MİMARİ, İÇ MİMARİ, SANAT VE DOĞAL TAŞ DERGİSİ ARCHITECTURE, INTERIOR DESIGN, ART AND NATURAL STONE MAGAZINE
OCAK-ŞUBAT 2017 / JANUARY-FEBRUARY 2017
DOĞAL TAŞ, MERMER PROJE VE TEKNOLOJİLERİ FUARI NATURAL STONE, MARBLE PROJECT AND TECHNOLOGIES EXHIBITON
24 - 27 AĞUSTOS | AUGUST 2017
Organizatör Organizer
Destekleyenler Supporters
www.projectmarbleeurasia.com • info@projectmarbleeurasia.com www.istanbulblock.com • info@istanbulblock.com
BU FUAR 5174 SAYILI KANUN GEREĞİNCE TOBB (TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ) DENETİMİNDE DÜZENLENMEKTEDİR. THESE FAIRS ORGANIZED BY THE APPROVAL OF UNION CHAMBERS AND COMMODITY EXHANGES OF TURKEY ACCORDING THE LAW NUMBER 5174.
TABANLIOĞLU MİMARLIK İLE BEYAZIT DEVLET KÜTÜPHANESİ RENOVASYON PROJESİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ INTERVIEW WITH TABANLIOGLU ARCHITECTS ON BEYAZIT STATE LIBRARY RENOVATION PROJECT AYVALIK BELEDİYESİ HALİL BAŞYAZGAN KÜÇÜKKÖY CUMHURİYET KÜLTÜR MERKEZİ / MTF PROJE AYVALIK MUNICIPALITY OF TURKEY HALİL BAŞYAZGAN KÜÇÜKKÖY CULTURAL CENTER / MTF PROJECT MAYORKA’DA DOĞAL TAŞLARLA ÖRÜLÜ BİR TENİS KULÜBÜ / GRAS ARQUITECTOS NATURAL STONE TENNIS CLUB IN MALLORCA / GRAS ARQUITECTOS ALTES VİLLALARI / Yazgan Tasarım Mimarlık ALTES VILLAS / Yazgan Design Architecture
44 BAŞLARKEN / INTRODUCTION Başkan Mesajı / message from the CHAIRMAN • 04 EDİTÖRDEN / Editorial • 05 genel sekreter mesajı / message from secretary general • 06 HABERLER & ETKİNLİKLER / NEWS & EVENTS • 08 BELLAGIO RESIDENCE – KELLY WEARSTLER • 22 PARK AVENUE’DA KONUT - KELLY BEHUN / AN APARTMENT IN PARK AVENUE - KELLY BEHUN• 24 VIVIENDA PARK - A-CERO • 25 Arkitera Ödülleri Sahiplerini Buldu / Arkitera Awards Have Been Presented • 30 MIES VAN DER ROHE ÖDÜLÜ’NE TÜRKİYE’DEN 13 ADAY / 13 CANDITATES FROM TURKEY FOR MIES VAN DER ROHE AWARD • 34 MİMARİ / ARCHITECTURE KAPAK KONUSU / cover story: BEYAZIT DEVLET KÜTÜPHANESİ RENOVASYON PROJESİ / Beyazit State Library Renovation Project • 44 T.C. AYVALIK BELEDİYESİ HALİL BAŞYAZGAN KÜÇÜKKÖY CUMHURİYET KÜLTÜR MERKEZİ MTF PROJE / AYVALIK MUNICIPALITY OF TURKEY HALİL BAŞYAZGAN KÜÇÜKKÖY CULTURAL CENTER OF THE REPUBLIC-MTF PROJECT • 58 MAYORKA’DA DOĞAL TAŞLARLA ÖRÜLÜ BİR TENİS KULÜBÜ GRAS ARQUITECTOS / NATURAL STONE TENNIS CLUB IN MALLORCA GRAS ARQUITECTOS • 66 ALTES VİLLALARI - Yazgan Tasarım Mimarlık / ALTES VILLAS - Yazgan Design Architecture • 72
58 66
66
84
İç Mİmarlık / Interior Design Y EVİ - Y HOUSE Ofist / Yasemin Arpac & Sabahattin Emir • 84 SANAT / ART SEMA TOPALOĞLU İLE SÖYLEŞİ / INTERVIEW WITH SEMA TOPALOĞLU • 90 SANAT VE MİMARLIK - GÖRKEM VOLKAN İLE SÖYLEŞİ / ART AND ARCHITECTURE - INTERVIEW WITH GÖRKEM VOLKAN • 96
72
TASARIM / DESIGN TASARIM BİENALİ’NİN ARDINDAN / FOLLOWING THE DESIGN BIENNIAL • 100 SEKTÖRDEN / SECTORAL NEWS “MERMER VE DOĞAL TAŞ KULLANIMINDA KORUMANIN ÖNEMİ ARTTI” / “PRESERVATION NOW INCREASED IN IMPORTANCE FOR THE USE OF MARBLE AND NATURAL STONES” • 110 Türk doğal taşları 2017’de 40 milyon TL bütçe ile dünyaya tanıtılacak Doğal taş ihracatı mobil uygulama ile yeni yılda 2,2 milyarı geçecek / Turkish natural stones will be world-wide presented in 2017 with a 40 million TL of budget Natural stone exports will exceed 2,2 billions in the new year with a new mobile application • 116
90 96
110
editörden
başkan mesajı message from the chairmen
editorial
2016 ülkemiz açısından iyi geçmedi. 2017’nin ilk sayısını hazırlarken zor günlerin devam ettiğinin bilincinin yanı sıra üretilen iyiliklerin paylaşılmasının bir nebze umudu arttıracağını düşünerek masa başına oturduk. Her sayımızda iyi tasarım, iyi mimarlık ve düşündüren örnekleri irdeliyoruz. Natura Yayın Kurulu Başkanı ve İstanbul Maden İhracatçılar Birliği adına Yönetim Kurulu Başkanı Chairman of Editorial Comittee and İstanbul Mineral Exporters Association, Ali Kahyaoğlu
Ali Kahyaoğlu kahyaoglua@yahoo.com Değerli Meslektaşlarım, İMİB olarak 2017 yılını Dünya Türk doğal taşları yılı ilan ettik. Bu kapsamda kuracağımız bir mimarlık ofisi ile dünyadaki ve Türkiye’deki tüm projeleri takip ederek mümkün olan sayıdaki projede Türk doğal taşlarının kullanılması için çalışmalar yapacağız. Proje ve ülke bazlı çalışmalarımızın arasında otel fuarları ile sunumlarda bulunacaktır. Ülkemizde yapılan ve yapılacak olan fuarlara da önem veriyor, bizimle çalışmak isteyenlere de gereken desteği sağlıyoruz. İstanbul’da bu yıl yapılacak olan büyük projelerin bulunduğu iki fuar bulunmakta ve bunlardan bir tanesi de proje fuarıdır. İstanbul’daki inşaat firmalarımızı, mimarlarımızı ve karar verici arkadaşlarımızı bu fuarları görmeye davet ediyoruz. Aynı şekilde bu yıl Antalya’da yapılacak olan mermer fuarımıza da ziyaretlerinizi bekliyoruz.
Saygılarımla,
Dear Colleagues, As IMIB, we declared 2017 as the year of International Turkish Natural Stones. Along with an architecture office which we are going to establish in this frame, we will carry out studies to include Turkish natural stones in many projects, through following every project that is being realized in Turkey and in the world. Hotel fairs and presentations will be among our project and country based studies. We highly care about the fairs that have been organized or that will be organized in our country and we provide the necessary support for those who are willing to work with us. There are two fairs in Istanbul which will embody big projects to be realized this year. One of these fairs is the project fair. We invite our construction companies, our architects and our decision makers in Istanbul, to attend these fairs. We also look forward to your participations regarding the marble fair, which will be held in Antalya this year. Yours Sincerely, natura | 4
Yayın Kurulu Editorial Commitee Ali Kahyaoğlu Hasan Hüsnü Ayvacı Mustafa Selçuk Çevik Banu Sürmen Altın Mutlu Öktem Genel Koordinatör General Coordinator Bülent Tatlıcan bulent@krmedya.com
Dünya Mimarlık Festivalinden ödül ile dönen tarihi Beyazıt Devlet Kü tüphanesi projesinin restorasyonu ile ilgili güzel bir söyleşi gerçekleştirdik. Cephesi doğal taş ile modern bir villa projesini inceledik. İç mekanda da doğal taşın ne kadar büyük ustalık ve zevkle kullanılabileceğini gösteren bir ev projesini detaylıca sunmuş olduk. Yine doğal taş ile hazırlanan zanaatkarlık örneği olarak kabul edilebilecek modern bir tasarımı işlemiş olduk. Her sayımızda; popüler olandan ziyade modern zamanda doğal taşın kullanıldığı “iyi mimarlık” örneklerini sayfalarımıza taşımaya devam edeceğiz. Doğal taş malzemesinin özenle kullanıldığı projeleri bu sayıda da anlatmaya devam ettik. Doğal taşın önemini, özelliklerini ve dahası güzelliğini anlatmak üzere İMİB desteği ile hazırlanan mimarlık dergisi Natura’da her sayı doğal taşın kullanıldığı iyi projeleri sunmaktayız. İzini sürdüğümüz mimarlık ve sanat ürünleri; yerellik ile modernliğin buluştuğu, zanaatkârlığın estetik ile birleştiği örnekler taşımaktadır. İyi mimarlık örneklerini huzurlarınıza getirmek konusundaki ısrarımızı yineleyip, yeni sayıda görüşmek üzere diyelim. Mimarinin dünyayı güzelleştirme çabasına destek olmak dileğiyle…
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Editor in Chief Mehmet Nur Ulaş mehmet@krmedya.com
Söz uçar, yazı kalır…
Yayın Direktörü Editorial Director Heval Zeliha Yüksel Üçok yzeliha@yahoo.com
The year 2016 wasn’t good for our country. While preparing the first issue of 2017, we started off thinking that it would foster hope to share some of the innovative productions, although we were well-aware that difficult times were ahead of us. In each issue, we focus on good designs, good architectures and examples that evoke new thoughts.
Konular Editörü Features Editor Selin Biçer Yardımcı Editör Associate Editor Yağmur Yıldırım Tasarım / Design Kare Tasarım Zeynep Karakoyun Tercüme / Translation Yiğit Dilbaz Hukuk Danışmanı / Legal Consultation Av. Dr. Ramazan Arıtürk Av. Arb. Zeki Arıtürk Av. Eren Özden Yönetim / Management Kare Tasarım Arabayolu Cad. No:11/A Tarabya/ Sarıyer- İstanbul 0212 262 07 66 www.krmedya.com Reklam / Advertisement Fulya Yalçın reklam@krmedya.com Baskı / Publishing FRS Matbaacılık Mas- Sit Matbaacılar Sitesi 5. Cad. 34 Bağcılar 34204 İstanbul Bize ulaşın / Contact us www.naturadergi.com info@krmedya.com
We made a pleasant interview about the renovation project of the historical Beyazıt State Library project, which has received an award from the World Architecture Festival. We have examined a modern villa project that embodies facades veneered with natural stones. We have presented in detail, a house project that proves natural stones can be used in interior spaces with gr eat craftsmanship and delicacy. We covered a modern design, again embodying natural stones which can be handled as an example of well-versed craftsmanship. In each issue, rather than the mainstream, we will continue to present the finest examples of “proper architecture” of the modern- day, involving the usage of natural stones. In this issue as well, we continued to feature projects where natural stones were meticulously used in. Mimar / Architect, Heval Zeliha Yüksel Üçok
We’re presenting the successful projects involving the proper usage of natural stone for the purpose of introducing its importance, quality and further the beauty in each issue of Natura, an architecture magazine compiled with the support of IMIB. The architectural and artistic works that we trace; embrace the examples where the local meets with the modern and the craftsmanship with the aesthetics.
We restate the persistance we have on introducing the finest examples of architecture and say, “see you in the next issue”. Hoping to support the effort to glorify the world through architecture... Verba volant, scripta manent... natura | 5
genel sekreter mesajı | message from secretary general
Değerli Okuyucumuz, İstanbul Maden ve Metaller İhracatçı Birlikleri (İMMİB) bünyesinde yer alan İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB), 2017 yılını ”Dünya Türk Doğal Taşları Yılı” ilan etti. Bu doğrultuda, maden ihracatının %48’ini oluşturan öncü sektör konumundaki doğal taşlar sektöründe, 2017 yılı içerisinde 2,2 milyar USD ihracat hedeflenmektedir. Önümüzdeki dönemde, İstanbul Maden İhracatçıları Birliği tarafından dünya doğal taş sektörü ithalatında önemli paya sahip olan ülkelere yönelik sektörel ticaret heyetleri düzenlenecek ve önem arz eden fuarlara katılım gerçekleştirilecektir. İlk olarak 6-9 Mart 2017 tarihleri arasında, sektörün lokomotif pazarı olan Çin’de, doğal taş sektörü adına en önemli fuarlardan olan 16. Xiamen Uluslararası Doğal Taş fuarına URGE projesi kapsamında 10 firmanın katılımı gerçekleşecektir. Ardından 14-17 Mart 2017 tarihlerinde Fransa’nın Cannes kentinde emlak sektörünün en önemli fuarlarından olan MIPIM 2017 Fuarında katılım gösterilecektir. Fuarda Türk doğal taşlarını tanıtmak ve algı yaratmak adına farklı bir stant konsepti ile 3D gözlüklerle maden ocaklarının gösterileceği bir stant tasarımı öngörülmektedir. Böylece Türk doğal taş algısını teknoloji ile birleştirip inovatif anlamda da katma değer sağlama yönünde adım atılacaktır. Faaliyetlerimizin yanı sıra sektör haberlerinin ve doğal taş tasarımı ile ön plana çıkan mimari yapıların yer aldığı bu sayımızı keyifle okumanızı temenni ediyorum.
Dear Reader,
S. Armağan Vurdu
Genel Sekreter, Secretary General İstanbul Maden ve Metal İhracatçıları Birliği (İMİB) İstanbul Mineral and Metals Exporters’ Association
Functioning within the body of Istanbul Mineral and Metals Exporters’ Association (IMMIB), Istanbul Mineral Exporters’ Association (IMIB) has declared 2017 as the “Year of International Turkish Natural Stones”. In this direction, 2,2 billion dollars of export rate is aimed for 2017, within the scope of the natural stone industry stands for the leading sector generating 48% of the mineral exports. In the following period, Istanbul Mineral Exporters’ Association will organize sectoral trade missions towards countries that have substantial shares regarding imports in the world’s natural stone industry and it will also attend important fairs concerning the sector.
Primarily, between March 6-9, 2017, 10 companies will attend the 16th China Xiamen International Natural Stone Fair which stands for the driving power and one of the most important fairs of the industry, within the frame of the URGE projects. Subsequent to this event, MIPIM 2017, one of the most significant fairs of the real estate sector, will be attended in the city of Cannes, France, between March 14-17, 2017. In order to promote Turkish natural stones and raise awareness throughout the fair, a booth design that represents mine quarries through 3D glasses is projected through a different concept. Therefore an important step will be taken for providing added value in an innovative sense, by bringing Turkish natural stones together with technology. I wish you a pleasant read for this issue which presents architectures shining out with their natural stone designs, along with our activities and industry-specific news.
natura | 6
haberler | news
ARKİTERA MİMARLIK YILLIĞI BAŞVURULARI DEVAM EDİYOR
APPLICATIONS FOR ARKITERA ARCHITECTURE YEARBOOK CONTINUES
Arkitera Mimarlık Merkezi’nin geliştirdiği Türkiye Mimarlık Yıllığı, yerli veya yabancı tasarımcılar tarafından, son bir yılda üretilen yapılı çevreyi tartışmaya açmayı, sergilemeyi ve belgelemeyi amaçlıyor. Şartname ile yapılacak çağrıya gelen başvurular arasından seçilerek oluşturulan Türkiye Mimarlık Yıllığı’nın başvuruları başladı. Her yıl, Arkitera.com’da dijital olarak yayınlanan projeler bu yıl 19 - 29 Nisan tarihleri arasında Studio-X Istanbul’da sergilenecek. Son başvuru tarhi 1 Şubat olan Arkitera Mimarlık Yıllığı’na seçilen projeler 24 Mart tarihinde duyurulacak. Türkiye Mimarlık Yıllığı geçtiğimiz yıllarda İzmir Mimarlık Merkezi (izmir Mimarlar Odası), Ankara Mimarlık Merkezi (TSMD), Studio-X Istanbul, Uludağ Üniversitesi Mimarlık Fakültesi ve Bursa Akademik Odalar Birliği’nde (Bursa Mimarlar Odası) sergilenmişti. Seçici Kurul •Zafer Akay •Sibel Bozdoğan •Müge Cengizkan •Erdem Ceylan •Özlem Erdoğdu Erkarslan Developed by Arkitera Architecture Center, the Yearbook of Architecture of Turkey aims to debate, exhibit and document the built environment created within the recent year by the local and foreign designers. Compiled through making selections among the open call of specifications, the applications for the Yearbook of Architecture of Turkey has officially started. Digitally published each year on Arkitera.com; these projects will be exhibited in Studio-X Istanbul between April 19-29. Final application date for the project is February 1 and the projects selected for the Arkitera Architecture Yearbook will be announced on March 24. In recent years, the Yearbook of Architecture of Turkey has been exhibited in Izmir Center of Architecture (Izmir Chamber of Architects), Ankara Center of Architecture (Association of Turkish Freelance Architects), Studio-X Istanbul, Uludağ University Faculty of Architecture and Bursa Academic Chambers Association (Bursa Chamber of Architects). Selection Committee •Zafer Akay •Sibel Bozdoğan •Müge Cengizkan •Erdem Ceylan •Özlem Erdoğdu Erkarslan
natura | 8
haberler | news
BANDIRMA TASARIM PARKI YARIŞMASI BANDIRMA DESIGN PARK COMPETITION Balıkesir Büyükşehir Belediyesi tarafından uluslararası, serbest ve tek kademeli olarak ilan edilen yarışmanın proje teslim tarihi 24 Şubat. Bandırma Tasarım Parkı Yarışması, Balıkesir Büyükşehir Belediyesi tarafından, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 23.maddesine istinaden Mimarlık, Peyzaj Mimarlığı, Mühendislik, Kentsel Tasarım Projeleri, Şehir ve Bölge Planlama ve Güzel Sanat Eserleri Yarışma Yönetmeliği çerçevesinde uluslararası, serbest, tek kademeli kentsel tasarım proje yarışması olarak düzenlenmiştir. Yarışma konusu birden fazla meslek disiplininin ve/veya sanat dalının katkısını gerektirecek türden konuları kapsamaktadır. Yarışma mimar, şehir plancısı ve peyzaj mimarlarının katılımına açıktır. Yarışma jürisi ekiplerin farklı disiplinlerden oluşmasını tavsiye etmektedir ancak ülke bazındaki uzmanlık ve yetki farklılıkları gözetilerek ekiplerde en az bir mimarın yer alması zorunludur. Ekip temsilcisi mimar, peyzaj mimarı ya da şehir plancısı olabilir. Türkiye dışından katılım için katılımcıların kendi ülkelerinde resmi olarak mesleklerini icra edebiliyor olmaları zorunludur. 1 Mart’ta başlayacak jüri çalışmasının sonundai ödül töreni ve kolokyum 26 Mart’ta gerçekleşecektir. Asli Jüri Üyeleri • Louis BECKER, Mimar • Martin REIN-CANO, Peyzaj Mimarı • Celal Abdi GÜZER, Mimar • Odile DECQ, Mimar & Şehir Plancısı • Günther VOGT, Peyzaj Mimarı Announced by Balıkesir Metropolitan Municipality in international, freelance and single-stage categories; the final application date of the projects regarding the competition is February 24. Bandırma Design Park Competition is organized by Balıkesir Metropolitan Municipality in accordance with the Article 23 of the Public Procurement Law as an international, freelance and single-stage urban design competition within the frame of Architecture, Landscape Architecture, Engineering, Urban Design Projects, Urban and Regional Planning and Fine Arts Competition regulations. The theme of the competition includes subjects that call for the contributions of many professional disciplines and/or fields of art. The competition is open for architects, urban planners and landscape architects. The jury of the competition recommend teams that consist of various disciplines however, considering the specialization and authorization differencies of our country, at least one architect must be present in each team. Team representatives can be architects, landscape architects or urban planners. In order to take part in the competition from abroad, the participants have to be officially practising their proffesions in their own countries. The jury operations will begin on March 1, the award ceromony and colloqium will be held on March 26. Principal Jury Members •Louis BECKER, Architect •Martin REIN-CANO, Landscape Architect •Celal Abdi Güzer, Architect •Odile DECQ, Architects & Urban Planner •Günther VOGT, Landscape Architect
7. KOÇTAŞ AÇIK FİKİR İÇ MEKÂN TASARIM YARIŞMASI
İSTANBUL’UN KARA SURLARI
7th KOÇTAŞ INTERIOR DESIGN IDEAS COMPETITION
“ÇEPERDE, İstanbul Kara Surları”, 5. yüzyılda inşa edilmiş ve kente karakterini veren en önemli anıtlardan biri olarak kabul edilen İstanbul Kara Surları’nı konu ediyor. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan ve Theodosios Surları olarak da adlandırılan surlar ile yakın çevresinin incelendiği sergide, 1600 yıllık tarihi boyunca kentin izlerini taşıyan çok katmanlı kültürel peyzaj gözler önüne seriliyor. Sergide, surların kentin su sistemi ve yeşil alanlarıyla ilişkisine, surlarla bütünleşmiş ruhani ve dinsel hafızaya, surlar çevresinde yaşamış insanların hikayelerine ve surları ziyaret etmiş kentlilerle gezginlerin anılarına yer veriliyor. “ÇEPERDE, İstanbul Kara Surları” sergisi, Kara Surları’nı ve surların günlük hayattaki yansımalarını tartışmaya açmayı hedefliyor. Sergi için özel olarak hazırlanan 1/500 ölçekli, 13 m uzunluğundaki maketle, ziyaretçilere İstanbul’u çevreleyen kara surlarının ölçeğini, konumunu ve çevresiyle olan ilişkisini gözlemleme fırsatı sunuluyor. Sergi kapsamında, günümüzde surlar ve çevresinde hala izi olan olay ve durumlardan konum bilgisi tespit edilenler maket ve harita üzerinde işaretlenmiş olarak anlatılıyor. Seyyahların anı defterlerinden, anıtlar üzerine hazırlanmış bilimsel raporlara, tarihi fotoğraflardan, edebi eserlerde yer alan surlarla ilgili metinlere pek çok kaynaktan surların anıtsal ve sosyal değeri aktarılıyor. Sergi, 1453’ten beri savaşlara sahne olmamış bir savunma yapısının kent yaşamı içindeki varoluşunu incelerken, verilerin doğrusunu aramaktan çok, anıların, bakış açılarının ve temsillerin çoğulluğunu gösteriyor. Yeşim Demir Pröhl, Demir Tasarım imzalı sergi, 8 Ocak tarihine kadar ANAMED’de görülebilir.
Endüstri Ürünleri Tasarımı, İç Mimarlık ve Mimarlık Bölümlerinde kayıtlı öğrencilere açık düzenlenen yarışmaya katılım için son tarih 12 Şubat. Yarışmanın konusu, küçük konutlarda (1+1 veya 2+1) “mutfak tasarımı” olarak belirlenmiştir. Bununla ilgili olarak, yarışmanın amaçlarına uygun biçimde, bir mutfakta yer alan hazırlama, pişirme, depolama, temizlik ve yemek yeme ihtiyaçlarını karşılayan donatıların (ürünlerin) ve bunların bir araya getirilme biçimlerinin tasarlanması istenmektedir. Bu kapsamda yemek yeme elemanı ve bağlamının da detaylandırılması beklenmektedir. Yarışmacıların, önerecekleri bir konut içinde yer alan mutfak mekânını, tasarladıkları donatıları (ürünleri) kullanarak düzenlemeleri istenmektedir. Koçtaş uygun gördüğü takdirde seçilen projeler yeni birer ürün olarak, ürün yelpazesi içinde yer alabilecek ve üretilebilecektir. 15 - 16 Şubat tarihlerinde gerçekleşecek jüri değerlendirmesinin ardından, şubat ayı içinde sonuçların ilanı, Ödül Töreni ve Kolokyum yapılacaktır. Asli Jüri Üyeleri •Saadet Aytıs (Y.Doç.Dr., MSGSÜ) •Ali Bakova (Endüstri Ürünleri Tasarımcısı, ODTÜ) •Erol Evgin (Y. Mimar) •İnci Deniz Ilgın (Prof. Dr., M.Ü.) •Gül Koçlar Oral (Prof.Dr., İTÜ) •Hasan Şener (Prof. Dr., Y.Müh. Mimar) •Mert Kesimer (Koçtaş Mutfak Kategori Grup Müdürü) Organized for students enrolled in the Departments of Industrial Design, Interior Architecture and Architecture, the deadline for all applications regarding the competition is February 12th. The theme of the competition is “kitchen design” in small houses (1 + 1 or 2 + 1). Within this context, it is demanded for the students to design equipments (products) that meet the necessities of a kitchen space such as preparation, cooking, storage, cleaning and eating and the methods of assembling these elements in accordance with the objectives of the competiton. Therefore the elements of eating and their contexts also need to be detailed. Contestants are asked to organize the kitchen space in a residence they choose by using the equipments (products) they design. If deemed appropriate by Koçtaş, the selected projects will be included and produced within the product line. Following the evaluation of the jury to be held on February 15-16, results will be announced in February and an Award Ceremony and Colloqium will be organized. Principal Jury Members •Saadet Aytıs (Asst. Prof, Mimar Sinan Fine Arts University) •Ali Bakova (Industrial Designer, METU) •Erol Evgin (MSc. Architect) •İnci Deniz Ilgın (Prof, M.U.) •Gül Koçlar Oral (Prof, ITU) •Hasan Şener (Prof, MSc. Engineer, Architect) •Mert Kesimer (Koçtaş Group Manager of the Kitchen Category)
ISTANBUL LAND WALLS
The Istanbul Land Walls, also called the Theodosian Walls, were built in the beginning of the 5th century CE. Despite their original construction as structures of defense, the land walls and the areas surrounding them encapsulate a multi-layered cultural landscape that bear the traces of various events, situations, and people throughout the 1600-year-long history of the city. The exhibition examines traces of different historical periods preserved in and around the walls, discussing the relationship between the Land Walls and the cultural landscapes that surround them. The exhibition features spiritual and religious stories associated with the walls as well as stories from people who have lived and/or are living around them and from other residents and travelers who visited them. Through urban legends, historical photographs, scientific reports, and quotes from literary sources, ON THE FRINGE aims to show the plurality of memories, perspectives, and representations of this great monument. A 1:500 scale, 13-meter long 3D architectural model, produced specially for the exhibition, depicts the size and the location of the Land Walls and reveals the walls’ relationships with their immediate environments. Within the context of the exhibition, written and visual documents have been collected that refer to events and situations that left their marks on the walls and their surrounding areas; those that could be associated with particular locations were marked on the model and accompanying map for the visitors to explore. Designed by Yeşim Demir Pröhl, Demir Tasarım, the exhibition can be seen until at ANAMED until 8 January.
natura | 9
haberler | news
ARTER SERGİLERİ İÇİN SON GÜNLER LAST DAYS FOR ARTER EXHIBITIONS Arter, 15 Ocak 2017 tarihine kadar, Bilge Friedlaender’ın “Sözcükler, Sayılar, Çizgiler” isimli solo sergisine ve Nil Yalter’in “Kayıtdışı” sergisine yer veriyor. Küratörlüğünü Mira Friedlaender ile Işın Önol’un birlikte yaptıkları sergi, Bilge Friedlaender’ın 1980 yılından bu yana sergilenmemiş ve Türkiye’de izleyicilerle hiç buluşmamış eserlerini bir araya getiriyor. “Sözcükler, Sayılar, Çizgiler”, 2000 yılında aramızdan ayrılan sanatçının vefatından sonra gerçekleşen ilk kişisel sergisi olma özelliğini taşıyor. Sözcükler, Sayılar, Çizgiler’in merkezinde, Bilge Friedlaender’ın “çizgi” ve “kare” gibi insan eliyle yaratılmış formlar ve insanın doğayla kurduğu ilişki üzerine sürdürdüğü titiz araştırma yer alıyor. Sergi, önce çizginin sonsuz olasılıklarını, ardından bir kağıdın yırtılmasıyla oluşan çizgiyi ve yerçekimine meydan okuyan bir karenin alabileceği şekilleri araştıran Friedlaender’ın incelikli üretiminin belirli bir dönemine (1971–1983) odaklanıyor. Bilge Friedlaender’ın on yılı aşkın bu döneminde, –kendisini bir minimalist olarak tanımlamasa da– basit malzemelerle mütevazı bir görsel dili hedeflediği ve bu deneysel çabayı bir laboratuvar ortamı titizliğinde sürdürdüğü görülüyor. Yazıları aracılığıyla kendi çalışmalarıyla olan diyaloğunu ve kendini sorgulamayı sürdürmüş olan sanatçının; zaman/mekân algısı, boyutlar arası geçiş, görecelik gibi konular üzerine yoğunlaştırdığı üretimi bugün de güncelliğini koruyor. Sözcükler, Sayılar, Çizgiler’in sergi yayınında yer alan Friedlaender’ın “kendi kendisiyle sohbeti”, sanatçının kişisel ve profesyonel öyküsüne odaklanıyor. Friedlaender’ın sanata dair düşüncelerinin yer aldığı bu kurgusal söyleşide, küratörler tarafından bugüne kadar yayımlanmış ve yayımlanmamış kaynaklardan seçilen çok sayıda metin bir araya geliyor. Sergi yayınında ayrıca, Friedlaender’la 1990’larda tanışan Ahu Antmen, özellikle de Türkiye’de yaptığı çalışmalar üzerine tarihsel bir okumayla, Bilge Friedlaender’ın yaşamının son dönemlerindeki üretiminin bir manzarasını sunuyor. Yayına yeni bir metinle katkıda bulunan bir diğer yazar olan Lewis Johnson, Bilge Friedlaender’ın sergide yer alan çalışmalarını daha geniş bir felsefi bağlama oturturken, Gregory Volk ise sanatçının yapıtının malzemeden ve dokunuşlardan geçerek bize ulaşan derin kaynağı üzerinden sanatçıyı Amerikan kültür tarihi ile ilişkilendiriyor. Kitap küratörler Mira Friedlaender ile Işın Önol’un kaleme aldıkları ve bu serginin düşünsel ve fiili arka planını açığa çıkaran bir sunu metniyle kapanıyor. Küratörlüğünü Eda Berkmen’in yaptığı “Kayıt Dışı” başlıklı sergi ise, Nil Yalter’in yapıtlarındaki ana tema ve motiflere genel bir bakış niteliği taşıyor. Yalter’in resim, fotoğraf, yazı, kolaj, performans, video gibi farklı mecraları bir araya getiren yerleştirmelerinin birçoğu Türkiye’de ilk kez sergileniyor. Sanatçı, eserlerinde kayıt dışı kalmış kişi, duygu ve bilgilere geniş yer veriyor; bireyin toplumsal normlar ve kontrol mekanizmaları karşısında geliştirdiği var olma stratejilerini araştırıyor. Nil Yalter, işçiler, kadınlar ve göçmenler başta olmak üzere tarih anlatılarından dışlanmış bireylerin varoluş mücadelelerini işlerinin odağına alır. Etnografi, edebiyat, sosyoloji, bilim, sözlü tarih ve kültürel gelenekler başta olmak üzere birçok disiplinden yararlanarak ürettiği bu eserlerle sanatçı, beden, mekân ve bilginin güç odakları tarafından kontrol edilmesine başkaldırır. Yalter çalışmalarında belgesel ve şiirsel dili bir arada kullanarak ve tıpkı bir şaman gibi farklı kimliklere bürünerek kişisel ve toplumsal sarsıntılarla yüzleşir; toplum dışına itilmiş kişilerin hikâyelerine odaklandığı yapıtlarıyla, alternatif bir tarih yazımı oluşturur. Yalter, üretiminin ilk yıllarından itibaren göç konusuna yoğun bir şekilde odaklandı. Göçmen işçilerin sorunlarını, onların yaşam mücadelelerini etnografik bir yöntem kullanarak topladığı objeler, video röportajlar ve görseller ile belgeledi. “Kayıt Dışı”, sanatçının “Geçici Meskenler” (1974-1977), “Göçmenler” (1976-2016) ve “Şu Gurbetlik Zor Zanaat Zor” (1983) serilerinden İstanbul bağlamına ve sergi mekânının özelliklerine göre seçilmiş olan çalışmaları bir araya getiriyor. Bu eserler önemli birer tarihsel belge olmanın yanı sıra, izleyiciye farklı bakış açılarını inceleme imkânı veren esnek, geçirgen, çok dilli kurgusal birer mekân olarak da işliyor. Sergiye, Eda Berkmen’in küratoryal çerçeveyi sunduğu yazısının yanında akademisyen Başak Ertür, küratör Fatoş Üstek, kültürel antropolog Bernard Dupaigne’in ve tarihçi Philippe Artières’in kaleme aldığı metinleri içeren Türkçe ve İngilizce iki dilli bir yayın da eşlik ediyor. Arter hosts Bilge Friedlaender’s solo exhibition “Words, Numbersi Lines” and Nil Yalter’s exhibition “Off the Record” until 15 January 2017. The exhibition, curated by Mira Friedlaender and Işın Önol, brings together works of the artist which have never been shown in Turkey nor exhibited elsewhere since the 1980s. Words, Numbers, Lines also marks the artist’s first solo exhibition since she passed away in 2000. The works in Words, Numbers, Lines centre upon Bilge Friedlaender’s rigorous investigation of created forms such as “line” and “square” as expressions of the relationship between humans and nature. The exhibition focuses on a specific period (1971-1983) of Friedlaender’s production, researching the infinite possibilities of a line, a torn line, and a square that defies gravity. She produced expansive yet intimate material for investigation. During this decade, even though she did not identify herself as a minimalist, Friedlaender develops a modest visual language utilising rather simple materials and meticulously continues her almost experimental search. She was in constant dialogue with her own work through her writing, questioning herself, and asking philosophical questions that remain compelling, and grant us access to her ideas. Engaging with the universal experiences of gravity, horizon, and perceptions of duality, Friedlaender created a body of work that is even more relevant today. Words, Numbers, Lines presents Friedlaender’s transcendent works, while the “conversation with herself” in the exhibition publication offers a personal and professional account of the artist. The essay is a fictive interview expressing Friedlaender’s artistic concerns, edited and compiled by the curators from a vast variety of text selected from published and unpublished material up to this day. The publication also includes an essay by Ahu Antmen, who knew and reviewed the artist in the 90s. Antmen brings a sensitive and historical reading of the work, primarily referring to the artist’s practices in Turkey, giving us a view of Friedlaender’s production towards the end of her life. Lewis Johnson, another contributor to the publication, puts Friedlaender’s selected works in the exhibition in a wider philosophical context, and Gregory Volk engages with the deep source of the work via material and touch, while connecting the artist to American cultural history. And curated by Eda Berkmen, the exhibition “Off the Record” is a thematic overview of Yalter’s hybrid installations that combine painting, photography, writing, collage, performance, and video. Yalter’s work explores individual’s strategies for survival in the face of society’s control mechanisms and norms, focusing on omitted facts, invisible people, enclosed places and repressed emotions. The exhibition title refers to these subjects that are denied a place in official histories. With an acute awareness of the way space, body and knowledge are manipulated by authorities to maintain control over the masses, Yalter looks to the margins. She documents the struggles and dwellings of the unseen members of society: the labourers, women and immigrants. In her research, Yalter brings together diverse disciplines such as folk tradition, literature, ethnology, natural sciences and philosophy. She creates a unique visual language that fuses fact and fiction, as well as documentary, poetry and performance. Just as a shaman inhabits other realms and bodies during trance, Yalter leaves the confines of identity to deal with personal and collective trauma. Yalter focuses extensively on the subject of immigration. She documents the struggles of migrant workers, through objects, visuals and video interviews that she collected using ethnographic methods. Off the Record brings together a selection of works from the artist’s “Temporary Dwellings” (1974-1977), “Immigrants” (1976-2016) and “Exile is a Hard Job” (1983) series that are chosen for the context of Istanbul and the specificities of the exhibition space. Beyond their significance as historical documents, these works are also flexible, permeable, and multilingual fictional spaces that allow the audience to observe different points of view. The exhibition is accompanied by a bilingual publication with texts by cultural theorist Başak Ertür, curator Fatoş Üstek, cultural anthropologist Bernard Dupaigne, historian Philippe Artières, alongside an essay by Eda Berkmen elaborating on the conceptual framework of the exhibition.
natura | 10
haberler | news
ARKEOLOJİ MÜZELERİ’NDE ESKİ İSTANBUL YERLEŞİMLERİ OLD ISTANBUL SETTLEMENTS IN ARCHAEOLOGY MUSEUMS “Çağdaş Yaratıcılık İçin Geçmişin İzleri: Kentsel Arkeoloji ve Küçükkyalı ArkeoPark” projesinin bir parçası olan “İstanbul’un Anadolu Yakasını Katman Katman Kazmak: Aydos, Dragos, Küçükyalı, Pendik, Samandıra” başlıklı sergi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde gerçekleşti. Anadolu yakasında yer alan ve kazı çalışmaları İstanbul Arkeoloji Müzeleri tarafından sürdürülen beş farklı noktayı kapsayan sergide, Aydos, Dragos, Küçükyalı, Pendik ve Samandıra’da elde edilen eserlerden bir seçki sunuldu. Küratörlüğünü Küçükyalı ArkeoPark Bilimsel Danışmanı, Koç Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Alessandra Ricci ile İstanbul Arkeoloji Müzeleri Uzmanı Arkeolog Asuman Denker’in yaptığı sergide, İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin Anadolu yakasında sürdürdüğü arkeolojik kazıların sonuçları geniş kitleler ile paylaşılıyor. Geç Antik’ten, Geç Bizans ve Erken Osmanlı dönemlerine uzanan beş farklı yerleşim, şehrin banliyölerinin zenginliğinin ve çeşitliliğinin yansıtılması amacıyla seçildi. Günümüze kadar korunmuş Bizans dönemi kap kacakları, Geç Bizans dönemine ait büyük ebatlı amforalar ve incelikle işlenmiş mermer mimari parçalar, yer döşemeleri ve diğer dekoratif objeler ile sergi, Bizans dönemi İstanbul’unun merkez dışındaki yaşantısını gün yüzüne çıkarıyor. “İstanbul’un Anadolu Yakasını Katman Katman Kazmak: Aydos, Dragos, Küçükyalı, Pendik, Samandıra” adlı sergi, İstanbul Kalkınma Ajansı tarafından desteklenen “Çağdaş Yaratıcılık İçin Geçmişin İzleri: Kentsel Arkeoloji ve Küçükkyalı ArkeoPark” projesinin bir parçasıdır. As part of the “Traces of the Past for Contemporary Creativity: Urban Archaeology and Küçükyalı ArkeoPark project”, the exhibition adopting the theme “Layer by Layer: Excavating the Anatolian Side of Istanbul; Aydos, Dragos, Küçükyalı, Pendik, Samandıra” took place in Istanbul Archaeology Museums. Including five different locations in the Anatolian Side of Istanbul of which the excavation works have been carried out by Istanbul Archaeology Museums, the exhibition presented an anthology gathered from Aydos, Dragos, Küçükyalı, Pendik and Samandıra. Curated by Asst. Prof. Alessanda Ricci, the Scientific Consultant of Küçükyalı Arkeopark, Faculty Member of Koç University Archaeology and Art History Department, and the archaeologist Asuman Denker, Istanbul Archaeology Museums Specialist; the exhibition represents the results of the archaeological excavations that have been carried out in the Anatolian Side of Istanbul. Five different settlements ranging from the Late Antiquity, the Late Byzantine Period and the Early Ottoman Era; were selected in order to reflect the richness and diversity of the urban suburbs. Along with Byzantine cooking ware, large-scaled amphoras of the Late Byzantine period and meticulously dressed architectural marble pieces, floor coverings and various other decorative objects; the exhibition unearths the off-center life of Istanbul. The exhibition entitled “Layer by Layer: Excavating the Anatolian Side of Istanbul; Aydos, Dragos, Küçükyalı, Pendik, Samandıra” is a part of the “Traces of the Past for Contemporary Creativity: Urban Archaeology and Küçükyalı ArkeoPark” project which is supported by the Istanbul Development Agency.
EVİ YENİDEN KURMAK CONSTRUCTING THE HOUSE ANEW Küratörlüğünü Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman’ın yaptığı, Eda Soylu’nun “Evi Yeniden Kurmak” isimli sergisi, 13 Ocak tarihine kadar, Kadir Has Üniversitesi bünyesindeki Galeri KHAS’ta izlenebilir. Eda Soylu’nun mekân düşüncesinin ve özel olarak da ev kavramının sökümüne ve yeniden kurulmasına dayanan çalışması galeri mekânında kurulmuş bir yerleştirme. Gerek farklı evlerin yıkımlarından toplanmış yapı malzemelerini gerekse sanatçının kendi evinden söktüğü ve galeri mekânına taşıdığı mimarlık elemanlarından oluşturduğu yerleştirmesi ev, hane, mekân kavramlarının yapısökümünü ve yeniden inşasını içeriyor. Soylu, galeri mekânına ise betonla bütünleştirdiği gerçek kurutulmuş çiçekleri uygulayarak ve bunları çiğneyerek yok etmesini isteyerek izleyiciyi karmaşık ve kendisiyle çelişen bir eyleme sürüklüyor. 13 Ekim’de açılan serginin küratörlüğünü üstlenen Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman, Soylu’nun sergisini değerlendirirken bu yapıtın içinden geçmekte olduğumuz kentsellik dönemine bireysel hafızalar üstünden getirilmiş bir doğrudan müdahale olduğunu, bizi, kendimize ait olanla bizim dışımızdakinin ortak öyküsünü yaşamaya zorladığını, bunun da tam bir deneyim ve edim olduğunu belirtiyor. Soylu’nun işini katmanlı, çoklu okumalara açık bir yapıt olarak nitelendiriyor. Curated by Prof. Hasan Bülent Kahraman, the exhibition of Eda Soylu which is entitled “Constructing the House Anew” is open for visitors until January 13 at Gallery KHAS in Kadir Has University. Based on the spatial idea of Eda Soylu and demolition and reconstruction of the house concept; the project is an installation formed inside the gallery space. Consisting of building materials that are collected from various wrecks of houses and the architectural elements which have been dismantled by the artist from her own house and brought in to the gallery; the installation features the deconstruction and reconstruction of the concepts of house, household and space. Soylu welcomes visitors with a complicated and self contradictory action by applying live and dried plants that are integrated with concrete where she asks them to destroy this formation by trampling on it. Launched on October 13, the exhibition’s curator, Prof. Hasan Bülent Kaharaman states that Soylu’s exhibition stands for a direct intervention through individual memories, regarding the urbanization period we are currently experiencing and it forces us to live the mutual story of ours and others. He indicates that this exhibition is a complete experience and performance while describing the works of Soylu as a layered structure that welcomes multiple readings. natura | 11
haberler | news
TURGUT CANSEVER ULUSAL MİMARLIK ÖDÜLLERİ
haberler | news
BORUSAN SANAT’TA GÜNÜMÜZ SANATI KONUŞMALARI
TURGUT CANSEVER NATIONAL ARCHITECTURE AWARDS
TALKS ABOUT TODAY’S ART AT BORUSAN SANAT
Mimar Turgut Cansever anısına dağıtılan Turgut Cansever Ulusal Mimarlık Ödülleri bu yıl “Kamu Yapıları ve Kamusal Alanlar” konusunda mimari proje dalında verildi. Kepez Belediyesi adına Mimarlar Odası Antalya Şubesi koordinasyonunda Y. Mimar Turgut Cansever’in anısına, ülkemizdeki mimarlık ve yapı sektöründeki faaliyetlerin tanıtılması, özendirilmesi, ödüllendirilmesi, mimarlığın ve uyumlu kentleşmeye katkısının kamuoyunun gündeminde bulundurulması, mimarlık ürünlerinin belgelendirilmesi, kullanıcıların ve yüklenicilerin bilinçlendirilmesi, güzel sanatların teşvik edilmesi amacıyla, Ulusal Mimar Turgut Cansever Mimarlık Ödülleri verilir. Her yıl Şubat ayı içinde, bir yıl proje bir yıl yapı dalında olmak üzere “Turgut Cansever Mimarlık Sergisi” düzenlenir ve Turgut CANSEVER’in ölüm günü olan 22 Şubat günü “Mimar Turgut Cansever Mimarlık Ödülleri” verilir. Dönüşümlü olarak yapı ve proje dallarında Turgut Cansever Mimarlık Ödülleri sahiplerini buldu. 2017 yılı proje konusu olan “Kamu Yapıları ve Kamusal Alanlar” olarak belirlenen 3 ödülden en az bir tanesi “Kamu Yapıları ve Kamusal Alan” projelerine yönelik değerlendirildi. Proje değerlendirmelerinde özgünlük, bağlam ile ölçek duyarlılığı, çevresel ve kültürel sürdürülebilirlik, malzeme ve detay incelmişliği, araştırmaya dayalı proje geliştirme gibi kriterler göz önüne alarak ödüller verildi. Asıl Seçici Kurul •Prof.Dr. Celal Abdi Güzer, Mimar •Nevzat Sayın, Mimar •Tülin Hadi, Mimar •Han Tümertekin, Mimar •Ömer Selçuk Baz, Mimar Organized for commemorating Turgut Cansever, Turgut Cansever National Architecture Awards this year were given in the category of “Public Buildings and Public Spaces” within the scope of architectural projects. The National Architect Turgut Cansever Architecture Awards are given on behalf of Kepez Municipality, in the coordination of Chamber of Architects Antalya Branch; in the memory of the MSc Architect Turgut Cansever for presenting the activities in the architecture and building sector of our country; keeping architecture and its contribution to harmonious urbanization in the public agenda; documenting architectural projects, raising the awareness of users and contractors and encouraging fine arts. Each year in February, “Turgut Cansever Architecture Exhibition” is held dedicatedly for projects a year andc onstruction for the next and “Architect Turgut Cansever Architecture Awards” are presented on February 22, on his day of death. Alternately distributed in construction and project categories, Turgut Cansever Architecture Awards were handed to the winners. The 2017 project theme was determined as “Public Buildings and Public Spaces”and at least one of the three awards was aimed at “Public Buildings and Public Spaces” projects. Project evaluations were based on criteria such as originality, context and scale sensitivity, environmental and cultural sustainability, sophistication of materials and details and research-based project development. PrincipalSelectionCommittee •Prof. Celal Abdi Güzer, Architect •Nevzat Sayın, Architect •Tülin Hadi, Architect •Han Tümertekin, Architect •Ömer Selçuk Baz, Architect
“GÜNÜMÜZ SANATI // BİR BAŞKA” adlı etkinlik serisi, günümüz sanatının değişimini farklı yönleriyle öğrenmeye ve tartışmaya açıyor. Konuşma, atölye ve performanslardan oluşan 10 etkinlik, sanatın güncel yönelimlerini merak edenlerle buluşmaları içeriyor.
T Buluşmaları 03: Dan Stubbergaard
ROGER BALLEN RETROSPEKTİFİ
T Gatherings 03: Dan Stubbergaard
ROGER BALLEN RETROSPECTIVE
Son dönemde birçok başarılı işe imza atan Danimarkalı mimarlık ofisi COBE’nin kurucusu ve yaratıcı direktörü Dan Stubbergaard, T Buluşmaları’nın üçüncü konferansında İstanbul’da yer aldı. Şişecam Düzcam’ın “Mimarinin Şeffaf Yüzü” sloganıyla başlattığı, Arkitera Mimarlık Merkezi iş birliğiyle düzenlenen mimarlık etkinliği T Buluşmaları’nın üçüncü konuğu Danimarkalı mimar Dan Stubbergaard oldu.Etkinlik, 9 Ocak günü İş Sanat Kültür Merkezi’nde gerçekleşti. İlki 11 Aralık 2014’te Japon mimar Sou Fujimoto’nun katılımıyla düzenlenen ve büyük ilgi gören T Buluşmaları konferans serisinin ikincisi ise 8 Ekim 2015 tarihinde dünyanın pek çok yerinde başarılı çalışmalara imza atan Hollandalı mimar Winy Maas’in katılımıyla yapıldı. Dan Stubbergaard, the founder and creator of the Danish architecture office COBE, which achieved many successful projects of late, came to Istanbul for the third conference of the T Gatherings. Launched by the “Transparent Side of Architecture” motto by Şişecam Düzcam and organized in cooperation with the Arkitera Architecture Center, the event hosted the Danish architect, Dan Stubbergaard, as the third guest of T Gatherings. The event was held at İş Sanat Culture Center on January 9. Initially organized on December 11, 2014, with the participation of the Japanese architect SouFujimoto and received a great deal of attention, the second event of the T Gatherings conference series was held on October 8, 2015, with the participation of the Dutch architect Winy Maas, who has achieved many successful projects in various parts of the world. natura | 12
“BİR BAŞKA YAŞAM: Moleküler Biyoloji ve Biyo-Sanat (Mikroskop Performans)” isimli etkinlik, konuşmacılar Ayşe Gül Süter ve Doç. Dr. Ebru Yetişkin katılımı ile, 15 Ocak tarihinde Borusan Sanat’ta gerçekleşecek. Bilim ile sanat arasındaki etkileşimin en canlı örneklerinin görüldüğü biyosanat dünyada giderek gelişen bir alan olarak karşımıza çıkıyor. Biyosanat, güncel toplumsal düzenin normlarını, hiyerarşilerini ve çelişkilerini ifşa etmenin yanı sıra başka bir düzen icat etmenin kavramsal araçlarını da bize öneriyor. Bilimde kullanılan yöntem, ekipman, teknoloji veya laboratuvarları kullanarak yapılan sanat günümüzde giderek yayılıyor. Biyo-teknoloji devrimiyle birlikte gelişen biyosanat, insan-ötesindeki dünyaları araştırarak deneysel müdahalelerde bulunuyor ve sanatsal bir yaklaşımla başka perspektifler ve gözlemleme deneyimleri yaratıyor. Böylelikle günümüz sanatı bir zamanlar olanaksız gibi görüneni gerçekçi kılabiliyor. Bu konuşmada Doç.Dr. Ebru Yetişkin ve Ayşe Gül Süter ile birlikte biyosanat ile ilgili temel sorulara, sorunlara ve başyapıt sayılan işlere odaklanılarak bir mikroskop performansı gerçekleştirilecek. Doğadan ve yaşamdan ilham alan Ayşe Gül Süter, yurtiçi ve yurtdışındaki pek cok sergiye katıldı. Nörobilim uzmanı Doç.Dr. Biyolog Joseph DeGiorgis ile laboratuvar ortamında ve yürüttükleri keşif gezilerinde mikroskobik deniz canlılarını ve bitkilerini inceleyerek görüntülemekte ve bu görüntüleri karışık medya teknikleri, cam, ışık, animasyon ve motorlar ile ürettiği işlere ve enstalasyonlara aktarmaktadır. Doç.Dr. Ebru Yetişkin bilim, sanat, teknoloji kesitindeki eğitim ve araştırma çalışmalarını İstanbul Teknik Üniversitesi’nde sürdüren ve dijital medya kültürünü eleştirel bir yaklaşımla irdeleyen bir sosyologdur. The event series entitlted “TODAY’S ART//YET ANOTHER ONE”, aims to learn and debate the changes regarding today’s art with different perspectives. Consisting of talks, workshops and performances, all of the 10 events involve the gatherings of those who fascinate about the current directions of art. The event entitled “YET ANOTHER LIFE: Molecular Biology and Bioart (Microscopic Performance)” will take place on January 15 at Borusan Sanat, along with the participations of key speakers Ayşe Gül Süter and Assoc. Prof. Ebru Yetişkin. Embodying the most vivid interactions between science and art, bioart appears as an ever-developing field in the world. Bioart reveals the norms, hierarchies and contradictions of the current social order and suggests conceptual tools in order to create another order. Today, the art works that are created by scientific methods, equipments, technologies and laboratories are becoming highly popular. Developed with the revolution of biotechnology, bioart makes experimental interventions through observing the realms beyond human and creates different perspectives and observation experiences along with an artistic approach. Therefore today’s art realizes what has been seemed impossible in the past. Within the frame of these talks, a microscopic performance will take place with Assoc. Prof. Ebru Yetişkin and Ayşe Gül Suter who focus on fundamental questions, problems and masterpieces about bioart. Inspired by nature and life, Ayşe Gül Süter attended many exhibitions both in Turkey and overseas. Along with the neuroscience specialist, Assoc. Prof. and Biologist Joseph DeGiorgis; she examines microscopic sea creatures and plants in laboratories and the expeditions they organize. She later transfers these images into her works and installations which are created by mixed media techniques, glass, lighting, animation and motors. Assoc. Prof. Ebru Yetişkin is a sociologist who carries on her educational and research-oriented practices in the frame of science, art and technology in the body of Istanbul Technical University. She scrutinizes the digital media culture through a critical approach.
İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi, Amerika doğumlu, Güney Afrikalı sanatçı Roger Ballen’ı konuk ediyor. Erken tarihli çalışmalarında belgesel fotoğrafçılığı geleneğini izleyen Ballen, zamanla kendisinin “ballenesk” diye nitelendirdiği farklı ve benzersiz bir üslup geliştirdi. Yapıtlarında çizim, resim, kolaj ve heykel tekniklerinden de yararlanan sanatçı, çok disiplinli olmakla birlikte, fotoğraf köklerine derinden bağlı, yeni bir estetik meydana getirdi. Sergi, sanatçının 1980’lerden itibaren yaptığı üretimlerin izini sürmeyi hedefliyor. Demet Yıldız küratörlüğünde gerçekleşen “Roger Ballen: Retrospektif”, 28 Aralık-4 Haziran tarihleri arasında İstanbul Modern’de görülebilir. Istanbul Modern Photography Gallery hosts the works of American-born South African artist Roger Ballen, whose distinctive and unique style of photography evolved from his earlier works connected to the tradition of documentary photography into a style that he describes as “ballenesque”. In his works, Ballen employs drawings, painting, collage and sculptural techniques to create a new hybrid aesthetic, but one still firmly rooted in photography. The exhibition aims to follow the trajectory of the artist’s output since the 1980s. Curated by Demet Yıldız, “Roger Ballen: Retrospective” can be seen at Istanbul Modern between 28 January-4 June. natura | 13
haberler | news
haberler | news
HAYATIN İÇİNDE MİMARLIK SEMİNERLERİ DEVAM EDİYOR
ULUSAL MİMARLIK ÖĞRENCİLERİ BULUŞMASI ANKARA’DA
ARCHITECTURE IN LIFE SEMINARS CONTINUE
NATIONAL ARCHITECTURE STUDENTS MEETING TAKES PLACE IN ANKARA
Akbank Sanat ve Urbanista dergi işbirliğinde gerçekleşen “Hayatın İçinde Mimarlık” serisinin üçüncü etkinliği, bilim kurgucularla gerçekleşiyor. Tevfik Uyar ve Devrim Kunter katılımda, Cenk Dereli moderatörlüğünde gerçekleşecek oturumda, “Kurgu bilim yazınının evrenindeki binalar hayallerde nasılmış ve ne kadarı gelecekte gerçeğe yansımış? Bugüne dair geçmişte yazılmış bilim kurgu yazını ile günümüzün mimarisini nasıl kıyaslayabiliriz?” soruları tartışılacak. Tevfik Uyar İTÜ’den Uçak Mühendisi olarak mezun oldu. İstanbul Kültür Üniversitesi’nden MBA derecesi aldı, aynı sahada doktora eğitimine devam etti. Aynı zamanda sosyolog olan Uyar, akademik ve entelektüel olarak insan davranışları, gelecek bilimi ve bilim felsefesiyle ilgileniyor. 2011 yılında Açık Bilimdergisinin kurucuları arasında yer aldı. Herkese Bilim Teknoloji ve Yalansavar adlı bilimsel mecralarda yazıyor. Kurucusu olduğu ENTROPOL aracılığıyla yenilikçi ve geleceğe dönük projelere katkı sağlamaya ve gelecek misyonuna sahip işletmelere destek olmaya çalışıyor. Devrim Kunter Devrim Kunter “Seyfettin Efendi” karakteriyle bilinen çizgi romancıdır. Çizgi romanlarıyla bir çok ödül almış, yurt içi ve yurt dışında bir çok sergilere katılmıştır. 2016 Haziran ayından beri Yabani isimli çizgi roman ve hikâye içerikli dergiyi çıkartmaktadır. “Hayatın İçinde Mimarlık: Bilimkurgu”, 13 Ocak tarihinde Akbank Sanat’ta izlenebilir. Organized in cooperation with Akbank Sanat and Urbanista magazine, the third event of the “Architecture in Life” series, takes place with science fictionists. Participated by Tevfik Uyar and Devrim Kunter with the moderator Cenk Dereli, the forum will focus on questions such as “How did the buildings in the universe of science fiction literature look like in dreams and how many of them have reflected the future? How can we compare the science fiction literature that was written in the past with today’s architecture?”. Tevfik Uyar He graduated from ITU as an Aircraft Engineer. He received the MBA degree from Istanbul Kültür University and continued his PhD education in the same field. Uyar, also a sociologist, is academically and intellectually interested in human behaviors, future science and the philosophy of science. He was among the founders of Açık Bilim magazine (Open Science Magazine) in 2011. He writes articles in organizations like Herkese Bilim Teknoloji (Science and Technology for All) and Yalansavar (Lie-repellent). He is trying to contribute to innovative and future-oriented projects and support businesses that adopt future missions, through ENTROPOL, of which he is the founder. Devrim Kunter Devrim Kunter is a cartoonist renowned for his character “Seyfettin Efendi (Mr. Seyfettin)”. He has received many awards with his comic books and has participated in many exhibitions both at home and abroad. Since June 2016, he publishes a comic book and story-based magazine named Yaban (Wild). “Architecture in Life: Science Fiction” can be attended on January 13 at Akbank Sanat. natura | 14
35. Ulusal Mimarlık Öğrencileri Buluşması (UMÖB 16.5), 28 Ocak - 4 Şubat tarihleri arasında Ankara’da yapılacak. 35. Ulusal Mimarlık Öğrencileri Buluşması olan UMÖB 16.5; Gazi Üniversitesi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi Ted Üniversitesi, Çankaya Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi ve İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi öğrencileri ortaklığında, 28 Ocak-4 Şubat tarihlerinde Ankara’da düzenleniyor. UMÖB 16.5, “Kent Hakkı”, “Kent Belleği”, “Kent İmajı ve Manipülasyonları”, “Kent Suçları”, “Clark Kent” gibi temalarda, Ankara kenti bağlamında, eleştirel temelli atölyeler gerçekleştirecek. “Kendine güvenen, presentabl olması şart olmayan, grup çalışmasına ve sıkı geyiklere yatkın, katılımcılarımızı fazla çalıştırıp çok yormayacak, Ankara ayazına dayanıklı, hiyerarşinin düşmanı, kollektivizmin dostu, sevgi dolu insanlara sesleniyoruz! Her ne kadar Ulusal Mimarlık Öğrencileri Buluşması desek de mümkün olduğu kadar disiplinlerötesi bir buluşma özlemi içindeyiz. Temamız ile ilgilenen, bu birliktelik için heyecan duyan herkesi aramızda olmaları için davet ediyoruz.
İSTANBUL MODERN’DE LİMAN SERGİSİ HARBOR EXHIBITION AT ISTANBUL MODERN İstanbul Limanı olarak bilinen Salıpazarı liman sahasında, modern bir müze binasına dönüştürülmüş bir antrepoda faaliyetlerini sürdüren İstanbul Modern’in yeni sergisi, liman konusunu farklı boyutlarıyla işliyor. Coğrafi bir konum olmanın ötesinde, toplumsal ve ekonomik bir etkileşim alanı olarak liman bölgelerini görsel sanatlardaki yansımalarıyla ara ştıran sergi, “liman” kavramının sembolik ve metaforik açılımlarına da yer veriyor. İstanbul kentinin deniz ve limanlarla ilişkisini vurgulayan “LİMAN”, 19. yüzyıldan günümüze Türkiye sanatında deniz kenarında ve liman çevrelerinde gelişen kültürel ve toplumsal hayatı mercek altına alıyor. Türkiye’de denizcilik kültürü, toplumsal tarih ve görsel sanatlar alanında küratör yel bir ara ştırmayla hazırlanan sergi kapsamında bir zaman çizelgesi de sunuluyor. Theodosius ( Yenikapı) Limanı’na dair arkeolojik çalışmalardan günümüze İstanbul kentinin tarihini limanlar üzerinden özetleyen zaman çizelgesi, kentin deniz ve limanla olan ilişkisine dair belli ba şlı dönüşüm ve kırılmalara işaret ediyor. Sanatçılar: Nevin Aladağ, Meriç Algün Ringborg, Hüseyin B. Alptekin, Avni Arba ş, Volkan Aslan, Turgut Atalay, Antonio Cosentino, Darzanà (Feride Çiçekoğlu, Mehmet Kütükçüoğlu, Er tuğ Uçar), Hasan Deniz, Cevat Dereli, Abidin Dino, Burhan Doğançay, Feyhaman Duran, Mıgırdiç Givanian, Ara Güler, Nedim Günsür, Nuri İyem, Özer Kaba ş, Borga
‘Kent Hakkı’, ‘Kent Belleği’, ‘Kent İmajı ve Manipülasyonları’, ‘Kent Suçları’, ‘Clark Kent’ gibi temalarda, Ankara kenti bağlamında, eleştirel temelli, kentte bir iz bırakmak amaçlı, deneysel çalışmalara yer vermek istiyoruz. Yalnızca şikayet eden tarafta olmaktan sıkılıp da elini taşın altına koymak isteyen herkese kapımız, formumuz ve posta kutumuz ardına kadar açık.”
Kantürk, Gülsün Karamustafa, Volkan Kızıltunç, Muhsin Kut, Mıgırdiç Melkon, Yasemin Özcan, Serkan Özkaya, Sébah
35th National Architecture Students Meeting (UMÖB 16,5), will be held in Ankara between January 28 – February 4. 35th National Architecture Students Meeting, UMÖB 16,5 will take place in Ankara between January 28 – February 4 in cooperation with the students of Gazi University, METU, Ted University, Çankaya University, Hacettepe University and İhsan Doğramacı Bilkent University. UMÖB 16,5, will organize critical workshops within the context of Ankara, along with themes like “Urban Rights”, “Urban Memories”, “Urban Image and Manipulations”, “Urban Crimes” and “Clark Kent”. “This is a call for those who trust themselves, who tend to work in groups with pleasant chit chats, who won’t tire out our participants by overworking them, who can resist the chill of Ankara, who stand against hierarchy, beside collectivism and who are full of love without necessarily being presentable! Even though we name our event “National Architecture Students Meeting”, we long for a transdisciplinary meeting as far as possible. Our event is open for everyone who concern about our theme and who feel excited for this gathering. We like to include critical and experimental works that aim to leave a trace in the city within the context of Ankara along with themes like ‘Urban Rights’, ’Urban Memories’, ’Urban Image and Manipulations’, ’Urban Crimes’ and ’Clark Kent’. Our door, our form and our zip code are always open for those who got tired of being in the complaining side of things and who are willing to take responsibility.”
görülebilir.
& Joaillier, Arslan Sükan, Hüsnü Tengüz, Cemal Tollu, Selim Turan, Ömer Uluç, xurban_collective (Güven İncirlioğlu, Hakan Topal), Mümtaz Yener, Fausto Zonaro Çelenk Bafra ve Levent Çalıkoğlu küratörlüğünde, Aslı Can ve Senem R. Kantarcı yardımcı küratörlüğünde gerçekleşen “LİMAN”, 28 Ocak-4 Haziran tarihleri arasında İstanbul Modern’de
Is t anbul Modern’s new exhibition focuses on “harbor” a s a theme of multiple dimensions a s the museum occupies a former dr y c argo warehouse trans formed into a modern museum building r ight in the area known a s the Por t of Is t anbul. Explor ing how por t area s are reflec ted in the visual ar t s, not only a s geographic al loc ations but also a s sites of social and economic interac tion, the exhibition also delves into the s ymbolic and met aphor ic al a spec t s of the concept of “harbor.”Empha sizing the relationship of the cit y of Is t anbul with the sea and por t s, “HARBOR” t akes a close look at the cultural and social life that ha s developed on the sea side and around por t s in the ar t of Turkey from the nineteenthcentur y to the present. Built on curator ial research in the fields of mar itime culture in Turkey, social his tor y, and the visual ar t s, the exhibition also includes a timeline. Summar izing the his tor y of Is t anbul through harbors, from archaeologic al work on the Harbor of Theodosius ( Yenikapı) to the present, the timeline highlight s major trans formations and turning point s in the cit y’s relationship with the sea and por t s. Ar tis t s: Nevin Aladağ, Mer iç Algün Ringborg, Hüseyin B. Alptekin, Avni Arba ş, Volkan A slan, Turgut At alay, Antonio Cosentino, Dar zanà (Fer ide Çiçekoğlu, Mehmet Kütükçüoğlu, Er tuğ Uç ar), Ha san Deniz, Cevat Dereli, Abidin Dino, Burhan Doğanç ay, Feyhaman Duran, M ıgırdiç Givanian, Ara Güler, Nedim Günsür, Nur i İyem, Özer Kaba ş, Borga Kantürk, Gülsün Karamus t afa, Volkan Kızıltunç, Muhsin Kut, M ıgırdiç Melkon, Ya semin Özc an, Serkan Özkaya, Sébah & Joaillier, Arslan Sükan, Hüsnü Tengüz, Cemal Tollu, Selim Turan, Ömer Uluç, xurban _ collec tive (Güven İncir lioğlu, Hakan Topal), Mümt a z Yener, Faus to Zonaro Curated by Çelenk Bafra and Levent Çalıkoğlu, a siss t ant- curated by A slı Can and Senem R . Kant arcı, “HARBOR” c an be seen at Ist anbul Modern bet ween 28 Januar y- 4 June. natura | 15
haberler | news
SALT’TA YENİ SERGİ NEW EXHIBITION AT SALT GALATA Oliver Ressler’in “Kim Kimi Güverteden Atar?” sergisi 15 Ocak tarihine kadar SALT Galata’da izlenebilir. Oliver Ressler’in 2005’te Platform Garanti’deki İdeal Toplum Kendini Yaratır sunumundan bu yana İstanbul’daki ilk sergisi olan “Kim Kimi Güverteden Atar?”, sanatçının son 12 yıldaki üretimlerinden oluşur. Sergi göç, sınırlar, yurttaşlık, sermaye ve alternatif ekonomileri irdeleyen fotoğraf işleri, duvar yazıları, filmler ve enstalasyonları bir araya getirir. Bu işler, güncel meseleleri devlet politikaları açısından birbiriyle ilişkilendirmek yerine, bunların süregelen bir küresel krizin iç içe geçmiş yüzleri olarak okunabileceğine işaret eder. Ressler’in üretimi, krizin cisimsiz sesleri, görünür belgeleri ve ezelî düşmanına mevcudiyet kazandırır. Sanatçı, bu düşmanı, “devletsiz ve mülksüzlerin düzeni hedef alarak rekabetçiliği bozguna uğrattığı, dikenli tellerle kuşatılmış kontrol noktalarını alaşağı ya da fabrikaların işleyişini ters yüz ettiği toplumsal bir buluş” olarak tanımlar ve ekler: “Ekonomi diye bilinen enkazdan günün birinde gezegeni kurtaracak ve yaşamaya değer bir hayat yaratacaksak hiç olmazsa buna ihtiyaç var.” Serginin kat -1’deki bölümü, sanatçının 2016 yazında İstanbul’da ürettiği filmin etrafında kurgulanır. Ressler, kentte kendi kendine örgütlenen faaliyetler ile mültecilerin durumu üzerine bir araştırma sürecinin ardından, kurumsal Avrupa’dan “iltica” dilenmeyi reddederek hayatını burada sürdürmeyi seçen Suriyeli bireylere odaklandı. There are no Syrian refugees in Turkey [Türkiye’de Suriyeli mülteci yok] (2016) filmi, Avrupa’nın bu en büyük metropolündeki “misafirlik” durumunu inceler. Filmde Arapça söyleşileri yer alan mülteciler, İstanbul’da geçinmenin zorlukları ile Avrupa Birliği’nin (AB) yalnızca bir avuç mülteciye isteksizce kapılarını açmış olmasından bahseder. Görüşmelerin 15 Temmuz darbe girişimini takip eden haftalarda yapılmasından dolayı, Türkiye’nin istikrar ve yönetimini tehdit eden bir krizin ortasında kendi durumlarının kırılganlığını yoğun bir şekilde hissetmektedirler. Bu anlatımlar temelinde, Batı’daki “mülteci tartışmaları”nın tüm bakış açısını sessizce tersine çeviren film, aynı zamanda, Türkiye ve Avrupa’nın politikalarına dair siyasi bir analiz geliştirir. “There are no Syrian refugees in Turkey” (Türkiye’de Suriyeli mülteci yok) filminin yanında, Ressler’in 2016 yapımı bir önceki filmi “Emergency Turned Upside-Down” (Acil Durum Tepetaklak) konumlanır. Sanatçı bu filminde, mültecilerin Avrupa’daki varlığını, zorunlu göçe yol açan savaş, terör ve ekonomik darboğaz tanımlamalarına daha uygun olan “acil durum” ifadesiyle niteleyen müstehzi ve insanlık dışı söylemi sorgular. Film, milliyetçiliğin dar kafalı hapishanesi ile dayattığı dış, iç ve toplumsal sınırların karşısına, sınırların olmadığı hayalî bir dünyanın uçsuz bucaksız potansiyelini yerleştirir. Dış sese siyah-beyaz bir animasyonun eşlik ettiği işte üst üste binen çizgiler, soyut bir örüntü oluşturarak -diğer birçok şeyin yanı sırasınırları, göç yollarını, devletlerin ana hatlarını, cankurtaran halatlarını ve insan kalbinin atış hızını çağrıştırır. Türkiye, şimdiye dek tüm Avrupa devletlerinin kabul ettiğinden daha fazla sayıda; yaklaşık üç milyon mülteciye sınırlarını açarken, AB’nin sınır rejimi sonucu Akdeniz’de on binlerce mülteci boğularak hayatını kaybetti. Sergi mekânındaki büyük format bir fotoğraf, kıyıya vuran cansız bedenlere dair görüntülere göndermede bulunur; öte yandan, “Stranded” (Kıyıya Vurmuş) fotoğraf serisindeki erkekler, tıpkı politikacı ve yöneticiler gibi takım elbise giymektedir. Bu fotoğraflar, mevcut ekonomik düzendeki yöneticilerin -şirketlerin kâr etmesi ve insanların ölmesi dışında bir alternatif olmadığını iddia edenlerin- önce işten, sonra da güverteden atılmasının olası sonuçlarını irdeler. Aynı seriden diğer işler, SALT Galata yapısının çeşitli yerlerinde sunulur. Stranded işi, bir diğer büyük format dijital baskı olan “The economy is wounded – let it die!” (Ekonomi yaralı - bırakın ölsün!) ile doğrudan bağlantılıdır. Burada, her gün yeni ekolojik ve toplumsal felaketlere yol açan küresel ticarete bağımlı ekonomik düzeni hatırlatır şekilde, batan konteyner gemileri ve diğer deniz taşıtlarıyla dolu bir deniz manzarası görülmektedir. Bu iş -küresel ticaret ve taşımacılığın belirgin şekilde azaltılması dâhil olmak üzere- ancak ekonomide sistemik dönüşümün iklim değişikliği ve bununla ilişkili küresel tehditleri önleyebileceğinin kabulüyle başlayan eleştirel tartışmaya katkıda bulunur. Sanatçının Dario Azzellini ile ortak üretimi olan üç kanallı video enstalasyonu “Occupy, Resist, Produce” (İşgal Et, Diren, Üret) ise, gelecek için daha geçerli sayılabilecek ekonomi modellerine odaklanır. İş, Milano, Roma ve Selanik’te üretimi işçilerin kontrolüne devretme amacıyla gerçekleştirilen üç fabrika işgalini konu edinir. İnisiyatifi ele geçiren işçiler, öncü bir yaklaşımla üretim alanlarında yatay toplumsal ilişkiler kurarak doğrudan demokrasi ve kolektif karar alma mekanizmalarını uygular. Geri kazanılan çalışma alanları yeniden yapılandırılır; bulundukları çevre ve toplumsal hareketlerle bağ kurması sağlanır. SALT Galata’nın birinci katında yer alan, Ressler ile Zanny Begg’in birlikte ürettiği “The Right of Passage” (Geçiş Hakkı) filmi, vatandaşlık hakkı kazanmak için verilen mücadeleleri ele alırken vatandaşlık kavramının özü itibariyle ayrıcalıklı doğasını sorgular. Felsefeci ve siyaset teorisyenleri Sandro Mezzadra ve Antonio Negri ile görsel kültür ve fotoğraf teorisyeni Ariella Azoulay ile yapılan söyleşiler, Barselona’da “belgesiz” yaşayan bir grup kişiyle bir tartışma ortamı yaratır. Yapının çeşitli yerlerinde sergilenen diğer işler arasında, Pierre-Joseph Proudhon’un girişteki mermer duvara uygulanan anarşist sloganı “Property is Theft” (Mülkiyet Hırsızlıktır) ile kurumsal ırkçılık üzerine Martin Krenn ile ortak üretim bir afiş (2004) yer alır. “Emergency Turned Upside-Down” (Acil Durum Tepetaklak) işinin zeminde sunulan parçaları, Suriye’nin de içinde bulunduğu savaş bölgesinden mültecilerin AB ülkelerine ulaşmak için kullandığı ana göç yolu olan Balkan hattındaki devletlerin örtüşen (ve yakın zamanda yeniden düzenlenen) sınırlarını gösterir. natura | 16
haberler | news Serginin açıldığı dönemde İstanbul’un iki ayrı yerindeki büyük reklam panolarında yer alacak olan “Too big to fail” (İflas için çok büyük), ekonomik kriz dönemlerinde politikacıların önemli bankalara değer biçerek bunların kamu kaynaklarıyla kurtarılması gerektiği yönündeki iddialarına dair bir ifadedir. Zira bankalar, düzenin en temel gerekliliklerinden biri olarak kabul edilir ve dolayısıyla verimlerinde bir düşüş olması tüm kapitalist düzeni tehlikeye atabilir. Bu iş SALT Galata’nın dışında sunularak, demokratik bir dönüşüm talep eden küresel hareketin düzen tarafından dikkate alınan, iktidardakilerin artık göz ardı edemediği bir noktaya gelmesine duyulan arzuya işaret eder. Viyana’da yaşayan ve çalışan Oliver Ressler ekonomi, demokrasi, küresel ısınma, direniş biçimleri ve toplumsal alternatifler gibi meseleler üzerine üretim yapar. İşleri yaygın olarak uluslararası kurumlarda sergilenen sanatçının filmleri, 2013’te Centre d’Art Contemporain Genève’de gösterildi. Finansal kriz konulu gezici sergi It’s the Political Economy, Stupid [Politik Ekonomi Bu, Aptal] ile 2014’te Viyana’daki Secession’da düzenlenen “Utopian Pulse – Flares in the Darkroom” (Ütopik Dürtü - Karanlık Odada Alevler) araştırma projesinin eş küratörü olan Ressler, Prix Thun Sanat ve Etik Ödülü’nün (2016) ilk sahibidir. Oliver Ressler’s “Who Throws Whom Overboard?” can be seen at SALT Galata until 15 January. “Who Throws Whom Overboard?” is a major exhibition of Oliver Ressler’s works dating from 2004-2016, and his first in Istanbul since the presentation An Ideal Society Creates Itself at Platform Garanti Contemporary Art Center in 2005. The exhibition brings together photographic works, wall texts, films and installations addressing migration, borders, citizenship, capital and alternative economics. It does not suggest that these “issues” are related in terms of policy, but rather that they can be read as the conjoined faces of an ongoing, global crisis. Ressler’s works make present the disembodied voices and visible archives of crisis and its nemesis. He describes the nemesis as “the social invention directed against the status quo with which the stateless and propertyless confound competitiveness, bury barbed-wire checkpoints or turn factories inside-out. This is the least that’s required if planetary survival and a form-of-life worth living are ever to be salvaged from the shipwreck known as The Economy.” In the gallery on floor -1, the exhibition is composed around a newly commissioned film that was produced by Ressler in Istanbul during the summer of 2016. After a period of research around self-organized activities in the city and the local refugee situation Ressler focused his attention on Syrian individuals who have declined to beg for “asylum” from institutional Europe, choosing instead to continue their lives in Istanbul. In the film “There are no Syrian refugees in Turkey” recorded conversations with Syrian refugees describe a “guest” life in the continent’s largest metropolis. The orators talk about the difficulty of making a living here, and the reluctance of the EU to admit more than a pitiful number of refugees. The conversations were recorded in Arabic in the weeks following the 15th July coup attempt in Turkey; in the midst of a crisis that threatened Turkey’s stability and governance, the refugees felt the fragility of their own situation acutely. Quietly reversing the whole perspective of the Western “refugee debate,” the film develops a political analysis of Turkish and European politics from the standpoint of the Syrian refugees. Appearing alongside There are no Syrian refugees in Turkey is Ressler’s previous film, “Emergency Turned Upside-Down”. Here the artist confronts the cynical and inhuman discourse that calls the presence of refugees in Europe an “emergency”: a word better suited to descriptions of war, terror and economic strangulation that force people to move. The film counterposes the vast imaginative potential of a borderless world to the petty prison of nationality and the external, internal and social borders it imposes. The narrating voice is shadowed by drawn animations in black and white. Overlapping lines form an abstract pattern, evoking -among other things- borderlines, migration routes, outlines of states, life-lines and human heart rates. While Turkey has opened its borders to nearly three million refugees -more than the number accepted by all European states combinedthe EU border regime is responsible for the drowning of tens of thousands in the Mediterranean Sea. A large-format photograph in the exhibition space alludes to this new genre of images of dead bodies on beaches, yet the men in the photographic series “Stranded” wear business suits, the standardized clothing of politicians and managers. Stranded imagines what might happen if the managers of today’s economy – those for whom there is no alternative to corporate profit and human loss -were themselves sacked and thrown overboard. Other works from the same series are displayed throughout the SALT Galata. Stranded is directly linked to another large-format digital print, “The economy is wounded – let it die!”, in which a sea crowded with sinking container ships and other vessels evokes an economic system that depends on global trade, a daily cause of ecological and social disasters. This work joins the critical debate that starts with the recognition that nothing but systemic economic transformation – including radical curtailment of worldwide trade and shipping – can counteract climate change and associated global threats. The 3-channel video installation “Occupy, Resist, Produce” explores economic models that seem more viable for the future. It shows three factories in Milan, Rome and Thessaloniki where the purpose of factory occupations was to bring production under workers’ control. The workers take the initiative and become protagonists, creating horizontal social relations on the production sites and adopting mechanisms of direct democracy and collective decision-making. The recuperated workplaces often reinvent themselves, building links with local communities and social movements. On the first floor of the building is the film “The Right of Passage”. It focuses on struggles to obtain citizenship, while also questioning the inherently exclusive nature of citizenship. Interviews with Sandro Mezzadra, Antonio Negri and Ariella Azoulay open a discussion with a group of people living “without papers” in Barcelona. Additional works are presented throughout the building, such as Pierre-Joseph Proudhon’s anarchist slogan “Property is Theft”, which has been applied to the marble entrance-wall; a poster on institutional racism (2004; with Martin Krenn); and the floor pieces “Emergency Turned Upside-Down” featuring the overlapping (and newly arranged) borderlines of the states from the so-called Balkan route which was a central migration route used by refugees from Syria and the wider war-zone in their attempt to reach the EU. During the opening weeks of the exhibition the work “Too big to fail” is presented in two city locations on advertising billboards. Too big to fail is how politicians assess major banks during economic crises and why they claim that banks should be bailed out through public money. Banks are regarded as essential to the system; their poor performance can endanger the entire capitalist system. Presented outside of SALT, and hence outside the physical architecture owned by Garanti Bank, Too big to fail proposes an image of the desire that the global movement for a democratic transformation becomes system-relevant, no longer ignored by those in power. Oliver Ressler lives and works in Vienna and produces works on issues such as economics, democracy, global warming, forms of resistance and social alternatives. He has shown extensively internationally and a retrospective of his films took place at Centre d’Art Contemporain Genève in 2013. He is the co-curator of an exhibition cycle on the financial crisis, It’s the Political Economy, Stupid, and co-curator of Utopian Pulse – Flares in the Darkroom at Secession, Vienna, 2014. Ressler is the first prize winner of the newly established Prix Thun for Art and Ethics Award, 2016. natura | 17
haberler | news
BURAK DELİER PİLOT’TA BURAK DELİER AT PILOT “Hür Budalalar ve Kurnazlar Cemiyeti’nin bir üyesi olarak; Elimden geldiğince bütün yeteneğim, gücüm ve olanaklarımla her zaman yalan söyleyeceğime; Doğru bildiğim yoldan hiçbir koşulda şaşmayacağıma; Sahte olan her şeye inanacağıma, hakiki olanlardan sakınacağıma; Zengin ve fakir arasında fark gözetmeyeceğime, zenginden alıp fakire, fakirden alıp zengine, mümkün olduğunda her ikisinden alıp her ikisine de vereceğime; Din, milliyet, ırk, cinsiyet farkı gözetmeksizin her budala ve kurnaza hiçbir koşulda acımayacağıma ve bütün vicdanımla davranacağıma; Hiç kimseye ve herkese güveneceğime; Aldatan ve aldatılan, kandıran ve kandırılan, dolandıran ve dolandırılan arasında ayrım yapmayacağıma; Bütün budala ve kurnazların düşüncelerine, teorilerine, arzu ve korkularına saygı duyacağıma, onlara hiçbir zaman hiçbir düşünceyi dayatmayacağıma; Her zaman onları dinleyeceğime, fantezilerinin ve arzularının kölesi olacağıma, kendilerini gerçekleştirmeleri için bütün gücümü ve yeteneğimi kullanacağıma; Hakikate ulaşmak ve ulaştırmak için budala ve kurnazların zihinlerini, arzu ve korkularını yönlendireceğime ve manipüle edeceğime; Bilinenlerden uzak durup bilinmeyenden korkmayacağıma; Eyüplü Halit, George Manolescu, Prenses Caraboo, Selçuk Parsadan, ‘Sülün’ Osman, Waldo Demara, ‘Kont’ Viktor Lustig ve resmi ya da resmi olmayan, büyük harfle Tarih veya küçük harfle tarihte hikayeleri anlatılan bütün enayi, dolandırıcı, ahmak, sahtekar, avanak, üçkağıtçı, aptal, hilekar, budala ve kurnazların üzerine yemin ederim.” Burak Delier 3 Aralık 2015 günü efsanevi dolandırıcı Sülün Osman kılığında Galata Köprüsü’ne çıkar. 1950’lerde bu köprüyü yoldan geçenlere satan (kimilerine göre de başka bir dolandırıcı olan Eyüplü Halit’in hikayesini kendine mal eden) Sülün Osman’ın izinden giden ve taktiklerine sahip çıkan Delier, artık gelenekselleşmiş ve günümüzde neoliberal ideolojinin oyuncağı haline gelmiş eleştirel kültürel tutumlara bir alternatif arıyor. Uzunca bir süredir dolandırıcılık tarihine ve felsefesine dair kapsamlı bir araştırma yürüten Delier dolandırıcıların sınırlar ve kategoriler arasında kural tanımazca gidip gelmelerini, katı toplumsal yapılar arasında/içinde akışkan bir biçimde hareket etmelerini eleştirel ve sanatsal bir düşünme modeli olarak öneriyor. Sanatçı, dolandırıcılık hikayelerinden esinlendiği başka bir işini de 68 kadını evlenme vaadiyle kandırarak para ve mücevherlerini alan Eyüplü Halit’ten esinlenerek gerçekleştirir. 3 Nisan 2016 tarihinde, Sait Halim Paşa Yalısında bir fotoğraf çekimi çağrısı yapan aşık-damat-dolandırıcısanatçı rolündeki Delier’in randevusuna güven duyabilen, gerçek aşkın devam ettiğine inanmayı seçen veya güven duymasa da risk alabilen kaç gelin adayı katılır? Burak Delier’in son dönem işleri, günümüz ekonomi, siyaset ve sanat dünyasının da, kişisel ilişkilerimiz kadar, inanma filli etrafında döndüğünü hatırlatıyor ve hikayedeki budala ve kurnazı tespit etmektense içinde yaşadığımız topluma dair daha güncel bir dizi soruyu gündeme getiriyor: Neden inanma ve anlam ihtiyacımızı sömürmek ve manipüle etmek isteyenlere bu kadar açığız? Toplumsal ilişkiler içinde kendi payımızı kabul etmekten neden kaçınıyoruz? Arzu ve korkularımızın sömürülmesine nasıl karşı koyabilir ve nasıl alternatif anlam dünyaları oluşturabiliriz? Manipülasyon ve spekülasyonun hakim olduğu dünyamızda güvene dayalı ilişkiler kurmanın koşulları ve yöntemi nedir? Buradan nereye gideceğiz? Pilot, 7 Ocak tarihine kadar Burak Delier’in “Hür Budalalar ve Kurnazlar Cemiyeti” başlıklı kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. “As a member of the Free Society of Fools and Crooks, I swear by Eyüplü Halit, George Manolescu, Princess Caraboo, Selçuk Parsadan, ‘Sülün’ Osman, Waldo Demara, ‘Count’ Viktor Lustig, official and unofficial fools, swindlers, idiots whose stories are told by History with a capital H or history with a small h, that I will carry out, this covenant: I will lie all the times to the best of my talent, ability and resources. Under no circumstances I will not go off the path I know. I will believe in all that is fake and keep away from all that is real. I will not separate the poor from the rich, I will take from the rich to give the poor, take from the poor to give the rich and if possible take from both to give to both. Under no circumstances I will show no mercy on people without distinction as to religion, race and sex. I will trust nobody and everybody. I will not discriminate between the cheater and the cheated, the scammer and the scammed, the defrauder and the defrauded. I will respect the thoughts, theories, desires and fears of all the fools and crooks, I will not impose any ideas on them. Forever I will listen to what they say, be a slave for their phantasms and desires. I will manipulate fools and crooks’ minds, desires and fears to reach the truth. I will stay away from the known and not fear the unknown.’ On 3 December 2015, Burak Delier went out on the Galata Bridge disguised as the legendary con man Sülün Osman, who over the 1950s has sold this bridge many times to passersby (or who, according to some rumors, appropriated the story of another famous con man named Eyüplü Halit). Following his tactics, Delier explores alternatives to the long established culturally critical attitudes that nowadays serve neoliberal ideology. The artist, who has conducted a comprehensive research on the history and philosophy of fraud, proposes the way swindlers move back and forth across borders and categories as well as their fluidity within and upon the rigid social structures as an alternate critical and artistic thinking mode. Another work featured in the exhibition draws from a romance scam of Eyüplü Halit who collected money and jewelry from 68 women on the false promise of marriage. How many bride candidates showed up at Sait Halim Pascha Mansion where Burak Delier, the lover-groomswindler-artist, gave a rendezvous on 3 April 2016 for a photo shooting? How many trusted him, chose to believe in true love or took a risk? Burak Delier’s recent works call attention to the fact that the politics and economics of the day as well as the art world centers around the will to believe just like our personal relations. Rather than identifying the fool and crook in the story, Delier raises a series of critical questions about the society we live in. Why do we keep ourselves open to those who want to manipulate and take advantage of our need for meaning and believing? Why do we deny our part in social relations? How to build trust-based relationships in a world driven by speculation and manipulation? Where do we go form here? Pilot presents Burak Delier’s solo exhibition “The Free Society of Fools and Crooks” until7 January. natura | 18
haberler | news
THBB 2016 MİMARLIK ÖDÜLLERİ SERGİSİ VE ÖDÜL TÖRENİ 2016 THBB (TURKISH READY MIXED CONCRETE ASSOCIATON) ARCHITECTURE AWARDS EXHIBITION AND AWARD CEROMONY THBB 2016 Mimarlık Ödülü’nün verildiği tören ve sergi açılışı 4 Ocak’ta Galeri Işık Teşvikiye’de yapıldı. THBB 2016 Mimarlık Ödülleri Sergisi’nde yer alan binalar şu şekilde: 1. Alibeyköy Anadolu Lisesi (Uygur Mimarlık) 2. Balparmak Üretim ve Yönetim Yapısı (NSMH) 3. BZJ Tekstil Fabrika ve Ofis Binası (StudioKA) 4. Diyarbakır Yenişehir Belediye Binası (Uygur Mimarlık) 5. Doğan Holding Genel Müdürlük Yapısı (NSMH) (Finalist) 6. Erginoğlu Çalışlar Mimarlık Ofisi (Erginoğlu & Çalışlar Mimarlık) 7. Eurogıda İzmir Kemalpaşa Fabrikası İdari Binası (Öney Mimarlık) 8. Güngören Tozkoparan Ortaokulu (Uygur Mimarlık) (Finalist) 9. İstanbul Hasdal Afet Yönetim Merkezi (İltay Mimarlık) 10. Kara Harp Okulu Savunma Sporları Çalışma Alanı (FREA ve SCRA Mimarlık) 11. Kemal Kurdaş Anıt Mezarı (Ali Sinan Mimarlık / Toz’lu Atölye + MDesign) 12. Kolej-IN (TED Ankara Koleji Mezunları Derneği Sosyal Tesisi (Uygur Mimarlık) 13. Lüleburgaz Şehirlerarası Otobüs Terminali (Sıddık Güvendi, Tuna Han Koç, Barış Demir, Oya Eskin Güvendi) (Finalist) 14. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Lisansüstü Öğrencileri Konukevi Projesi (Uygur Mimarlık) 15. Özel İAOSB Nedim Uysal Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi (M artı D Mimarlık) 16. Şişhane Park Kentsel Meydan ve Yeraltı Otoparkı (SANALarc) (Finalist) 17. T - Evi (Onur Teke) (Finalist) 18. TAC-SEV Yeni Kampüsü (Erginoğlu & Çalışlar Mimarlık) (Finalist) 19. Türkiye Müteahhitler Birliği Merkez Binası (AVCI Architects) The award ceromony where the THBB 2016 Architecture Award has been granted and the exhibition opening, took place at Işık Gallery, Teşvikiye on January 4. The buildings which took part in the 2016 THBB Architecture Awards Exhibition are as follows: 1. Alibeyköy Anatolian High School (Uygur Architects) 2. BalparmakProductionand Management Structure (NSMH) 3. BZJ TextileFactoryand Office Building (StudioKA) 4. Diyarbakır Yenişehir MunicipalityBuilding (Uygur Architects) 5. Doğan Holding Headquarters (NSMH) (Finalist) 6. Erginoğlu Çalışlar Office (Erginoğlu& Çalışlar Architects) 7. Eurogıda İzmir Kemalpaşa FactoryAdministrativeBuilding (Öney Architecture) 8. Güngören Tozkoparan Elementary School (Uygur Architects) 9. Istanbul Hasdal Disaster Management Center (İltayArchitects) 10. TurkishMilitary Academy MartialArts Training Center (FREA and SCRA Architects) 11. Kemal KurdaşMausoleum (Ali Sinan Architects / Toz’lu Atölye + MDesign) 12. Kolej-IN (TED Ankara College Foundation AlumniAssociationSocialFacility – Uygur Architects) 13. Lüleburgaz Bus Terminal (Sıddık Güvendi, Tuna Han Koç, Barış Demir, Oya Eskin Güvendi) (Finalist) 14. METU GraduateStudentsGuesthouse Project (Uygur Architects) 15. AOIZ Nedim Uysal Professional and Technical Private High School (M artı D Mimarlık) 16. Şişhane Park Urban Squareand Underground Parking Lot (SANALarc) (Finalist) 17. T-House (Onur Teke) (Finalist) 18. TAC-SEV New Campus (Erginoğlu& Çalışlar Architects) (Finalist) 19. TurkishContractorsAssociationCorporate Office (AVCI Architects)
natura | 20
haberler | news
BELLAGIO RESIDENCE – KELLY WEARSTLER
Kaynak/Source: www.kellywearstler.com
Kaliforniya’nın Bel Air bölgesinde yer alan yakla şık 90 0 metrekarelik bu evin ihtiyacı olan tek şey modernin klasiğin ruhuyla harmanlandığı bir dokunuştu. Kelly Wearstler’ın proje için ürettiği fikirlerin ba şında ya şama alanına yakla şık 270 metrekarelik bir ekleme yapmak, tavan yüksekliklerini ar ttırmak, pencere ve kapı boşluklarını genişleterek daha fazla gün ışığından faydalanmak ve üst kata yeni bir büyük yatak odası oluşturmak geliyor. Ya şama alanı, mutfağı ve banyosuyla bölgeye özgü iç/dış mekânsal deneyimi ya şatmayı hedefleyen bir havuz eki de yapıldı. Duvarlarda ve zeminlerde bol miktarda kullanılan oniks ile mermer malzeme sayesinde bu evin ba ştan çıkarıcı bir hissi olması amaçlandı.
The only thing this 9 0 0 -sqm house in the Bel Air dis tr ic t of California needed wa s a simple touch where the mo dern get s blended with the spir it of the cla ssic. Key idea s produced by Kelly Wears tler for this projec t were adding about 270 square meters to the living space, increa sing ceiling height s, broading window openings and door ways in order to benefit fur ther from daylight and ins t alling a new ma s ter suite on the upper s tor y. A pool pavillion wa s also added to the projec t for creating a indoor/outdoor living exper ience in the area along with it s living space, kitchen and bathroom. A seduc tive house wa s aimed along with ony x and marble mater ials, used abundantly on walls and floors.
Kelly Wearstler Hakkında
About Kelly Wearstler
İşverenleri arasında film ve müzik endüstrisinden ünlüler olan ve bir küresel lüks ya şam tarzı markası haline gelen Wearstler’ın tasarımları kendine özgün olmasıyla ün salmış. Ham ile işlenmiş malzemelerin birlikteliği ve renklerin birbirine karışması ile meydana gelen bu ince zevk ve kendiliğinden olma ruhuyla farklı dönemlere ait mobilyaların sorunsuz bir şekilde harmanlanması markanın ana hedefi.
Having famous clients working in film and music industry and turned into a global luxury brand, Wearstler’s designs are renowned for their uniqueness. The main goal of the brand is to smoothly blend furnitures of different periods along with a spirit of delicate taste and spontaneity that comes from the juxtaposition of raw and processed materials and coalescence of various colors.
Service Sponsor
natura | 22 Hizmet Sponsoru Service Sponsor
haberler | news
haberler | news
PARK AVENUE’DA KONUT - KELLY BEHUN
VIVIENDA PARK - A-CERO
AN APARTMENT IN PARK AVENUE - KELLY BEHUN Kaynak/Source: www.a-cero.com
Madrid’de yer alan ve Vivienda Park ismi verilen bu müstakil ev A-cero tarafından tasarlandı. İşverenler evin cephesinin ser t, dik açılarla dolu olmasını talep etti. Kireçta şı ve siyah camdan oluşan hareketli ta ş hacimlerin dizisi dış cepheyi oluşturuyor. Located in Madrid and given the name “Vivienda Park”, this detached house was designed by A-cero. Clients demanded a house with hard-facing and steep angles. A series of limestones and moving black-mirrored stone volumes creates the exterior facade.
Kaynak/Source: Elle Decor
Kelly Behun modern mekânlara dramatik bir tat katmasıyla tanınan bir tasarımcı. Ancak Manhattan’da yer alan bu konut için daha cesur düşünmesi gerekmiş. İşverenin renkli mekânları sevmesine rağmen Behun daha doğal bir renk paleti önermiş. İç mekân düzenlemelerini yaparken geçmişten de ilham alan tasarımcı evin büyük banyosunda mermer kaplama üzerine Ar t Deco bir Çin kilimi sermeyi uygun görmüş.
Kelly Behun is a designer who is renowned for the dramatic taste she brings in modern spaces. But she had to think bolder for this apartment located in Manhattan. Even though her client likes colorful spaces, Behun has proposed a more natural color palette. Inspired from the past when implementing interior arrangements, the designer saw fit to use an Art Deco Chinese rug on marble floorings located in the large bathroom of the apartment...
Kelly Behun | Studio Hakkında
Kelly Behun | About STUDIO
Daha önce Ivanka Trump’ın dairesini dekore eden Behun, iç mekân, mobilya ve dekoratif donatı tasarımı konusunda uzmanla ştı. New Yorklu stüdyo işverenin ihtiyacına göre ayarlanan ya şam alanları oluşturuyor. Behun ya şadığı kentin sanat dünyasına duyduğu derin bağı tasarımlarına yansıtıyor.
Having previously refurbished Ivanka Trump’s house, Behun has specialized in interiors, furnitures and decorative accessory designs. The New York based studio creates living spaces that can be customized according to the needs of the client. Behun reflects her deep connection she works up with the art scene of her city into her designs.
natura | 24
Kireçtaşının geniş kesitlerinin geniş siyah camlı giriş kapısına buluşma detayı. It represents a detail where the large black-glazed entrance meets with the broad sections of limestones. natura | 25
haberler | news
CASA COR PARANÁ - MICHELE KRAUSPENHAR
Kaynak/Source: www.michelekrauspenhar.arq.br
2016 yılında mimar Michele Krauspenhar, 65 metrekarelik bir çatı katının iç mekân düzenlemesini yaptı. Bir doktor için tasarlanan Casa Cor Paraná, dar alanların en iyi şekilde kullanımını amaçlayan ve en uygun çözümleri sunmak için çabalayan bir örnek. Kullanıcının kişisel zevk ve yaşam tarzına uygun nesneleri seçen mimar, taş, masif ahşap, deri ve hafif metal duvar kâğıdı gibi malzemelerle gri renk ve tonlarını kullanmayı tercih etmiş.
natura | 26
In 2016, the architect Michele Krauspenhar arranged the interiors of a 65-square-meter penthouse. Designed for a physician, Casa Cor Paraná stands for an example that aims to use narrow spaces in the best way possible and provide the most suitable solutions. Selecting objects that fit to the personal tastes and lifestyles of the users, the architect opted for materials such as leather and light metal wallpapers along with using gray and its shades.
haberler | news
haberler | news
MERIDIANI’DEN HEYKELSİ MERMER MASALAR SCULPTURE-LIKE MARBLE TABLES BY MERIDIANI
Meridiani Hakkında Meridiani markası Laura Ferraro Crosti’nin basit ama tutkulu fikrinden doğdu. Klasik temalarla birlikte çağdaş anlayışın yorumu olan bu ürünler, zaman testine dayanabilen ve sofistike olduğu kadar rahat bir zarafetin simgeleri. Aylar süren araştırma, analiz ve karşılaştırma sürecinin ardından 30 yıllık mesleki deneyimden yararlanılan bu koleksiyonlardan ilki 1996 yılında, markanın tasarımcıları ve sanat yönetmenleri olan Laura ve Andrea Parisio’nun heyecanları ile çabalarının sonucunda ortaya çıktı. Alçak Sehpalar (40x40, 60x60 ve 140x140 cm ebatlarında): • Metal ayak (bronz pirinç vernikli ve mat siyah vernikli) • Tabla altı (bronz pirinç vernikli ve mat siyah vernikli) • Tabla (mat veya parlak lake mermer)
About Meridiani The Meridiani brand is originated from Laura Ferraro Crosti’s simple yet passionate idea. Along with the interpretation of contemporary understanding with classical themes, these products are the symbols of a cozy and sophisticated elegance that can stand the test of time. Following months of research, analysis and comparison process through benefiting from the 30-year-long occupational experience; the first one of these collections was presented in 1996 as a result of the ambitions and efforts of Laura and Andrea Parisio who are the designers and art directors of the brand.
Low Coffee Tables (40x40, 60x60 and 140x140 cm in size): • Metal leg (bronze brass varnished and matte black varnished) • Lower table top (bronze brass varnished and matte black varnished) • Table top (matte or shiny lacquered marble)
İt alyan marka sı Mer idiani, yeni mobilya t a sar ımlar ında malzeme ile renkler i ince zevkli kişilere hit ap edecek şekilde bir leş tirmeyi ve det aylardaki lük sü or t aya koymayı amaçlıyor. Mer idiani editions kapsamında ha zır lanan 3. kolek siyonu olan “Shine” tüm değer li met al ak sanlar ıyla bir lik te seçkin saklama üniteler i, alç ak sehpalar ve konsollardan oluşuyor. Bronz ayna, mermer ve ahşap malzemeler saf şekiller ile koyu çizgilere hayat ver iyor ve bu kolek siyon, eskimeyen zarafetin temsilciler i olan t a sar ım nesneler inden oluşuyor.
natura | 28
The It alian brand Mer idiani aims to unite the mater ials and colors in their new furniture designs in a way that appeals to sophis tic ated people and reveals the luxur y in det ails. The 3rd collec tion prepared within the scope of MERIDIANI EDITIONS, SHINE consis t s of exclusive s torage unit s, low cof fee t ables and consoles along with all the precious met al accent s. Bronze mirrors, marbles and wooden mater ials animate pure forms and dark lines and the collec tion get s compr ised of design objec t s that represent timeless eleganc y.
Konsol (50x30 cm ebatlarında): • Metal ayak (bronz pirinç vernikli ve mat siyah vernikli) • Pervaz bitimi (lekeli meşe kaplama mat veya parlak cilalı mermer) • Tabla (lekeli meşe kaplama mat veya parlak cilalı mermer)
Console (50x30 cm in size): • Metal leg (bronze brass varnished and matte black varnished) • Edge (stained oak veneer, matte or bright polished marble) • Table top (stained oak veneer, matte or bright polished marble)
natura | 29
haberler | news
haberler | news
Arkitera Ödülleri Sahiplerini Buldu Arkitera Awards Have Been Presented
Genç Mimar Ödülü, İş veren Ödülü ve R AF Yapı Malzemesi Ödülü olmak üzere 3 ayr ı ba şlık t a ver ilen Arkitera Ödüller i, 22 Aralık 2016 t ar ihinde Boğa ziçi Üniversitesi Demir Demirgil Salonu’nda yapılan ödül töreni ile sahipler ine dağ ıt ıldı.
Granted in three different categories; Young Architect of the Year Award, Client of the Year Award and RAF Building Materials Award, the Arkitera Awards have been presented to the winners with an award ceremony that took place in Demir Demirgil Hall of Boğaziçi University on December 22, 2016.
Arkitera Yapı Malzemesi Ödülü
Arkitera Building Materials Award
2008’den beri dağıtılan Arkitera Yapı Malzemesi Ödülü’nün temel amacı performansı, üretiminde kullanılan malzemelerin özellikleri, standartlara uygunluğu, zamana ve dış çevre koşullarına dayanımı ve çevre etkisi ile fiziksel çevreye değer katan yapı malzemelerinin üreticilerinin onurlandırılması. Arkitera Yapı Malzemesi Ödülü; Taşıyıcı Sistemler, Altyapı Bileşenleri ve Kaba Yapı Bileşenleri kategorisi, İnce Yapı Bileşenleri kategorisi ve Hareketli Donatılar kategorisi olmak üzere 3 kategoriden oluşuyor. Seçici kurul, bu yıl bir ürünü de Seçici Kurul Teşvik Ödülü’ne layık gördü. Böylece toplamda 4 adet ödül sahiplerini buldu. Yapı Malzemesi Ödülleri’nin bu seneki seçici kurulunda Alev Akın, Gürhan Bakırküre, Zafer Karoğlu, Önder Kul ve Atilla Kuzu yer aldı. 2016 yılı Seçici Kurul Teşvik Ödülü’nün sahibi Ecotitanium Kiremit ürünü ile Kılıçoğlu-Megaron Çatı Teknolojileri oldu. Yapı Malzemesi Ödülleri’nin Taşıyıcı Sistemler, Altyapı Bileşenleri ve Kaba Yapı Bileşenleri kategorisinde Drening ürünü ile ABS Yapı Elemanları ödüle layık görüldü. İnce Yapı Bileşenleri kategorisi için bu sene iki ürün ödüle değer bulundu: Duowin Alüminyum Giyotin Pencere Sistemleri ürünü ile FYT Mühendislik ve Sika® FloorJoint ürünü ile Sika Yapı Kimyasalları. Kullanıcı Konforunu Sağlamaya ve Gereksinimlerini Karşılamaya Yönelik Sistemler Kategorisi’nde, Aquanit ürünü ile Seranit ödülün sahibi oldu.
Since 2008, the main purpose of the Arkitera Building Material Awards has been honoring manufactureres of the building materials that add value to the physical environment along with their performances, features of the materials used in productions, their compatibility to standards and their durabilities in the face of time and external environmental conditions. Arkitera Building Materials Award consists of three categories: Conveying Systems, Infrastructure Components and Macrostructure Components; Fine Structure Components and Moving Equipments. This year, the jury deemed a product worthy of the Jury Encouragement Award. Therefore a total of four awards have been granted. The jury of this year’s Building Material Awards was comprised of Alev Akın, Gürhan Bakırküre, Zafer Karoğlu, Önder Kul and Atilla Kuzu. 2016 Jury Encouragement Award has been received by Kılıçoğlu-Megaron Roof Technologies with their Ecotitanium Tile product. ABS Building Elements was granted an award with their Drening product, in the Conveying Systems, Infrastructure Components and Macrostructure Components category. Two products have been awarded this year in the Fine Structure Components Category: FYT Engineering with their Duowin Aluminium Guillotine Window Solutions and Sika Construction Chemicals with their Sika® FloorJoint product. As for the Systems for Fulfilling User Comfort and Needs category, Seranit received the award with their Aquanit product.
natura | 30
Arkitera İşveren Ödülü
Arkitera Client of the Year Award
2005 yılından bu yana nitelikli mimari uygulamaların ortaya çıkarılmasına destek olan işverenleri onurlandırmak amacıyla verilen Arkitera İşveren Ödülü bu yıl onuncu kez sahiplerini buldu. Bu sene de ödüller, her yıl olduğu gibi, kamu ve özel sektör olmak üzere iki kategoride sahiplerini buldu. İşveren Ödülü’nün seçici kurulu Gökhan Aksoy, Kaya Arıkoğlu, Kerem Erginoğlu, Bilge Kalfa ve Semra Uygur’dan oluşuyordu. Seçici kurul bu yıl Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüsü’ndeki dış mekân iyileştirme projesiyle Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü’nü Seçici Kurul Teşvik Ödülü’ne layık gördü. Özel Sektör kategorisinde ödülün sahibi AND Kozyatağı projesi ile AND Anadolu Gayrimenkul Yatırımları AŞ oldu. Kamu kategorisinde ödüle layık görülen işveren ise Lüleburgaz Şehirlerarası Otobüs Terminali projesi ile Lüleburgaz Belediyesi oldu.
Presenting awards since 2005 in order to honor the clients that support the formation of qualified architectural implementations, Arkitera Client of the Year Award has been given for the tenth time this year. Just like every year, awards have been presented in two categories: Public Sector and Private Sector. The jury for the award consisted of Gökhan Aksoy, Kaya Arıkoğlu, Kerem Erginoğlu, Bilge Kalfa and Semra Uygur. For this year’s category, Boğaziçi University Rectorate received the Jury Encouragement Award with their renovation project of the outdoor space located in the South Campus of Boğaziçi University. AND Anadolu Real Estate Investments Inc. granted an award in the Private Sector category for their AND Kozyatağı project. As for the Public Sector category, Lüleburgaz Municipality was deemed worthy of the award for their Lüleburgaz Bus Station project.
Arkitera Genç Mimar Ödülü
Arkitera Young Architect of the Year Award
Genç mimarların işlerini ve isimlerini duyurmayı, böylece mimari üretimde daha çok yer almalarını sağlamayı hedefleyen Arkitera Genç Mimar Ödülü bu yıl onuncu kez sahibini buldu. Tamer Ba şbuğ, Pınar Gökbayrak, Cem İlhan, Aytek İtez ve Şebnem Yalınay’dan oluşan seçici kurul, bu yıl Genç Mimar Ödülü’nün yanı sıra bir ismi de Seçici Kurul Teşvik Ödülü’ne layık gördü. Bu sene Seçici Kurul Teşvik Ödülü’nün sahibi Salih Küçüktuna oldu. Merakla beklenen Genç Mimar Ödülü 2016’nın sahibi Emir Drahşan oldu. Ödül töreni, Boğaziçi Üniversitesi Özger Arnas Salonu’nda yapılan keyifli bir kokteylle sonlandırıldı.
Aiming to popularize the works and names of the young architects and therefore set them more active in architectural productions, Arkitera Young Architect of the Year Award was presented for the tenth time this year. Consisting of Tamer Başbuğ, Pınar Gökbayrak, Cem İlhan, Aytek İtez and Şebnem Yalınay, the jury handed out a Jury Encouragement Award along with the Young Architect of the Year Award. Salih Küçüktuna has won the Jury Encouragement Award this year and the most anticipated 2016 Young Architect of the Year Award was received by Emir Drahşan. The award ceremony came to an end after a pleasant cocktail party organized in Özger Arnas Hall of Boğaziçi University.
natura | 31
TAŞA HAYAT VER
haberler | news
15. İSTANBUL BİENALİ’NİN BAŞLIĞI VE KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ AÇIKLANDI THE TITLE AND CONCEPTUAL FRAMEWORK OF THE 15th ISTANBUL BIENNIAL IS ANNOUNCED İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen 15. İstanbul Bienali, 16 Eylül-12 Kasım 2017 tarihleri arasında ücretsiz olarak gerçekleştirilecek. 15. İstanbul Bienali küratörleri Elmgreen & Dragset tarafından “iyi bir komşu” olarak belirlenen bienalin başlığı 7 Aralık sabahı Salon İKSV’de düzenlenen bir basın toplantısıyla duyuruldu. Basın toplantısı, yaşları 8’den 84’e uzanan 40 kişinin “iyi bir komşu” hakkında sorular sorduğu bir performansla başladı. İstanbul Bienali Direktörü Bige Örer’in açış konuşmasının ardından 15. İstanbul Bienali’nin küratörleri sanatçı ikilisi Elmgreen & Dragset bienalin başlığını ve kavramsal çerçevesini açıkladı. Toplantıda konuşan Michael Elmgreen ve Ingar Dragset, “iyi bir komşu, ev kavramını farklı açılardan ele alacak: gündelik deneyimler yoluyla davranış rutinlerinin ve değerlerin oluştuğu bir alan olarak tanımlanan ev, aynı zamanda bir aidiyet -bir “kök salmışlık”- duygusunu ortaya çıkaran bir yer. Bu sergi, özel alanlarla ilişkilenen farklı yaşam tarzlarını ve içinde yaşayanlar olarak bizlerin evdeki alanları en iyi şekilde kullanma ve kişiselleştirme biçimlerimizi araştıracak. Böylece, evin nasıl da farklı kimliklere dair ipuçları barındırabileceğini ve tarih boyunca kendini ifade etmenin bir aracı olarak nasıl işlev gördüğünü inceleyecek,” dedi. Basın toplantısı boyunca sanatçı Ali Taptık’ın, İstanbul’da ürettiği farklı serilerinden, Elmgreen ve Dragset’in “iyi bir komşu” çerçevesiyle ilişkili seçtiği fotoğraflar ekranda yer aldı. Ayrıca 15. İstanbul Bienali’nin, grafik tasarımcısı Rupert Smyth’in birçok sanatçıyla beraber hazırladığı açık hava tanıtım kampanyasının görselleri de ilk defa basın toplantısında gösterildi. İngiltere’den Brezilya’ya Almanya’dan ABD’ye birçok farklı yerdeki kültür kurumlarının işbirliğiyle gerçekleştirilecek bu uluslararası kampanya, ev ve mahalle kavramlarının tüm dünyada nasıl bir değişime uğradığının altını çizecek. 15. İstanbul Bienali’nin basın ön izlemesi 13-15 Eylül 2017 tarihlerinde gerçekleştirilecek. Farklı mekânlara yayılacak bienalde sergilerin yanı sıra performanslar, film programı ve konuşmalar da düzenlenecek.
The 15th Istanbul Biennial’s title and conceptual framework was announced by the curators Elmgreen & Dragset at a media conference on Wednesday, 7 December at Salon İKSV in Istanbul. Organised by the Istanbul Foundation for Culture and Arts (İKSV), the 15th Istanbul Biennial will take place between 16 September and 12 November 2017. The media conference started with a live act involving 40 people, each asking a question as to what constitutes a good neighbour. Throughout the media conference photographs were projected behind the performers, selected by artist from Turkey, Ali Taptık in relation to the framework of ‘a good neighbour’ from a series he has produced in Istanbul. The director of the Istanbul Biennial Bige Örer made a welcome speech following the live act. The curators Elmgreen & Dragset then announced the title and gave a brief curatorial statement about the conceptual framework of the 15th Istanbul Biennial. Elmgreen & Dragset spoke about some of the themes that can be associated with the title and said that the biennial’s format will bear traces of being curated by artists. They also explained, “‘a good neighbour’ will deal with multiple notions of home and neighbourhoods, exploring how living modes in our private spheres have changed throughout the past decades. Home is approached as an indicator of diverse identities and a vehicle for self-expression, and neighbourhood as a micro-universe exemplifying some of the challenges we face in terms of co-existence today.” The curators then introduced the biennial’s billboard campaign, created by graphic designer Rupert Smyth together with artists. This international campaign will be realised through collaborations with multiple cultural institutions worldwide, questioning the ways in which neighbourhoods have changed all around the world. Following the presentations, the curators Elmgreen & Dragset and the Istanbul Biennial Director Bige Örer answered questions. The media conference was open to art and media professionals. The preview of the 15th Istanbul Biennial will be on 13 September (media only) and 14-15 September 2017 (media and art professionals). The biennial will take place in different venues throughout the city and, in addition to the exhibition, will include a series of performative interventions as well as a film and public programme.
Elmgreen & Dragset Hakkında
About Elmgreen & Dragset Elmgreen & Dragset (Michael Elmgreen, dr.h.c. and Ingar Dragset, dr.h.c.) have worked together as an artist duo since 1995. Their practice spans many genres, including installation, sculpture, performance, and theatre. Their work has been included in the Istanbul (2013, 2011, 2001), Liverpool (2012), Singapore (2011), Moscow (2011, 2007), Venice (2009, 2003), Gwangju (2006, 2002), São Paulo (2002), and Berlin (1998) biennials. The artists were shortlisted for the Hugo Boss Prize, Guggenheim Museum, New York in 2000 and won the Preis der Nationalgalerie, Hamburger Bahnhof, Berlin in 2002. In 2012, Elmgreen & Dragset were selected for London’s Fourth Plinth Commission in Trafalgar Square. They were awarded honorary doctorates by the Norwegian University of Science and Technology (NTNU) in 2015. Elmgreen & Dragset have curated the group exhibition “The Others” at König Galerie in Berlin in November 2016. Previous curatorial projects include “The Collectors” at the Danish and Nordic Pavilions at the 53rd Venice Biennale in 2009, marking the first-ever merging of two national pavilions to present a single exhibition, which received a Special Mention entitled “Curating Worlds”. In 2013, the duo curated “A Space Called Public”, a wide-ranging temporary public art project throughout the city of Munich, with the aim of generating new conversations about the concept of public space today. The same year, with their exhibition “Tomorrow” at the Victoria and Albert Museum in London, the artists designed a setting in which they staged paintings, furniture, and artefacts from the museum’s permanent collection. Earlier curatorial projects include “Not a Drop But the Fall”, together with Susanne Pfeffer, Künstlerhaus Bremen (2005) and “Update”, a performance-based festival that was part of Copenhagen’s European Capitals of Culture program (1996).
Sanatçı ikilisi Elmgreen & Dragset (Michael Elmgreen, fahri doktor ve Ingar Dragset, fahri doktor), 1995’ten beri birlikte çalışıyor. İkilinin çalışmaları, yerleştirmeden heykele, performanstan tiyatroya pek çok çok sanat türüne uzanıyor. Eserleri İstanbul (2013, 2011, 2001), Liverpool (2012), Singapur (2011), Moskova (2011, 2007), Venedik (2009, 2003), Gwangju (2006, 2002), São Paulo (2002) ve Berlin (1998) bienallerinde sergilendi. İkili, 2000 yılında New York Guggenheim Müzesi tarafından verilen Hugo Boss Ödülü’nün son aday listesinde yer aldı ve 2002 yılında Berlin, Hamburger Bahnhof, Nationalgalerie der Preis’e (Ulusal Galeri Ödülü) layık bulundu. Elmgreen & Dragset, 2012’de Londra, Trafalgar Meydanı’ndaki Dördüncü Kaide Komisyonu’na seçildi. 2015’te ise Norveç Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nden (NTNU) fahri doktorluk unvanı aldılar. 2016 yılı Kasım ayında Berlin’de König Galerie’de açılan “The Others” başlıklı serginin küratörlüğünü üstlenen Elmgreen & Dragset, 2009’da 53. Venedik Bienali’nde Danimarka ve İskandinav Pavyonları’nda sergiledikleri “The Collectors” (Koleksiyoncular) ile “Curating Worlds” (Dünyaların Küratörlüğünü Yapmak) adını taşıyan Özel Mansiyon ödülüne layık görüldü. İkili, günümüzün kamusal alan kavramı üzerine yeni bir diyalog başlatmak amacıyla 2013’te, Münih kentinin tümüne yayılmak üzere, “A Space Called Public” (Kamusal Denilen Bir Alan) adını taşıyan geniş kapsamlı, geçici bir kamusal sanat projesi yürüttü. Aynı yıl Londra’daki Victoria and Albert Müzesi’nde gerçekleşen “Tomorrow” (Yarın) adlı sergilerinde, müzenin daimi koleksiyonundan aldıkları resimleri, mobilyaları ve el yapımı eserleri sergiledikleri bir ortam tasarladılar. İkilinin daha önceki küratörlük projeleri arasında, Susanne Pfeffer ile birlikte, Künstlerhaus Bremen’de gerçekleştirdikleri Not a Drop But the Fall ve Kopenhag’da Avrupa Kültür Başkentleri programı kapsamında düzenledikleri Update adlı performans temelli festival sayılabilir. Elmgreen ve Dragset’in 2016 yılında gerçekleştirdiği solo sergileri arasında New York City Rockefeller Center’a yerleştirilmiş olan “Van Gogh’s Ear” (Van Gogh’un Kulağı) adlı dik yüzme havuzu heykeli ile Pekin’de Ullens Çağdaş Sanat Merkezi Büyük Salon’da sahnelenen kurgusal bir sanat fuarı olan “The Well Fair” yer alıyor. natura | 32
ÖDÜLLER
BAŞVURU ADRESİ
PROFESYONEL KATEGORİ BİRİNCİLİK ÖDÜLÜ 15.000 TL. İKİNCİLİK ÖDÜLÜ 10.000 TL. ÜÇÜNCÜLÜK ÖDÜLÜ 7.000 TL.
ÖĞRENCİ KATEGORİSİ BİRİNCİLİK ÖDÜLÜ 10.000 TL. İKİNCİLİK ÖDÜLÜ 5.000 TL. ÜÇÜNCÜLÜK ÖDÜLÜ 2.500 TL.
WWW.DOGALTASTASARIMYARISMASI.COM SON BAŞVURU TARİHİ
Yarışma Konusu: Yarışmanın konusu doğal taş kullanılarak üretilebilir, ticarileşebilir ve özgün tasarım olması ana şartıyla doğal taş kullanımını arttırıcı ve özendirici yeni tasarım ve yeni ürünlerin ortaya konmasıdır.
JÜRİ TOPLANTISI
Kategoriler: Yer Döşemesi ve Duvar Kaplaması, Otel Lobisi ve AVM Girişi, Türk Hamamı ve Banyo, Dekoratif Ürünler (Masalar, sehpalar, şömineler, ve ev mobilyaları gibi doğal taş ile tasarlanmış ürünler)
5 MAYIS 2017 CUMA 5 HAZİRAN 2017 PAZARTESİ ÖDÜL TÖRENİ
23 AĞUSTOS 2017 ÇARŞAMBA
Yarışma Başvurusu: Başvurular, web sitesi üzerinden herhangi bir ön kayıt bulunmaksızın alınmaktadır. Herhangi bir belge ya da pafta teslimi gerekmemektedir. Yarışmaya katılım ücretsizdir.
haberler | news
haberler | news
MIES VAN DER ROHE ÖDÜLÜ’NE TÜRKİYE’DEN 13 ADAY 13 CANDITATES FROM TURKEY FOR MIES VAN DER ROHE AWARD Avrupa Birliği Çağdaş Mimarlık Ödülü olarak da anılan Mies van der Rohe Ödülü’ne aday olan projeler açıklandı. Ödül programı için bu yıl Avrupa’nın 260 farklı noktasından 365 proje seçilirken, Türkiye’den 13 proje final için yarışacak. Avrupa Komisyonu ve Mies van der Rohe Vakfı (Fundació Mies van der Rohe), 2017 Avrupa Birliği Çağdaş Mimarlık Ödülü Mies van der Rohe Ödülü için yarışıcak 365 projeyi açıkladı. Adayların belirlenmesine katkıda bulunan uzmanlar listesinde, Türkiye’den Medine Altıok, Ömer Kanıpak ve Gökhan Karakuş yer aldı. Konutlar ve kültür yapıları, bu yıl da ödül programının temsil gücü en yüksek işleri olmayı sürdürdü. Bunları, eğitim yapıları ve karma işlevli yapılar izledi. Avrupa çapında 260 farklı noktadan projenin aday gösterildiği 2017 ödül programında, Londra ve Barselona 8 proje ile en çok adaya ev sahipliği yapan şehirler olarak öne çıkıyor. Ö d ü l p r og r a m ı ko o rd i n at ö r ü Iva n B l a s i, b u s e n e k i a day l a r i ç i n ş u d e ğ e r l e n d i r m e d e b u l u n d u: “S e ç i l e n ç a l ı ş a m a l a r i l h a m ve r e n, ye n i l i kç i ve b u l u n d u k l a r ı b ö lg e n i n ko ş u l l a r ı n ı i y i l e ş t i r e n ö r n e k l e r. S ı n ı r l a r ı zo r l aya r a k , i ş b i r l i kç i ve k at ı l ı m c ı s t r at e j i l e r e d aya n a n ye n i s t a n d a r t l a r o l u ş t u r m u ş l a r.” Türkiye’den ödüle aday gösterilen projeler şöyle sıralanıyor:
Nominated projects for the Mies van der Rohe Award, also known as the European Union Prize for Contemporary Architecture, are announced. 365 projects from 260 different locations in Europe were selected for this year’s Award Ceromony. Turkey will compete with 13 projects for the finals. The European Commission and the Foundation of Mies van der Rohe (Fundació Mies van der Rohe) announced 365 projects to compete for the 2017 European Union Prize for Contemporary Architecture - Mies van der Rohe Award. Medine Altıok, Ömer Kanıpak and Gökhan Karakuş from Turkey took part among the list of experts who contributed to the selection of the candidates. Residences and cultural buildings continued to be the most significant works of the award program this year. These were followed by educational and mixed-use structures. In the 2017 award program, where 260 different locations across Europe are nominated, London and Barcelona stand out as the cities holding the highest candidates with 8 projects. Ivan Blasi, the award program coordinator, assessed the candidates of this year’s program: “The selected works stand out as inspirational, innovative examples that improve the conditions of the region they are located in. They pushed the boundaries and set new standards based on collaborative and participatory strategies.” Nominated projects from Turkey are listed as below: Protel Ofis Binası / İstanbul HS Architects Protel Office Building / Istanbul HS Architects
Angelos Organik Zeytinyağ Tesisi / Bademli, Dikili, İzmir Mimarlar ve Han Tümertekin Angelos Organic Olive Oil Mill / Bademli, Dikili, İzmir Mimarlar ve Han Tümertekin natura | 34
Diyarbakır Yenişehir Belediye Binası / Diyarbakır Uygur Architects Diyarbakır Yenişehir Municipality Building / Diyarbakır Uygur Architects
Havai Bahçe / İstanbul SO? Mimarlık ve Fikriyat Sky Garden / Istanbul SO? Architecture and Ideas
Kılıç Ali Paşa Hamamı / İstanbul Cafer Bozkurt Mimarlık Kılıç Ali Pasha Hamam / Istanbul Cafer Bozkurt Architecture natura | 35
haberler | news
haberler | news
Robert Kolej Murat Karamancı Öğrenci Merkezi / İstanbul Alataş Mimarlık ve Danışmanlık Robert College Murat Karamancı Student Center / Istanbul Alatas Architecture and Consulting
Abdullah Gül Cumhurbaşkanlığı Müze ve Kütüphanesi / Kayseri EAA - Emre Arolat Architects Abdullah Gül Presidential Museum and Library / Kayseri EAA - Emre Arolat Architects
TAÇ-SEV Yeni Kampüsü / Mersin Erginoğlu & Çalışlar Mimarlık TAC-SEV New Campus / Mersin Erginoğlu & Çalışlar Architects T-Evi / İzmir Teke Architects T-House / İzmir Teke Architects
Beyazıt Devlet Kütüphanesi Renovasyon Projesi / İstanbul Tabanlıoğlu Mimarlık Beyazıt State Library Renovation Project / Istanbul Tabanlıoğlu Architects Abdullah Gül Üniversitesi Sümer Kampüsü / Kayseri EAA - Emre Arolat Architects + Ofis MPU Abdullah Gül University Sümer Campus / Kayseri EAA - Emre Arolat Architects + Ofis MPU
natura | 36
Avrupa Parlamentosu ve Barselona Kent Konseyi arasında yapılan anlaşma sonrasında 1987 yılında faaliyete geçen “Avrupa Birliği Çağdaş Mimarlık Ödülü - Mies van der Rohe Ödülü”, 2001’den bu yana Mies van der Rohe Vakfı ve Avrupa Komisyonu işbirliğinde düzenleniyor. Mimarlık alanında mükemmelliği onurlandırmak üzere, iki yılda bir gerçekleştirilen ödül programı, aynı zamanda Avrupalı profesyonellerin yeni fikir ve teknolojilerin geliştirilmesi için teşvik edilmesini öngörüyor. Ödüle yalnızca tamamlanmış yapılar aday olabiliyor. Ocak ayında bir araya gelecek olan jüri üyeleri, 365 aday arasından kısa listeye kalan 40 projeyi belirledikten sonra 5 finalisti seçip, Nisan ayında bu yapıları ziyaret edecek. Yarışma süreci 26 Mayıs 2017 tarihinde Barselona’daki Mies van der Rohe Pavyonu’nda gerçekleşecek ödül töreni ile sonlanacak. Törende, 60 bin Euro değerindeki Mies van der Rohe Ödülü ve 20 bin Euro’luk mansiyonunun yanı sıra, “Yükselen Mimar Ödülü” de sahibini bulacak. (Kaynak: Mimarizm)
Nuri Çolakoğlu Anadolu Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi / Kocaeli Norm Architects A. Nuri Çolakoğlu Anatolian Technical and Industrial Vocational High School / Kocaeli Norm Architects
Mardin Artuklu Üniversitesi Mimarlık Fakültesi / Mardin Mardin Artuklu University Faculty of Architecture / Mardin
Launched operations in 1987 following the agreement concluded between the European Parliament and Barcelona City Council, “European Union Prize for Contemporary Architecture - Mies van der Rohe Award” has been organized since 2001 with the cooperations of Mies van der Rohe Foundation and European Commission. Organized biennially in order to honor perfection in the field of architecture, the award program also foresees the contribution of developing new ideas and technologies of European professionals. Members of the jury will come together in January and determine the 40 short-listed projects among 365 candidates. Following these steps, they will select 5 finalists and visit these buildings in April. The award process will come to an end with an award ceromony which will take place at the Mies van der Rohe Pavillion in Barcelona, on May 26, 2017. Along with the Mies van der Rohe Award that worths 60 thousand euros and the mention award with a value of 20 thousand euros, “Emerging Architect Award” will also be granted within the scope of the event. (Source: Mimarizm) natura | 37
haberler | news
haberler | news
MAÇKA SANAT GALERİSİ, 40. YILINDA İZLEYİCİYE VEDA EDİYOR MAÇKA MODERN ART GALLERY CLOSES DOORS AT ITS 40th ANNIVERSARY
19 76 y ı l ı n d a k a p ı l a r ı n ı a ç a n v e Tü r k i y e s a n a t o r t a m ı n d a ö n e m l i b i r y e r e s a h i p o l a n M a ç k a S a n a t G a l e r i s i ( M S G ), m i m a r ı M e h m e t K o n u r a l p ’ i n “ Te c t o n i c I m p r e s s i o n s” a d l ı s e r g i s i i l e s a n a t s e v e r l e r e v e d a e d i y o r. M e h m e t K o n u r a l p ’ i n m i m a r i t a s a r ı m ı n ı , P r o f. Ş a z i Sirel’in aydınlatma t a sar ımını, Mengü Er tel’in ise graf i k t a s a r ı m ı n ı ü s t l e n d i ğ i M a ç k a S a n a t G a l e r i s i , 19 76 y ı l ı n d a R a b i a Ç a p a v e Va r l ı k S a d ı k o ğ l u k ı z k a r d e ş l e r t a r a f ı n d a n k u r u l m u ş t u . K u z g u n A c a r ’d a n F ü s u n O n u r ’a , F ü r e y a K o r a l ’d a n Ö m e r U l u ç ’a Tü r k i y e ç a ğ d a ş s a n a t or tamının önemli kişiliklerini izleyiciyle kırk yıl boyunc a b u l u ş t u r a n g a l e r i , a y n ı z a m a n d a Tü r k i y e e n t e l e k t ü e l sahnesinin uzun sohbetleri ile de önemli bir buluşma mekânı niteliğindeydi. Zemini ve duvar lar ı fildişi renginde seramik karola r la ka p l ı o la n ve bu aç ı da n ‘’b eya z küp’’ ga ler i mekânlarından farklı, deneysel bir mekân sunan Maçka S a n a t G a l e r i s i , 4 0 y ı l l ı k s e r ü v e n i n i 2 0 16 s o n u i t i b a r i y l e n o k t a l ı y o r. İs tanbul kültür sanat or tamında özel bir yere sahip olan ga ler inin veda sergisi ise, mekânın t a sar ımında imza sı b u l u n a n M e h m e t K o n u r a l p ’ i n “ Te c t o n i c I m p r e s s i o n s” ( Te k t o n i k Ya n s ı m a l a r ) s e r g i s i i l e g e r ç e k l e ş t i . natura | 38
Established in 1976 and took an impor tant place in the ar t scene of Turkey, Maçka Modern Ar t Galler y closes its doors with the exhibition of the architect Mehmet Konuralp, entitled “Tectonic Impressions”. The galler y’s architectural design was under taken by Mehmet Konuralp, the lighting design by Prof. Şazi Sirel and the graphic design by Mengü Er tel. Maçka Modern Ar t Galler y was established by the siblings, Rabia Çapa and Varlık Sadıkoğlu, in 1976. Bringing impor tant figures of the contemporar y ar t scene together with the ar t enthusiasts, from Kuzgun Acar to Füsun Onur, from Füreya Koral to Ömer Uluç; the galler y also ser ved as an impor tant meeting space along with the long conversations of the significant figures taking par t in the Turkish intellectual scene. Having floors and walls veneered by ivor y ceramic tiles and therefore differentiates itself from other “white cube” galler y spaces by offering an experimental space, Maçka Modern Ar t Galler y comes to an end of a 40 -year-long adventure by the end of 2016. “The farewell exhibition” of the galler y which had an exquisite impor tance in the culture and ar t scene of Istanbul, took place with the “Tectonic Impressions” of Mehmet Konuralp; who had been involved in the spatial design of the galler y. natura | 39
haberler | news
haberler | news
2016 DÜNYA MİMARLIK FESTİVALI (WAF) BERLİN’DE WORLD ARCHITECTURE FESTIVAL 2016 TOOK PLACE IN BERLIN Dünya Mimarlık Festivali (WAF), birçok konuşmacının yer aldığı etkinlikle beraber 16-18 Kasım tarihleri arasında Almanya’da bulunan Berlin Arena’da gerçekleştirildi. Avrupa, Asya ve Amerika’dan birçok yıldız mimarın katıldığı etkinliğin bu seneki programı, Festival’in teması olan “Herkes için Konut” temasına odaklandı ve mültecilerin konuklamasından yeni şehirlere kadar düşündüğümüz her şeyi değiştirmemize yol açan demografiyi ve global şehirleşmeyi keşfetmeyi amaçlayan konuşmalara, tartışmalara ve görüşmelere ev sahipliği yaptı. Etkinlik kapsamında Rogers Stirk Harbour & Par tners, Mecanoo, Sauerbruch Hutton, Neri & Hu, Schmidt Hammer Lassen, Shop Mimarlık, Woha ve White Arkitekter gibi dünyanın önde gelen mimarlık ve tasarım uygulamalarının yöneticileri, bir yandan sığınak tasarlama zorunlulukları, öte yandan da iş bulma konusunda yeterlilik ve yatırım gibi bir çok farklı madde üzerine tar tışmalar gerçekleştirdi. Programın üzerinde durduğu konular: • Ne değişti? Bugün nasıl yaşıyoruz, yarın nasıl yaşayacağız? • Konut ve kent dokusu • Konut ve yapı • Konut ve kültürel farklılıklar • Mimari anlamda konut
The World Architecture Festival (WAF) has announced a swathe of new speakers for this year’s event, taking place at Arena Berlin, Germany from 16-18 November. Featuring a stellar collection of architects from Europe, Asia and the Americas, this year’s programme responds to the Festival’s theme “Housing for Everyone”, and will includespeeches, discussions and debates exploring how demographics and global urbanisation are forcing change in the way we think about everything from refugee accommodation to new cities. Principals and directors of some of the world’s leading architecture and design practices, including Rogers Stirk Harbour & Partners, Mecanoo, Sauerbruch Hutton, Neri&Hu, Schmidt Hammer Lassen, Shop Architects, Woha, and White Arkitekter, had debated a range of issues from the imperatives to create shelter at one end of the spectrum, and sufficiency for occupation and investment at the other. Programme highlights include: • What’s changed? How we live now, how will we live tomorrow? • Housing and the urban block • Housing and construction • Housing and cultural difference • Housing as architecture
Dünya Mimarlık Festivali (WAF), mimarlık dünyasını bir araya getirerek öğrenmeyi, fikir alışverişini ve ilham kazanmayı kutlayan bir platformdur. Etkinlik, sektörün en etkileyici isimlerinin açılış konuşmalarına; canlı sunumların,350’den fazla finalist değerlendirmesinin, küresel ağ faaliyetlerinin, 400 projeyi içerisinde barındıran önemli bir galerinin ve uluslararası bir ürün sergisinin eşlik ettiği tek mimarlık etkinliği olma özelliğini taşıyor. WAF 2016 yarışmacı listesi, aralarında Zahid Hadid Architects, BIG, Studio Gang ve Rogers Stirk Harbour + Partners gibi ünlü firmalar tarafından tasarlanan yapılarla birlikte 58 ülkeden gelen başvurulardan oluştu. Türkiye merkezli Tabanlıoğlu Mimarlık da Beyazıt Devlet Kütüphanesi Projesiyle “Yeni ve Eski – tamamlanmış yapılar” kategorisinde ödüle layık görüldü.
The World Architecture Festival is where the world architecture community meets to celebrate learn, exchange and be inspired. It is the only architecture event where keynote talks from the industry’s most influential figures sit alongside live crit presentations and judging of over 350 award finalists, global networking, a 400 project strong gallery and an international product exhibition. The WAF 2016 shortlist includes entries from 58 countries, with buildings by well-known firms including Zaha Hadid Architects, BIG, Studio Gang and Rogers Stirk Harbour + Partners. Tabanlıoğlu Architects from Turkey is also awarded in “New an Old – completed building” category, with the Beyazit State Library Project.
2016 Etkinliğinin kategori kazananlarından bazıları şöyle:
Here are some of the 2016 category winners:
Yılın Peyzaj Tasarımı: Isthmus, Kopupaka Rezerv Alanı, Auckland, Yeni Zelanda Landscape of the Year Winner 2016 Isthmus, Kopupaka Reserve, Auckland, New Zealand
Yılın Küçük Ölçekli Projesi: Hong Kong Çin Üniversitesi Mimarlık Okulu, ZCB Bamboo Pavilion, Kowloon Körfezi, Hong Kong Small Project of the Year Winner 2016 The Chinese University of Hong Kong School of Architecture, ZCB Bamboo Pavilion, Kowloon Bay, Hong Kong
Uluslararası VELUX Mimarlık Öğrencileri Ödülü International VELUX Award for Students of Architecture Winner Binalarda Günışığı Işığın dağıtılması Kwang Hoon Lee, Hyuk Sung Kwon ve Yu Min Park, Kore Cumhuriyeti Global Winner - Daylight in Buildings Redistribution of Light by Kwang Hoon Lee, Hyuk Sung Kwon and Yu Min Park, Republic of Korea Günışığı Araştırmaları Körler için ışık Jiafeng Li, Chenlu Wang, Guiding Yao, Jiebei Yang, Lushan Ao, Xiaoqi Chen ve Jiawen Li, Çin WAF Yoğun Çalışma Öğrenci Kategorisi Şehir Planlama ve Mimarlık Okulu, Bhopal, Chanderi’de Dokumacılık Mirası Üzerinden İpek Yolu’nu Baştan Tasarlamak
Global Winner - Daylight Investigations Light for the Blind by Jiafeng Li, Chenlu Wang, Guiding Yao, Jiebei Yang, Lushan Ao, Xiaoqi Chen and Jiawen Li, China WAF Student Charrette Winner School of Planning and Architecture, Bhopal, Re-Envisioning The Silk Route In The Weaving of Heritage of Chanderi
Yılın Binası: - World Building of the Year 2016:
Robert Konieczny- KWK Promes, Szczecin Ulusal MüzesiPrzełomy Diyalog Merkezi, Szczecin, Polonya Robert Konieczny- KWK Promes, National Museum in Szczecin - Dialogue Centre Przełomy, Szczecin, Poland natura | 40
INSIDE Yılın İç Mekanı: Geleceğin Projesi: AN Design, Siyah Kesme Sistemi – Moda markası Heike Hayball, Güney Melbourne İlkokulu, Meliçin konsept mağaza, Hangzhou, Çin bourne, Avustralya INSIDE World Interior of the Year Winner 2016 Future Project of the Year Winner 2016 AN Design, Black Cant System - Heike fashion brand Hayball, South Melbourne Primary School, concept store, Hangzhou, China Melbourne, Australia
Arcaid Images Fotoğraf Ödülü: Fotoğrafçı: Matt Emmett Kapalı Depo, Finsbury Parkı, Londra Doğu Londra Su Şebekesi 1868
Karma Kullanımlı Tamamlanmış Yapılar: Schmidt Hammer Lassen Mimarlık, Malmö Live, İsveç Övgü Alan Proje : Fender Katsalidis Mimarlık, NewActon Nishi, Canberra, Avustralya
Sergileme – Tamamlanmış Yapılar: Kıyı Pavyonu, Francis-Jones Morehen Thorp Övgü Alan Proje: The Future of Us, Advanced Architecture Laboratory
Arcaid Images Photography Winner: Photographer: Matt Emmett Covered Reservoir, Finsbury Park, London East London Water Works 1868
Mixed-Use Completed Building: Schmidt Hammer Lassen Architects, Malmö Live, Malmö, Sweden Highly Commended: Fender Katsalidis Architects, NewActon Nishi, Canberra, Australia
Display - Completed Buildings: The Waterfront Pavilion by Francis-Jones Morehen Thorp Highly Commended: The Future of Us by Advanced Architecture Laboratory natura | 41
haberler | news
Konut – Tamamlanmış Yapılar: Babin + Renaud, Aluminium Tip, Paris, Fransa
Okul – Tamamlanmış Yapılar: Grüntuch Ernst Architeken, Madrid Alman Okulu, Madrid, İspanya Övgü Alan Proje: Vin Varavarn Mimarlık, Baan Huay Sarn Yaw Afet Sonrası Merkezi, Chiang Rai, Tayland
Housing - Completed Buildings: Babin+Renaud, Aluminium Tip, Paris, France
Schools - Completed Buildings: Grüntuch Ernst Architekten, German School Madrid, Madrid, Spain Highly Commended: Vin Varavarn Architects, Baan Huay Sarn Yaw Post-Disaster School, Chiang Rai, Thailand
Ofis – Tamamlanmış Yapılar: Zig Zag Binası, Lynch Mimarlık Övgü Alan Proje: Torre BBVA Bancomer, LegoRogers ve Hachette Livre Merkez Binası, Jacques Ferrier Mimarlık Office - Completed Buildings: The Zig Zag Building, Lynch Architects Highly Commended: Torre BBVA Bancomer, LegoRogers and Hachette Livre Headquarters, Jacques Ferrier Architecture
Yeni ve Eski – Tamamlanmış Yapılar: Tabanlıoğlu Mimarlık, Beyazıt Devlet Kütüphanesi Övgü Alan Proje: studioMilou singapore ve CPG Danışmanlık, Singapur Ulusal Galerisi New and Old - Completed Building: Tabanlioglu Architects, Beyazit State Library Highly Commended: studioMilou singapore and CPG Consultants, National Gallery Singapore
Kamu – Tamamlanmış Yapılar: Salburua Hükümet Binası, Vitoria-Gasteiz-İspanya, IDOM Civic and Community - Completed Buildings: Salburua Civic Centre, Vitoria-Gasteiz - Spain, by IDOM
Deneysel – Geleceğin Yapıları: Spark Mimarlık, Beach Hut, Singapur Experimental - Future Projects: Spark Architects, Beach Hut, Singapore
Alışveriş – Tamamlanmış Yapılar: MVRDV, Kristal Evler, Amsterdam, Hollanda Shopping - Completed Buildings: MVRDV, Crystal Houses, Amsterdam, Netherlands natura | 42
Ev – Tamamlanmış Yapılar: OHLAB / Oliver Hernaiz Mimarlık Laboratuarı, House MM, Palma, İspanya House - Completed Buildings: OHLAB / Oliver Hernaiz Architecture Lab, House MM, Palma de Mallorca, Spain
Yüksek Öğretim ve Araştırma – Tamamlanmış Yapılar: Zaha Hadid Mimarlık, Oxford Üniversitesi St Antony Koleji Orta Doğu Merkezi , Investcorp Binası / Oxford, İngiltere Higher Education & Research - Completed Buildings: Zaha Hadid Architects, Investcorp Building for Oxford University’s Middle East Centre at St Antony’s College, Oxford, UK
Enerji ve Geri dönüşüm – Tamamlanmış Yapılar: Thomas Chung, Uçan Alanlar, Shenzhen, Çin Production Energy And Recycling - Completed Buildings: Thomas Chung, Floating Fields, Shenzhen, China
Spor – Tamamlanmış Yapılar: HCMA Mimarlık + Tasarım, Grandview Heights Aquatic Centre, Surrey, Kanada Sport - Completed Buildings: HCMA Architecture + Design, Grandview Heights Aquatic Centre, Surrey, Canada
kapak konusu | cover story
kapak konusu | cover story
BEYAZIT DEVLET KÜTÜPHANESİ RENOVASYON PROJESİ
Beyazit State Library Renovation Project Heval Zeliha Yüksel Mimar / Architect
Fotoğr af/Photogr a ph: Emre Dör ter natura | 44
natura | 45
kapak konusu | cover story
16. yüzyılda inşa edilmiş Beyazıt Cami Külliyesi’nin bir parçası olan ve şu anda kütüphane olarak kullanılan yapının rölöve, restitüsyon ve restorasyon çalışmalarına ek olarak modern bir kütüphane olarak yeniden işlevlendirilme işi Tabanlıoğlu Mimarlık tarafından gerçekleştirildi. Çağdaş standartların sağlandığı kütüphane nadir kitapların saklanması ve sergilenmesine olanak sağlayacak bir altyapıyla düzenlenmenin yanı sıra çeşitli kültürel faaliyetlere ev SAHİPLİĞİ yapacak mekânların kazanılmasıyla kentsel bir çekim merkezi olacak ve aynı zamanda Beyazıt Meydanı’nın yeniden bir şehir meydanı olma vasfını geri kazanılmasına öncülük etmesi hedefleniyor. Being a part of the Complex of Bayezid Mosque which was constructed in the 16th century and currently functioning as a Library; the projects of surveying,restitution, restoration and further refunctioning the space as a modern library, have been realized by Tabanlıoğlu Architects. Along with an infrastructural arrangement that provides storage and exhibition of the rare books, the library will become an urban attraction center with the retrieval of spaces that will host various cultural activities. Concurrently, the project also AIMS TO LEAD THE WAY to revitalize the public square quality of the Beyazıt Square.
kapak konusu | cover story 1884’te “Kütüphane-i Umum-i Osmani” adıyla kurulan Beyazıt Devlet Kütüphanesi, İstanbul’un en köklü ve önemli kütüphanelerinden biridir. Tarihi yarımadanın omurgası olan Divanyolu’na açılan en canlı kamusal alanlardan biri olan Beyazıt meydanını tanımlayan II. Beyazıt Külliyesi’nin imarethane ve han binaları kütüphaneyi oluşturur. Kütüphanenin etrafı, en az kütüphane kadar edebiyatla iç içe bağlantılar sunar, hemen dayandığı duvarda sahaflar çarşısı yer alır, ve sahaflardan önce özellikle entelektüel buluşmalara yüzyıllarca mekan olmuş, değişmiş olsa da varlığını bugün de koruyan, tarihi çınar altındaki “Küllük Kahvesi” kentsel bir buluşma mekanı olarak varlığını sürdürmektedir. Hemen karşısında, meydanın bir diğer sınırında ise İstanbul Üniversitesinin ana kampüsü bulunur. Devlet kütüphanesinin restorasyon projesi, iç işlevleri hassasiyetle yeniden düzenlerken çok kubbeli okuma salonunun dahil olduğu yapısal dokuyu dikkatlice ele alır. Öğeler eklemlenirken tarihi duvar ve zemin zedelenmez, kabuk ile arasına mesafe koyar ve malzemenin ve detayların keskin ancak uyumlu zıtlığında güncellenirken mekânın otantik aurasını güçlendirir. Müdahaleler, sadece modern bir altyapı sağlamak ile kalmaz, programatik olarak da yeni bir akış önerir. Giriş, etkileyici bir karşılama mekânı olarak avludan sağlanır. Küçük ve büyük okuma salonları, neredeyse müzeleşen nadir kitap ve el yazma kitapların sergi-depolama mekânları bu avlunun etrafında dizilir. Avlu, gün ışığını filtreleyen ve kontrollü bir atmosfer sunan hafif ve geçirgen ETFE sistem ile örtülmektedir, böylelikle farklı
First founded in 1884 under the name “Kütüphane-I Umum-i Osmani (Ottoman Public Library)”, Beyazıt State Library is one of the most established and important libraries of Istanbul. Hospice and inn buildings of the Complex of Bayezid II, which define one of the most vibrant public spaces that is connected to the spine of the historical peninsula, Divanyolu, form the area of the Library. The quarter, where the State Library sits, is infused with historical connections of a literary nature as powerful as the Library; the Booksellers’ Market (the old book bazaar) is located ahead of the wall that the structure leans against. Adjacent to this bazaar, the Küllük Coffeehouse, which served as a meeting place for hundreds of years especially for intellectual gatherings and which still preserves its essence today even though it has been transformed multiple times before the booksellers; continues its existence under the historic plane tree as an urban meeting place. Right across the Library, the main campus of Istanbul University is located which defines yet another boundary of the square. The restoration project of the State Library, sensitively reorganizes the interior functions and attentively examines the structural fabric where the multi-domed reading hall gets connected. Through the articulation of various elements, it does not damage the historic wall and floors, it sets distance between the shell and the surface and strengthens the authentic aura of the space while gets updated in the sharp yet harmonious contrast between the material and details.
natura | 46
natura | 47
kapak konusu | cover story
toplantılar ve sergilemeler için geniş ve her iklim koşulunda değerlendirilebilecek bir iç-dış mekân kazanılmaktadır. Binanın yenilenen altyapısı içerisinde, yazma eserlerin ideal koşullarda saklanması için tasarlanan siyah cam kutular yer alır. Binanın renovasyonu sırasında ortaya çıkan Bizans dönemine ait kilise kalıntıları üzerinde yürünebilen cam yüzeyle korunaklı bir sergileme imkânına kazandırılmıştır. Arka avluda bir ‘zen bahçesi’ ile bağlanan iki yapı içerisinde Yazma Eserler Kütüphanesi ve Beyazıt Devlet Kütüphanesi iki ayrı kurum olarak faaliyet göstermektedir. Studio Dinnebier tarafından gerçekleştirilen aydınlatma tasarımı, binaların tarihi ve mekânsal niteliklerini yansıtan, etrafı ile uyum içerisinde geometrileri içerir, yükseltilmiş zeminin kenarlarından duvarları yıkayan yumuşak ışık, mekânlara ayrı bir derinlik verir. Beyazıt Devlet Kütüphanesi ve Yazma Eserler Kütüphanesi’nin restorasyonu, mekânın ruhunu, tarihi dokuya eklemlenen modern altyapı ile var eden minimal müdahalesinden ötürü örnek niteliğindedir.
natura | 48
kapak konusu | cover story
Interventions do not only ensure a modern infrastructure but also pragmatically suggest a new flow. The entrance is allowed in the courtyard as an impressive reception space. Small and big reading halls, museum-like exhibition-storage spaces consisting of rare books and manuscripts are aligned around this courtyard. The courtyard is covered with a light and transparent inflatable membrane system that filters the daylight and provides a controlled atmosphere. Therefore an interior-outer space that can be utilized for different meetings and exhibitions in any climatic condition is ensured. In the renovated infrastructure of the building, there are black glass boxes that are specially designed for storing the manuscripts in the most ideal conditions possible. Along with a glass surface that allows visitors to walk on top of ruins of a church that dates back to Byzantine period which were discovered in the renovation process, a preserved exhibition opportunity is provided. The Manuscript Library and Beyazıt State Library provide service as two separate organizations inside two structures that are connected through a “zen garden” located in the backyard.
natura | 49
kapak konusu | cover story
kapak konusu | cover story
TABANLIOĞLU MİMARLIK ORTAKLARINDAN MELKAN GÜRSEL İLE BEYAZIT KÜTÜPHANESİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ INTERVIEW WITH MELKAN GÜRSEL, ONE OF THE PARTNERS OF TABANLIOGLU ARCHITECTS, ON BEYAZIT STATE LIBRARY
Son projelerinizden Beyazıt Kütüphanesi projenize bu yıl WAF kapsamında ödül verildi. Öncelikle tebrik ederiz. Çok ses getiren bir proje oldu. Elinize sağlık. Biz de Natura dergisin bu sayısında detaylıca inceliyoruz. Bize biraz projenizin hikâyesini anlatır mısınız? 1884’te “Kütüphane-i Umum-i Osmani” adıyla kurulan Beyazıt Devlet Kütüphanesi Türkiye’nin devlet tarafından kurulan ilk kütüphanesi. Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nin bulunduğu yapı aslında, mekânsal olarak Beyazıt Meydanı’nı çevreleyen ve tanımlayan, mutfak, ilkokul, hastane, medrese ve hamam gibi birimlerden müteşekkil bir kompleksin, II. Beyazıt Külliyesi’nin, imarethane, çorba mutfağı ve han binaları -Kervansaray- bölümüydü. Bir ‘derleme kütüphanesi’ olan kütüphane, yarısı kitap olmak üzere toplamda yaklaşık bir milyona yakın dokümanı barındırıyor. Kütüphanede yer alan kitapların 11.120 adedini ise aralarında çok önemli eserlerin de bulunduğu ‘el yazması eserler’ oluşturmakta.
natura | 50
One of your latest projects, the Beyazıt State Library, was awarded this year as part of WAF (World Architecture Festival). First of all, I would like to congratulate you. It is an impressive project. Thank you. We are also examining this project in detail for this issue of Natura Magazine. Could you please tell us a little bit about the story of the project? Founded in 1884 under the name “Kütüphane-i Umum-i Osmani (Ottoman Public Library)”, Beyazıt State Library stands for the first library of Turkey that was established by the state. The structure which Beyazit State Library is located in, was in fact a section that embodied the hospice, the soup kitchen and the Caravanserai in the spacious complex of Bayezid II; a complex consisting of units such as kitchen, primary school, hospital, madrasa and bathhouse, which spatially surround and define Beyazıt Square. Also functioning as a ‘depository library’, the library contains a total of nearly a million documents, half of which are comprised of books. 11,120 of the books included in the library are ‘handwritten works’, which hold highly significant works.
natura | 51
kapak konusu | cover story
Ayd ı n D o ğ a n Va k f ı’n ı n ö n c ü l üğ ü n d e, Kü l t ü r B a k a n l ı ğ ı ve İ l Ö ze l İ d a r e s i d e s t e ğ i ve d e n e t i m i y l e b i z Ta b a n l ı o ğ l u M i m a rl ı k o l a r a k ye n i l e m e p r o j e s i n i g ö n ü l l ü o l a r a k ü s t l e n d i k . 19 9 9 İs t a n b u l d e p r e m i s ı r a s ı n d a g ö r d üğ ü h a s a r n e t i c e s i n d e d a rm a d a ğ ı n o l m u ş k ı y m e t l i, i h t i m a m l a ko r u n m a s ı g e r e ke n k i t a p l a r r af l a r ı n d a b i l e d e ğ i l d i, ye r l e r d e i s t i f l e r h a l i n d e d u r a n, a r ş i v l e r, g a ze t e ö r n e k l e r i d e b u ye n i l e m e n i n a c i l i ye t i n i i ş a r e t e d i yo r d u i l k g ö r ü ş t e. Ay r ı c a , m i m a r i o l a r a k ya k ı n z a m a n d a ya p ı l m ı ş e k l e n t i l e r va r d ı. B i n aya g i r d iğ i m i zd e t a r i h i b i r ya p ı ve o n a n e r d e y s e f ü t u r s u z a , g ü n ü ku r t a r m a k i ç i n ya p ı l m ı ş m ü d a h a l e l e r l e k a r ş ı l a ş t ı k . Ö r n e ğ i n av l u n u n ü ze r i b e t o n a rm e k a b a b i r ko l o n l a t a ş ı n a n b i r ö r t ü y l e k a p l a n m ı ş t ı , a r k a av l u d a y ı k ı k b i r “g e c e ko n d u” ya p ı va r d ı. E s k i ya p ı n ı n k a p l a m a s ı va r d ı. E n ö n e m l i k a r a r b i z i m m ü d a h a l e m i z i n s ı n ı r l ar ı n ı b e l i r l e m e k t i . Ya p ı n ı n n a s ı l ve n e k a d a r a r ı n d ı r ı l a c a ğ ı ve öz ü n ü n n a s ı l ko r u n a r a k ç a ğ d a ş b i r ku l l a n ı m s t a n d a r t ı e l d e e d i l e c e ğ i ö n e m l i i d i . B u t i p b i n a l a r l a ç a l ı ş ı r ke n a r ı n d ı r m a l a r o l m a l ı d ı r a m a k at m a n l a r ı t ü m ü y l e k a z ı m a k d o ğ r u d e ğ i l d i r. Ö z g ü n k at m a n a d e ğ e r k at a c a k g ü n c e l i y i l e ş t i r m e l e r l e, e st e t i k o l a r a k d a , e l i m i zd e k i m i r a s ı e n i y i ş e k i l d e d e ğ e r l e n d i rm e k i s t e d i k . B a h s e t t iğ i m , b i r ö n c e k i r e s t o r a s yo n n e t i c e s i n d e i ç av l u ya e k l e n m i ş o l a n b e t o n t a ş ı y ı c ı ve ç at ı k a l d ı r ı l a r a k ye r i n e, y i n e ko n t r o l l ü b i r at m o s f e r s a ğ l a m a k ve g ü n ı ş ı ğ ı n ı f i l t r e l e m e k i ç i n av l u n u n ü ze r i, h af i f ve ş e f f af b i r m a l ze m e o l a n E T F E (ş i ş i r i l e b i l i r m e m b r a n) i l e ö r t ü l d ü. Ay n ı z a m a n d a ku b b e l i ya p ı y l a u y u m s a ğ l aya n b u m a l ze m e s aye s i n d e, av l u n u n ç e v r e s i i l e g ö r s e l i l i ş k i y i s ü r d ü r m e s i d e s a ğ l a n d ı. Y i n e,
natura | 52
kapak konusu | cover story
Under the leadership of the Aydın Doğan Foundation and with the support and supervision of the Ministry of Cultural Affairs and Provincial Special Administration, we voluntarily undertook the restoration project as Tabanlıoğlu Architects. Valuable books which had to be preserved meticulosuly, yet damaged because of the 1999 Izmit earthquake, were not even on the shelves they were supposed to be. Piles of archives and newspaper samples flung on the floor, were also pointing to the urgency of this refurbishment at first sight. In addition, there were some architectural additions which were implemented in recent years. When we entered the building, we came across a historical structure and almost imprecisely made interventions just to save the day. For example, the top of the courtyard was covered with a coating that was carried by a coarse column with a concrete outer surface and there was a ruined “squatter house” in the backyard. The old structure also had a coating. The most important decision was to determine the limits of our intervention. It was important how and how much the construction would be purified and how a modern usage standard would be achieved by preserving the original. When working with these types of buildings, there must be a sort of refinement, but it is not right to excavate the layers altogether. We wanted to aesthetically utilize the heritage we have in the best way possible along with modern meliorations that add value to the original layer. The concrete carrier and the roof that has been added to the inner courtyard as a result of the previous restoration project that I have mentioned above, have been detached and the top of the courtyard has been covered with an ETFE (inflatable membrane), which is a light and transparent material, in order to provide a controlled atmosphere and filter the daylight. At the same time, thanks to this material that adapts to the domed structure, it was also possible to maintain a visual relation with the surroundings of the courtyard.
i ç av l u n u n a l e m e t i f a r i k a l a r ı n d a n o l s a d a k a l d ı r ı l m ı ş o l a n, o r i j i n a l ç e ş m e a i t o l d uğ u ye r e, av l u n u n o r t a k ı s m ı n a , t e k r a r ye r l e ş t i r i l d i . Av l u ç e ş i t l i t o p l a n t ı l a r a e v s a h i p l iğ i ya p a c a k , s u ku n e t s a ğ l aya c a k b i r a r a m e k â n o l m a öze l l iğ i n e k av u ş t u . Av l u, s e rg i l e m e l e r i ç i n g e n i ş ve h e r i k l i m ko ş u l u n d a d e ğ e rl e n d i r i l e b i l e c e k b i r i ç- d ı ş m e k â n o l a r a k k a z a n ı l d ı.
Again, the original fountain which was removed even though it was one of the trademarks of the inner courtyard, was repositioned in the middle of the courtyard, where the original fountain was positioned. Therefore the courtyard has become an intermediary space to host various meetings and deliver serenity. The courtyard was retrieved as a capacious interior-outer space that can be utilized for exhibitions in any climatic condition.
Yeni ile eskiyi bir araya getirdiğiniz, hatta eskinin içinden yeniyi çıkardığınız bir proje oldu diyebilir miyiz? Eskiyi yeni ile hemhal etmeyi, bu iki farklı zamana ait katmanın bir arada işlevsel ve estetik olarak uyumla buluşmasını, bu değerli mekânın fiziki ve sosyal olarak yeniden canlanmasını istedik. Çağdaş standartların sağlandığı kütüphane, nadir kitapların saklanması ve sergilenmesine olanak sağlayacak bir altyapıyla düzenlenmenin yanısıra çeşitli kültürel faaliyetlere ev sahipliği yapacak mekânların kazanılmasıyla da geniş biçimde kullanılsın istedik. Hatta bu vesileyle, en az kütüphane kadar edebiyatla iç içe bağlantılar sunan yakın çevresi ile kurduğu ilişkinin canlanmasını, yapının dayandığı duvarın devamında Sahaflar Çarşısı ve sahaflardan önce – özellikle entelektüel buluşmalara yüzyıllarca mekân olmuş – değişmiş olsa da varlığını bugün de koruyan, kentsel bir buluşma mekânı olarak tarihi çınar altındaki “Küllük Kahvesi” ve meydanın bir diğer sınırını belirleyen, İstanbul Üniversitesi ile sinerjiyi tekrar üretmeyi öngördük. Stüdyo Dinnebier tarafından yapılan aydınlatma tasarımının bir parçası olarak duvar çizgisini izleyen, mekanik ve elektrik sistemlerini saklayan yükseltilmiş zeminin kenarlarındaki yumuşak ışıklandırma ile tüm mekânlara bir katman ka zandırıldı; çevresiyle uyum içinde, geometriler derinlik ka zandırırken, kompleksin mekânsal ve tarihsel niteliklerini daha vurgulu, görünür hale getirmeyi sağladı. Yeni uygulamalarla – öğeler eklemlenirken tarihi duvar ve zemin zedelenmeden – ana kabuk arasına konulan mesafe, malzemenin ve detayların keskin ancak uyumlu zıtlığı ile güncellenen mekânlar, avludan okuma salonlarına kadar kütüphanenin otantik aurasını güçlendirdi. İç mekânlarının hassas şekilde yeniden düzenlenmesinde ana yakla şım; binanın tarihi dokusunu olduğu gibi koruyarak iyileştirmek ve yeni çağda ş mekânlar ka zanırken, kıymetli arşivin teknolojik imkânlarla en ideal şekilde korunmasını sağlamak oldu.
Can we say that you have brought together the old and the new, or even extracted the new from the original within the scope of this project? Along with an harmonious, functional and aesthetic approach, we aspired for the old and the new to coexist and revitalize this precious space that consists of layers from these two different periods, both physically and socially. Along with an infrastructural rearrangement that enables the preservation and exhibition of rare books, the library embodying modern standards is conceptualized as a space that can also be used extensively, owing to the retrieval of spaces that will host various cultural activities. In this way, we wanted to revitalize the relation with the surroundings that offer concentric connections with literature, just as much as the library. We projected to regenerate the synergy between the Booksellers’ Market; which is located ahead of the wall that the structure leans against; the Küllük Coffeehouse, an urban meeting place under the historic plane tree which served as a meeting place for hundreds of years especially for intellectual gatherings and which preserves its essence today even though it has been transformed multiple times before the booksellers; and Istanbul University, which defines yet another boundary of the square. All the spaces are introduced a new layer along with the smooth lighting, which is implemented on the edges of the raised floor, storing all the mechanical and electrical systems and which follows the wall lines as a part of the lighting design made by Studio Dinnebier. While the harmonious geometries add deepness, they enabled the spatial and historical qualities of the complex to become more accentuated and visible. Spaces that are updated with the distance set between the new applications –without damaging the historic wall and floor through the connection process of the elements- and the main shell and the sharp yet harmonious contrast between the material and details, strengthened the authentic aura of the library all the way from the courtyard to the reading hall. The main approach in precisely rearranging the interior spaces was; ameliorating the historical texture of the building by preserving the original and ensuring the preservation of the valuable archive with technological feasibilities while attaining new contemporary spaces.
Eski bir yapı içinde günümüze dair referanslar ile çalışmanın zorlukları oldu mu? Malzeme olarak yapının özgün duvarlarıyla uyumlu malzemlerle iyileştirmeler yapılırken, özellikle cam gibi, ortamla uyum sağlayan, teknolojik olarak da imkânlar yaratan çağdaş malzemeler ve teknikler adapte edildi. Avlu çatısını kurarken olduğu gibi, tüm mekânlarda orijinale elemanlara mümkün olduğunca az dokunuldu, yük bindirilmedi. David Chipperfield’in Berlin Neues Müzesi renovasyonunda gösterdiği yaklaşımda olduğu gibi, eskiyi vurgulayacak ancak içinde bulunduğumuz yüzyılın olanaklarıyla, işlevsel ve mimari yaklaşımıyla bugünü yansıtan bir iş. Öncelikle yaklaşım olarak bunu kabul ettirmek önemliydi. Süreç uzun olmasına rağmen kütüphane yönetimi başta olmak üzere; Aydın Doğan Vakfı, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul İl Özel İdaresinin dahil olduğu çok birçok müdahil kurumun pozitif yaklaşımlarıyla başarılılı bir sonuç aldığımıza inanıyorum.
Did you have difficulties in working with contemporary references in an old building? While making improvements with materials that are compatible with the original walls of the building, modern materials and techniques that create technological possibilities and harmonize with the environment such as glass, were adapted. Just as in the installment of the courtyard roof, original elements in all spaces were treated as smooth as possible and no load was imposed upon them. It’s a work that will emphasize the old but reflect the present day along with the possibilities of this century and its functional and architectural approach, just like David Chipperfield’s approach in the renovation of the Neues Museum in Berlin. Principally, it was important to arrive at this consensus as an essential approach. Even though the process was long, I believe that we achieved a successful outcome owing to the positive attitudes of many participating organizations such as the library management in particular; Aydın Doğan Foundation, Ministry of Culture and Tourism of Turkey and Special Provincial Administration of Istanbul.
Projeyi ilk ele almaya başladığınızda nasıl bir mekân olmasını arzulamıştınız? Ve bu düşüncelerinizi mimari fikirlere nasıl entegre edebildiniz? Öncelikle aslına ait olmayan, zaman içinde, oldukça kontrolsüz bir biçim-
When you first embraced the project, what kind of a space you have aspired to be designed? And how did you manage to integrate these ideas with the architectural understanding? It has been designed in a way that removes the unregulated additions
natura | 53
kapak konusu | cover story
kapak konusu | cover story
de tezahür etmiş eklentilerden arındırılarak ve orijinaline sadaketle bugünün ihtiyaçlarına ve mimari ifadesine imkân sağlayacak şekilde tasarlandı.
which does not belong to the original context and enables the necessities of today and their architectural statements.
Kütüphane içinde cam bir kutu tasarlandı. Şeffaf olmasına rağmen izole bir mekân. Bu cam kutunun hikâyesini de dinleyebilir miyiz? El yazmaları ve değerli kitap koleksiyonunun örtülü de olsa sadece raflara dizilerek saklanamayacağı bilgisi ile özel olarak iklimlendirilmiş bir ortam gerekiyordu, ancak muhafaza edilirken aynı zamanda da bir müze gibi görülebilir ve uygun koşullarda incelenebilmek üzere bu metinlere, kitaplara erişilebilir olması gerektiğini öngördük. Amaç depolamaktan öte, binanın olduğu gibi, kitapların da değerini bilmek ve paylaşılabilir olmasını sağlamaktı. Bunun için gerekli altyapının binayı zedelemeyen bir tavırla saklandığı ve aynı zamanda bu teknik hacimin mimari, çağdaş bir vurgusu olmasını arzuladık. Saydamlık ve koyu renk cam kullanılması sayesinde mekân içinde mekân yaratırken, bu yeni mekânsal hareketle eskiyi yansıtmak ve görsel olarak bir içiçelik elde etmek mümkün oldu.
A glass box was designed inside the library. It is an isolated space despite being transparent. Could we listen to story of this glass box? A dedicatedly air-conditioned space was required because manuscripts and valuable book collections can not be stored by merely aligning them on shelves even if they are covered. We envisaged a design that enables storage, exhibition and allows access regarding these texts and books under proper circumstances. Beyond storage requirements, the aim was to appreciate the books and render them shareable, just like the building itself. We envisioned a technical volume that embodies an architectural and contemporary accent where the required infrastructure is stored without damaging the building. While creating spaces inside a space through transparency and the usage of dark glasses, this spatial movement allowed us to reflect the old and acquire a visual connectedness.
Tarihi yapılarda doğal malzemelerin tercih edildiğini biliyoruz. Eski doku da doğal taş bu projede. Siz yeni malzemeleri bu projede düşünürken dikkat ettiğiniz hususlar oldu mu? (Varsa hangi taşı kullandınız ve yöresi neresi idi? Diğer malzemeleri nasıl seçtiniz biraz bilgi verebilir misiniz?) Zemin dışında, ki bu yine mekanik ve elektrik aksamı altında çözdüğümüz için gerekli idi ve zemin halihazırda orijinal olarak korunmuyordu, bir eklenti yapılmadı. Tarihi dokuya eklemlenen modern altyapı ile, işlevsel olarak yapının ve hizmetlerinin etkinliğinin arttırılması, ve bunu yaparken minimal müdahale yaklaşımını bu renovasyonun ana ilkesi idi.
We know that natural materials are used in historical structures. The old surface texture also has natural stones in this project. Did you pay attention to several particularities while analyzing these materials for this project? (If there are any, which natural stones did you use and what were their region? How did you select other materials, could you please inform us?) Besides floorings, no additions were made. Interventions regarding the floors were necessary because the mechanical and electrical equipment were solved underneath them and they were not preserved back then. The keystone of this renovation was functionally increasing the efficiency of the structure and its services along with minimal interventions and the modern infrastructure connected with the historical texture.
Dergimiz doğal taş ağırlıklı olduğu için genelde sorduğum bir soru var: Ülkemiz mermer kaynakları açısından çok zengin. Bu değerli malzemenin yeterince kullanıldığını ve yerel olana kıymet verildiğini düşünüyor musunuz? Siz doğal taş kullanıyor musunuz? En çok tercih ettiğiniz doğal taş hangisi acaba? Tüm projelerimizde doğal taş, yerel malzeme kullanmayı ve lokasyonuna en yakın yerde elde edilebilecek olanı tercih ediyoruz. Doğal taşı en yoğun, en farkedilebir biçimde, kullandığımız proje Bodrum Havalimanı Dış hatlar Terminalidir sanırım; havaalanına 40 km mesafede, Yatağan’da çıkartılan ve işlenen siyah mermerin kesintisiz kullanımı bu yapı için en önemli kararlardan biriydi.
For our magazine is focusing on natural stones, I have a question that I ask frequently: Our country is significantly rich in terms of marble resources. Do you think that this precious material is being used often and does the local get appreciated enough? Do you personally use natural stones? Which natural stone do you prefer the most? In our projects, we always prefer using natural stones, local materials and materials that we can obtain near their original locations. I think the preeminent project where we intensely and noticeably used natural stones is the International Terminal of Bodrum Airport. Continous usage of black marble which was quarried and processed in Yatağan, located 40 kms away from the airport, was the most important decision regarding this structure.
Tabanlıoğlu Mimarlık olarak yaptığınız projeleri yakından izliyoruz. Okuyucularımızın da sizinle ilgili biraz daha güncel bilgilere sahip ola-
We closely follow the projects you design as Tabanlıoğlu Architects. For our readers to have up-to-date information about you, could you
natura | 54
bilmesi için son yıllarda ürettiğiniz mimarlıklar ve yenilikler hakkında bilgi verir misiniz? Kültür yapıları ve bu tür yapıların merkezde yer aldığı kültür yerleşkeleri her zaman heyecan verici projeler bizim için. İlginçtir ki bu projelerin büyük bir bölümünü Afrika ülkelerinde gerçekleştiriyoruz. Sanırım hali hazırda tamamlanan üç Afrika projemizin -sırasıyla Trablus, Sipopo, Dakar Kongre Merkezleri ile yakında inşaatı tamamlanacak olan Selçuklu Kongre Merkezi- bize açtığı değerli bir alan bu. Bunun dışında BAKSI Kültür Sanat Vakfı ile birlikte Bayburt’ta gerçekleştirmekte olduğumuz BAKSI Hüsame Köklü Kadın istihdam Merkezi bizi özellikle heyecanlandıran bir proje; Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nin mekân deneyiminden sonra bambaşka bir coğrafya ve kullanıcı profiline hizmet verecek, ancak yine benzer alanda, kamusal bir proje. Bunlar dışında, çeşitli fazlarda ve Amerika’dan Körfez Ülkelerine farklı coğrafyalarda, otuz civarı proje ile çalışmalarımız sürüyor.
please tell us about the architectural projects and innovations you have produced in recent years? Cultural structures and cultural campuses where these structures are located in, stand for the projects that highly excite us. Interestingly, we implement a large part of these projects in African countries. I think it is a valuable field that is created by three of the Africa projects that are currently completed: Tripoli, Sipopo and Dakar International Congree Centers, and additionally, the Selçuklu Congress Center which is soon-to-be completed. Besides, BAKSI Hüsame Köklü Women’s Employment Center which we are currently developing in Bayburt in cooperation with BAKSI Culture and Art Foundation is another project that excites us. It’s a public project that will provide service in a similar field but for a quite different geography and user profile, following the spatial experience of Beyazıt State Library. Apart from all these, we carry on our studies with around thirty projects in different phases in different geographies ranging from the US to Gulf Countries.
Söyleşi yaptığımız her mimara yerel veya global olarak izlediği ve önemsediği tasarımcı ve/veya mimarları soruyorum. Eğer sizin de varsa paylaşırsanız memnun olurum… Halen Milano, Londra, New York, Miami gibi küresel merkez olma niteliklerini sürdüren Batı merkezli bir etkinlik sözkonusu olsa da Hong Kong, Dubai, Doha, İstanbul gibi, Doğu temsiliyetini Batılı nitelikleriyle ve hedefleriyle de yükselten birçok kent, bu hareketliliğin taşıyıcısı olmanın ötesinde üreticisi olma konumunda, taşıdıkları kültür ve özgün değerlerle çağdaş eğilimleri yansıtarak varlıklarını etkinleştiriyorlar. Latin Amerika’dan İran’a, genç mimarlar çok dikkat çekici işler üretiyorlar, artık yıldız mimarlar kadar gençler de projeleriyle 21. yüzyıl mimarlık lugatinde yer alıyor, hatta öncü projeler geliştiriyorlar. Bu çerçevede Türkiyeli mimarların uluslararası tanınırlığı, küresel arenada kabulu, özellikle son 10-15 yıldır bizleri mutlu eden bir gerçek. İnşaat sektörü uzun yıllardır yurtdışında başarılı işler yapıyordu, artık tasarım ve fikir ihraç edebilir durumdayız. Amerikalı, Avrupalı mimarlarla yarışabilecek, proje alabilecek konumdayız.
I ask every architect we interview about the designers and/or architects they follow and care about in local and global scale. If you have any, I would be appreciated if you share them... Although there is a west-oriented activity that contains cities such as Milan, London, New York, Miami which maintain their qualities for being global centers; many cities like Hong Kong, Dubai, Doha and Istanbul foster their Eastern representations through their western quailities and objectives. They activate their presence by reflecting contemporary tendencies to their cultures and unique values where they are no longer the supporters of this movement but in fact, they are the producers. From Latin America to Iran, young architects produce remarkable works. As much as starchitects, young architects are now ranked among the 21st century architecture wordbook and they even develop leading-edge projects. Within this framework, the worldwide recognition of Turkish architects and their acceptance in the global arena is a fact that pleases us, especially for the last 10-15 years. The construction industry was carrying out successful works abroad for many years and now we are able to export our designs and projects. We are now in a position where we can compete with American and European architects and receive projects.
Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim.
Thank you for all the information you have shared with us. natura | 55
kapak konusu | cover story
kapak konusu | cover story
TABANLIOĞLU MİMARLIK BEYAZIT DEVLET KÜTÜPHANESİ PROJESİYLE WAF 2016 KAPSAMINDA ÖDÜLE LAYIK GÖRÜLDÜ TABANLIOGLU WINS AWARD AT WORLD ARCHITECTURE FESTIVAL FOR BEYAZIT STATE LIBRARY
KÜNYE İşveren: TC. Kültür ve Turizm Bakanlığı &Aydın Doğan Vakfı Mimar: Tabanlıoğlu Mimarlık Melkan Gürsel & Murat Tabanlıoğlu Mimari Proje Grubu: Hande Pusat, Derya Genç, Irem Çatay, Kıvanç Cucur, Nazlı Tınaztepe, Deniz Manisalı İç Mimari: Tabanlıoğlu Mimarlık: Hande Pusat, Derya Genç, Irem Çatay, Kıvanç Cucur Restorasyon: Budowa Yaman İrepoğlu Rölöve: Budowa Yaman İrepoğlu Statik: Celal Erdem, CE mühendislik Mekanik: GN mühendislik Elektrik: HB Teknik Aydınlatma: Studio Dinnebier Ana Müteahhit: Rena İnşaat Fotoğraf: Emre Dörter İnşaat Alanı: 2.900 m2
natura | 56
Credıts Client: TC. Kültür ve Turizm Bakanlığı &Aydın Doğan Vakfı Architect: Tabanlıoğlu Mimarlık Melkan Gürsel & Murat Tabanlıoğlu Architectural Project Team: Hande Pusat, Derya Genç, Irem Çatay, Kıvanç Cucur, Nazlı Tınaztepe, Deniz Manisalı Interior Design: Tabanlıoğlu Mimarlık: Hande Pusat, Derya Genç, Irem Çatay, Kıvanç Cucur Restoration: Budowa Yaman İrepoğlu Survey: Budowa Yaman İrepoğlu Structural: Celal Erdem, CE mühendislik Mechanical: GN mühendislik Electrical: HB Teknik Lighting: Studio Dinnebier Main Contractor: Rena İnşaat Photograph: Emre Dörter Construction Area: 2,900 m2
Tabanlıoğlu Mimarlık, “incelikli ve güzel bir restorasyon” olarak takdir edilen İstanbul’daki Beyazıt Devlet Kütüphanesi projesiyle “Yeni ve Eski” kategorisinde ödüle layık görüldü. Projenin tasarımı, nadir kitaplar için tasarlanan cam kutuların tarihi mekanlar içerisinde zarif bir biçimde dengelenmesi’ ve mevcut tarihi hacimleri, mekanları bunaltıcı veya dikkat dağıtıcı olmaksızın ön plana çıkaran aydınlatma düzenlemesiyle de büyük beğeni topladı.
The new and old category was scooped this year by Tabanlioglu Architects for the Beyazit State Library in Istanbul, which was hailed as ’a subtle and beautiful restoration’. The design was commended for the ’glass boxes for rare books which are elegantly balanced within the historic spaces’, as well as a lighting scheme which enhances the existing historic volumes and spaces without being overwhelming or distracting.
Devlet Kütüphanesi’nin restorasyon projesi, iç mekanları hassasiyetle yeniden düzenledi ve çok kubbeli çatısıyla öne çıkan binanın dokusu dikkatli bir biçimde restore edildi. Mevcut binanın büyüklüğü ile uyumlu olan sade bir eklenti, kütüphanenin kuzeydoğu cephesine eklemlendirildi. Yapım işleri sırasında Bizans dönemine ait bir kilisenin kalıntılarına rastlandı. Bu tarihi kalıntılar korunarak cam bir çatı sistemiyle gözlemlenilebilir hale getirildi. Bu da Tabanlıoğlu Mimarlık’ın tarihi kütüphanenin ruhunu yaşatma konusunda gösterdiği anlayışın ve titiz restorasyon çalışmalarının kanıtı olan ince bir dokunuşa işaret ediyor. Beyazıt Kütüphanesi’nin restorasyon projesi aynı zamanda bu seneki Amerikan Mimarlık Ödülleri’nin de ilgisini çekti ve Tabanlıoğlu Mimarlık’a “Restorasyon ve Renovasyon” kategorisinde Platin Ödül kazandırdı.
The restoration of the State Library involved the sensitive reorganization of the interior and careful restoration of the building fabric with its prominent multi-domed roof. A modest extension, respectful of the scale of the existing building was added to the northeast façade of the existing Library. The ‘minimal intervention’ approach ensures that the spirit of the place survives while modern facilities are grafted onto the historic fabric. During the construction works, the remains of a Byzantine church were revealed. These have been preserved and can now be enjoyed through a glass roof – a gesture that highlights Tabanlioglu Architects’ careful restoration work, aimed at respecting the spirit of the historical library. The restoration of the Beyazit Library was also recognised by the American Architecture Prize this year, winning Tabanlioglu a Platinum Award in the Restoration and Renovation Category.
Tabanlıoğlu Mimarlık
Tabanlıoğlu Architects
Murat Tabanlıoğlu ve Melkan Gürsel önderliğindeki Tabanlıoğlu Mimarlık, ağırlıklı olarak Orta Doğu, Kuzey Afrika, Güney Asya, Bağımsız Devletler Topluluğu ülkeleri, Avrupa ülkeleri ve yakın zamanda ABD’nin de dahil olduğu bir portföy kapsamında; konut projelerine, ticari projelere, karma kullanımlı projelere, kamusal ve kültürel projelere odaklanmaktadır. Tabanlıoğlu Mimarlık, köklü bir aile geleneğine ve 60 yılı aşkın mimarlık tecrübesine sahiptir. Tabanlioğlu Mimarlık, kentsel gelişimin odağında yer alan en önemli noktalardan birinin, vatandaşların şehirle bütünleşmesini sağlamak adına interaktif şehir mekanları yaratmak olduğuna inanır. Daha iyi şehirler tasarlamak için binaların çok fonksiyonlu olmasına, resmi ve gayriresmi kamusal alanlardan ilham alınması gerekliliğine dikkat çeker. Tabanlıoğlu bünyesindeki uygulamalar, incelikli yerel çözümlerle yeni teknolojileri bünyesine katarak, küresel ve çevresel ihtiyaçlar açısından yeni verimlilik çalışmaları tasarlamaya odaklanır. Yakın geçmişte aldığı ödüller arasında; 2016 AR Ödülleri “Büyük Ölçekli Kentsel Proje” Ödülü, WAF Geleceğin Ofisi Ödülü ve MIPIM 2015 En İyi Ofis Ödülü bulunmaktadır. ESAS Aeropark projesi 2014 yılında LEAD Ödülleri’nde ve Uluslararası Gayrımenkül Ödülleri’nde prestijli ödüllerin sahibi oldu. The Plan Awards kapsamında üç Tabanlıoğlu projesi; Dakar Kongre Merkezi, Bodrum Uluslararası Havaalanı ve Astana Tren İstasyonu ödüle layık görüldü. Loft Bahçe projesi ve Bodrum Uluslararası Havaalanı projesi sırasıyla 2011 ve 2013 yıllarında Uluslararası RIBA Mimarlık Ödülleri tarafından ödüllendirildi.
H e a d e d by M u r at Ta b a n l i og l u a n d M e l k a n G u r s e l , t h e p r a ct i c e f o c u s e s o n r e s i d e n t i a l , c o m m e r c i a l , m i xe d - u s e, p u b l i c and cultural projec t s realised mainly in MENA SA , CIS and E u r o p e, a n d l at e l y i n t h e U S A . Ta b a n l ı o ğ l u A r c h i t e c t s h a s a l o ng f a m i l y t r a d i t i o n a n d i s t h e c u l m i n at i o n of ove r 6 0 ye a r s ’ a r c h i t e c t u r a l e x p e r i e n c e. Ta b a n l i o ğ l u A r c h i t e c t s b e l i e ve s t h at o n e of t h e b ig i s s u e s i n h e r e n t i n u r b a n d e ve l o p m e n t i s t o c r e at e c i t y s p a c e s t h at a r e i n t e r a c t i ve, t o a l l o w c i t i ze n s t o t r u l y m i ng l e; t h at i n o r d e r t o m a ke b e t t e r c i t i e s; b u i l d i ng s s h o u l d b e m u l t i f u n c t i o n a l a n d t a ke i n s p i r at i o n f r o m b ot h c e r e m o n i a l a n d i n f o r m a l p u b l i c s p a c e s . T h e p r a c t i c e s t r i ve s f o r n e w e f f i c i e n c i e s i n t e r m s of g l o b a l a n d e nv i r o n m e n t a l n e e d s , i n c o r p o r at i ng n e w t e c h n o l og i e s w i t h s m a r t l o c a l s o l u t i o n s i n t o t h e i r wo r k . R e c e n t awa r d s i n c l u d e: A R Awa r d ‘ B ig U r b a n P r o j e c t s ’ 2 0 16 , WA F Fu t u r e O f f i c e P r o j e c t Awa r d a n d M I PI M 2 0 15 B e s t O f f i c e Awa r d. I n 2 0 14 E S A S A e r o p a r k r e c e i ve d L E A F Awa r d a n d I n t e r n at i o n a l P r o p e r t y Awa r d. I n 2 0 15 T h e P l a n Awa r d s s e l e c t e d t h r e e Ta b a n l ı o ğ l u p r o j e c t s a s t h e w i n n e r s; D a k a r Co ng r e s s C e n t e r, B o d r u m I n t e r n at i o n a l A i r p o r t a n d A s t a n a Tr a i n St at i o n. R I B A I n t e r n at i o n a l Awa r d s f o r L o f t G a r d e n s a n d B o d r u m I n t e r n at i o n a l A i r p o r t p r o j e c t s i n 2 0 11 a n d 2 0 13 r e s p e c t i ve l y.
natura | 57
proje | project
proje | project
T.C. AYVALIK BELEDİYESİ HALİL BAŞYAZGAN KÜÇÜKKÖY CUMHURİYET KÜLTÜR MERKEZİ - MTF PROJE AYVALIK MUNICIPALITY OF TURKEY HALİL BAŞYAZGAN KÜÇÜKKÖY CULTURAL CENTER OF THE REPUBLIC-MTF PROJECT Selin Biçer Mimar / Architect
Fuayede manzaraya açılan cam cephe ve sarımsak taşı yalın bir dilde bir araya getirilmiş. Cephede taş malzemenin kullanımıyla iki tepe arasında kalan yapı doğal çevre ile bütünleşiyor ve doğanın rengini alıyor. Yapı bulunduğu yerin hafızasına dahil oluyor. Bölgede bulunan birçok yapının ana yapı elemanı olan Sarımsak taşı yapılan arazi gezilerinde araştırılmış. Sarımsak taşının kullanım şekilleri, bir araya gelişleri, zamana karşı davranışı ve dokunun mimari etkileri fotoğraflanmış ve gözlemlenmiş... The glass facade which is opening to the view and Sarımsak stone in the foyer is formed in a simple manner. With the usage of the stone material on the facade the structure, that is located between the two hills, integrates into the natural environment and takes on the color of nature. The structure is included in the memory of the place. Sarımsak Stone which is found to be the main building element used in many of the structures found in the region were explored through site excursions. Usage, forming style, durability and the effects of texture in architecture of Sarımsak stone are photographed and observed...
natura | 58
natura | 59
proje | project
proje | project
Küçükköy, Ayvalık ile Sarımsaklı arasında bulunan ve geçmişi 15. yüzyıla dek uzanan bir yerleşim yeri. Bölgede ilk ikamet 1462’de Midilli kuşatması sonrasında bölgeye yerleştirilen yeniçeriler tarafından gerçekleştirilmiş. Yerleşimin ilk ismi de bu şekilde ortaya çıkmış; Yeniçarhion. 19.yy. sonu 20.yy. başında bölgede bulunan yoğun Rum nüfus mübadele sonrasında sayıca azalmış ve günümüzdeki Boşnak ve Midilli göçmenlerinin ikamet ettiği duruma erişilmiş. Halil Başyazgan Küçükköy Cumhuriyet Kültür Merkezi Ayvalık’a 7 km, Küçükköy ve Sarımsaklı’ya 1 km mesafede Ege kıyısına komşu bir alanda bulunuyor. Yapı, Doğuş Gayrimenkul’un sosyal sorumluluk projesi özelinde yapımını üstlendiği bir kültür yapısı. Yapının bulunduğu bölge oldukça sulak kısmen bataklık bir bölge. Üçgen bir forma sahip arazinin kıyı ile arasında Ayvalık – Sarımsaklı yolu bulunmakta. Kuzey ve güney istikametlerde rakımı 100 metre civarında iki tepe arasında kalan arazi düz bir topoğrafyaya sahip. İklim verileri, yerel malzeme kullanımı, insan ölçeğinin gözetilmesi yapının tasarım kararlarını belirleyen başlıca kriterler. Akdeniz iklimi özellikleri gösteren bir bölgede konumlanan yapının Ege Denizi’ne bakan batı yönünde fuaye mekânı bulunuyor. Denize paralel olarak konumlanan fuaye dış mekânda terasa açılarak büyüyor ve dış mekân etkinliklerine de imkân veriyor. Yapının dış mekân ile ilişkisini kuvvetlendiren teras alanı geniş bir saçak ile örtülerek yarı gölgeli bir açık alan kullanımına izin veriyor. Yapıya girişler fuaye mekânının her iki cephesinden karşılıklı olarak sağlanıyor. Bu şekilde ana yoldan yaya ulaşımı sağlanabildiği gibi, natura | 60
Küçükköy is a settlement that is located between Ayvalık and Sarımsaklı, with a history that dates back to 15th century. First residents of the area were the janizaries (yeniçeriler*) who had been placed in the region following the Mytilene Siege in 1462. This development gave the name to the settlement: Yeniçarhion*. Densely populated Greek population that were present at the end of the 19th century and the start of 20th, decreased in number following the population exchange between Greece and Turkey and led to the current state of the region where the Bosnians and Mytilene settlers reside in. Halil Başyazgan Küçükköy Cultural Center of the Republic is adjacent to the Aegean coast, 7 kms away from Ayvalık, Küçükköy and 1 km away from Sarımsaklı. The structure is a cultural building of which Doğuş Real Estate undertook the construction works, specific to its social responsibility project. The area where the building sits on, is highly wet and partly swampy. Between the triangular land and the coast, there is the AyvalıkSarımsaklı road. Situated in between two hills of 100 meters of altitude both in north and south directions, the land has a flat topography. Climatic data, usage of local materials and the surveillance of the human scale are key criteria that define the design decisions of the structure. Located in a region that features Mediterranean climate characteristics, the building has a foyer space at the west direction facing the Aegean Sea. Located parallel to the sea, the foyer gets expanded by opening out to the outdoor space. This also enables outdoor activities. Strengthening the relation between the structure and the outdoor space, the terrace enables a semi-shaded open area usage by getting covered with a large fringe. Entrances are provided interrelatedly from both facades of the foyer space. In this way, pedestrian access from the main road is provided. It also enables access from the rear front to the parking area and to the
Doğal Taş: Sarımsak taşı Ocak: Ayvalık bölgesi Natural Stone: Sarımsak stone Quarry: Ayvalık Region
natura | 61
proje | project arka cepheden de otopark alanına ve çim bahçeye ulaşım mevcut. Yapı üç yönünden dışa açık ve iç-dış ilişkisini sağlayan bir mekânsal kurguda. Otopark alanına bakan yönde ise servis birimlerinin olduğu mekânlar ve servis girişleri yer alıyor. Fuaye mekânının cephesi iki farklı malzemeden ibaret; cam ve sarımsak taşı. Cam kullanımı ile bir yandan Ege Denizi ile görsel iletişim kurulurken bir yandan sarımsak taşı duvar sınırları tanımlanıyor. Sarımsak taşı, Ayvalık ve yakın çevresinin yerel yapı malzemesi olarak 20. yy. başına dek oldukça yaygın şekilde kullanılmış bir malzeme. Cunda Adası, Ayvalık (merkez) ve Küçükköy yerleşimlerinde yaşı asrı geçmiş önemli sayıda konut, kilise, değirmen vb. yapı bulunmakta. Bünyesinde ihtiva ettiği demir oksit sebebi ile pembe – kırmızı arası renge sahip sarımsak taşı Küçükköy Kültür Merkezi’nde yer’e ait yapısal hafızanın sürekliliğini vurgulamak için tasarımın bir parçası olarak ele alınmış ve yığma tekniğinde gerek iç mekân gerekse dış mekân oluşturacak şekilde ele alınmış. Küçükköy Kültür Merkezi Küçükköy, Ayvalık ve Sarımsaklı halkının sosyal ihtiyaçları gözetilerek tasarlanmış bir yapı. Yaklaşık 400 kişi kapasiteli çok amaçlı salonda küçük ölçekli tiyatro oyunları sahneleme imkânı bulunuyor. Alternatif koltuk yerleşimi ile bu mekân konferans – seminer – toplantı gibi etkinliklere de ev sahipliği yapabilecek nitelikte. Mekânın gerektiğinde batısında bulunan açık alan kullanımlı ile nikâh, düğün, vb. sosyal aktiviteler için de yerel halka hizmet edeceği öngörülmüş durumda. Yapı teknik hacimlerin bulunduğu servis katı haricinde tek kat kullanımına sahip. Salona hizmet eden diğer mekânlar; mutfak, hazırlık odaları, ofis ve servis hacimlerinden oluşuyor. Salonun cephesinde bırakılan doğramalar sayesinde mekân doğal ışık alabilmekte. Aynı zamanda yapının ana işlevi olan salonun ön cepheye bakması yapı fonksiyonunun dışa vurumu. Dış cephe yüzeyleri dokulu düz tirfil sıva üzeri cephe boyası olarak ele alınmakla beraber çok amaçlı salon beden duvarları farklı renk kullanımı ile ana kütleden görsel olarak ayrıştırılmış durumda. Yapı bir saçak altına yerleştirilen salon ve fuaye kütlesinden ibaret. Kütlenin saçak ile ilişkisi mimari tasarımda belirleyici olmuş. Çok amaçlı salon iç mekân tasarımında bölgenin karakteristik bitkisi konumundaki zeytin ağacının renk, doku, form gibi nitelikleri değerlendirilmiş. Peyzaj tasarımında yapının dışa açılan üç yönünde çim bahçe düşünülmüş. Bahçeye yerleştirilen zeytin ağaçları yapının yerle ilişkisini kuvvetlendiren peyzaj öğeleri.
natura | 62
proje | project lawn garden. Three facades of the building face the outer area and the relation betwen indoors-outdoors is provided by a spatial arrangement. Service units and entrances are situated at the direction overlooking the parking area. The facade of the foyer space consists of two different materials: glass and sarımsak stone. While the use of glass establishes a visual relation with the Aegean Sea, sarımsak stone defines the wall boundaries. Sarımsak stone is a material which has been widely used until the start of the 20th century as a local building material of Ayvalık and surroundings. In Cunda Island, Ayvalık (centrum) and Küçükköy settlements, there are many significant housings, churches, mills and similar structures that are overaged. Along with the iron oxide it embodies, sarımsak stone has a color scale ranging in between pink and red. This stone has been treated as a part of the design in order to accentuate the continuity of structural memory pertaining to Küçükköy Cultural Center and tackled for forming both interiors and exteriors through the masonry technique. Küçükköy Cultural Center is designed for meeting the social requirements of the citizens of Küçükköy, Ayvalık and Sarımsaklı. Multi-purporse hall with nearly 400 people capacity enables the staging of small-scale theatrical plays. Along with alternative seat adjustments, this space is able to host events such as conferences, seminars and meetings. When needed, the open area located at the west side of the space can be used for weddings, various ceromonies and similar social activities in order to render service to the local residents. The building has a single floor usage except the service floor where the technical volumes are situated. Other spaces serving the hall are comprised of kitchen, preparation rooms, offices and service volumes. Owing to the woodworks left at the facade of the hall, the space is able to receive natural light. At the same time, the fact that the hall (main function of the structure) faces the facade, stands for an expression of the building’s functionality. Exterior surfaces of the facade are treated with a housepaint on top of a flat trifolium coating. The walls of the multi-purpose hall are visually disconnected from the main volume along with different color usage. The structure consists of a hall and the foyer volume positioned underneath the fringe. Relation between the fringe and the volume was decisive in the architectural design process. Qualities of olive tree, the characteristic plant of the region; such as color, texture and form are utilized in the interior design of the multi-purpose hall. The landscaping design is realized as a lawn garden of three outward-opening directions. Olive trees planted in the garden stand out as landscaping elements that strengthen the relation between the building and the land.
Bünyesinde ihtiva ettiği demir oksit sebebi ile pembe – kırmızı arası renge sahip sarımsak taşı Küçükköy Kültür Merkezi’nde YERE ait yapısal hafızanın sürekliliğini vurgulamak için tasarımın bir parçası olarak ele alınmış ve yığma tekniğinde gerek iç mekân gerekse dış mekân oluşturacak şekilde ele alınmış… Along with the iron oxide it embodies, sarımsak stone has a color scale ranging in between pink and red. This stone has been treated as a part of the design in order to accentuate the continuity of structural memory pertaining to Küçükköy Cultural Center and tackled for forming both interiors and exteriors through the masonry technique...
natura | 63
proje | project
proje | project
KÜNYE Credıts İşveren: Doğuş Gayrimenkul Proje Yeri: Ayvalık, Balıkesir Proje Tarihi: Mart – Haziran 2015 İnşaat Tarihi: Ağustos 2015 – Nisan 2016 Arsa Alanı: 4.300 m2 Proje Alanı: 800 m2 Mimari Proje: Mimari Tasarım Fikirleri (Mtf Proje) Mimari Proje Ekibi: Derya Ekim Öztepe, Ozan Öztepe ve Deniz Çubukçu İç Mekân Tasarımı: Mimari Tasarım Fikirleri (Mtf Proje) Statik Proje: Cga Mühendislik Tesisat Proje: Arke Mühendislik Elektrik Proje: Kül Mühendislik Altyapı Proje: Çevsa Mühendislik Peyzaj Projesi: Cey Peyzaj Akustik Danışmanlığı: Talayman Danışmanlık Yangın Danışmanlığı: Taner Kaboğlu Aydınlatma Danışmanlığı: Ald Aydınlatma Ana Yüklenici: Hem Yapı Şantiye Yöneticisi: Ahmet Sarımeşe (Doğuş Gayrimenkul) Fotoğraf: Uğur Ceylan
natura | 64
Client: Doğuş Real Estate Project Location: Ayvalık, Balıkesir Project Date: March- June 2015 Construction Date: August 2015 – April 2016 Land Area: 4,300 sqm Project Area: 800 sqm Architectural Project: MTF Project Architectural Project Team: Derya Ekim Öztepe, Ozan Öztepe and Deniz Çubukçu Interior Design: MTF Project Static Project: Cga Engineering Line Layout: Arke Engineering Electricity Project: Kül Engineering Infrastructure Project: Çevsa Engineering Landscape Project: Cey Landscape Acoustics Consultant: Talayman Consultancy Fire Consultant: Taner Kaboğlu Lighting Consultant: Ald Lighting Prime Contractor: Hem Construction Site Director: Ahmet Sarımeşe (Doğuş Real Estate) Photographs: Uğur Ceylan
natura | 65
proje | project
proje | project
MAYORKA’DA DOĞAL TAŞLARLA ÖRÜLÜ BİR TENİS KULÜBÜ GRAS ARQUITECTOS NATURAL STONE TENNIS CLUB IN MALLORCA GRAS ARQUITECTOS Heval Zeliha Yüksel Mimar / Architect
natura | 66
natura | 67
proje | project
proje | project
GRAS Mimarlık, Wimbledon Şampiyonalarının kalbi olan All England Club’ın desteğiyle, Güney Avrupa’da çim kortta oynanacak ilk tenis turnuvası olma özelliği taşıyan Mayorka Açık Tenis Turnuvası’nın yeni merkezi konumundaki “Tenis Terasları”nın tasarımını üstlendi. WTA 250 (Kadınlar Tenis Birliği) serisi olma özelliği taşıyan turnuva, Mayorka’da her yılın Haziran ayında zamanın en iyi tenis oyuncularını bir araya getirerek bu yepyeni tesis içerisinde rekabet ruhunu alevlendirecek.
Beyaz kolon destekli beton levhalar, tenis kortlarıyla beraber doğanın ortasında sosyal bir yapı oluşturan yeni bir tenis kulübünü tanımlıyor. Çim, toprak ve sert kort olmak üzere tüm yüzeyleri barındıran toplam 17 adet tenis kortu, gerçek anlamda üst düzey bir tesise işaret ediyor.
White concrete cantilevered slabs define a new tennis club in the middle of the nature that combines a social building together with tennis courts; a total of 17 courts of all surfaces: grass, clay and hard. A Master series facility.
Çevredeki güçlü doğal doku, projenin konseptini tanımlıyor. Arazinin topoğraf yası, tepenin eğiminden ötürü farklı kor tları farklı seviyelere yerleştirmek için bir teraslama stratejisine ihtiyaç duyuyor. Bu bağlamda yapının kendisi bu terasın bir devamı olarak düşünülüyor. Kor t alanına bakan iki adet asma teras ve beya z beton levhalar bu işlevi yerine getiriyor. Yapı ara zinin en üst noktasına yerleştirilerek, proje kapsamındaki en yüksek tepeyi oluşturuyor ve alanın geri kalanına, özellikle projenin kalbi konumunda olan Merkez Kor t’a tepeden bakan mükemmel bir balkon ve izleme noktası olma görevini üstleniyor.
The strong natural context defines the concept of the project. The topography of the land demands a terracing strategy in order to place the different courts at different levels following the slope of the hill; The building itself is therefore conceived as a continuation of that terracing: 2 floating terraces, white concrete slabs, overlooking the tennis compound. By positioning the building at the highest point of the land, it works as the last terrace of the project and as a great viewpoint, balcony to the rest of the plot, specially to the Centre court, the heart of the project.
Merkez Kor t ise projenin kalbinde yer alıyor. Bir dizi teras yamaca eklemleniyor ve “21.yüzyıl Yunan Epidaurus Antik Tiyatrosu” nun bir nevi tenis kulübü versiyonunu çağrıştıran doğal ta şla örülü bir stadyum oluşturuyor. “Stadyum” ise yakla şık 150 0 seyirci kapasitesine sahip. Teraslar, Mares olarak bilinen ve Mayorka’ya ait
The Centre Cour t is the hear t of the project. A series of terraces are car ved in the hill to create a natural stone stadium, a sor t of “X XI centur y Greek Epidaurus tennis t h e a t r e ”. T h e “ s t a d i u m ” c a n s e a t u p t o 1 5 0 0 s p e c t a tors. The terraces are built with traditional stone ma-
natura | 68
GRAS Arquitectos designs "Tennis Terraces", the new headquarters of the Mallorca Open, first tennis tournament to play on grass courts in southern Europe, with the support of the All England Cub, home of the Wimbledon Championships. The tournament, a WTA 250, will bring together every June the best players of the circuit, in order to compete with the best conditions at a Mallorca prime new facility.
natura | 69
proje | project
proje | project
Nivel planta 1 +40.50(+3.70m)
Nivel planta baja +36.80 (+0.00m)
+36.75
SECCIÓN C-C'
SECCIÓN A-A'
bir doğal ta ş formundan oluşmuş yekpare bloklar kullanılarak, geleneksel bir ta ş işçiliği ile tasarlandı. Böylece bölgenin genel bağlamının ardından, doğal çimler ve ta şların birlikteliğinden oluşan doğal bir senar yo da tasarlanmış oldu.
s o n r y, u s i n g s o l i d b l o c k s o f a M a l l o r c a n n a t u r a l s t o n e called Mares. A natural scenario combining the s tone and the natural gra ss is created following the context of the site.
Kulüp binası sadece sosyal bir yapı olarak değil, aynı zamanda Merkez Kor t’ta oynanan tenis maçlarını takip edebilmek için bir izleme platformu olarak da tasarlanmıştır. Yapı, tüm katlardan görüş açısı sağlayabilmek adına kor ta doğru uzanmaktadır. Beya z brüt beton levhalar ve plakalar bu açıları en üst düzeye çıkarmak için tasarlanmıştır.
The clubhouse is designed not just a s a social building, also a s a viewing plat form to watch the tennis games at the Centre Cour t. The building leans out to the cour t in order to enjoy views from all floors. White exposed concrete slabs cantilevers are created to ma ximize those views.
Tamamen camla kaplanmış zemin kat, ziyaretçileri bir adet salon ve restoranla karşılıyor. Kullanıcının, tenis kor tları ile çevrili terasların, bahçelerin ve havuzun keyfini çıkarabilmesi için, “içerde ve dışarda” sürekliliği olan alanlara sahip tüm cepheler açılabilme özelliğine sahiptir. Fuaye alanının arkasında, soyunma odaları ve hizmet alanları bulunmaktadır. Boşluklu çelik merdiven, tüm katı çevreleyen balkon alanı ile birlikte açık planlı ve çok amaçlı bir odaya uzanmaktadır. Oda aynı zamanda bir spor salonu olarak da kullanılabildiği için, balkon alanı da binayı çevreleyen bir koşu alanı yaratmanıza imkan tanımaktadır. Tüm katı sarmalayan metal örgü korumalar, koşucuların a şağıya düşmesini engellemektedir. Merkez Kor t’u tam karşısına alan bu balkon alanı, turnuva sırasında izleyicileri ağırlamak için daha geniş bir teras yaratabilmek adına “genişletilebilmektedir”. Bu bağlamda tüm kat, yapıyı çevreleyen tenis kor tlarına bakan bir teras işlevi görmektedir. Bütün kor tlara ve çevre dokulara dair olağanüstü manzaralar sunan çatı alanı da, projenin köprü özelliği ile bağlantılı olarak erişime açık bir durumdadır ve halkın kullanımına açıktır.
A f u l l y g l a ze d g r o u n d f l o o r we l c o m e s t h e v i s i t o r w i t h a l o u n g e a n d a r e s t a u r a n t . T h e w h o l e f a c a d e c a n b e o p e n e d h av i ng a c o n t i n u o u s s p a c e “i n a n d o u t ” s o t h e u s e r c a n e n j oy t h e t e r r a c e s , t h e g a r d e n s a n d t h e p o o l , a l way s s u r r o u n d e d by t h e t e n n i s c o u r t s . At t h e b a c k o f t h e l o u ng e, t h e d r e s s i ng r o o m s a n d s e r v i c e a r e a s a r e l o c at e d. A n o p e n s t e e l s t a i r c a s e l e a d s u p t o t h e f i r s t f l o o r, a n o p e n p l a n m u l t i p u r p o s e r o o m w i t h a b a l c o ny a r o u n d t h e w h o l e f l o o r. S i n c e t h e r o o m c a n a l s o b e u s e d a s a g y m , t h e b a l c o ny o f f e r s t h e p o s s i b i l i t y t o i n s t a l l a j og g i ng c i r c u i t a r o u n d t h e b u i l d i ng. A m e t a l l i c m e s h w r a p s t h e w h o l e f l o o r t o p r o t e c t t h e r u n n e r s f r o m f a l l i ng. T h e b a l c o ny “e n l a rg e s” w h e n f a c i ng C e n t r e Co u r t t o c r e at e a n e x t r a w i d e t e r r a c e t o s e at s p e c t at o r s d u r i ng t h e t o u rn a m e n t . T h e f u l l f l o o r wo r k s a s a t e r r a c e ove r l o o k i ng t h e s u r r o u n d i ng t e n n i s c o u r t s . In connection with the deck utility of the project, the rooftop is also accessible and can be used by the general public, offering extensive views of all the courts and surroundings.
natura | 70
KÜNYE Proje Tasarımı: GRAS arquitectos, Guillermo Reynés, Álvaro Pérez, Mayca Sánchez, Xim Barceló, Laura Purlyté, Marta Wieczorkiewicz ve András Papp. Proje Yeri: Santa Ponsa, Mayorka, İspanya Proje Tarihi: 2016 Proje Alanı: 10.000 m2’lik tenis kortları ve 1.130 m2 büyüklüğünde kulüp binası Proje Mühendisi: Andreu Ortiz Şantiye Müdürü: Vicente Juan Fotoğraflar: José Hevia Ana Yüklenici: EGOS
Credıts Design: GRAS arquitectos, Guillermo Reynés, Álvaro Pérez, Mayca Sánchez, Xim Barceló, Laura Purlyté, Marta Wieczorkiewicz and András Papp. Site: Santa Ponsa, Mallorca, Spain Year: 2016 Size: 10.000 m2 tennis courts, 1.130 m2 clubhouse Engineer: Andreu Ortiz Site Manager: Vicente Juan Fotos: José Hevia Builder: EGOS
natura | 71
proje | project
proje | project
ALTES VİLLALARI - Yazgan Tasarım Mimarlık
ALTES VILLAS - Yazgan Design Architecture Heval Zeliha Yüksel Mimar / Architect
natura | 72
natura | 73
proje | project
proje | project
Doğal Taş / Natural Stone: Dolgulu Cilasız Beyaz Traverten / Filled and Unpolished White Travertine Kullanıldığı Mahal / Location: 1. Kat Teras / Terrace First Floor
Altes Villaları, Kalkan Or taalan Mevkii’nde doğal güzelliğiyle öne çıkan, etkileyici bir deniz manzarasına sahip bir yamaca yerleştirilen 6 adet özel villadan oluşmaktadır. Tasarım sürecinde manzaranın doğal güzelliği ve arsanın kendine has dokusu ana ilham kaynağı olmuştur. Üç boyutlu topoğraf yasıyla bütünleşen, aynı zamanda yalın mimari diliyle göze çarpan yapılar hedeflenmiştir. Villalar birbirlerinin manzarasını kesmeyecek şekilde konumlandırılmıştır. Villaların her biri, toprağı tutan iki büyük kahverengi duvarın arasındaki ya şama alanı ve üstte denize doğru uzanan beya z blokta yer alan yatak odalarından oluşmaktadır. Plan şeması tüm ya şama alanlarının denizin doğal güzelliğini görmesi üzerine kurgulanmıştır. 3 kattan oluşan villaların or ta kattaki ana girişinden villaya girdiğiniz anda sizi deniz manzarası karşılamaktadır. Bu katta aynı zamanda bir yatak odası bulunmaktadır. Merdivene alternatif olarak yer alan asansör, tüm ya ş gruplarına katlar arasında rahat bir dola şım olanağı sağlar. Alt katta yer alan mutfak ve iki kat yüksekliğindeki salon tamamen sonsuzluk havuzuna ve deniz manzarasına açılmaktadır. Işıklıklardaki vitrayların yansımaları salonun yüksek brüt beton duvarlarına günün her saatinde değişen bir hareket ve renk katmaktadır. Galeri
Doğal Taş / Natural Stone: Emprador Dark Kullanıldığı Mahal / Location: Mutfak ve Banyo / Kitchen and Bathroom
boşluklarındaki turuncu film kaplı şef faf cam korkuluklar ise katlar arasındaki görsel ilişkiyi vurgulamaktadır. En üst katta ise diğer yatak odaları yer almaktadır. Gerek cephede, gerekse iç mekanlarda kullanılan üst segment malzemelerle (cor-ten cephe kaplaması, mermer zemin ve duvar kaplamaları, lamine kaplama, ıslak hacimlerdeki vitrifiyeler, mutfak dolapları, …) kullanıcı için maksimum konfor hedeflenmiştir. Peyzaj tasarımında yerel bitki ör tüsünün içeriği göz önüne alınmıştır. are covered with orange films at the openings of the gallery spaces, emphasize the visual relation between the floors. Other bedrooms are located on the top floor. Aiming at maximum user comfort, high quality materials (cor-ten facade cladding, marble floor covering and wall cladding, laminated wood floor covering, sanitary ware in bathrooms, kitchen cupboards, etc...) are used both at the facade and the interiors. The texture of natural vegetation is emphasized throughout the landscape design of the project.
Altes Villas are made up of 6 private villas which shine out with their natural beauties in the Ortaalan district of Kalkan. These villas are positioned on a hill with an impressive sea view. Natural beauty of this scenery and the unique texture of the site were the main sources of inspiration during the design process. Buildings are aimed to integrate with the three dimensional topography along with a modest architectural perspective. Villa units are positioned in a way that does not block the sea views of each other. Each villa is comprised of a living space that is situated between two large brown walls and bedrooms which are found in the white block extending over the sea. The plan layout is conceptualized for every living space to experience the natural beauty of the sea. When you enter the main entrance on the second floor of the three-storied villas, the sea view welcomes you. There is also a bedroom located on this floor. An alternative of stairs, the elevator enables a smooth circulation between the floors for users of all ages. The kitchen and two-storied living space located on the lowerlevel, open up to an infinity pool and the sea view. Reflections of the stained-glass luminaires, add energy and color to the exposed concrete walls of the living space throughout the day. The transparent handrails that
Doğal Taş / Natural Stone: Dolgusuz Cilasız Beyaz Traverten / Unfilled and Unpolished White Travertine Kullanıldığı Mahal / Location: Ebeveyn yatak odası yatak başı / Master bedroom bedside
Doğal Taş / Natural Stone: Dolgusuz Cilasız Beyaz Traverten / Unfilled and Unpolished White Travertine Kullanıldığı Mahal / Location: Bahçe / Garden natura | 74
natura | 75
proje | project
proje | project
Doğal Taş / Natural Stone: Dolgulu Cilalı Beyaz Traverten / Filled and Polished White Travertine Kullanıldığı Mahal / Location: Banyo / Bathroom
KÜNYE Credıts Proje Adı: KALKAN ALTES VİLLALARI Proje Yeri: ANTALYA / TURKİYE Proje Ofisi: YAZGAN TASARIM MİMARLIK İşveren: Altes Ltd. Şti. Ana Yüklenici: Altes Ltd. Şti. Konsept Tasarımı: Yazgan Tasarım Mimarlık İç Mekan Projesi: Yazgan Tasarım Mimarlık Uygulama Projesi: Yazgan Tasarım Mimarlık Statik Projesi: Erduman Mühendislik Mekanik Projesi: STM Mühendislik Elektrik Projesi: RAM Mühendislik Fotoğraf: Yerçekim Architectural Photography, Kerem Yazgan Proje Başlangıç Yılı: 2014 Proje Bitiş Yılı: 2014 İnşaat Başlangıç Yılı: 2015 İnşaat Bitiş Yılı: 2016 Toplam İnşaat Alanı (m2): 1620 m2 (270 m2 X 6 villa)
natura | 76
Proje Title: KALKAN ALTES VILLAS Proje Location: ANTALYA / TURKEY Proje Offfice: YAZGAN DESIGN ARCHITECTURE Client: Altes Co. Ltd. Contractor: Altes Co. Ltd Concept Design: Yazgan Design Architecture Interior Project: Yazgan Design Archiecture Architectural Project: Yazgan Design Architecture Static Project: Erduman Engineering Mechanical Project: STM Engineering Electrical Project: RAM Engineering Photographs: Yerçekim Architectural Photography, Kerem Yazgan Project Starting Date: 2014 Proje Final Completion: 2014 Construction Starting Date: 2015 Construction Completion: 2016 Total Construction Area (sqm): 1620 sqm (270 sqm X 6 villas)
natura | 77
proje | project
İMERHAN BUTİK OTELİ VE VİLLALARI ORAN MİMARLIK IMERHAN BOUTIQUE HOTEL AND VILLAS ORAN ARCHITECTS
proje | project
Doğal taş: Bodrum ve Bafa bölgesinden karışık kayrak taşı (Dinler Yapı) Kullanım yeri: Cephe Natural Stone: Mixed slatestone quarried from Bodrum and Bafa region (Dinler Construction) Place of Use: Facade
Pınar Bakkalbaşı Mimar / Architect
İmerhan Butik Oteli 12 odadan oluşuyor. Zemin katında lobi, kitap okuma köşesi, açık ve kapalı restoran ile bar, bodrum katında ise personel alanları, toplantı salonu, mini club, fitness salonu ve sauna bulunuyor. İmerhan villaları ise alt zemin kat ve teras katı ile birlikte toplamda 4 kattan oluşmaktadır. Villalarda yaşam alanı, mutfak, 4 oda, 5 banyo, 1 wc bulunuyor. Projede toplam 8 villa bulunmaktadır.
natura | 78
Imerhan Boutique Hotel is comprised of 12 rooms. The ground floor consists of lobby, reading corner, indoor and outdoor restaurant and bar. The basement floor consists of staff spaces, meeting hall, mini club, fitness center and sauna. As for Imerhan villas, they are comprised of four stories in total along with the sub-ground floor and terrace. They consist of living space, kitchen, 4 rooms, 5 bathrooms and 1 restroom.
natura | 79
proje | project
proje | project
şap Thermowood sistemi ile, o t e l 2 . K a t d ı ş d u v a r l a r ı , 1. Kat tera s alanları ve yangın merdiveni dış kabuğu, villalarda ise ba zı dış duvarlar ile z e m i n i l e 1. K a t v e r a n d a l a r ı tasarlandı. İkinci olarak, doğal yapı malzemelerinden kayrak taşına gelirsek; bu malzemeyi otel ve villa cephelerinde ve taş duvarlarda bir kaplama ve izolasyon malzemesi olarak tasarladık. Yo l z e m i n l e r i n i 8 x 8 c m e b a tlar ında granit küp t a ş, havuz çevresini ise desenli çakıl ta şı, bahçe duvar üst harpuş ta ve bahçe merdivenlerini ise beya z traver ten ile t a sarladık. Etkin çif t cam kullanımı, dış duvarlar ın izola syon kalitesinin yüksek olması gibi nedenlerle enerji girdilerimizi de a zaltmış olduk. Doğal bir çevreyi yaratmak için gereken tüm yapı malzemelerini tasarıma dahil etmiş olduk.
M i m a r Ve d a t To k y ay :
Architect Vedat Tokyay:
Ç e ş m e ’n i n ç o k ö z e l b i r k o y u o l a n A y a s a r a n d a b ö l gesinde yer a lan yer leşmede konsept i oluş turur ken m i m a r i d i l i d o ğ a l m a l z e m e l e r l e - d o ğ a l t a ş /ç a k ı l v e doğa l ahş ap bir lik teliği ile- kur mayı a maçladık. Ayr ıc a, E k o l o j i k b i r m i m a r i d i l i n y a r a t ı l a b i l m e s i i ç i n t ü m o l a n a klar ımızı zor ladık. Ekolojinin en önemli girdisi olan doğa l malzemenin yapı içinde kullanımı, izola syonlar ın ar tır ılma sı, yağmur suyunun depolarda kullanılabilmesi, freon ga zıyla çalışan klima sistemleri yerine toprakta var olan ısıyı kullanan ve hem ısıtıp hem de soğutabilen ısı pompa sı sis teminin kullanımı gibi etkenler le ekolojik bir mimar lık üretmeye çalış tık. İlk olarak, doğal yapı malzemelerinden ahşaba gelirsek; lamine ahşap kiriş sistemi ile villaların ya şama alanları, ü s t t e r a s l a r ı v e s o n k a t p e rg o l a l a r ı n ı , o t e l d e i s e 1. K a t veranda sı ile zemin kat gölgeliği ve çatısı ta sarlandı. Ah-
While creating the concept for the settlement located in the Ayasaranda region, which is a very special bay of Çeşme, we aimed to establish the architectural language through the association of natural materials (natural stones/pebblestones and natural woods). In the meantime, we used every means possible to create an ecological architectural language. We have tried to produce an ecological architecture by using parameters such as the natural materials inside the structure, which stand for the most important input of ecology; increasing isolation, using rainwater in water tanks and using heat pumps, which adopt the heat accumulated in soil and provide heating and cooling at the same time, instead of air-conditioning systems with freon gas. Initially, if we have to mention wood among the opted natural building materials; a laminated wooden beam system was designed for the living areas of the villas, the upper terraces and the top floor pergolas. As for the hotel, they have been used in the ground
natura | 80
floor shade and the roof with the 1st floor patio of the hotel. With the wooden Thermowood system, the exterior walls of the hotel on the 2nd floor, the 1st floor terraces and the outer shell of the fire-escape stairs were designed. Some of the external walls and the 1st floor patio of the villas were also designed through the same system. Secondly, for the slates among the natural building materials; we used this material as a covering and insulating material for the facades and stone walls of the hotel and villas. We have designed the road surfaces with 8x8 cm granite cube stones; surroundings of the pool area with patterned pebbles and upper wall coping of the garden and garden stairs with white travertine. We have also reduced our energy input through the use of effective double glazing and the high insulation quality of the exterior walls. Therefore, we have included all the building materials needed to create a natural environment, into our design process.
natura | 81
proje | project
proje | project Doğal taş: Bolu Düzce Bej Mermer Kullanım yeri: Villa ve otelde toplam 1100 m2
ANA YOL
Natural Stone: Bolu Düzce Beige Marble Place of Use: A total of 1100 sqm in villas and the hotel Ya ng ın
Ka çışı M erd ive ni 17
23
Ya ng ın
10
11
12 13
17
17
16 10
15 14
20 21
80
22
90 14 0
24
80 36 0
80 36 0
80 0 28
80 0 28
Kap ı
me Sür
ı Kap
Sürme Kapı
MALZEMELER-YAPIMCILAR
Banyo Banyo
Ç.mak ODA
ODA
MATERIALS-MANUFACTURERS Concrete Structure and Stone Pavement: Fabro Woodworks: HolzbauRubner (Laminated Spruce) Thermowood Wall: Novawood (Nordic Pine) Thermowooddeck: Novawood (Ash Tree) Roof Coating: Braas Insulation: BASF Fire Place: Alyaz Pebblestones: Matusan Dormer Window: Velux Ceramic Coating: Seranit Furniture Solutions: Atar Furnishings
natura | 82
ODA
Banyo
Banyo
KÜNYE Mimari Proje: Oran Mimarlık-Vedat Zeki Tokyay, Günsel Özer Özkocaman, Pelin Peker Statik Proje: Hibrit Mühendislik-Şerif Güner Mekanik Proje: Isısel Mühendislik-Selçuk Yılmaz ALT ZEMİN KAT PLANI Elektrik Proje: Onmuş Elektrik-Namık Onmuş
13
0 14
Sürme Kapı
Ç.mak
14
70
Sürm e Kapı
ODA
15
e arg nch ü Mo ansör As
23
80
Sür me
Betonarme yapı ve taş kaplama: Fabro Ahşap yapı: Holzbau Rubner (lamine ladin) Thermowood duvar: Novawood (fin çamı) Thermowood deck: Novawood (Dişbudak) Çatı kaplaması: Braas İzolasyon: BASF Şömine: Alyaz şömine Çakıltaş: Matusan Çatı penceresi: Velux Seramik kaplama: Seranit Mobilya işleri: Atar Mobilya
16
19
13
11
16
at sis Te aftı Sh
12
15
18
36 0
36 0
14
Credıts GİRİŞ KATI PLANI Architectural Project: Oran Architects-Vedat Zeki Tokyay, Günsel Özer Özkocaman, Pelin Peker Static Project: Hibrit Engineering-Şerif Güner Mechanical Project: Isısel Engineering-Selçuk Yılmaz Electrical Project: Onmuş Electrics-Namık Onmuş
natura | 83
12
11
10
iç mimarlık | interior design
iç mimarlık | interior design
Y EVİ - Y HOUSE
Ofist / Yasemin Arpac & Sabahattin Emir Heval Zeliha Yüksel Mimar / Architect
natura | 84
natura | 85
iç mimarlık | interior design
iç mimarlık | interior design
Doğal Taş: Yerel Kayrak Taşı Kullanım alanları değişiklik göstermekle birlikte ağırlıklı olarak: Yaşama Alanı, Yatak Odası, Mutfak, Banyo, Sirkülasyon Alanı Kullanım Yeri: Duvarlar Boyutları: En küçüğü 20x20 cm en büyüğü 40-60 cm olmak üzere karışık, derzsiz, kesme taş şeklinde Natural Stone: Local Slatestone Areas of Usage: (They vary but they are mainly used in) Living Spaces, Bedroom, Kitchen, Bathroom and Circulation Areas Place of Use: Walls Sizes: The smallest, 20x20 cm, the largest, 40-60 cm; mixed, jointless, ashlar
Ba zı coğraf yalar vardır, tasarım yaparken tutunacak dayanak, ilham alacak kaynak bulama zsınız. Fakat Bodrum kesinlikle bu yerlerden birisi değil. İçinde bulunduğu zengin kültür ile coğraf yayı, lokal malzeme ve mimari yakla şımları göz ardı ederek Mandarin Oriental evleri, Los Angeles, Sidney veya Dubai gibi her modern şehre uyum sağlayacak, alışılmış modern bir mimari yapıla şma ile sonuçlanmış. Y. Evi Gölköy, Bodrum’da bulunan Mandarin Oriental Residences içerisinde yer almakta. Mandarin’in lokal bağlamdan kopuk yaklaşımına karşı, bizim projeyi ele alış seklimiz, onu lokal kültür ve coğrafi bağlam ile uyumlu bir ev haline getirmek, Akdenizlileştirmek yönünde oldu. İki çocuklu, modern bir aile için, yıl boyunca kullanılabilecek bir ev. Basit ama yine de sofistike, evcil ama yine de elegan. Ahşap, demir ve ta ş gibi natürel malzemeler lokal yakla şımlar ile kullanıldı. Duvarlarda kullanılan kayrak, dokulu duvar sıvaları, tavan süslemeleri geleneksel uygulamalara bir gönderme niteliğinde. Salondaki yüksek, düz ve geniş tavanın altında yaratılmış olan ahşap yüzer tavanlar ise eski, geleneksel ahşap tavanları anımsatacak, yüksek tavanın vereceği dehliz hissiyatını kıracak, daha evcil bir ya şama alanı yaratmak için oluşturulmuş ikinci bir tavan yüzeyi.
natura | 86
There are some geographies where it is not possible to find a basis to hold on or a point of reference to get inspired through the design process but Bodrum is definitely not one of them. Excluding the rich culture and geographical context, local materials and architectural approach that it is related with, Mandarin Oriental Residences shine out as a result of an accustomed and modern architectural structuring that is able to harmonize with any modern city such as Los Angeles, Sydney or Dubai. Y. House is located inside Mandarin Oriental Residences of Gölköy, Bodrum. The way we handled the project in the face of Mandarin’s approach which is free from local context, was turning it into an adaptable house that harmonizes with the local and geographical context and to ‘mediterranize’ the concept. A house that can be used by a modern family with two children; simple yet sophisticated, cozy but elegant... Within the scope of the project, natural materials such as wood, iron and stone were implemented through local perspectives. Slates and textured plasters used on the walls and ornamental ceiling designs refer to traditional implementations. Wooden floating roofs that are positioned under the high, flat and wide ceilings of the living room, are designed as a secondary ceiling surface to evoke old and traditional wooden ceilings, suppress the lobby-like feeling of a raised ceiling and create a more cozy living space.
natura | 87
iç mimarlık | interior design
Ve tabi ki tüm bu malzemeleri ve yaklaşımları bir araya getirme hedefimiz, modern bir ailenin çağdaş günlük ihtiyaçlarını karşılamak ve yasam alışkanlıkları desteklemek doğrultusunda. Alışkın olmadığımız bir heyecan ise, trendleri ve stilleri yakından takip eden, kuma ş ve teknikleri konusunda bilgili, hazır giyim alanında uzun senelerdir çalışan, tecrübeli bir tekstilci aile ile çalışıyor olmaktı. Ne istediğini, nasıl bir ev hayal ettiğini bilen, belki daha da önemlisi bunu ifade edebilen kişiler olmaları. Ha zırlamış oldukları tek bir “mood board” (kendi mesleki terimleri ile) akıllarında ne olduğunu ve bizden ne beklediklerini algılamamıza yeterli oldu. Bütün bu tasarım sürecinde enteresan olan bir konu da çabuk tüketen moda tasarımı ile daha uzun soluklu mimari tasarım arasındaki farklılıkları deneyimlemekti. Bir yandan da moda parçaları, renkleri ve fikirleri, bizim trendlerden ve modadan bir bakıma da uzak durmaya çalışan tasarım anlayışımızla harmanlamak ilginç ve heyecanlı bir süreçti. Ve moda ile mimari tasarım arasındaki bir şekilde ayrılama z veya belki de kaçınılma z bağı keşfetmek.
natura | 88
iç mimarlık | interior design
And of course, by bringing all these materials and perspectives together, our goal was addressing the daily needs of a modern family and supporting their lifestyles. An unusual excitement for us was working with a highly experienced family consisting of textile suppliers who follow trends and styles closely, work in the ready-made clothing sector for a long time and who are each well-versed in different fabrics and their techniques. They knew what they have wanted, what kind of a house they have envisioned for and more importantly, they were able to express these ideas. Along with a single ‘mood board’ (their own professional terminology) they have prepared, we knew exactly what they had in mind and what they expected from us. Another interesting point throughout this design process was experiencing the differences between the rapidly-consuming fashion design industry and architectural design, which is a bit more long-termed. On the other hand, it was a highly interesting and exciting process to blend fashion pieces, colors and ideas with our design perspective that tries to avoid trends and fashion in some ways and of course, to explore the inseparable and maybe the inevitable bond between fashion and architectural design…
KÜNYE Proje Adı: Y Evi Proje Yeri: Mandarin Oriental Evleri – Bodrum, Muğla Tasarım: Ofist / Yasemin Arpaç & Sabahattin Emir İnşaat İşleri: On Yapı Ahşap İşleri: Tayfur Somer Metal İşleri: Sen Metal Boya İşleri: Ali Aksu Doğal Taş İşleri: Şeref Dinçer Tekstil İşleri: Yacht&Home, Nur Erdurak Fotoğraflar: Ali Bekman
Credıts Project Title: Y House Project Location: Mandarin Oriental Residences – Bodrum, Muğla Project Design: Ofist / Yasemin Arpaç & Sabahattin Emir Construction Works: On Yapı Woodworks: Tayfur Somer Metal Works: Şen Metal Painting and Finishing: Ali Aksu Natural Stone Implementations: Şeref Dinçer Fabric Works: Yacht&Home by Nur Erdurak Photographs: Ali Bekman
natura | 89
sanat | art
sanat | art
SEMA TOPALOĞLU İLE SÖYLEŞİ
INTERVIEW WITH SEMA TOPALOĞLU
Çağdaş Sanat Fuarı’nın tasarım bölümü için Temmer Mermer ile mermerin de kullanıldığı bir tuvalet masası ürettiniz. Bu projeyi konuşmak üzere bir araya geldik ama sizi tanımayanlar için biraz Sema Topaloğlu’ndan bahsedebilir miyiz? Kaç senedir stüdyonuz var? Peyzaj mimarlığı, başka bir boyut ve ölçekle bakmama izin verirken üzerine mekândan objeye bakmak, gerçekten enteresan bir serüveni doğurdu. Kısacası şu anda çağdaş mekânlara ve onu oluşturan tüm diğer elemanlara konsantrasyonumu netleştirdi. Türkiye’ye geldikten sonra önce Gökhan Avcıoğlu ve Boran Ekinci’nin yanında çalışarak başladım. Onların stüdyolarında birer yıl kendimi geliştirdim. Bir projenin işe nasıl dönüştüğünü ve müşteri ile mimar ilişkisini gördüm. Arif Suyabatmaz beni mekân tasarımı konusunda cesaret verici sözleri ile yüreklendirdi. Yaptığımın ayrıcalıklı olduğunu söylerdi. Benim malzemeyle olan ilişkimde bir korkusuzluk var aslında bu beni farklı kılan belki de. Bu birer yıllık çömez dönemden sonra Türkiye’deki deneyimimi geliştirdim. Önce Arnavutköy’deki evimi ofis yaptım. Gerisi geldi. Özetle benim odağım çağdaş mekânlar ve mekânı oluşturan objeler ve tüm mobilyalar. natura | 90
For the design section of the Contemporary Art Fair, you have produced with Temmer Marble a dressing table that embodies marble. We came together to talk about this project, but can we talk a little bit about Sema Topaloğlu for those who do not know you? For how many years do you own a studio? While landspace architecture allowed me to approach things from a different dimension and scaling, looking at the object from the space gave birth to a really interesting adventure. In short, it clarified my concentration on contemporary spaces and all the other elements that create them. After coming to Turkey, I first started working with Gökhan Avcıoğlu and Boran Ekinci. I improved myself by working a year in each of their studios. I saw how a project can be realized and the relationship between the client and the architect. Arif Suyabatmaz encouraged me with supporting words about space design. He said what I was doing was unique. There is fearlessness in my relation with material and probably this is the sore point that makes me unique. I improved my experience in Turkey after this one year period of apprenticeship. First, I transformed my house in Arnavutköy into an office and the rest came along. In short, my main focus is on contemporary spaces, objects that form the space and all the furnitures.
Türkiye’den önce neredeydiniz? Karadenizliyim, ama Ankara’da peyzaj mimarlığını okuduktan sonra bir süre Belçika’da kaldım. Özel okullarda ve atölyelerde çalışarak ve yaşayarak eğitim sürecimi tamamladım. Türkiye’deki tecrübelerimi Beyoğlu’nda ilk dönüşüm projelerine küçük de olsa yön veren, tasarlayan ve çalışan bir vizyoner tasarımcı olarak edinmeye başladım. Ofisimi açtım, 20 yıla yakın süredir kendi ofisimde çalışıyorum. Beyoğlu’ndan sonra Haliç’in dinginliğine ve oradaki üretim sürecine dahil olmak için taşındım. Geçen sene Karaköy’de bir galeri açtım. Belki biliyorsunuzdur şu anda kapalı ama orası her zaman için, her yeni deneyimimi, birikimlerimi; şehirdeki kullanıcı ve gençlerle paylaştığım, bir nevi interaktif olarak kullandığım önemli bir nokta. Tabii ki tasarımcılara örnek olmak yegâne amaçlardan biri. Aslına bakarsanız sanatçı kabul ediliyorum çünkü heyecanlarımı paylaşmak ve göstermek ve bunları davetle sunmak çok hoşuma gidiyor. Bu yüzyılda ben bir tek yol biliyorum; paylaşmak. Ama henüz istediğim oranda paylaşamıyorum. Çünkü arınma süreci yaşıyorum hem kişisel olarak hem de tasarımcı olarak.
Where were you before Turkey? I am from the Black Sea region although after studying landscape architecture in Ankara, I stayed in Belgium for a while. I have completed my education by working and living in private schools and studios. I started to gain experience in Turkey as a visionary designer who slightly oriented, designed and worked within the scope of the first transformation projects of Beyoğlu. I launched my office space and I work there for nearly 20 years. After Beyoğlu, I moved out to get involved with the serenity of Golden Horn and the production process it offers. Last year, I opened up a gallery space in Karaköy. Maybe you already know that it’s closed at the moment but that place always represents an important point where I share my every new experience and knowledge with the clients and youngsters of the city. Of course, setting an example for designers is one of my sole purposes. As a matter of fact, I am considered an artist because I am highly pleased to share and show my excitement and present them through an invitation. In this century I only know one way: sharing. But still I am not able to share enough. Because I am in a process of purification both personally and as a designer.
Sizi farklı kılan da sadeliğin içindeki aykırılık... O ihtişamımı yok etmedim tabii çünkü fantastik objelerle fantastik formlar tasarımımı farklı kılıyor. Şimdi duruşa, ifadeye bakıyorum bir yandan da; yani malzemenin ve formun bugünün sosyoekonomik değerlerinin nasıl değiştiğini izlemek, beni büyütüyor, çoğaltıyor. Daha da aykırılaşmaya hazırlanıyorum.
What sets you unique is the contrariety in simplicity... Of course I have not destroyed that brilliance because fantastic objects with fantastic forms make my designs different. Now, I look at the positioning and the expression. It means that witnessing the changes of socioeconomic values of material and form matures and enhances me. I am now preparing to enhance this level of contrariety as a part of my character.
Peki, siz bunları ürettirecek atölyeleri nasıl buluyorsunuz? Benimle eskiden ber i ç a lış anlar var. 15 -20 yıldır ç a lış t ığ ım ust a lar var, a slında pir inç us t a sı ama ben ona ba şka şey de yapt ı-
Well, how do you find the studios which make you produce these works? There are those who have been working with me for a long time. I have craftsmen who have been working with me for 15-20 years. They are actually brass masters but
natura | 91
sanat | art
r ıyorum. Eski şoförümü demirci yapt ım. A slında yapt ığ ınız her iş ba şka kapılar açıyor. Eskiden benimle ç a lış an gençler ger i geliyor, şu anda böyle bir yapılanma var diyebilir im. Şimdiye kadar c amla işimiz olmamış t ı ama şimdi c am atölyesindeyiz sizinle; c amcı da olduk yani her şey olunuyor ma lzeme ile ha şır neşir olunc a. Başka hangi projeler ile ilgilisiniz bu ara? Doğan ailesine çok iş yapıyorum. Onlar benim destekçilerim. Maça Kızı da enteresan işler yaptırdı bana; obje tasarımına ilk Maça Kızı ile başladım. Hürriyet gazetesinin lobisi bence Türkiye’deki çağdaş mekân tasarımının iyi örneklerinden biri oldu. Gerçekte yetenek ve başarılarımın mekânda olduğunu söylemek gerekir. Ancak bu mekânların ortaya koyduğu yasam tarzı ve stiller, tasarım güçleri Türk kullanıcısı için taşınması hiç de kolay gözükmüyor. Aslında bu tanışıklık sevgiyi ve korkusuzluğu getirecektir beraberinde. Bugüne kadar ancak korkusuz ve farkın peşinde olan insanlar benimle çalıştı. Yatırımcıların ise benimle ilişkiye girmemiş olması, çoğunlukla paranın gücüne aşık olmasıyla da bilinenlerin, güvenli sığ sularını tercih etmeleri olabilir belki. Bu ise beni çok kısıtlayan bir durum. Türk yatırımcısının ve kullanıcısının sizden ne kadar neyi isteyeceğini -siz kendinizi ne kadar ifade ederseniz natura | 92
sanat | art
I ask them to do different pieces of work as well. I turned my old driver into a blacksmith. In fact, every job you do opens different doors. Young people who used to work with me are coming back so I can say that there is a reorganization of this kind. We have not had as much to do with glass as there is now, but we are currently in a glasshouse with you. Eventually I turned out to be a glassmaker as well. Everything is possible when you work hard with the material. What other projects are you interested in at the moment? I am doing a lot of work for the Dogan family. They are my suppor ters. Maça Kızı also worked with me for some interesting works. I first set foot in the world of object design with Maça Kızı. I think the lobby of the Hürriyet newspaper turned out to be one of the best examples of contemporar y space design in Turkey. It is necessar y to say that my talents and achievements are hidden in the space. However, lifestyles, styles and design forces revealed by these spaces are not that easy for Turkish users to be embraced. Honestly, I think that this acquaintance will bring love and fearlessness. Until today, only the fearless people and those who pursue uniqueness have worked with me. The reason behind why investors have not collaborated with me yet is probably because those who worship the power of money have rather preferred their secure and shallow waters. This is a situation that restricts me a lot. I think the fact that Turkish investors and users don’t know how to approach you – even though you tell them countless times- is related to their own problems. Maybe they don’t trust themselves. Because what they have accumulated and experimented until today do not coincide
SEMA TOPALOĞLU GEÇTİĞİMİZ GÜNLERDE CONTEMPORARY ISTANBUL FUARI İÇİN MERMERDEN MAKYAJ MASASI TASARLADI. TEMMER MERMER İŞBİRLİĞİ İLE UYGULAMASI GERÇEKLEŞTİRİLEN TASARIM, İNCE İŞÇİLİĞİ İLE ÇAĞDAŞ SANAT FUARINDA ÇOK İLGİ GÖRDÜ. SEMA TOPALOĞLU HAS RECENTLY DESIGNED A MARBLE MAKE-UP TABLE FOR CONTEMPORARY ISTANBUL INTERNATIONAL ART FAIR. IMPLEMENTED THROUGH THE COOPERATION OF TEMMER MARBLE, THE DESIGN RECEIVED A GREAT DEAL OF ATTENTION IN THE CONTEMPORARY ART FAIR OWING TO ITS FINE CRAFTSMANSHIP.
natura | 93
sanat | art
sanat | art
edin- bilememesi, kendi ile olan problemi bence. Kendine güvenmiyor belki. Çünkü o güne kadar biriktirdikleri ve deneyledikleri ile sizin sunduklarınız çakışmıyor. Bu nedenle sizi sürpriz bir kutu olarak algılıyor, aslında “evet” sürprizim. Ama bu sürprizi besleyen başka dengeler de var. Belki ben de kendimi anlatmakta yeterli olamadım. O yüzden son zamanlarda biraz geriye çekildim. Dünyada benim yaptığım iş art&design olarak öne çıktı. Çağdaş galeriler var dünyada, sanatçı mimarların olduğu. Ben mesela o galerilerle çalışmaya başladım. Bu yerlerin web sitelerinde sanatçı mimar (artist architect) yazıyor. Mesela bana Milano’da sanatçı tasarımcı (artist designer) diyorlar. Ben kimim derseniz “sanatçı tasarımcı”yım. Aslında ben objeyle tanınmaya ve vizyonumu yaymaya çalışıyorum belki ama tek ilgi alanım mekân; ben mekânda çok iyi konsept yaratabiliyorum. Markalara bunu yapabiliyorum. Aslında sorgulamak lazım, bu coğrafyada olup da bu sentezi ve bu kültürü diğer coğrafyalara taşımak ne kadar değerli olur. Yıllar sonrası sahip olduğum bu multidisipliner yaklaşımın, zanaatkarlara ulaşımın ve en az beş katı farklı maliyetlerle çalışabilirliğin, Londra, New York gibi tasarımın merkezini oluşturan büyük metropollerde ne büyük değer olacağını düşünmek lazım.
with what you of fer. For this reason, they see you as a box full of surprises and ‘indeed’ I am. But there are other equations that nur ture this surprise. Maybe I was not able to express myself clearly. That’s why I secluded myself a little bit lately. My profession came to the fore in the world with the name “ar t&design”. There are contemporar y galleries in the world that embody ar tists/architects. I star ted working with those galleries. At the websites of these places, you can find the term ‘ar tist architect’. For example, they call me an ar tist designer in Milan. If you were to ask me who I am, I am an ar tist designer. I am tr ying to gain recognition with objects and spread out my vision but my sole interest is in space. I can create exceptional concepts in a space. I am able to do this for several brands. Actually we need to question the value of carr ying the synthesis and culture to other geographies while living in this one...It’s essential to evaluate the value of my multidisciplinar y approach, my communication with ar tisans and the workableness reaching up to the level of at least five times of business costs, in large cities forming the center of design such as London and New York.
Peki, zanaatkârlık ne durumda şimdi Türkiye’de? Avrupa ile kıyas yapıldığında hem beceri yüksek hem kısa zamanda hem de ekonomik kalıyordu. Ne değişti? Türkiye de değişti; sabırlar tükendi, mutsuzluklar, günlük hayattaki zorluklar, emelleri hevesleri kırdı. Çoğu zaman kişisel çabalarım ile yürüyor işler. Elbette gönül vermeden de olmuyor. Buradaki değerler gerçekti, ben hala kullanılabilir buluyorum. Ama ne yazık ki son bitişleri hala yapamıyoruz.
So, how is the craftsmanship in Turkey right now? Competence used to be high, fast and economic when compared with Europe. What has changed? Turkey has changed; people ran out of patience. Unhappiness and daily challenges discouraged people’s ambitions. Most of the time I carry on with personal efforts. Of course, it is not possible without setting your heart on it. The values here were real and I still find them usable. But unfortunately we still can not do the last finishes.
Arçelik sponsorluğunda “Döngüler” sergisi k a psamında geri dönüşüm esa slı bir iş üret tiniz. Bundan da bir a z bahse der misiniz? Burada benim beklentim mekânda fark yaratabilecek dingin malzeme ve formları kullanarak, sonrasında benim sanatçı tavrım yani duygusal tarafım ile bunları yorumlayarak kullanıcıya daha yeni deneyimler sunmak idi. Yenilikçi bir tavırla deneysel bir sahne hazırlamak gerçekten önemliydi. Bu proje, deneysel mekânlar için dokunası yüzeyler yaratma sürecinde çocukça yeni bir heyecandı. Bu işte multidisiplinlerle çalışıyor olabilmek bu projeden çok keyif almamı sağladı. Gerçek anlamda endüstriyel tasarımın çok tipik bir parçası olan 8-9 adet çamaşır kazanı ile çalıştım. Bu endüstriyel kabuğun üstüne, benim aşık olduğum ve oynamayı da çok sevdiğim bir malzeme olan camı sararak son derece kişisel bir bakış açısıyla, yeni
You have created a recycling-oriented work within the body of “Cycles” exhibition under the sponsorship of Arçelik. Could you please tell us a little bit about this project? In this project, my prospect was to provide newer experiences to the user through using stationary materials and forms that can make a difference in the space and later reinterpreting them with my artist attitude which means my emotional side. It was really important for me to prepare an experimental scene with an innovative tone. This project represents a childish new excitement in the process of creating tactile surfaces for experimental spaces. Being able to work with multidisciplines throughout this work has enabled me to highly enjoy this project. I worked with 8-9 pieces of wash boilers that represent the typical part of the industrial design in the real sense. I aimed to create a contemporary design object by creating new layers with a very personal view on this industrial shell
natura | 94
katmanlar yaratarak çağdaş tasarım objesi ortaya çıkarmayı amaçladım. Tabii ki kazanın içinde sızan ışığı kırılarak izleyiciye yansıması da bu oyunun başka bir parçasıydı. Geri dönüşüm ile malzemenin, hafızalarda yarattığı izden çıkarak bugün günlük hayatın içinde aydınlatma olarak yerini alması işin heyecanlı bir kısmı. Önce kabuğu camla sarıp, ışığın nasıl yayıldığını gördük. 2,5 - 3 metre civarında toplam boyut.
by wrapping it with glass which is a material I love and love to play with. Of course, the refraction of the light infiltrating the boiler and reaching to the audience was a different part of the game. It is an exciting part of the work to see the recycled material leaving the trace it has created in our memories and taking its place as a lighting material today in our daily lives. First we wrapped the shell with glass and observed how the light propogated. Total size was about 2,5 - 3 meters.
Eski çamaşır makine parçalarını kullandınız yani? Evet, eski çamaşır makinesinin var olan parçalarını zaman zaman ana eleman, zaman zamansa bağlantı elemanı olarak kullanıp, günün tasarım anlayışı içinde dönüştürüyoruz. Fırınların içindeki rezistansların oluşturduğu formlarsa, bir yaşam alanında bir gümüşlük dolabı olarak yerini alabilir.
So did you use old parts of washing machines? Yes, we used the existing parts of the old washing machines as our main elements or as fittings at times and transform them within the design concepts of our time. As for the forms created by the resistances in the ovens, i think that they can take their places as silverware closets in living spaces.
Oldukça çağdaş bir tasarım. Peki, “çağdaş”tan anlamamız gereken nedir sizce? Yetiştiğiniz ve bulunduğunuz coğrafyanın, kültürün, köklerin değerlerini ve imkanlarını özümseyip, dünya için ve onun norm ve formlarına taşıyarak entegre etmek özetle bir daha bakmak diyebiliriz. Çağdaşlık benim için var olanı iyi kullanmaktır, izlerden korkmamak, samimi olmak, akılcı ve yenilikçi davranmaktır. Multidispliner çalışmak çağdaşlığı getirir.
It’s a quite contemporary design. So, what do you think we need to understand from the word “contemporary”? We can say that it represents an assimilation of values and possibilities of culture, origin and the geography you grew up and reside in. You need to integrate them for the sake of the world by coinciding with its norms and forms. In brief, it’s doing a double take. For me, contemporaneity is making good use of the one that already exists; not being afraid of traces, being sincere, rational and innovative. Multidisciplinary working eventually brings contemporaneity.
Yeni ile eski arasındaki ilişki nasıl oluyor? Çağdaşlık modernlikle karıştırılıyor mu? Aslında hiç eskiyle ilişkim olmuyor. Eskiyi bilip anlamlandırıyorum. Ben ize bakıyorum. Modernlik başka bir şey oysa çağdaşlığın içinde sentez var; çağdaşlıkta geri dönüşüm var izlemek var; duyular var…
How is the relationship between the new and the old? Does contemporaneity get mistaken for modernity? Actually I have nothing to do with the old. I am aware of the old and I make sense of it. I’m observing the traces. Modernity is another thing yet there is synthesis, retrieval, observation and sensations within contemporaneity...
En son Temmer Mermer işbirliği ile ürettiğiniz makyaj masasını biraz anlatabilir misiniz? Hangi malzemeler kullanıldı? Temmer Mermer işbirliği ile Çağda ş Sanat Fuarına ha zırladığımız ürün, fantastik duruşu ile kelimenin tam anlamı ile çağda ş (contemporar y) bir tasarım oldu. Mutluluk; metalin,mermerin ve camın birlikteliğinin dinginliği idi. Makyaj masasında demir, pirinç, bronz, cam ve mermer malzemeler kullanıldı. Makyaj masasına özel hijyenik bir malzeme Marmara mermeri seçildi. Üretim sürecinde; Temmer’in işinde muktedir oluşu, malzemeye hakimiyeti, imalattaki sofistike tavırları çok hissedilir idi. Marmara mermerinin pijamalı ser t yapısına rağmen dantel gibi işleyişleri detaylardaki doku farkı yaratıldı ve malzemenin grafiği or taya çıktı. Masa tabla bölümü milimetrik kesilip katman katman yapıştırıldı ve görünür olması için aralarında pay bırakıldı. Bu çok ince bir imalat gerektiriyordu ve ba şarıldı. Böylece Marmara mermerinin ser tliği ve işleme zorluğuna rağmen, bu tasarımda Temmer işbirliği ile mermer sadece bir yapı malzemesi olmaktan çıkıp bir mücevher gibi işlenmiş oldu.
Can you tell us a little bit about the make-up table which you have recently designed with the cooperation of Temmer Marble? Which materials were used? The product we prepared for the Contemporary Art Fair with the collaboration of Temmer Marble, turned out to be a contemporary design in the full sense of the word with a fantastic outlook. Happiness was found in the coupling serenity of metal, marble and glass. Iron, brass, bronze, glass and marble materials were used for the make-up table. Marmara marble was chosen as a special hygienic material for the product. During the production process; Temmer’s competent work, dominance on the material and the sophisticated approach throughout the manufacturing process were highly appreciable. Despite the striped and hard structure of the Marmara marble, the lacy treatments in the details created a texture difference and therefore the graphic of the material emerged. The table-top part was millimetrically cut and glued layer by layer. After that, they were spaced out to create a visible outlook. This process required a fine manufacturing but it was eventually accomplished. Therefore, despite Marmara marble’s hardness and dressing difficulty, marble has been processed in this design like a jewel and went beyond being a plain building material owing to the collaboration with Temmer. natura | 95
sanat | art
sanat | art
MİMAR VE HEYKELTRAŞ: GÖRKEM VOLKAN ARCHITECT AND SCULPTOR: GORKEM VOLKAN Heval Zeliha Yüksel Mimar / Architect
Mimarlığın zanaatkârlıkla ilişkisi hep olmuştur. Sanat ile ise yoldaş gibiler diyebiliriz. Mimarın farklı disiplinlerde de kendine kolaylıkla yer bulabilmesi belki de bu sebeptendir. Çünkü mekânı tasarlarken mecburen farklı detaylar ile ilgilenip malzeme ile derinlemesine hemhal olabiliyor mimar. Yeri geliyor bir işin ustası ile günlerce sadece küçük bir detay için birebir çalışabiliyor. Bu bağlamda mimarın masasının üzeri sürekli farklı konular ile meşgul oluyor. Bu meşguliyetler kimi zaman yeni oluşumların ortaya çıkmasını sağlıyor. Mesela tarihi bir yapıya ek tasarlanması istenirken mimar mevcut durumu belgelemek için fotoğraf çekmeye gidiyor ve bu fotoğraflar sergi olabiliyor. Hep böyle sürpriz mimarlık-sanat birliktelikleri ortaya çıkmasına şahit olmuşuzdur. Son dönemde böyle bir birlikteliği, en son düzenlenen CI Çağdaş Sanat Fuar’ında gördük. Mimar Görkem Volkan Merkür Galeri’de sergilenen ‘Bled’ isimli büyük bir siyah heykel ile karşımıza çıktı. Yurt içi ve yurt dışında mimarlık, iç mekan tasarımı alanlarında 2006 yılından beri çalışmalarını sürdüren, başarılı otel, konut, AVM, ofis, rekreasyon ve ticari mekan projeleri ile tanınan Görkem Volkan ile bu heykel vesilesiyle mimarlık ve sanat birlikteliği üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik…
Mimarlık ve sanat kol kola iki yolda ş gibi. Kimi zaman yol değiştirseler de çoğunlukla kesişiyor yolları. Elbet te sanat derken zanaatkârlığı da kapsayabilir bu tanım. Sizin son ç alışmanız belki de bu tanımlamaya iyi bir örnek. Mimarsınız ve heykel de yapıyorsunuz. Çağda ş sanat fuarında sergilenen heykeliniz için de böyle diyebilir miyiz? Kendi mimarlık pratiğimde de, pla stik sanatlara yönelik çalışmalarda da ölçekten bağımsız olarak, tasarımın inşa sını sağlayan yapım tekniklerini öğrenmeye önem veriyorum. Malzeme ve yapım tekniği, ta sarım ya da sanat eserinin üç boyutlu hale gelmesindeki tek değil ama önemli ifade araçları ve bu araçlara hâkim olmanın eserin i f a d e s i n i z e n g i n l e ş t i r d i ğ i n i s ö y l e y e b i l i r i m . Ta b i i t e k n o l o jinin gelişmesiyle birlikte gelişen malzeme ve yapım ifade tekniklerinin daha esnek, hafif olabilmesi or taya çıkan e s e r l e r i n d e b e n z e r ö z e l l i k l e r t a ş ı m a s ı n ı s a ğ l ı y o r, ö z e l l i k l e d i j i t a l e n s t a l a s y o n l a r, i z l e y i c i i l e i n t e r a k t i f b i r i l i ş k i s a ğ l ı y o r, b u b e n i m ç o k y a k ı n ı n d a d u r d u ğ u m b i r i l i ş k i b i ç i m i d i r.
Architecture and art are like two companions walking arm in arm. Even though they change their paths at times, they often intersect at last. Of course, the definition of art can also include craftsmanship. Your last work might be a good example of this definition. You are an architect who also makes sculptures. Can we underline this association for your sculpture exhibited at the CI Contemporary Art Fair? Both in my own architectural practices and my studies in plastic arts, I give importance to learning the construction techniques that enable the construction of a design in a way that is independent of scale. Material and construction techniques are not the only means that make a design or a work of art three-dimensional, but they represent the most essential tools of expression. I can say that having a full command of these tools enriches the representation of a work. Of course, more flexible and light techniques of materials and constructions that keep getting improved based upon the developing technology, enable works to have similar characteristics. Digital installations in particular, create an interactive connection with the audience. This is a manner of connection that I am highly acquainted with.
Architecture has always been associated with craftsmanship. As for art, we can say that they are like companions with each other. Perhaps this is the reason why the architect can easily find himself in different disciplines. Because, when designing the space, the architect compulsorily concerns himself with different details and deeply deals with the material itself. When necessary, he can even work on a tiny little detail for days with a craftsman. In this context, the top of architect’s desk is always full with different objects. These preoccupations sometimes lead to the emergence of new formations. For example, when he is assigned for designing an annex to a historic building, the architect goes to take photographs to document the existing condition of the space and these photographs can later give way to a new exhibition. We have always witnessed such surprising appearances of architectural-artistic associations. We have recently seen this kind of an association at the latest CI Contemporary Art Fair. Architect Görkem Volkan appeared at the Merkür Gallery with a big black sculpture named 'Bled'. With the occasion of this sculpture, we made an interview with Görkem Volkan, who has been carrying on her works in the fields of architecture and interior design both in Turkey and abroad since 2006 and who is renowned for her successful projects consisting of hotels, residences, shopping centers, offices, recreational and commercial spaces...
natura | 96
natura | 97
sanat | art
sanat | art
Bize biraz son heykeliniz “BLED”in hikayesini anlatabilir misiniz? Nasıl bir süreçte ortaya çıktı? İlk büyük heykelim “Mir”den sonraki dönemde çeşitli heykel eskizleri üzerine çalışmaya devam ettim, bu dönemde özellikle Bronz Çağı zaman kalıntıları ile ilgili araştırmalar yapıyordum, ‘BLED’ bu aralıkta ortaya çıktı. “BLED – Parıltılı Karanlık” form olarak bu dönem iskelet kalıntılarının bir izidir, bu yüzyıldan bakınca karanlık görünen döneme ithafen malzeme olarak yansıtıcı/ ayna parlaklığında ve uzay kadar karanlık ve tamamıyla güncel olması sebebiyle de tezat bir malzeme olan akriliği kullandım. Tabii ki hem fikir hem de sürecin tam ortasında yer alan Sabiha Kurtulmuş ve galerisi Galeri Merkür’ün de desteğinden bahsetmeliyim. İnovatif ve güncel eserler konusunda öngörüsü BLED’in sürecini hızlandıran, olgunlaştıran bir etmen oldu benim için.
Could you please tell us a little about your last sculpture ‘BLED’? How did it come about? Af ter my first big sculpture ‘Mir’, I continued to work on various sculpture sketches during the period I wa s conduc ting researches on specific remnant s dating back to Bronze Age. My sculpture ‘BLED’ came to light within this hiatus. ‘BLED - Shimmering Darkness’ represent s a trace of struc tural remnant s of this period. A s a contra st, I used acr ylic for it is a reflec tive, mirrorbright and space-black material which is completely up-to-date. Of course I should mention the suppor t of Sabiha Kur tulmuş and her galler y “Merkür Galler y” that both stood at the core of the idea and the process it self. Her vision in innovative and contemporar y works played a significant role that accelerated and matured the process of BLED.
Mimarın malzeme bilgisi iyi olur genelde. Heykel ortaya çıkarken malzeme seçimine nasıl karar verdiniz? Haklısınız bu büyük bir avantaj oluşturdu, Bled’in farklı açılardan, farklı şekilde algılanmasını sağlayan değişken formunu keskin hale getirebilmek için çok sayıda manuel ve 3D yazıcıda maketleri yapıldı. Bu maketler ile yeni bir sergi açmanın iyi bir fikir olduğunu düşünüyorum (gülüyor). İlk eskizden bu yana olabildiğince parlak/ parıltılı yansıtıcı ve siyah bir malzeme olması benim için birincil karardı, form ortaya kendi ölçeğinde çıktığında ise artık bu karadan çok emindim. Bir izleyen bana çok etkileyici gelen bir ifadede bulundu Bled için: “Bir kez görünen ışığın bir tekrarı daha olmadığı için, sanki form hala katılaşmamış likit halde.“ Bu tam olarak başarmak istediğim form arayışıydı, son kararlı haline doğru yol almakta olan bir form yaratmak. B i l d i ğ i n i z g i b i 2 0 .y y M o d e r n M i m a r l ı ğ ı n ı n m o t t o s u “ F o r m F o l l o w s F u n c t i o n” i d i , f o r m; d a h a k a t ı h a l d e k i f o n k s i y o n a g ö r e ş e k i l l e n e n v e f o n k s i y o n a g ö r e d a h a l i k i t s ay ı l a n i k i n c i b i r c i d a r y e r i n i a l ı y o r d u . Ya p ı y a d a i r f o n k s i y o n i s e o k a d a r k a t ı h a l d e y d i k i , b u m a k i n e y i k a p l ay a n c i d a r d a b u k a t ı l ı ğ ı k a p l ı y o r d u , d o l ay ı s ı i l e ay n ı k a t ı l ı k t ay d ı . Te k n o l o j i n i n v e s o s y a l k u r a l l a r ı n g e l i ş i m i /d e ğ i ş i m i i l e f o n s k i y o n l a r d a h a esnek geçişlere izin veren bir hale büründü, kısaca, yapıyla – eser ile kurduğumuz ilişki esnedi, yumuşadı. Bu yeni ilişk i t ü r ü b e r a b e r i n c e g e ç i rg e n , d e ğ i ş ke n v e ş e f f a f a ç ı k l ı k l a r, m a l z e m e l e r k u l l a n ı l m ay a b a ş l a n d ı . A z ö n c e B L E D i ç i n b e l i r t t i ğ i m d e ğ i ş ke n v e d e v a m e t m e k t e o l a n f o r m a s l ı n d a t ü m b u g e l i ş i m i n b i r i f a d e s i d i r.
Material knowledge of an architect is usually good. How did you select the materials during the process of sculpting? You are right, it was a great advantage for me. Various manuals and models made with 3D printers were present to sharpen the variable form of BLED, which allowed it to be perceived differently from different angles. I think it is a good idea to open a new exhibition with these models (laughs). Since my first sketch, it has been a primary decision for me to opt for a material that is as shiny/sparkly, reflective and black as possible. A follower made a very impressive expression for BLED: “Since the light that once appeared does not have any more recurrence, it is as if the form is still in an unhardened state of liquidity”. This was the exact form that I wanted to create; a form that moves towards its own determined state. As you know, the motto of 20th century Modern Architecture was “Form Follows Function”. Form used to serve as a secondary wall that is shaped upon the solid functionality which was more liquid than the function. Functions pertaining to the structure were so solid that the wall covering this machine was also covering this rigidity, so it basically had the same rigidity. Along with developments/transformations of technology and social rules, functions have been changed into a state that allows more flexible transitions. In short, the connection we worked up with the structure – work have been stretched and softened up. Together with this new type of relationship; permeable, variable and transparent openings and materials have started to get used. The variable and ongoing form I just mentioned for BLED is actually an expression of this whole advancement.
Bu ilk heykel çalışmanız değildi. Az evvel bahsettiğiniz ‘Mir’ isimli heykeliniz ile sizin bu yönünüz ile tanıştık. ‘Mir’in hikayesini de öğrenebilir miyiz? Şu an nerede bulunuyor? Biz tasarımcı ve mimarlar için ortaya çıkan her güncel iş, aslında ondan önceki zamanlara ait bilgilerin, edinimlerin bir uzantısı, damıtılmış bir halini oluşturur. Benim için ise; bahsettiğim “geçmiş zamanlar” lineer olmaktan uzak, döngüsel olarak ilerler, özetle önce ve sonranın sıralaması eserin yaratılış zamanı ile uymayabilir,
This is not your first sculpture work. Along with your sculpture named ‘Mir’ you have just mentioned, we have discovered a new side of you. Can you also tell the story behind ‘Mir’? Where is the sculpture right now? For us designers and architects, every contemporary piece of work forms an extensive and distilled state of informations and experiences pertaining to previous times . For me; these “previous times” proceed in cycles far from linearity. In brief, the order of ‘previous’
natura | 98
bu minvalde hangi heykelin daha önce olduğu müphem bir durum teşkil etmekte. B u a nla m da yine ilk ke z hayat ge çen heyke l ç a l ı ş ma m o la n ‘M ir ’, i ç m ima r i proj e s ini de ya pt ığ ı m N i da Kul e G öz tep e b ina s ı n ı n l ob is inde ya ş a m ı na deva m e diyor. Proj e sunumu s ı r as ı nda ki gör s e l l erde M ir ’in m o de lini de kul la nd ı k, s onr a s ı nda yönet i c il er in m er a k ı ve b eğenis i il e M ir ya p ı n ı n i ç indeki yer ini a l d ı ve b enim i ç in de ba mba ş ka b ir dünya n ı n ka p ı la r ı aç ı l d ı. Kendil er ine ha la ve çok müte ş ekkir im.
and ‘latter’ may not match the creation period of the work. In this sense, primary dates of sculptures point out an indefinite situation. In this context, ‘Mir’, which stands for the first sculpture that came to be realized, continues to be displayed in the lobby of Nidakule Göztepe building which I also implemented the interior architecture project of the space. During the project presentation, we used Mir’s model for the visuals. Along with the curiosity and appreciation of directors, Mir took its place inside the building and opened the doors of a totally different world for me. I am still very grateful to them.
Sizin mimarlığınız genelde zanaatkarlığı da kapsıyor. Bize biraz mimari projelerinizde izlediğiniz yoldan bahsederseniz çok memnun oluruz. Mimarlığın ya da sanat eserini icra etmenin tek ve değişmez yolu inşa etmek olmayabilir. Her iki eylem de kavram/fikir bazında kalarak da icra edilebilir. Bu düşünsel anlamda başka bir zanaatkârlık gerektiriyor. Burada güncel olmak zorunda da değilsiniz, sanırım ki düşünsel olmanın özgürlüğü çok cazip, fakat eserin 5 duyu ile iletişime geçebilir ve de uygulanabilir halini hayata geçirmek için ise işte o zaman inşa yöntemleri devreye giriyor. Malzeme ve yapım teknikleri yani işin mühendislik boyutuyla, estetik boyut kadar ilgiliyim, daha önce de bahset tiğim gibi teknikler a slında eserin ifadesini vermesindeki en önemli alet edavatlar… Bu mimari proje için de geçerli, bir sanat eseri için de… Zamana hem form hem de malzeme olarak mukavemet göstermesi sürdürülebilirlik için şar t koşul, bunu sağlayabilmenin tek yolu da bu alet edavatların kullanımına hâkim olabilmek. Bu konuda oldukça tecrübeli olduğumuzu söyleyebilirim.
Your architectural approach often includes craftsmanship. We would be more than grateful if you could talk about the path you follow in Constructing may not be the only and unchangeable way to perform architecture or artistic works. B ot h ac t i ons c a n b e c a r r i e d out by s t aying wit hin t he concept / i dea ba s is . T his re quire s a who l e ot her c r af t sma nship in a n inte l l e c t ua l s ens e. You do not have to b e up -to - date here. I t hink t he f re e dom of b e ing inte l l e c t ua l is ver y at t r ac t ive, but a s for rea lizing t he ver s i on of wor k t hat is fea s a b l e a nd c apa b l e of communi c at ing wit h p e op l e t hrough t he f ive s ens e s, only t hen t he m et ho ds of cons t r uc t i on s tep in. I am a s interested in material and construc tion techniques – so to say the engineering side- a s the a spec t of aesthetics. A s I mentioned before, the most impor tant medium for transferring the expression of the work is the tool ... This applies to an architec tural projec t and also to the work of ar t ... Showing resistance to time both with the form and the material is a requirement for sustainabilit y. I can say that we are quite experienced in this mat ter.
Bir önceki soru bağlamında nasıl bir mimarlık pratiği süreci sizi bu aşamaya getirdi? Yani mekanı tasarlarken birden orada sergilenebilecek bir heykel de ortaya çıkmış oluyor. İkisi çok farklı başlangıçlar gerektiriyor oysa. İkisini bir arada sürdürmek mi, ayrıştırmak mı gerekiyor sizce? Plastik sanatlara olan ilgim mimarlık eğitimimden daha önce başladı. Birbirini var etmediler ama beslediler demek daha doğru olur. Bu sebeple ikisinin ayrışabilmesi bu anlamda zor olur, çok gerekli mi ondan da emin değilim. Mir’in yaptığım bir proje içinde yer alması bir istek ve önemli bir adım fakat Mir o proje için değil aslına bakarsanız o tarihten 7 yıl önce New York’ta tasarlandı. Dolayısı ile yaptığım heykellerin, yapmadığım projeler içinde de yer almasını çok isterim.
Within the context of the previous question, what kind of an architectural practice has brought you to this level? When designing a space, a sculpture that can be exhibited suddenly appears. However they both require very different beginnings. Do you think that it is best to manage both or seperate them? My interest in plastic arts began way before my architectural education. They did not generate one another but instead they nourished each other. Therefore the separation of the two is difficult in this sense and I am not sure whether it is necessary. The fact that Mir is involved in a project of mine shows desire and it is indeed an important step but in fact, Mir was designed in New York 7 years ago. Therefore, I would very much like to have my sculptures taken part in projects that I have not carried out.
Bundan sonraki projelerinizden biraz bahsedebilir miyiz? Heykellerin devamı olacak mı? B LE D ‘in duva r rö lyef l er i s er is i deva m e diyor, t üm üre t im l er M a r t ay ı nda t a ma m la n ı p, deva m ı nda t üm “B LE D Va r ya s yonla r”ı b ir s erg i de top la nac a k. B unun d ı ş ı nda or t a k b ir f ikir – çoklu s erg i i ç in ç a l ı ş ı yor um.
Can we talk a little bit about your future projects? Will we see any more sculptures? BLED’s series of wall reliefs continues. All of the production will be completed in March, and all the “BLED Variations” will be collected in an exhibition. Apart from that, I am currently working for a mutual idea – a group exhibition.
Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim. Ben çok teşekkür ederim.
Thank you for all the information you have shared with us. Thank you very much.
natura | 99
tasarım | design
tasarım | design
TASARIM BİENALİ’NİN ARDINDAN FOLLOWING THE DESIGN BIENNIAL 13 ülkeden 250’nin üzerinde katılımcının yer aldığı “BİZ İNSAN MIYIZ? Türümüzün Tasarımı: 2 saniye, 2 gün, 2 yıl, 200 yıl, 200.000 yıl” başlığı ile 3. İstanbul Tasarım Bienali, büyük bir emek ile gerçekleşti. Hosted over 250 participants from 13 countries under the theme "ARE WE HUMAN?: The Design of the Species: 2 seconds, 2 years, 200 years, 200,000 years”, the 3rd Istanbul Design Biennial was realized as a result of a great effort. Yağmur Yıldırım Mimar / Architect
Fotoğr af/Photogr a ph: Fat ih Küçük “Manifestolar her zaman birer provokasyon ve hareket çağrısıdır. Buradaki manifesto da daha önce görülmemiş düzeyde tehditlerle karşı karşıya olan bir gezegen ve türü göz önünde bulundurarak tasarımı yeniden düşünmeye bir çağrı,” diyor küratörler Beatriz Colomina ve Mark Wigley, 3. İstanbul Tasarım Bienali için hazırladıkları Bienal Manifestosu’nun başında. Tasarım, küratörlerce, içinde yaşadığımız dünyaya, bugüne ve kendimize dair bir sorgulama aracı olarak ele alınıyor; zira dünyayı, bugünü ve kendimizi, insanın varoluşundan itibaren en temel edimi olan tasarımdan bağımsız düşünmek mümkün değil. “Her şeyin tasarlandığı bir devirde yaşıyoruz: Büyük bir özenle şekilnatura | 100
“A manifesto is always a provocation, a call to action. In this case, it’s a call to rethink design in the face of a planet and a species in unprecedented crisis,” said the curators Beatriz Colomina and Mark Wigley, at the beginning of the Biennial Manifesto which they have prepared for the 3rd Istanbul Design Biennial. Design is being considered by curators as an inquiry tool focusing on our world, our time and ourselves for it is not possible to contemplate them independently of design, which represents the most essential act of human existence. The Biennial Manifesto states: “We live in a time when everything is designed, from our carefully crafted individual looks and online identities, to the surrounding galaxies of personal devices, new materials, interfaces,
Fotoğr af/Photogr a ph: Yağmur Yıldırım natura | 101
tasarım | design
Fotoğr af/Photogr a ph: S ahir Uğur Eren lendirdiğimiz kişisel görünümümüz ve dijital kimliğimiz, bizi çevreleyen kişisel cihazlar, yeni maddeler, arayüzler, ağlar, sistemler, altyapılar, veriler, kimyasallar, organizmalar ve genetik kodların hepsi tasarlanıyor. Her gün uzayın derinliklerinden kendi bedenimiz ve beynimizin derinliklerine uzanan binlerce tasarım katmanını tecrübe ediyoruz. Tam anlamıyla tasarımın içinde yaşıyoruz; kendi vücudundan çıkan salgılarla ördüğü ağın içinde yaşayan bir örümcek gibi. Ama örümcekten farklı olarak biz, birbiriyle örtüşen ve etkileşen sayısız ağ örmüşüz. Hatta gezegenimiz bile jeolojik bir katman hâline gelmiş tasarımla tamamen örtülmüş vaziyette. Tasarım dünyasının artık bir dışı yok. Tasarım, dünya hâline geldi,” diyor Bienal Manifestosu. Colomina ve Wigley, içinde bulunduğumuz tasarım katmanlarını soyarak, bir nevi arkeolojik bir çalışmayla, titiz tarihsel ve sosyolojik sondalarla gezegeni, insanı ve tasarımın kendisini, insanın varoluşundan bu yanaya, iki saniyeden iki yüz bin yıla bakarak tartışmaya açıyor. Bu bağlamda, “BİZ İNSAN MIYIZ? Türümüzün Tasarımı: 2 saniye, 2 gün, 2 yıl, 200 yıl, 200.000 yıl” başlığı ile 3. İstanbul Tasarım Bienali’nin kavramsal çerçevesini ilk kez açıkladıkları yeri İstanbul Arkeoloji Müzesi olarak kararlaştırmaları gülümsetmişti. Özellikle Beatriz Colomina’nın, “Clip, Stamp, Fold”, “Playboy Architecture” gibi sergilerinden aşina olunan, belgeselci sergileme pratiği düşünüldüğünde, Arkeoloji Müzesi seçimi ve 3. İstanbul Bienali’nin serinkanlı arşivci yaklaşımı anlam kazanıyor. “Dünyanın en önemli arkeolojik koleksiyonlarının birinin tam ortasında başlamak istedik. Burada sanıyorum bir milyon farklı obje var ve bizim için burası temelde bir tasarım müzesi,” diyen Wigley’in, seçtiği renkli cep telefonu kılıflarını müzenin içinde, Roma dönemi heykelleri ve Sidon lahitleri arasında sergileyişi, zamanlar ve işler, geçmiş ve güncel müdahaleler arasında diyaloglara gösterdikleri hassaslığın, yine gülümseten, bir örneğiydi. Dünyanın sürekli yerleşimli en eski şehirlerinden İstanbul’un 8.500 yıl önceki yerlilerinin, Boğaz’ın altından geçen ulaşım hattı kazıları sırasında bulunan, ve bir tasarım nesnesi olan ayakkabı ile bırakılmış ayak izleriyle karşılaşmaksa, belki de bienalin İstanbullu ziyaretçilerine en şaşırtıcı sürprizi oldu. Colomina ve Wigley, bienalin en kalabalık sergisini ağırlayan Galata Rum İlköğretim Okulu’nun girişindeki geniş galeri boşluğunu insanın kendisini tasarlayışı üzerine bir arkeoloji çalışması olarak kurgulayarak, ziyaretçiye historiyografik bir ilksöz sunuyor. 70 yıl sonra İstanbul’u tekrar ziyaret eden, gerçek boyuttaki insan modeli “Cam Adam”, Sovyet modernizminin öncül kadın figürlerinden Galina Balashova’nın uzay programı, kavramsal sanatın tohumlarının yeşermeye başla-
natura | 102
tasarım | design
Fotoğr af/Photogr a ph: Yağmur Yıldırım networks, systems, infrastructures, data, chemicals, organisms, and genetic codes. The average day involves the experience of thousands of layers of design that reach to outer space but also reach deep into our bodies and brains. We literally live inside design, like the spider lives inside the web constructed from inside its own body. But unlike the spider, we have spawned countless overlapping and interacting webs. Even the planet itself has been completely encrusted by design as a geological layer. There is no longer an outside to the world of design. Design has become the world.” Through unfolding the design layers of our time along with a kind of archaeological research and meticulously implemented historical and sociological excavations, Colomina and Wigley open up a discussion on our planet, humanity and the design itself, starting from 2 seconds and extending over 200,000 years within the scope of our existence. The fact that they decided upon Istanbul Archaeology Museum to unveil the conceptual framework of the 3rd Istanbul Design Biennial for the first time, under the theme “ARE WE HUMAN?: The Design of the Species: 2 seconds, 2 years, 200 years, 200,000 years”, put a smile on everyone’s face. Especially when considered the documentarian exhibiting practice of Beatriz Colomina that we are all familiar with her exhibitions such as “Clip, Stamp, Fold” and “Playboy Architecture”, the venue selection and calm archivist attitude of the 3rd Istanbul Biennial reach a higher significance. “We should start in this project in this unbelievable room, in this one of the most important archaeological collections in the world. I think one million objects are here, and for us, this is a museum of design, typo”, said Wigley, who later displayed colorful phone cases inside the museum between Roman sculptures and tombs of Sidon. It was a true example of heart-warming sensitivity they show to dialogues, among periods and works, ancient and modern interventions. Perhaps the most astonishing surprise of the biennial for the Istanbulite visitors, was seeing footprints left by a design object, a shoe that is found during the excavations of a transport network passing beneath the Bosphorus and used by the locals who had lived 8,500 years ago in Istanbul, one of the oldest settlements of the world that inholds permanent settlement. Colomina and Wigley present a historiographical first call for visitors by designing the large gallery space at the entrance of Galata Greek Primary School, which hosted the most crowded exhibition of the biennial, as an archaeological work based upon humanity redesigning itself. A real-life human model, “The Transparent Man”, which re-visits Istanbul 70 years later; the space program of Galina Balashova, one of the forerunner female figures of Soviet modernism; François Dallegre’s “Art Fiction” which focuses on the late 60’s when the conceptual art began to bloom, and the “Portable Person” of
Fotoğr af/Photogr a ph: Poyra z Tüt üncü
Fotoğr af/Photogr a ph: Poyra z Tüt üncü
Fotoğr af/Photogr a ph: Poyra z Tüt üncü
natura | 103
tasarım | design Studio Works which stands in the core dığı 60’ların sonlarında François of technology and mobility desires of Dallegre’nin “Sanatçı Kurgusu”, the 70’s; all these imaginations from 70’lerin teknoloji ve mobilite arzudifferent times about humanity create ları içinde Studio Works’ün “Taşıa polyphonic narrative inside the spanabilir Kişisi” gibi insana dair farklı ce. Looking down at today’s human zamanlardan tahayyüller, mekânda from upper floors, “Going Fluid: The çok sesli bir anlatı kuruyor. YukarıCosmetic Protocols of Gangnam” by daki katlarda bugünün insanına baCommon Accounts, Igor Bragado and kan, Common Accounts, Igor BraMiles Gertler brings urban industries gado, Miles Gertler’in “Akıcılaşmak: into question which are triggered by Gangnam’ın Kozmetik Protokolleri” the economy of redesigning humanity ise, dünyanın plastik cerrahi klinikin an area where most of the world’s lerinin en yoğun olduğu bölgesinde, plastic surgery clinics are found. Stabugün insanların yeniden tasarlanıting that, “Design is the most human şının ekonomisinin tetiklediği kent thing about us. Design is what makes endüstrilerini tartışmaya açıyor. the human. It is the basis of social Manifestosunda “Tasarım, bize dair life, from the very first artefacts to en insani şey. Bizi insan yapan şey the exponential expansion of human tasarım. İlk aletlerden, katlanarak capability. But design also engineers genişleyen insan kabiliyetine, sosinequalities and new forms of neglect. yal yaşamın temelinde tasarım var. More people than ever in history are Öte yandan tasarım, eşitsizlikler ve forcibly displaced by war, lawlessness, yepyeni görmezden gelme biçimleri poverty, and climate at the same time de oluşturuyor. Bir yandan dünyada that the human genome and the wehiç olmadığı kadar insan savaş, kaather are being actively redesigned. nunsuzluk, yokluk ve iklim şartları We can no longer reassure ourselves nedeniyle zorunlu olarak yerinden with the idea of ‘good design’. Design olurken, diğer yandan insanın geneeds to be redesigned,” the biennial netik yapısı ve iklimin kendisi aktif presents works about today and their olarak yeniden tasarlanıyor. Artık urgencies as you go up the stairs. ‘iyi tasarım’ olgusuna sığınamayız. “Conflict Urbanism: Aleppo” by LauTasarımın baştan tasarlanması gera Kurgan and Center for Spatial Rerekiyor,” diyen bienal, okulun mersearch, reveals the destruction of the divenlerinden yukarı çıkardıkça buFotoğr af/Photogr a ph: Yağmur Yıldırım cultural heritage of one of the oldest güne ve aciliyetlerine dair çalışmalar cities in the world at the Archaeology sunuyor. Laura Kurgan ve Center for Spatial Reserach’ün “Çatışma Şehirciliği: Museum. Forensic Architecture, Baltasar Garzón, m7red and Irendra RadjaHalep” çalışması, Arkeoloji Müzesi’nde, dünyanın en eski şehirlerin- wali tackle the violence exerted by humans to other living species and enviden bir başkasının kültürel mirasının imhasını sergiliyor. İnsanın diğer ronmental -animal rights over the story of Orangutan Sandra in the “Ape canlı türlerine uyguladığı şiddeti, hayvan ve doğa haklarını “Maymun Law”. Examining the remote places of the world that are far from human Yasası”nda Orangutan Sandra’nın hikâyesi üzerinden Forensic Archi- intervention and their “uninhabited” conditions in reality, Alfredo Thiermann tecture, Baltasar Garzón, m7red, Irendra Radjawali tartışmaya açıyor. and Ariel Bustamente dwell on Antarctica after the Cold War, in their works Dünyanın insan müdahalesinden uzak yerlerinin, gerçekte ne kadar entitled “White on White”. Paulo Tavares and Armin Linke trace the defo“insansız” olduğunu inceleyen işlerden Alfredo Thiermann ve Ariel restation of the Amazon rainforests with “The Archeology of Violence: The Bustamente, “Beyaz Üzeri Beyaz”da Soğuk Savaş sonrası Antarktika’ya Forest as a Design”. Fake Industries Architectural Agonism and UTS ironically bakıyor, “Şiddetin Arkeolojisi: Tasarım Olarak Orman” ile Paulo Ta- puzzle you through the designed borders of the Indian Pacific Region and its vares ve Armin Linke, Amazon ormanının yok oluşunun izini sürüyor, global relations. Meditating on the interventions beyond the planet, Stuart Fake Industries Architectural Agonism ve UTS, Hint Pasifiği bölgesinin Grey visualizes 20 thousand objects in Earth’s orbit with “Space Debris”. tasarlanan sınırları ile küresel ilişkileri ironiyle düşündürüyor. Gezege- One of the most striking works of the biennial in my opinion, “It is obvious nin de ötesindeki müdahalelere dair Stuart Grey, “Uzay Çöpü” ile dün- from the map” by Thomas Keenan, Sohrab Mohebbi, Charles Heller, Lorenzo Pezzani, compare the maps created by the refugees in the Mediterranean Reyanın yörüngesindeki 20 bin nesneyi görselleştiriyor. Kanımca bienalin en güçlü işlerinden, Thomas Keenan, Sohrab Mo- gion which they have shared with each other and maps of the governments hebbi, Charles Heller, Lorenzo Pezzani çalışması “Haritadan Belli”, obliged to follow these refugees; “These maps reveal how the suffering of Akdeniz’de mültecilerin ürettikleri ve birbirleri ile paylaştıkları hari- migrants is obsessively watched yet murderously neglected by the various talarla, mültecilerin takibi ile yükümlü hükümetlerin haritalarını kar- forces tasked with their surveillance and control. ” It gives rise to the thought şılaştırıyor; “bu haritalar, mültecilerin çektikleri acıların saplantılı bir that ignoring is also a design and questions the correspondence of “Are We şekilde izlenmesine rağmen gözetim ve kontrolle yükümlü farklı farklı Human?” in today’s Mediterranean Region by tracing those who ask, in a güçler tarafından adeta bir katliam derecesinde nasıl da görmezden structure that is generated with the overlapping realities and lines. According gelindiğini ortaya koyuyor, ” görmezden gelmenin de bir tasarım olu- to Colomina and Wigley within the scope of their conceptual framework şu hâlini düşündürüyor. Birbiri üzerine binen gerçeklikler ve hatlarla “good design is anesthetic”, cell phones which have become a vital bodily oroluşturduğu strüktürde, soranlarının izini sürerek, “Biz İnsan Mıyız”ın gan are numbing the human brain. Despite the awfulness of what we watch
tasarım | design bugünün Akdenizi’ndeki karşılığını sorguluyor. Kavramsal çerçevelerindeki “iyi tasarımın, anestezik olduğu” önermelerinde Colomina ve Wigley’e göre, bugün bir uzvumuz hâline gelmiş cep telefonları, insan beynini hissizleştirmekte; her gün izlediklerimizin dehşet vericiliğine karşın, tanık olduklarımız uzak gerçeklikler, cep telefonlarının yıllar içinde mükemmelleştirilen ekranlarından akan görüntüler olarak zihnimizden akıyor. Okulun en üst katındaki, cep telefonlarının 1983 yılındaki icadından sonraki evrimiyle bugünün yeni insanını sunan “Homo Cellular”, küratörlerin sergiye bir noktalı virgülü niteliğinde. Günümüz sistemlerine ironik müdahaleleri ile çok sevdiğim Andrés Jaque ve Office for Political Innovation ekibinin gerçekleştirdiği sergi tasarımını da, ki tasarıma dair bir bunca konuşan bir sergiden söz ederken, anmakta fayda var. Mekânının hafızası, birbirine açılan sınıfları, katları bağlayan merdivenleri ile sergilerde her zaman çok güçlü ve çok sesli anlatılar kuragelmiş okulunsa fikrimce son sözü her zaman, terasının açıldığı, tüm hikâyenin karıştığı, durmadan dönüşen görüntüsü ile, şehrin kendisi. Farklı hafızaları olan beş farklı mekânda, Arkeoloji Müzesi, eski Galata Rum İlköğFotoğr af/Photogr a ph: retim Okulu, tarihi bira fabrikasındaki Alt Bomonti, eski tütün deposu DEPO ve İstanbul’un genç araştırma merkezlerinden Studio-X’e yerleşerek de bienal, en karmaşık “tasarı”lardan şehirle ve hafızasıyla, üretimle kurduğu bağları düşündürüyor. Colomina ve Wigley’in incelikli müdahalelerinin şehre daha da “sızması” ve korkutucu bir hızla evrilen, tasarlanan, projelendirilen İstanbul’un ve saniyelerinin, günlerinin, binyıllarının katmanları içine daha da yerleşmesi senaryosunun ise, benim için deneyimlemiş olmaktan heyecan duyacağım bir dilek kaldığını söylemeliyim. Yan etkinlikleri, akademi programları, konuşmaları, atölyeleri, “Yaratıcı Mahalleler” programı ile İstanbul Tasarım Bienali’nin, oluşturduğu gündemle birlikte şehrin yaratıcı dinamiklerini tetiklediği, yeni bağlar kurduğu, tasarıma, sanata, mimarlığa, şehrin kendisine dair yeni düşüncelerin ve üretim biçimlerinin tohumlarını attığı açık. 3. İstanbul Tasarım Bienali programına dahil olan, Türkiye’de tasarım tarihi üzerine farklı alanları kapsayan, çeşitli disiplinlerden pek çok kişinin katılımı ve Pelin Derviş’in idaresi ile “Türkiye Tasarım Kronolojisi” araştırmasını da, devam eden çalışmaları ve yaratacağı gündemi ile bu noktada anmayı önemli buluyorum. Lars Müller Publishers tarafından yayımlanan “Are We Human? Notes on An Archaeology of Design” kitabı ve e-flux işbirlikteliğinde gerçekleşen, uluslararası bir ağın yazıları ile “Biz İnsan Mıyız”ı yeni algılarla soran “Superhumanity” de, bienalin sözünü yeni mecralarda sürekli kılacak diğer projeler.
every single day, distant realities we witness are flowing from our minds as visuals flowing from the screens of our phones which have been perfected over the years. Presenting the new human of today with the evolution of mobile phones following their invention in 1983 on the top floor of the school, “Homo Cellular” serves as a semicolon that is used by the curators for the exhibition. The exhibition design realized by Andrés Jaque and Office for Political Innovation team, who I love very much for their interventions regarding today’s systems, is worth mentioning while we are talking about an exhibition that speaks a lot about design. As for the school with its memory of the space, classrooms that open out onto each other and the stairs that connect the floors, which always established powerful and polyphonic narratives; its epilogue in my opinion will be the city itself, where the terrace opens out to, where all the stories merge with its ever-changing view. Through settling in five different venues with different memories such as the Archeology Museum, the old Galata Greek Primary School, Alt Art Space in Bomontiada located inside a historic brewery, former tobacco warehouse, DEPO and Studio-X, one of the new research centers of Istanbul; biennial also focuses on the bonds established with the city, S ahir Uğur Eren its memory and productions, departed from the most complicated “designs”. I would like to say the scenario pointing out Colomina and Wigley’s subtle interventions which further “infiltrate” into the city and nestle inside the seconds, days and thousand-year-old layers of Istanbul, a city that is being transformed, designed and conceptualized at a terrifying rate, remains as a wish that I would feel excited to have experienced. Along with parallel and academic programs, panels, workshops and “Creative Neighborhoods” program, it’s certain that Istanbul Design Biennial planted the seeds of new ideas and production styles pertaining to design, art, architecture and the city itself, worked up new connections and triggered the creative dynamics of the city along with the agenda it has created. At this point, in terms of its ongoing studies and the agenda it is going to create; I think it’s important to mention “Turkish Design Chronology” under the administration of Pelin Derviş including many participations from different disciplines; a research study that took part in the 3rd Istanbul Design Biennial program and includes different mediums on the history of design in Turkey. The book published by Lars Müller Publishers with the title “Are We Human? Notes on An Archeology of Design” and” Superhumanity “, realized in collaboration with e-flux that tackles the question of “Are We Human?” along with the articles of an international network through new perspectives, represent the other projects that will perpetuate the essence of the biennial in new mediums.
“3. İstanbul Tasarım Bienali // Beatriz Colomina & Mark Wigley”, İstanbul Kültür Sanat Vakfı, https://www.youtube.com/watch?v=Tgty2lHWSlE 2 Künyeden, “Haritadan Belli”, Thomas Keenan, Sohrab Mohebbi, Charles Heller, Lorenzo Pezzani, Galata Rum İlköğretim Okulu
1
“3rd Istanbul Design Biennial // Beatriz Colomina & Mark Wigley”, Istanbul Foundation for Culture and Arts, https://www.youtube.com/ watch?v=Tgty2lHWSlE From credits of the work on exhibit, “It is obvious from the map”, Thomas Keenan, Sohrab Mohebbi, Charles heller, Lorenzo Pezzani, Galata Greek Primary School 1
2
Yazının uzun versiyonu Mimarlık Dergisi Ocak-Şubat 2017 sayısında yayımlanmıştır / Long version of this article is published in Mimarlik / Chamber of Architects magazine January-February 2017 issue natura | 104
natura | 105
tasarım | design
tasarım | design
NEMESTUDIO’DAN GALATA RUM OKULU’NDA DOKUZ ADA NEMESTUDIO’S NINE ISLANDS AT GALATA GREEK PRIMARY SCHOOL Fotoğr aflar/Photogr a phs: S ahir Uğur Eren
inşa eden jeolojik medya çalışmalarına. Mimari maddesellik anlayışımızda, daha geniş bir zamana, daha geniş bir Dünya’ya yayılma bağlamında benzer bir entelektüel değişimi düşünebilir miyiz?” NEMESTUDIO çalışması (Neyran Turan & Mete Sönmez) “Dokuz Ada: Mimari Etrafında Konular”, mimari maddeselliğin zamansal ve coğrafi kökenleri üzerine düşünen karışık teknik bir yerleştirme. İnşaat malzemelerinden savurganca inşa edilmiş dokuz “ada” bir malzemenin “mimari” olarak yeniden işlendiği bir üst kısım ve malzemenin nasıl tedarik edildiğini açığa çıkaran bir alt kısımdan oluşuyor. Dokuz çizimin eşlik ettiği bu “dokuz ada” mimari malzemenin içinde gömülü olan coğrafi kökene ve jeolojik zamana dikkat çekiyor.
lectual shift in our understanding of architectural materiality within a longer span of time, and a larger span of Earth?” NEMESTUDIO’s (Neyran Turan & Mete Sönmez) “Nine Islands: Matters Around Architecture” is a mixed-media installation that reflects on the temporal and geographical origins of architectural materiality. Nine “islands” constructed from lavish building materials are comprised of a top part representing an “architectural” reworking of a material, and a bottom part uncovering the way the material was sourced. Accompanied by nine drawings, these “nine Islands” call attention to both the geographical origin and the geological time that is embedded in all architectural matter. “Antroposen’de vücut bulan yeni jeolojik çağ bağlamında düşünecek olursak, malzemenin yeniden kavramsallaştırılması, mimariye (hem coğrafi hem de jeolojik boyutlarıyla birlikte) yeni bir maddesellik nosyonu getirebilir mi? Tarihçi Dipesh Chakrabarty, ‘İnsanları jeolojik aktörler olarak adlandırmak, insana dair tahayyülümüzü genişletmektir,’ iddiasında bulunuyor. Timothy Morton’ın, çevreyi insanlara kıyasla daha geniş bir zaman ve mekâna yayılmış (örneğin 500 yıl sonra da buralarda olacak polistiren bardaklar gibi) muazzam bir nesne derlemesi olarak betimleyen ‘hiper-nesneler’inden, medya teorisyeni Jussi Parikka’nın materyaller, kimya ve atıklar için alternatif bir teorik köken natura | 106
“In the context of the new geological epoch posited by the Anthropocene, might a re-conceptualization of material, with both its geographic and geologic dimensions, bring a new conception of materiality for architecture? ‘To call human beings geological agents,’ as historian Dipesh Chakrabarty argues, ‘is to scale up our imagination of the human.’… From Timothy Morton’s ‘hyperobjects,’ which depict the environment as a compilation of immense objects such as the polystyrene cups that will still be around after 500 years vastly distributed in time and space relative to humans, to media theorist Jussi Parikka’s geological studies of media which build an alternative theoretical lineage for materials, chemistry, and waste can we consider a similar intelnatura | 107
tasarım | design
tasarım | design
PATTU’DAN EL BALTASI YORUMLARI HAND AXE INTERPRETATIONS BY PATTU Fotoğr aflar/Photogr a phs: S ahir Uğur Eren
cil kalmış olabileceğine dair göstergeler mevcut. Bunlar aslında yaratıcılarının maharetini gözler önüne seren güzellik nesneleri, yani düşlerin ürünleri.” PAT TU’nun Alt Sanat Mekânı’nda sergilenen “Düş Nesneleri”, A şölyen el baltasını insan beyninin kendisinin ve düşünceyi dışsalla ştırma yetisinin evriminde bir dönüm noktası olarak ele alıyor. Görünüşteki işlevselliğine rağmen bu el baltası esasen bir iletişim aracı işlevi görüyordu. İçinde insanın yaratıcılığının saklı olduğu bu doğa dışı ilk nesne tasarımın ba şlangıcıydı. İstanbul merkezli PAT TU stüdyosunun bu yerleştirmesi üç boyutlu baskıyla üretilmiş 30 adet el baltasının yanı sıra baltanın orijinal teknikle ta ştan üretilmiş bir replikasını sunuyor.
demonstrating the skill of their creator, they were the products of daydreams.” PATTU’s “Objects of Daydreaming” at Alt Art Space considers at the Acheulean hand axe as a key moment in the evolution of the human brain and its capacity to externalize thought. Despite its seeming functionality, this hand axe served primarily as a tool of communication. It was the first non-natural object in which human creativity was embedded, the beginning of design. This installation by Istanbul-based studio PATTU presents 30 3D-printed hand axes, and one stone replica produced by the original technique.
“…milyonlarca yıl boyunca insansı atalarımızın kullandığı temel aletler, ta ştan yapılmış nesnelerdi. A şölyen el baltası, 1,5 milyon yıl gibi, tarih ve arkeoloji açısından bakıldığında bile absürd uzunlukta bir süre boyunca fa zla değişiklik geçirmeden kullanılmış. Bu aletin kullanımı öylesine yaygın olmuş ki dünyanın dör t bir yanında… görülebiliyor. A şölyen el baltası. insan evriminde bir dönüm noktasına işaret ediyor: atalarımız ilk kez zihinsel bir imgeyi dışsalla ştırmış ve yaptıkları nesnelere yansıtmışlar. El baltası muhtemelen tasarlanan ilk nesneydi. El baltaları kesme veya ka zımaya yarayan işlevsel aletler, fakat bu amaçların ikinnatura | 108
“For millions of years… stone objects were the main tools used by our humanoid ancestors… The Acheulean hand axe was used without much change for 1,5 million years, an absurdly long period of time… Its use was so widespread that it can be found all over the world… The Acheulean hand axe… marks a turning point in human evolution: for the first time, our ancestors were externalizing a mental image and projecting it onto the objects they were making. The hand axe was probably the first designed object… Hand axes were functional tools for cutting or scraping, but there is evidence that this might have been their secondary purpose… They were actually objects of beauty, natura | 109
sektör | sector
sektör | sector
“MERMER VE DOĞAL TAŞ KULLANIMINDA KORUMANIN ÖNEMİ ARTTI” “PRESERVATION NOW INCREASED IN IMPORTANCE FOR THE USE OF MARBLE AND NATURAL STONES” Bülent Tatlıcan
natura | 110
natura | 111
sektör | sector
sektör | sector
Türkiye’deki projelerde doğal taş kullanımı ve korumasına dair durum değerlendirmesini yapabilir misiniz? H e m i ç m e k â n h e m d e d ı ş m e k â n p r o j e l e r i n d e d o ğ a l t a ş ku l l a n ı m ı e p e y yayg ı n . P r o j e l e r i n ö n e ç ı k m a s ı ve f a r k l ı l a ş m a s ı a d ı n a e p e y öze n g ö s t e r i l i yo r. T i t i z l i k l e s e ç i l e n d o ğ a l t a ş l a r u s t a c a u yg u l a n ı yo r a m a m a a l e s e f d o ğ a l t a ş l a r ı n ko r u n m a s ı ve ya b a k ı m ı g ü n d e m e g e l m i yo r. Ço ğ u n l u k l a d o ğ a l t a ş ko r u m a k i mya s a l l a r ı n d a n h a b e r s i z o l u n u yo r ve ya b ü t ç e ay r ı l m a k i s t e n m i yo r. Ye r i g e l i yo r b a k ı m ı y l a uğ r a ş m a m a k i ç i n f a r k l ı b i r d o ğ a l t a ş t ü r ü veya rengi ile değiş t ir iliyor, hat t a farklı bir ma lzeme kullanımına kayılıyor. Ha lbuki koruma a lt ına a lınan bir yüzey ile hiç bir işlem yapılmamış yüzey görüntüsü ara sında birkaç sene içinde ne kadar bar iz bir fark olabileceğine dikkat çekmek gerekiyor. Proje mimar lar ına burada büyük bir sorumluluk düşüyor a slında.
Could you evaluate the usage and preser vation of natural stones regarding the projec ts in Turkey? Natural stone use is highly popular in both indoor and outdoor projects. They are paying great attention to natural stones for the prominence and uniqueness of the projects. Meticulously selected natural stones are generally applied with dexterity, but unfortunately the preservation and maintenance are not on the agenda. Mostly they are unaware of chemicals ensuring natural stone preservation or they are not willing to budget for these technologies. They tend to use a different natural stone or a different color or even a different material in order to avoid dealing with maintenance. However, it is important to note that there is an important difference between a preserved surface and an unprocessed surface appearance at the end of a few years. Project architects have a great responsibility on this issue.
Elkay’dan bahseder misiniz? Doğal taş kimyasalları konusunda Türkiye’deki üretiminizden bahseder misiniz? Elkay olarak doğa l t a ş kimya sa llar ında Türkiye’de lider ko numdayız. Türkiye’nin ilk mer mer ve t a ş yapış t ır ıcısını üret t ik. Bugün geldiğimiz nok t ada doğa l t a şlar için yapış t ır ıcı, dolgu,
Could you inform us about Elkay and your produc tions in Turkey regarding natural stone chemicals? As Elkay, we are leading the field of natural stone chemicals in Turkey. We manufactured the first marble and stone adhesives of Turkey. At this stage, we produce adhesives, sealants, pro-
natura | 112
koruyucu, cila, bakım ve temizlik ürünler i üret iyoruz. Mimarlar ın, uygulama yapan atölyeler in ve proje uygulamacılar ının kar şıla ş t ığ ı problemler i dinleyerek yakından t akip ediyoruz ve her geçen sene bu iht iyaçlara yönelik yeni ürün geliş t ir meye ç aba lıyoruz.
tectors, varnishes, maintenance and cleaning products. We closely follow and listen to the problems of architects, studios that per form implementations and project executors and ever y year, we endeavor for developing new products for meeting these requirements.
Mimarların doğal taş ile ilgili sorunlarını paylaşabilir misiniz? Projelerde en çok ihtiyaç duyulan doğal taş koruma kimyasalları nelerdir? Mimarlar projeyi çizerken bir hayal kuruyorlar ve malzeme seçiminde kullanılacak ta şın renginden dokusuna kadar tüm detaylarıyla ilgileniyor, teknik şar tnamelerde belir tiyorlar. Elkay olarak projelerde verilmek istenen etkiye ve kullanım ihtiyacına göre doğru ürün önerilerinde bulunuyor ve şantiye desteği veriyoruz. Koruma kimyasallarından MA XISEAL VH72 iç ve dış mekanlardaki uygulamalarda renk ve dokuyu değiştirmeden dış etkenlere ve iklim şar tlarına karşı koruyarak yüzeylerin kirlenmesini önlüyor ve kolay temizlenmesini sağlıyor. Güneşin yüzey renklerini soldurmasını engellemek veya yüzey rengini canlandırarak or taya çıkarmak isteniyorsa MA XIBL ACK VH2010 isimli ürünü öneriyoruz.
Could you share with us the problems of architec ts regarding natural stones? Which preser vation chemicals are needed the most in projec ts? While designing the project, architects pursue an imagination, deal with all the details from material selection to the color and texture of stones and indicate them in technical specifications. As Elkay, we make suggestions aiming at the right product in accordance with the impact and the usage needs of the project and give site suppor t. MA XISEAL VH72 prevents sur faces from getting dir ty and enables easy cleaning by protecting them against external factors and climatic conditions, without changing their colors and textures both in indoor and outdoor implementations. In order to prevent fading colors caused by direct sunlight, accentuate and revive sur face colors, we highly recommend the product named MA XIBL ACK VH2010.
natura | 113
sektör | sector
sektör | sector
Peki yenilikçi başka çözüm önerileriniz de var mı? Proje uygulamacılarının sorunlarını paylaşabilir misiniz? Evet , projelerde 2 önemli fak tör etkili oluyor zaman ve bütçe. Zaman konusuna değinir sek eş zamanlı olarak farklı ekipler aynı a landa ç a lış abiliyor lar. Ta ş uygulamacılar ının en büyük sorunu t it izlikle döşedikler i, zaman zaman en paha lı t a şlar ı seçerek en ka liteli işçilikler ini sergiledikler i uygulama larda hış ır, kar ton mukav va, yapışkan folyo, kontraplak ile kaplayarak veya a lçı dökerek a ldıklar ı koruma önlemler inin ma a lesef yeter li olmama sı. Daha sonra gelen elek tr ikçi, boyac ı gibi ekipler yapılan uygulamaya is temeden zarar verebiliyor lar. Kaynak sıçr ıyor, su dökülüyor, çivi kaçıyor, boya sıçr ıyor, a lç ı dökülüyor. Proje teslim zamanı gelip koruma ka ldır ıldığ ında bir bakılıyor ki doğa l t a ş yüzeyler çizilmiş, kir lenmiş, demir ç apaklar sebe biyle pa s lekesi oluşmuş. Ma a lesef t a ş uygulamacılar ı tekrar ba ş a dönüyor ve burada da işin para sa l boyutu devreye gir iyor. Tekrar silim, tekrar işçilik ve or t aya çıkan öngörülemeyen bir sürü ma sraf ve bunlar ın kim t araf ından kar şılanac ağ ının t ar t ışma sı ba şlıyor. Bu sıkınt ıyı or t adan ka ldırac ak E A S YPEEL isimli yeni bir ürün geliş t irdik ve patent ini a ldık. İnş a at veya he tür lü res tora s yon sürecinde doğa l t a ş yüzeyler i dış etkenlere kar ş ı koruma a lt ına a lıyoruz. Tamamen su ba zlı, doğa l t a ş ve tüm gözenek siz ve par lak yüzeylere uygulanabilen sıvı kıvamlı ürün, rulo ile uygulanıyor. Üzer ine verdiğimiz keçe ile uygulandığ ında 1 seneye yakın koruma sağlıyor ve forklif t bile üzer inde gezer ha le geliyor. Yüzeyin zarar gör mesini ve kir lenmesini önlüyor. En son gün ise bir ucundan tutup soyarak söküp çöpe at ıyor sunuz, ne temizleme gereği ne de ha sar lı yüzeyler le karşıla ş ıyor sunuz.
Are there any other innovative solutions? Could you talk about the problems of projec t implementers? Yes, there are two important factors in projects: time and budget. For the timing factor, different teams can work simultaneously in the same field. The biggest problem concerning stone implementers, is the insufficiency of the protection measures which they apply through glassine papers, cardboards, adhesive foils, plywoods or gypsoplasts in the projects where they meticulously pave stones and exhibit top quality craftsmanship by selecting the most expensive stones. Electricians or painters who later involve in the project sometimes accidentally damage the implementation. Weldings overflow, water gets poured, nails get stuck, dyes get splashed, plasters fall off... When the project delivery date arrives and you remove the protective coating, you face with stratched, dirty natural stone surfaces with rust stains caused by iron shavings. Unhappily, stone implementers decide to start over and this is where the monetary aspect steps in. Then, there happen to be lots of debates over removal, labor and loads of unforeseen expenses and the coverage issue regarding these expenses. We developed a new product named EASYPEEL which will resolve this issue and got its patent. We take all the natural stone surfaces under protection against external factors within the construction and restoration processes of any kind. The liquid-tempered and fully water-based product which can be used in every glossy and nonporous surfaces, is implemented with a roll. When implented with the felt we present, it provides protection for around a year and even the forklifts can shuttle back and forth on top of it. It prevents the surface from getting damaged and dirty. In the last day, you peel and remove the layer and throw it away. Therefore you don’t need to clean the surface and you don’t face with damaged surfaces.
Son dönemlerde doğal taş kullanımını mobilyalarda da görmeye başladık. Özellikle mermer kullanımı çok popüler ama maalesef lekeleniyor. Bu konuda çalışmalarınız var mı? Evet mer mer hem doğa llık hem de es tet ik açısından mimarlar t araf ından çok sevilen bir ma lzeme. Dolayısıyla otel, rest aurant ve ev projeler indeki iç mekanlardaki mer mer kullanımı da ar tmış durumda. Fakat mer mer kir lendiği veya temiz tutma sı çok zor olduğu için veya na sıl koruyac ağ ını bilemediği için mimar lar ba şka ma lzeme seçimine yöneliyor ve müş ter iyi de yönlendir iyor lar. Uzun Ar Ge ç a lışma lar ı ile “Türkiye’de ilk, dünyada tek” gibi güçlü bir iddiayla yeni bir ürün geliş t irdik. “DOĞAL TA Ş YÜZE YLERİNİZİ ÇOK ÖNEMSİYORUZ VE LEKELENMESİNE DAYANA MIYORUZ” mot tosuyla yola çık t ık. ELIO GARD ile yüzeyler inizi her tür lü yiyecek ve içecek, su kireci ve temizlik ma lzemeler inin sebep olac ağ ı lekelenme, mat la şma ve a ş ınma lara kar şı koruyoruz. Mer mer benzer i ha ssa s yüzeyler i lekelenmelere kar ş ı dayanıklı ha le get iren özel bir kaplama. Yapaylık hissini or t adan ka ldırdık, sarar mıyor ve yüzeyden soyulmuyor. Mer mer ma sa, sehpa, büfe, konsol gibi mobilya lar la, mut fak ve banyo tezgahlar ında kullanmak için idea l.
Lately, we began to see furnitures with natural stones. Especially marbles are quite popular but they become stained eventually. Do you have any studies for this issue? Indeed, marble is a highly appreciated material by architects in terms of naturality and aesthetics. In this sense, the usage of marble increased in the interiors of hotels, restaurants and housing projects. However, architects tend to select different materials or deflect clients away because marble gets dirty and it is really difficult to keep it clean or because they don’t know how to preserve this material. Along with long R&D practices, we developed a new product with a bold statement “A first in Turkey and in the World”. We started our journey with the motto “WE HIGHLY CARE ABOUT YOUR NATURAL STONE SURFACES AND CAN’T STAND TO SEE THEM GET STAINED”. Along with ELIOGARD, we protect your surfaces against stainings caused by any kind of food and drink, water lime, cleaning materials, loss of gloss and abrasions. Marble is a special pavement that proofs similar and fragile surfaces against stains. We eliminated artificiality and therefore it does not turn pale and get peeled off the surface. Marble is an essential material to be used on tables, stands, buffets, furnitures like consoles and countertops of kitchens and bathrooms.
natura | 114
natura | 115
sektör | sector
sektör | sector
Türk doğal taşları 2017’de 40 milyon TL bütçe ile dünyaya tanıtılacak Doğal taş ihracatı mobil uygulama ile yeni yılda 2,2 milyarı geçecek Turkish natural stones will be world-wide presented in 2017 with a 40 million TL of budget Natural stone exports will exceed 2,2 billions in the new year with a new mobile application
İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kahyaoğlu, dünya doğal taş ihracatından Türkiye’nin aldığı payın çok düşük olduğuna dikkat çekerek “2017 yılında dünyanın her yerine ayak basacağımız yeni projelerle, üç yıl önce 2,2 milyar dolar ile tavan yaptığımız ihracat rakamını geçmek istiyoruz. Hedef, dünyadaki doğal taşın yüzde 25’ini satmak” diye konuştu. Ali Kahyaoğlu, 2017 yılında 40 milyon TL bütçe ile Türk doğal taşını dünyaya tanıtacaklarını, bu kapsamda 2017 yılını “Dünya Türk doğal taşları yılı” ilan ettiklerini söyledi. Kahyaoğlu: “Bir ay içinde hayata geçecek mobil uygulamada dünyadaki herhangi bir mimar elindeki taş numunesini telefonuna okutacak. Taşı Türkiye’de üreten firmayı bulup temasa geçebilecek.” Board Chairman of Istanbul Mineral Exporters’ Association (IMIB), Ali Kahyaoğlu raised concerns about the low share levels of Turkey, attained from world’s natural stone exports and said: “We are willing to exceed the export level which we have attained three years ago with 2,2 billion dollars along with new projects that will allow us to set foot in every part of the world in 2017.” Ali Kahyaoğlu stated that they will introduce Turkish natural stones to the world along with a budget of 40 million Turkish Liras in 2017 and they have declared 2017, “The year of promoting Turkish natural stones”. Kahyaoğlu said: “Along with the mobile app that will go live in a month, any architect in the world is going to be able to scan the stone sample with their phones and contact with the manufacturer of the stone in Turkey.” Bülent Tatlıcan
İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB), 2017 yılında 40
Istanbul Mineral Expor ters’ Association (IMIB) will introduce Tur-
milyon TL bütçe ile Türk doğal ta şını dünyaya tanıtacak.
kish natural stones to the world with a budget of 40 million Tur-
İMİB dünyada “Türk doğal ta şı tanıtım yılı” ilan ettikleri
kish Liras. IMIB declared 2017, “The year of promoting Turkish
2017’de her pazara ayak basarak ihracatı 2,2 milyar dola-
natural stones” and it aims to exceed 2,2 billion dollars by setting
rın üzerine çıkarmayı planlıyor.
foot in ever y market of the world within the scope of the year.
İMİB, doğal ta ş sektöründe bu yıla ilişkin değerlendirmeler
IMIB has organized a press release within the context of evaluati-
ve 2017 yılı hedefler kapsamında bir basın toplantısı dü-
ons about this year’s natural stone industr y and 2017 objectives.
zenledi. Toplantıya İMİB Yönetim Kurulu Ba şkanı Ali Kah-
The event was attended by Ali Kahyaoğlu, the Board Chairman of
yaoğlu, Türkiye Maden-Mermer Vakfı Ba şkanı Ersoy Erol,
IMIB; Ersoy Erol, the President of Turkish Mineral-Marble Foun-
İMİB Yönetim Kurulu’ndan Akın Gölcük, Mustafa Selçuk
dation; Akın Gölcük, Mustafa Selçuk Çevik, Beyazıt Özcan, Yakup
Çevik, Beyazıt Özcan, Yakup Kadri Sürmen, İMMİB Genel
Kadri Sürmen from the administrative board of IMMIB; S. Arma-
Sekreteri Armağan Vurdu ve çok sayıda sektör temsilcisi
ğan Vurdu, the secretar y-general of IMMIB and many representa-
katıldı.
tives of the industr y.
İMİB Başkanı Ali Kahyaoğlu, 2013 yılında dünya doğal taş
Ali Kahyaoğlu, the Board Chairman of IMIB, remarked that while
ihracatının 20 milyar dolar iken bugün 22 milyar dolar seviye-
world’s natural stone export levels were nearly 20 billion dollars in
sine geldiğini, Türkiye’nin bu rakamın yüzde 10’unu bile kar-
2013, this level has reached up to 22 billion dollars by now and Tur-
şılamadığına dikkat çekti. Kahyaoğlu “Dünyada satılan doğal
key doesn’t meet even 10% of this number. Kahyaoğlu said: “We
natura | 116
natura | 117
sektör | sector
sektör | sector
taşın yüzde 25’ini satmamız gerek. 2023 yılında 6 milyar dolar
have to sell 25% of the world’s natural stones. We aim to reach
ç e k l e ş t i r e c e ğ i z . Ç i n , A B D , A v u s t r a l y a , K a t a r, B r e z i l -
tions with China, having the largest share in world’s natural
ihracatı yakalamayı hedefliyoruz” dedi.
6 billion dollars of export levels by 2023.”
ya, Dubai, Suudi Arabistan, İtalya, Kanada ve Fransa
stone impor tations, and India. We will attend fairs in China,
D o ğ a l t a ş s e k t ö r ü i h r a c a t ı n ı n 2 0 13 y ı l ı n d a 2 , 2 m i l y a r
Reminding that the natural s tone expor t s have peaked with
gibi ülkelerde fuarlara katılacağız. Bu ülkelere aynı
US, Australia, Qatar, Brazil, Dubai, Saudi Arabia, Italy, Cana-
d o l a r i l e t a v a n y a p t ı ğ ı n ı h a t ı r l a t a n K a h y a o ğ l u , “ 2 0 17 ’d e
2, 2 billion dollars in 2013, Ali Kahyaoğlu informed: “We
şekilde ticari heyet ziyaretleri yapılacak. Yine Çin,
da and France. We will also organize commercial committee
2 , 2 m i l y a r d o l a r ı n d a ü z e r i n e ç ı k m a k i s t i y o r u z . Ye n i
want to exceed 2, 2 billion dollars in 2017 and we will do
H i n d i s t a n ve B i r l e ş i k A r a p E m i r l i k l e r i ’n d e Tü r k i ye T i -
visits for these countries. We have a project again for China,
projeler imizi hayat a geçirerek 2, 2 milyar dolar ı geçece-
so by realizing our new projec t s. There is a great deal of
c a r e t M e r k e z l e r i k u r u l m a s ı p r o j e m i z v a r M i l a n o Ta -
India and United Arab Emirates in order to establish the Tra-
ğ i z . D ü n y a d a ç o k f a z l a p a z a r v a r. P r o j e l e r i m i z d e d ü n -
c apit al in the wor ld. We aim to set foot in ever y par t of
s a r ı m H a f t a s ı ’n d a ü r ü n l e r i m i z s e rg i l e n e c e k . A ğ u s t o s
de Centers of Turkey. We will exhibit our products in Milan
yanın her yer ine ayak ba smayı hedefliyoruz. Çoğunlu-
the wor ld with the help of our projec t s. We will determine
a y ı n d a 4 0 0 y a b a n c ı a l ı m h e y e t i n i T ü r k i y e ’d e a ğ ı r l a -
Design Week. In August, we are going to host 40 0 foreign
ğumuzun gitmediği yer ler i tespit edip orada olac ağız”
loc ations that many of us haven’t been to yet and we are
y a c a ğ ı z . B u y ı l 6 U r - G E p r o j e s i y ü r ü t ü y o r u z , 2 0 17 y ı -
procurement committees in Turkey. We are carr ying out 6
diye konuş tu.
going to be there.”
l ı n d a b u s a y ı y ı 1 0 ’a ç ı k a r a c a ğ ı z . V e r i t a b a n ı n d a k i t ü m
R&D projects this year. By 2017, we will increase this level to 10
v e r i l e r k u l l a n ı l a r a k a n l ı k o l a r a k T ü r k D o ğ a l Ta ş l a r ı
projects. Turkish Natural Stone Book will be prepared by using
2017 Dünya Türk Doğal Taşları Yılı İlan Edildi
The Year 2017 Has Been Declared As The Year Of Turkish Natural
Kitabı ve yine tüm doğal ta şların ilgili 3D modelle-
all the data in our database and at the same time, Turkish Na-
Ali Kahyaoğlu, 2017 yılında 40 milyon TL bütçe ile Türk doğal
Stones
me ya zılımlar ında kolaylıkla kullanılabilmesi amacıyla
tural Stone Libraries will be established in order to provide easy
ta şını dünyaya tanıtacaklarını, bu kapsamda 2017 yılını dün-
Ali Kahyaoğlu said that they will introduce Turkish natural
T ü r k D o ğ a l Ta ş l a r ı K ü t ü p h a n e l e r i h a z ı r l a n a c a k . K a -
usage for all the natural stones to be used efficiently in the
yada “Dünya Türk doğal ta şları yılı” ilan ettiklerini söyledi.
stones to the world along with a budget of 40 million Turkish
muoyu oluşturma çalışmaları kapsamında hali ha zırda
related 3D modeling softwares. From now on, we will publish 7
Tanıtıma yönelik hem yur t içi hem de yur t dışında bir dizi
Liras in 2017 and within this sense, they have declared 2017,
B a k a n l ı k l a r d a n Va l i l e r e Ç e v r e ve O r m a n M ü d ü r l ü k l e -
thousand copies of our Natura Magazine, which we send out to
projeleri hayata geçireceklerini vurgulayan Kahyaoğlu, şöyle
“The year of promoting Turkish natural stones”. Emphasizing
rinden üniversite ile kaymakamlıklara gönderdiğimiz
various mediums from Ministries to Governors, from the Direc-
konuştu:
on the fact that they will realize a series of projects both at
Natura dergisinden bu kez 7 bin tane ba stır ıp maden-
torates of Environment and Forestry to universities and district
“Dünya doğal ta ş ithalatından en büyük alan Çin ve
home and abroad for this exact promotion, Kahyaoğlu said:
cilik yapılan ya da potansiyel olan köylerin muhtarla-
governorships, and send it to the headmen of villages which
H indis t a n ile üç kez Tür kiye İş bir liğ i
“We will organize Turkish Cooperation Summit for three edi-
r ı n a g ö n d e r e c e ğ i z .”
have potential and ongoing mining activities.”
M i m a r l a r T ü r k D o ğ a l Ta ş ı n a C e p Te l e f o n u K a d a r Ya -
Architects Will Be Connected To Turkish Natural Stones As
kın Olacak
Close As Their Phones
Kahyaoğlu, bir ay içinde uygulamaya alacakları mobil uygu-
Addressing the mobile app which will go live in a month, Kah-
laması için de “Dünyadaki herhangi bir mimar elindeki ta ş
yaoğlu said: “Any architect in the world will have the oppor-
numunesini telefonuna okutarak, Türkiye’de ta şın benzerini
tunity to find the stone or the similar kind by merely scanning
ya da kendisini bulabilecek. O ta şı hangi firmanın ürettiği-
the stone code via their phones and contact with the manu-
ni görüp temasa geçebilecek” dedi. Uygulamanın Türk doğal
facturer.”
ta şlarının içinde bulunduğu renk, cins, firma ve bulunduğu
Stating that the mobile app classifies Turkish natural stones in
şehre göre tasnif yaptığını söyleyen Kahyaoğlu, “İçinde arama
colors, types, firms and locations, Kahyaoğlu indicated: “The
seçeneğinin de olduğu uygulama Çince, Arapça, İtalyanca,
app also includes a search engine and a menu consisting of
İngilizce ve Türkçe olmak üzere farklı dillerde menüye sahip
different languages such as Chinese, Arabic, Italian, English
olacak” dedi.
and Turkish.”
İMİB 1 Milyon Metrekare Ağaçlandırma Çalışması Başlattı
IMIB Has Started Planting Works Spreading Over A Million Squ-
Kahyaoğlu ayr ıc a ağaçlandırma projesi de ba şlat t ıkla-
are-meters
r ı n ı i f a d e e d e r e k “Ç e v r e c i m a d e n c i l i k a d ı n a h a t a l a r ı -
Stating that they also launched planting works, Kahyaoğlu
m ı z v e e k s i k l i ğ i m i z o l a b i l i r. G i d e r m e y e ç a l ı ş ı y o r u z . B u
said: “We may have mistakes and deficiencies regarding envi-
kapsamda İMİB olarak mermer ocaklar ı ve çevresinde 1
ronmentalist mining. We are working hard to overcome them.
milyon metrekare ağaçlandırma çalışma sına ba şladık.
Within this framework, as IMIB, we launched a planting work
Örneğin bir firmaya 20 bin metrekare için fidan ve-
that spreads over 1 million square-meters around quarries and
receğiz. Firmalar bakmak, sulamak ve foto göndermek
their surroundings. Firms have to look after them, water them
z o r u n d a . İ M İ B o l a r a k f i d a n l a r ı v e r i p g i t m e y e c e ğ i z . Ta -
and send us photos. As IMIB, we will not hand out saplings
kibini yapac ağız” dedi.
and walk away. We will also track them.”
natura | 118
Z i r v e l e r i g e r-
natura | 119