Kimya Dergisi
İNOVATİF Kimya Dergisi YIL:4 SAYI:41 ARALIK 2016
İLAÇLAR VÜCUDUMUZU NASIL ETKİLER?
KURALLARIMIZ
1. İnovatif Kimya Dergisi yazılarını herhangi bir makalenizde veya yazınızda kullanmak için yazısını aldığınız kişiye mail atarak haber vermek, kullanmış olduğunuz yazıların kaynağını ise dergi olarak belirtmek durumundasınız. 2. Dergide yazılan yazıların sorumluluğu birinci derece yazara aittir. Bu konu hakkında bir sorun yaşıyorsanız ilk olarak yazara ulaşmalısınız. 3. Dergide yer alan bilgileri kullanarak başınıza gelebilecek felaketlerden ya da işlerden dergi sorumlu değildir. 4. Dergide yazarların kullanmış olduğu resimlerde, yazılarda kesinlikle kaynak belirtilmek zorundadır. Aksi durum olduğu zaman bunu yazarın kendisine ulaşarak sormalısınız. Çünkü bize yazı gönderen yazarlarımızdan ricamız telif haklarına riayet ederek fotoğrafları dökümanlarına eklemeleri. Buradan çıkacak problemlerden doğrudan yazarlar sorumludur. Dergi sorumlu değildir. 5. Dergide benim de yazım olsun diyen yazarlarımız var ise yazılarınız için Yavuz Selim KART ile konuşabilirsiniz. Dergi ile iletişim kurmak için ise iletisim@inovatifkimyadergisi.com adresine mail atabilirsiniz.
SOSYAL MEDYA
6. Dergimizde yayınlanmasını istediğiniz yazıları info@inovatifkimyadergisi.com mail adresine göndermelisiniz. Bu mail adresine gönderdiğiniz yazılarda bir eksiklik var ise editör tarafından incelenecektir. Eksik kısımları var ise size geri dönüş yapılacaktır. Düzeltmeniz için tavsiyelerde bulunulacaktır. Lütfen geri dönüş yapılınca bunu
kendinizi küçümsemek olarak görmeyin. Amaç daha güzel bir yazı ve daha güzel bir dergi. 7. Tarafımıza çok yazı gelmediği takdirde her yazıyı yayımlamaya gayret edeceğiz lakin başkalarının yazılarını kendi yazmış gibi gönderenler, kaynaksız yazı gönderenler, çok kısa yazı göndenlerin yazılarını maalesef yayımlamayacağız. 8. Dergide dini ve siyasi içerikli yazılar yayımlanmaz. Herhangi bir dini grubu temsil eden ya da herhangi bir siyasi grubu temsil eden söz ve kelimeler yazınızda olursa dergi o kısımları değiştirmeniz konusunda sizi uyarır. Değiştirmezseniz dergi yayımlamama hakkını ya da yazının o kısmını değiştirme hakkını elinde tutar. Bu konuda son söz dergi yöneticisine aittir. 9. Bu dergide kimya ilmi üzerine okuyan, kimya ilmine meraklı, kimya ilmi ile ilgili araştırma yapmayı seven herkes yazabilir. 10. Dergi ekibimiz gönüllü kişilerden oluşmuştur. Bu dergi ilk kurulduğu zamandan beri böyledir. Dergi ekibinde olan herkes bu kuralı kabul etmiş sayılır. Gelen kişilere en başta bu kural söylenir. Görevini yapmayan, dergide anlaşmazlık çıkaran, huzur bozan, dergi yöneticisini dinlemeyen kişiler ekipten çıkarılır. 11. Dergi tasarım ve yönetiminden sorumlu kişi buraya ek maddeler koyup değiştirme yetkisine sahiptir. 12. Dergiyi okuyanlar ve dergi ekibi bu kuralları kabul etmiş sayılırlar.
http://www.inovatifkimyadergisi.com https://www.facebook.com/InovatifKimyaDergisi https://twitter.com/InovatifKimya https://instagram.com/inovatifkimyadergisi http://inovatifkimyadergisi-blog.blogspot.com.tr https://www.youtube.com/channel/UCmIkYbQtd8LtCP6GVL0tVGQ https://plus.google.com/+Inovatifkimyadergisi https://www.linkedin.com/profile/view?id=AAIAABHWzAYBk8n_O2Xp0LJgn9bB-aLM6w0-3pw
Ekibimiz YAVUZ SELİM KART KİMYA MÜHENDİSİ KURUCU-YÖNETİCİ PELİN TANTOĞLU KİMYAGER FACEBOOK EDİTÖRÜ EBRU APAYDIN KİMYA MÜHENDİSİ FACEBOOK EDİTÖRÜ TUĞBA NUR AKBABA KİMYAGER FACEBOOK VE ÇEVİRİ EDİTÖRÜ GÜLŞAH TİRENG KİMYA TEKNİKERİ FACEBOOK EDİTÖRÜ PEMBE ÖZÇAKMAK KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ
HATİLE MOUMİNTSA KİMYA FACEBOOK EDİTÖRÜ GİZEM AYVERDİ KİMYAGER FACEBOOK EDİTÖRÜ ASLIHAN YILDIZ KİMYA TEKNİKERİ FACEBOOK EDİTÖRÜ BEGÜM MENEVŞE KİMYAGER INSTAGRAM EDİTÖRÜ CANAN KULA KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ ELİF TUNA KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ
ZEHRA ORUÇ KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ
SİZ DE EKİBİMİZE KATILIN
EDİTÖRDEN
41. Sayıdan Herkese Merhaba, 2016 yılını acı tatlı birçok olay ile bitirmenin hüznünü ve gururunu yaşıyoruz. Mail grubumuz ve ilginiz sürekli artmakta. Bundan dolayı size teşekkür ediyoruz. Bu ay ilgi çekici yazılar ile yine karşınızdayız. Umarız beğenerek okursunuz. Bize her zaman sektör ya da kimya ile ilgili bir konuda yazıp gönderebilirsiniz. İyi okumalar dileriz
7
İÇİNDEKİLER
YEŞİL FLORESANS PROTEİN RUS PETROL DEVİ : SÜLFÜRİK ASİT İÇİN TÜRKİYE’DE GÜVENİLİR BİRORTAK BULABİLDİK
10
81 İLDE 81 KİMYA LABORATUVARI
12
VANADYUM BİLEŞİKLERİNİN DİYABET HASTALARINDA KULLANIMI BİTMEYEN PİL Mİ GELİYOR?
13
17
400 DOLARLIK BORDAN 4 MİLYON DOLAR 18 DEĞERİNDE YAKIT ENERJİSİ ÜRETİLDİ! İLAÇLAR VÜCUDUMUZU NASIL 19 ETKİLER? SU ALTINDA KULLANILABİLEN 21 TUTKALLARIN GÜCÜ MİDYELERDEN GELİYOR RADYASYONA KARŞI 23 “NANOTEKNOLOJİ” KORUYUCU TERMİK SANTRALLERDE 25 DEMİNERALİZASYON ÜNITESI DİZAYNI ARITILMIŞ ATIKLARDAN HAMPETROL ÜRETMEK ARTIK MÜMKÜN İYTE’YE İKİ ÖDÜL 28 NEDEN HASTA OLUYORUZ? 29 ÇİN GÜNEŞİ DE KOPYALAMAYI BAŞARDI “ENERGY CHALLENGE”BİRİNCİ TAKIMI ODTÜ OLDU BAKIR
34
32 33
27
AYIN WEB SİTESİ
İÇİNDEKİLER
KİMYA BULMACA
35
36
KİMYA BULMACA ÇÖZÜMÜ KİMYA SÖZLÜĞÜ
38
YAZARIMIZ OLUN
39
37
BÜŞRA YUSUFOĞLU KİMYAGER ANKARA ÜNİVERSİTESİ YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİSİ yusufoglubusra@gmail.com
Yeşil Floresans Protein (Green Flourescent Protein)
P
rotein denildiği zaman akla ilk olarak hücrede çok önemli fonksiyonlara sahip olan bir karboksil, bir amino , bir H ve değişken bir R grubuna sahip yapı gelir. Fakat floresans olması GFP’ yi tanıdığımız proteinlerden farklı kılar . Floresans proteinler biyolüminesans özelliğe sahiptirler. Peki bunlar ne işe yarar ve nasıl fizyolojik özelliklere sahiptir ?
GFP, denizsel organizmalardan izole edilen ve ışık oluşturan bir proteindir. Bu protein, aequorin ya da lusiferaz gibi primer proteinlerden aldığı mavi ışığı, dalga boyu daha kısa olan ve daha uzak mesafelere ulaşan yeşil floresans ışığa dönüştürmektedir.
Şekil 1: Aqua Victoria Kimyasal enerjinin ışık enerjisi olarak açığa ardından çalışmalara Kolombiya Üniversitesi’nden çıkması olayını Osamu Shimomura araştırmıştır. Martin Chalfie devam etmiştir. Chalfie Yeşil Kuzey Amerika’nın batı sahillerinden deniz anası Floresan Protein‘in varlığını ilk defa 1988’de toplamıştır.(Şekil 1).Deniz analarının kenarlarını katıldığı bir seminerde farketmiş ve kendi keserek süzgeç kağıdı üzerine koymuş, sıkarak araştırmalarında farklı ve üstün özelliklerinden sıvı kısmı özütlemiştir ve deniz suyu içeren küvete dolayı “C.elegans’’ı kullanmıştır. Bu yuvarlak özütten damlatınca mavi bir ışıma gözlemiştir. solucanın işaretlenmesinde YFP’nin fantastik bir araç Bu ışımanın sebebinin özütlenen sıvı kısım ile olabileceğini düşünmüştür ve son olarak Kaliforniya deniz suyundaki kalsiyum iyonlarının tepkimeye Üniversitesi’nden biyokimya profesörü roger Y.Tsien girmesi sonucu olduğunu düşünmüştür. Bunun tarafından çok farklı renklerde, daha uzun süre
7
ile ve daha yüksek şiddette ışıma yapabilen GFP molekülleri geliştirerek Shimomura ve Chalfie’nin çalışmalarına büyük bir katkıda bulundu.Tüm
çalışmalarla birlikte 2008 yılında 3 bilim adamı 2008 Nobel Kimya Ödülü’ne layık görülmüştür. (Şekil 2)
Şekil 2 : Soldan sağa Shimomura , Chalfie, Tsien Bu protein üzerinde pek çok çalışmalar yapılmış ve sadece yeşil değil kırmızı veya mavi gibi diğer renklerde de ışık verebilen proteinler bulunmuş, ayrıca yalnızca mavi ışıkla değil, morötesi gibi değişik ışıklarla da aktif hale gelen, uyarılan floresan proteinler yapılmıştı. Bazı floresans proteinler; • Yeşil Floresans Protein (GFP), • Mavi Floresans Protein (BFP), • Açık Mavi (cyan) Floresans Protein (CFP), • Yabani Tip Floresans Protein (wtGFP), • Discosoma Kırmızı Floresans Protein (DsRed), • Sarı Floresans Protein (YFP) olarak sıralanabilir. GFP’nin yapı özelikleri; (şekil 3), • 238 amino asitlik bir proteindir. • Biyolüminesantır. • Aktif bileşeni aequorin olarak adlandırılır. • Moleküle veya kimyasal reaksiyona ihtiyaç duymadan etrafına floresans yeşil ışık verir. • Düşük toksisitelidir • Normalde görünmez olan proteinlere bağlanır, bu parlayan işaretleyici sayesinde proteinlerin hareketleri, konumları ve etkileşimleri izlenebilir.
Şekil 3 : GFP’nin yapısı
8
GFP Ortadaki 3 amino asit içeren özel bölüm oksijen molekülünün de yardımıyla konformasyon değiştirmesiyle ortama yeşil ışık vermektedir. GFP’nin kullanım alanları şu şekilde sıralanabilir; • Kök hücrelerinin nasıl özelleştiği, • Beyin hücrelerinin iletişimi, • İşaretleyici gen, • Ameliyatlar, • Sinir dokularının harabiyetinin tespiti, • HIV araştırmaları, Doğal GFP ile absorbsiyon ve emisyon spektrumları benzer olan rekombinant GFP günümüze kadar bakteriler, nematodlar, böcekler ve memeli hücreleri gibi birçok canlıda eksprese edilebilmiştir.Alzheimer hastalığı ya da kanser hücrelerinin yayılması gibi olayları incelemenin mümkün hale geldiği ortaya konulmuştur.
Şekil 4 : GFP’nin transfer edildiği bazı canlılar Kaynaklar : 1) https://www.google.com.tr/search?q=gfp&rlz=1C1VFKB_ enTR635TR635&source=lnms&tbm=isch&sa=X&ved=0ahUKEwjpnMy9lpfQAhXCPxoKHUX1BtoQ_ AUICSgC&biw=1366&bih=613#imgrc=nCtrGGpcL3CzHM%3A 2) Cancer Research 3) http://www.milliyet.com.tr/floresan-proteini-nobel-i-getirdi-magazin-1000726/ 4) Critical Review
9
Haber Yabancı
RUS PETROL DEVİ: SÜLFÜRİK ASİT İÇİN TÜRKİYE’DE GÜVENİLİR BİR ORTAK BULABİLDİK
Lukoil’in ISAB Rafinerisi Başkanı Oleg Durov, Türkiye ile petrol ürünlerinin tedarikinde bazı işbirlikleri olduğunu söyledi.
Ham petrol pazarının öngörülmesi güç bir pazar olduğunu vurgulayan Durov, petrol pazarında yaşanabilecek değişikliklere hazırlıklı olmak gerektiğini belirtti.
Rus petrol şirketi Lukoil’in Türkiye kolu Lukoil Eurasia Petrol A.Ş., İtalya’nın Sicilya adasında bulunan, Avrupa’nın üçüncü büyük rafinerisini ilk defa Türk basın mensuplarına açtı.
Dünya Enerji Zirvesi’nde Lukoil Başkan yardımcısı Leonid Fedun’un dile getirdiği ‘petrol ürünleri pazarında varil başı 70 dolar ideal olandır’ sözleri hatırlatılınca Durov, “Elbette varil başı 70 Dolar, Rusya için, Lukoil için iyi bir fiyat. Ham petrol ile petrol ürünleri fiyatı arasındaki fark bizim için en önemli gösterge” yorumunu yaptı.
Ziyaret sırasında basın mensuplarına konuşan Lukoil’in ISAB Rafinerisi Başkanı Oleg Durov, ISAB’ın yanı sıra petrol piyasası ve Türkiye ile ilişkiler hakkında da önemli açıklamalar yaptı. Durov, Petrol piyasasında marjda yaşanan büyük düşüşün kendilerini üretim hacmini düşürmeye zorladığını ancak yine de maliyetlerini optimize ederek ekonomik iyileşme sağlayabildiklerini belirtti. “Bizim açımızdan yaşanan bu durumu kriz olarak adlandırmak doğru olmaz” diyen Durov, Çetin bir zorluktu, baş etmek gerekiyordu ve baş etmeyi başardık. Öncelikle maliyetlerimizi düşürdük, hammadde alımlarını optimize ettik, petrol ürünlerinin satışını optimize ettik. Standart olanla yetindik” ifadesini kullandı.
“Petrol Pazarı Öngörülmesi Güç Bir Pazar”
“Rekabet Artacak” Petrol rafineri endüstrisinde rekabetin artacağına dikkat çeken Durov, şunları söyledi: “Bu trendin ABD ile sınırlı olmadığını, Avrupa’yı ve hatta dünyayı da kapsadığını anlamamız gerek. Er ya da geç çevre dostu yeşil enerji ile yollar kesişecek. Yeşil enerji Sicilya’da gayet iyi bir gelişme göstermiş durumda. Tekrar ediyorum, bu bizim için çetin bir zorluk. Avrupa’nın rafinaj kapasitesi her geçen yıl düşüş grafiği sergilemeye devam ediyor. Dolayısıyla varlık sürdürme yoluna gitmek daha etkili sonuçlar verecektir. Tekrarlamakta fayda görüyorum: Eğer tesisten
10
değil, bir bütün olarak Lukoil’den bahsediyorsak, yapılması gereken şey ham petrol pazarında, petrol ürünleri ve elektrik pazarında verimi artırmak olacaktır.”
“Elektrik Piyasasında da Varız” Dünya genelinde elektrikli araçların giderek yaygınlaşmasının da petrol endüstrisi açısından çetin bir zorluk olduğunu kabul eden Durov, “Petrol rafinesi sahibi olmanın yanı sıra elektrik piyasasında da varız” dedi. Lukoil’in 2014 yılında 540 megavat kapasiteye sahip ERG santralini de satın alındığı bilgisini veren Durov, bir petrol türevi olan asfaltı kullanarak elektrik üreten Avrupa’nın sayılı 4-5 şirketinden biri olduklarını kaydetti.
“Türkiye’ye Sülfürik Asit Satıyoruz” Durov, Türkiye’nin ISAB için geleneksel bir pazar sayılmayacağını belirterek, Türkiye ile petrol ürünlerinin tedarikinde bir takım işbirlikleri söz konusu olduğunu kaydetti.
Durov, “Elimde diğer tesislere yapılan tedariklere ilişkin rakamlar ve tedarik hacmi bilgileri yok ancak bu tedariklerin Türkiye’de gerçekleştirildiğini biliyorum. Altı ay kadar önce Türkiye’den ortak edindik. Bizden sülfürik asit alıyorlar. Sülfürik asit, sınırlı bir pazarı olan bir ürün ancak bir Türkiye’de iyi ve güvenilir bir ortak bulabildik. Dolayısıyla iş hacmimiz oraya yönelik. Tam olarak ticari bir ürün sayılmaz ancak oldukça özel bir üründür” dedi.
Türkiye’deki Pazar Payı Yüzde 3,1 Lukoil, 1998 yılından bu yana Türkiye petrol piyasasında faaliyet gösteriyor. Toptan ve perakende benzin ve motorinin yanı sıra, petrokimya, baz yağ ve ambalajlanmış yağların satışı, gemi ve uçaklara yakıt teslimatı Şirket’in Türkiye’deki ana faaliyetleri arasında. Lukoil, 2008 sonlarında Akpet’i satın alarak Türkiye’deki en büyük yatırımını gerçekleştirdi. 2016 yılı itibariyle Lukoil Grubu’nun Türkiye’deki istasyon sayısı 600 adet. 2015’te petrol ve gaz ürünlerinin satış hacmi 1,1 milyon tonu (Pazarın yüzde 3.1’i) geçti.
11
Yerli
Haber
81 İLDE 81 KİMYA LABORATUVARI
BASF, 81 lisenin kimya laboratuvarını yenilemek üzere 2010 yılında Milli Eğitim Bakanlığı ile özel bir protokol imzalayarak “81 ilde 81 kimya laboratuvarı” projesini başlatmıştır.
donatım ekipmanları ile genel dekorasyon ihtiyaçları karşılanacaktır. Kimya laboratuvarları yenilenecek okullar, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenmektedir.
2010 yılından beri başarıyla devam eden projede, 81 lisedeki laboratuvarın tüm dekorasyonu ve donanımı BASF tarafından yenilenmektedir. BASF’nin dünya genelinde yürüttüğü toplumsal projelerin odağında eğitim ve çocuklar yer almaktadır. Bu projede de yeni nesillere kimyayı sevdirmek amaçlanmıştır. BASF’nin projesi, bugüne kadar eğitim olanaklarından nispeten daha az yararlanma olanağı bulan bölgelerdeki liselerde değerlendirilmektedir. Proje sayesinde aralarında daha önce laboratuvarı olmayan, laboratuvar malzemelerini hiç görmemiş okulların bulunduğu illerde öğrenci ve öğretmenler dersleri daha verimli işletmektedir. BASF, 81 kimya laboratuvarının yenilenme ve donatım çalışmalarını 2016 yılının sonuna kadar tamamlamayı planlamaktadır. 2013 yılı sonu itibariyle 50 ilde toplam 50 lisenin laboratuvarları yenilenmiştir. Proje sonuna kadar toplam 81 ildeki laboratuvarın gerekli
12
TUĞBA CENGİZ KİMYAGER MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİSİ tugba_cengiz0636@hotmail.com
Vanadyum Bileşiklerinin Diyabet Hastalarında Kullanımı
D
sonucu oluşan ömür boyu devam eden kronik ve insülin üreten hücrelerin azalması ile devam eden bir hastalıktır.
Normal metabolizma da besinler, vücudun başlıca yakıtı olan glukoza (şeker) dönüşmek üzere bağırsaklarımızda parçalanırlar. Daha sonra bu glukoz bağırsaklardan kana geçer ve kandaki şeker düzeyi yükselmeye başlar.Sağlıklı bireylerde kana geçen glukoz pankreastan salgılanan insülin hormonu yardımıyla hücrelerin içine taşınır. Şayet insülin hormonu vücudumuzda olmazsa ya da etkisi bozulmuş ise şeker hücrenin içine taşınamayacağı
için, glukoz kanda artarak şeker hastalığı dediğimiz kan şekeri yükselmesi (Hiperglisemi) gelişmiş olur. Bu kan şekeri yüksekliği sürekli olarak devam edecek olursa organlarımızda (sinir, göz, kalp, böbrek vs) zaman içerisinde ciddi bozukluklara neden olur. İnsülin hormonu tamamen eksikse bu diyabete "Tip 1 diyabet (insüline bağımlı diyabet)" denir. Genellikle çocuk veya genç yaştaki hastalarda görülür. Eğer insülin hormonu var, ama miktarı
iabetes Mellitus (DM), pankreasın yeterli insulin üretememesi veya vücudun ürettiği insülini etkili bir şekilde kullanamaması
13
azsa veya dokularda insüline karşı direnç varsa, bu diyabete de "Tip 2 diyabet (insüline bağımlı olmayan diyabet)" denir. Genellikle 35 yaşından sonra görülür. Tip 1 diyabetli hastalar yaşam boyu
insülin kullanmak zorundadırlar. Tip 2 diyabetli hastalar ise diyet, egzersiz ve ağızdan alınan ilaçlarla tedavi edilebilir. Gerekirse hastalığın ilerleyen dönemlerinde insülin kullanabilirler.
VANADYUM NEDİR? * Atom numarası: 23 * Atom ağırlığı: 50.9415 g/mol * Oda koşullarında (25°C 298 K): Gümüşümsü gri renkli katı * Metal * d-blok elementi * Vanadyum metali ilk olarak 1801 yılında Andres Manuel del Rio tarafından keşfedilmiştir. * Bilinen minerali vanadinit (3Pb3(VO4)2.PbCl2), potasyum uaranil vanadat 2K(UO2)VO4.3H2O ve vanadyum sülfürdür. Niobyum ve tantal minerallerinde de çok miktarda bulunur. * Vanadyum mineralinin NaCl veya Na2CO3 ile 850°C’ de reaksiyonu sonucunda elde edilen NaVO3 bileşiği su içerisinde çözülür. Çözelti kırmızı çökelek verene kadar asitlendirilir. V2O5 oksidi elde edilir. Bu oksidin kalsiyum ile indirgenmesi ile saf olarak elde edilir.
14
Diğer bir yöntem ise VCl5 bileşiğinin hidrojen gazı veya magnezyum ile indirgenmesi ile saf olarak elde edilir. Vanadyum vücut için gerekli bir minareldir .Normal sağlıklı bir diyet içerisindeyseniz genellikle vanadyum almaya gerek yoktur. İhtiyacımız olan günlük miktar 10-30 mikrogramdır. Mantar ,deniz
ürünleri ,soya fasulyesi ,tahıllar, mısır gevreği gibi bir çok besinde bulunur.Aynı zamanda maydanoz , yeşil fasulye , havuç ,yulaf ,lahana, ayçiçeği, mısır, aspir , zeytinyağı da vanadyum bakımından zengindir.
Son dönemlerde diyabet ile ilgili yapılan çalışmalarda diyabet tedavisinde insüline alternatif olarak ona benzer şekilde etki gösteren vanadyum bileşikleri kullanılmaktadır. Bir geçiş elementi olan vanadyum bir çok valans durumlarında (-3,-1,0,+1- +5) bulunabilir. Biyolojik sistemlerde vanadyum daha çok vanadat (+5) ve vanadil (+4) formunda bulunmaktadır. Vanadyumun etki mekanizması ve anti diyabetik etkisi hala çok açık değildir ve bu konuda daha pek çok araştırma yapılmasını gerektirmektedir. In vitro ve in vivo araştırmalardan elde edilen veriler vanadyumun insülin sinyal yolunu çeşitli yollarla etkilediğini göstermektedir.
oxovanadium) ve bis (picolinato)oxovanadyumun sıçanlarda STZ ile oluşturulmuş diyabette hiperglisemik durumda kan glukoz düzeyini düşürmede serbest vanadyumdan çok daha etkili olduğu bildirilmiştir.
Vanadyumun insüline benzer etki göstermesi ile ilgili olarak ileri sürülen mekanizmalar onun bir fosfat analoğu gibi davranması ve ayrıca tirozin fosfatazı inaktive ederek tiroVanadyum asetil asetonat, vanadyum RL252 gibi bileşiklerin sıçan adipoz dokularında insuline benzer etkiyi sağlamada serbest vanadyumdan çok daha etkili olduğu belirtilmektedir. Yine benzer şekilde BMOV(bis maltolato
Vanadyum asetil asetonat, vanadyum RL252 gibi bileşiklerin sıçan adipoz dokularında insuline benzer etkiyi sağlamada serbest vanadyumdan çok daha etkili olduğu belirtilmektedir. Yine benzer şekilde BMOV(bis maltolato oxovanadium) ve bis (picolinato)oxovanadyumun sıçanlarda STZ ile oluşturulmuş diyabette hiperglisemik durumda kan glukoz düzeyini düşürmede serbest vanadyumdan çok daha etkili olduğu bildirilmiştir.BMOV ve VS(vanadil sülfat)’ın kronik ve akut etkileri ve aynı zamanda doza bağlı oluşabilecek değişiklikler çeşitli çalışmalarda araştırılmıştır.Araştıcılar bu çalışmada BMOV’un , VS’tan 3 kat daha etkili olduğunu bildirmişlerdir. Farklı koordinasyonda olan pek çok vanadil kompleksinin [VO(O4), VO(NO4), VO(S4), VO(N2O2), VO(S2O2) ve VO(N3O2) ], sıçanlarda
15
oluşturulmuş tip I ve tip II diyabette oral olarak verilme sinin etkili olabileceği düşünülmektedir. Vanadyum bileşiklerinin toksik etkilerinin çoğu sistemik toksisiteden ziyade üst solunum yolları ve gözlerin lokal irritasyonu şeklindedir. Vanadyum tozları ile temas üst solunum yolları irritasyonu, nazal hemoraji, konjuktivit, öksürük ve göğüs ağrısı gibi sonuçlar yaratabilir.Sindirilmiş vanadyumun çoğu midede VO 2+ olarak taşınır ve bu formda duodenuma geçer. Kemik temel depo yeri olmasına karşın intraperitoneal (i.p) enjeksiyonlarda böbrek ve karaciğerde de depo edildiği gösterilmiştir.Yine insüline balı BB diyabetli sıçanlarda vanadil sülfat (VS) insulin ihtiyacını % 75 oranında azaltmaktadır. 1 yıl gibi bir süre VS verilmesi sonucunda herhangi bir toksisiteye rastlanılmamıştır.Klinik çalışmalar tip I ve tip II diyabetli insanlarda yapılmıştır. Sodyum metavanadat 2 hafta süreyle günde 125 mg olarak
verilmiş ve tip I diyabetli hastalarda vanadyumun insülin salınımına etki etmeksizin eksojen insülin gereksinmesini azalttığı saptanmıştır. Ayrıca 5 adet tip I diyabetik hastadan 3’ünde glukoz kullanımının düzeldiği gözlenmiştirAyrıca bu çalışmada tip II diyabetik hastalarda insülin duyarlılığında iyileşme ve glukozun non-oksidatif yolla kullanımında artış gözlenmiş, karacierde glukoz üretiminin değişmediği bildirilmiştir. En sık görülen yan etkinin ise diyare olduğu bildirilmiştir. Deney hayvanlarında yapılan çalışmalarda vanadyumun diyabette yararlı etkilerinin olması; benzer şekilde diyabetik hastalarda da bu etkilerinin gözlenmesi önümüzdeki yıllarda bu ajanın diyabet tedavisinde yer alabileceğini düşündürmektedir.
Kaynaklar : www.turkiyeklinikleri.com www.kimyaevi.org www.madenciyim.com http://diyabet.gov.tr
16
Haber Yabancı
BİTMEYEN PİL Mİ GELİYOR?
Yale Üniversitesi araştırmacıları, hayvan kanında bulunan heme adlı bir molekülün Li-O2 pil teknolojisine uygulanacağını ve adeta bitmeyen pil üretileceğini belirtiyor. Günümüzde çoğunlukla elektronik araçlarda kullanılan Li-On yani lityum iyon piller, ağırlık ve boyutlarına oranla verebildikleri enerji miktarı bakımından en iyi batarya türlerinden biri. Kullandığımız birçok cihazda bu piller tek şarjla günlerce hatta hybrid otomobillerde olduğu gibi pilin büyüklüğüne bağlı olarak haftalarca gidiyor. Ancak bu sürenin uzaması Lityum oksijen (Li-O2) piller ile mümkün oluyor.
Lityum pil ilk olarak Gilbert N. Lewis tarafından 1912 yılında keşfedilmiştir. İlk yeniden doldurulamayan pil hücreleri ise 1970 lerin ilk yıllarında ortaya çıkmışlardır. Yeniden doldurulabilir lityum iyon pillerin piyasaya sürülebilmeleri yaklaşık 20 yıllık bir çalışmadan sonra mümkün olmuştur. İlk ticari versiyon 1991 yılında John B. Goodnogh yönetimindeki çalışma grubu Sony tarafından bulunmuştu.
Yale Üniversitesi’nden Andre Taylor, bu pillerin şarj süresince gereken enerji miktarına azaltmak için gereken “heme” adı verilen bir molekül buldu. Heme, hayvanların kanındaki hemoglobinde iki bölümden birini oluşturan oksijen taşıyan bir molekül. Bu molekülün çalışma sistemini örnek alan araştırmacılar, heme’nin yeni pil teknolojisinde kullanılmasının mümkün olacağını belirtiyor. Bu moleküllerin bataryaların kutuplarına uygulanmasıyla şarj-deşarj döngüsü iyileştirilecek ve piller çok daha uzun süre dayanacak.
17
Yerli
Haber
400 DOLARLIK BORDAN 4 MİLYON DOLAR DEĞERİNDE YAKIT ENERJİSİ ÜRETİLDİ!
Y
ıldırım Beyazıt Üniversitesi’nin savunma sanayinden bir firma ile birlikte yürüttüğü çalışma kapsamında, 400 dolarlık bordan ton değeri 4 milyon doları bulan, %96 saflık düzeyinde elementer bor ürünü elde edildi. Projeyi yürüten ekibin başkanlığını yapan Doç. Dr. Mükerrem Şahin, bor kullanılarak üretilen en değerli materyaller arasında ‘elementer bor’ olduğuna dikkat çekerek, projelerinin ilk etapta TÜBİTAK tarafından reddedilmesine rağmen yine de vazgeçmediklerini söyledi. Yaptıkları çalışmalar sonucunda materyalin laboratuvar ve endüstriyel koşullarının tamamlandığını, hatta üretim aşamasına dahi geldiklerini söyleyen Doç. Dr. Şahin, bunun için yalnızca bazı prosedürlerin yerine getirilmesinin kaldığını belirtti. Ülkemizde ilk kez sanayi ölçeğinde üretilen ürünün
daha çok uzun menzilli füzelerin ve uzay roketlerinin yakıtına katkı sağlaması bekleniyor. Materyalin yüksek kapasiteyle üretilmesi için çalışmalara başladıklarını belirten Doç. Dr. Şahin, “Normalde tonuna 300-400 dolar verdiğimiz borun buradaki ton değerleri 4-5 milyon dolardan başlar. Yani biz bu sayede ham olarak 300-400 dolara satabildiğimiz bor ürününü 4-5 milyon dolara satabilecek hale getirdik. Katma değer katarak Türkiye’nin satış ve ihracat potansiyelini artıracak bir ürün haline getirdik. Şimdi bunun daha büyük sanayi tesisini kurma amacındayız, yolumuza devam edeceğiz. Şimdi teknolojik yeterlilik açısından önemli bir aşamada olduğunu düşünüyoruz. Yüzde 96 saflıkta elde ettiğimiz ürün elimizde ama yüzde 99,5 saflığa çıkmak için de projemiz devam ediyor. O zaman daha yüksek katma değerler de ürünlere gidilecek” açıklamalarında bulundu.
18
AHMET KÜÇÜKÇALIK KİMYAGER İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİSİ kucukcalik@itu.edu.tr
İ
İLAÇLAR VÜCUDUMUZU NASIL ETKİLER?
laçların vücutta iki hedefi vardır. Reseptörler ve enzimler. Reseptör ve enzimler birer proteindir. Proteinler doğal olarak vücut içinde, hücrede üretilen veya dışarıdan alınan moleküller olabilir. Proteinler ilaçlara kıyasla çok daha büyük, karmaşık yapılardır. Bu yüzden ilaçlara aynı zamanda ligand (küçük molekül) da denilir. Ligandlar yani ilaçlar, reseptör ve enzimlere bağlanarak etki ederler. Bu bağlanma sonucu reseptörler konformasyonel değişime uğrarlar, bir başka deyişle üç boyutlu bakış açısında dönmeye (switch on) başlarlar. İlacın hedefine bağlanmasıyla reseptörde dönme hareketine sebep olması sonucu vücut içinde bir takım olaylar dizisi başlatılmış olur (İlaç etkisi). Bu etki Reseptör-Ligand arasında ne kadar güçlü bir bağlanmanın olacağıyla doğru orantılı olarak artar ve ilaç etkili oldu denilir. Bağlanmaya temel olarak iki parametre etki eder; aralarındaki çekim kuvveti ve geometrik şekil olarak birbirinin tamamlayıcısı olmalarıdır. İlaçlar bağlandıkları reseptörlerin -proteinlerinaktivitelerini engelleme (inhibe etme) yönünde etki ederler. Zaten bizatihi ilaç demek, hastalığı zıddı ile tedavi etmek demektir. Örneğin vücutta çok salgılanan bir proteinin fonksiyonundan yani görevinden (hastalıktan) şikayet eden hastaya, verilen ilaç bu proteine bağlanır ve proteinin işlevini engeller. Böylece vücutta bir kontrol sağlanmış
olunur. İlaçların etkisi iki ana başlık altında incelenebilir, bunlar farmakokinetik ve farmakodinamiktir. Farmakokinetik üç alanda ilaç etkisini değerlendirirken ki bunlar; 1- Vücut içine ilacın giriş yaptığı yer 2- İlacın aktif olarak etki ettiği bölge 3- Boşaltım yollarıyla vücut dışında atılmasına kadar geçen bölgelerdir. Farmakodinamik ise sadece ilacın etki ettiği bölgede değerlendirmede bulunur. Bir başka yorumla şöyle denilebilir; farmakodinamik ilacın vücudu nasıl etkilediğini anlatır, zira sadece ilacın etki ettiği bölgeye odaklanır. Farmakokinetik ise vücudun, ilacı nasıl etkilediğini inceler çünkü tüm vücut boyunca ilacın yolculuğu sırasında uğradığı değişimleri inceler.
19
Peki ilaçlar nasıl alınabilir: İlaçlar bir; damardan direkt olarak alınabilir ki buna intravenously administered drug (damar yoluna uygulanan ilaç) denir. İki; oral yollarla yani ağızdan alınmak suretiyle vücuda gönderilir. Bu son durumda ilacın boğazdan geçmesi, mideye girmesi ve ince bağırsaklardan emilimi (absorption) söz konusu olur. Bu emilim sırasında ilaç ince bağırsak membranlarından geçerek kana gönderilir. İlaç kana karıştığında tüm vücuda doğru dağıtılır (distribution). Buna drug transport yani ilaç iletimi denir. İlaç iletimi ilacın hedefine gidişi ve bir süre sonra ilacın hedefinden ayrılmasını yani vücuttan atılmasını ifade eder.
Kan ne içerir, ilacın bağlanmasına etkisi nedir: Kanımızda su, hücreler, elektrolitler, hormonlar, vücut içinde sinyal üreten veya ileten küçük moleküller, şeker ve ilaç bulunur. Kanın %45 kadarı kırmızı kan hücrelerinden, %1 lik kısmı ise beyaz kan hücreleri ve trombosit denilen, kan pıhtısı oluşumunda görev alan kan pulcuklarından oluşur. Geriye kalan %54 lük kısım ise sıvı kan plazmasıdır. Bu sıvı proteinleri, elektrolitleri, şeker ve ilacı içeren kısımdır. Tüm kan ağırlığının %8 ini proteinler oluşturur. Proteinler kan plazması içinde bulunur. Proteinlerin ilaç açısında önemli olma sebebi şudur; - İlacın nasıl transfer edildiğine etki etmek - İlacın hedeflere nasıl bağlandıklarına etki etmek
İlacın istediğimiz hedefe (reseptör-enzim) bağlanıp bağlanmayacağı assay denilen biyokimyasal testler sayesinde öğrenilir. Assay tüpleri içinde farklı çeşitlilikte proteinler konulur çünkü ilaçlar normalde proteinlere afinite (ilgi) duyarlar. Bu farklı çeşitlilikte proteinleri assay içine koymakla ilacımızın istenilen reseptör veya enzime olan gerçek ilgisi ortaya çıkar. Çünkü artık ortamda fazlaca protein olduğundan bu bir rekabet halini almıştır. İlacın kan proteinlerine bağlanması arttıkça asıl istenen reseptör & enzime ilgisi olan serbest ilaç miktarında düşüş olacaktır. Bunu şuna benzetebiliriz, çok çikolata yiyen bir çocuk muhtemeldir ki en sevdiği kocaman bir
pastayı görse dahi bunu istemeyecektir. Çünkü yeterli doygunluğa ulaşmış ve şeker ihtiyacını karşılamıştır. Bunun gibi eğer ilaç kandaki proteinlere az ilgi duyarsa asıl hedeflenmek istenen reseptöre bağlanması daha fazla gerçekleşecektir. Kan proteinlerine yüksek afinitesi (ilgisi) olan hits’ler elenir. Kan proteinlerine bağlanmaktan sakınan hits’ler (zayıf aktivitedeki moleküller) ise bir sonraki aşamaya geçerler yani assay testinden başarılı olurlar. Bir ilacın (ligandın), hedefine yani reseptörüne nasıl bağlandığı (etkileştiği) ilaç aktivitesini belirler.
20
Haber Yabancı
SU ALTINDA KULLANILABİLEN TUTKALLARIN GÜCÜ MİDYELERDEN GELİYOR
En sağlam tutkalların bile suda çözünür. Basitçe parmağınızdaki yara bandı bile su altına girdiğinde kayar veya yapışkan özelliğini kaybeder. Office of Naval Research (ONR) deki araştırmacılar doğadan ilham alarak su altında bile yapışkan özelliğini kaybetmeyen tutkalları geliştirdi.
başarınsın sırrı ise salgıladıkları fiber yapıdaki süper yapışkanların hem sert hem de yumuşak yüzeylere çok kolay yapışabilmesi ve tuzlu,tuzsuz sularda daima çok iyi bir performans sağlaması.Ve bu özelliklere ek olarak deniz koşullarına çok kolay uyum sağlayıp sağlam bir yapı oluşturması.
Michigan Techology Üniversitesinde (MIT) Biyomedikal Mühendisliği alanın profesör olan Dr.Bruce Lee midyelerin proteinlerini kullanarak geri dönüştürülebilir ve su altında güvenli bir şekilde kullanılabilen sentetik bir yapıştırıcı geliştirdi. Ama elektrik iletkenliğine dair herhangi bir veri kaydedilemedi.
Midyelerin bu başarısını sağlayan aminoasit ise dihydroxyphenylalanine—DOPA. İnsanların beyninde mutluluk hissini oluşturan Dopaminin bir türü olan bu aminoasit midyeler içinde hayati önem taşıyor. Midyelerin hem kendi kabuğunu yapıştırmasını hem de ortamlara tutunmasını sağlıyor.
ONR’nin Biyomalzemeler ve Biyonanoteknoloji Bölümü başkanı Laura Kienker Biyomimetik (Doğayı taklit ederek ürün geliştirme) yaklaşım sayesinde ıslak ortamlarda dayanabilecek tutkalları geliştirdiklerini ifade etti. Ve ekledi Dr. Lee‘nin çalışmasının amacının çeşitli ıslak ortamlarda kolayca yapışabilen ve elektriksel akım yardımıyla ayrılan bir tutkal geliştirmekti. Bu çalışma sayesinde hem sağlık alanında hem de donanmada tedavi amaçlı uygulamaların gerçekleştirilebileceğini kaydetti.
Lee ve ekibi ise DOPA’yı polyester ve kauçuk gibi polimer yapılarla karıştırarak ıslak yüzeylere yapışabilen süper tutkalları üretti. Yapılan testler bu tutkalların metal, plastik hatta et ve kemik gibi çeşitli yüzeylere kolayca yapışabileceğini ispatladı.
Midyeler adeta kıskaçları varmışçasına teknelerin çeşitli yerlerine salgıladıkları bu tutkal sayesinde çok kolay bir şekilde tutunabiliyorlar. Midyelerin bu
Lee bu tutkalın en önemli özelliğinin çok yönlü kullanımı olduğunu ifade etti. Diğer yandan tutkalların sağlamlığını ve dayanıklılığını koruyarak sert veya esnek bir hale getirilebileceğini belirtti. Lee tutkalın yapışmasının ya da ayrılmasının elektriksel akım kullanarak kimyasal bir açma kapama işlemini gerçekleştirmeye çalıştıklarını söyledi. Bu çalışmanın pH üzerinden yürütüldüğünü
21
ve hala elektriğin etkisi üzerinde zaman harcadıklarını ifade etti. Su altında yapışkanlığını kaybetmeyen tutkal çalışmasının özgünlüğünü vurgulayan Lee kolayca yapışabilen ve bağlanma-ayrılma döngüsünü gerçekleştirebilen tutkal çalışmasının çok yeni olduğunu da ekledi. Lee akıllı tutkalların çok fazla amaç için kullanılmalarını göz önünde bulundurduklarını ve su altındaki sensörlerin, ekipmanların hem gemilere hem de deniz altılara kolayca tutturulabileceğini diğer yandan insansız denizaltıların istenilen yüzeylere yapışmasının kolayca kumanda edilebileceğini belirtti.
Aynı zamanda medikal uygulamalarda da hem yapışabilen hem de ayrılabilen bu tutkalların kullanılabileceğini belirti. Ve çalışmasının yeni yara bandı türlerinin geliştirilmesine öncülük edeceğini ifade etti. Mesela ıslak yüzeylere kolayca yapışan ve bu ortamlarda özelliğini kaybetmeyen yara bantlarının üretilebileceğini ya da yapıştıkları ortamdan çok daha az acıyla ayrılabileceklerini söyledi. Bu çalışma Lee’nin ONR’nin düzenlediği Genç Araştırmacılar Programını kazanmasını sağladı. Bu program dâhilinde Bilim adamları ve Mühendislere yaratıcı deniz altı çalışmalarını ilerletebilmeleri için büyük miktarlarda hibe verildi.
22
Yerli
Haber
RADYASYONA KARŞI “NANOTEKNOLOJİ” KORUYUCU
Radyasyondan korunmak için kullanılan koruyucu önlüklerde zamanla gözle görülmeyen kırılma ve çatlakların oluşması, Türk bilim insanlarını bu alanda yeni arayışlara yönlendirdi. Mersin Üniversitesi Kimya Mühendisliğinde, özellikle tıp alanındaki çalışanların sorunu olan kurşundan yapılan radyasyon koruyucu önlüklerde meydana gelen kırılma ve çatlakların önüne geçmek için nanoteknoloji yöntemiyle elastik ve kırılmayan malzeme üretildi. Başta tıp sektörü olmak üzere birçok alandaki radyasyon uygulamalarında, radyasyondan korunmak için kullanılan ve kurşundan yapılan koruyucu önlüklerde zamanla gözle görülmeyen kırılma ve çatlakların oluşması, Türk bilim insanlarını yeni arayışlara yönlendirdi. Mersin Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Tonguç Özdemir başkanlığındaki ekip, radyasyon uygulamalarında çalışanların ve halkın maddeden korunmasını
sağlayacak plastik tabanlı bir malzeme geliştirdi. Nanoteknolojiyle üretilen ve kurşundan farklı olarak kırılmaması ve hafifliği ile öne çıkan elastik yapılı malzemenin, başta sağlık sektörü olmak üzere çok sayıda alanda kullanımı hedefleniyor. Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) tarafından desteklenen, “Nanoparçacık katkılı elastomer yapılı radyasyondan koruyucu malzemenin geliştirilmesi” adlı projeyle ilgili olarak AA muhabirine açıklamalarda bulunan Özdemir, radyasyon uygulamalarının tıpta sıklıkla kullanıldığını söyledi. Özdemir, hastaların ve çalışanların radyasyondan korunmasının büyük önem arz ettiğini belirterek, şöyle dedi: “Konvansiyonel olarak radyasyondan korunmada kurşun kullanılmakta, ancak kurşun malzemenin ağırlığı ve kolaylıkla kırılması sakıncalar doğurmaktadır. Kurşundan yapılan radyasyondan koruyucu malzemelerde sıkça kırık ve çatlaklarla
23
karşılaşılmaktadır. TÜBİTAK’tan aldığımız destekle, radyasyondan korunma sağlayan, kırılmayan, nanoparçacık katkılı, elastomer yapılı malzeme üretmeyi başardık.”
vurgu yaparak, şöyle devam etti: “Radyasyon kazalarının önlenmesine yönelik olarak, radyasyon güvenliği kültürünün yaygınlaştırılması ve çalışanlar ile halkın bilinçlendirilmesi çok önemli. En son Sakarya’nın Arifiye ilçesinde 16 yaşındaki bir genç kardeşimizin, bir akrabasını ziyaret için gittiği şantiyede bulduğu metal malzemeyi cebinde taşıyıp evine getirdikten sonra vücudunda morluklar oluşmuş, sonrasında ise bu durumun radyasyondan kaynaklandığı ortaya çıkmıştı. Bu radyasyon kazası da güvenlik kültürü ile ilgili eksikliklerimizin bir göstergesi. Biz radyasyonun güvenli şekilde uygulanmasının sağlanmasına katkı koymaya yönelik olarak da bu ürünleri tasarlıyoruz. Çalışanların ve halkın radyasyondan korunmasının sağlanması bizim en önemli amacımız.”
Radyasyon geçirgenlik testleri yapıldı Ürettikleri malzemenin, alarm durumundaki radyasyon ölçüm cihazı ile radyasyon kaynağı arasına konulur konulmaz radyasyonun doz hızını düşürdüğünü ve koruma sağladığını vurgulayan Özdemir, “Projede ilk olarak nanoparçacıkların üretimi, daha sonra da elastomer malzeme içerisine katkılanması çalışıldı. Son aşamada ise, Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi’nde radyasyon geçirgenlik testlerini yaptırdık. Değişik kalınlıktaki malzemeler ile değişik oranlarda nanoparçacık içeren malzemelerin kurşun eşdeğerliğini ölçtürdük. Proje hedefi 0.25 milimetre kurşuna eşdeğer bir malzemenin üretilmesiydi. Biz, bunun kat kat fazlasını yaptık.” diye konuştu. Özdemir, malzemenin en belirgin özelliklerinin hafif yapılı ve kırılmaması olduğuna dikkati çekerek, şunları söyledi: “Ürünümüzün kurşundan en önemli farklı kırılmaması. Kurşun önlüklerin, hastane ortamlarında kendi özel askılarında tutulması gerekiyor. Bu önlüklere hastanedeki yoğun tempodan dolayı özen gösterilmeyebiliyor. Bu nedenle ürünümüzün kırılmaması ve hafif olması, en önemli avantajı. Daha önemlisi de, geliştirilen ürünün nanoteknoloji kullanılarak ürettiğimiz nano boyutlu parçacıkları içermesidir. Bu nedenle hem Türkiye hem de dünyada radyasyondan korunma açısından ilk sıralarda yer alan bir çalışma.”
Çalışmada yer alan Mersin Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü Araştırma Görevlisi İsmail Kutlugün Akbay da nanoparçacıkların ve elastomerlerin üretimindeki çalışmalarda yer aldığını ifade ederek, “Proje kapsamında gerek araştırmalar olsun, gerekse de çalışan öğrenciler olsun hem lisansüstü eğitim bazında, hem de radyasyon ve önemi konusunda bilgi sahibi oldular. Üretilen malzeme, özellikle hastane ortamlarındaki radyasyondan korunma açısından büyük önem arz ediyor. Çalışma, ayrıca dış dünyaya bağımlılığımızı azaltacak bir gelişme olacaktır.” sözlerine yer verdi.
İlk hedef hastaneler Genel kullanım alanı olarak öncelikle hastaneleri öngördüklerini belirten Özdemir, malzemenin radyasyondan korunma gerektiren tüm uygulamalarda kullanılabileceğini dile getirdi. Özdemir, radyasyon uygulamalarının artmasına bağlı olarak radyasyon kazalarının da sıklıkla görüldüğüne
24
ERTAN ASLAN KİMYAGER ZONGULDAK KARAELMAS ÜNİVERSİTESİ MEZUN ertanarslan81@gmail.com
Termik Santrallerde Demineralizasyon Ünitesi Dizaynı
Doğa'da bulunan hamsu fiziksel ve kimyasal özellikleri nedeniyle termik santrallerde kullanım suyu olarak kullanılamaz. Hamsuya gerekli fiziksel ve kimyasal işlemler uygulanarak içerdiği tüm safsızlıklardan\iyonlardan arındırılmasına demineralizasyon işlemi denir. Bir termik santralin su arıtma dizaynında hamsu
kaynağı önemli bir etkendir. Hamsuyun analiz değerleri demiralizasyon ünitesinin dizaynını şekillendirir. Termik santrallerin su ihtiyacı fazla olduğundan dolayı genelde hamsu kaynağı olarak yüzey suları kullanılmaktadır. Coğrafi konuma göre yüzey suyu bir göl suyu olabileceği gibi bir deniz suyu da olabilmektedir.
25
Termik santrallerde ön arıtma kapasitesi herzaman demi ünitesinin kapasitesinden fazladır. Çünkü soğutma kulelerine verilen make-up suyu ön arıtma yapıldıktan sonra verilir. Yüzey suyu göl, dere veya baraj suyu gibi orta-sert bir hamsu olduğunda ön arıtmada kireçle yumuşatma prosesi uygulanır. Geçici sertliği alınan su kum filtre ve aktif karbon filtreye gönderilir.
Ters osmoz sonrası diğer bir alternatif işletme maliyeti son derece düşük olan EDI sistemleridir. EDI sisteminde zararlı rejenerasyon atığı olmadığı gibi asit ve kostik stoklama tanklarına da ihtiyaç olmaması bir çok işletmede tercih sebebi olmaya başlamıştır.
İlk yatırım maliyeti gözardı edilirse kum filtre ve aktif karbon yerine ultrafiltrasyon sistemlerinin kurulması bir avantaj olacaktır. Ultrafiltrasyon 0,01 micron gözenek boyutu ile suyun fiziksel özelliklerinde maksimum düzeyde iyleştirme sağladığı gibi organik madde gideriminde de mükemmel bir filtrasyon yeteneği gösterir. Ön arıtma işlemi tamamlanan suyun büyük bir miktarı soğutma kulelerine make-up suyu olarak verilir. Bir miktar suda demineralizasyon ünitesine gönderilir. Deminerelizasyon ünitesinde geçmişte uygulanan klasik yöntem katyon ve anyon reçinelerle iyon giderme işlemidir. Su zayıf katyon-kuvvetli katyon, zayıf anyon-kuvvetli anyon ve mixbed iyon değiştirici kolonlarını izleyerek iyonlarından ayrıştırılır. Bu tip sistemlerde rejenerasyon atıkları ve işletme maliyetleri göz önünde bulundurulduğunda yeni teknolojilerin daha avantajlı olduğu bir gerçektir. Günümüzde yeni kurulan bir çok işletme ön arıtması tamamlanmış olan suyu reçinelerden geçirmek yerine ters osmoz sistemlerine göndermeyi tercih etmektedir. Ters osmoz sistemleri ile %99 oranında iyon giderilmesi sağlanabilmektedir. Ham suyun iletkenlik değerinin yüksek olduğu sistemlerde suyun 2 defa ters osmoz sisteminden geçirilmesi gerekli olabilir.
Bilimsel gelişmeler demineralizasyon ünitesinin dizaynında önemli değişmelere sebep olmuştur. Gerek işletme maliyetleri gerekse rejenerasyon atıkları olmayan yeni teknolojiler büyük beğeni kazanarak yaygınlaşmaktadır.
Termik sanrallerde ters osmoz sistemlerinden çıkan konsantre su soğutma kulelerine make-up suyu olarak verilebildiği gibi kireçle yumuşatma ünitesine geri besleme olarakta verilebilmektedir. Ters osmoz sistemlerinde iyonları giderilen suyun geri kalan %1 lik iyonları karma yatak iyon değiştirici reçinelerle giderilebilir. Yüksek basınçlı buhar kazanlarında veya Ultra saf su gereksimi olan işletmelerde 2 defa karma yatak iyon değiştircilerden geçirilerek 0,055 microS/cm ilekenlik değerini görmek mümkündür.
26
Haber Yabancı
ARITILMIŞ ATIKLARDAN HAM PETROL ÜRETMEK ARTIK MÜMKÜN
Yeni duyurulan özel bir işlem sayesinde, günlük kanalizasyon atıkları yüksek ısı ve basınca maruz bırakılarak ham petrol elde edilebiliyor. Günlük atıklarımızdan ham petrol üretmek pek aklımıza gelmeyecek bir şey. Yeraltındaki doğal kaynaklar, milyonlarca yıl süren basınç ve ısıl işlem sonucunda bildiğimiz petrole dönüşüyor. Fakat yeni bir bilimsel gelişme, atıkları benzer bir süreçten geçirerek ham petrole çevirmeyi mümkün hale getiriyor. ABD’deki arıtma merkezlerinde her gün 34 milyar galon (~128 milyar litre) atık işlemden geçiyor. ABD Enerji Bakanlığı’na bağlı Pacific Northwest National Laboratory (PNNL) araştırmacıları, bu atığın dönştürülüp yılda 30 milyon varil ham petrol elde edilebileceğini düşünüyorlar. PNNL uzmanları her bir kişinin ürettiği günlük atığın, yılda 2-3 galon (711 litre) petrole dönüşebileceğini tahmin ediyor. Laboratuarın atığı ham petrole dönüştürmek için kullandığı yönteme hidrotermal sıvılaştırma deniliyor. Günlük kanalizasyon atığı çok sıvı halde olduğu için, biyoyakıt dönüşümleri için uygun değil ve kullanılabilmesi için önce kurutulması gerekiyor. Ama PNNL’nin geliştirdiği yöntem ile atığın önceden kurutulması gerekmiyor ve bunun için harcanan ısı ve enerjiden tasarruf edilmiş oluyor. Dolayısı ile dönüşüm işlemi çok daha az masraflı oluyor.
Dönüşüm işleminde atık madde önce inç başına 3.000 pound’luk basınca (~206 bar veya metrekareye 2.109 ton) maruz bırakılıyor. Atık madde sıkıştırılma ile birlikte 660 derece Fahrenheit (~350 derece Celsius) ısı veren bir reaktör sistemine sokuluyor. Bu işlemler sayesinde atık maddenin hücreleri çözülüyor ve ortaya kullanılabilir kalitede ham petrol çıkıyor. Petrolün yanında ortaya çıkan sıvı madde ile farklı kimyasallar da üretilebiliyor. Ayrıca geriye çok az miktarda katı madde kalıyor ve bu madde de gübre üretiminde kullanılan fosfor içeriyor. Günlük atıkların tamamının yeniden değerlendirilmiş ve ortadan kalkmış olması da işlemin çevreye yararlı bir yan etkisi. PNNL bu dönüşüm işlemini ilk olarak Genifuel Corp. firmasına lisanslamış durumda. Firmanın ilk uygulaması Kanada’daki İngiliz Kolombiyası’nda denenecek. Pilot uygulamanın maliyetinin 8-9 milyon Kanada Doları civarında (~11-12 milyon USD) olması bekleniyor. 2017’de ilk tesisin tasarımı yapılacak ve 2018 yılında da tesis inşaatına başlanması hedefleniyor.
27
Yerli
Haber
İYTE’YE İKİ ÖDÜL
İZMİR Yüksek Teknoloji Enstitüsü (İYTE) Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Emrullahoğlu ve Moleküler Biyoloji Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Devrim Pesen Okvur, Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) tarafından verilen 2016 yılı Üstün Başarılı Genç Bilim İnsanı ödülünü kazandı.
Doç. Dr. Devrim Pesen Okvur, TÜBA tarafından verilen 2016 yılı Üstün Başarılı Genç Bilim İnsanı ödülünü kazandı. 2016 yılı uygulamasında 105 başvuru arasından yapılan değerlendirmeler sonucunda toplamda 31 bilim insanı ödül almaya hak kazandı.
Üstün Başarılı Genç Bilim İnsanlarını Ödüllendirme Programı (GEBİP) ödülü, doğa, mühendislik, sağlık ve sosyal bilimler alanında uluslararası nitelikte bilimsel çalışmalarıyla öne çıkan genç bilim insanlarını, araştırmalarında ve kendi araştırma gruplarını geliştirmede desteklemek ve genç bilim insanlarını üstün başarılı araştırmalara özendirmek amacıyla her yıl düzenleniyor. Bu kapsamda, İYTE Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Emrullahoğlu ve Moleküler Biyoloji Genetik Bölümü Öğretim Üyesi
28
MERVE BAT KİMYAGER YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİSİ mervebatt@gmail.com
NEDEN HASTA OLUYORUZ?
O
ksijen insan yaşamı için çok elzem olmasına karşın, normal metabolizma sırasında üretilen bazı reaktif oksijen türleri vücuda yoğun bir zarar verme potansiyeline sahiptir. Çoğunu serbest radikallerin oluşturduğu reaktif oksijen türleri normal oksijen molekülüyle karşılaştırıldığında, kimyasal reaktivitesi daha yüksek olan oksijen formlarıdır. Serbest radikaller, dış atomik orbitallerinde bir veya daha fazla çift oluşturmamış elektron içeren yüksek enerjili, stabil olmayan bileşiklerdir. Sağa sola saldırıp enerjisini atmaya çalışan yaramaz çocuklara benzerler. Serbest radikal oluşumunu etkileyen bir çok metabolik ve çevresel faktör vardır. Ne kadar sağlıklı olursanız olun vücuttaki serbest radikal oluşumunu engelleyemezsiniz yani. Nefes aldığınız her saniye vücutta belli bir oranda radikal oluşmaktadır. Ancak bu oranı minimuma indirmekte bizlerin elinde. Peki ne yapabiliriz diye soracak olursanız ilk önce serbest radikal oluşturan çevresel faktörleri azaltmamız,ardından da çeşitli yollarla vücudumuzda oluşan radikalleri etkisiz hale getiren antioksidan dediğimiz molekülleri arttırmamız gerektiğini söyleyebilirim. Serbest radikal oluşumunu etkileyen çok sayıda çevresel faktör vardır. Şimdi bu çevresel faktörleri birlikte inceleyelim. Egzersiz yapmanın vücudumuza sağladığı yararları saymakla bitiremeyiz ancak her şeyde olduğu gibi egzersizin de fazlası ne yazık ki zararlı. Bilinçsiz veya aşırı yapılan egzersizler vücutta
serbest radikal oluşumunu arttırıyor. Hepimizin bildiği gibi stres altında kalmakta vücudumuz için çok zararlı. Stres serbest radikal oluşumunu arttırarak bizi olumsuz yönde etkiliyor. Kronik hastalıklar, beslenmeyle ilgili yapılan yanlışlar (yanlış yemek pişirme teknikleri, aşırı kalorili beslenme, aşırı Fe ve Cu alınması, az sebze ve meyve yenmesi, katkı maddelerinin aşırı alınması), sigara dumanı, hava kirliliği, endüstriyel atıklar gibi çevre kirleticileri, UV ışınları ve ilaçlar serbest radikal oluşumunu arttırtan diğer çevresel faktörler. Saydığımız bu faktörlerden ilaçlar benim gibi sizlerinde dikkatini çektiyse hemen konuya açıklık getirelim. İlaçlar vücuttaki antioksidan aktiviteyi düşürüyor. Örneğin vücudumuz ağrıdığında hemen yardımına koştuğumuz parasetomol. Sitokrom p450 tarafından parasetamol karaciğerde zehirsizleştiriliyor. Bu reaksiyon sırasında parasetamolden oluşan ara ürün glutatyon(vücudumuzda gerçekleşen reaksiyonlar sırasında oluşan radikalleri etkisizleştirerek antioksidan etki gösteren molekül) ile birleşerek glutatyon miktarında düşmeye sebep oluyor. Antioksidan ne diyecek olursak; antioksidanlar radikalleri kolayca etkisiz hale getirecek olan moleküllerdir. Radikallere fazla olan elektronlarını veya hidrojenlerini verirler. Böylece radikaller istediklerini alır ve sağa sola sataşmayı keser, bize zarar vermezler. Antioksidanlar, yaramaz çocuğu sakinleştiren anne görevindedir.
29
Radikallerin vereceği zarardan korunmak için ortamda yani vücutta yeterli antioksidan olması çok önemlidir. Antioksidanlar vücutta üretilebildiği gibi dışarıdan da alınabilir. Özellikle yaşlanma ile birlikte çeşitli savunma mekanizmlarının bozulmaya başlamasıyla paralel olarak vücutta serbest radikal dengesi de bozulmaktadır. Dengenin yeniden sağlanabilmesi için antioksidanların dışarıdan alınması gerekir.
Peki antioksidan kaynağı olan besinler neler?
havuç, yeşil fasülenin antioksidan aktivitesi pişirme sonucu artar. Fakat bir genelleme yapacak olursak, sebzeleri pişirmek antioksidan aktivitesini azaltır, diyebiliriz. Besinin maruz kaldığı ısı ve basınç artarken antioksidan aktivitesi de azalır. Ancak bilinmesi gereken bir başka nokta da her pişirme yönteminin aynı olmadığıdır. Suda haşlama ve düdüklü tencerede pişirme gibi metodlar antioksidan aktivitesini korumada etkili değildir. Bir sebzeyi uzun süre pişirdiğinizde antioksidan bakımından pek bir yararı kalmaz.Suda haşlamak yerine fırında pişirmeyi tercih ederek sebzelerdeki antioksidanların korunmasını sağlayabilirsiniz.
Antioksidanlar sentetik olabildikleri gibi, doğal olarak sebzelerde, meyvelerde ve baharatlarda bulunmaktadır. Renkli sebze ve meyveler antioksidan depolarıdır. Özellikle çiğ tüketildiklerinde ihtiyacımız olan antioksidanları sağlarlar. Pişirme işlemi çoğunlukla antioksidan aktivitesini azaltmaktadır. Ancak ısıya maruz kaldığında antioksidan aktivitesi artan veya etkilenmeyen besinler de mevcuttur. Enginarın antioksidan aktiviyesi ısıya maruz kaldığında azalmazken brokoli,
E vitaminin bulunduğu bitkisel yağlar, fındık,ceviz, yer fıstığı, yumurta sarısı, ton balığı, buğday, C vitamininin bulunduğu portakal, mandalina, greyfurt,maydanoz, kabak, karnabahar, kivi,limon Flavonoidlerin bulunduğu elma,çay, soğan, zeytin, kereviz, şeftali, baklagiller antioksidan açısından zengin besinlerdir.
Diğer taraftan tablet haline getirilmiş ekstre formundaki antioksidanların sebze ve meyvelere benzer şekilde yarar sağlamadığı ve hastalık risklerini azaltmadığı çalışmalar tarafından gösterilmiş durumdadır. Altını çizmekte yarar olan bir nokta da, bir antioksidanın bir besin içinde birden fazla izomerde yani kimyasal formda bulunduğu, bu antioksidan hap haline getirildiğinde ise çoğunlukla tek bir izomer halinde bulunmasıdır.
sadece tek bir izomer, alfa-tocopherol’ü vücuda almış olursunuz. Bu izomer tek bir tür radikalle savaşır. Diğer radikallerle savaşması gereken beta-tocopherol ve gamma-tocopherol gibi izomerler ortamda bulunmadığı için diğer radikaller size zarar vermeye devam eder. Bu yüzden antioksidanları tablet olarak almak yerine sebze ve meyvelerden alarak tüm izomerleri dengeli bir şekilde vücuda almalıyız.
Farklı antioksidan izomerleri, farklı radikal türlerini yakalayıp etkisiz hale getirir. Örneğin siz antioksidan olarak E vitaminini bir tablet halinde aldığınızda,
30
Epidemiyolojik çalışmalar gösteriyor ki sebze ve meyve tüketimi çok olan ülkelerde kalp damar hastalığı ve kanser oranları diğer ülkelere göre çok daha düşüktür. Bizler vücudumuzdaki serbest radikallerin artmasıyla meydana gelen oksidatif stresin sebep olduğu kanser, Parkinson, Alzheimer, kalp krizi, damar sertliği, merkezi sinir sistemi hastalıklarından korunmak için radikal oluşumuna neden olan çevresel faktörleri azaltıp düzenli şekilde meyve sebze yemeliyiz. Kaynaklar : [1] Koca, N. Ve Karadeniz, F.,’’Serbest radikal oluşum mekanizmaları ve vücuttaki antioksidan savunma sistemleri’’, Gıda mühendisliği dergisi [2] http://iyibesleniyihisset.net/2015/03/antioksidanlar-ve-serbest-radikaller [3] Đilas SM, Čanadanović-Brunet JM. Antioxidants in Food. Chemistry & Industry. 2012;56 (3):105-112. [4] Jiménez-Monreal A, García-Diz L, Martínez-Tomé M, Mariscal M, Murcia M. Influence of Cooking Methods on Antioxidant Activity of Vegetables. Journal of Food Science. 2009;74(3):H97-H103.
31
Haber Yabancı
ÇİN GÜNEŞİ DE KOPYALAMAYI BAŞARDI
Teknolojik aletlerin taklitlerini çıkarmakla ünlü olan Çin’de bu sefer Güneş’i kopyaladılar. Çin’deki bilim insanları geçici süreliğine Güneş’in üç katı sıcaklığına ulaşabilen bir “yapay güneş” yarattılar. Çin’de Fiziksel Bilimler Enstitüsü’nde görev yapan bilim insanları Güneş’in üç katı sıcaklığa ulaşabilen bir yapay güneş üretmeyi başardı. Nükleer füzyon haznesinde muhafaza edilen yapay güneş, 49.999 milyon derecelik ısıya ulaştı. Yapay Güneş tam 102 saniye boyunca sıcaklığını korudu. Jiangsu bölgesinde gerçekleştirilen bu deney ile “makinelerle doğadan daha fazla enerji” elde edilebilir mi sorusuna cevap aranıyor.
bilim insanları oluşan plazmadan enerji elde etmeyi başardı. Açığa çıkan enerji Dünya’nın çekirdeğinin 8600, Güneş’in ise 3 katı sıcaklığına denk geliyor. Deney her ne kadar başarılı olmuş olsa da bu enerjiyi korumaya günümüzün teknolojisi yetmiyor. Uzun süre dayanabilen çekirdekler üretilene kadar bu enerjilerin güç kaynağı olarak kullanılması da bir hayalden öteye geçemeyecek.
Deneysel İleri Derecede Süper İletken Nükleer Kaynaşım Halkası olarak bilinen bir reaktörde gerçekleştirilen deney, gerekli bileşimlerin uygun işlemlere tabi tutularak daha fazla enerji yaymasını temel alıyor. Güneş’in çalışma prensibini kullanan reaktörde, iki ayrı hidrojen gazını (döteryum ve tritium) yaklaşık 100 milyon derece ısıya çıkaran
32
Yerli
Haber
“ENERGY CHALLENGE” BİRİNCİ TAKIMI ODTÜ OLDU
“Energy Challenge” birinci takımı ODTÜ oldu. Keyifli anların yaşandığı yarışmaya ODTÜ, İTÜ, Erciyes, Batman ve Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi katıldı.
Ortadoğu Teknik Üniversitesi Petrol ve Doğalgaz Mühendisliği Bölümü, ferdi birinci ise Nizami Abbasov oldu” dedi..
Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Energy Challenge, beş üniversite arasında “Petrol Ürünleri” konusunda gerçekleşti. Üniversite öğrencilerinin sektöre girmesi için büyük öneme sahip olan EIF’in düzenli olarak gerçekleştirdiği bu yarışma, sektörde önemli bir ilk ve tek olma özelliği taşıyor.
Öğrencileri tek tek tebrik eden Global Enerji Derneği Başkanı Av. Çiğdem Şelli Dilek; “Öğrencilerin çalışma hayatına girmeden böyle etkinlikler içerisine girmesi bizim için çok önemli. Onlara destek veren OMV Petrol Ofisi A.Ş.’ye de yüksek sosyal sorumluluk bilincinden dolayı teşekkür ediyorum” diye konuştu.
“Energy Challenge” kurul başkanlığını yapan İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Filiz Karaosmanoğlu gençlik enerjisinin EIF’e daha çok yansımasını istediğini söyledi. Karaosmanoğlu ayrıca: “Öğrencilerimizin sektörümüzü daha yakından tanımalarını ve mesleki donanımlarını geliştirmelerini destekleyerek ödüllendiriyoruz. Öğrencilerimiz “Petrol Ürünleri” başlığı altında bilgi ve hızlarıyla yarıştı. Akaryakıt, Yağlama Yağı, Eko-sürüş ve Güncel Petrol Sektörü konularındaki sorularıma cevap veren takımların birincisi
33
BAKIR
Simgesi: Grubu: Atom numarası: Bağıl atom kütlesi: Oda sıcaklığında: Erime noktası: Kaynama noktası: Yoğunluğu: Keşfi: Atom çapı: Elektronegatifliği: Elektron dizilimi: Yükseltgenme basamağı (sayısı): Radyoizotopları:
Cu 1B (Geçiş elementi) 29 63,546 Katı 1084,6°C 2567°C 8,96 g/cc Bilinmiyor 1,57 Å 1,9 2 2 6 2 6 1s 2s p 3s p d104s1 2, 1 Yok
Bakır, 1B geçiş grubu elementi. Kıbrıs'ta kaynakları bolca rastlandığından tüm dillerdeki isimlerinin Cyprus kelimesinden türediği tahmin edilmektedir. Simyacılar tarafından Venüs aynası ile gösterilmiştir. Bakır’ın Elde Edilmesi Bakır doğada başlıca bileşikleri biçiminde bulunur. Bunun yanında elementel bakıra da rastlanır. Yerkabuğunda milyonda 70 ve deniz suyunda milyonda 0.001-0.02 oranında bulunur. Bakır mineralleri sülfürlüler ve oksitliler olarak iki grup altında toplanabilir. Başlıca sülfürlü mineralleri; kalkosit, kalkopirit, bornit, raedirit, enarjit, kovelit’tir. Oksitli minerallerinin başlıcaları da malahit, kuprit ve brokantit’tir. Dünyadaki başlıca bakır yatakları ABD, Şili, Zambiya, Zaire, Peru ve Zimbabwe’de bulunur. Dünya bakır gereksinmesinin büyük çoğunluğu sülfürlü filizlerden sağlanır. Günümüzde işletilen filizlerin büyük çoğunluğu ortalama % 2 ya da daha düşük oranda bakır içerirler. Bakırın elde edilmesi pahalı bir işlem olduğundan, filizlerin önce zenginleştirilmeleri gereklidir. Zenginleştirme için filizler önce kırılarak iyice öğütülür ye yüzdürme yöntemiyle ortalama % 32 bakır içeren bir karışım elde edilir. Kullanım Alanları Bakırın en önemli kullanım alanı, elektrik-elektronik sanayidir. Elektrik iletkenliği çok yüksektir. Madeni para ve silah yapımında kullanılan metal alaşımlarının büyük çoğunluğu bakır içerir. Diğer alaşımları da, kuyumculukta ve bronz heykelciliğinde kullanılır. Pirinç ve bronz, bakır alaşımlarıdır. Tarımda, su yosunu öldürücü (algasit) olarak kullanılır. Şekerlerle yapılan analitik kimya testlerinde kullanılan Fehling çözeltisi gibi çeşitli bileşimler de bakır içerirler.
34
Ayın Web Sitesi
Ücretsiz kimya dergileri okuyabileceğiniz bir site arıyorsanız bu site size göre. Sitede kimya ile ilgili birçok dergi bulunmakta. Kendini sürekli güncel tutmaya çalışan siteyi incelemenizi öneriyoruz.
http://www.kimyadergileri.com
35
KİMYA BULMACA
1
2 3
4
5
6
7
Soldan Saga
Yukaridan Asagiya
3. Bir kimyasal bilesige açil grubu katma islemi. 5. Formülünde -1 yüklü hidrojen anyonu ve bunu içeren bilesiklerin genel adi. 6. Elektrik akimi etkisiyle yürüyen kimyasal degismeleri ve kimyasal tepkimelerde olusan enerjiyi elektrik üretiminde kullanma konularini inceleyen bilim dali. 7. Kapali bir kap içindeki gaz moleküllerinin genisligi, moleküllerin ortalama serbest yolundan daha küçük olan ve dolayisiyla moleküllerin birbirleriyle çarpismadan geçebildikleri bir delikten disari kaçmasi; esanlam: delikten yayilma.
36
1. Akiskan olma durumu. 2. Sivilarin özgül agirliklarinin ölçümünde kullanilan camdan yapilmis, içinde küçük metal bilyaciklar olan aygit. 3. Yüzeyindeki denklesmemis kuvvetlerin çekimiyle, baska bir maddenin atom, iyon ya da moleküllerinin bu yüzey üzerinde derismesine yolaçan kati ya da sivi madde; esanlam: yüzeyde tutan 4. Bir litre çözeltide çözünen maddenin mol sayisi.
KİMYA BULMACA (GEÇEN AYIN ÇÖZÜMÜ)
1 2 3
L
A
T
U
R
Ç
A
U I
M B
I
U
7
V
E
R
N
I
L
E
K
S
F 4
C 6
U
K 5
L A
B
O
R
A
T
U
V
P A
U
R
R
K
A
F
S
Ü
Y 10
H A
V
A
9
R
M E
8
T
A
L
S
T I
O
Y
N
O L
Soldan Saga
Yukaridan Asagiya
2. Dogal ya da yapay kauçuklarin ve reçinelerin suda asilti halindeki süt görünümlü karisim. [LATEKS] 4. Genellikle damitma için kullanilan, camdan ya da yüksek sicakliga dayanikli malzemeden yapilmis laboratuvar aygiti [IMBIK]
1. Moleküler agirligi 500 Daltondan daha büyük olan parçaciklarin süzülmesinde kullanilan, süt teknolojisinde, ve süt yagi, protein gibi molekül agirligi/çapi büyük olan bilesenlerinin deristirildigi membran ayirma yöntemi [UTRAFILTRASYON]
6. Bilimsel deney ve arastirma yapmada kullanilan, bu amaçla gerekli araç-gereçlerle donatilmis yer, deney odasi, deneyevi. [LABORATUVAR]
3. Bir maddenin buharlasmaya yatkinligi. [UÇUCULUK] 5. Hos kokan dogal ve yapay maddeler ile çözücü ya da seyreltici olarak etanol ya da etanol-su karisimindan olusan, vücuda, nesnelere ya da yasam alanlarina hos bir koku vermek için kullanilan sivi. [PARFÜM]
7. Basta tahta olmak üzere bir malzemenin yüzeyini renksiz saydam bir film ile kaplamak için kullanilan reçinenin uçucu bir çözücü içindeki çözeltisi. [VERNIK] 9. Hem komsusu olan metallerin özelliklerini hem de komsusu olan ametallerin özelliklerini gösterebilen element. [METALSI]
8. Bir alkolde -OH fonksiyonel grubu yerine -SH fonksiyonel grubunun geçmesiyle olusan bilesik. [TIYOL]
10. Metal, porselen, plastik ya da agaçtan yapilmis, kati özdekleri ezerek ögütmek için kullanilan sapli çukur kap. [HAVAN]
37
İNGİLİZCE-TÜRÇE KİMYA SÖZLÜĞÜ Menthol Metal Plate Migrate
Nane ruhu, Mentol Levha Göç Etme
Molecular Sieve
Moleküler Elek
Nucleation
Çekirdeklenme
Observation
Gözlem
Orientation
Yönlendirme
Oxidation Number
Yükseltgenme Sayısı
Painless
Ağrısız
Permanent
Kalıcı
Predissociation Process Puckered Ring Randomness
Ön Ayrışma Süreç Zik-Zak Halka Rasgelelik
Reaction Order
Tepkime Derecesi
Recrystallization
Yeniden Kristallendirme
Reference
Atıf, Referans
Research
Araştırma
Reversible Process
Tersinir Süreç
Rotation Operation
Dönme İşlemi
Sample
Numune
Scientific
Bilimsel
Section
Kesit
38
YAZARIMIZ OLUN
KOŞULLAR 1-) KİMYA VEYA KİMYA SEKTÖRÜ İLE İLGİLİ BİR KONUDA KAYNAKLARINIZI BELİRTEREK YAZIN 2-) HER AYIN 20. GÜNÜNE KADAR info@inovatifkimyadergisi.com adresine AD-SOYAD SIK KULLANDIĞINIZ MAİL ADRESİ BİTİRDİĞİNİZ/OKUDUĞUNUZ OKUL İSMİ PROFİL FOTOĞRAFI YAZINIZIN WORD FORMATI İLE GÖNDERİN. BİR SONRAKİ AY BİLGİLERİNİZ İLE YAZINIZI YAYIMLAYALIM
REKLAM İÇİN iletisim@inovatifkimyadergisi.com
BİNLERCE KİŞİNİN OKUDUĞU DERGİMİZE ONBİNLERCE KİŞİNİN ZİYARET ETTİĞİ WEB SİTEMİZE REKLAM VERİN
BİNLERCE KİŞİYE ULAŞIN