş duvarların örgüsü Yahşibeyli ustaya emanet. Ofisin elinden çıkmış “print”lere karşı başta hayli yabancı kalan Yılmaz Usta, Nevzat Sayın’ın orada / onun yanında yaptığı eskizleri izleye izleye sonunda aksların tarifleri kolon-kiriş kesişmelerinden hareketle sorun çözümlemelerine varmış. Yapı oralı oluyor, oralıyla birlikte çizimlerde buluşuluyor. Varolanın uzantısı olan evler tamir ediliyor; yeni olanlardan birinin önceden oradan olan bir ahırın suretiyle nasıl örtüştüğü daha sonradan ortaya çıkıyor. İyi gözlem, hemhâl olma, sezgilerin yönlenişinde etkin. Yine de, bir ‘mimar’ın elinin değdiği belli edecek kadar da ‘yeni’ler. Nevzat Sayın’a, evlerden birinin yapımı sona erdiğinde “Yapa yapa bizim damlar gibi bir dam yaptın.” diyen köylü tanıdık olup yabancı olmama noktasının yakalandığını ve başlangıç kararlarını doğrular nitelikte. Zanaatkarlıkla, sanatın ayrıştırılmadığı bir hassasiyet içinde, Sayın’ın tabiriyle, Yahşibey Evleri’nde derenin taşıyla derenin kuşu vurulmuş. Evlerden boyutu itibarı ile biraz farklılaşan ve öne çıkan bir yaz okulu var. Yahşibey’deki ilk evin sahibi olan Emre Senan’ın tasarım okulu kurma isteğinin sonucu. Yaz aylarının bölünerek on beşer gün-

natura | 96

the streets are preventing heat loss. Everything in the village is conventionalized and is as it should be for today...As in architectural construction, they’re standing close to the concept of megarons and Turkish houses with side sofas, along with their half-open entrees, rectangular plans and stone formed textures. How was it possible to “interfere with” this village? The designing decisions were made right after this question. By turning their dust to filling material and using the labor force from the village itself as in the case of the material, Nevzat Sayin answered this question through using excavated stones and remnants from various walls as they appear in their own nature which are the base material of the village. The initial decision was: “Executing conventionally”. He considered it both as a bench mark and a boundary line. Being in cooperation with the craftsmen and the locals of the place is as important as using the stones of the village. In Yahsibey Houses, we can clearly see the process of designing a “Local construction” and how to be a part of it without being a stranger, by eliminating the possible misreadings and evaluations in the first place. There are seven houses and one summer school in the village designed and built by Nevzat Sayin Architects. The legal studies of construction documents for two houses are about to be completed. “Doing what the villagers do”, isolating ourselves and the urges which overtook us with our degrees from the architecture schools...Sitting on the sofa, examining the stone patterns in detail. Here, “Being as they are” is fundamental. Yet of course, it’s not imitating them, appearing like them or acting like they do. The principal intention is naturally bringing the habits of the graphic designer, the architect and the sculptor together with Yahsibey and its residents. Atriums are closed for the prevailing winds from the east, the stones in the street are evolving into garden walls through exquisite craftsmanship and conscientiously into walls of the house. Hollow tiles and plasters touch the stone, increasing the legibility. The patterns of the contoured stone walls are resigned to the craftsman from Yahsibey. Initially feeling a little bit alienated to the “prints” off the office, craftsman Yilmaz came up with solutions with reference to post-and-beam overlappings and descriptions over the axis by watching the sketches Nevzat Sayin drew near him. The construction then becomes regional, coming together with the local through sketches. The houses which are the extent of the present are being renovated. The new ones coinciding with the form of a barn which was there originally, becomes much clear in the end. Good observation and integration are effective in the direction of the instincts. Although they are ‘new’ so as to show they have been designed off the hands of an ‘architecture’. The villager who stated “So is this the roof you came up with? They look like the ones we have” to Nevzat Sayin, is a living proof of reaching a common ground of being familiar and yet not a stranger, affirming the primary decisions. Through this unique harmony , Nevzat Sayin explained with his own words, that “they enjoyed the best of two worlds” in Yahsibey houses. There’s a different summer school standing out amongst the other houses with its size. It’s a result of Emre Senan’s ambition for establishing a design school who is also the owner of the first house in Yahsibey. It’s a school functioning as an internship location for stu-


proje | project

Nevzat SayÄąn natura | 97


proje | project

lük süreyle müzik, mimarlık, grafik tasarım gibi bölümlerin öğrencileri için staj mekânı olan bir okul. On öğrenci ve bir/iki yürütücü ile yaz okulunun inşa edildiği seneye kadar diğer evlerde barınılarak ve çalışılarak ilerlemiş. Birbirine açık iki parça, parçaların arasındaki avludan oluşan yapı; bir arada, ‘bir’ şey yapma mekânı olarak görülebilir. Gönüllülük, evlerin inşa sürecinden başlıyor, yaşam ritüellerinin içine sızıyor ve her sene değişen geçici nüfusu ancak tüm bu “yeni”ye “rağmen” orada kalan Yahşibeylilerle birlikte var oluyor. İyi bir iz sürüldüğü takdirde, tüm zamanların bilgilerinin tekrar edilmek üzere iyi ipuçları bıraktığına inanıyor Nevzat Sayın ve “Yeter ki oraya doğru dönüp bakalım,” diyor. Bu ipuçları takip edilerek inşa edilen silsileye bakınca; varolandan evrilen, biçimlenen malzeme ve alışkanlıklar arasındaki ilişki, eski ve eskiyecek olan yeni izler tılsımlı görünüyor.

natura | 98

dents studying in departments like music, architecture or graphic design through every 15 days divided for the summer months. It has proceeded by accomodating in different houses and working with ten students and one or two executives until the construction date of the summer school. Two communicating segments and a building consisting of an hall between them; may be perceived as a place for “creating”. Volunteerism already starts from the construction process, life penetrates into rituals and the floating population changing ever year, exists in the only possible way with the Yahsibey locals despite all these “new” formations. Nevzat Sayin believes that with the help of some good tracing, the data of all times leaves considerable clues to be repeated again and adds “Just remember to look back there”. When we look at the chain formed by following these clues; what was evolved from the existing, the connection between the formed material and the habits, the old and the traces that will grow old look highly magical.



i̇ç mimarlık | interior design

GÜBRETAŞ GENEL MÜDÜRLÜK MERKEZ OFISI GUBRETAS HEADQUARTERS OFFICE MDARCH MİMARLIK / MDARCH ARCHITECTS Heval Zeliha Yüksel Mimar / Architect

natura | 100


i̇ç mimarlık | interior design

natura | 101


i̇ç mimarlık | interior design

İ

stanbul Göztepe’deki Nida Kule yapısının iki katında konumlanan Gübretaş firmasının merkez ofislerinin tasarımında, mevcut yapının çekirdeğinden arta kalan alanlarda açık, yarı açık ve kapalı departmanlar kurgulandıktan sonra ofis içi koridorları cepheye kadar uzatılarak gün ışığının iç sokak olarak düşünülen bu sirkülasyon alanlara ulaştırılması ana tasarım kararı olarak düşünüldü. Köşe odaların üst düzey yöneticilere ayrıldığı planlarda, ortak kullanıma açık toplantı odaları yaratılarak ofis içindeki çalışanların ve dışarıdan gelen misafirlerin toplantılarını bu mekânlarda yapmasına imkan sağlandı. Şirketin departmanlarına göre planlanmış yerleşim şemasında bölücü duvarlar cam ve ahşap elemanlar kullanılarak tasarlandı. Ahşap nervürlü bölücü duvarlar cepheye yaslandı ve bu bölücülerin cephe ile ilişkisi azaltılarak eşik elemanı olarak davranması sağlandı. Aynı zamanda kimi departmanlarda dikey ahşap yüzeyler tavanda da devam ettirilerek malzeme ile mekânsal süreklilik sağlandı. İç sokaklarda doğal taş malzeme kullanılırken akustik ihtiyaçlardan ötürü bu

natura | 102

T

he Gubretas Headquarters Office is located inside Nida Kule building in Göztepe, Istanbul. The idea was to create open, semi-open and closed departments within the current space and the corridors that enable the circulation within the office were extended to the façade as if they are ‘interior streets’ enhancing the daylight diffusion indoors. The corner rooms were allocated for the senior executives in the plan while common meeting rooms were created to provide meetings held by employee and guests. The separating walls of different departments were designed with glass and wood. The walls with wooden ribs were also leaned to the exterior surface acting both as a separating element but also as a visual threshold connecting two glass surfaces. At the same


i̇ç mimarlık | interior design

DOĞAL TAŞ / NATURAL STONE: TURKISH DARK EMPERADOR natura | 103


i̇ç mimarlık | interior design

alanların tavanlarında ahşap malzeme, bölücü duvarların alınlarında ise keçe kaplama tercih edildi. Aydınlatma planlamasında açık, yarı açık ve kapalı departmanların kendi aralarında fonksiyon ve prestij gibi farklılıklar aydınlatma elemanı tipolojilerine de yansıtıldı. Gübretaş Genel Müdürlüğü ofislerinde 12. katta bulunan Yönetim Kurulu toplantı odası, 31. Kat Genel Müdürlük toplantı odası ve giriş alanında ışıklı ve ayna gergi tavan uygulaması yapıldı. Böylelikle kısıtlı olan tava yüksekliğinin daha yüksek algılanması hedeflendi.

natura | 104

time vertical wooden surfaces extended to cover also the ceiling, resulting in a spatial and visual continuity. The interior streets were furnished with natural stone while wood was preferred for the ceilings and felt was applied on the upper front of the separators, due to the acoustical requirements.


i̇ç mimarlık | interior design

KÜNYE Proje ismi: Gübretaş Genel Müdürlük Merkez Ofisi Yer: Göztepe, İstanbul Proje tarihi: 2013 İnşaat tarihi: 2013-2014 Toplam inşaat alanı: 3.000 m2 İşveren: Gübre Fabrikaları T.A.Ş Tasarım: Görkem Volkan (MDArch Mimarlık) Fotoğraflar: Ömer Kanıpak (Yerçekim Architectural Photography)

CREDITS Project name: G ubretas Headquarters Office Location: Istanbul, Turkey Project date: 2013 Construction date: 2013-2014 Covered area: 3,000 m2 Client: Gubre Fabrikaları T.A.S Design: Gorkem Volkan (MDArch Architects) Photographs: Omer Kanipak (Yercekim Architectural Photography)

natura | 105


sanat | art

natura | 106


sanat | art

COSTA MEA GÜNNUR ÖZSOY Heval Zeliha Yüksel Mimar / Architect

G

ünnur Özsoy, 5 Aralık 2015-3 Ocak 2016 tarihleri arasında “Costa Mea” isimli yeni sergisiyle PG Art Gallery’de izleyici karşısına çıkıyor. Sanatçı, bu sergide tasarım eğitimi ve altyapısından gelen minimal yaklaşımını, boşluk, mekân ve bütünsellik ilişkisi üzerine kurguladığı öznel meseleler ile buluşturuyor.

Özsoy, hem kavramsal hem biçimsel anlamda tümden gelerek birbirine bağlanan parçalar yarattığı çalışmalarında, kendi içine döndüğü her anın enerjisini heykelin kıvrımlarına döküyor. Eserlerin kadın bedeni özelinde izler taşıyan dinamik yapısı, sanatçının öznel referanslarla pekiştirdiği ifade biçimine eşlik ediyor. Latince kaburgam manasına gelen “costa mea” isimli iş, hem bütünlüğü kasten bozulmuş bir kütlenin imgesel gücünü yansıtıyor hem de bilinçaltımızda güncelliğini koruyarak edebiyattan sanata çeşitli disiplinlere ilham olmuş bir yaradılış mitini yeniden yorumluyor. Asılı halde duran heykeller ise kendi etraflarında dönüş hareketiyle görsel algımızı ele geçiren doğal bir çekim kuvveti yaratıyor. Böylece görünür olanla yetinmeyip kavramsal olana ulaşmak isteyenleri, anlam sınırlarından içeri davet ediyor. Sanatçı sağlam, pürüzsüz, parlak ve ışıldayan yüzeylere sahip heykellerine, görünen niteliklerin aksini yansıtan anlamlar yüklüyor. Yumuşak formların hakimiyetiyle kendini ele veren bu katmanlar, kırılgan, parçalanmış ancak dağılmamış bir bütünün ayakta kalma mücadelesini çağrıştırıyor. Tek bir izlek altında çok katmanlı yönelimler ortaya koyan Özsoy’un, heykel sanatına dair geleneksel algıları ters köşeye yatıran çizgidışı tutumu, parçalanmışlık kavramına, olgunun özüne aykırı bir bakış açısı getiriyor.

G

ünnur Özsoy is meeting the audience with her new exhibition titled “Costa Mea” between 5 December 2015 and 3 January 2016 at PG Art Gallery. In this exhibition, the artist is combining her minimal approach resulting from her educational background on design, with her personal issues built on the relationship of emptiness, space and unity. In her artworks which she produces as related pieces using induction both in terms of concept and form, Özsoy is channeling the energy of every moment she turns to herself into the curves of the sculpture. Carrying the traces of female body, the dynamic aspect of her works accompanies her way of expression which is supported with personal references. The work titled “costa mea” which means my ribs in Latin both reflects the imagery power of a mass whose unity is deliberately destroyed and reinterprets the creation myth that inspired many disciplines from literature to art and which is still up to date in our consciousness. The hanging sculptures on the other hand, are creating a natural attraction force capturing our visual perception with their rotation movement on their own axises. In this way, they invite the ones who are not content with the visible, into the boundaries of meaning. Özsoy’s sculptures have firm, smooth, shiny and flamboyant surfaces and she is ascribing meanings contrary to the visible qualities of her works. Revealing themselves through the dominance of soft forms, these layers are evoking the struggle of a whole which is shattered but not yet dissipated. The artist is putting multi-layered orientations under a single theme and her unusual approach which throws a curve to the traditional perceptions of sculpture, brings a fresh point of view to the concept of dissipation which is contrary to the essence of fact. natura | 107


sanat | art

HABITUSTAN MOMENTUMA, NESNEDEN YAPIYA GEÇIŞ FROM HABITUS TO MOMENTUM, AND FROM OBJECT TO STRUCTURE Marcus Graf

G

ünnür Özsoy’un yapıtlarını birkaç yıldır takip ediyorum ve heykelleri hakkında daha önce iki yazı yazmıştım. Bana göre, bir sanatçıyla yıllar boyu yakın bir şekilde çalışmak büyük bir şans, çünkü bu sayede sanatsal bir dünyanın gelişimini ve sürekli evrimini gözlemleyebiliyorum. Farklı evreleri karşılaştırabilmem için bana bir fırsat veriyor ve böylelikle sanatçının durağan konumu yerine değişime odaklanabiliyorum. Bu metinde açıkça değişim gösteren iki kavramın üzerinde durmak istiyorum: Biçim ve Renk. Ama güncel çalışmalarının durumunu ele almadan önce, yapıtlarının genel karakteri ve Tinsel Deneyimler (2011) ile Boşluğun Işığı (2013) başlıkları altında sergilediği önceki serileri hakkında bazı giriş niteliğindeki kavramlardan bahsetmek istiyorum. Bu yaklaşım güncel yapıtlarındaki değişimi ve bu değişimin anlamını kavramamıza yardımcı olacaktır. Tinsel Deneyimler’de sanatçı mermer ve polyesteri, yaşam ve hayat ikiliğini ele alan kırılgan anlatılara dönüştürdü. Güncel sanatın estetik, kavramsal ve tinsel meseleleri biçimsel olarak çekici ve entelektüel anlamda zorlayıcı şekilde birleştirebileceğini gözler önüne serdi. Boşluğun Işığı sergisindeki işleri, algılarımız ve gerçekliğin kavranışından oluşan gri bölgeyi, bilinç ve bilinç dışı, mantık ve duygular arasında kalan alanı sorguluyordu. O dönemde Özsoy plan ile tesadüf, tasarım ile sezgi arasında heykeller yapmanın olanağını araştırdı. Geleceği öngörmek, yorumlamak ve anlamak için kullanılan geleneksel kurşun dökme yöntemini kullanarak, geleneğe uygun şekilde önce küçük, soyut ve organik görünümlü kurşun objeler üretti. Sonrasında bunlar daha büyük boyutta polyesterden yaptığı, çeşitli parlak renklere ve grinin tonlarına boyadığı heykelleri için bir model işlevi gördüler. Bunun sonucunda bir yabancılaştırma etkisi açığa çıktı ve basit kurşun modelleri elektrik saçan bir auraya ve çekici bir estetiğe sahip büyük heykellere dönüştürdü. Dolayısıyla sanatçı bu serisinde geleneksel folklorik bilgiyi, popüler batıl inancı, rastlantısal biçim bulma eylemini çağdaş heykel kuramı ve pratiğine dair bir içgörüyle birleştirmenin yolunu bulmuştu. Özsoy’un yapıtlarının bütününde bulunan genel özellikler soyut, dinamik natura | 108

I

follow the work of Günnür Özsoy for a couple of years, and have previously written two other texts about her sculptures. For me, it is a great chance to work closely with an artist over the years, because I can see the development and permanent evolution of an artistic world very clearly. It gives me the opportunity to compare various phases, and so focus on change rather than on a static situation of an artist. So, I would like to concentrate in this text on two terms that have obviously altered: Form and Colour. But before I get into the discussion of the state of her current series, I would like to expose some introductory ideas about the general character of her work, as well as her two previous series that she had exhibited under the titles Spiritual Experiments (2011) and The Light of Emptiness (2013). This will help to understand the change and its meaning for her current series. At Spiritual Experiments, artist transformed marble and polyester into fragile narrations around the dichotomy of life and death. There, she proved that contemporary art is able to combine aesthetical, conceptual and spiritual issues in a formally attractive and intellectually challenging manner. The pieces at The Light of Emptiness discussed the grey zone of our perception and the understanding of reality, a sphere between consciousness and unconsciousness as well as ratio and emotion. Back then, Özsoy reviewed the possibility of forming sculptures between plan and coincidence, as well as design and intuition. Using the method of molybdomancy, a traditional way of lead-pouring for foreseeing, interpreting and understanding the future, she firstly produced small, abstract and organic looking lead-objects in the traditional way. Later, they functioned as models for much larger sculptures, which were created in polyester, and painted in various shiny colour and grey tones. An alienation effect occurred then, and transformed the simple lead-models into great sculptures with an electrifying aura and an attractive aesthetic. So, in this series, the artist had found a way of integrating traditional folk-knowledge, popular superstition, and coincidental form-finding with insight in the theory and practice of contemporary sculpture. The general characteristics of Özsoy’s oeuvre can be described with the


sanat | art ve organik kelimeleriyle tanımlanabilir. Sanat tarihi bağlamındaki ilişkileri açısından bakıldığında yapıtları soyut, modernist ve minimal heykel estetiğiyle güçlü bağlar taşımaktadır. Ancak bu, sanatçı rasyonel doğrusallığa güvenmediği ve ondan hiç hazzetmediği için modern avangardın biçimselliğe ve maddeciliğe olan inancından farklılık göstermektedir; çünkü kendi duygularını ve düşüncelerini yansıtır, kişisel öyküler ve bireysel tarihle ilgilidir. Sanatsal mükemmelliyetçilik fikrini ve akademik tutuculuğu reddetmesinden dolayı Günnur Özsoy, onu herhangi bir katı kanondan özgür kılan, anarşik bir sanat nosyonunu izlemektedir. Heykel sanatına bu yaklaşımı kavram, malzeme, teknik ve biçim bakımından her türlü sınırlamayı aşan işler meydana getirme olanağını ve yetisini verir. Bununla birlikte, yapıtları sonuç olarak her zaman biçimsel güzellik ve kavramsal güç arasında çarpıcı bir denge ortaya koyar.

Nesneden Yapıya Geçiş

Güncel serisi önceki serilerin bir devamıdır, ama aynı zamanda radikalleşmiş bir hâlidir de. Malzeme ve estetik bakımından güçlü bağlantılar ve paralellikler taşıdığı açıkça görülür. Yine organik ve soyut biçim dilini seçmiştir ve polyester yine tercih ettiği malzemedir. Bununla birlikte heykelin rengi ve biçimi muazzam bir değişim geçirmiştir. Önceki yapıtları tekil, tutarlı ve kendi içine kapalı biçimlere dayalıyken şimdi akışkan, iskelet gibi bir matriks baskındır. Katı bir dış çizginin sınırladığı bir form yerine güncel heykelleri çoklu çizgiler ve parçalardan oluşur. Heykelin biçimsel yapısı içerisinde boşluk ve doluluk unsurlarının oyunu, yapıtların hafif ve nispeten kırılgan görünmelerine neden olur. Bu onlara dinamik içsel bir hareket kazandırır. Sanki içlerinde sürekli hareket ediyorlarmış gibi görünmelerinin sebebi budur. Dolayısıyla, heykeller kuvvetli bir içsel hareketle tanımlanırlar. Bu tanım dışarıdan bir gücün yarattığı dışsal hareketle de desteklenir. Yapıtların bazıları ipe asılıdır ve bu ip heykeli sürekli olarak döndüren bir motora bağlıdır. Yani, sabit duran bir heykelin aksine yapıt boşluğun içerisinde konumunu ve görünüşünü devamlı değiştiren hareketli bir yapıya dönüşür. Askı, heykellerin hafifliğini, devinimini ve kırılganlığını desteklemektedir. Kaide heykeli konumlandırır ve sabitler, aynı zamanda onu çevreleyen uzamdan ayrır. Tam tersi olarak Günnur Özsoy’un yapıtları boşlukta yüzerler ve uzamsal çevreleriyle bütünleşmiş hâldedirler. Mekânla olan bağları sanatçının geliştirdiği bir başka sergileme yöntemi ve sunum stratejisi ile de desteklenmektedir. Bir motora bağlı olsun olmasın tüm yapıtları izleyicinin dilediği gibi konumlandırılabilir. Heykellerin sabit ya da tercih edilen hiçbir açısı, pozisyonu veya yönü yoktur. Bu özellik, yapıtı ona sahip olan kişi ile doğrudan bir ilişkiye sokar ve ona yapıtın görünüşü üzerinde kısmen bir sunum yetkisi bahşeder. Diğer yeni ve önemli konu ise yapıtlarının parlak renkleridir. Günnur Özsoy, izleyicinin konumuna ve bakış açısına göre renk tonlarında hafif değişiklikler gösteren çok özel bir araba boyası kullanır. Burada da dinamizm ve hareket heykelin renk seçiminde önemli rol oynamaktadır. Dahası renk tonları ve ölçekleri öyle güçlü ve parlaktır ki ultra-pop-estetik yapıları tuhaf bir yabancılaştırma etkisi yaratır. Beyaz renkteki yapıtları kemik yapılara veya organik dokulara benzer. Renkleri nedeniyle yapay görünürler. Dolayısıyla biçimlerin ve estetiğin heterojen çarpışması doğa ve kültür arasında diyalektik bir tartışma yaratır. Günnur Özsoy’un güncel çalışmaları, sanatçının yeni ifade biçimleri ve üretim yolları bularak heykel yaklaşımını başarılı bir şekilde ileriye taşıdığını kanıtlıyor. Bu nedenle PG Art Gallery’deki sergi nice sürprizler vadetmektedir.

words abstract, dynamic and organic. Regarding its art historical contextual relations, her pieces show strong relations to the aesthetic of abstract modernist and minimal sculpture. Though, as the artist mistrusts and dislikes rational linearity, it differs from the modern avant-garde’s belief in formalism, and materialism as it reflects her thoughts and feelings, and it deals with personal stories and individual history. Due to her rejection of the idea of artistic perfectionism, as well as academic conservatism, Günnur Özsoy follows an anarchic notion of art, which frees her from any strict canon. This approach to the art of sculpture gives her the possibility and ability to create works that exceed any limitation regarding concept, material, technique and form. Nevertheless, in the end, her pieces always show a striking balance of formal beauty and conceptual strength.

From Object to Structure

Her current series is a continuation but also radicalization of her previous series. Obviously, it has strong connections and parallels regarding material as well as aesthetic. Still, she has chosen an organic and abstract form language, and polyester is still the preferred material. Though, the color and shape of the sculpture have changed drastically. Whereas the previous works were based on a single, rather coherent and closed up form, now a liquid, skeleton-like matrix is prevailing. Instead of one form, which is limited by a solid outline, the current sculptures consist of multiple lines and parts. The play with fullness and emptiness within the formal structure of the sculpture makes the works appear as light and rather fragile. It gives it a dynamic inner movement. That is the reason why they look as if they would constantly move in the inside. So, the sculptures are characterized by a strong intrinsic movement. This character is supported by an extrinsic movement, caused by outer power. Some of the works are attached to a string, which is connected to a motor that permanently rotates the sculpture. So, instead a still standing sculpture, the piece then becomes a moving structure that constantly changes its position and appearance in space. The suspension supports the lightness, dynamic and fragility of the sculptures. A pedestal positions and fixes a sculpture, and separates it from its surrounding space. In contrast, Günnur Özsoy’s works float in space, and are integrated in its spatial environment. Their connection to space gets supported by another exhibition method and presentation strategy that the artist has developed. All works, whether they are attached to a motor or not can be placed as the spectator wishes. There is no fixed or preferred angle, position or view of the sculpture. This puts the work in a direct relation with its owner, and gives him partly a presentation-authority over its appearance. Another important new matter is the shining colors of the pieces. Günnur Özsoy uses a very special car-varnish, which slightly changes its color tones according to the position and view of the spectator. Here, again, dynamism and movement play a fundamental role in the selection of the sculpture’s color. Besides this, the tones and scales are so strong and shiny that their ultra-pop-aesthetic creates a strange alienation effect. In white, the works resemble bone structures or organic tissue. Due to the colors, they look artificial. So, a heterogeneous clash of forms and aesthetics brings up a dialectical discussion between nature and culture. In the end, the current state of Günnur Özsoy’s work proves that she successfully propelled her sculptural approach by finding new forms of expression and ways of production. That is why the exhibition at PG Art Gallery promises more surprises to come. natura | 109


sanat | art

GÜNNUR ÖZSOY | “IŞIK BÜTÜN, BENIM DÜNYAM PARAMPARÇA”*

GÜNNUR ÖZSOY | “LIGHT IS WHOLE, MY WORLD IS IN PIECES”* Ece Dursun

K

endi etraf ında ç aba sızc a dönen her şeyin sahip olduğu mis t ik çekicilik, felsefi, ruhani ve hat t a medit at if yönelimler in esa s tema lar ından bir i olan döngü”ye hayat veren heykeller le buluşunc a ne olur? Daha ilk bakış t a, hipnot ize edici devinimiyle zihindeki kapa lı kapılar ı bir bir açmaya ba şlayan bu heykeller, sorular ının cevabını eser ler inde arayan-bulan bir yeteneğin ürünü. Sanatçı Günnur Özsoy, hem kavramsa l hem biçimsel anlamda tümden gelerek birbir ine bağlanan parç a lar yarat t ığ ı ç a lışma lar ında, kendi içine döndüğü her anın ener jisini heykelin kıvr ımlar ına döküyor. Organik for mlar ın t amamlayıcı bir gör sel ahenkle birbir ine tutunduğu işler in yarat ıcısı Özsoy, özgür ve zamansız düşünceler i aydınlatmaya muk tedir göz a lıcı heykellere imza at ıyor. Ta sar ım eğit imi ve a lt yapısından gelen minima l yakla şımını, boşluk, mekân ve bütünsellik ilişkisi üzer ine kurguladığ ı öznel meseleler ile buluş turan Özsoy, eser ler inin es tet ik niteliğini korumaya a lmayı ihma l etmiyor. Bireye ve kadına ilişkin evrensel kaynaklardan beslenen a lt met in, sanatçının ma lzemeye müdaha le ediş sürecindeki ya lın dokunuşlar ını des tekliyor. Sanat sa l prat iği boyunc a farklı teknik ve mater ya ller in izinden giden Günnur Özsoy, bugün geldiği nok t ada, çeşit liliğin t adına var manın olgunluğunu ve for mlar ını der inlikli tema lar ın kapılar ını aç an anaht ar lar olarak kullanabilmenin ha z zını ya şıyor. Sanatçı, fizik sel özellikler i bakımından, sağlam, pürüzsüz, par lak ve ışıldayan yüzeylere sahip heykeller ine, görünen nitelikler in ak sini yansıt an anlamlar yüklüyor. Yumuş ak for mlar ın hakimiyet iyle kendini ele veren bu katmanlar, kır ılgan, parç a lanmış anc ak dağ ılmamış bir bütünün ayak t a ka lma müc adelesini ç ağr ış t ır ıyor. Genel ifadeyle toplum içer isindeki bireyin yokolmadan duruşunu, özel ifadeyle ise kadının ek silmeden varolma sava şını bet imleyen heykeller, her yönden sınır sızmış gibi a lgılanan gir if t for mlar ıyla, sürekli bir döngünün kaçınılma zlığ ına natura | 110

W

hat happens when the mystic attractiveness that everything rotating around itself effortlessly has, meets with sculptures that give life to the “cycle”, which is one of the fundamental themes of philosophical, spiritual and even meditative tendencies? At the very first sight, these sculptures that begin to open the closed doors in mind one by one with their hypnotizing movement, are the result of a talent, which seeks and finds the answers to her questions in her works. In her works where she creates pieces that connect to each other havin been deduced both conceptually and formally, artist Günnur Özsoy pours the energy of every moment when she returns to her inner self into the curves of sculpture. The creator of works, in which organic forms hold onto each other with a complementary visual harmony, Özsoy puts her signature on eye-catching sculptures that are capable of illuminating free and timeless thoughts. Bringing together her minimalist approach, which comes from her design education and background, with subjective issues she has constructed on the relationship between emptiness, space and wholeness, Özsoy does not neglect to protect her works’ aesthetic quality. The subtext nourished by universal sources related to the individual and woman supports the artist’s subtle touches during the process of shaping the material. Pursuing different techniques and materials throughout her artistic practice, Günnur Özsoy enjoys at this point the maturity of relishing variety and the pleasure of using her forms as keys that open doors to profound themes. The artist instills meanings into her sculptures, which have physically solid, smooth, bright and shiny surfaces that reflect the mirror image of visible features. These layers give away themselves by the domination of soft forms, they are fragile, fragmented, however they recall an undispersed whole’s struggle to survive. Depicting in general the existence of an individual in a society without getting lost, and in particular depicting a woman’s struggle for existence without diminishing, these sculptures point at the inevitability of a continuous cycle with their intricate forms that are perceived to be infinite from every aspect. In the works where


sanat | art iş aret ediyor. Boşluk ve ışık gibi sanatçıdan bağ ımsız öğeler in t it izlikle kontrol edildiği ç a lışma larda, biçimsel soyut lama lar ın or t aya çıkardığ ı küt leler, manevi eğilimler in ağ ır lığ ını t a şıyac ak sağlamlık t a zeminler oluş turuyor. Günnur Özsoy, spesifik bir figür ya da nesneyi temsil etmeyen üç boyut lu işler in kendiliğinden gelen durağan yapısını kırarak, dekorat if kaygılar ın tuzağ ına düşmeden, amor f uzant ılar ı güçlü bir kompozis yon anlayışıyla biçimlendir iyor. Bu sayede, izlenebilen tüm açılardan farklı etkiler sunan işler in her bir i, sergileme biçimler inden bağ ımsız olarak kendi aura sını yaratmayı ba ş ar ıyor. A sılı ha lde duran heykeller ise kendi etraflar ında dönüş hareket iyle, gör sel a lgımızı ele geçiren doğa l bir çekim kuv vet i yarat ıyor. Böylece görünür olanla yet inmeyip kavramsa l olana ula şmak is teyenler i, anlam sınır lar ından içer i davet ediyor. Eser ler in kadın bedeni özelinde izler t a şıyan dinamik yapısı, sanatçının öznel referanslar la pekiş t irdiği ifade biçimine eşlik ediyor. Örneğin Lat ince kaburgam mana sına gelen “Cos t a mea” isimli iş, hem bütünlüğü ka s ten bozulmuş bir küt lenin imgesel gücünü yansıt ıyor hem de bilinç a lt ımızda güncelliğini koruyarak edebiyat t an sanat a çeşit li disiplinlere ilham olmuş bir yaradılış mit ini yeniden yorumluyor. Eser ler inde, hacim duygusu ile hafiflik hissinin bir arada bar ındığ ı boşluklar ı fizik sel açıdan gerekli kılan sanatçı, parç a lanmışlık kavramına, olgunun özüne aykır ı bir bakış açısı get ir iyor. Bu t avr ıyla yenilikçi ve özgür sularda dola şırken, iç sel ve biçimsel keşifler ini korkusuzc a sürdürüyor. Tek bir izlek a lt ında çok katmanlı yönelimler or t aya koyan Özsoy’un, heykel sanat ına dair geleneksel algıları ters köşeye yatıran çizgidışı tutumu, sanatçının çağda ş heykel sahnesindeki yerini sağlamla ştırıyor. *Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun “Paramparça” isimli şiirinden alıntı.

elements such as emptiness and light, which are independent from the artist, are carefully controlled, the masses that have emerged from formal abstractions create grounds that are strong enough to carry the weight of the spiritual tendencies. By breaking the static structure that is inherent to three-dimensional works that do not represent a specific figure or an object, Günnur Özsoy shapes them with a strong conception of composition, which has amorphous extentions without falling into the trap of decorative anxieties. Thereby, each work offering different effects from all visible angles succeeds in creating its own aura independent from the way it is exhibited. The sculptures that are hung create a natural attraction force that captivates our visual perception with their rotating movement. Hence it invites the ones, who do not settle with what is seen and want to reach to the conceptual, into the borders of meaning. The dynamic structure of the works that carry traces of specifically female body accompanies the artist’s style of expression, which she has reinforced with subjective references. For example, the work “Costa mea”, which means “my rib” in Latin, both reflects the imagery power of a mass whose integrity is disrupted on purpose, and also it reinterprets a creation myth that has been a source of inspiration for various disciplines from literature to visual arts, while keeping its topicality in our subconscious minds. Rendering physically necessary the holes in her works that contain both a sense of volume and lightness, the artist brings a radical perspective to the concept of fragmentedness and the essence of this state. While wandering in innovative and free waters in this way, she continues her inner and formal discoveries fearlessly. Presenting multilayered tendencies under one path, Özsoy has an extraordinary approach that throws a curve at traditional perceptions about the art of sculpture reaffirms her place in the scene of contemporary sculpture. *Quoted from Bedri Rahmi Eyüboğlu’s poem “In Pieces”

natura | 111


sektörden | sectoral news

Gr anitaş kuruluşunun 27. Yılını kutluyor GR ANİTAŞ CELEBR ATES ITS 27th ANNIVERSARY

natura | 112


sektörden | sectoral news

Heval Zeliha Yüksel Mimar / Architect

1

F

989 yılında kurulan Granitaş, doğal taş sektöründeki istikrarını bu yıl da sürdürerek 27. yılını kutlamaktadır. Sürekli yatırım yaparak hem üretim kapasitesini arttırırken; hem de ülkemizin artan doğal taş talebine cevap verip aynı zamanda doğal zenginliklere değer

katmaktadır.

ounded in 1989, GRANİTAŞ celebrates its 27th anniversary by maintaining its consistency in the natural stone industry again this year. While increasing its production capacity through constantly making investments; it also covers our country’s rising natural stone demand and creates value to the natural richness.

Tü r k i y e’d e 6 ay r ı b ö l g e d e y e d i a d e t g r a n i t o c a ğ ı i ş l e t e n Granita ş; 1. Giresun’da Giresun Vizon, 2. Aksaray’da Aksaray Yaylak ve Crema Imperial 3. Kırklareli’nde Verde Kiwi (Balaban Green) 4. Bergama’da Bergama Gri 5. Ankara’da Ankara Füme 6. Sivrihisar’da Hisar Gri 7. Samsun’da Nero Turca isimli granitleri çıkartmakta ve müşterilerinin beğenisine sunmaktadır.

Operating seven granite quarries in 6 different regions, Granitaş quarries granites from: 1. Giresun Vizon in Giresun 2. Aksaray Yaylak and Crema Imperial in Aksaray 3. Balaban Green in Kırklareli 4. Bergama Gri in Bergama 5. Ankara Füme in Ankara 6. Hisar Gri in Sivrihisar 7. Nero Turca in Samsun and presents them to their customers’ presence.

Granitaş son iki yıldır yaptığı yatırımlar ile kapasitesini yıllık bir buçuk milyon metrekareye artırmıştır. Gerek kendi ocaklarından çıkan granitleri gerekse ithalat yolu ile gelen granitleri Türkiye’de kurulu 5 fabrikasında mamul hale getirmektedir. Bu fabrikalarından Bilecik ve Kırşehir’de kurulu olan ikisi uluslararası ölçekte ve Avrupa standartlarında üretim yapan fabrikalardır. Diğer fabrikalar ise daha küçük ölçekli ve genelde peyzaj ve şehircilikte kullanılan granitler hususunda uzmanlaşmış fabrikalardır.

Granitaş increased its capacity to one and a half million sqm per annnum, under the favour of their investments in the last two years. It manufactures both the granites quarried from their own mines and the granites entering the country by import to its 5 factories established in Turkey. Two of these factories located in Bilecik and Kırşehir are on an international scale and manufacture in compliance with the european standarts. The others are small-scaled and mostly specialized in point of the granites used in landscape and urban planning.

Granitaş’ın yurt dışındaki hedef pazarları Rusya, Türk Cumhuriyetleri, Ukrayna, Romanya Irak gibi Türkiye’nin komşu ülkeleridir. İç pazarda faaliyet gösteren meslektaşlarına daha yakından hizmet verebilmek için yurt içinde çeşitli illerimizde 20 adet Doğal Taş deposu kurarak mermerci esnafı meslektaşlarının ihtiyaçlarına yakından ve hemen cevap vermeyi hedeflemektedir.

The foreign target markets for Granitaş are the neighboring countries such as Russia, Cental Asian Turkish Republics, Ukraine, Romania and Iraq. It aims to cater for the requirements of its marble associates through planting 20 warehouse facilities in our various provinces in order to be servicing closer to the functioning colleagues in the domestic market.

Hâlen ülke çapında yeni ocak arayışlarını sürdüren Granitaş, aynı zamanda üretimde inovasyon çalışmalarına devam etmektedir. Yurt dışı fuarlar ve araştırma ziyaretleri ile dünyadaki tüm yenilikleri yakından takip eden şirket bünyesindeki Ar-Ge ekibi doğal taşlarda yüzey şekilleri ile ilgili çalışmaktadır. Günümüze kadar genelde cilalı olarak kullanılan doğal taşlar artık eskitilmiş (antik), yakılmış, çekiçlenmiş, kumlanmış, su jeti ile pürüzlendirilmiş gibi bir çok yüzey şekli ile pazara sunulmaktadır. Tüm yüzeylerde bu şekiller kullanılabileceği gibi ayrıca yüzeyin üzerinde bu şekiller ile desenler yaparak hoş görüntüler de elde edilebilmektedir.

Still searching for new mines in the country, it also carries on with the innovation operations. Following the progressive developments all over the world through international fairs and research visits, the R&D team embodied in the company structure is actively working on geomorphology of the natural stones. Utilized often as in polished technique until today, the natural stones now put on the market through various techniques resulting in antique, flamed, bush-hammered, sandblasted and waterjet cut surfaces. These patterns can be used in any surface and further obtain nice textures by designing the surface through them. natura | 113


sektörden | sectoral news

DOĞAL TAŞ İÇİN YENİ PAZAR L AR: SİNGAPUR NEW MARKETS FOR NATUR AL STONES: SINGAPORE

SINGAPUR ULUSLARARASI DOĞAL TAŞ VE SERAMIK FUARLARI’NIN ILKI 8-10 ARALIK 2015 TARIHLERI ARASINDA SINGAPUR FUAR MERKEZINDE GERÇEKLEŞTI. SINGAPORE INTERNATIONAL STONE, MARBLE AND CERAMIC SHOW IS HELD AT THE SINGAPORE CONVENTION AND EXHIBITION CENTRE BETWEEN DECEMBER 8-10, 2015. Bülent Tatlıcan

K

işi başına düşen 57.000 USD’lik gayri safi milli hasılası ile Uzak Doğu’nun bir ticaret ve cazibe merkezi haline gelen Singapur aynı zamanda bölge ülkeleri için de bir vitrin konumundadır. Bu ülkede yapılan fuarlar katılım açısından bölge ülkeleri olan Endonezya, Malezya, Filipinler gibi birçok ülkeden de ziyaretçi çekmektedir. Bu yıl ilki yapılan fuara İstanbul maden ihracatçılarının organize ettiği URGE (Uluslararası Rekabeti Geliştirme) kapsamında 17 firma natura | 114

S

ingapore, which has turned into a trade and attraction center of the far east along with its 57,000 USD worth of GDP rate per capita, is also a showcase for the countries in the region. The fair held in the country attracts visitors from many countries of the region such as Indonesia, Malaysia and Philippines. The first edition of the fair this year hosted 17 companies as part of the URGE (Developping international competition) studies, organized by the Istanbul Mineral Exporters’ Association (IMIB). Apart from URGE, 17


sektörden | sectoral news

katıldı. Ayrıca URGE dışında fuara 17 bireysel Türk firması katılım sağladı. 22 farklı ülkeden ziyaretçilerin geldiği fuarın açılışını Türkiye Singapur Büyükelçisi Hakkın Taner Seben, Singapur ticari ataşesi Hürol Karlı ve İMİB Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kahyaoğlu tarafından yapıldı. Açılış konuşmasında söz alan Singapur Büyükelçisi Hakkın Taner Seben, Singapur’un bölge için önemli bir vitrin olduğunu ve Türk Firmalarının bu pazarda kendilerini daha çok göstermeleri gerektiğini belirtti. Ali Kahyaoğlu ise yaptığı konuşmada, ihracatçı birliği olarak yeni pazarlar aramaya ve İMİB olarak ihracatçıları yeni pazarlara götürmek için çalışmalarına devam edeceklerini belirtti. URGE kapsamında fuara katılan Türkiye firmaları İMİB’in organize ettiği seri toplantılarla yerel mimarlık ve inşaat ofisleriyle görüşmeler gerçekleştirdiler. Bu toplantılarda URGE çalışmalarına katılan mermer üreticileri ürünlerini ve firmalarını tanıttılar.

Turkish individual firms also attended the fair. Welcoming visitors from 22 different countries, the opening ceremony of the fair have been performed by Hakkın Taner Seben, the ambassador of the Republic Of Turkey in Singapore, Hürol Karlı, our Commercial Counsellor in Singapore and Ali Kahyaoğlu, IMIB Chairman of the Board. Taken the floor in the opening speech, Hakkın Taner Seben, our ambassador to Singapore, stated that Singapore is a significant showcase for the region and the Turkish companies need to make more appearances in the market. During his speech, Ali Kahyaoğlu addressed that they will keep on working for finding new markets as the exporters association and leading the exporters to these new markets within the scope of the IMIB studies. Turkish companies attended the fair as part of URGE, carried out interviews with the local architecture and construction offices in a series of meetings organized by the IMIB. In these meetings, they represented the marble manufacturers and companies taking part in the URGE studies.

natura | 115


sektörden | sectoral news

ANADOLU’DA ÇIK AN DOĞAL TAŞLAR BİNLERCE KİLOMETRE ÖTEDE ÇİN’İN SHUITOU ŞEHRİNDE GÖRÜCÜYE ÇIKTI NATUR AL STONES QUARRIED FROM ANATOLIA MADE THEIR DEBUT THOUSANDS OF MILES AWAY IN SHUITOU, CHINA

Bülent Tatlıcan

8

-11 Kasım 2015 tarihleri arasında Çin’in Shuitou kentinde düzenlenen “SHUITOU, The 16th China (Nan’an) Shuitou International Stone Exhibition” fuarı ülkemiz milli katılım organizasyonu bu yıl 2. kez İstanbul Maden İhracatçıları Birliği tarafından

gerçekleştirildi. Fuar, şehrin “Cathay Stone Mall” isimli fuar merkezi olan 110.000 m2’lik alanında gerçekleşti. 16 yıldır düzenlenmekte olan Shuitou Fuarı’nda, mermer, granit, traverten, diğer doğal taşlar, plaka, bordür, mozaik gibi dekoratif ürünler ile makine ve ekipmanlar sergilendi. 10 ülkeden 582 katılımcısı ve binlerce ziyaretçisiyle Çin’in önemli fuarları arasında yerini alan fuarın ziyaretçi açısından ilk on listesinde yer alan ülkeler ise sırasıyla; Türkiye, İran, Afganistan, İtalya, Mısır, Yunanistan, Ukrayna, İspanya, Dubai ve Endonezya oldu. natura | 116

T

he national participation event for the “SHUITOU, The 16th China (Nan’an) Shuitou International Stone Exhibition”, held between November 8-11 2015 in the city of Shuitou, China, was carried out by the Istanbul Minerals and Metals Exporters’ Association for the second time this year. The exhibition took place in “Cathay Stone Mall” which is the expo center of the city, spreading over 110.000 square meters. Marble, granite, travertine and other natural stones besides decorative products such as plates, curbs, mosaics plus machinery and equipments were exhibited in the Shuitou Fair, which is being organized for 16 years to date. Along with 582 participants from 10 countries and thousands of visitors, the top ten list of countries in terms of visiting the fair include in the following order: Turkey, Iran, Afghanistan, Italy, Egypt, Greece, Ukraine, Spain, Dubai and Indonesia.


sektörden | sectoral news

Türkiye firmalarının fuara katılımı geçen yıllara oranla bu yıl artış gösterdi. 10’u milli katılım, 48’i İMİB UR-GE Kapsamında ve 8’i BAİB UR-GE olmak üzere toplamda 66 Türkiye firması, yaklaşık 1.600 m2 alanda ürünlerini sergileme imkanı buldular. Bu yıl yeni kurulan fuar alanı ile birlikte geçtiğimiz senelerde 15.000 m2, 2014 yılında 55.000 m2 olan sergileme alanı 110.000 m2 ye çıkartılmış oldu. Çoğunlukla orta ve küçük ölçekli firmaların katıldığı UR-GE (Uluslararası Rekabeti Geliştirme) projesinin ülkemizin maden ve doğal taş ihracatını geliştirmede çok büyük katkısının olacağı bu fuar ile bir kere daha ortaya kondu. Fuarın 2016 yılında inşası tamamlanacak ve kalıcı hale gelecek olan yeni yerine geçmesiyle birlikte, (60.000 m2 si kapalı 30.000 m2 si açık toplam 90.000 m2) katılımcı ve ziyaretçilerin daha da artması ve en önemli fuarlardan biri olan Xiamen Fuarı’nı birkaç yıl içinde geride bırakması beklenilmekte. Fuarın Atatürk’ün ölüm yıl dönümü olan 10 Kasım tarihe denk gelmesi nedeniyle Türk katılımcılar tarafından bir anma töreni de düzenlendi. İMİB tarafından dağıtılan Atatürk fotoğrafı baskılı tişörtleri giyen fuar katılımcıları Atatürk’ün ölüm saati olan 9’u 5 geçe fuar alanında bir araya gelerek ülkemizin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk’ü toplu saygı duruşu ile andılar.

The participation rates of the Turkish companies have increased compared to last year. In total, 66 Turkish companies had the opportunity to exhibit their products in an area of nearly 1,600 square meters of which 48 of the companies involve IMIB UR-GE and 8 of them involve BAIB UR-GE projects. Along with the newly designed fair area this year, the total exhibition area has been increased to 110,000 square meters which was 15,000 square meters in recent years and 55,000 square meters in the year of 2014. Mostly consisting of medium and small sized enterprises, The UR-GE project, have proven its value yet again with this fair that it will make a major contribution by improving our country’s mining and natural stone exportations. Considering the completion of the fair’s construction in 2016 in its permanent new location (with a total area of 90,000 sqm, of which 60,000 sqm is closed and 30,000 sqm is open space), it’s estimated that the number of visitors and participants will increase and surpass the Xiamen Fair in a couple of years which is one of the most important fairs. Coinciding with the 10th of November, the death anniversary of Mustafa Kemal Ataturk, the Turkish participants conducted a memorial service at the fair. By wearing t-shorts printed his picture, handed out by the courtesy of IMIB, the participants of the fair gathered and commemorated Mustafa Kemal Ataturk, the founder of our country and our first president of the republic, through a moment of silence.

natura | 117


sektörden | sectoral news

TÜR K DOĞAL TAŞ BLOK L AR I BURSA’DA İLK İ DÜZENLENEN FUAR L A DÜNYA PAZAR L AR INA SUNULDU TURKISH NATUR AL STONE BLOCKS HAVE BEEN PRESENTED TO WORLD MARKETS BY A FAIR ORGANIZED FOR THE FIRST TIME IN BURSA

TÜYAP BURSA FUARCILIK AŞ’NIN, BURSA TICARET VE SANAYI ODASI (BTSO) VE MADEN-MERMER ÜRETICI VE SANAYICI İŞ ADAMLARI DERNEĞI (MADSİAD) IŞBIRLIĞIYLE ILK KEZ DÜZENLEDIĞI “BURSA BLOK MERMER VE İŞ MAKINELERI FUARI” KAPILARINI AÇTI. “BURSA MARBLE BLOCK AND CONSTRUCTION MACHINERY FAIR”, HELD FOR THE FIRST TIME BY THE COLLABORATIONS OF TUYAP BURSA FAIRS ORGANIZATION INC, BURSA CHAMBER OF COMMERCE AND INDUSTRY (BTSO), MINING MARBLE MANUFACTURERS AND INDUSTRIALISTS AND BUSINESSMEN’S ASSOCIATION (MADSIAD), OPENED ITS DOORS TO VISITORS. Bülent Tatlıcan

T

M

10 milyon dolara yakın iş bağlantısı Açılış töreninde bir konuşma yapan BTSO Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Burkay, dünya doğal taş rezervinin yaklaşık yüzde 40’ına sahip olan Türkiye’nin sektörde yaklaşık bin 500 doğal taş ocağına, 2 bin 100 civarında fabrika ölçeğinde tesise ve 9 bine yakın atölyeye sahip olduğunu belirtti.

Business connections worth nearly 10 million dollars Ibrahim Burkay, the board chairman of BTSO, has stated in his speech at the opening ceremony that Turkey has nearly %40 of the world reserves of the natural stones and holds about 1500 natural stone quarries, approximately 2100 factory-scale facilities and nearly 9000 plants.

ürkiye’de blok mermerler ve iş makineleri kapalı sergi salonlarında ilk kez bu fuarda sergilendi. 6 ayrı salondan oluşan 40 bin metrekare kapalı alanda 12 ülkeden 148 firma ve firma temsilcisi katıldı. Fuarda 870 blok mermerin, 600’ün üzerinde renk ve desenin sergilendi. Fuarın aynı zamanda 1 milyar dolarlık iş hacmine imkan vereceği düşünülüyor.

natura | 118

arble blocks and machineries have been exhibited for the first time in Turkey peculiarly in this fair. Spreading over 40 thousand square meters in 6 different halls, the fair hosted 148 companies and company representatives from 12 countries. Over 600 colors and patterns of 870 marble blocks have been presented. It’s estimated that the fair will also lead to a 1 billion dollar worth of turnover.


sektörden | sectoral news Burkay, bu fuarın 3–4 yıl içerisinde Türkiye blok mermer ihracatının en az yüzde 50’sini gerçekleştireceğini vurgulayarak, “Fuarın 1 milyar dolarlık ihracata imza atmasını hedefliyoruz. Böyle stratejik bir fuarda stant açan 150 firmamızın 70’inin stantlarındaki taşların tamamını daha şimdiden sattığını öğrendim. Fuarımızın daha açılmadan 10 milyon dolara yakın bir iş bağlantısı gerçekleştirmesi, sektör açısından ne kadar doğru bir adım attığımızı ortaya koydu’’ dedi. Fuarda bir konuşma yapan İMİB Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kahyaoğlu sektörün sorunlarının olduğunu ve bunları aşmak için her türlü yolun aranması gerektiğini belirtti. Türk mermer fuarcılığının geçirdiği aşamaları özetleyen Kahyaoğlu, daha çok ihracat için yurt dışı pazarların daha çok zorlanması gerektiğini söyledi. Konuşmacılar fuara katkılarından dolayı MADSİAD Başkanı Erol Efendioğlu’na teşekkür ederken, sağlık sorunları için acil şifalar dilediler. Fuarın açılışına Başbakanlık Baş müşaviri Ali Osman Koca, Bilecik Valisi Ahmet Hamdi Nayir, Bursa Vali Yardımcısı İbrahim Avcı, BTSO Meclis Ba şkanı Remzi Topuk, MADSİAD Ba şkan Yardımcısı Erol Yüce ve sektör temsilcileri katıldı. Konuşmaların ardından açılış kurdelesini kesen protokol üyeleri, daha sonra firmaların stantlarını gezip, çalışmalar hakkında bilgi aldı.

Burkay emphasized that the fair will achieve at least %50 of the marble block exports in about 3 or 4 years and informed: “We’re currently aiming that the fair will succeed 1 billion dollars worth of export. I’ve recently been acquainted with the fact that 70 of our 150 companies have already sold the stones to the fullest extent of their stands. Realizing nearly 10 million dollars worth of business connections before the launch is a direct evidence of our major step in the industry.” Ali Kahyaoglu, the chairman of the board of Istanbul Mineral Exporters’ Association has indicated that the industry has some issues and it’s a must to overcome them in every way possible. Summarising the phases of Turkish marble fairs, Kahyaoglu addressed that it’s mandatory to reach global markets for a better export ratio. The speakers thanked Erol Efendioglu, MADSIAD’s chairman of the board of directors, in regard to his contributions to the fair and wished him a quick recovery regarding his health problems. Ali Osman Koca, the principal consultant of the prime ministry, Ahmet Hamdi Nayir, the governor of Bilecik, Ibrahim Avci, the deputy governer of Bursa , Remzi Topuk, the president of the assembly of BTSO, Erol Yuce, the vice president of MADSIAD and numerous industry representatives attended the opening. Following the speeches, the protocol associates have conducted the ribbon-cutting-ceremony, visited the stands and gathered information from the company officials.

natura | 119





Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.