MİMARİ, İÇ MİMARİ, SANAT VE DOĞAL TAŞ DERGİSİ ARCHITECTURE, INTERIOR DESIGN, ART AND NATURAL STONE MAGAZINE
Temmer Plaka Galeri Keçeci Piri Mh. Okmeydanı Cd. No:13 Hasköy - Beyoğlu T: 0 212 282 3062
www.temmermarble.com /temmermarble
@temmermarble
SEL İM ERDİL - MA VİE LA PITSOU KEDEM ARCHITECTS - J EVİ / J HOUSE 3.TASARIM BİENALİ KÜRATÖRLERİ BEATRIZ COLOMINA VE MARK WIGLEY İLE SÖYLEŞİ INTERVIEW WITH BEATRIZ COLOMINA AND MARK WIGLEY, CURATORS OF THE 3RD ISTANBUL DESIGN BIENNIAL
İstanbul Showroom Aytar Cad. No:24 34340 Etiler T: 0 212 282 3062-63
NEVZAT SAYIN - BALPARMAK ÜRETİM ve YÖNETİM YAPISI / BALPARMAK PRODUCTION AND MANAGEMENT STRUCTURE
KASIM-ARALIK 2016 / NOVEMBER-DECEMBER 2016
Temmer Showroom - Etiler / İstanbul
DOĞALTAŞ’IN USTASI HUROK MARBLE
SILVER COLLECTION’U SUNAR
www.hurok.com
SHOWROOM Çekmeköy - İstanbul T: +90 216 561 43 01 istanbul@hurok.com.tr
FACTORY Kütahya / Türkiye T: +90 274 266 22 01 mermer@hurok.com.tr
HUROK MARBLE LLC Florida / USA T: +1 954 977 48 76 miami@hurok.com
48 BAŞLARKEN / INTRODUCTION Başkan Mesajı / message from the CHAIRMAN • 04 EDİTÖRDEN / Editorial • 05 genel sekreter mesajı / message from secretary general • 06 HABERLER & ETKİNLİKLER / NEWS & EVENTS • 08 ODNOSVECHNİK: AYARLANABİLİR ŞAMDAN / ODNOSVECHNIK: AN ADJUSTABLE CANDLE HOLDER • 26 TRENTOLU UZMANLAR İNGİLİZ TASARIMCILARLA BİRLİKTE ÜRETTİ / EXPERTS FROM TRENTO HAVE CREATED A CHAIR WITH BRITISH DESIGNERS • 34 EERO AARNIO’YA ÖVGÜ: BİR KİTAP VE BİR SERGİ / TRIBUTE TO EERO AARNIO; ONE BOOK AND ONE EXHIBITION • 36 SEÇKİN PİRİM’DEN “ALIŞILMADIK ANLAR ABİDESİ” / “UNUSUAL MOMENTS’ MONUMENT” FROM SEÇKİN PİRİM • 44 MİMARİ / ARCHITECTURE KAPAK KONUSU / cover story: BALPARMAK ÜRETİM ve YÖNETİM YAPISI / BALPARMAK STRUCTURE OF PRODUCTION AND MANAGEMENT • 28 MA VİE LA - SELİM ERDİL • 62 J HOUSE - PITSOU KEDEM ARCHITECTS • 68
66 62
İç Mİmarlık / Interior Design RSG İÇ MİMARLIK KURUCULARI DİDEM GÜVEN VE SEMİH GÜVEN İLE SÖYLEŞİ / INTERVIEW WITH THE FOUNDERS OF RSG INTERIOR DESIGN, INTERIOR ARCHITECTS DİDEM GÜVEN AND SEMİH GÜVEN • 74 Gönye Proje Tasarım’dan Pruva 34 Projesi İÇİN Örnek DAİRE Tasarımı / Show Flat Design from Gönye Proje Tasarım for the Pruva 34 Project • 82 SANAT / ART 3.TASARIM BİENALİ BAŞLIYOR “BİZ İNSAN MIYIZ? : Türümüzün Tasarımı: 2 saniye, 2 gün, 2 yıl, 200 yıl, 200.000 yıl” / 3rd ISTANBUL DESIGN BIENNIAL STARTS “ARE WE HUMAN? : The Design of the Species: 2 seconds, 2 days, 2 years, 200 years, 200,000 years” • 88 LONDRA TASARIM BİENALİ TASARIMLA ÜTOPYA / LONDON DESIGN BIENNALE UTOPIA BY DESIGN • 98 SEKTÖRDEN / SECTORAL NEWS MERMERCİLER VERONA’DA DOĞAL TAŞLARIN YANINDA TÜRK DEMOKRASİSİ’Nİ DE TANITTILAR / MARBLERS PRESENTED NATURAL STONES IN VERONA ALONGSIDE OF THE TURKISH DEMOCRACY • 104 MERMER MOBİLYALAR / MARBLE FURNITURES • 108
82
78 88
108
98
68
editörden
başkan mesajı message from the chairmen
Natura Yayın Kurulu Başkanı ve İstanbul Maden İhracatçılar Birliği adına Yönetim Kurulu Başkanı Chairman of Editorial Comittee and İstanbul Mineral Exporters Association, Ali Kahyaoğlu
Ali Kahyaoğlu kahyaoglua@yahoo.com
Değerli Meslektaşlarım, Ülke olarak çok zor zamanlardan geçtiğimiz hepimizin malumu. Biz bu topraklardan çıkarttığımız doğal taşlarımızla kendimize, çalışan emekçi kardeşlerimize ve ülke ekonomisine katkı sağlıyoruz. Bunun için bize daha çok görev düşüyor, çünkü bu vatan toprağı aynı zamanda aşımız. Artık daha çok üretip ve ihracat yapıp ülkemize olan borcumuzu ödeme zamanındayız. Aralık ayı içerisinde basın yoluyla da duyuracağımız üzere, 2017’ yi Dünya Türk Doğal Taşları yılı ilan ediyoruz. İMİB ve Türk Mermer Maden Vakfı olarak inşallah hep birlikte çok güzel şeylere imza atacağız ve evlatlarımız olan gelecek nesildeki çevreci madencilere bizim başarılarımızı anlatacak. Saygılarımla. Dear Colleagues, It’s now a known fact that we have been through challenging months as a country. Along with natural stones we quarry from our own land, we make contributions for ourselves, our hardworking laborers and our country. Because this land also stands for our subsistence. It’s time to produce and export further and pay our debts for our country. We declare 2017 the year of Global Turkish Natural Stones which we will be announcing through press in December. As IMIB and Turkish Marble and Miners Association, I hope that we will succeed many beautiful projects and next generations will be telling our achievements to the environmentalist miners of the future generation. Sincerely.
Yayın Kurulu Editorial Commitee Ali Kahyaoğlu Hasan Hüsnü Ayvacı Rüstem Çetinkaya Mustafa Selçuk Çevik Banu Sürmen Altın Mutlu Öktem Genel Koordinatör General Coordinator Bülent Tatlıcan bulent@krmedya.com
“Dünya genelinde doğal taşların yapı ve dekorasyon malzemesi olarak kullanılmaya başlanması doğal taş üretiminin artmasına neden olmuştur. Özellikle son on yılda görülen artış, kazanım ve işleme teknolojisindeki gelişmelere paralellik göstermektedir. Giderek daha mükemmel hale getirilen işleme teknikleri ile taş, kolay ve ekonomik olarak istenen şekilde işlenmekte ve yeni kullanım alanları bulunmaktadır. Doğal taştan malzemelerin mimar ve tasarımcılar tarafından daha fazla tercih edilmesi dünyadaki tüketici sayısının artmasına neden olmuştur. Önemli ölçüde düşen piyasa fiyatları, ekolojik ve estetik görünümlü malzemelere olan ilginin artması da tüketimin artmasına yardımcı olmuştur. Uzmanlar gelecek yıllarda bu gelişmenin süreceği tahmininde bulunmaktadır. Dünya doğal taş sektöründe Çin, İtalya, İspanya, Türkiye, Hindistan, Brezilya ve Portekiz dünya doğal taş üretiminin yaklaşık %70’ni gerçekleştirmekte, üretimini arttıran ülkeler sıralamasın da Çin, Türkiye ve Brezilya ilk üç sırada yer almaktadır.” Yukarıdaki sözler İMİB’in raporundan alıntılandı. İstatiksel bilgileri bazen hatırlamakta fayda var çünkü anlatmak ile sayılamayacak kadar çok örneğini tarih boyunca tüm yapılarda gördük, görüyoruz. Bir sütundaki bir iz, bir bezemedeki hikaye, bir işlemedeki sanat binlerce yıldır hafızalardaki yerini koruyor. Tüm istatiksel bilgiler dışında mermer soğuk gibi görünse de sanatsal ve asil bir malzeme. Bu sebeple her sayımızda; popüler olandan ziyade modern zamanda doğal taşın kullanıldığı “iyi mimarlık” örneklerini sayfalarımıza taşıyoruz. Doğal taş malzemesinin özenle kullanıldığı projeleri bu sayıda da anlatmaya devam ettik. Marmara mermerini farklı üretim teknikleri ile farklı desenlerde kullanan modern bir endüstriyel yapıyı kapak konumuz yaptık. Doğal taşın önemini, özelliklerini ve dahası güzelliğini anlatmak üzere İMİB desteği ile hazırlanan mimarlık dergisi Natura’da her sayı doğal taşın kullanıldığı iyi projeleri sunmaktayız. İzini sürdüğümüz mimarlık ve sanat ürünleri; yerellik ile modernliğin buluştuğu, zanaatkârlığın estetik ile birleştiği örnekler taşımaktalar. İyi mimarlık örneklerini huzurlarınıza getirmek konusundaki ısrarımızı yineleyip, yeni sayıda görüşmek üzere diyelim. Mimarinin dünyayı güzelleştirme çabasına destek olmak dileğiyle…
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Editor in Chief Mehmet Nur Ulaş mehmet@krmedya.com
Söz uçar, yazı kalır…
Yayın Direktörü Editorial Director Heval Zeliha Yüksel Üçok yzeliha@yahoo.com Konular Editörü Features Editor Selin Biçer Yardımcı Editör Associate Editor Yağmur Yıldırım Tasarım / Design Kare Tasarım Zeynep Karakoyun Tercüme / Translation Yiğit Dilbaz Hukuk Danışmanı / Legal Consultation Av. Dr. Ramazan Arıtürk Av. Arb. Zeki Arıtürk Av. Eren Özden Yönetim / Management Kare Tasarım Arabayolu Cad. No:11/A Tarabya/ Sarıyer- İstanbul 0212 262 07 66 www.krmedya.com Reklam / Advertisement Fulya Yalçın reklam@krmedya.com
editorial
Mimar / Architect, Heval Zeliha Yüksel Üçok
“The fact that natural stones are now used as decoration materials around the world led to the increment of natural stone productions. Especially the increment experienced over the past ten years coincide with the acquisition and processing technologies. Along with gradually idealized processing techniques, stones can now be dressed as desired in easy and economic ways and create new areas of use. Preferability of materials made from natural stones by architects and designers triggered the consumers of the world to increase in number. Significantly reduced market prices and the interest shown towards ecologic and esthetic looking materials helped the consumption rate to grow. Experts estimate that this development will gradually continue in the following years. In terms of world’s natural stone industry; China, Italy, Spain, Turkey, India, Brazil and Portugal produce 70% of natural stone productions of the world. Additionally, China, Turkey and Brazil take place at the top three list, regarding the countries that increased their productions over the years.”
The above statements are taken from the report of IMIB. It’s sometimes beneficial to remind statistical data because we have seen and still continue to see many countless examples in all the buildings throughout the history. A mark on a pillar, the story behind an ornament and art performed on an engraving remain in memories for thousands of years. Besides all the statistical data, marble is an artistic and sublime material even though it seems a bit cold. Therefore in each issue, rather than the mainstream, we carry on with presenting the finest examples of “proper architecture” of the modern-day, involving the usage of natural stones. Once again in this issue, we continued to represent the projects that natural stones are meticulously used in. As our cover story, we presented a modern and industrial building where the Marmara marble is used through different production techniques and patterns. We’re presenting the succesful projects involving the proper usage of natural stone for the purpose of introducing its importance, quality and further the beauty in the each issue of Natura, an architecture magazine compiled with the support of IMIB. The architectural and artistic works that we trace; embrace the examples where the local meets with the modern and the craftsmanship with the aesthetics. We restate the persistance we have on introducing the finest examples of architecture and say, “See you in the next issue”. Hoping to support the effort to glorify the world through architecture...
Verba volant, scripta manent...
Baskı / Publishing FRS Matbaacılık Mas- Sit Matbaacılar Sitesi 5. Cad. 34 Bağcılar 34204 İstanbul natura | 4
Bize ulaşın / Contact us www.naturadergi.com info@krmedya.com
natura | 5
genel sekreter mesajı | message from secretary general
Değerli Okuyucumuz, Küresel ve bölgesel alanda yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmeler, her zaman olduğu gibi bugün de dünya ihracat dengesinde ve ülkemiz dış ticaretinde etkin rol oynamaktadır. Söz konusu gelişmelerin ülkemiz ihracatına etkilerini kısıtlandırmak adına, İMMİB olarak hız kesmeden sektör ihracatımızı artıracak yeni pazar arayışı faaliyetlerimize devam etmekteyiz. 2023 hedeflerimiz doğrultusunda, Ekonomi Bakanlığımızın desteklediği Uluslararası Rekabetçiliğin Geliştirilmesi Programı (UR-GE) projeleri ile fuar katılımlarında ve ikili iş görüşmelerinde önemli gelişmeler kaydettik. Örneğin, 28 Eylül – 1 Ekim 2016 tarihlerinde İtalya’nın Verona kentinde düzenlenen Marmomacc 2016 fuarında, Türk firmalarına olan ilginin yoğun olması sektörümüz adına umut vericiydi. Bu yıl 51.si düzenlenen ve 53 ülkeden 1000’in üzerinde firmanın katıldığı fuarda Türkiye, 50’si milli katılım, 74’ü bireysel katılım ve 52’si UR-GE kapsamında olmak üzere toplam 176 firma ile yer aldı. Söz konusu fuarda, firmalarımızın büyük çoğunluğunun fuardan siparişler ile dönmesi ümitlerimizi artırdı. İMMİB olarak gerçekleştirdiğimiz faaliyetlerin yanı sıra sektörümüzle ilgili dünyaca ünlü mimarların düzenlediği eşsiz sergiler, bienaller ve konferansların da yer aldığı güncel gelişmelerden sizleri haberdar etmek için hazırladığımız bu yeni sayımızı keyifle okumanızı temenni ederim.
Dear Reader,
S. Armağan Vurdu
Genel Sekreter, Secretary General İstanbul Maden ve Metal İhracatçıları Birliği (İMİB) İstanbul Mineral and Metals Exporters’ Association
As usual, political and diplomatic developments occuring globally and regionally play an important role regarding world export balance and the foreign trades of our country. As IMMIB, we continue our activities without slowing down to find a new market that will increase the export rates of our industry, in order to constraint the effects of the aforementioned developments regarding the exports of our country.
In line with our 2023 objectives, we made significant progress in fair partipications and bilateral interviews along with our Developing International Competitiveness Program (UR-GE) projects that are supported by the Ministry of Economy. It was promising to experience the great interest towards Turkish companies at Marmomacc Fair 2016 which is organized at the city of Verona of Italy between September 28 – October 1, 2016. The fair is organized for its 51st edition this year and hosted over 1000 companies from 53 countries and Turkey participated in the fair with a total of 176 firms including 50 national participation, 74 individual participation and 52 UR-GE projects. The fact that a great majority of our firms received orders at the fair gave us high hopes. I wish you a pleasant reading of our new issue which aims to inform you about the current developments including unique exhibitions organized by world-renowned architects, biennials and conferences, along with our activities we carry on as IMMIB.
natura | 6
haberler | news
SANAT RASTLANTISI / RASTLANTININ SANATI THE INCIDENT OF ART / THE ART OF INCIDENT Akbank Sanat, yeni sanat sezonunu küratörlüğünü Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman’ın yaptığı Sanat Rastlantısı / Rastlantının Sanatı sergisi ile açıyor. Elif Boyner, Fırat Engin, Burak Eren Güler, Erdal İnci, Seydi Murat Koç, Doruk Kumkumoğlu, Kıvanç Martaloz, Ardan Özmenoğlu, Eda Soylu ve Nurtaç Ulutürk’ün aralarında bulunduğu 10 genç sanatçının eserlerinden oluşan Sanat Rastlantısı / Rastlantının Sanatı sergisi, 30 Eylül-03 Aralık tarihleri arasında Akbank Sanat’ta sanatseverlerle buluşacak. Hasan Bülent Kahraman sergi ile ilgili değerlendirmesinde; “Sanattan önceki bilinçle sanattan sonraki bilinç aynı değildir. Sanat soyutlamıştır. Rastlantı bilince aittir, ama bilincin ötesindedir. Sanat bir rastlantıdır. Bilmeye ve bilgiye rağmen sanatın rastlantısallığı söz konusudur. Çünkü bilinç sanatı biçimlendirir, ama tayin edemez. Sanat bilinci aşar. Rastlantıya yaslanır. Olasılıkların bunca arttığı bir evrende, yaşamanın rastlantıyla iç içe geçtiği bir sırada sanatın özgüllüğü kendisini bir olasılık olarak dayatmasında, diretmesindedir. Çünkü sanatın çekirdeği bilinç ve güzelliktir. Güzellikse tanımlanamayandır. Sanat daima bir rastlaşmadır. Çünkü, güzellikle buluşma anıdır sanat!” sözlerine yer veriyor. Akbank Sanat launches the new season with the exhibition “The Incident of Art / The Art of Incident”, curated by Prof. Hasan Bülent Kahraman. Comprised of works of 10 young artists; Elif Boyner, Fırat Engin, Burak Eren Güler, Erdal İnci, Seydi Murat Koç, Doruk Kumkumoğlu, Kıvanç Martaloz, Ardan Özmenoğlu, Eda Soylu and Nurtaç Ulutürk, The Incident of Art / The Art of Incident exhibition meets with the art enthusiasts at Akbank Sanat between September 30-December 3. Evaluating the exhibition, Hasan Bülent Kahraman states: “Consciousness before art is not the same with the consciousness after. Art has abstracted the consciousness. Although incidence belongs to the consciousness, it is actually beyond that. Art is an incidence. Despite the knowledge and data, the incident of art matters. Because consciousness forms art but lacks in appointing. Art goes beyond consciousness. It reposes on incident. In a universe where probabilities increase this much and an instance where life is engaged with incidence, the specifity of art appears through imposing itself as an incidence. Because the essence of art is the consciousness and beauty. Beauty can not be defined. Art is always an encounter. Because art is the moment you meet with beauty!”
natura | 8
haberler | news
ALOŞNÂME BOZLU ART PROJECT’TE ALOŞNÂME AT BOZLU ART PROJECT
ÇAĞDAŞ KENT SORUNLARI KONFERANSI CONTEMPORARY URBAN ISSUES CONFERENCE
Doğu Akdeniz Akademik Araştırmalar Merkezi (DAKAM) tarafından dördüncüsü düzenlenen uluslararası çağdaş kent sorunları konferansı CUI/ Contemporary Urban Issues, 24-26 Kasım tarihleri arasında İstanbul, Nippon Otel’de yapılacak. Bu yıl “enformellik” başlığı ile düzenlenen CUI ’16 konferansının anahtar konuşmacıları arasında Emekli Prof. Dr. Alan Gilbert ve Prof. Dr. Yurdanur Dülgeroğlu yer alıyor. Pek çok akademisyen, eleştirmen, tasarımcı ve mimarı bir araya getirmeyi hedefleyen konferansa kabul edilen bildiriler, yetkin bir bilim kurulunca değerlendiriliyor.
Studio Pietinen Bozlu Art Project Nişantaşı, modern Türk heykelinin önde gelen sanatçılarından Ali Teoman Germaner’in (nam-ı diğer Aloş) “Aloşnâme” isimli desen sergisine ev sahipliği yapıyor. Aloş’un 1970’li yılların gerilimli toplumsal ortamında üretmeye başladığı ve günümüze dek sürdürdüğü bu desen serisi daha çok heykelleriyle ön plana çıkan bir sanatçının kişisel yolculuğuna dair ipuçları veren görsel bir günce olmasının yanı sıra, Türkiye’nin tarihine dair metaforlarla örülü görsel bir yorum da içeriyor. Sergiye eşlik eden, Ahu Antmen’in kaleme aldığı “Aloşnâme: Bir Heykeltıraşın Felsefe Taşı” isimli kitap, bu özgün desenler birikimini ilk kez bu denli zengin bir kapsamda bir araya getirirken, Germaner’in zamana yayılmış bu başyapıtına dair çözümlemenin yanı sıra sanatçıyla yapılan ayrıntılı söyleşi ile Aloşnâme’nin gizemine pencere açıyor. Aloşnâme’nin bir kitap ve sergi projesiyle daha kapsamlı bir şekilde ele alınarak yeniden gündeme gelmesini, toplumsal hayatla bağlarının irdelenmesini, Türkiye sanat tarihindeki yeri ve öneminin daha iyi anlaşılmasını amaçlayan sergi, 30 Kasım tarihine kadar Bozlu Art Project Nişantaşı’nda görülebilir. Bozlu Art Project Nişantaşı hosts an exhibition of patterns entitled “Aloşnâme”, from one of the leading artists of the modern Turkish sculpture, Ali Teoman Germaner (also known as Aloş). The series of patterns which Aloş started to create during the tense social atmosphere of the 70’s, both acts as a visual diary which gives clues about the personal journey of the artist who mostly stands out with his sculptures and presents a visual interpretation of Turkish history that is surrounded by metaphors. Also accompanying the exhibition, the book entitled “Aloşnâme: Philosopher’s Stone of a Sculptor” which is written by Ahu Antmen, gather this accumulation of unique patterns for the first time in such a rich extent and opens a window to the mystery of Aloşnâme through a detailed interview made with the artist and an analysis of Germaner’s masterpiece that spreads over time. Aiming to revive Aloşnâme through a book and exhibition project in a more extensive manner, scrutinize its relations with social life and further narrate its position and significance in Turkish art history, the exhibition can be visited at Bozlu Art Project Nişantaşı until November 30.
Coordinated by Eastern Mediterranean Academic Research Center (DAKAM) for its fourth edition, the international contemporary urban issues conference, CUI/Contemporary Urban Issues will take place at Istanbul, Nippon Hotel between November 24-26. Carried out this year by the theme “informality”, CUI ’16 conference hosts Emeritus Prof. Alan Gilbert and Prof. Yurdanur Dülgeroğlu among keynote speakers. Aiming to gather many academicians, critics, designers and architects, accepted proposals regarding the conference are evaluated by a competent scientific committee.
MİMARLIĞIN SES VE IŞIK HALİ AN AUDIOVISUAL INTERPRETATION OF ARCHITECTURE HAS Mimarlık’ın 30. yılı kapsamında, Pelin Derviş küratörlüğünde, sanatçılar Buşra Tunç ve NOHlab’in (Candaş Şişman, Deniz Kader) tasarladığı görsel-işitsel performans 2-13 Kasım tarihleri arasında Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi, Tek Kubbe Salon’da görülebilecek. 2-13 Kasım arasında, IKSV 3. İstanbul Tasarım Bienali Yaratıcı Mahalleler Programı etkinlikleri arasında yer alacak görsel-işitsel performans, Tophane-i Amire Tek Kubbe Salonu’nun mistik ortamında bir geçmiş-gelecek sentezi oluşturuyor. HAS Mimarlık projelerinden bir seçki, mekânsal tasarım ve dijital teknolojilerin bütünleşeceği çarpıcı bir sergileme fikri ve tekniği ile geliştiriliyor.
BALKAN SANATI PERA MÜZESİ’NDE BALKAN ART AT PERA MUSEUM Pera Müzesi, 10 Kasım 2016–7 Mayıs 2017 tarihleri arasında Ali Akay ve Alenka Gregorič küratörlüğünde gerçekleşen “Balkanlardan Gelen Soğuk Hava” sergisinde, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Karadağ, Kosova, Makedonya, Romanya, Sırbistan ve Slovenya’dan çağdaş sanatçıları ağırlıyor. Sergi, “Balkanlar” olarak bilinen bölge ülkelerinden farklı kuşaklardan sanatçı ve sanatçı gruplarına odaklanıyor ve bölgenin kaçınılmaz olarak akla gelen siyasi çağrışımları göz önünde bulundurulmaksızın bir doğa olayı üzerinden biçimleniyor: Rüzgâr. Bu tema aynı zamanda hava durumu haberlerinde kışın gelişine işaret eden “Balkanlardan gelen soğuk hava dalgası” söylemine gönderme yapıyor. Türkçe’de yaygın olarak kullanılan bu söylemden yola çıkan sergi, kendilerini çevreleyen sosyal, politik ve kültürel ortam hakkındaki tepkilerini belirten Maja Bajević, Braco Dimitrijević, Vadim Fishkin, IRWIN, Laibach, Mladen Miljanović, Ivan Moudov, OHO, Dan Perjovschi, Mladen Stilinović, Ulay ve Sislej Xhafa gibi sanatçıların eserlerini bir araya getiriyor. Videodan fotoğrafa, çizimden yerleştirmeye farklı mecralarda oluşturulan çarpıcı eserlerin seçiminde, farklı nesillerden Balkan sanatçıların yeni bir diyalog oluşturması ve izleyiciye alternatif bir bakış açısının sunulması hedefleniyor. Pera Museum’s “Cold Front from the Balkans” exhibition curated by Ali Akay and Alenka Gregorič running between 10 November-7 May, brings together contemporary artists from Albania, Bosnia and Herzegovina, Bulgaria, Croatia, Kosovo, Macedonia, Montenegro, Romania, Serbia and Slovenia. The exhibition focuses on different generations of artists and art groups from the Balkan region. The exhibition avoids the usual unflattering political connotations the region’s name inevitably brings up but instead focuses on a natural phenomenon — the wind. The exhibition title refers to the well-known saying in Turkish: “Cold wind blowing from the Balkans” which conveys winter’s arrival and is most commonly used in television weather reports. Following this very common idiom in Turkey, the exhibition brings together the artists who deal with their immediate surroundings, reacting and commenting on their social, political and cultural milieu, such as Maja Bajević, Braco Dimitrijević, Vadim Fishkin, IRWIN, Laibach, Mladen Miljanović, Ivan Moudov, OHO, Dan Perjovschi, Mladen Stilinović, Ulay, and Sislej Xhafa amongst others. In the selection of the striking works made in different mediums ranging from video to photography, drawing to installation; it is aimed to create a new dialog between the Balkan artists from different generations and to provide a new point of view for the spectator.
Curated by Pelin Derviş and created by the artists Büşra Tunç and NOHlab (Candaş Şişman, Deniz Kader) within the scope of the 30th anniversary of HAS Architects, the audiovisual performance can be experienced at Tophane-i Amire Culture and Arts Center Single Dome Hall between November 2-13. Taking place in the 3rd Istanbul Design Biennial Creative Districts Program between November 2-13, this audiovisual performance creates a past-future synthesis in the mystical atmosphere of Tophane-i Amire Single Dome Hall. A selection of projects from HAS Architects is developed through a striking exhibition idea and technique where spatial design and digital technologies become integrated. natura | 9
haberler | news
ARTİST 2016 / 26. ULUSLARARASI İSTANBUL SANAT FUARI AÇILIYOR
haberler | news
BİLGE FRIEDLAENDER; SÖZCÜKLER, SAYILAR, ÇİZGİLER
ARTIST 2016 / 26th INTERNATIONAL ISTANBUL ART FAIR OPENS SOON
BİLGE FRIEDLAENDER; WORDS, NUMBERS, LINES
ARTİST / Uluslararası İstanbul Sanat Fuarı, 26 yıldır olduğu gibi bu yıl da TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi, Beylikdüzü’nde, 12-20 Kasım tarihleri arasında gerçekleşiyor. Bu yıl 26.sı düzenlenecek ARTİST / Uluslararası İstanbul Sanat Fuarı’nın 7 no’lu ana salonunda bu yıl 25 galerinin1 yanı sıra “Umulmadık Topraklar” isimli, çok küratörlü geniş bir sergi, panel ve performanslar dizisi ile karşımıza çıkacak. Her yıl genç sanatçılara destek vermek için ayrılan 8. Salon’da ise, 30’u aşkın inisiyatif ve grubun yanı sıra Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, İstanbul Kültür Üniversitesi ve Uluslararası Knidos Kültür ve Sanat Akademisi’nin de içinde olduğu kurumlar yer alacak. Bu yıl ayrıca Burcu Pelvanoğlu’nun davetiyle Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği Başkanı (AICA) Marek Bartelik fuara konuşmacı olarak katılacak. ARTİST 2016 Uluslararası İstanbul Sanat Fuarı toplamda 12 bin metrekareyi aşkın iki salonunda 9 gün boyunca sanatseverlerle yüzlerce sanatçının bini aşkın eserini buluşturacak. İstanbul Sanat Fuarı’nın, her yıl plastik sanatlara katkıları ve farklı alanlardaki çalışmaları nedeniyle verilen onur ödülleri de sahiplerini buldu. Çağdaş sanatlara önemli katkıları nedeniyle Sanatçı Onur Ödülü Sayın Gülsün Karamustafa’ya verilirken Sanatsever Kurum Onur Ödülü ise Summart Sanat Merkezi’ne verildi. Ödüller 14 Kasım günü düzenlenecek geleneksel TÜYAP Onur Yemeği’nde sahipleriyle buluşacak. Bu kapsamda Gülsün Karamustafa için ayrılacak alanda “Sineması” adlı bölümde sanatçının çeşitli dönemlerde gerçekleştirdiği video işlerinden bir seçki gösterilecek. Aynı zamanda “Kağıt Üzerinde Gülsün Karamustafa” başlıklı belge-sergide, sanatçı ve işleri için gerçekleştirilmiş, afiş, billboard, katalog, davetiye gibi görsel iletişim tasarımı öğeleri; sanatçının yaptığı kitap-dergi kapakları, illüstrasyonlar, belirlenmiş bir küratoryal konsept kapsamında izleyicilerle buluşuyor. Sanatsever Kurum ödülü kapsamında ise Denizhan Özer küratörlüğünde gerçekleşecek Summart Bora Koleksiyonu sergisine de geniş bir yer verilecek. Summart Sanat Merkezi’nin kurucusu Mete Bora tarafından 1989 yılında başlatılan Bora Koleksiyonu’ndan bir seçki fuar boyunca ziyaretçilere açık olacak. Önceki yıllardan farklı olarak, galerilerin yanı sıra ARTİST / Uluslararası İstanbul Sanat Fuarı bu yıl sanatseverlerin karşısına “Umulmadık Topraklar” başlıklı geniş kapsamlı bir projeyle çıkıyor. “Umulmadık Topraklar” bizi, hepimizin bir şekilde özne ya da tanık olarak maruz kaldığı göçmenlik üzerine düşünmeye davet ediyor.
Arter, Ekim 2016 –15 Ocak 2017 tarihleri arasında, Bilge Friedlaender’ın “Sözcükler, Sayılar, Çizgiler” isimli solo sergisine yer veriyor. Küratörlüğünü Mira Friedlaender ile Işın Önol’un birlikte yaptıkları sergi, Bilge Friedlaender’ın 1980 yılından bu yana sergilenmemiş ve Türkiye’de izleyicilerle hiç buluşmamış eserlerini bir araya getiriyor. “Sözcükler, Sayılar, Çizgiler”, 2000 yılında aramızdan ayrılan sanatçının vefatından sonra gerçekleşen ilk kişisel sergisi olma özelliğini taşıyor.
Bu yıl Ankara ve İstanbul’dan galerilerin yanı sıra Yunanistan, Avusturya, İtalya gibi ülkelerden bağımsız sanatçı gruplarını, küratöryal sergileri, performansları, atölye çalışmalarını, sivil toplum kuruluşlarını ve toplumsal hareketleri biraraya getiren, çok küratörlü bir model ile organize edilen projede yer alacak küratörler ve kurumlardan bazıları şöyle: DEPO Tophane-BAK, Emre Zeytinoğlu, Barış Seyitvan, Ezgi Bakçay, Rahmi Öğdül, İpek Çankaya-Halka Sanat, Rafet Aslan, Aslıhan Kaplan Bayrak-Bahçe Grubu, Göçmen Kadınlar Birliği (Almanya), Mahmut Koyuncu, Yekhan Pınarlıgil-Lionel Soukaz (Paris-Fransa), Elli Chrysidou (Selanik, Yunanistan), Bahçe Grubu, Taner Güven, Zeki Coşkun, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fotoğraf Uygulama ve Araştırma Merkezi (FUAM), Hinterland Galerie (Viyana, Avusturya), Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi, Grafist, TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent/Kent Düşleri Atölyesi, LeMan, Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali (BIFED)… 26. Uluslararası İstanbul Sanat Fuarı, her yıl olduğu gibi bu yıl da, TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. ve Türkiye Yayıncılar Birliği işbirliği ile düzenlenen 35. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı ile eş zamanlı olarak gerçekleştirilecek. ARTIST / International Istanbul Art Fair, will be held at TÜYAP Fair Convention and Congress Center, Beylikdüzü between November 12 and 20 for the 26th year. In the 26th anniversary of ARTIST / International Istanbul Art Fair, main hall no 7 will feature 25 galleries along with an extended fair designed by multiple curators, titled “Unexpected Territories”, a panel and a series of performances. Hall no 8th, reserved every year to support young artists, will be hosting more than 30 initiatives and groups along with a number of institutions including Mimar Sinan University Faculty of Fine Arts, Istanbul Kültür University and International Knidos Arts and Culture Academy. This year, President of International Association of Art Critics (AICA), Marek Bartelik will appear as a speaker in the fair, upon invitation of Burcu Pelvanoğlu. ARTIST 2016 International Istanbul Art Fair will feature more than a thousand works by hundreds of artists in two halls covering more than 12 thousand square meters for 9 days. Honor Awards of Istanbul Art Fair, given every year to commemorate outstanding contributions to various branches of plastic arts, will also find their owners. Artist of Honor Award will be given to Gülsün Karamustafa for her precious contribution to contemporary art and Art Friendy Corporation Honorary Award will be given to Summart Art Center. The awards will be presented at the TÜYAP Honors Dinner on Monday, November 14. During the event, a selection of videos by Gülsün Karamustafa shot at various times will be screened in an area reserved for the artist, in a section titled “Her Movies”. Additionally, the document exhibition titled “Gülsün Karamustafa on Paper” will feature visual communication material like posters, billboards, catalogues, invitations designed for the artist and her works; book - periodical covers by the artist, and illustrations under a defined curatorial concept. In the framework of Benefactor of Art Award, Summart Bora Collection will be exhibited extendedly under curatorship of Denizhan Özer. A selection from Bora Collection, started in 1989 by Mete Bora, founder of Summart Art Center, will be open for visitors throughout the fair. Unlike the past years, ARTIST/ International Istanbul Art Fair will feature a comprehensive project titled “Unexpected Territories” along with the usual galleries. “Unexpected Territories” invite us to think about migration which all of us are somehow exposed to, either as a subject or a witness. The project is organized in a multi-curator model bringing together independent groups of artists, curatorial exhibitions, performances, nongovernmental organizations and social movements from such countries as Greece, Austria and Italy as well as galleries from Ankara and Istanbul; the project features curators and institutions including but not limited to: DEPO Tophane-BAK, Emre Zeytinoğlu, Barış Seyitvan, Ezgi Bakçay, Rahmi Öğdül, İpek Çankaya-Halka Art, Rafet Arslan, Aslıhan Kaplan Bayrak-Bahçe Group, Union of Immigrant Women (Germany), Mahmut Koyuncu, Yekhan Pınarlıgil-Lionel Soukaz (Paris-France), Elli Chrysidou (Thessaloniki, Greece), Bahçe Group, Taner Güven, Zeki Coşkun, Mimar Sinan Fine Arts University Photography Practices and Research Center (FUAM), Hinterland Galerie (Vienna, Austria), Association of Archeologists Istanbul Branch, Grafist, TMMOB Chamber of Architects Istanbul Büyükkent/Urban Dreams Atelier, LeMan, Bozcaada International Festival of Ecological Documentary (BIFED)… As always, the 26th International Istanbul Art Fair will be held concurrently with the 35th International Istanbul Book Fair organized by TÜYAP Fairs in association with the Turkish Publishers Association.
natura | 10
Sözcükler, Sayılar, Çizgiler’in merkezinde, Bilge Friedlaender’ın “çizgi” ve “kare” gibi insan eliyle yaratılmış formlar ve insanın doğayla kurduğu ilişki üzerine sürdürdüğü titiz araştırma yer alıyor. Sergi, önce çizginin sonsuz olasılıklarını, ardından bir kağıdın yırtılmasıyla oluşan çizgiyi ve yerçekimine meydan okuyan bir karenin alabileceği şekilleri araştıran Friedlaender’ın incelikli üretiminin belirli bir dönemine (1971–1983) odaklanıyor. Bilge Friedlaender’ın on yılı aşkın bu döneminde, –kendisini bir minimalist olarak tanımlamasa da– basit malzemelerle mütevazı bir görsel dili hedeflediği ve bu deneysel çabayı bir laboratuvar ortamı titizliğinde sürdürdüğü görülüyor. Yazıları aracılığıyla kendi çalışmalarıyla olan diyaloğunu ve kendini sorgulamayı sürdürmüş olan sanatçının; zaman/mekân algısı, boyutlar arası geçiş, görecelik gibi konular üzerine yoğunlaştırdığı üretimi bugün de güncelliğini koruyor. Sözcükler, Sayılar, Çizgiler’in sergi yayınında yer alan Friedlaender’ın “kendi kendisiyle sohbeti”, sanatçının kişisel ve profesyonel öyküsüne odaklanıyor. Friedlaender’ın sanata dair düşüncelerinin yer aldığı bu kurgusal söyleşide, küratörler tarafından bugüne kadar yayımlanmış ve yayımlanmamış kaynaklardan seçilen çok sayıda metin bir araya geliyor. Sergi yayınında ayrıca, Friedlaender’la 1990’larda tanışan Ahu Antmen, özellikle de Türkiye’de yaptığı çalışmalar üzerine tarihsel bir okumayla, Bilge Friedlaender’ın yaşamının son dönemlerindeki üretiminin bir manzarasını sunuyor. Yayına yeni bir metinle katkıda bulunan bir diğer yazar olan Lewis Johnson, Bilge Friedlaender’ın sergide yer alan çalışmalarını daha geniş bir felsefi bağlama oturturken, Gregory Volk ise sanatçının yapıtının malzemeden ve dokunuşlardan geçerek bize ulaşan derin kaynağı üzerinden sanatçıyı Amerikan kültür tarihi ile ilişkilendiriyor. Kitap küratörler Mira Friedlaender ile Işın Önol’un kaleme aldıkları ve bu serginin düşünsel ve fiili arka planını açığa çıkaran bir sunu metniyle kapanıyor.
Arter hosts Bilge Friedlaender’s solo exhibition entitled “Words, Numbers, Lines” between October 2016 and 15 January 2017. The exhibition, curated by Mira Friedlaender and Işın Önol, brings together works of the artist which have never been shown in Turkey nor exhibited elsewhere since the 1980s. Words, Numbers, Lines also marks the artist’s first solo exhibition since she passed away in 2000. The works in Words, Numbers, Lines centre upon Bilge Friedlaender’s rigorous investigation of created forms such as “line” and “square” as expressions of the relationship between humans and nature. The exhibition focuses on a specific period (1971-1983) of Friedlaender’s production, researching the infinite possibilities of a line, a torn line, and a square that defies gravity. She produced expansive yet intimate material for investigation. During this decade, even though she did not identify herself as a minimalist, Friedlaender develops a modest visual language utilising rather simple materials and meticulously continues her almost experimental search. She was in constant dialogue with her own work through her writing, questioning herself, and asking philosophical questions that remain compelling, and grant us access to her ideas. Engaging with the universal experiences of gravity, horizon, and perceptions of duality, Friedlaender created a body of work that is even more relevant today. Words, Numbers, Lines presents Friedlaender’s transcendent works, while the “conversation with herself” in the exhibition publication offers a personal and professional account of the artist. The essay is a fictive interview expressing Friedlaender’s artistic concerns, edited and compiled by the curators from a vast variety of text selected from published and unpublished material up to this day. The publication also includes an essay by Ahu Antmen, who knew and reviewed the artist in the 90s. Antmen brings a sensitive and historical reading of the work, primarily referring to the artist’s practices in Turkey, giving us a view of Friedlaender’s production towards the end of her life. Lewis Johnson, another contributor to the publication, puts Friedlaender’s selected works in the exhibition in a wider philosophical context, and Gregory Volk engages with the deep source of the work via material and touch, while connecting the artist to American cultural history. natura | 11
haberler | news
CONTEMPORARY ISTANBUL 19 ÜLKEDEN BİNİ AŞKIN ESERİ İSTANBUL’A GETİRİYOR CONTEMPORARY ISTANBUL BRINGS MORE THAN 1,000 WORKS FROM 19 COUNTRIES TO ISTANBUL Türkiye’nin ve bölgenin çağdaş sanat eserlerinin en iyi örneklerini sanatseverlerle buluşturan Contemporary Istanbul, 3-6 Kasım tarihlerinde İstanbul Kongre Merkezi ve Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleşecek. 19 ülkeden 70 galeri ve 520 sanatçının 1050 eserle katılacağı Contemporary Istanbul yeni bölümleriyle sanatseverlerin karşısına çıkmak için geri sayıma başladı. Bölgesel karakterinden aldığı güçle Orta Doğu, Balkanlar, Kafkasya ve Doğu Akdeniz ülkeleri ile beraber Avrupa ve Amerika’ya uzanan Contemporary Istanbul, tüm dünyaya hitap eden bir çağdaş sanat fuarı konumunda yer alıyor. Contemporary Istanbul’da bu yıl, Alman ressam ve enstalasyon sanatçısı Franz Ackermann; eserleri yurt dışındaki kurumsal koleksiyonlarda yer bulan Yeşim Akdeniz; İtalya başta olmak üzere farklı ülkelerde sergilediği fotoğraf ile resim arasında özgün bir dil yaratan eserleriyle ödüller alan Ali Alışır, video, fotoğraf ve kitap enstalasyonları yurt dışında pek çok galeride sergilenen Can Altay, seramik, heykel, video ve fotoğraf çalışmalarıyla yerleşik sanat anlayışını sorgulayan Burçak Bingöl, dünyada çok sayıda müzede eserleri bulunan Şilili sanatçı Victor Castillo, Altın Palmiye ödüllü, yönetmen, film ve fotoğraf sanatçısı Nuri Bilge Ceylan, video, fotoğraf, heykel ve çizimleriyle ön plana çıkan genç sanatçı Sibel Diker, 40 yıla yakın sanat hayatının geniş yapıt seçkisi İstanbul Modern’de sergilenmeye devam eden İnci Eviner, eserlerinde resim ve performans sanatını bir araya getiren İspanyol sanatçı Yago Horal, 2009 yılında İstanbul Bienali’nde de eserleri gösterilen Filistinli sanatçı Wafa Hourani; Türkiye’de performans sanatının öncü isimlerinden Şükran Moral, fotoğraf ve çizim estetiğini buluşturan Amerikalı sanatçı Isca Greenfield-Sanders, fotoğraf ve video çalışmalarıyla tanınan İranlı sanatçı Mamali Shafahi ve kültürlerarası kimlik meselesine yeni bakış açıları kazandıran İranlı sanatçı Farniyaz Zaker’in de aralarında yer aldığı 200’ü aşkın uluslararası sanatçının eserleri izleyiciyle buluşacak. Collectors’ Stories, Türkiye’nin önde gelen 60 çağdaş sanat koleksiyonundan, 120 eseri, Contemporary Istanbul sırasında ilk kez bir araya getirecek. Proje kapsamında Türkiye’nin önde gelen koleksiyonerlerinin kendi koleksiyonlarından seçeceği eserler fuar alanında 1.500 metrekareyi aşan bir alanda sergilenecek. Koleksiyonerlerin kişisel estetik anlayışlarını sunmalarına olanak sağlayacak sergi, Türkiye’de sanat koleksiyonerliğinin geçirdiği dönemsel değişimleri ve bugününü de tartışmaya açacak. Türkiye’nin sanat alım eğilimleri, motivasyonları ve stratejileri belge niteliği kazanacak. Farklı duruşları, tercihleri ve koleksiyonları bir araya getirecek olan proje, birliktelik ruhunu canlandırmayı amaçlarken yeni nesil sanat koleksiyonerleri için de adeta bir yol haritası çizecek. Eser seçiminin bizzat koleksiyonerler tarafından yapılacağı sergi, genç koleksiyoner adaylarının yanı sıra, ziyaretçi ve sanatseverlere yön verecek. Presenting the best examples of contemporary art works from Turkey and region to the taste of art enthusiasts, Contemporary Istanbul will take place at Lütfi Kırdar ICEC Rumeli Hall and Istanbul Congress Center between November 3-6. Hosting 1,050 works of 520 artists from 70 galleries and 19 countries, Contemporary Istanbul is counting the days for meeting with art enthusisasts to make its debut with its new sections. Extending over Europe and US along with the countries of Middle East, the Balkans, the Caucasus and East Mediterranean through the strength it takes from its regional character, Contemporary Istanbul stands for a contemporary art fair that addresses the whole world. This year’s program hosts works from more than 200 international artists including: the German painter and installation artist, Franz Ackermann; having works taken place in corporate collections abroad, Yeşim Akdeniz; deemed worthy of awards owing to his works that he exhibited in various countries with Italy being in the first place and created a unique language between photography and picture, Ali Alışır; exhibited his videos, photograph and book installations in many galleries abroad, Can Altay; questioning the established artistic perspective along with her ceramic, sculpture, video and photographic works, Burçak Bingöl; having his works in countless museums of the world, the Chilean artist Victor Castillo; the winner of the Golden Palm Award, director, movie and photography artist, Nuri Bilge Ceylan; standing out with her videos, photographs, sculptures and drawings, the young artist Sibel Diker; having exhibited a wide selection of works throughout her 40-year long life of art in Istanbul Modern, İnci Eviner; uniting painting and performing arts together in his works, the Spanish artist Yago Hortal; having her works displayed at the Istanbul Biennial in 2009, the Palestinian artist Wafa Hourani; one of the leading artists of the performance art in Turkey, Şükran Moral; bringing photography and the aesthetics of sketches, the American artist Isca Greenfield-Sanders; renowned by his photographic and video works, the Persian artist Mamali Shafahi and bringing new perspectives into the matter of intercultural identity, the Persian artist Farniyaz Zaker. Collectors’ Stories will assemble 120 works from the 60 leading contemporary art collections of Turkey for the first time in Contemporary Istanbul. Within the scope of the project, the works of the leading collectors of Turkey which they will choose from their own collections will be exhibited on a space spreading over 1,500 sqm of the fair area. Paving the way for the collectors to present their own esthetic perspectives, the exhibition will bring forward the periodical alterations of art collectorship and its current state in Turkey. Therefore the tendencies regarding art collecting, its motivations and strategies will be documented. Assembling different standings, selections and collections, the project aims to revive the spirit of togetherness and create a virtual route map for art collectors of the new generation. Work selections will be made personally by the collectors throughout the exhibition and it is going to shape the perspectives of young collectors, visitors and art enthusiasts.
haberler | news
BÜYÜK VALİDE HAN’DA YENİ BİR ÇAĞDAŞ SANAT ALANI A NEW CONTEMPORARY ART SPACE AT BUYUK VALIDE HAN BLOK art space, Çukurcuma’da bulunan ana merkezinin bünyesine farklı sanatsal çalışma, proje ve etkinlikleri destekleyecek yeni bir alan katıyor. 17. yüzyılda Kösem Mahpeyker Valide Sultan’ın Mahmutpaşa’da yaptırdığı, İstanbul’un en büyük hanı olarak bilinen Büyük Valide Han’ın içinde bulunan 210 odadan birini (53 numara) dönemsel güncel sanat projeleri, performanslar, mekâna özgü yerleştirme ile araştırmalar, seminer ve sanatçı atölye programları için sanat severlere açıyor. Günümüzde Han’ın odalarında dükkânlar, atölyeler, ofisler bulunuyor. Döneminde ticari olduğu kadar siyasi, sosyal ile dini bir merkez olarak da kullanılan Büyük Valide Han bir çok kültüre ve farklı coğrafyaların insanlarına ev sahipliği yapmıştır. Bu süreç içinde fiziki dokusunda, mekân kullanımında önemli dönüşümler geçirerek toplumsal ve ekonomik değişimlere de uyum sağlamıştır. İstanbul’un katmanlı ve derin tarihsel dokusunun en iyi örneklerinden biri olan Büyük Valide Han’ın belleğinde bir yer edinme amacıyla yola çıkan BLOK art space aynı zamanda şehrin belirli alanlarında toplanmış olan güncel sanat güzergahını da bu yeni rota ile genişletmeyi hedeflemektedir. BLOK art space Büyük Valide Han açılışı sanatçı Cansu Çakar’ın “İki Taraf” adlı sergisi ile gerçekleşiyor. 23 Ekim tarihinde açılacak olan sergi 17 Aralık’a kadar haftanın belirli günlerinde ziyaretçilere açık olacak. Sanatçı Cansu Çakar minyatür tekniğini kullanarak geçmiş ile güncel arasında kurduğu bağları bu sefer Büyük Valide Han belleğinden yola çıkarak kuruyor. Han’ın tarihini araştırırken derinlere inen ve Han’da uzun yıllar yer edinmiş İran kültürünün temellerini araştıran sanatçı Mani dini ile günümüz politikaları arasında benzerlik ve farklılıkları ortaya koyarak Han’da yeni bir arşiv ile araştırma sürecinin başlangıcına öncülük ediyor. İranlıların “Mader Han” dedikleri Büyük Valide Han’ın da tanıklık ettiği gelenek, adet ve ritüellere tekrar bakabilmenin yanı sıra nasıl araştırılabileceği sorusunu da vurgulayarak izleyiciyi hanın tarihi ile katmanlaşan hafızası arasında bir yolculuğa çıkarıyor. BLOK art space adds a new space to its body located in Çukurcuma in order to support various artistic studies, projects and events. Aiming for seasonal and up-to-date art projects, performances, installations and research intrinsic to different spaces, seminars and artists’ workshop programs; BLOK art space unveils one of the 210 rooms (room number 53) of Büyük Valide Han (Inn) which was built by Kösem Mahpeyker Valide Sultan in Mahmutpaşa during the 17th century. Currently, there are stores, studios and offices functioning in the body of the inn. Used as a politic, social, religious and also as a trading center during its period, Büyük Valide Han hosted many different cultures and people from various geographies and adapted to social and economic upheavals, through having significant transformations in its physical texture and spatial usage within this period. Started off with the purpose of attaining its presence in Büyük Valide Han which stands out as one of the best examples of Istanbul’s layered and deeply historic texture; BLOK art space also aims with this new route to broaden this current artistic positioning assembled in various parts of the city. Büyük Valide Han opening of BLOK art space takes place by the exhibition of the artist Cansu Çakar that is entitled “Both Sides”. Opening on October 23, the exhibition is open for visitors on the designated days of the week until December 17. Established bonds between past and present by using the miniature technique, artist Cansu Çakar this time uses these bonds by focusing on the memory of Büyük Valide Han. While studying the history of the inn, the artist explored the foundations of Persian culture that took its place in the inn for many years. She leads the initiation of a new archiving and research process by revealing facts about Manichaeism and the similarities and differences between this religion and current politics. She takes the audience to a journey between the history of the inn and its layered memory through emphasizing on the challange to explore the space, along with the traditions, habits and rituals which were hosted by Büyük Valide Han, known as “Mader Han” by the Iranians.
FESTİVAL VE ZİYAFET FESTIVAL AND FEAST Aylin Zaptçıoğlu’nun dördüncü kişisel sergisi “Festival ve Ziyafet”, 22 Aralık Perşembe günü Evin Sanat Galerisi’nde açılıyor. Resimlerinde oluşturduğu yalın kompozisyonlarında figürleri ön plana çıkaran Zapçıoğlu yeni sergisinde, insanın evrildiği süreçte topluluk oluşturma ihtiyacını, bunun bireydeki ve etrafındaki yansımalarını konu alıyor. Bazen kader arkadaşları da denilebilecek hayvanlar ve doğanın bakış acısını da görebileceğimiz insanın, resimlerde topluluk ötesindeki tarafını anlatıyor. Aslında çok yakın olduğumuz aynı zamanda da çok uzak gelen yaklaşımlarla karşımıza çıkıyor. Aylin Zaptçıoğlu’nun sergisi 22 Aralık-21 Ocak tarihleri arasında Evin Sanat Galerisi’nde izlenebilir. Fourth solo exhibition of Aylin Zaptçıoğlu, “Festival and Feast” opens in Evin Art Gallery on Thursday, December 22. Bringing figures forward in the vivid compositions that she creates in her paintings, Zaptçıoğlu tackles in her new exhibition the human necessity to form a society throughout the process of evolution and its reflections upon the individuals and their surroundings. In her paintings, she narrates the aspect beyond society for animals which can at times be referred as our sidekicks and humans who we can examine the perspective of nature. She steps forward with different approaches that in fact we stand close to but at the same time look highly unfamiliar. Exhibition of Aylin Zaptçıoğlu can be seen at Evin Art Gallery between December 22- January 21.
natura | 12
natura | 13
haberler | news
İSTANBUL VE KONUT KÜLTÜRÜ KONFERANSI ISTANBUL AND HOUSING CULTURE SYMPOSIUM IAPS-Culturespace çalışma ağı tarafından düzenlenen “KENT, KÜLTÜR ve KONUT” temalı ulusal Kültür ve Mekân Toplantıları’nın üçüncüsü, Özyeğin Üniversitesi’nin ev sahipliğinde 15-16 Aralık’ta yapılacak. “Kültür ve Mekân Öğrenci Buluşmaları” ile eş zamanlı olarak gerçekleşecek sempozyumun amacı; değişmekte olan kentsel mekânı sosyokültürel ve toplumsal açılardan yeniden okuyabilmek ve hızla değişen konut çevrelerindeki, mekânsal çeşitliliği tüm yönüyle anlayabilmek amacıyla çeşitli bilim dallarından araştırmacıların katılımıyla verimli bir paylaşımı ortaya koyabilmektir. Sempozyum ile küresel ve yerel etkiler ile değişen ve dönüşen İstanbul konut çevrelerine sosyokültürel ve mekânsal boyutlardan bakarak kenti bu açılardan incelemek hedefleniyor. Sempozyum, bu bağlamda kentsel mekândan konut ölçeğine kadar günümüz konut çevreleri üzerine kuramsal ve uygulamalı araştırma çalışmalarını gözden geçirmeyi ve değerlendirmeyi; evin sosyal bir kavram olarak önemi ve kentteki sosyal ve kültürel ilişkileri anlamak için ortaya koyduğu olgular, sorunlar ve sonuçlarını tartışmaya açmayı amaçlıyor. Organized by IAPS-Culturespace Network with the theme “CITY, CULTURE and HOUSE”, the third edition of national Culture and Space Meetings will take place on December 15-16 at Özyeğin University. Held simultaneously with “Culture and Space Student Meetings”, the symposium aims to present a productive sharing platform with the participations of researchers from various disciplines to reconsider the changing urban space through sociocultural and social aspects and fully understand the spatial diversity in rapidly-changing housing areas. Symposium intends to address Istanbul and housing areas which keep changing with global and local effects through sociocultural and spatial aspects and examine the city through these angles. Concordantly, the event aims to examine and evaluate the theoritic and practical research studies on housing areas encompassing urban spaces and housing standards; bring forward the significance of housings as a social concept and facts, problems and results they reveal in order to understand the social and cultural relations in the city. natura | 14
haberler | news
TEPTA’DAN GÜNDÜZ, IŞIK, GECE DAY, LIGHT, NIGHT FROM TEPTA
1991 yılında, aydınlatmanın sanatsal ve estetik boyutuna olan ilgi sonucu kurulan TEPTA Aydınlatma, 2016’da 25. yılını kutluyor. TEPTA bu çerçevede Türkiye’de ilk kez düzenlenecek bir ışık sergisine imza atıyor. İstanbul Modern Sanat Müzesi geçici sergi alanında yer alacak “Gündüz, Işık, Gece” başlıklı sergi, 22 Ocak tarihine kadar izlenebilecek. Temsilcisi olduğu tasarım odaklı markalar ile alanında öncü mimar, tasarımcı ve sanatçıları bir araya getiren, TEPTA’nın 25. yılını kutladığı bu özel serginin küratörlüğünü Almanya’dan UBL ve Brandi Institute’un kurucu direktörü, ışık tasarımcısı Ulrike Brandi üstlendi. Brandi’nin farklı saatler ve hava şartları altındaki ışıkları ile değişerek bambaşka duygulara bürünen İstanbul’un atmosferinden esinlendiği sergi için davetli katılımcıların “doğal ışık” kavramına yoğunlaşması istendi. Küratörün çağrı metninde yer alan konsept, katılımcıların “doğal ışığı” yeniden düşünerek yorumlamalarına olanak sağladı. Enzo Catellani, Refik Anadol, Christine Brandi, Emre Arolat, Melkan Gürsel ve Murat Tabanlıoğlu’nun da aralarında olduğu sergi katılımcıları ile gerçekleştirilecek bir sohbet programı ve üretim süreçleri başta olmak üzere, aydınlatma alanındaki filmlerden oluşan bir gösterim programı da izlenebilecek. Gösterimler, 5-6 Kasım 2016 tarihlerinde İstanbul Modern Sinema programı kapsamında izleyicilerle buluşacak. Established in 1991 over the interest taken in the artistic and aesthetic aspects of lighting, TEPTA Lighting celebrates its 25th year in 2016. TEPTA carries out a lighting exhibition that is organized for the first time in Turkey within this context. Situated at the temporary exhibition space of Istanbul Museum of Modern Art and entitled “Day, Light, Night”, the exhibition is open for visitors until January 22. Gathering leading architects, designers and artists along with the design-oriented brands it represents, TEPTA’s special exhibition for which they celebrate their 25th anniversary is curated by UBL from Germany and the lighting designer Ulrike Brandi who is the founding director of the Brandi Institute. Participants are asked to focus on the notion of “natural light” for the exhibition of which Brandi was inspired by the atmosphere of Istanbul, reflecting utterly different emotions depending on the lights that change upon different hours and weather conditions. The concept indicated in the call of the curator enabled participants to reconsider and interpret “natural light”. A program including talks with the exhibition participants such as Enzo Catellani, Refik Anadol, Christine Brandi, Emre Arolat, Melkan Gürsel and Murat Tabanlıoğlu and the production process being in the first place; a screening program consisting of movies on the lighting field will also be available for the visitors. Screenings will meet with the audience within the scope of the Istanbul Modern Cinema program between November 5-6, 2016.
HORASAN’IN YÜZLERİ FACES OF HORASAN Art On İstanbul, 19 Kasım tarihine kadar Horasan’ın “yüzü” merkeze alan çoklu bölünmüş kompozisyonlarının yanında, 20 yıllık üretiminden seçilen 25 parçalık bir portre yerleştirmesinin görüleceği “Yüz Her Şeydir” isimli sergisine yer veriyor. Horasan’ın kâğıt yüzeyler ve tuval üzerine çalışmalarının bir arada görülebileceği sergide, sanatçı insan duygularının gözlemlenebildiği yüze dair ifadelerin temsilinden hareket ederek bir tema oluşturuyor. Bu bağlamda sanatçının bir araya getirdiği kâğıt işler ve tuval çalışmaları, yüz ifadelerinin merkezde olduğu bir biçimde “anlatılar” oluşturuyor. Sanatçı için resme başlangıç noktası, çocukluk yıllarından itibaren kendisine poz veren insanların yüzlerini çizdiği kara kalem portrelerdir, yani yüzdür. Horasan, yüz çizerken insanları tanımaya, onları daha derinden anlamaya çalışır. Sanatçının kendi ifadesiyle “yüz çizmek, biraz da dünyayı tanımlamaktır”. Geleneksel sınırlarının ötesinde bir yaklaşımla “yüz” olgusunu ele alan Horasan’ın çalışmaları, konu nesneleri olan karakterlerden ve onların ifadelerinden ziyade, hem Horasan’ın kendisine, hem de izleyicisine açılan bir pencere olarak düşünülebilir. İnsan yüzünün belirgin, alışılmadık, sembolik ile ifadesel unsurlarını yakalayan ve sunan bir yapıya sahip bu “yüzler”in hiçbiri, direkt olarak belirgin bir figüre referans vermemektedir. Fazlasıyla imgeleme dayalı ve bu haliyle bir yandan kavranması zor; öte yandan tam da bu niteliğiyle yeni ve farklı okumalara açık çalışmaları ile Horasan, ezberlenmiş ve bilindik “suretlere” değil, bir tür duyguların portrelerini çizmeye odaklanır. Art on Istanbul introduces the exhibition entitled “The Face is Everything” by Horasan, where a 25-piece portrait installation selected through the last 20 years of artist’s portrait works can now be experienced along with polyptych figurative portraits focusing on “face”. The exhibition can be visited until November 19. In the exhibition hosting works on paper and canvas, Horasan creates a theme with reference to the representation of facial expressions where human emotions can be examined. In this context, paper and canvas works assembled by the artist create “narratives” where facial expressions are centralized. Starting point for the artist was the charcoal portraits (faces) of individuals posing for him since his childhood. While drawing faces, Horasan seeks to know humans better and try to understand them more deeply. In his own words: “Drawing a face is like defining the world.” Tackling “faces” beyond traditional limits, Horasan’s works can be seen as a window opening for both Horasan and the audience rather than the characters and their expressions. Having a pattern that captures and presents the distinct, unique, symbolic and expressive aspects of human face, none of these faces directly refer to a specific figure. Horasan’s works are highly leaning on imagination and therefore difficult to comprehend yet owing to this quality, Horasan focuses on portraying a certain kind of emotion pattern along with his studies allowing new and different interpretations instead of memorized and familiar “faces”.
KADIKÖY’DE TASARIM PARKI DESIGN PARK AT KADIKOY Yolu Kadıköy’den geçen tasarımcılar ve tasarım severler, 3. İstanbul Tasarım Bienali’nin “Yaratıcı Mahalleler” programı kapsamında Yoğurtçu Parkı’nda bir araya geliyor. “The Taste of İstanbul” başlığı ile Tasarım Parkı işbirliğinde gerçekleştirilen program, 20 Kasım 2016 tarihine kadar Yoğurtçu Parkı ve çevresinde izlenebilir. Gamze Yalçın, Yılmaz Zenger, Solo Projeler, Özlem Tuna, Banu Apaydın, Aslı Hazar, Görkem Sever, Fatma Tosun’un çalışmaları etkinlik boyunca izleyicilerle buluşacak. Tasarım Parkı tarafından, Yılmaz Zenger’in isim sahipliğinde gerçekleşen “The Taste of İstanbul” ilk olarak, 2012 yılında Milano Tasarım Haftası’nda sergilenmişti. Proje bu kez, tasarımcıları ve tasarım severleri Kadıköy’de bir araya getiriyor. Designers and design enthusiasts happen to pass the streets of Kadıköy are gatherin in Yoğurtçu Park within the scope of “Creative Districts” program of the 3rd Istanbul Design Biennial. Carried out by the cooperation of Design Park with the theme “The Taste of Istanbul”, the program can be visited at Yoğurtçu Park and around until November 20, 2016. Works of Gamze Yalçın, Yılmaz Zenger, Solo Projects, Özlem Tuna, Banu Apaydın, Aslı Hazar, Görkem Sever and Fatma Tosun will meet with the audience throughout the event. Organized by Design Park with the title found by Yılmaz Zenger, “The Taste of Istanbul” was primarily exhibited at Milan Design Week in 2012. This time, the project rallies designers and design enthusiasts in Kadıköy. natura | 15
haberler | news
İNCİ EVİNER İÇİN SON HAFTALAR LAST WEEKS FOR İNCİ EVİNER İstanbul Modern’in düzenlediği İnci Eviner Retrospektifi, sanatçının 1980’li yıllardan günümüze uzanan yaratım sürecini bir araya getiriyor. Sergi, Eviner’in desenden resme, videodan yerleştirmeye, fotoğraftan heykele uzanan zengin ifade arayışının gelişim ve dönüşümünü görünür kılıyor. Eviner’in sanatsal birikimini kronolojik bir akış yerine, geçmiş ile şimdiyi birbiri içerisine konumlandıran ve sergi mekânını da sergilemenin içerisine dahil eden, farklı bir kurgu ile izleyiciye sunuyor. Eviner’in çalışmalarının merkezini desen oluşturuyor. Çalışma pratiğinin başlangıç noktasını kağıt üzerine çizgi ile oluşturduğu dışavurumlar olarak tanımlayan sanatçı, sanat tarihine ait alegori, ikonografi, illüstrasyon ve mitolojilerden güncel ideogram ve piktogramlara uzanan, sınırsız bir görsel dilin içerisinde gezinerek kendi sanat anlayışını her defasında daha da zenginleştirerek oluşturuyor. Güzel olanın içindeki şiddeti, bastırılmış olanın potansiyelini ve bilinçaltının eşsiz yaratıcılığını iç içe örerek güncel, güncel olduğu kadar da zamansız olduğu izlenimi veren yapıtlar kurguluyor. İlgi ve araştırma alanlarının çeşitliliği açısından şüphesiz kuşağının en yaratıcı ve güncel sanatçılarından biri İnci Eviner. Serginin bir araya getirdiği yaklaşık kırk yıllık döküm, onun hem kendisi ile hem de insanı var eden bilinçaltı, kültür, tarih, doğa ve sanat bütünlüğü ile kurduğu derin bağın zenginliğini ortaya koyuyor. Levent Çalıkoğlu ve Senem R. Kantarcı küratörlüğündeki sergi, 27 Kasım’a kadar İstanbul Modern’de görülebilir. This retrospective of İnci Eviner, put together by Istanbul Modern, showcases the artist’s creative process from the 1980s to the present. It allows us to see the development and transformation of her rich search for expression, which extends from drawing, painting, and video to installation, photography, and sculpture. The presentation of Eviner’s artistic output is not strictly chronological, but rather interweaves past and present, and even incorporates the exhibition space itself. Drawing is central to Eviner’s works; she defines the point of departure of her practice as expressions made through lines on paper. She builds and constantly enriches her artistic approach, strolling through a boundless visual language ranging from art historical allegories, iconographies, illustrations, and mythologies to contemporary ideograms and pictograms. Weaving together the violence at the heart of the beautiful, the potential of the repressed, and the unmatched creativity of the unconscious, her works appear simultaneously contemporary and timeless. In terms of the diversity of her areas of interest and research, İnci Eviner is undoubtedly one of the most creative and contemporary artists of her generation. The exhibition brings together an inventory that spans close to forty years and reveals the rich and profound connections she establishes both with herself and with the unity of art, culture, history, nature, and the unconscious that makes us human. The exhibition which is curated by Levent Çalıkoğlu and Senem R. Kantarcı, can be seen until 27 November at Istanbul Modern.
haberler | news
KONUT KONFERANSI 2016 HOUSING CONFERENCE 2016 “Yapı Dünyasının Bilgi Merkezi” Yapı-Endüstri Merkezi tarafından 22 Kasım tarihinde düzenlenecek Konut Konferansı, Türkiye’de; yapı, gayrimenkul, inşaat, tasarım ve mimarlık alanlarının önde gelen temsilcilerini buluşturmaya devam ediyor. Sektörün gelenekselleşen buluşmasında, inşaat sektörünün yapı ta şı olan ‘konut’ meselesi “Konut Sahibi Olmak Ya Da Ol(a)mamak?” temasıyla farklı perspektifler çerçevesinde değerlendirilecek. Or ta ve alt gelir grubu ile 35 ya ş altı bireylerin Türkiye’de konuta erişiminin nasıl olacağı bu sene Konut Konferansı’nın temel konu ba şlığı olacak. A sınıf gelir grubu yanı sıra or ta ve dar gelirliye konut üretimi meselesinin tar tışılacağı Konut Konferansı’nda, 2016 yılında tüketiciye yön veren gelişmelerle ilgili güncel veriler irdelenirken, son kullanıcının sorularına da yanıt arayacak. Türkiye nüfusunun yarısını oluşturan 35 ya ş altı nüfusun konut sahibi olmasına ilişkin geliştirilmesi gereken politikalar, teşvik stratejileri üzerinden finansal, hukuki ve sosyal boyutlarıyla masaya yatırılacak. Tüm gün sürecek konferans boyunca, İstanbul’un durdurulamayan büyüme ivmesi, kentsel dönüşüm arzının niteliğindeki değişimler, yeni neslin ihtiyaçları, erişilebilir konut ve mekânsal karar destek sistemleri gibi pek çok güncel tar tışma ve çözüm önerisi uzman konuşmacıların katılımıyla tar tışmaya açılacak. Konferans kapsamında ya zılı kaynak yaratmak ve bilgi payla şımına katkıda bulunmak amacıyla her yıl olduğu gibi bu yıl da etkinliğe özel bir ga zete ha zırlanıyor. “Konut Ga zetesi” ile iletişim ve bilgi payla şımının güçlenmesine, bu alanda kalıcı bir kaynak oluşturulmasına katkıda bulunulması hedefleniyor. Organized by “The Information Center of the Building World”, Building Information Centre to be held on
3. ULUSAL YAPI KONGRESİ VE SERGİSİ 3RD NATIONAL BUILDING CONFERENCE AND EXHIBITION TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi tarafından 24-26 Kasım tarihlerinde gerçekleştirecek olan 3. Ulusal Yapı Kongresi’nin ana teması “Teknik Tasarım, Güvenlik ve Erişilebilirlik” olarak belirlendi. Yapı sektörü ile çevre, tasarım, üretim, kullanım, koruma, denetim, yönetim, güvenlik ve yıkım süreçleri arasındaki ilişkilerin tartışılacağı; sorun ve çözüm önerilerinin paylaşılacağı bir ortam sağlamak amacıyla düzenlenen kongrenin sonunda Bilim Kurulu tarafından seçilecek üç bildiri ödüllendirilecek. Mesleki eğitimi ön plana alarak mimarlık ile ilgili meslek gruplarının hızla gelişen bu ortamı takip edebilmeleri ve ortama katkıda bulunabilmeleri amacıyla gerçekleştirilecek kongrenin konu alan başlıkları şöyle belirlendi: Yapı ve Yapım Teknolojileri, Yapı Malzemeleri, Yapı ve Çevre İlişkisi, Yapı ve Çevre Güvenliği, Herkes için Erişilebilirlik, Tarihi Yapı ve Çevre, Restorasyon ve Koruma, Yapı Denetimi, Proje ve Yapım Yönetimi. Organized by the Chamber of Architects of Turkey (TMMOB) Ankara Branch for November 24-25-26, the 3rd National Building Conference’s main theme is designated as “Technical Design, Security and Accessibility”. Conference aims to establish an environment where the relations between environment, design, production, usage, preservation, supervision, management, security and demolishment processes pertaining to building industry can be discussed and therefore various problem and solution suggestions can be shared. At the end of the conference, three of the manifestos will be awarded by the Science Council. Realized for the architectural occupational groups to keep up with this fast-growing environment and contribute to the field, the subject areas of the conference are: Structure and Building Technologies, Building Materials, Relations between Structure and Environment, Structural and Environmental Safety, Accessibility for All, Historical Structure and Environment, Restoration and Preservation, Building Supervision, Project and Building Management. natura | 16
November 22, Housing Conference continues to gather leading representatives of building, real estate, construction, design and architecture fields of Turkey. Traditional gathering of the industry will provide the opportunity to evaluate the “housing” issue through various perspectives with the theme “Owning or Not Owning a House”, which stands out as the core element of the construction industry. The method of accessing a housing in Turkey for individuals under 35 who per tain to lower-middle income groups will be the key agenda at this year’s Housing Conference. Discussing the housing produc tion issue with individuals from class A and lower-middle income groups, the Housing Conference will scrutinize updated data on developments that shaped the consumers in 2016 and seek answers to the questions of end-users. Policies requiring to get developed concerning the population under 35 which covers half of the Turkey population will be discussed in detail through incentive strategies within financial, legal and social aspec ts. Many topical discussions and solution proposals such as the unstoppable growth momentum of Istanbul, alterations regarding the quality of urban transformation submissions, requirements of the new generation, accessible house and spatial decision suppor t systems will be opened up for discussion with the par ticipations of exper t speakers throughout the conference which will continue all day. Just like ever y year, a special newspaper is prepared within the scope of the conference this year in order to create a written source and contribute to knowledge sharing. “Housing Newspaper” aims to strengthen the communication and knowledge sharing and create a body of written sources regarding this field. natura | 17
haberler | news
MİMARLAR ODASI’NDA KORUMA KONFERANSLARI DİZİSİ SERIES OF CONFERENCES ON PRESERVATION AT THE CHAMBER OF ARCHITECTS M imar lar Oda sı İs t anbul Büyükkent Şubesi’nin sonbahar-kış etkinlikler i çerçevesinde, Zeynep Eres t araf ından düzenlenen konferans dizisi, Osmanlı ve Cumhur iyet Dönemi’nde kor uma kültür üne odaklanıyor. B eş sunum olarak t anımlanan “Osmanlı’dan Cumhur iyet ’e Tür kiye’de M imar i Kor uma Kültür ü Konferanslar ı”, Tür kiye’de mimar i kor uma kültür ünün oluşumunu ve gelişimini uzmanlar t araf ından t anıt mayı a maçlıyor. Konferans dizisinin ilk sunumunu yapacak olan Doç. Dr. Deniz Mazlum, Osmanlı dünyasında “Ata yadigarı” tarihi eserleri algılama, koruma kaygısı ve onarım yaklaşımlarını, özellikle 18. yüzyıla yoğunlaşan bir perspektifle anlatacak. Ardından Prof. Dr. Edhem Eldem 19. yüzyılın çağdaşlaşma çabaları çerçevesinde Batı’daki kurumlaşma ve yasalaşma süreçlerinin izlenerek Osmanlı devletinde uyarlanması çabasını aktaracak. Prof. Dr. Zeynep Ahunbay, genç Cumhuriyet’in görkemli Selçuklu ve Osmanlı anıt eserlerini koruma çabasını, dönemin önde gelen uygulamacı mimarı Ali Saim Ülgen’in çalışmaları üzerinden değerlendirecek. Ardından Y. Doç. Dr. Selcen Coşkun, Ali Saim Bey’in de katkılarıyla gelişen üç kadın mimarımızın, Cahide Tamer, Mualla Eyüboğlu Anhegger ve Selma Emler’in gerçekleştirdiği çok sayıda restorasyon uygulamasını örnekleyerek 1940’lı yıllardan 1970’lere mimari koruma ortamını tanımlayacak. Konferans dizimizin son konuşmacısı arkeolog Nezih Başgelen de Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında İstanbul’da kent içinde yapılan kazı ve koruma çalışmalarını anlatarak, günümüzde Yenikapı kazıları ile gündemimize giren kent arkeolojisi kültürünün ilk adımlarını orta koyacak. Ekim ayında başlayıp, 18 Şubat tarihine kadar gerçekleşecek olan konferanslar saat 16.00’dan itibaren Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Karaköy Binası’nda izlenebilir. Held by Zeynep Eres within the scope of the fall-winter events of Chamber of Architects Istanbul Metropolitan Branch, the series of conferences focuses on the preservation culture during the Ottoman and Republic Period. “Conferences on Architectural Preservation Culture from the Ottoman Period to Turkey” is defined in five presentations and aims to present the formation and development of the architectural preservation culture in Turkey. Making the first presentation of the conference series, Assoc. Prof. Deniz Mazlum will present the approaches related to perceiving historical buildings that are survived through the ages, concerns over preservation and restoration with a perspective centered upon the 18th century. Later on, Prof. Edhem Eldem will relay information within the scope of modernization struggles of the 19th century on the effort to adapt the institution and enactment phases of the West into the Ottoman Empire. Prof. Zeynep Ahunbay will evaluate the preservation efforts concerning glorious monumental structures of Seljuk and Ottoman Empire during the young republic period through the studies of Ali Saim Ülgen, one of the leading pragmatic architects of his period. Following this presentation, Assoc. Selcen Coşkun will illustrate many restoration implementations carried out by three women architects improved upon the contributions of Mr. Ülgen; Cahide Tamer, Mualla Eyüboğlu Anhegger and Selma Emler and describe the architectural preservation studies between 1940’s and 1970’s. Final speaker of the series, the archaeologist Nezih Başgelen will introduce the first steps of the urban archaeology culture that once again came to the fore with Yenikapı excavations, through narrating the urban excavation and preservation works carried out in Istanbul during the foundation years of the Republic. Inaugurated in October and carrying on until February 18, the conferences can be attended at the Chamber of Architects Istanbul Metropolitan Branch, Karaköy Building after 16.00. natura | 18
haberler | news
TÜRKİYE’DEKİ EN KAPSAMLI SERGİSİ İLE NİL YALTER NİL YALTER WITH HER MOST EXTENSIVE EXHIBITION IN TURKEY Arter, Ekim 2016–15 Ocak 2017 tarihleri arasında Nil Yalter’in Türkiye’de bugüne kadar gerçekleşen en kapsamlı sergisine ev sahipliği yapıyor. Küratörlüğünü Eda Berkmen’in yaptığı “Kayıt Dışı” başlıklı sergi, Yalter’in yapıtlarındaki ana tema ve motiflere genel bir bakış niteliği taşıyor. Yalter’in resim, fotoğraf, yazı, kolaj, performans, video gibi farklı mecraları bir araya getiren yerleştirmelerinin birçoğu Türkiye’de ilk kez sergileniyor. Sanatçı, eserlerinde kayıt dışı kalmış kişi, duygu ve bilgilere geniş yer veriyor; bireyin toplumsal normlar ve kontrol mekanizmaları karşısında geliştirdiği var olma stratejilerini araştırıyor. Nil Yalter, işçiler, kadınlar ve göçmenler başta olmak üzere tarih anlatılarından dışlanmış bireylerin varoluş mücadelelerini işlerinin odağına alır. Etnografi, edebiyat, sosyoloji, bilim, sözlü tarih ve kültürel gelenekler başta olmak üzere birçok disiplinden yararlanarak ürettiği bu eserlerle sanatçı, beden, mekân ve bilginin güç odakları tarafından kontrol edilmesine başkaldırır. Yalter çalışmalarında belgesel ve şiirsel dili bir arada kullanarak ve tıpkı bir şaman gibi farklı kimliklere bürünerek kişisel ve toplumsal sarsıntılarla yüzleşir; toplum dışına itilmiş kişilerin hikâyelerine odaklandığı yapıtlarıyla, alternatif bir tarih yazımı oluşturur. Yalter, üretiminin ilk yıllarından itibaren göç konusuna yoğun bir şekilde odaklandı. Göçmen işçilerin sorunlarını, onların yaşam mücadelelerini etnografik bir yöntem kullanarak topladığı objeler, video röportajlar ve görseller ile belgeledi. “Kayıt Dışı”, sanatçının “Geçici Meskenler” (1974-1977), “Göçmenler” (1976-2016) ve “Şu Gurbetlik Zor Zanaat Zor” (1983) serilerinden İstanbul bağlamına ve sergi mekânının özelliklerine göre seçilmiş olan çalışmaları bir araya getiriyor. Bu eserler önemli birer tarihsel belge olmanın yanı sıra, izleyiciye farklı bakış açılarını inceleme imkânı veren esnek, geçirgen, çok dilli kurgusal birer mekân olarak da işliyor. Sergiye, Eda Berkmen’in küratoryal çerçeveyi sunduğu yazısının yanında akademisyen Başak Ertür, küratör Fatoş Üstek, kültürel antropolog Bernard Dupaigne’in ve tarihçi Philippe Artières’in kaleme aldığı metinleri içeren Türkçe ve İngilizce iki dilli bir yayın da eşlik ediyor. Arter presents “Off the Record” by Nil Yalter between October 2016 and 15 January 2017. Curated by Eda Berkmen, the exhibition is a thematic overview of Yalter’s hybrid installations that combine painting, photography, writing, collage, performance, and video. Yalter’s work explores individual’s strategies for survival in the face of society’s control mechanisms and norms, focusing on omitted facts, invisible people, enclosed places and repressed emotions. The exhibition title refers to these subjects that are denied a place in official histories. With an acute awareness of the way space, body and knowledge are manipulated by authorities to maintain control over the masses, Yalter looks to the margins. She documents the struggles and dwellings of the unseen members of society: the labourers, women and immigrants. In her research, Yalter brings together diverse disciplines such as folk tradition, literature, ethnology, natural sciences and philosophy. She creates a unique visual language that fuses fact and fiction, as well as documentary, poetry and performance. Just as a shaman inhabits other realms and bodies during trance, Yalter leaves the confines of identity to deal with personal and collective trauma. Yalter focuses extensively on the subject of immigration. She documents the struggles of migrant workers, through objects, visuals and video interviews that she collected using ethnographic methods. Off the Record brings together a selection of works from the artist’s “Temporary Dwellings” (1974-1977), “Immigrants” (1976-2016) and “Exile is a Hard Job” (1983) series that are chosen for the context of Istanbul and the specificities of the exhibition space. Beyond their significance as historical documents, these works are also flexible, permeable, and multilingual fictional spaces that allow the audience to observe different points of view. The exhibition is accompanied by a bilingual publication with texts by cultural theorist Başak Ertür, curator Fatoş Üstek, cultural anthropologist Bernard Dupaigne, historian Philippe Artières, alongside an essay by Eda Berkmen elaborating on the conceptual framework of the exhibition.
natura | 20
haberler | news
proje | project
MEKÂNIN PERSONASI PERSONA OF SPACE
Bağımsız sanat grubu Grup Pipo, 5. sergisi “Mekânın Personası”nda sanatçılar Refik Doğu Özgün ve Merve Temel’in işlerini izleyiciyle buluşturuyor. 2012 yılından beri her sene ARTIST bünyesinde yer alan bağımsız sanat grubu, fuarın sanatçılarına “Umulmadık Topraklar” çağrısında bulunmasıyla, kişisel üretimlerini ve temalarını fuar ile bir başlık altında toplamayı hedefliyor. Özgün ve Temel, bu sergide kendilerini birer göçmen, yaratım süreçlerini ise umulmadık topraklar olarak tanımlıyorlar. Varılan veya göç edilen toprakların umulmadık olması, umulmadık bir insana dönüşmeyi doğuracaktır. Kişinin yaşadığı sanrı bittiğinde, gerçeklik umulmadık bir toprak olacaktır. Gerçekliğin ve sezgilerin aynı anda paylaşıldığı gerilimli bir süreci resmetmekte Pipo Grubu. “Kişilerin personası olduğu gibi mekânların da personası vardır,” söylemi ile yola çıkan sanatçılar, uykudan uyanma hali, uyandığında “burası neresi” veya “ben nerdeyim” sorusu -şaşkınlığı- ile ve bir yandan da gerçekliğin sadist doğasına dahil olmama veya ondan zarar görmeme tedbiriyle diğer bir gerçekliğe, zihnin yarattığı tekinsizliğe yöneldiler. Bergman’ın Persona filminde de tüm bu yaratım süreci imlenmektedir. Mekânların kazandığı kimlik ve onlara verilen görevler, ancak içlerinden çıkıldığı anda farkedilen maskeler gibi olmuşlardır. Her maske bir insan için yeni bir alan açacaktır ya da yeni mekânlar insanlara farklı maskeler takacaktır. Umulmadık olan; o maskelerin çıkartıldığı an ve yer olacaktır. “Umulmadık Topraklar” konu başlığı Özgün ve Temel’e göre bir avangard olana çağrı niteliği taşımaktadır. Sanatçılarından beklenen bizi şaşırt çağrısı, iştahlı bir beklentidir. Özeleştiri safhalarına neden olan bu çoşkulu çağrı, sanki toplumun dönüşmeye, değişmeye hazır olduğu bir ütopyayı barındırıyor. Ne geçmişi ne de geleceği ya da nerede olunduğu ikinci planda olarak ve kim ve nasıl sorularına cevap vermeyen, sadece şimdinin ve o yerin umulmadık olduğuna işaret ediyor Grup Pipo. Seyirciye maskelerinden kurtulmak için bir farkındalık yaratıyor “Mekânın Personası” adlı sergi. Umulmadık Topraklar, 12-20 Kasım tarihleri arasında TÜYAP Kongre ve Fuar Merkezi’ndeki ARTIST 2016’da görülebilir. Independent art collective Group Pipo presents the works of Refik Doğu Özgün and Merve Temel within the scope of their 5th exhibition, “Persona of Space”. Taking part each year in the body of ARTIST since 2012, the independent art collective aims to assemble their individual works and themes under the same title with the help of the fair and the occasion of fair’s call entitled “Unexpected Territories”. For this exhibition, Özgün and Temel define themselves as immigrants and their creation processes as unexpected territories The unexpected nature of territories that you reach or immigrate will eventually turn you into an unexpected person. When the illusion ends, reality will become an unexpected territory. Group Pipo illustrates an intense process where reality and intuitions are shared simultaneously. Started off with the statement “Just like people, spaces also have their own personas”, the artists meditated on another reality, so to say an uncanniness which the mind created; through the awakening state, the striking confusion when one awakes with questions like “what is this place?” or “where am i?” and the precaution of not getting involved in the sadistic nature of reality or getting hurt from it. These creation processes are also treated in Bergman’s film “Persona”. The identity of spaces and the tasks assigned for them are as good as masks that you notice when you take them off. Each mask will either create a new space for a person or new spaces will put on different masks for different people. Therefore the unexpected will present the exact moment and place where the masks are taken off. According to Özgün and Temel, the title “Unexpected Territories” represents a call for the avant-garde. The “surprise us” call expected from the artists presents an appetent expectation. Causing selfcriticism phases, this enthusiastic call embodies an utopia supposing that the society is ready to transform and change. It indicates that only the present and the place are unexpected, without responding to the questions of “who?” and “how?” through leaving the past, the future and the present location in the background. The exhibition “Persona of Space” creates an awareness for the audience to get rid off their masks. tors at ARTIST 2016 in the TUYAP Unexpected Territories is open for visiFair and Congress Center between November 12-20. natura | 22
natura | 23
haberler | news
haberler | news
VİSEGRAD GRAFİK TASARIM GÜNLERİ
HER YERDE, HİÇBİR YERDE
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ve Macar Kültür Merkezi işbirliğinde, 3-4 Kasım tarihlerinde Visegrad Grafik Tasarım günleri düzenleniyor. Visegrad Dörtlüsü Orta Avrupa ülkeleri Çekya, Macaristan, Polonya ile Slovakya’da grafik tasarımın, kamusal alanı ve sosyal iletişimi nasıl etkileyeceği Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde tartışılacak. Görüşlerini sunacak olan tasarımcılar ve küratörler, projelerini ve metotlarını Türkiye’den profesyonel katılımcılarla paylaşacaklar. Grafik tasarımın, geniş sosyokültürel bağlama dair özellikleri özümsediği yönündeki önermeyi dikkate alan “Public 4— Visegrad’dan Grafik Tasarım” sergisi eşliğinde katılımcı tasarımcıların kamusal alanı en çok etkileyen ya da kamusal alandan en çok etkilenmiş eserleri ön plana çıkarılacak. Marcin Nowicki ve Katarzyna Nestorowicz (Post Studio Noviki, Varşova, Polonya), zihinsel sınırlarımızı görsel dil işaretlerine nasıl dönüştürebileceğimize dair “Bilginin Yabancı Alanları” başlıklı bir grafik tasarım atölyesi verecekler. Tüm etkinlikler 3. İstanbul Tasarım Bienali Paralel Etkinlik Programı kapsamında gerçekleştirilmektedir.
Zilberman Galeri, Azade Köker’in “Her Yerde, Hiçbir Yerde” isimli yeni sergisini ağırlıyor. Sergi, 12 Kasım tarihine kadar galerinin Mısır Apartmanı’ndaki ana mekânında görülebilecek. Tekniğindeki farklılık, şeffaflık ve hassasiyet aracılığıyla ulaştığı “melezleme”yi kaçınılmaz bir hayatta kalma mekanizması olarak gösteren Azade Köker, önceki dönem çalışmalarında ağırlıklı olarak kimlik ve aidiyet konularına değinir. İleri dönem çalışmalarında ise doğayı, kültürel bir yapı olarak müzakere eden Köker, insanlar tarafından müdahaleye uğramış bir doğanın görüntülerini yaratıyor ve bunları yüzeyde tekrar eden bir desen aracılığıyla tahlil ediyor. Yüzey katmanlama ve yeniden işlemeyle görüntünün mükemmelliğini ve okunaklığını bozan ve resimlerin olanaklarını yorumlayan sanatçı, yeni sergisi Her Yerde, Hiçbir Yerde’de, her geçen gün daha da bulanıklaşan, anlamını yitiren sınırlar üzerinden, güncel sosyopolitik ortamdaki bireylerin zorunlu ya da gönüllü yer değişimine ve bu durumun sonuçlarına odaklanıyor. Günümüzde yaşanan savaşların, gelecekte yaşanacak doğal felaketlerin de habercisi olduğunu ifade eden sanatçı, bu felaketlerin, korunmaya çalışılan ve uğruna savaşlar verilen sınırları zorlayacağını gösteriyor. “Ormanı göremiyorum ağaçlardan,” diyen Köker, doğayı betimlediği çalışmalarında, sınırları belirsiz doğal mekânlar ve yakında anlamını kaybedeceğine inandığı politik sınırlar üzerinden sınırsızlığı vurguluyor.
VISEGRAD GRAPHIC DESIGN DAYS
Visegrad Graphic Design days are organized in cooperation with Mimar Sinan University Faculty of Fine Arts and Hungarian Cultural Centre between November 3-4. The effect of graphic design in the Visegrad Quartet, Central European Countries; Czech Republic, Hungary, Poland and Slovakia related to public space and social communication will be discussed in Mimar Sinan University Faculty of Fine Arts. Designers and curators will present their opinions and share their projects and methods with the professional participants from Turkey. Reckoning with the proposal stating that graphic design absorbs the features per taining to broad socio-cultural context, “Public 4 – Graphic Designs from Visegrad” exhibition will feature the works of par ticipant designers that are highly af fec ted or af fec ted by the concept of public space. Marcin Nowicki and Katarzyna Nestorowicz (Post Studio Noviki, Warsaw, Poland) will conduc t a graphic design workshop entitled “Strange Areas of Information” that will focus on how we can turn our cognitive limits into visual language signs. All the events will be organized within the scope of the 3rd Istanbul Design Biennial-Parallel Event Schedule. natura | 24
EVERYWHERE, NOWHERE
Zilberman Gallery hosts the new exhibition of Azade Köker entitled “Everywhere, Nowhere”. The exhibition can be visited at the main space of the gallery located in Mısır Apartment until November 12. Presenting the “hybridity” she reached through the uniquness, transparency and sensibility in her technique as a mechanism of survival, Azade Köker mainly touched on matters of identity and belonging in her previous works. Confering nature as a cultural structure in her current works, Köker produces images that humans have intervened in and analyzes them through a pattern repeating on the surface. Deconstructing the perfection and legibility of the image through surface layering and reprocessing and interpreting the possibilities of paintings; the artist focuses on people’s voluntary or involuntary movements in today’s current sociopolitical atmosphere and the consequences of this situation through boundaries that become increasingly blurry and meaningless, in her new exhibition entitled Everywhere, Nowhere. Stating that today’s wars are the precursors of natural disasters of the future, the artist illustrates that these natural disasters will push the boundaries that people are trying to preserve by fighting for them. Saying “I can not see the forest because of the trees”, Köker emphasizes on boundlessness in her works where she depicted nature through natural spaces with ambiguous delineations and political boundaries that she believes will lose their meaning in near future.
SARIYERLİLER VE MİMARLIK ÖĞRENCİLERİ, RENKLERİ TARTIŞMAK İÇİN BULUŞTU RESIDENTS OF SARIYER AND STUDENTS OF ARCHITECTURE RALLIED TO DISCUSS COLORS Sarıyerliler ve İstanbul’un dört bir yanından mimarlık öğrencileri, ekim ayında semtin hafızasındaki renkleri tartışmak için Sarıyer’de bir araya geldiler. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi öğretim üyeleri Ayşegül Kuruç ve Aylin Ayna tarafından yürütülen atölye boyunca, mimarlık fakültesi öğrencileri ve mahalle sakinlerinden oluşan iki grup Sarıyer mahallelerinin hatırlanan renkleri üzerine çalıştılar. Çalışmanın ürünleri, 3. İstanbul Tasarım Bienali süresince 20 Kasım’a kadar Sarıyer’deki PETRA Showroom’da sergilenecek. Çalışma, bir görsel duyum olan rengin, hatırlama, hissetme ve bağ kurma ile ne denli ilişkili olduğunu saptamayı amaçlıyor. İstanbul gibi çok katmanlı bir şehrin yine kendisi gibi çok katmanlı yapıya sahip semtlerinden birinde bu çalışmayı yapmanın, semt sakinlerinin mekânla kurmuş
oldukları
anılarına
ve
hissettirdikleri onları
bağları,
yaşamlarına üzerine
paylaşmak
için
mekânın kattıkları,
düşünmek bir
ile
platform
oluşturması planlanıyor. Residents of Sarıyer and architecture students from all over Istanbul came together in Sarıyer on October to have a discussion about the colors engraved in the memory of the district. Conducted by the faculty members Ayşegül Kuruç and Aylin Ayna of Mimar Sinan University Faculty of Fine Arts, the workshop embraced the students of architecture and residents of the neighborhood to work on the colors of Sarıyer neighborhoods. Products made within the scope of the workshop will be exhibited at PETRA Showroom in Sarıyer during the 3rd Istanbul Design Biennial until November 20. The workshop aims to detect the extent of relations of colors providing visual senses, with the notions of remembering, feeling and bonding. By conducting this kind of a workshop in one of the multi-layered districts, again of a multi-layered city of Istanbul; the event aims to focus on the bonds established with the space by the residents, contributions and evokings of the space regarding their memories and lives and create a platform in order to the share them.
natura | 25
haberler | news
ODNOSVECHNİK: AYARLANABİLİR ŞAMDAN ODNOSVECHNIK: AN ADJUSTABLE CANDLE HOLDER Kaynak/Source: Designmilk
Rus t a sar ımcı Yaroslav Misonzhnikov, gelenek sel Yakutist an yer leşimler inde görülen ve Saint Petersburg’da bulunan Rus Etnograf ya Müzesi’nde sergilenen alışılagelmiş örnekler inden çok farklı olan şamdanlardan esinlenerek Odnos vechnik’i t a sar ladı. Odnos vechnik, geceler i mum alevini aynı seviyede tutmak için mumun seviyesini ayar lamaya yarayan mermer bir şamdan. Tabanı ahşap bir kol t araf ından donat ıldığ ı için mum yandıkç a 3 farklı seviyede mumun yük selmesini sağlıyor.
natura | 26
Russian designer Yaroslav Misonzhnikov designed a candle holder that was inspired by an unusual appliance that’s usually found in traditional Yakutian dwellings and can now be found displayed in The Russian Museum of Ethnography in Saint Petersburg. Odnosvechnik is a marble candle holder that can be adjusted so that you can move the candle higher or lower to keep the flame at the same level all night. The base of the candle holder is equipped with a wooden lever that raises and lowers the candle to three different heights, so as the candle burns down, you can raise the candle.
haberler | news
SAN GİOVANNİ BATTİSTA KİLİSESİ BÜYÜLEMEYE DEVAM EDİYOR THE CHURCH OF SAN GIOVANNI BATTISTA CONTINUES TO MESMERIZE Kaynak/Source: Designmilk
İsviçre’nin bir Alpler kasabası olan Mogno’da bulunan ve Mario Botta tarafından tasarlanan San Giovanni Battista Kilisesi, mermer ve granit malzemenin dalgalı katmanlarının çarpıcı desenleriyle ziyaretçilerini büyülemeye devam ediyor. Located in the Alpine village of Mogno and designed by Mario Botta, the Church of San Giovanni Battista continues to mesmerize its visitors along with striking patterns of the fluctuating layers of marble and granite materials.
natura | 28
haberler | news
tasarım | design
Fotoğraf/ Photograph: PEPE fotografia, Piermario Ruggeri
Torino’da yer alan ve geçtiğimiz yıl iç mekân yenilenmesi tamamlanan bu evin mermer merdiveni, mg2 architetture’nin malzemenin yalınlığını metal ve doğal taş malzeme kullanarak ifade etme fikrinin bir örneği.
Located in Turin and completed its refurbishment over the past year, this house stands for a proper example of mg2 architetture’s idea to express the simplicity of the material through using metal and natural stone materials.
TORİNO’DA EV - MG2 ARCHİTETTURE HOUSE IN TURIN – MG2 ARCHITECTURE natura | 30
natura | 31
haberler | news
IL FONDACO DEI TEDESCHI OMA’NIN RESTORASYONUYLA YENİLENDİ IL FONDACO DEI TEDESCHI GETS RENOVATED BY OMA’S RESTORATION Fotoğraf/ Photograph: PEPE fotografia, Piermario Ruggeri
Proje Ortakları: Rem Koolhaas ve Ippolito Pestellini Laparelli
Project Partners: Rem Koolhaas and Ippolito Pestellini Laparelli
Proje Mimarları: Francesco Moncada ve Silvia Sandor
Project Architects: Francesco Moncada and Silvia Sandor
Koruma Projesi: TA Architettura S.r.l.
Conservation Project: TA Architettura S.r.l.
Statik Proje: Tecnobrevetti S.r.l.
Static Project: Tecnobrevetti S.r.l.
Mekanik Proje: Politecnica Ingegneria e Architettura
Mechanical Project: Politecnica Ingegneria e Architettura
Güvenlik ve Koordinasyon Projesi: Antonio Girello
Security and Coordination Project: Antonio Girello
Yangın Danışmanı: Sicurtecno
Fire Consultant: Sicurtecno
Maliyet Danışmanı: GAD
Cost Management Consultant: GAD
Yüklenici: SACAIM S.p.A.
Contractor: SACAIM S.p.A.
Aydınlatma Projesi: Viabizzuno
Lighting Project: Viabizzuno
İlk olarak 1228’de inşa edilen, Rialto Köprüsü’nün ayağında yer alan balık pazarında konumlanmış Il Fondaco dei Tedeschi, Venedik’in en iyi bilinen yapılarından biri. Birçok kez değiştirilmiş olan yapıya son müdahale OMA tarafından gerçekleştirildi. OMA’nın yenileme şeması, sınırlı sayıdaki stratejik müdahaleye ve yeni programı destekleyen dikey dağılım cihazlarına dayanıyor, aynı zamanda da kamusal alanlar yaratmayı hedefliyor. Yapılan her bir müdahale yeni bakış açılarını özgürleştirirken yapının özünü ziyaretçilerinin önünde özgünlüğün birikiminin göstergesi olarak ortaya çıkarıyor. Örneğin; yüzyıllardır kayıp olan ve duvar resimleri için yüzey oluşturmak üzere galerilerin duvarları diriltilerek çağdaş biçimiyle yapıldı.
Situated at the fish market that is primarily constructed in 1228 and located near the piers of Rialto Bridge, Il Fondaco dei Tedeschi is one of the well-established structures of Venice. Having multiple changements over the years, the structure had its final inter vention made by OMA. Based on a limited number of strategic inter ventions and various vertical distribution applications that suppor t the new programme, the renovation plan of OMA also aims to create public spaces. Each performed inter vention liberates new perspectives and reveals the essence of structure for the visitors as an indication of its uniquness. For example; galler y walls which have been lost for hundreds of years are contemporarily renovated and resurrected in order to create a sur face for the murals.
natura | 32
haberler | news
TRENTOLU UZMANLAR İNGİLİZ TASARIMCILARLA BİRLİKTE SANDALYE ÜRETTİ EXPERTS FROM TRENTO HAVE CREATED A CHAIR WITH BRITISH DESIGNERS
Kaynak/Source: Dezeen
İngiliz tasarımcı Max Lamb İtalya’nın Trento bölgesinden uzmanlarla birlikte çalışarak bu monolitik “Campione” (örnek/şampiyon) sandalyeyi ürettiler. Aynı zamanda bu sandalye İngiliz tasarımcılar ile Trento’daki üreticileri buluşturan yeni bir girişim olan Trento Collabrations etkinliğinin bir parçası ve Londra Tasarım Fuarı’nda sergilendi. Granit uzmanı Pedretti Graniti ile işbirliği içinde çalışan Lamb tonalit kaya levhadan bir sandalye tasarladı. Campione İtalyancada hem örnek hem de şampiyon anlamları taşıyor. Bu bağlamda, Graniti ile yaptığı iş birliği sırasında kullandığı tekniklerden ötürü bir örnek niteliği taşıyor. Dört eksenli tel ile testere ve kesim, yazı yazma, dairesel testere kesimi, cilalama, örnekleri kesme, yazı, parlatma gördü içeren, CNC ufalama, bileme, çekirdek delme, kumlama, kenar profilleme, alevlenme, tüy ve kama ile yarma, çekiçleme, yontma ve yarma gibi örnekleri içeriyor. natura | 34
Collaborated with experts from the Trento Region of Italy, British designer Max Lamb has produced a monolithic chair entitled “Campione (sample/champion)”. This chair also stands for a part of the Trento Collaborations event which serves as a new initiative that gathers British designers and manufacturers of Trento and it has already been displayed in London Design Fair. Lamb worked together with the granite expert Pedretti Graniti and made a chair from a slab of tonalite rock. Campione has a double meaning in Italian: champion and sample. In this sense, the chair serves as a “sample” for the techniques practiced by collaborator Graniti. It contains examples of four-axis wire saw cutting, lettering, circular saw cutting, polishing, sample cutting, CNC miling, honing, core drilling, sand blasting, edge profiling, flaming, feather and wedge splitting, bush hammering, chiselling and cleaving.
haberler | news
haberler | news
EERO AARNIO’YA ÖVGÜ: BİR KİTAP VE BİR SERGİ TRIBUTE TO EERO AARNIO; ONE BOOK AND ONE EXHIBITION Yağmur Yıldırım Mimar / Architect
nen “Eero Aarnio - Rengin ve Neşenin Tasarımcısı” isimli kitap, Eero Aarnio’nun kariyerine ve yaşamına farklı açılardan yaklaşan kapsamlı bir çalışma olma özelliğini taşıyor. Aila Svenskberg tarafından düzenlenen, WSOY ve Helsinki Tasarım Müzesi tarafından basılan “Eero Aarnio - Rengin ve Neşenin Tasarımcısı”; tasarımcıya, tasarım alanındaki çalışmalarına, aynı zamanda 1960’lı yıllardan günümüze kadar ulaşan çağdaş olaylara ve gelişmelere dair yeni bakış açıları sunuyor. Kitap, Aarnio’nun arşivlerinden ve fotoğraf albümlerinden alınan yayımlanmamış görsel malzemeleri ve çizimleri de barındırıyor. Kitapta Silvana Annicchiarico (Milano Triennale Tasarım Müzesi direktörü) ve tasarım yazarları Laura Houseley (İngiltere), Anna-Kaisa Huusko, Hannu Pöppönen, Aila Svenskberg ve Sami Sykkö’nün makaleleri yer alıyor. Kitap, İtalyan Alessi ve Magis tasarım şirketleri CEO’larının Eero Aarnio ile yaptıkları ortak çalışmalara da yer veriyor. Helsinki Tasarım Müzesi’nde gerçekleşen sergi, Aarnio’nun mobilya tasarımı, lambalar, küçük objeler ve 1950’li yıllardan günümüze kadar gelen özgün ve özel parçaların tasarım süreçlerindeki çalışmalarına dair geniş bir yelpaze sundu ve beş ana tema üzerinden incelendi: Eserler, Zihin, Zaman, Süreç ve Üretim. Bu temalar ile Aarnio’nun önemli çalışmaları ele alındı ve tasarım sürecinin temelleri incelendi. Parçalar Aarnio’nun stüdyosundan ve fabrikaların üretim merkezlerinden toplandı. Tasarım Müzesi’nin Baş Küratörü Suvi Saloniemi sergiyle ilgili şu sözlere verdi: “Tasarıma dair güncel söylemler ile bunları temsil eden çalışmaların ortasına Eero Aarnio’yu koyarak onun modern yönünü ortaya çıkarmak istedik. Aarnio canlı ve üretken bir tasarımcı.”Saloniemi, “Sergi aynı zamanda Eero Aarnio’nun ruhuna uygun bir biçimde neşeli ve deneysel bir mobil mimarlık türünün de ba şlangıcına imza atmış oldu,” ifadesini kullandı. Serginin tasarımı, izleyiciler ve sergi içeriği arasında yeni bir diyalog oluşturmaya çalışan tasarımcı çift Ville Kokkonen ve Florencia Colombo tarafından gerçekleştirildi. Finlandiyalı GIM şirketi sergi için ziyaretçilerin hareketlerine göre tepki veren ve sergi alanında sürekli olarak yer değiştiren robot standlarını tasarladı. Altı ay boyunca açık kalan ve büyük ilgi gören sergi, Eylül ayının son günlerinde sona erdi.
Svenskberg, “Eero Aarnio–Designer of Colour and Joy” is an extensive work presenting the career and life of Eero Aarnio in their various aspects. Edited by Aila Svenskberg, and issued jointly by WSOY publishers and Helsinki Design Museum, Eero Aarnio–Designer of Colour and Joy offers new perspectives on Eero Aarnio and his work in design along with contemporary phenomena and developments from the 1960s to the present day. The book contains previously unpublished visual material and drawings from Aarnio’s archives and photo albums. The articles are by Silvana Annicchiarico (director of the Triennale Design Museum of Milan), Sanna Simola (industrial designer) and design writers Laura Houseley (UK),Anna-Kaisa Huusko, Hannu Pöppönen, Aila Svenskberg and Sami Sykkö. The CEOs of the Italian Alessi and Magis design corporations also tell about their collaboration with Eero Aarnio. The exhibition at Helsinki Design Museum presents in broad perspective Aarnio’s work in the design of furniture, lamps, small objects and unique, one-off pieces from the 1950s to the present day. It is divided into five themes: Artefacts, Mind, Time, Process and Manufacturing. The themes address the main works of Aarnio’s oeuvre and take a look at their underlying processes of design. The material has been collected from Aarnio’s studio and the production lines of factories. “We wanted to show a modern image of Eero Aarnio, placing him within the present-day discourse on design and its practices of representation. Aarnio is a living and active designer,” notes Chief Curator Suvi Saloniemi of Design Museum. “The exhibition also marked the launch of a new type of mobile architecture, playful and experimental in the spirit of Eero Aarnio,” says Suvi Saloniemi. The exhibition architecture is by the designer couple Ville Kokkonen and Florencia Colombo, who have studied how to create a new kind of dialogue between viewers and exhibition content. GIM Ltd of Finland constructed robot stands for the exhibits, which move along continuously changing routes in the exhibition space while reacting to the movements of visitors. Being open for six months and attracting great attention, the exhibition has ended in the end of September.
Studio Pietinen
“Sonrasında ise tamamıyla çılgın olan bu düşünceye kapıldım!’” Eero Aarnio. Eero Aarnio 1932 yılında doğdu. 1957 senesinde Helsinki Endüstriyel Sanat Enstitüsü’nden mezun olan Aarnio, ilk olarak 1966 senesinde tanıtılan küre sandalye tasarımıyla dünya çapında popülerlik kazandı. Dönemin iyimser ruhu ve yeni endüstriyel hammaddeler, bu mobilya konseptinin yayılmasına olanak sağladı. Bir tasarımcı olarak Aarnio’nun önemi, ortaya koyduğu biçimsel özgürlükle beraber belirginleşmektedir. Aarnio’nun tasarım üzerine ustalıkla ortaya koyduğu deneysel yaklaşımı, malzeme özelliklerinde ve tasarımcının sınırsız hayal gücünde görülebilmektedir. Helsinki Tasarım Müzesi’nde 2016 yılında gerçekleştirilen ana sergi ve etkinliğe eşlik eden bir kitap, profesör ve iç mimar Eero Aarnio’nun işlerini ve tasarıma dair düşüncelerini ortaya koydu. Sergi, Aarnio’nun senelere yayılan tasarım işlerinin bir derlemesi olarak nesnelerin üretim süreçlerini ve tasarımcının hayatını gözler önüne serdi. WSOY (Finlandiya merkezli yayınevi) ve Tasarım Müzesi tarafından ortak olarak yayımlanan ve Aila Svenskberg tarafından düzenlenatura | 36
“And then I got this completely crazy idea!” Eero Aarnio. Eero Aarnio (born 1932) graduated in 1957 from the Institute of Industrial Arts in Helsinki. He gained worldwide renown with the Ball chair, which was first introduced in 1966. The spirit of optimism of the period and new industrial raw materials made it possible to expand the whole concept of furniture. Aarnio’s significance as a designer is crystallized in the liberation of form. His experimental approach to design ingeniously applies the properties of materials and the designer’s own boundless imagination. Helsinki Design Museum’s main exhibition of 2016 and its accompanying book present the work and design thinking of professor and interior architect Eero Aarnio. The exhibition is a compilation of Aarnio’s work in design from over several decades and presents the manufacturing processes of objects and the life of the designer. Published jointly by WSOY and Design Museum and edited by Aila
Paavo Lehtonen
Eero Aarnion arkisto natura | 37
haberler | news
haberler | news
TÜRKİYE’DEN MİMARLIK ÖĞRENCİLERİNİN PROJESİ HOLLANDA TASARIM HAFTASI’NDA THE PROJECT OF ARCHITECTURE STUDENTS FROM TURKEY IS AT DUTCH DESIGN WEEK
1998’de yerel ve mütevazı bir tasarım günü olarak başlayan, 2002’de Tasarım Haftası’na, 2004’te ise 280 bin ziyaretçinin gezdiği, uluslararası Hollanda Tasarım Haftası’na dönüşen etkinlik, günümüzde Eindhoven’da 100’ün üzerinde mekânda 2500 tasarımcıya ev sahipliği yapıyor. Bu seneki organizasyonun elçileri ise Hollandalı bağımsız tasarımcı Maarten Baas ve Open Design Now kitabının yazarı, Fairphone’un CEO’su Bas van Abel. Bu seneki Hollanda Tasarım Haftası’nda sergilenen “Yeni Evcil(l) lik Halleri” projesi, ev hayatının yeniden düşünülerek bu hayata karşılık gelen mobilyanın bir ürün değil bir kavram olarak, en geniş anlamı ile değerlendirilmesini amaçlar. Araştırma ve tasarım süreçlerinin ardından üretim fazında İstanbul’daki endüstri öncesi, endüstriyel ve endüstri sonrası üretim deneyimlerinden de faydalanan proje, mobilyayı mekân, ev ve gündelik yaşam üzerinden ele alıp, mobilya ve yardımcı elemanlarıyla kolektif bir çalışma sunuyor. natura | 38
Proje, 2015-16 Bahar Dönemi’nde İstanbul Bilgi Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nde Yrd. Doç. Dr. Avşar Gürpınar, Tasarımcı Adnan Serbest ve Araş. Gör. Görkem Özdemir tarafından yürütülen mobilya tasarımı stüdyosu üzerine kurulu. Yürütücüler başlangıçtan itibaren, Türkiye’de eksikliğini hissettikleri, stüdyoda geliştirilen projelerin üniversite dışına çıkarılarak kentsel, ulusal ve uluslararası bağlamda görünürlük kazanmasını amaçladı. Proje, uzun süre sonra yurt dışında sergilenen ilk öğrenci projesi olmanın yanı sıra İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nin ilk uluslararası sergisi olma özelliğini de taşıyor. Stüdyoda geliştirilen mobilyadan derlenerek bir yaşam alanında nesneler üzerinden ev hayatının alternatiflerini ortaya koyan 30 metrekarelik yerleştirme 22-30 Ekim tarihleri arasında Eindhoven, Temporary Art Center’da sergilendi. Avşar Gürpınar ve Görkem Özdemir küratörlüğündeki serginin tasarımı Cansu Cürgen ve Merve Bedir’e ait. Katılımcı öğrenciler ise Cem Örgen, Derya Akdemir, Ecem Aksoy, Esra Tokat, Günbike Erdemir, Nur Horsanalı, Nur Seda Şahin, Yağmur Kocaman, Liana Kuyumcuyan.
The project is based on a furniture design studio which was opened at Istanbul Bilgi University in the spring semester of 2015-2016 academic year and conducted by Asst. Prof. Avşar Gürpınar, designer Adnan Serbest and Res. Asst. Görkem Özdemir. From the beginning of the project, tutors aimed to open up the projects which are lacking in Turkey and created within the studio, out of the body of the university and make them visible in urban, national and international contexts. Besides standing out as the first student project to be exhibited abroad after a long time, the project also stands for the first international exhibition of Istanbul Bilgi University Faculty of Architecture. Presenting the domestic life alternatives over the objects appearing in living spaces that are compiled from the furnitures developed within the studio, the 30 sqm installation is exhibited at Eindhoven Temporary Art Center between October 22-30. Curated by Avşar Gürpınar and Görkem Özdemir, the exhibition design is implemented by Cansu Cürgen and Merve Bedir. Participant students are Cem Örgen, Derya Akdemir, Ecem Aksoy, Esra Tokat, Günbike Erdemir, Nur Horsanalı, Nur Seda Şahin, Yağmur Kocaman and Liana Kuyumcuyan.
Started off as a local and humble design day in 1998, changed into a Design Week in 2002; attracted 280,000 visitors in 2004 and turned into international Dutch Design Week, the event hosts 2500 designers at more than 100 spaces located in Eindhoven. Ambassadors of this year’s event are Maarten Baas, the independent Dutch designer and Bas van Abel, writer of the book entitled Open Design Now and the CEO of Fairphone. Exhibited at the Dutch Design Week this year, the project entitled “The New Domesticity: Furniture Issue Project” aims to evaluate furniture, a reconsideration and correspondence of domestic life, with its broadest sense as a concept beyond the known functions of a furniture. Benefiting from the preindustrial, industrial and post-industrial experiences gathered throughout the production phases in Istanbul following the research and design processes, the project presents a collective study with furniture and its secondary elements by tackling the concept of furniture in terms of space, domestic and daily lives. natura | 39
haberler | news
MİMAR KEMALEDDİN’İN MUHACİR MİSAFİRHANESİ’NDE TEK GÜNLÜK SERGİ ONE-DAY EXHIBITION AT THE IMMIGRANT GUESTHOUSE OF KEMALEDDIN THE ARCHITECT 1900’lerin başında inşa edilen, tarihi Haydarpaşa Garı’ndaki Mimar Kemaleddin yapısı Dikimevi- Muhacir Misafirhanesi, tarihinde ilk defa bir günlüğüne kamuya açık bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. Çağdaş sanat ortamındaki genç ve yeni sanatçıları görünür kılmak misyonu ile çalışmalarını yürüten DAS Art Project., bu tarihi binada “Oksitosin: Güven üzerine denemeler” adlı ilk sergisi gerçekleştirdi.14 Ekim 2016’da açılışı yapılan ve tek bir gün açık kalan serginin teması ise güven. Genç küratöryel ekibi ve farklı disiplinlerde üretim gerçekleştiren sanatçılarıyla “DAS Art Project.”, “Oksitosin: Güven üzerine denemeler” adlı ilk sergisini 14-15 Ekim 2016 tarihlerinde Tarihi Haydarpaşa Garı DikimeviMuhacir Misafirhanesi Binası’nda gerçekleştirdi. 14 Ekim 2016 akşamı serginin açılış kokteylinde sanatseverlerin beğenisine sunulan Oksitosin: Güven Üzerine Denemeler ertesi gün izleyicilerin ziyaretine açık kaldı ve binin üzerinde ziyaretçi ağırladı. Sergi kataloglarını klasik bir arşivleme niteliğinden çıkaran küratöryel ekip, farklı yazarlarla her evin kütüphanesinde kendine yer açacak “kaynak” niteliğinde de bir çalışma gerçekleştirdi. İlk adı Muhacir Misafirhanesi olan Mimar Kemaleddin’in eseri bu tarihi, ikonik binada yer alan çöküntülerin beraberinde getirdiği tekinsizlik tüm sergiye yansıdı. Üsküdar’ı Kadıköy’e bağlayan Haydarpaşa Köprüsü üzerinde yer alan girişten Haydarpaşa sahasına giren misafirler sergi alanına geldikleri anda farklı bir dünyaya girdi ve güven alanlarından çıkmayı deneyimlediler. Haydarpaşa sahasına giren sanatseverler bahçe kapısından girdikleri andan itibaren tekinsiz bir deneyime dahil oldular. Yoğun ilgi gören sergi İstanbul güncel sanat çevresinin de beğenisini topladı. Sergide, Arif Akdenizli, Anonym, Burak Apaydın, Burka Bayram, Meriç Canatan, Eser Çoban, Kıymet Daştan, Derya Dinç, Epitel, Mert Gafuroğlu, Beril Ece Güler, Güssol, Deniz Kaprol, Nazlı Khoshkhabar, Can Küçük, Ufuk Barış Mutlu, Ezgi Nalçacı, Bora Olgunsoy, Begüm Tekay, Tarık Töre, Ayça Türkmen, Gülçin Uzun, Merve Özçelik, Vardal Caniş, Gizem Ünlü, Oytun Yılmaz’ın işleri yer aldı. Bağımsız çağdaş sanat insiyatifi DAS Art Project., kurucu ve küratöryel ekibi üyeleri Çisem Asya Albaş, Tuğçe Kaprol Üler, Oğulcan Haşlaman ve Alper Turan’ın çağdaş sanatı ve genç sanatçıları görünür kılma misyonu ile bir araya geldi. DAS Art Project., bağımsız sanatçılarla çalışarak, sanatsal çalışmalarını tek bir mekanla sınırlı tutmuyor; yıl boyu ya mekruh durumda bulunan, tarihi olarak değerli mekanları ya da bazen bir düğün salonunu, bazen bir mahalle kahvehanesini sanat alanına dönüştürmeyi planlıyor. natura | 40
Constructed during the early 1900’s, Kemaleddin the Architect structure, Tailoring Workshop-Immigrants’ Guesthouse in the historic Haydarpaşa Terminal hosted a public event for the first time in its history. Carrying out studies with the goal of making the young and new artists of contemporary art scene visible, DAS Art Project launched the first exhibition in this historic structure going by the name of “Oxytocin: Experiments on Trust”. Opened on October 14, 2016 and stayed open for a day, the theme for the exhibition was “trust”. Embodying a young curatorial team and artists producing in various disciplines, “DAS Art Project” launched its first exhibition entitled “Oxytocin: Experiments on Trust” on October 14-15, 2016 at the historical Haydarpaşa Terminal Tailoring-Immigrants’ Guesthouse Building. Presented to the audience on October 14, 2016 with an opening cocktail, Oxytocin: Experiments on Trust remained open the next day and stormed by thousands of visitors. Repurposed the exhibition catalogues for functioning beyond classical archives, the curatorial team carried out a study that will serve as a “source” with different writers and make room for itself in the bookshelves of every house. Initially known as Immigrants’ Guesthouse, the work of Kemaleddin the Architect and the uncanniness aroused by the cracks in this historic and iconic building affected the whole exhibition. Entering to the Haydarpaşa area from an entrance located on Haydarpaşa Bridge which connects Üsküdar to Kadıköy, the guests set foot in a different world from the moment they arrived in the exhibition space and experienced to get out of their comfort zones. Stepping inside the Haydarpaşa area, art enthusiasts found themselves in an uncanny experience right from the moment they got inside from a garden gate. Atrracted a huge turnout, the exhibition is also appreciated by the active art scene of Istanbul. Exhibition hosted the works of Arif Akdenizli, Anonym, Burak Apaydın, Burka Bayram, Meriç Canatan, Eser Çoban, Kıymet Daştan, Derya Dinç, Epitel, Mert Gafuroğlu, Beril Ece Güler, Güssol, Deniz Kaprol, Nazlı Khoshkhabar, Can Küçük, Ufuk Barış Mutlu, Ezgi Nalçacı, Bora Olgunsoy, Begüm Tekay, Tarık Töre, Ayça Türkmen, Gülçin Uzun, Merve Özçelik, Vardal Caniş, Gizem Ünlü and Oytun Yılmaz. DAS Art Project is an independent contemporary art initiative and started off with the objective to make contemporary art and young artists visible by the founders and curatorial team members Çisem Asya Albaş, Tuğçe Kaprol Üler, Oğulcan Haşlaman and Alper Turan. DAS Art Project works with independent artists and does not confine artistic studies to a single space. Throughout the year, it aims to turn dilapidated or historically valued spaces, sometimes a wedding-ceremony hall and sometimes an old coffehouse into art venues.
haberler | news
PROJECT NEBULA “OYUN KURUCU” ATÖLYESİ PROJECT NEBULA “GAME MAKER” WORKSHOP Project Nebula, 2015 yazında, gençleri ve çocukları yeni teknolojilerle buluşturmak, onlara gelecekte ilgi duyabilecekleri olası uğraşları tanıtmak ve onların yeni araçlarla ilişkilerinden öğrenmek gibi amaçlarla ortaya çıkmış bir oluşum. Günümüzde farklı alanlarda çalışan genç profesyonellerden oluşan çekirdek ekip, kendi bilgi ve deneyimlerini ortak bir sosyal sorumluluk projesinde birleştirmeye karar verdi ve yapılacak olan çalışmanın çocukların hayal gücüyle zenginleşmesi fikrinden heyecan duymaya başladı. Project Nebula’nın, ekibini bir arada tutan ve ekibin büyümesini sağlayan en önemli özelliği, yapılan işlerin her aşamada tümüyle gönüllülük esasına bağlı olarak hayata geçirilmesi. Mimarlık, ürün tasarımı, yazılım, mühendislik, pedagoji gibi alanların kesişiminde hayata geçen proje, çocukların hayal gücünden beslenmeyi, onlara tasarım dünyasının kapılarını açmayı, güncel tasarım ve temsil araçlarını tanıtmayı hedefledi ve hedefliyor. Çocukları ve ebeveynlerini öğrenmeye davet ederken aynı zamanda sosyal dezavantajlı çocuklara ulaşmaya ve teknolojiye erişim konusunda fırsat eşitliğine yardımcı olmaya çalışıyor. Bu nedenle de amaç tek günlük birer atölye çalışmasından çok, uzun soluklu bir tanışıklık ve bir deneyimler birikimi oluşturmak. Bugüne kadar açık çağrı ya da davetli katılımcılarla, geleceğin çalışma mekânlarından hayali gezegenlere, ideal dünya hayallerinden, kendi tasarladıkları evlere, farklı konuları ele alan dört atölye çalışması gerçekleşti. Her çalışmada 8-15 yaş grubundan katılımcılar, çalışmaya özgü konuları tartışarak düşündüklerini çizdiler ve onların hayallerini temsil etmek üzere gönüllü mimarlık fakültesi öğrencileri ve genç profesyoneller, çocuklarla birlikte bu hayalleri bilgisayarda 3 boyutlu olarak modellediler. Bazen, modelleme programlarını hızlıca öğrendiler ve bu konuda onlara yol gösteren genç tasarımcıları kendi fikirleriyle de yönlendirdiler. Bilgisayar ortamına aktarılan çizimleri, günün sonunda sanal gerçeklik (VR) gözlüğüyle izleyen çocuklar, ortaklaşa tasarladıkları bu dünyada sanal bir yolculuğa çıkmış oldular. Bu yolculuğa çıkabilmek için yapılan tüm çalışmalar, orada olan herkes için yeni karşılaşmalar, yeni fikirler ve gelecek üretimler için bir altlık anlamına geliyor. Yarının yetişkinleri olan çocuklar onları bekleyen sonsuz ihtimallere biraz daha yaklaşırken, büyükler de hayatta kalmak için ihtiyacımız olan yaratıcılık, naiflik, katılım gibi kavramları yeniden düşünüyorlar. 12 Kasım’da bomontiada, Alt Sanat Mekanı’nda gerçekleşecek atölye çalışmasında da, 8-15 yaş arası katılımcılar ile tasarımcılar ve üç boyutlu modelleme bilgisi olan gönüllüler bu deneyimi beraber üretecekler. 3. İstanbul Tasarım Bienali paralel etkinliklerden biri olan bu buluşmada, bienal temasının bir uzantısı olarak güncel tasarım-insan ilişkisi ele alınacak. Tasarımın insanı yeniden ürettiği ve insanın tasarladığı bir döngüde, oyunla tasarlamak mümkün olabilir mi? Bugünün dünyasını iyimserlikle sorgulamak ve kapsayıcı yeni bir dünyayı birlikte düşünmek için oyun hala güçlü bir araç. Project Nebula, yeni insan olma hallerini oyun üzerinden yeniden kurmak ve bunu ortak bir deneyime dönüştürmek isteyen herkesi, bu buluşmaya davet ediyor.
natura | 42
Project Nebula is inaugurated in the summer of 2015 with the aim to bring the youth and children with new technologies, present them interests which they may give importance in future and experience their relations with new tools. Comprised of young professionals working in various disciplines, core team of the project has decided on gathering their knowledge and experiences with a shared social responsibility project and started to feel excited about the idea of enriching the extent of the workshop through the imagination of kids. Most important feature of Project Nebula that keeps the team together and enable the team to flourish is the actualization of each project through a voluntary basis. Realized within the junction points of architecture, product design, software units, engineering and pedagogics, the project aimed and further aims to hold on to the imagination of kids, open up the world of design for them and introduce current design and presentation tools. While inviting children and parents to learn, it also endeavors for reaching to socially-disadvantaged children and contributing to the equality of opportunity regarding the access to technology. Therefore rather than a one-day workshop, the objective is forming a long-term acquaintanceship and a platform of experiences. Until today, the project held four workshops tackling various matters from the working spaces of future to imaginary planets, from ideal world envisions to houses created by themselves. In each study, all the participants aged between 8-15 drew their reflections through discussing the matters pertaining to the workshop. In order to represent their dreams, voluntary architecture students and young professionals modeled these dreams along with participating children in a digital 3D environment. In some cases, they quickly learned the modeling programs and even oriented the young designers who guide them with their own ideas. Watching the drawings transferred into a digital platform by using VR glasses at the end of the day, children had the opportunity to go on a virtual journey in this world which they have mutually created. All of the studies carried out for going on this journey mean new encounters, new ideas and a basis for future productions for all the participants. Representing the adults of tomorrow, children get close to endless possibilities that wait for them and adults have the opportunity to reconsider the notions of creativity, purity and participation which we require to survive. In the event which will take place at bomontiada, Alt Art Space on November 12, participants aged between 8-15, designers and volunteers who know how to use 3D modeling softwares will mutually create this experience. Included in the 3rd Istanbul Design Biennial parallel events programme, this gathering will focus on the relation between current design and human as an extent of the theme of the biennial. Is it possible to design through games in a loop also designed by human and where design redesigns human? Games are still powerful tools to question today’s world with optimism and mutally rethink an inclusive world. Project Nebula invites everyone to this gathering who are willing to reconstruct their envisions to become a new person through games and turn them into a shared experience.
haberler | news
SEÇKİN PİRİM’DEN “ALIŞILMADIK ANLAR ABİDESİ” “UNUSUAL MOMENTS’ MONUMENT” FROM SEÇKİN PİRİM
Sanatçı Seçkin Pir im, Sanayi 313 için eser t a sar ladı. “Alışılmadık Anlar Abidesi”, İs t anbul Oto Sanayi Bölgesi’nde yer alan mekânın gir işinde sergileniyor. Alışılmadık Anlar Abidesi, Pir im ve Sanayi 313 ekibinin yakın komşuluk ilişkisine, dos tluğuna ve sohbetler ine dayanıyor. Sanayi 313 ekibi, süreci şöyle anlat ıyor: “Kırmızıyla yola çık t ık. Sanayi 313’ün siyah-beya zlığ ına tezat t ı. Plakalar dedik. Çok sevdiğimiz, payla ş t ığ ımız Oto Sanayi Bölgesi’ni yansıt ıyordu. Parç alar ın bir leşmesi önemliydi. Fikir ler imiz bir leşmiş ti na sıl olsa... Kırmızı plakalar Sanayi 313’te geçen uzun bir gecede üs t üs te yer leş tir ildiler. Alışılmadık Anlar Abidesi ar t ık dos tluğumuzu simgelercesine olma sı gerektiği yerde, tüm heybetiyle duruyor. Seçkin Pir im ve Sanayi 313’ün payla ş t ıklar ı adına...” Eser in, Murathan Özbek ve Veysel Değer tekin t araf ından kayıt alt ına alınan bir leş tir ilme süreci yakında Sanayi 313’ün internet sitesinden izlenebilecek.
natura | 44
The artist Seçkin Pirim created a work for Sanayi 313. “Unusual Moments’ Monument” is being exhibited at the entrance of the space located inside the Istanbul Auto/Industry District. Unusual Moments’ Monument is based on good neighborhood relations, friendship and conversations between Pirim and Sanayi 313 team. Sanayi 313 team says: “We started off with red. It was contrasting the monochrome presence of Sanayi 313. We decided upon plates. They were reflecting the essence of the Auto/ Industry Site which we love and reside in. It was important to connect the pieces for we already connected our ideas together... Red plates were installed through a long night at Sanayi 313. With all its glory, Unusual Moments’ Monument stands on the exact place where it’s supposed to be, as if it now symbolizes our friendship. On behalf of the shared experiences between Seçkin Pirim and Sanayi 313...” The assemblage of the work that is recorded by Murathan Özbek and Veysel Değertekin can soon be watched on the Sanayi 313 website.
KARE İLAN natura | 45
haberler | news
THE WORLD ARCHITECTURE FESTIVAL (WAF) BAŞLIYOR THE WORLD ARCHITECTURE FESTIVAL BEGINS Dünya Mimarlık Festivali (WAF), mimarlık dünyasını bir araya getirerek öğrenmeyi, fikir alışverişini ve ilham kazanmayı kutlayan bir platformdur. Etkinlik, sektörün en etkileyici isimlerinin açılış konuşmalarına; canlı sunumların, 350’den fazla finalist değerlendirmesinin, küresel ağ faaliyetlerinin, 400 projeyi içerisinde barındıran önemli bir galerinin ve uluslararası bir ürün sergisinin eşlik ettiği tek mimarlık etkinliği olma özelliğini taşıyor. Dünya Mimarlık Festivali 2016, 16-18 Kasım tarihleri arasında Berlin’de gerçekleştirilecek. Festival Salonu, dünyanın dört bir yanından gelen en önemli tedarikçiler ve üreticilerle bağlantı kurup yüz yüze iletişime geçebileceğiniz WAF’ın ana merkezini oluşturuyor. Özel yerleştirme işleri ve ürün vitrinleri, ürün tasarımı alanındaki en güncel çalışmaları görmenize olanak sağlıyor. Festival Salonu Sahnesi’nde gerçekleşecek konuşmalar ile küresel çalışmalar, son teknoloji ürünler ve yenilikçi malzemeler üzerine en güncel gelişmeler sunuluyor. Finalistlerin tüm başvuruları festival kapsamındaki galeride sergilenerek izleyicilerin boş vakitlerinde dünya çapındaki en güncel ve başarılı projeleri incelemelerine imkan tanıyor. Dünya Mimarlık Festivali canlı olarak gerçekleştirilen bir mimarlık yarışması olma özelliğini taşımakla beraber tamamen özgün bir format üzerinden ödül finalistlerinin canlı sunumlarına, canlı değerlendirmelere ve tartışmalara da yer veriyor. Yarışmaya katılan her mimar, tasarımlarını WAF uluslararası değerlendirme heyetine sunuyor ve böylece ziyaretçiler de üç güne sığdırabilecekleri her şeyi görebilme şansına erişiyorlar. Festival kapsamında ziyaretçilerin bir etkinlikten diğerine geçmelerini kolaylaştırmak adına ayrıntılı bir şekilde hazırlanmış bir program üzerinden, her gün farklı zamanlarda gerçekleştirilecek 12 sunum yer alıyor. Aralarında bir Brezilya yağmur ormanı evini, Tenerife’de yer alan sarmal geometriye sahip bir üniversite binasını, kavisli ve mavi bir çizim stüdyosunu da barındıran 300 proje, Kasım ayında Berlin’de gerçekleştirilecek olan Dünya Mimarlık Festivali Ödülleri kapsamında yarışacak. WAF 2016 yarışmacı listesi, aralarında Zahid Hadid Architects, BIG, Studio Gang ve Rogers Stirk Harbour + Partners gibi ünlü firmalar tarafından tasarlanan yapılarla birlikte 58 ülkeden gelen başvurulardan oluşuyor. Bu seneki listede yer alan diğer firmalar: Norveçli mimarlık stüdyosu Reiulf Ramstad Architects, İstanbul menşeili Emre Arolat Architects, Brezilyalı mimarlık ofisi Studio MK27, Londra merkezli CRAB Studio ve Şangay menşeili mimarlık stüdyosu, Neri&Hu. Foster + Partners tarafından tasarlanan Maggie Kanser Tedavi Merkezi ve Glen Howells Architects’in tasarladığı ağaç üzeri bir patika da dahil olmak üzere, İngiltere bu seneki festivalde en fazla sayıda projeye sahip olan ülke oldu. Bu bağlamda İngiltere’yi Avustralya ve Türkiye takip ediyor. Kazananlar 32 farklı kategori arasından seçilecek ve festival kapsamında açıklanacak. Projelerden biri büyük yankı uyandıran Yılın Binası Ödülü’nün, bir diğeri ise Yılın Gelecek Projesi Ödülü’nün sahibi olacak. Bu yılın jürisinde David Chipperfield, Ole Scheeren, Manuelle Gautrand ve BIG Mimarlık’tan Kai-Uwe Bergmann gibi isimler yer alıyor. natura | 46
The World Architecture Festival is where the world architecture community meets to celebrate learn, exchange and be inspired. It is the only architecture event where keynote talks from the industry’s most influential figures sit alongside live crit presentations and judging of over 350 award finalists, global networking, a 400 project strong gallery and an international product exhibition. World Architecture Festival 2016 will take place on the 16-18 November in Berlin. The Festival Hall is the hub location of WAF where you can network and engage face-toface with leading suppliers and manufacturers from around the world. Exclusive installations and product showcases enable you to experience the latest in product design. Festival Hall Stage talks are where you can receive updates on working globally, cutting-edge technology and innovative materials. All finalist submissions are displayed in the gallery so visitors can review today’s most accomplished projects from around the globe at their leisure. The World Architecture Festival is a live architecture competition: a truly unique format – WAF features live crit presentations by all of the award finalists, with live judging and discussion. Every shortlisted architect will present their designs to a WAF international judging panel, and the visitors can see as many as they can fit into three days. Each day there will be up to 12 crits running at any one time, all running to a finely tuned schedule so people can jump from one to the other. Over 300 projects, including a Brazilian rainforest house, a spiralling university building in Tenerife and a bulbous blue drawing studio, have been shortlisted for awards at the World Architecture Festival in Berlin this November. The WAF 2016 shortlist includes entries from 58 countries, with buildings by well-known firms including Zaha Hadid Architects, BIG, Studio Gang and Rogers Stirk Harbour + Partners. Other firms to make this year’s list include Norwegian studio Reiulf Ramstad Architects, Istanbul-based Emre Arolat Architects, Brazilian office Studio MK27, London-based CRAB Studio and Shanghai studio Neri&Hu. The UK has the largest number of projects this year -including a Maggies’ Centre for cancer care by Foster + Partners and a treetop walkway by Glen Howells Architects- followed by Australia and Turkey. Winners will be selected from across 32 categories and announced during the festival. One project will go on to win the coveted World Building of the Year title, and another will be named Future Project of the Year. Judges this year include David Chipperfield, Ole Scheeren, Manuelle Gautrand, and BIG’s Kai-Uwe Bergmann.
haberler | news
haberler | news
2014-2016 AĞA HAN MİMARLIK ÖDÜLLERİ’NİN KAZANANLARI AÇIKLANDI 2014-2016 AGA KHAN AWARD FOR ARCHITECTURE RECIPIENTS ANNOUNCED
Friendship Centre, Gaibandha (Mimar: Kashef Chowdhury / URBANA) Bangladeş’in kırsal kesiminde yer alan ve sel riskiyle karşı karşıya kalan bölge için değer yaratan bir toplum merkezi.
Friendship Centre, Gaibandha (Architect: Kashef Chowdhury / URBANA) A community centre which makes a virtue of an area susceptible to flooding in rural Bangladesh.
ÇİN
CHINA
DANİMARKA
DENMARK
İRAN
IRAN
LÜBNAN
LEBANON
Hutong Çocuk Kütüphanesi ve Sanat Merkezi, Pekin (Mimar: ZAO / standardarchitecture / Zhang Ke) Kütüphane, Pekin’in geleneksel avlu evlerinin yer aldığı bölgede modern bir yaşam tarzını yansıtabilmeyi başardığı için ödüle layık görüldü.
Superkilen, Kopenhag (Mimarlar: BIG – Bjarke Ingels Mimarlık Grubu, Topotek 1 ve Superflex) Etnik kimlik, din ve kültür arasındaki bütünleşmeyi destekleyen bir kamusal alan.
Tabiat Yaya Köprüsü, Tahran (Mimar: Diba Tensile Mimarlık / Leila Araghian, Alirez a Behzadi) Yoğun bir otoyolun üzerinden geçen bu çok katlı köprü, yeni ve dinamik bir kentsel mekan yaratıyor.
Issam Fares Enstitüsü, Beyrut (Mimar: Zaha Hadid Mimarlık) Beyrut Amerikan Üniversitesi Kampüsü için tasarlanan bu yeni bina,
Hutong Children’s Library and Art Centre, Beijing (Architect: ZAO / standardarchitecture / Zhang Ke) A children’s library selected for its embodiment of contemporary life in the traditional courtyard residences of Beijing’s Hutongs.
Superkilen, Copenhagen (Architects: BIG – Bjarke Ingels Group, Topotek 1 and Superflex) A public space promoting integration across lines of ethnicity, religion and culture.
Tabiat Pedestrian Bridge, Tehran (Architect: Diba Tensile Architecture / Leila Araghian, Alireza Behzadi) A multi-level bridge spanning a busy motorway has created a dynamic new urban space.
Issam Fares Institute, Beirut (Architect: Zaha Hadid Architects) A new building for the American University of Beirut’s cam-
Bait Ur Rouf Cami, Dakka, Mimar: Marina Tabassum “Yapıda doğal ışığın güzel bir biçimde kullanılması sayesinde ödüle layık görülen cami, Dakka şehrinin ruhunu içinde barındıran bir sığınak olma özelliğini taşıyor.” Bait Ur Rouf Mosque, Dhaka, Architect: Marina Tabassum “A refuge for spirituality in urban Dhaka, selected for its beautiful use of natural light.”
Ağa Han Mimarlık Ödülleri’nin sahipleri 3 Ekim 2016 tarihinde Abu Dabi’de gerçekleştirilen bir törenle açıklandı. Ödül töreninin gerçekleştirileceği Al-Ain’deki Al Jahili Kalesi de, Belediye İşleri ve Taşımacılık Departmanı Başkanı ve Abu Dabi Yürütme Kurulu Üyesi Awaidha Murshed Al Marar tarafından duyuruldu.
Kazananlar: BANGLADEŞ
Bait Ur Rouf Camisi, Dakka (Mimar: Marina Tabassum) Yapıda doğal ışığın güzel bir biçimde kullanılması sayesinde ödüle layık görülen cami, Dakka şehrinin ruhunu içinde barındıran bir sığınak olma özelliğini taşıyor. natura | 48
The winners of the Aga Khan Award for Architecture were announced today in a ceremony in Abu Dhabi. The venue for the winners’ ceremony, the Al Jahili fort in Al-Ain, was also announced by His Excellency Awaidha Murshed Al Marar, Chairman of Department of Municipal Affairs and Transport and a member of the Executive Council of Abu Dhabi.
The winners are: BANGLADESH
Bait Ur Rouf Mosque, Dhaka (Architect: Marina Tabassum) A refuge for spirituality in urban Dhaka, selected for its beautiful use of natural light.
Friendship Centre, Gaibandha, Mimar: Kashef Chowdhury / URBANA “Bangladeş’in kırsal kesiminde yer alan ve sel riskiyle karşı karşıya kalan bölge için değer yaratan bir toplum merkezi.”
Hutong Çocuk Kütüphanesi ve Sanat Merkezi, Pekin, Mimar: ZAO / standardarchitecture / Zhang Ke) “Kütüphane, Pekin’in geleneksel avlu evlerinin yer aldığı bölgede modern bir yaşam tarzını yansıtabilmeyi başardığı için ödüle layık görüldü.”
Friendship Centre, Gaibandha, Architect: Kashef Chowdhury / URBANA “A community centre which makes a virtue of an area susceptible to flooding in rural Bangladesh.”
Hutong Children’s Library and Art Centre, Beijing, Architect: ZAO / standardarchitecture / Zhang Ke “A children’s library selected for its embodiment of contemporary life in the traditional courtyard residences of Beijing’s Hutongs.” natura | 49
haberler | news
haberler | news
Superkilen, Kopenhag, Mimarlar: BIG – Bjarke Ingels Mimarlık Grubu, Topotken 1 ve Superflex “Etnik kimlik, din ve kültür arasındaki bütünleşmeyi destekleyen bir kamusal alan.” Superkilen, Copenhagen, Architects: BIG – Bjarke Ingels Group, Topotek 1 and Superflex “A public space promoting integration across lines of ethnicity, religion and culture.”
hem radikal bir kompozisyona hem de geleneksel bağlama saygılı bir tasarıma sahip.
pus, radical in composition but respectful of its traditional context.
Ödül Töreni Mekanı
The Venue for the Award Ceremony
Kazanan projeleri açıklamak ve trienal döngülerinin bitişini vurgulamak için yapılan ödül törenleri, her zaman İslam dünyası için mimari ve kültürel anlamda önem taşıyan mekanlarda yapılıyor. Bu bağlamda etkinliğin 2016 ödül töreni de Abu Dabi, Al Ain’de bulunan ve Dünya Miras alanı kategorize edilen Al Jahili Kalesi’nde gerçekleştirilecek. Şeyh Zayed tarafından yaptırılan Al Jahili Kalesi’nin yapımına 1891 yılında başlandı. 1898 senesinde tamamlanan Al Jahili Kalesi, yıllar boyunca Al Nahyan ailesine ev sahipliği yaptı. Yapı, Abu Dabi Kültür ve Miras İdaresi ve 2007 Ağa Han Mimarlık Ödülü’nün sahibi Eike Roswag tarafından 2007-2008 yılları arasında kapsamlı onarım çalışmalarına tabi tutuldu ve. 2011 yılında Dünya Miras Alanı olarak sınıflandırıldı. Etkinliğin geçtiğimiz senelerdeki ödül törenleri, aralarında Lahor Shalimar Bahçeleri (1980), İstanbul Topkapı Sarayı (1983), Marakeş’te yer alan El Badi Sarayı (1986), Kahire Kalesi (1989), Semerkant Registan Meydanı (1992), Endonezya’nın Solo şehrinde yer alan Karaton Surakarta Yapısı (1995), Granada’da bulunan El Hamra Sarayı (1998), Halep Kalesi (2001) ve Delhi’deki Hümayun Şah Türbesi (2004)’nin de bulunduğu İslam dünyasında mimari anlamda üne ulaşan birçok farklı yapı kapsamında gerçekleştirildi.
Ağa Han Mimarlık Ödülleri Hakkında
Ağa Han Mimarlık Ödülleri programı, 1977 yılında Ağa Han tarafından büyük bir kesimini Müslümanların oluşturduğu toplumların ihtiyaçlarını ve isteklerini ortaya koyan bina konseptlerini belirlemek natura | 50
Ceremonies to announce the winning projects and mark the close of each triennial cycle are always held in settings selected for their architectural and cultural importance to the Muslim world. In 2016, the ceremony will be held at the Al Jahili Fort, a World Heritage Site in Al Ain, Abu Dhabi. Construction of Al Jahili Fort began in 1891 under Sheikh Zayed the First. Completed in 1898, it remained a residence of the Al Nahyan family for many years. It underwent a comprehensive rehabilitation between 2007 and 2008 by the Abu Dhabi Authority for Culture and Heritage with the collaboration of Eike Roswag, an Aga Khan Award for Architecture winner in 2007. The Fort was declared a World Heritage Site in 2011. Previous venues for Award ceremonies encompass many of the most illustrious architectural achievements in the Muslim world, including Shalimar Gardens in Lahore (1980), Topkapi Palace in Istanbul (1983), Badi’ Palace in Marrakech (1986), the Citadel of Saladin in Cairo (1989), Registan Square in Samarkand (1992), Karaton Surakarta in Solo (1995), the Alhambra in Granada (1998), the Citadel of Aleppo (2001) and the gardens of Emperor Humayun’s Tomb in Delhi (2004).
About the Aga Khan Award for Architecture
The Aga Khan Award for Architecture was established by His Highness the Aga Khan in 1977 to identify and encourage building concepts that successfully addressed the needs and
ve teşvik etmek amacıyla kuruldu. Ödüller Fransa’dan Çin’e kadar uzanan, dünyanın dört bir yanından gelen projeleri kapsıyor. New York’tan Dakka’ya kadar geniş bir kapsamda faaliyet gösteren mimarlar ve tasarımcılar, 116 ödüllük kapsamlı programda farklı ödüllerin sahipleri oldular. Adaylık sürecinde 9000’den fazla bina projesi belgelendirildi. Geçtiğimiz 39 yıl içerisinde, Zaha Hadid’den Norman Foster’a, Charles Correa’dan Frank Gehry’e, Jean Nouvel’den Hassan Fathy’e günümüzün birçok başarılı mimarı ödüle layık görüldü veya programın ana jürisinde ya da yönetim kurulunda yer aldı. Ağa Han Mimarlık Ödülleri, yalnızca mimari anlamda mükemmeliyet taşıyan değil aynı zamanda genel yaşam kalitesini de arttıran, kentsel dönüşüm projelerinden çok katlı “yeşil” yapılara kadar birçok projeyi seçiyor. Program, birçok başarılı ortaklığı barındıran bu projeler üzerinden belediye başkanlarını, müteahhitleri, işverenleri, sanatkarları, mühendisleri, son kullanıcıları ve aynı zamanda mimarları bir araya getiriyor.
aspirations of communities in which Muslims have a significant presence. Prizes have been given to projects across the world, from France to China. Architects and planners from New York to Dhaka have received one of 116 awards. During the nomination process, more than 9,0 0 0 building projects were documented. Over the course of the last 39 years, most of the great architects of our time have either won the Award or served on its Master Jury or Steering Committee, from Zaha Hadid to Norman Foster, Charles Correa to Frank Gehry, Jean Nouvel to Hassan Fathy. The Aga Khan Award for Architecture selects projects – from slum upgrading to high rise “green” buildings – that not only exhibit architectural excellence but also improve the overall quality of life. Because these achievements typically involved successful collaboration between many people, the Award recognises mayors, builders, clients, master craftsmen, engineers and end-users –as well as architects.
2016 Ana Jürisi
The 2016 Master Jury
Etkinliğin Ana Jürisi, 69 ülkeden aday gösterilen 348 proje kapsamında tamamıyla tarafsız bir tutum sergiledi. Ağa Han ve Ağa Han Geliştirme Ağı enstitüleri tarafından atanan projeler bu bağlamda geçersiz sayıldı. 2016 Ana Jürisi aşağıdaki isimlerden oluşuyor: Ramallah Riwaq Mimarlık Konser vasyon Merkezi Kurucusu Suad Amir y, İstanbul EA A-Emre Arolat Mimarlık Kurucusu Emre Arolat, New York Colombia Üniversitesi’nden Sydney Morgenbesser Felsefe Profesörü Akeel Bilgrami, Madrid Architectura Viva Editörü Luis Fernàndez-Galiano, Karaçi Herald Publications CEO’su Hameed Haroon, Johannesburg Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Direktörü Lesley Lokko, Cambridge Har vard Üniversitesi Tasarım Fakültesi Dekanı Mohsen Mostafavi, Paris Dominique Perrault Mimarlık Kurucusu Dominique Perrault ve Singapur Web Structures Direktörü Hossein Rezai.
The Master Jury was completely independent in the selection it made from the 348 nominated projects in 69 countries. Projects commissioned by the Aga Khan or any of the institutions of the Aga Khan Development Network were ineligible. The nine members of the 2016 Master Jury are: Suad Amiry, Founder, Riwaq Centre for Architectural Conservation, Ramallah; Emre Arolat, Founder, EAA – Emre Arolat Architecture, Istanbul; Akeel Bilgrami, Sydney Morgenbesser Professor of Philosophy, Columbia University, New York; Luis Fernàndez-Galiano, Editor, Architectura Viva, Madrid; Hameed Haroon, Chief Executive Officer, Herald Publications, Karachi; Lesley Lokko, Head, Graduate School of Architecture, University of Johannesburg, Johannesburg; Mohsen Mostafavi, Dean, Graduate School of Design, Harvard University, Cambridge; Dominique Perrault, Founder, Dominique Perrault Architecture, Paris; and Hossein Rezai, Director, Web Structures, Singapore.
Tabiat Yaya Köprüsü, Tahran, Mimar: Diba Tensile Mimarlık / Leila Araghian, Alirez a Behzadi “Yoğun bir otoyolun üzerinden geçen bu çok katlı köprü, yeni ve dinamik bir kentsel mekan yaratıyor.”
Issam Fares Enstitüsü, Beyrut, Mimar: Zaha Hadid Mimarlık “Beyrut Amerikan Üniversitesi Kampüsü için tasarlanan bu yeni bina, hem radikal bir kompozisyona hem de geleneksel bağlama saygılı bir tasarıma sahip.”
Tabiat Pedestrian Bridge, Tehran, Architect: Diba Tensile Architecture / Leila Araghian, Alireza Behzadi “A multi-level bridge spanning a busy motorway has created a dynamic new urban space. Download high resolution images”
Issam Fares Institute, Beirut, Architect: Zaha Hadid Architects “A new building for the American University of Beirut’s campus, radical in composition but respectful of its traditional context.”
natura | 51
kapak konusu | cover story
kapak konusu | cover story
BALPARMAK ÜRETİM ve YÖNETİM YAPISI
BALPARMAK STRUCTURE OF PRODUCTION AND MANAGEMENT Heval Zeliha Yüksel Mimar / Architect
natura | 52
natura | 53
kapak konusu | cover story
kapak konusu | cover story
DOĞAL TAŞ / NATURAL STONE: MARMARA MERMERİ / MARMARA MARBLE
ENGİN GERÇEK - STUDIO MAJO Photographer
“Cephe prekast beton panellerle kaplandı. Sirkülasyon alanlarının düzensiz pencere boşlukları ve bu farklı renkteki plakalar dolaylı olarak hafızamızdaki bal / petek hissine bir gönderme.” “Facades were veneered with precast concrete panels. Yellow colors with different shades implicitly refer to honey and comb. Along with the irregular window openings in the circulation spaces, these plates of different colors indirectly make reference to the honey/comb sensation engraved in our memories.”
“
İ l k ü r e t i m t e s i s i n i n d e i ç i n d e ye r a l d ı ğ ı a r az i n i n b u b ü y ü k l ü k t e b i r ya p ı y ı koya b i l e c e ğ i m i z t e k b o ş ye r i n e ye r l e ş t i r d i k ya p ı y ı. D a h a s o n r a ç e v r e s i n d e k i a r a z i l e r d e s at ı n alındı ama o zaman tek seçenek şu an bul u n d uğ u n o k t a i d i . E n d ü s t r i ya p ı l a r ı n ı n d ü z a r a z i d e ve ç e l i k ya p ı l a r o l m a s ı e n s ı k r a s t l a d ı ğ ı m ı z b i r d u r u m . A m a b u ö r n e kt e s öz ko n u s u ya p ı , e ğ i k b i r a r a z i d e ye r a l ı yo r. B u y ü zd e n ü s t ko t u n t o p r a k s e v i ye s i n i ya k a l aya n a k a d a r b e t o n a r m e o l m a s ı k a r a r ı n e r e d e y s e ke n d i l iğ i n d e n o l u ş m u ş o l d u. Ü s t k at l a r d a b e t o n a r m e o l a r a k d e va m e t m e k i s e ü s t k at l a r ı n d a ü r e t i m m e k â n l a r ı o l a r a k ku l l a n ı l a b i l m e o l a s ı l ı ğ ı ü ze r i n e b e l i r l e n d i . K a l ı p s i s t e m l e r i n i ve ya p ı s a l öze l l i k l e r i s ü r d ü r m e k a ç ı s ı n d a n ku l l a n ı ş l ı b u l d uğ u m u z b i r d u r u m u i ş l e v s e l ku l l a n ı ş l ı l ı k l a b i rl e ş t i r i n c e b ü t ü n ü y l e b e t o n a r m e b i r ya p ı n e r e d e y s e t e k s e ç e n e k h a l i n e g e l d i . 10 m e t r ey i b u l a n kot f a r k ı n ı n i ç i n e ye r l e ş e n ya p ı yo l t a r af ı n d a n b a k ı l d ı ğ ı n d a 2 k at l ı g ö r ü n m e k l e b i r l i k t e g e r ç e k t e 6 k at l ı b i r ya p ı. A l t 4 k at ü r e t i m ve d e p o l a m a l a r i ç i n ü s t 2 k at i s e o f i s l e r i ç i n ku l l a n ı l ı yo r. D e p o l a m a a ğ ı r l ı k l ı o l a r a k t o p r a k a l t ı n d a k i k at t a ü r e t i m k at l a r ı n o r t a k ı s m ı n d a ç e p e r e ya k ı n b ö l ü m l e r d e d e s t e k b i r i m l e r i va r. O f i s l e r d e i s e ye r l e ş m e d ı ş d u va r a ya k ı n ve o r t a k ı s ı m d a o r t a k a l a n o l a r a k at r i u m va r. Ü r e t i m i n i s t e n m e d iğ i g ü n ı ş ı ğ ı of i s l e r i n e n ç o k i s t e n e n i . R e n k l e r i n ve b o ş l u k l a r ı n r a s t g e l e l i k l e t a s a r l a n m ı ş l ı k a r a s ı n d a d u r a r a k t a n ı m l a d ı ğ ı b u b ü y ü k kü t l e n i n t a ş ı y ı c ı s i s t e m i n d e n c e p h e s i n e k a d a r ay n ı m a l ze m e i l e ç a l ı ş ı l m ı ş ve ay n ı m a l ze m e n i n f a r k l ı ku l l a n ı m l a r ı y l a ze ng i n l e ş t i r i l m i ş b i r d e n e y i m o l d uğ u n u s öy l e ye b i l i r i z.”
natura | 54
“
We installed the structure on the only vacant space available of the land that holds the primary production facility. Surrounding lands are bought afterwards but the only possible solution back then was that exact location. Industrial structures on flat lands with steel bodies are highly common for us. However the relevant structure is located on a steep terrain. Therefore it’s almost like it was self-created due to the decision that projects a concrete structure starting from the top elevation to reach the ground level. Maintaining this concrete structure on top levels was decided upon the application possibility of using the top levels as production spaces. When we integrated a practical situation with the functional usefulness, designing a concrete structure from top to toe turned out to be the only option, in order to maintain toolings and structural features. The structure that has been installed in the elevation difference which reaches up to 10 metres, seems as it’s a two-storied building when examined from the roadside. But in fact, it’s a six-storied structure. Four lower floors are segregated for production and storage units and upper two floors are seperated for the offices. There are support units in sections near the perimeter that are located in the mid-sections of the production floors. They are mainly designed for storage units and are located underground. As for the offices, settling is achieved near the exterior wall and there is an atrium in the middle functioning as a common area. Daylight is unwanted for the production section but highly-needed for the offices. From the conveyor system to facades, same materials were used throughout this large block which was identified by the colors and voids through standing between this random creation. We can say that it is an experience that was enriched by the different usage of the same material.”
“Doğal taşın yeterince kullanılmadığını, kullanıldığında da çoğu zaman kötü kullanıldığını düşünüyorum. Taş ile halı kaplama arasında bir fark KALMIYOR. malzemenin özelliklerini ortaya çıkarmada zorlamalar denenmek yerine bütün malzemeler dekoratif bir yüzey elde etmek için kullanılıyor. Marmara’dan sonraki tercihim traverten.” “I think it’s not used enough and when it is, it’s usually used poorly. It’s difficult to see the difference between stone and carpeting. Instead of forcing the material to unveil its features, all the materials are used in order to obtain a decorative surface. My next choice after Marmara stone is travertine.”
natura | 55
kapak konusu | cover story
kapak konusu | cover story
“Doğal taş kararı bana bırakıldığında her zaman marmara kullanırım. Mekânın kullanımı, yeri, ışığı, önemi, etkisi gibi konularla kesimini değiştiririm. Bu konularda işverenlerimizin özel bir isteği olmaz; bu tasarımın bir parçasıdır.” “When i get to make a decision about the natural stones, i always use the Marmara stone. I usually change their cuttings based upon the usage of the space, its location, daylight, significance and effect. Our clients do not make any requests regarding this issue; this is a part of the design process.”
natura | 56
natura | 57
kapak konusu | cover story
kapak konusu | cover story
NEVZAT SAYIN İLE SON PROJELERİNDEN BALPARMAK ÜRETİM ve YÖNETİM YAPISI ÜZERİNE SÖYLEŞİ INTERVIEW WITH NEVZAT SAYIN ON ONE HIS LATEST PROJECTS: BALPARMAK PRODUCTION AND MANAGEMENT STRUCTURE
Balparmak’ın Çekmeköy yerleşkesindeki yeni bir fabrikasını tasarladınız. Yapı tamamlandı ve geçtiğimiz aylarda kullanılmaya başlandı. Bize biraz bu projenizden ve süreçten bahsedebilir misiniz? Mevcut bir kampüse yerleşmenin avantaj ve dezavantajları oldu mu? Aynı kampüs içinde uzun süredir üret im yapan bir kurum için yeni bir yapı is tendiğinde hem topoğraf yayla hem de eski yapılar la olan ilişkiler özel bir öneme sahip oluyor. İki ucu arasındaki kot farklı ve mevcut yapılar la ilişkisi açısından a lışılmış endüs tr i yapılar ında oldukç a farklı bir yapı elde et t iğimizi söyleyebilir im.
You have designed a new plant for Balparmak in the Çekmeköy Campus. Structure is completed and started its operations during recent months. Could you please tell us about this project and the overall process? Were there any advantages or disadvantages regarding settling in an existing campus? Relations both with the topography and the former structures have special significance when a new building is projected for an experienced institution that makes productions in the same campus. The elevation is different between its two endpoints and i can say that we obtained a quite different building when compared to ordinary industrial structures in terms of its relation with the existing structures.
İ ç i ş l e y i ş i a ç ı s ı n d a n ü r e t i m ve a r a ş t ı r m a a l a n l a r ı n ı n g ü n ı ş ı ğ ı n d a n ko r u n m a s ı g e r e k l i l iğ i ö n e m l i b i r ko n u . B u n e d e n l e ya p ı d ı ş d u va r l a r ı n a ya k ı n o l a n b ö l ü m l e r s i r kü l a s yo n, i ç e r d e k a l a n b ö l ü m l e r i s e ü r e t i m ve a r a ş t ı r m a i ç i n ay r ı l d ı. A ş a ğ ı d a n
With regards to internal operations, protecting the production and research spaces from daylight is an important matter. Therefore the sections that are near the exterior walls of the structure were segregated for circulation and the sections situated inside were seperated for production and research. From lower floors to
natura | 58
natura | 59
kapak konusu | cover story
kapak konusu | cover story
Duvar dışlarıyla içerinin ara kesitin asal bir yapı elemanı olarak hem içeriye hem de (ve belki daha çok) dışarıyla bağlantılı. Bu yüzden ve kesinlikle yapıların dışarıdan nasıl görüneceği çok önemli bir veridir. Olası bütün açıları hesaplamak da mimarın görevidir. Bu yapının nereden, nasıl görüneceği ile neye benzeyeceğini hesaplamaya ve rastlantıya bıraktığımız bölümlerinin olabildiğince az olmasını sağlamaya çalıştık. Gözünüze çarpan “bal rengi tonlar” da bu çalışmanın sonucu. Ümraniye tarafından ya da Dudullu Organize Sanayi Bölgesi tarafından gelirken 5 km öteden belirgin bir biçimde görünür olması da bu yüzden.
y u k a r ı ya d o ğ r u; d e p o l a m a , ü r e t i m , a r a ş t ı r m a , o f i s l e r, s o sya l m e k â n o l a r a k s ı r a l a n a n i ş l e y i ş d ı ş a r ı d a n b a k ı l d ı ğ ı n d a a n l a ş ı l m aya c a k b i r ya p ı n ı n i ç i n d e c e r e ya n e d i yo r. S i r kü l a s yo n a l a n l a r ı n ı n ya p ı n ı n d ı ş ç e p e r l e r i n d e o l m a s ı ü r e t i m ve d iğ e r ku l l a n ı m l a r ı n ya p ı d a k i ye r l e r i n i t a h m i n e t m e m i z i o l a n a k s ı z k ı l ı yo r. Ya p ı n ı n g e n e l d o l a ş ı m i l i ş k i l e r i d ı ş ı n d a k a m p ü s i ç i n d e b u l u n d uğ u ye r ve d iğ e r ya p ı l a r l a o l a n i l i ş k i s i a ç ı s ı n d a n b a ğ ı m s ı z b i r ya p ı d av r a n m a s ı n ı n d o ğ r u o l a c a ğ ı d ü ş ü n c e s i y l e t e k i l b i r ya p ı g i b i e l e a l ı n d ı.
the top, operations are arranged as storage, production, research, offices and social spaces and they all function in a building that looks incomprehensible when examined from the outside. Circulation spaces which are located at the outer perimeters of the structure make it impossible for us to estimate the exact locations of production and other applications inside the building. Apart from the overall circulation relations of the building, the structure was tackled as a monoblock building with the thought that it would be the best option to embrace this building as an independent structure in terms of its location in the campus and the relation of the building with the surrounding structures.
Bu yüzden sonuçta elde edilen kütle etkisi dolayımlı da olsa kurumsal kimlik konusunda önermeleri olan bir yapının karakteristik özelliklerini taşıyor.
Therefore the obtained mass effect holds the characteristics of a structure that has suggestions about corporate identity even though it is mediated.
Endüstri yapılarında çok tecrübeniz var. Bu konuda çok sayıda iyi referans sayılabilecek projeniz var. Önceki işlerinizden de örnek vererek; biraz endüstri yapılarının tasarımına dair düşüncelerinizi paylaşır mısınız? 20.y y’ın en önemli yapı tür ler inden bir i endüs tr i yapılar ı. Bir şey üretmek için üret ilmiş olma lar ı bir çok insana neredeyse işlev kabuğu gibi ele a lınma lar ının yeter li olac ağ ını düşündürüyor ve bu yüzden de prefabr ika s yoncular ın deyimi ile “a lan kapatmak” diye bakılıyor bu tür yapılara. Oysa mimar lık t anımıyla, üret im t anımı ara sında birçok benzer lik var. Dola sıyla endüs tr iyel yapıyla, endüs tr iyel üret im birçok parametreyi payla ş ıyor. Ekonomik olma sı; kısa sürede yapılma sı; doğrudan ya da dolayımlı ilgili girdiler in iyi örgüt lenmesi; ba sit , kolay ve sürdürülebilir olma sı; zamanın ruhun t a şıma sı; yeni gelişmele r i kullanma sı; ka litenin süreç te denet lenmesi gibi çok önemli nok t ada benzer nitelik teler. Belki de bu yüzden kötü bir yapıdan iyi bir üret im çıkmıyor.
You have lots of experiences in industrial structures and many projects that can be counted as good references regarding this matter. Could you please share your opinions about the design of industrial structures by giving examples from your previous works? Industrial structures are among the most important structure types of the 20th century. They make most people think that it is almost sufficient for them to be handled as function valves for they are designed to make productions. Therefore they are contemplated as “space closers” which stands for an expression of prefabrication workers. However, there are many similarities between the definition of architecture and manufacturing. Accordingly, the industrial structure and industrial manufacturing share many parameters in common. They have similar qualities in many significant points such as their economic natures; short-term construction processes; proper organizations of direct or indirect inputs; simple, easy and sustainable functions; projection of the essence of time; usage of new developments and inspection of quality during various processes. Maybe that’s why a proper production does not occur from a poor structure.
Beni en çok ilgilendiren diğer bir konu da toplumun en alt ve en üst tabakalarının aynı yapıda bir arada olmasının kaçınılmazlığı o yapıları gergin ortamlara dönüştürüyor. Mavi yakalıların ve beyaz yakalıların bir aradalıkları, bu gerginliğin kendine has başka yaşama/çalışma kültürü oluşturulmasının da koşulu. Birçoğu 3 vardiya ile 24 saat çalışan bu yapılar taşıdıkları enerji ile iyimser bir gelecek tasavvurunun çok önemli girdilerini oluşturuyor. Biz olabildiği kadar zorlayarak en farklı kesimlerin aynı kapıdan girdiği aynı ortak yapıları paylaştığı, yönetim ve işletme bölümlerinin bir bütün olduğu yapılar tasarlamaya çalışıyoruz.
Another subject that concerns me the most is the inevitability of lower and upper class to coexist in the same structure. This detail turns those structures into intense environments. Togetherness of blue-collars and white-collars is a condition for this intensity to evoke a unique living/ working culture. These buildings operating 24 hours through three shifts form the most significant inputs of an optimist future vision along with the energy they carry. By pushing the limits, we endeavor to design buildings where different classes of society enter the building through the same door, share the same common structures and the departments of management and business function as a whole.
Geçenler bilirler; Çekmeköy’den Çavuşbaşı istikametine giderken çok dik bir eğim ile yolun tepeleştiği bir an olur. İşte o en yüksek noktan, çok uzaklarda bal rengi tonları bir yapı göze çarpar. Balparmak’ın bu yeni yapısı böyle güzel bir görüntü de veriyor. Bina tasarlanırken dışarı ile ilişkisini ne kadar önemsersiniz? Bu yapıda böyle bir açıyı hesaplamış mıydınız?
Those who use the route are probably familiar with the point where the road becomes a steep hill with an abrupt elevation while heading from Çekmeköy to Çavuşbaşı. At that exact point, a structure shines out in the distance with its honey color. New structure of Balparmak also offers such a beautiful outlook. How much do you pay attention to the relation of the building with the exteriors during the design process? Have you taken into account such an angle concerning this building?
natura | 60
Cephesi hangi malzemeden ve renkleri özellikle mi seçildi? Cephe prekast beton panellerle kaplandı. Sirkülasyon alanlarının düzensiz pencere boşlukları ve bu farklı renkteki plakalar dolaylı olarak hafızamızdaki bal / petek hissine bir gönderme. Doğal malzemeler kullanıldığını görüyoruz projede. Sizin doğala ve yerele verdiğiniz önemi sizi takip edenler bilirler. Bu projede böyle malzemeler seçildi mi? H e r y a p ı d a “d o ğ a l o l a n” t a n ı m ı d e ğ i ş i r. B u y a p ı d a doğal olan gün ışığı istenmeyen mekânların or taya, dolaşımların ve ofislerin çeperlere yerleştirilmesiyle, işletme bölümünün -sağlık koşulları nedeniyle- tam kapalı bölümler olarak tasarlanmasıyla buna karşılık sosyal mekânların gün ışığı, teraslar ve açılabilir p e n c e r e l e r l e d o n a t ı l m a s ı y l a s a ğ l a n d ı d i y e b i l i r i z . Ye rel olanı o yere ait olmak diye anlarsak biraz önce s ayd ı ğ ı m n e d e n l e r l e ‘ y e r e l’ bir yapı olduğunu söyleyebiliriz.
Intersection of exteriors with the interiors are connected with both the inside and (maybe more with) the outside as a fundamental construction element. That is why the outlook of structures points out extremely important data. Calculating each and every possible angle is the duty of the architect. We tried to calculate the location, outlook and style of the building and make sure that sections left for coincidince would be as little as possible. “Honey-colored shades” that attract your attention is a result of this survey. This is why the building is highly visible even from 5 kms of distance while coming from Ümraniye or Dudullu Organized Industrial Site. Which materials were used on the facade? Were the colors chosen in a particular envisioning? Fac ades were veneered with preca st concrete panels. Irregular window openings and these plates in dif ferent colors implicitly make reference to the h o n e y/c o m b s e n s a t i o n t h a t is engraved in our memories. We see that natural materials are used throughout the project. Those who follow you are probably aware of the importance you attach to the natural and the local. Are there any materials in this sense within the scope of the project? Definition of “natural” changes in each building. We can say that the “natural” was ensured in this project through installing the spaces without the requirement of daylight into the middle, carrying the circulation points and offices to the perimeters and designing the business section as fully closed units because of the health requirements. Additionally, social spaces are covered with daylight, terraces and openable windows. If “being local” stands for “belonging to that place”, we can say that it’s a quite “local” structure owing to the aforesaid reasons.
natura | 61
kapak konusu | cover story
kapak konusu | cover story
Bu projede hangi doğal taşı tercih ettiniz? Doğal taş kararı bana bırakıldığında her zaman Marmara kullanırım mekânın kullanımı, yeri, ışığı, önemi, etkisi gibi konularla kesimini değiştiririm. Bu konularda işverenlerimizin özel bir isteği olmaz; bu tasarımın bir parçasıdır.
Which natural stone did you choose for this project? When i get to make a decision about the natural stones, i always use the Marmara stone. I usually change their cuttings based upon the usage of the space, its location, daylight, significance and effect. Our clients do not make any requests regarding this issue; this is a part of the design process.
Dergimiz doğal taş ağırlıklı olduğu için genelde sorduğumuz bir soru var: Ülkemiz mermer kaynakları açısından çok zengin. Bu değerli malzemenin yeterince kullanıldığını ve yerel olana yeterince kıymet verildiğini düşünüyor musunuz? Siz doğal taş kullanıyor musunuz? Acaba Marmara mermeri haricinde en çok tercih ettiğiniz doğal taş hangisi? Yeterince kullanılmadığını, kullanıldığında da çoğu zaman kötü kullanıldığını düşünüyorum. Taş ile halı kaplama arasında bir fark kalmıyor oysa malzemenin özelliklerini ortaya çıkarmada zorlamalar denenmek yerine bütün malzemeler dekoratif bir yüzey elde etmek için kullanılıyor. Marmara’dan sonraki tercihim traverten.
There is a question that i usually ask for our magazine is mainly on natural stones. Our country is really rich considering the marble resources. Do you think that this precious material is being used enough and the local is being appreciated? Do you use natural stones? Which natural stones do you prefer the most? I think it’s not used enough and when it is, it’s usually used poorly. It’s difficult to see the difference between stone and carpeting. Instead of forcing the material to unveil its features, all the materials are used in order to obtain a decorative surface. My next choice after Marmara stone is travertine.
Söyleşi yaptığımız her mimara yerel veya global olarak izlediği ve önemsediği tasarımcı ve/veya mimarları soruyorum. Eğer sizin de varsa ve bizimle paylaşırsanız memnun olurum. İşin doğrusu kimin ne yaptığını bilmek isterim ama Han Tümertekin, Emre Arolat, Cengiz Bektaş, Ömer Selçuk Baz, Şevki Pekin, Alişan Çırakoğlu, David Chipperfield, Peter Zumthor, Herzog de Meuron en çok merak ettiklerim olabilir.
I ask every architect that we interview about the local/global designers and/or architects that he follows. If you have any, i would be delighted if you have shared with us. As a matter of fact, i like to know what everyone is doing in terms of their professional lives. But if i were to give names, i can say that Han Tümertekin, Emre Arolat, Cengiz Bektaş, Ömer Selçuk Baz, Şevki Pekin, Alişan Çırakoğlu, David Chipperfield, Peter Zumthor, Herzog de Meuron are among the figures i watch with curious eyes.
“20.yy’ın en önemli yapı türlerinden biri endüstri yapıları. Bir şey üretmek için üretilmiş olmaları bir çok insana neredeyse işlev kabuğu gibi ele alınmalarının yeterli olacağını düşündürüyor ve bu yüzden de prefabrikasyoncuların deyimi ile “alan kapatmak” diye bakılıyor bu tür yapılara. Oysa mimarlık tanımıyla, üretim tanımı arasında birçok benzerlik var. Dolasıyla endüstriyel yapıyla, endüstriyel üretim birçok parametreyi paylaşıyor. Ekonomik olması; kısa sürede yapılması; doğrudan ya da dolayımlı ilgili girdilerin iyi örgütlenmesi; basit, kolay ve sürdürülebilir olması; zamanın ruhun taşıması; yeni gelişmeleri kullanması; kalitenin süreçte denetlenmesi gibi çok önemli noktada benzer nitelikteler. Belki de bu yüzden kötü bir yapıdan iyi bir üretim çıkmıyor.” “Industrial structures are among the most important structure types of the 20th century. They make most people think that it is almost sufficient for them to be handled as function valves for they are designed to make productions. Therefore they are contemplated as “space closers” which stands for an expression of prefabrication workers. However there are many similarities between the definition of architecture and manufacturing. Accordingly, the industrial structure and industrial manufacturing share many parameters in common. They have similar qualities in many significant points such as their economic natures; shortterm construction processes; proper organizations of direct or indirect inputs; simple, easy and sustainable functions; projection of the essence of time; usage of new developments and inspection of quality during various processes. Maybe that’s why a proper production does not occur from a poor structure.”
Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim. Thank you for all the information.
natura | 62
natura | 63
kapak konusu | cover story
kapak konusu | cover story
KÜNYE Proje Adı: BALPARMAK ÜRETİM ve YÖNETİM YAPISI Proje Yeri: ALTIPARMAK GIDA SAN. ve TİC. A.Ş. ÇAVUŞBAŞI CAD. NO:70 ÇEKMEKÖY / İSTANBUL Proje Ofisi: NEVZAT SAYIN MİMARLIK HİZMETLERİ Tasarım Ekibi: (Sadece tasarımda görev alanlar) NEVZAT SAYIN, SERKAN ÇAKIT, TUĞÇE ŞIK ERDOĞAN Danışman: YENER&YENER MÜHENDİSLİK İşveren: ARIDAN GIDA Ana Yüklenici: ALTIPARMAK, IŞIK İNCE YAPI, NİDA İNŞAAT Fotoğraf: ENGİN GERÇEK - STUDIO MAJO Proje Başlangıç Yılı: 2011 Proje Bitiş Yılı: 2012 İnşaat Başlangıç Yılı: 2011 İnşaat Bitiş Yılı: 2015 Arsa Alanı (m2): 6.900 m2 Toplam İnşaat Alanı (m2): 20.000 m2
natura | 64
Credıts Project Title: BALPARMAK STRUCTURE OF PRODUCTION AND MANAGEMENT Project Location: ALTIPARMAK FOOD INDUSTRY and TRADE INC. ÇAVUŞBAŞI AVENUE NO:70 ÇEKMEKÖY / İSTANBUL Project Office: NEVZAT SAYIN ARCHITECTURAL SERVICES Design Team: (Solely participated in design) NEVZAT SAYIN, SERKAN ÇAKIT, TUĞÇE ŞIK ERDOĞAN Consultant: YENER&YENER ENGINEERING Client: ARIDAN FOOD INDUSTRY Prime Contractor: ALTIPARMAK, IŞIK İNCE CONSTRUCTION, NİDA CONSTRUCTION Photographs: ENGİN GERÇEK - STUDIO MAJO Project Start Date: 2011 Project Finish Date: 2012 Construction Start Date: 2011 Construction Finish Date: 2015 Land Area (m2): 6,900 sqm Total Construction Area (m2): 20,000 sqm
natura | 65
kapak konusu | cover story
natura | 66
Fabrika: Bahçelievler Mah. Ali İpek Cad. No: 51 Bilecik Tel: 0228 233 2001 Fax: 0228 233 1055 info@anteamarble.com Ocak: Çaylı Mevki Eskipazar Karabük
proje | project
MA VİE LA - SELİM ERDİL Selin Biçer Mimar / Architect
proje | project
“Malzemelerin doğal halini kullanmayı seviyoruz. Ne kadar ham, o kadar iyi. Zorunlu kaldıkça şeffaf koruyucu malzemeler kullanıyoruz. Ahşap renkleri, betonun grisi, mermerin beyazı ve grisi, corten saçların derin kahverengi tonları hep kendi renklerinde. Sınırlı malzeme türü, aynı zamanda minimal bir renk uyumunu beraberinde getiriyor.” “We like to use the natural apperances of materials. The rawer, the better. We use transparent protective materials when needed. Wooden elements, gray concretes, white and gray marbles, deep brown shades of cor-ten steels all have natural colors. Limited types of materials also bring along a minimal color harmony.”
natura | 68
natura | 69
proje | project
proje | project
Doğal Taş: Arabescato Ocak: Muğla Natural Stone: Arabescato Quarry: Muğla
S
trüktürün gözüken yarısı 8 metre açıklığında kolonlar tarafından desteklenmiş. Üst yapı ise 16 metre uzunluğunda ve 7,5 metre genişliğinde kolonsuz ve kirişsiz bir kutu. 520 m 2 ’lik arazide yer alan bu geniş evin kapladığı alan ise sadece 64 m 2 . Bu, katı minimalist yaklaşıma sahip bir ev. 5 ana malzeme kullanıldı: beton, çelik, doğal taş, ahşap ve cam. Ana amaç, mümkün olduğunca arazi kullanımını sağlamak, aynı zamanda rüzgâr ile hava koşullarına bağlı olarak kullanılan farklı geniş ve açık alanları yaratmak. Yaşam alanlarını mümkün olduğu kadar büyütmek için hazırlanan tasarım fikirleri ise katlanan/kayan pencere ile kapı sistemi, 8 metre uzunluğundaki konsol ve evin yanındaki havuz yerleştirmesi. Katlanan/kayan doğrama sistemi açıktan kapalıya değişebilen yaşama alanlarını yarattı. Konsol, açık alanları arttırırken yapının izdüşümünün azaltılması için tasarlandı. Ayrıca konsol yapı kütlesini deniz manzarasına doğru iterek yan komşununkini açarak yol kenarında geniş bir teras yaratıyor ve bahçeyle havuz için bol bol gölge sağlıyor. Arazinin dik eğiminin çok yüksek istinat duvarlarıyla sonlandırılan çok geniş, dar ve kullanışsız yan bahçeler yaratması beklenirdi. Böylece tasarım ekibi, yapının yan cephelerini kullanmayı ve havuz alanı olarak kullanılan arazinin istinat duvarları tarafından sınırlandırarak uçları L şeklindeki duvarla bağlamayı düşündü. Bu konsol tasarımı çok geniş bir havuz ve hacimli bir bahçe kazandırdı. Yapının cephesi, aynı zamanda yük taşıyan strüktürü oluşturan ahşap kalıp dokusuna sahip brüt beton. Kepenkler ahşaptan yapıldı. İç mekânlarda ortak alanlar ve banyolar mermer zemin kaplamasına natura | 70
Doğal Taş: Kayrak taşı Natural Stone: Slate
H
alf of the visible structure, is cantilevered by 8 meters. The superstructure is a 16 meter long by 7.5 meter wide concrete box with no columns or beams. The 520 m2 land contains this very large house that only has a 64 m2 footprint. This is a house with a strict minimalist approach. 5 main materials were used: concrete, steel, stone, wood and glass. The main ambition was to make as much use of the land as possible while creating a variety of wide and open spaces that can be used depending on the wind and weather conditions. The folding/sliding window and door systems, the 8 m long cantilever and the pool placement on the side of the house are all design decisions to maximize the living areas. The folding/sliding systems make convertible living spaces to switch between indoor and outdoor. The cantilever was designed to minimize the footprint while maximizing open areas. The cantilever also serves to push the building mass toward the sea view, clearing the adjacent house, to create a large roadside terrace and to provide plenty of shade by the pool and garden. The steep grade of the land would have created very large, long, narrow and unusable side gardens terminated by very tall retaining walls. So the design team decided to use the building’s side façade and the retaining walls bordering the property as a pool basin, connecting the ends with L shaped wall. This with the cantilever design created a very large pool and a sizable garden. The building façade is raw concrete which also makes up the load bearing structure, cast in a textured wooden formwork. The shutters are made from wood. The interior has marble flooring on the common areas and bathrooms. The bedroom floors are rustic oak wood. The landscaping was done with indigenous plants such as olive, mastic and
“Genel hacimler, ıslak mekânlar ve salonda Muğla’da çıkan Arabescato adında bir mermer kullandık. Bu mermerin en çok hoşumuza giden özelliği beyaz renginin üzerindeki füme renkli ve ağaç dallarına benzeyen damarları oldu. Kullanılacağı mekâna göre farklı plakalardan seçtiğimiz mermerler bazen yoğun, bazen seyrek damar yapısıyla her mekânda farklı bir görüntü oluşturdu. Plakalardaki mermer desenleri adeta bir tabloyu andırıyordu. Bu yüzden plakaları ebatlama için keserken ve uygulama sırasında damarların birbirini takip etmesini hedefledik. Her plakanın önce fotoğrafı çekildi ve bilgisayar ortamında mekân ölçülerine göre tam parçalara kesildi. Duvarlar ve mermer arasında süpürgelik yerine ince bir boşluk bırakıldı. Bu sayede duvarlar zemin üzerinde havada asılı gibi görünüyor. Duvarlar yer yer ham brüt beton, yer yer alçı sıva üzeri özel renk karışımlı silikonlu boya ile yapıldı. Odaların zemini vintage görünümlü bir lamine parke ile yapıldı. Havuz katı ve dış mekânların zemini gümüş, kahve ve metalik mavi renkler içeren kayrak taşı ile döşendi. Dış duvarlar brüt beton, peyzaj bölmeleri ise cor-ten çelik olarak tamamen el emeği ile yapıldı.” “For general volumes, wet surfaces and living rooms, we used a marble called Arabescato which is quarried from Muğla. What we liked the most about this marble is the smoke-colored grains looking like tree branches on its white surface. Marbles we chose from different plates regarding different spaces created a different outlook in each space along with their dense and infrequent grain textures. Marble patterns on the plates were merely evoking a painting. Therefore while cutting the plates for sizing and during the implementation process, we aimed for the grains to follow each other. Each plate was photographed at first and cut into exact pieces in an electronic environment according to the measurements of the space. A slight opening was left for the baseboard in between the walls and marbles. Thus, walls are looking like they are suspended in mid-air. They are partly covered with raw exposed concretes and silicone dye which was blended with custom colors on gypsum plaster. Room floorings are covered with vintage-looking laminated parquets. Floors of the pool and outdoors are veneered with slates that hold silver, brown and steel blue colors. Exterior walls are made out of exposed concrete and landscaping sections are made from hand-crafted cor-ten steels.” natura | 71
proje | project sahip. Yatak odalarının zemin kaplamaları ise rüstik meşe odunu. Peyzaj zeytin, selvi ve sakız ağaçları gibi yerli bitkilerin Cor-ten çelik kaplı beton saksılara ekilmesi ile yapıldı. Arazinin sulanması yıl boyunca yağmur suyu toplayan 80 metrik ton sarnıç tarafından sağlanıyor. Bu yapı hem ev hem de yazlık olarak kullanılabilir. Ancak Çeşme’de inşa edildiği için öncelikli olarak yazlık olarak kullanılacak. Bu ev bir gayrimenkul projesi. Henüz satılması. Şirket (Erdil İnşaat) araziyi temin etti, tasarımı geliştirdi ve satma amacı ile inşa etti. Proje hakkında görüştüğümüz Selim Erdil, bu evin Çeşme’deki seçenekleri yeterli bulmayan; sanata, estetiğe, işleve ve yaşam stiline önem veren; henüz Ma Vie La ile tanışmamış; beklentileri çok yüksek, farklı bir kişiliğe sahip ve yaşamıyla bunu ifade eden birisi için tasarlandığını söylüyor. Erdil için kişisel bir büyüye sahip olan minimalizm, mekân örgütlenmesini etkilemiş; az ile çok şeyi başarmak, indirgeyerek dolgunluğu yakalamak, işleve odaklanarak yaşam kalitesini artırmak, hatta tasarımların çevreye olan etkisinin en az olması için çabalamak mimar için çok çekici bir durum. Ham ve geri kazanılmış ya da yeniden kullanılan malzemeler minimalizm prensipleriyle uyumlu olduğu kadar rüstik karakteriyle evin modern çizgisini yumuşatarak uyumlu bir karşıtlık oluşturuyor. Erdil projeyi açıklarken masif bir kütlenin dağ yamacında adeta fizik kurallarına karşı koyduğunu belirtiyor: “Tamamen işlev üzerine kurgulanmış minimal bir tasarım diyebiliriz. Bu beton kutunun üzerinde pencere ve kapı boşlukları bıraktık. Cephe görünümü ve diğer tüm tasarım kararları her tasarım öğesine yüklenen göreve bağlı olarak verildi. Binanın estetiğini gereksinimler dikte etti. Örneğin pencere boşluklarında ve konumlarında ev sahibinin odasından ne görmesi gerektiği ve dışarıdan odanın ne kadarının görünmesinin istendiği belirleyici oldu. Evin dekorasyonu gibi mimarisi de minimal. Çizgiler modern ve malzemeler olabildiğince ham. 5 ana malzeme kullanıldı. Doğal ta ş, demir, beton, cam ve ahşabın doğal halleri tercih edildi. İşlevi olmayan hiçbir şey kullanmadık. Ba zen ba zı işlevleri bile gereksiz kıldık.” Erdil evin yapımının hikâyesinin de bir o kadar ilginç olduğunu ifade ediyor; dik yamacın kazısı başladığında zeminin mermer yatağından oluştuğunu fark edilmiş. Bu haber, kırıcı makinenin haftalarca çalışması anlamına geliyormuş. Tüm inşaat programı buna göre revize edilmiş.
proje | project cypress trees in Cor-ten steel clad concrete planters. The site irrigation is done with an 80 metric ton cistern that collects rain water year-round. The house can be used as a main home or a summer home. But since it’s built in the resort town of Çeşme, Turkey, it will likely be used primarily as a summer home. This house is a real estate development project. It has not yet been sold. The company (Erdil Construction) acquired the land, developed the design and built the house for the intention to sell. We had a talk with Selim Erdil about the project and he states that this house is designed for someone who doesn’t find adequate the alternatives in Çeşme; places emphasis on art, aesthetics, functionality and lifestyle; who hasn’t had the chance to meet with Ma Vie La; has high hopes, a different personality and who expresses this uniqueness with one’s life. Having a personal glamor for Erdil, the minimalistic style affected the spatial organization; achieving more with less, grasping fullness by reducing, increasing the quality of life through focusing on functionality and even endeavoring for minimising the design effect for the environment are highly appealing concepts for an architect. Raw, recycled and reutilized materials both conform with the minimalistic principles and create a harmonic contrast with their rustic characters through smoothing over the modern style of the house. While explaining the project, Erdil indicates that this massive block nearly breaks down the laws of physics: “We can say that the project points out a minimalistic design which is completely based upon functionality. We left windows and door openings on this concrete box. Facade appearances and all the other design decisions are made upon the tasks assigned for each design element. Project requirements dictated the aesthetics of the building. For example, what the homeowner would like to see from his/her room and level of the room’s outer view determined the window openings and their locations in the house. Just like the decoration of the house, the architecture is also minimal. Lines are modern and materials are as raw as possible. Five main materials are used within the scope of the project. Natural appearances of natural stones, iron materials, pavements, glasses and wooden materials are favored in the project. We didn’t use anything that holds no functionality. We even rendered some functions unnecessary.” Erdil predicates that the construction story of the house is as interesting as the project itself. When the excavation process is initiated, it was discovered that the surface is made out of a marble bed. This development has showed that the crusher machine was supposed to work for weeks. Therefore all the construction schedule was overhauled upon this data.
KÜNYE Credıts Mimar: Selim Erdil Projenin Yeri: Çeşme, İzmir, Türkiye Alan: 300 m2 Proje Yılı: 2015 İmalatçılar: Scavolini, Schüco ve Ticino Diğer Katılımcılar: Gözde Özder, İzgi Yazıcı, Meltem Çarıkoğlu, Selim Ardalı, Bahadır Sarıca ve Nevzat Yavuz Fotoğraflar: Tunç Suerdaş
natura | 72
Architect: Selim Erdil Location: Çeşme, İzmir, Turkey Area: 300 sqm Project Year: 2015 Manufacturers: Scavolini, Schüco and Ticino Other Participants: Gözde Özder, İzgi Yazıcı, Meltem Çarıkoğlu, Selim Ardalı, Bahadır Sarıca and Nevzat Yavuz Photographs: Tunç Suerdaş
natura | 73
proje | project
proje | project
J HOUSE - PITSOU KEDEM ARCHITECTS Selin Biçer Mimar / Architect
Alt katta yatak odaları ve siyah mermer kaplı bir barı içeren özel bir dinlenme salonu bulunuyor. At the ground level, there is a private recreational lounge that embodies a bar that veneered with black marbles.
natura | 74
natura | 75
proje | project
J House projesinin koreografisi sadece dramatik bir tablodan oluşmuyor, aynı zamanda da iyi bir mizaha sahip. Tasarımın özgür hali, katlar arasındaki karmaşayla yakından bir bağ kuruyor; yeşil ile gölgelerin süslediği alt kottaki bahçeyi göz önüne çıkarıyor ve havuz, çevre duvarlar ve dış dinlenme kısmı için bir seyretme alanı yaratıyor. Tasarımla bütünleşmiş durumdaki bu görünümler katlar arasındaki oyuna meydan veriyor ve mimari hareketin boyutunu arttırıyor. Tüm bunlar kullanıcının mekândaki deneyimini arttırmayı amaçlıyor. Bu nedenle, kullanıcı kendi deneyimi için bir araç haline geliyor. Her bakış, her hareket ve mekânın her kullanımı kullanıcının duyusal farkındalığı ve uyanıklığını talep ediyor. Böylece süregelen dönüşümü anlamak için kullanıcı bir görev bilinci duyuyor.
proje | project
The choreography of the J House project does not only consist of a theatrical scene but also has a good sense of humour. The free form of the design establishes a close bond with the complexity between the floors. It reveals the garden at the bottom elevation decorated with the green and the shades and creates a view for the surrounding walls and the exterior recreational unit. These appearances integrated with the design enable a game in between the floors and increase the size of the architectural transition. All these details aim to increase the presence of the user experience in the space. Therefore, each user becomes an instrument for their own experiences. Each glance and movement require the sensual awareness and wakefulness of the user. In this way, the user owns a sense of mission in order to realize the continous transformation.
Orta avluda siyah granit kaplı duvarlar ve beyaz basamaklı bir merdiven bulunuyor. Black granite veneered walls and a ladder with white steps are located in the atrium.
natura | 76
natura | 77
proje | project
proje | project
KÜNYE Projenin Yeri: Hertsliya, İsrail Tasarım Ekibi: Pitsou Kedem ve Nurit Ben Yosef Toplam Alan: 800 m2 Aydınlatma Tasarımı: Orly Avron Alkabes Fotoğraflar: Eti Buskila ve Amit Geron
Credıts Project Location: Herzliya, Israel Design Team: Pitsou Kedem and Nurit Ben Yosef Total Area: 800 sqm Lighting Design: Orly Avron Alkabes Images: Eti Buskila and Amit Geron
natura | 78
natura | 79
iç mimarlık | interior design
iç mimarlık | interior design
RSG İÇ MİMARLIK KURUCULARI DİDEM GÜVEN VE SEMİH GÜVEN İLE SÖYLEŞİ
INTERVIEW WITH THE FOUNDERS OF RSG INTERIOR DESIGN, INTERIOR ARCHITECTS DİDEM GÜVEN AND SEMİH GÜVEN
Okuyucularımızın da sizi tanıması için öncelikle RSG nasıl kuruldu, kaç yıllık bir ofis gibi bilgileri sorarak başlamak istiyorum… Bir de son yıllarda ürettiğiniz projeler hakkında bilgi verebilir misiniz? RSG İç Mimarlık, R. Semih Güven tarafından 2002 yılında kuruldu. Örnek daireler ve satış ofisleri, özel konutlar, ofisler ve turizm işletmeleri, çok amaçlı sosyal mekanlar, sağlık yapıları gibi alanlarda iç mimari tasarım ve uygulama projelerini profesyonel bir mimari kadro ile yürütüyor. 2007 yılında Didem Güven’in ortaklığı ile mesleki pratiğine devam eden RSG İç Mimarlık, merkezi İzmir olmak üzere İstanbul ofisinde de hizmet veriyor.
For our readers to know you, i would like to start by asking how RSG was established and for how many years it has been carrying on its operations... Also could you please inform us about the projects you have developed in recent years? RSG Interior Design was established in 2002 by R. Semih Güven. It carries out interior design and implementation projects with a professional architectural team in fields like sample apartments and sales offices, private housings, offices and tourism establishments, multi-purpose social houses and health centers. Maintaining its professional practices with the inclusion of Didem Güven in 2007 as a partner, RSG Interior Design holds its headquarters in Izmir but also provides services in Istanbul.
Güncel projelerinizden de biraz bahsedebilir miyiz? Örnek daire ve satış ofisleri, sağlık yapıları, ofis yapıları ve alışveriş merke-
Could we talk a little bit about your current projects as well? Our projects based on sample apartments and sales offices, health cen-
natura | 80
natura | 81
iç mimarlık | interior design
iç mimarlık | interior design
zi çalışmalarımız, İstanbul, İzmir, İskenderun, Denizli, Kayseri ve Zonguldak illerinde güncel olarak devam eden projelerimizden.
ters, office structures and shopping centers are currently in progress in Istanbul, Izmir, Iskenderun, Denizli, Kayseri and Zonguldak.
Bu sayımızda son projelerinizden Altın Vadi Evleri’ni detaylıca incelemiş olduk. Elinize sağlık. Bize projenizin hikayesini anlatır mısınız? Projeyi ilk ele almaya başladığınızda nasıl bir mekan olmasını arzulamıştınız? Ve bu düşüncelerinizi mimari fikirlere nasıl entegre edebildiniz? Altın Vadi Evleri yapısal anlamda; gerek yüksekliği gerekse sunmuş olduğu daireler çeşitliliği ile İskenderun’da örneği bulunmayan oldukça prestijli bir projedir. Bölge için orijinal imza niteliği ta şıyan; yapılmayanı yapmak, alışılmadık bir yapı or taya koymak isteyen cesaretli insanların projesi olması sebebiyle onları kendi alanımızda desteklemek ve yapının prestijini iç mimariye yansıtmak ve uygulamak bizler için önemli olmuştur.
In this issure, we examined one of your final projects, the Altın Vadi Residence. Thank you for your hard work. Could you please tell us the story of your project? When you first tackled the project, what kind of a space have you envisioned? How did you manage to integrate these ideas into architectural plannings? In a structural sense, Altın Vadi Residence stands for a highly prestigious and unique project in Iskenderun both for its height and the variety of apartments it offer. Owing to the fact that the project has the characteristics of an original content for the region and it addresses those who are willing to execute the unexecuted and who like to create a unique structure; it is important for us to involve and support them in our own space, reflect the prestige of the structure into interior design and implement these projects.
Doğal malzemelerin tercih edildiğini görüyoruz. Hangi taşı kullandınız ve yöresi neresi idi? Diğer malzemeleri nasıl seçtiniz biraz bilgi verebilir misiniz? Malzeme seçimlerimiz proje için oluşturduğumuz konsept ve mekan tasarımı çerçevesinde gerçekleşiyor. Oluşturmak istediğimiz etki, çalışmak istediğimiz detaylar ve uygulama prensipleri ise bu seçimleri yaparken değerlendirdiğimiz diğer unsurlardan. Projemizde, iç mimari öğelerden; zemin, dekoratif duvar panelleri ve hareketli mobilyaların tasarımında doğal malzeme kullanımı tercih edilmiştir. Bunlar arasında Baltic grey, Silver shadow ve Thassos mermerleri ahşap ile kombinlenmişlerdir.
We notice that there are natural materials involved in the project. Which natural stone did you use and where were they quarried from? How did you choose other materials? Would you please enlighten us? We choose our materials within the scope of the conceptual and spatial design we created for each project. The impact we want to create, details we like to specify and implementation principles are among the other elements we value while making these decisions. As part of the interior design elements, we opted for natural stones for the design of floorings, decorative wall panels and movable furnitures. Among these; Baltic grey, Silver shadow and Thassos marbles are combined with wood.
Dergimiz doğal taş ağırlıklı olduğu için genelde sorduğum bir soru var:
There is a question that i usually ask for our magazine is mainly on na-
natura | 82
natura | 83
iç mimarlık | interior design
iç mimarlık | interior design
ALTINVADİ EVLERİ RSG İÇ MİMARLIK
ALTINVADİ RESIDENCES RSG INTERIOR DESIGN Heval Zeliha Yüksel Mimar / Architect
Ülkemiz mermer kaynakları açısından çok zengin. Bu değerli malzemenin yeterince kullanıldığını ve yerel olana kıymet verildiğini düşünüyor musunuz? Siz doğal taş kullanıyor musunuz? En çok tercih ettiğiniz doğal taş hangisi acaba? Ülkemiz doğal taş rezervleri yalnızca büyüklük olarak değil, sunduğu renk ve desen çeşitliliğinde de lider konumda. İç kullanım ve ihracat potansiyelinin her geçen gün geliştiğini gözlemliyoruz. Oluşturduğu etki, sağladığı görsellik sebebiyle; mimari ve endüstri ürünleri projelerinde mermer ile doğal taş kullanımının arttığını söylemek mümkün. Bizim tercihlerimizin başında ise green ve brown alternatifleriyle rainforest geliyor.
tural stones. Our country is really rich considering the marble resources. Do you think that this precious material is being used enough and the local is being appreciated? Do you use natural stones? Which natural stones do you prefer the most? Natural stone reserves of our country are in the leading position not only for their vastness but also for the variety of colors and textures they offer. We see that interior usage and export potential concerning natural stones increases every passing day. It’s fair to say that they increase the usage of marble and natural stones in architectural and industrial design projects for the impact they create and the visuality they provide. Rainforest is our primary choice for their green and brown alternatives.
Söyleşi yaptığımız her mimara yerel veya global olarak izlediği ve önemsediği tasarımcı ve/veya mimarları soruyoruz. Eğer sizin de varsa paylaşırsanız memnun oluruz. Farklı, yenilikçi işler sunabilmek adına güncel çalışmaları hem yerel hem global kıstasta takip ediyoruz. İz bırakan mimar ve tasarımcılardan; Frank Gehry ve Le Corbusier’in çalışmalarını hala göz önünde bulundurmaktayız.
We ask every architect that we interview about the local/global designers and/or architects that he follows. If you have any, i would be delighted if you have shared with us... We follow curent studies both locally and globally to offer unique and innovative works. We still show regards to the studies of Frank Gehry and Le Corbusier, shining out as architects and designers who left significant marks for all of us.
Son olarak İzmir firması olmanızdan dolayı İstanbul ve Türkiye’nin geri kalanını mimari anlamda nasıl değerlendirdiğinizi sorarak bitirmek istiyorum. Ana akım inşaat ve tasarım ekiplerinin İstanbul menşeili olması, ekonomi başkenti olması, yenilikçi malzeme seçimlerine ve tasarımlara elverişli, daha sınırsız işler yapılması, İstanbul’u diğer şehirlerden farklı kılıyor. Son dönemde ülkemizin çeşitli diğer şehirlerinde de yenilikçi, kapsamlı ve güzel projelere imza atılıyor.
Finally, i would like to know how do you evaluate Istanbul and the rest of Turkey in an architectural perspective for your firm is based on Izmir. The origins of mainstream construction and design teams in the financial capital of İstanbul and works lending themselves to material selections and designs with unrestricted possibilities make Istanbul different from other cities. Recently, there have been several innovative, extensive and beautiful projects that were being carried out in various cities of our country.
natura | 84
natura | 85
iç mimarlık | interior design
iç mimarlık | interior design
SALON 33,9 M2
SALON 33,9 M2 MUTFAK 28,6 m²
80*80
40*240
MUTFAK 28,6 m²
40*240
80*80
40*350
40*350
45*90
EBEVEYN BANYO 4,3 M2
180*200
KILER 2,3 M2
KILER 2,3 M2
45*90
ANTRE 18,2 M2
EBEVEYN BANYO 4,3 M2
ANTRE 18,2 M2
EBEVEYN YATAK ODASI 20,8 M2
EBEVEYN YATAK ODASI 20,8 M2
WC 2,9 M2
COCUK ODASI 10,3 M2
GENC ODASI 14,7 m²
42 0 d a i r e ve s o s ya l t e s i s l e r d e n o l u ş u yo r. P r o -
kenderun, Altınvadi Residences rise from 22,500
FA MUT,4 M2 15
L HO ,1 M2 12 WC 7 M2 2,
L NE GE NYO BA 9 M2 8,
December 2016, the structure is comprised of
ODA,5 M2 11
420 apartments in 3 blocks with 25 stories and
presented in the project aiming at different users and different size
d a i r e l e r d e n 6 +2 d a i r e l e r e u z a n a n b i r ç e ş i t l i l i k t e h a z ı r l a n m ı ş,
families. Plannings are made in a wide variety of options ranging
kü l t ü r e l ya p ı s ı ö n p l a n d a t u t u l m u ş . İ ç m e k a n l a r kü ç ü k a i l e l e -
run, their habits and sociocultural structures are prioritized. On top
r i n ya n ı s ı r a , b ü y ü k a i l e l e r i n d e r u t i n l e r i n i ko n f o r i ç e r i s i n d e
of small families, the interiors of the project are designed in a way
ya ş aya b i l e c e ğ i, ko n u k l a r ı n ı r a h at l ı k l a a ğ ı r l aya b i l e c e k l e r i ş e -
that large families could comfortably carry out their routine activi-
k i l d e d ü ş ü n ü l m ü ş . Ta s a r ı m ö rg ü s ü i s e, k l a s i k s t i l i n m o d e r n
ties and easily welcome their guests. As for the design pattern, it is
b i r a n l ay ı ş l a ye n i d e n yo r u m l a n m a s ı y l a o l u ş t u r u l m u ş . Ko n f o r
created through a reinterpretation of the classical style with a modern
ve ku l l a n ı ş l ı l ı k k r i t e r l e r i d e t ay l a r a yö n ve r i r ke n, ya l ı n b i r
insight. While the criteria of comfort and functionality oriented the
gösteriş hedeflenmiş.
details, a simple outlook is envisioned throughout the project.
A l t ı nva d i s o s ya l t e s i s l e r i n d e, ku l l a n ı c ı l a r i ç i n f i t n e s s , Tü r k
Altınvadi recreational facilities embody a fitness section for the
h a m a m ı ve s a u n a d a n o l u ş a n s p a , oy u n s a h a l a r ı , a ç ı k i l e k a-
users, a spa area consisting of a Turkish Bath and sauna, outdoor
p a l ı y ü z m e h av u z l a r ı ve ç o c u k l u a i l e l e r i ç i n t e s i s l e r d e n ya r a r-
and indoor swimming pools and an extensive kindergarden where
l a n ı r ke n ç o c u k l a r ı n ı n va k i t g e ç i r e b i l e c e ğ i k a p s a m l ı b i r k r e ş
children can spend quality time while their families enjoy various
ye r a l m a k t a d ı r.
activities in the facilities.
natura | 86
K
M2
şır mak.
M2
11 ODA ,5
KI 5,4LER M2
M2
KI 3,8LER M2
MUT 13 FAK ,2 M2
LO SA ,9 M2 33
L
/ HO
E TR AN ,3 M2 11
N LO SA ,6 M2 26
K
FA
UT
M N/
SA
LO
N/
MUT 33 FA ,9
K
AN
TR
M2
M2
NY BA 9 M2 8,
O NY BA 2 M2 4,
TA YA ,3 M2 14
SI
DA
KO
M2
M2
3,2HOL
L HO 2 M2 3,
SI
DA
KO TA YA ,4 M2 11
0*2
ODA,0 M2 12
M2
YA
TA
KO 11 DASI ,4
BA 4,2NYO M2
M2
16
ODA9 M2 7,
00
SA 26 LON ,6
M2
BA NY 8,9 O
O
0*2
E/ 11 HOL ,3
3,2 WC
WC 2 M2 3,
O 7,9 DA
00
During the design process of the project, the end users of İskende-
MUT 15 FA ,4
2,7 WC
0*2
İs ke n d e r u n’u n s o n ku l l a n ı c ı l a r ı , ya ş a m a l ı ş k a n l ı k l a r ı , s o s yo -
GE BA NEL 8,9NYO M2
M2
12 HOL ,1 M2
FA MUT,2 M2 13
16
85 sqm and 325 sqm.
EB EV BA EYN 4,5NYO
R KILE8 M2 3,
K
from 2+1 to 6+2 flats and square meters are determined between
Ta s a r ı m s ü r e c i n d e, p r o j e n i n h i z m e t ve r m e y i h e d e f l e d iğ i
M2
M2
16
m e t r e k a r e l e r i s e 8 5 i l e 32 5 m 2 a r a s ı n d a b e l i r l e n m i ş .
SA 23 LON ,4
GIYI ODANME 5,2 SI
R KILE4 M2 5,
00
various recreational facilities. Fourteen types of apartments are
ş ü n ü l m ü ş 14 t i p d a i r e s u n u l u yo r. D a i r e l e r i n p l a n l a m a s ı 2+1
M2
M2
N EY EV EB NYO BA 5 M2 4,
sqm of area in Nardüzü. Initiated its services in
j e d e f a r k l ı ku l l a n ı c ı l a r ve f a r k l ı b ü y ü k l ü k t e k i a i l e l e r i ç i n d ü -
TA EBEV K O EY N 14 DASI ,5
E NM GIYI SI ODA2 M2 5,
K
CO O CUK 10 DASI ,9
YA
SI N EY EV ODA EB TAK YA ,5 M2 14
N LO SA ,4 M2 23
çama
S
K CU CO SI ODA,9 M2 10
tanding out as one of the latest projects of İs-
şır çama mak.
m e t e a ç ı l a n ya p ı; 2 5 k at l ı 3 b l o k t a p l a n l a n m ı ş
GENC ODASI 14,7 m²
00
a l a n ü ze r i n d e y ü k s e l i yo r. A r a l ı k 2 0 16’d a h i z-
BANYO 6,5 m²
0*2
t ı nva d i E v l e r i, N a r d ü z ü ’n d e 2 2 5 0 0 m 2 l i k b i r
COCUK ODASI 10,3 M2
18
İ
s ke n d e r u n’u n ye n i s o l u k l u p r o j e l e r i n d e n A l -
BANYO 6,5 m²
WC 2,9 M2
M2
12 ODA ,0
YA
16
0*2
TA
M2
KO 14 DASI ,3
00
M2
KÜNYE Proje Adı: ALTINVADİ EVLERİ Proje Türü: REZİDANS Proje Yeri: İSKENDERUN Yatırımcı: CANPOLAT İNŞAAT Mimari Proje: REMODERN İç Mimari Proje: RSG İÇ MİMARLIK Projenin Brüt Arazi Alanı: 22.500 M2 Proje Bitiş Tarihi: ARALIK 2016 Fiyat Aralığı: 180.000-900.000 TL
Credıts Project Title: ALTINVADİ RESIDENCES Project Type: RESIDENCE Project Location: ISKENDERUN Investor: CANPOLAT CONSTRUCTION Architectural Project: REMODERN Interior Design Project: RSG INTERIOR DESIGN Gross Floor Area: 22,500 SQM Final Completion: DECEMBER 2016 Price Range: 180,000 – 900,000 TL
natura | 87
iç mimarlık | interior design
iç mimarlık | interior design
Gönye Proje Tasarım’dan Pruva 34 Projesi İçin Örnek Daire Tasarımı Show Flat DesIgn from Gönye Proje Tasarım for the Pruva 34 Project Heval Zeliha Yüksel Mimar / Architect
natura | 88
natura | 89
iç mimarlık | interior design
iç mimarlık | interior design
GÖNYE PROJE TASARIM KURUCULARI YELİN EVCEN VE GÖNÜL ARDAL YELİN EVCEN AND GÖNÜL ARDAL FOUNDERS OF GÖNYE PROJE TASARIM
P
ruva 34 projesi kapsamında ha zırlanan bu daire için esas odak noktası, standar tları yükseğe taşıyıp projeye özel bir iç mimari kimlik yaratmaktı. İşverenin talepleri doğrultusunda, göze batmayan ancak olabildiğince lüks ve üst standar tlarda bir iç mimari ve dekorasyon çalışıldı. Tasarımları son teknoloji teknik donanımlar ve özenle seçilmiş mimari detaylar şekillendirdi. Proje örnek daire olarak tasarlanmış olmasına rağmen müşterinin de bakış açısı olan “gerçek daire” stratejisi, or taya çıkan çalışmanın ba şarılı sonuçlanmasının sebeplerinden biri oldu. Genel anlamda sıcak, ya şanmış mekânlar etkisi otel konforu ve detayları ile birleştirildi. Lokasyon olarak da önemli bir konumda bulunan proje genel olarak büyük metrekareli daireler ve dublekslerden oluşuyor. Deniz manzaralı konumu ve bölge seçimi dolayısıyla müşteri profili ile uyumlu bir tasarım oluşturmak oldukça önemliydi. Bu sebeple projede yer verilen marka ve ürünlerin segmenti lüks seviyede, detaylar ise incelikle çözülmüş olarak uygulandı. Büyük metrekareler ve deniz manzaralı geniş teras ve balkon alanları projeye değer katan diğer unsurlardan. Mobilya seçimleri ve dekorasyon detayları, sabit mobilya tasa-
natura | 90
T
he essential focal point for this apartment designed within the scope of the Pruva 34 project was to create a special interior identity by uprising the standards. Interior design and decoration of the project was planned as luxurious as possible with high standards and low profile through the demands of the client. Latest technology equipments and carefully selected architectural details developed the design of the project. Even though the project was designed as a sample flat, the “real flat” strategy that also coincides with the perspective of the client was one of the main reasons which paved the way for completing the generated studies with success. In general terms, the effect of warm and lively spaces was integrated with the comfort of an hotel and its details. Coming to the fore with its location as well, the project is generally consisting of apartments with large square meters and duplex houses. Creating a design that coincides with the customer profile was extremely important in accordance with its sea view-location and area selection. Therefore the segment of brands and products included in the project are high-end and the details of the project are meticulously implemented. Large square meters, wide terraces and balconies with sea views are the other elements adding value to the project. Furniture selections and decoration details stand out as the elements that natura | 91
iç mimarlık | interior design
rımları kadar özenle üzerinde durulan noktalardan. Projeye özel olarak tasarlanmış pek çok özel imalat mobilya, halı, yatak tekstili, ev tekstili ve yağlı boya tablolar kullanıldı. Özel imalat ürünlerin dışında kullanılan aksesuarlar da projenin segmentine eşdeğer markalardan seçildi. Mobilya ve dekorasyonun dışında projeye değer katan diğer elementler arasında teknolojik donanımlar sıralanabilir. Bunlardan biri olan ve antre-salon arasında kullanılan fotovoltaik cam, mekanlar arasında şef faflık istendiğinde kullanılmak üzere detaylara dahil edildi. Tüm daire belirli bir tema ve renk düzeni üzerinden tasarlandı. Bej tonları, zengin kahveler ve bronz detaylar, yanık turuncu tonları bir araya getirilerek mekanda sofistike bir enerji yaratıldı. Özel desen tasarımlı ahşap parkeler ve kaliteli mermer seçimleri ile proje aynı zamanda doğaya da dokunuş sağlıyor.
natura | 92
iç mimarlık | interior design
are as important as the fixed furniture designs. Many custom-made furnitures, rugs, bedding items, household linens and oil paintings are specially designed and used in the project. Accessories besides the custom-made products are also selected from the equivalent brands of the project segment. Technologial equipments are worth mentioning among the other elements that add value to the project. Being one of these elements and used between the foyer and hall, photovoltaic glass is included in the details for ensuring transparency in-between spaces. Whole apartment is designed over a specific theme and color arrangement. Shades of beige, rich brown colors, bronze details and burnt orange colors are drawn together and created a sophisticated energy throughout the space. Along with special pattern designs of wood floorings and qualified marble selections, the project also touches the very essence of nature.
natura | 93
sanat | art
sanat | art
3.TASARIM BİENALİ BAŞLIYOR “BİZ İNSAN MIYIZ? : Türümüzün Tasarımı: 2 saniye, 2 gün, 2 yıl, 200 yıl, 200.000 yıl” 3rd ISTANBUL DESIGN BIENNIAL STARTS “ARE WE HUMAN? : The Design of the Species: 2 seconds, 2 days, 2 years, 200 years, 200,000 years” Yağmur Yıldırım Mimar / Architect
natura | 94
natura | 95
sanat | art
İ
stanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından ENKA Vakfı, Petkim ve VitrA eş sponsorluğunda gerçekleştirilecek 3. İstanbul Tasarım Bienali, 22 Ekim’de kapılarını ücretsiz olarak ziyaretçilerine açıyor. “BİZ İNSAN MIYIZ? : Türümüzün Tasarımı: 2 saniye, 2 gün, 2 yıl, 200 yıl, 200.000 yıl” başlığı altında “insan” ve “tasarım” arasındaki ilişkiye odaklanacak bienal 20 Kasım’a kadar devam edecek. 2 saniyeden geçtiğimiz 200.000 yıla kadar uzanan bir zaman dilimine yayılacak 3. İstanbul Tasarım Bienali’nde 13 ülkeden tasarımcı, mimar, sanatçı, tarihçi, arkeolog, nörolog ve bilim insanının 70’in üzerindeki projesi 5 farklı mekânda sergilenecek. 3. İstanbul Tasarım Bienali’nin bu yılki sergi mekânları Karaköy’deki Galata Özel Rum İlköğretim Okulu, Studio-X İstanbul ve DEPO, Bomonti’de yer alan Alt sanat mekanı ve girişin müze biletiyle yapılacağı İstanbul Arkeoloji Müzeleri. Her şeyin tasarlandığı bir devirde, artık “iyi tasarım” olgusuna sığınmadan tasarımın yeni baştan tasarlanması gerektiği fikrinden yola çıkacak 3. İstanbul Tasarım Bienali sergileri, Bedeni Tasarlamak, Gezegeni Tasarlamak, Yaşamı Tasarlamak ve Zamanı Tasarlamak olmak üzere 4 farklı proje “küme”sinden oluşacak. Bienalin bu yılki küratörleri Princeton Üniversitesi’nde Medya ve Modernite Programı’nın kurucu direktörü, mimarlık tarihçisi ve kuramcı Beatriz Colomina ile Columbia Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Onursal Dekanı, mimarlık tarihçisi, kuramcı ve eleştirmen Mark Wigley. Kendileri ile tema ve bienal üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik ve kendilerine özellikle bu geniş kapsamlı “tasarım” konusunu nasıl çerçevelendirdiklerini sorduk. Bienal beden, yaşam, gezegen ve zaman üzerindeki tasarımın etkisini keşfetmek için ziyaretçilerini bekliyor…
natura | 96
sanat | art
O
rganized by Istanbul Foundation for Culture and Arts (IKSV) with the cosponsporship of ENKA Foundation, Petkim and VitrA, the 3rd Istanbul Design Biennial opens its doors free of charge for visitors on October 22. Focusing on the relation between “humanity” and “design” under the theme “ARE WE HUMAN? : The Design of the Species: 2 seconds, 2 days, 2 years, 200 years, 200,000 years”, the biennial will continue until November 20. Spreading over a timeframe from 2 seconds to the past 200,000 years, the 3rd Istanbul Design Biennial hosts over 70 projects of designers, architects, artists, historians, archaeologists, neurologists and scientists from 13 countries to be exhibited in 5 different venues. This year’s exhibition spaces of the 3rd Istanbul Design Biennial are the Galata Greek Primary School, Studio-X and DEPO in Karaköy, Alt art space in Bomonti and the Istanbul Archaeological Museums where the entrances will be allowed through the musum tickets. Started its journey from the idea of redesigning the “design” concept without hiding behind the “good design” notion in a period where everything is being designed, the 3rd Istanbul Design Biennial will be organized into four project “clouds”: Designing the Body, Designing the Planet, Designing Life and Designing Time. This year’s curators of the biennial are: the founding director of Media and Modernity program in Princeton University, architectural historian and theoretician, Beatriz Colomina and the Dean Emeritus of Colombia University Faculty of Architecture, architectural historian, theoretician and critic, Mark Wigley. We made an interview with them about the theme and biennial and we especially asked them how they framed “design”, a far-reaching subject. The biennial awaits the visitors to explore the effect of design on the body, life, planet and time.
3. İstanbul Tasarım Bienali Teması “BİZ İNSAN MIYIZ? : Türümüzün Tasarımı: 2 saniye, 2 gün, 2 yıl, 200 yıl, 200.000 yıl”
Theme of the 3rd Istanbul Design Biennial “ARE WE HUMAN? : The Design of the Species: 2 seconds, 2 days, 2 years, 200 years, 200,000 years”
“İnsanlar ürettikleri tasarımların etkisiyle köklü değişimler geçirirken tasarım dünyası da bir yandan genişliyor. Her şeyin tasarlandığı bir devirde yaşıyoruz: Büyük bir özenle şekillendirdiğimiz kişisel görünümümüz ve dijital kimliğimiz, bizi çevreleyen kişisel cihazlar, yeni maddeler, arayüzler, ağlar, sistemler, altyapılar, veriler, kimyasallar, organizmalar ve genetik kodların hepsi tasarlanıyor. Her gün uzayın derinliklerinden kendi bedenimiz ve beynimizin derinliklerine uzanan binlerce tasarım katmanını tecrübe ediyoruz.
“Humans have always been radically reshaped by the designs they produce and the world of design keeps expanding. We live in a time “where” everything is designed, from our carefully crafted individual looks and online identities, to the surrounding galaxies of personal devices, new materials, interfaces, networks, systems, infrastructures, data, chemicals, organisms, and genetic codes. The average day involves the experience of thousands of layers of design that reach to outer space but also reach deep into our bodies and brains.
Tasarım, dünya hâline geldi. İnsanı insan yapan şey de tasarım. İlk aletlerden, katlanarak genişleyen insan kabiliyetine, sosyal yaşamın temelinde tasarım var. Öte yandan tasarım, eşitsizlikler ve yepyeni görmezden gelme biçimleri de oluşturuyor. Bir yandan dünyada hiç olmadığı kadar insan savaş, kanunsuzluk, yokluk ve iklim şartları nedeniyle zorunlu olarak yerinden olurken, diğer yandan insanın genetik yapısı ve iklimin kendisi aktif olarak yeniden tasarlanıyor. Artık ‘iyi tasarım’ olgusuna sığınamayız. Tasarımın baştan tasarlanması gerekiyor.”
Design has become the world and it is what makes the human. It is the basis of social life, from the very first artefacts to the exponential expansion of human capability. But design also engineers inequalities and new forms of neglect. More people than ever in history are forcibly displaced by war, lawlessness, poverty, and climate aat the same time “with” that the human genome and the weather are being actively redesigned. We can no longer reassure ourselves with the idea of “good design.” Design needs to be redesigned.”
natura | 97
sanat | art
sanat | art
Küratörler Hakkında
About the Curators
Beatriz Colomina Princeton Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdüren mimarlık tarihçisi ve kuramcı Beatriz Colomina, yine aynı üniversitede Medya ve Modernite Programı’nın da kurucu direktörü. Colomina’nın küratörlüğünü yaptığı, Klipsle/Bas/Katla: Küçük Dergilerin Radikal Mimarisi 196X-197X sergisi 2006 yılında New York’taki Storefront for Art and Architecture’da açıldı ve o günden bu yana Documenta 12, Londra Mimarlık Derneği ve Montreal’deki Kanada Mimarlık Merkezi dâhil, dünya çapında 11 noktada sergilendi. Küratörlüğünü üstlendiği sergilerden Playboy Mimarisi 1953-79, NAi Maastricht’te 2012 yılında açıldıktan sonra 2014’te de Frankfurt’taki DAM Alman Mimarlık Müzesi’nde sergilendi. Radikal Pedagojiler: Disiplin İstikrarsızlığı Zamanında Mimari Eğitim ise 2013 Lizbon Mimarlık Trienali ile 2014’te Venedik Bienali 14. Uluslararası Mimarlık Sergisi’nde yer aldı. Mimarlık ve medyaya dair çalışmaları 25’ten fazla dile çevrilen Colomina’nın kitapları arasında Mimari Manifesto: Mies’in Hayaleti (2014), Klipsle/Bas/Katla: Küçük Dergilerin Radikal Mimarisi 196X-197X (2010), Ev Hayatı Savaş Halinde (2007), Mahremiyet ve Kamusallık: Kitle İletişim Aracı Olarak Modern Mimarlık (1994, 2011) ile Cinsellik ve Mekân (1992) sayılabilir.
Beatriz Colomina Carrying out her studies in Princeton University, Beatriz Colomina is an architectural historian and theroetician and the Founding Director of the Program in Media and Modernity at Princeton University. Curated by Colomina, the exhibition entitled Clip/Stamp/Fold: The Radical Architecture of Little Magazines 196X-197X has been opened at Storefront for Art and Architecture in 2006 and has travelled to 11 venues worldwide including Documenta 12, London Architectural Association and Canadian Centre of Architecture in Montreal. Her exhibition “Playboy Architecture, 1953-79” has been exhibited at German Architecture Museum (DAM) in 2014 after being opened up at Nai Maastricht in 2012. Radical Pedagogies: Architectural Education in a Time of Disciplinary Instability took its place in the Lisbon Triennale in 2013 and 14th Venice Biennale in 2014. Her studies about architecture and media are translated into over 25 languages and her books include Manifesto Architecture: The Ghost of Mies (2014), Clip/Stamp/Fold: The Radical Architecture of Little Magazines 196X-197X (2010), Domesticity at War (2007), Privacy and Publicity: Modern Architecture as Mass Media (1994) and Sexuality and Space (1992).
Mark Wigley Çalışmalarını New York’ta sürdüren Yeni Zelandalı mimarlık tarihçisi, kuramcı ve eleştirmen Mark Wigley, Columbia Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Onursal Dekanı olmasının yanında Mimari, Planlama ve Koruma Bölümü’nde halen dersler veriyor. Wigley, New York’taki MoMA ve Drawing Center, Rotterdam’daki Witte de With ve Montreal’deki Kanada Mimarlık Merkezi’nde çeşitli sergilerin küratörlüğünü yaptı. Yapıbozum Mimarlığı: Derrida’nın Uğrak Yeri (1995), Beyaz Duvarlar, Tasarımcı Giysileri: Modern Mimarlığı Biçimlendirmek (1995) ve Constant’ın Yeni Babil’i: Arzunun Hiper-Mimarlığı (1998) kitaplarını yazan Wigley, Aktivist Çizim: Constant’ın Yeni Babil’inden Öteye Sitüasyonist Mimarilerin İzinde (2001) kitabının da Catherine de Zegher ile birlikte eş-editörlüğünü üstlendi. Ayrıca, Volume dergisinin kurucuları arasında yer aldı. Wigley’in Buckminster Fuller A.Ş.: Radyo Çağında Mimarlık başlıklı yeni kitabı ise piyasaya çıkıyor.
Mark Wigley Continuing his studies in New York, the New Zealander architectural historian, theoretician and critic, Mark Wigley is the Dean Emeritus of Columbia University Faculty of Architecture and he is giving lectures in the Graduate School of Architecture, Planning and Preservation Department. He has curated several exhibitions at the MoMA and The Drawing Center in New York, the Witte de With in Rotterdam and the CCA in Montreal. He wrote The Architecture of Deconstruction: Derrida’s Haunt (1993), White Walls, Designer Dresses: The Fashioning of Modern Architecture (1995) and Constant’s New Babylon: The Hyper-Architecture of Desire (1998) and he coedited The Activist Drawing: Retracing Situationist Architectures from Constant’s New Babylon to Beyond (2001) with Catherine de Zegher. He was also one of the founders of the Volume magazine. His forthcoming book is entitled Buckminster Fuller Inc.: Architecture in the Age of Radio.
natura | 98
KATILIMCILARA YÖNELTİLEN BİENALİN CEVAP ARADIĞI 8 ÖNERGE
EİGHT İNTERLİNKED PROPOSİTİONS OF THE BİENNİAL DİRECTED AT THE PARTİCİPANTS
1. TASARIM DAİMA İNSANIN TASARIMIDIR 2. İNSAN TASARLAYAN CANLIDIR 3. TÜRÜMÜZ, SONSUZ TASARIM KATMANLARI ARASINDA DURMAKTADIR 4. TASARIM, İNSANIN KABİLİYET ALANINI KÖKTEN GENİŞLETİR 5. TASARIM SÜREKLİ KÖKLÜ EŞİTSİZLİKLER YARATIR 6. GÖRMEZDEN GELMENİN TASARIMI BİLE TASARIMDIR 7. “İYİ TASARIM” ANESTEZİKTİR 8. ANESTEZİSİZ TASARIM, İNSANLIĞIMIZA DAİR ÖNEMLİ SORULAR SORAR
1. DESIGN IS ALWAYS DESIGN OF THE HUMAN 2. THE HUMAN IS THE DESIGNING ANIMAL 3. OUR SPECIES IS COMPLETELY SUSPENDED IN ENDLESS LAYERS OF DESIGN 4. DESIGN RADICALLY EXPANDS HUMAN CAPABILITY 5. DESIGN ROUTINELY CONSTRUCTS RADICAL INEQUALITIES 6. DESIGN IS EVEN THE DESIGN OF NEGLECT 7. “GOOD DESIGN” IS AN ANESTHETIC 8. DESIGN WITHOUT ANESTHETIC ASKS URGENT QUESTIONS ABOUT OUR HUMANITY
natura | 99
sanat | art
sanat | art
3.TASARIM BİENALİ KÜRATÖRLERİ BEATRIZ COLOMINA VE MARK WIGLEY İLE SÖYLEŞİ INTERVIEW WITH BEATRIZ COLOMINA AND MARK WIGLEY, CURATORS OF THE 3RD ISTANBUL DESIGN BIENNIAL
Öncelikle “Biz İnsan mıyız?” başlığının ortaya çıkış hikayesini sorarak başlamak istiyorum. Tasarım sürekli insanı sabit, bilinen ve iyi niyetler içeren bir varlıkmış gibi algılar ve kendini insana hizmet eden bir biçimde ortaya koyar. Ancak biz insanın ne olduğundan bu kadar emin miyiz? Biz bu bahsedilen insanı mı temsil ediyoruz? Birbirimize davranış biçimlerimizden, gezegendeki diğer canlılarla olan ilişkimizden ve gezegenin kendisinden memnun muyuz? İnsan bir soru işareti, tasarım da bu soruya yaklaşım biçimini simgeliyor olamaz mı? Tasarım insanı sürekli yeniden şekillendiriyor olabilir mi? Ancak “tasarm” her yönü ile çok geniş yelpazeye yayılan bir konu. Felsefi, mimari, tarihi, sanatsal, vb. yönleri var. Bu bağlamda bienal bu yıl ele aldığı “tasarım” teması ile tam olarak neyi ortaya koymayı amaçlıyor? Tasarım, hayatımızın her alanına nüfuz ederek geniş çaplı bir yayılma gösterdi. Güzel obje seçkileri sunan klasik tasarım bienalleri, artık buzdağının görünen ufacık kısmına bile erişemiyor. Gündelik yaşamımızda vücudumuz ve beynimiz her yönüyle tasarlandığı için artık farklı bir bienal tarzı ve farklı bir iletişim ortamı kurmanın zamanı geldi. Bu bienalin amacı da işte bu iletişim ortamını sağlamak. Farklı disiplinlerden, kıtalardan ve mecralardan gelen insanların oluşturduğu büyük bir grup ile bir araya gelerek, tasarımı hedef alan yeni bir iletişim ortamı oluşturmak istiyoruz. Bu birlikteliğin acil olarak sağlanması gerektiğini düşünüyoruz ancak ivme kazanması için büyük ihtimalle birkaç sene sürecek yoğun bir etkileşime ihtiyaç duyuyor. “Her şeyin tasarlandığı bir devirde yaşıyoruz. Büyük bir özenle şekillendirdiğimiz kişisel görünümümüz ve dijital kimliğimiz, bizi çevreleyen kişisel cihazlar, yeni maddeler, ara yüzler, ağlar, sistemler, altyapılar, veriler, kimyasallar, organizmalar ve genetik kodların hepsi tasarlanıyor. Tam anlamıyla tasarımın içinde yaşıyoruz, kendi vücudundan çıkan salgılarla ördüğü ağın içinde yaşayan bir örümcek gibi. Ama örümcekten farklı olarak biz, birbiriyle örtüşen ve etkileşen sayısız ağ örmüşüz. Hatta gezegenimiz bile jeolojik bir katman hâline gelmiş tasarımla tamamen örtülmüş vaziyette. Tasarım dünyasının artık bir dışı yok. Tasarım, dünya hâline geldi,” diyorsunuz. Bu açıklamada ve az önceki cevaplarınızda anlattığınız üzere; “tasarım” her şeyi ele geçirmiş görünüyor. Bu kadar geniş kapsamlı bir konu iken bu tema nasıl bir çerçeve çiziyor? Tasarımı jeolojik ve biyolojik açıdan incelemek, insan türünü yeni bir kavram olarak algılamak anlamına geliyor. Jeolojik açıdan konuşursak, insanoğlu dünyaya sanki bir gün önce ayak basmış gibi bir görüntü çiziyor annatura | 100
First of all, i would like to start by asking the starting point of the theme “Are We Human?” Design always presents itself as serving the human as if the human is something stable, known, good. But are we so sure what a human is? And are we so human? Can we feel proud of how we are treating each other, our companion species on the planet, and the planet itself? What if the human is a question mark, and design is the way we engage this question. What if design is always redesigning the human? Design is a broad subject in every aspect. It embodies philosophical, architectural, historical and artistic orientations. What does the biennial aim to represent within this context through the theme “design” this year? Design ha s gone vira l, spreading it self through absolutely ever y dimension of our lives. The t ypic a l design biennia l celebrat ing it s array of beaut iful objec t s c annot even engage with the t ip of the va s t iceberg of design. When ever yday life, our bodies and bra ins, have been so thoroughly designed, it s t ime for a dif ferent kind of biennia l, a dif fe rent kind of conver sat ion. And that conver sat ion is the only goa l of this biennia l. We are gather ing together a big group of people from dif ferent disciplines, cont inent s, and media to launch a new kind of conver sat ion about design. And we think this gather ing is urgent but probably it ne eds a few year s of intense exhange to rea lly gather momentum. In your own words, you stated: “We live in a time where everything is designed: from our meticulously formed personal appearance and digital identity to the personal devices surrounding us, new materials, interfaces, networks, systems, infrastructures, data, chemicals, organisms and genetic codes, everything is being designed. We entirely live in the design itself; just like a spider living inside the web it spinned before with its body secretions. However, unlike the spider, we spinned countless webs that overlap and interact with each other. Even our planet is in a state that is entirely covered with design as a geological layer. There is no external point regarding the design world. Design became the world itself”. As cited in this statement, “design” seems to have taken over everything. While it introduces such a broad subject, what kind of a framedoes this theme form? Seeing design in geologic a l and biologic a l ter ms means seeing the human species a s a ver y new thing. Geologic a lly speaking, humans jus t arr ived yes terday, and yet we a lready seem to
cak biz daha şimdiden kendi türümüzün sonunu tasarlamış bulunuyoruz. Bu bağlamda sergi de türümüzün bu gezegende geçirdiği 200.000 yıllık süre ile yaşadığımız son iki saniye arasındaki zamanı kapsıyor. Türümüzün tarihinin en başından bu yana geçen süreç içerisinde tasarımın rolünü anlamak, 21. yüzyılda tasarımın neye dönüşebileceğini anlayabilmek adına büyük bir önem arz ediyor. Çünkü tasarıma yönelik daha az yüzeysel olan yaklaşımlar oluşturmak, yalnızca tasarım ve insan arasındaki yakın ilişkiyi anlayarak gerçekleşebilir.
have designed our own ex t inc t ion. So immediately the frame for this exhibit ion is the 20 0,0 0 0 year s our species ha s been here, a ll the way up to the la s t t wo seconds. To under s t and what design might be in the 21s t centur y, it s crucia l to under st and the role of design since the ver y beginning of our species. Only by under s t anding the int imate relat ionship bet ween design and human c an less super ficia l approaches to design be incubated.
Temanın tasarım üst başlığından sıyrılıp alternatif tasarım imkânları açması amaçlanıyor mu? Aksi halde biraz malumun ilanı olarak kalmasından nasıl ayrıştırılması planlanıyor? Siz de “aşikâr” olan kavramlar hakkında herkesin birbiriyle çeliştiğini düşünmüyor musunuz? Dünya genelinde birçok problemi dikte ediyormuş gibi görünen insaniyetsizliğin bir kısmını, insanların bazı şeylerin bariz olduğunu düşünüyor olmaları ve farklı bakış açılarına sahip olan insanlara bu düşünceleri zorla kabul ettirmeleri oluşturuyor. Biz öğretmenler ve tarihçileriz. Aşikar gözüken kavramların aslında o kadar da bariz olmadıkları düşüncesine kendimizi adamış bulunmaktayız. Bize farklı bakış açıları kazandırmak da sanatçıların yaptığı bir şey değil midir?
Are there any objectives regarding the theme to bring in alternative design opportunities by eluding the main topic,“design”?What are the plans to prevent the theme to be perceived as a statement of the obvious? Dont you think ever yone disagrees about what is “obvious.” Par t of the inhumanit y that seems to dic t ate so many of the problems around the wor ld is people thinking cer t a in thing s are obvious and imposing them on those who see thing s different ly. We are teacher s and his tor ians. We are devoted to the thought that what seems obvious is ac tua lly not so obvious. And isnt that what ar t is t s do, show us other ways to see thing s?
Biz ayrıca bahsi geçen iletişimi sürdüren tasarım okullarında ders veriyoruz. Ancak bu, öğrencilerin tasarımın ne olduğunu bildikleri anlamına gelmiyor. Aksine, tasarımı gizemli bir unsur olarak görüyorlar ve bunu çözmeye odaklanıyorlar. Bu da onların güzel düşüncelere ve işlere katkı sağlamalarına yol açıyor. Bize göre tasarım problem çözme değil, bir soru sorma biçimidir.
Also, we teach at schools of design that supposedly lead the conversation. But that doesnt mean those schools know what design is. On the contrary, they find design mysterious and keep trying to figure it out and thats why they can contribute some beautiful thoughts and things. We think design should be a way of asking questions not a way of solving problems
Nor mal koşullarda bir bienal geçmiş iki seneye odaklanır. Bu bienal ise iki saniye öncesinden 20 0.0 0 0 yıl ev vele k adar ki zaman dilimine odaklanıyor. 2 saniye, 2 gün, 2 yıl, 20 0 yıl hat t a 20 0.0 0 0 yıl diyor sunuz. Bu konuyu bir a z açıklaya bilir misiniz? 200.000 yıl türümüzün yaşına işaret ediyor. 200 yıl ise her yerde ege-
Normally, biennials focus on the previous two years starting from the day they are held. As for this biennial, it centers on a long period of time from two seconds ago to 200,000 years ago. You are talking about 2 seconds, 2 days, 2 years, 200 years and even 200,000 years. Could you please explain this matter a little further? 20 0,0 0 0 years is the age of our species. 20 0 years is the timefnatura | 101
sanat | art men olan tasarım konseptinin zaman dilimini vurguluyor. İngiltere’de 19. yüzyılın başlarında oluşturulan iletişimin bir sonucu konumunda bulunuyor. Bugün insanlar tasarımdan bahsettiğinde aslında sanayileşmenin ve küreselleşmenin geniş çaplı dönüşümleri ve travmalarıyla baş etmek için üretilen düşüncelerin yansımalarından bahsediyorlar. 2 saniye ise sosyal medyanın geçerli zaman dilimini temsil ediyor. Tasarım günümüzde benzeri görülmemiş sayıda insanla ve benzeri görülmemiş seviyelerdeki etkileşimlerle birlikte yalnızca iki saniye gibi bir süre içerisinde gerçekleşiyor. Bugün tasarım hakkında konuşmak için öncelikle sosyal medyadan ve bireysel tasarımlardan bahsetmek gerekiyor.
rame for the concept of design that is dominant ever ywhere today. It is the product of a conversation that star ted in the early decades of the nineteenth centur y in England. When people talk about design today they echo ideas that were developed to deal with the massive transformations and traumas of industrialization and globalization. And 2 seconds? That’s a valid time frame in social media. Design now happens in 2 seconds with unprecedented levels of interaction between an unprecented number of people. To talk about design today you have to talk about social media and self-design.
Katılımcılara yönelttiğiniz 8 önerge nasıl oluştu ve bu 8 soru ile neye dikkat çekmek istediniz? Aslında biz sadece 8 unsurdan oluşan tartışmaya açık bir manifesto yayınlamayı ve çok sayıda insanı bu unsurlara yanıt bulmak için davet etmeyi düşündük. Bienal basit bir şekilde tüm yanıtları ortaya koyuyor ve izleyiciyi de bu yanıtlar arasındaki bağlantıları incelemek ve umuyoruz ki kendi kavramlarını da üretebilmek için etkinliğe davet ediyor.
How did you form these eight proposals you have introduced to the participants and what did you aim to point out through these eight questions? We just thought we should write a polemical manifesto with 8 points and invite a wide range of people to respond to those points. The biennial simply presents all the responses and the visitor is invited to see the interconnections between the responses andhopefully invent their own concepts.
Bu bienalde kaç ana başlık var ve bu başlıklar nasıl bölümlendirildi? Bölümler hakkında bilgi alabilir miyiz? Eserler İstanbul çevresindeki 5 farklı mekânda gösterilecek ve dört farklı proje “kümesi”nden oluşacak: Bedeni Tasarlamak, Gezegeni Tasarlamak, Yaşamı Tasarlamak ve Zamanı Tasarlamak. Bu kümeler ve içlerinde barındırdıkları işler birbirlerinin üzerine geçiyor. Dört farklı patikadan ulaşılabilen bir ormanı andırıyor diyebiliriz. Bu geçitlere en yakın olan öğeler geçitlerin üzerindeki isimler ile bağlantılı olarak daha net gözüküyorlar ancak daha derinlere gidildikçe diğer geçitlere referans veren daha fazla sayıda öğe keşfetmeye başlıyorsunuz. En sonunda ise kendi kategorilerinizi oluşturmaya başlıyorsunuz.
How many main topics does this biennial embody and how did these topics get categorized? Could you inform us about these categories? T h e wo r k i s s h o w n i n 5 ve n u e s a r o u n d I s t a n b u l a n d h a s b e e n o rg a n i ze d i n t o 4 “c l o u d s”: D e s ig n i ng t h e B o d y, D e s ig n i ng t h e P l a n e t , D e s ig n i ng L i f e a n d D e s ig n i ng T i m e. T h e s e c l u st e r s ove r l a p a n d t h e wo r k s w i t h i n t h e m ove r l a p. I t s l i ke a f o r e s t t h at yo u c a n e n t e r t h r o ug h 4 d i f f e r e n t g at e s . T h e t h i ng s n e a r e s t t h e g at e s e e m c l e a r l y r e l at e d t o t h e n a m e o n t h e g at e b u t t h e d e e p e r yo u g o i n t h e m o r e t h i ng s r e l at e t o t h e o t h e r g at e s . I n t h e e n d, yo u s t a r t m a k i ng yo u r o w n c at e g o r i e s .
Bienale katılan isimler nasıl seçildi? Bienalde ünlü sanatçılar, tasarımcılar, tarihçiler, arkeologlar ve bilim insanları olduğu gibi hiç bilinmeyen isimler de mevcut. Ana kriter ünlü olup olmamaları değil yalnızca sıkıcı olmamalarına odaklanıyordu. Biz de “Biz İnsan Mıyız?” sorusunu kapsamlı bir biçimde irdeleyip yeni bakış açıları kazandırabileceklerini düşündüğümüz kişileri davet ettik. İki dakika uzunluğunda video talep ettiğimiz açık çağrıyla birlikte herkesi etkinliğe davet ettik ve böylece 37 farklı ülkeden 150’ye yakın video bienal kapsamında gösterilmeye hak kazandı. Aynı zamanda 50 sanatçının ve yazarın 2000 kelimelik metinler ile katkıda bulunduğu ve e-flux işbirliğiyle yürütülen İNSANÜSTÜ (SUPERHUMANITY) isimli ortak bir çevrimiçi proje oluşturduk. Bu proje sergi dahilinde yer alacak ve aynı zamanda farklı disiplinlerden gelen Türk uzmanlardan oluşan ve Türkiye’de tasarımın son 200 yılı üzerine geniş çaplı araştırmalar gerçekleştiren MERAK KABİNESİ (CURIOUS ASSEMBLY) isimli büyük bir ekibin araştırmalarının ilk katmanına da ev sahipliği yapacak. Bu bağlamda çok fazla katmandan bahsedebiliriz ancak bienal bizim için bahsettiğim etkileşimi başlatmak adına organize edilmiş minimal bir birlikteliği temsil ediyor.
What sort of a decision was made regarding the selection of notable people participating in the biennial? We l l t h e r e a r e f a m o u s a r t i s t s , d e s ig n e r s , h i s t o r i a n s , a r c h e o l og i s t s a n d s c i e n t i s t s b u t a l s o m a ny s u p e r u n k n o w n f ig u r e s . T h e m a i n c r i t e r i a wa s n’ t f a m o u s o r n o t , b u t n o n - b o r i ng. We i nv i t e d t h o s e we t h i n k h ave a n a b i l i t y t o o p e n u p t h e q u e st i o n a r e we h u m a n? t o n e w p e r c e p t i o n s . A n d w i t h t h e o p e n c a l l f o r 2 m i n u t e v i d e o s we i nv i t e d a nyo n e t o e n t e r a n d t h e r e a r e 15 0 o r s o v i d e o s i n t h e b i e n n a l f r o m a r o u n d 37 d i f f e r e n t c o u n t r i e s . We a l s o i n t i t i at e d a c o l l a b o r at i ve o n l i n e p r o j e c t w i t h e -f l ux c a l l e d S U P E R H U M A N I T Y i nv i t i ng 5 0 a r t i s t s a n d w r i t e r s c o n t r i b u t i ng 2 0 0 0 wo r d s t e x t s , a n d t h at p r o j e c t w i l l b e p r e s e n t w i t h i n t h e e x h i b i t i o n a n d a l s o t h e f i r s t l aye r o f r e s e a r c h by a l a rg e g r o u p o f Tu r k i s h e x p e r t s f r o m m a ny d i ff e r e n t d i s c i p l i n e s c a l l e d C U R I O U S A S S E M B LY t h at a r e d o i ng a h ug e s t u d y o f t h e l a s t 2 0 0 ye a r s o f d e s ig n i n Tu r ke y. S o i t s a l o t o f l aye r s b u t f o r u s i t s a m i n i m a l g at h e r i ng t o g e t a c o nve r s at i o n u n d e r way.
İzleyiciye ön bilgi olabilmesi için sizce öne çıkan projeler hangileri olacak? Hiçbir fikrimiz yok! Her öğenin farklı insanlar için öne çıkması mükemmel olurdu. Ancak şunu belirtmeliyiz ki 1930’lu yıllardan beri ilk kez Türkiye’ye gelecek olan Dresden’in meşhur şeffaf adamı, 13. yüzyılın İslam Rönesansı’na ait şaşırtıcı Fil Saati, Tacita Dean’ın insanlığın hazinesi hakkındaki olağanüstü filmi; William Forsythe’nin harikulade interaktif çalışması, Thomas Demand’ın Fukuşima felaketiyle ilgili çalışması, Diller ve Scofidio’nun utançla ilgili çalışmaları gibi birçok eseri izleyiciyle buluşturacak olmak bizi son derece memnun ediyor.
As a prior information for our readers, which projectsdo you think will shine outin the biennial? We have no idea! It would be great if each thing shined for different people. But its true that we are super happy to be bringing the famous transparent man from Dresden back to Turkey for the first time since the 1930s, the incredibale Allah’s Automata from the Islamic renaissance in the 13th century, an extrordinary film on Human Treasure by Tacita Dean, a phenomenonal interactive work by William Forsythe, Thomas Demand’s work on the Fukishima disastor, Diller and Scofidio’s work on blushing, and on and on.
Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim.
Thank you for all the information.
natura | 102
sanat | art
sanat | art
LONDRA TASARIM BİENALİ TASARIMLA ÜTOPYA LONDON DESIGN BIENNALE UTOPIA BY DESIGN Zeynep Tümertekin
Tasarımın merkezi olarak kalmayı hedefleyen Londra şehri, orada gerçekleşen tasarım etkinliklerine bir yenisini daha ekledi. Bu yıl ilki gerçekleşen Londra Tasarım Bienali 7-27 Eylül tarihleri arasında, 2003’ten bu yana tekrarlanan Tasarım Festivali ile eş zama nlı düzenlendi. Direktörlüğünü üstlenen ICON dergisinin eski editörü Christopher Turner, bienalin asıl amacını şu şekilde özetlledi: Tasarımın global dünyadaki yerini ve modern hayattaki değiştirici gücünü gözlemlemek. Thomas More’un ikonik kitabı “Ütopya”nın yayınlanmasının 50 0. yılına ithafen ilk bienalin konusu “Tasarımla Ütopya” olarak belir-
natura | 104
Aiming to maintain its place as a center of design, the city of London added yet another design event to its scope. Organized for the first time this year, London Design Biennale is carried out between September 7-27, 2016; simultaneously with the Design Festival which has been organized repeatedly since 2003. Director of the biennale and former editor of ICON Magazine, Christopher Turner summarized the main goal of the biennale as follows: Observing the place of design on global scale and its modifying strength in modern life. Theme for the biennale is designated as “Utopia by Design” which is dedicated to the 500th anniversary of
lendi. Otuz yedi ülkenin katıldığı sergide tasarım ekipleri, ütopya fikrinin tarihi ve insanlığın yüzleştiği esas problemleri konu alan yerleştirmeler yapmaları konusunda teşvik edildi. Sergilenen yerleştirmeler her ülkenin özgün tasarım düşünce yakla şımını gösterdi. Bu özgün yakla şım katılımcı ülkelerin karakter özelliklerini yansıtıyordu. Ağırlıklı olarak doğal kaynakların a zalması, göçler, toplumsal bellek, kültürel zenginlik ve gündelik ya şam gibi ziyaretçilerin de, zaman zaman interaktif katılımıyla kendileriyle ilişkilendirmesi beklenen temalar seçilmişti. Somerset House’taki ülke sergilerinden Türkiye, Fransa, Lübnan, Hindistan ve Rusya sergileri beğlamla kurdukları ilişki açısından etkileyiciydi. Türkiye katılımını IKSV organize etti.
the first publish date of “Utopia”, the iconic book of Thomas More. Design teams were challenged to create installations based on the history of the utopia concept and main problems that humanity is facing. Displayed installations showed the unique design approach of each country. This unique approach was reflecting the charactheristic features of participant countries. Themes like the reduction of natural resources, social memory, cultural richness and daily lives were chosen for the biennale so that visitors could relate and occasionally participate in the event through an interactive fashion. Organized in Somerset House, the national exhibitions of Turkey, France, Lebanon, India and Russia were quite impressive for the connection established with the context. National participation of our country was organized by IKSV.
Türkiye- Dilek Makinesi
Turkey-The Wish Machine
Türkiye katılımı için Autoban’ın tasarladığı “Dilek Makinesı” Somerset House’un batı kanadında; Fransa, Japonya, Norveç , Hollanda ve Almanya gibi ülkelerin bulunduğu koridorda yer alıyor. Batı kanadına girer girmez tavanda göze çarpan pinomatik boru yerleştirmesi merak uyandıyor ve ziyaretçileri Türkiye sergisine kolaylıkla çekiyor. Avrupa Birliği ütopyası Brexit
Designed by Autoban for the Turkey participation, “The Wish Machine” is situated at the west wing of Somerset House; the hall holding the works of France, Japan, Norway, Holland and Germany. As soon as you reach the west wing, a pneumatic pipe installation on the ceiling arouses interest and easily attracts the visitors towards the Turkey Exhibition. The utopia of European Union has taken a major blow by Brexit. Western civilization perceives as a threat the immigrants who left their
natura | 105
sanat | art
sanat | art
ile büyük bir darbe aldı. Batı medeniyeti, Ortadoğu ve Afrika’dan siyasal ve ekonomik nedenlerden ötürü yola çıkan göçmenleri bir tehdit olarak algılıyor. Avrupa’da daha iyi bir yaşam hayali/ütopyası ile yola çıkan bunca insan için tasarım dünyasının yeni bir ütopya kurgulamasının tam zamanı. Üstelik Türkiye bu göç yolunun tam merkezinde bulunuyor ve ülke topraklarında şimdiden üç milyondan fazla göçmeni barındırıyor. Tasarımın teması olarak bu girdinin seçilmesi kaçınılmaz oluyor. Umudun tek itici güç olduğu bu yolculukta göçmenler tıpkı küratöryel danışmanlardan Paul McMillen’ın ifade ettiği gibi, dilek ağacının dalına bağlanmış notlara dönüşüyorlar. Anadolu kültüründe yaygın oalrak görülen dilek ağacından yola çıkan tasarımcılar, katılımcıları daha iyi bir gelecek için umut beslemeye teşvik ediyor. Açık bir davetiye olan bu kürasyon harekete geçmek konusunda bir başlangıç noktası yaratıyor. Autoban’ın bir tasarım objesine devşirdiği pnömatik sistem fikri, hava basıncı ile çalışan bir dilek makinesi. Mekan kurgusu transparanlığı ve yansıtıcı yüzeyleri ile bir sonsuzluk algısı yaratıyor. Gergi aynalarla kaplı olan sergi alanına girildiğinde dileklerini yazan pek çok katılımcı ile karşılaşıyorsunuz. İnteraktif bir tasarımın parçası olmaktan herkes memnun gözüküyor. Ziyaretçiler dileklerini yazıp özel şeffaf kapların içine koyuyorlar. Şeffaf tüplerden yapılmış altıgen bir tünelin içinden geçerek, tünelin ucundaki kapağı açıp tüpleri makineye yerleştiriyorlar. Dilekler bilinmezliğe doğru umut yolculuklarına başlıyorlar.
countries in Middle East or Africa for political or economic reasons. The design world needs to create a new utopia for the number of people departed from their countries for a dream/utopia of a better life in Europe. Besides, Turkey is located right in the center of this migration route and already has over three millions of refugees within its national borders. Choosing this input as the theme of the design then became inevitable. Just like Paul McMillen, one of the curatorial consultants has stated before; in this journey where hope is the only driving power, immigrants turn into notes hung up on wish trees. Started off from this concept of wish trees which are highly popular in the Anatolian culture, designers encourage participants to cherish hope towards a better future. Serving as an open invitation, this curation creates a starting point to take action. Turned into a design object by Autoban, the concept of pneumatic system stands for a wish tree working with air pressure. The spatial setup creates a perception of infinity along with its transparency and reflective surfaces. When you get inside the exhibition space covered with stretching mirrors, you see many participants who wrote their wishes. Everyone seems to be content for being a part of an interactive design. Visitors write their wishes and put them in custom-made transparent boxes. They open the lid at the end of the tunnel and place the tubes inside the machine after passing through a hexagonal tunnel made out of transparent tubes. After that, those wishes start their journey of hope towards uncertainty.
Tasarım Ekibi: Autoban ; Seyhan Özdemir, Sefer Çağlar Proje Ekibi: Çağla Gürbay, Zeynep Akten Küratöryel Danışmanlar: Paul McMillen, Zehra Uçar, Koray Malhan Grafik Tasarım: Umut Südüak
Design Team: Autoban ; Seyhan Özdemir, Sefer Çağlar Project Team: Çağla Gürbay, Zeynep Akten Curatorial Consultants: Paul McMillen, Zehra Uçar, Koray Malhan Graphic Design: Umut Südüak
natura | 106
Fransa -Le Bruit des Bonbons
France- Le Bruit des Bonbons
Nesnelerin; anıları, ya şanmışlıkları ve kültürel mirası özümsediğine değinen Benjamin Loyauté bu ilişkilendirmeyi şeker ile kurmuş. “The Astounding Eyes of Syria” filmi ile Suriye problematiğine değinen Loyauté nesnelerin sembolik yükünün ve anımsattıklarının asla yok olamiyacağını vurguluyor. Sava ş trajedisinden sağ kur tulan anıları toplayarak yeni bir ya şanmışlık yaratmayı deneyen Loyauté, Suriyelilerin şekerle olan hikayelerinden yola çıkarak yine yeni bir şeker yaratıyor, “Louloupti”. Şeklini Asurlu arkeolojik bir figürden alan pembe şekerler Fransa sergisindeki satış otomatından satın alınabiliyor. Şekeri anıları iletici bir araç olarak kullanan film yapımcısı, filmi izleyip empati kuran herkese “Utopia” yı “Heterotopia” ya dönüştürmek üzere bir yol açıyor. Şeker satışından ka zanılan para Suriyeli göçmen çocukların eğitimi için kullanılacak.
Touching upon the fact that objects absorb memories, life experiences and cultural heritage, Benjamin Loyauté created this association with candies. Focusing on the problematic of Syria with the movie entitled “The Astounding Eyes of Syria”, Loyauté emphasizes on the fact that the symbolic burden of objects and their evocations will never disappear. Trying to create an experience through collecting the memories of those who survived the tradegy of war, Loyauté creates a new candy based upon the candy-related stories of Syrians: “Louloupti”. Shaped upon an archaeologic Assyrian figure, these pink candies can be bought at a vending-machine located inside the France exhibition. Using the candyrelated memories as a transmitting tool, the film producer makes a way for those who watched and emphatized with the movie to turn “Utopia” into a “Heterotopia”. The income from the candy sales will be used for the education of Syrian refugee children.
Lübnan -Mezzing In Lebanon
Lebanon- Mezzing In Lebanon
Beirut sokak ya şantısı Londra’nın en görkemli yapılarından birinin ön verandasına kurulmuş, Thames Nehri’ne doğru bakıyor. Küratör Annabel Karim Kassar’ın maskelemeden ve müdahale etmeden Londra’ya ta şıdığı Beirut sokak kesitleri, birbirinden çok farklı olan iki kent mekanı aracılığıyla yeni bir deneyim ya şamamızı örgütlüyor. Bütün distopyalara rağmen iyimserliğini korumayı sürdürebilen Lübnan halkını öven yerleştirme bize ya şamın olduğu haliyle bile kutlanması gereken bir olgu olduğunu hatırlatıyor. Mekana kurulmuş nargileci, kahve dağıtan Lübnanlılar ve buram buram Falafel kokusu sizi Londra’dan kopar tıp Beirut’un sokaklarına gönderiyor.
The street life of Beirut is installed on the front porch of one of the most glorious structures of London and faces the River Thames. Carried to London without masking out or interfering anything by the curator Annabel Karim Kassar, the profile of Beirut streets maps out a new experience along with two different urban spaces that are quite different from one another. Praising the Lebanese people who still manage to conserve their optimism despite all the dystopias, this installation reminds us that life is a phenomenon which needs to be celebrated as it is. The hookah lounge installed in the space, Lebanese people handing out coffees and the exceptional smell of Falafels will detract you from London and send you out to the streets of Beirut.
Hindistan -Chakraview
India- Chakraview
Ülkenin son yüz yıllık tasarım endustrisine derinden bakan sergi, Hindistan’ın kültürel mirasının, geleneksel dokumacılığının ve antik mitolojisinin nasıl tasa-
Taking a deeper look at the 100-year-old design industry of the country, the exhibition reflects how the cultural heritage, traditional weaving and ancient mythonatura | 107
sanat | art rım ile beraber yürüdüğünü yansıtıyor. Sergi, kullanılan güçlü renkleri ve yaratılan kaotik mekan algısı ile Hindistan’ı somutlaştırıyor. Ülkenin Kast sistemine rağmen oluşmuş zengin tarihi ve çok katmanlı karakteri yeniden bakıldığında ütopik bir işbirliği olarak algılanabilir.
logy of India walks hand in hand with design. The exhibition concretizes India along with powerful colors and the chaotic spatial perception created inside the space. Despite the caste system, rich history and multi-layered character of the country can be perceived as a utopic collaboration when reexamined.
Rusya -Discovering Utopia: Lost Archives of Soviet Design
Russia- Discovering Utopia: Lost Archives of Soviet Design
İdealist Sovyet tasarımcıların kaybolan arşivi. Rusya sergisi 19601990 yılları arasında VNIITE Tasarım ve Araştırma Enstitü’sünde oluşan yeni tasarım eğilimini, tasarımcılardan topladıkları belgeler ve malzemelerle ziyaretçilere sunuyor.Glasnost ile dağılan Sovyetler içinde yok olan bu enstitü ve tasarımlar, tasarımcıların bireysel çabalarıyla bir araya getirilerek derleniyor. Bu avant-garde tasarımlardan ancak çok azı üretilebiliyor. Devlet ideolojisine ve modern insanı yüceltmeye odaklı projeler zamanının Batı tasarım estetiğinden sert bir şekilde ayrışıyor.
The lost archive of idealist Soviet designers...The Russia exhibition presents the new design tendency formed within the body of the VNIITE Design and Research Institute between 1960-1990, along with the documents and materials they have collected from designers. Disappeared within the Soviet regime that fell apart due to the Glasnost, this institute and the designs it embodies are compiled through individual efforts of the designers. Few of these avant-garde designs can now be reproduced. Projects focusing on dignifying the state ideology and modern man rigorously differ from the western design aesthetics of its time.
Yunanistan- Utopian Landscape
Greece- Utopian Landscape
Yunanistan katılımının küratörleri iki kız kardeş Niki ve Zoe Moskofoglou. Kökeni yine Yunancadan gelen ve kelime anlamı “yok-olmayan yer” ve “mükemmel olan yer” olan“ütopya” temasına sağdık kaldılar. Somerset House’un doğu kanadındaki iki odayı kaplayan yerleştirme aynı zamanda hem iç mekanda hem de dış mekanda sergilenen tek ülke katılımı. Yunanistan’ın önemli doğal kaynaklarından biri olan mermeri bir tür metefor olarak kullanıp günümüzün değişken ticaret yolları,insan hareketleri ve sosyal-kültürel durumununa dikkat çekiyorlar. Ütopyanın yansıttığı; hiç bir yerde olma, kayıp olma ve hayal kurma hisleri üzerine çalışan küratörler mermeri güçlü bir yansıma olarak kullandılar. Parthenon’un yapımında kullanılan mermerin doğum yeri olan Dionysos taş ocağını dijital ortamda tekrar yaratmak üzerine çalışan Niki ve Zoe ütopyaya “yolcu” nun bakış açısından yaklaşıyorlar. Günümüzün göç sorunsalına ilgi çeken ikili; kimlik karmaşası, maddiyat, insan hareketleri ve ticaret yolları üzerinden kültürel çevreyi araştırıyorlar. Tanıdık olduğumuz göç ve ticaret haritalarını bir kenara bırakıp, yeni bir harita yaratmayı amaçlayan küratörler; lokal-global insan göçleri ve kültür-fikir akışları üzerine derinlemesine düşünüyorlar. İç mekanda yer alan yerleştirme Yunanistan’ın mermer taşımacılık tarihini ve kültürel-sosyal göçün Yunan halkına kattıklarını anlatan bir videodan oluşuyor. Avluda bulunan yerleştirme ise aydınlatma tasarımcısı Eleftheria Deko tarafından projelendirilmiş. Günümüzde insanlar Yunanistan aracılığıyla yaşayacak güvenli bir yer bulma hayali ile başka ülkelere göç ediyorlar. İnsan hareketlerini ve göçleri daha da detaylandırmak ve bu olguların üzerinde düşünmek için tarih boyunca oradan oraya dolaşan mermeri metafor olarak kullanmaları zanaatkarların ve tasarımın insan aidetinde ne denli etkili olduğunu vurguluyor.
Greek participation is resigned to two sisters named Niki and Zoe Moskofoglou. They abided by the theme “utopia” which is originated from the Greek language meaning “no-place” and “good place”. Spreading over two rooms in the east wing of Somerset House, the installation stands for the only national work that is displayed both indoors and outdoors. They used marble, one of the most significant natural resources of Greece, as a metaphor and drew the attention to the ever-changing trade routes of our day, movements of people and their socio-cultural states. Working on the feelings of being in nowhere, getting lost and dreaming which the concept of utopia reflects upon, curators used marble as a powerful reflection. They focused on recreating the quarry of Dionysos, the birth place of marble that is used in the construction of Parthenon, on a digital platform and they approached this utopia from the perspective of a “passenger”. Arousing interest on the migration problem of our day; the duo investigated the cultural environment over identity confusion, materiality, movements of people and trade routes. Aiming to leave aside the familiar maps of migration and trade routes and create a new map; the curators reflected upon local-global migrations and culture-idea flows. The installation located inside comprises of a video that shows the contributions of marble transportation history of Greece and cultural-social migration. As for the installation located in the hall, it was conceptualized by the lighting designer Eleftheria Deko. Nowadays, people migrate to other countries with the hope of finding a more secure place via Greece. In order to elaborate movements of people and migrations and to think about these events, using marble as a metaphor for it has travelled back and forth throughout the history lays emphasis on the effect of craftspeople and designers, on the sense of belonging.
natura | 108
sektör | sector
sektör | sector
MERMERCİLER VERONA’DA DOĞAL TAŞLARIN YANINDA TÜRK DEMOKR ASİ’SİNİ DE TANITTILAR MARBLERS PRESENTED NATUR AL STONES IN VERONA ALONGSIDE OF THE TURKISH DEMOCR ACY
Bülent Tatlıcan
İstanbul Maden İhracatçılar Birliği’nin milli katılımı ile gerçekleşen Marmomacc Mermer Fuarı’nda Türk Mermerleri yabancı alıcıların ilgisine sunuldu. İtalya’nın Verona şehrinde 28 Ekim - 1 Kasım 2016 tarihleri arasında düzenlenen fuar bu yıl 51. kez kapılarını ziyaretçilere açtı. Fuarda Milli katılımda 50, UR-GE (Uluslararası Rekabetçiliğin Geliştirilmesi Programı) kapsamında 52, kendi imkânları ile bireysel katılan 74, toplamda 176 Türk firması stantlarını açtılar. natura | 110
Realized with the national participation of Istanbul Mineral Exporters’ Association, Marmomacc Marble Fair presented Turkish marbles to foreign buyers. Organized between September 28, 2016 – October 1, 2016 in the city of Verona of Italy, the fair opened its doors for the visitors at its 51st edition. Within the scope of the fair, a total of 176 Turkish companies consisting of 50 national participation firms, 52 URGE (International Program for Increasing Competitiveness) firms and 74 individual firms opened their booths for the event. natura | 111
sektör | sector
DEMOKRASİYE BAĞLILIK
COMMITMENT TO DEMOCRACY
Fuarın dikkat çeken bir yönü de İstanbul Maden İhracatçıları Birliği tarafından hazırlanan ayaklı afişler oldu. Türkçe, İngilizce ve İtalyanca olarak hazırlanan bu afişlerde darbe sürecinde yaşanan olaylar ve Türk Halkı’nın demokrasiye olan bağlılığı ifade edildi.
One of the riveting aspect of the fair was the moving posters prepared by the Istanbul Mineral Exporters’ Association. Prepared in Turkish, English and Italian, these posters illustrated the events occured during the coup attempt and the commitment of Turkish people for democracy.
FUARLAR ÖNEMLİ MECRA
FAIRS ARE IMPORTANT MEDIUMS
Yurt dışında düzenlenen fuarların Ülke tanıtımız için çok önemli mecralar olduğunu söyleyen İMİB Başkanı Ali Kahyaoğlu, bu fuarlara katılan tüm ihracatçı birliklerinin fuar fırsatını ülkemizin ve demokrasimizin tanıtımı için kullanması gerektiğini söyledi.
Stating that foreign fairs serve as highly significant mediums for promoting our country, the President of IMIB, Ali Kahyaoğlu indicated that all the exporter unions attending these fair need to use this opportunity to represent our country and our democracy.
BAŞKONSOLOS AKSOY ZİYARET ETTİ
THE CONSUL GENERAL AKSOY VISITED THE FAIR
Fuar stantlarını İstanbul Maden İhracatçıları Birliği başkan Ali Kahyaoğlu ile birlikte ziyaret eden Milano Başkonsolosu Hami Aksoy ve Milano Başkonsolosluğu Ticaret Ataşesi Emre Orhan Özteli Türk katılımcılara başarılar diledi. Verona Fuarı katılımcı açısından dünyanın 2. büyük doğal ta ş fuarı olma özelliğine de sahip. Dünyanın dör t bir yanından mermer üreticisi de bu fuarda ürünlerini sergilediler. Fuarda doğal ta ştan yapılmış tasarım ürünlerini bulunduğu hol de ziyaretçilerin ayrıca ilgisini çekti.
Visited the fair booths with Ali Kahyaoğlu, the President of Istanbul Mineral Exporters’ Association; Hami Aksoy, the Consul General of Milan and Emre Orhan Özteli, the Commercial Attache of Consulate General of Milan wished success for the participants. In terms of participants, Verona Fair is also the second biggest natural stone fair of the world. Marble manufactureres coming from all over the world had the chance to exhibit their products in this fair. The hall embodying the design products which are made from natural stones also attracted the attention of the visitors.
natura | 112
sektör | sector
sektör | sector
MERMER MOBİLYALAR MARBLE FURNITURES
M
ermer, değişim sonucunda kalker ve dolomitik kalkerlerin yeniden kristalleşmesiyle meydana gelirler. İçinde bulunan bileşenlere göre farklı renkler ve dokulara sahip olurlar. Mermerler çağlar boyunca insanların temel yapı ve sanat malzemeleri olmuştur. İnsanlar saraylarını, tapınaklarını, evlerini mermer ve benzeri doğal taşlardan yapmışlar. Yapılarını, meydanlarını mermerlerden işlenmiş heykellerle süslemişlerdir. Günümüzde makineleşmenin artmasıyla mermerler daha çok hayatımıza girmekte. Gelişen işleme teknikleri ve yeni tasarımlar sayesinde biz mermeri yer ve duvar kaplama malzemesinin ötesinde evimizin her yerinde de görebiliyoruz.
M
arbles are formed through the recrystallization of limestones and dolomitic limestones as a result of their transformations. They embody various colors and textures depending on their components. Throughout the ages, marbles served humans as structural and artistic materials. People have built their palaces, temples and houses with marbles and similar natural stones. They adorned their structures and squares with marble-made sculptures. Today, marbles take their place in our lives more frequently owing to the increment of mass production. Through the developing processing techniques and new designs, we are now able to experience this material in every corner of our house beyond using them merely for floor and wall coverings.
MERMER KÜVET MARBLE BATHTUB Siyah mermerden işlenen küvet yekpare taştan meydana gelmektedir. Küçük bir taş blok usta ellerde Prostone firması tarafından sanatsal bir vitrifiye ürününe dönüşmüştür. Dış yüzeyinin bir kısmına yapılan çekiçleme yöntemi ile doğal bir görüntüye ulaşılmıştır. Dressed by black marble, this bathtub is formed of a monolith. A small stone block is turned into an artistic vitrified product by the skilled hands of Prostone company workers. A natural appearance is achieved through the hammering technique applied on the outer surface.
PERDE CURTAIN
Sarı renkli traverten patlama duvar kaplaması önünde duran bu perde, Marmara mermerinden üretilmiştir. Natur firması tarafından üretilen bu mermer perde 5 eksen CNC tezgahlardan çıkmıştır. Hung in front of a wallboard made of yellow travertine blast, this curtain is created from the Marmara marble. Manufactured by the Natur company, this marble curtain is produced from 5-axis CNC counters.
MASA TABLE Son dönemde mermer masalar sahip olduğu renk ve desenlerle ev eşyası olarak sıklıkla kullanılıyor. Bu örnekte Davut Mermer tarafından üretilen Bruno Perla Taşı, Han Stone firması tarafından tasarlanarak üretilmiştir. Yine Davut mermere ait Alexandros Black isimli taştan, Durukaya firması tarafından üretilen duvar panosu masa ile bir bütünlük oluşturmaktadır. Masanın üstünde buluna andezit taşından üretilmiş siyah tabak da dekorasyona dair her alanda mermerin kullanılabileceğini göstermektedir. Lately, marble tables have been frequently used as a furniture along with the colors and patterns they hold. The Bruno Perla Stone we see in this image is manufactured by Davut Marble and designed by Han Stone company. They form a completeness with the wallboard table which is formed by Davut Marble’s Alexandros Black stone and manufactured by the Durukaya company. Situated at the top of the table and formed by andesite, the black plate shows that marble can be used in any decorative space.
natura | 114
natura | 115
sektör | sector
sektör | sector
MERMER BANYO MARBLE BATHROOM Tümüyle mermerden Natur firması tarafından üretilmiş bu banyoda çok farklı üretim teknikleri kullanılmıştır. Banyonun sağ ve sol tarafında bulunan sütunlar kabuk şeklinde olup, tel kesme ile üretilmiştir. Sütun başlıkları 7 eksen robot ile üretilmiştir. Sütun altları ise tornada işlenmiştir. Yine 7 eksen robot işlenmesiyle üretilmiş olan küvetin özel camlarla tasarımı tamamlanmış. 3 boyutlu duvar kaplaması olan paneller de Burdur Bej mermerden CNC ile üretilmiştir. Görüldüğü gibi pek çok farklı teknik ile çeşitlilik sağlanmaktadır. Produced completely from marble and manufactured by the Natur company, this bathroom embodies many different production techniques. Columns situated at the right and left sides of the bathroom are shell shaped and created by wire sawing technique. The column headings are created with a 7-axis robot. The bottom sides of the columns are processed through a lathe. Again produced with a 7-axis robot, the design of the bathtub is finished with custom-made glasses. Serving as three-dimensional wall coverings, the panels are produced from Burdur Beige marble through CNC machines. As can be seen below, the bathroom is diversified through many different techniques.
AYDINLATMA ELEMANI LIGHTING ELEMENTS Doğal taşlar fonksiyon olarak birçok yerde kullanılabiliyor. Bu örnekte ise bir aydınlatma elemanı olarak görev alıyorlar. Marmara mermerinden üretilmiş olan bu yatak başı panosu aynı zamanda arkasındaki ışık kaynağı ile ortamın aydınlatılmasında da kullanılıyor. Yapılan tasarımda yer yer inceltilen taş şeffaflaşarak ışık geçirgenliğini arttırıyor. Böylece doğal ve özgün bir görsellik ortaya çıkıyor. Durukaya firması tarafından üretilmiş olan bu duvar panosunun üretimi Klasik Mermer Firmasının CNC tezgahlarında gerçekleştirilmiştir. Natural stones can be used in several places owing to their functionalities. In this example, they function as lighting elements. Produced from Marmara marble, this bedhead panel can also be used for the lighting of the space through the light source located behind it. Partly thinned out within the scope of the design process, stone becomes transparent and increases its light transmittance. Therefore a natural and unique visuality rises to surface. Manufactured by the Durukaya company, this wallboard is produced from the CNC counters of the company entitled Klasik Mermer.
DUVAR PANOSU WALLBOARD Toros Black taşından üretilmiş bu duvar panosu tasarım ve kullanım alanı açısından son derece özgün bir ürün olarak karşımıza çıkmaktadır. Durukaya Firmasının tasarımı olan bu ürün evlerin dışında ofislerde, otel ya da plaza lobilerinde, iş yerleri girişlerinde rahatlıkla uygulanabilmektedir. Bunlar sadece Türk firmalarının yine Türk doğal taşından ürettikleri mermer ürünlerden bir kaçıdır. Tasarımlar arttıkça ve bu tasarımlar yine tasarım odaklı firmalarımız tarafından üretime dönüştürüldükçe daha çok hayatımızın içinde görmeye devam edeceğiz. Produced from Toros Black, this wallboard appears as a highly unique product for its design and area of use. Designed by the Durukaya company, this product can be easily implemented in offices, hotels, the lobbies of plazas and entrances of workplaces, in addition to houses. These are just a few examples of marble products that are produced by Turkish marbles and Turkish companies. We will continue to use them in our lives as long as these designs get improved and turned into productions, once again by our design-oriented companies.
natura | 116
natura | 117
sektör | sector
sektör | sector
TÜRK DOĞAL TAŞ SEKTÖRÜNE HİZMET VEREN BİR HEYKELTR AŞ: HASSAN EBR AHİMİ A SCULPTOR PROVIDING SERVICES FOR THE TURKISH NATUR AL STONE INDUSTRY: HASSAN EBR AHIMI
muzu kelimeler ile anlatmada yetersiz kalıyor. Türk Doğal taş
dustry, Provin Marble works with the effort to reflect the afore-
sektörünün başarılı firmalarından Provin Mermer, tamamladığı
mentioned tradition with every project it realizes. Along with the
her projede az önce bahsettiğimiz geleneği yansıtma çabası ile
objective to work through the traces of the past, Provin Marble
çalışıyor. Provin mermer geçmişin izini okuyarak çalışma gayesi
embraces stones as jewelleries by collaborating both with desig-
ile gerektiğinde tasarımcılar, gerektiğinde ise heykeltıraş ile ça-
ners and sculptors when needed. Working coordinately with Provin
lışarak taşa bir mücevher gibi yaklaşıyor. Bu bağlamda yıllardır
Marble for years, the sculptor Hassan Ebrahimi also takes his pla-
Provin Mermer firması ile koordineli olarak çalışan heykeltıraş
ce within this context. Actively processing marbles by having the
Hassan Ebrahimi de yer alıyor. 1993 yılından beri aktif olarak
knowledge of every little detail about them since 1993, the Iranian
mermerin her özelliğini bilerek işleyen usta ellere sahip İran’lı
artist, Hassan Ebrahimi stands out with his skilled hands and his
Hassan Ebrahimi pek çok mekânın ortaya çıkmasında sanatsal
artistic contributions for the implementation of various spaces. His
katkıları ile yer alıyor. Provin Mermer ile bitirdikleri projeler ara-
projects that are realized coordinately with Provin Marble include:
sında Kudüs Waldorf Astoria, Bükreş Grand Marriott, Moskova
Waldorf Astoria Jerusalem Hotel, JW Marriott Bucharest Grand
Adalet Sarayı gibi projeler bulunuyor.
Hotel and Moscow Palace of Justice.
Bülent Tatlıcan
Güzel sanatlar alanı, dekorasyon başta olmak üzere taşıyı-
The field of fine arts and the construction industry considering its de-
cı yönü de göz önünde tutulursa inşaat sektörüyle beraber
corational and supporter aspect, form the main usage area of marble.
mermerin ana kullanım alanını oluşturuyor ama bu geniş
However, this broad extent of course gets imprinted on our memories
kapsam elbette ki sayılarak bitirilemeyecek kadar çok örnek
through countless examples from the past to the present day. Unique
ile geçmişten günümüze hafızalarımızda yerini alıyor. Tarihi
pillars in historic buildings, ornaments narrating different stories with
yapılardaki eşsiz sütunlar, her dokunuş ile bir hikaye anlatan
each touch, engravings illustrating the condition of the period they
bezemeler, yapıldığı dönemin durumunu gözler önüne seren
were built in, all remain incapable to utter the attributions of art we
işlemeler bugün hala nasıl bir sanat ile karşı karşıya olduğu-
face today. One of the established firms of Turkish Natural Stone in-
natura | 118
natura | 119