NATURA TEMMUZ - AGUSTOS / JULY- AUGST 2017

Page 1

MİMARİ, İÇ MİMARİ, SANAT VE DOĞAL TAŞ DERGİSİ ARCHITECTURE, INTERIOR DESIGN, ART AND NATURAL STONE MAGAZINE

TEMMUZ-AĞUSTOS 2017 / JULY-AUGUST 2017

Kintele Kongre Merkezi Kintele Congress Centre - AVCI ARCHITECTS S+S EVİ - ERPAY MİMARLIK S+S HOUSE – ERPAY ARCHITECTS ECOSTAR Ofis Projesi - EDDA MİMARLIK ECOSTAR OFFICE PROJECT - EDDA ARCHITECTS 38°30° ÇİFTLİĞİ The Farm of 38°30° - SLASH ARCHITECTS & ARKIZON ARCHITECTS Köyünü Yaşat Projesi REVITALIZE YOUR VILLAGE




42 BAŞLARKEN / INTRODUCTION Başkan Mesajı / message from the CHAIRMAN • 04 EDİTÖRDEN / Editorial • 05 genel sekreter mesajı / message from secretary general • 06 HABERLER & ETKİNLİKLER / NEWS & EVENTS • 08 WA AWARDS’TA TÜRKİYE’YE 8 ÖDÜL / TURKEY RECEIVES 8 PRIZES FROM WA AWARDS • 20 1. LYON MİMARLIK BİENALİ BAŞLIYOR / THE FIRST OF LYON ARCHITECTURE BIENNIAL STARTS • 22 KALICI BİR BİÇİMDE BİR ARADA NASIL YAŞARIZ? / HOW CAN WE LIVE TOGETHER IN A LASTING WAY? • 26 MİMARİ / ARCHITECTURE

80

KAPAK KONUSU / cover story: Avcı ARCHITECTS Kintele Kongre Merkezi BRAZZAVILLE, Kongo Cumhuriyeti / Avcı Architects Kintele Congress Centre Brazzaville, Republic of the Congo • 42

66

NESTORTAKÖY KREATİF MİMARLIK / KREATİF ACHITECTS • 52 SUYALI VİLLALARI / SUYALI VILLAS • 60 38°30° Çiftliği / The Farm of 38°30° - SLASH ARCHITECTS & ARKIZON ARCHITECTS • 66

52

KENTPLUS YALOVA • 74

66

S+S EVİ - ERPAY MİMARLIK / S+S HOUSE – ERPAY ARCHITECTS • 80 İç Mİmarlık / Interior Design SELİM KAHYAOĞLU EVİ - ERPAY MİMARLIK / SELİM KAHYAOĞLU HOUSE – ERPAY ARCHITECTS • 86 ECOSTAR Ofis Projesi - EDDA MİMARLIK / ECOSTAR Office Project - EDDA

60

Architecture • 90 Odeabank Türkiye Genel Müdürlüğü GMW MıMARLIK / Odeabank Turkey Headquarters GMW MIMARLIK • 96 B30 - KAAN ARCHITECTEN • 102 SANAT / ART “Köyünü Yaşat Projesi” / “Revitalize Your Village Project” • 112

74 90

96


editörden

başkan mesajı message from the chairmen

Natura Yayın Kurulu Başkanı ve İstanbul Maden İhracatçılar Birliği adına Yönetim Kurulu Başkanı Chairman of Editorial Comittee and İstanbul Mineral Exporters Association, Ali Kahyaoğlu

Ali Kahyaoğlu kahyaoglua@yahoo.com

Değerli Meslektaşlarım, Saygıdeğer mimarlarımız, Sanat ve tarihe gönül vermiş özel teşekkür etmek istediğim dostlar; 23-26 Ağustos 2017 tarihinde İstanbul Fuar Merkezi Yeşilköy’de mermer blok, işlenmiş mermer ve teknolojileri fuarında bugüne kadar yapılmamış, etkinliklerle dolu bir fuar yapmanın heyecanı içerisindeyim. Bu fuar çok konuşulacak bir fuar olacak. Çünkü fuarımıza; -Çin’den ünlü bir mimarı konferans vermek için davet ettik, -Çin kültürünü tanıtan bir sergimiz ve sunumumuz olacak, -Türkiye’den resmi olmayan yollardan çıkarılan (kaçırılan) doğal taşlardan yapılmış tarihi eserlerin fotoğraflarından oluşan inşaat mühendisi Yaşar Yılmaz Bey’in sergisi olacak, -Tabii ki fuarda ziyaretçilerimizi de unutmadık, onlara da sürprizlerimiz var. Tüm mimarlarımızı, müteahhitlerimizi, meslektaşlarımızı bu fuara bekliyoruz. Yurtdışından 400 kişilik alım heyetini de organize ettik. 40’dan fazla ülkeden alıcılarımız bu fuarda olacaklar. Fuarımıza giriş ücretsizdir. Gelirken yanınızda kartvizitlerinizi almayı unutmayın. Saygılarımla, Dear Colleagues, Our esteemed architects and friends who set their hearts on art and history who I would especially like to thank; I am in the excitement of organizing a fair filled with activities that have not been realized until today, at the block marble, processed marble and technologies fair to be held in Istanbul Expo Center Yeşilköy between August 23-26, 2017. This fair will make a tremendous impact for the following reasons: -We invited a renowned architect from China to give a lecture, -We will feature an exhibition and a presentation introducing the Chinese culture, -We will present the exhibition of Mr. Yaşar Yılmaz (civil engineer), which consists of photographs of the historical artifacts made from natural stones that have been unoficially taken out (smuggled) of Turkey, - Of course we did not forget our visitors, we have surprises for them. We invite all our architects, contractors and colleagues to this fair. We have also organized a 400-person procurement committee from abroad. Our purchasers from more than 40 countries will be attending this fair. Our fair is admission free. Do not forget to bring your business cards along. Yours Sincerely,

natura | 4

Yayın Kurulu Editorial Commitee Ali Kahyaoğlu Hasan Hüsnü Ayvacı Mustafa Selçuk Çevik Banu Sürmen Altın Mutlu Öktem Genel Koordinatör General Coordinator Bülent Tatlıcan bulent@krmedya.com

Ülkemizdeki doğal taşların zenginliği herkesin malumu. Çok nitelikli, her durumda hem mimar hem de yatırımcı tarafından aranan ve belki de kendisini ispat etmiş diyebileceğimiz doğal taşlarımız var. Ancak yine de doğal taş kullanımı sadece lüks konut ve otel dekorasyonu ile sınırlı kalmaktadır. Tüm avantajlarının yanı sıra kullanıldığı mekâna doğallık ile birlikte estetik katabilen aynı zamanda kaynak gücü ve çeşitliliği de göz önünde bulundurulduğunda doğal taş hakkında bilgilendirmenin zayıf olduğu bir gerçektir. Çoğu kullanıcının doğal taşların özeliklerini tam olarak tanıyamadığı için hep aynı ürüne yöneldikleri görülmektedir. Bu bağlamda biraz istatiksel bilgi vermek gerekirse; doğal taş bakımından, jeolojik yapısı itibarıyla zengin bir potansiyele sahip olan Türkiye, 5.1 milyar m3 (13.9 milyar ton) doğal taş rezervi ile dünyadaki 15 milyar m3’lük rezervin %40’ına sahiptir. Türkiye’de çeşitli renk ve desenlerde kristalin kalker (mermer), kalker, traverten oluşumlu kalker (oniks), konglomera, breş ve magmatik kökenli kayaçlar (granit, siyenit, diyabaz, diyorit, serpantin, vb) bulunmaktadır. Marmara ve Ege Bölgeleri başta olmak üzere, Trakya’dan Doğu Anadolu’ya kadar hemen tüm coğrafi bölgelerimizde, dünya pazarlarında beğeni kazanabilecek nitelikte doğal taş rezervlerine rastlanmaktadır. Bu rezervlerin büyük bir bölümü Afyon, Balıkesir, Muğla, Eskişehir, Denizli, Tokat, Çanakkale, Konya, Bilecik, Kırşehir ve Elazığ illerinde bulunmaktadır. Mermerin cinsi, ocağı, yerel kullanım özelliklerinin yanı sıra her duruma uygun olarak tekrar değerlendirilmesi gereken bir malzemedir. Günümüzde doğal taşların, yalnızca tanıtıcı ve belirleyici görsel özellikleri ile fiziksel ve kimyasal niteliklerinin sıralanması yeterli olmamakta, mimari ve teknik uygulama olanakları bir arada düşünülmesi gerekmektedir. Bu bağlamda mimarların ve yatırımcının doğal taşın nasıl suretlere bürünebileceğini ve sayısız alternatif sunabileceğini anlatma gayretimiz sürmektedir. Bu vesile ile doğal taşın önemini, özelliklerini ve dahası güzelliğini anlatmak üzere İMİB desteği ile hazırlanan mimarlık dergisi Natura’da her sayı doğal taşın kullanıldığı iyi projeleri sunmaktayız. İzini sürdüğümüz mimarlık ve sanat ürünleri; yerellik ile modernliğin buluştuğu, zanaatkârlığın estetik ile birleştiği örnekler taşımaktadır. Her sayımızda; popüler olandan ziyade modern zamanda doğal taşın kullanıldığı “iyi mimarlık” örneklerini sayfalarımıza taşımaya devam edeceğiz. Doğal taş malzemesinin özenle kullanıldığı projeleri bu sayıda da anlatmaya devam ettik. İyi mimarlık örneklerini huzurlarınıza getirmek konusundaki ısrarımızı yineleyip, yeni sayıda görüşmek üzere diyelim. Mimarinin dünyayı güzelleştirme çabasına destek olmak dileğiyle…

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Editor in Chief Mehmet Nur Ulaş mehmet@krmedya.com Yayın Direktörü Editorial Director Heval Zeliha Yüksel Üçok yzeliha@yahoo.com Konular Editörü Features Editor Selin Biçer Yardımcı Editör Associate Editor Yağmur Yıldırım Tasarım / Design Kare Tasarım Zeynep Karakoyun Tercüme / Translation Yiğit Dilbaz Hukuk Danışmanı / Legal Consultation Av. Dr. Ramazan Arıtürk Av. Arb. Zeki Arıtürk Av. Eren Özden Yönetim / Management Kare Tasarım Arabayolu Cad. No:11/A Tarabya/ Sarıyer- İstanbul 0212 262 07 66 www.krmedya.com Reklam / Advertisement Şener Sabırlı reklam@krmedya.com Baskı / Publishing FRS Matbaacılık Mas- Sit Matbaacılar Sitesi 5. Cad. 34 Bağcılar 34204 İstanbul Bize ulaşın / Contact us www.naturadergi.com info@krmedya.com

editorial

Söz uçar, yazı kalır… As we all know, our country shines out with its richness of natural stones. We have highly qualified natural stones that proved themselves and find approval both by the architects and investors in any case. However, the use of natural stones is still limited to luxurious residents and hotel decorations. In addition to all their advantages, it is a fact that there are inadequate informations about natural stones when considered the resources, variety and their potentials to add aesthetics and naturality into the spaces in which they are implemented. Since most users do not fully grasp the properties of natural stones, they always opt for the same product. To give some statistical information in this context; Turkey, which has a rich potential in terms of natural stones owing to its geological structure, Mimar / Architect, Heval Zeliha Yüksel Üçok holds a natural stone reserve of 5,1 billion m3 (13,9 billion tons) and also 40% of the world’s reserve of 15 billion m3. In Turkey, there are crystalline metamorphic rock (marble), limestones, travertineformed rocks (onyx), conglomerate, breccia and magmatic rocks (granite, syenite, diabase, diorite, serpentine etc.) in various colors and patterns. With Marmara and Aegean regions being in the first place, almost all of our geographical regions from Thrace to Eastern Anatolia, natural stone reserves that can be appreciated in world markets. The majority of these reserves are located in Afyon, Balıkesir, Muğla, Eskişehir, Denizli, Tokat, Çanakkale, Konya, Bilecik, Kırşehir and Elazığ. Marble is a material that should be reevaluated in accordance with different conditions considering its type, quarry and local use features. Nowadays, merely specifying the informative and indicative visual features as well as the physical and chemical properties of natural stones is not sufficient and their architectural and technical implementation possibilities need to be reconsidered altogether. In this regard, we still strive for demonstrating architects and investors how natural stones can be shaped and offer numerous alternatives. In this context, we present successful projects involving the proper usage of natural stone for the purpose of introducing its importance, quality and further the beauty in each issue of Natura, an architecture magazine compiled with the support of IMIB. The architectural and artistic works that we trace, embrace the examples where the local meets with the modern and the craftsmanship with the aesthetics. In each issue; we will continue to represent the examples of “proper architecture” involving the usage of natural stones in the modern world, rather than focusing on the mainstream. Again in this issue, we continued to demonstrate the projects where natural stones are meticuluously used in. We restate the persistance we have on introducing the finest examples of architecture and say, “See you in the next issue”. Hoping to support the effort to glorify the world through architecture... Verba volant, scripta manent...

natura | 5


genel sekreter mesajı | message from secretary general

Değerli Okuyucumuz, Türkiye’nin doğal taş ihracatı, 2017 yılının ilk yarısında %13,4 oranında artış yakalayarak yaklaşık 1 milyar dolar olarak gerçekleşti. İhracatımızda atılım yılı ilan edilen 2017 yılının ikinci yarısında da yurtdışı pazarlama faaliyetleri ve alım heyetlerini nitelik ve nicelik olarak arttırmanın ihracatımıza büyük katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Bu doğrultuda, Genel Sekreterliğimiz bünyesinde yer alan İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB), organize ettiği yurtdışı faaliyetlerinin yanı sıra 23-26 Ağustos 2017 tarihleri arasında İstanbul’da içerik olarak zengin bir fuar organizasyonu gerçekleştiriyor. İstanbul Fuar Merkezi’nde yapılması planlanan Project Marble Eurasia Doğal Taş, Mermer Proje ve Teknolojileri Fuarında tasarım ve fotoğraf sergileri, sunumlar, konferanslar ve URGE projesi kapsamında alım heyeti düzenleniyor. Alım heyeti kapsamında, yurtdışından gelecek olan ithalatçı şirket yetkililerinin ülkemizde yerleşik şirketlerle ikili iş görüşmeleri organize edilecek. Fuar süresince Çin’de doğal taş mimari ve inşaat projelerinde söz sahibi olan tasarımcı ve mimarlar da ağırlanacak. Ayrıca, doğal taşlardan yapılmış tarihi eserleri konu alan fotoğraf sergisi ve Çin mutfağı sofra takımı tasarım ve kültür sergisi de fuarda ziyaret edilebilecek diğer alanlar. İMİB tarafından gerçekleştirilen sektöre ilişkin yurtiçi ve yurtdışı faaliyetlerine katılmanızı ve sektöre ilişkin haberlerin yer aldığı bu sayımızı keyifle okumanızı temenni ediyorum.

Dear Reader,

S. Armağan Vurdu

Genel Sekreter, Secretary General İstanbul Maden ve Metal İhracatçıları Birliği (İMİB) İstanbul Mineral and Metals Exporters’ Association

natura | 6

Functioning within the body of the General Secretariat of Istanbul Mineral and Metals Exporters’ Association (IMMIB), The Istanbul Mineral Exporters’ Association (IMIB) is aiming to export 6 billion dollars of natural stones by 2023. Accordingly, t


haberler | news

haberler | news

GÖRME BİÇİMLERİ WAYS OF SEEING

BORUSAN CONTEMPORARY’DE ÜÇ YENİ SERGİ THREE NEW EXHIBITIONS AT BORUSAN COTEMPORARY

Arter’de 2 Haziran–13 Ağustos 2017 tarihleri arasında “Görme Biçimleri” başlıklı bir uluslararası grup sergisi yer alıyor. Serginin küratörlüğünü Montblanc Kültür Vakfı eşbaşkanları ve çok disiplinli küratoryal platform Art Reoriented’ın kurucuları Sam Bardaouil ile Till Fellrath üstleniyor. John Berger’ın 1972’de yayımladığı ve görsel kültür üzerine çığır açıcı metinlerden biri kabul edilen Görme Biçimleri adlı kitabından yola çıkan sergi, sanatçıların dünyayı algılayışımızı yeniden şekillendirmek üzere formdan yola çıkarak stratejileri araştırıyor. “Görme Biçimleri” çoğu Türkiye’de ilk kez sergilenecek 33 sanatçının yapıtlarını bir araya getiriyor. Sergi MÖ 1000’den günümüze geniş bir döneme yayılan 70 yapıta ev sahipliği yapıyor ve resim, heykel ve fotoğraftan ses, film yerleştirmeye çeşitli mecralara uzanıyor. Fred Sandback’in dikey konstrüksiyon yerleştirmelerinden biri, video sanatının öncülerinden Paul ve Marlene Kos’un 1976 tarihli “yıldırım” videoları, James Turrell’in 1968 tarihli projeksiyon işi ve Gustav Metzger’in “Tarihi Fotoğraflar”ından iki örnekle 1940’lardan desenleri gibi erken dönemlerde yeni ufuklar açmış kimi işler de sergide karşımıza çıkacak yapıtlar arasında.

Borusan Contemporary, Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’ndaki yapıtlardan oluşan üç yeni sergiyle bahara merhaba diyecek. “Uvertür: Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’ndan Yeni Eserler”, “Ola Kolehmainen: Sinan Projesi” ve “Günlerin Tortusu” adlı sergiler, 3 Eylül tarihine kadar Perili Köşk’te ziyaret edilebilecek. Küratörlüğünü Borusan Contemporary’nin genel sanat direktörü Kathleen Forde’un üstlendiği ve daha önce Kasım 2014 tarihinde ilki gerçekleşen “Uvertür” sergi dizisinin ikincisi yine Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’na yeni katılan ve daha önce Borusan Contemporary’de gösterilmemiş yapıtlardan oluşuyor. “Uvertür: Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’ndan Yeni Eserler” adlı bu sergide, Borusan’ın son dönemde koleksiyona yeni işler katarken gözettiği coğrafi, estetik ve türe dayalı yaklaşımı gözler önünde seriyor. “Uvertür”, Angela Bulloch, U-ram Choe, Chris Doyle, Kurt Hentschläger, Ali Kazma, Rachel Rossin, Christa Sommerer ve Laurent Mignonneu gibi sanatçıların dijitalleştirilmiş peyzajları ve yeni sipariş edilmiş videolarından sanal gerçeklik videoları ve interaktif portrelere uzanan bir çeşitlilik gösteriyor. Küratörlüğünü Necmi Sönmez’in yaptığı “Ola Kolehmainen: Sinan Projesi” ise, Borusan Contemporary’nin dördüncü katında sanatseverlerle buluşacak. Soyut karakterli çalışmalarıyla tanınan, uluslararası çağdaş fotoğraf sanatının en önemli temsilcilerinden biri olarak değerlendirilen Ola Kolehmainen’in çalışmalarından oluşan “Sinan Projesi”, odağında Bizans ve Osmanlı mimarisinin başyapıtları olmasına rağmen, taşıdığı dinamikler itibariyle kültürlerarası diyalogu çağdaş bir yorumla ele alıyor. Yine küratörlüğünü Necmi Sönmez’in üstlendiği, çağdaş sanat ile zaman arasındaki ilginç ilişkiyi sorgulayan “Günlerin Tortusu” sergisi de Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’ndan yapılan bir seçkiyle ortaya çıkıyor. Sanat ile zaman arasındaki ilişki, çoğu kez, “zaman tabanlı medya” olarak tanımlanan yeni medya sanatı akımında oldukça farklı bir çerçevede ele alınıyor. Daha önce Leylâ Erbil, Tezer Özlü gibi yazarların kitaplarından yola çıkarak düzenlenen sergiler geleneğine eklemlenen “Günlerin Tortusu”nun kavramsal çerçevesini eşsiz yazar Tomris Uyar’ın kurgu dünyası oluşturuyor.

“Görme Biçimleri”, izleyiciyi aşina olduğumuzu düşündüğümüz formları ve kavramları sanatçıların yenilenmiş görünümler ve anlamlarla uyumlu hale getirdikleri çeşitli yolları araştırmaya davet ediyor. Sergilenen yapıtların her biri yeni bir gerçekliğin belirmeye başlamasına izin vermek üzere bizi ikinci kez bakmaya çağırıyor. Sergideki sanatçıların bir kısmı, sözgelimi James Turrell, Hans-Peter Feldmann veya Fred Sandback, sanat yapıtı ile sergilendiği mekân arasındaki sınırları belirsizleştiriyorlar. Diğerleri, örneğin James Webb, Vik Muniz, Walid Raad veya Gustav Metzger, izleyiciye sanat yapıtına erişmenin yeni bir yolunu sunuyorlar. Bir kısmı ise, Shana Moulton, Chris Bond, Andreas Gursky veya James Casebere’in yaptığı gibi, kendi janrlarının teknik ve biçimsel olanaklarını uçlara taşıyorlar. Son olarak, Salvador Dalí, Mona Hatoum, Alicja Kwade, Hassan Sharif veya Markus Schinwald gibi tanıdık objeleri yeni bir anlam katmak için dönüştürenler var. İzleyicinin bir sanat yapıtını anlama arzusu asla yapıtın içinde yaratıldığı geleneklerin ardında yatan politikalardan ve sergilenmesi için başvurulan mekanizmalardan tümüyle ayrı düşünülemez. “Görme Biçimleri” sergisi dönemler, janrlar ve sözde “izmler”in katılıklarını sorguluyor ve çizgisel olmayan bir zaman anlayışını benimsiyor. Sergideki yapıtların büyük kısmı taşımakta oldukları sanat tarihsel referansların eleştirisini de sunuyor ve çoğunlukla içinde sunuldukları siyaset yüklü bağlamların altını çiziyorlar. “Görme Biçimleri”, yeniden sanatçıyı şeylerin fiziki niteliklerini anlama ve ele alma biçimiyle bizim görme biçimlerimizi değiştirebilen ve böylece nesneleri yapan birey olarak gören bakışa dönmeye de aracılık ediyor. Sanatçılar yılmadan bize gördüklerimizle bildiğimizi düşündüklerimiz arasındaki bağın asla o kadar da basit olmadığını, ve görmenin, özünde, politik bir edim olduğunu hatırlatıyorlar. On view from 2 June to 13 August 2017, Arter presents “Ways of Seeing”, an international group exhibition curated by Sam Bardaouil and Till Fellrath, founders of the multi-disciplinary curatorial platform Art Reoriented, and co-chairmen of the Montblanc Cultural Foundation. Taking its cue from John Berger’s 1972 groundbreaking text on visual culture, the eponymous exhibition explores the various formalistic strategies that artists employ to re-configure our perception of the world. “Ways of Seeing” brings together 33 artists a majority of whom will be exhibited for the first time in Turkey. The exhibition consists of 70 works ranging from 1000 BC to the present and spanning a variety of media from painting, sculpture and photography to sound, film and installation. It includes a number of seminal works such as an early 1968 projection piece by James Turrell, one of the vertical construction installations of Fred Sandback, video pioneers Paul and Marlene Kos’ 1976 “lightning” video, and two of Gustav Metzger’s “Historic Photographs” along with a number of his early 1940s drawings. “Ways of Seeing” invites the viewer to investigate the manifold ways by which artists accord forms and concepts that are otherwise familiar with renewed appearances and meanings. Each of the artworks on display beckons us to take a second look, upon which the contours of a new reality begin to emerge. Some of the artists in the exhibition, such as James Turrell, Hans-Peter Feldmann, or Fred Sandback, blur the boundaries between the artwork and the space in which it is displayed. Others, such as James Webb, Vik Muniz, Walid Raad or Gustav Metzger, provide the viewer with a new way of accessing the artwork. A few, like Shana Moulton, Chris Bond, Andreas Gursky or James Casebere, push the technical and formal possibilities of their genre. Finally, there are also those like Salvador Dalí, Mona Hatoum, Alicja Kwade, Hassan Sharif, or Markus Schinwald who alter familiar objects in order to give them a renewed meaning. The viewer’s desire to understand an artwork can never be fully divorced from the politics that underpin the traditions in which it was created, and the mechanisms that are used for its display. “Ways of Seeing” unfolds along a non-linear temporal thread that challenges the rigidity of periods, genres, and so-called “isms.” Several of the artworks provide a critique of the art-historical references that appear within them, highlighting the politicized contexts in which they are often encountered; a sub-theme that this exhibition examines. “Ways of Seeing” facilitates a return towards a vision of the artist as a maker of things, a skilled technician, who through their understanding and handling of the physical properties of things can alter our way of seeing. Artists relentlessly remind us that the connection between what we see and what we think we know is never that simple, and that seeing is, at its core, a political act.

natura | 8

Borusan Contemporary welcomes the spring with three new exhibitions, mostly unveiling works from the Borusan Collection that were never seen before. The exhibitions “Overture: New Acquisitions from the Borusan Contemporary Art Collection”, “Ola Kolehmainen: Sinan Project” and “Remains of the Days” can be visited at Perili Köşk until September 3. Overture: New Acquisitions from the Borusan Contemporary Art Collection, curated by Borusan’s Artistic Director-at-Large Kathleen Forde, is made up of works in the collection that were recently acquired and have not yet been on display. This exhibition is the second in the ongoing series “Overture” initiated in November 2014 and presents a selection of recent accessions not previously on view in the special exhibition galleries at Borusan Contemporary. The choice of works also functions as a representative snapshot of the geographic, esthetic and genre based initiatives of Borusan’s recent collecting activities. The works range from digitized landscapes and newly commissioned videos to virtual reality works and interactive portraits. Artists include Angela Bulloch, U-ram Choe, Chris Doyle, Kurt Hentschlager, Ali Kazma, Rachel Rossin, Christa Sommerer and Laurent Mignonneu. Ola Kolehmainen: Sinan Project, curated by Necmi Sönmez, will welcome art enthusiasts on the fourth floor of Borusan Contemporary. Known for his abstract work and recognized as one of the leading figures in international contemporary photography, Ola Kolehmainen’s Sinan Project approaches intercultural dialogue with a contemporary interpretation, though it is primarily focused on the masterpieces of Byzantine and Ottoman architecture. Remains of the Days, also curated by Necmi Sönmez, explores the interesting relationship between contemporary art and time and presents a selection of works from the Borusan Contemporary Art Collection. This relationship is often approached very differently in new media art, which could be defined as “time-based media”. Stemming from the tradition of exhibitions rooted in literary writings, such as those based on the works of Leylâ Erbil and Tezer Özlü, the conceptual framework of Remains of the Days is based on the fictional world which the unparalleled author Tomris Uyar created.

natura | 9


haberler | news

24. İSTANBUL CAZ FESTİVALİ BAŞLIYOR 24th ISTANBUL JAZZ FESTIVAL BEGINS İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen 24. İstanbul Caz Festivali, yine yenilikçi ve keşiflerle dolu bir programla müzikseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. Festival bu yıl, 4-20 Temmuz tarihleri arasında, cazın duayen isimlerinden yeni keşiflere 200’ü aşkın yerli ve yabancı sanatçıyı İstanbul’un 20 farklı mekânında ağırlayarak farklı konser deneyimleri yaşatmaya devam edecek. 24. İstanbul Caz Festivali, 50’nin üzerinde konserle, bu yaz Temmuz ayında keşiflerle dolu bir festival deneyimi yaşatacak. Ünlü yıldızların,flamenkonun kült gitarist ve bestecilerinden Paco de Lucia’ya saygı duruşu niteliğindeki “Beyond The Memory” konserinin yanı sıra aralarında vokal cazın genç yıldızı Kandace Springs’den Jacky Terrasson & Stephane Belmondo gibi ustalara, Avrupa cazının efsane ismi Nik Bärtsch’ten Afrika’nın iki muhteşem sesi Fatoumata Diawara ve Hindi Zahra’ya caz, funk, dünya müziği, blues ve rock’ın farklı seslerini ağırlayacak. Oluşum aşamasında Radiohead’in gitaristi Jonny Greenwood’un da içinde yer aldığı “JUNUN” projesi de festivalin bu yılki konukları arasında. Festival kapsamında bu yıl önemli bir yenilik, yerli sahnenin başarılı müzisyen ve topluluklarını odağa alarak daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlamak amacıyla “ViTRin: Türkiye Güncel Müzik Buluşması” olacak. Festivalin 5-8 Temmuz tarihleri arasındaki konserlerini kapsayan bu bölümü, festival izleyicisiyle beraber uluslararası müzik sektörünün önemli temsilcileri de izleyecek. Ücretsiz gerçekleştirilecek “Parklarda Caz” konserleri ile Kadıköy yakasında festival içinde festival deneyimi yaşatacak “Gece Gezmesi” bu yıl da devam ederken, tüm gün sürecek konserler ve atölye çalışmalarıyla bu yıl ilki gerçekleştirilecek “Çocukça Bir Gün” başlıklı etkinlik de minik cazseverleri mutlu edecek. Şehrin birçok noktasına yayılan 24. İstanbul Caz Festivali, bu yıl da alışılmışın dışında, farklı mekânları konser mekânına çevirerek izleyicilere yeni konser deneyimleri yaşatmaya devam ediyor. Festival konserlerine bu yıl ev sahipliği yapacak 20 mekân arasında kısa bir aradan sonra yeniden festival mekanlarına eklenen büyüleyici The Marmara Esma Sultan Yalısı’nın yanı sıra, bu yıl ilk defa festivalde kullanılacak Fransız Sarayı’nın Beyoğlu’nda yemyeşil bir vaha sunan bahçesi, Swissôtel’in kapılarını izleyiciye açtığı tarihi Sultan Park alanı, The Grand Tarabya’nın, atmosferi ile Cote d’Azur koylarını aratmayan Panorama Terace’ı yer alıyor. Festivale bu yıl The Marmara Esma Sultan Yalısı, Avusturya Kültür Ofisi Bahçesi, Fransız Sarayı Bahçesi, Sultan Park - Swissôtel The Bosphorus, The Grand Tarabya Panorama Terace, Uniq Hall AçıkHava Sahnesi, Beykoz Kundura, Fenerbahçe Khalkedon, Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi, Salon İKSV, Zorlu PSM Ana Tiyatro ve Drama Sahnesi ev sahipliği yapacak. Gece Gezmesi ise yine Kadıköy yakasının sevilen mekânlarından All Saints Moda Kilisesi, Club Quartier, Dorock XL, Kadıköy Sahne, KargART, Living Room, Moda Sahnesi ve Zor’da gerçekleştirilecek konserlerle festival içinde bir festival deneyimi yaşatacak. Organised by the Istanbul Foundation for Culture and Arts (İKSV), the 24th Istanbul Jazz Festival will host leading names and new discoveries from the world of jazz as well as the stars of contemporary music. The festival will feature more than 200 names in 20 different venues around Istanbul between 4-20 July. The 24th Istanbul Jazz Festival will offer a festival experience full of discoveries with more than 50 concerts including veterans and new discoveries of jazz, well-known ensembles of world music, new horizons of contemporary music. The festival programme includes a range of jazz, funk, world music, blues and rock performances, with highlights including “Beyond The Memory” concert where famous stars will pay tribute to the cult flamenco guitarist and composer Paco De Lucia, the young star of vocal jazz Kandance Springs, masters Jacky Terrasson & Stephane Belmondo, one of the legendary names of European jazz Nik Bärtsch, and two delightful voices from Africa Fatoumata Diawara and Hindi Zahra. The “JUNUN” project, which had been initially led by Radiohead’s guitarist Jonny Greenwood, is among the guests of this year’s festival. This year’s festival will feature a remarkable innovation titled “ViTRin”: Showcase for Contemporary Music from Turkey which aims to focus on the successful musicians and ensembles of the local scene, for a wider outreach. ViTRin will include several festival concerts from 5 through 8 July and will be open to the festival audience as well as leading representatives of the international music industry. The music marathon “Night Out” and the free of charge, open air event “Jazz in the Parks” will be held on the Asian side of Istanbul as part of the festival programme. The festival will feature “A Childlike Day”, a special event that includes performances and workshops for children. The 24th Istanbul Jazz Festival concerts will be held in different locations of the city, continuing to provide a whole new concert experience to the music lovers by turning unconventional spots into concert venues. Among the 20 venues that will host the festival this year are the enchanting The Marmara Esma Sultan Mansion, which returns as a festival venue after a short break. The lush garden of the French Palace in Beyoğlu, the historical Sultan Park area of Swissôtel The Bosphorus and with its Cote d’Azur-like atmosphere the Panorama Terrace of The Grand Tarabya, will also serve as festival venues for the first time. Other festival venues include Beykoz Kundura, Fenerbahçe Khalkedon, Austrian Cultural Office Garden, Sabancı University Sakıp Sabancı Museum, Salon İKSV, Uniq Open-Air Theatre, Zorlu PSM Main Theatre and Zorlu PSM Drama Theatre. Night Out programme will take place in Kadıköy’s most beloved venues All Saints Moda Church, Club Quartier, Dorock XL, Kadıköy Sahne, KargART, Living Room, Moda Sahnesi and Zor. natura | 10

haberler | news

NESİN SANAT KÖYÜ’NDE MİMARLIK YAZ OKULU ARCHITECTURE SUMMER SCHOOL AT NESİN ART VILLAGE 2015’ten bu yana, Işın Önol’un koordinatörlüğünü yaptığı Nesin Sanat Köyü bünyesindeki yaz okulu programına, bu yıl mimarlık atölyeleri de dâhil oluyor. Akademisyen ve öğrencilerden oluşan bir ekip tarafından kurgulanan Nesin Sanat Köyü Mimarlık Programı 3-9 Temmuz 2017 tarihlerinde gerçekleştirilecek. İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi öğrencisi Cemil Çalkıcı’nın fikir öncülüğünü ve koordinasyonunu yaptığı Nesin Sanat Köyü Mimarlık Programı, Doç.Dr. Kunter Manisa, Yrd.Doç.Dr. Yekta Özgüven, Yrd.Doç.Dr. Demet Mutman, Öğr.Gör. Başak Özden, Mimarlık Yüksek Lisans öğrencisi Beyza Kızıloğlu ve Mimarlık Lisans öğrencisi Pelin Aslıhan Yüksel’in yer aldığı bir ekip tarafından kurgulandı. İlki bu yaz gerçekleştirilecek olan atölye çalışmalarının, aynı kurgu doğrultusunda önümüzdeki yıllarda da devam etmesi ve Nesin Sanat Köyü’nde gerçekleştirilecek eş zamanlı diğer atölyeler ile etkileşim halinde yürütülmesi öngörülüyor. Farklı disiplinlerden katılımcıların mekânsal pratikler üzerine düşünmelerini ve sorgulamalarını sağlamak amacıyla; yalnızca mimarlık disiplini için değil, tüm disiplinler için kapsayıcı bir eğitim ve paylaşım ortamı yaratmayı hedefleyen Nesin Sanat Köyü Mimarlık Programı atölyeleri, lise son sınıf, lisans ve lisansüstü seviyelerindeki katılımcıların başvurularına açık. Bu yaz gerçekleşecek olan Nesin Köyü Mimarlık Programı-2017 Atölyeleri’nin yürütücüleri arasında Hande Ceylan, Oruç Çakmaklı, Elif Hant, Kunter Manisa, Başak Özden, Aslıhan Şenel, İrem Uslu ve Erhan Vural yer alıyor. Deniz Aslan ve Müjde Tönbekici ise, verecekleri seminerlerle yaz okulu programına katkı sağlayacaklar. Coordinated by Işın Önol since 2015, the summer school program of Nesin Art Village, embodies architectural workshops this year. Designed by a team of academicians and students, Nesin Art Village Architecture Program will be held between July 3 – 9, 2017. Originated a nd co ordinate d by Cemil Ç a lkı c ı, a s tudent of Is t a nbul Te chnic a l Univer sit y Facult y of A rchite c ture, N esin A r t V illage A rchite c ture Progra m is orga nize d by a tea m inc luding: A sso c . Prof. Kunter Ma nis a , A ss t . Prof. Yek t a Özgüven, A ss t . Prof. D emet Mut ma n, TA Ba ş a k Özden, p os t graduate s tudent of a rchite c ture, B ey za K ızı loğ lu a nd a rchite c ture undergraduate Pelin A sl ıha n Yük sel. It is envis age d t hat t he wor k shops to b e rea lize d for t he f ir s t t ime t his summer will b e cont inue d in t he f uture in line wit h t he s a me orga nizat ion a nd t hey will interac t wit h ot her simult a ne ous wor k shops to b e rea lize d in N esin A r t V illage. Aiming to create an extensive education and sharing environment not only for architecture but for all disciplines in order to ensure all the participants from different disciplines think and question on spatial practices; the workshops in the body of Nesin Art Village Architecture Program are open to all senior high school, undergraduate and graduate students. Hande Ceylan, Oruç Çakmaklı, Elif Hant, Kunter Manisa, Başak Özden, Aslıhan Şenel, İrem Uslu and Erhan Vural are among the directors of the Nesin Art Village Architecture Program – 2017 Workshops to be held this summer. At the same time, Deniz Aslan and Müjde Tonbekici will contribute to the summer school program with their seminars.

NURİ İYEM RESİM ÖDÜLÜ SONUÇLANDI NURİ İYEM PAINTING AWARDS CONCLUDES Nuri İyem adına 2006 yılından bu yana gerçekleştirilen “Nuri İyem Resim Ödülü”, bu sene 21. yılını kutlayan Evin Sanat Galerisi tarafından on ikinci kez düzenlendi. 2017 Nuri İyem Resim Ödülü’nü Sidar Bakı kazandı. Yarışmaya 31 farklı şehirden 169 ressam 235 resimle katıldı. İstanbul, İzmir, Ankara, Eskişehir, Antalya ve Adana başta olmak üzere Şanlıurfa, Konya, Eskişehir, Mersin, Muğla, Erzurum, Diyarbakır, Kayseri Bursa, İzmit, Trabzon, Zonguldak, Tekirdağ, Maraş, Siirt, Kütahya, Mardin, Sakarya, Berlin, Rize Denizli, Çanakkale, Kütahya, Erzincan, Bolu gibi birçok şehirden katılım oldu. Öğrenci olan katılımcılar ise Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Marmara Üniversitesi ve Anadolu Üniversitesi başta olmak üzere 14 farklı üniversitede öğrenimine devam etmekte. 20 Haziran günü Evin Sanat Galerisi’nde gerçekleştirilen ödül töreninin ardından, ödül alan resim ve seçici kurul tarafından sergilenmeye değer bulunan resimler olmak üzere toplam 27 resmin yer alacağı serginin açılışı gerçekleşti. Seçici kurul tarafından eserleri sergilenmeye değer bulunan sanatçılar: Mehmet Ali Dinçer, Fırat Koç, Nurdan Erol, Dilara Bozdağ, Cansu Kahraman, Elif Serra Kuşkaya, Tünay Tunç, Dilek Şenyürek, Aslı Akyüz, Tuğba Çınar, Elif Aydemir, Ömer Yüksek, Ayda Baskın, Özgür Sogancı, Fatih Şimşek, Aysun Telli, Sinem Köroglu, Serdar Oruç, Numan Okutan, Derya Abana, Nazlı Arman Tatarer, Öznur Karadayı, Ferhat Alabay, Emre Altındağ. Sergi, 7 Temmuz tarihine kadar Evin Sanat Galerisi’nde görülebilir. Realized since 2006 in memory of Nuri İyem, “Nuri İyem Painting Awards” have been organized for the twelfth edition this year by Evin Art Gallery, celebrating its 21th anniversary. The 2017 Nuri İyem Painting Award is received by Sidar Bakı. The competition hosted 169 painters from 31 different cities with 235 paintings. Numerous people attended the event from cities like Sanliurfa, Konya, Eskisehir, Mersin, Mugla, Erzurum, Diyarbakir, Kayseri Bursa, Izmit, Trabzon, Zonguldak, Tekirdag, Maras, Siirt, Kütahya, Mardin, Sakarya, Berlin , Rize Denizli, Çanakkale, Kütahya, Erzincan, Bolu with Istanbul, Izmir, Ankara, Eskisehir, Antalya and Adana being in the first place. Student participants continue their education in 14 different universities with Mimar Sinan Fine University Faculty of Fine Arts, Marmara University and Anadolu University being in the forefront. Following the award ceremony held at Evin Art Gallery on June 20, an exhibition opening was held including a total of 27 pictures including the awarded painting and paintings deemed worthy of being exhibited by the selection committee. Artists whose works have been deemed worthy to be exhibited by the selection committee: Mehmet Ali Dinçer, Fırat Koç, Nurdan Erol, Dilara Bozdağ, Cansu Kahraman, Elif Serra Kuşkaya, Tünay Tunç, Dilek Şenyürek, Aslı Akyüz, Tuğba Çınar, Elif Aydemir, Ömer Yüksek, Ayda Baskın, Özgür Soğancı, Fatih Şimşek, Aysun Telli, Sinem Köroğlu, Serdar Oruç, Numan Okutan, Derya Abana, Nazlı Arman Tatarer, Öznur Karadayı, Ferhat Alabay and Emre Altındağ. The exhibition can be seen at the Evin Art Gallery until July 7th. natura | 11


haberler | news

haberler | news

PERA MÜZESİ’NDE İKİ YENİ SERGİ TWO NEW EXHIBITIONS AT PERA MUSEUM

FAHRELNISSA ZEID: İstanbul Modern Koleksiyonu’ndan Bir Seçki FAHRELNISSA ZEID: A Selection from the Istanbul Modern Collection

Pera Müzesi, sezona 6 Ağustos’a dek devam edecek iki yeni sergiyle devam ediyor: “Çiftdüşün: Çiftgörü” sergisi metin ve imge arasındaki çok yönlü ilişkiyi sorgularken, José Sancho sergisi, kendine has kavramsal üslubuyla Kosta Rika sanatında önemli bir yer edinen José Sancho’nun heykellerini bir araya getiriyor. “Çiftdüşün sizin için muhtemelen olumsuz bir kavramı işaret ediyor. Biz Rusya’da bunun sadece bir başlangıç olduğunu düşünüyoruz,” diyor Rus sanatçı Pavel Pepperstein. “Çiftdüşün: Çiftgörü” sergisi 1970 ve 1980’li yıllarda devlet tarafından sanatçı olarak tanınmayan ve bu yüzden farklı bir iletişim biçimi kurmak zorunda Moskova kavramsalcılarıyla başlıyor ve dünyanın dört bir köşesinden 34 sanatçının yapıtları aracılığıyla metinle imge arasında konumlanan yeni bir düşünme dengesini gözler önüne seriyor. İsmini George Orwell’ın çığır açan 1984 adlı romanından alan sergi; Tracey Emin, Marcel Dzama, Anselm Kiefer, Bruce Nauman, Raymond Pettibon ve Thomas Ruff gibi isimlerle beraber Türk sanatçıların da yer aldığı ve sanat eserleri üzerinden çoğulcu düşünmenin izini süren bir seçki sunuyor. Küratörlüğünü Alistair Hicks’in üstlendiği sergide çalışmalarıyla yer alan sanatçılar şöyle: Yuri Albert, Nikita Alexeev, Kader Attia, Sarnath Banerjee, Erik Bulatov, Hera Büyüktaşçıyan, Olga Chernysheva, Aslı Çavuşoğlu, Marilá Dardot, Marcel Dzama, Tracey Emin, Merike Estna, Claire Fontaine, Sandra Gamarra, Duan Jianyu, Ali Kazma, William Kentridge, Waqas Khan, Anselm Kiefer, Galim Madanov and Zauresh Terekbay, Marko Mäetamm, Mónica de Miranda, Ciprian Mureşan, Arkady Nasonov, Bruce Nauman, Pavel Pepperstein, Raymond Pettibon, RAQS Media Collective, Thomas Ruff, Nedko Solakov, Erdem Taşdelen, Gavin Turk, Keith Tyson, Yangjiang Group. Küratörlüğünü sanat tarihçisi ve eleştirmen Mária Enriqueta Guardia Yglesias’ın gerçekleştirdiği, Kosta Rika’nın önde gelen heykeltraşlarından biri olan José Sancho’nun sergisi, sanatçının hayvan ve figür temalarına odaklanıyor. Sanatçı, Picasso ve Brancusi gibi sanatçılardan ilham almış olsa da, soyut sanata daha az yöneliyor ve doğadan esinlendiği betimlemeleri ile bunların yerleştirildiği mekânlar kesintisiz bir diyalog sunuyor. Sanatçı, çalışmalarında geniş kapsamlı temalar izliyor ancak doğa her zaman en temel çıkış noktasını oluşturuyor. Kendine has kavramsal üslubu, yerel ve küresel, tikel ve evrensel olanın arasında oluşturulabilecek diyaloğun başarılı bir örneğini oluşturuyor. Sanatçının birçok eseri, bulunduğu çevreye kök salıyor ve böylece evreni hatırlatan zamansız bir mekânla bütünleşerek bireysel ve evrensel arasındaki bağlantıyı kuruyor. Doğduğu topraklardaki Hispanik ve Kolomb öncesi sanattan da ilham alan ve bu etkiyi yeni okumalarla sunan sanatçı, farklı malzemeleri büyük bir ustalıkla kullanıyor. Ahşap, granit, mermer, bronz, demir levhalar ve buluntu nesneler, hayvan formları ve sonsuz sayıdaki dişilik betimlemelerini yeniden yaratmasına imkan sağlıyor.

Modern sanatın öncülerinden ve soyut sanatın Türkiye’deki ilk temsilcilerinden Fahrelnissa Zeid’in kapsamlı bir koleksiyonuna sahip İstanbul Modern, sanatçının yapıtlarından oluşan bir seçkiye Kısa Süreli Sergiler Alanı’nda yer veriyor. Seçkide, sanatçının Türkiye sanat ortamında başladığı 1940’lı yıllardan Amman, Ürdün’e taşındığı 1970’li yıllara kadar, en etkin olduğu dönemden yapıtlar yer alıyor. Fahrelnissa Zeid, 1901 yılında Osmanlı döneminde Sadrazam Cevat Paşa’nın yeğeni olarak Büyükada’da doğar. Geniş, sanatçı bir aileden gelen sanatçının kardeşleri yazar Cevat Şakir Kabaağaçlı ve ressam Aliye Berger’dir. Yazar İzzet Melih Devrim ile evliliğinden olan çocukları ressam Nejad Devrim ve yönetmen, tiyatro sanatçısı Şirin Devrim’dir. Zeid aynı zamanda seramik sanatçısı Füreya Koral’ın teyzesidir. Sanayi-i Nefise’nin ilk kadın mezunları arasında olan sanatçı, resim öğrenimine Paris’teki Académie Ranson’un Stalbach Atölyesi’nde, sonrasında İstanbul’daki Namık İsmail Atölyesi’nde devam eder. 1934 yılında Irak’ın Ankara temsilcisi Emir Zeid ile evlenir, prenses unvanını alır. 1942 yılında D Grubu’na ve sergilerine katılır. İlk kişisel sergisini 1944’te Maçka’daki evinde açan Zeid, 2. Dünya Savaşı sonrası belirli süreler yaşadıkları Paris, Londra, New York, Brüksel ve daha birçok şehirde yapıtlarını sergiler. 1976 yılında Amman’a yerleşen sanatçı, kendi adını taşıyan bir sanat enstitüsü kurar ve hayatının sonuna kadar enstitüye destek vererek üretimlerine devam eder. Sanatçı, 1991’de Amman’da hayata veda eder. Coşkulu ve etkili kompozisyonları ile tanınan Zeid’in kendine özgü resim dili, tek üsluba indirgenemeyecek kadar canlı ve zengindir. Zeid’in sanat pratiği; minyatür kurgusuna uygun şekilde inşa edilmiş figürlü kompozisyonlarıyla erken dönem, vitray yüzeylerini anımsatan geometrik ve serbest soyutlamacı çalışmalarıyla olgunluk dönemi ve çoğunlukla portrelerden oluşan ve psikolojik anlatının ön plana çıktığı geç dönem şeklinde sınıflandırılabilir. Fahrenissa Zeid’in İstanbul’da başlayan sanat hikayesi, dünyanın çeşitli kıtalarında açtığı sergilerle sürdü ve şimdi küresel sanat dünyasında taze bir ivme kazanıyor. Resimleri, geçen İstanbul ve Sharjah bienallerinin yanı sıra Haus der Kunst, Münih’te düzenlenen “Savaş Sonrası: Pasifik ve Atlantik Arasında Sanat, 1945 -1965” ve GAM, Torino’da “Renkler” adlı sergilerde yer aldı. Fahrelnissa Zeid’in Tate Modern, Londra’da 13 Haziran – 8 Ekim tarihleri arasında gösterimde olan retrospektifi, sonrasında Deutsche Bank KunstHalle, Berlin ve Sursock Müzesi, Beyrut’a doğru yola çıkacak. Tate Modern’deki sergiye koleksiyonundan sekiz yapıt ödünç veren İstanbul Modern, yine koleksiyonundan oluşturduğu bir seçkiyi müze ziyaretçileriyle buluşturuyor. Sanatçının ustalaştığı soyut geometrik kompozisyonlar, Bizans - İslam - Batı sanatına referansların yer aldığı ve kendine özgü kullandığı renk paletiyle birleşen dışavurumcu resimleri, bu vesileyle yıllar sonra yeniden sergileniyor. Sergi, 30 Temmuz tarihine kadar İstanbul Modern’de görülebilir.

Pera Museum continues the season with two new exhibitions to be held until August 6: while “Doublethink:Double vision” exhibition examines the multi-perspective relations between text and image, José Sancho exhibition gathers the sculptures of José Sancho who gained a significant presence in Costa Rican art, through his unique conceptual style. “You probably think of Doublethink as a negative concept. We in Russia think of it as just the beginning,” says Russian artist, Pavel Pepperstein. The exhibition DoubleThink: Double Vision starts with Moscow Conceptualists who were not acknowledged as artists by the state in 1970s and 80s, so had to form a new way of communication and showcases a new balance in thinking between text and image through the work of 34 artists from all around the world. The exhibition title alludes to George Orwell’s seminal work 1984 and presents a selection that includes Tracey Emin, Marcel Dzama, Anselm Kiefer, Bruce Nauman, Raymond Pettibon, and Thomas Ruff, as well as Turkish artists, tracing the steps of pluralistic thought through works of art. Curated by Alistair Hicks, the exhibition has works by artists: Yuri Albert, Nikita Alexeev, Kader Attia, Sarnath Banerjee, Erik Bulatov, Hera Büyüktaşçıyan, Olga Chernysheva, Aslı Çavuşoğlu, Marilá Dardot, Marcel Dzama, Tracey Emin, Merike Estna, Claire Fontaine, Sandra Gamarra, Duan Jianyu, Ali Kazma, William Kentridge, Waqas Khan, Anselm Kiefer, Galim Madanov and Zauresh Terekbay, Marko Mäetamm, Mónica de Miranda, Ciprian Mureşan, Arkady Nasonov, Bruce Nauman, Pavel Pepperstein, Raymond Pettibon, RAQS Media Collective, Thomas Ruff, Nedko Solakov, Erdem Taşdelen, Gavin Turk, Keith Tyson, Yangjiang Group. Curated by art historian and critic Mária Enriqueta Guardia Yglesias, the exhibition of José Sancho, who is ecognized as one of the leading sculptors of Costa Rica, focuses on the artist’s animal and figure themes. Although he is inspired by artists such as Picasso and Brancusi, Sancho gravitates less towards the abstract; his depictions inspired by nature and the spaces in which they are installed carry out a constant dialogue. The artist pursues a broad range of themes in his works, yet nature is always the most essential starting point. His unique conceptual style constitutes a fine example of a dialogue that can be established between what is local and global, particular and universal. Many of the artist’s works grow roots in their settings and thus seize the connection between the individual and the universal by being integrated into a timeless space recalling the cosmos. Also influenced by the Hispanic and pre-Colombian art of the land into which he was born and presenting this influence with new readings, Sancho masterfully uses different media: wood, granite, marble, bronze, iron plates, and found objects allow the artist to recreate the animal forms and the infinite representations of femininity.

natura | 12

Holding a comprehensive collection of Fahrelnissa Zeid, one of the pioneers of modern art and the first representatives of abstract art in Turkey, Istanbul Modern features a selection of the artist’s works in the Pop-Up Exhibition Area. The selection presents works from the period when the artist was most active, from the 1940s when she was first introduced to the Turkish art scene, to the 1970s when she moved to Amman, Jordan. Fahrelnissa Zeid was born on Büyükada in 1901 during the Ottoman era, as the niece of Grand Vizier Cevat Pasha. Coming from a large family of artists, her siblings were the author Cevat Şakir Kabaağaçlı and the painter Aliye Berger. Her children from her marriage with the author İzzet Melih Devrim, were the painter Nejad Devrim and the theater actress Şirin Devrim. Zeid was also the aunt of the ceramic artist Füreya Koral. Being among the first female graduates of the Sanayi-i Nefise (The Academy of Fine Arts), Zeid continued her painting education in the Stalbach Studio of the Académie Ranson in Paris, and later in the studio of Namık İsmail in Istanbul. In 1934, she married Prince Zeid, the ambassador of Iraq in Ankara, and received the princess title. In 1942, she joined the Group D and their exhibitions. Launching her first solo exhibition in 1944 in her home in Maçka, Zeid further exhibited her works in Paris, London, New York, Brussels and various other cities where they lived periodically after the World War II. In 1976, she moved permanently to Amman, established an institute of arts bearing her name and she continued to produce works by supporting the institute throughout her remaining years. The artist died in 1991 in Amman. Renowned for her vibrant and powerful compositions, Zeid’s unique language of painting is so vivid and rich that it is not possible to reduce it to a single style. Her artistic practice can be classified under the following periods: the early period consisting of figurative compositions which were constructed in accordance with the style of miniatures; the period of maturity with geometrical and free-form abstractionist works evoking stained glass surfaces; and the late period comprising mainly of portraits in which psychological narrative becomes prominent. Fahrelnissa Zeid’s artistic journey, which began in Istanbul, continued with exhibitions on various continents of the world and now it has gained a fresh momentum in the global art scene. Her paintings were recently exhibited at the Istanbul and Sharjah Biennials, in the “Post War: Art between the Pacific and the Atlantic 1945-65” exhibition at Haus der Kunst in Munich, and in the “Colori” exhibition at GAM, Torino. Currently being displayed at the Tate Modern in London between June 13 – October 8, her retrospective will later move on to the Deutsche Bank KunstHalle in Berlin and the Sursock Museum in Beirut. Having lent eight works of Zeid from its collection to the Tate Modern’s exhibition, Istanbul Modern presents a selection which was also created among its own collection. Owing to this occasion, her dexterous abstract geometric compositions as well as her expressionist paintings, which combine references to Byzantine, Islamic, and Western art with her unique color palette, gets exhibited once again after many years. The exhibition can be visited until July 30, at Istanbul Modern. natura | 13


haberler | news

haberler | news

ÇUHADAROĞLU ALÜMİNYUM 2017 ÖĞRENCİ PROJE YARIŞMASI 2017 ÇUHADAROĞLU ALUMINUM STUDENT PROJECT COMPETITION

ETKİLEŞİM MEKÂNLARI SOSYAL ETKİ TASARIMI YARIŞMASI SOCIAL IMPACT DESIGN OF INTERACTION SPACES COMPETITION

Çuhadaroğlu Alüminyum tarafından her yıl düzenlenen öğrenci proje yarışmasının bu yılki konusu “suyun üzerinde... alternatif bir yerleşme pratiği”,

TAK Kartal ekibi tarafından; TAK Kondu etkinlikleri ile bazı mevcut spor, park alanı ve meydan, vb. kamusal alanların kullanımına ilişkin farklı yöntemler kullanılarak yapılan araştırmalar sonucunda sorun ve beklentiler kullanıcılar tarafından gündeme getirilmiştir. Sorun: Park, meydan, niş vb. kamusal alanlarda çoklu aktivite alanlarının yetersizliği. Ne duyduk ? • “Gençlerle, çocuklarla birlikte olmak istiyoruz, ama onları burada göremiyoruz. Birlikte bir şeyler yapılmalı.” • “Kamusal alanlara ulaşamıyorum, ulaşsam bile bize uygun aktiviteler bulamıyorum.” • “Oturma, yeme ve içme, hep bilindik aynı şeyler, farklılık arıyoruz. Ama yok.” • “Yıllardır buraya geliyorum. Hep aynı yapı ve aynı malzemeler. Bazen boyuyorlar, bazen de değiştiriyorlar, ama hiç bize sormuyorlar.” Soru: Çoklu aktiviteleri destekleyen ve farklı grupları bir araya getiren kamusal mekânları nasıl tasarlayabiliriz? Bu kapsamda; düzenlenen “ETKİleşim Mekânları Sosyal Etki Tasarımı Çağrısı”, RENCO Kompozit ve Kentsel Strateji işbirliği ile TAK Kartal ve Atölye Muğla BİR desteği ile düzenlenmektedir. Tasarımcılar, sorun ve sorunun çözümü için; • Proje senaryosu geliştirecekler, • Mekân/ürün tasarlayacaklardır. Tasarım Çağrısı her disiplinden ve her tecrübe seviyesinden katılımcıya açıktır. Çalışmalar ekip olarak yapılabilir. Yarışmaya katılım için son tarih 28 Temmuz, sonuçların açıklanması tarihi ise 11 Ağustos. Değerlendirme Kurulu: • Batuhan Erdem, Mimar, RENCO • Bilge Kobaş, Mimar, Super Eight Architecture • Can Sucuoğlu, Mimar, İyi Ofis • Erhan Vural, Mimar, About Blank • Sıla Akalp, Şehir Plancısı, Kentsel Strateji • Teo M. Aydoğdu, Mimar, Yeşil GYO

son başvuru tarihi 8 Eylül, sonuçların duyurulması tarihi ise 29 Eylül. Yarışmanın konusu; gelişen teknolojik olanaklar ve doğayla barışık sistemlerle birlikte su üzerinde konumlanacak alternatif bir yapı ve yerleşim tasarımı için öneriler geliştirilmesidir. Verilen ana temadan yola çıkılarak, kent yaşamının sosyal, kültürel veya ekonomik boyutlarıyla veya güncel çevre ve kent meseleleriyle ilişkilendirilecek bir senaryo geliştirilmesi ve bu senaryoya bağlı olarak “mimari tasarım çerçevesinin” belirlenmesi, yarışmacılardan beklenmektedir. Bunu desteklemek üzere yarışmacılardan; •

“Alternatif” kavramını tartışan, “alternatif” bakışın getireceği eleştirel ve

yaratıcı yaklaşımları tetikleyen, •

Bağlamını “su “ve “suyla kurulan ilişki”nin belirlediği, öznesi “yaşam” olan,

suyla ilişkiye yeni ve özgün bir yorum getiren, •

Barınma meselesini yeni yaşam kodlarıyla, alternatif bir ortam oluşturma dü-

şüncesiyle ele alan ve gündelik yaşam ile ilişkisini kuran, •

Çevresel duyarlılık ilkesini öne çıkaran yaklaşımları dikkate almaları isten-

mektedir. Yarışmanın asli jüri üyeleri (ünvanlarına göre) •

Prof.Dr. Yurdanur Dülgeroğlu Yüksel (İTÜ)

Prof.Dr. Deniz İncedayı (MSGSÜ)

Prof.Dr. Çiğdem Polatoğlu (YTÜ)

Doç.Dr. Hüseyin Kahvecioğlu (İTÜ)

Yrd.Doç.Dr. Dilek Yıldız (İTÜ)

Ahmet Alataş (Y.Müh.Mimar)

Cem Sorguç (Mimar)

Annualy organized by Çuhadaroğlu Aluminium, this year’s theme of the student project competition is “above water...an alternative settlement practice”. The deadline for submission is September 8, and the announcement date regarding the results is September 29. The theme of the competition is developing proposals for the design of an alternative structure and settlement, which will be positioned above water along with advancing technological possibilities and nature friendly systems. Starting off from this given theme, it is expected from the competitors to develop a scenario to be related with the social, cultural or economic dimensions of the urban life or the current environment and city issues and to determine the “architectural design frame” according to this scenario. In order to support these, competitiors are expected to consider the following approaches: •

Discussing the concept of “alternative” and triggering the critical and creative perspectives brought by this “alternative” aspect.

Bringing a new and unique interpretation to the relations with water, of which the subject is “life” and the context is designated by

“water” and “the relation which is established by water” •

Tackling the issue of housing through new codes of life and the notion of creating an alternative environment and establishing

relations with the daily life •

Highlighting the principal of environmental sensitivity

Regular Jury Members of the Competition (sorted by titles) •

Prof. Yurdanur Dülgeroğlu Yüksel (ITU)

Prof. Deniz İncedayı (MSFAU)

Prof. Çiğrdem Polatoğlu (YTU)

Assoc. Prof. Hüseyin Kahvecioğlu (ITU)

Asst. Prof. Dilek Yıldız (ITU)

Ahmet Alataş (Architectural Engineer M.Sc.)

Cem Sorguç (Architect)

natura | 14

As the result of the researches focusing on the use of public spaces such as sports and park areas and squares, which were conducted through the TAK Neighborhood events by the TAK Kartal team through using various methods, users brought forward the existing problems and expectations. Problem: Inadequacy of multi-activity areas in public spaces such as parks, squares, niches etc. What we have heard? • “We want to be with young people and children but we cannot see them here. We need to do something together.” • “I can’t access public spaces, even if I do, I can’t find activities that suit us.” • “Sitting, eating, drinking, they are all the same old things. We want something different yet there is none.” • “I have been coming here for years. Same structures and same materials...Sometimes they paint them and sometimes they change them but they never take our advice.” Question: How can we design public spaces that support multi-activities and gather different groups? Carried out in this sense, “Call for Social Impact Design of InterACTion Spaces” is organized in cooperation with RENCO Composite and Urban Strategy, with the support of TAK Kartal and Workshop Muğla ONE. For the problem and solution, designers will; • Develop a project scenario, • Create spaces/products. Design call is open for participants of any discipline and experience level. Studies can be made in teams. The deadline for participation is July 28, and the announcement of results is August 11. Evaluation Board: • Batuhan Erdem, Architect, RENCO • Bilge Kobaş, Architect, Super Eight Architecture • Can Sucuoğlu, Architect, İyi Ofis • Erhan Vural, Architect, About Blank • Sıla Akalp, Urbanist, Urban Strategy • Teo M. Aydoğdu, Architect, Yeşil REIT natura | 15


haberler | news

haberler | news

AHLAT GENÇLİK KAMPI MİMARİ PROJE YARIŞMASI AHLAT YOUTH CAMP ARCHITECTURAL PROJECT COMPETITION

BE TONART MİM ARLIK YA Z OKULU BA ŞLIYOR BETONART ARCHITECTURE SUMMER SCHOOL BEGINS

Bitlis Valiliği İl Özel İdaresi tarafından açılan serbest, ulusal mimari proje yarışmasına proje teslimi için son tarih 14 Ağustos. Yarışma alanı Bitlis ili Ahlat ilçesi sınırları içindedir. Tunus Mahallesi 1182 ada 2, 3, 4, 5 parsel, 273 ada 10 no’lu parsel içindedir. Yarışma alanının mülkiyeti maliye hazinesine aittir. Yarışmanın konusu, bu alanda yeni bir gençlik kampı tasarımının yapılmasıdır. 19 Ağustos tarihinde başlayacak jüri değerlendirmesinin ardından, 9 Eylül tarihinde kolokyum ve ödül töreni gerçekleşecek. Danışman Jüri Üyeleri • Ahmet ÇINAR, Bitlis Valisi • A. Mümtaz ÇOBAN, Ahlat Belediye Başkanı • Devrim ÇİMEN, Mimar • Ali Uzay PEKER, Sanat ve Mimarlık Tarihçisi • Ömer YILMAZ, Mimar Asli Jüri Üyeleri • Ömer Selçuk BAZ, Mimar • Özgür BİNGÖL, Mimar • Lale ÖZGENEL, Mimar • Zekeriya URFAN, İnşaat mühendisi • Özcan UYGUR, Mimar (Jüri Başkanı)

16. Betonar t Mimarlık Ya z Okulu, “Bir şans daha ver!” temasıyla, 20 -29 Temmuz tarihleri arasında Bursa’da, Bursa Çimento ve Bursa Beton’un katkıları ile Bursa Çimento’nun ev sahipliğinde yapılacak. Küratörlüğünü PAB Mimari Tasarım’dan Pınar Gökbayrak, Ali Eray ve Burçin Yıldırım’ın, moderatörlüğünü H. Furkan Balcı, Demet Mutman, Avşar Gürpınar, Cansu Cürgen, Cemal Çobanoğlu ve Onaranlar Kulübü’nün yapacağı Betonar t Mimarlık Ya z Okulu’nun bu yılki teması, “Bir şans daha ver!”. Bu atölye çalışmasının hedefi betonun kolay şekil alma, akışkanlık, dayanıklılık, farklı malzemelerle bir araya gelebilme, farklı doku ve renklerle çeşitlenebilme gibi özelliklerinden faydalanarak sahip olduğumuz ürünlere bir şans daha vermek, betonu tamamlayıcı ya da iyileştirici bir malzeme olarak kullanarak atık eşyalarımızı tamir etmek ya da ileriye dönüşüm anlayışıyla yenileyerek üretim-tüketim ilişkilerini tekrar sorgulamak. Türkiye’nin çeşitli okullarından 3.sınıfı bitirmiş mimarlık öğrencilerinin katılacağı ya z okulunda, atık eşyaları tamir ederek ya da ileriye dönüşüm anlayışıyla yenileyerek üretim- tüketim ilişkileri sorgulanacak.

Launched by the Provincial Administration of Bitlis Governorship as a free and national architectural competition, the deadline for the project submission is August 14. The competition area is in the boundaries of the Ahlat district of Bitlis province. It’s located in the Tunus District, block number 1182; lots 2, 3, 4, 5 and the block 273, the lot number 10. The property of the competition area belongs to the state treasury. The theme of the competition is the design of a new youth camp in this area. Following the evaluation of the jury to start on August 19, a colloquium and award ceremony will take place on September 9. Consulting Jury Members • Ahmet ÇINAR, Governor of Bitlis • A. Mümtaz ÇOBAN, Mayor of Ahlat • Devrim ÇİMEN, Architect • Ali Uzay PEKER, Art and Architecture Historian • Ömer YILMAZ, Architect Regular Jury Members • Ömer Selçuk BAZ, Architect • Özgür BİNGÖL, Architect • Lale ÖZGENEL, Architect • Zekeriya URFAN, Civil Engineer • Özcan UYGUR, Architect (Foreman)

STAJİSTANBUL STAJISTANBUL MimED, Mimarlık Eğitimi Derneği tarafından düzenlenen ve ilki 2012 yazında gerçekleştirilen, İstanbul dışındaki kurumlarda mimarlık eğitimine devam eden 4., 5. ya da 6. yarıyılını tamamlamış öğrencilerin katılabileceği 10 günlük staj/çalıştay niteliğindeki stajİstanbul programının ikincisi 14-24 Ağustos tarihleri arasında yapılacak. Program süresince, yürütücülerle birlikte İstanbul gezileri, vaka incelemeleri ve seminerler gerçekleştirilecek. Program yürütücüleri Gülsün Sağlamer, Atilla Dikbaş, Sercan Özgencil, Zülal Nurdan Korur, Neslihan Başar. Başvurular sırasında öğrencilerden mimari proje atölyelerindeki başarılarını, mimarlığa ilgilerini ve programa başvurma gerekçelerini açıklayan niyet mektubu ile not döküm belgelerini iletmeleri isteniyor. Organized by ArchED, Association of Architectural Education its first carried out in the summer of 2012, the second edition of stajIstanbul, a 10-day internship/workshop program embodying students continuing their education in institutions outside of Istanbul who have completed their 4th, 5th or 6th academic terms, will be held between August 14-24. During the program, there will be Istanbul tours, case studies and seminars to be realized with the executives. The program executives are Gülsün Sağlamer, Atilla Dikbaş, Sercan Özgencil, Zülal Nurdan Korur and Neslihan Başar. During the submissions, the students are asked to submit their transcripts and a letter of intent indicating their achievements in architectural project workshops, their interests towards architecture and the reason for applying to the program. natura | 16

16th Betonart Architecture Summer School will be held with the theme “Give a second chance!” between July 20-29 in Bursa, along with contributions of the host Bursa Çimento(Cement) and Bursa Beton(Concrete). Hosting Pınar Gökbayrak, Ali Eray and Burçin Yıldırım from PAB Architectural Design as curators and H. Furkan Balcı, Demet Mutman, Avşar Gürpınar, Cansu Cürgen, Cemal Çobanoğlu and Repairers Club(Onaranlar Kulübü) as the moderators, this year’s theme of Betonart Architecture Summer School is “Give a second chance!”. The goal of this workshop is to give a second chance to our waste products by benefiting from the properties of concrete, such as easy shaping, fluidity, durability, ability to come together with different materials and diversify through different textures and colors; to repair our waste products by using concrete as a complementary or curative material and to reexamine the production-consumption relations by renovating them through an upcycling understanding. Within the scope of the summer school, which will be attended by architecture students from various universities who have finished 3rd grade, production-consumption relations will be examined by repairing waste products or renovating them through an upcycling understanding.

C A ADFUTURES 2017 KONFER ANSI C A ADFUTURES 2017 CONFERENCE Hesapla ma , 21. yüz yılın çok disiplinli dünya sında t a sar ımc ının far klı a lanlar ın kapsa mlar ını anla ma sına yardımc ı olan çok güçlü bir araç olma özelliğ ini t a ş ıyor. 17. C A A DFutures Konferansı (Bilgisayar Des tekli M imar i Ta sar ım Gelecekler i ), t a sar ımın globa l değ işimler ine uyumlu bir biçimde çok disiplinli düşünce için bir temel yarat mayı a maçlıyor. Et kinliğ in tema sı; matemat ik, bilgisayar bilimi, biyoloji, felsefe ve benzer i a lanlardan gelecek f ikir ler için bir ç ağr ı yaparak, Ta sar ımda Hesapla manın Gelecek Yör üngeler i’ni ve aynı za manda t a sar ımc ılar ın eğ it imiyle ilgili far klı f ikir ler i ve teor iler i t anıt ıyor. Yeni düşünce biçimler inin da imi gelişimi kapsa mında , t a sar ımda hesapla manın geleceğ i hakkında böyle bir söylem yarat mak ya lnızc a güncel ara ş t ır ma lar ı, t a sar ım uygula ma lar ını ve pedagojik sonuçlar ı elde et meyi değ il, aynı za manda t a sar ımda bu yör üngeler i keş fedici bir per spek t if üzer inden et kileyen ola sı fenomenler i, fak tör ler i ve güçler i or t aya ç ıkar mayı hedef liyor. Konferans, 12-14 Temmuz t ar ihler i ara sında Is t anbul Teknik Üniver sitesi M imar lık Fakültesi’nde gerçekleş t ir ilecek. For t he designer in t he mult idisc iplina r y wor ld of t he 21s t . centur y, comput at ion provides a p ower f ul me dium for t he ex tension of under s t a nding ot her disc iplines. In accorda nce wit h t he globa l cha nge in t he f ield of design, t he 17t h Conference of C A A DFutures (Computer A ide d A rchite c tura l D esign Futures) se ek s to es t a blish a foundat ion for mult idisc iplina r y t hinking. The t heme c a lls for releva nt idea s f rom t he doma ins of mat hemat ic s, computer sc ience, biolog y, philosophy etc . a nd int ro duces va r ying ref le c t ions a nd sp e culat ions on t he Future Tra je c tor ies of Comput at ion in D esign a s well a s on t he e duc at ion of designer s. In t he cont inue d progression of new ways of t hinking, es t a blishing such a discour se for t he f uture of comput at ion in design a ims not only gat her ing lates t resea rch, design prac t ice a nd p e dagogic a l result s but a lso to revea l t he p ossible phenomena , fac tor s a nd forces t hat will inf luence t hese t ra je c tor ies in design wit h a n explorator y p er sp e c t ive. The conference will b e held b et we en 12-14 July at Is t a nbul Te chnic a l Univer sit y Facult y of A rchite c ture. natura | 17


haberler | news

KENT DÜŞLERİ ATÖLYELERİ XII: “PAYLAŞMAK” URBAN DREAMS WORKSHOPS XII: “SHARING” Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nin düzenlediği Kent Düşleri Atölyeleri’nin 12.’si, 3-28 Temmuz tarihleri arasında “paylaşmak” temasıyla yapılacak. Kent Düşleri, atölyenin bu yılki temasını şöyle açıklıyor: “Bundan tam 12 yıl önce kente dair düşler üretmek ve bu düşleri paylaşmak için yola çıktı Kent Düşleri Atölyeleri. Geçtiğimiz 12 yıl boyunca İstanbul’un pek çok sokağını, meydanını, mahallesini, ilçesini mekân edindik; mekânlarla birlikte insanları görmeye, duymaya, anlamaya ve dokunmaya çalıştık. Tarihimizi ve kültürümüzü barındıran mekânlar hızla değişmekteydi, hafızamızı korumak ve ortaklaştırmak için biriktirdik düşlerimizi... Kent mekânlarına eşit ve özgür bir şekilde erişim kısıtlıydı; kimi zaman meydanlar kapatılıyordu, kimi zaman deniz kıyısına ulaşmak mümkün olmuyordu, kimi zamansa insanlara ‘burada yaşayamazsın’ deniliyordu. Yaşamda olduğu gibi mekânda da adil bir paylaşıma inandık, eşit ve özgür mekânların düşlerini kurduk... Dünya ne yazık ki pek iyi bir yer değildi bu aralar, savaşlar ve yıkımlar görüyorduk sürekli ve yuvalarından ayrılmak zorunda kalan insanlar; yine düşler kurarak dertlerini paylaştık yerinden yurdundan edilenlerin... Biz kenti insanlarla, kedilerle, köpeklerle, martılarla, ağaçlarla, kısacası tüm canlılarla anlam bulan bir mekân olarak gördük hep, ancak hep birlikte paylaştıkça güzelleşen bir mekân... Bu nedenle Kent Düşleri Atölyeleri’nin bu yılki konusu ‘Paylaşmak’ olsun dedik; kentimizin sokaklarında, meydanlarında, kıyılarında, parklarında, mahallelerinde yaşama ve mekâna dair paylaştığımız ve paylaşabileceğimiz tüm güzellikleri birlikte düşleyebilelim diye...” The 12th edition of Urban Dreams Workshops which is organized by the Chamber of Architects Istanbul Metropolitan Branch, will be held between July 3-28, adopting the theme “sharing”. Urban Dreams explains this year’s theme as follows: “Exactly 12 years ago, Urban Dreams Workshops set out to generate dreams regarding the city and share them. During the past 12 years, we have settled in many streets, squares, neighborhoods and districts of Istanbul; we tried to see, hear, understand and touch people through these places. The spaces that inhold our history and culture have been changing rapidly, therefore we have accumulated our dreams to preserve and share our memory ... Access to urban spaces through an equal and free way was limited; at times the squares were being cleared out, sometimes it was impossible to reach to the seaside, sometimes people were told ‘you can not live here’. Just as in life, we have believed in equitable sharing for spaces and we dreamed of equal and free spaces... The world was unfortunately not a good place back then, we were constantly seeing wars and destructions, and people had to leave their homelands. Once again by dreaming, we shared the sorrow of these deterritorialized people... We have always seen the city as a place where people find meaning with people, cats, dogs, seagulls, trees; in short, all the living things. A place that flourishes only by sharing altogether... For this reason, we have decided to focus on ‘Sharing’ as the theme of this year’s Urban Dreams Workshops; so that we can dream together all the beauties we share and will share about life and space, in the streets, squares, shores, parks and neighborhoods of our city...”

MİMARLIK ÖĞRENCİLERİ YAZ KAMPI: HEKİMHAN ARCHITECTURE STUDENTS SUMMER CAMP: HEKİMHAN Mimarlar Odası mimarlık öğrencilerinin yerinde deneyimleme yöntemiyle mimarlığı paylaşmaları kapsamında gerçekleştirdiği yaz kamplarına devam ediyor. Yerel yönetimlerle işbirliği içerisinde katılımcı bir yöntemle mekânların yeniden işlevlendirilip düzenlenmesi amacıyla düzenlenen mimarlık öğrencileri yaz kampı, TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Elazığ Şubesi, Eskişehir Şubesi, Gaziantep Şubesi, Hatay Şubesi, İzmir Şubesi ve Malatya Şubesi tarafından düzenleniyor. Doğu Anadolu’da maden, doğa ve tarihle şekillenen Hekimhan’ın tarihi ve mekânsal potansiyelinin açığa çıkarılması, kültürünü öğrenme ve yaşama yönelik teknik geziler ve sosyo-kültürel etkinliklerle (forum, söyleşi, atölye çalışmaları, konserler vb.) yürütülecek olan Malatya Hekimhan “Maden, Mekân, Doğa, Tarih” Mimarlık Öğrencileri Yaz Kampı, 24-30 Temmuz tarihleri arasında gerçekleşecek. Katılımın ücretsiz olduğu kamp süresince konaklama Hekimhan Belediyesi ev sahipliğinde gerçekleşecek. The Chamber of Architects continues the summer camps where architecture students share architecture through experience. Organized with the aim to refunction and reorganize spaces through a participatory method in cooperation with local authorities, the architecture students summer camp is conducted by UCTEA Chamber of Architects Branches of Ankara, Elazığ, Eskişehir Gaziantep, Hatay, İzmir and Malatya. Aiming to be conducted through revealing the historic and spatial potentials of Hekimhan, which was shaped by nature and history in Eastern Anatolia, and through technical visits related to culture and life and further the socio-cultural activities (forum, interview, workshops, concerts etc.), Malatya Hekimhan “Mine, Space, Nature, History” Architecture Students Summer Camp will be held between July 24-30. During the camp, there will be no participation fee and the accomodations will be provided by Hekimhan Municipality. natura | 18

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K


haberler | news

haberler | news

WA AWARDS’TA TÜRKİYE’YE 8 ÖDÜL TURKEY RECEIVES 8 PRIZES FROM WA AWARDS

Yağmur Yıldırım Mimar / Architect

World Architecture Community’nin 2006’dan bu yana tüm dünyadaki mimari projeleri ödüllendirdiği WA Awards’ın 24.’sü sonuçlandı. 17 farklı ülkeden projeler, inşa edilmiş, tasarlanmış ve öğrenci projesi olmak üzere 3 kategoride değerlendirildi ve seçilen projeler ödüllendirildi. Her kategoride World Architecture Community onursal üyelerinin ve önceki dönemlerin ödül kazananlarının oylarıyla 10 proje, World Architecture Community üyelerinin oylarıyla 5 proje ödüle layık görüldü. Türkiye’den başvuran projeler arasından Tabanlıoğlu Mimarlık tasarımı Beyazıt Kütüphanesi inşa edilmiş projeler kategorisinde; İGLO Mimarlık tasarımı Anatolia Tiles ve Marina Park İzmir Satış Ofisi, Office Istanbul Architects tasarımı Selçuk Gençlik ve Kültür Merkezi, Güneş Gökçek tasarımı Kızılelma Projesi, SALON Architects Tasarımı Litvanya Ulusal Bilim ve İnovasyon Merkezi tasarlanmış projeler kategorisinde; Furkan Köse tasarımı Hisart Savaş Müzesi ile Atahan Topçu tasarımı Sancak’ta Ortak Yerleşimli Konut Projesi öğrenci projeleri kategorisinde ödül aldı. Awarding architectural projects from all around the world since 2006, The World Architecture Community’s 24th WA Awards has been concluded. Projects from 17 different countries were evaluated in three categories: realized, designed and student projects, and the selected projects were awarded. In each category, 10 projects selected by the votes of World Architecture Community honorary members and winners of the earlier cycles, and 5 projects selected by the WAC members, have been deemed worthy of awards. The awarded projects applied from Turkey are: Beyazıt State Library by Tabanlıoğlu Architects in the realized projects category; Anatolia Tiles and Marina Park Izmir Sales office by IGLO Architects, Selçuk Youth and Cultural Center by Office Istanbul Architects, Kızılelma Project by Güneş Gökçek, National Science and Innovation Centre of Lithuania by SALON Architects in the designed projects category; Hisart War Museum by Furkan Köse and Sancak Collocated Residential Housing Project by Atahan Topçu in the student category.

Selçuk Gençlik ve Kültür Merkezi / Selçuk Youth and Cultural Center

natura | 20

Anatolia Tiles

Hisart Savaş Müzesi / Hisart War Museum

Litvanya Ulusal Bilim ve İnovasyon Merkezi / National Science

Kızılelma Projesi / Kızılelma Project

and Innovation Centre of Lithuania

Beyazıt Kütüphanesi / Beyazıt State Library

İzmir Marina Park Satış Ofisi / Izmir Marina Park Sales Office

natura | 21


haberler | news

1. LYON MİMARLIK BİENALİ BAŞLIYOR

THE FIRST OF LYON ARCHITECTURE BIENNIAL STARTS Yağmur Yıldırım Mimar / Architect

Fotoğraflar / Photos by: © Archi Chic

Fotoğraflar / Photos by: © Francesco Paolucci

1. Lyon Mimarlık Bienali, 8 Haziran – 9 Temmuz tarihleri arasında Sucrière’de gerçekleşecek. Lyon’daki Rhône ve Saône nehirlerinin birleşiminde yer alan (Confluence Bölgesi) bu sembolik bölge, ziyaretçilerin ve sektörün önde gelen isimlerinin bir araya geldiği ortak bir buluşma alanına dönüşecek. Lyon metropolitan alanı, Confluence’den Part-Dieu’ye ve Carré de Soie mahallesine kadar zengin bir mimariyi içerisinde barındırıyor. Şehir, sayısız planlama projeleriyle birlikte seneler boyunca çeşitli değişimlere uğradı. İşte bu ekonomik fırsatlar da bienal için sağlam bir zemin yaratmaya yardımcı oldu. Bienalin bu seneki etkinliği “Süreçler ve Uygulamalar” temalarına odaklanacak. Bu yenilikçi mimarlık etkinliği, projeler yerine projelerinin tamamlanmasını sağlayan çeşitli mekanizmalar hakkında kamuyu bilgilendirmeyi amaçlıyor. Lyon Mimarlık Bienali, kamu ve sektör arasındaki etkileşim ve alışveriş konularında bir merkez olmayı hedefliyor. Ekipler, programı zenginleştirmek ve herkes için ilgi çekici bir hale dönüştürmek adına, on günden bir aya kadar uzanan farklı süre zarflarında etkinliğe katılım gerçekleştirecek. Lyon Belediyesi yetkilileri tarafından hayata geçirilen bu yeni ve iddialı proje, uzun soluklu bir başarıya imza atmayı amaçlıyor. Bienal’in Bilim ve Sanat Komitesi, yeni fikirler için 14 Haziran 2016 tarihinde yaptığı çağrının ardından, yaklaşık altmışa yakın niyet mektubu arasından otuza yakın proje seçti. Bienal projeleri, etkinliğin ana merkezi olan Sucrière’de ve aynı zamanda Lyon Büyükşehir bölgesinde yer alan bazı stratejik noktalarda gösterilecek. (Komitede yer alan altı üye ise şöyle: Julien Choppin, Valérie Disdier, Nicolas Frize, Françoise Fromonot, Michel Lussault ve Pascal Rollet.) Bu yeni kültürel etkinlik, Sucrière bölgesinde yer alan 18.000 m2’lik bir alanı büyük ölçekli bir atölyeye dönüştürmeyi amaçlıyor: Bir Ütopyalar Atölyesi. Bu bağlamda mimarlık ekipleri, girişimciler, akademisyenler, öğrenciler ve imalatçılar; mimarlık, şehircilik ve peyzaj tasarımının yaratıcı süreçleri üzerinde düşünecek, üretecek ve denemeler gerçekleştirecek. Böylece bilgi birikimlerini paylaşarak, yeni çözümleri ve yaratıcı uygulamaları şekillendirmeye yardımcı olacaklar.

The first edition of the Lyon Architecture Biennial will take place from June 8 to July 9 at the Sucrière. This highly symbolic space, which epitomizes the Lyon confluence, will become a shared meeting space for visitors and industry stakeholders alike. The Greater Lyon metropolitan area is rich with architecture, from the Confluence to Part-Dieu and to the Carré de Soie neighbourhood. The city has been transformed over the years by numerous urban planning projects. These economic opportunities in turn provide solid foundations for the Biennial. This year’s Biennial will focus on the themes of “Processes and Practices”. The stated goal of this innovative architecture event is to inform the general public on the various mechanisms leading to the completion of a project, rather than on the projects themselves. The Lyon Architecture Biennial aims become a space for interaction and exchanges between the general public and the industry. In order to make the program rich and appealing to all, participating teams will be involved over different periods of time varying in length from 10 days to a month. This novel, ambitious project is made possible by the Greater Lyon authority and aims to become a durable success. Following the call for ideas launched on June 14, 2016, the Biennial’s Scientific and Artistic Committee selected some thirty projects among over sixty statements of intent. Biennial projects will be presented at the Sucrière, the main headquarters of the event, as well as in strategic off-site venues in the Greater Lyon area. (The six members of the committee are: Julien Choppin, Valérie Disdier, Nicolas Frize, Françoise Fromonot, Michel Lussault et Pascal Rollet) This new cultural event aims to transform an 18,000 sq-ft space within the Sucrière into a large-scale workshop: the Workshop of Utopias. Teams of architects, business promoters, academics, students and manufacturers will reflect, produce and experiment on the creative processes of architecture, urbanism and landscape design. By sharing their knowledge, they will help shape new solutions and creative practices.

natura | 22


haberler | news

haberler | news

BEYRUT TASARIM HAFTASI BEIRUT DESIGN WEEK Yağmur Yıldırım Mimar / Architect

yoğunlaşıyoruz. Bu yıl, sektör odaklı kavramların ötesinde tasarımın kendisini sorgulayan ve bu alanı bir araç olarak gören eleştirel ve spekülatif tasarım konuları üzerinde farkındalık yaratmayı amaçladık. Özellikle bu kritik zamanlarda Beyrut’un yalnızca siyasi istikrarsızlıktan ibaret olmadığını ve birçok zorluğun üstesinden gelen ve bu zorlukları yaratıcılıklarını tetiklemek için kullanan insanlardan oluşan bir ülke olduğunu tüm dünyaya göstermek istedik.” Şehirde her yıl gerçekleştirilen tasarım haftası; sergiler, enstalasyonlar ve açık stüdyolarla birlikte yerel kreatif figürlerin işlerini tanıtıyor. İşte taş malzeme ile çalışan ve işleriyle öne çıkan bazı tasarımcılar ve stüdyolar:

ness about critical and speculative design, which looks at design as a tool to question the discipline itself beyond the market-oriented norms. We’d like to show the world that Beirut is not just about political instability, especially during such critical times, but that we are a city and people that have overcome many challenges and have used them to fuel our creativity.” The city’s annual design week showcases the work of these local creatives through exhibitions, installations and open studios. Here are some designers and studios working on stone material, who stand out from the pack:

Karma Dabaghi

Karma Dabaghi

Saccal Tasarım Evi

Saccal Design House

Karma Dabaghi bu yılki Beyrut Tasarım Haftası’nda hem işlerini sergileyen bir tasarımcı olarak, hem de gerçek dünya etkisini yaratan spekülatif tasarımın gücünden bahsettiği Criteria (Kriterler) isimli konferansta konuşmacı olarak yer aldı. Sanatçı geçtiğimiz günlerde Amerika’dan Lübnan’a dönerek kendi tasarım stüdyosunu açtı. Beyrut Tasarım Haftası kapsamında sunduğu kavramsal projesi, “Daimi Mevcudiyet” ismini taşıyor ve yas tutma geleneğinin evde nasıl uygulanabileceğini yeniden tasavvur ettiği mermer nesnelerden oluşan bir seriye işaret ediyor. Karma Dabaghi Bu yıl altıncısı düzenlenen Beyrut Tasarım Haftası, 19 – 26 Mayıs tarihlerinde gerçekleşti. Etkinlik; sergiler, enstalasyonlar, konuşmalar ve ülkenin önde gelen modern tasarımcılarının işleriyle beraber Lübnan’ın başkentine yeni bir soluk getirdi. Beyrut, bölgedeki karışıklıklar neticesinde bir milyonun üzerinde mültecinin şehrin kapısına dayanmasına rağmen, 2006 savaşından beri ilk kez huzurun tadına vardı ve birçok Lübnanlı sanatçı yurtdışından başkentte yer alan ofislere geri dönüş yaptı. Kar amacı gütmeyen ve Ortadoğu ile Kuzey Afrika’da tasarımın gelişimini destekleyen MENA Tasarım Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen Beyrut Tasarım Haftası’nın direktörünün açıklamasına göre: “Bölgede yaşanan siyasi istikrarsızlık, Lübnan’daki tasarımcıların yaratıcılıklarını tetikledi.” Beyrut Tasarım Haftası, tasarım etrafında şekillenen yeni konularla ilintili diyaloglar başlatarak ülke içerisinde önemli bir rol oynuyor. Organizasyonun her etkinliği farklı bir temaya odaklanıyor ve bu bağlamda bu senenin teması da “Tasarım bir ihtiyaç mıdır?” başlığı üzerinden eleştirel ve spekülatif tasarıma yoğunlaştı. Beyrut Tasarım Haftası’nın ve MENA Tasarım Araştırma Merkezi’nin kurucu ortağı ve direktörü Doreen Toutikian etkinliği şu sözlerle açıkladı: “Biz Beyrut Tasarım Haftası’nı ülkedeki tasarımcıların fikir sahibi olmadığı yeni tasarım formlarını keşfetmek için bir fırsat olarak görüyoruz ve bunu konuşmalar, sergiler, atölye çalışmaları ve her sene düzenlenen konferanslarla gerçekleştiriyoruz. Başka bir deyişle, tasarım sektörünün ekonomik gelişimini kesinlikle destekliyoruz ancak ticari hedefler yerine daha çok kültürel hedeflere

The sixth edition of Beirut Design Week took place from 19 to 26 May, bringing exhibitions, installations, talks and parties to the Lebanese capital, with works by stand-out contemporary designers from the country. While conflict in the region has brought over a million refugees to the city’s doorstep, Beirut itself has enjoyed peace since the 2006 war and many Lebanese designers have returned from overseas to found studios in the capital. “The challenges of regional political instability have fuelled the creativity of designers in Lebanon”, says the director of Beirut Design Week, which is organised by the non-profit MENA Design Research Center, which promotes design in the Middle East and North Africa. Beirut Desig Week plays an important role domestically by starting conversations around new topics in design. Each year’s event puts the focus on a different theme, and this year’s will look at critical and speculative design, under the banner “Is Design a Need?”.”We use Beirut Design Week as an opportunity to explore new forms of design that might not have been introduced to designers in the country, and we do that through talks, exhibitions, workshops and the annual conference,” Doreen Toutikian, who is co-founder and director of both Beirut Design Week and the MENA Design Research Center, said.”In other words, we definitely support the economic development of the design sector, but our goals are more cultural rather than commercial,” she continued. “This year we aim to create aware-

Beyrut’ta 2014 senesinde kurulan bu stüdyonun başında Nour ve Maysa Saccal kardeşlerden oluşan bir ekip var. Yaptıkları uygulamalar ürün tasarımı, iç tasarım ve mimarlık gibi alanları kapsıyor ve “duyguları davet etmeyi ve olumlu anlamda bir düzensizlik yaratmayı” amaçlıyorlar. Saccal Tasarım Evi’nin ürünleri arasında; mermer ve pirinçten tavla masaları (bölgede oldukça popüler bir oyun) ve aynı zamanda bir araya gelindiğinde daha anlamlı olunduğunu ifade eden ve günümüz toplumunun narsist eğilimlerini eleştiren Link serisi sehpalar yer alıyor.

Karma Dabaghi was both an exhibiting designer at this year’s Beirut Design Week and a speaker at the event’s Criteria conference, where she talked about the power of speculative design to create real-world effect. She recently returned to Lebanon from the US to teach and run her own design studio. The conceptual project she presented at Beirut Design Week was “Perpetual Presence”, a series of marble objects that reimagine how the ritual of mourning might be practised in the home.

The sister team of Nour and Maysa Saccal is behind this studio, founded in Beirut in 2014. Their practice spans product design, interiors and architecture, and they aim to “invite emotion and even a sense of confusion in the positive sense”. Among Saccal Design House’s products are the marble and brass backgammon tables –the board game is hugely popular in the region –as well as the Link series of coffee tables, which critique the narcissistic leanings of today’s society by making more sense joined together.

Saccal Design House natura | 24

natura | 25


haberler | news

haberler | news

KALICI BİR BİÇİMDE BİR ARADA NASIL YAŞARIZ? HOW CAN WE LIVE TOGETHER IN A LASTING WAY? Geçtiğimiz haftalarda YEM Yayın ile Türkçe’ye kazandırılan, Peg Rawes’un “Mimarlar İçin Irigaray” kitabı, Luce Irigaray’ın mimarlık ve feminizm düşüncesine yakından bakıyor. The book of Peg Rawes entitled “Irigaray for Architects”, which has been reintroduced to the Turkish audience during the previous weeks by YEM Publications, is having a closer look to the architecture and feminism thoughts of Luce Irigaray.

Yağmur Yıldırım Mimar / Architect

Geçtiğimiz haftalarda belki kulağınıza çalınmıştır, belki de haberiniz yoktur; Amerikalı bir grup öfkeli mimar, birlikleri AIA’yı (Amerikalı Mimarlar Enstitüsü) protesto eden bir mektup yayımladı. Mektup, Enstitü’nün Nisan ayı sonunda Orlando’da düzenlenen 2017 yılı ulusal kongresini hedef almıştı ve Alejandro Aravena, Michael Murphy, Francis Kéré, NASA’dan Dan Goods ve David Delgado gibi hayli “yıldız”lı bir konuşmacı programına sahip 3 günlük kongrede, tek bir kadın konuşmacının dahi yer almayışını kınıyordu. ABD’nin seçim sonrası hak mücadeleleri ortamında “çeşitliliği, eşitliği ve katılımı destekleme” çağrıları yayımlayan, çeşitliliği teşvik etmek üzere 1 Milyon Dolarlık proje bütçesi ayıran AIA’ya “Niçin değişimi yalnızca sözde bırakıyor ve kendiniz değişmiyorsunuz?” diye soran mektup, AIA’nın mimarlıkta çeşitlilik ilkesini yansıtacak biçimde, senelik ulusal kongresinde kadın konuşmacılara yer vermesini talep ediyor ve herkesi de bununla ilgili AIA’ya çağrı yapmaya davet ediyordu. Kınamalar ve çağrılar işe yaradı; AIA kongrenin başlamasına ramak kala, programına “Değişimi Sezmek” başlıklı, kadın konuşmacıların da yer aldığı bir oturum eklediğini duyurdu. Başta mimarlar olmak üzere, bir arada yaşamak ve demokrasi üzerine düşünen herkes için ufuk genişletici bir adım, ne mutlu ki geçtiğimiz haftalarda YEM Yayın ve Aziz Ufuk Kılıç’ın özenli çevirisi ile Türkçe’ye kazandırılan, Peg Rawes’un “Mimarlar İçin Irigaray” kitabını edinmek ve Luce Irigaray’ın mimarlık ve feminizm düşüncesine daha yakından bakmak. Her ne kadar “feminizm” kelimesi yerine “kadınların kurtuluşu”nu tercih ediyor olsa da, Irigaray, Heléné Cixous ve Julia Kristeva ile birlikte, yapısalcılık sonrası Fransız düşüncesinin ve feminizmin en önemli figürlerinden birisi. Irigaray’ın fikirleri, kadınların niçin “buharlaş(tırıl)maması” ve tüm cinsiyetleri gözeten bir dünyanatura | 26

Perhaps you have heard of it during the past few weeks or perhaps you don’t know about it; a group of frustrated American architects issued a letter protesting their associations, the AIA (American Institute of Architects). The letter targeted the Institute’s 2017 national congress in Orlando which was organized at the end of April and it criticized the fact that not even a single female speaker took part in the three-day congress embodying a highly “starred” speaker program, hosting Alejandro Aravena, Michael Murphy, Francis Kéré, Dan Goods and David Delgado from NASA. The letter addressing “why do you abstain from change which you frequently talk about and why don’t you start changing yourselves instead?” has targeted AIA, the institute which has issued open calls to “support diversity, equality and participation” and allocated a $ 1 million project budget to encourage diversity during the vindicatory post-election atmosphere of the US, and demanded that the women speakers should have been included in the annual national congress and invited everybody to issue a call to the AIA through a manner that reflects the diversity principle embodied by the institute itself. Condemnations and calls answered the purpose: just before the start of the congress, AIA announced that they added a session to the event programme entitled “Anticipate Change” which hosted women speakers. For anyone that meditates on living together and democracy, especially the architects being in the first place, a horizon expanding step would be getting the book of Peg Rawes entitled “Irigaray for Architects”, which has been reintroduced to the Turkish audience during the previous weeks by YEM Publications via the meticulous translation of Aziz Ufuk Kılıç, and having a closer look to the architecture and feminism thoughts of Luce Irigaray. Even though she prefers the word “women’s liberation” instead of “feminism”, Irigaray is without a doubt one of the most important figures of the French

ya/mimarlığa ihtiyacın gerekliliğine getirdiği parlak bakış açısı ile tereddütlü zihinleri aydınlatacaktır. Irigaray’ın düşücesindeki kilit nokta, aynılığı ve eşitliği değil, farklılığı savunmasıdır; “cinsiyetli özne” kuramında, erkeğin ve kadının biyolojik farklılıklarından yola çıkarak farklı yaşama, akıl yürütme ve üretme biçimlerine sahip olduğunu iddia eder ve mutluluğun ancak, bu farklılıkların gözetildiği ve teşvik edildiği bir dünyada var olabileceğini belirtir. Architectural Association’da yaptığı “Kalıcı Olarak, Bir Arada Nasıl Yaşarız?” konuşmasında Irigaray, şöyle söyler: “Bugün çeşitlilik, cinsiyet farklılığının sorularından kaçmak ve kadınların kurtuluşunu, kendi kültürel değerlerini henüz keşfetmediği ya da tasdik etmediği geçmiş bir dünyaya indirmek, veya o dünya ile birleştirmek anlamına geliyor.” Onun için, “Demokrasi, tüm insanların, farklılığı olmayan ortak bir varoluşu ve söylemi paylaşan bireylere indirgenmesi olarak anlaşılabilir. Ya da demokrasi, herkesin kendi bireyselliğini yaşama şansı olarak görülebilir. Böyle bir imkânı elde etmek ve keyfini çıkarmak için, hepimiz, aramızdaki farklılıkların bilincinde olmalı ve onları korumalıyız; kendi aramızdan, ‘biz’in ikiliğinden den başlayarak. Eğer bunu yapmazsak, öznelliğini, arzusunu ve mutluluğunu kaybetmiş anonim bir insanlar topluluğuna tekrar düşeriz.” Irigaray’ın, mevcut düşünce biçimleri ve tarihine getirdiği ataerkillik eleştirisi üzerinden ilerlettiği politik teorileri, daha demokratik ve sürdürülebilir bir dünya için izlenecek yolları işaret eder. Akademik yaşamında oldukça üretken olan Irigaray, çok sayıdaki yapıtında Jacques Lacan ve Jacques Derrida gibi yapısalcılık sonrası düşüncenin önemli isimlerinin yanı sıra, Kant, Heidegger gibi Alman felsefecileri ile “yüzleşme okumaları” yapar, psikanalizden yola çıkarak özne sorunu, cinsellik, dil, arzu gibi kavramların tartışmalarına yeni bakış açıları getirir. Cinsel fark ve cinsiyetli özneler kuramı özü itibariyle olumlu, çoklu yaşama deneyimleri ve mekânlarıyla ilgilidir; dolayısıyla Irigaray’ın biyolojik “erkek” ve “kadın” cinsel öznelerine odaklanarak ürettiği söylemleri, tüm cinsel kimlikleri kapsayacak biçimde genişletmek de mümkün. Irigaray, eril bir dünya olarak addettiği mevcut yapıda, yeni bir dil ve yaşam gereksinimi olduğunu savunur; kayıpları geri kazanmaya ve cinsiyetli kültürleri olumlu olarak mümkün kılan “yeni” görsel ve sözsel dilleri geliştirmeye teşvik eder. Buna bir araç olarak da, Latin dillerinden ve İngilizce sözcüklerin kökleri ile oynayarak, yeni bir dilin kullanımına girişir. Irigaray için cinsiyetli diller, tasarımın özgül estetik, çevresel, toplumsal, siyasal, iktisadi, tarihsel ve kültürel bağlamlarına mimarlık mesleğinin siyaseten karşılık verebilmesi ve katkıda bulunabilmesi için de hayati önemdedir. Irigaray için “kurtuluşun” ve mutluluğun yolu, diğerinin varoluşunun farkında olmaktan ve farklılıkların çoklu dünyalarını korumaktan geçer; cinsiyetli özneler kendi ayrı dünyaları içinde ayrı fiziksel, psikolojik, biyolojik, cinsel, tinsel, tarihsel ve kültürel nitelikler inşa etmektedir. Andrea Wheeler ile gerçekleştirdiği söyleşisine tekrar kulak vermekte fayda var: “Eğer bizi çevreleyen dünyada objektiflikten söz edilebilirse, bu sübjektiflikte, öznelerde, başka bir yoldadır. Öncelikle, dünyayı genel olarak erkekler, kendileri için uygun bir dünya olarak inşa etmiştir; onun üzerinden doğaya hükmedebilirler, dolayısıyla erkekler ve kadınlar aynı dünyada aynı biçimde ikamet etmezler. İkinci olarak, dilin analizi göstermiştir ki, erkeklerin ve kadınların ilişkisel kimlikleri aynı değildir. Farklı yaşarlar ve ilişkilerini başkalarına ve dünyaya farklı biçimlerde ifade ederler. Bu yüzden de farklı dünyalarda ikamet ederler. Hepimiz, özellikle de mimarlar, her

post-structuralism and feminism along with Heléné Cixous and Julia Kristeva. Irigaray’s opinions will shed light on all the uncertain minds along with her brilliant perspective focusing on the necessity of a world/architecture which looks out for all genders and why women must not get “evaporated”. The key point in Irigaray’s ideology is her defense of difference, not uniformity and equality; in the “sexed subject” theory, she claims that man and woman have different ways of living, reasoning and producing starting from their biological differences, and that happiness can only exist in a world where these differences are protected and encouraged. In the speech she made at Architectural Association entitled “How Can We Live Together In a Lasting Way?” , Irigaray says: “Diversity is a means today to escape the question of sexuate difference and to reduce or merge women’s liberation in a past world in which woman had not yet discovered and affirmed her own cultural values”.In her opinion, “Democracy can be understood as reduction of all people to individuals sharing a common undifferentiated (co)existence and discourse. Or democracy can be understood as an opportunity for each one to live one’s own singularity. To attain and enjoy such a possibility, we must, all the time, consider and preserve the difference between us, starting from between us as two. If we do not do that, we fall again into an anonymous community of people in which we lose our subjectivity, our desire, our happiness.” The political theories that Irigaray developed through criticism of patriarchy which she brings to the current ways of thinking and history, point out ways to be pursued for a more democratic and sustainable world. Irigaray, who is quite productive in her academic life, performs “confrontation readings” in many of her works with significant figures of post-structuralist thinking such as Jacques Lacan and Jacques Derrida, as well as German philosophers such as Kant and Heidegger. She starts off with brings new perspectives into the conceptual debates such as subject problem, sexuality, language and desire. Sexual difference and sexed subjects theory is inherently positive and it is related to multiple living experiences and their spaces; therefore it is possible to extend the discourse of Irigaray, which she produced upon biological “male” and “female” subjects, to include all sexual identities. Irigaray argues that a necessity of a new language and life should exist in the current structure which she considers as a masculine world; she encourages to recover the losses and develop “new” visual and verbal languages that affirmatively enable gendered cultures. As a means of this, she engages in the use of a new language, playing with the roots of English words and words from Latin languages. For Irigaray, gendered languages are also vital for the architectural profession to politically respond and contribute to the unique, aesthetic, environmental, social, political, economic, historical and cultural contexts of design. For Irigaray, the way of “liberation” and happiness is only possible through being aware of the existence of the “other” and protecting the multiple worlds of differences; sexed subjects construct separate physical, psychological, biological, sexual, spiritual, historical and cultural qualities within their own separate worlds. It’s worth paying attention once again to her interview she made with Andrea Wheeler: “But if there exists an objectivity of the world which surrounds them, they subjectively live it in another way. First, there are men who generally have built the world, a world appropriate to them, and through which they ruled over nature itself, hence men and women cannot dwell in it in the same way. Second, as analysis of language clearly shows, the relational identities of men and women are not the same. They differently live and express the relation to themselves, to the other(s), to the world. They thus dwell in different worlds, even if natura | 27


TAŞA HAYAT VER

haberler | news ikisinin de yaşadığı dünyaların farklılığını dikkate almalı, ikisinin de varoluşuna izin vermeli ve diğeri ile birlikte var olmasına özen göstermeliyiz.” Mimarlar İçin Irigaray kitabı, düşünürün 1974 yılından itibarenki yapıtlarında mimarlığa ve mekâna temas eden fikirlerini temel alarak, bir arada yaşamakla ilgili sosyal, siyasal ve kültürel süreçleri araştırıyor. Kitabın üçüncüsü olarak dahil olduğu “Mimarlar İçin Düşünürler” dizisinin önceki kitaplarının -Irigaray’ın yapıtlarında sıkça irdelediği- Heidegger ile yapısalcılık sonrası düşünceden Deleuze ve Guattari olduğu düşünüldüğünde, üçüncü kitap olarak Irigaray’ın, ilk ikisine ve diziye yeni bir bakış getirdiği de söylenebilir. Serinin bu son kitabı, Irigaray’ın, toplumsal cinsiyetin ve öznelliğin, mimarlığa ilişkin deneyimlerimizi nasıl kurduğu incelemelerine yoğunlaşıyor; geçmiş ve mevcut kültürlerin eleştirel incelemelerinin yanı sıra, bu yaşama deneyimlerini geçişler, akışkanlıklar, pasajlar, mağaralar, verili biçimler, keşfedilen biçimler, dipsizlikler, labirentler, ufuklar, eşikler gibi mekânsal başlıklar üzerinden tartışıyor. Bu yolla Irigaray’ın, bir arada yaşamanın doğrudan yaratıcısı mekânların, ve dolayısıyla mimarların hem bu bakışıyla ayrıntılı incelemelerini, hem de izlenebilecek olası yol haritalarını okura sunuyor. Irigaray, mimarları bu “yol haritaları”nda başat mimarlıkları yeniden düzenlemek, ve bireyin kendi kimliği ile, diğerleri ile birlikte var olduğu demokratik bir dünya için cinsiyetli özneyi ve etkileşimi öne çıkarmaya çağırıyor. “Hâlen çok ufak bir yol kat etmiş durumdayız; bu zaruri, fakat yetersiz bir seviye. Kültüre göre öznelerin farkı sorununu henüz çözebilmiş değiliz. Hepsinden öte, kültürümüz maskülen bir dünyaya, kadınları, öznelliklerini gizlemeye iten ve böylece erkekler ile kadınlar arasındaki ilişkilenme hâlini yok eden bir dünyaya ait. Bu dünyada, insanlar arasındaki ilişkiler, aynı dünyada birleşmelidir: aynı şeyler, aynı dil, aynı değerler, aynı ev. Fakat, bu ‘ortak dünya’, her bir öznenin yaşadığı özel dünyayı yok etmeden var olamaz. Apaçık ortak bir gündelik gerçekliği paylaşırken, farklı dünyalarda yaşadığımızı fark etmemiz zor olabilir. Fakat yalnız bu boyutu dikkate alarak, farklılığa saygı ile ilişki kurmanın seviyesini unutuyoruz. Bu öteki ile buluşmak için, olağan ortaklığımızı bırakmalı ve kendimizi tuhafa, bilinmeyene, alışılmadık olana açmalıyız.” Luce Irigaray’ın, cinsiyetli özneler ve cinsel fark üzerinden tartıştığı “etik mimarlıklar” çağrısını, çoğulcu bir dünya için tartışmaya açmak, “öteki”nin görünmez kılındığı, zenofobinin tırmandığı, nefret suçlarının normalleştiği bugünlerde, özellikle kritik önem taşıyor.

certain aspects of these worlds seem, and sometimes are, objectively alike. All of us, and particularly architects, have to take into account the difference between the worlds in which each dwells, and have both to allow their existence and becoming and to care about the coexistence with the other, in respect for difference(s).” The book entitled Irigaray for Architects, examines the social, political and cultural processes related to living together, through grounding on her ideas that come into contact with architecture and space within her works she produced since 1974. When considered the fact that the previous books of the “Thinkers for Architects” series were treating Heidegger –frequently scrutinized by Irigaray in her worksand Deleuze and Guattari from post-structuralist thinking, it can be said that the third book of Irigaray brought a new perspective into the first two. This last book of the series focuses on Irigaray’s analysis of how social gender and subjectivity have shaped our experiences related to architecture; scrutinizes the critical analysis of the past and present cultures and discusses these living experiences through spatial themes such as transitions, fluidities, passages, caves, given forms, explored forms, bottomlessness, labyrinths, horizons and sills. In this way, it presents both the detailed examinations of spaces in this perspective, which stand for the direct creators of living together, and therefore the architects, as well as the possible route maps to follow. Irigaray calls on architects to bring sexed subject and interaction forward, in order to reorganize the dominant architecture in these “route maps”, for a democratic world where the individuals coexist with others with their own identities. “But we are still at the level of a very minimum, a level indispensable but not sufficient. We have not yet resolved the problem of the difference of subjectivities due to the culture. Our culture belonging above all to a masculine world, to subject women to such a culture is to conceal their subjectivity and thus destroy a possible being in relation(s) between men and women. These relations are supposed to be mediatized by the same world: the same things, the same language, the same values, the same home. However, this ‘same world’ does not exist without destroying the specific world in which each one lives. It is difficult to realize that we inhabit different worlds while apparently we share a common quotidian reality. But considering only this dimension, we already are forgetting the level of a being-in-relation(s) with respect for difference(s) – that is to say, a being-in-relation with the other as such. In order to meet with the other as such, we have to reverse the situation: to leave our usual quotidian in order to open ourselves to the strange, the still unknown, the unusual and unfamiliar.” Bringing forward Luce Irigaray’s call of “ethical architectures” which she initiated through sexed subject and sexual differences for a pluralistic world; is of vital importance these days where “the other” is rendered invisible, xenophobia is escalating and hate crimes are becoming normal.

Architect’s Newspaper’da yayımlanan mektubun tam metni için: https://archpaper.com/2017/02/2017-aia-convention-women-architect-keynote/ 2 The AIA / Architects Foundation Diversity Advancement Scholarship, http://architectsfoundation.org/education/the-diversity-advancement-scholarship/ 3 Irigaray, Luce, How Can We Live together In A Lasting Way?, Key Writings, Continuum, 2004 4 Irigaray burada “La Democrazia Comincia A Due/Democracy Between Two” (1994/2001) yapıtına gönderme yapıyor. 5 Wheeler, Andrea, Being-Two In An Architectural Perspective, Conversations by Luce Irigaray, Continuum, 2008 6 Wheeler, Andrea, Being-Two In An Architectural Perspective, Conversations by Luce Irigaray, Continuum, 2008 1 For the full letter published on Architect’s Newspaper: https://archpaper.com/2017/02/2017-aia-convention-women-architect-keynote/ 2 The AIA / Architects Foundation Diversity Advancement Scholarship, http://architectsfoundation.org/education/the-diversity-advancement-scholarship/ 3 Irigaray, Luce, How Can We Live together In A Lasting Way?, Key Writings, Continuum, 2004 4 Here, Irigaray refers to “La Democrazia Comincia A Due/Democracy Between Two” (1994/2001). 5 Wheeler, Andrea, Being-Two In An Architectural Perspective, Conversations by Luce Irigaray, Continuum, 2008 6 Wheeler, Andrea, Being-Two In An Architectural Perspective, Conversations by Luce Irigaray, Continuum, 2008 1

natura | 28

Mimarizm’den kısaltılmıştır. / Abridged from Mimarizm

ÖDÜLLER

BAŞVURU ADRESİ

PROFESYONEL KATEGORİ BİRİNCİLİK ÖDÜLÜ 15.000 TL. İKİNCİLİK ÖDÜLÜ 10.000 TL. ÜÇÜNCÜLÜK ÖDÜLÜ 7.000 TL.

ÖĞRENCİ KATEGORİSİ BİRİNCİLİK ÖDÜLÜ 10.000 TL. İKİNCİLİK ÖDÜLÜ 5.000 TL. ÜÇÜNCÜLÜK ÖDÜLÜ 2.500 TL.

WWW.DOGALTASTASARIMYARISMASI.COM SON BAŞVURU TARİHİ

Yarışma Konusu: Yarışmanın konusu doğal taş kullanılarak üretilebilir, ticarileşebilir ve özgün tasarım olması ana şartıyla doğal taş kullanımını arttırıcı ve özendirici yeni tasarım ve yeni ürünlerin ortaya konmasıdır.

JÜRİ TOPLANTISI

Kategoriler: Yer Döşemesi ve Duvar Kaplaması, Otel Lobisi ve AVM Girişi, Türk Hamamı ve Banyo, Dekoratif Ürünler (Masalar, sehpalar, şömineler, ve ev mobilyaları gibi doğal taş ile tasarlanmış ürünler)

5 MAYIS 2017 CUMA 5 HAZİRAN 2017 PAZARTESİ ÖDÜL TÖRENİ

23 AĞUSTOS 2017 ÇARŞAMBA

Yarışma Başvurusu: Başvurular, web sitesi üzerinden herhangi bir ön kayıt bulunmaksızın alınmaktadır. Herhangi bir belge ya da pafta teslimi gerekmemektedir. Yarışmaya katılım ücretsizdir.


haberler | news

haberler | news

AAU ANASTAS VE GSA ARAŞTIRMA LABORATUVARI DİJİTAL TEKNOLOJİLER KULLANARAK KENDİNİ TAŞIYAN BİR TAŞ PAVYON TASARLADI AAU ANASTAS AND GSA RESEARCH LABORATORY USE DIGITAL TECHNOLOGIES TO CREATE SELF-SUPPORTING STONE PAVILION

Ayrı ayrı kesilen fakat taşıma işlemini bir arada gerçekleştiren bu üç yüz adet taş parçası, taştan inşa etmenin yeni olanaklarını göstermek için bir prototip olarak geliştirilen Eriha’daki bu kafesli kanopiyi meydana getirdi. Stonematters (Taş İşleri), Betlehem’deki araştırma merkezi AAU Anastas ve Fransız ENSA Paris-Malaquais Üniversitesi’nde yer alan GSA (Geometrie Structure Architecture) Araştırma Laboratuvarı tarafından geliştirilen ve taş yapım tekniklerini keşfe çıkan bir projeyi temsil ediyor. Pavyon, Filistin’in Eriha şehrinde 12 adet bağlantılı taş tonozdan oluşturulacak ve el-Atlal sanatçılarını ve yazarlarını ağırlayacak konağın yapımıyla ilgili bir yöntem benimsemeyi hedefleyen, bu kapsamlı araştırma projesinin ilk neticesini gözler önüne seriyor. Stonematters, bölgede yüzyıllar boyunca ana yapı malzemesi olarak kullanılan taş ile çalışmanın eşsiz ve yenilikçi yönlerini belirlemeyi hedefliyor. Mimarlar, mimaride taşın rolünün yalnızca bir kaplama malzemesine indirgendiğini ve bu malzemeyle çalışmak için gereken bilginin giderek kaybolduğunu dile getiriyorlar. Proje ekibi şöyle diyor: “Bu natura | 30

Three hundred individually cut and mutually supporting stone pieces form this latticed canopy in Jericho, which was developed as a prototype to demonstrate new possibilities for building with stone. Stonematters is part of an exploration into stone construction techniques developed by Scales –the research department of Bethlehem studio AAU Anastas– and the Geometrie Structure Architecture research unit at French university ENSA Paris-Malaquais. The pavilion represents the first outcome of a research project aimed at determining a method to construct the el-Atlal artists and writers residency in the Palestinian city of Jericho, which will be formed of 12 interconnected stone vaults. Stonematters aims to identify unique and innovative ways of working with stone, which has been the primary building material in the region for centuries. The architects feel that stone’s role in architecture has been diminished to that of a cladding material, and are concerned that the knowledge of how to work with it is gradually disappearing. “The research aims at including stone stereotomy –the processes of cutting stones– construction processes in contemporary architecture,” said the project team. “It relies on novel computational si-

araştırma, taş oymacılığı işlemini modern mimariye kazandırmayı hedefliyor. Yerel ve global mimari dilin parçası olan, modern bir taş yapım tekniğini sunabilmek adına yeni sayısal simülasyonlara ve üretim tekniklerine dayanıyor.” Pavyon 60 m2’lik bir alanı kaplıyor ve 12 cm’lik sabit kalınlık üzerinden yedi metrelik bir alana yayılıyor. Birbirine kenetlenmiş taşlar sade bir alan yaratan geometrik şekillerin içerisine döşenmiş. Kendini taşıyan bu yapı, bölgenin geleneksel evlerinde görülen, tonoz ve kubbe yapımı içini kullanılan tekniklerden de ilham almış. Tonozu inşa etmek için kullanılan 300 adet taşın her biri, iç içe yerleşen dört adet eğimli yüzey içeriyor. Genel form, parçaların yoğunluğu ve temas açılarını içeren geometrik parametreler, en iyi performansı sağlayabilmek adına ayarlanabiliyor. Pavyon, tüm taşların formlarını barındıran bir düzenek yaratmak için bilgisayar kontrollü freze makinesi tarafından oyulan polisitren bir kalıbın üzerine inşa edildi. Bu polisitren bloklar, işçiler tarafından dikilen ahşap iskelenin tepesinde yer alan taş yapının süreklilik sahibi ve evrik bir biçim kazanması adına düzenlendi. Taşlar, zeminin içerisine yerleştirilen üç adet temele doğru alçalarak uzanan, birbirine kenetlenmiş bir yapı yaratmak için kalıbın üst bölümüne döşendi. İskeleler ve polisitren parçalar, pavyonun kendi ağırlığını taşımaya başladığı ana kadar çeşitli aşamalarla söküldü. Projenin mimarları süreçle ilgili şu sözlere yer verdi: “el-Atlal projesi farklı yapım tekniklerini içeren bir model sunmayı amaçlıyor. Yeni şehirlerin olası biçimlerini, yeni yapım tekniklerini ve taşın sofistike bir biçimde kullanımını görmemizi sağlıyor.” “Proje bir şehircilik modeli yaratmayı hedefliyor. Harat’ın taş yapım teknikleri üzerinden kendi ihtiyaçlarına uyum sağlayan bir şehir yaratmayı başarması gibi, el-Atlal da Filistin şehirciliğine kapsayıcı yaklaşımlar içeren bir gelişim alanı olmayı arzuluyor.”

mulation and fabrication techniques in order to present a modern stone construction technique as part of a local and global architectural language.” The pavilion covers a surface area of 60 square metres and spans seven metres with a constant thickness of 12 centimetres. The interlocking stones are laid in a geometric pattern that forms a minimal surface. The self-supporting structure is influenced by techniques used to build arches and domes found in many of the region’s traditional buildings. Each of the 300 stones used to construct the vault features four inclined surfaces that slot together. Geometrical parameters including the overall shape, density of the pieces and contact angle can be tweaked to ensure optimal performance. The pavilion was erected over a polystyrene formwork carved by a computer-controlled milling machine to create a jig incorporating the shape of each stone. The polystyrene blocks were arranged to form a continuous inverse model of the stone structure on top of a wooden scaffold erected by local workers. Stones were laid from the top of the formwork to create an interlocking structure that extends down to three foundations set into the ground. The scaffolds and polystyrene pieces were then removed in stages until the pavilion was able to hold its own weight. “The el-Atlal project is meant to be a model of construction techniques,” said the architects. “It allows us to envision new possible cities’ morphologies, new construction techniques and a sophisticated use of stone.” “The project has the ambition of creating a mode of urbanism, and as the harat succeeded in building a city that fits their needs through stone construction techniques, el-Atlal expects to be a breeding ground of inclusive approaches to Palestinian urbanism.” Derleyen/Compiled by Yağmur Yıldırım Mimar / Architect

natura | 31


haberler | news

haberler | news

ARMADILLO VAULT: YAPIŞTIRICI OLMADAN AYAKTA DURAN ÖNCÜ BİR TAŞ YAPI ARMADILLO VAULT: A PIONEERING STONE STRUCTURE THAT SUPPORTS ITSELF WITHOUT ANY GLUE Kaynak/Source: Dezeen Selin Biçer Yüksek Mimar/ Architect (MSc)

KÜNYE Credıts Yapısal Tasarım ve Mimari Geometri: Block Research Group, ETH Zürih (Philippe Block, Tom Van Mele, Matthias Rippmann, Edyta Augustynowicz, Cristián Calvo Barentin, Tomás Méndez Echenagudi, Mariana Popescu, Andrew Liew, Anna Maragkoudaki, Ursula Frick, Robin Oval , Nick Krouwel ve Noelle Paulson). Statik Proje: Ochsendorf DeJong & Block (John Ochsendorf, Matthew DeJong, Philippe Block ve Anjali Mehrotra). Fabrikasyon ve İnşaat: The Escobedo Group (David Escobedo, Matthew Escobedo, Salvador Crisanto, John Curry, Francisco Tovar Yebra, Joyce I-Chin Chen, Adam Bath, Hector Betancourt, Luis Rivera, Antonio Rivera, Carlos Rivera, Carlos Zuniga Rivera, Samuel Rivera, Jairo Rivera, Humberto Rivera ve Jesus Rosales) Fotoğraflar: Iwan Baan, David Escobedo ve Anna Maragkoudaki

Structural Design and Architectural Geometry: Block Research Group, ETH Zurich (Philippe Block, Tom Van Mele, Matthias Rippmann, Edyta Augustynowicz, Cristián Calvo Barentin, Tomás Méndez Echenagucia, Mariana Popescu, Andrew Liew, Anna Maragkoudaki, Ursula Frick, Robin Oval, Nick Krouwel, Noelle Paulson) Static Project: Ochsendorf DeJong & Block (John Ochsendorf, Matthew DeJong, Philippe Block and Anjali Mehrotra) Fabrication and Construction: The Escobedo Group (David Escobedo, Matthew Escobedo, Salvador Crisanto, John Curry, Francisco Tovar Yebra, Joyce I-Chin Chen, Adam Bath, Hector Betancourt, Luis Rivera, Antonio Rivera, Carlos Rivera, Carlos Zuniga Rivera, Samuel Rivera, Jairo Rivera, Humberto Rivera and Jesus Rosales) Photographs: Iwan Baan, David Escobedo and Anna Maragkoudaki

ETH Zürih araştırmacıları tarafından yönetilen bir ekip, 399 adet levha halindeki kireç taşını yapıştırıcı kullanmadan bir araya getirerek geniş bir kanopi inşa etti. Venedik Mimarlık Bienali’nde gerçekleşen bu olay “taş mühendisliği için bir kilometre taşı” olarak sergilendi. A team conducted by ETH Zurich researchers has constructed a wide canopy by piecing 399 slabs of limestone together without any glue. Realized within the scope of Venice Architecture Biennale, this implementation has been displayed as a “milestone for stone engineering”.

Fotoğraf/Photograph by: Iwan Baan

natura | 32

ETH Zürih Block Research Group bir mühendislik şirketi olan Ochsendorf DeJong & Block ve duvar uzmanı The Escobedo Group ile işbirliği içinde Venedik Bienali’ndeki Beyond Bending sergisinin merkez noktası olan Armadillo Vault’u yaratmak için çalıştı. Bu eğri kanopi, 16 metreye kadar uzanan yapısal açıklığı geçebiliyor. Yapı, yapışkan veya sabitlemeler yerine tamamen sıkıştırma ile desteklendi. Tom Van Mele ile birlikte Block Research Group’u işleten Philippe Fotoğraf/Photograph: Iwan Baan Block, “Tutkal veya harç olmadan, mükemmel (kuru) bağlantıları olan bu iş taş mühendisliği için gerçekten bir dönüm noktası anlamına geliyor. 16 metrelik ana açıklık var, ancak kalınlığı birbirine temas ettiği yerlerde sadece beş santimetre. Bu son derece ince bir kabuk ve eğer bir yumurta kabuğuyla karşılaştırırsanız, orantılı olarak düşünüldüğünde, yarısı kadar kalınlığa sahip,” dedi. Proje, ETH Zürih tarafından lisanslanan ve 16.000’in üzerinde kullanıcıya sahip dijital bir tasarım eklentisi olan RhinoVAULT kullanılarak geliştirildi. Bu projede sıkıştırma kuvvetlerinin mimari yapıları nasıl etkilediğinin ayrıntılı bilgisiyle binaların çelik yerine sürdürülebilir malzemeler kullanılarak daha verimli şekilde inşa edilebileceğini kanıtlamak amaçlandı. Block ekibi, kısıtlı kaynaklara rağmen optimize geometrilerin id-

ETH Zurich Block Research Group worked in cooperation with the engineering company Ochsendorf DeJong & Block and the masonry specialist The Escobedo Group, in order to create the Armadillo Vault which is the centerpiece of the Beyond Bending exhibition at the Venice Biennale. The curving canopy can extend over the structural span of up to 16 meters. The structure is supported entirely through compression rather than the use of adhesives or fixings. “This work embodying perfect (dry) connections without glue or mortar, shines out as a genuine milestone for stone engineering. There is a main span of 16 meters but it is only 5 centimeters thick where it touches each other. It’s an incredibly thin shell and if you compare it to an eggshell, it has half the thickness,” said Phillipe Block, who runs Block Research Group together with Tom Van Mele. The project was developed by using RhinoVAULT, a digital design plugin which is licensed by ETH Zurich and has over 16,000 users. In this project, it is aimed to demonstrate that buildings can be constructed more efficiently by using sustainable materials instead of steel, along with the detailed knowledge of how compression forces affect architectural structures. The Block team opted for working with limestone which is one of the most difficult materials to use structurally, in order to demons-

Fotoğraflar/Photographs by: David Escobedo

natura | 33


haberler | news dialı yapılar inşa etmeyi mümkün kıldığını göstermek için, yapısal açıdan en zor malzemelerden biri olan kireçtaşı ile çalışmayı seçti. “Kısıtlamaları anlamanız için yeni bir tasarım yöntemi gösteriyoruz, böylece sadece geometri üzerine değil, geometri ile kuvvetler arasındaki ilişkiye odaklanıyorsunuz. Kireçtaşı malzeme, yeni geometrilerin aynı derecede verimli ve etkileyici olduğunu göstermenin en uç yolu. Duvar işlerinde hata yaparsanız, taş işi yalan söylemez ve iş üzerinize çöker,” dedi Fotoğraf/Photograph by: Anna Maragkoudaki Block. İnşaat süresini hızlandırmak için, her kireçtaşı alt tarafında tamamlanmamış olarak bırakıldı ki bu, her bir parça için harcanan sürenin ortalama 1-2 saat yerine, yaklaşık 45 dakikaya düşürülmesi anlamına geldi. Böylece yapı üstte armadillo kabuğuna benzeyen ancak alt kısmı kaba ve şeritli olan bir kanopi haline geldi. Block, “Bu projede fabrikasyonu en iyi hale getirme işini estetik açısından bir fırsata dönüştürdük. İşaretler kuvvetleri takip ederek hizalandığından, bu yapının nasıl çalıştığını görüyorsunuz ve onu okumamız için biraz daha yardımcı oluyor,” dedi. Ekip bu işi Arsanale’de kurmadan önce, Texas’taki inşaat ekibi ile birlikte bir test montajı halinde gerçekleştirdi. Bu, birkaç parçada nazik oluklar yaratmalarına izin verdi ki bu durum ikinci kurulum için bir rehber oluşturdu. Bienal’in ardından yapı yeni bir yere taşındı. Block’a göre bu süreç, yapısal bütünlüğünden ödün vermeksizin gelecekte farklı yerlerde tekrarlanabilme özelliğini ifade ediyor çünkü artık bu iş sadece “karmaşık bir 3 boyutlu bulmaca” şeklini aldı. “Çok sayıda kıvrımlı ve aynı anda heyecan verici mimari bulunuyor burada. Ancak bu dengeyi önererek ifade ve verimlilik arasında bir uzlaşma sunmak istiyoruz. Serbest biçimli mimariye karşı olan eleştirim olarak düşünebilirsiniz bu projeyi. Bir altyapı ile ayakta duran mükemmel biçime sahip bir yüzey değil ama hem yapı hem de geometriyle bunu başaran gerçek bir yapı bu,” diye ekledi. Fotoğraf/Photograph by: Anna Maragkoudaki

natura | 34

trate how optimized geometries render it possible to build assertive structures, despite the limited resources. “We’re showing a new method of design where you understand the constraints, so that you’re not just focusing on geometry but also on the relationship between the geometry and forces. Limestone materials stand for the most extreme way to demonstrate that new geometries are both efficient and impressive in the same way. If you make a mistake in masonry, it won’t lie and eventually collapse on you,” stated Block. In order to speed up the construction time, each limestone was left incomplete on the bottom side so that the overall time spent for each piece reduced about 45 minutes instead of one or two hours. Therefore the structure turned into a canopy which looks like an armadillo shell on top, yet embodying a rough and striped underside. “We tackled this optimization in the fabrication process as an opportunity in terms of aesthetics. The marks speed up by following the forces and you see how this structure is functioning and it helps you read it a bit more,” added Block. The team carried out a test assembly of this structure with the building team in Texas before constructing it inside the Arsenale venue. This allowed them to create gentle grooves in several pieces, which served as a guide for the second installation. Following the biennale, the structure moved to a new location. According to Block, this process can be repeated in future in various sites without compromising the structural integrity because it now turned into an “intricate 3D puzzle”. “There is a lot of highly sinuous and exciting architecture. Although we want to present a composition between expression and efficiency by offering this balance. You can consider this project as my critique of freeform architecture. It is not just a surface holding a perfect form that needs a substructure to carry it, this is a real structure that succeeds both with the structure and the geometry,” he added.


haberler | news

haberler | news

MADENDE BİR RESTORAN MINE DINING Mauronlar Saint-Rémy-deProvence bölgesinin hemen dışında kalan madeni 400 yıldan fazla bir süre boyunca mesken tutmuş. Bu mağaraları eski aile tariflerinden tabldot yemekler sunan ve rezervasyonla işleyen bir restorana dönüştürme fikri ise Lolo ve rahmetli babasından çıkmış. The Maurons have occupied the quarry outside Saint-Rémy-de-Provence for more than 400 years. It was Lolo and his late father who had the idea to turn the caves into a reservation-only table d’hôte and dish up old family recipes. Yağmur Yıldırım Mimar / Architect Dwell’den derlenmiştir/Compiled from the story in Dwell

Fotoğraflar / Photographs by: Nick Ballon

Fransa’nın güneyinde bulunan antik bir madenin derinliklerinde, yalnız bir şef gezginlerin açlığını özgün bir biçimde gideriyor. Kişiye özel bir mağaradan bahsediyoruz. 92 yaşındaki bekar şef Lolo Mauron, Fransa’nın güneyinde yer alan bu mağarayı klasik arabalarıyla ve eşyalarıyla donatmış ve burada Romalılar tarafından SaintRémy-de-Provence şehrinin dışındaki kireçtaşı vadilerin içlerine oyulan mağaralara rastlamış. Ev yemeklerini ve arkeolojik gezileri birleştiren Bouches-du-Rhône’daki Mas de la Pyramide, bir antik Roma madeninde yer alan belki de tek restoran olma özelliğini taşıyor. Arazinin sahibi şef Lolo Mauron, bu mağaraların hem mülk sahibi hem de işletmecisi. 92 yaşındaki Lolo, tüm hayatını eski tarım aletleri, koleksiyon arabaları ve mağara tarihinin ürünleri olan diğer antik eşyalarla çevrili bu yerde geçirmiş. Parmaklarını gür saçlarının arasından geçirerek, “Tepeden tırnağa bir Fransızım,” diyor Lolo. Onun bu özgün karakteri ve yaşadığı ilgi çekici ortamı, turistlerin “çiftlikte bir et ziyafeti” tabelasını görerek, Vincent van Gogh’un bir sene boyunca hastanede tedavi gördüğü Saint Paul de Mausole Manastırı’ndan biraz daha aşağı yol almalarını sağlıyor. Lolo, kişi başına 25 avroya tabldot yemekler sunduğu gayrıresmî bir restoran işletiyor. Bu da tabii restoran için uygunsanız. Çiftler Mas de la Pyramide’in tepesine kadar araç kullanıyorlar ve yemekler hakkında bilgi istiyorlar. Ancak bu tabldot restoran, talep üzerine çalışan bir işletme değil. Restoranda yalnızca bir menü var ve o da her gün değişiyor. Herkes yemeği ev sahibinin seçtiği saatte bir arada yiyor. Bu bir akşam yemeği rezervasyonu değil. Bu niyetle gelenleri de Lolo güzelce uğurluyor. Lolo’nun bu özgün lokantacılık karakteri, bir çift gezginin yanına gelip yiyecek bir şeyler olup olmadığını sormasıyla beraber 1980’lerin sonlarına doğru başlamış. Babası birkaç adet sardalya konservesi getirmiş ve gezginleri doyurmanın iyi bir iş olabileceğinin farkına varnatura | 36

In the depths of an ancient quarry in the south of France, a solitary chef nourishes travelers’ appetites for authenticity. Talk about a man cave. Lolo Mauron, a 92-year-old bachelor, has filled his den in the south of France with vintage cars and tools. And his digs are literally that: caves carved by the Romans into the limestone hills outside the town of Saint-Rémyde-Provence. Marrying home cooking and an archaeological field trip, Mas de la Pyramide in Bouches-du-Rhône is probably the world’s only restaurant found in an ancient Roman quarry. For proprietor and chef Lolo Mauron, the caves are both his business and his birthright. Lolo, 92, has spent his entire life here, surrounded by an incredible hodgepodge of old farm tools, collectible cars, and other bric-à-brac from the caverns’ history. “I’m French to the tips of my fingernails,” Lolo declares, running his fingers through a thick shock of white hair. His authenticity and eccentric habitat entice tourists to venture a little farther down the road from the Saint Paul de Mausole Monastery -where Vincent van Gogh was hospitalized for a year- for a “meal at the farm,” as the sign advertises. Lolo runs a table d’hôte, or informal restaurant, where he cooks meals for 25 euros a head. That is, if you pass muster. Twice, couples drive up to Mas de la Pyramide, as it’s called, and inquire about eating. However, a table d’hôte isn’t a restaurant on demand. There’s one menu, which changes daily. Everybody eats together, at the hour the host sets. It isn’t dinnertime. Lolo sends them packing. Lolo’s unlikely career as a restaurateur began in the late ’80s, when a pair of hikers wandered up and asked whether they could get something to eat. His father brought out some canned

mış. Bugünlerde de Lolo’nun işi başından aşkın. Geçtiğimiz Cumartesi günü 70 kişi için yemek yapan Lolo, ertesi gün 36 kişi için yemek yapması gerektiğinde arkadaşları ona yardım etmeye gelmiş. Lolo, farklı milletlerden ziyaretçiler ve onların geçmişleriyle ilgili, “Burdan tüm dünyayı görüyorum,” diyor. Çiftlik evinde zemin kotta yer alan üç odasının her birinde bir masa bulunuyor. Birçoğu taştan yapılan diğer masalar ise, evin ön kısmında yer alan avluyu dolduruyor. Tavuklar birbirlerinin üzerinden kırıntıları gagalarken, ördekler ve tavuşkuşları yere düşen ne varsa kapıyor. Yaklaşık 10 metrelik bir masa, mağaranın yanında konumlanan eve kadar uzanıyor. Hasır altlıklı sandalyelerin bazıları kırılmış ve iplerle yeniden dikilmiş. Lolo’nun karakteri, tamir edilebilecek eşyaları atmaya elvermiyor. Bu da vadiye oyulmuş başka bir mağarada yer alan ve tarımsal araçlardan oluşan müzesini (giriş: 3 avro) açmasına zemin hazırlamış. Ataları bu eski Roma madeninin oturma haklarını alabilmek için 1609 senesinde Marsilya’yı terk etmiş. Vadide kalıntıları yer alan bu taşlar, milattan önce 27 yılına kadar uzanan Roma’nın Glanum şehrini çevrelemiş. Madenden çıkarılan taşlar aynı zamanda Marsilya Limanı’nın, Arles ve Orange Amfitiyatrolarının ve İtalya’dan İspanya’ya kadar uzanan bir Roma yolu olan Via Domitia’nın yapımında da kullanılmış.

sardines and realized that feeding travelers could be a good gig. These days, Lolo doesn’t lack for business. He cooked for 70 people the preceding Saturday, then for 36 more the next day, with friends coming to lend a hand. “I see the whole world,” he says of his visitors’ many nationalities and backgrounds. Each of the three ground-level rooms of his farmhouse has a table. More tables, many of them made of stone, fill the courtyard in front of the house. Chickens peck at crumbs atop one, while ducks and peacocks snatch what falls to the ground below. A table about 35 feet long stretches in a grotto next to the house. Some of the cane-bottomed chairs had broken and been stitched back together with string. Lolo isn’t one to throw away anything that can be salvaged. Which is in part how his museum of agricultural tools (admission: 3 euros), housed in another cavern carved into the hillside, came to be. His ancestors left Marseille in 1609 to take up residence in the former Roman quarry. Its stones had served to build Glanum, a fortified Roman city dating to 27 b.c. whose ruins lie just over the hill. Stone from the quarry was also used to build the port of Marseille, the amphitheaters in Arles and Orange, and

natura | 37


haberler | news

Düz maden zemininin ortasından yükselen yaklaşık 20 metrelik sütun, günümüze kadar ne kadar taş çıkarıldığının bir şahidi olarak orada bırakılmış. Bu sütun işletmeye ismini veren piramidi de simgeliyor. Mekânın içerisinde alçak tavanlar güçlü kirişlerle desteklenmiş. Mekânın genelinde, çoğu yüzlerce yıldır aynı yerde duran ahşap mobilyalar oluşturuyor. Çünkü bunlar eskiyecek türden mobilyalar değil. Ahşap eşyalar, Mauronların genç kuşak temsilcileri tarafından yıllar boyunca düzeltilmiş ve parlatılmış. Odalar arasındaki basamaklar, yüzlerce hatta binlerce yıllık adımlara dayanamayarak çukurlaşmış. Evde hafif bir duman kokusu da var. Odalardan birinde yer alan heybetli bir şömineye gösteren Lolo, “Her Kasım ayında şömineyi yakarım ve Mayıs ayına kadar kokusu çıkmaz,” diyor. Üst katta yer alan yatak odasının yanından geçen baca, odayı ısıtıyor. “Eskiler ne yaptıklarını çok iyi biliyorlardı,” diye de ekliyor Lolo. 2010 senesinde Lolo ve bir arkadaşı, yandaki odaya 4 metre uzunluğunda daha da büyük bir şömine yapmak için 10 gün çalışmış. “Ben bu projenin hem mühendisiydim hem de mimarıydım,” diyor Lolo. Çiftler Lolo’yu zorlayarak Traction’daki düğünlerine götürmelerini istiyorlar. Lola bununla gurur duyuyor. Bekarlığıyla ilgili söz açıldığında ise, “Biri hala kalbimi çalabilir,” diyor. Lolo arazisini satın almak isteyen birçok kişiden teklif almış. Ancak kabul etmek yerine, araziyi güzelleştirmeyi tercih etmiş. 1980’li yıllarda, 300 sene öncesindeki bir veraset anlaşmazlığı yüzünden açığa çıkan bir parseli satın alan Lolo, böylece çiftliğini 1609 senesindeki sınırlarına geri çekmiş. Biri 1947 yılında madenin üzerindeki sırta üç tane ev inşa etmek için babasına 1 milyon frank teklif etmiş. “Babam anneme ne düşündüğünü sordu. O da ‘Söz konusu bile olamaz!’ dedi. Babam sonra bana dönüp, ‘Lolo, sen ne düşünüyorsun?’ diye sordu, Ben de ‘Anneme katılıyorum’ dedim,” diye anlatıyor Lolo. Annesi 1966 yılında hayatını kaybettiğinde, “Babam bunu kaldıramadı. Bu yüzden yemek yapmayı öğrenmem gerekiyordu,” diyen Lolo, arkadaşlarıyla beraber içerisinde midye ve karideslerin olduğu rouille soslu bir balık çorbası hazırlamış ve bunu galeta ununa bulanmış morina filetosu takip etmiş. Haute Loire bölgesinden elde edilen bir dağ peyniri olan tomme ise, civardaki süpermarketten temin edilen ve tek tek sarılan peynirlerle donatılmış. Tatlı içinse milföy düşünülmüş. Masanın başındaki yerine yerleşen Lolo, şarap kadehini kaldırarak şöyle diyor: “Umarım siz de benim yaşıma geldiğinizde benim kadar sağlıklı olursunuz.” natura | 38

haberler | news

Via Domitia, a Roman road that ran from Italy to Spain. A 65foot column in the middle of the flat quarry bottom was left as witness to how much rock had been removed. The pillar is the pyramid that gives the property its name. Inside, the low ceilings are supported by heavy beams. Wood furniture dominates, most of it in the same place for hundreds of years. It isn’t the kind of furniture that wears out. The wood has been smoothed and polished by generations of Maurons. The steps between the rooms have dips worn into the middle from hundreds of thousands of footfalls. The house smells slightly of smoke. “I light a fire in that fireplace in November and it doesn’t go out until May,” Lolo says, pointing to an imposing hearth in one of the rooms. The chimney passes next to his bedroom upstairs, keeping it warm. “The old ones knew what they were doing,” he adds. In 2010, he and a friend took 10 days to build an even bigger stone fireplace, 11 feet high, in the next room. “I was the engineer,” he says. “I was the architect.” Couples press Lolo into service to drive them to their weddings in the Traction. He is proud of that. As for his own bachelorhood, he says, “Toujours un coeur à prendre”—my heart is still for the taking. Lolo get s plent y of of fers to buy his proper t y. Ins tead, he adds to it. In the 198 0 s he bought a plot that had been broken of f in an inher it ance 30 0 years before, so that the farm could be res tored to it s or iginal 16 0 9 boundar ies. In 19 47, someone of fered his father a million franc s for land to build three houses on the r idge above the quarr y. “My father a sked my mother what she thought. She said, ‘Out of the ques tion!’ My father said, ‘Lolo, what do you think? ’ I said, ‘I’m with Mother,’” Lolo recount s. When his mother died in 1966, “my father couldn’t handle it. I had to learn to cook,” he says as he and his friends rustle up a fish soup consisting of a rouille with mussels and shrimp, followed by breaded cod fillets. A mountain cheese called tomme from the Haute Loire is surrounded by individually wrapped cheeses from the supermarket. For dessert there is mille-feuille. Settling into his place at the head of the table, Lolo raises a glass of box wine to toast: “May you be in as good a shape as me when you get to my age.”

Lolo, vadiye yuvalanan mutfağında, defalarca kez temizlenen tavalar ve nesiller boyunca aktarılan mobilyalar gibi yalnızca önem taşıyan eşyalarını tutuyor. In the limestone kitchen embedded in the hillside, Lolo keeps only proven Essentials -skillets that have been seasoned countless times and furniture that has been passed down for generations.

natura | 39


haberler | news

haberler | news

KÜNYE Credıts İşveren: Welfare Association Proje Yöneticileri: Projacs International Proje Alanı: 3.500 m2 Projenin Yeri: Birzeit, Filistin Peyzaj ve Bahçe Tasarımı: Lara Zureikat Yerel Ortak: Arabtech Jardaneh Statik Proje: Arup Bina Hizmetleri: Arup Saha Metraj Şefi: Davis Langdon, AECOM Aydınlatma Projesi: Bartenbach Lichlabor Yangın Projesi: Arup Fotoğraflar: Antonio Ottomanelli

Client: Taawon-Welfare Association Project Directors: Projacs International Project Size: 3,500 sqm Project Location: Birzeit, Palestine Landscape and Garden Design: Lara Zureikat Local Partner: Arabtech Jardaneh Static Project: Arup Building Services: Arup Quantity Surveyor: Davis Langdon, AECOM Lighting Project: Arup Fire Project Manager: Arup Photographs: Antonio Ottomanelli

FİLİSTİN MÜZESİ - HENEGHAN PENG ARCHITECTS PALESTINIAN MUSEUM – HENEGHAN PENG ARCHITECTS Kaynak/Source: http://www.hparc.com/work/palestinian-museum/ Selin Biçer Yüksek Mimar/ Architect (MSc)

Filistin Müzesi’nin manzarası her öğesine dokunulmuş ve ona ait üretim, kültür, çevre, ticaret ve müdahale hikâyelerini anlatan bir şehrin kalitesinin ürünü. Tıpkı kent gibi, teraslı peyzaj da kendi tarihinin içine gömülmüş. Filistin Müzesi için teraslı peyzajın tarihinden yararlanan, müzeyi hemen bulunduğu yere yerleştiren ve farklı kültürlerin daha geniş bir öyküsünü anlatan bir yaklaşım geliştirilmiş.

The landscape of the Palestine has the quality of a city where every element has been touched, telling the stories of production, culture, environment, commerce and intervention. Just like the city, the terraced landscape has nested within its history. The approach to tackle the Palestinian Museum was to benefit from the history of the terraced landscape, place the museum right into its original site and tell a more extensive story of the different cultures.

Tarımsal teras

Agricultural terraces

Proje arazisi, tarım teraslarını takip eden taş duvarlar tarafından meydana getirilmiş basamaklı teras dizisi yoluyla oluşturulmuş. Peyzajın teması, binaya yaklaştıkça kültürlenen ve evcilleşen teraslarla diğerlerinin arasında uzanıyor ve bitkilendirme batıya doğru ilerledikçe yavaş yavaş terasları değiştiriyor. Ticaret yollarıyla getirilen narenciye, doğal aromalı otlar, Doğu ve Batı ile bağlantıları olan zengin ve çeşitli bir manzara, peş peşe uzanan terasların hikâyelerinin çeşitliliğini anlatıyor. Terasların temaları ise şunları içeriyor: • Kültürel ve tarihi ile ilgili kültürel manzara ve temalar • Tarımsal Miras • Bitkilerin ticaret yollar ve ticaretle ilişkisi • Doğal manzaralar ile vahşi doğaya, yerli bitkilere, tarla arazilerine ve çim arazilere ilişkin temalar • Doğa ve Kültür: yerli bitkilerin evcilleştirilmiş tarım ve gıda / tıbba dönüştürülmesi.

The project site is formed by a series of cascading terraces which are emanated from the stone walls following these agricultural terraces. The landscape theme unfolds across terraces which are getting more acculturated and domesticated close to the building area and planting slowly changes the terraces as one moves towards the west direction. Citrus fruits and natural aromatic herbs brought through ancient trade routes, a rich and diverse landscape connecting the East and the West, they all narrate the diversity of the stories pertaining to the series of terraces. The themes of the terraces include the following: • Cultural landscapes and themes related to the culture and the history • Agricultural Heritage • Relationship of herbs with trade routes and commerce • Themes pertaining to natural views and the wild nature, local plants, farm fields and grass fields • Nature and Culture: transformation of local plants into domesticated agriculture and nutrient/medicine

Bina

Building

Binanın kendisi, hem manzara içine entegre edilmiş hem de belirgin bir kimliğe sahip iddialı bir biçim oluşturan tepenin zirvesindeki güçlü bir profil oluşturmak için manzara görünümünden ortaya çıkıyor. Bina, batı manzarasından maksimum derecede yararlanacak şekilde yerleştirilmiş ve yerel bir kireç taşı ile örtülmüş… natura | 40

The building itself emerges from the landscape view in order to establish a strong profile on the top of the hill which creates an ambitious form, both integrated into the landscape and having a distinctive identity. It has been positioned in a way that gets the most out of the west view and veneered with a local limestone... natura | 41


kapak konusu | cover story

kapak konusu | cover story

Kintele Kongre Merkezi BRAZZAVILLE, Kongo Cumhuriyeti

Avcı ARCHITECTS

‘Kintele Congress Centre Brazzaville, Republic of the Congo Derleyen / Compiled by: Heval Zeliha Yüksel Mimar / Architect

natura | 42

natura | 43


kapak konusu | cover story

kapak konusu | cover story

Yeni Kintele Kongre Merkezi ve Resort Hotel (KCC) konum olarak, başkent Brazzaville’nin gelişmekte olan bölgesinde, yeni Olimpiyat Merkezi’nin kuzeyinde yer alan bir bölgesinde. Yeri itibariyle, güneyde Kongo nehrine, kuzeydeyse el değmemiş ormanlık alana bakan panoramik bir manzaraya sahiptir. Arazi topoğrafyası, ön planda M’Bamaou adasını meydan getiren büyük Kongo Nehri’nin aşındırarak oluşturduğu bir vadi şeklinde olup yapılar, bu vadinin nehre doğru alçalan konturlarına paralel yerleşimle uzanıyor.

The new Congo Kintele Congress Centre and Resort Hotel (KCC) is situated in a newly developing area of the capital city of Brazzaville, in the north of the new Olympic Centre. The site embodies a panaromic view overlooking the Congo River in the south and an untouched forested landscape in the north. The site topography consists of a valley carved out by the great Congo River, creating the M’Bamaou island on the front and the buildings extends collaterally over the descending contours of the valley towards the river.

Yapıların konumlanışının ana belirleyicilerinden biri, kazılıp çıkarılan ve saha dışına taşınan haftriyatı en az düzeyde tutmaya çalışmamızdı. Program kapsamında büyük kütlelere sahip 1.500 koltuklu kongre salonu, 300 kişilik başkanlık salonu, 1.000 koltuklu ziyafet salonu ve 1.000 kişilik meydan avlularla birbirinden ayrılacak şekilde sıra halinde dizilmiştir. Ve her birine, bu kütleler arasında bağlantı işlevi gören, üstü kapalı sıra sütunların oluşturduğu bir kolonadla erişim sağlanmaktadır. Otel ise halka açık olan bu kordondan beş metre daha yukarıda konumlandırılarak hem daha iyi bir nehir manzarası sağlanmış hem de alanın kamusal ile özel işleve sahip kısımlarının birbirinden ayrılması amaçlanmıştır. Kapalı mekânlar arasında bağlantı sağlayan ve iki tanesi hariç hepsi halka açık olan söz konusu fonksiyonların büyük kütleler arasında peyzajlı ara bölümler oluşturmaktadır. Böylelikle bütün otel odalarının Kongo Nehri manzarasına sahip olması sağlanırken, Kongo Kintele Kongre Merkezi’nin, bütün araziye hükmeden aşırı büyük bir yapı kütlesi izlenimi yaratmadan, sanki çevrenin kendi parçasıymış gibi ortamla uyumlu bir görünüme kavuşması sağlanmıştır.

One of the prime determinants regarding the positioning of the structures, was originated from our efforts to minimize the unearthed excavation which was further moved away from the site. As for the larger masses of the programme consisting of the 1,500 seat congress hall, the 300 person prezidential hall, the 1,000 seat banquet hall and the 1,000 person public piazza, they are positioned in a sequenced manner in order to become segregated from the courtyards. Each one of them can be accessed by a covered collonade that serves as a connection function among the blocks. The Hotel on the other hand is positioned 5 meters above this public promenade, providing both a better river view and seperating the public and private functions on the site. All but two public courtyards connecting the indoor spaces form intersections in between the large masses. Therefore all the hotel rooms have been provided the view of the Congo River and the Congo Kintele Congress Centre has been delivered a harmonious appearance just as a natural section of the surroundings, without creating the impression of an oversized mass structure that dominates the entire site.

350 metre uzunluğundaki alan boyunca uzanan kolonad aynı zamanda, dünyanın bu köşesinde yılın her zamanı etkili olan yağmurlara karşı insanlara sığınak sağlayan, kamusal lineer bir alan olarak da işlev görmektedir. Kolonad dizisinin iki ucu ayrıca, kompleksin tamamına giriş çıkışları sağlayan birer kapı olarak tasarlanmıştır. Halka açık olan bu kolonad dizisinin batı kapısı basın salonuna, doğu kapısı ise müzeye bağlanmaktadır. Müze, meydanın güney ucunu oluştururken meydanın kuzey ucu ile doğu ucunu mağazalar ve halka açık restoran yer almaktadır. Bu açık alanın üzeri, yağmurun ortadaki sığ bir havuza akmasına izin veren, kare şeklinde bir göz bulunacak şekilde kapatılmıştır.

The 350 meter-long collonade also serves as a linear public space which provides people a shelter from the ever present rain that prevails most of the year around this part of the world. The two ends of the collonade sequence are also designed as gateways providing access to the whole complex. The west gate of this public sequence gets connected to the press hall, and the eastern one to the museum. While the museum forms the southern edge of the piazza, the northern and eastern edges embody the shops and the public restaurant. This open space is also covered by a square-shaped section that allows the rain to flow down a shallow pool at the center.

natura | 44

natura | 45


kapak konusu | cover story

kapak konusu | cover story

İç mekan Doğal Taş

Konum

Silver Sky

Başkanlık Holü Tuvaletleri, Müze Tuvaletleri, Yemek Salonu Tuvaletleri, Otel Lobisi Tuvaletleri

Calacatta Lucina

Kongre Salonu Tuvaletleri

Black Carrara

Başkanlık Holü VIP Salonu Tuvaletleri

Burdur Beige

SPA ve Masaj Salonu

Dark Emperador

Otel Lobisi, Toplantı Salonu, Antre

Ice White

Otel Lobisi

RainForest Brown

SPA Bölümü

RainForest Green

Otel Lobisi

Dış Mekan Doğal Taş

Konum

Claros Grey

Müze ve Basın Salonu Cepheleri

New Saint Laurent

Giriş ve Duvar Tabelaları

Gri traverten

Yüzme Havuzu Güneşlenme Bölümü

Bazalt

Oyun Salonu

Interior Natural Stone

Location

Silver Sky

Presidential Hall restrooms, museum restroms, Banquet Hall restrooms, Hotel Lobby Restrooms

Calacatta Lucina

Congress Hall restrooms

Black Carrara

Presidentail Hall VIP lounge restrooms

Burdur Beige

SPA Massage room

Turkish Dark Emprador Hotel Lobby, meeting Hall, Foyers Ice White

Hotel Lobby

Rain Forest Brown

SPA

Rain Forest Green

Hotel Lobby

Exterior Natural Stone

Location

In Congo, the rain is a climate phenomenon that prevails non-stop for at least 6 months of the year and directly defines the way people interact with each other and public spaces.

Claros Grey

Museum and Press hall Facades

New Saint Laurent

Entrance and Signage Walls

Grey travertine

Swimming pool sunbath area Arcade Floor

Dolayısıyla yağmur yağdığında doğadan uzaklaşmaksızın açık alanda vakit geçirmek isteyen insanlara sığınak sağlamak için büyük çaba gösterilmiştir. Yağmur yağdığında hava yine de sıcak ve tabii ki nemlidir. Bu nedenle yağmura karşı koruma sağlarken korunaklı alanlarda aynı zamanda hava akışı ve serinlik sağlanması çok önemlidir. Suyun varlığını kutlamak için yağmur sularının çatılardan aşağı akışının görünmesi ve toprağa ulaşıp açık havuzları doldururken sesinin duyulması ve gargoyle tipi çörtenler ve şelaleler üzerinden coşkun bir şekilde akması sağlanmıştır.

Therefore a great effort was made in this regard to provide shelter for people who want to spend time outdoors without moving away from nature during the rain. But of course it is still very hot and humid while it is raining. Therefore providing air flow and coolness in sheltered spaces is extremely important while ensuring shelter for the rain. In order to celebrate the presence of water, the rain water is brought into view by making it flow from the roofs, rendering it audible as it reaches the earth and fills open pools and ensuring that it overflows from large roof areas using gargoyles and waterfalls.

Bazalt

Yerel tropikal iklimin bir diğer özelliği ise, enerji tüketimini en aza indirgemeyi amaçlayan doğal havalandırma seçeneklerinin kullanımını zorlaştırarak halka açık alanlarda kabul edilebilir konfor standartlarına uygun düzeyde ortam oluşturmak için klima kullanımını zorunlu kılan, her daim yüksek nemlilik oranlarına sahip olmasıdır. Bu bakımdan başlıca hedefi-

Another feature of the local tropical climate is the constant presence of a high level of humidity which makes it difficult to use natural ventilation aiming to minimize the energy consumption, while entailing the use of air conditioning in public spaces in order to create a favorable environment regarding the acceptable comfort stands. In this sense, our main objective

İklimsel veriler ile ilişkisi

Yağmur, Kongo’da yılın en az altı ayı boyunca adeta hiç kesilmeksizin yağan ve de insanların gerek kendi aralarında gerekse kamusal alanlar ile etkileşim biçimleri üzerinde doğrudan belirleyici olan iklimsel bir doğa olayıdır.

natura | 46

Relationship with climate

natura | 47


kapak konusu | cover story

kapak konusu | cover story

miz, çıplak cam cephelerine güneş ışınlarının daha az vurmasını sağlayarak soğutma yüklerini mümkün olan en düşük düzeye çekmek olmuştur. Bu amaç doğrultusunda, kuzeye bakan camlar hep cepheye derin bir şekilde gömülü olarak yerleştirilmiş (tesisin lokasyon olarak Ekvator’un altında konumlanmış olması sebebiyle öğlen güneşini alan cephe kuzey cephesidir), doğu ve batıdan vuran zayıf güneş ışınlarının etkisini azaltmak içinse düşey gölgelikler ve perfore metal paneller kullanılmıştır.

was to reduce the cooling loads to the lowest level possible by preventing the sunlight on exposed glass facades. In line with this objective, glasses facing the north have been deeply nested to the facade (the north facade receives the midday sun due to the facility location which is positioned below the equator) and vertical shades and perforated metal panels have been used to reduce the effect of sunlight coming from the east and west directions.

Kullanılan malzemeler

Selection of materials

Cephe desenleri

Facade patterns

Kintele Resort Otel

Kintele Resort Hotel

Yaya bağlantı yolları oteldeki havuz başından, aynı zamanda meydanın uzantısı olarak işlev görerek, doğu batı yönünde uzanan sıra sütunlara bağlanan alttaki ana etkinlik avlusuna doğru uzanmaktadır.

Pedestrian links extend over the courtyard segregated for main events which is located below and attached to the collonage stretching between the East and West directions while serving at the same time as an extension of the Public Piazza.

Kintele Kongre Merkezi yapımında kullanılan malzemelerin seçiminde büyük ölçüde, inşaatın süratle tamamlanması ve hiçbiri Kongo Cumhuriyeti’nde mevcut olmayan modern inşaat ve giydirme malzemelerinin bulunabilirliği belirleyici olmuştur. Bu nedenle, esasen daha maliyet etkin bir seçenek olmasına rağmen beton çerçeve yerine çelik, blok ve tuğla işi, masif giydirme elemanları içinse alüminyum panel kaplama gibi taşıması daha kolay, daha hafif malzemeler tercih edilmiştir. Bununla beraber, ahşap ve taş gibi doğal malzemelerin kullanılmasına her zaman büyük özen gösterilmiştir.

Büyük öğeleri öne çıkarmak için, lazer kesim tekniği uygulanarak, kıtanın geleneksel desenlerinden esinlenerek geliştirilen Kongo’ya özgü geometrik desenler ile bezenen ve böylelikle binalar ile bulundukları ortam arasında bağ kuran bir dizi perfore giydirme elemanı kullanılmıştır. Aynı desenler, zemin desenleri ve iç mekânları birbirinden ayırmak için kullanılan paneller gibi iç mekân elemanlarında ve ayrıca güneş kırıcılar ile içerisi ve dışarısı arasında mahremiyet sağlayan dış duvar elemanlarında da zaman zaman karşımıza çıkmaktadır. Düşey güneş kırıcılara daha açık renkli bronz/pirinç kaplama uygulanarak, daha büyük ve daha koyu renkli panellerden ve tabi ki camdan oluşan arka planda öne çıkmaları sağlanmıştır. Projenin genel renk paleti esas itibariyle, bronz ve pirincin daha açık ve daha koyu farklı tonlarından türetilerek oluşturulmuştur.

200 odalı Kintele Resort Otel aynı zamanda Kintele Kongre Merkezi’nin tamamlayıcısı olarak işlev görerek 6 adet başkanlık odasında konaklayacak üst düzey misafirleri ile bunların bir dizi süit ve standart odada konaklayacak misafirlerin her iki tesisten diledikleri gibi faydalanmalarına olanak vermektedir. Zemin katta, Kintele Kongre Merkezi seviyesinden 5 metre daha yukarıda konumlanarak Kongo Vadisi boyunca uzanan panoramik manzaralar sunan spa merkezi, restoran, barlar ve havuz bulunmaktadır.

natura | 48

The use of materials in the Kintele Congress Centre was substantially conducted by the requirement of a rapid construction and the availability of modern construction and cladding materials, of which none exist in The Congo Republic. Therefore despite it would be more cost effective, steel was opted instead of concrete frame, and light materials that are easy to transport such as aluminium panelling was selected instead of massive cladding elements such as blocks or brick works. Along with these, opting for natural materials such as timber and stone was highly exerted.

In order to boost large elements, a series of perforated cladding elements which are laser cut and developed in geometric Congolese patterns which originate from the traditions of the region are used to establish a connection between the buildings and the environment in which they are located. At times these patterns are found in interior elements such as panels which are used to uncouple floor patterns and interior spaces and at times on external wall elements which provide shading or privacy between indoors and outdoors. Vertical shading elements are implemented with a lighter colored bronze/brass coating, and it was ensured that they come into the prominence in the background consisting of larger and darker panels and of course glasses. The overall color palatte of the project is intrinsically originated from a series of lighter and darker tones of bronze and brass.

Holding a 200-bedroom capacity, Kintele Resort Hotel also functions as a complement to the Kintele Congress Centre, providing high-level guests who will be hosted in 6 presidential suites and their entourage to be hosted in a series of suites and standard rooms, an opportunity to use both facilities as much as they wish. On the ground floor, there are the spa, restaurant, bars and the pool all of which stand 5 meters above the level of the Congress Centre, providing panoramic views across the Congo Valley.

natura | 49


kapak konusu | cover story

kapak konusu | cover story

konsept diagramı

KÜNYE İşveren: Kongo Cumhuriyeti Mimari: AVCI ARCHITECTS Mimari Uygulama Projesi Tasarım Ekibi: Selçuk Avcı, Arda Can Buze, Koray Tokdemir, Özge Öztürk, Tuğba Öztürk, Özgür Kayabay, Tuba Şehitoğlu, Hande Yarımbıyık, Gizem Saka Çakıroğlu, Deren Uysal, Egemen Karakaya, Serhat Aksu, Tolgahan Akbulut, Ezgi Halisçelik, Zehranur Güçmen İç Mekân Tasarımı: AVCI ARCHITECTS Peyzaj Tasarımı: Sahara Peyzaj Ana Yüklenici Firma: SUMMA Turizm Yatırımcılığı Statik Proje: Emir Mühendislik Mekanik Proje: Metta Mühendislik Elektrik Proje: EMT Elektrik Altyapı Projeleri: Ekiz&Ekiz Proje Danışmanlık Akustik Projeleri: Akustik İzolasyon Danışmanlık Yapım Türü: Çelik Lokasyon: Kintele, Kongo Proje Başlangıcı: Nisan 2015 İnşaat Bitimi: Sonbahar 2016 Arsa Alanı: 75.000 m2 İnşaat Alanı: 35.000 m2 Fotoğraflar: Emre Dörter

natura | 50

Credıts Client: The Republic of the Congo Architecture: AVCI ARCHITECTS Design Team for the Architectural Implementation Project: Selçuk Avcı, Arda Can Buze, Koray Tokdemir, Özge Öztürk, Tuğba Öztürk, Özgür Kayabay, Tuba Şehitoğlu, Hande Yarımbıyık, Gizem Saka Çakıroğlu, Deren Uysal, Egemen Karakaya, Serhat Aksu, Tolgahan Akbulut, Ezgi Halisçelik, Zehranur Güçmen Interior Design: AVCI ARCHITECTS Landscape Design: Sahara Peyzaj Main Contractor: SUMMA Tourism Investment Static Project: Emir Engineering Mechanical Project: Metta Engineering Electrical Project: EMT Electricity Infrastructure Projects: Ekiz&Ekiz Project Consulting Acoustic Projects: Akustik İzolasyon Consulting Substructure: Steel Location: Kintele, Congo Project Start: April 2015 Construction End: Autumn 2016 Site Area: 75,000 sqm Construction Area: 35,000 sqm Photographs: Emre Dörter

natura | 51


proje | project

proje | project

NESTORTAKÖY

KREATİF MİMARLIK / KREATIF ARCHITECTS Derleyen / Compiled by: Ömer Kanıpak

“Hafıza, bitmiş gibi görünen şeyi tekrar mümkün kılabilir.” G. AGAMBEN “Remembrance restores possibility to the past, making what happened incomplete and completing what never was.” G. AGAMBEN

Doğal taş / Natural stone : Gray Emperador Mahal / LOCATION: Daire içlerinde / INSIDE Flats

natura | 52

natura | 53


proje | project

proje | project

Doğal taş / Natural stone : Füme Emperador Mahal / LOCATION: Ortak alanlarda / Common Areas

“İmar koşulları uzun, monoblok bir kütle yapmaya elverdiği halde, parçalı blok tipolojisi benimsenmiş.” “Even though the construction conditions were convenient to build a high and monoblock mass, a split-block typology was adopted for the project design.”

Nestortaköy konut projesi, İstanbul Ortaköy vadisindeki ince ve uzun bir parsel için tasarlandı. İşverenin ihtiyaçları ve imar koşulları uzun, monoblok bir kütle yapmaya elverdiği halde, proje tasarımında parçalı blok tipolojisi benimsendi. Bu coğrafyada Galata, Pera sonrasında Beşiktaş, Teşvikiye, Kadıköy, Bakırköy gibi bölgelerde gelişmiş olan ve hafızamızda olumlu yer etmiş apartman tipolojisinin avantajlarını mevcut koşullarda güncel ihtiyaçlar için yeniden kullanmak tasarımın ilk kriterlerinden biri oldu. Çünkü Agamben’in de dediği gibi “Hafıza, bitmiş gibi görünen şeyi tekrar mümkün kılabilir.” İzin verilen tüm yapılaşma hakkı, komşuluk ilişkilerini teşvik edecek ancak kabul edilebilir ölçüde mahremiyeti de sağlayacak şekilde altı ayrı bloğa dağıtıldı. Bu sayı optimum blok taban alanını, ideal blok yüksekliğini ve bloklar arasında da insan ölçeğinde mesafeyi sağlamış oldu. Aslında düz olan arazide, bloklar arasında yarım ila bir buçuk metre arasında kot farkları yaratılarak, zemin kattaki dairelerin bahçelerinin sınır teşkil edecek bir duvara ihtiyaç kalmadan birbirlerinden kopartılması sağlandı. Bu sayede insan ilişkilerinin sürdürülmesi için elverişli bir koşul yaratılırken yeterli mahremiyet ve mülkiyet hakkı da korunmuş oldu. Arsanın başında ve sonundaki büyük bloklarda bir katta dört, diğer bloklarda ise bir katta iki daire olmak üzere tüm projede 16 tanesi dubleks olmak üzere toplam 74 konut yer almakta. Blokları ortadan ikiye bölen apartman hollerinde giriş kapısının hemen karşısında yer alan tek kollu

natura | 54

Nestortaköy housing project was designed for a narrow and long plot in the Ortaköy valley of Istanbul. Even though the client’s needs and construction conditions were convenient to build a high and monoblock mass, a split-block typology was adopted for the project design. In this geography, reutilizing the advantages of the apartment typology which was positively engraved in our memories and developed in areas such as Beşiktaş, Teşvikiye, Kadıköy and Bakırköy following Galata and Pera, became one of the first criteria of design for the current conditions and needs. Because as Agamben said, “Remembrance restores possibility to the past, making what happened incomplete and completing what never was.” All the permitted housing right was equally distributed to six separate blocks, in a way that encourages neighborhood relations but also ensures privacy in an acceptable measure. This number provided the optimum area of block coverage, the ideal block height, and the distance between the blocks at human scale. Through creating an elevation difference ranging between half a meter and one and a half meter between the blocks on the land which is intrinsically flat, it was ensured to uncouple the gardens of the flats on the ground floor without the need of a wall that would be serving as a border line. In this respect, the required privacy and property rights were preserved while creating a favorable condition for the continuity of human relations. There are a total of 74 houses in the project of which 16 are duplexes, four of them are positioned at the big blocks at the beginning and the end of the land and two of them are positioned on a single story at the other blocks . There are single flight stairs located in the opposite of the entrance door in

natura | 55


proje | project

“İzin verilen tüm yapılaşma hakkı, komşuluk ilişkilerini teşvik edecek ancak kabul edilebilir ölçüde mahremiyeti de sağlayacak şekilde altı ayrı bloğa dağıtılmış” “All the permitted housing right was equally distributed to six separate blocks, in a way that encourages neighborhood relations but also ensures privacy in an acceptable measure.”

proje | project

merdiven, arkada ise asansörün yanı sıra klima ve çöp odalarının bulunduğu servis hacimleri yer almakta. Sirkülasyon mekânlarındaki bu düzenleme ile karşılaşma ve buluşmayı olanaklı kılan ortak alanlar tasarlandı. Ortak yaşam kültüründe karşılaşmanın olmadığı yerde hoşgörü olmaz ve çatışma çıkar. Komşularla karşılaşma olasılığını azaltan asansör yerine öncelikli konumlandırılması ile merdiven, bir karşılaşma mekanı olarak teşvik edildi. Apartman hollerinin ön cepheye gelen kısmında ise konutlarda yaşayanların ortak kullanabileceği buluşma alanları yaratıldı. Yaşadığımız coğrafyada evlerimizde misafir kabul etme kültürünün yaygın olması dikkate alınarak, oda sayısına göre salonların boyutlarının değiştirildiği güncel konut planlamasının tersine Nestortaköy’de tüm salonlar aynı büyüklükte tasarlanarak misafirlik kültürünün mekânsal ihtiyaçlarına özen gösterildi. Tüm salonların arsanın güney yönünde yer alan yeşil banta ve yola bakması sağlandı ve bu yeşil dokunun blokların arasına planlı bir şekilde sızmasına da izin verildi. Blokların arazide konumlanmasında mümkün olduğunca arazinin önünden geçen araç trafik yoluna uzak durularak hem akustik hem de görsel bir mahremiyet yaratıldı. Arazinin kuzey cephesinde yer alan yüksek istinat duvarı ise hızlı yayılan sarmaşık türü bitkilerle yeşillendirildi. Arazinin iki ucunda ise açık yüzme havuzunun yer aldığı sosyal tesis ve spor sahaları konumlandırıldı. Arazi altından ortak otopark katı ile bağlanan dört kat yüksekliğindeki blokların dış cepheleri bakım gerektirmeyen ve kendi kendini temizleyen seramik ve doğal toprak renklerinde renklendirilmiş alüminyum panel yüzeylerle kaplandı. Komşuluk ilişkilerini teşvik eden planlama kararları ve optimumların sağlanması yönündeki stratejileri sayesinde yoğunluğun en az şekilde hissedildiği, kent içinde küçük bir konut dokusu oluşturan Nestortaköy’ün en büyük iddiası, “zamansız olması”.

the apartment halls which divide the blocks into two and at the back, there are service volumes consisting of air conditioning and garbage rooms, as well as the elevator. Along with these arrangements in the circulation areas, common spaces that enable meeting and gathering were designed. If there are no encounters in the culture of co-existence, there will be intolerance and conflict. Therefore the staircase was encouraged as a meeting space through a prior positioning, instead of an elevator that reduces the possibility of running into neighbors. In the front facade of the apartment halls, meeting areas were created in order for the residents to use jointly. Considering the fact that the tradition of hosting guests is quite common in the geography we live in, all the living rooms in Nestortaköy were designed with same sizes to meet the spatial needs for hosting guests, contrary to the contemporary housing planning where the sizes of the living rooms vary depending on the number of rooms. All the living rooms were provided with a view of the green belt and the road positioned in the southern direction of the land and this green landscape was also allowed to percolate through the blocks via a planned way. An acoustic and visual privacy was created as much as possible by staying away from the vehicular traffic direction at the front side of the land. The high retaining wall which is located on the northern facade of the land was greened with fast-growing, ivy-like plants. Social facilities and courts embodying the outdoor swimming pool were positioned on both sides of the land. The facades of the four-story blocks which were connected together under the land by the common underground parking lot, were veneered with selfcleaning and colored aluminium panels in the colors of ceramics and natural earth, which do not require maintenance. Forming a small housing texture in the city where the density is felt the least, owing to the planning decisions which encourage neighborhood relations and the acquisition of the optimizations, Nestortaköy’s biggest claim is “being timeless”.

Doğal taş / Natural stone : New Tundra Gray Mahal / LOCATION: Daire içlerinde / InsIde Flats natura | 56

natura | 57


proje | project

proje | project

Doğal taş / Natural stone : Claros Gray Mahal / LocatIon: Daire içlerinde / InsIde Flats

KÜNYE Proje Adı: Nestortaköy Projenin Yeri: Ortaköy/Istanbul Mimari Ekip: Aydan Volkan, Selim Cengiç, Erhan Yıldız, Sinan Günay, Çiçek Tezer, Aysun Düzkan Proje (Baslangıç - Bitis): 2011-2012 Insaat (Baslangıç - Bitis): 2012-2015 Kapalı Alan: 21.000 m2 Isveren: BORR-GMG Yapı Türü: Konut Fotoğraflar: Cemal Emden

“Hafızamızda olumlu yer etmiş apartman tipolojisinin avantajlarını mevcut koşullarda güncel ihtiyaçlar için yeniden kullanmak tasarımın ilk kriterlerinden biri olmuş” “Reutilizing the advantages of the apartment typology which was positively engraved in our memories became one of the first criteria of design for the current conditions and needs.”

natura | 58

Credıts Project Title: Nestortaköy Project Location: Ortaköy/Istanbul Architectural Team: Aydan Volkan, Selim Cengiç, Erhan Yıldız, Sinan Günay, Çiçek Tezer, Aysun Düzkan Project (Start-Completion): 2011-2012 Construction(Start-Completion): 2012-2015 Indoor Area: 21,000 sqm Client: BORR-GMG Construction Type: Housing Images: Cemal Emden

natura | 59


proje | project

proje | project

SUYALI VİLLALARI

SUYALI VILLAS

İKİ MİMAR DANIŞMANLIK VE MİMARLIK İKİ MİMAR CONSULTANCY AND ARCHITECTURE Yazan / Writer: Funda Tek Mutaf

Fotoğraflar / Photos by: Umut Kebabcı

natura | 60

natura | 61


proje | project

proje | project

“Villa cephelerinde en doğal ve en değerli taşlardan biri olan, Hekimköy bölgesine ait taşlar kullanılmıştır. Hassas bir işçilik ve ustalık gerektiren harita tipi taş döşeme tekniği ile üst düzey bir cephe uygulaması gerçekleştirilmiştir.” "Stones of the Hekimköy region which shine out as one of the most natural and valuable stones, were used on the villa facades. A high level facade implementation has been realized through the mapping style stone pavement technique which requires a delicate craftsmanship and dexterity."

Yerel dokunun vazgeçilmez detayları, doğanın armağanı, dingin ve bir o kadar heyecan verici atmosferi ile karşılar sizi Bodrum. Şehir yaşamının telaşından ve karmaşasından bir süreliğine de olsa uzak kalmak veya şehri tamamen terk etmekse istediğimiz Bodrum birçoğumuzun aklının bir köşesindedir. İşte tam da bu noktadan yola çıkarak Bodrum Yalıkavak’ta, Tilkicik koyunun çarpıcı perspektifine açılan Suyalı Villaları, yerel dokuya çağdaş bir yorum getiren mimarisi ile hayat bulmuş. Mimari ve iç mimari proje tasarımının yanı sıra proje uygulamasının da İki Mimar Danışmanlık ve Mimarlık imzası taşıması düşünülen tüm detayların herhangi bir değişime uğramadan, ustalıkla hayata geçirilmesine imkân tanımış. Sade fakat bir o kadar iddialı ve aynı zamanda arazinin imkân tanıdığı koşullar doğrultusunda oluşturulacak bir projenin hem işverenin hem de tasarımcıların ortak hedefi olması çalışmaya olumlu bir zemin yaratmış. Bodrum evlerinin genel karakteri vurgulanırken, modern çizginin temsilcisi detaylar tasarımın çıkış noktasını oluşturmuş. 13 yapı ve 4 farklı konut tipini barındıran proje arazinin denizden yamaca uzanan dikey formu sayesinde tüm villaların eşsiz koy manzarasına kesintisiz şekilde hakim olmasını sağlamış. Bodrum’un beyaz rengi ile tanınan mimari dokusuna sağdık kalan ve aynı zamanda doğal Bodrum taşlarının ustalıkla uygulandığı tasarım araziden en doğru şekilde verim almak amacıyla kübik formlu yapılar halinde kurgulanmış. Doğal taş kullanımının sadece giriş katı seviyesinde tercih edilmesi ve böylelikle üç katlı yapıların çevresindeki doğal örtü ile bütünleşerek iki katlı bir görüntü oluşturması projenin dikkat çeken noktalarından bir diğeri olmuş. Ön cephelerde mümkün olan en geniş açıklıklar oluşturularak manzaraya kesintisiz hakimiyet desteklenirken, yan cephelerde dar ve uzun cam kullanımı kübik yapının kütlesel etkisini kırmak üzere düşünülmüş. Yapı cephelerinde Temperli Şişecam Düzcam Lamine camlar Schüco markalı alüminyum doğramalarla bir arada kullanılarak aynı zamanda günün farklı saatlerinde değişen gölge oyunları iç mekâna taşınmış. Tek katlı daire, dubleks ve özel villalar olarak farklılık gösteren konutlarda özel alanlar ve ortak alanlar deniz hattı boyunca uzanan peyzaj düzenlemeleri ile mahremiyeti koruyacak şekilde birbirinden ayrıştırılmış. Suyalı Villaları’na özel, koy manzarasına açılan sonsuz havuz ise alt kotunda 17 araç kapasiteli kapalı otopark alanını barındıracak bir plannatura | 62

Bodrum welcomes you with irreplaceable details of the local texture, a serene yet exciting atmosphere as a gift of nature. Bodrum remains in a corner of our minds when we want to move away from the hustle and chaos of the city life for a while or to leave the city for good. Starting off from this exact point and opening to the striking perspective of the Tilkicik cove of Yalıkavak, Bodrum; Suyalı Villas sprang to life with an architecture that brings a modern interpretation to local texture. The fact that İki Mimar Consultancy and Architecture undertook both the architectural and interior architecture designs along with the project implementation, paved the way for all the details to get realized dexterously without undergoing any changes. A project embodying the mutual aim of both the client and the designer, to be created in a simple yet highly ambitious manner in accordance with the conditions which the landscape offers, has formed a positive basis for the concept. While the general character of Bodrum houses are emphasized, the details representing the modern lines have formed the outlet of design. Embodying 13 structures and 4 different house types, the project ensured all the villas to continuously overlook the unique cove view, along with the vertical form of the land which extends over the sea from the slope. Remaining loyal to the architectural texture of Bodrum which is renowned for its white color, along with the skillful implementation of Bodrum stones, the design was planned in cubic-shaped structures in order to achieve the most accurate result from the landscape. One of the many prominent details of the project is that natural stones were opted only for the ground level and therefore they became integrated with the natural vegatation surrounding the three-story structures, making them look like two-story houses. The narrow and long glasses on the side facades were designed to break the mass effect of the cubic structure, while sustaining uninterrupted dominance regarding the view by creating the widest possible openings at the front facades. The tempered laminated glasses by Şişecam Düzcam were used together with the Schüco brand aluminium joints on the building facades, bringing the shade variations which change at different times during the day to the interior space. The private and common areas of the houses that vary as single-story flats, duplexes and private villas, were separated from each other in a way that ensures the privacy through the landscape arrangements extending along the sea. Specific to Suyalı Villas, the infinity pool opening up to the cove view has been designed as an output of the natural structure, along with a plan

lama ile doğal yapının bir getirisi olarak kurgulanmış. Kendine ait plaj alanı, güneşlenme terası ve bar bölümüne sahip projede deniz kıyısına ulaşım özel olarak tasarlanan ve tünel aracılığıyla ilerleyen, panoramik asansör ile sağlanmış. Tek katlı ve dubleks dairelerin aynı yapı içerisinde yer aldığı villa tiplerinde üç katlı yapıların en üst katı tek katlı daire tipine ayrılırken, giriş kat ve ikinci kat bölümleri dubleks daireler olarak planlanmış. Kişiye özel alan algısını korumak amacıyla dubleks dairelerin giriş bölümü tek katlı dairelerle göz temasını kesecek şekilde zemin kata alınmış. Tüm konut tiplerinde geniş ve ferah mekânlar yaratmak üzere yaşam alanları ve mutfak bölümleri açık olarak planlanmış. Tek katlı dairelerde manzara ile ilişki geniş ölçekli teraslarla sağlanırken dubleks dairelerde ve özel villalarda giriş katı ile aynı kotta ilerleyen bahçe alanları ile sürdürülmüş. Projenin iç mekân tasarımı genel çizgiyi sürdürecek şekilde doğal malzemelerle, Bodrum’u ve denizi temsil eden pastel renklerle oluşturulmuş. Yatak odalarında yer alan gömme dolaplar, gardırop bö-

to contain the indoor park area of 17 car capacity at the bottom elevation. In the project having its own beach area, sun terrace and bar section, the access to the seaside was provided by a specially designed panoramic elevator which moves through a tunnel. As for the villa types embodying single-story and duplex flats, the top floor of the three-story structures was segregated for a single-story flat, while the entrance floor and second story sections were planned as duplex houses. In order to protect the private space sensation, the entrance part of the duplex houses was moved to the ground level in a way that eliminates eye contact with the single story flats. Living spaces and kitchen areas were designed through an open scheme in order to create wide and spacious spaces in all the residential types. While the relation with the landscape was maintained by the large-scale terraces in single-story flats, it was further sustained by the garden areas advancing at the same level with the entrance floor in duplex houses and private villas. The interior design of the project was created with natural materials and pastel colors representing Bodrum and the sea, in a way that maintanatura | 63


proje | project lümleri, karyolalar, yaşam alanlarında yer alan tüm sabit mobilyalar ve titizlikle uygulan kapılar İki Mimar Danışmanlık ve Mimarlık tarafından özel olarak tasarlanıp usta ellerde üretilmiş. Hareketli mobilyalar ise Tribu, Dedon, Gloster, Fast, Cane Line gibi üst düzey markaların koleksiyonlarından seçilmiş. Mutfak bölümlerinde, dolaplar Leicht markalı olarak, Miele marka elektronik eşyalarla birlikte, projenin genel konseptine uyumlu şekilde kullanılmış. Banyo bölümlerinde Duravit, Hansgrohe ve Keuco markalarına ait ürünler titizlikle belirlenmiş. Aydınlatma elemanları ise Flos ve Foscarini gibi uluslararası markalardan tercih edilmiş. İç mekân zeminlerinde Berry Alloc markalı üstün teknoloji lamine parke, REX ve Edimax firmalarına ait seramikler kullanılırken dış mekânda bazalt uygulaması gerçekleştirilmiş. Perde seçimleri genel çizgiye uyumlu renk tonlarında ve özellikte belirlenerek Degrape firması tarafından üretilmiş. Bticino ev otomasyon sistemlerinin uygulandığı her yapının VRF Klima sistemi Daikin markalı olarak, kendine özel şekilde çözülürken Frankische markalı yerden ısıtma sistemleri tercih edilmiş. Tüm detayların en ince ayrıntısına kadar düşünüldüğü Suyalı Villaları, Tevfik Karagözoğlu tarafından gerçekleştirilen seramik çalışmaları ve Candaş Arın’a ait fotoğraflarla sanatın eşsiz dokunuşu ile bezenmiş.

proje | project ins the overall character of the project. Built-in closets, wardrobe sections, bedsteads, all the fixed furnitures in living spaces and meticulously implemented doors were specially designed by İki Mimar Consultancy and Architecture and they have been produced in skilled hands. As for movable furnitures, they have been selected from the collections of top brands such as Tribu, Dedon, Gloster, Fast and Cane Line. In the kitchen sections, Leicht cabinets have been used in accordance with the general concept of the project along with Miele-branded electronic appliances. Duravit, Hansgrohe and Keuco products were carefully selected in the bathroom sections. Lighting elements were obtained from international brands such as Flos and Foscarini. Berry Alloc branded high-tech laminated parquet and ceramics pertaining to REX and Edimax brands were opted for the interior floors while a basalt application was performed at the exterior space. Manufactured by the Degrape company, the curtains were chosen in accordance with the general line of colors and qualities. The VRF air conditioning system of each structure where the Bticino home automation system was implemented, has been solved secludedly through the Daikin brand and Frankische floor heating systems were opted. Suyalı Villas, where all the details were designed down to the last detail, were decorated with the unique touch of art, representing the ceramic works of Tevfik Karagözoğlu and the photographs of Candaş Arın.

KÜNYE Proje Yeri: Tilkicik Koyu, Yalıkavak, Bodrum Proje Tarihi: 2016 Yapım Tarihi: 2016 Toplam İnşaat Alanı: 5.840 m² İşveren: Eskon Gayrimenkul Yatırım A.Ş. Ana Yüklenici: İki Mimar Danışmanlık & Mimarlık Mimari Proje: İki Mimar Danışmanlık & Mimarlık İç Mimari Proje: İki Mimar Danışmanlık & Mimarlık Peyzaj Projesi: BGM Mimarlık Peyzaj Dan. Ltd. Şti. Statik Projesi: Turan Mühendislik İnş. San. Tic. Ltd. Şti. Fotoğrafları Çeken: Umut Kebabcı

Credıts Project Location: Tilkicik Cove, Yalıkavak, Bodrum Project Year: 2016 Construction Year: 2016 Total Construction Area: 5,840 sqm Client: Eskon Real Estate and Investment Inc. Prime Contractor: İki Mimar Consultancy and Architecture Architectural Project: İki Mimar Consultancy and Architecture Interior Architecture Project: İki Mimar Consultancy and Architecture Landscape Project: BGM Architecture/Landscape/Consulting Co. Ltd. Static Project: Turan Engineering/Construction Ind. Trade. Co. Ltd. Photographs: Umut Kebabcı

natura | 64

natura | 65


proje | project

proje | project

38°30° Çiftliği

The Farm of 38°30° - Slash ARCHITECTS, Arkizon ARCHITECTS Derleyen / Compiled by: Heval Zeliha Yüksel Mimar / Architect

natura | 66

natura | 67


proje | project

Bağlam ve kimlik

38° 30° Butik Peynir Fabrikası, ismini bulunduğu arsanın koordinatlarından almaktadır. Afyon’un Tazlar Köyü’nde, 38°30° Çiftliği ve Sanat Vadisi girişinde ikonik bir peynir tadım merkezi olarak kendini gösterir. Sanat ve tasarımın iç içe geçtiği bu lokasyonun kalbinde yer alan bu peynir üretim merkezi; çiftliğin süt ürünlerinin işlenişini ve peynir üretim sürecini ziyaretçisine görsel ve tadımsal deneyimlerle yaşatan bir yapıdadır. “Klasik” fabrika yapısının gerektirdiği tüm işlevleri dairesel bir bantta maksimum verimle sağlamanın yanı sıra anıtsal formu, davetkâr saçağı ve sunduğu avlulu tipoloji ile kendini bir çeşit peynir müzesine (showroom’a) dönüştüren yapı iç-dış ilişkisini yeniden sorgulayarak “çağdaş” bir tavır sergiler. Çağdaş mimarlığın üretim yapısı ile buluştuğu ve fabrika tipolojisinin yeniden yorumlandığı üretim merkezi, formu sayesinde ziyaretçilerin katılımına olanak sağlayarak interaktif ve dinamik bir kullanım sunar.

Formdan programa

Butik üretim yapısının eliptik forma sahip kurgusu program anlamında üretim bandının ilişiklerinin verimliliğini gözetirken, dış mekanla kurduğu ilişkiler açısından da merak uyandırıcıdır. Yapı dairesel formu sayesinde hem iç hem dış olarak algılanabilecek bir iç avlu oluşturulurken, ziyaretçisinin ve personelinin peynir üretiminin 360 derece gözlemlenebileceği bir deneyim sunar. Yapının iç cephesi bir ekran niteliğindedir ve üretim bandının dışarıdan gözlemlenebilmesine olanak sağlamaktadır. Kapalı bir form olmanın ötesinde satış biriminin bulunduğu girişi sayesinde kucaklayıcı ve davetkâr bir tavır sergiler. Bu tavır kullanıcıyı satış birimine doğru yönlendirirken, yeşil iç avlu da tüm çekiciliği ile merak uyandırır. Yeşil ile entegre, zaman zaman sanatsal etkinliklerin, tadım davetlerinin ve kokteyllerin düzenlenebileceği iç avlu yapının yaşamasını sağlar. Ziyaretçiler peynir üretimini izlerken personel için de konfor koşulları yüksek, keyifli bir çalışma ortamı oluşması hedeflenmiştir. Yapının izdüşümü ile aynı dilde şekillenen ve anıtsal bir yüksekliğe sahip brüt beton saçak, üretim merkezinin tüm girişlerini altında toplar. Yapının mahallerinin saçağın giriş tarafında beş buçuk metre yükseklikten başlar, paketleme ve soğuk depo alanlarının metreküp olarak optimizasyonu için üç buçuk metre yükseklikte sonlanması sağlanmıştır. Formu ile ilgili parametrelerini işlevsellikten alan yapı, fabrika tipolojisine yeni bir yorum natura | 68

proje | project

Context and Identit y 38° 30° Boutique Dairy Factory derives its name from the coordinates of the site it is located. In the Tazlar Village of Afyon, 38° 30° Farm and Valley of Art shines out as an iconic cheese tasting center. Located at the heart of this area where art and design converge, this dairy factory offers its visitors the visual experience of dairy processing and production process of cheese along with the opportunity of tasting. While ensuring maximum efficiency through a circular line for all the functions a “classical” cheese factory requires, the structure transforms itself into a cheese showroom / museum and adopts a more contemporary attitude by questioning the indoor-outdoor relations along with its monumental form, a welcoming canopy and the courtyard typology it offers.

From form to program

The elliptic shape design of the boutique production facility pursues the efficiency of production line relations in terms of the program and arouses interest through the relations it established with the outdoors. While the structure forms an inner courtyard which can be perceived both as an indoor and outdoor space owing to the circular form, it also offers a 360° degree experience for the visitors and staff where they can observe the phases of cheese production. The interior wall of the structure serves as a display and lets people peek into the production spaces from the outside. Beyond being merely an enclosed form, it offers an inclusive and welcoming attitude along with its entrance where the sales unit is positioned. While this attitude orients users towards the sales unit, the green courtyard arouses curiosity with all of its glamour. It also ensures a courtyard which is integrated with green, allowing various organizations such as art events, tasting parties and cocktails. While visitors observe cheese production, it is aimed for the the staff to work in a pleasant environment with high comfort conditions. The concrete slab roof embodying a monumental height which was shaped in the same style with the structure project, unites all the production facility entrances right under it. The structure sections start on a five and a half meters of height under the entrance side of the roof and gradually lower to a height of three and a half meters considering the cubic optimization of packaging and cold storage rooms. Acquiring its form parameters from funcnatura | 69


proje | project

proje | project

katarak kullanışlı mekânlar sunar. Fabrika, peynir üretim bandının yapının formu boyunca sıralı biçimde yerleştirilmesi ve birbiri ile ilişkili mahallerin bu kurguda en doğru şekilde yer alması ile planlanmıştır. Bu program yerleştirilirken yapının kontrollü kamusallığı ve üretim birimlerinin mahremiyet ihtiyacı dengeli bir şekilde kurgulanmış, yapının formu malzemeler ve bir araya geliş biçimleri ile desteklenmiştir. Yapının ana girişinin yer aldığı saçak iç avluya ve personel girişine ev sahipliği yapar. Ziyaretçilerin etkileşime geçebileceği satış birimi ve iç avludan izlenebilir peynir üretim bölümü (alanı) yapının en geçirgen kısımlarıdır. Yapı, kamusal kullanımlardan özel kullanımlara doğru geçtikçe yapının geçirgenliği mahremiyetle doğru orantılı olarak azalır. Personelin sıkça kullandığı teknik mahallerdeki koridorun mahremiyeti güneş kırıcı korten latalar ile sağlanır. Yapının dış cephe algısı, yer yer açıklıklar sayesinde kontrollü gün ışığını alacak şekilde geliştirilmiştir. Kütlede yer alan bu yırtıklar arsanın çevresine 360 derece hakimiyet sağlar ve yer yer arsaya kontrollü vistalar oluşturur.

tionality, the structure offers useful spaces by creating a new interpretation to the factory typology. The factory was planned by positioning the cheese production line in a sequenced way throughout the form of the structure and installing interrelated sites in the best way possible. While designing this program, the controlled publicity and the privacy needs of the production units were carefully planned and the materials of the structure and their connections were further supported. The roof at the entrance of the structure presents an inner courtyard and the staff entrance. The sales unit where visitors interact with each other and the cheese production area stand for the most transparent units of the structure. While moving on to private spaces from public areas, the transparency of the structure decreases in direct proportion to privacy. Corten steel sun panels provide privacy at the aisles of the technical sites which are often used by the staff. The external façade of the building is developed in a way that receives controlled daylight through sectional openings. These slices provide a 360 degree dominance over the surroundings of the land and create a controlled vista of the area.

Doğa ile ilişki ve malzeme

Relation with nature and materials

Üretim merkezinin doğa ile iç içe yapısı, toprak tonlarındaki renkleri, doğal malzemelerin kullanımı, arsaya yerleşim biçimi ile güçlendirilmiştir. Yapı yeşil dokuyu ve peyzajı avlunun içine alarak, çalışanlarına ve ziyaretçilerine konforlu bekleme, dinlenme ve etkinlik alanları sunar. Doğal malzemenin kullanımı Af yon yöresinden çıkan yerel ta şlar ile sağlanırken, detaylar ve birleşimlerde kullanılan kor ten malzeme yapının çağda ş ve endüstriyel kimliğini vurgular. Yapıda kullanılan brüt beton, doğal ta ş, şef faf cam ve kor ten malzemelerinin bir araya gelişleri tesadüfi olmaktan uzak, birbirleri ile kurdukları ilişikler anlamında detaylarda zenginlik yaratacak şekilde bir araya gelmektedir. İşlevsel gereksinimleri yapının doluluk boşluk ilişkilerinde or taya çıkar. Malzeme tercihleri ve kullanım biçimleri geçirgenlik, yarı geçirgenlik ve opak yüzeylerin or taya çıkmasına araç olur. Çağdaş fabrika yapısında kullanılan malzemeler yerellikten ve gelenekselden referans alır. Örneğin patlatılmıiş kesimi ile tercih edilmiş yerel andezit taşının, yapının dairesel formunun etrafında dönmesiyle mimari öğelerin birleşimlerindeki güncel tavır yapıyı çağdaş ile modern arasında bir yerde konumlandırır.

natura | 70

Doğal Taş / Natural Stone: Afyon Andezit taşı (mekanik montaj) / Afyon Andesite (mechanical assembly) Ocak / Quarry : Tazlar Köyü / Tazlar Village, Afyon Mahal / Location: 38 30 çiftliği peynir fabrikası cephesi / Facade of 38 30 Farm Cheese Factory , Sert Peyzaj alanları / Lanscape areas Boyutlar / Dimensions: Düşeyde / Vertically 15, 20, 30 cm , Yatayda serbest boy / Horizontally free length

The nature-integrated form of the Dairy Factory is strengthened with earth colors, use of natural materials and its positioning in the land. The structure brings the green texture and landscape into the courtyard and offers comfortable recreational and activity areas for its visitors and staff. While the use of natural materials were ensured by local stones quarried from the Afyon region, corten materials used in finishings and connections, emphasize the contemporary and industrial identity of the structure. The exposed concrete, natural stone, transparent glass and corten materials used in the structure, come together in a way that creates richness in details, in terms of the connections they establish with each other, instead of an accidental juxtaposition. Functional necessities reveal themselves in full-empty relations of the structure. Material selections and their usage serve as a tool for representing transparent, semi-transparent and nontransparent surfaces. Materials that are opted for using in a modern factory structure, are based on locality and traditions. For example, the andesite stone which is selected via a blasted form, surrounds the circular form of the structure which paves the way for a modern attitude in the connections of the architectural elements. These details position the building somewhere between the contemporary and the modern.

natura | 71


proje | project

proje | project

PRODUCT DELIVERY EXIT

PACKAGING

LABORATORY

Transfer - Storage

Cheese and Milk Testing Area

COLD ROOM STORAGE Main Cold Storage Area

PRODUCTION

Cheese Production

TECHNICAL ROOM

STAFF

WC - Change Room

SALES

Exhibition - Degustation

STAFF ENTERANCE VISITOR ENTERANCE

KÜNYE Program: Butik Peynir Fabrikası, 800 m2 Kategori: Mimari / Endüstri Mimarlar: Slash Architects, Arkizon Architects Proje Adresi: Tazlar Köyü, Afyon Proje tarihi: 2016

natura | 72

Credıts Program: Boutique Dairy Factory, 800 sqm Category: Architecture / Industry Architects: Slash Architects, Arkizon Architects Project Location: Tazlar Village, Afyon, Project Year: 2016

natura | 73


proje | project

proje | project

KENTPLUS YALOVA PROJECT DESIGN GROUP Derleyen / Compiled by: Heval Zeliha Yüksel Mimar / Architect

Murat Şahin, Project DESIGN Group : “Yapıların cephelerinde, sosyal tesiste, merdivenlerinde ve sokaklarda doğal taş kullanmaktayız. Ayrıca peyzajdaki yürüme yollarımız da yine doğal taş ön gördük. Bina cephelerinde birkaç alternatifimiz vardı. İlk ortaya çıkacak ve örnek blok olarak nitelendirdiğimiz blokta cephelerde kayrak taşı kullanıyoruz. Sokakla temas kuran dış merdivenlerimiz de traverten seçildi. Sokaklarımızda yine alternatifli bir durumumuz var; ilk tercihimiz traverten. Tıpkı projedeki bütünlüğü açısından sosyal tesislerde kullandığımız gibi. Tabi kesim ve özellikleri özellikle sosyal tesiste farklılık gösterecek. Sulu kesim traverten öngörümüz var ilk planda. Bu alternatiflerden bakacağımız numunelere göre değişiklik gösterebilir. Proje farklı tipolojilerin bir araya gelmesiyle oluşan bir dokuyu temsil ettiği için sokak kavramı da ön plana çıkmaktadır. Bu da sokak duvarlarını (eğimli topoğrafyaya sahibiz) da doğal taş yapmamızı sağladı. Sokaktaki duvarları yerel bir taş seçeceğiz.” Murat Şahin, Project Design Group : “We are using natural stones in the facades of the structures, at the social facility, in their stairs and on the streets. Additionally, we also opted for natural stones on our walking paths of the landscape. We had several alternatives for the facades of the building. We are using slate stones in the facades of the block which we have described as sample blocks and which will be completed first. Travertine is opted for our exterior staircases contacting the street. We still have a multialternative situation for our streets yet our first choice is the travertine. Just as we used in the social facilities within the frame of project integrity. Of course, the cutting and its features will vary, especially in the social facility. For the first plan, we are willing to opt for waterjet cut travertine. It may vary depending on the samples which we will examine among these alternatives. As the project represents a texture formed by the combination of different typologies, the concept of street also comes to the forefront. This allowed us to veneer the walls of the street (we have a sloping topography) again with natural stones. We will choose a local stone for the walls of the street." natura | 74

natura | 75


proje | project

proje | project

Yalova’nın Dereliköy yerleşkesinde bulunan proje yaklaşık 330.000 m² ’lik bir araziye yerleşmektedir. Oldukça hareketli topoğrafyası, ılıman iklimi ve muhteşem deniz manzarasıyla insanları karşılayan proje arazisi, etrafında barındırdığı yeşil dokuyla insanlara bir kez daha doğayla iletişime geçme imkânı sunar.

Located in the Dereliköy settlement of Yalova, the project is situated on a land of approximately 330,000 sqm. Welcoming people with highly vibrant topography, mild climate and a magnificent sea view, the project site offers people the opportunity to communicate with nature once again along with the surrounding green texture.

Arazinin bu kendine has, doğal yapısı; proje konseptinin temelini oluşturmaktadır. Öyle ki burası için tasarlanacak yapıların bu doğal atmosfer içerisinde bir parça kaybolması, topoğrafya ile uyumlu olarak arazi bütününe yayılıp erimesi hedeflenmiştir. Bununla birlikte kullanıcı için hayal edilen atmosfer de; eğlenirken, dinlenirken, sokakta gezerken doğanın kokusunu hissedebilmek olmuştur.

This unique and natural quality of the land forms the basis of the project concept. So that it was aimed for the structures to be designed here to get lost in this natural atmosphere and to dissolve by spreading to the whole land in accordance with the topography. At the same time, perceiving the smell of nature while having fun, taking a rest or walking down the street became the atmosphere imagined for the user.

Bu doğrultuda kullanıcı için tasavvur edilen bu atmosferin sağlanabilmesi ve etkisinin kuvvetlendirilebilmesi için imar planının korunmasını istediği yeşil banttan çok sayıda yeni kollar çıkarılıp, yeşil dokunun bütün araziye yayılması sağlanmıştır. Oluşturulan yeşil doku içerisine eklemlendirilmesi hedeflenen proje birimleri hareketli topoğrafyaya uyumlu bir şekilde tasarlanırken, yeşilin kimi noktalarda kendilerine temas etmesine kimi noktalarda ise kendilerini çevrelemesine müsaade edecek şekilde araziye yerleştirilmiştir. Konut birimleri; arazinin yüzünü manzaraya dönmüş, yüksekte kalan yamaçlarında konumlandırılırken, eğimin giderek azaldığı bölgelere ise oteller yerleştirilmiştir. Farklı şekillenmeleri ve büyüklükleriyle çeşitlilik sağlayan konut birimlerinin birbirlerine eklemlendikleri noktalarda oluşturulan ve “hayat” adı verilen avlularla iki farklı dairenin birleştirilerek kullanılması sağlanırken, esas olarak; dışarıda oluşturulmuş olan atmosferin bir iç bahçe ile evin yani yaşamın içine çekilmesi hedeflenmiştir. Böylece kullanıcının yalnızca sokağa çıktığında deneyimlenebileceği bir atmosfer değil günlük yaşantısının bir parçası olabilecek bir atmosfer yaratılmıştır.

In order to provide this atmosphere for the user and to strengthen its effect in this direction, a large number of new paths were created from the green belt which the zoning plan rendered it to be preserved and it was ensured that the green texture spreads over the whole land. The project units which were aimed to be articulated into the created green texture, were designed in accordance with the vibrant topography and installed on the ground in way that the green texture touches them at some parts and surround them at different points. Housing units were positioned on high slopes facing the view and hotels were placed on gradually decreasing slopes. While two different flats get utilized by becoming combined with each other through atriums called ‘life’, which were formed on spaces where housing units that provide diversity through different shapes and sizes were articulated into each other; it was aimed for the created outdoor atmosphere to get drawn into the house and into life through a courtyard. This created an atmosphere that can be a part of everyday life, instead of an atmosphere where users can only experience when they go out.

Konut birimlerinin görüşünü daraltmamak adına üst katlara doğru parçalanarak şekillendirilen otel blokları, alt katlara doğru topoğrafyayla birlikte kademelendirilmiştir. Kademelendirilerek dışardan erişimin sağlanabilmesine imkân verecek şekilde tasarlanan bu alt katlar, kullanıcıların daha kolay erişmek isteyebileceği termal-açık havuzlar, spa merkezi, hamamlar, spor merkezi, güzellik merkezi, eğlence salonları

Shaped by being fragmentized towards the upper floors in order not to narrow the view of the residential units, the hotel blocks were cascaded towards the ground floors together with the topography. Designed to allow access from outside, these lower floors were equipped with social units such as thermal-outdoor pools, spa center, public baths, sports center, beauty center, and game centers which users may want to access

natura | 76

gibi sosyal birimlerle donatılmıştır. Otellerle birlikte sosyalleşmenin arttığı, arazinin en az eğimli, denize doğru ilerleyen dere boyu aksı ise projenin ana rekreasyon hattı olarak tanımlanmıştır. Arazi yapısı itibarıyla merkezde yer alan ve hem fiziksel hem de fonksiyonel yapısı sayesinde bütün proje alanından topladığı kullanıcıları en uç noktada sahille buluşturan bu hat; çeşitli peyzaj öğeleri, kiosklar ve mevcut dere arkının genişletilip tasarıma katılması ile zenginleştirilerek proje omurgası olarak düzenlenmiştir.

more easily. The seaward stream axis where socialization increases with the hotels and land slopes the least, was defined as the main recreation zone of the project. Located at the center due to the nature of the land and bringing together the users it gathers from the whole project area with the farthest beach point through its physical and functional structure, this axis was organized as the backbone of the project through getting enriched by various landscape elements, kiosks and integrating the existing waterway into the design following the widening process.

Projede konut ve otel birimlerinin yanı sıra içerisinde açık-kapalı termal ve soğuk su havuzlarının yer aldığı, arazi içerisine gömülerek olabildiğince kendini doğal atmosfer içinde gizleyen sosyal tesis binaları, kapalı otopark, sağlık merkezi, cami, okul ve restoran binaları da yine arazinin doğal yapısı ve proje ana konsepti çerçevesinde tasarlanmıştır.

In addition to the residential and hotel units of the project, the social facility structures nested as much as possible in the natural atmosphere which embody indoor and outdoor thermals and cold plunge pools, the indoor parking lot, health center, mosque, the school and restaurant buildings were also designed within the frame of the natural quality of the land and the main concept of the project.

Bütün bu atmosferiyle, projede; tasarımın ve tasarım sürecinin en önemli yönlendiricisi ve girdisini oluşturmuş olan doğal ortamın, kullanıcının hayat akışına ve gündelik yaşantısına birinci dereceden müdahil olması hedef alınmıştır.

Along with all of its atmosphere, the project aimed for the natural environment, which has formed the most important guide and input of the design and design process, to prelusively get involved with the life flow and daily life of the users.

natura | 77


proje | project

proje | project

KÜNYE

natura | 78

İşveren: Emay İnşaat Taahhüt San. Tic. A.Ş. (Kentplus) / Emlak Planlama İnşaat Proje Yön. ve Tic. AŞ Mimari Proje: Project Design Group Tasarım: Murat Şahin, Cengiz Gültek Proje Koordinatörü: Ayhan Öçkaç Konsept Proje Koordinatörü: Soner Bilgin Uygulama Proje Koordinatörü: Berrin Büyükşahin Proje Ekibi: Ayhan Öçkaç, Aylin Avan, Berrin Büyükşahin, Buket Altıntaş, Ediz Akyalçın, Erdal Canbaz, İnci Bora, Nihan Gül, Öykü Höbek Doğan, Pelin Karagözlü, Sedat Özdemir, Selda Süzgün, Selim Aygün, Soner Bilgin, Tuğba Özaşır, Vladimir Kalmik, Zsofia Török, Melis Duman, Nur Bilgin Peyzaj Projesi: Project Design Group Maket: ModelArt, Promak Tasarım Statik Proje: Haska Mühendislik Müşavirlik İnşaat San. Ve Tic. Ltd. Şti. Mekanik Proje: Mek Proje Mühendislik İnşaat Tes. Taah. San. ve Tic.AŞ Elektrik Proje: Tepaş Mühendislik İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. Alt Yapı Projeleri: Proce Proje Mühendislik Müşavirlik Zemin Etüdü: Uzamer Uzunalioğlu Zemin ve Yapı Malz. İnş. San. Tic. Ltd. Şti. Proje Süresi: 2016 - … Arsa Alanı: 330.896 m²

Credıts Client: Emay İnşaat Taahhüt San. Tic. A.Ş. (Kentplus) / Emlak Planlama İnşaat Proje Yön. ve Tic. AŞ Architectural Project: Project Design Group Design: Murat Şahin, Cengiz Gültek Project Coordinator: Ayhan Öçkaç Concept Project Coordinator: Soner Bilgin Application Project Coordinator: Berrin Büyükşahin Project Team: Ayhan Öçkaç, Aylin Avan, Berrin Büyükşahin, Buket Altıntaş, Ediz Akyalçın, Erdal Canbaz, İnci Bora, Nihan Gül, Öykü Höbek Doğan, Pelin Karagözlü, Sedat Özdemir, Selda Süzgün, Selim Aygün, Soner Bilgin, Tuğba Özaşır, Vladimir Kalmik, Zsofia Török, Melis Duman, Nur Bilgin Landscape Project: Project Design Group Model: ModelArt, Promak Design Static Project: Haska Mühendislik Müşavirlik İnşaat San. Ve Tic. Ltd. Şti. Mechanical Project: Mek Proje Mühendislik İnşaat Tes. Taah. San. ve Tic. AŞ Electrical Project: Tepaş Mühendislik İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. Infrastructure Project: Proce Project Engineering Consultancy Site Investigation: Uzamer Uzunalioğlu Zemin ve Yapı Malz. İnş. San. Tic. Ltd. Şti. Proje Duration: 2016 - … Land Area: 330,896 sqm natura | 79


proje | project

proje | project

S+S EVİ - ERPAY MİMARLIK S+S HOUSE – ERPAY ARCHITECTS Selin Biçer Yüksek Mimar/ Architect (MSc)

natura | 80

natura | 81


proje | project

İzmir ilinin Narlıdere ilçesinde yapılan proje, 4.380 m² parsel alanına sahip. Parselin getirdiği yönelimden dolayı yapı, daha çok kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda otur tulmuş. Çocuk odaları terası ve ana yatak odası birimleri kuzeybatı-kuzeydoğu aksları arasında denize doğru yönelmiş. Projenin ana kriterleri işverenin ya şam stili ve ailesine göre belirlenmiş. Aynı zamanda parselin içindeki mandalina ağaçları korunarak bölgenin bitki ör tüsü ile birlikte bir ya şam düşünülmüş. Bahçelerle çevrili bir yolla ula şılan parsele varıldığında yapının ziyaretçileri mümkün olduğunca doğal malzemelerle ve brüt beton yüzeylerle karşılaması öngörülmüş. Otopark ve yürüyüş yolları gri-siyah kuvars kayrak ta şından yapılmış ve bahçe duvarlarında da kültür ta şları mevcut. Cephede kullanılan brüt beton yüzeylerin yanı sıra kültür ta şı, flexystone ve thermowood kaplamalar da bulunuyor. Kültür ta şı bu projede dış mekân ile iç mekânı birleştirmek için düşünülmüş. Flexystone ise gerekli görülen cephelerin dinamikliğini sağlamak için seçilmiş. Doğramaların çevresinde alüminyum kompozit imalatlar yapılacak olup bunların cephede kaplamalarının bitim detayları için önemli olduğu düşünülmüş. 575 m² kapalı alana sahip kütleyi, fonksiyonları bakımından 3 ana kısma ayrılıyor: 1. Giriş, konuk odaları ve üstte çocuk odalarının olduğu bölüm, 2. Şef faf bir geçitle geçilen mutfak ve üstte ana yatak odası ve terası, 3. Salon bölümü. İşverenin günlük ya şantısı ve istekleri doğrultusunda sağ kolda, alt katta 2 adet konuk odası ve çama şır odası bölümü çözülmüş. Sol kolda ise yemek odası ve oradan şef faf bir geçitle mutfağa geçiliyor. solda ta ş bahçesi, sağda da yüzme havuzunun uzantısı içeriye kadar eşlik ediyor. 43 m²’lik mutfaktan bahçeye ve havuza geçerken geleneksel fırın ve barbekü bulunuyor. Yemek odası ile salon arasındaki çif t yönlü şömine birimleri ayırması için düşünülmüş. Çatı makasları ahşap ağırlıklı ve makaslarda ara eleman olarak çelik çizgisel elemanlar kullanılmış. Mekânın aydınlatmasında yüksek gabariden yararlanarak bant pencerelerin de yardımıyla günışığından olabildiğince faydalanmak hedeflenmiş. Girişin karşısındaki merdivenlerden üst kata ula şıldığında, kuzeynatura | 82

proje | project

Realized in the Narlıdere district of İzmir, the project holds 4,380 sqm of plot area. Due to the direction of the plot, the structure has mainly been positioned on the northwest-southeast axis. Terraces of children’s rooms and master bedroom units have headed towards the sea in between the northwest-northeast axis. The main criteria of the project were determined by client’s lifestyle and family. At the same time, it was envisioned for a life with the region’s vegetation through preserving the mandarin trees inside the plot. It is anticipated for the visitors to encounter with natural materials and exposed concrete surfaces as much as possible when arriving at the plot through a road surrounded by gardens. The parking lot and walkways are made of gray-black quartz slate and there are cultured stones also on the garden walls. In addition to the exposed concrete surfaces used in the facade, there are cultured stones, flexystones and thermowood coatings. In this project, cultured stones have been used to link indoor and outdoor spaces together. Flexystone was chosen to provide dynamism at the required facades. Aluminum composites will be implemented around the woodworks, which are considered important for the finishing details of the facade coatings. The block with an indoor area of 575 sqm is divided into 3 main sections in terms of its functions: 1. The entrance, the guest rooms and children’s rooms on the upper floor 2. A kitchen with a transparent passage and the master bedroom and terrace on top 3. The living room At the right section of the lower floor, two guest rooms and a laundry room have been designed in line with the daily life and requests of the client. At the left section, there is a dining room and the kitchen which can accessed via a transparent passage. The stone garden on the left and the extension of the swimming pool to the right extends over the interiors. There is a traditional oven and barbecue while accessing from the 43-sqm kitchen to the garden and the pool. The two-sided fireplace units between the dining room and the living room were designed to seperate units. Roof trusses are predominantly designed by wooden materials and linear steel elements were used as connecting elements in these trusses. In the scope of the lighting of the space, it was aimed to benefit as much as possible from daylight with the help of ribbon windows, taking advantage of the structure height. At the top floor which can be accessed via the stairs at the opposite of the entrance, there is a hall situated at the north-west section, embodying

Kültür taşı bu projede dış mekÂn ile iç mekÂnı birleştirmek için düşünülmüş. In this project, cultured stones have been used to link indoor and outdoor spaces together.

natura | 83


proje | project

batı kolunda çocuk odaları ve boydan boya cam açıklığında sahip bir hol bulunmakta. Alt ve üst kattaki bu açıklıklarda, içeriye düşüreceği gölgenin karakteristiğinden dolayı sürme kepenk sistemi tasarlanmış. Yine üst katta güneydoğu yönünde ana yatak odası, giyinme odası ve onunla bağlantılı ıslak hacim mevcut. Bu katta da giyinme odası ve ıslak hacim gibi yardımcı birimleri geçtikten sonra şef faf bir geçitle ana yatak odası ve terasına ula şılıyor. Ana yatak odası kuzeybatı, güneydoğu ve kuzeybatıya hakim olarak yerini almış...

proje | project

children’s rooms and a full length window opening. In these openings at the bottom and the top floors, a sliding shutter system was designed due to the characteristic of the shades. Again on the upper floor in the southeast direction, there are the master bedroom, the changing room and the wet areas which are connected with them. After passing through auxiliary units such as the dressing room and wet areas on this floor, the master bedroom and terrace units can be reached with a transparent passage. The master bedroom was positioned in order to dominate the northwest, southeast and northwest directions...

KÜNYE İşveren: Vasfi Ses Soyoğlu Projenin Yeri: Narlıdere, İzmir Proje Tarihi: 2015 İnşaat Tarihi: Ekim 2016- (devam ediyor) Mimari Proje: Alpay Acar (Erpay Mimarlık Mühendislik Ltd.Şti.) Statik Projesi: Ali Acar (Erpay Mimarlık Mühendislik Ltd.Şti.) Elektrik Projesi: A1 Asansör Elektrik Mekanik ve Tesisat Projesi: Gülcan Mühendislik Harita: Ar-Ge Harita Mühendislik Zemin Etüdü: Ediz Ferhat Ölçer Jeofizik: Ömer Doğan

natura | 84

Credıts Client: Vasfi Ses Soyoğlu Project Location: Narlıdere, İzmir Project Year: 2015 Construction Phase: October 2016 – (ongoing) Architectural Project: Alpay Acar (Erpay Architects & Engineering Co. Ltd.) Static Project: Ali Acar (Erpay Architects & Engineering Co. Ltd.) Electricity Project: A1 Asansör Elektrik Mechanics and Installation Project: Gülcan Engineering Survey: Ar-Ge Surveying & Engineering Land Survey: Ediz Ferhat Ölçer Geophysics: Ömer Doğan

natura | 85


iç mimarlık | interior design

iç mimarlık | interior design

SELİM KAHYAOĞLU EVİ - ERPAY MİMARLIK SELİM KAHYAOĞLU HOUSE – ERPAY ARCHITECTS Selin Biçer Yüksek Mimar/ Architect (MSc)

Ana bahçedeki dış duvar ve içerideki kotlamaları sağlayan duvarlar çeşitli damarlardan çıkmış farklı tonlardaki Alaçatı taşı ve eski yığma pres tuğlalardan oluşuyor. The external wall in the main garden as well as the interior walls providing the elevation differences, consist of Alaçatı stones in different tones and grains, as well as old masonry pressed bricks.

Yapının proje müellifine ulaşılamadığından, mal sahibinin isteği doğrultusunda 2014-2015 yılları arasında uygulanan bu iç mekân ve peyzaj ağırlıklı ça­lışma İzmir ilinin Alaçatı ilçesinde yer alıyor. Yapı ve yanında yer alan yaklaşık 500 m² alanındaki bahçe, projenin başlangıcında yüksek taş duvarlarla bölünmüş iki ayrı parsel halinde bulunuyormuş. İşverenin isteği doğrultusunda tekrar kotlandırılıp, mevcut yapının bahçesiyle arasında tek basamaklık kot farkı haline getirilmiş. Ana bahçedeki dış duvar ve içerideki kotlamaları sağlayan duvarlar çeşitli damarlardan çıkmış farklı tonlardaki Alaçatı taşı ve eski yığma pres tuğlalardan oluşuyor. Duvarlardaki açıklıklarda lento yerlerine ve zeminde, travers ahşaplardan faydalanılmış. Bina etrafı yürüme yollarında Ayvalık bölgesinden getirtilen değirmen taşlarının Alaçatı taşına eşlik edeceğini düşünülmüş. Bina girişi, otopark ve mutfaktan yüzme havuzuna giden yollarda kayrak taşına beyaz çakıl taşı eşlik ediyor. Tüm bu yolların ve zeminlerin bitim detaylarında Alaçatı taşının tozundan elde edilen dökme bordür şeritler yer alıyor. Mevcut yapının iç mekânında, fonksiyonu değişen odalardaki kapı boşluğu, niş gibi atıl duruma düşmüş ufak hacimler en iyi şekilde değerlendirilmeye çalışılmış. Şömine, pencere denizliği gibi yerlerde ahşap bitim elemanları tamamlayıcı olarak kullanılmış. Mutfak bölümü işverenin isteği doğrultusunda, taş kemer ve taş duvarlarla, ahşapların sıcak ve samimi renkleriyle eski Alaçatı evlerinin mutfak konseptine yaklaştırılmak istenmiş. Mutfak tezgâhında, yapıda hâkim olan taş düşünülerek çimstone seçilmiş…

natura | 86

This indoor and landscape-oriented work, which was implemented between 2014 and 2015 in accordance with the request of the client, because the designer of the project can not be achieved, is located in the Alaçatı province of İzmir. At the beginning of the project, the building and the adjacent garden of about 500 sqm were in two separate plots divided by high stone walls. Upon the request of the client, the elevation has been reorganized and led to a single-grade difference between the garden and the existing structure. The external wall in the main garden as well as the interior walls providing the elevation differences, consist of Alaçatı stones in different tones and grains, as well as old masonry pressed bricks. Traverse woods have been opted for the lintel spaces of the wall openings and also the floors. It was envisioned that the millstones acquired from the Ayvalık district would be a good match for the Alaçatı stones to use on the walkways around the building. Slatestones are accompanied by white pebbles at the entrance of the building and also on the path connecting the swimming pool with the parking area and the kitchen. Finishing details of all these paths and floors embody casted curb strips obtained from the dust of Alaçatı stone. In the interiors of the existing structure, idle and small volumes in rooms with various functions such as doorways and niches have been treated to be evaluated in the best way possible. In spaces like the fireplace and windowsills, wooden finishing elements have been used as complementary materials. Upon the request of the client, the kitchen section was converged to the kitchen concept of old Alaçatı houses along with stone arches, stone walls and warm and intimate colors of timbers. In the kitchen counter, cimstone was selected for stones dominate the entire structure...

natura | 87


iç mimarlık | interior design

iç mimarlık | interior design

KÜNYE İşveren: Selim Kahyaoğlu Proje Yeri: İzmir/ Alaçatı Proje Tarihi: 2014 Yapım Tarihi: 2014-2015 İç Mekan & Peyzaj Proje: Alpay Acar Yüklenici: Betaş İnşaat AŞ

Credıts Client: Selim Kahyaoğlu Project Location: İzmir / Alaçatı Project Year: 2014 Construction Phase: 2014-2015 Interior Design & Landscape Project: Alpay Acar Contractor: Betaş Construction Inc.

Bina etrafı yürüme yollarında Ayvalık bölgesinden getirtilen değirmen taşlarının Alaçatı taşına eşlik edeceğini düşünülmüş. Bina girişi, otopark ve mutfaktan yüzme havuzuna giden yollarda kayrak taşına beyaz çakıl taşı eşlik ediyor. It was envisioned that the millstones acquired from the Ayvalık district would be a good match for the Alaçatı stones to use on the walkways around the building. Slatestones are accompanied by white pebbles at the entrance of the building and also on the path connecting the swimming pool with the parking area and the kitchen.

natura | 88

Mutfak bölümü işverenin isteği doğrultusunda, taş kemer ve taş duvarlarla, ahşapların sıcak ve samimi renkleriyle eski Alaçatı evlerinin mutfak konseptine yaklaştırılmak istenmiş. Upon the request of the client, the kitchen section was converged to the kitchen concept of old Alaçatı houses, along with stone arches, stone walls and warm and intimate colors of timbers.

natura | 89


iç mimarlık | interior design

ECOSTAR Ofis Projesi - EDDA MİMARLIK ECOSTAR Office Project - EDDA Architecture Eda Tahmaz İç Mimar / Interior Architect

natura | 90

iç mimarlık | interior design

Doğal Taş / Natural Stone: Silver Grey, Savannah Grey, Rosa Agata Mahal / LOCATION: Sirkülasyon alanları / CIRCULATION areas Kullanım Yeri / Place of use: Zemin ve Duvar / Floor and Wall (140x90cm)

natura | 91


iç mimarlık | interior design

ECOSTAR – Termoısı AŞ, geçmişi çok eskilere dayanan ve bulunduğu sektörün öncü firmalarındandır. Kuruluşu 1967 yılına uzanan firma ilk temellerini Maltepe’deki üretim tesislerinde atmış, daha sonraları 1997 de Çorlu da bulunan bugünkü modern üretim tesislerine taşınmış, fakat Maltepe de ki eski üretim tesisleri şirket merkezi olarak faaliyet göstermeye devam etmiştir. Ancak yıllar içerisinde şirket merkezinin, fiziki şartlar olarak daha uygun ve firma gelişimine olanak sağlayacak şekilde yeni bir noktaya taşınması ihtiyacı doğmuştur. Hızla gelişmekte olan Kartal bölgesi lokasyon olarak seçilmiş ve bu bölgenin prestijli projelerinden biri olan Monumento Kartal projesi ofis merkezi olarak seçilmiştir. Monumento Kartal Projesi Anadolu Adaket Sarayı’na yakın olması nedeni ile daha çok hukuk firmaları ve avukatlara yönelik bir planlama sonucu her katında bağımsız 10 ayrı ofis olan 15 katlı bir blok olarak planlanmış. ECOSTAR proje yapım aşamasında iken bir katın tamamını ofis katı olarak kullanmak amacı ile satın almış. Proje hakkında ilk görüşmeler sonucunda alınan bilgiler ışığında ve tarafımıza aktarılan firma içi planlama ve yapılanma kurgusu üzerinde plan alternetifleri çalışılmaya başlandı. Tabii ki başlangıçta bu planlamayı yaparken, her katında on ayrı ofis olması öngörülmüş bir binada, karşımıza bazı fiziksel zorluklar çıktı. Bu nedenle kat içi sirkülasyon alanlarının planlanması ve ıslak hacimlerin yerleşiminde bağlayıcı, istesek de değiştirilmesi mümkün olmayan unsurlar bulunmakta natura | 92

iç mimarlık | interior design

ECOSTAR – Termoheat Inc., is a company whose past is dated back to so old times and which is one of the leading companies of the sector to which it belongs. The company, whose first foundation had extended to the year of 1967, in the production facilities in Maltepe, and then later in 1997, moved to the production facilities of today in Çorlu, but continued to operate in the old production facilities in Maltepe as the head office of the Company. However, over the years, a need has risen for the head office’s moving to a new point, which was more convenient in terms of its physical conditions and in a way, for to provide the opportunity of company development. Kartal region which is rapidly developing, has been selected as the location and the Monumento Kartal Project, one of the most prestigious Projects of the region, has been selected as the head Office, as well. The Monumento Kartal Project, due to its being near to the Anatolia Courthouse, was planned as having independent 10 separate Offices in each floor and a 15- storey block, as a result of a planning oriented mostly towards the law firms and lawyers. ECOSTAR bought the whole of a floor with the aim of using as an office floor, during the Project’s construction stage. The plan alternatives were started to be studied, in the light of the information taken in the first negotiations about the Project and on the intra-company planning and structuring set-up. Of course, while we were making this planning, the building, in which ten separate offices in each floor were envisaged to be placed, raised some physical difficulties to us. For this reason, there were some elements in the planning of the intra-floor circulation areas and the allocation of the wet volumes which

idi. Bu sebeple oluşturulan plan alternatifleri içerisinde bina çekirdeği etrafında yer alan bir dairesel formlu sirkülasyon alanı ve ıslak hacim yerleşimi daha uygun gözüktü ve tercih edildi. Planlama olarak, yönetici ofisleri Ofisleri ile diğer birimlerin birbiri ile iç içe olması, ancak bu sağlanırken yönetim ofislerine ulaşımın belli sınırlar içinde olması ve sınırlandırılması talep edildi. Bu nedenle ofis katı bina çekirdeğini oluşturan asansör holü etrafında ikiye bölünerek, iki ayrı giriş oluşturuldu. Tüm departmanlar dairesel formlu ana sirkülasyon alanına bağlı olarak ve birbirleri ile olan ilişkilerine göre konumlandırıldı. Bu dairesel ve organik form genel olarak mekân içinde, gerek malzeme seçimlerinde gerekse mobilya ve bölmelerde tasarım mottosunu oluşturdu. Genel olarak tüm departmanlar kendi içerisinde açık ofis planında yer alırken, her bir departman birbirinden cam bölücülerle ayrıldı. Dış cephenin tamamı cam giydirme cephe olan binanın iç bölücüleri de cam olduğu için gün ışığı tüm ofis içinde maksimum seviyeye çıkarılmış oldu. Genel olarak mekânlarda kullanılan tüm renkler firma kurumsal kimliğini mekâna yansıtan renklerden seçildi. Ayrıca her departman içerisinde firma uygulamalarını ve ürünlerini yansıtan görsellere sıklıkla yer verildi. Binanın ön cephesinde her katta yer alan kat bahçesi ve terası, çalışanların yoğun iş temposunu üzerlerinden atabilmeleri ve dinlenebilmeleri için tasarlandı. Departmanların hepsinde zeminde halı kullanıldı (Interface-Straightforward). Dolaplar, çalışma masaları gibi mobilyalar yerinde özel olarak tasarlandı. Genel olarak beyaz ağırlık ofis mobilyalarında farklı renklerle belli bölgelerde farklılıklar yaratıldı. Yönetim bölümü ofisleri ise zemin kaplaması halı olmakla birlikte, tüm mobilyalar doğal ahşap renk ve dokusundadır.Belli bölümlerde ahşap tavanlarla aydınlatma beraber çözümlenerek bütünlük sağlandı. Aydınlatma elemanları Kreon ve Avolux firmasının ürünlerinden seçildi.

were binding and impossible to be changed, though we wished to do so. Among the plan alternatives created for this reason, a circulation area with a circular form, placed around the nucleus of the building, and a wet area allocation seemed more convenient and was preferred. As a planning, it was demanded that the administration offices being intertwined with the other units, however, while providing this, reaching the administration offices being in certain limits and being restricted. For this reason, by dividing the office floor into two around the elevator hall which constituted the building nucleus, two separate entrances were formed. All the departments were positioned in connection to the main circulation area with a circular form and according to their relationship with each other. This circular and organic form, constituted our design motto generally inside the space, both in material selection and the selection of the furniture and separations. Generally, as all the departments were situated in the open office plan in themselves, each department was separated from each other with glass separations. As the whole of the facade of the building’s was glass coated and also the internal separators’ being glass, daylight was raised into a maximum level in all the office. Generally, all the colours were selected from the colours which reflected the firm corporate identity to the space. Also, in each department, visuals which reflected the firm applications and products, were frequently given place. In the facade of the building, the floor garden and terrace which were placed in every floor, were designed as to have the workers relieve their tiredness of the intense work rhythm and having a rest. Carpets were used in all the departments (Interface-Straightforward). Furniture, cabinets, work tables were all designed according to their places and as special designs. Generally, in the predominantly white office furniture, in certain places, differences were created. Besides the administration offices’ floor coating was carpet, all the furniture were in natural wood colour and texture. In certain parts, by solving the wooden ceilings and the lighting together, integrity was provided. The illumination elements were selected from the products of Kreon and Avolux firm.

natura | 93


iç mimarlık | interior design

iç mimarlık | interior design

KÜNYE Mimar: Eda Tahmaz Ekip: Eda Tahmaz, Selim Sağlık,Tuğçe Tunç Proje yeri: Kartal / İstanbul İşveren: Ecostar – Termoısı Sistemleri Tic ve San AŞ. Yüklenici: EDDA Mimarlık Tip: Ofis Proje Tarihi: 2015 İnşaat Tarihi: 2015 İnşaat Alanı: 1.000 m² Fotoğrafçı: Engin Yıldız

natura | 94

Credıts Architect: Eda Tahmaz Team: Eda Tahmaz, Selim Sağlık,Tuğçe Tunç Project Place: Kartal / Istanbul Employer: Ecostar – Termoisi Heat Systems Trade and Ind. Inc. Contractor: EDDA Mimarlık (EDDA Architecture) Type: Office Project Date: 2015 Construction Date: 2015 Construction Area: 1,000 m² Photographer: Engin Yıldız

natura | 95


iç mimarlık | interior design

Odeabank Türkiye Genel Müdürlüğü GMW MıMARLIK Odeabank Turkey Headquarters GMW MIMARLIK

iç mimarlık | interior design

Doğal Taş / Natural Stone: Honlu Bruno Perla Mahal / Location: Kış Bahçesi / Winter Garden Boyutlar / Dimesions: 750 x 500 mm

Derleyen / Compiled by: Heval Zeliha Yüksel Mimar / Architect

natura | 96

natura | 97


iç mimarlık | interior design

iç mimarlık | interior design Doğal Taş / Natural Stone: Honlu Bruno Perla Mahal / Location: Info Alanı Zemin / Info floor Boyutlar / Dimesions: 750 x 500 mm

Bir Bank Audi kuruluşu olan Odeabank, Türkiye’deki genel merkez ofislerini, İstanbul’un en prestijli iş bölgelerinin başında gelen Levent’e taşımaya karar verip Büyükdere Caddesi üzerinde, A+ ofis binası olan 42 katlı Levent 199 Plaza’nın 34-40 katları arasındaki toplam 7 katta yaklaşık 8.200 metrekarelik bir ofis alanını kiralamış ve iç mimari hizmetleri için GMW MIMARLIK’ı görevlendirmiştir. GMW MIMARLIK, ağırlıklı olarak genç olan banka çalışanlarını merkezde tutarak motivasyonu artırmaya yönelik ve aynı zamanda da bankanın açıklık, şeffaflık, güven, sürdürülebilirlik, yaratıcılık ve teknolojiyi temel alan kurumsal değerlerinin, mevcut binanın kısıtları ve fırsatlarıyla birlikte entegre eden bir tasarımı hedeflenmiştir. Bankanın bulunduğu katlarda binanın dört cephesi de farklı bir İstanbul manzarasına sahiptir. GMW MIMARLIK’ın mekânsal çözümlerinde de, dışarıyla olan bağlantı hiç koparılmadan, çalışanlara 360 derece şehir manzarası ile bulundukları bu çok ayrıcalıklı ve özel konum hep vurgulanmak istenmiştir.

natura | 98

İç mimari tasarımda, tüm bu manzaralar, kendi özelliklerini yansıtacak ve güçlendirecek şekilde mekânlara dönüştürülmüştür. Her katın kuzeygüney aksında, rahatlatıcı ve yaratıcı bir atmosfer yaratılmış, Boğaz’ın formunu da yansıtacak şekilde de organik, hareketli ve renkli mobilyalar kullanılmıştır. 36. katta yer alan, iki kat yüksekliğindeki hacme sahip büyük bitkilerle yeşillendirilmiş kış bahçesi tüm genel merkezin odak noktasıdır ve aynı zamanda barındırdığı toplantı noktaları, kahve barı ve oturma alanları alternatif çalışma, toplanma, dinlenme alanları ve çok amaçlı salon olarak hizmet vermektedir. İçeri doğru daha derin hacimlere sahip olan doğu ve batı cephelerine bakan alanlar ise banka çalışanlarının çoğunluğunun çalıştığı açık ofis olarak tasarlanmış, fotokopi odası gibi kapalı servis mekânları bu yönde çekirdeğin etrafında gruplanarak doğal ışığın tüm çalışma alanlarına yeterli şekilde dağılımı sağlanmıştır. Bu açık ofis alanları düzenli ve efektif bir yerleşimle bankacılığın “ciddi” yüzünü de yansıtmaktadır. Değişik fonksiyonlara uygun esnek çalışma alanları yaratılarak, toplantı, sosyalleşme, işbirliği yapma, konsantre olma, öğrenme ve öğretme gibi çalışanların ihtiyaç duyacakları fonksiyonlara uygun alanları seçmelerine olanak tanınmıştır. Normal katlarda dik olmayan açılı köşeler standart masa yerleşimini zorladığı için bu köşelerde toplantı odaları ve daha ferah yerleşim gerektiren yönetici odaları çözülmüştür. CEO ofisi ve yönetim kurulu toplantı odası, kurul üyelerinin İstanbul ruhunu ve dinamizmini güçlü bir şekilde hissedecekleri, en üst katta İstanbul Boğazı’na hakim cepheye yerleştirilmiştir. Mobilya ve malzemeler tasarım konseptini yansıtacak şekilde seçilmiştir: yumuşak ve natürel tonlar ofis alanlarında, renkli kumaşlar ise paylaşımlı alanlarda bulunur. Çekirdek kısımlarındaki şeffaf cam, boyalı cam, kompakt lamine ve kumaş paneller, ofisin genel ilham veren ve sakin havasını yansıtmak amacıyla, dengeli bir şekilde akustik özellikleri de dikkate alınarak kullanılmıştır. Yüksek kaliteli doğal taşlar, ahşap, deri ve bronz malzemeler ise hacimlerde daha samimi ve sofistike bir hava yaratmıştır. Çevresel etki dikkatle incelenmiş, tüm malzemeler bu doğrultuda karbon ayak izi, içerik ve bakım-onarım ihtiyaçları gözetilerek seçilmiştir. Dışarıyla direkt görsel ilişki ve görsel kalite iç mimaride desteklenmiştir. Taşıyıcı olmayan tüm bölücü duvarlar, tavanlar ve yükseltilmiş döşemeler ileride yapılabilecek değişiklere kolaylıkla adapte edilebilmesi ve değişikler sırasında devam eden operasyonları etkilememesi için sökülebilir olarak tasarlanmıştır.

In the scope of interior design, all these landscapes are transformed into spaces that reflect and strengthen their own characteristics. On the northsouth axis of each story, a relaxing and creative atmosphere has been created and organic, moving and colored furnitures have been used in order to reflect the Bosphorus form. Located on the 36th story and decorated with large green plants having the heights of two stories, the greenhouse is the focal point of the entire head office and also serves as a multipurpose hall along with meeting spaces, coffee bar, sitting areas and alternative areas for working, assemblage and recreation. Areas facing the eastern and western facades, which have deeper inward volumes, are designed as open offices where the majority of the employees work, and the indoor service spaces such as the copy room are grouped around the core so that the natural light can be adequately distributed to all working spaces. These open office spaces also reflect the ‘serious’ side of banking along with an organized and effective layout. By creating flexible working areas suitable for various functions, employees are given the opportunity to choose the areas for the functions they require such as meeting, socializing, cooperating, concentrating, learning and teaching. Since the non-vertical angles on normal floors prevent the standard table layout, the issue in these corners has been solved by positioning meeting rooms and also the manager rooms which require a more spacious layout. The CEO office and the boardroom are positioned on the facade dominating the Boshporus on the top floor, where board members will feel the essence and dynamism of Istanbul in a powerful fashion. The furnitures and materials have been chosen to reflect the design concept: soft and natural tones are found in office spaces and colored fabrics are situated in common areas. Transparent glass, painted glass, compact laminate and fabric panels in the core parts have been used in a balanced manner by considering the acoustic features, in order to reflect the inspiring and serene ambience of the office. As for high quality natural stones, wood, leather and bronze materials, they have created a more intimate and sophisticated atmosphere inside the volumes. The environmental impact has been carefully examined and all materials have been selected in this direction, taking into consideration the carbon footprint, content and maintenance/repair requirements. The direct visual relation with the outside and visual quality is supported with interior design. All non-load bearing and separating walls, ceilings and raised floors are designed to be easily demountable so that they can be readily adapted to future changes and not affect ongoing operations during these changes.

Functioning within the body of Bank Audi, Odeabank has decided to move their Turkey headquarters to Levent, one of the most prestigious business districts of Istanbul; leased an office space of 8,200 sqm on 7 floors (from 34 to 40) in Levent 199 Plaza, an A+ certificated office building with 42 stories and commissioned GMW MIMARLIK for the interior design services. GMW MIMARLIK aimed at a design that fosters motivation by keeping at the center the bank employees who predominantly consist of young staff and at the same time integrating the corporate values of the bank which are based on openness, transparency, trust, sustainability, creativity and technology, with restrictions and opportunities of the existing building. All of the four facades of the building embodying the bank floors have different views of Istanbul. Also within the spatial solutions of GMW MIMARLIK, this highly privileged and special position is emphasized for the employees along with a 360-degree city view, without losing the connection with the outside world.

natura | 99


iç mimarlık | interior design

Doğal Taş / Natural Stone: Sahara Noir Mahal / Location: Info Desk

KÜNYE Proje Adı: Odeabank (Bank Audi) Türkiye Genel Müdürlüğü Proje Yeri: Istanbul Proje Ofisi: GMW MIMARLIK Tasarım ve Mimari Proje Ekibi: Dicle Demircioğlu, Russell Jones, Günsel Reçeloğlu Kurt, Selcen Karatay, Damla Turan, Zeynep Sümbül Enhoş, Ceyda Cihangir, Semiha Altıntaş, Bengisu İlksoy İşveren: ODEA BANK AŞ Ana Yüklenici: SİSTEMA TEKNOLOJİK YAPI TAAHHÜT SERVİS SAN. TİC.LTD. ŞTİ. Proje Başlangıç Yılı: 2014 Proje Bitiş Yılı: 2015 İnşaat Başlangıç Yılı: 2014 İnşaat Bitiş Yılı: 2015 Toplam İnşaat Alanı (m2): 8.200 m2

natura | 100

Credıts Project Title: Odeabank (Bank Audi) Headquarters Project Location: Istanbul Project Office: GMW MIMARLIK Design and Architectural Project Team: Dicle Demircioğlu, Russell Jones, Günsel Reçeloğlu Kurt, Selcen Karatay, Damla Turan, Zeynep Sümbül Enhoş, Ceyda Cihangir, Semiha Altıntaş, Bengisu İlksoy Client: ODEA BANK INC. Main Contractor: SİSTEMA TEKNOLOJİK YAPI TAAHHÜT SERVİS IND.TRADE.CO.LTD. Project Start: 2014 Project End: 2015 Construction Start: 2014 Construction End: 2015 Total Construction Area (m2): 8,200 sqm


iç mimarlık | interior design

B30 - KAAN ARCHITECTEN Selin Biçer Yüksek Mimar/ Architect (MSc)

natura | 102

iç mimarlık | interior design


iç mimarlık | interior design

iç mimarlık | interior design

KÜNYE

1917’de Daniel E. C. Knuttel tarafından bir bakanlık binası olarak tasarlanan B30, Hollanda’nın 1. sınıf binalarından biri olarak güçlü ve farklı bir mimari karaktere sahip. Kapalı ve hiyerarşik bir bina olan B30’u bu yeni tasarım, çağdaş ve son teknolojilerle bezeli çalışma ortamına uyumlu şekilde açık ve davetkâr bir ortama dönüştürüyor Lokanta, kafe, oditoryum, kütüphane, toplantı ve seminer odaları gibi erişilebilir ve şeffaf bir genel zemin katına sahip olan B30, yeni bir mozaik taban desenli geniş bir orta avlusuyla çeşitli kurumların çalışma alanlarını barındıran üstteki dört kat bağlantı kuruyor. Bu yapı hükümetin şeffaf politikalarına ilişkin çağdaş fikirler için yer açıyor; merak uyandıran ve araştırmaya/tartışmaya davet eden ortak bir vizyonun mekânsal bir ifadesi haline geliyor. Yeni eklerin cepheleri taş ile doldurulmuş, kumla üflenmiş bir beton çerçeveden ve orijinal binanın tonlarına uyan bir renklendirme maddesinden oluşuyor. Dahası, hiyerarşik ilişkilerdeki değişim ve zemin katın önemi cephede pencerelerin genişlemesiyle ifade edilmiş; açıklıklar binanın taş desteklerine kadar indirilmiş ve pencere eşiklerini aşağıya kaldırıp söveleri uzatılmış... natura | 104

Originally built in 1917 by Daniel E. C. Knuttel as a ministry building, B30 has a quite powerful and distinct architectural character as a Grade 1 listed building in Netherlands. Being an enclosed and hierarchical building, B30’s new design turns into an open and inviting setting in accordance with a working environment adorned with contemporary and cutting edge technologies. Featuring an accessible and transparent ground floor which embodies restaurant, café, auditorium, library, meeting and seminar rooms, B30 connects with the four upper floors embodying the workspaces of various institutions along with a spacious atrium covered with new mosaicpatterned floors. This structure paves the way for contemporary ideas related to the transparent policies of the government and becomes the spatial expression of a shared vision which fosters curiosity and invites for research/debate. The facades of the new additions consist of a sandblasted concrete frame which is filled with stones and a coloring material which matches the tones of the original building. Moreover, changes in hierarchical relations and the significance of the ground floor have been expressed in the facade by enlarging the windows; the openings have been lowered to the stone plinth of the building, the window sills have been taken down and the jambs have been extended...

Projenin Yeri: Lahey, Hollanda Mimarlık Ofisi: Mimarlar KAAN Tasarım Ekibi: Kees Kaan Vincent Panhuysen ve Dikkie Scipio) Proje Ekibi: Tjerk de Boer, Timo Cardol Kevin Claus Sebastian van Damme, Paolo Faleschini, Raluca Firicel Cristina Gonzalo Cuairán Walter Hoogerwerf Marlon Jonkers Hedwig van der Linden Loes Martens, Marija Mateljan Giuseppe Mazzaglia Maurizio Papa, Ismael Planelles Naya Christian Sluijmer ve Koen van Tienen İşveren: Merkezi Hükümet Emlak Ofisi - Rijksvastgoedbedrijf (birincil müşteri), Facilicom Services Group BV (doğrudan müşteri) Proje Tarihi: 2012 – 2015 Yapım Tarihi: 2015 – 2017 Proje Alanı: 21.000 m² Ana Yüklenici: Breijer Bouw & Installatie İnşaat Danışmanı: Pieters Bouwtechniek Restorasyon Danışmanı: Braaksma & Roos Architectenbureau Teknik Tesisat Danışmanı: Breijer Bouw & Installatie Elektrik ve Tesisat Projeleri: Breijer Bouw & Installatie Yapı Fiziği, Yangın Kontrolü ve Akustik Projesi: Deerns Mali Danışman: RebelGroup Aydınlatma Tasarımı: Studio Rublek Mozaik Tasarım Sanatçısı: Rob Birza Terrazzo Mozaik Uygulama: Van der Zande Terrazzo en Mozaiek Ortaklar: Facilicom, Braaksma & Roos Architectenbureau, Breijer Bouw en Installatie, Deerns, Pieters Bouwtechniek, RebelGroup ve Studio Rublek Fotoğraflar: Karin Borghouts, Sebastian van Damme Kapalı Mekân Zeminleri: Kireçtaşı Dış Mekân Zeminleri: Kireçtaşı

Credıts

Seminar foyer - pivoting door detail

foyer 1

6

8

3

6

2

3 terrace/garden

5

4

auditorium

7

4

2

1. Prefab concrete elements, profiled, san/marble surcharge, top acetified 2. Curtain wall, aluminum, anodized and gloss polished, steel structure 3. Pivoting door (5,5x2,8m), profiles and sheets aluminum, anodized and gloss polished, steel structure 4. Gutter, covered with perforated plate, aluminum, anodized and gloss polished 5. Terrace/garden, Limestone, Cenia burned 6. Acoustic plaster 7. Foor Limestone Ramon Grey, honed 8. Wall facing and top cover Limestone Ramon Grey, honed

Project Location: The Hague, Netherlands Architecture Office: KAAN Architecten Design Team: Kees Kaan, Vincent Panhuysen and Dikkie Scipio Project Team: Tjerk de Boer, Timo Cardol, Kevin Claus, Sebastian van Damme, Paolo Faleschini, Raluca Firicel, Cristina Gonzalo Cuairán, Walter Hoogerwerf, Marlon Jonkers, Hedwig van der Linden, Loes Martens, Marija Mateljan, Giuseppe Mazzaglia, Maurizio Papa, Ismael Planelles Naya, Christian Sluijmer and Koen van Tienen Client: Central Government Real Estate Agency – Rijksvastgoedbedrijf (primary client), Facilicom Services Group BV (direct client) Project Phase: 2012 – 2015 Construction Phase: 2015 – 2017 Total Project Area: 21,000 sqm Main Contractor: Breijer Bouw & Installatie Construction Consultant: Pieters Bouwtechniek Restoration Consultant: Braaksma & Roos Architectenbureau Technical Installations Consultant: Breijer Bouw & Installatie Electric and Installation Projects: Breijer Bouw & Installatie Building Physics, Fire Control and Acoustics: Deerns Financial Consultant: RebelGroup Lighting Design: Studio Rublek Mosaic Design Artist: Rob Birza Terrazzo Mosaic Implementation: Van der Zande Terrazzo en Mozaiek Partners: Facilicom, Braaksma & Roos Architectenbureau, Breijer Bouw en Installatie, Deerns, Pieters Bouwtechniek, RebelGroup and Studio Rublek Photographs: Karin Borghouts, Sebastian van Damme Indoor Floors: Limestone Outside Floors: Limestone

natura | 105


iç mimarlık | interior design

iç mimarlık | interior design

TERRACITY ANTALYA AVM

NİTELİKLİ, YENİLİKÇİ, YÖNLENDİRİCİ, YARATICI VE GÜNCELLİĞİNİ KORUYAN AVM

TERRACITY ANTALYA SHOPPING CENTER

A QUALIFIED, INNOVATIVE, GUIDING AND CREATIVE CENTER WHICH MAINTAINS ITS ACTUALITY Yıldız Ağan, Mimari Aydınlatma Tasarımcı / Architectural Lighting Designer

natura | 106

natura | 107


iç mimarlık | interior design

Antalya Lara’da 48.000 m2 kiralanabilir alanda, 180 markaya ev sahipliği yapan TERRACITY Alışveriş Merkezi, nitelikli yapısı ile en gözde alışveriş merkezi olma özelliğini korumaktadır. Yapı, dört adet bodrum kat, zemin kat, birinci kat ve ikinci katlar ile teras kattan oluşmaktadır. Üç adet bodrum kat kapalı otopark olarak düzenlenmiş, birinci bodrum katta hipermarket ve büyük mağazalar yer almıştır. Proje, çevresel nitelikler göz önünde bulundurularak sürdürülebilir tasarım ilkeleriyle planlanmıştır. Projenin mimari tasarımı, Antalya’nın iklimsel koşulları; yazları sıcak, kışları ise ılık deniz kıyısında yer alması, projenin tasarım temasını oluşturmuştur. Yapının formu iklimlerin vurgusuna imkân sağlarken, yapılan tasarım aynı zamanda farklılaştırma ile büyük alanlar içinde misafirlerine yönlendirme mesajlarını verebilmektedir. Büyük metrekareler üzerinde kurulan AVM projeleri, her gün farklı misafirlerine ve birçok değerli markaya ev sahipliği yapması gereği, aydınlatma tasarımın bakış açısı, sosyal sorumluluk içermektedir. Bu bağlamda

natura | 108

iç mimarlık | interior design

Hosting 180 brands on a 48,000 sqm of leasable area in Lara, Antalya; TERRACITY Shopping Center maintains its characteristic of being the most popular shopping center with its qualified structure. The structure consists of four basement floors, a ground floor, the first floor, the second floor and a terrace. The three basement floors were organized as an indoor parking lot and the first basement embodies a hypermarket and big stores. The project was planned through sustainable design principles, by taking into consideration the environmental characteristics. The architectural design of the project and the climatic conditions of Antalya; positioned right along the hot seaside in the summer and warm during the winter, shaped the design theme of the project. While the form of the structure enables the emphasizing of the climates, the implemented design can also give guidance messages to the guests in large spaces through differentiation. Owing to the fact that the shopping center projects installed on large square meters, host different guests and many esteemed brands each day, the pers-

TERRACITY AVM’nin aydınlatma tasarımı, mimarinin senaryosu ile şekillenmiştir. Mimarinin tasarımından farklı algılara yol açmayacak şekil ve nitelikte gereken aydınlatma yüzeylerini ve odaklamalarını, ortak tema ile belirlemiştir. Gereken aydınlatma düzeyi ile mekânı ve objeleri gösterebilmenin dışında, öncelikleri ve hikâyenin ayrıştırılarak algılanmasını kontrol edebilen tasarım planlanmıştır. Misafirlerine karmaşık bilgi vermeden yönlendirici ve akılda kalıcı mesajları verebilecek şekilde tasarlanmıştır. Bu projede de mimari ile ortak bir tasarım dili kullanılarak prensipler dâhilinde bölgeler farklılaştırılmıştır. Çok amaçlı kullanılan alışveriş merkezleri için yapılan aydınlatma çözümleri, mimariye saygılı kalması ile beraber, fonksiyonlara yönelik teknik değerlerini sağlarken yönlendirici ve ilgi yaratacak dokunuşları ile planlanmalıdır. Fizyolojik aydınlatma değerlerinin objeler üzerinde sağlanmış olması, tek başına mekânsal ve objesel algı için yetersizdir. Üç boyutlu algı tekniklerinin ve görme konforunu sağlayacak ışık kaynaklarının renk geriverim değerlerinin kamaşmayı engelleyecek ürün seçimlerinin de dikkate alınması gerekir. Unutmamak gerekir ki; bir mekâna girince sadece yere bakmayız, öncelikle bakış açısında yer alan duvar ve tavanları algılarız. Yeterli düzeyde aydınlatma değerinin sadece döşemede oluşturulmuş olması, özellikle çok kapsamlı ve büyük alanlı alışveriş merkezlerinde, güven yaratmayacağı gibi ticari boyutunda da ilgi yaratmayacaktır. Yapı üç boyutunun da gereken farklılıklarda aydınlatma oranları ile dengeli kontrast huzmeleri ile ortaya çıkarılması gerekir. TERRACITY AVM Girişleri, misafirlerini doğu ve batı yönünden atriyum derinlikleri ile karşılarken, tasarım orijinini oluşturan atriyum bölgeleri, alışveriş merkezinin meydanları tadında ortak mekânları oluşturmuştur.

pective of the lighting design requires a social responsibility. In this context, the lighting design of the TERRACITY shopping center was shaped by the scenario of architecture. The required lighting surfaces and their focuses in various shapes and qualifications which do not lead to different perceptions from the architecture design, was determined by the common theme. A design that can control the priorities and the perception of stories through segregation was achieved through the needed level of lighting and revealing the space and objects. It was designed in a way that gives guiding and catchy messages without giving complex information to its guests. The areas in this project were also differentiated within the frame of the principles by using a common design language with its architecture. Lighting solutions for multipurpose shopping centers should be planned through guiding and intriguing touches which provide technical values for their functions along with a consideration for architecture. Merely providing the values of physiological illumination on objects is inadequate for a spatial and objective perception. It is also necessary to take into account the selection of products that will prevent glare by reflection, the color rendering values of the light sources that provide visual comfort and the three-dimensional perception techniques. We should keep in mind that when we get into a space, we do not just look at the floors, instead we primarily perceive the walls and ceilings from our point of view. Most particulary in highly extensive shopping centers with large areas, the fact that the adequate lighting value is provided solely for the floorings, will not build up trust, nor create interest towards the commercial aspect. The three dimensions of the structure also need to be revealed through lighting ratios at required differences and balanced contrast beams. While TERRACİTY Shopping Center entrances welcome guests with atrium depths in the east and west direction, the atrium areas forming the origin

natura | 109


iç mimarlık | interior design Doğu tarafındaki atriyum, güneşin temasına sıcak renkler ile gönderme yaparken, batı tarafındaki atriyum deniz renklerinin teması ile işlenmiştir. İki atriyumun meydanlarını bağlayan mağazaların koridor yürüme alanları ise gün ışığı etkilerindeki dairesel aydınlatma armatür formlarının ve huzmelerinin etkisi ile senaryoya dahil edilmiştir. Doğu kanadı sıcak ışık renklerinin etkisi ile ritim alırken batı bölgesi denizin renkleri ile opak yüzeyler üzerinden aydınlatma akışkanlık sağlamıştır. Dolaylı olarak misafirlerine yönlenme duygusunu sağlar iken, kapalı mekânı dış dünya ile bağlamıştır. Tasarımın kullandığı ölçütler, aydınlatmanın ölçülebilen fiziksel LUX değerleri dışında, aydınlatma armatürlerinin şekilsel veya nötr algısı, aydınlatma huzmelerinin senaryo içeriğine göre farklı dağılımı ve biyoritmimizi etkileyen ışık renk sıcaklıkları olmuştur. Mimari çatı ışıklıkların, mekânda atmosfer ile bağlantı kurması dışında, kapalı mekânda günün farklı saatlerinde insan duygularını pozitif etkileyen ışık renkleri ve pırıltıları, yapının doğu ve batı kanadı üzerinde atriyum bölgelerinde görselleştirilmiştir. Düşey boyutlarda, bölgesel ve gizli aydınlatma yüzeylerinin oluşturulması ve ayrıca tekil ışık huzmelerin ortama güneş ışınları etkisi ile dağılımının dengesi sağlanmıştır. Sadece yüzeylerinden dağılan diffüz aydınlatma, genel atmosfer ışığı tadında dağılırken, doğru oranlardaki tekil ışık kaynakları ise güneşin ışınlarındaki pırıltıları hissettirebilmektedir. Dokuları ve öncelikleri ön plana çıkartmak için, aydınlatma seviyelerinin kontrast değerlerinin doğru oranda kullanımı ve ışık renklerinin farklı sıcaklıklarının seçimi, elementlerin renkleri üzerindeki etkileri ile belirlenmiştir. Mimariyi tanımlayan lineer hatlar ile tasarlanan gizli aydınlatma etkileri mimarimin ve katların sınırlarını ayrıştırırken aynı zamanda binanın farkı bölgelerini birbirine bağlayarak yapının bütünlüğüne akışkanlık kazandırmıştır. Ayrıca kapalı mekânlarda duvar ve tavan yüzeylerinin aydınlatma ile tanımları güvende hissetmeyi sağlayarak üç boyutlu algıyı kuvvetlendirmektedir. Ambiyans aydınlatması, armatürlerin şekilsel seçimleri gerek atriyum bölgelerinde gerekse de koridorlarda, kendi içinde farklılaştırılarak mekânsal adreslemeye yönelik bölümlendirilmiştir. Bölgesel etkileri kuvvetlendirmek için atriyum boşluklarında kısmen sarkıt tasarım ürünler kullanılmıştır. Mimariye ve insan hislerine dokunuşların dışında, yaratıcılık ve çekicilik içeren pırıltılı dokunuşlar fark yaratmıştır. Bina çatısı bölgenin iklimine uygun bitki düzenlemeleri ve oturma bölgeleri ile yeşil çatı görevini üstlenip aynı zamanda etkinlik alanı olarak planlanmıştır. Gökyüzünün kararması ile tefrişe yönelik yapılan aydınlatma senaryosu, misafirlerine şehir planlaması ortak meydan fonksiyonu içinde hissettirilmiştir. Farklı perspektif ve yüksekliklerin hâkim olduğu AVM projelerinin, aydınlatma tasarımı, objektiflere tek bir fotoğrafın bütünlüğü ile yansıtılmalıdır. Kalıcı tasarımlar, mimariye, fonksiyona ve insana duyarlı duygular ile çözülebilir. Çözümlerin dönemsel kalmaması için, üç temel prensip ile oluşturulan aydınlatma senaryoları, teknolojik gelişmeleri içeren ürünlerin kullanımı ve tasarım hikâyesinin farklılığının bileşkesi olmalıdır.

natura | 110

iç mimarlık | interior design of the design have created the common spaces which function as the squares of the shopping center. While the atrium at the eastside of the structure refers to the sun theme with warm colors, the atrium at the west side was treated with the theme of sea colors. The walking paths of the hallways which connect the squares of the two atriums, were included in the scenario through the effects of circular luminaire forms and their beams, under the effect of the daylight. While the east wing obtains rhythm with the effect of warm luminous colors, the west area provides lighting fluidity through the colors of the sea and opaque surfaces. While indirectly providing the sense of guidance for the guests, it connects the indoor space with the outside world. The criteria used by the design are the modal or neutral perception of lighting fixtures, the varying distribution of lighting beams depending on the context of the scenario and the color temperatures affecting our biorhythm, besides the measurable physical LUX values of the lighting. In addition to the roof lights establishing a connection with the atmosphere of the space, the luminous colors and glares which positively affect human emotions at different times of the day, were visualized in the atrium areas of the east and west wings of the structure. The distribution was balanced along with creating sectional and concealed lighting surfaces in vertical sizes and the solar ray effects of the singular light beams aiming at the space. While the diffuse illumination, which was scattered only from its surface, was being distributed through a sense of overall atmosphere light, the singular light sources in correct proportions could evoke the gleam of sunshine. In order to foreground the textures and priorities, the use of the contrast values of the lighting levels in correct proportions and the selection of different temperatures of the luminous colors were determined by the effects of the elements on colors. While the effects of concealed lighting which were designed with the linear lines defining the architecture, draw the line between architecture and floors, they also provided a fluidity for the integrity of the structure by linking various zones altogether. Besides, the lighting and definitions of walls and ceiling surfaces in indoor spaces provide a feeling of safety and therefore strengthen the three-dimensional perception. The ambiance lighting and modal selections of the armatures were diversified within each other and they have been sectionalized in atrium areas ands in the hallways through spatial addressing. In order to strengthen the sectional effects, hanging design products were partially used in between the openings of the atriums. Apart from touching upon architecture and human emotions, gleamy touches of creativity and allurement created all the difference. The rooftop was planned also as an activity area, undertaking the functionality of a green roof along with plant arrangements and seating areas which accord with the climate of the region. Designed for the guests as a cover at dark, the lighting scenario has been evoked inside the common square function of the urban planning. The lighting designs of the shopping center projects, where different perspectives and heights become dominant, should be reflected to the lens through the integrity of a single photograph. Permanent designs can be achieved through feelings that are sensitive to architecture, functionality and humanity. In order for the solutions to remain non-periodic, the lighting scenarios created with three basic principles must serve as an intersection of the usage of products that involve technological developments and the distinction of the design story.

Fotoğraflar / Photographs by: Cemal Emden

KÜNYE İşveren: Pramerica Real Estate Investors & EriaPartners Proje Yönetimi: ECE Türkiye Proje Yönetimi Mimari Tasarım: Öncüoğlu Mimarlık Şehircilik Müş. Hiz. Ltd. Şti. Mimari Tasarım Ekibi: Enis Öncüoğlu, Önder Kaya, Cem Altınöz, Cumhur Keskinok Aydınlatma Tasarımı: Y+ALD Architectural Lighting Design Yıldız Ağan

Credıts Client: Pramerica Real Estate Investors & Eria Partners Project Management: ECE Türkiye Project Management Architectural Design: Öncüoğlu Architecture Planning and Consultancy Services Co. Ltd. Architectural Design Team: Enis Öncüoğlu, Önder Kaya, Cem Altınöz, Cumhur Keskinok Lighting Design: Y+ALD Architectural Lighting Design Yıldız Ağan

natura | 111


sanat | art

sanat | art

“Köyünü YAŞAT” PROJESİ “Revitalize Your VILLAGE” PROJECT Yrd.Doç.Dr. Ümit ARPACIOĞLU - MSGSÜ Mimarlık Fakültesi Yapı Fiziği ve Malzeme Bilim Dalı Asst. Prof. Ümit ARPACIOĞLU - Mimar Sinan Fine Arts University Faculty of Architecture, Science of Building Physics and Materials

Köyde öğrenciler şantiye stajlarını yaparken Students doing their work-site internships

Türkiye’de yapı stoğumuzun büyük bir kısmı hâlâ kırsal alanlarda bulunmaktadır. Kırsal alanların gelişme problemi hem tarımsal hem de mimari açıdan devam etmektedir. Bu model yeni binaların yapılma ihtiyacına alternatif mevcut kırsal alanların yeniden değerlendirilmesini amaçlamakla birlikte bu konunun sadece mimari ya da sadece tarımsal çözümlerle değil bütünleşik bir yaklaşımla ele alınması gerektiğine inanmaktadır.

In Turkey, most of our building stocks are still in rural areas. The problem with the development of rural areas continues both in terms of agriculture and architecture. This model seeks to re-evaluate the current alternative rural areas regarding the need to build new buildings and believes that this issue should be tackled not only by architecture or agricultural solutions but by an integrated approach.

Gerçek ekolojik yaklaşımın sorgulanması ile başlayan süreç sonucunda, mevcut yapı stoğu ve bu stoğun gelecek projeksiyonunun çelişmesi bir model eksikliğini ortaya çıkarmıştır. Daha önceden yapılan kırsal alan çalışmaları, kendi disiplinlerinde başarılı olmuş olsalar dahi bütünleşik bir yaklaşım sunamadıkları için kırsal alanlar için geleceğe yönelik bir çözüm oluşturamamışlardır.

As a result of the process which was initiated with the questioning of true ecological approach, it is clear that the contradiction of the existing building stock and its future projections reveals the lack of a model. Even though previously conducted rural area studies succeeded in their own disciplines, they could not provide a solution for the future of rural areas due to the absence of an integrated approach. Holding various disciplines such as upper scale studies, architecture, interior design, alternative agriculture, alternative tourism and art, the activity levels inside each model can vary depending on the rural area values. This model, which can be shaped by these values, is carried out on administrative and technical infrastructure with the participation and support of different people and institutions in various disciplines.

Model; üst ölçek çalışmaları, mimarlık, iç mimarlık, alternatif tarım, alternatif turizm ve sanat gibi pek çok disiplinin içerisinde yer aldığı, her birinin model içerisindeki etkinlik düzeyi kırsal alan değerlerine bağlı olarak değişebilir niteliktedir. Bu değerler ile şekillenebilecek model idari ve teknik altyapısı üzerinde pek çok alandan farklı kişi ve kurumların katılım ve desteği ile yürütülmektedir. Modelin teknik ayağında, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi öncülüğünde 2015 yılı yaz aylarında öğrenciler, akademisyenler, sanatçılar, meslek profesyonelleri ve destekçiler ile bir pilot uygulama gerçekleştirilmiştir. Pilot uygulama, Bilecik’e bağlı Gölpazarı İlçesi’nde Tongurlar Köyü’nde gerçekleştirilmiş mimarlık, sanat ve alternatif turizm ağırlıklı olarak işletilmeye çalışılmıştır.

“KÖYÜNÜ YAŞAT” PROJESİ

Bilecik Gölpazarı Tongurlar Köyü Meydanı Bilecik Gölpazarı, Tongurlar Village Square

natura | 112

Teksil Bölümünün Tongurlar Köyünde Çalışmaları Studies of the Textile Department in Tongurlar Village

Regarding the technical side of the model, a pilot implementation was made with the students, academicians, artists, professional experts and supporters in the summer of 2015, led by Mimar Sinan Fine Arts University. The pilot implementation was carried out predominantly in the fields of architecture, art and alternative tourism, in Tongurlar Village of the Gölpazarı District in Bilecik.

“REVITALIZE YOUR VILLAGE” PROJECT

“Köyünü Yaşat” projesi düşünsel olarak çok yönlü faaliyetlerin köyün özgün değerlerini bozmadan, kırsal bölgenin verileri kullanılarak bütünleşik ve aynı zamanda kullanışlı kılan bir projeye dönüştüren değişken bir modeldir. Bu model ile ilgili bilimsel altyapı çalışmaları yapılmış ve modelin teknik işleyişi, bölgelere göre nasıl farklılaşacağı, köylü ile nasıl ilişkileneceği belirlenerek farklı çalışmalar ile sunulmuştur. Böylece modelin uygulama sürecinde de çok disiplinli bir yapı ile köylüyü ve kentliyi, tasarımcı ve sanatçı ile buluşturan bir model sunmasına önem verilmiştir.

“Revitalize Your Village” project is a variable model that transforms versatile intellectual activities into an integrated and useful project by using the data of the rural area, without distorting the authentic values of the village. Scientific infrastructure studies related to this model have been implemented and it has been presented through different studies after determining how the technical function of the model will be differentiated according to the regions and how it will be linked with the residents of the village. Therefore a model combining villagers and urbanites, designers and artists have been emphasized within the frame of the implementation process of the model, owing to a multidisciplinary structure.

Köyünü Yaşat projesi bir köyün öğrenciler ile birlikte yeniden ele alınmasını kapsıyor gibi görünmekteyse de esasında bu projenin yalnızca bir ayağını oluşturmakta, proje farklı amaçlar da içermektedir.

In this context, Revitalize Your Village project aims to experience and maintain this synergy from design processes to the final stages of implementation phases by gathering all the experts and fields of art, into a village problematic. The study hosts many academicians and studens from the fields Architecture,

natura | 113


sanat | art

sanat | art

Köyünü Yaşat projesi bu kapsamda tüm uzmanları ve sanat dallarını bir köy sorunsalında toplayarak birlikteliği tasarım süreçlerinden uygulama aşamalarının sonuna dek yaşamak ve yaşatarak geliştirmeyi hedeflemektedir. Çalışmaya Mimarlık, Kentsel Planlama, İç Mimarlık, Endüstri Ürünleri Tasarımı, Peyzaj Mimarlığı, Heykel, Moda ve Tekstil, Fotoğraf, Grafik, Tarih, Sosyoloji alanlarından birçok akademisyen ve öğrenci katılmakta, ortak paydada düşünce üretmektedir. Bu yönüyle öncü nitelikteki bu projede, aynı ortamda bulunan akademisyenler bir arada çalışarak uzman oldukları alanlarda katkıda bulunmuşlar ve ortak bir enerjinin başarma gücünü göstermişlerdir.

Urban Planning, Interior Design, Industrial Design, Landscape Architecture, Sculpture, Fashion and Textile, Photography, Graphic, History and Sociology and paves the way for generating ideas on a common ground. In this pioneering project, academicians carrying out their practices in the same environment worked together, contributed to their fields of expertise and demonstrated the power of a commutual energy. Because contemporary art holds a weak connection with the people living in rural areas, the concept of art within the scope of the project has been highly emphasized not only in terms of spatial comfort but also for the works of art that strengthens these connections through touching people’s lives. Within the scope of the project, it was aimed for different art fields to generate art productions regarding the village and rural problematic. For example, as an effort to create a functional interpretation within the village, sculptors designed small village fountains and squares where people could meet and relax. Similarly, sculptures have been made for the focal points of the district center, aiming to increase the spatial quality and unify people with art.

Uygulama atölyesinde mimarlık öğrencileri ve sanatçılar Architecture students and artists at the implementation workshop

Güncel sanatın kırsalda yaşayan insanlar ile olan bağının zayıf kaldığı düşünülmesi sebebi ile, proje kapsamında yalnızca mekânsal konfor değil, insanların yaşamlarına dokunacak sanat eserlerinin de bu bağı kuvvetlendirmesi için sanata önemli bir yer verilmiştir.

Proje kapsamında farklı sanat dallarının köy ve kırsal sorunsalı etrafında sanat üretimleri gerçekleştirmeleri amaçlanmıştır. Örnek olarak heykeltıraşlar köy içinde işlevsel bir yorum oluşturmaya çalışarak, eserlerini insanların buluşabileceği, oturup dinlenebileceği küçük köy çeşmesi ve meydancıkları olarak düşünmüşlerdir. İlçe merkezinde de aynı şekilde mekânsal kalitenin artması, insanların sanatla bir arada olabilmeleri amacıyla merkez noktalara heykeller hazırlanmıştır. Proje kapsamında birçok farklı formasyondan öğrenci köyde faaliyet göstermiştir. Bu çok seslilik öncelikle öğrencilerin ileriki yaşamlarında da ortaklaşa iş yapacak oldukları insanları, ileride yer alacakları rolleri görmeleri sağlamıştır. Projenin sunduğu model esasında köylüye yön göstermeyi ve onun yapabileceklerinin farkında olmasını hedeflemektedir. Yaşadıkları ata evlerinin ne kadar değerli olduğunu bir kez daha hatırlatmanın yanında, talep ettikleri ihtiyaçlara nasıl yaklaşmaları gerektiğini uygulamalı olarak göstermeyi amaçlamaktadır. Bu doğrultuda yapılan saha çalışmasında da belki de projenin en önemli izleyicisi köy içinde yaşayan insanlar olmuştur. Köyünü Yaşat projesinin düşünsel ve yapısal model olarak Türkiye’nin her bölgesindeki köylere eylem planı oluşturulması ile uygulanabilecek bir yapıda olması önemli bir noktadır. Yapı, bölge ihtiyaçlarına uygun şekilde değiştirilerek kırsalın sorunlarına çözüm üretebilmesi öngörülmüştür. İncelemelerde köy halkının çoğunlukla yakın konumu dolayısıyla Gölpazarı İlçe merkezine yerleşerek köyde yalnızca tarım faaliyetlerini sürdürdüğü görülmüştür. Bu sayede köyün mimari dokusunun bugüne kadar incelenen diğer köylere nazaran daha az bozulmuş olduğu söylenebilir. Mevcut durumda Tongurlar Köyü’nde bugün çoğunlukla yaşlılar yerleşik olarak yaşamaktadır. Kırsal alanlarda, köyler birbirlerine göre farklılıklar gösterse de bu köylerin içinde barındırdığı hane yapılarının ortak yanları, her birinin kültürel ve özgün değerler olmalarıdır denilebilir. Dolayısıyla bu yapıların, yapılar dolayısıyla sistemlerinin ve kültürlerinin de geleceğe taşınması önem arz etmektedir. Mimari düzenleme faaliyetleri ile köyü güzelleştirmekten çok, bu özgün de-

natura | 114

Within the scope of the project, many students from various formations were active in the village. This polyphony has enabled them to see their future roles and the people they will work collectively in their future lives. The model which the project offers is fundamentally aiming to guide villagers and render them aware of their potentials. Along with reminding us once again how valuable their ancestral homes are, it further aspires to practically demonstrate how they need to approach towards the needs they demand. Perhaps the most important observers of the project regarding the field study conducted in this direction were indeed the residents of the village. It is a pivotal point for Revitalize Your Village project to be implemented as an intellectual and structural model through creating action plans for the villages in each region of Turkey. The structure is envisioned to be able to solve the problems of the rural areas by adapting to the needs of the region. In the surveys, it was observed that the villagers mostly live close to the Gölpazarı district center because of its close position and maintained their agricultural activities only in the village. Owing to this, it can be said that the architectural texture of the village is less distorted than any other village that has been examined so far. Currently, Tongurlar Village mostly holds elder people as permanent residents. In rural areas, although the villages differ from each other, it can be said that the common aspects of the structures of these villages point out cultural and original values to be found in each one of them. Therefore, it is important to carry these structures into future, as well as their systems and cultures. The project will succeed by preserving these unique features, carrying them into future and providing a self-control for the villagers by making them aware, rather than merely making the village beautiful with various architectural arrangements. In this context, the aspects of typology that can not satisfy the residents of the village have been primarily tackled. At the beginning of the process, the village houses were investigated one-by-one by taking individual surveys and the typologies were further designated.

Heykel Bölümünün Tongurlar Köyünde Çalışmaları - Studies of the Sculpture Department in Tongurlar Village

ğerlerin korunarak geleceğe taşınması ve köylünün bilinçlendirilerek kendi öz denetimini sağlayabilmesi ile başarılı olacaktır. Bu bağlamda öncelikli olarak tiplojinin köylüyü tatmin edemeyen yönleri irdelenmiştir. Sürecin henüz başında köy evleri tek tek rölöveleri alınarak incelenmiş ve tipolojileri belirlenmiştir. Pilot olarak seçilen köylerde kerpiç dolgulu ahşap taşıyıcılı hımış sistem mimarinin hâkim olduğu gözlemlenmiş ve Türk evi kavramının basit kırsal örneklemelerini içinde barındırdığı görülmüştür. Ekolojik yapı-yapım bağlamında ikinci husus köy evlerinin ısıtılma sorunları için soba veya kuzine gibi geleneksel metotlar ile ısıtılan bir odanın ısıtılabildiği fakat diğer odaların soğuk kaldığı bunun da yaşam konforunu olumsuz etkilediği ve ev kullanıcılarının bu durumdan rahatsız olduğu ve bu durum sonucunda köklü değişimlere gidilmesi olarak gözlemlenmiştir. Köylünün kullanım kolaylığı için basit teknikler geliştirerek tüm köy evini bir mekânda yakılan soba ya da kuzine den ısıtabileceğini gösterilmesi hedeflenmiştir. Ayrıca güneş enerjisi gibi sürdürülebilir kaynaklardan da yararlanılarak daha enerji etkin bir köy evi yaratılabileceği bilincini

In the pilot villages, an architectural style consisting of half-timbered systems with clay fillings and wooden bases was encountered and the concept of Turkish houses was found to contain simple rural samples. The second issue regarding the context of ecological building-construction, is that a single room of the village houses can be heated by traditional methods such as stoves or cookers in face of the heating problems, but in this case other rooms remain cold, which therefore affects the overall quality of life, home residents get uncomfortable and all these issues eventually led to drastic changes. It was aimed to demonstrate that the entire house can be heated by a stove or cooker lighted in a single space, through developing simple techniques. By benefiting from sustainable sources such as solar energy, it was also aimed to demonstrate that villagers will be able to create a more energy efficient village house. In this respect, the knowledge of rural sustainability is provided for architects and students who will begin their careers in this field, along with various approaches generated by experts from different universities and the active participation of students regarding the project stages. Approxima-

natura | 115


sanat | art

sanat | art

köylüye uygulama ile gösterilmesi amaçlanmıştır. Bu yönleri ile proje, birçok üniversiteden uzmanın yeni yaklaşımlar üretmesi ve bir yandan da öğrencilerin bu proje süreçlerine etkin katılımını sağlaması ile kırsal sürdürülebilirlik bilincini mimar ve gelecekte mimarlık mesleğine adım atacak öğrencilere sağlamaktadır. Tongurlar Köyü’nde yapılan pilot uygulamaya farklı üniversitelerden 150’ye yakın öğrenci katılmış, önceden köy için hazırlanan projeler öğrenciler tarafından uygulanmıştır. Köyde belirlenen tarihi evin restore edilmesinin yanında terk edilmiş köy okulunun da yenilenmesi de gerçekleştirilmiştir.

PROJENİN SANATSAL AÇILIMI

Köyde öğrenciler, hocalar ve köylü beraber geleneksel ocakta yemek yapıyorlar. In the village, students, professors and villagers are cooking altogether on traditional ovens

Tongurlar Köyü Vaziyet Planı Layout Plan of Tongurlar Village

Köyde ya da kırsalda sanat nasıl ele alınmalı? Hatta daha da öncelikli olarak “olmalı mı?” “olmamalı mı?” gibi sorular modelin ve pilot uygulamanın bir diğer ayağını oluşturacak sanat açılımı için ele alındı. Köylünün kendi sorunlarını yorumlayarak, kırsal alanda bir kent ara yüzü oluşturmaması gerekliliği düşünülerek sanatçının köy ve köylü için ve onun işine yarayacak işlevsel ürün-eser ortaya koyması gerektiği inancıyla üretim yapması beklenerek dâhil edilmesi uygun görülmüştür.

Projenin tüm aşamalarında da MSGSÜ Fotoğraf Bölümü tüm öğrenci ve akademik kadrosu ile süreci kendi sanatsal bakış açıları ile kayıt altına almışlardır. Hem uygulama alanında hem de diğer süreçlerde yer alarak, projenin görsel yönden güçlenmesini sağlamış ve daha geniş kitlelere ulaşabilmesini sağlamışlardır.

SONUÇ

Köyde Bilecik taşından yapılan meydan çeşme düzenlenmesi (Sanatçı Rahmi Atalay)- The arrangement for the square fountain made by the Bilecik stone (Artist: Rahmi Atalay) natura | 116

Tuğla çalıştayından - A photograph from the brick workshop

THE ARTISTIC INITIATIVE OF THE PROJECT

Questions like “How should art be handled in the village or in the countryside?”, even more essentially, “should it be or not?”, were treated for an artistic intitiative which would create another aspect of the model and the pilot implementation. Considering the necessity of not creating an urban texture in the countryside, it was deemed appropriate that the artist should produce functional products that would be useful for the village and the villagers, through interpreting their problems.

Within the scope of the project, it was decided that the sculpture art, which will take its permanent and distinctive place, will bring values in company with products and works Gölpazarı tarihi Taşhan için yapılan meydan düzenProje kapsamında en kalıcı ve belirgin olarak yer by placing renovated fountains in the village. lenmesi projesi - The square arrangement project for alacak heykel sanatının bu bağlamda köye yeni- the historic Taşhan in Gölpazarı For the district, it was planned to install autlenen çeşmeler ile ürün-eser maiyetinde değerhentic works and those who will reveal the ler kazandırması kararlaştırılmıştır. İlçe için ise potential of the area they are located in and enable the residents to come özgün eserler ile yer aldıkları alanın potansiyelini ortaya çıkaracak ve yaşayanin contact with art works. ların sanat ile buluşmasını sağlayacak eserler ortaya konulması planlanmıştır. Bu bakış ile köy içinde yapılan uygulamalarda Bilecik yöresine özgü çıkarılan doğal taşların kullanılması ve köylünün kendi topraklarından çıkıp büyük kentlere veya farklı ülkelere gönderilen bu değer ile etkileşim kurması planlanmıştır. Üç heykel sanatçısı köy içinde çalışarak üç farklı köy çeşmesi işlevli eser ortaya koymuş, bu eserler köyün farklı toplanma alanlarına yerleştirilmiştir.

Kerpiç atölyesinde öğrenciler ve ustalar çalışıyor - Students and craftsmen work hand in hand at the clay plaster workshop

tely 150 students from different universities participated in the pilot project implemented in Tongurlar Village and the previous projects prepared for the village were again realized by these students. In addition to the restoration of the historic house designated in the village, the renovation of a village school was also conducted.

Bu çalışmada önerilen model, Anadolu kırsalı için tasarlanmış bütünleşik ve bölgesel farklılıklara göre değişebilir özellikte olan bir modeldir. İdari yapılar ve Üniversite bünyelerindeki akademik teşkilatlanma bakımından bir takım eksiklikleri bulunsa da model, Türkiye’nin geneli için uygulanabilecek, bütünleşik ve bölgelere göre değişebilir özellikte bir yönteme ihtiyaç duyulduğunu, bu ihtiyacın karşılanması için gerekli aşamaların

With this view, it was planned to use unique natural stones that are quarried from the Bilecik region for the implementations made within the village and for the villagers to interact with this value which emerges from their own lands and sent to big cities or different countries. By working inside the village, three sculpture artists designed three different village fountains which were placed in different gathering areas of the village. At all stages of the project, all the students and academic staff of Mimar Sinan Fine Arts University Department of Photography have recorded the entire process through their own artistic perspectives. By taking part both in the implementation and in other processes, they visually strengthened the project and made sure that the project reached larger masses.

CONCLUSION

The model proposed in this study stands for a model that is designed for the Anatolian countryside and can be varied depending on the integrated and regional differences. AltKöyde öğrenci evi için tasarlanan Bilecik taşından bağdem hough there are some deficiencies in terms çeşmesi (sanatçı Ümit Arpacıoğlu) of administrative structures and academic Almond fountain made by the Bilecik stone which was designed for organizations within the body of universities, the student house of the village (Artist: Ümit Arpacıoğlu) the model aims to show the necessity of an natura | 117


sanat | art

neler olabileceği üzerinde başlangıç fikri oluşturabilmeyi ve bir düşünce yaratmayı hedeflemektedir. Süreç başladıktan sonra model kendine geri dönüşümlerde bulunarak kendi eksikliklerini tamamlayacak yapıda tasarlanacaktır. Bu modelin başlatılabilmesi ve hayata geçmesi için tüm katılımcıların, mekanizmaların üzerlerine düşen rolü gerçekleştirmeleri oldukça önemlidir. Bunların arasında öncelikle tüm donanımlarıyla üniversitelerin hazır olması, bunun için özellikle idari sistemin onay vermesi ve üniversitelerdeki genel amaçlı bilimsel araştırmalar haricinde, kırsal sürdürülebilirlikle ilgili bu tür modellerin geliştirilmesine doğrudan yarar sağlayacak kaynakların aktarılması gerekmektedir.

sanat | art

integrated method that can be changed depending on various regions and implemented all across Turkey; create an initial idea on what the necessary steps can be in order to address this need; and further form an ideology within this frame. The model will be implemented in a way that completes its deficiencies by recycling itself following the initiation of the process. It is very important that all participants and mechanisms do their full share of work in order for this model to get initiated and realized. Among these parts, it is necessary for all the universities to stand ready with all their equipments, especially the administrative systems to approve these phases and to increase resources except for the general purpose scientific researches, which will directly benefit the development of such models pertaining to rural sustainability.

Projenin pilot uygulama sı gös ter miş t ir ki genç mimar ve sanatçılar kır sa l a lanlar ın özgün değer ler i ile korunma sı sürecine çok inanmak t adır. Uygulamaya kat ılan 15 0 öğrenci büyük bir emek ve ç aba ile gündüz inş a at işler inde ç a lışmış, ak ş am sa at ler inde de atölye ç a lışma lar ı ile projeler üretmişlerdir. Uygulamada kurulan sis temin bir özelliği de bir öğrencinin üret t iği fikr i ve ç a lışmayı daha sonraki öğrencinin devam et t irebilmesidir. Uygulama öncesi s t a j programı esna sında yapılan ç a lışma lar köydeki ak ş am atölyeler ine ve daha sonra bir der se ve farklı ç a lışma plat for mlar ına ve ç a lış t aylara t a şınarak geliş t ir ilmesi sağlanmış t ır. Tüm bu süreç genç mimar adaylar ının konuya olan ilgisini ve uyumlu ç a lışma pot ansiyeller i ile hedefler ine ula ş abildikler ini kanıt lar nitelik tedir.

Pilot implementation of the project showed that young architects and artists profoundly believe in the process of protecting rural areas with their original values. 150 students who participated in the project worked with great effort for construction works during the day, and in the evening they generated their projects through workshops. One of the features of the system established within the implementation is that a work or idea generated by a student can be continued by the latter. The works carried out during the preimplementation internship program has been developed by being carried to the evening workshops in the village, later to a course and to different working platforms and workshops. This whole process proves that young future architects can reach their goals along with their interests towards the issue and their harmonious working potentials.

Projedeki tüm sanat yaklaşımlarında görülmüştür ki kırsal alan ve sanatçılar arasındaki güçlü bir bağ bulunmaktadır. Sanatçılar getirdikleri yorumlar ile kırsal alanın sorunlarını farklı boyutlarda dile getirmişlerdir. Daha da önemlisi bu yaklaşım kırsal alanda yaşayan insanlar tarafından benimsenmiş ve sahiplenilmiştir.

In all the art approaches within the project, we see a strong connection between the rural area and the artists. Artists have expressed the problems of the rural area with their interpretations embodying different perspectives. More importantly, this approach has been adopted and owned by the people living in rural areas.

Proje ile ilgilenen tüm katılımcı ve destek sağlayabilecek çözüm ortaklarını bizimle iletişim kurmaya davet ediyoruz. “Köyünü Yaşat” projesini destekleyen herkese teşekkürlerimizi sunuyoruz.

We invite all participants and solution partners who are interested in the project to get in contact with us. We would like to thank everyone who supports the “Revitalize Your Village” project.

Köyde Bilecik taşından yapılan meydan çeşme düzenlenmesi (Sanatçı Rahmi Atalay) natura | 118

natura | 119



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.