MİMARİ, İÇ MİMARİ, SANAT VE DOĞAL TAŞ DERGİSİ ARCHITECTURE, INTERIOR DESIGN, ART AND NATURAL STONE MAGAZINE
TEMMUZ-AĞUSTOS 2015 / JULY-AUGUST 2015
Ş
UL B N A T S İ RK A P E N A H IŞ ROCHE TÜRKİYE GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ROCHE TURKEY HEADQUARTERS ADIYAMAN AKTİF YAŞAM MERKEZİ ADIYAMAN ACTIVE LIFE CENTER 4. DOĞAL TAŞ YARIŞMASI’NDA ÖDÜLLER SAHIPLERINI BULDU PRIZES GO TO WINNERS AT 4TH NATURAL STONE CONTEST
Temmer Showroom - Etiler / Ä°stanbul
www.temmermarble.com
BAŞLARKEN / INTRODUCTION BAŞKAN’IN MESAJI / MESSAGE FROM THE PRESIDENT • 04 EDİTÖRDEN / EDITORIAL • 05 HABERLER & ETKİNLİKLER / NEWS & EVENTS • 06 MINI’DEN “FANTASTIK ŞEHIR MANZARALARI” / “FANTASTIC URBAN LANDSCAPES” FROM MINI • 14 “İZ-SİZ” MİMARLIK / ARCHITECTURE WITH-OUT TRACE • 24 MİMARİ / ARCHITECTURE KAPAK KONUSU / COVER STORY: ŞIŞHANE PARK İSTANBUL • 36 ROCHE TÜRKİYE GENEL MÜDÜRLÜĞÜ BAKIRKÜRE MİMARLIK / ROCHE TURKEY HEADQUARTERS BAKIRKÜRE ARCHITECTS & MW ARQUITETURA • 50 İKİKEREBİR ADIYAMAN AKTİF YAŞAM MERKEZİ / ADIYAMAN ACTIVE LIFE CENTER • 62 İÇ MIMARLIK / INTERIOR DESIGN NİŞANTAŞI CAFE ZONE RESTAURANT TABA MİMARLIK / NİŞANTAŞI CAFE ZONE RESTAURANT TABA MİMARLIK • 70 MIMAR / ARCHITECT DICLE HÖKENEK • 76 TASARIM / DESIGN 4. DOĞAL TAŞ YARIŞMASI’NDA ÖDÜLLER SAHIPLERINI BULDU / PRIZES GO TO WINNERS AT 4TH NATURAL STONE CONTEST • 84 SANAT / ART TARİHİ NAKİLBENT SARNICINDA BİR SERGİ: SURUHU / AN EXHIBITION IN ANCIENT NAKİLBENT CISTERN: SURUHU • 94 SEKTÖRDEN / SECTORAL NEWS DOĞAL TAŞ FUARI’NDA AKDENIZ ESINTISI / MEDITERRANEAN WINDS AT NATURAL STONE TRADE FAIR • 104 MADEN İHRACATÇILARINDAN BAKAN YILDIZ’A “VEFA” / MINERAL EXPORTERS PAID TRIBUTE TO MINISTER YILDIZ • 110 ANTALYA MERMER, DOĞAL TAŞ VE TEKNOLOJILERI FUARI’NA EV SAHIPLIĞI YAPTI / ANTALYA HOSTS MARBLE NATURAL STONE AND TECHNOLOGIES TRADE FAIR • 112
36 50
84
08
70
62
başkan mesajı
chairman’s message Değerli Meslektaşlarım,
Ali Kahyaoğlu kahyaoglua@yahoo.com
2015 yılı maden ve doğal taş sektörümüz için oldukça zor geçecek gibi gözüküyor. Maalesef hem ülkemizin hem de sektörümüzün ihracatı düşüş göstermektedir. İMİB olarak ihracatımızın düşüş göstermesi üzerine, sektörümüze, ihracatçılarımıza destek vermek için arayışlarımız devam etmektedir. Gerek UR-GE’deki iki grubumuzda yer alan 85 civarı firmamızla ve gerekse milli katılım organizasyonu yaptığımız yurtdışı geziler ile sektörümüz daha fazla alıcısıyla buluşturma arzusundayız. UR-GE projesi kapsamında Birliğimizce; • 30 Eylül – 3 Ekim 2015’de İtalya’da Marmomacc Doğal Taş Fuarı’na katılım, • 8 – 11 Kasım 2015’de Çin’de Shuitou Doğal Taş Fuarı’na katılım, • 8 – 11 Aralık 2015’de Singapur Stone Show’a katılım, • 19 – 22 Ocak 2016’da A.B.D Las Vegas TISE Fuarı ile eş zamanlı ziyaret ve ikili iş görüşmeleri organizasyonu düzenlenecektir. 2016 yılına ait diğer faaliyetler planlanmaktadır.
Milli Katılım kapsamında Birliğimizce; • 30 Eylül - 3 Ekim 2015 tarihleri arasında İtalya’nın Verona şehrinde gerçekleştirilen, sektörün lider fuarı olan Marmomacc Doğal Taş Fuarı milli katılımı, • 18 - 21 Nisan 2015 tarihleri arasında ABD’nin Chicago şehrinde gerçekleştirilecek, en büyük Doğaltaş fuarlarından biri olan Coverings Mermer ve Doğal taş fuarı milli katılımı, • 8 - 11 Kasım 2015 tarihleri arasında Çin’in Shuitou şehrinde, Dünya’nın en büyük taş satış merkezi Cathay Stone Mall gerçekleştirilecek Shuitou Doğal taş fuarı milli katılımı, • 10 - 12 Ocak 2016 tarihleri arasında Fas’ın Kazablanka şehrinde gerçekleştirilecek Maroc Stone Doğal taş fuarı milli katılımı gerçekleştirilecektir. İnfo stant katılımı kapsamında; • 5 – 8 Aralık 2015 tarihinde Doha, Katar’da gerçekleşecek Katar 2.Türk Ürünleri Fuarı’na katılım gerçekleştirilecektir. Dünya maden ve doğal taş pazarından daha çok pay almak için var gücümüzle çalışıyoruz. Bu vesile ile tüm meslektaşlarıma kazasız belasız hayırlı işler diliyorum. Saygılarımla, Dear Collegues, It seems like year 2015 will be quite a difficult one for our minerals and natural stone industry. Unfortunately, the export volumes both of our country and our industry are in a decline. As IMIB, we are doing our best to give support to our industry and our exporters in this period of decline. We desire to bring together our industry and more purchasers, with about 85 firms in our two groups in UR-GE and also the trade missions we organize nationally. Under the UR-GE project, our Association will organize the following; • Participation in Marmomacc Natural Stone Trade Fair September 30 – October 3, 2015 • Participation in Shuitou Natural Stone Trade Fair in China November 8 – 11, 2015, • Participation in Singapore Stone Show December 8 – 11, 2015, • Visits and bilateral business meetings contemporaneously with Las Vegas TISE Trade Fair in USA January 19 – 22, 2016. Other activities for 2016 are being planned. Under national participation, our Association will do the following; • National participation in Marmomacc Natural Stone Trade Fair, the leading trade fair of the industry organized in Verona, Italy September 30 – October 3, 2015, • National participation in Coverings Marble and Natural Stone Trade Fair, one of the natural stone exhibitions, to be organized in Chicago, USA April 18 – 21, 2015, • National participation Shuitou Natural Stone Trade Fair to be organized in the world’s largest stone sales center, Cathay Stone Mall in Shuitou, China, November 8 – 11, 2015, • National participation in Maroc Natural Stone Trade Fair in Casablance, Morocco January 10 – 12, 2016 . Info stand participation; • Participation in Doha, Qatar 2nd Turkish Goods Trade Fair to be organized in Doha, Qatar December 5 – 8, 2015 We are doing everything we can to get a greater share of the world minerals and natural stone market. I take this occasion to wish all my colleagues the best. My best regards, natura | 4
Natura Yayın Kurulu Başkanı ve İstanbul Maden İhracatçılar Birliği adına Yönetim Kurulu Başkanı Chairman of Editorial Comittee ve İstanbul Mineral Exporters Association, CEO Ali Kahyaoğlu Yayın Kurulu Editorial Commitee Ali Kahyaoğlu Hasan Hüsnü Ayvacı Rüstem Çetinkaya Banu Sürmen Altın Mutlu Öktem Genel Koordinatör General Coordinator Bülent Tatlıcan bulent@krmedya.com Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Editor in Chief Mehmet Nur Ulaş mehmet@krmedya.com Yayın Direktörü Editorial Director Heval Zeliha Yüksel Üçok yzeliha@yahoo.com Konular Editörü Features Editor Selin Biçer Yardımcı Editör Associate Editor Yağmur Yıldırım Tasarım / Design Kare Tasarım Zeynep Karakoyun Tercüme / Translation Turan Aksoy Yönetim / Management Kare Tasarım Arabayolu Cad. No:11/A Tarabya/ Sarıyer- İstanbul 0212 262 07 66 www.krmedya.com Reklam / Advertisement reklam@krmedya.com Baskı / Publishing FRS Matbaacılık Mas- Sit Matbaacılar Sitesi 5. Cad. 34 Bağcılar 34204 İstanbul Bize ulaşın / Contact us www.naturadergi.com info@krmedya.com
editörden
editorial
Ülkemizin doğal taş açısından çok zengin kaynağa sahip olduğu herkesin malumu. Bu zengin kaynak, topraklarımızda gelişen uygarlık ve imparatorlukların somut yansıması olan başyapıtların oluşumundaki en önemli malzeme olarak dünya mimarlık ve sanat tarihi içinde yerini almıştır. Günümüzde doğal taşlar kullanım alanı olarak hem çağdaş yeni yapılı çevrelerin tasarım ve uygulamalarında, hem de kültür varlıklarının restorasyonlarında özgün malzeme kaynağı olarak hayat bulmaktadır. Doğal taşın önemini ve dahası güzelliğini anlatmak üzere hazırlanan dergimizde her sayı doğal taşın kullanıldığı iyi projeleri sizlere sunmaktayız. Yine aynı amaç ile; taşın kullanım alanlarını artırmak, bu yönde üniversite ve sanayi işbirliği sağlamak, sürdürülebilir kullanımı sağlamak, katma değer yaratabilmek için İstanbul Maden İhracatçıları Birliği tarafından Türkiye İhracatçılar Meclisi ve Ekonomi Bakanlığı desteği ile düzenlenen ve kurumsal bir yapıya kavuşan “Doğal Taş Tasarım Yarışması”nın dördüncüsü yapıldı. Yarışma vesilesi ile Türk doğal taş sektöründe tasarımın önemi bir kez daha vurgulandı. Ticarileşebilir tasarım fikirleri ile doğal taş sektöründeki firmalar ile sektöre ilgi duyan profesyonel ve öğrenci düzeyindeki tasarımcı, mimar ve iç mimarlar sektörle buluşturulmaktadır. Her sayımızda belirttiğimiz gibi sadece tasarım veya sadece imalat yetersiz kalmaktadır. Teknoloji üretimin mantığını da değiştirmektedir. Bir şey üretmek yeterli değildir. Üretim tasarımla desteklenmedikçe günümüzde bir firmanın, bir sektörün ya da bir ülkenin gelişme kaydetmesi zorlaşmaktadır. Bu anlamda Doğal Taş Tasarım Yarışması yeni ürünlerin çıkması açısından önemli bir platform oluşturmaktadır. Tasarımın üretilebilir olması ve ticarileşebilmesi önemli iki kriterdir. Bu doğrultuda doğal taşın çevreye duyarlı, üretilebilir, ihracat potansiyeline sahip, ticarileşebilir, bakım ve kullanım kolaylığı olan, tasarım ve uygulamada esneklik sağlayan, estetik ve konfor değerine sahip, yenilikçi ve yaratıcı özgün tasarım olması ana şartıyla, doğal taş kullanımını arttırıcı ve özendirici yeni tasarım ve yeni ürünlerin de ortaya konması istenmektedir. Her sayımızda; popüler olandan ziyade modern zamanda doğal taşın kullanıldığı “iyi mimarlık” örneklerini sayfalarımıza taşımaya devam edeceğiz. Doğal taş malzemesinin özenle kullanıldığı projeleri bu sayıda da anlatmaya devam ettik. İyi mimarlık örneklerini huzurlarınıza getirmek konusundaki ısrarımızı yineleyip, yeni sayıda görüşmek üzere diyelim. Mimarinin dünyayı güzelleştirme çabasına destek olmak dileğiyle…
Söz uçar, yazı kalır… It is common knowledge that our country has very rich resources of natural stone. This ample resource has found its place in the world’s architecture and art history, as the most important element in the composition of the masterpieces that are concrete reflections of the civilizations and empires developing on our land. Today, natural stones come to life as an original material resource in the designs and applications of contemporary newly developed environment, and also in the restorations of culture assets. In our magazine, prepared to convey the importance and moreover, the beauty of natural stone; we present to you the decent projects where natural stone is used in every issue. Again, to that end, to enhance the uses of natural stone, to ensure the collaboration of university and industry, to achieve sustainable use and to be able to generate value added; the fourth “Natural Stone Design Contest”, organized by Istanbul Mimar / Architect, Heval Zeliha Yüksel Üçok Mineral Exporters Association with the support of Turkish Exporters Assembly and Ministry of Economy, gaining an institutional structure, was held. On the occasion of the contest, the significance of design in the Turkish natural stone industry was stressed once again. With the contest; merchandisable design ideas, the firms in the natural stone industry and designers, architects and interior designers at professional and student levels, who are interested in the industry, get the chance to get in contact with sector. As we reiterate in every issue, sole design or sole production is inadequate. Technology changes the logic of production as well. Producing something is not enough. Unless production is supported by design; nowadays, it is difficult for a firm, an industry or a country to develop. In that context, the Natural Stone Design Contest offers a platform important for launching of new products. Two important criteria are that design should be producable and merchandisable. What is sought is that new designs and new products enhancing and encouraging the use of natural stone emerge; provided that the design is innovative and creative, environmentally friendly, producable, with export potential, merchandisable, easy to maintain and use, allowing flexibility in design and application, with aesthetic and comfort value. In our every issue, we will keep on carrying to our pages the examples of “decent architecture” where natural stone is used in modern times rather than what is popular. We once again brought to you, in this issue too, the projects where natural stone was used diligently as a material. Reiterating our persistence in bringing the examples of good architecture to you, let’s say “See you in the next issue”. Hoping to have contributed to the efforts of architecture to make the world more beautiful... Verba volant, scripta manent…
haberler | news
SALT’tan sekiz araştırma projesine fon desteği
Fund support to eight research projects by SALT
S
ALT’ın toplam 80.000 TL’lik fonla destekleyeceği araştırma projeleri belli oldu. Kurum bu yıl fon verdiği proje sayısını altıdan sekize çıkardı. SALT, her biri 10.000 TL değerinde olan 2015 SALT Araştırma Fonları’nı dağıttı. 2013’ten bu yana her yıl altı araştırma projesine destek sağlayan kurum, nitelikli başvuruların artması nedeniyle bu yıl sekiz projeyi destekleme kararı aldı. Bu projelerin süreç ve bulguları, Aralık 2015’te yapılacak bir toplantıda tartışmaya açılacak. Sibel Bozdoğan, Merve Elveren (SALT), Lorans Tanatar Baruh (SALT), Meltem Toksöz ve Zeynep Yasa Yaman’dan oluşan seçici kurul, toplam 181 başvuru arasından yapılı çevre, modernite, duyusal formlar ve göz ardı edilmiş tarihleri inceleyen şu projeleri seçti: Elvan Cobb “Rayların Etrafında Hayat: Batı Anadolu Demir Yolları Coğrafyasına Duyusal Bir Bakış” Osmanlı insanının, demir yollarının getirdiği değişimlere karşı tutumunu inceleyen ve modernlikle gelişim arasındaki bağlantının doğrudan ilişkisini sorgulayan bir araştırma. Baran Çağınlı “Sivilliğin Çöküşü, 90’ların Devlet Politikası ve Pratikleri Bağlamında Halk Olayları: Digor” Doğu ve Güneydoğu coğrafyasında siviller hayatını kaybederken geride kalan insanların neden “sivil” halk özelliklerini yitirdiğine dair Digor olayları üzerinden bir analiz. Bilge Köse “Toplumsal Bellekte Bir Endüstri Mirası ve Bir ‘Anı Değeri’ Okuması: SEKA Sanayi Ağı” Bir endüstri mirası ağı olan SEKA’nın bıraktığı fiziksel izler ve kentliyle kurduğu ilişkiler bağlamında taşıdığı “anı” değerini tespit etmeyi ve ilişkilendirmeyi amaçlayan bir araştırma. Beyza Boyacıoğlu “Zeki Müren: Örnek Yurttaş, İbne Paşa” Zeki Müren’in kimliğinden yola çıkarak hayranları ve mekânlarına odaklanan, bu bağlamda Türkiye toplumunun çok katmanlı portresini çizmeyi amaçlayan interaktif bir web belgeseli.
natura | 6
T
he research projects that will be supported by SALT, by a fund totaling 80,000 TL, have been identified. The institution has increased the number of funded projects from six to eight this year. SALT has distributed the 2015 SALT Research Funds, which are 10,000 TL each in value. The institution supporting six research projects every year since 2013 has decided to support eight projects this year, due to the increase in the number of qualified applications. The processes and findings of these projects will be opened for discussion at a meeting to be held in December 2015. The selection board, composed of Sibel Bozdoğan, Merve Elveren (SALT), Lorans Tanatar Baruh (SALT), Meltem Toksöz and Zeynep Yasa Yaman, has evaluated 181 applications in total, and has selected the following projects that examine structured environment, modernity, sensory forms and neglected histories: Elvan Cobb “Life Around Rails: A Sensory ApAproach to the Western Anatolian Railroads Geography” A research examining the attitude of the Ottoman men to the changes brought along by the railroads and questioning the direct relationship between modernity and development. Baran Çağınlı “Downfall of Civilianism, Public Events within the Scope of the State Policy and Practices of the 90’s: Digor” An analysis of the Digor events on why the remaining people have lost their “civilian” public features, as civilians lost their lives in the Eastern and Southeastern geography. Bilge Köse “An Industrial Heritage in Social Memory and a ‘Memoire Value’ Narrative: SEKA Industrial Network” A research intending to determine and associate the “memoire” value within the scope of the physical marks left by SEKA, which is an industrial heritage networks, and the relations built with the urbanites. Beyza Boyacıoğlu “Zeki Müren: Exemplary Citizen, Gay Pasha” An interactive web documentary, which sets off with the identity of Zeki Müren and focuses on his fans and spaces, and intends to draw a multilayered portrait of the Turkish society in this context.
haberler | news
Salim Aykut Öztürk “Kurtuluş’ta Türkleşme, Kentsel Dönüşüm ve Mesken Biyografileri” İstanbul’un Kurtuluş semtinin, 1929 yangını sonrası Türkleşme süreçleri ile semtteki yerinden edilmelerin fiziksel mekândaki yansımalarının apartman isimleri üzerinden sınıflandırılması ve semt sakinlerinin fiziksel mekân üretimlerinin analizi.
Salim Aykut Öztürk “Turkization in Kurtuluş, Urban Transformation and Dwelling Biographies” A classification, through the names of apartment buildings, of the reflections of the displacements by the Turkization processes in the Kurtuluş neighborhood of İstanbul following the 1929 fire, and an analysis of the physical venue productions by the neighborhood residents.
Alaz Burak Şen “Türkiye Sinemasında Queer ve Film Müziği: Gazino Sahneleri, Bar Müzikleri ve Öteki” Cinsellik, cinsiyet, performans ve Queer temalarını barındıran yerli filmlerin müzik aracılığıyla izleyicisini nasıl konumlandırdığının yanı sıra, izleyicinin bu filmleri nasıl Queer olarak konumlandırdığı üzerine bir kısa film.
Alaz Burak Şen “Queer and Soundtracks in Turkish Cinema: Casino Stages, Bar Music and Others” A short movie on how the domestic films with the sexuality, sex, performance and Queer themes have positioned the audiences through music, and how the audiences have positioned these films as Queer.
Eda Tarak “Habitat II’nin Öldürülen Köpekleri: İstanbul’da Yakın Tarihin İzini Sürmek” İstanbul’un yerinden edilme, eşitsizlik ve dışlanmalara işaret eden göç, şiddet ve demokrasi tarihini, Habitat II etkinliği hazırlık dönemine odaklanarak sokak köpeklerinin hafızası üzerinden okumayı amaçlayan bir araştırma.
Eda Tarak “Murdered Dogs of Habitat II: Tracing Recent History in İstanbul” A research intending to focus on the period of preparing the Habitat II event, and read the migration, violence and democracy history of İstanbul pointing out to displacements, inequalities and alienations, through the memory of stray dogs.
Ayşe Hilâl Uğurlu “Osmanlı İstanbul’unda Mîmâri Modernleşme, Toplumsal Yaşamın Dönüşümü ve Selâtin Camileri” Selâtin camileri çevresindeki sosyo-kültürel yaşam alanının 19. yüzyılda geçirdiği köklü dönüşümü irdeleyen ve bu camilerin yarattığı toplumsal yaşamın yanı sıra, verdiği politik mesajlardaki değişimin nedenlerini araştıran bir çalışma.
Ayşe Hilâl Uğurlu “Architectural Modernization in Ottoman İstanbul, Transformation of the Social Life and the Selâtin Mosques” A study that examines the radical transformation in the socio-cultural life area around the Selâtin mosques during the 19th century, and investigating the reasons for the changes in the political messages of these mosques as well as the social life they have created.
natura | 7
haberler | news
B İ R M AT E M AT İ K B U L M A C A S I O L A R A K VA Z O A VA S E A S A M AT H E M AT I C A L P U Z Z L E
İ
talyan tasarımcı Moreno Ratti, Hanoi Kuleleri biçiminde parçalardan oluşan mermer vazolar tasarladı. Üç direk kullanarak farklı büyüklükteki diskleri en küçükten en büyüğe dizmek üzerine kurulu bulmaca, 1883 yılında Fransız matematikçi Édouard Lucas tarafından geliştirilmişti. 132 yıl sonra ise Ratti, bu bulmacayı tasarıma taşımayı deniyor. Bulmacanın üç direği zarif metal taşıyıcılara, diskler ise Carrara mermerinden dokuz daire biçimli parçaya dönüşüyor ve kullanıcıya, dilediği şekli gerçekleştirmek kalıyor.
natura | 8
talian designer Moreno Ratti designed marble vases comprising parts in the form of Hanoi Towers. The puzzle, based on lining up discs of different sizes from the smallest to the largest using three posts, was developed by French mathematician Édouard Lucas in 1883. After 132 years, Ratti tries to carry this puzzle to design. The three posts of the puzzle are transformed into elegant metal pedestals, and discs into nine circular pieces from Carrara marble; leaving the user with the task of designing the form he or she wants.
I
haberler | news
Kullanım için Strüktür Structure for Use üney Koreli t a sar ımcı Jeonghwa Seo, alışılmadık biçimli bir oturma elemanlar ı kolek siyonu t a sar ladı. “Kullanım için Strük tür/Struc ture for Use” ismindeki kolek siyondaki oturma elemanlar ında farklı parç alar birbir ler i ile, alüminyum ya da pir inç bac aklar ahşap ya da ba zalt t ablalar la bir leş tir ilebiliyor ve böylece çok sayıda var ya s yon elde edilebiliyor. Seo, t a sar ımı için “insanlar ın, malzeme ve biçim gibi temeller in ötesinde t a sar ıma bakmalar ını amaçladım,” sözler ini kullanıyor. Kolek siyonda s trük türel es tetiği vurgulamak is tediğini söyleyen t a sar ımcı, hem farklı biçimler sayesinde yeni işlevler in or t aya çık t ığ ını hem de eklemlenme kurgusu ile mobilyalarda dengeyi vurguladığ ını belir tiyor. “Kullanım için Strük tür”de iki farklı t a ş malzeme, beş farklı ahşap malzeme ve üç farklı met al malzemeden oluşan parç alar, 15 farklı biçimde bir leş tir ilebiliyor.
G
natura | 10
T
he South Korean designer Jeonghwa Seo designed a lounge suite with an extraordinary form. The collection is called “Structure for Use” and many variations can be achieved in this lounge suit by attaching different parts with each other and aluminum or brass legs with wood or basalt platforms. Seo defines his design as following; “I aimed to make people look at the design beyond basis such as material and form,”. The designer wanted to emphasis the structural aesthetics and says that he underlined the balance in furniture with the articulation fiction besides bringing out new functions based on different forms. Two different stone materials, five different wooden materials and pieces consisting of three metal materials may be unified in 15 different forms in “Structure for Use”.
haberler | news
Alessi’nin obsidyen tasarımına Red Dot Ödülü Red Dot Award for Alessi’s obsidian design
P
hilippe Starck, Michael Graves, Massimilano & Doriana Fuksas, Aldo Rossi gibi isimlerin ardından, ünlü İtalyan mutfak gereçleri markası Alessi için bu kez mimar Mario Trimarchi masa başına geçti. Trimarchi’nin marka için tasarladığı “Ossidiana” espresso makinesi, Alessi’ye Mayıs ayında prestijli tasarım ödülü Red Dot’u kazandırdı. Ossidiana, mimarın diğer işleri gibi hatıralardan ve anlatılardan form buluyor. Sicilyalı mimarın tasarımına ismini veren volkanik obsidyen taşı, adada prehistorik zamanlardan beri eşya yapımında kullanılmakta olan bir malzeme. Ossidiana’da, geleneksel İtalyan espresso makinesinin tanıdık biçimi, obsidyenin keskin çizgileri ile yeniden yorumlanıyor.
natura | 12
fter names like Philippe Starck, Michael Graves, Massimilano&DorianaFuksas, Aldo Rossi, this time Architect Mario Trimarchi started working for the famous Italian kitchen equipment brand Alessi. The “Ossidiana” espresso machine designed by Trimarchi brought Alessi the prestigious Red Dot design award in may. Ossidiana is formed by the memories and narratives just like the architect’s other works. The volcanic obsidian stone after which the Sicilian architect called his design is used in production in the island since the prehistoric ages. In Ossidiana, the known form of the traditional Italian espresso machine is reinterpreted by the sharp lines of obsidian.
A
haberler | news
Volkanik tabaklar Vo l c a n i c p l a t e s
C
aterina Moretti ve Ana Saldañan’ın Meksikalı tasarım ofisi Peca, gri volkanik taş malzeme kullanarak bir tabak koleksiyonu hazırladı. “Lava” koleksiyonu, her biri ustalar tarafından el işçiliği ile yapılan, çeşitli büyüklüklerde dairesel ve eliptik tabaklardan oluşuyor. Tabakların işlenen ve işlenmeyen yarıları arasındaki gerilim, Lava’da yumuşak kıvrımları ile dengeleniyor. Peca, koleksiyonunun ilhamının “köklerine çağdaş bir sunumla yeniden ulaşmak isteği” olduğunu belirtiyor ve tasarımcı ile zanaatkârın birlikteliğinin önemine dikkat çekiyor.
aterina Moretti and Ana Saldañan’s Mexican design office Peca prepared a plate collection using gray volcanic stone. “Lava” collection comprises circular and elliptical plates of various sizes, all handmade by master craftsmen. The tension between the processed and unprocessed halves of the plates, are balanced with soft curves in Lava. Peca states that the inspiration for the collection is “the wish to re-reach its origins by a contemporary presentation” and draws attention to the significance of the union of the designer and the craftsman.
C
natura | 13
haberler | news
MINI’den “Fantastik Şehir Manzaraları” “Fantastic Urban Landscapes” from MINI
K
ült taşıt markası MINI, yeni elektrikli scooterlarını göz alıcı bir yerleştirme ile tanıttı. İspanyol tasarımcı Jaime Hayón’un mermer ve seramik malzemeden el işçiliği ile oluşturduğu mekân, MINI scooterlarının üretimindeki zanaatı vurguluyor. “Fantastik Şehir Manzaraları” (Fantastic Urban Landscapes) yerleştirmesi, tasarımcısının deyişi ile “Şehir Seyyahı” anlamına gelen “Citysurfer” isimli scooter serisini sergilerken şehir mobilitesine ve zanaat-teknoloji birlikteliğine gönderme yapıyor. Yerleştirme için 40 metre uzunluğunda ve üzeri altınla işlenmiş mermer bir masa ve el işçiliği ile üretilmiş seramik aydınlatmalar yaratıldı.
natura | 14
ult vehicle brand MINI introduced it s new elec tric scooters by an eye-sma shing installation. The space hand-created by Spanish designer Jaime Hayón out of marble and ceramic, stresses the craf t smanship in the manufac turing of MINI scooters. The installation “Fanta stic Urban Landscapes”, when displaying the scooter line named “Cit ysur fer”, makes references to urban mobilit y and the union of trade and technolog y. A 4 0 -meter-long gilded marble table and handcraf ted ceramic lighting fixtures were built for the installation.
C
haberler | news
natura | 15
haberler | news
Moooi’nin yeni ikonları Moooi’s new icons
P
arıltı ve mizahı bir araya getiren tasarımları ile on yılda halıdan aydınlatmaya ikonik ürünler yaratan Hollandalı Moooi, geçtiğimiz haftalarda 2015 koleksiyonunu tanıttı. Sallanan at “Arion”dan “Container” masaya, “Power Nap” oturmadan “Space-Frame” aydınlatmaya farklı işlev, malzeme ve üsluba sahip tasarımlardan oluşan koleksiyon, uluslararası ve disiplinler arası işbirliklerinin imzasını taşıyor. Koleksiyonun tanıtıldığı Milano’nun eski endüstriyel bölgesi Zona Tortona’daki Moooi mekânını, ekibin internet sitesinde üç boyutlu olarak ziyaret etmek de mümkün.
natura | 16
utch designer brand Moooi, who has created iconic products ranging from carpets to lighting in a decade, by his designs bringing together glitter and humour; promoted his 2015 collection in recent weeks. The collection made up of designs of differing functions, materials and styles from rocking horse “Arion” to “Container” table, from “Power Nap” seating to “Space-Frame” lighting; is a result of international and interdisciplinary collaboration. Moooi space at Milan’s old industrial area, Zona Tortona, where the collection was introduced, may also be visited in 3D on the team’s website.
D
haberler | news
Marcel Wanders tasarımı mermer “Bassotti” sehpaları, Moooi mizahını yansıtıyor. “Bassotti” coffee tables designed by Marcel Wanders reflect the Moooi’s sense of humour.
natura | 17
haberler | news
natura | 18
haberler | news
1 9 . Y Ü Z Y I L K A F E T E R YA S I N A ÇAĞDAŞ YORUM C O N T E M P O R A R Y I N T E R P R E TAT I O N O F 1 9 T H C E N T U R Y C A F E T E R I A
B
ask tasarımcı Jean Louis Iratzoki ve Belçikalı tasarımcı Sylvain Willenz’in imzasını taşıyan seri masalar, sehpalar, raf sistemleri ve duvar saatlerinden oluşuyor. Tasarımcılarının deyişi ile “19. yüzyıl kafeterya mobilyalarının bir yeniden yorumu” olan seri, son yılların popüler retro yorumlarına yeni bir bakış getiriyor. Farklı renklerde mermer ve metalin, ya da mermer ve kumaşın birlikteliğinden oluşan ürünler, malzemelerin yarattığı zıtlık hissi ile zarif bir estetik yaratıyor.
he series with the signatures of Basque designer Jean Louis Iratzoki and Belgian designer Sylvain Willenz comprises tables, coffee tables, shelf systems and clocks. The series, which is “a reinterpretation of 19th century cafeteria furniture”, in the words of its designers, brings a fresh perspective to the popular retro-interpretations of recent years. The products formed out of the union of different colors of marble and metal or marble and fabric exude a refined aesthetic look, thanks to the sentiment of contrast created by the materials.
T
natura | 19
haberler | news
K Â Ğ I T TA Ç E V R E C İ D E V R İ M : TA Ş TA N K Â Ğ I T O L U R M U ? E N V I R O N M E N TA L I S T R E V O L U T I O N I N P A P E R : PAPER OUT OF STONE
Y
urtdışından sonra Türkiye’de üretimine başlanan yeni bir kâğıt türü, ezberleri bozacağa benziyor. “Taş kâğıt”, hakikaten de taştan üretiliyor; toz haline kadar öğütülmüş atık kireçtaşının reçine ile karışımı, baskı yapılabilir ve su geçirmez bir kâğıt türü yaratıyor. Taş kâğıt hem su geçirmiyor hem de çevreci: Geleneksel kâğıt üretiminde hem su kaynakları, hem de ormanlar zarar görüyor; taş kâğıtta ise bu zararlar ortadan kalkıyor, üretiminde suya ihtiyaç duyulmuyor. Doğa dostu bir süreç izleniyor ve karbon emisyonu minimize ediliyor. Üstelik geri dönüştürülebiliyor; hatta güneş ışınlarına uzun süre maruz kaldığında kendi kendine çözünerek doğaya karışıyor. Peki, bu kâğıt nasıl üretiliyor? Bağlama maddesi olarak özel katkı maddeleri kullanılan taş kâğıt, kalsiyum karbonat, CaCO3’ın toz halinden imal ediliyor. Taş ocaklarından toplanan atık malzeme toz haline kadar öğütülüyor ve toksik olmayan bir reçine ilavesiyle bu malzeme baskı yapılabilir bir malzeme haline dönüşüyor. Taş kâğıt, bu üretim sürecinin ardından su geçirmez yüzey, yırtılmaya dirençli ve ekonomik bir malzeme olarak defter, kitap ve birçok üründe kullanılıyor. Taş kâğıt, odun hamuru veya polipropilenden imal edilen sentetik kâğıtlara karşı çevreci ve ekonomik bir alternatif olarak ilgiyi hak ediyor.
natura | 20
new type of paper started to be produced in Turkey after other countries seems to be a cliche breaker. “Stone paper” is truly manufactured from stone; mixture of resin with pulverized waste limestone gives rise to a printable and waterproof type of paper. Stone paper is not only waterproof but is environmentally friendly: In the traditional production of paper, both water resources and also forests are harmed. In stone paper, on the other hand, there is no such harm, with no need for water in production. A nature-friendly process is pursued and carbon emission is minimized. It is recylable to boot. In fact, when exposed to run rays for a long time, it self-disintegrates, going back to nature. Well, how is this paper produced? Stone paper, in which special additives are used as binder, is made of the powder state of calcium carbonate, CaCO3. Waste collected from quarries is pulverized, then with the addition of a non-toxic resin, it turns into a printable material. After this production process, as a waterproof tear-resistant and economical material, stone paper is ready to be used for notebooks, books and many others. Stone paper deserves interest as an environmentalist and economical alternative to synthetic paper made of pulp or polypropylene.
A
haberler | news
natura | 21
haberler | news
MARDİN BİENALİ GERÇEKLEŞTİ MARDIN BIENNIAL TOOK PLACE
M
ardin Sinema Derneği tarafından düzenlenen, Ekim 2014’de ertelenen 3. Mardin Bienali 15 Mayıs-15 Haziran tarihleri arasında gerçekleşti.
T
he 3rd Mardin Biennial organized by Mardin Cinema Association, which was postponed on October 2014, took place between May 15 and June 15.
Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Mardin Bienali’nin kavramsal çerçevesi Ali Artun’a referansla oluşturuldu. “Mitolojiler” başlığı altında teması belirlenen 3. Mardin Bienali’nin önemli özelliği, bu yıl herhangi bir küratörün tayin edilmemesi, onun yerine geniş bir kadroyla Mardinlilerin de etkin rol oynayarak yapılmış olması.
The conceptual framework of the 3rd Mardin Biennial was generated with reference to Ali Artun. The important feature of the 3rd Mardin Biennial with the theme “Mythologies” is that; there was no curator appointed this year but instead, Mardin residents took part in the organization with a broad population of participants.
Mardin, Mısır’dan Hindistan’a kadar uzanan antik uygarlıklar coğrafyasının merkezinde kurulu. Yüzyıllardır beslenmiş olduğu sembolik dünyanın, ikonlar ve mitler evreninin, sanat ve edebiyatın izlerini koruyor. Bu izler Mardin’in etnografik ve mimari mirası kadar, Mardinlilerin gündelik hayatında, bu hayatın yaşandığı mekânlarda da sürüyor. Evlerde, dükkânlarda, atölyelerde birikmiş olan tılsımlar, muskalar, ikonlar, ziynetler, giysiler, kitaplar, resimler, fotoğraflar, kap-kacak, bardak-tabak, halı-kilim vb. nesneler Mardin’in bir tür nadireler kabinesini oluşturuyor. Kent, bu anlamda her nesnenin birbiriyle gizemli ilişkiler kurduğu, dile gelmeyen mitler yazdığı özel “müze”lerden oluşuyor. Bu müzelerde antikalarla sıradan eşyalar ve bunların işaret ettiği farklı zamanlar birbirlerini anlamlandırıyor. Bu tür hayal dünyalarına, bir bıçak bileycisinin tezgâhında da, bir bakırcıda da, güvercincide de, kilisede de ve evlerin derinliklerinde de rastlanabiliyor.
Mardin is established at the center of the antique civilizations geography extending from Egypt to India. It has preserved the traces of the world of symbols, the universe of icons and myths, art and literature, by which it has been nurtured over centuries. These traces have survived not only in the ethnog raphic and architectural heritage of Mardin but also in the day-to-day lives of people of Mardin and at the sites these lives are lived in. Accummulated in homes, stores and workshops; charms, talismans, icons, jewelry, garments, books, pictures, photographs, pots and pans, glasses and plates, carpets, rugs and other objects form a type of rare artifacts closet of Mardin. In this context, the city is made up of private museums in which all artifacts set up mysterious relationships with each other, writing inarticulated myths. In these museums; antiques, ordinary objects and different times pointed at by these, give meanings to each other. These types of worlds of imagination may be seen in the bench of a knife sharpener, a coppersmith, the pigeon vendor or a church and the depts of homes.
3. Mardin Bienali, büyüsü bozulmuş nadireler kabinesini yeniden şiirselleştirmeyi öneriyor. Sanatçıları onların hafızasını keşfetmeye, mitolojisini yazmaya çağırıyor. Dolayısıyla bienal mekânları organik bir biçimde, bir anlamda hayatların şiirselleştiği, tümel ve tikel mitoljilerin kurulduğu bir anlamı işaret ediyor. 3. Mardin Bienali’nde, kolektif bir anlayışla yapılacak organizasyon aralarında Döne Otyam, Ferhat Özgür, Fırat Arapoğlu, Mehmet Baran, Sait Tunç, Mesut Alp, Fikret Atay, Hakan Irmak, Ferhat Satıcı, Hülya Özdemir, Claudia Segura Campins,Canan Budak, Can Bulgu’nun da bulunduğu, katkı sunmak isteyen geniş bir gönüllü grup tarafından düzenlendi. Bienal bir küratörün, pek de tanımadığı bir yerde, hem serginin ne olacağına hem kimi nasıl sergileyeceğine tek başına hükmettiği egemen bienal modelini sorgulayan karşı bir alternatif
natura | 22
The 3rd Mardin Biennial proposes to re-poeticize this rare artifacts closet, the magic of which has gone. It invites artists to discover their memory and put their mythology in writing. Therefore, biennial sites point to a meaning where lives are somewhat poeticized, and plural and singular mythologies are established. The chain of events to take place in the 3rd Mardin Biennial in a collective perspective was organized by a broad group of volunteers wishing to contribute; including Döne Otyam, Ferhat Özgür, Fırat Arapoğlu, Mehmet Baran, Sait Tunç, Mesut Alp, Fikret Atay, Hakan Irmak, Ferhat Satıcı, Hülya Özdemir, Claudia Segura Campins, Canan Budak and Can Bulgu. The biennial proposes a counter-alternative to the ruling biennial model where a curator singlehandedly decides on not only
haberler | news
öneriyor. Kültürel bir atmosferin bir sergi dekoruna indirgenmesine, yerli halkın onlara dayatılan bir sergiyle aidiyetlerinin kurulmasına, yani Mardin’in otokrat bir küratöryel tasarımla markalandırılmasına karşı çıkıyor. Doğal olarak sergilenecek işlerin hepsi Mardin ve bienalin temasını oluşturan “mitolojiler”le ilgili. Ayrıca bienalin bir Mardin şöleni gibi, işbirliğinin temel alındığı bir zeminde yaşanması kurgulandı. Mor Efrem Manastırı, Alman Karargahı, Keldani Kilisesi, Mardin Müzesi, Videoist , Açık Hava Sineması (Cun Cinema), Mardin Çarşısı gibi mekânlarda gerçekleşen bienalin sanatçıları ise şu isimler: Ahmet Elhan, Aikaterini Gegisian, Alban Muja, Ani Setyan, Antonio Cosentino, Aysel Alver, Babak Kazemi, Canan Budak, Claire Hooper, David Blandy, Deniz Aktaş, Dilan Bozyel, Dilara Akay, Eda Gecikmez, Elena Bajo, Erick Beltrán, Ethem Erkan, Evrim Kavcar, Fani Zguro, Fırat Engin, Gabi Yerli, Hakan Kırdar, Halil Altındere, Haris Epaminonda, Iratxe Jaio & Klaas Van Gorkum, Işıl Eğrikavuk-Jozef Erçevik Amado, İbrahim Ayhan, Iman Issa, Isabel Rocamora, Juan Del Gado, Khaled Hafez, Krassimir Terziev, Lena Von Lapschina, Mehtap Baydu, Melih Apa, Mesut Alp, Metin Ezilmez, Miquel Garcia, Mike Berg, Murat Akagündüz, Murat Germen, Mürüvvet Türkyılmaz, Nadi Güler, Necla Rüzgar, Nezir Akkul, Nooshin Farhid, Oriol Vilanova, Özlem Günyol-Mustafa Kunt, Pedro Torres, Romain Kronenberg, Sait Tunç, Stuart Brisley, Şefik Özcan, Thierry Payet, Ursula Mayer, Yavuz Tanyeli ve Yaygara.
what the display will be, but also who will be displayed how, at perhaps an unfamiliar location. It defies the reduction of a cultural atmosphere to be reduced to exhibition props, attributing affiliations to the locals with an exhibition forced down through their throats; that is, branding of Mardin by an autocratic curatorial design. The entirety of the works to be on exhibit naturally involve the Mardin and “mythologies”, forming the theme of the biennial. Also it is envisioned that the biennial will be experienced on a platform based on collaboration as a Mardin festival. Mor Efrem Monastery, German Headquarters, Keldani Church, Mardin Museum, Videoist , Outdoor Cinema (Cun Cinema) and Mardin Marketplace are among the locations of the Biennial where the following artists will be featured: Ahmet Elhan, Aikaterini Gegisian, Alban Muja, Ani Setyan, Antonio Cosentino, Aysel Alver, Babak Kazemi, Canan Budak, Claire Hooper, David Blandy, Deniz Aktaş, Dilan Bozyel, Dilara Akay, Eda Gecikmez, Elena Bajo, Erick Beltrán, Ethem Erkan, Evrim Kavcar, Fani Zguro, Fırat Engin, Gabi Yerli, Hakan Kırdar, Halil Altındere, Haris Epaminonda, Iratxe Jaio & Klaas Van Gorkum, Işıl Eğrikavuk-Jozef Erçevik Amado, İbrahim Ayhan, Iman Issa, Isabel Rocamora, Juan Del Gado, Khaled Hafez, Krassimir Terziev, Lena Von Lapschina, Mehtap Baydu, Melih Apa, Mesut Alp, Metin Ezilmez, Miquel Garcia, Mike Berg, Murat Akagündüz, Murat Germen, Mürüvvet Türkyılmaz, Nadi Güler, Necla Rüzgar, Nezir Akkul, Nooshin Farhid, Oriol Vilanova, Özlem Günyol-Mustafa Kunt, Pedro Torres, Romain Kronenberg, Sait Tunç, Stuart Brisley, Şefik Özcan, Thierry Payet, Ursula Mayer, Yavuz Tanyeli and Yaygara.
natura | 23
haberler | news
“İZ-SİZ” MİMARLIK ARCHITECTURE WITH-OUT TRACE
D
asarım Vakfı, 21 Mayıs 2015 tarihinde, Özlem Yalım Özkaraoğlu moderatörlüğünde, Nevzat Sayın ve Timur Ersen’in konuşmacı olarak katıldığı “İz-siz Mimarlık” paneli ile mimarlık ve tasarım dünyasını bir araya getirdi. Koleksiyon Tarabya Kampüsü’nde gerçekleşen panelde, mimarlık üretimini günümüz koşullarına adapte edebilmek adına yerel ve modern üretim süreçleri tartışıldı.
esign Foundation brought together the community of architecture and design with “Architecture With-Out Trace” panel moderated by Özlem Yalım Özkaraoğlu, where Nevzat Sayın and Timur Ersen were speakers, on May 21, 2015. The local and modern production processes were debated at the panel held at Koleksiyon Tarabya Campus for adapting architectural production to present conditions.
Panelin kavramsal çerçevesine göre endüstrileşme süreci ile yerel kimliğini kaybeden mimari, endüstriye çabuk tüketilen malzemeler sunan bir meslek olarak dönüşüm içerisine girdi. Gelenek, iklim ve coğrafya unsurları bertaraf edilerek gerçekleştirilen üretim, Türkiye ve dünyanın her yerinde gördüğümüz, birbirine benzer yapı tiplerini doğurdu. Bunun gibi yapılar, peyzajı, kültürü, geleneği yok eden, gelecek nesile ve kent hafızasına bir şey bırakmayan, silen/ yok eden örnekler olmaktan öteye gidemiyor.
According to the conceptual framework of the panel; architecture, losing its identity by the industrialization process, went into a transformation as a profession offering rapidly consumed materials. The production realized by disposing of the elements of tradition, climate and geography; gave birth to all similar types of buildings we see in Turkey and all over the world. These types of buildings are no more than being examples destroying landscape, culture and tradition, which leave nothing for the future generations and erasing/destroying urban memory. Setting out from this point; Design Foundation, with “Architecture With-Out Trace” panel, invited the architectural community to look for the present equivalent of the concept of architecture which focuses its production on the concepts of landscape, culture, geography and “location”.
T
Bu noktadan yola çıkan Tasarım Vakfı, “İz-siz Mimarlık” paneli ile mimarlık dünyasını, peyzaj, kültür, coğrafya ve “yer” kavramlarını üretimin odak noktasına alan mimari anlayışın bugünkü karşılığını aramaya davet etti. Moderatör Özlem Yalım Özkaraoğlu, panel başlangıcında son yıllarda kentleşme özelinde hepimizi etkileyen kentsel dönüşüm konusunu gündeme getirerek, İstanbul olarak şantiye halinde ve izimizi artık süremediğimiz bir noktada olduğumuzu ifade etti. Buradan hareketle “Her şey hızla yıkılıyor ve yerine yenileri yapılıyor. Yeni yapılanların çok azı daha iyi. Keşke bozulmasaydı, keşke değişmeseydi, yerine yenisi yapılmasaydı derken buluyorum kendimi,” sözleri ile konuşmasına başlayan Nevzat Sayın, sunumunda “gelenekle bugünkü dünyanın verilerini yeni yerlere taşıyabilme” adına Türkiye’den sekiz adet örneğe yer verdi.
natura | 24
Moderator Özlem Yalım Özkaraoğlu, at the start of the panel, noting that as Istanbul we are basically a construction site at a point we cannot pursue its trail any more, addressed the subject of urban transformation which has been affecting all of us in recent years in terms of urbanization. Nevzat Sayın, who started saying “Everything is demolished and rebuilt rapidly. Very few of the new ones are better. I find myself saying wish it wasn’t brought down, wish it remained unchanged and rebuilt; in his presentation, cited eight examples from Turkey in the name of “carrying today’s data to new sites through tradition”.
haberler | news
Yerel malzemeye dair etik ve estetik kaygılar ve yerel üretim teknikleri ile “Sıkıştırılmış Toprak Mimarlığı” konusunda uluslararası ölçekte çalışmalarına devam eden mimar Timur Ersen ise konuşmasına, deneyimlerinin çıkış noktasının aslında endüstrileşme sürecine bir tepki olduğundan bahsederek başladı. “Öncelikle, bir adım, hatta birçok adım geriye gidersek, bu gezegen yaklaşık 4,6 milyar yıla dayanıyor. Endüstrileşme sürecini analiz edip, iyi yorumlamamız gerekiyor ki, her şeyi yıkmadan, geriye, köklerimize dönebilelim,” diyen Ersen, insanoğlu var olduğundan beri, toprak ve taş kullanarak yapı yapma eyleminde bulunduğunu ama endüstrileşme ile bu geleneğin kalkamaya başladığını söyledi. Ersen, 2012 yılında mimarlık eğitimini bitirdiği dönemden bu yana, Martin Rauch, Herzog de Meuron gibi ustalarla, sahada edindiği deneyimlerden örnekler sundu.
Architect Timur Ersen, working on “Rammed Earth Architecture” in an international scale with ethical and aesthetical concerns for local material and local production, started his speech, mentioning that actually the starting point of his experiences is a reaction to the process of industrialization. Ersen, who said “First of all, going back one step or even many more steps, this planet dates back to some 4.6 billion years. We have to analyze the process of industrialization and interpret it correctly so that we can go back to our roots without tearing down everything”, added that “The human beings endeavored to build using earth and stone since its existence but this tradition started to disappear with industrialization”. Ersen presented examples of experiences he acquired in the field, alongside of masters like Martin Rauch and Herzog de Meuron since 2012, when he completed his architecture studies.
Mimarlık için yer, coğrafya kavramı, yerellik söz konusu iken, bugün bunları ortaya çıkaran örneklerin sorgulanması gerekiyor. Bu panel ile mimarlığın bir pratik olarak ne olduğunu hatırlamamız gerektiğini vurgulayan Tasarım Vakfı yaşatmaya, duyurmaya ve paylaşmaya devam edeceğini belirtiyor.
For architecture, in addressing place, the concept of geography and locality the examples which feature these should be analyzed today. Design foundation, which stressed that we have to remember what architecture is as a practice with this panel, states that it will continue keeping alive, promoting and sharing.
natura | 25
haberler | news
2A ASIA MİMARLIK ÖDÜLÜ 2A ASIA ARCHITECTURE AWARD 2A Magazine tarafından her yıl düzenlenen 2A Asia Architecture Award’ın bu yılki teması Asya’da çağdaş mimarlık. Ödüle başvurular 15 Temmuz tarihleri arasında yapılabilir. İnsanlığa ve yapılı çevreye katkı sunan inşa edilmiş projelerin ödüllendirileceği programın başvuru kriterleri şöyle; •Tasarım başarısı, •Mühendislik başarılarını içeren teknik gelişim ve malzemelerin inovatif kullanımı, •Yer duygusunun, ekolojik ve çevresel sürdürülebilirliğin, kültürel kimliğin projeye yansıması, •Projenin sosyal sorumluluğu, toplum ile kent bağlantısı, •Projenin ekonomik şartlarının etkisi, Başvurular için kategoriler şu şekilde sıralanıyor; •Konut (A-Konut B- Yerleşim) Residential (A/House, B/ Housing) •Satış mağazası, •Ticari, •Kamusal (Spor alanları, stadyumlar, eğitim yapıları, kütüphaneler, sinemalar, karma kullanım, oteller, hastaneler, ulaşım projeleri), •Kentsel tasarım ve peyzaj, •Eski ve yeni (Yenileme ve iç mekân tasarımı), This year, the theme of 2A Asia Architecture Award, organized each year by 2A Magazine, is comtemporary architecture in Asia. Entries for the award may be made until July 15. Eligibility criteria for the program where projects constructed contributed to humanity and built-up environment, are as follows: •Innovative usage of technical advances and materials involving engineering accomplishments, •Reflection on the project of locale sentiment, ecological and environmental sustainability and cultural identity, •Social responsibility of the project, the relationship of city with society, •Impact of the economic conditions of the project, Categories for entries are as follows; •Residential (A/House, B/Housing), •Sales outlet, •Commercial, •Public (Sporting fields, stadiums, school buildings, libraries, theaters, mixed use, hotels, hospitals, transportation), •City planning and landscaping, •Old and new (Renovation and interior design),
natura | 26
ARCHDESIGN ‘15 Doğu Akdeniz Ak ademik Ar a ş t ır mala r Mer ke zi (DAK A M) t a r afında n düzenlenen Arc hdesign ‘15, 6 - 8 Temmuz t a rihleri a r asında Ce zayir Konfer a ns Salonu’nda gerçekleşe cek . Archdesign ‘15 konferansının ana tema sı t a sar ım metodolojiler i ve güncel trendler olup; for m, dijit a l teknolojiler, temsil, yap ı, kent sel bağ la m, yerellik gibi pek çok a lt ba şlığa sahip. Kat ılımc ılar ın bildir iler i, yet kin akademis yenlerden oluş an bir bilim kur ulu t araf ından değer lendir ilecek ve kabul edilen bildir iler, ISB N numara lı konferans kit ab ında ba sılac ak. A r c h d e sig n ’15 o rg a nize d by E a s t e r n M e dit e r r a n e a n Ac ad e mic R e s e a r c h Ce nt e r (DA K A M) will b e h e ld f r o m July 6 t o 8 at A lg e r ia Co nf e r e n c e H a ll. T h e ma in t h e m e of A rc h d e s ig n ’15 is d e s ig n m et ho d o l og i e s a n d c ur rent t ren ds; t h ere a re ma ny sub -to p i c s l ike fo r m, dig it a l t e c hno l og i e s , rep re s ent at i o n, c o ns t r u c t i o n, ur b a n c o nt ex t a n d l o c a ln e s s . T h e p a p er s of p a r t i c ip a nt s wi l l b e eva luat e d by a s c i en c e co mm i t t e co mp r is ing co mp et ent s ac ad e m i c ia ns wi t h adm i t t e d p a p e r s p ub l is h e d in a co nferen c e b o o kl et wi t h a n IS B N numb er.
haberler | news
MEKÂN VE DESEN ÜZERİNE BİR SERGİ
AN EXHIBITION ON SPACE AND PAT TERN
Ar ter, 15 Mayıs–2 Ağustos tarihleri arasında “Spaceliner” başlıklı grup sergisini sunuyor. Küratörlüğünü Barbara Heinrich’in üstlendiği “Spaceliner”, çağda ş desen üretiminin içerdiği biçimsel çeşitliliği sergilemeyi amaçlıyor. 17 sanatçının yer aldığı sergide, desen ve mekân arasındaki ilişkiyi ara ştıran işlere yer veriliyor. Peter Anders, Sandra Boeschenstein, Pip Culber t, İnci Eviner, Monika Grzymala, Nic Hess, Gözde İlkin, Harr y Kramer, Pauline Kraneis, Hans Peter Kuhn, Zilla Leutenegger, Pia Linz,Christiane Löhr, Ulrike Mohr, Jong Oh, Nadja Schöllhammer ve Heike Weber’in katıldığı “Spaceliner”, çizgi ve desenin yüzeyden özgürleşip mekânsalla şmasına ilişkin farklı yöntem ve yakla şımları örneklendiriyor.
BORNOVA BELEDİYE BİNASI VE ÇEVRESİ MİMARİ PROJE YARIŞMASI BORNOVA CITY HALL AND ITS NEIGHBOURHOOD ARCHITECTURAL DESIGN COMPETITION
2 Ağustos’a kadar izlenebilecek sergide Ar ter’in mimari/fiziksel mekânı, üretilen imgeler için bir “sınır” işlevi görüyor. Böylelikle, duvarları, yerleri ve pencereleri tanımlayan çizgiler sergide yer alan işlerde yankılanırken, işler de kendi yankılarını sergilendikleri mekânda buluyorlar. “Spaceliner”daki işlerin üretiminde kullanılan malzemelerin ve tekniklerin çeşitliliği, desen üretiminin çok yönlü niteliğinin altını çiziyor. Ar ter presents its group show entitled “Spaceliner” from May 15 to August 2. Spaceliner, curated by Barbara Heinrich, has its objec tive as exhibiting the formal diversity the contemporar y pattern produc tion involves. The show, featuring 17 ar tists, accomodates works examining the relationship between pattern and space. Spaceliner, which has Peter Anders, Sandra Boeschenstein, Pip Culber t, İnci Eviner, Monika Grzymala, Nic Hess, Gözde İlkin, Harr y Kramer, Pauline Kraneis, Hans Peter Kuhn, Zilla Leutenegger, Pia Linz,Christiane Löhr, Ulrike Mohr, Jong Oh, Nadja Schöllhammer and Heike Weber as par ticipants, gives samples of dif ferent techniques and approaches where line and pattern are liberated from the sur face, becoming spatial. In the exhibition, which may be viewed until August 2nd, Ar ter’s architec tural/ physical space, ser ves as a “boundar y” for produced images. Hence, as the lines defining the walls, floors and windows are reflec ted in the works in the exhibition,e while the works themselves find their reflec tions in the space they are displayed in. The diversity of materials and techniques employed in the creation of the works in Spaceliner underscores the multi-aspec t quality of pattern generation.
Hans Peter Kuhn “noktalı çizgi üzerinden kesiniz… ”/”cut along the dotted line…” Arter, 2015. Fotoğraf/Photograph: Murat Germen
Bornova Belediyesi tarafından düzenlenen yarışmaya katılım için son tarih 8 Eylül. Yarışmanın konusu, İzmir’in Bornova ilçesinde yer alacak Bornova Belediye Binası ile çevresinin tasarlanmasıdır. Mimari tasarım yapılırken, ekonomik, özgün ve nitelikli mimari yakla şımların, işlevsel ve yenilikçi çözümlerin öne çıkarılması; doğaya saygılı, sürdürülebilir, çağda ş bir çevre ve mimari anlayışı or taya koyan proje ve müelliflerin belirlenmesi; güzel sanatların teşviki; ilgili mesleklerin gelişmesi; mesleki etik değerlerin pekişmesi ve katılımcıların uluslararası rekabet gücü ka zanmalarına uygun or tamın sağlanması amaçlanmaktadır. 4 Temmuz tarihinde yer görme gezisi yapılacak olan yarışmaya son soru sorma tarihi 12 Temmuz. Asıl jüri üyeleri ise Doç. Dr. Hikmet Gökmen, Cem İlhan, Prof. Dr. Sevil Sarıyıldız, Özcan Uygur ve Prof. Dr. Ömer Zafer Alku. Deadline for entering the competition organized by Bornova Municipalit y is September 8. The subjec t of the competition is the designing of Bornova City Hall and its surroundings in Izmir’s Bornova distric t. What is sought from the architec tural design is emphasis on economical, original and high quality architec tural approaches and func tional and innovative solutions; identification of designs and authors who reveal an architec tural concept for a nature respec ting sustainable contemporar y environment; encouragement of fine ar ts; development of applicable professions; reinforcement of professional ethical values; and provision of an environment allowing the par ticipants to become internationally competitive. The inquir y deadline about the competition, for which a field trip will be taken on July 4, is July 12. Principal jur y mambers are Assoc. Prof. Dr. Hikmet Gökmen, Cem İlhan, Prof. Dr. Sevil Sarıyıldız, Özcan Uygur and Prof. Dr. Ömer Zafer Alku.
natura | 27
haberler | news
OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA FOTOĞRAF SERGİSİ PHOTOGRAPHY IN OTTOMAN EMPIRE EXHIBITION A N A M E D’i n ye n i s e rg i s i “C a m e r a O tt o m a na” Osmanlı İmpa rator luğ u’nda m o d e r n i t e n i n f ot o ğr af l a o l a n i l i ş k i s i n e o d a k l a n ı yo r. S e rg i d e Ö m e r M . Ko ç Ko l e k s i yo nu’nu n ya n ı s ı r a f a r k l ı a r ş i v ve ko l e k s i yo n l a rda n d e r l e n e n f ot oğ r af, a l b ü m, o b j e, yay ı n ve b e lg e l e r i b i r a r aya g e t i r i l i yo r. F ot o ğ r af t e k n o l o j i s i n i n İm p a r at o r l u k ’ t a g e l i ş i m i ve ku l l a n ı m a l a n l a r ı n ı d a i n c e l eye n s e rg i n i n kü r at ö r l üğ ü nü Z ey n e p Çe l i k , E d h e m E l d e m ve B a hat t i n Ö z t u n c ay ü s t l e n i yo r. 18 4 0 ’l a r da k i m ü t e va z ı d e n e m e l e rd e n s o n r a 18 6 0 ’l a rda d e v l e t ve e l i t l e r t a r af ı n d a n b e n i m s e n m eye b a ş l aya n f ot oğ r af ç ı l ı ğ ı e l e a l d ı k t a n s o n r a I I . A b dü l ha m i d d ö n e m i n d e (18 76 -19 0 9) i y i c e yayg ı n l a ş a n f ot oğ r af t u t ku s u nu e l e a l a n s e rg i d e, 19 14 y ı l ı na k a d a r i m p a r at o r l u k t a ve dü nya d a f ot o ğ r af ç ı l ı k a l a n ı n d a g e rç e k l e ş e n g e l i ş m e l e r p a r a l e l o l a r a k s u n u l u yo r. B u k a p s a m da d ev l e t da i r e l e r i, m a d e n o c a k l a r ı , ha s t a n e l e r g i b i ku r u m l a r ı n f ot o ğ r af l a r ı n ı n ya n ı s ı r a s o k a k t a n m a n z a r al a r, s u ç l u f ot oğ r af l a r ı ve p o r t r e l e r d e ye r a l ı yo r. “C a m e r a O t t o m a n a” s e r g i s i 19 A ğ u s t o s t a r i h i n e k a d a r Ko ç Ü n i ve r s i t e s i A n a d o l u M e d e n i ye t l e r i A r a ş t ı rm a M e r ke z i ’n d e ( A N A M E D) g e z il e b ili r. Koç University Anatolian Civilizations Research Center’s (ANAMED) new exhibition “Camera Ottomana” focuses on the relationship of modernism with photography in the Ottoman Empire. The exhibition features photographs, albums, objects, publications and documents compiled, in addition to Ömer M. Koç Collection, from various archives and collections. Zeynep Çelik, Edhem Eldem and Bahattin Öztuncay are the curators of the show, also analyzing the development and uses of the photography technology in the Empire. The exhibition, which after addressing photography which started to be adopted by the state and the elite in 1860s after the humble trials in 1840s, looks at the passion of photography which became totally widespread in Abdülhamid II period (1876-1909) and presents the advances taking place in photography in the Empire and the world until 1914 in parallel fashion. Besides the photographs of government buildings, mining quarries and hospitals; scenes of ordinary people on the road, photographs of criminals and por traits are on display. “Camera Ottomana” exhibition may be visited until August 19th at Koç University Anatolian Civilizations Re search Center (ANA ME D). natura | 28
İSTANBUL CAZ IŞIKLARIYLA PARLAYACAK ISTANBUL TO GLOW WITH LIGHTS OF JAZZ İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen İstanbul Caz Festivali’nin 22.’si, 27 Haziran–15 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştiriliyor. 15’i aşkın farklı mekânda 250’den fazla yerli ve yabancı sanatçı ile 35’in üzerinde konser sunduğu programıyla bu yaz da İstanbul caz ışıklarıyla aydınlanacak. Gelenekselleşen konser mekânlarının yanı sıra festival, müziği tüm kente yayarak takipçilerini şehrin farklı köşelerinde buluşturacak. Joan Baez, Jools Holland, Marcus Miller, Melody Gardot ve Tigran Hamasyan gibi folk, blues ve cazın farklı seslerini ağırlayacak. Bu yıl festivale ev sahipliği yapacak mekânlar arasında Almanya Sefareti Tarabya Yazlık Rezidansı, Avusturya Başkonsolosluğu/Avusturya Kültür Ofisi Bahçesi, Aya İrini Müzesi, Cemal Reşit Rey Konser Salonu, Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi, ENKA Eşref Denizhan Açık Hava Tiyatrosu, Fenerbahçe Parkı ve Fenerbahçe Khalkedon, Feriye Lokantası, İstanbul Erkek Lisesi, KüçükÇiftlik Park, Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi, Sepetçiler Kasrı ve Salon İKSV yer alıyor. Festival kapsamında gerçekleştirilecek ücretsiz etkinliklerle İstanbul’da caz havası parklar ve sokaklara da taşınacak. Ücretsiz “Parklarda Caz”lı Fenerbahçe Parkı’ndan, “Gece Gezmesi”yle Kadıköy’e, şehrin açık hava mekânları cazın enerji yüklü notalarıyla dolacak. The 22nd one of the Istanbul Jazz Festival, organized by Istanbul Culture Art Foundation (IKSV), will take place between June 27 and July 15. Istanbul will be lit by jazz lights once again this summer, thanks to the program where more than 250 local and foreign performers will give more than 35 concerts in 15 or more different locations. Besides the traditionalized concert venues, the festival will spread music all over town, allowing its followers to meet on different corners of the city. The festival will host different sounds of folk, blues and jazz; featuring Joan Baez, Jools Holland, Marcus Miller, Melody Gardot and Tigran Hamasyan. Among the venues to host this year are German Embassy Tarabya Summer Residence, Austrian Chief Consulate/Austrian Culture Office Garden, Saint Irini Museum, Cemal Reşit Rey Concert Hall, Cemil Topuzlu Outdoor Stage, ENKA Eşref Denizhan Outdoor Theater, Fenerbahçe Park and Fenerbahçe Khalkedon, Feriye Restaurant, Istanbul High School, KüçükÇiftlik Park, Sabancı University Sakıp Sabancı Museum, Sepetçiler Summer Palace and Salon IKSV. The atmosphere of jazz will be taken to parks and roads as well in Istanbul with the free events to be held on the occasion of the festival. The outdoor spaces of the town will be filled with the energy charged notes of jazz Fenerbahçe Park with “Jazz in Parks” and Kadıköy with “Night Walk”, which of course are free.
haberler | news
KENT DÜŞLERİ 9: ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ ALANLARI DEĞERLENDİRME PROJESİ ULUSLARARASI FİKİR YARIŞMASI
URBAN DREAMS 9: INTERNATIONAL IDEAS COMPETITION FOR ATATÜRK FOREST FARM SITES UTILIZATION PROJECTS
Mimarlar Odası Ankara Şubesi tarafından ilan edilen fikir projesi yarışmasına son katılım tarihi 14 Ağustos. Yarışmada Atatürk Orman Çiftliği alanlarının korunarak, onarılarak yeniden işlevlendirilmesi amacıyla fikir projelerinin elde edilmesi amaçlanıyor. Yarışma şartnamesince, Atatürk Orman Çiftliği alanlarına dair düzenlenen Kent Düşleri Yarışması ile; • Taşıdığı kültürel ve doğal değerlerle, Ankara kentinde mekânsal ve çevresel olarak özellikli olan yapı ve alanları içerisinde barındıran Atatürk Orman Çiftliği’nin kente kazandırılması ve tahribatlarının onarılmasına yönelik alternatif önermelerin fikri boyutta oluşturulması, kültürel peyzaj değeri taşıyan alanın evrensel bir miras olarak değerlendirilerek yeniden biçimlendirilmesi, • Yarışmaya açılacak alanların yeniden kullanılarak değerlendirilmesi için kamuoyu oluşturulması, • Ulusal ölçekten evrensel ölçeğe uzanan geniş yelpaze ile, tüm aktörlerin Atatürk Orman Çiftliği’ne yönelik alternatif proje oluşturma süreçlerine katılımlarının sağlanması, • Mekânların fiziksel dönüşümlerinin sosyal yaşama ve kente olan etkilerinin açığa çıkartılması, • Atatürk Orman Çiftliği’nin tahribatına karşı verilen mücadele sürecinin evrensel boyuta taşınması, • Atatürk Orman Çiftliğine ilişkin kültürler arası bir etkileşim yaratılması, • Her şeyin yaralarının sarılabileceğini, umudun bitmediğinin göstergesi olarak Atatürk Orman Çiftliği’nin yeniden özgürleşme projesi haline gelmesi amaçlanmaktadır. Yarışmanın asıl jüri üyeleri ise Dr. Kumru Arapkirlioğlu, Prof. Dr. Oya Atalay Frank, Müfit Bayram, Cengiz Bektaş, Prof. Dr. Güven Bilsel, Prof. Dr. Ali Cengizkan, Prof. Dr. Dania Gonzalez Couret, Prof. Dr. Clemens Deilmann, Ali Hakkan, Doç. Dr. Duygu Kaçar, Redife Kolçak ve Dr. Ege Yıldırım. The deadline for participation in the ideas competition project posted by Architects Association Ankara Branch is August 14. The competition seeks to compile idea projects for the purpose of conservation, rehabilitation and re-funtionalization of Atatürk Forest Farm sites. The context specification states that the following is sought to be accomplished by the Urban Dreams Competition organized for Atatürk Forest Farm sites. •Creation in ideological dimension of alternative propositions for allowing the city to make use of Atatürk Forest Farm, which accommodates buildings and grounds with spatial and environmental qualities in the city of Ankara due to its cultural and natural assets, and remedying of any destruction, utilization and re-shaping as a universal heritage of the site which bears cultural landscape value. •Generation of public opinion for re-utilization of sites to be opened to contest. •In a broad spectrum, extending from the national to the universal scale, ensuring that all players participate in the process of alternative projects for Atatürk Forest Farm. •Unearthing of the impact on social living and the city, of the physical transformation of spaces. •Carrying the fight against the destruction of Atatürk Forest Farm to a universal dimension. •Creation of an inter-cultural interaction on Atatürk Forest Farm. •To turn Atatürk Forest Farm into a re-gaining of freedom project as an indication that any wounds may be healed, that hope is eternal. Principal jury members of the contest are Dr. Kumru Arapkirlioğlu, Prof. Dr. Oya Atalay Frank, Müfit Bayram, Cengiz Bektaş, Prof. Dr. Güven Bilsel, Prof. Dr. Ali Cengizkan, Prof. Dr. Dania Gonzalez Couret, Prof. Dr. Clemens Deilmann, Ali Hakkan, Doç. Dr. Duygu Kaçar, Redife Kolçak and Dr. Ege Yıldırım.
MALTEPE BELEDİYESİ GÜLSUYU CEMEVİ VE KÜLTÜR MERKEZİ ULUSAL MİMARİ PROJE YARIŞMASI MALTEPE MUNICIPALITY GÜLSUYU DJEMEVI AND CULTURAL CENTER NATIONAL ARCHITECTURAL COMPETITION Maltepe Belediyesi tarafından serbest, ulusal ve tek kademeli olarak açılan mimari proje yarışmasının proje son teslim tarihi, 21 Temmuz. Yarışmanın konusu, İstanbul ili Maltepe ilçesi sınırları içinde yer alacak Cemevi ve Kültür Merkezi’nin çevre düzenlemeleri ile beraber tasarlanmasıdır. Prof. Dr. H. Günkut Akın, Adnan Demir, Nevzat Sayın, Prof. Dr. Bülent Tarım ve Jale Yağcı’dan oluşan jürinin çalışması 25 Temmuz tarihinde başlayacak ve 1 Ağustos tarihinde kolokyum düzenlenecek. The deadline for submission of designs for the architectural design competition held as an open national and single phase competition by Maltepe Municipilaty is July 21. The subject of the competition is designing with landscaping of Djemevi and Cultural Center in Istanbul’s Maltepe district. The evaluation by the jury comprising Prof. Dr. H. Günkut Akın, Adnan Demir, Nevzat Sayın, Prof. Dr. Bülent Tarım and Jale Yağcı will start on July 25 with a colloquium to be held at August 25.
natura | 29
haberler | news
MARMARA ADASI’NDA MİMARİ TASARIM ATÖLYESİ ARCHITECTURAL DESIGN WORKSHOP IN MARMARA ISLAND
Ekolojik yerleşim olgusu, insan sağlığı odaklı mimarlık, topoğrafyaya tümevarım / tümdengelim ile bakış gibi başlıklar altında yaratıcılığı ortaya çıkarmayı amaçlayan 1. Yerine Ait Mimari Tasarım Atölyesi, 27 Haziran - 04 Temmuz 2015 tarihlerinde Marmara Adası, Gündoğdu Köyü’nde gerçekleştirilecek. Atölyenin kavramsal çerçevesine göre, günümüzde çoğunlukla toplum mühendisliğinin bir parçasına dönüşen mimari tasarım ve projelendirme süreçleri, ancak sürdürülebilir yerel mimarlık perspektifi ile dengesini bulabilir. Yapı-insan-çevre ilişkisini dengeleyecek mimari yaklaşımın temellenmesi için çok yönlü araştırma ve çalışma disiplini gerekmekte; topoğrafya bilgisi, çevre bilinci, yerel malzeme bilgisi, işçilik kalitesi ve yenilikçi teknolojiler ile sosyal yapı öğretileri, bu bütünün ayrılmaz parçalarıdır. Ancak bu bilgi ve tecrübe bütünü ile yaratıcılığı kısıtlanmayan çağdaş mimarlığa yepyeni uygulama alanları açabilecektir. Ekolojik mimarlık alanında 25 yılı aşkın süre ile çalışmakta olan And Akman ve Mehmet Şenol, 7 yıldır eds-architecture olarak bu alana odaklı mimari proje ve eğitim çalışmalarına devam ediyor. “Mimarlığın Yerine Aitliği” üst kavramı ile başlatacakları tasarım atölyelerinin ilki Ada-art yerleşkesinde bu yaz gerçekleşecek. Katılımın ücretli olduğu, öğrenci ve profesyonellere açık atölyede, ekolojik yerleşim olgusu, insan sağlığı odaklı mimarlık, topoğrafyaya tümevarım ya da tümdengelim ile bakış gibi alt başlıklar üzerinde çalışılacak. Bir haftalık atölye çalışmasında ayrıca ekolojik mimarlığın ayrılmaz parcası olarak topoğrafyanın tanınması ve incelenmesi bakımından mermer ocakları ile açık hava müzesinin gezilmesi ve tepe ile köy yürüyüşlerinin yapılması programlanıyor. 1st Local Architecture Design Workshop, seeking to unearth creativity under topics like ecological settlement phenomenon, human health based architecture, looking at topography through induction/deduction; will take place in Gündoğdu Village in Marmara Island between June 27 – July 4, 2015. Under the conceptual framework of the workshop; the architectural designing and drawing processes, which are mostly a part of social engineering these days, may reach an equilibrium only through a sustainable local architecture perspective. A multi-aspect research and work discipline is necessary to give a foundation to this architectural approach which will bring to balance the building-man-environment relationship. Knowledge of topography, environmental awareness, knowledge of local materials, labor quality, innovative technologies and social structure theories are integral parts of this whole. Only with this entirety of knowledge and experience, brand new fields of application may be opened for contemporary architecture with no restricted creativity. And Akman and Mehmet Şenol, who have been working in the field of ecological architecture for over 25 years, have been involved in architectural design and training activities focused on this field as eds-architecture for 7 years. The first design workshop, which will get a kick-start with the “Locality of Architecture” top topic, will take place in Ada-art campus this summer. In the paid workshop open to students and professionals, sub-topics like ecological settlement phenomenon, human health based architecture, looking at topography through induction/deduction will be dealt with. During the one-week-long workshop, also for getting to know and examine topography as an integral part of ecological architecture, visits to marble quarries and outdoor museum and hill-village trekking are scheduled.
natura | 30
haberler | news
MEHMET GÜLERYÜZ İÇİN SON GÜNLER
FINAL COUNTDOWN FOR MEHMET GÜLERYÜZ İstanbul Modern’de devam etmekte olan “Ressam ve Resim: Mehmet Güleryüz Retrospektifi”, sanatçının 1960’lı yıllardan 2010’lu yıllara uzanan kariyerinin bir dökümü niteliğinde. Sergi, Güleryüz’ün resimden desene, heykelden gravüre, tiyatrodan performansa uzanan zengin ifade arayışının gelişim ve dönüşümüne ışık tutuyor. Eleştirel ve dışavurumcu üslubu ile yarım yüzyıldır Türkiye sanat sahnesinde kendisine özel ve ayrıcalıklı bir yer edinen Mehmet Güleryüz’ün sanatının merkezini insan ve onu çevreleyen sosyo-politik koşullar oluşturuyor. 1938 yılında doğan sanatçı, figür temelli çalışmalarıyla Türkiye’deki sosyo-kültürel ve politik dönüşümün insanlar üzerindeki etkilerini eleştirel ve ironik bir dille dışavuruyor. Aile sevgisi, kadın-erkek ilişkileri, doğa ve canlılar, görsel ve sözel kültürü etkileyen tüm süreçler resimlerinde birer insanlık gerçeği olarak tanımlanıyor. Sanatçı izleyicisini tıpkı kendisi gibi tavır almaya ve yaşanan süreçlerle yüzleşmeye davet eden bir anlayışla sanat üretiyor. Levent Çalıkoğlu küratörlüğündeki sergi, sanatçının 1960’lardan itibaren desen, resim, heykel, gravür, porselen üzeri boyama, performans gibi alanlarda gerçekleştirdiği 150’ye yakın eseri bir araya getiriyor. Kronolojik bir akışla sunulan sergi, bir ressamın iç dünyasını anlamaya yönelik kendisinin kaleme aldığı metinlerle zenginleşiyor. “Ressam ve Resim: Mehmet Güleryüz Retrospektifi”, 26 Temmuz tarihine kadar İstanbul Modern’de ziyarete açık.
“The Artist and the Art-Mehmet Güleryüz Retrospective” ongoing at Istanbul Modern, serves as a breakdown of the artist’s career with a span from 1960s to 2010s. The exhibition sheds light on the progress and transformation of the rich search for expression of Güleryüz from paintings to pattern, sculptures to lithographs, from theater to performance. The core of the art of Mehmet Güleryüz, who has gained himself a special and privileged position in Turkish art stage for half a century with his critical and expressionist style, is the human being and the socio-political conditions surrounding him. Born in 1938, the artist, with his figure-based works; expresses the impact on people, of the socio-cultural and political transformation in Turkey in a critical and ironic language. Love of family, womanman relationships, nature and living organisms, all processes affecting the visual and verbal culture are defined as human realities each in his works. The artist creates art with a concept inviting the viewer to take a stand and confront the lived in times just as himself. The exhibition, curated by Levent Çalıkoğlu, is a compilation of close to 150 works created by the artist since 1960s in disciplines like sketches, paintings, sculptures, lithographs, porcelain staining and performance. The show presented in chronological order is enriched by texts authored by the artist himself for understanding his inner World. “The Artist and the Art-Mehmet Güleryüz Retrospective” may be visited at Istanbul Modern until July 6.
4. ULUSLARARASI MİMARLIK YAZ OKULU İTALYA’DA
4TH INTERNATIONAL ARCHITECTURE SUMMER SCHOOL IN ITALY Girne Amerikan Üniversitesi, Oxford Brookes Üniversitesi ve İtalya Frozinone Mimarlar Odası 4. Mimarlık Yaz Okulu’nu düzenliyor. Yaz okulu, 14-21 Temmuz tarihleri arasında İtalya’nın Supino kentinde yapılacak. Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcılarından Luisa Morgantini ve Supino Belediyesi başkanı ev sahipliğinde gerçekleşecek olan etkinlik 14-21 Temmuz tarihlerinde “Olasılıkları Yetiştirmek: Kırsalı Yeniden Kazanmak ve Düşünmek” başlığıyla düzenleniyor. Dördüncü uluslararası yaz okulu, “Gezegeni Besleme” sloganıyla organize edilen Milano Expo etkinliği ile uyum içerisinde yapılacak ve geçmiş senelerde farklı olarak gerçekleştirilecek projeleri içeriyor. Girne Amerikan Üniversitesi Mimarlık, Tasarım ve Güzel Sanatlar Fakültesi’nden yapılan açıklamaya göre, dördüncü mimarlık yaz okuluna GAÜ’den Doç.Dr. Hossein Sadri, Doç.Dr. Senem Zeybekoğlu Sadri ve sanatçı Toya Akpınar yürütücü olarak katılacaklar. Girne American University, Oxfort Brookes University and Italy Frozinone Architects Association are organizing the 4th Architecture Summer School. The courses will be offered in Supiono Italy from July 14 to 21. The event hosted by European Parliament Deputy President Luisa Morgantini and Supino Mayor, to be held July 14-21, will be entitled Cultivating Possibilities: Reclaiming and Speculating. The 4th International Summer School will take place in harmony with Milan Expo organized under the slogan “Feeding the Planet”. According to the announcement made by Girne American University School of Architecture, Design and Fine Arts$ Assoc. Prof. Hossein Sadri, Assoc. Prof. Senem Zeybekoğlu Sadri and fine artist Toya Akpınar will participate in the 4th Architecture Summer School as moderators.
natura | 31
haberler | news
“MİMARLIKTA ROBOTLAR VE CYBORGLAR” ÇALIŞTAYI
MIXER’DEN BİR YAZLIK MEKÂN, BİR YENİ SERGİ
“ROBOTS AND CYBORGS IN ARCHITECTURE” WORKSHOP
A SUMMER VENUE, A NEW EXHIBITION BY MIXER Mixer Galeri’nin yaz ayları boyunca ziyarete açık olacak yeni mekânı Mixer Yazlık, Karaköy’ün merkezini daha da canlandıracak. Mixer Açık Depo ve Mixer Editions’ta yer alan sanatçıların işlerinden oluşan bir seçki, Eylül ayına kadar görülebilir. Mixer’in Tophane’deki mekânı ise, The Berlin-İstanbul Quarter sanatçı platformunun “Borders and Boundaries” isimli karma sergisine ev sahipliği yapıyor. Sergi, fotoğraf, desen, resim, video yerleştirme gibi birçok farklı disiplinden işleri bir araya getiriyor. “Borders and Boundaries” sergisinin kavramsal çerçevesi bireyin kimliğini tanımlarken karşılaştığı politik, yapısal ve sosyal engeller etrafında şekilleniyor. Sergide Aylin Yavuz, George Demir, Enrico Bertelli, Arda Yorgancılar, Mary Moon, Candaş Şişman ve Viktoria Ikonen’in işleri yer alıyor. Borders and Boundaries sergisi, 15 Temmuz tarihine kadar Mixer Galeri’de görülebilir.
MEF Üniversitesi Sanat, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi’nin düzenlediği “MASS v.1.0: Robots and Cyborgs in Architecture” çalıştayı 1-10 Temmuz tarihleri arasında gerçekleşecek. MASS kapsamında gerçekleşecek olan “Robotlar ve Sayborglar Uluslararası Çalıştayı”nda bir sibernetik Sanal Gerçeklik (VR) sistemi ile dijital üretim için robot kullanımı, mekânsal bir sistem içine entegre edilmeye çalışılacak. Çalıştay robotik üretim ve sanal gerçeklik sistemleri le ilgili genel bir değerlendirme ile başlayacak. Daha sonra hızlıca robotik üretim ve sanal gerçeklik yazılımları üzerinden bileşenler ve tasarımların gözden geçirilmesi aşamasına geçilecek. Çalıştay boyunca sürdürülecek ekip tabanlı yaklaşımla, teknik beceriler pekiştirilecek ve “mekân”ı her iki sisteme entegre ederken uygulanacak yöntemler geliştirilecek. Bu grup anlayışı ile, projelerde, karmaşıklık ve uzmanlaşmanın geliştirildiği, üretim ve montajın son aşamasına geçilecek. Bu gelişmeye destek olmak amacıyla “Robotlar ve Sayborglar Çalıştayı” boyunca “Medya Mimarlığı ve Mekânsal Sistemler” hakkında bir konuşma dizisi gerçekleştirilecek. Sanat, tasarım ve mimarlık öğrencileri ile mezunlarının katılabileceği atölyeyi Dağan Çam, Anıl Çamcı ve Elif Edirne yürütecek. Atölyenin sergisi 10 Temmuz’da Turkmall Sanat’ta açılacak. “MASS v.1.0: Robots and Cyborgs in Architecture” Workshop organized by MEF University School of Art, Design and Architecture will take place between July 1 – July 10. Use of robots for digital production will be attempted to be integrated into a spatial system via a cybernetic virtual reality (VR) system, at the “Robots and Cyborgs International Workshop” to be held as part of MASS. The workshop will start by an overall assessment on robotic production and virtual reality systems. Then, the phase, where components and designs will be reviewed through robotic production and virtual reality software, will start. With the team-based approach to be pursued through the workshop, technical skills will be reinforced and methods to be applied when integrating space to either system, will be developed. Under this collective approach, the final phase of production and assembly will be initiated, where complexity and specialization is developed in projects. There will be a series of lectures on “Media Architecture and Spatial Systems” during the “Robots and Syborgs Workshop” to support this development. The workshop, which is open to art, design and architecture students and graduates, will be conducted by Dağan Çam, Anıl Çamcı and Elif Edirne. The workshop exhibition will be opened at Turkmall Sanat on July 10th.
natura | 32
Mixer Summer, Mixer Gallery’s new venue open to visitors through summer, will further revitalize Karaköy’s core. A selection comprising the artists of Mixer Açık Depo and Mixer Editions may be viewed until September. Mixer’s venue in Tophane plays host to the group show entitled “Borders and Boundaries” of the Berlin-Istanbul Quarter artist platform. The exhibition features works from various disciplines like photography, sketches, paintings, and video installations. The conceptual framework of borders and boundaries is shaped around the political structural and social barriers faced by the individual when defining his identity. Works by Aylin Yavuz, George Demir, Enrico Bertelli, Arda Yorgancılar, Mary Moon, Candaş Şişman and Viktoria Ikonen may be seen at the exhibition. Borders and Boundaries exhibition is open until July 15 at Mixer Gallery.
MUTLU MALİKLER İSTANBUL’DA HAPPY OWNERS IN ISTANBUL Mumbai’de yaşayan Fransız sanatçı Soazic Guezennec, Studio-X’te ilginç bir emlak bürosu açıyor. Doğa tarafından ele geçirilmiş hayali emlak projelerini pazarlayan proje, ilk defa 2013 yılında Mumbai’de sergilendi. Soazic Guezennec’in Mutlu Malikler sergisi, bu sefer Studio-X İstanbul’da. Kültür ve doğa arasındaki gerilimi sanatının ana konusu yapan sanatçının çalışmaları, şiirsel ama trajik imgeleriyle bizleri şehir ve doğayla ilgili algılarımızı sorgulamaya çağırıyor. Mutlu Malikler sergisi, 3 Temmuz tarihine kadar Studio-X’te görülebilir. French artist Soazic Guezennec, who resides in Mumbai, opens an interesting real estate office at Studio-X. The project marketing naturepossessed fictional real estate, was on display for the first time in 2013 in Mumbai. Soazic Guezennec’s Happy Owners Exhibition, this time is in Studio-X Istanbul. The works of the artist, which uses the tension between culture and nature as her main theme, invite us to question our perceptions of city and nature via poetic, yet tragic images. Happy Owners exhibition may be viewed in Studio-X until July 3rd.
haberler | news
“NURİ İYEM RESİM ÖDÜLÜ” 10. YILINDA SAHİBİNİ BULDU 10TH “NURI IYEM PAINTING AWARD” GOES TO ITS WINNER Evin Sanat Galerisi tarafından bu yıl 10. kez düzenlenen “Nuri İyem Resim Ödülü” resim yarışmasının ödül töreni haziran ayında gerçekleşti. “Nuri İyem Resim Ödülü 2015”i kazanan Şule Acar’a, Prof. Rahmi Aksungur tarafından özel olarak üretilen bronz heykel ve para ödülünü Doğan Hızlan takdim etti. Törenin ardından, ödül alan resim ve seçici kurul tarafından sergilenmeye değer bulunan 25 adet resim olmak üzere toplam 26 resmin yer aldığı serginin açılış kokteyli gerçekleşti. Sergide; Şule Acar, Zeliha Akça, Ahu Akgün, Aşkın Akman, Mutlu Aksu, Ahmet Albayrak, Seda Aytar, Sidar Baki, Beşir Bayar, Burak Çolak, Bağdagül Demirtürk, Ömer Eken, Öykü Ersoy, Cansu Kahraman, Selin Kurt, Badem Kübra Oklap, Hamdi Öksüz, Serap Beyhan Özergin, Refik Doğuhan Özgün, Riveyda Şekerli, Dilek Şenyürek, İrem Tambova, Baybora Temel, Tünay Tunç, Ayşen Tussız ve Hatice Seher Ünal’ın eserleri yer aldı. Bu sene onuncu kez düzenlenen “Nuri İyem Resim Ödülü 2015” seçici kurulunda; Cansen Ercan, Memet Güreli, Ümit İyem, Prof. Dr. Erhan Karaesmen, Temür Köran, İrfan Önürmen, Burcu Pelvanoğlu, Ali Şimşek ve Emre Zeytinoğlu yer aldı. The award ceremony of the “Nuri Iyem Painting Award” contest, the 10th of which was organized this year by Evin Painting Gallery, took place in June. Şule Acar, the winner of “Nuri Iyem Art Award 2015”, was presented the bronze sculpture custom prepared by Rahmi Aksungur and the monetary prize by Doğan Hızlan. The opening cocktail party of the exhibition, which featured the award winning painting and 25 other works of art deemed worthy to be shown by the selective committee, followed the ceremony. Works by Şule Acar, Zeliha Akça, Ahu Akgün, Aşkın Akman, Mutlu Aksu, Ahmet Albayrak, Seda Aytar, Sidar Baki, Beşir Bayar, Burak Çolak, Bağdagül Demirtürk, Ömer Eken, Öykü Ersoy, Cansu Kahraman, Selin Kurt, Badem Kübra Oklap, Hamdi Öksüz, Serap Beyhan Özergin, Refik Doğuhan Özgün, Riveyda Şekerli, Dilek Şenyürek, İrem Tambova, Baybora Temel, Tünay Tunç, Ayşen Tussız and Hatice Seher Ünal were on display at the exhibition. The selective committee of “Nuri Iyem Painting Award 2015” was composed of Cansen Ercan, Memet Güreli, Ümit İyem, Prof. Dr. Erhan Karaesmen, Temür Köran, İrfan Önürmen, Burcu Pelvanoğlu, Ali Şimşek and Emre Zeytinoğlu.
PERA MÜZESİ’NDE İKİ İKONİK İSİM TWO ICONIC NAMES AT PERA MUSEUM Geçtiğimiz ay büyük bir parti ve etkinlikler dizisi ile 10. yılını kutlayan Pera Müzesi, iki büyük ismin sergilerine ev sahipliği yapıyor. Günümüz çağdaş sanatının en sıra dışı ve ikonik isimlerinden 2003 yılı Turner Ödülü sahibi Grayson Perry’nin yapıtlarını sergiliyor. British Council Görsel Sanatlar Bölümü’nden Linsey Young küratörlüğünde gerçekleşen sergide, çağımızın en kendine özgü ve cesur sanatçılarından Perry’nin, seramik, halı ve baskı işlerinin yanı sıra, British Council Koleksiyonu’ndaki 6 halıdan oluşan büyük eser grubu “Küçük Farklılıkların Kibri” de yer alıyor. Bir diğer sergi ise, 20. yüzyılın önemli ve çok-yönlü fotoğrafçılarından ve 1980 yılında hayatını kaybeden Cecil Beaton’ın büyüleyici portreleri. Aynı zamanda Oscar ödüllü bir kostüm tasarımcısı olan Cecil Beaton’ın, Londra, National Portrait Gallery Fotoğraf Danışmanı Terence Pepper küratörlüğünde, “Sotheby’s Cecil Beaton Studio Archive” koleksiyonundan derlenen sergisi, sanatçının 1920’lerden 70’lere kadar fotoğrafladığı ve Marilyn Monroe’dan Frank Sinatra’ya, Orson Welles’den Pablo Picasso’ya sanatçılar, film yıldızları, yazarlar, entelektüeller ve kraliyet portrelerinden oluşuyor. “Küçük Farklılıklar” ve “Cecil Beaton: Portreler”, 26 Temmuz tarihine kadar Pera Müzesi’nde izlenebilir.
Pera Museum, celebrating its 10th anniversary with a grand party and series of events last month, plays host to exhibitions by two renowned artists. The works by 2003 Turner Award winner Grayson Perry, one of the most exceptional and iconic names of contemporary art, are exhibited. The exhibition, curated by Linsey Young of British Council Visual Arts Department, in addition to ceramics, carpets and prints by Perry, one of the most original and bold artists of our age; features the big group of works comprising 6 carpets at British Council Collection; “The Narcissism of Small Differences”. Another exhibition offers the enchanting portraits by Cecil Beaton, one of the important and multi-faceted photographers of the 20th century, who passed away in 1980. The exhibition by Cecil Beaton who was at the same time an Oscar-winner costume designer, curated by National Portrait Gallery photography advisor Terence Pepper, compiled from “Sotheby’s Cecil Beaton Studio Archive”, comprises portraits taken by the artist from 1920s to 1970s, of artists, movie stars, writers, intellectuals and royalty, ranging from Marilyn Monroe to Frank Sinatra, Orson Welles to Pablo Picasso. “Small Differences” and “Cecil Beaton: Portriats” may be visited until July 26th at Pera Museum.
natura | 33
haberler | news
AGORA: İSTANBUL’UN MEYDANLARI AGORA: ISTANBUL’S SQUARES PİLOT Galeri, Serkan Taycan’ın “Agora” başlıklı solo sergisine ev sahipliği yapıyor. Sanatçının geçtiğimiz yıl Venedik Mimarlık Bienali Türkiye Pavyonu’nda sergilenen ve İstanbul’da ilk defa gösterilecek olan Agora serisi, İstanbul kentinin meydanları üzerinden kolektif hafızanın kaydını tutuyor. Agora, Serkan Taycan’ın 2008’den beri üzerinde çalıştığı üçlemenin Habitat ve Kabuk’tan sonraki son parçası. Taycan bu üçlemede taşradan başlayıp İstanbul kentinin çeperlerinde devam eden ve son olarak da kentin meydanlarına ulaşan bir izleği takip ediyor ve yaşadığı coğrafyaya dair bir kentleşme anlatısı hedefliyor. Habitat ile taşraya, Kabuk ile kent çeperine odaklanan Serkan Taycan, Agora serisi ile kent hafızasını taşıma görevini üstlenen meydanlara ulaşıyor. Meydanların kent yaşamının küçük ölçekli bir mikrokozmosu olduğu fikrinden yola çıkarak heterojen kentin farklılıklarını, benzerliklerini, açık ya da örtük olarak süren mücadeleyi irdelediği bir alan araştırmasını aktarmayı amaçlıyor. Agora, 4 Temmuz tarihine kadar Co-PİLOT Galeri’de görülebilir. PILOT Gallery hosts Serkan Taycan’s solo show named “Agora”. The exhibition displayed at Venice Architecture Biennale Turkish Pavillion last year, which will be shown in Istanbul for the first time, keeps the records of collective memory through the squares of the city of Istanbul. Agora is the last piece after Habitat and Shell, of the trilogy Serkan Taycan has been working on since 2008. In this trilogy, Taycan pursues a theme starting from the country progressing on the peripheries of Istanbul, and finally reaching the squares of the city and aims to an urbanization tale about the geography he lives in. Focusing on the country with Habitat on urban periphery with Shell; Serkan Taycan, with Agora series, reaches the squares which take on the task of bearing the memory of the town. Setting out from the idea that squares are small-scale microcosms of urban life, he seeks to convey a field study where he discusses the differences, similarities of the heterogenous city and the struggle going on openly or in a concealed manner. Agora may be seen at Co-PILOT Gallery until July 4.
“TARİHSEL BAĞLAMDA ÇAĞDAŞ TASARIMLARI YENİDEN DEĞERLENDİRMEK” KONFERANSI CONFERENCE ON “RE-EVALUATING CONTEMPORARY DESIGNS IN HISTORİCAL CONTEXT” Mimarlık Vakfı ve YTÜ Tarihi Mirası Koruma Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen ve SEWC-Turkey’in desteklediği uluslararası “Re-Evaluating Contemporary Designs in Historical Context” konferansı 22-24 Temmuz tarihleri arasında Mimarlık Vakfı’nda gerçekleşecek. Konferansın amacı, doğal ve/ya kültürel ve/ya tarihi bağlamlarda inşa edilmiş ya da edilecek yeni mimari, yapısal ve kentsel projeleri, mekâna dahil olma yollarını ve bu projelerin mevcut kaynaklarla uyumunu tartışmak.
Enric Miralles ve Beneddetta Tagliabue tasarımı, Barselona’daki Santa Caterina Market. Santa Caterina Market in Barcelona, designed by Enric Miralles and Beneddetta Tagliabue.
The international conference “Re-Evaluating Contemporary Designs in Historical Context” organized by Architecture Foundation and YTÜ Historical Heritage Conservation Research Center and sponsored by SEWC-TURKEY, will take place at Architecture Foundation from July 22 to 24. The mission of the conference is to debate constructed or to be constructed new architectural, structural and urban projects in natural and/or cultural and/ or historical context ways to include them in space and matching of these projects to existing resources. Derleyen / Compiled by:Yağmur Yıldırım Mimar / Architect
natura | 34
Shuitou 2015 Fuarı 15 0 2 M I S A K 08 - 11
ULUSLARARASI DOĞAL TAŞ
MİLLİ KATILIMI
110.000 m2 YENİ FUAR ALANI
% 70 DEVLET DESTEĞİ
ÜCRETSİZ HER KATILIMCIYA 2 ODA TAHSİSİ
8 - 11 Kasım 2015 tarihleri arasında Çin’in Shuitou kentinde yeni yerinde, dünyanın en büyük taş satış merkezi Cathay Stone Mall içerisinde bulunan Shuitou Stone Fair Exhibition Hall’da 16. kez düzenlenecek olan “The 16th China (Nan’an) Shuitou International Stone Exhibition” Fuarı’nın milli katılım organizasyonu birliğimizce gerçekleştirilecektir.
Fuarla İlgili Kişi Ceren Coşkun ceren.coskun@immib.org.tr 0212 454 04 34
kapak konusu | cover story
İSTANBUL’UN MERKEZİNDE CESUR BİR KAMUSAL MEKÂN: A BOLD PUBLIC SPACE IN THE CENTER OF İSTANBUL :
natura | 36
kapak konusu | cover story
ŞIŞHANE PARK İSTANBUL
ŞANAL MİMARLIK ŞANAL ARCHITECTS Heval Zeliha Yüksel Mimar / Architect
natura | 37
kapak konusu | cover story
Bağlam ve Geometri
Şişhane Park İstanbul’un merkezinde bulunan kamusal mekânlar bağlamında cesur bir girişimdir. Beyoğlu’nun güneybatı sınırı ve Tarlaba şı Yolu arasında bulunan proje alanı, 80’lerde yapılmış ve şimdi yoğun bir trafik yükü olan otoyol öncesi, bir park ve buna bağlı bir itfaiye istasyonu işlevine sahiptir. Bu referans ile Şişhane Park’ın geometrisi, İstanbul’un geçmiş ve gelecekteki kentsel kültürlerini, 360 derecelik bir görünüm ile yansıtmak amacıyla, özenle kurgulanmıştır. Tasarım temel amacı, coğrafi/doğal nitelikleri bakımından eşsiz bu kentsel çevrede alternatif bir kamusal alan yaratarak, insanların yoğun kent merkezinde keyifli bir deneyim ya şayabilmesi, ziyaretçi ve bölge sakinlerinin tekrar buluşmasıdır. Park, seyir terasları aracılığıyla Haliç’in yeşil ör tü-
natura | 38
Context and Geometry
Şişhane Park is a bold shift regarding the public spaces in the center of Istanbul. Located between the southwestern edge of Beyoğlu and Tarlabaşı Road, the site used to be a park with a fire station that was connected to the water front before the road with a heavy traffic was built in the 70s. With reference to that, the geometry of Şişhane Park is carefully crafted to give a 360 view of Istanbul’s past and future urban cultures. The design intention is to re-engage residents and visitors into the natural qualities of that unique urban environment as an alternative public space where people could enjoy together in the middle of a dense city. The park is in a dialogue with the sweeping views and flora of the Haliç (Golden Horn); meanwhile it creates a large open public space for cultural programing as well as contrasting intimate spaces for resting, enjoying the shade of trees, playing and spending time as a group. Its geometry and terracing surpasses the
kapak konusu | cover story
natura | 39
kapak konusu | cover story
süyle iletişim halinde olmakla birlikte çeşitli kültürel etkinliklere ev sahipliği yapabilecek açık kamusal alanlar yaratmakta; dinlenmek, bir ağaç gölgesinde soluklanmak, oynamak ve grupça vakit geçirmek için nitelikli bölgeler oluşturmaktadır. Parkın geometrisi ve seviyelendirme sistemi, zihinlerdeki olumsuz yeraltı otoparkı algısını kırmaktadır. Şişhane Park, bulunduğu alanın daima kentin uç noktası ve ara bölgesi olarak algılandığı ve bu nedenle İstanbul’un or tak geleceği açısından net olarak tanımlanmaya ihtiyaç duyduğu gerçeğine atıfla şekillendirilmiştir. Şişhane Park, İstanbul’daki diğer park tasarımlarında görülmeyen, alışılmamış unsurlar ve alternatif yakla şımıyla kentin içine nüfuz etmeyi hedefler. Tasarım üç temel unsur ile tanımlanır: Siluet deneyimleme/yürüyüş yolları, seyir terası ve açık alanlar. Bu elemanlar Haliç’e özgü zengin bitki türleri ve çeşitli peyzaj elemanlarıyla geliştirilmiş, keyif ve ferahlık duygusu pekiştirilmiştir. Bu yolla, derin manzara hatları, ca zip sosyal alanlar ve insanların ahşap gibi doğal malzemeye temas ederek deneyimlediği ve karma şık kent merkezinde kendilerini konumlandırabildikleri bir kamusal or tam oluşturulmuştur. Parka özgü birçok farklı alan, her ya ştan insanın keşfini ve eşsiz deneyimini beklemektedir.
Şişhane Çarşı-Yeraltı Otoparkı
Öte yandan , çarşı alanı farklı hizmetler, ticari ve kültürel aktivitelere ev sahipliği yapacak niteliktedir. Ayrıca, çeşitli toplu taşıma araçlarının bağlantı noktası olması itibariyle haraketli, yoğun ve insan sesinin hâkim olduğu bir nokta hayal edilmektedir.
natura | 40
negative perception of the underground parking. Besides, Şişhane Park ascribes how the site has always been in-between and on the edge of the city and therefore needs a clearly identified place in Istanbul’s shared future. The park penetrates into the streets of the city with an alternative approach and unconventional elements considering the other parks in Istanbul. It is defined by three main features: the silhouette walk, the decks and the outdoor room. These elements are framed by a rich landscape of various species unique to the Haliç in order to enhance the feeling of delight and comfort. It is aimed to have deep site lines, be attractive for quality social life and make people touch natural materials including wood rails to lean on and orient one-self within a complex city. There are unique places and experiences waiting for people of all ages to discover in Şişhane Park.
Şişhane Market-Underground Parking
Animating the public space, Şişhane Park has a multi-modal service both to the public and private transportation of Istanbul. Directly connected to the Şişhane Metro, it links the pedestrians to the bus/dolmus hubs and Kasımpaşa while the 1,000 capacity car park solves the parking problem. A system of motion sensor for lighting and LED for stair wells allow the parking to use energy on demand. The top level of parking is open to the air and natural light while the lower 5 levels are ventilated with cross ventilation and an automated fan system. A water recapture system allows the extensive green roof-scape and the 30% landscaped surface, wood decks and choice of light granite significantly reduce the negative impacts of heat island effect. The landscape, water recapture and the permeable pavers also minimize the projects impact to the storm water infrastructure in the historic area. The market place, on the other hand, will be a mix of services, retail and cultural platforms. Hence, meeting point for various transportation and other services will create a dynamic movement of people buzzing through the city in Şişhane Park.
kapak konusu | cover story
natura | 41
kapak konusu | cover story
Kentin Eşsiz Coğrafyasına ve Doğasına Övgü
Şişhane Park, mevsimsel değişim, güneşin gün doğumundan batımına kadar olan koreografisini izleme, kültürel etkinlikler ve insanların kendiliğinden, tanıdık ama sürekli değişen deneyimler yaratması amacı güder. Bunu yapmak için, herkesin a şina olduğu malzemeler, alternatif doku ve yüzey tasarımları, ilham verici anlatılar ve insanların kent ve ötesiyle ilişkisini, hayal gücünü tetikleyen unsurlar olarak kullanılmıştır. Dola şım tasarımında ve netlik açısından projenin en zorlu kısmı, ara zinin alt ve üst girişleri arasındaki 12 metrelik seviye farkıdır. Bu zorluk bir imkâna ve şansa dönüştürülerek, seviyelendirme yapılmıştır. Üst seviyede yüksek bir seyir terası yaratılarak Haliç tarafındaki yoğun, kirli ve sesli otoyol baskısı a zaltılmış, or ta seviyede tanımlı ve korumalı açık kamusal alanlar oluşturulmuş ve en alçak seviyede gün ışığının ve havalandırmanın çarşı ve otoparka sızması sağlanmıştır. Yüksek ve en alt seviyelerdeki amfi tiyatro biçimindeki oturma alanları ekinoks ve ya z gündönümü seyretmek üzere, bitkiler ve teras alanları ise gürültü kirlilğini önlemek üzere konumlandırılmıştır. Tasarım ekibi Şişhane Park’ı, Galata’ya ve Beyoğlu’nun diğer ilçelere açılan bir kapı, Kasımpa şa’daki sosyal hayata bir bağlantı noktası olarak hayal etmektedir. Bu kamusal alan, kültürel etkinliklerin programlandığı, resmi ve sivil bir platform ve bölgedeki zengin doğal çevre ile kentsel ya şam deneyimini buluşturan bir yer olarak tasavvur edilmektedir. Bu amacın bir yansıması olarak, tasarım ve inşaat sırasında, 2014 kış ayından itibaren sosyal medyada yerin hikâyeleri toplanmaya ba şlamıştır bile. Onlar birkaçı: “Bir kadın olarak, özellikle geceleri, güvenli hissettiğim ilk yeraltı otoparkı. İstanbul’a verdiğiniz bu hediye için teşekkür ederiz!“ A . Uludağ “Burası o kadar güzel ki. Ailemi getireceğim.” Ta ş Ustası Ali
natura | 42
Celebrating the city’s unique geography and nature
Seasonal change, the choreography of the sun from dawn to night, cultural events and the spontaneity of people enjoying the park amenities are intended to create familiar but ever-changing experiences. To do so, materials are selected with the aim of offering acquaintance; yet alternative textures are added to the hardness of the city surfaces to trigger narratives on the surface design and engage people’s imagination to the city beyond. Challenging to the design and clarity of circulation there is a twelve-meter level difference from the upper urban entry to the lower under-pass road edge. The challenge is turned into a chance of creating terraces. The upper terrace creates a viewing deck through Haliç enhancing the intense, noisy and polluted area of the six lane road of Tarlabaşı, the middle creates a defined/protected outdoor space and the third allows a flood of natural light and ventilation to entrance level of the parking area. Both upper and lower amphi-seating is set up to face the equinox and summer solstice while the vegetation and terraces mitigate the noise pollution of the city center and the adjacent six-lane road. The design team’s aim is that Şişhane Park forms a gateway to Galata and to the other districts of Beyoğlu as well as a link to the social life of Kasımpaşa. It is envisioned as a place to experience the infamous spontaneous urban life of Galata to have a strong connection with the rich natural environment around while offering a new formal and informal platform for cultural venues to program and engage the public in public space. Reflection on design during the realization, there is already a collection of stories from social media sent to the design team after winter 2014: “First underground parking I felt safe as a women especially at night. Thank you for this gift to Istanbul!” A. Uludağ. “It is so beautiful. I am going to bring my family.” Stone Master Ali
kapak konusu | cover story
ALANLAR / SPACES
Me k â n s a l • 32.000 m2 inşaat alanı • 24.525 m2 kapalı alan • 6 asansör • 3 araç giriş noktası • 1 a r a ç çı k ı ş n o k t a s ı • Ye r a l t ı d o l a ş ı m r a m p a l a r ı n a eklem len m iş p ar k alanı • 1 0 0 % k a mu s a l e r i ş i l e b i l i r l i k • 3 m p a r k a l a n ı n d a t e m i z y ü k s eklik s eviyes i ve 1 6 m g ö r s e l v e f i zi k s e l o l a r a k e n g els iz alan Ye r a l t ı O t o p a r k ı Tipik kat 4.025 m2 • A r a ç k a p a s i t e s i ( 9 5 0 a r a ç + 50 ar d ış ık/ikili p ar k etme olanağı) • 40 engelli noktası • 1 2 e l e k t r i k /y ü k l e m e i s t a s y o nu • 19 servis otobüsü • Giriş seviyesi IPG • O n -d e m a n d cl u b ca r s e r v i ce an d car r en t als provided by a variety of brands Çarşı • 1.200 m2 • Ç o k l u g e çi ş /u l a ş ı m n o k t a sı: Met r o, o t o b ü s, d o l mu , m i n i b ü s v e p a r k a l a n ı n a d ir ek u laş ım • S e r v i s l e r : Tu v a l e t , Tu r i s t D a n ış m a N o kt as ı, AT M, Y ü r ü y ü ş Tu r l a r ı • T i ca r i : A r a ç k i r a l a m a , k a h v e v e çay evi, s t an t s at ış n o k t a l a r ı , b u t i k y e m e k y e m e alan lar ı, alış ver iş, k ü l t ü r e l m e k â n l a r, e ğ i t i m v e s ü r eli s er g i alan lar ı Park • 3 . 2 6 5 m 2 k a mu s a l a l a n Spatial • 3 2 , 0 0 0 m 2 g r o ss p r o j e ct a r e a • 2 4 , 5 2 5 m 2 g r o ss e n cl o se d sp a ce • 6 e l e va t o r s • 3 ve h i cu l a r e n t r y p o i n t s • 1 ve h i cu l a r e x i t p o i n t • I n t eg r a t e d p a r k i n g o n u n d erg r o u n d ci r cu l at i o n r a mp s • 1 0 0 % p u bl i c a cce ss • 3 me t e r s t y p i ca l f l o o r t o f l o or at p ar ki n g l evel s w i t h 1 6 me t e r cl e a r sp a n u n o bs t r u ct ed vi s u al an d p a r k i n g zo n e s. U n d e rg r o u n d Pa r k i n g • Ty p i ca l l e ve l 4 , 0 2 5 m 2 • ca r s ca p a ci t y ( 9 5 0 st a n d a r d car s + 5 0 t an d em parking) • 4 0 h a n d i ca p sp o t s • 1 2 e l e ct r i c ch a rg e st a t i o n s • 1 9 se r v i ce bu se s • E n t r y l e ve l I P G sp o t s • On -d e ma n d cl u b ca r se r v i ce an d car r en t al s p r ov i d e d b y a va r i e t y o f b r a n d s Ma r ke t • 1 , 2 0 0 m 2 g r o ss • Mu l t i -mo d a l t r a n si t : D i r e ct Met r o acces s, bu s st o p s, mi n i -bu s h u b, Pa r k + R i d e s er vi ces. • S e r v i ce s: P u bl i c t o i l e t s, To u r i st In f o r mat i o n , AT M, Wa l k i n g To u r s • R e t a i l : ca r r e n t a l , co f f e e /t e a b r an d s, n ew s t an d , b o u t i q u e f o o d , r e t a i l sh o p p i n g, c u l t u r al o rg an i zat i o n o u t r e a ch , ch a n g i n g g a l l e r y sp a c es. Pa r k • 3 , 2 6 5 m 2 g r o ss p u bl i c r e a l m
natura | 43
kapak konusu | cover story
PARKIN TASARIMI ÜÇ TEMEL UNSUR İLE TANIMLANIYOR: - YÜRÜYÜŞ YOLLARI İLE SILUET DENEYİMLEME - SEYİR TERASI - AÇIK ALANLAR THE PARK'S DESIGN IS DEFINED BY THREE MAIN FEATURES: - THE SILHOUETTE WALK - THE OBSERVATION DECK - THE OUTDOOR SPACES
natura | 44
kapak konusu | cover story
natura | 45
kapak konusu | cover story
natura | 46
kapak konusu | cover story
natura | 47
kapak konusu | cover story
natura | 48
kapak konusu | cover story
KÜNYE Proje Adı: Şişhane Park Yer: Şişhane, Beyoğlu İstanbul Türkiye Fonksiyon/Kullanım: Çoklu Ulaşım/Bağlantı Merkezi, Zeminaltı Otopark ve Kamusal Alan Parsel Alanı: 6.065 m2 Toplam İnşaat Alanı: Toplam: 32.000 m2 Ticari Alan: 1.350 m2 Kapalı Alan: 2.048 m2 Otopark: 27.300 m2 Bina Alanı: 4.760 m2 Bina/Arsa Oranı: %75 Yeraltı, %100 Yerüstü (Yer üstü arsa kullanımı %45 Yaya+Meydan; %22 Giriş/Çıkış+Çekirdek; %14 Derin Bitkilendirme: %19 Bitkilendirme) Proje Ölçeği/Tipi: 6 katlı yeraltı otopark, kentsel altyapı sistemi, kamusal alan, metro bağlantı/geçiş alanı Strüktür: Betonarme, ahşap Max. Yükseklik: -26 m. Peyzaj Alanı: Sert Peyzaj Alanı: Oto Park Kapasitesi: 1.000 araç Dış Cephe Kaplama Malzemesi: Doğal taş, ahşap, bitkilendirme, cam kaplama, boyanmış ve brüt beton Tasarımcı Mimarlar: Murat Şanal, Alexis Şanal Mimari Ekip: Begum Öner, Cibeles Sanchez Llupart Proje Ekibi: Orkun Beydağı, Leo Pollor, Cristina Aleman Serrano, Merve Akdağ Öner, Hazar Arasan Proje Bitiş Yılı: 2014 İşveren: İstanbul Büyükşehir Belediyesi̇ ve Karaköy Gayrimenkul Yatırımları Proje Tasarımı/Mühendislik/İnşaat Ekibi/Yükleniciler Proje Yöneticisi: Karaköy Gayrimenkul Yatırımları İnşaat Mühendisi YBT Yapısal Tasarım Hizmetleri Makina Mühendisi: AKIM Mühendislik Elektrik Projesi ESAN Mühendislik Trafik: HARTEK Harita Teknoloji Altyapı FEM Insaat Mühendislik Zemin ve Çevre Araştırma: GEOSAN, TESPİT Mühendislik Peyzaj Mimarı Arzu Nuhoğlu Peyzaj Tasarım Grafik Tasarım: Philippa Tamsin Fotoğraf: olivve.com, Alexis-Murat Sanal Görselleştirme: Min Tasarım Tanıtım Eskizler: Murat Şanal
CREDITS Project Name: Şişhane Park Location: Şişhane, Beyoğlu-Istanbul Turkey Use: M ultimodal Transportation Hub and Urban Park+ Subterranean Car-parking Site Area: 6,065 m2 Bldg. Footprint Area: 4,760 m2 Gross Floor Area: 3 2,000 m2 Retail: 1,350 Enclosed: 2,408m2 Car parking: 27,300 m2 Bldg. Coverage Ratio: % 75 of the parcel in Subterranean, %100 of the parcel in Aboveground (In Aboveground: %45 Pedestrian Area+Plaza; %22 Entries and Exists; %14 Deep Planting; %19 Low Planting) Bldg. Scale: Civic infrastructure with urban public realm, six level of car parking, metro and subway connection Structure: Reinforced Concrete, Timber Max. Height: -26 m. Landscape Area: Softscape: Parking Lot: 1,000 cars Exterior Finish: N atural stone, wood, planting, glass cladding, exposed and painted concrete Principal Architects: Murat Şanal, Alexis Şanal Project Architects: Begum Öner, Cibeles Sanchez Llupart Project Team: Orkun Beydağı, Leo Pollor, Cristina Aleman Serrano Completion: 2014 Client: Istanbul Greater Municipality and Karaköy Realestate Development Project Design/Engineering/Construction/Supplier Project Management: K araköy Realestate Decelopment Structural Engineer: YBT Building Design Services Mechanical Engineer/Contractor: AKIM Engineering Electrical Engineer: ESAN Engineering Traffic: HARTEK MAps & Technology Infrastructure FEM Construction Enginnering Survey: GEOSAN, TESPİT Engineering Landscape Coordinator Arzu Nuhoğlu Landscape Design Photographs: olivve.com, Alexis-Murat Sanal Visualization: Min Design & Advertising Sketches Murat Şanal
natura | 49
proje | project
ROCHE TÜRKİYE GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ROCHE TURKEY HEADQUARTERS
BAKIRKÜRE ARCHITECTS & MW ARQUITETURA Yağmur Yıldırım Mimar / Architect
ROCHE’UN GEÇTIĞIMIZ HAFTALARDA TAMAMLANAN YENI TÜRKIYE GENEL MÜDÜRLÜĞÜ OFISI, “MUTLU OFISLERIN MUTLU ÇALIŞANLAR ILE VAR OLABILECEĞI” ANLAYIŞI ÜZERINE KURGULU. ROCHE TURKEY'S NEW HEADQUARTERS OFFICE WHICH IS COMPLETED IN THE PAST FEW DAYS, IS SET UP ON THE CONCEPT "HAPPY OFFICES NEED HAPPY EMPLOYEES".
natura | 50
proje | project
natura | 51
proje | project
Roche Türkiye Genel Müdürlüğü ofisi, İstanbul Maslak’taki Uniq Plaza’da yer alıyor. Uluslararası bir işbirliğinin; Brezilyalı mimarlık stüdyosu Moema Wertheimer (MW) Arquitetura ile Bakırküre Mimarlık’ın çalışmalarının ürünü olan ofis, altı bin metrekareye yayılıyor ve iki yüz yirmi Roche çalışanına ev sahipliği yapıyor. Tasarımlarını “mutlu ofislerin mutlu çalışanlar ile var olabileceği” anlayışı üzerine kurgulayan mimarlar, bu amaçla projenin ilk adımı olarak Roche Türkiye çalışanları ile bir araya geldiklerini ve mevcut ofislerinde hem mutlu hem de mutsuz oldukları konuları, yeni ofislerine dair hayallerini paylaştıkları bir atölye çalışması düzenlediklerini belirtiyor. Atölye sırasında üretilen fikirler ve anketlerin verdiği bilgiler, üç ay gibi kısa bir sürenin ardından Roche Türkiye’nin yeni merkezine dönüşmüş. Bu merkezde çeşitli çalışma biçimlerine imkân sağlayan farklı işlevde ve boyutta mekânlar, formel ve informel toplantı ve buluşma odaları, eğitim ve atölye mekânları, kafeteryalar, dinlenme alanları, tematik odalar, hatta oyun ve masaj odaları bulunuyor; keyifli mekânlar verimli bir çalışma sağladığı gibi sosyal bir iş ortamı yaratıyor. Farklı bölümlerde çalışanlar arasında karşılaşmalar ve olası işbirlikleri, ilhamları ve yeni fikirleri tetikliyor. Dow Jones Sürdürülebilirlik Endeksi’nin (Dow Jones Sustainability Index) “İlaç, Biyoteknoloji ve Yaşam Bilimleri Endüstrisi” (Pharmaceuticals, Bio-
natura | 52
R
oche Turkey headquarters is in Uniq Plaza is Istanbul, Maslak. The office, which is the product of an international collaboration, the endeavors of Brazilian architecture studio Moema Wertheimer (MW) Arquitetura and Bakırküre Architects, spreads over six thousand square meters, hosting two hundred and twenty Roche employees. The architects, who set up their designs on the concept “happy offices need happy employees”, note that to that end; as the first step of the project, they came together with Roche Turkey employees and organized a workshop where they shared what made them happy or unhappy in their then-present offices and their dreams about their new one. The ideas generated during the workshop and answers to surveys have transformed into Roche Turkey’s new headquarters in just three months. There are spaces of different functions and dimensions allowing different styles of working, formal and informal conference and meeting roooms, training and workshop spaces, cafeterias, leisure areas, thematic rooms and even play and massage rooms may be found at the headquarters. Enjoyable spaces not only result in productive work but also create a working environment of socialization. Encounters and potential collaboration among employees of different departments trigger inspirations and new ideas.
proje | project
natura | 53
proje | project
natura | 54
proje | project
CÖMERTÇE KULLANILAN MARMARA MERMERI ILE DOĞAL VE STERIL BIR ORTAM ALGISI YARATILIRKEN AHŞAP MALZEME, CANLI RENKLER VE AÇI OYUNLARI ILE STERILLIK HISSI YUMUŞATILARAK SAMIMI, DAVETKÂR VE KARAKTERISTIK BIR MEKÂN OLUŞTURULUYOR. A NATURAL AND STERILE SETTING PERCEPTION IS CREATED WITH THE GENEROUSLY USED MARMARA MARBLE, AND A CORDIAL INVITING AND CHARACTERIZED SPACE IS CREATED AS WOODEN MATERIALS, LIVELY COLORS AND ANGLE PLAYS MITIGATE THE FEELING OF STERILITY.
natura | 55
proje | project
technology & Life Sciences Industry) kategorisinde altı kez Süpersektör Lideri (Supersector Leader) olan Roche’un Türkiye ofisinin de, firmanın anlayışı kadar yenilikçi ve çevreci biçimde kurgulanmasına özen gösterilmiş. Konsept tasarımı MW Arquitetura tarafından, mimari tasarım, projelendirme ve uygulaması Bakırküre Mimarlık tarafından hazırlanan Roche Türkiye Genel Müdürlüğü, dört kattan oluşuyor. Giriş katında yer alan karşılama bölümü ve lobi, ilaç şirketi Roche’un kimliğini vurgulayacak şekilde tasarlanmış. Cömertçe kullanılan Marmara mermeri ile doğal ve steril bir ortam algısı yaratılırken ahşap malzeme, canlı renkler ve açı oyunları ile sterillik hissi yumuşatılarak samimi, davetkâr ve karakteristik bir mekân oluşturuluyor. Gün içinde oldukça yoğun bir dolaşımı ve çok sayıda uluslararası ziyaretçiyi ağırlayan giriş bölümü, aynı zamanda bir bekleme ve sergileme mekânı işlevi de görüyor; bu nedenle aydınlatmalar, duvar panoları gibi detaylarda şirketin küresel kimliği kadar Türkiye’deki yerel yüzünün de vurgulanması amaçlanmış. Şerit aydınlatmalar ve kırıklarla yönlendirilen ziyaretçinin ulaşması planlanan iç boşluk, aynı zamanda ofisin de kalbi niteliğinde; hem katlar arasında görsel ilişki kuran hem de doğal aydınlatma sağlayan bu geniş boşluk, aynı zamanda bir toplanma mekânı kurgusunda. Bu hareketli iç boşluğun dışarıdaki yansıması ise, kırmızı perfore metal panellerle yaratılan canlı bir mekân olarak vuku buluyor. Katlardaki açık planlı çalışma alanları ve şeffaf odalar arasına çeşitli büyüklük ve özellikte toplantı odaları, ufak mutfaklar, dinlenme ve rahat çalışma alanları, bireysel çalışma alanları, tematik odalar yerleştirilerek ulaşılabilir ve dinamik bir tasarım gözetilmiş. Birinci katın bir bölümü ise Roche ekibinin eğitimine ayrılmış; mekânın genelinde hareketli sistemler uygulanarak her zaman kullanılabilecek, çok amaçlı bir alan yaratılmış. Katılımcı proje sürecinden çalışanlara sağladığı özgürlüğe Roche Türkiye Genel Müdürlüğü ofisi, Y kuşağı’nın giderek ağırlık kazanmakta olduğu bugünün iş yaşamına çağdaş bir mekânsal yorum niteliğinde.
natura | 56
Care was taken that the Turkish office of Roche, which was supersector leader in the Pharmaceuticals, Biotechnology & Life Sciences Industry category of Dow Jones Sustainability Index, is set up in a manner as innovative and environmentalist as the firm’s concept. Roche Turkey Headquarters, the concept design of which is done by MW Arquitetura and its architectural design and application by Bakırküre Architects, has four storeys. The reception area and the lobby on the ground floor is designed to stress the identity of the pharmaceuticals company Roche. A natural and sterile setting perception is created with the generously used Marmara marble, and a cordial inviting and characterized space is created as wooden materials, lively colors and angle plays mitigate the feeling of sterility. The entrance part, which plays host to a rather high traffic and a large number of international visitors, also serves as a waiting and display area. For that reason, it was sought to stress also the company’s local image in Turkey as much as its global identity, in details like lighting fixtures and murals. The inner void the visitor guided by strip lighting and broken units expected to reach is at the same time, the heart of the of the office. This broad space, which establishes a visual relationship between floors, also providing natural lighting, is at the same time an assembly location. The external reflection of this inner void full of motion results in a lively space created by red perforated metal panels. Between the open concept work areas and transparent rooms on the floors are placed conference rooms in various size and features, compact kitchens, leisure and easy working areas, individual work stations and thematic rooms, leading to an accessible and dynamic design. A part of the first floor is dedicated to the training of Roche team; a multi-purpose area always ready to use is created with the aid of moving systems in the space overall.
proje | project
natura | 57
proje | project
Giriş mekânının zemini ve karşılama bankosunda kullanılan Marmara mermeri, Marmara Adası, Saraylar Ocağı’ndan. Marmara Marble used in the entrance space’s flooring and welcome desk is from Marmara Island, Saraylar Quarry.
natura | 58
proje | project
natura | 59
proje | project
OPEN OFFICE
OPEN OFFICE
CONNECTION CAFE
TOUCH DOWN 10,33m²
CONNECTION CAFE
LOUNGE
CAFE LOUNGE 43,31m²
MEET AND GREET CAFE
RECEPTION&WELCOME LOUNGE
V
W
X
Y
SECTION B 1/100
STORAGE AREA INDIVIDUAL WORK BAY
STORAGE AREA
CENTRAL STORAGE
INDIVIDUAL WORK BAY
TRAINING CENTER
TRAINING CENTER LOUNGE
000
LOUNGE
MEETING ROOM 16P
THEMED TOOM
INDIVIDUAL WORK BAY
RECEPTION&WELCOME LOUNGE 155m²
8a
8b
9
10
11
12
13
14 SECTION A 1/100
natura | 60
proje | project
KÜNYE Proje adı: Roche Türkiye Genel Müdürlüğü İşveren: Roche Türkiye Yer: Maslak, İstanbul Proje tarihi: 2014-2015 İşlev: Ofis Toplam inşaat alanı: 6.000 m2 Konsept tasarım: Moema Wertheimer, Maria Cristina Bianchessi (MW Arquitetura) Mimari tasarım, projelendirme ve uygulama: Gürhan Bakırküre, Gönül Karahan, Aslı Ören, Zeynep Önay, Çağatay Akşehirli, Mehmet Rüstemoğlu, Selden Kurt Ünsal, Naciye Germen, Doruk Soyal, Mehmet Ay, Zeynep Öziş (Bakırküre Mimarlık) İnşaat Mühendisi: Paulo Frederico Neto Fotoğraflar: Gürkan Akay
CREDITS Project title: Roche Turkey Headquarters Client: Roche Turkey Location: Maslak, İstanbul Project Date: 2014-2015 Function: Office Total Built-Up Area: 6,000 m2 Concept Design: Moema Wertheimer, Maria Cristina Bianchessi (MW Arquitetura) Architectural Design and Application: Gürhan Bakırküre, Gönül Karahan, Aslı Ören, Zeynep Önay, Çağatay Akşehirli, Mehmet Rüstemoğlu, Selden Kurt Ünsal, Naciye Germen, Doruk Soyal, Mehmet Ay, Zeynep Öziş (Bakırküre Architects) Civil Engineer: Paulo Frederico Neto Photographs: Gürkan Akay
natura | 61
proje | project
ADIYAMAN AKTİF YAŞAM MERKEZİ MİMARİ YARIŞMA PROJESİ, 1. MANSİYON ÖDÜLÜ ADIYAMAN ACTIVE LIFE CENTER ARCHITECTURAL COMPETITION PROJECT, 1ST HONORABLE MENTION
İKİKEREBİR
natura | 62
proje | project
natura | 63
proje | project
Selin Biçer Mimar / Architect
A
dıyaman, tarihi ve kültürel değerlere sahip çok hızlı büyümekte olan bir kent. Yörenin hem iklimsel hem de yaşamsal olarak kendine özgü ayırıcı karaktere sahip. Ülke genelinde sürmekte olan içeriksiz ve niteliksiz kentleşme alışkanlıklarına rağmen, bölgede çağlar öncesinden gelen yapı alışkanlıkları var olmuş durumda. Yarışma arazisi, Vartana Yolu üzerinde bulunuyor. Arazinin kuzeyinde bulunan yatılı ilköğretim okulu, güneyinde bulunan sevgi evleri projesi ile birlikte bölgenin bir sosyal-eğitim bölgesi olarak gelişebileceği öngörülebilir. Kentin ileride bu bölgeye doğru genişleyebileceği düşünülürse, yol cephesine gösterilecek tavır ve yapının önerebileceği kentsel model; irdelenmesi gereken bir konu… Aktif Yaşam Merkezi engelli vatandaşlar ve gaziler için en doğru fonksiyon ilişkisini; erişilebilirliği ön planda tutan, yörenin karakterinden kopmayan, ölçek ve mekân hissi olarak huzurlu ve ferah olmayı esas alan, açık- kapalı alan ilişkilerini zengin bir şekilde kuran bir kurguda tasarlanmalıydı. Erişilebilirlik, bu proje için şüphesiz ki en önemli kriter olmuş. İstenen program ve arazi büyüklüğü göz önüne alındığında, hemen hemen tüm mahallerin hemzemin olabileceği görülüyor. Gerekli mahallerin hepsinin, günümüz kentlerinde hasret kaldığımız “yaya sokak”larıyla ilişkilenmiş küçük ölçekte bir kent modeline oturması mümkün. Kullanıcıların kendilerini kapalı tesislere hapsedilmiş hissetmekten çok, dış – yarı dış mekânlarda sosyalleşmeleri daha ideal görünüyor. Kent
natura | 64
A
dıyaman is a rapidly growing city, owning historic and cultural values. It has the region’s distinct character both climate-wise and also in terms of way of life. Despite the urbanization habits void of content and quality ongoing all over the country, the building habits dating to ancient times have taken root in the region. Competition land is located on Vartana Road. The boarding primary school lying to the north of the land and the love homes project on the south may lead us to predict that the region will develop as a social, educational area. Considering that the city may grow towards this region in the future; the urban model which may be proposed by the attitude towards the road front and buildings is a matter deserving of discussion... Active Life Center should be designed under a scenario promoting the most proper function relationship, accessibility for handicapped residents and veterans not detached from the character of the region based on being peaceful and comfortable in terms of scale and space sentiment, establishing the outdoor-indoor area relationships in a rich manner. Undoubtedly, accessibility is the most important criterion for this project. Taking into account the desired program and the size of land, it is observed that almost all spaces will be level. It is possible that the entirety of the required spaces may sit into a small scale city model relationed by “pedestrian roads” we have been yearning for in the towns of today. It seems more ideal that users socialize at outdoor – semi-outdoor spaces rather than feeling entrapped into enclosed facilities. The natural randomness
proje | project
MALZEME OLARAK YÖRENIN GELENEKLERINE ATIFTA BULUNULUYOR, KÂGIRBETONARME MELEZ BIR SISTEM ÖNERISI, SADELIĞIN ESAS ALINDIĞI BIR TASARIMA DÖNÜŞÜYOR. TRADITIONS OF THE REGION ARE REFERENCED WITH MATERIALS; A PROPOSITION OF A MASONRY-R/C HYBRID SYSTEM TRANSFORMS INTO A DESIGN BASED ON PLAINNESS.
natura | 65
proje | project
dokularından alışkın olunan doğal rastlantısallık, mekânsal hiyerarşi kurgusuyla gerçekleştirilmeye çalışılmış. Kitleler genel olarak kendi içlerinde farklı aktivitelere ve sosyalleşmeye imkân veren, birbiri ile ilişkili boşluklar oluşturacak şekilde parçalanıyor. Parçalanma kitlelerin yükseklikleri ile oynanarak üçüncü boyuta da taşınıyor. Kentsel doku hem yaşantıya hem yapı diline doğrudan etken haline getiriliyor. Tek doğrultulu kurgu iki ana aks ekseninde zonlanıyor. İki ucu da etkinlik meydanları ile birleşen bu akslar yer yer kaydırmalar yapılarak anıtsallıktan uzaklaştırılıyor. Yapıya yoldan ve güneyde ayrılan otopark alanından temel iki yaklaşım bulunuyor. Tüm arazinin çevresinden dolaşması öngörülen servis yolundan içeri alan ikincil aralıklar da ekleniyor. Yapının içerisine girildiğinde bizi önce giriş binası, idare, çok amaçlı salonlar, yemekhane ve satış üniteleriyle çevrelenmiş bir meydan karşılıyor. Bu meydandan doğu yönündeki ikincil meydan ve rekreatif alanlara doğru iki sokak uzanıyor: Eğitim ve üretim sokakları.
natura | 66
we are used to from city textures is attempted to be achieved by way of the spatial hierarchy setup. Masses are typically fragmented in such a way allowing different activities and socializing within themselves, creating interrelated voids. Fragmentation is also raised to the third dimension, playing with the heights of the masses. The urban texture becomes a factor directly affecting both living and also the language of the building. The single directional setup is zoned on two main axes. Uniting with event squares at both ends, these axes are distanced from being monumental by way of shifts from place to place. There are two basic approaches to the building; one from the road and the other one from the car park on the south. There are also secondary alleys from the service road planned to go around the whole site. When one enters the building, he is first faced with the entrance building, the administration area, multi-purpose halls, cafeteria and sales outlets, all surrounding a square. Two roads extend from this square towards the
proje | project
Programda bulunan sosyal eğitim ve destekleyici eğitim bölümleri “eğitim sokağı”nda, iş ve meslek eğitim atölyeleri de atölye sokağında konumlandırılıyor. Görece daha sakin ikinci meydan; kütüphane, terapi bölümü ve misafirhaneyle ilişkileniyor. Sokaklar arkaya doğru uzanıp, hobi bahçeleri ve spor alanlarının bulunduğu rekreatif alanlara uzanıyor. Yapısal dil, insani bir sokak ölçeğine bürünürken, parçalanma zengin perspektifler yaratarak monotonluktan sıyrılmaya çabalıyor. Malzeme olarak yörenin geleneklerine atıfta bulunuluyor, kâgirbetonarme melez bir sistem önerisi, sadeliğin esas alındığı bir tasarıma dönüşüyor. Bir bina değil; erişilebilir, sosyal, huzurlu sokaklardır, avlulardır artık. İnsancıl bir kent modelidir özlemi duyulan...
square and recreational areas on the east: Education and production roads. The social training and supportive education departments in the program are situated on “education road”, with the workshops and career training areas on the workshop road. The second square, which is relatively calmer, is connected to the library, therapy area and the guesthouse. The roads extend to the rear towards the recreational areas, featuring hobby gardens and sporting fields. As the building language takes on a humane road scale attempting to get rid of monotony, it creates rich perspectives through fragmentation. Traditions of the region are referenced with materials, a proposition of a masonry-R/C hybrid system transforms into a design based on plainness. Now, this is not just a building; but is accessible, social and peaceful aggregation of roads and yards. What is yearned for is a model of a humane city...
natura | 67
proje | project
KÜNYE Tasarım Ekibi: ikikerebir (Hakan Evkaya ve Kutlu Bal) Proje Tarihi: 2014 İşveren: T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
natura | 68
CREDITS Design Team: ikikerebir (Hakan Evkaya ve Kutlu Bal) Project Date: 2014 Client: T.R. Family and Social Policies Ministry
i̇ç mimarlık | interior design
NİŞANTAŞI CAFE ZONE RESTAURANT
TABA MİMARLIK/ARCHITECTS
natura | 70
i̇ç mimarlık | interior design
natura | 71
i̇ç mimarlık | interior design
Selin Biçer Mimar / Architect
N
işantaşı semti, artık sadece alışverişin değil ama aynı zamanda İstanbul’un en önemli yeme-içme ve gece hayatı merkezlerinden biri konumunda. Bu yüksek tempolu ve çoğu zaman yorucu semtte, tüketicilerin dinlendirici ve tazeleyici bir atmosferle buluşacakları bir mekân yaratmak istemiş Taba Mimarlık. 1999’da açılmış olan ve bugüne kadar kafe konsepti dâhilinde hizmet verem mekân, bu proje ile birlikte alanını iki katına çıkarırken işletme tarafından restoran kimliği ile yola devam etme kararı alınmış. Proje 300 m² kapalı ve 70 m² açık alana sahip. 220 m²’lik yemek salonunun 80 m²’si, mutfak ve servis hacimlerine ayrılmış. Zemin katta bar ile ilişkilendirilmiş lounge ve bistro fonksiyonları öne çıkarken birinci katın tamamı yemek salonu olarak tasarlanmış. Bahçe cephesinde boylu boyunca yer alan kayar katlanır doğramalarla gün ışığından daha çok faydalanırken yazın bahçe ile bütünleşmesi sağlanmış. Malzeme seçimi noktasında Taba Mimarlık kendisini, mümkün olduğunca az sayıda ve doğal malzeme ile çalışmayı seven bir ekip olarak tanımlıyor. Bu projede 3 çeşit doğal malzemeden yola çıkılmış: Silver-grey (Bilecik) mermer, meşe ve pirinç. Bu üç malzemeye dingin renkler eşlik ederken,
natura | 72
N
işantaşı neighborhood now is not just the center of shopping in Istanbul but is also a dining and night life center. Taba Architects has strived to create a location where consumers will come into contact with a relaxing and refreshing atmosphere in this high paced and mostly fatiguing area. The venue opened in 1999, which has been serving under the cafe concept so far, was enlarged two-fold with this project when management made the decision to go on with a restaurant identity. The project has 300 m² indoor and 70 m² outdoor space. 80 m2 of the 220 m2 dining area is allocated to kitchen and service spaces. The lounge and bistro functions relationed to the bar are emphasized on the ground floor, with the entirety of the first floor designed as a dining room. Daylight is utilized as much as possible, thanks to the sliding folding joinery along the garden front, allowing the integration of the summer with the garden. At the point of selecting materials, Taba Mimarlık defines itself as a team that wishes to work with as little as possible and natural materials. Three types of natural materials are emphasized in this project. Silver-gray (Bil-
i̇ç mimarlık | interior design
Silver-grey mermeri farklı yüzey ve fonksiyonlarda kullanılırken değişen ebat ve detaylardan faydalanılmış. Silver-grey marble is used for different surfaces and functions with various size and detailing.
natura | 73
i̇ç mimarlık | interior design ana salonun iki kısa kenarında derinlik ve canlılık vermesi için turkuaz lake camın çarpıcı etkisinden ve salon bitkilerinden faydalanılmış. Silver-grey mermeri farklı yüzey ve fonksiyonlarda kullanılırken değişen ebat ve detaylardan faydalanılmış. Taba Mimarlık bu sayede malzeme kalabalığından kurtulduklarını ifade ediyor ve ekliyor: “Odağımızda mekâna özel tasarlanan aydınlatmalar ve metal heykel işleri bulunuyordu. Mekânı deneyimleyen müşterilerin zihninde bu objeler ile daha hatırlanır olmasını sağladık.”
natura | 74
i̇ç mimarlık | interior design ecik) marble, oak and brass. Serene colors accompany these three materials. The striking impact of turquoise lacquered glass and house plants are used on the two short sides of the main hall for the impression of depth and vitality. When using silver-gray marble for different surfaces and functions, varying sizes and details have been employed. Noting that thus they were able to stay away from crowded materials, Taba Architects add: “Our focus was custom-made lighting and metal sculptures. We made sure that the space is embedded in the memories of the patrons experiencing it.”
KÜNYE Projenin Yeri: Nişantaşı, İstanbul Mimarlık Ofisi: Taba Mimarlık Tasarım Ekibi: Çiğdem Tabak ve Selim Tabak Projenin Tarihi: 2013 Yapım Tarihi: 2013 Proje Alanı: 300 m² Demir İşleri: Batuhan Engin ve Taba Mimarlık Fotoğraflar: Çetin Keçeci
CREDITS Project Location: Nişantaşı, İstanbul Architects Office: Taba Architects Design Team: Çiğdem Tabak and Selim Tabak Project Date: 2013 Construction Date: 2013 Project Area: 300 m² Iron Works: Batuhan Engin and Taba Mimarlık Photographs: Çetin Keçeci
natura | 75
Isw Insurance Solutıons & Works Fotoğraf / Photograph: İbrahim Özbunar
i̇ç mimarlık | interior design
natura | 76
i̇ç mimarlık | interior design
MIMAR / ARCHITECT
DICLE HÖKENEK
Fotoğraf / Photograph: Mehmet Arda
natura | 77
i̇ç mimarlık | interior design
The Life Co Well-Being Fotoğraf / Photograph: Mehmet Arda
natura | 78
i̇ç mimarlık | interior design
D
icle Hökenek, 2005 yılında İstanbul Kültür Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden derece ile mezun oldu. Öğrenciliği süresince çeşitli ulusal ve uluslararası proje yarışmalarında ödüller kazandı. 2005 Archiprix Mimarlık Öğrencileri Ulusal Yarışması’nda Birincilik Ödülü ve Borusan Mannesmann-PROSteel Çelik Yapı Projesi Öğrencilik Yarışması’nda ekip başı olarak Birincilik Ödülü aldı. IKU Mimarlık Fakültesinden mezun olduktan sonra uzun süre DB Architects’te mimar ve tasarımcı olarak çalıştı. Nitelikli mimari proje ve tasarım hizmeti verme amacıyla kurduğu ofisinde; farklı disiplinlerle çözüm ortaklığı yaparak mimari proje üretimlerinin yani sıra iç mimari ve ürün tasarımları da yapıyor. Hökenek’e göre bir kütleye form vermek, düşündüğünü uygulayabilmek ve çözümlemek tasarımcının malzemeyi tanıması ile doğrudan ilişkili. Mimar özellikle doğal malzemelerin kullanımı ile ilgili mekânın gereksinimlerine göre birçok farklı tasarım üretti. Mekânın gereksinimlerine göre tasarlanan her üründe, doğal taşların ve ağaçların dokularını, harelerini önemli grafik unsurlar olarak gözler önüne seriyor. Her tasarım renk, biçim, yoğunluk gibi biçimsel etkileri konumuna ve işlevine göre değerlendiriliyor, mekânın diğer dinamikleri ile etkileşimleri ayrı ayrı irdeleniyor. Kimi zaman zemin ve duvar kaplaması olarak kullanılan bir mermer başka bir alanda sehpa veya mutfak tezgâhı olarak düşünülüyor. Dekoratif bir pano olarak doğal taşın tercih edildiği alanlarda renkli veya ışıkla etkileşimi kuvvetli taşlar seçiliyor. Farklı formlarda tasarlanan masalar için farklı mermer seçimleri yapılıyor…
D
icle Hökenek graduated from Istanbul Kültür University School of Architecture with Honors in 2005. Through her studies, she won various national and international design contests. She won the first prize at Archiprix Architecture Students National Contest and first prize as Head of Team at Borusan Mannesmann – PROSteel Steel Structure Design Students Contest. After graduating from IKU School of Architecture, she worked at DBArchitects as an architect and designer for a long time period. At her office she set up for providing high quality architectural design services, besides architectural design in solution partnership with different disciplines, she also is involved in interior and product design. According to Hökenek, to give a form to a mass, being able to implement what one thinks and analyze it are directly related to designer’s knowing the material. The architect has created various designs depending on the needs of the space, in connection with the use of natural materials. In each product designed for the needs of the space, she reveals the textures and light plays of natural Stones and trees as significant graphic elements. The form effects like color, shape and density of each design are assessed by their location and function and their interactions with other dynamics of the space are discussed individually. Marble, which is sometimes used as a floor or wall covering, is dealt with as a coffee table or kitchen counter in another location. In cases where natural stone is picked as a decorative mural, colored stones or those with light are picked. Different marbles are chosen for tables designed in different forms.
SO Evi Fotoğraf / Photography: Akın Baygın
natura | 79
TS Evi Fotoğraf / Photography: Mehmet Arda
i̇ç mimarlık | interior design
TS EVİ
TS Evi genellikle beyaz rengin hâkim olduğu pozitif, ferah ve samimi bir çatı dubleksi olarak tasarlanmış. Özellikle banyo tasarımı ile ilgili kullanıcının tazelik ve aydınlık olması yönündeki talebi de göz önünde bulundurularak beyaz mermer tüm yüzeylere kaplanmış. Duş alanının zemininde duş teknesi de yine aynı mermerden tek parça olarak tasarlanmış ve uygulanmış. Duş alanında aynı malzeme farklı kesimler kullanılarak uygulanmış ve dinamik bir duvar çalışması gerçekleştirilmiş. Ceviz kaplama banyo mobilyası ile evin genelindeki ahşap kullanımı ile de görsel bir ilişki kurulmaya çalışılmıştır. Böylece iki doğal malzeme arasında ilginç bir görsel kontrast da oluşturulmuş. Aynı evde yer alan başka bir mermer kullanımı da lamine meşe parke ve kırmızı kilim üzerinde yer alan bianco carrara beyaz mermer pena sehpalar…
natura | 80
TS HOME
TS home is designed as a positive, spacious and profound penthouse duplex dominated by the color white. Especially in terms of bathroom design, the user’s demand for freshness and light was considered, with white marble applied to all surfaces. The shower tank on the floor of the shower place was once again designed and applied as a monoblock piece of the same marble. The same material is applied using different cuts in the shower space, giving rise to a dynamic wall application. There is an attempt to set up a visual link with the use of wood all over the home with the walnut veneered bathroom furniture. This has also led to an interesting visual contrast between these two materials. Another place where marble is used in the same home is the use of bianco carrara white marble pena tables lying on laminated oak hardwood and red carpet...
i̇ç mimarlık | interior design
THE LIFE CO WELL-BEING
THE LIFE CO WELL-BEING
SO EVİ
SO HOME
SO Evi Osmanbey’de yer alan 4 katlı bir eski eser yapının 3. katında bulunuyor. Evin genelinde aslına uygun olarak rabıta zeminler ve taş duvarlar korunmuş. Yeniden tasarlanan ve konumlandırılan mutfakta ise tezgâh malzemesi olarak yine bianco carrara beyaz mermer kullanılmış. Aynı evde yemek masası da demir ayaklar üzerinde, taurus black mermer malzeme kullanılarak tasarlanmış ve üretilmiş…
In the design of the massage parlor at The Life Co Well-Being, forest green marble screens are applied overall to give the feeling of depth on the back drops of massage rooms separated by glass partitions and screens. The CNC cut suspended ceiling is formed by reinterpretation of the pattern in forest green.
SO Home is on the 3rd floor of a 4-storey old building at Osmanbey. True to its original, linked floors and stone walls are conser ved in the home overall. In the redesigned and relocated kitchen, once again bianco carrara white marble is used as counter material. The dinner table is created and produced at the home on iron pedestals using taurus black marble.
SO Evi Fotoğraflar / Photographs: Akın Baygın
The Life Co Well-Being’te yer alan masaj salonu tasarımında cam bölmeler ve perdelerle ayrılan masaj odalarının arka yüzeylerine forest green mermer plakalar, derinlik hissi uyandıracak şekilde bütün olarak kaplanmış. Tavanda yer alan CNC kesim asma tavan da forest green de yer alan desenin yeniden yorumlanması ile oluşturulmuş.
natura | 81
SO Evi Fotoğraflar / Photographs: Akın Baygın
i̇ç mimarlık | interior design
natura | 82
i̇ç mimarlık | interior design
ISW INSURANCE SOLUTIONS & WORKS
ISW Insurance Solutions &Works, sigortacılık sektörüne her alanda farklı çözümler sunmak ve sektörün ihtiyacı olan teknik/operasyonel kârlılığa ivme sağlamak için çok çeşitli ve inovatif projeler üretmek amacıyla yola çıkmış bir organizasyon. Genç ve dinamik bir ekibin profiline uygun olarak 3 yönetici için de farklı mermerler kullanılarak masa tasarımları gerçekleştirilmiş ve uygulanmış. Yönetici odasının sekretaryası için de arkasından aydınlatılan onix mermer pano, şık bir bilgilendirme panosu olarak tasarlanmış…
ISW INSURANCE SOLUTIONS & WORKS
ISW Insurance Solutions & Works is an organization setting out to present different solutions to the insurance industry in every field, giving momentum to the technical/operational profitability needed by the industry by way of creating varied and innovative projects. In line with the profile of the young and dynamic team, different marbles are used and desk designs are made and applied for the three executives. The onyx marble panel lit from behind for the secretariat of the executive room is designed as an elegant information board...
Isw Insurance Solutıons & Works Fotoğraf / Photograph: İbrahim Özbunar
natura | 83
sanat | art
4. DOĞAL TAŞ YARIŞMASI’NDA ÖDÜLLER SAHIPLERINI BULDU PRIZES GO TO WINNERS AT 4TH NATURAL STONE CONTEST DÖRDÜNCÜSÜ DÜZENLENEN DOĞAL TAŞ TASARIM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENI, 15 MAYIS CUMA GÜNÜ DIŞ TICARET KOMPLEKSI KONFERANS SALONU’NDA GERÇEKLEŞTI. TÜRKIYE İHRACATÇILAR MERKEZI (TİM) ILE EKONOMI BAKANLIĞI’NIN DESTEKLERI VE İSTANBUL MADEN İHRACATÇILARI BIRLIĞI’NIN ORGANIZASYONUYLA DÜZENLENEN YARIŞMA, TASARIM KONUSUNDA SEKTÖRÜ, ÜNIVERSITE ÖĞRENCILERINI VE PROFESYONELLERI AYNI PLATFORMDA BULUŞTURMAYI AMAÇLIYOR. THE 4TH NATURAL STONE DESIGN COMPETITION AWARDS CEREMONY TOOK PLACE ON FRIDAY MAY 15TH AT TURKISH EXPORTERS ASSEMBLY FOREIGN TRADE COMPLEX CONFERENCE HALL THE COMPETITION ORGANIZED BY ISTANBUL MINERAL EXPORTERS ASSOCIATION WITH THE SUPPORT OF TURKISH EXPORTERS CENTER (TIM) AND MINISTER OF ECONOMY SEEKS TO BRING TOGETHER THE INDUSTRY, UNIVERSITY STUDENTS AND PROFESSIONALS ON THE SAME PLATFORM IN CONNECTION WITH DESIGN.
natura | 84
sanat | art
PROFESYONEL KATEGORÄ° 1.
natura | 85
sanat | art
J
üri üyeliğini Ali Kahyaoğlu, Mehmet Akça, Demet Binan, Akın Gölcük, Aydın Dinçer, Selçuk Çevik, Hüseyin Tokman, Nevzat Sayın, Gülay Hasdoğan, İpek Fitöz, Sezai Alkan ve Ali Sait Köknar’ın yaptığı yarışmada ödüller sahiplerini buldu. Ödül töreni öncesi bir konuşma yapan İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) Başkanı Ali Kahyaoğlu, “Yarışmaya başladığımız ilk günlerde bir amacımız vardı, Türk doğal taşını öğrencilerimize tanıtmak, gelecekte de onların taşımızı kullanmalarını sağlamak istiyorduk. Dünyanın her tarafındaki prestijli binaları Türk mermeri süslerken, bizdeki yabancı hayranlığına artık dur demek lazım. Bizim taşımız biraz daha ucuz olduğu için tercih edilmiyor olabilir. Geçtiğimiz hafta yaptığımız toplantıda 3. havalimanında Türk doğal taşının kullanılmasını rica ettim. Tamamen doğal, tamamen hijyen ve %100 yerli bir üründen söz ediyoruz. Sevgili gençler, ülkenin malzemesine doğal taşına sahip çıkın. Biz çıkartırken sınırsız olmadığını bilerek dikkatli çıkaracağız. Siz de dikkatli kullanacaksınız,” dedi.
natura | 86
T
he prizes went to their owners at the contest where jury members were Ali Kahyaoğlu, Mehmet Akça, Demet Binan, Akın Gölcük, Aydın Dinçer, Selçuk Çevik, Hüseyin Tokman, Nevzat Sayın, Gülay Hasdoğan, İpek Fitöz, Sezai Alkan ve Ali Sait Köknar. In his speech before the Awards Ceremony, Istanbul Mineral Exporters Association (IMIB) President Ali Kahyaoğlu said, “When we first started the contest, we had an objective. We wanted to introduce Turkish natural stone to our students, ensuring that they would use our stones in the future. We have to put a stop to the admiration of the foreign when Turkish marble decorates the prestigious buildings all over the world. Maybe our stone is not opted for because it is less expensive. In our meeting last week, I requested that Turkish natural stone is used in the third airport. We have such beautiful stones that for example, even great Picasso cannot draw the picture God draws in nature. We are talking about an underground material. You may sometimes encounter a heart, sometimes the world Allah in Arabic. We are talking about a totally natural, entirely hygienic and % 100 percent local product. Dear young students, own up to country’s material, its natural stone. When extracting, we will do it carefully, knowing that it is not unlimited and you will use it carefully.
sanat | art
“ÜRETEBİLECEĞİMİZ ESERLER TASARLAYIN!”
“DESIGN WORKS THAT WE CAN PRODUCE”
PROFESYONEL KATEGORİ
PROFESSIONAL CATEGORY
Kahyaoğlu, konuşmasının bu bölümünde yarışmaya da değinerek şunları kaydetti: “Ben bu yılki tasarım yarışmasını çok da beğenmedim. Tasarımın üretilebilir olması, ticarileşebilmesi önemli iki kriterdir. Benim kafamda, üretilebilecek malzeme çizilirse doğru tasarımdır. Üretemediğimiz bir şeyi çizdiğinizde üzülüyorum. Farkındaysanız kitapçık bile yaptırmadım. Ben açıkçası bu yılki yarışmadan hiç memnun değilim. Bizim üreteceğimiz bir şeyler yapın! Bundan sonraki yarışmanın takvimini biraz daha esnek tutup dar bir zamana sığdırmayacağız. Bu arada lütfen bizimle temasa geçin! Sizleri ocaklara götürelim. Taş nasıl kesilir, nasıl işlenir size gösterelim. Pratikte gördüklerinizi hayallerinizle birleştirin. O zaman doğru işler ortaya çıkacaktır.” İMİB Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kahyaoğlu konuşmasını tamamlarken, ödül alan öğrencilerin Ekonomi Bakanlığı’na müracaat ettikleri takdirde aylık 1.500 TL’ye kadar eğitim bursu alabileceklerinin de müjdesini verdi.
Bu kategoride ödül alanların plaketlerini İMİB Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kahyaoğlu takdim etti. 20 bin TL’lik birincilik ödülünün sahibi Peyzaj ve Mobilya kategorisinde sundukları TERMOLİT adlı tasarımlarıyla Özgün Yücetürk, Benek Çincik, Tuğba Özkan ve Emre Özdemir oldu. 15 bin TL ödüllü ikincilik ise, yine Peyzaj ve Mobilya kategorisi’nde PUSH PULL adlı
In his part of his address, Kahyaoğlu touched upon the contest: I did not really like this year’s design contest. Two important criteria are that design should be producable and merchandizable. If producable material is drawn, it is proper designing. I am unhappy when you draw something we cannot produce. If you noticed, I didn’t ever have a booklet prepared. To tell you the truth, I am not happy with this year’s contest. Do things that we can produce. We will keep the calendar of the next contest a little more flexible and will not jam it into a short time period. In the meantime, please contact us. Let us take you to the quarries. Let us show you how stone is cut and processed. Join what you see in practice with your dreams. Then right works will start to appear”. As he completed his address, IMIB Chairman of the Board Ali Kahyaoğlu also gave the good news that award winning students could be eligible for a scholarship up to TRY 1,500 a month should they apply to Ministry of Economy.
The plaquettes of the award winners in this category were presented by IMIB Chairman of the Board Ali Kahyaoğlu. The winners of the TRY 20,000 first prize were Özgün Yücetürk, Benek Çincik, Tuğba Özkan and Emre Özdemir with their design named TERMOLIT, in the landscape and furniture category. The second prize of TRY 15,000 went to Emre Özdemir and Tuğba Özkan, with their work PUSH PULL, once again in the Landscape and Furniture category.
PROFESYONEL KATEGORİ 2.
natura | 87
sanat | art
PROFESYONEL KATEGORİ 3. ÖĞRENCİ KATEGORİSİ KUTSAL MEKANLAR (CAMİ, KİLİSE) 1.
ÖĞRENCİ KATEGORİSİ KUTSAL MEKANLAR (CAMİ, KİLİSE) 2.
natura | 88
sanat | art
PROFESYONEL KATEGORİ MANSİYON
ÖĞRENCİ KATEGORİSİ KUTSAL MEKANLAR (CAMİ, KİLİSE) 3.
natura | 89
sektörden | sectoral news
ÖĞRENCİ KATEGORİSİ KUTSAL MEKANLAR (CAMİ, KİLİSE) MANSİYON
çalışmalarıyla Emre Özdemir ve Tuğba Özkan’a gitti. 10 bin TL ödül verilen üçüncülük ödülüne de, otel lobisi ve AVM girişi kategorisindeki BAB çalışmasıyla Abdullah Karsan layık görüldü. 5 bin TL’lik mansiyon ödülünü de Türk hamamı ve banyo kategorisindeki BREATHE çalışmasıyla Özge Dinç ve Kerem Ekinci aldı.
Abdullah Karsan won the TRY 10,000 third prize with his work BAB in the hotel lobby and shopping mall entrance category. The TRY 5,000 honorable mention was won by Özge Dinç and Kerem Ekinci, with their entry BREATHE in the Turkish bath and bathroom category.
ÖĞRENCİ KATEGORİSİ
STUDENT CATEGORY
KUTSAL MEKÂN
HOLY SPACE
Sadece öğrencilerin yarıştığı bu bölümde de, mansiyon alanlara 2.500, üçüncü olanlara 5 bin, ikincilere 7 bin 500, birinci olanlara ise 10 bin TL verildi.
Bu kategoride ödül alanların plaketlerini İstanbul Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Rıdvan Mertöz takdim etti. Mansiyon: İstanbul Üniversitesi’nden Muhammet Emin İlbak, Fatih Han Soylu 3.’lük ödülü: Bilgi Üniversitesi’nden Seda Öznal, Ege Acar, Özgüç Bertuğ Çapunaman 2.’lik ödülü: Kocaeli Üniversitesi’nden Nazım Dağdeviren, Emel Topuz 1.’lik ödülü: Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nden Ömer Yeşildal.
ÖĞRENCİ OTEL LOBİSİ VE AVM GİRİŞİ
Madencilik Sektörü Başkanlar Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Akdur’un plaketlerini takdim ettiği kategoride ödül alanlar şöyle sıralandı: Mansiyon: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden Metehan Erdoğdu 3.’lük ödülü: Okan Üniversitesi ve Yeditepe Üniversitesi’nden Nurullah Kürkçü ile Sefer Kurtoğlu 2.’lik ödülü: Marmara Üniversitesi’nden Mehmet Danış Eryılmaz 1.’lik ödülü: Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden Emre Günay ve Soyer Bayraktar
PEYZAJ VE MOBİLYA
Bu kategorinin ödüllerini ise Titiz Mermer Yönetim Kurulu Başkanı, aynı zamanda jüri üyelerinden Mehmet Akça verdi. Mansiyon: Kocaeli Üniversitesi’nden Pınar Yumruktepe 3.’lük ödülü: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden Çağrı Yıldız 2.’lik ödülü: Marmara Üniversitesi’nden Ogün Çanga 1.’lik ödülü: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden Kemal Şahin Yılmaz
natura | 90
In this section where only students competed; honorable mention winners received TRY 2,500, third prize winners TRY 5,000, runner-ups TRY 7,500 and first prize winners TRY 10,000.
The plaquettes of the prize winners in this category were presented by Istanbul Ferrous and Non-Ferrous Metals Exporters Association Chairman of the Board Rıdvan Mertöz. Honorable Mention: Muhammet Emin İlbak, Fatih Han Soylu from Istanbul University 3rd Prize: Seda Öznal, Ege Acar and Özgüç Bertuğ Çapunaman from Bilgi University 2nd Prize: Nazım Dağdeviren and Emel Topuz from Kocaeli University 1st Prize: Ömer Yeşildal from Abant İzzet Baysal University.
ÖĞRENCİ OTEL LOBİSİ VE AVM GİRİŞİ
The plaquettes of the prize winners in this category were presented by Minerals Association Presidents Council Chairman of the Board Ümit Akdur: Honorable Mention: Metehan Erdoğdu from Mimar Sinan Fine Arts University 3rd prize: Nurullah Kürkçü and Sefer Kurtoğlu from Okan Üniversitesi and Yeditepe University 2.lik ödülü: Mehmet Danış Eryılmaz from Marmara University 1.lik ödülü: Emre Günay and Soyer Bayraktar from Karadeniz Technical University
LANDSCAPE AND FURNITURE
The plaquettes of the prize winners in this category were presented by Titiz Mermer Chairman of the Board and jury member Mehmet Akça: Mansiyon: Pınar Yumruktepe from Kocaeli University 3rd prize: Çağrı Yıldız from Mimar Sinan Fine Arts University 2nd prize: Ogün Çanga from Marmara University 1st prize: Kemal Şahin Yılmaz from Mimar Sinan Fine Arts University
sektörden | sectoral news
ÖĞRENCİ KATEGORİSİ OTEL LOBİSİ VE AVM GİRİŞİ 1.
ÖĞRENCİ KATEGORİSİ OTEL LOBİSİ VE AVM GİRİŞİ 3.
TÜRK HAMAMI VE BANYO
İMİB Yönetim Kurulu Muhasip Üyesi Aydın Dinçer’in ödüllerini sunduğu kategoride de sıralama şöyle belirlendi: Mansiyon: Kocaeli Üniversitesi’nden Metin Özhan, Nur Eryılmaz, Burak Aykan 3. lük ödülü: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden Melih Öz 2. lik ödülü: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden Burak Koçak 1.lik ödülü: Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nden Gülesin Özkoç ve Burak Bozok
YER DÖŞEMELERİ VE DUVAR KAPLAMALARI
Bu kategoride ödül alan öğrencilerin plaketlerini de İMİB Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Rüstem Çetinkaya takdim etti. Mansiyon: İzzet Baysal Üniversitesi’nden Ömer Yeşildal 3. lük ödülü: Kocaeli Üniversitesi’nden Engin Kofraz 2.lik ödülü: Selçuk Üniversitesi’nden Ahmet Polat 1. lik ödülü: Kocaeli Üniversitesi’nden Nazım Dağdeviren ve Emel Topuz
ÖĞRENCİ KATEGORİSİ OTEL LOBİSİ VE AVM GİRİŞİ 2.
TURKISH BATH AND BATHROOM
The plaquettes of the prize winners in this category were presented by IMIB Board of Directors Accountant Member Aydın Dinçer: Honorable Mention: Metin Özhan, Nur Eryılmaz and Burak Aykan from Kocaeli University 3rd prize: Melih Öz from Mimar Sinan Fine Arts University 2nd prize: Mimar Sinan Fine Arts University Burak Koçak 1st prize: Gülesin Özkoç and Burak Bozok from Middle East Technical University
FLOOR AND WALL TILES
The plaquettes of the prize winners in this category were presented by IMIB Vice-Chairman of the Board Rüsten Çetinkaya. Honarable Mention : Ömer Yeşildal from Izzet Baysal Üniversitesi 3rd prize: Engin Kofraz from Kocaeli University 2nd prize: Ahmet Polat from Selçuk University 1st prize: Nazım Dağdeviren and Emel Topuz from Kocaeli University
natura | 91
sektörden | sectoral news
ÖĞRENCİ KATEGORİSİ OTEL LOBİSİ VE AVM GİRİŞİ MANSİYON
ÖĞRENCİ KATEGORİSİ PEYZAJ ( KENT MOBİLYALARI, BORDUR, KALDIRIMLAR ) VE MOBİLYA 1.
ÖĞRENCİ KATEGORİSİ PEYZAJ ( KENT MOBİLYALARI, BORDUR, KALDIRIMLAR ) VE MOBİLYA 2.
ÖĞRENCİ KATEGORİSİ PEYZAJ ( KENT MOBİLYALARI, BORDUR, KALDIRIMLAR ) VE MOBİLYA 3.
natura | 92
ÖĞRENCİ KATEGORİSİ PEYZAJ ( KENT MOBİLYALARI, BORDUR, KALDIRIMLAR ) VE MOBİLYA MANSİYON
ÖĞRENCİ KATEGORİSİ TÜRK HAMAMI VE BANYO 1.
sanat söyleşisi | art interview
SURUHU YOĞUNLUK İnsiyatifi’nin ilk sergisi Adahan Oteli’nin mahzeninde AXIS MUNDI ismi ile gerçekleşmiş, şehrin tüm karmaşasının ortasında ruhumuzu zamandan ve mekândan uzaklaştırmıştı. Yoğunluk ikinci sergisi ile yine ilginç bir mekânsal deneyim yaşattı. SURUHU isimli sergi için mekân olarak tarihi yarımadanın altında yatan sarnıç ağından birisi, Sultanahmet’teki Nakilbent Sarnıcı seçilmiş. Geçmişi 1500 yıl öncesine dayanan ama artık içinde su olmayan, bu yüzden zemininde yürünebilen hatta içi aydınlatılarak sanat galerisi olarak kullanılabilen bir sarnıç. Yeni çalışmalarını, sanat etkinliğinin mekân ile ilişkisi üzerine odaklanarak mekânı sanat ürünlerinin sergilendiği steril bir mekân olarak değil bizzat sanatsal üretiminin nesnesi olarak ele alan YOĞUNLUK’un kurucularından Mimar Nil Aynalı Eğler ile konuştuk. The first exhibition of YOĞUNLUK Initiative was held under the title of AXIS MUNDU in the basement of Adahan Hotel distancing our soul from time and space in the midst of the whole hustle bustle of the city. With its second exhibition YOĞUNLUK, once again made us go through an interesting special experience. For the exhibition entitled SURUHU, one of the cisterns lying under the historic peninsula was picked as venue Nakilbent Cistern in Sultanahmet; a cistern dated to 1500 years ago with no more water in it so where one can walk on its floor, allowing it to be used as an art gallery with a lit interior. We talked to Architect Nil Aynalı Eğler, one of the founders of YOĞUNLUK, which addresses the venue not as a sterile place where art work is exhibited but as an object of artistic production itself, concentrating on the relationship of the art event with the venue. natura | 94
sanat söyleşisi | art interview
Heval Zeliha Yüksel Mimar / Architect
natura | 95
sanat söyleşisi | art interview
Mimari ile sanatın işbirliğini de göz önünde tutarak bize biraz bu oluşumdan bahsedebilir misiniz? YOĞUNLUK’un temel meselesi sanat etkinliği ile mekân deneyiminin ilişkisi. Bir sanat ürününün mekân ile ilişki kurmuyor olduğundan bahsetmek mümkün değil sanat ürünleri atölyede bir nesne olarak tasarlanıp herhangi bir duvara asıldıklarında ya da bir mekânın içine sergilenmek üzere konduklarında dahi o mekânın deneyiminde farklılık yaratıyorlar. Kendileri de içinde bulundukları mekânın niteliklerinden etkileniyorlar. Bizim niyetimiz bu etkileşimin ta en baştan farkında olmak. Daha öteye giderek mekânın kendisini sanatsal üretim için bir başlangıç noktası kılmak. Sanat işlerinin içinde var olacağı mekân ile olabildiğince yoğun bir ilişki içerisinden ortaya çıkmasını tetiklemek. En sonunda da mekân ve işlerin birbiriyle bütünleştiği, birbirini çoğalttıkları bir deneyim sunmak. YOĞUNLUK kar amacı gütmeyen bir sanat inisiyatifi. Temel meselesi ise dediğim gibi mekân. İki yönü var bu meselenin: İlki mekânın kendisini sanatsal üretim için bir başlangıç noktası kılmak. Önce mekânı bulmak, mekâna ilişkin bir kavramsallaştırma geliştirmek ve sanat işlerinin bu mekân ile olabildiğince yoğun bir ilişki içerisinden ortaya çıkmasını sağlamak. İkinci yön ise sanatsal eylemin kendisinin bir mekânsal bir deneyim olarak ortaya çıkması. Yani yalnızca basitçe o mekâna özgü kılınmış işler üretmek değil aynı zamanda o işlerin, içinde olduğu mekânın varoluşsal niteliklerini gün yüzüne çıkaracak bir güce sahip olmaları ve mekânla bir araya geldiğinde içine gireni saran bir mekânsal deneyim oluşturabilmelerini sağlamak En sonunda da mekân ve işlerin birbiriyle bütünleştiği, birbirini çoğalttıkları bir deneyim sunmak.
Considering the collaboration of art and architecture, could you tell us about this phenomenon? The basic concern of YOĞUNLUK is the relationship of the art event and the venue experience. One cannot say that an art work does not set up a relationship with the venue. Art work, when designed as an object in the studio, and hung on a wall, even when they are placed in a space for exhibition, create a difference in the experiencing of that venue. They too are affected by the qualities of the space they are in. Our intent is to be aware of that interaction just from the beginning, going further to render the space as a starting point for artistic production. To trigger the revelation of art work through a quite dense relationship with the space it will be in. And lastly, to offer an experience where the space and works are integrated with and enhance each other. YOĞUNLUK is a non-profit art initiative. Its basic concern is as I said is space. This concern has two aspects:. First to find a space, to develop a conceptualization for that venue and to allow the ar t work to be revealed through a s dense a relationship possible with that venue. The second a spec t is the revelation of the ar tistic ac t it self a s a special experience. I mean not just to produce works dedicated to that space but at the same time, ensuring that those works have a potency to unearth the existentialist qualities the space they are in, allowing them to create a spatial experience embracing those who enter the venue when combined with the space. And lastly, presenting an experience where space and works are integrated and enhancing each other.
YOĞUNLUK inisiyatifini kurma fikri nasıl gelişti ve ekip nasıl oluştu? İnisiyatifin işleyişi nasıl? Hepimizin şu ana kadarki uğraşılarımız dahilinde mekân ve sanat ile farklı menzillerde ilgilendiğini söyleyebiliriz. Ben mimarlık eğitimi aldım, fakat uzun süredir pratik alanda mimarlık yapmıyor, mimarlığın kavramsal yönü ile ilgileniyorum. Bu anlamda içinde 1. İstanbul Tasarım Bienali
How did the idea of establishing YOĞUNLUK initiative come up and how was the team formed? How does the initiative function? I can say that all of us were involved with space in art in different ranges as part of our previous endeavors. I studied architecture but I have not been practising for a long while but I am involved in the conceptual aspect of architecture. In that sense, I have had a few large exhibition
natura | 96
sanat söyleşisi | art interview
“Mekânın sonunda bizim “sonsuz ışık” adını verdiğimiz bir ışık perdesi bulunuyor. Bu ışık mekânın sınırını bulandırıyor, belki de bir bakıma yok ediyor ve aslında bir zamanlar bu sarnıcın eski İstanbul’un altındaki tüm sarnıçlar ile birlikte, sayısız kanallarla birbirine bağlı olan sonsuz bir ağ gibi yaşadığını anımsatıyor. Mekânın sınırı olsa da sonu olmuyor.” “There is a light screen we call ‘infinite light’ at the end of the space. This light makes the boundary of the space unclear, perhaps destroys it and reminds us that actually, at a time this cistern, together with all cisterns underneath ancient Istanbul, lived as an infinite network connected to each other with countless canals. The space has a boundary but no end.”
natura | 97
sanat söyleşisi | art interview
“Bizim derdimiz daha fazla mekânın kendisi ile. Onu bir sergi mekânından öte sanatsal eylemin başlangıç noktası olarak görmeye çalışıyoruz.” Our concern is more with the venue itself. We try to see it more than an exhibition locale as the starting point of the artistic action. Musibet sergisinin de olduğu birkaç büyük sergi deneyimim oldu. İsmail tasarım eğitimine sahip ve bir süredir yoğun olarak sanat alanında üretim yapıyor. İşlerinde zaman-mekân kavramına odaklanıyor. Elif televizyon ve medya sektörüne dair bir arka plana sahip ve ekipte organizasyonel işlerle uğraşıyor. İnisiyatifin yöneliminin İsmail’in işlerinde süreklilik gösteren zaman-mekân meselesi ile benim mekânın ontolojisine duyduğum ilgi içerisinden doğduğunu söyleyebiliriz. Bu vesile ile her seferinde yeni mekânlar ile hemhal olacağız.
experiences including 1st Istanbul Design Biennial Musibet Show. Ismail has studied design and for a while has been producing in the field of art. He is focused in concept of time-space in his works. Elif has a TV and media background and deals with organizational matters in the team. We can say that the trend of initiative has arisen from the time-space issue which keeps showing up in Ismail’s works, and I am interested in the onthology of space. To that end, we will be totally involved in new spaces each time.
“Her yeni sergide yeni mekân olacak” dediniz. Peki, mekân seçimleri nasıl yapılacak? Galiba mekânları seçmekten çok keşfediyoruz ya da onlar bizi buluyor. Adahan İstanbul’daki mahzen mekânı yakın bir arkadaşımızın tavsiyesi ile karşımıza çıktı. Mahzene girdiğimizde karşılaştığımız atmosfer, mekânın üçüncü boyuttaki etkisi ve artikülasyonu, zamanın duvarlarda oluşturduğu katmanlaşmalar, izler ve dokular çok etkileyici idi. Bu yerin kendine ait bir zamana sahip olduğunu hissettik. Bundan sonraki mekânların da ilk karşılaşma anında bize hissettirdikleri üzerinden daha sezgisel bir şekilde ortaya çıkacağını sanıyoruz. Halihazırda bilinen mekânlardan ziyade gündelik hayata çok katılmayan fakat içine girildiği anda mekânsal nitelikleri ile bizde derin bir his bırakan mekânlar daha cazip geliyor. Adahan’daki mahzenin, Beyoğlu’nun ortasında olmasına rağmen da hala bir tür keşfedilmemişliğe sahip olması, mekânı özgün kılan niteliklerden biriydi.
You say there will be a new space for each exhibition; but how will they be picked? Rather than picking them, we stumble upon them or they find us themselves. The seller in Adahan Istanbul appeared before us on recommendation of a friend. The atmosphere we faced when we entered the cellar, the 3D effect and articulation of the venue, the layering formed by time on walls, traces and textures were allvery impressive. We felt that the location had its own time. We think that the subsequent venues will also come out in a more intuitive manner through what they make us experience at the time of the initial encounter. Rather than spaces known at present, the ones which are not involved in day-to-day life much but which impress us profoundly, thanks to their spatial qualities when entered in, are more attractive for us. One of the qualities which made the cellar at Adahan special was its being still sort of undiscovered despite being in the middle of Beyoğlu.
YOĞUNLUK; ilk sergisinde bir mahzeni, ikinci sergisinde ise bir sarnıcı seçti. Mekânları nasıl seçiyorsunuz biraz anlatır mısınız? YOĞUNLUK’un sergi sürecinin ilk ve en önemli aşaması mekân seçimi. Tam olarak bir seçim değil belki, aradığımız mekânın karşımıza çıkması da diyebiliriz. Çünkü “aramakla bulunmaz, ama ancak arayan bulur” misali biz bir sonraki sergiyi hangi mekânla yapabiliriz diye yola çıktığımızda sonu belirsiz bir yolculuğa çıkıyoruz adeta. Bazen sokakları adım adım gezip her kapının ardına bakarak, bazen görüştüğümüz kişilerin belleklerini yoklayarak oluyor bu. Nakilbent Sarnıcı’nı duymamız, Pera Müzesi koordinatörü Zeynep Ögel ile bir sohbet esnasında gerçekleşmişti. Sultanahmet’te kocaman bir sarnıcın bir halı mağazasının altında olması ilgimizi çekti önce. Gelip görmek istedik. Kendileri de sanat eseri olan halıların arasından geçip sarnıcın içine indiğimiz an ise buranın yukarıdaki dünyadan başka bir zamana sahip olduğunu hissettik. Bu yüzden bu mekânın YOĞUNLUK’un üretmek istediği türden bir deneyimi bağrında taşıyor olabileceğini umduk.
YOĞUNLUK picked a cellar in its first exhibition and a cistern in the second one. How do you pick the places, can you tell a little bit about it? The first and the most important phase of exhibition of YOĞUNLUK is picking the place. Maybe it’s not fully a selection but we can say the appearance of the venue we are looking for. Because as they say “You don’t find by searching but seek and ye shall find” we almost set out on a journey with an unknown end when we start saying with which venue we can do the next exhibition. Sometimes thishappens with us walking the streets, looking behind each door and sometimes picking the brains of the people we talk to. We heard about Nakilbent cistern during a conversation with Pera Museum coordinator Zeynep Ögel. We first found it interesting that there was an enourmous cistern under a carpet store in Sultanahmet. We wanted to go and see it. When the moment we descending into the cistern, going among carpets which are art works themselves, we felt that the place had a sense of time different from the world above. Therefore, we hoped that the venue could be carrying an experience of the type YOĞUNLUK wishes to produce.
İşler önceden mi planlanıyor? Bir sergi sürecine başladığımızda kafamızda hiçbir şeyin olmadığını söyleyebiliriz. Mekânla karşılaşana kadar... Mekânın içine girdiğimiz an bize bir şeyler fısıldıyorsa ve dile dökülemeyen bir takım hislerin oluştuğunu hissediyorsak mekânla aramızda, o mekânda karar kılıyoruz. Bu karar oldukça sezgisel. Karar bir kere verildikten sonra mekâna yakınlaşma süreci başlıyor. Mekânın inşa edildiği zamana kadar geri gitmeye çalışmak, varoluş sebebini anlamak, mekânın içinde neleri barındırmış olduğunu, yapıldığı andan bugüne nasıl bir zaman geçirmiş olduğunu aramak o mekânla kurulan ilişkiyi katmanlaştırıyor. Sanırım bütün bu ilişki kanalları, o mekâna varoluş sebebini veren ve daha sonra hafızasını oluşturan, mekânın kalbinde yatan bir tür özü idrak etmek için açılıyor. Sonradan geriye dönüp baktığımızda her seferinde mekânın kalbinde gizli bir “gözle görünmeyen”i aradığımızı fark ediyoruz. Bu özsel bileşen Axis Mundi için mekânın ortasında gizlenen kuyu idi, SuRuhu için sarnıcın içinde bugün var olmayan su oldu.
natura | 98
Are the works scheduled ahead? We can say that when we start an exhibition process, we have nothing in our mind.. Until we face the space... If the moment we enter the space it is whispering us something and if we feel that certain feelings that cannot be voiced are formed between the venue and us, then we decide on that venue. This decision is quite intuitive. Once the decision is made, then the process of approaching the venue starts. Trying to go back to the time the venue was constructed to understand its reason d’etre, to search what it has so far accommodated, what kind of time it has had until the time of its construction, layers the relationship set up with that place. I believe this relationship is started to grasp a type of essence giving that space the reason to exist and later, forming its memory, lying in the core of the space. When we look back at it, we notice that each time, we searched an “invisible” hidden at the core of the venue. This essential component for Axis Mundi was the well at the center of the space, for SuRuhu (Water Soul), it was
sanat söyleşisi | art interview O halde mekâna göre işler oluşuyor, diyebilir miyiz? Elbette. Hatta bazı durumlarda iş ile mekân ayrımını yapmak oldukça güçleşiyor. Axis Mundi’de pek çok kişi “Bu havuzu siz mi yaptınız, daha önce yok muydu?” diye sormuştu. SuRuhu’nda ise daha öte bir durum var: Geçmişi 1500 yıl öncesine dayanan ama artık içinde su olmayan, bu yüzden zemininde yürünebilen hatta içi aydınlatılarak sanat galerisi olarak kullanılabilen bir sarnıç. Temel niyetimiz mekânın varoluş nedeni olan suyu mekâna geri çağırmak ve bu yolla mekânın hafızasının kendini yansıtacağı bir aralık açmaktı. Suyun kendisini mekâna geri getirmek mümkün değildi, yapısal zaafiyetlerden dolayı sarnıcın su toplaması mümkün değil bugün. Mümkün olsaydı da bunu tercih etmezdik muhtemelen. Bunun yerine suyun “ruhu” dediğimiz su zerreciklerini çağırmak ve hafızayı bu zerreciklerin üzerine yansıyan ışık ile aktarmak projenin temel fikri oldu. Işık ve su zerreleri arasında kurulan farklı türden ilişkiler; içinden geçilebilen yüzeyler, içinde nefes alınabilen doluluklar yarattı. Bu, yerin altında bir yapı olan sarnıcın doğal hali olan karanlık içerisinde gerçekleşti. Yani her yeri aydınlatılmış, her parçası görülen bir mekândan; su içindeki hayallerin aydınlattığı kadar görülen bir mekâna geçildi. Sarnıç, gözle görülüp her noktasına hakim olunan değil, içinde kurgulanan deneyim ile birlikte, hatta ancak onun sayesinde algılanabilen bir mekân haline geldi. Bu anlamda da mekân ile işi ayırmak bu sefer neredeyse imkansız. İş, mekânın kendisini de içine alan bütünsel bir deneyim oluşturuyor. İki sergisinde de dış dünyanın tüm karmaşasından ruhlarımızı uzaklaştırmayı başardı YOĞUNLUK. Bu bağlamda tam olarak ne amaçlıyor YOĞUNLUK? Evet, iki sergide de ortak olan bir his oldu bu. YOĞUNLUK tarafında, bu anlamda önceden dile dökülmüş herhangi bir amaçtan bahsetmek mümkün değil. Her sanatsal eylemde ve bazı şanslı durumlarda mimarlıkta da mümkün olabildiği gibi işin genel atmosferinin, onu ortaya koyan kişinin/kişilerin iç dünyaları ile ilişkili olduğu düşünebilir. YOĞUNLUK’un en azından kendi içinde dile dökebildiği isteklerden biri, ilişki kurmak için büyük çaba sarf etmeye ihtiyaç olmadan insanı içine çekebilen, saran ve ona hem bedensel hem de zihinsel bir deneyim yaşatabilecek mekânsallıklar oluşturmaktı. Bu türden bir yoğunlaşma, “karmaşa” dediğiniz gündelik akışın içerisinde daha zor gerçekleşiyor. Bizim ele aldığımız mekânlar ise hem yaşları itibariyle içinde bulunduğumuz zamandan çok önceye dayanıyorlar, hem de mekânsal olarak dışarıdaki dünyadan başka türlü bir zaman akışı üretiyorlar. Biz de onlardaki bu potansiyeli açığa çıkarmak, derinleştirmek ve yeni katmanlar eklemek istiyoruz. Sanırım, izleyicilerin yorumlarına bakılırsa SuRuhu’ndaki deneyim bu anlamda oldukça dramatik. Dünyanın karmaşasından uzaklaşmanın ötesinde bu dünyanın zaman ve mekân algısından uzaklaşıldığı hatta bir tür ölüm sonrası deneyimi çağrıştırdığını duyduğumuz oldu. Size soruları sorarken ve yazıyı hazırlarken “sergi” kelimesini kullanmakta zorluk çekiyorum. Zira bana göre ikinci kolektif çalışmanız bir sergiden öte bir performans gibi. Bir film platformu kurmuş gibisiniz ve izleyiciyi kısa bir zaman dilimi bile olsa gerçeklikten koparıp başka bir aleme götürüyorsunuz ve bunu yaparken izleyicinin çok çabalaması gerekmiyor yani ortam tüm şartları sunuyor. Işık, ses, su… Hepsi birlikte kişiyi başka bir aleme taşıyor. Bu açıdan değerlendirebilir misiniz?
the the water which does not exist today inside the cistern. Then can we say that projects are formed depending on the space? Indeed. Actually sometimes it becomes quite difficult to make the distinction of the project and space. At Axis Mundi, a lot of people had asked “Did you build this pool? Was it not here before? In SuRuhu, there is something even beyond it. A cistern dating back to 1500 years ago, in which there is water no more, so you could walk on its floor, which can even be used as an art gallery lighting its interior. Our basic purpose was to call back the water which was the reason d’etre of the venue and by that means, to open a gap through which the memory of the venue would reflect itself. It was not possible to bring the water itself back to the venue because it is not possible for the cistern to collect water because of its structural weaknesses. We wouldn’t opt for it anyway even it was possible. Instead the basic idea for the project became calling back the water droplets we call “soul” of water and to convey the memory by light reflecting onto these droplets. The different types of relationships set up between light and water droplets, created surfaces one could go through fullnesses in which you could breathe. This took within the darkness which was the natural state of the underground cistern. I mean, a transition was made from a space well lit all over, each part of which was visible to a space which one could see to the extent the images inside the water was illuminating. The cistern became a space which one could not see by eye and control its every point but one which could be perceived together with the experience set up in it, actually only because of it. In that sense, it is almost impossible to separate the space and the project from each other. The project creates an integral experience also containing the space. In both of its exhibitions, YOĞUNLUK managed to distance our souls from the whole confusion of the external world. What does YOĞUNLUK exactly seek in that context? Yes, this became appealing which was common for both exhibitions. On the part of YOĞUNLUK, it is not possible to talk about any objective articulated previously in that sense. It can be said that in each artistic action and in some lucky situations like it’s possible in architecture that the overall atmosphere of the project is relational to the inner world of the person/persons creating it. One of the wishes YOĞUNLUK could articulate at least internally was to form specialities which could draw one into them without having to make a great effort to set up the relationship which can embrace one allowing him or her to experience both a physical and also a mental experience. This type of a concentration takes place in a more difficult manner within the day-to-day flow we call “confusion”. The venues we take to hand, on the other hand, date back to well before the present time because of their ages and also they create a time flow different from the outside world in terms of space. So, we wish to reveal and deepen and add new layers to this potential in them. I think looking at the comments of viewers, the experience at SuRuhu is quite dramatic in that sense. There were times we heard that beyond distancing fm the confusion of the world, there was distancing from the time and spacing perception of the world in association with even a type of after-death experience. I find it difficult to use the word exhibition when asking these questions and preparing the article. Because for me, your second collective work, beyond an exhibition, is like a performance. It is as if you have set up a film platform and you’re taking the viewer away to another world, detaching him from reality albeit for a short time and when doing so, the viewer does not have to make a great effort; I mean, setting presents all conditions. Light, sound, water... All of these together carry the individual to another world. Can you assess
natura | 99
sanat söyleşisi | art interview
“Ayasofya’ya her girdiğimizde ışığın, sesin ve etrafımızı saran mekânın niteliklerinin bizi başka bir zaman-mekâna götürdüğünü hissedebiliriz. Ya da bazen bir avluya girdiğimizde ışığın birden loşlaşması, ortada akan bir su, ağaçların kokuları yine tüm duyularımıza hitap ederek bizi sarar. Yoğunluk’un temel ilham kaynağı mekânsallığın bu gücü.” Each time we enter Hagia Sophia, we can feel that the light, the sound and the qualities of space surrounding us take us to some other time space or sometimes when we enter a yard, the sudden dimming of light, some water running in the middle, the aroma of trees once again addressing all our senses surround us. “Sergi” demek bize de zor geliyor. İlla bir tanıma gerek duysak “mekânsal deneyim” demek isterdik ama bu terminoloji hala dile yerleşmiş değil. Aslında mekânsal deneyimin temeli mimarlığın gücünde yatıyor. Tarih boyunca üretilmiş olan ve günümüzde de örneklerini bulabildiğimiz kuvvetli mimarlık ürünleri, içlerinde benzer deneyimler taşıyor. Ayasofya’ya her girdiğimizde ışığın, sesin ve etrafımızı saran mekânın niteliklerinin bizi başka bir zaman-mekâna götürdüğünü hissedebiliriz. Ya da bazen bir avluya girdiğimizde ışığın birden loşlaşması, ortada akan bir su, ağaçların kokuları yine tüm duyularımıza hitap ederek bizi sarar. YOĞUNLUK’un temel ilham kaynağı mekânsallığın bu gücü. Yapmaya çalıştığımız, bazen fiziksel, bazen elle tutulamayan mecralar kullanarak mekâna ortak olmak, ya da mekânlarda potansiyel olarak bulunan gücü açığa çıkarmaya çalışmak. Kolektif çalışma çok yerinde bir tanım. Burada işin kavramsal çerçevesini oluşturan YOĞUNLUK ile işi ortaya çıkaran sanatçıların benzer hisleri paylaşması önemli. Şu ana kadar katılan sanatçılar, bu hisleri paylaşmakla kalmayıp bizim başlattığımız noktanın çok ötesine taşıdılar. Seçilen “yer” mimari açıdan çok mühim. Plan şeması bilinen, kolonlu bir sarnıç. Sarnıca bir müdahalede bulundunuz mu? İçeride yaratılan sisin kaynağının komşu camiden alınan su olduğunu söylediniz. Biraz bu ayrıntıları anlatır mısınız? Sarnıcın tarihi yapısına herhangi bir müdahalemiz olmadı. En önemli müdahalemiz güncel eklemelere oldu. Sarnıç, özenli bir restorasyonun ardından 2005 yılında ziyarete açılmış. Her gün onlarca turistin ziyaret ettiği bir mekân, yılda birkaç kez sergilere de ev sahipliği yapıyor. Bu yüzden zemini ahşap bir döşeme ile kaplanmış, tavana aydınlatma sistemi yerleştirilmiş. Gündelik bir ziyarette her detayını görebileceğiniz, hayli aydınlık bir mekân burası. Oysa sarnıç, doğası gereği içerisinde yalnızca suyun bulunduğu, ışığın olmadığı karanlık bir mekân. Bizim ilk müdahalemiz aydınlatmayı devre dışı bırakmaktı. Sisin kaynağı ise komşu camiden ödünç alınan su. Sarnıcın içerisinde az da olsa kendiliğinden biriken su yansıma havuzlarda kullanıldı. Fiziksel olarak en büyük ek, mekânın sonunda, bizim “sonsuz ışık” olarak adlandırdığımız kısmı oluşturan 6 metrelik perde. Sarnıç Nakkaş Halı’nın Sultanahmet’teki mağazasının alt katında ve halihazırda orada sergiler düzenleniyor. Kulağa çok hoş geliyor. Kendilerini bilvesile kutlarız bu katkılarından ötürü. Keşke bu tip mekânlar artsa, kıymetli olan bu mekânlar değerlendirilse. Nakkaş Halı’nın size katkısını biraz anlatır mısınız? Burayı keşfetmeden önce Sultanahmet’te başka mağazaların altındaki sarnıçları da görme fırsatımız oldu. Maalesef hepsi bu kadar şanslı değildi. Bazıları depo olarak kullanılıyor, bazıları ise kullanışlılık adına büyük değişiklikler geçirmiş durumda. Tarihi Yarımada’nın altında bir sarnıç ağı yatıyor. Değerlendirilmeleri için belki de daha bütünsel bir proje geliştirmek düşünülebilir.
natura | 100
in this regard? We also find it difficult to call it an exhibition. If we have to give a definition, we would like to say spatial experience” but this terminology has not yet found a place in the language for itself. Actually, the basis of special experience lies in the might of architecture. Powerful architectural products created through history, the examples of which we can find today, carry similar experiences in themselves. Each time we enter Hagia Sophia, we can feel that the light, the sound and the qualities of space surrounding us take us to some other time space or sometimes when we enter a yard, the sudden dimming of light, some water running in the middle, the aroma of trees once again addressing all our senses surround us. The basic source of inspiration of YOĞUNLUK is this might of speciality. What we are trying to do is using sometimes physical and sometimes intangible channels to be part of space or to unearth the special might of spaces. Collective work is quite a warranted definition. Here what is important is that YOĞUNLUK, which forms the conceptual framework of the project and artists creating it share similar sentiments. So far, all participating artists not only share these sentiments but took them well beyond the point we started at. The selected “location” is very important architecturally. A columned cistern, the layout of which is known. Did you intervene in the cistern? You said that teh source of the mist created inside came from the neighboring mosque? Could you tell us a little about these details? We did not intervene with the historical structure of the cistern. Our more important intervention was with contemporary additions. After a careful restoration, the cistern was open to visitors in 2005. A space visited by tens of tourists everyday. It also hosts exhibitions few times a year. Therefore, the floor was covered with wood. A lighting system was installed on the ceiling. Quite a well-lit space this is of which each you can see on a daily visit. Yet, the cistern, thanks to its nature, is a dark venue with no light, only containing water. Our first intervention was to deactivate the lighting. The source of the mist was water borrowed from the neighboring mosque. The water accumulated by itself albeit a little inside the cistern was used in reflective pools. Physically, the largest addition is the 6-meter screen forming the part we call “infinite” light in the end of the venue. The cistern is at the lower floor of Nakkaş Halı Sultanahmet store and exhibitions are held there. It sounds very nice, we celebrate them on this occasion because of this contribution. We wish these types of locales increased in number, these valuable spaces are made use of. Could you tell us about Nakkaş Halı’s contribution to you? Before discovering this place, we got the chance to see other cisterns under other stores in Sultanahmet. Unfortunately, not all of them were so lucky. Some of them are used as storage spaces and some have gone through main changes in the name of utility. There is a network of cisterns under the historical peninsula. Perhaps a more integral project
sanat söyleşisi | art interview may be considered so that they are made use of. Nakkaş Halı bu mekânı halihazırda çok özenli kullanıyordu. Zemindeki ahşap kaplamanın niteliğinden tutun içeride bizden önceki sergilerde gösterilen hassasiyete kadar mekânın kıymetli ellerde olduğunu hissetmiştik. Yöneticiler Cengiz Korkmaz, Cengiz Kara ve Mesut İnceoğlu fikri ilk duyduklarında oldukça heyecanlandılar ve hızla öneriyi kabul ettiler. Bu mekânı hazırlık süreci de dahil 3 ay boyunca bedelsiz olarak bize bıraktılar. Özellikle son 1 ay boyunca ekip geç saatlere kadar burada çalışıyordu. Her gün onlarca turist grubunun gezdiği bir yeri bu türden bir çalışma alanı olarak kullanmak oldukça zorlayıcı idi ve Nakkaş Halı’nın gönül desteği olmadan bu mümkün olamazdı. Hatta sanatçıları rahatsız etmemek adına kendileri bile inip aşağıda neler oluyor diye bakmadılar. Öte dünyaya geçiren, bir nevi hipnotize eden işleri nasıl bir araya getirdiniz? Aslında her şey bir bakıma kendi doğal süreci içinde gelişti. Ana yaklaşımı “suyu su zerrecikleri halinde mekâna geri çağırmak” olarak belirledikten ve ışık ile ses yoluyla mekânın hafızasını uyandırma niyetiyle yola çıktıktan sonra bazı denemelere başladık. YOĞUNLUK’u kuran 3 kişilik bir ekip var fakat Axis Mundi’deki sanatçılardan biri olan Nezih Vergeloğlu her daim yakınımızdaydı. Bu sergi ile ilgili denemelerin en başında o da sürece dahil oldu ve teknik uygulama becerisiyle kurguda büyük pay sahibi oldu. İsmail ile konuşmalarımız sonucunda oluşan ana fikirden sonra “Kimi davet edelim” gibi bir sorudan ziyade “Hakikaten sisin içinde nasıl deneyimler üretilebilir” diyerek herkes kendi merakının peşinden gitmeye başladığı bir sırada Dalgalar sergisi vardı ve yaklaşımını kendimize çok yakın bulduğumuz ve önceden de tanıdığımız Büşra Tunç’un o sergideki işini gördük. Büşra mimarlık eğitimi almış, son dönemde disiplinler arası bir alanda çalışan bir sanatçı. Temel maddesi ışık olacak bu sergi için doğru bir kişi olabileceğini düşündük. Fikirleri ve yaklaşımı gerçekten de dönüştürücü oldu. Sergi sisteminin teknik kurgusunu gerçekleştiren Sergen Tertemiz, koordinasyonu üstlenen Elif Tekir ve grafik tasarımda emeği geçen stajyerimiz Julia Schafer olmasaydı bu işi hayata geçirmek mümkün olmazdı. Kısacası, ihtiyaç duyulan kişilerin doğal bir süreç içerisinde bir araya toplandığı ve birbiriyle aynı dili konuştuğu, benzer hisleri taşıdığı bir süreçti. Sarnıç bir çeşit Sürreal bir mekân. Rüya alemi gibi. Karanlık hakim ve o karanlığın ucunda bir ışık var. Ziyaretçileriniz nasıl değerlendirdiler, vermek istediğiniz ana his ne idi? Mekânın sonunda bizim “sonsuz ışık” adını verdiğimiz bir ışık perdesi bulunuyor. Bu ışık mekânın sınırını bulandırıyor, belki de bir bakıma yok ediyor ve aslında bir zamanlar bu sarnıcın eski İstanbul’un altındaki tüm sarnıçlar ile birlikte, sayısız kanallarla birbirine bağlı olan sonsuz bir ağ gibi yaşadığını anımsatıyor. Mekânın sınırı olsa da sonu olmuyor. İlk mekânınız olan Adahan Oteli mahzeni eski zamanlarda bir sergi mekânı değildi aslında. Sonradan oldu. Tıpkı Sarnıç gibi. Bugün sergi mekânı olarak kullanılıyor ve üzerinde mağaza var. Steril “White cube” mantığına karşın fısıltıları bitmeyen kadim yerlerin de sergileme yeri olarak kullanılıyor. Bu bağlamda kültürel amaçlar ile inşa edilmemiş ancak günümüzde sergi mekânı olarak kullanılan mekânlar için siz neler söylemek istersiniz? Bizim derdimiz daha fazla mekânın kendisi ile. Onu bir sergi mekânından öte sanatsal eylemin başlangıç noktası olarak görmeye çalışıyoruz. Mekânı, içine yerleştirilecek sanat nesneleri için bir sergileme mekânı olarak düşündüğümüzde ise mekân ve o nesnelerin kaçınılmaz ilişkisi gündeme geliyor. Bazen mekân o kadar güçlü oluyor ki nesneleri adeta yutuyor ve görünmez hale getiriyor. Bazen ise nesneler mekâna baskın geliyor ve birtakım niteliklerini görünmez hale getiriyor. Sanırım bu tip mekânlarda herhangi bir sergi yapmadan önce mekânın sesini bir kez daha dinlemekte fayda var.
Nakkaş Halı was using this space very carefully at the time. Starting from the wooden floor up to the concern indicated in previous exhibitions, had made us feel that the place was in good hands. Managers Cengiz Korkmaz, Cengiz Kara ve Mesut İnceoğlu, when they first heard of the idea, were quite excited and agreed on our proposal right away. They left the space to us free of charge for three months including the preparation period. Especially during the last month, the team was working there until late hours. Using a location toured by tens of groups of tourists everyday as a work area was quite difficult and this could not have been possible without the support from the heart by Nakkaş Halı. In fact, to ensure that the artists are not disturbed, they didn’t even come down to look at what’s going on below. How did you bring together works transcending to the other world that are sort of hypnotizing? In fact, everything developed in its own natural process. Once we set the main approach as “calling water back to the space as water droplets” and setting out with the intention of awakening the memory of the locale by light and sound, we started some trials. There is a three-person team setting up YOĞUNLUK but Nezih Vergeloğlu, one the artists at Axis Mundi, was always close to us. He was part of the process right at the beginning of these trials and at a time when everyone started to pursue his own curiosity after the team created as a result of our conversations with Ismail, saying actually “What kind of experiences can be created within mist” rather than a question like “Whom shall we invite”, there was the Waves exhibition and we saw the works of Büşra Tunç whom we found very close to us in terms of approach, whom we knew before, has studied architecture, working in an interdisciplinary field in recent times. We thought that she could be the right person for this exhibition where the basic substance would be light. Her ideas and approach were truly transformative. Sergen Tertemiz, doing the technical setup of the exhibition system, coordinator Elif Tekir and graphic design trainee Julia Schafer were indispensible parts of this project. In short, it was a process where needed people came together in a natural process, speaking the same language, carrying similar feelings. The cistern is a sort of surreal location, like a world of dreams. Darkness is dominant and there is light at the end of that darkness. How did your visitors find it? What was the main feeling you wished to pass on? There is a light screen we call “infinite light” at the end of the space. This light makes the boundary of the space unclear, perhaps destroys it and reminds us that actually, at a time this cistern, together with all cisterns underneath ancient Istanbul, lived as an infinite network connected to each other with countless canals. The space has a boundary but no end. Adahan Hotel cellar, which was your first venue, was not actually an exhibition space before. It became so later. Just like the cistern. Today, it is used as an exhibition venue and there is a store above it. In contrast to the sterile “White cube” logic, ancient locations with unending whispers are used as exhibition locales. What would you like to say about spaces which were not constructed with cultural purposes but which are used as exhibition venues today? Our concern is more with the venue itself. We try to see it more than an exhibition locale as the starting point of the artistic action. When we cons ider t he space a s a n exhib it i on lo c a l e for t he a r t wor k to b e ins t a ll e d in it , t hen t he unavo i da b l e re lat i onship of t he space a nd t hos e ob j e c t s com e up. S om et im e s, t he space is s o p owerf ul t hat it a lm os t s wa ll ows t he ob j e c t s, ma king t hem invis ib l e. Yet s om et im e s ob j e c t s overcom e t he space, ma king s om e of it s qua lit i e s dis a pp ea r. I t hink it ’s b e s t to hea r t he s ound of t he space once m ore b efore ho lding a ny exhib it i on in t hos e t yp e s of l o c at i ons .
Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederiz. Thank you for this information
natura | 101
EXIBIHITION TEXT
SERGi METNi
sanat söyleşisi | art interview
natura | 102
Son sıva da vuruldu ve sarnıç inşa edildi Konstantinopolis’in yer altında. Capcanlı su, genç sarnıcın kalbine aktı. Aktıkça mekâna can geldi. Su mekânı doldurdu. Mekân suyla bütünleşti.
the last stucco was applied And cistern was completed underneath Constantinople. The vibrant water flowed into the heart of cistern. As it flowed, the space enlivened.. The water flooded the space. The space and water united.
Sarnıç yaşadı asırlar boyu yer altında. Zaman ise taşı toprağı sökerek akan bir nehir gibi akıp gitti yer üstünde. Yerin üstü değişti.
Cistern has lived underground for centuries. And time, like a river that rolls on by tearing everything apart, Flowed above the ground. The surface above the ground has changed.
Sarnıç önce can çekişti. Sonra can, çekildi damla damla. Beden kaldı ayakta. Su mekânı terk etti. On beş asırlık bir beden Asasına dayanmış Süleyman gibi durmakta bugün İstanbul’un yer altında.
Cistern first lingered. Then life dried up drop by drop. Body remained. Water left the space. A body of fifteen-centuries-old stands still like Solomon leaning over his staff, beneath the surface of Istanbul.
Su, bir daha uğramasa da buraya, belki ruhu sızar gelir bilinmezlerden. SuRuhu, suyun ağırlığının aksine bedensizliğin hafifliğiyle doldurur mekânı. Karanlıktaki sarnıç gözlerini açar ve nefes almaya başlar. Mekân canlanır. Karanlık aralanır.
Water, Even if won’t be coming around here anymore, its soul might leak from the unknown. Water Soul, Unlike the weightiness of water, Fills space with the lightness of incorporeality Cistern in the dark opens its eyes and start breathing. The space enlivens. The darkness enlightens.
SuRuhu belki de, hafızanın uyanacağı bir aralık açar. Yerin üstünde dört nala giden zaman, bu aralıkta başka türlü akar.
Water Soul might open a gap and awaken the memory. Time that gallops on the surface of the earth might flow differently through this gap.
proje | project
DOĞAL TAŞ FUARI’NDA AKDENIZ ESINTISI MEDITERRANEAN WINDS AT NATURAL STONE TRADE FAIR
STEB | STUDIO EVREN BAŞBUĞ
natura | 104
proje | project
natura | 105
proje | project
Selin Biçer Mimar / Architect
S
ektör bazında dünyanın en kapsamlı ilk 3 organizasyonu arasında gösterilen ve bu yıl 21.’si gerçekleştirilen MARBLE 2015 Uluslararası Doğal Taş ve Teknolojileri Fuarı, ilk kez kapılarını İzmir Gaziemir’de yapımı tamamlanan yeni fuar alanında açtı. 25-28 Mart 2015 tarihleri arasında ziyaretçi kabul eden fuar kapsamında İzmir ve Malmö merkezli üretim yapan ve servis veren uluslararası bir firma için 42 m2 alan üzerine kurulan stant, sadeliği ve doğallığıylayerli ve yabancı katılımcılardan ilgi gördü. Firmanın ürün yelpazesine yeni eklediği dolomit çeşitleri başta olmak üzere bazı üst segman doğal taş çeşitlerinin (mermer, granit) ferah bir ortamda sergilenebilmesi amacıyla tasarlanan stantaynı zamanda firmanın yükselen kurumsal algısını da yansıtmak üzere kurgulandı. Katılımcıyı maksimum oranda içine çekebilecek açıklıkta bir mekânsal kurgu oluşturabilmek amacıyla yaklaşım yüzeyi tamamen boş bırakılarak stant arka duvarı mümkün olan en yüksek seviyeye çekildi. Mekânsal olduğu kadar algısal anlamdada iki bölüme ayrılan standın bir bölümü firmanın iddialı olduğu dış mekân servislerine dair güçlü bir his oluşturmak amacıyla kurgulandı. Sade fakat karakteristik bir yüzey hissi veren az damarlı beyaz dolomitle kaplanmış zemin ve duvar yüzeyinin tanımladığı boşluk üzerine farklı boyut ve geometrilerde taş bloklardan oluşan güçlü, lineer bir 3 boyutlu kompozisyon yerleştirildi. Bu kompozisyonun geometrik anlamda karşı duvar üzerinde de sürdürülmesi sağlandı. Zeminde kullanılan beyaz çakıl, sembolik zeytin ağacı ve gizli ışık kullanımıyla stant içinde dingin bir Akdeniz havası yaratılmaya çalışıldı. Standın diğer yarısı ise firma yetkililerinin katılımcılarla birlikte rahat bir tanışma, görüşme ve çalışma ortamı yakalayabilmesi için kurgulandı. Bu bölümde taş kaplanmamış koyu renk duvar yüzeyleri kullanılarak hem standın ikili mekân kurgusu için görsel bir karşıtlık yaratıldı, hem de dolomit harici diğer üst segman taş numunelerinin sergilenebilmesi için nötr bir arka plan oluşturuldu. Stand genelinde kullanılan doğal taş yüzeylere sıcaklık verebilmek için ahşap ağırlıklı mobilyalar tercih edildi.
natura | 106
M
ARBLE 2015 International Natural Stone and Technologies Trade Fair, cited among the world’s top most comphensive three events for the industry, the 21st of which is held this year; opened its gates for the first time on the new exhibition grounds constructed in Izmir, Gaziemir. A stand, installed over 42 m2 for an international firm manufacturing and providing service based in Izmir/Malmö for the trade fair which received visitors between March 25-28, 2015, was highly popular with local and foreign participants, thanks to its plainness and naturality. The stand, designed for allowing the firm to exhibit certain upper segment natural stone types (marble, granite) lead by dolomites added to its product range recently in a spacious setting, was set up also in such a way to reflect the emerging corporate perception of the firm. The approach surface was left totally blank to create a spatial setup with a clearance to draw the participant in at the maximum level and the rear wall of the stand was drawn to the highest possible level. A section of the stand, divided into two compartments spatially and also perception-wise, was set up with the objective of creating a potent feeling in connection with the outdoors services in which the firm has claims. Upon the void identified by a floor and wall surface covered with rare veined white dolomite, exuding the feeling of a plain but characteristic surface, a forceful linear 3D composition was installed made up of stone blocks of different sizes and geometries. The same composition was maintained on the wall across geometrically as well. A serene Mediterranean atmosphere was strived to be created inside the stand with the aid of white gravel on the floor, symbolic olive tree and hidden lights. The other half of the stand was designed so that firm officials could capture a comfortable greeting, meeting and working environment with the participants. Dark colored wall surfaces with no stone covering were employed in this compartment, creating a visual contrast for the dual space design of the stand which also offered a neutral backdrop for exhibiting the nondolomite other upper segment stone specimens. Predominantly, wooden furniture was chosen in and around the stand to add some warmth to the natural stone surfaces.
proje | project
natura | 107
proje | project
KÜNYE Proje Yeri: Yeni Fuar Alanı, Gaziemir, İzmir (A Holü, 449) Proje Ofisi: steb | studio Evren Başbuğ, ve Mert Uslu Mimarlık Tasarım Ekibi: Evren Başbuğ, Mert Uslu ve Can Özcan İşveren: Medmar Stone Inc. Uygulama: steb | studio evren başbuğ, Mert Uslu Mimarlık ve Medmar Stone Inc. Proje Tarihi: Mart 2015 Yapım Tarihi: Mart 2015 Proje Alanı: 42 m2 Fotoğraflar: Medmar Stone Inc.
natura | 108
CREDITS Project Location: New Exhibition Grounds, Gaziemir, Izmir (Hall A, 449) Project Office: steb | studio evren başbuğ ve Mert Uslu Mimarlık Design Team: Evren Başbuğ, Mert Uslu ve Can Özcan Employer: Medmar Stone Inc. Application: steb | studio evren başbuğ, Mert Uslu Mimarlık ve Medmar Stone Inc. Project Date: March 2015 Construction Date: March 2015 Project Area: 42 m2 Photographs: Medmar Stone Inc.
sektörden | sectoral news
M aden İhr acatçıl arından Bak an Yıldız’a “Vefa” Miner al Exporters Paid Tribute to Minister Yıldız
Bülent Tatlıcan
İ
stanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) Yönetim Kurulu, iki dönem bakanlık görevinde bulunan ve Ak Parti’nin üç dönem kuralına takılan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’a vefa yemeği verdi. Çok sayıda maden ve doğal taş sektör temsilcisinin katıldığı yemekte konuşan İMİB Başkanı Ali Kahyaoğlu, Bakan Yıldız’a görevde bulunduğu dönemde sektörün gelişmesine yaptığı katkılar nedeniyle teşekkür etti. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız da yaptığı konuşmada,
natura | 110
I
stanbul Mineral Exporters Association (IMIB) Board of Directors held a dinner of tribute to Minister of Energy and Natural Resources Taner Yıldız who served as minister for two terms; and was ineligible this time because of Ak Parti’s three-term rule. IMIB President Ali Kahyaoğlu, who spoke at the dinner participated in by a large number of representatives of the minerals and natural stone industry, thanked Minister Yıldız for his contribution to the advancement of the industry during his tenure.
sektörden | sectoral news
madenciliğin dünyanın her yerinde zor ve riskli bir iş kolu olduğuna dikkat çekerek, “Son dönemlerde sıkıntılı anlar yaşadık. Kömür madenlerinde yaşanan üzücü kazalar nedeniyle kayıplarımız oldu. Bunların bir daha yaşanmaması için devlet olarak gerekli düzenlemeleri hayata geçirdik. Beni de eleştirenler oldu. Daha önce de söyledim. Bir işçimizin hayatı benim için bakanlıktan daha önemlidir. İnşallah bir daha böyle kazalar yaşamayız. Madencilerin de bu konuda hassas olduğunu biliyorum. Daha fazla hassasiyet göstererek, işçi sağlığı ve iş güvenliğine daha fazla önem vererek, sektörü daha iyi yerlere getirmek için hep birlikte çalışmalıyız,”dedi. Bakan Yıldız kömür madenlerinde yaşanan kazaların tüm madencilik sektörünü zan altında bıraktığını ve sektörün genelini sıkıntıya soktuğunu belirterek, bunu önlemek için çok çalıştıklarını da sözlerine ekledi. Konuşmaların ardından İMİB Başkanı Ali Kahyaoğlu, Bakan Taner Yıldız’a mermerden yapılmış kendi portresini hediye etti.
Minister of Minister of Energy and Natural Resources Taner Yıldız, in his speech, noting that mining is a difficult and risky business all over the world, remarked “We went through tough times recently. We had losses due to the unfortunate accidents happening in coal mines. Our government launched the necessary legislation so that these do not occur again. There were also those criticizing me. I’ve said it before. The life of any of our workers is more important for me than being a minister. God willing, we will not see any more such accident. I know that mining companies are sensitive in this regard, too. All of us should work together to take the industry to better positions by being more careful with more emphasis on occupational health and safety”. Minister Yıldız, pointing out that the accidents occurring in the coal mines put a cloud on the whole mining industry, creating problems for the whole sector, added that they tried hard to avoid this. Following the speeches, IMIB President Ali Kahyaoğlu presented his marble self-portrait to Minister Yıldız.
natura | 111
sektörden | sectoral news
A ntalya Mer mer, Doğal Taş ve Tek nolojileri Fuarı’na Ev Sahipliği Yaptı A ntalya Hosts M arble Natur al Stone and Technologies Tr ade Fair
Bülent Tatlıcan
A
ntalya Mermer, Doğal Taş ve Teknolojileri Fuarı, Antalya Expo Center Fuar alanında 28- 31 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşti. Özellikle Orta Doğu pazarından 62 farklı ülkeden 2 bin profesyonel alım heyetinin ağırlandığı fuara, Burdur Valisi Hasan Kürklü, Antalya Vali Yardımcısı Mestan Yayman, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, Maden İşleri Genel Müdürlüğü Doğal Taş Mermer Dairesi Başkan Yardımcısı Selahattin Erdoğan, İstanbul Maden İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kahyaoğlu, Pyramids Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Mohammed Hassem, Oda Başkanları ve çok sayıda davetli katıldı. Fuar açılışında konuşan Pyramids Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Dilek Dilbaz, Pyramids Şirketler Grubu olarak 8 natura | 112
A
ntalya Marble Natural Stone and Technologies Trade Fair took place at Antalya Expo Center Trade Grounds from May 28 to May 31. Burdur Governor Hasan Kürklü, Antalya Deputy Governor Mestan Yayman, Antalya Metropolitan Mayor Menderes Türel, General Directorate of Mineral Works Natural Stone Marble Department Deputy Head Selahattin Erdoğan, Chairman of the Board of Istanbul Mineral Exporters Union Ali Kahyaoğlu, Pyramids Group of Companies Chairman of the Board Mohammed Hassem, Chamber Presidents and numerous guests attended the trade fair where two thousand professional trade missions from 62 different countries dominantly from the Middle East market. Pyramids Group of Companies Acting Chairman of the Board Dilek Dilbaz, speaking at the opening of the trade fair, noted that they were
sektรถrden | sectoral news
natura | 113
sektörden | sectoral news
yurt dışı ofisi, 85 uluslararası çözüm ortağı ve yüzlerce çalışanı ile mermercilik sektörüne katkı sağlamak amacında olduklarını söyledi. Doğal kaynaklar açısından Türkiye’nin çok zengin olduğunu belirten Dilbaz, “Antalya Isparta ve Burdur ölçeğine bakıldığında mermercilik ve doğal taş fuarının Antalya’da yapılması bölge açsından önemlidir. Yurt dışından yaklaşık 2 bin kişilik profesyonel ziyaretçilerden oluşan alım heyetlerini misafir ediyoruz. Fuarımız kısa sürede uluslararası bir fuar olacaktır,” dedi.
seeking to contribute to the marble sector as Pyramids Group of Companies with their 8 international offices, 85 international solution partners and hundreds of employees. Pointing out that Turkey is very rich in terms of natural resources, Dilbaz added; “From the perspective of the scale of Antalya, Isparta and Burdur; it is vital for the region that the marble and natural stone exhibition is held in Antalya. We are playing host to trade missions comprising roughly two thousand professional visitors from abroad. Our trade fair will become an international one soon”.
“ENGELLERE RAĞMEN İHRACAT ARTTI”
“EXPORTS INCREASED DESPITE OBSTACLES”
“ÜRETİMİN VE İHRACATIN ARTMASI İSTİKRARIN GÖSTERGESİDİR”
“INCREASE IN PRODUCTION AND EXPORTS IS INDICATION OF STABILITY”
Batı Akdeniz İhracatçılar Birliği Başkanı Mustafa Satıcı, mermer sektörünün Türkiye’nin 2023 yılı hedeflerini yakalaması açısından önemli bir yere sahip olduğunu söyledi. Batı Akdeniz’den 98 ülkeye ihracat yaptıklarını da ifade eden Satıcı, “Maden sektörü ihracatta önemli bir kahramandır. Kamuoyunda taş ocaklarıyla karıştırılmanıza ve oluşan bürokratik engellere rağmen ihracatınızı arttırdınız,” diye konuştu. Doğal taş sektöründe hızlı bir gelişme olduğunu belirten Maden İşleri Genel Müdürlüğü Doğal Taş Mermer Dairesi Başkan Yardımcısı Selahattin Erdoğan, fabrikalar ve tesislerde çok büyük yenilikler olduğunu söyledi. Erdoğan, önceleri değerlendirilemeyen küçük boyutlu moloz olarak tabir edilen küçük blokların bugün gelişen teknolojiyle kullanılarak ekonomiye katkı sağladığını kaydetti. 2014 yılında doğal taş üretiminin 5 milyon metreküp olduğunu ifade eden Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü: “2014 yılında doğal taş üretimimiz 5 milyon metreküp, ihracatımız ise 7 milyon tona ulaştı. İhracatımız değer olarak 2,1 milyar dolar olmuştur. Doğal taş sektörümüzün üretim ve pazarlama yanı sıra Türkiye’nin tanıtımı konusunda da faydası vardır. Özelikle kamuoyunda zaman zaman olumsuz bir algı oluşturulmaktadır. Bu algıyı yok etmek adına çalışmalar da yapıyoruz. Doğal taş üretiminin yanı sıra ekipmanlarını da üretmek için son derece önemli bir çalışma yapıyoruz.”
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, mermercilik sektörünün Antalya’da konuşulması gerektiğini söyledi. Antalya’nın bulunduğu yapı nedeniyle bu tür fuarlara uygun bir yer olduğunu da ifade eden Türel, “80 yıllık mermer ihtiyacını karşılayacak kadar rezervimiz var. 1994 yılında 60 milyon dolarlık ihracat rakamlarının şimdilerde milyarları geçtiğini düşündüğümüzde sektörün nereden nereye geldiğini görebiliyoruz. Özellikle son 12 yılda üretimin ve ihracatın artış göstermesi Türkiye’de istikrarın olduğunun göstergesidir,” diye konuştu. Konuşmaların ardından kesilen kurdele ile fuar ziyarete açıldı. Burdur Valisi Hasan Kürklü ve katılımcılar standları ziyaret etti. natura | 114
Western Mediterranaen Exporters Union President Mustafa Satıcı stated that the marble industry had an important position in Turkey’s meeting its year 2023 targets. Noting that they exported to 98 countries from Western Mediterranean, Satıcı added, “The minerals industry is a significant hero in exports. You increased your export volume despite the fact that you are confused with stone quarries by the public and the created redtape. General Directorate of Mineral Works Natural Stone Marble Department Deputy Head Selahattin Erdoğan, who stated that stating that there is a swift development in the natural stone industry, said that there were highly major innovations in plants and facilities. Erdoğan noted that small blocks called small size rubble, which could not be utilized before, now help the economy as they are being used presently by advancing technology. Adding that natural stone production was 5 million cubic meters in 2014, Erdoğan went on to say: “Our natural stone production reached 5 million cubic meters and our exports 7 million tons in 2014. Value-wise our export volume was USD 2.1 billion. In additon to production and marketing, our natural stone industry is helpful also in the promotion of Turkey. From time to time, a negative perception is created in the public opinion. We are striving to eliminate this perception. We are trying extremely hard also to manufacture equipment in addition to the production of natural stone”.
Antalya Metropolitan Mayor Menderes Türel said that the marble industry should be discussed in Antalya. Stating that Antalya is a location suited to these types of trade fairs, Türel said, “We have reserves to meet the marble demand for 80 years. We can observe the distance covered by the industry considering that the exports, which were USD 60 million in 1994, are more than billions these days. The increase in production and exports in the last twelve years indicate that there is stability in Turkey”. The trade fair was opened to visitors after the ribbon cutting following the addresses. The stands were visited by Burdur Governor Hasan Kürklü and the participants.
sektörden | sectoral news
İstanbul M aden İhr acatçıl arı Birliği’nin üniversiteli gençleri bilgilendir me a m açlı düzenlediği seminerler deva m ediyor Infor mative seminars organized by Istanbul Miner al Exporters Union for university youth in progress
Bülent Tatlıcan
İ
MİB Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kahyaoğlu görevde olduğu geçmiş dönemde olduğu gibi, başkanlık yaptığı bu dönemde de üniversitelerde gerçekleştirdiği seminerlerine devam ediyor.
Yeni dönemde yapılan seminerlerin ilki 13 Mayıs 2015 Çarşamba günü Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde gerçekleşti. “Doğal Taş ve İç Mekân” konulu bir seminere 150 civarında mimarlık öğrencisi katıldı. Kahyaoğlu konuşmasında ülkemizin doğal taş zenginliğinden söz ederken, ülkemizde çıkan doğal taşlardan ve kullanım alanlarından söz etti. natura | 116
I
MIB Chairman of the Board Ali Kahyaoğlu continues with the seminars held at universities in this term he ser ves as president, like in his previous term.
The first one of the seminars held in the new term took place Wednesday May 13, 2015 at Karadeniz Technical University. About 150 architecture students attended a seminar themed natural stone and interior space. Addressing the natural stone wealth of our countr y in his speech, Kahyaoğlu talked about the natural stones extracted in our countr y and their uses.
sektörden | sectoral news
Ali Kahyaoğlu’nun katıldığı bir diğer seminer kendisinin de mezun olduğu Muğla Üniversitesi’nde gerçekleşti. 27 Mayıs 2015 tarihinde gerçekleşen seminere Çevre ve Maden Mühendisliği öğrencisi 60 kişi katıldı. Konuşmasında madenciliğin çevre düşmanı olmadığını, çevreci madenciliğin de yapılabileceğini söyleyen İMİB yönetim kurulu başkanı, yapılan hatalardan ders alınması gerektiğini ve çevre ile dost madenciliğin geliştirilmesini önemini vurguladı. Seminerin ardından İMİB tarafından öğrencilere dağıtılan çam fideleri büyük ilgi gördü.
Another seminar attended by Ali Kahyaoğlu was held at Muğla University of which he is an alumni. Sixty environmental and mining engineering students attended the seminar which took place on May 27, 2015. IMIB Chairman of the Board, who in his speech noted that mining was not environmentally hostile and that environmentalist mining was possible, emphasized that there were lessons to be taken from made errors, and the significance of the advancement of environmentally friendly mining practices. Pine seedlings distributed to student by IMIB following the seminar were highly popular with the crowd.
natura | 117
sektörden | sectoral news
İMİB DESTEĞİ İLE ZİÇEV’Lİ ÇOCUK L AR IN MOZAİK DÜNYASI ANTALYA’DAYDI MOSAIC WOR LD OF ZIÇEV CHILDR EN IN A NTALYA WITH IMIB SUPPORT
Bülent Tatlıcan
T
ürkiye Zihinsel Yetersiz Çocukları Yetiştirme ve Koruma Vakfı (ZİÇEV), Antalya’da yapılan Mermer, Doğal Ta ş ve Teknolojileri Fuarı’nın konuğuydu. Fuara, ZİÇEV’li Çocukların Mozaik Dünyası konseptiyle katılan vakıf temsilcileri, burada zihinsel engelli çocuklarımızın mozaikten oluşturduğu eserleri tanıttı. Zihinsel Engelli Çocukların rehabilitasyonunda bir yöntem olarak kullanılan doğal ta ş mozaiklerin önemini vurgulayan
natura | 118
T
urkish Foundation of Raising and Protecting Mentally Handicapped Children (ZIÇEV) was the guest of Marble Natural Stone and Technologies Trade Fair held in Antalya. The foundation representatives, who attended the trade fair with the mosaic world of ZIÇEV children, promoted the works created by our mentally handicapped children out of mosaic. Foundation administrators, who stressed the importance of natural stone mosaics used as a technique in the rehabilitation of
sektörden | sectoral news
vakıf yöneticileri, bu sayede hem çocukların becerilerinin ar ttığını, hem de or taya farklı çalışmaların çıktığını belir ttiler. ZİÇEV standını ziyaret eden İMİB Yönetim Kurulu Ba şkanı Ali Kahyaoğlu ve beraberindeki heyet, yapılanları tek tek inceleyerek, çocuklardan yarattıkları eserlerle ilgili bilgi aldı. Doğal ta ş sektörünün bu tarz çalışmaların her zaman yanında olduğunu söyleyen Kahyaoğlu, “Bundan sonra da vakfımıza katkılarımız devam edecek,” dedi.
mentally handicapped children, stated that not only the skills of the children developed but also different works were created thanks to this method. IMIB Chairman of the Board Ali Kahyaoğlu and his entourage visiting ZIÇEV stand, examined the works one by one and were briefed by the children. Kahyaoğlu, who said that the natural stone industry always stood beside such work, added, “Our contribution to the foundation will continue in the future”.
natura | 119