Kimya Dergisi
İNOVATİF Kimya Dergisi YIL:5 SAYI:42 OCAK 2017
İLAÇ HEDEFLENDİRMEDE NANOTEKNOLOJİNİN ROLÜ
KURALLARIMIZ
1. İnovatif Kimya Dergisi yazılarını herhangi bir makalenizde veya yazınızda kullanmak için yazısını aldığınız kişiye mail atarak haber vermek, kullanmış olduğunuz yazıların kaynağını ise dergi olarak belirtmek durumundasınız. 2. Dergide yazılan yazıların sorumluluğu birinci derece yazara aittir. Bu konu hakkında bir sorun yaşıyorsanız ilk olarak yazara ulaşmalısınız. 3. Dergide yer alan bilgileri kullanarak başınıza gelebilecek felaketlerden ya da işlerden dergi sorumlu değildir. 4. Dergide yazarların kullanmış olduğu resimlerde, yazılarda kesinlikle kaynak belirtilmek zorundadır. Aksi durum olduğu zaman bunu yazarın kendisine ulaşarak sormalısınız. Çünkü bize yazı gönderen yazarlarımızdan ricamız telif haklarına riayet ederek fotoğrafları dökümanlarına eklemeleri. Buradan çıkacak problemlerden doğrudan yazarlar sorumludur. Dergi sorumlu değildir. 5. Dergide benim de yazım olsun diyen yazarlarımız var ise yazılarınız için Yavuz Selim KART ile konuşabilirsiniz. Dergi ile iletişim kurmak için ise iletisim@inovatifkimyadergisi.com adresine mail atabilirsiniz.
SOSYAL MEDYA
6. Dergimizde yayınlanmasını istediğiniz yazıları info@inovatifkimyadergisi.com mail adresine göndermelisiniz. Bu mail adresine gönderdiğiniz yazılarda bir eksiklik var ise editör tarafından incelenecektir. Eksik kısımları var ise size geri dönüş yapılacaktır. Düzeltmeniz için tavsiyelerde bulunulacaktır. Lütfen geri dönüş yapılınca bunu
kendinizi küçümsemek olarak görmeyin. Amaç daha güzel bir yazı ve daha güzel bir dergi. 7. Tarafımıza çok yazı gelmediği takdirde her yazıyı yayımlamaya gayret edeceğiz lakin başkalarının yazılarını kendi yazmış gibi gönderenler, kaynaksız yazı gönderenler, çok kısa yazı göndenlerin yazılarını maalesef yayımlamayacağız. 8. Dergide dini ve siyasi içerikli yazılar yayımlanmaz. Herhangi bir dini grubu temsil eden ya da herhangi bir siyasi grubu temsil eden söz ve kelimeler yazınızda olursa dergi o kısımları değiştirmeniz konusunda sizi uyarır. Değiştirmezseniz dergi yayımlamama hakkını ya da yazının o kısmını değiştirme hakkını elinde tutar. Bu konuda son söz dergi yöneticisine aittir. 9. Bu dergide kimya ilmi üzerine okuyan, kimya ilmine meraklı, kimya ilmi ile ilgili araştırma yapmayı seven herkes yazabilir. 10. Dergi ekibimiz gönüllü kişilerden oluşmuştur. Bu dergi ilk kurulduğu zamandan beri böyledir. Dergi ekibinde olan herkes bu kuralı kabul etmiş sayılır. Gelen kişilere en başta bu kural söylenir. Görevini yapmayan, dergide anlaşmazlık çıkaran, huzur bozan, dergi yöneticisini dinlemeyen kişiler ekipten çıkarılır. 11. Dergi tasarım ve yönetiminden sorumlu kişi buraya ek maddeler koyup değiştirme yetkisine sahiptir. 12. Dergiyi okuyanlar ve dergi ekibi bu kuralları kabul etmiş sayılırlar.
http://www.inovatifkimyadergisi.com https://www.facebook.com/InovatifKimyaDergisi https://twitter.com/InovatifKimya https://instagram.com/inovatifkimyadergisi http://inovatifkimyadergisi-blog.blogspot.com.tr https://www.youtube.com/channel/UCmIkYbQtd8LtCP6GVL0tVGQ https://plus.google.com/+Inovatifkimyadergisi https://www.linkedin.com/profile/view?id=AAIAABHWzAYBk8n_O2Xp0LJgn9bB-aLM6w0-3pw
Ekibimiz YAVUZ SELİM KART KİMYA MÜHENDİSİ KURUCU-YÖNETİCİ PELİN TANTOĞLU KİMYAGER FACEBOOK EDİTÖRÜ EBRU APAYDIN KİMYA MÜHENDİSİ FACEBOOK EDİTÖRÜ TUĞBA NUR AKBABA KİMYAGER FACEBOOK VE ÇEVİRİ EDİTÖRÜ GÜLŞAH TİRENG KİMYA TEKNİKERİ FACEBOOK EDİTÖRÜ PEMBE ÖZÇAKMAK KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ
HATİLE MOUMİNTSA KİMYA FACEBOOK EDİTÖRÜ GİZEM AYVERDİ KİMYAGER FACEBOOK EDİTÖRÜ ASLIHAN YILDIZ KİMYA TEKNİKERİ FACEBOOK EDİTÖRÜ BEGÜM MENEVŞE KİMYAGER INSTAGRAM EDİTÖRÜ CANAN KULA KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ ELİF TUNA KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ
ZEHRA ORUÇ KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ
SİZ DE EKİBİMİZE KATILIN
EDİTÖRDEN
42. Sayıdan Herkese Merhaba, 2017 yılına girmenin verdiği heyecanla herkese güzel, mutlu, huzurlu bir yıl diliyoruz. Umarız 2017 yılını da sizlerle keyifli bir şekilde geçiririz. Bu ay ilgi çekici yazılar ve haberler ile tekrar karşınızdayız. Umarız beğenerek okursunuz. Bize her zaman sektör ya da kimya ile ilgili bir konuda yazıp gönderebilirsiniz. İyi okumalar dileriz
İÇİNDEKİLER
7 KONTAKT LENSLER KARBONDİOKSİT'İ YERALTINDA KAYAYA DÖNÜŞTÜREREK 9 DEPOLAMAK KAYISI ÇEKİRDEĞİNİ ÇÖPE 10 ATMADI PROTEZ TEMİZLEYİCİSİ VE PARLATICISI YAPTI B12 VİTAMİNİ (Siyanokobalamin) 13 118. KİMYA ELEMENTİ RESMEN YURİ HOVHANNİSYAN ONURUNA 16 OGANESSON (OG) OLARAK ADLANDIRILDI NE KADAR ÇOK PLASTİK AKSAMO 17 KADAR AZ YAKIT TÜKETİMİ İLAÇ HEDEFLENDİRMEDE 19 NANOTEKNOLOJİNİN ROLÜ KİMYAGERLER VİTAMİNLERLE 22 ÇALIŞAN PİL ÜRETTİLER KİMYA SEKTÖRÜNÜN 40 MİLYAR DOLARLIK DIŞ TİCARET AÇIĞINA 23 FORMÜL ARANDI NÜKLEER ENERJİ: FELSEFE TAŞI 26 KALP KRİZİNE POLİMER YAMA 29 KİMYA İHRACATI 11 AYDA 13 MİLYAR 30 DOLARA DAYANDI GIDA BOYASI
31
İLAÇ FİRMALARI KÂR GETİRMEDİĞİ İÇİN KANSER İLACI ÜRETMİYOR
33
BİYOLOJİK TEMELLİ İLAÇ GELİŞTİRME 34 ÇALIŞMALARINDA ÖNEMLİ İLERLEME
SAKIZ MI YESEK?
36
İÇİNDEKİLER
NÜKLEER ATIKLAR ELMAS PİLLERE DÖNÜŞECEK
39
TÜRKİYE KOZMETİK SEKTÖRÜNDE BÜYÜYOR ÇİNKO 41 AYIN WEB SİTESİ 42 KİMYA BULMACA 43 KİMYA BULMACA ÇÖZÜMÜ 44 KİMYA SÖZLÜĞÜ 45 YAZARIMIZ OLUN
46
40
EDANUR SELAM POLİMER MÜHENDİSİ YALOVA ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİ edanur.selam@hotmail.com
KONTAKT LENSLER
G
ünümüzde birçok insan çeşitli sebeplerle renkli yada şeffaf kontakt lensleri kullanmaktadırlar. Peki göz gibi önemli bir organımızın üzerine yerleştirdiğimiz bu ürünler hakkında ne kadar bilgi sahibiyiz ? Ne kadar kullanışlılar veya sağlığımıza bir zararları var mıdır. ? Kontakt lensler kendi içerisinde çeşitlere ayrılmaktadırlar; günlük lensler,aylık lensler,göz problemi olanlar için numaraları diyerek tabir ettiğimiz lens çeşitleri yada tamamen güzellik amacıyla kullanılan lensler çeşitlerden bir kısmıdır. Görüldüğü gibi kullanım amacına yada malzemesine göre farklılık göstermektedirler. Örneğin on iki saat kalıcı günlük kontakt lensler için genellikle hidrofil plastik adı verilen malzeme kullanılmaktadır daha uzun süre kullanılan aylık lenslerde farklı malzemeler tercih edilebilmektedir. Hidrofil plastikler yumuşak kontakt lensler olduğundan kullanılan materyalin dayanım süresi azdır ve maliyet olarak da ucuzdurlar. Biraz daha uzun ömürlü olan ve bu sebeple daha çok tercih edilen aylık lenslerin esas malzemeleri çoğunlukla silikon hidrojel ismi verilen kimyasal maddedir ayrıca hava geçiren lensler, hibrit lensler, akrilat silikon-florin karışımından meydana gelen
lenslerde mevzuttur. Bu şekilde belirli kimyasal malzemelerden üretilen bir ürünün insan sağlığına ne gibi etkileri olduğu sıkça akla gelen sorudur. Öncelikle belirtmek gerekir ki kontakt lensler her birey için uygun değildir. Yalnızca kozmetik amaçlı değil, göz problemi nedeniyle lens kullanmak zorunda kalan kişilerde dahi sorun yaratabilmektedir ve mutlaka bir hekime danışarak kullanılmalıdır. Bu bağlamda zararları incelendiğinde sonuçlarının ne kadar mühim olduğu görülmektedir. Bilimsel olarak açıklamak gerekirse yapı olarak gözlerimizin şeffaf kısmında damar bulunmamaktadır ve korneamızın sağlıklı bir şekilde çalışabilmesi için neme ihtiyaç vardır eğer kullandığımız lensler kuruluk yaratıyorsa, gözyaşını engelliyorsa yada tamamıyla lensi yanlış kullanıyorsak gözyaşı kanalları tıkanabilir ve görme kaybına yol açabilir. Bu nedenler dolayısıyla tozlu ortamlarda bulunan kişilerin, göz kuruluğu olanların özellikle de alerjik reaksiyonlara karşı zayıf bünyeli olan kişilerin lens kullanımını tercih etmeleri sakıncalı olabilmektedir.
7
Günümüzde özellikle plastik malzemeye karşı alerjisi bulunan birçok insan vardır. Yapısındaki kimyasallar nedeniyle insan teninde plastik malzemelere karşı olumsuz bir reaksiyon oluşabilmektedir. Bu noktada lenslerin de plastik temelli malzemelerden oluştuğunu düşünürsek her ne kadar insan sağlığı göz önüne alınarak üretilmiş olursa olsun öncelikle kişilerin kendi göz yapılarını tanımaları ve bu konuda bilinçlenmiş olmaları gerekmektedir. Tüm bunların haricinde kontakt lenslerin temizliğine, bakımına dikkat edilmesi gerekmektedir. Tam da bu sebeple piyasada genel olarak dezenfekte edici birçok solüsyon bulunmaktadır. Genel olarak dezenfekte edici solüsyonlar sterilizasyon sağlayan koruyucu maddelerden oluşmaktadır. Lensler de solüsyonlar ile temizlenirken gün içerisinde biriken tozları , zararlı bakterileri ve yağ asidini ortadan kaldırır. Fakat bu noktada dikkat edilmesi gereken konu sterilizasyon sırasında kullandığımız solüsyonların asla göz damlası yerine geçmediğinin bilincinde olunmasıdır. Göz damlası gibi kullanıldığı taktirde göz yaşımızın normal pH dengsinde bozulma meydana gelir ki bu içerisinde bulunan kimyevi maddelerden kaynaklanır. Özellikle hidrojen peroksit içeren lens solüsyonlarında bulunan etken maddeler nedeniyle gözde aşırı gerilme gözlenebilir ve kornea da nemlenme dengesi bozulabilir. Tüm bu yan etkilerin yanında elbette ki olumlu tarafları da olan kontakt lensler, gözlüklere göre daha geniş bir görüş alanı sunarlar, aynı şekilde derinlik algılaması da gözlüklerden daha iyi olabilmektedir,kenar görüntüsünü engelleyecek bir çerçevesi de bulunmadığından gözlük kullanırken yaşanan sorunları ortadan kaldırır. En çok tercih edilme sebeplerinden biri ise spor gibi hareketli faaliyetlerde kullanım kolaylığı sağlamasıdır. Günlük yaşam içerisinde bu tarz faaliyetlerde bulunan kişilerin yada koşturmalı bir yaşam tarzı olan kişilerin kontakt lenslerinin ne çok sıkı nede gevşek olmaması gerektiği uzmanlar tarafından vurgulanır çünkü çok sıkı bir kontakt lens gözde hassasiyet oluşturabilir ve görüş kesinliğini zayıflatır. Bunun yanında sıkı olmayan bir lens ise sürekli göz içerinde oynamalara yada kenarlarından kıvrılmalara yol açar ki bu da istenen bir durum değildir. Bu noktada en önemli referans noktası gözde batma hissidir. Eğer lensi kullanan kişide batma hissi giderek artmış ve can yakıcı hale gelmişse lenste bulunan plastik kuruma yapmış ve giderek gözünde nemini azaltıyor demektir. Tüm bu noktalar ayrı ayrı incelendiğinde
kontakt lenslerin kullanımına, bakımına dikkat edilmesi gerektiği görülmektedir. Göz gibi hassasiyeti yüksek olan bir organımıza ne gibi kimyevi maddelerin tesir ettiğini bilerek, kullanılan plastik yada silikon ile gözümüz arasındaki oluşabilecek alerjik reaksiyonların bilincinde olmalıyız. Unutmayalım ki artık plastikler gözümüzün içerisine kadar her yerde varlıklarını sürdürmektedirler bu onları her manada zararlı kılmaz fakat her insanın bu tarz malzemelere karşı gösterdiği vücut reaksiyonu farklıdır bu sebeple dikkatli ve bilinçli olmak gereklidir. Kaynaklar : http://www.gozvakfi.com/ http://www.saglikzararlari.com/ http://www.dunyagoz.com/tr http://www.kontaktlensim.com/
8
Haber Yabancı
KARBONDİOKSİT'İ YERALTINDA KAYAYA DÖNÜŞTÜREREK DEPOLAMAK
Washington eyaletinde karbon depolama projesinde yeraltında bulunan bazalt kayalara karbondioksit enjekte edildi, 2 yıl sonunda karbonat ankerite dönüştü.
yılında enjekte etti. İki yıl sonra çekirdek örnekleri çıkarıldığında Pete McGrail ve çalışma arkadaşları, karbon dioksitin gerçekten de laboratuvar deneylerinde tahmin ettikleri gibi karbonat ankerit mineraline dönüştüğünü söylediler. Bazalt Kuzay Amerika ve dünyada yaygın olarak bulunuyor. Bu yüzden araştırmacılar bu oluşumun karbonun büyük ölçüde izolesine yardımcı olabileceğini belirtti.
Kasım ayında, Paris İklim Anlaşmasında küresel karbon emisyonunu azaltmak için kabul edildi. Belirlenen hedeflere ulaşmak için uzmanlar karbonun depolanmasının çözümün bir parçası olduğunu belirtti. Bunun gerçekleşmesi için dünyada birçok proje üzerinde çalışılıyor.Şimdi bu proje için çaba gösteriliyor. ACS dergisinde Çevre Bilim ve Teknoloji Mektupları iki yıl süresince karbon dioksitin bazalta enjeksiyonunu katı kayaya dönüşümünü anlattı. Bazalt üzerinde yapılan laboratuvar çalışmaları milyonlarca yıl önce oluşan ve dünyada yaygın olarak bulunan kayanın, karbon dioksitin karbonat minerallerine dönüştüğünü gösteriyor. Karbon dioksit bu formda kitlendiyse istiflenme daha iyi olacaktır ve atmosfere kaçamayacaktır. Ama sahada olmalı. İzlanda’da bir saha projesinde karbon dioksit enjeksiyonunda suda önceden çözülerek bazalt oluşumunda başarıyla saklandı. 2009 yılından itibaren Pasifik Kuzeybatı Ulusal Laboratuvarı ve Montane-Based Big Sky Carbon ortaklığıyla araştırmacılar Washington’da 1,000 ton sıvı basınçlı karbon dioksitin bazalt forma enjeksiyonu projesini üstlendi. Columbia River Bazalt, bu oluşumu kuyu sondaj özelliklerini test ettikten sonra, karbon dioksiti 2013
9
Yerli
Haber
KAYISI ÇEKİRDEĞİNİ ÇÖPE ATMADI PROTEZ TEMİZLEYİCİSİ VE PARLATICISI YAPTI
Malatya’da Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Erkan Bahçe, kayısı çekirdeğinin kabuğundan diş protez temizleyicisi ve parlatıcısı elde etti. İşte patentli kayısı çekirdeği kabuğundan yapılan protez temizleyicisi ve parlatıcısı. Kayısı cenneti Malatya’da bir öğretim üyesi, kayısının çekirdeğinin hatta çekirdeğinin kabuğunun bile kullanılabileceğini gösterdi. Kayısı kabuğunun tozundan diş protez temizleyicisi ve parlatıcısı elde eden Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Erkan Bahçe, bu kabukların yakıldığını ya da çöpe atıldığını ama birçok alanda kullanılabileceğini söylüyor.
olduğunu belirten Bahçe, “Biz Türkiye olarak kayısı üretiminde ilk sıralardayız. Dolayısıyla bu bizim için stratejik koz da olabilir. Bunu da değerlendirebiliriz. Çünkü biz yaş kayısıyı bile ihraç ederken çekirdeğini içerisinde gönderiyoruz. Yani bunu da oralarda değerlendirme imkanımız olabilir” dedi.
Türkiye’nin kayısı üretiminde ilk sırada yer alması nedeniyle elde ettiği üründe stratejik açıdan önemli
10
İki Tane Patent Aldık Projenin çocukluk hayali olduğunu belirten Bahçe, küçük yaşlarda kayısı çekirdeğini zeminlere sürerek düdük yapmaya çalıştıklarını söyledi. Bahçe, kayısı çekirdeği kabuğunu zemine sürdüklerinde zeminde sürekli bir parlama olduğunu ve bunu unutmadığını kaydederek, “Daha sonra üniversite akademik hayata geçince bunu gerçek hayata nasıl dönüştürebiliriz diye düşünüyorduk. Çünkü bu kayısı çekirdeği kabuğu sürekli yakılan heba edilen bir üründü. Biz bunu nasıl değerlendiririz diye düşünürken çocukluktan kalan anı bir anda gözümde parladı ve onu canlandırmak için bir çalışma yaptık” ifadelerini kullandı. Çalışmanın ilk aşamasını boya yüzeylerinin parlatılması olarak başlandığını dile getiren Bahçe, “2014-2015 yılları arasında Fen Edebiyat Kimya bölümünden Süleyman hocamında katkılarını aldım çünkü işin içerisine biraz da kimya girdiği için onlarla beraber bu işe yoğunlaştık ve dünya çapında böyle bir proje olmadığı için bu konuda iki tane patent aldık” şeklinde konuştu. Bahçe, proje kapsamında yaptıkları çalışmaların daha çok protezlerle ilgili olmasından protez sektöründe faaliyet gösteren bir firmanın çalışmalarını gördüklerinde değerlendirmek istediklerini söyledi. Bahçe, “Dişçilik alanında Silikozis hastalığını oluşması ve yüzeylerde
parlatmaya daha çok ihtiyaç duyulması nedeniyle denemeler yaptık. Denemelerin ilk aşamalarında deneysel çalışmalarda olduğu için olumsuzluklarla karşılaştık. Sonra bu olumsuzlukları nasıl bertaraf ederiz diye biraz malzemeler üzerinde değişiklik yaptık. Yani kayısı çekirdeği kabuğuna katkılar yaparak diş protezinde kullanılmasını sağladık. Daha sonra biz bunu ihracatçılar meclisinin düzenlemiş olduğu ARGE proje pazarında sunduk. Ve tırnak kimyasallar alanında dereceye layık görüldü ve ikinci olduk” ifadelerine yer verdi
Farklı Alanlarda da Kullanılabilir Bahçe, kayısı çekirdeği kabuğunun Malatya’da bulunmasının zor olmadığına değinen Bahçe, “Aslında bu ARGE proje pazarındaki sanayicilerle görüşmemizde özellikle gemi sektöründe, uçakların, araçların boya değişiminde böyle bir şeye ihtiyaç olduğunu belirttiler. Önümüzdeki hafta tekrar İstanbul’a gidip sanayicilerle bu konular için görüşeceğiz kendileri davet ettiler. Bu kapsamda burada bir sunum yapacağız. Daha sonra ihracatçılar ve sizin katkılarınızla bunu birde İngiltere de sunacağız. Umarım değişik sektörlerde de kullanma imkanı olur. Çünkü biz bunları yakıyoruz heba ediyoruz değerli bir malzeme olduğunu tespit ettik. Bunu da inşallah değerlendirileceğiz”
11
Bahçe, yaptıkları çalışmada sadece kayısı çekirdeği kabuğu kullanmadıklarını ifade ederek, “Biz yaparken ilk çalışmamız kayısı çekirdeği kabuğunu nasıl kullanırız oldu. Sonradan öğütmeye karar verdik, öğütüp belirli tane büyüklüklerine getirdik. Bor maddesi, aliminyumoksit gibi alternatif malzemelerle bunları reçinelerle birleştirip her bir oranda bir deneysel çalışma tasarladık. Bunların her birini yüzeylerde test aşamalarını yaptık ve inceledik. Boyalı yüzeylerde başarı sağlayınca
artık biz bu işi belirli bir dereceye getirdik ve bir uyumluluk olayına başvurduk. Uyumlu olabilecek şekilde yani insan sağlığına zarar vermeyecek şekilde karışımlarla protezlerde denemeye başladık. Sanayide kullanılabilir hale getirdik. Sadece üretmek yetmiyor sanayiciye sunmak gerekiyor. Sanayicinin bizden beklediği de bunun kullanılabilirliği. Proje-tasarımın en önemli noktalarından biri de buydu. Biz bunu nasıl hayata geçirebiliriz ”diye konuştu.
12
DAMLA ÖZTÜRK KİMYAGER ANKARA ÜNİVERSİTESİ MEZUN oztrkdamla@gmail.com
B12 Vitamini (Siyanokobalamin) Tarihçesi
Ü
nlü İngiliz Hekimi Thomas Edison (17931860) 125 yıl kadar önce pernisiöz anemi hastalığını tanımlamıştır. Bu hastalık değişik ırklarda ve her sosyal çevrede tek tek vakalar halinde görülmekte, ailevi bir yatkınlık dikkati çekmekle birlikte kökeninde besinsel bir eksikliğin yattığını düşündürecek bir delil ya da gözlem bulunmamaktadır.Bu öldürücü hastalığın tedavisinde insanlık 1926 yılına kadar tam anlamıyla aciz kalmıştır. 1926’da Minot ve Murphy ağızdan karaciğer yedirerek bir ölçüde iyilik elde edilebileceğini göstermişlerdir. Daha sonra Casttle, etin normal mide suyu ile karıştırarak yedirilirse pernisiöz anemili hastaların kansızlığının düzeltilebileceğini saptamıştır.Mide suyundaki
etkene ‘intrensek faktör ‘ yani içteki faktör, etteki etkene ‘ekstrensek faktör’ yani dıştaki faktör adını vermiştir. Bundan sonra karaciğer ekstrelerinin şırıngası ile pernisiöz aneminin daha başarılı bir şekilde düzeldiği anlaşılmıştır. Karaciğerde depolanan etkili faktörün izolasyon çalışmaları devam ederken folik asit keşfedilmiştir. Önceleri saf folik asit tedavisi ile pernisiöz anemide çok iyi sonuş alındığı sanılmış ancak, kısa sürede folik asidin kansızlığı düzeltse bile bu düzeltmenin geçici olduğu ve sinir dejenerasyonlarını ise hiç önleyemediği anlaşılmıştır. Bunun üzerine, karaciğerde depolanan ve pernisiöz anemiyi tam olarak düzelten faktörün izolasyon çalışmalarına tekrar başlanmış ve 1948’de B12 vitamini adı verilen etkili faktör izole edilmiştir.
13
Kimyasal Yapısı B12 vitamininin karaciğerden elde edilişinde, 20 mg kırmızı renkli kristal halinde saf B12 elde etmek için 1 ton civarında taze karaciğer kullanılmıştır. Vitamin % 4 oranında kobalt madeni içermektedir ve bu kristalize maddeye kimyasal isim olarak syanokobalamin (cyanocobalamin) adı verilmiştir. Daha sonra siyanür kökünün ekstraksiyon sırasında bir artefakt olarak oluştuğu anlaşılmış ve daha sonraki çalışmalarda B12 vitamininin kimyasal yapısı iyice aydınlatılmıştır. Kobalt bir porfirin halkasına
Fizyolojik Rolü Vitaminin aktif şekli , metilmalonil-SCoA mutaz enziminin koenzimidir.Bu enzim metilmalonilSCoA’nın süksinil-SCoA’ya çevrilmesini katalizler.
Besinsel Kaynaklar B12 vitamini, bitkisel besinlerde bulunmaz, fakat hayvansal kaynaklı besinlerle alınabilir. Barsak bakterileri tarafından sentezi yapılabiir ancak bu şekilde sentez edilen vitamin genellikle yararsızdır. Çünkü bakteriler bakımından zengin olan
oturmakta, bu porfirin halkası da riboz ve fosforik asit içeren nükleotide bağlanmaktadır. Kobalamin, vücutta 5’-deoksiadenozilkobalamin, metilkobalamin ve hidroksikobalamin şeklinde bulunur. Hidroksikobalamin, piyasada bulunan şekiller arasında en makbul olanıdır. B12 vitamini, ilaç sanayinde,streptomisin antibiyotiğini elde etmek için yapılan streptomyces griseus kültürlerinden bir yan ürün olarak elde edildiği için ucuz bir preparattır.
Diğer bir görevi metil grubunun transferidir. Vücuttaki en önemli rolü kırmızı kan hücrelerinin (alyuvarların) gelişmesi ve çoğalmasında etki olmasıdır. barsak kısmı kalın barsaklardır. Buradan da B12 Vitamin emilimi hemen hiç mümkün değildir. Tam vejeteryanlarda yani süt,peynir ve yumurta bile yemeyenlerde eksikliği görülebilecek en önemli vitamindir. Karaciğer,böbrek ve yürek gibi sakatatlarda bol miktarda bulunur. Et,balık ve yumurtada da oldukça boldur.
14
Günlük Gereksinimi Batı toplumlarında günlük alım 3-35 mikrogram arasındadır. Günlük B12 alımı 0.5 mikrograma kadar düşen bazı Asya toplumlarında dahi B12 eksikliği görülmemektedir. Bu yüzden günlük en az 3 mikrogram alınması önerilmektedir.
Yetersizlik Hali Hafif derecede B12 eksikliği çok sık görülür. Uyuşukluk,unutkanlık,sabahları yataktan yorgun kalkma gibi belirtiler verir. Ağır vitamin B12 eksikliğinde ise sinir fonksiyonlarının bozulduğu kronik hastalılar ortaya çıkmaktadır. Kalıcı sinir harabiyetine yol açabilir. Vitamin B12 eksikliğinin nörolojik hasar oluşturduğu bilinmektedir. Hasar önce periferik sinirlerde başlar, daha sonra omuriliği etkileyerek reflekslerde azalma, mental fonksiyonlarda bozulma, ataxia, yorgunluk, görme bozukluğu, dokunma ve ağrı duyusunda azalmaya neden olur. Nörolojik hasarın, metil malonat birikimi nedeni ile anormal miyelin yapılanmasının, dejenerasyona neden olması ile ortaya çıktığına inanılmaktadır. Nörodejeneratif süreçte etkin olan diğer mekanizma, methionine synthase baskılanması ile oluşan S- adenosyl methionine eksikliğidir. Beyinde methionine synthase aktivitesindeki azalmanın S-adenosyl methionine sentezini azalttığı, S-andenosyl homocysteine düzeyini artırdığı ve bunun da miyelin metilasyonunu azaltarak demiyelizasyona neden olduğu düşünülmektedir. B12 vitamin eksikliğinin nedeni seyrek olarak yetersiz alınmasıdır. Çoğunlukla, yaşlılarda olduğu gibi, vitamin B12 emiliminin yetersiz olması sonucudur. İnsanlar yaşlandıkça gastrik atrofi gelişir. Bu durum besinlerle alınan B12- protein kompleksinin parçalanmasında etkin olan pepsin ve hidroklorik asit gibi hazmettirici ajanların salgılanmasının azalması anlamına gelir. Gastrik atrofi farklı yoğunlukta olabilir ve anti asit kullanımı bu gelişimi şiddetlendirebilir. Vitamin B12 eksikliğinin bir diğer nedeni ince bağırsaklarda aşırı bakteri üremesi sonucu oluşan aşırı B12 tüketimidir. Eksikliğinin son ve belirgin tablosu pernisiöz anemidir. B12 vitamini noksanlığında hematolojik ve nörolojik bozukluklar görülür. B12 vitamin eksikliği, mide sekresyonu ve mide mukozaları bozulduğu
hallerde intrensek faktör eksikliğine bağlı olarak meydana gelir. İnsanlarda B12 vitamini noksanlığına nadiren rastlanır. B12 vitamini absorpsiyondan sonra kanda proteine bağlı olarak dolaşıma girerek lüzumlu yerlere nakledilir. En önemli depo yeri karaciğerdir. Çok az miktarda B12 vitamini normalde kan dolaşımında kalır. HIV pozitif kişilerin % 35 inde vitamin B12 eksikliği olduğu bulunmuştur. Yararı tam olarak kanıtlanamasa da AIDS tedavisinde vitamin B12 eklenmektedir. B12 vitamini ince barsaklarda emilir. Diyetle yetersiz alınım, bazı hastalıklar sebebi ile ince barsaklardan yetersiz emilim B12 vitamin eksikliği oluşturur. Yaş ilerledikçe vitamin B12 eksikliğinin görülme sıklığı artmaktadır. Araştırmalar 65 yaşın üstündeki kişilerin yaklaşık % 40’ında vitamin B12 eksikliği olduğunu göstermektedir. Bu yaşlarda görülen bazı zihinsel bozukluklar ve depresyonun bu nedenle oluşabileceği düşünülmektedir. Alzheimer hastalığına benzer belirtiler verebilir ve eksiklik uzun yıllar sürerse zihinsel bozulma geriye dönüşümsüz hale gelebilir. Asetilkolin üretimini arttırdığı ve beyinde sinir iletimini düzenlediği için Alzheimer hastalığında koruyucu rolü olabileceği düşünülmektedir. Folik asit ile birlikte doğum defektlerini önlemekte önemli rol oynar. Yine folik asit be B6 vitamini ile birlikte kalp hastalıklarını ve damar tıkanıklığını önleyici rol oynamaktadır Çocuklarda görülen astımların, depresyonun, şeker hastalığına bağlı nöropatilerin, düşük sperm sayısı ve spermlerdeki hareket yetersizliğinin tedavisinde de B12 vitamini kullanılmaktadır. Kaynaklar : 1. Prof. Dr. Gazanfer Bingöl ; A.Ü Biyokimya AD. Vitaminler ve Enzimler, 1977 2. Prof. Dr. Lütfi Özgüç ; E.Ü.T.F. Biyokimya AD, 1971 3. Prof. Dr. Emel Emregül ; A.Ü.F.F. Biyokimya AD. Biyokimya Ders Notları, 2002 4. Prof. Dr. Nuri Kemal; A.Ü.T.F. Endokrinoloji ve Metobolizma Hastalıkları Bilim Dalı ‘ Hastalıkların Önlenmesinde Diyete Vitamin Eklenmesinin Yeri ‘ Ders otları, 2005. 5. Bell IR, Edman JS, Morrow FD, Marby DW, Mirages S, Perrone G, Kayne HL, Cole JO. B complex vitamin patterns in geriatric and young adult inpatients with major depression J.Am Geriatr Soc. 1991 Mar; 39 (3): 252-7.
15
Haber Yabancı
118. KİMYA ELEMENTİ RESMEN YURİ HOVHANNİSYAN ONURUNA OGANESSON (OG) OLARAK ADLANDIRILDI
Uluslararası Teorik ve Uygulamalı Kimya Birliği, son dönemde keşfedilen 4 kimya elementine isimler koydu. 113. Element Nihonyum (Nh), 115. Element Moskovium (Mc), 117. Element Tenessin (Ts), 118. Element kimyager Yuri Hovhannisyan onuruna Oganesson (Og) olarak adlandırıldı. Gazeta’nın verdiği habere göre; "Bilim adamlarının onurlandırılması geleneği gereği Oganesson
elementi ve onun Og sembolü bu elementi keşfeden Dubna Nükleer Araştırmalar Enstitüsünden ve ABD Livermore Ulusal Laboratuvarından bilim adamı ekibi önerdi. Onlar Yuri Hovhannisyan’ın çalışmasını tanımakta ve transuran unsurların araştırılması işindeki katkılarını takdir etmekteler" denmekte.
16
Yerli
Haber
NE KADAR ÇOK PLASTİK AKSAM O KADAR AZ YAKIT TÜKETİMİ
PAGEV Yönetim Kurulu Başkanı Eroğlu:
Eroğlu, Türkiye’de geçen yıl toplam plastik üretiminin yüzde 5’ini otomotiv plastiklerinin oluşturduğunu kaydederek, yalnızca kara yolu ulaşımında kullanılan araçlarda değil uçak ve trenlerde de plastik kullanımının arttığını bildirdi.
“Otomobillerde plastik parçalar diğer parçalara göre yüzde 50 daha hafif olduğundan yakıt tüketiminde yüzde 25 ila 35 civarında tasarruf sağlıyor”.
Başkan Eroğlu, şu bilgileri verdi:
Türk Plastik Sanayicileri Araştırma, Geliştirme ve Eğitim Vakfı (PAGEV) tarafından düzenlenen 11. Türk Plastik Endüstrisi Kongresinde sektördeki son gelişmeler konuşulurken, geleceğin araçlarını şekillendirecek plastikler vakfın gündemine alındı. Vakıftan yapılan açıklamaya göre, bu yıl “Ulaşım Araçlarının Geleceği; Plastikler” temasıyla düzenlenen kongrede konuşan PAGEV Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Eroğlu, Türkiye’de araçların üretiminde toplam ağırlığın ortalama yüzde 12’sinin plastikten üretildiğini belirterek, bu miktarın ortalama olarak otomobilde 90, otobüste 15, midibüs ve minibüste 10, kamyonda 91, kamyonette ise 40 kilograma denk geldiği bilgisini verdi. Plastiklerin diğer parçalara göre yüzde 50 daha hafif olduğundan yakıt tüketiminde yüzde 25 ila 35 civarında tasarruf sağladığını bildiren Eroğlu, araçlar hafifledikçe doğaya verdikleri yükün de azaldığını, 1 kilogram hafifliğin 20 kilogram daha az karbon salınımı anlamına geldiğini aktardı.
“Günümüzde küçük özel uçaklar ve yeni nesil yolcu uçaklarının gövdeleri, fiberglasa benzeyen fiber takviyeli plastik kompozitlerden üretiliyor. Bu malzemelerin metal parçalara göre daha hafif ve dayanıklı olmaları yüzde 20 yakıt tasarrufu sağlıyor. Bir diğer avantaj ise yolcu kabininde ses seviyesinin minimuma düşmesi ve klasik uçaklara oranla sesin yüzde 80 azalması sayesinde yolculuğun konforundaki artışta yaşanıyor. Böylece plastikler; daha az yakıt tüketimi, daha az bakım ve operasyon maliyeti, daha çevreci, daha sessiz, non-stop daha uzun mesafe uçuş ve daha ucuz yolcu biletlerine ulaşmayı mümkün kılıyor. Tüm bu tasarım ve verimlilik özellikleri sayesinde uçak sanayinde plastik kullanım oranı 1970’lerde yüzde 4 iken günümüzde yüzde 30’a çıkmış durumda. Kısa bir zaman diliminde yüzde 50 seviyesine yükseleceği öngörülüyor.”
17
Ulaşım araçlarında plastiğin oranı daha da artacak
tesisler için gönüllülük esasına dayalı bir yönetim programı olma özelliği taşıyor. Öte yandan THY, BPlas, ENGEL Türkiye, BASF, Kraus Maffei, Kordsa Global, 3M ve A.T. Kearney gibi firmalardan alanında uzman konuşmacıların katıldığı kongrede, Türkiye’deki havacılık sektörü, otomotivin geleceği ve inovasyon, hafif kompozitler için teknoloji çözümleri, araçlarda ağırlık hafifletme ve karbon fiber takviyeli kompozitlerin geleceği gibi konular konunun uzmanları tarafından detaylı olarak masaya yatırıldı.
Eroğlu, araçlarda, tasarım ve fonksiyonellik gibi birçok özellikteki değişimin dikkat çekici boyutlara ulaştığını belirterek, artık bir araçtan daha konforlu, güvenli, yakıt tasarruflu, fonksiyonel ve stil sahibi tasarıma sahip, düşük fiyatlı, yüksek performanslı ve çevreci olması beklendiğini aktardı. Bu taleplerin tümüne cevap verebilecek araçların üretimi için alternatif malzemenin plastik olduğunu bildiren Eroğlu, bu doğrultuda araçlardaki plastik kullanım oranının giderek arttığını, sektöreki inovasyon çalışmaları sayesinde kısa bir zamanda bu payın daha da artacağını anlattı. Eroğlu, bu yılki kongrenin, iki yıl önce düzenlenen kongrede ele aldıkları otomotiv plastikleri temasının devamı niteliği taşıdığını ve karayolu taşımacılığının yanı sıra havayolu taşımacılığında da plastiklerin öneminin giderek arttığını kaydederek, şu değerlendirmelerde bulundu: “Gövdesi tümüyle fiber takviyeli plastikten üretilen ilk yolcu uçağı B787’dir. Japonların ‘ANA’ havayolu şirketi bu anlamda bir ilke imza attı. Hacim olarak uçağın yüzde 80’i fiber takviyeli plastik. Yüksek dayanıklılığa sahip malzeme ile uçak yüzde 30 hafifletildi. Böylece daha uzun menzile yüzde 20 yakıt tasarrufu ile uçabilen Boeing 787, gökyüzünü de yüzde 40 daha az kirletiyor. Ayrıca bu uçağın gövdesinin, perçinli uçaklardan daha sağlam olduğu açıklandı. Boeing’in başlattığı plastik kullanımı 2013’te rakibi Airbus A350 ile devam etti. Bu örnekleri görmek güzel. Umarız Türkiye’de de bu çalışmaları gerçekleştirebiliriz, Türk plastik sektörü olarak bunu gerçekleştirebilecek altyapıya sahibiz.”
PAGEV’den uluslararası iş birliği Kongrede, PAGEV tarafından, Plastik Sanayi Birliği (SPI) ve Amerikan Kimya Konseyi (ACC) ortaklığıyla uygulanan Operation Clean Sweep (OCS-İyi Süpürme Operasyonu) protokolü imzalandı. Ana sloganı “Küçük şey yoktur” olan Operation Clean Sweep hareketi, plastik malzemeler kullanan
18
RÜYA ATLIBATUR KİMYAGER İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ DOKTORA ÖĞRENCİSİ r.atlibatur@gmail.com
İLAÇ HEDEFLENDİRMEDE NANOTEKNOLOJİNİN ROLÜ
H
astalıkların tedavisinde kullanılan çoğu ilacın hedef organ ya da hücresel yapıda seçici olarak terapötik etki gösterememesi, böylelikle çeşitli istenmeyen yan etkiler oluşturması ve belirli oranlarda gösterdiği toksik özellikler tıp dünyasının yakından takip ettiği ve geçmişten günümüze pek çok çalışmaya konu olan araştırmalar arasında yer almaktadır. Bu anlamda özellikle kanser hastalıklarında ilacın etken maddesinin hedef organ, doku veya hücreye taşınması, absorpsiyon bölgesine seçici bir yönlenme göstermesi şeklinde tanımlanan ilaç hedeflendirilmesi açısından son derece önem kazanmaktadır.
İlaç hedeflendirmenin tarihsel gelişimine bakıldığında, medikal alanların hematoloji ve onkoloji gibi değişik dallarında çalışmaları bulunan Paul Ehrlich’in (1854-1915) ‘sihirli mermi’ kavramının önemli bir rolü vardır. Ehrlich, mikroorganizmaları mikroskopta görünür hale getirmek amacıyla araştırdığı boyama özelliği gösteren kimyasalın bakteriyi boyadığını aynı zamanda bakterilerle savaştığını gözlemlemiştir. Böylelikle, bu keşfi ile ilk kez ‘Salvarsan’ (Asfenamin) isimli ilacın frengi hastalığı tedavisinde seçici etkinlik gösterdiğini kanıtlamıştır.
İlaç hedeflendirmede istenilen sonucun elde edilebilmesi biyokimyasal, fizyolojik ve immunolojik mekanizmaların doğru şekilde anlaşılması ile mümkün olmaktadır. Günümüzde çeşitli disiplinlerin (polimer bilimi, hücre biyolojisi, kolloid kimyası) bir arada kullanıldığı sistemler geliştirilmektedir. Bu sistemi oluşturan dört temel unsur (ilaç-hedef-hastalık-taşıyıcı sistem) göz önüne
alınarak ve aralarındaki ilişki değerlendirilerek yeni tasarımlar gerçekleştirilmektedir. İlaç hedeflendirme stratejileri ise ilacın doğrudan uygulanması, aktif hedeflendirme, pasif hedeflendirme, fiziksel hedeflendirme şeklindeki farklı yaklaşımlardan oluşmaktadır.
19
İlacın istenilen doku ve ya organa hedeflendirilmesinde sıklıkla kullanılan ilaç taşıyıcı sistemler arasında; • Fosfolipid yapıda lipozomlar • Dendrimerler • Polimerik yapıda nanopartiküller • Karbon nanotüpler • Kuantum noktaları yer almaktadır.
Gelişen teknoloji ile birlikte nano yapılı malzemelerin birçok hastalığın tanı ve tedavisine yönelik klinik uygulamalarda yer bulması ve işlevselliğinin artması ilaç taşıyıcı sistemlerde kullanılmasını önemli ölçüde etkilemiştir. Nanoteknoloji özellikle kanser tedavisinde ilaç taşıyıcı sistemlerin gelişiminde rol oynamaktadır. Nanometre mertebesindeki partiküller kolaylıkla vücuda girmekte ve sistemik kan dolaşımı yoluyla vücudun farklı bölümlerine taşınabilmektedirler.
ajanların kombinasyonuyla ilaç taşınma yerlerinin görüntülenmesi • Terapötik ajanların in vivo etkinliğinin gerçek zamanda okunması Nano taşıyıcı kullanılarak geliştirilen anti kanser ajanların etkinliği araştırıldığında ancak % 8‘nin klinik çalışmalara uygun olduğu saptanmıştır. Burada karşılaşılan en önemli problem kan-beyin engelinin aşılamaması ve artırılmış geçiş ve alıkonma etkisinin (EPR, enhanced permeability and retention effect) değişkenliğidir.
İlaç hedeflendirmede nanoteknoloji kullanımının getirdiği bazı avantajlar şu şekilde sıralanabilmektedir: • Sudaki çözünürlüğü zayıf olan ilaçların taşınmasının geliştirilmesi • Hücre veya dokuya spesifik durumdaki ilaçların taşınması • Büyük makromoleküllü ilaçların intraselüler bölgelere taşınması • Kombinasyon tedavisi için iki veya daha fazla ilacın ya da terapötik yöntemlerin birlikte taşınması • Görüntüleme yöntemleri ile birlikte terapötik
20
Yeni geliştirilen ilaç taşıyıcı sistemler pasif ya da aktif hedeflendirme prensibine göre kullanılmaktadır. 20. yüzyılın sonlarına doğru çeşitli pasif hedeflendirme mekanizmasına dayalı nanotaşıyıcılar tasarlanmıştır. Örneğin PEG (polietilen glikol) ve lipozomal formülasyon yardımıyla yumurtalık kanserinin tedavisi amacıyla geliştirilen doksorubisinin (DOXIL), serbest doksorubisinle karşılaştırıldığında altı kat daha etkili olduğu gözlenmiştir. Ayrıca 2012 yılında MIT (Massachusetts Institute of Technology) ve Harvard üniversitelerinin de içinde bulunduğu ortak proje ile gerçekleştirilen bir çalışmada, ilk defa klinik çalışmada başarı sağlayan ve terapötik
etki gösteren polimerik nanopartikül taşıyıcı sistem kullanılarak tasarlanan ilacın düşük dozda dahi tümör büyümesini engellediği ve dozun arttırılmasıyla yeni toksisitelerin meydana gelmediği saptanmıştır. İlerleyen yıllarda hastalıkların hücresel yapılarının daha iyi anlaşılması ve nanoteknolojideki gelişmeler ile ilacın hedeflenen bölgeye daha etkili bir şekilde taşınması, tedavi indeksinin belirgin bir şekilde iyileştirilmesi ve yan etkilerin minimum düzeye indirilmesi amaçlanmaktadır.
Kaynaklar : [1] Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Dergisi, 2012, Kanser Tedavisinde Lenfatik Hedeflendirme, 32 (1), 67-90 [2] Ankara Ecz. Fak. Der., 1994, İlaçların Seçici Taşınması ve Hedeflendirilmesi, 23, 1-2 [3] Ekinci M., 2015, Meme Kanseri Tanısı Amacıyla Tc-99M İle İşaretli İlaç Taşıyıcı Sistemlerin Geliştirilmesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ege Üniversitesi [4] http://news.mit.edu/2012/cancer-particle-0404 [5] Ediriwickrema A., Saltzman W. M., 2015, Nanotherapy for Cancer: Targeting and Multifunctionality in the Future of Cancer Therapies, ACS Biomater. Sci. Eng., 1, 64−78
21
Haber Yabancı
KİMYAGERLER VİTAMİNLERLE ÇALIŞAN PİL ÜRETTİLER
Vitaminler, sanılanın aksine, güçlü kemikler ve sağlıklı vücutlardan daha fazlası için gereklidir. Pilleri çalıştırmak için de kullanılabilirler. Bilim insanları, yük taşımak için metal iyonları yerine karbon bazlı organik bileşikler kullanan bir organik akış pilinin en son sürümünde, enerji taşımak için B2 vitamininin çekirdeğine benzer bir molekül geliştirdi. Diğer akış pilleri gibi, bu da iki sıvı içinde enerji depoluyor ve elektronların bir membrandan sıvılar içine akmasıyla bir elektron akışı üretiyor. Sıvılar büyük tanklarda depolanabildiğinden, bu piller rüzgâr ve güneş gibi yenilenebilir kaynaklardan günlerce enerji depolayabilir. Bu sıvılar tipik olarak vanadyum gibi metalleri elektronlar arasında dolaştırmak için kullanırlar. Ancak bu metaller pahalı veya aşındırıcı özelliklerdedirler. Petrol, bitkiler veya başka yerlerden gelen organik maddeler de iyi elektron taşıyıcılarıdır. İki yıl önce araştırmacılar, ilk organik akışlı pili, rhubarb pillerde yaygın olarak bulunan bir bileşiği kullanarak üretti. Geçtiğimiz günlerde, aynı grup, Nature Energy’de, Alloxazine ile B2 vitamininin temel alan benzer bir pil ürettiklerini açıkladılar. Eğer yeni pil miktarı arttırılabilirse, B2 bileşiği oda sıcaklığındaki ortak başlangıç maddelerinden kolaylıkla üretilebildiğinden, metal çeşitlerinden daha ucuza üretilecektir. Dahası, daha az toksik olacak. Maliyet açısından rhubarb pil ile paralel olarak, vitaminden esinlenilen materyal, farklı şekillerde uyarlanabilen yeni organik taşıyıcı sınıfını temsil eder. Örneğin, pil voltajını artırmak veya daha fazla şarj döngüsü için sıvıları eşleştirmek için kullanılabilirler. Ancak bunun için bazı kısıtlamalar var. Bilim adamları vitaminleri ve diğer organik bileşikleri gerçek dünyadaki testlere tabi tutarak hangisinin daha çok işe yaradığını bulmak zorunda kalacaklardır.
22
Yerli
Haber
KİMYA SEKTÖRÜNÜN 40 MİLYAR DOLARLIK DIŞ TİCARET AÇIĞINA FORMÜL ARANDI
Kimya plastikten kozmetiğe, boyadan kauçuğa kadar sunduğu ürünlerle yaşamın her yerinde… Türkiye ihracatında 15 milyar dolarla üçüncü sırada yer alan kimya sektörü, 300 binden fazla kişiye istihdam sağlıyor. Türkiye ekonomisi açısından önem taşıyan ve stratejik sektörler arasında kabul edilen kimya sanayisinin temsilcileri Kimya Sektör Platformu’nun (KSP) Ankara’da düzenlediği 8. KSP Kimya Endüstrisi Gelişim Şurası’nda buluştu. Kimya Sektör Platformu, aralarında BOSAD, İKMİB, Kauçuk Derneği, PAGDER, TKSD gibi kimyanın farklı alt sektörlerindeki Sivil Toplum Kuruluşları, İhracatçı Birlikleri, sendika ve odalar ile üniversitelerden oluşan 37 üyesi ile sektörün sorunlarına çözüm getirmek amacıyla çalışmalar yürütüyor. Şura’da bu yıl 40 milyar dolara ulaşacak dış ticaret açığı veren kimya sektörünün bu açığı hangi stratejilerle kapatacağının formülleri üzerinde çalışıldı. 8. KSP Kimya Endüstrisi Gelişim Şurası’nda ihracata dayalı sanayileşme stratejisinin yeniden ele alınarak kimya sektörünün bu sürece öncülük etmesi kararlaştırıldı. Kimya sektörünün 40 milyar dolara ulaşan dış ticaret açığının kapatılmasına yönelik formüller; Mesleki eğitimde kalitenin artırılması,
üniversite-sanayi-kamu işbirliğinin güçlendirilmesi, devlet desteklerinin yüksek katma değerli ürünlere yönlendirilmesi ve sektörel kümelenmenin hızlandırılması şeklinde belirlendi. Kimya Sektör Platformu’nun (KSP) bu yıl 8’incisini düzenlediği Kimya Endüstrisi Gelişim Şurası, Ankara Etap Altınel Otel’de gerçekleştirildi. Sektörü temsil eden Sivil Toplum Kuruluşlarının temsilcileri, sanayiciler, akademisyenler ve sektör uzmanlarının Şura’ya yoğun ilgi gösterdiği gözlendi. 8. KSP Kimya Endüstrisi Gelişim Şurası; KSP’nin dönem Başkanlığını yürüten Kauçuk Derneği’nin Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Şirzat Karayel, Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği (TKSD) Yönetim Kurulu Başkanı Timur Erk, İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamülleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Akyüz, OSTİM Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Aydın, Ankara Ticaret Odası (ATO) Yönetim Kurulu Başkanlığına yeni seçilen Gürsel Baran ve T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Ersan Aslan’ın açılış konuşmaları ile başladı. KSP’nin dönem başkanlığını yürüten Kauçuk Derneği’nin Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Şirzat Karayel, “2015 sonu itibari ile Türkiye’nin
23
en çok ihracat yapan sektörü konumuna yükselen kimya, Türkiye’nin ihracatından aldığı payı her geçen yıl artırıyor. Kauçuk, kilogram başına 4,5 dolar olan ihraç fiyatı ve alt sektörler bazında en çok ihracat yapan üçüncü sektör olması ile kimya ihracatında önemli bir konumda bulunuyor. Hammaddede yüzde 99 ithalata bağımlı olmasına rağmen Almanya’dan sonra üretimde ikinci sırada bulunan kauçuk sektörü Avrupa’da da önemli bir noktada bulunuyor. Uçak sanayinden ayakkabıya, makineden mobilyaya farklı sektörlere girdi sağlayan kauçuk sektörümüz son 30 yılda büyük ilerleme kaydetti” dedi. Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği (TKSD) Yönetim Kurulu Başkanı Timur Erk, Şura’nın açılışında yaptığı konuşmasında gelişmiş bir ülke için gelişmiş bir kimya sanayinin gerekliliğine dikkat çekerek, “Zaman güç birliği ve sinerji yaratma zamanı. 30’u aşkın reel sektöre ara malı ve hammadde sağlayan kimya sanayinde yatırım ortamının iyileşmesi için çabaların artması gerekiyor. Sektörümüzün yabancı sermayeye ihtiyacı var. Yabancı yatırım konusunda güven ortamı artmalı ve 2017’ye daha umutlu bakmalıyız. Kimya sanayi olarak yerleşme ve kümelenme sorununu çözmeliyiz. Ülkemizde halen Kimya İhtisas Organize Sanayi Bölgesi yok. Limanı olan, stratejik ve büyük ölçekli yatırım yerleri gerekiyor. Kilogram başına 1,5 dolar olan katma değeri 2,5 – 3 dolar seviyelerine çıkarmalıyız” diye konuştu. 2004 yılında sektörel güç birliği sağlamak amacıyla bir araya gelen Kimya Sektör Platformu’nun kurucuları arasında yer alan İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamülleri İhracatçıları Birliği’nin (İKMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Akyüz, kimya sektörünün ihracatına yönelik bilgiler verdiği konuşmasında şunları söyledi: “Türkiye’nin ihracatında otomotiv, hazır giyim-konfeksiyon sektörlerinin ardından üçüncü sırada gelen kimya sektörümüzün 2016 yılını yaklaşık 15 milyar dolarlık ihracat ile kapatacağını öngörüyoruz. İhracatımızda petrol fiyatlarının negatif etkisi azalmaya başladı, bunun devam etmesini umuyoruz. 2023 hedefimiz olan 50 milyar dolarlık ihracata ulaşmak için bu rakamların üzerine çıkmamız lazım. Kimya ihracatımızdaki dolar bazında kilogram başına ihraç fiyatlarına baktığımızda; boyada 1,42; plastik mamüllerde 2,2; kozmetikte 3,74; kauçukta 4,8 dolarken ilaçta 15,3 dolara çıktığını görüyoruz. Hedefimiz
Türkiye ortalamasının üzerinde katma değer üretmek. Kimya, alt sektörler bazında değişiklik göstermekle birlikte genel olarak yüzde 80 gibi yüksek oranda ithalata bağımlı bir sektör görünümünde. Ar-Ge yatırımları ile katma değeri yüksek ürünler üreterek bu dezavantajı ortadan kaldırabilir ve ihracatımızı hedeflediğimiz rakamlara ulaştırabiliriz”. 8. Kimya Endüstrisi Gelişim Şurası’na katılan ve açılışta bir konuşma yapan Ankara Ticaret Odası (ATO) Yönetim Kurulu Başkanı Gürsel Baran, boya sanayinden gelen bir sanayici olarak kimya sanayinin sorunlarına yabancı olmadığını belirtti ve ATO olarak sektöre her konuda destek olacakları mesajını verdi. Gürsel Baran,”Stratejik bir öneme sahip olan kimya sektörünün daha da ileri bir noktaya gitmesi için birlikte hareket etmeye ve yeni bir ortak akla ihtiyacımız var. ATO olarak hem Ankara’nın hem de Türkiye’nin gelişimine katkı sağlayacak tüm sektörel işbirliklerine hazırız” şeklinde konuştu. T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Ersan Aslan; “15 Temmuz ve son olarak 44 şehit verdiğimiz terör saldırılarını yaşadığımız bir dönemde bu toplantının yapılması bizim için çok önemli. Kimya Sektör Platformu’nu kutluyoruz. Kimya sektörünün 50 milyar dolar ihracat hedefini gerçekleştirme yolunda neler yapılacağının konuşulacağı toplantının sonuçlarını yakından takip edecek ve sorunların çözümü için çalışacağız. Refah toplumuna ulaşmak için Ar-Ge’ye ihtiyacımız var. Türkiye’deki Ar-Ge merkezlerinin sayısı 312’ye ulaştı. Hedefimiz 2017’de bu sayıyı 500’e çıkarmak. Ülkemizde ArGe’ye yapılan yatırımların GSMH’ye oranı 2015 yılında 1,06 dolar. Kimya sektörüne baktığımızda Ar-Ge harcamasının 3 dolar olduğunu görüyoruz. Yani kimya Türkiye ortalamasının üç katı ArGe harcaması yapıyor. Bu yatırımların mutlaka teknoloji düzeyine ve ürüne yansıyacağına inanıyorum. Bunun için sadece zamana ve odaklanmaya ihtiyaç var. Diğer taraftan kimya sektöründe 25 bine yakın işletme varken Ar-Ge Merkezi sayısı 25. Bu rakamın yükselmesi lazım. Kimya, 4. Sanayi Devrimine doğrudan hızlıca girebilecek sektörlerin başında geliyor.” Konuşmaların sonunda Kimya Sektör Platformunu oluşturan kuruluşlardan BOSAD, İKMİB, Kauçuk Derneği, KİPLAS, Kompozit Sanayicileri Derneği, TKSD gibi kuruluşların Başkan ve Yöneticileri, kimya
24
sektörüne destek ve katkıları nedeniyle T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Ersan Aslan’a bir plaket verdiler. 8. Kimya Endüstrisi Gelişim Şurası’nın açılış töreni ardından sektörün ihracatı, yeni yatırım modelleri ve kümelenme ile sektörün nitelikli eleman sorununa çözüm olacak Mesleki Yeterliliklerin Belgelendirilmesi ve istihdam konularına yönelik üç farklı oturum gerçekleştirildi. “Kimya sektöründe uluslararası boyutuyla dış ticaret etkileri” başlıklı ilk oturum İKMİB Yönetim Kurulu Başkanı Murat Akyüz’ün Başkanlığında yapıldı. “Kimya sektöründe yatırım, üretim ve kümelenme” başlığı ile gerçekleştirilen ikinci oturumun Başkanlığını TKSD Yönetim Kurulu
Başkanı Timur Erk, “2023 İşgücü planlamasıKimya sektöründe Eğitim Mesleki Yeterlilik ve Belgelendirme” konulu üçüncü oturumun Başkanlığını ise BOSAD Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Yiğitbaşı üstlendi. Oturumların ardından katılımcılar Şura’nın birinci gün çıktıları değerlendirildi ve sektör açısından önem taşıyan sorunlar ile çözüm önerileri tartışıldı. 8. KSP Kimya Endüstrisi Gelişim Şurası, ikinci gününde 2017 Yılı Yatırım Bazlı Teşviklerin değerlendirileceği oturumun ardından CNN Türk Ekonomi Müdürü Emin Çapa’nın kimya sanayi ve Türkiye ekonomisine yönelik sunumu ile sona erecek.
25
BAHADIR BAŞKAYA KİMYA MÜHENDİSİ YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİ bahadir.baskayaa@hotmail.com
Nükleer Enerji: Felsefe Taşı
D
ünyadaki elektriğin, ısının, işin kaynağı enerjidir. İlk başta enerji vardı, her zaman enerji olacak ve hiç bir zaman kendiliğinden kaybolmayacak, yoktan var edilemeyecek. Ayrıca savaşların, sömürgeleştirmenin, sefilliğin, yoksulluğun da temeli enerjidir. Hayatımızın her alanında enerji var, evimizde enerji kullanıyoruz bazılarımız enerji üretmek için çalışırken, bazıları enerji üzerinden para kazanıyor. Peki bu enerji yoktan var edilemiyor ise gezegenimizdeki bu enerjinin kaynağı nedir ? Bu enerjinin, yer altı rezervleri, fosil yakıtlar ve Güneş gibi farklı kaynakları vardır ve bu enerji kaynakları yenilenemez ve yenilenebilir enerji kaynakları olarak ikiye ayrılır. Yenilenebilir enerji kaynaklarına örnek olarak güneşin çekirdeğinde yer alan füzyon süreci ile açığa çıkan enerjiyi, kristal silisyum1 yardımıyla evlerde kullanılan elektriğe çeviren güneş panelleri, hareket enerjisini elektrik enerjisine çeviren rüzgar türbinleri ve biokütle enerjisi örnektir. Yenilenemez enerji kaynakları ise sırasıyla yer altından çıkarılan hidrokarbon bazlı petrol, yine yer altından çıkartılan karbon bazlı kömür, bir petrol türevi olan doğal gaz ve güneşte gerçekleşen reaksiyonun tam tersini (fisyon) büyük U-235 atomuna laboratuvar ortamında yapan nükleer enerji. Bunların arasında belkide kimyacıları en çok mest eden, büyüleyen enerji kaynağı nükleer enerjidir. Eski tarihte simyacıların bulmaya çalıştığı; dokunduğu herşeyi altına çeviren ‘felsefe taşı’ nın betonlaştırılmış şeklidir nükleer enerji. Nükleer reaktörlerde, büyük radyoaktif izotopları (U-235) nötrön bombardımanıyla küçük atomlara ayırılır ve bu işleme fisyon adı verilir, bu işlem egzotermiktir yani dışarıya çok büyük derecelerde ısı verir, bu ısı nükleer reaktördeki suyu ısıtır ve buhar haline getirir ve bu buhar, buhar türbinlerini döndürerek evlerde
kullandığımız enerjinin ortaya çıkmasını sağlar. Dünya da ilk kamu elektrik şebekesine elektrik veren nükleer güç santrali 26 Haziran 1954’te Rusya’da hizmete sokulan Obninsk santralidir. Kashiwazaki Kariwa’da (Japonya) bulunan 7 reaktör üniteli santral ise dünyanın en güçlü nükleer güç santralidir ve 8212 MW kapasitesi vardır. Bu yaklaşık 32000 tane 260 Wattlık polikristal güneş panelinin üreteceği enerjiye eşittir (Bu kadar güneş paneli uç uça eklenirse 50 kilometre yapar ve bu uzunluk 60 futbol sahası uzunluğuna eşittir). Bu açıdan bakıldığında nükleer santraller bütün Dünya’nın enerji ihtiyacını karşılayabilir. Peki neden Dünya nükleer santrallerle dolu değil ? Çünkü nükleer enerjinin arkası pek de aydınlık değil. Nükleer enerjinin karanlık tarafını doğru bilinen yanlışlarla açıklayabiliriz;
Nükleer enerji geleceğin enerjisidir. Ph.D.Rolf Janke “Herkesin bildiği gibi güneş 24 saat ışık vermemekte ve rüzgar da sürekli esmemektedir. Depolama konusunda etkili bir yöntem keşfedilmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum. Yakın zamanda bu yöntem bulunmazsa, “yeşil” enerjiye yaklaşımım çok şüpheci olacaktır” demiştir. Dünyamızda yer altı bütün kaynaklar “herkesin bildiği” gibi sonsuza kadar sürmeyecektir ve hatta fosil yakıtların kalan ömürleri; petrolde 54 yıl, doğal gazda 64 yıl, kömürde 112 yıldır. Nükleer reaktörlerde kullanılan uranyum yer altından çıkarılan uranyum minerallerinden (otünit, pitchblende (uraninit), kofinit ve torbernit) elde edilir. 2010’daki verilere göre Dünya’nın yıllık 68646 ton uranyum ihtiyacı vardır, fakat Dünyanın yıllık uranyum üretimi 40000 tonu bulur. Bir başka deyişle
26
uranyum stokları yaklaşık 1-2 sene sonra bitecek. Dünyada kesinleşmiş 1,5 milyon ton uranyum rezervi vardır; tahmini rakam ise 3,2 milyon ton. Basit hesaplamayla bu uranyum rezervlerinin Dünyayı sadece 70 yıl idare edeceği ortada (eğer yeni nükleer santraller açılıp uranyum ihtiyacı artmazsa). Güneşimizin ışığı ve rüzgarımızın şiddeti her zaman olmayacaktır ama nükleer santrallerin olmazsa olmazı ve yakıtı olan uranyum elementide 70 yıl sonra Dünyada çıkartılamayacaktır. Ayrıca geleceğin enerjisi(!) olan nükleer enerji Dünyanın enerji ihtiyacının sadece %6’sından daha azını karşılar. Binbir türlü zahmetle kurulan, yakıtının ölümüne 70 yıl kalmış ve Dünyanın enerji ihtiyacının sadece %6’sını karşılayan nükleer enerjiyi “neden kurmuyoruz ?” değil “neden kuruyoruz ?” diye sormak gerekir.
Nükleer enerji yeşil enerjidir. Radyasyon enerjinin elektromanyetik dalgalar veya parçacıklar biçiminde yayılımıdır. 3’e ayrılır; bunlar alfa, beta, gamma ışınımlarıdır. Alfa ışınımı kısaca helyumdur, beta ışınımı bir elektron ve bir pozitron2 dur ve gamma ışını ise ışık hızıyla yayılan elektromanyetik enerjidir. Bu ışınımlar Madam Curie’nin kan kanserinden ölmesine (Madam Curie’nin not defterleri bile o kadar radyasyona maruz kalmıştırki sadece radyoaktif korumayla incelenebilir), eşinin çok fazla radyasyona maruz kalmasına, hepimizin bildiği gibi Çernobilden sonra binlerce insanın hayatını kaybetmesine (ilk patlamadan sonra bilgi verilmeden giden 600 itfaiyecinin çoğu ölmüştür) ve milyonlarca insanın gelecekte çocuklarının, yemeklerinin, bitkilerinin, torunlarının etkilenmesine yol açmıştır. Şuan durduğunuz yerde içinizden 15 bin foton geçmektedir. Yediğimiz muzda bile az miktarda radyoaktivite bulunmaktadır.Hatta Dünyadaki radyasyonun kaynağının %97’si tıbbın medikal uygulamalarından gelmektedir, nükleer reaktörlerin etkisi sadece %1’dir. Peki neden biz, hastaneler kapatılsın diye bağıran yeşilciler görmüyoruz ? Çünkü bu kadar radyasyon bizim her an hayatımızdadır biz bu radyasyonu absorbe edecek şekilde evrimleşmişizdir (sadece insanlar değil bütün canlılar böyle evrimleşmiştir yoksa maymun diye bir hayvan tanımamış olurduk). Fakat Pripyat’ta3 yapılan ölçümlere göre plütonyum-238 (yarı ömrü 86 yıl) izotop seviyesinin olması gereken seviyeden 90 kat daha fazla olduğu ve radyoaktif sezyum-137 (yarı
ömrü 30 yıl) kalıntılarının bölgedeki balık yaşamı ve vahşi yaşamı etkilediği yapılan araştırmalarla belirlenmiştir. Faciadan yıllar sonra bile tiroit kanserine4 yakalananların sayısı santrale en yakın bölgede 500 kat fazlaydı. Patlamadan sonra santrale gönderilen 600’e yakın itfaiyeci “güvenli” dozun 13000 katı kadar radyasyona maruz kalmıştı ve bu radyasyondan haberleri bile yoktu. Bu kadar radyasyon bizim evrimleştiğimiz dozdaki radyasyona hiç benzemediği ortada. 2011’de üst üste iki defa vuran depremin ardından meydana gelen tsunami Japonya’da Fukushima Nükleer Santralinde elektriğin kesilmesine neden oldu ve birden fazla reaktörde yakıt çubuklarının kısmi olarak erimesinin önüne geçilemedi. Santralin zemininde nükleer atık birikti ve eriyen çekirdekten kaynaklanan atığın içinde plütonyum5 bulunmaktaydı. Bu plütonyum şuan bile orda durmaktadır çünkü çözümü yoktur. Şu anki teknolojimizle bu 2 patlamadan Dünyaya dağılan radyasyon bulutunu temizlememiz imkansızdır ve zaten çoktan yemeklerimize, genlerimize, DNA’larımıza bulaşmıştır. Yani bir enerji kaynağının “yeşil” olması için atmosfere CO2 yaymaması yetmez.
Örnekler Özellikle 2011’de yaşanan Fukushima faciasından sonra bir çok ülke nükleer enerji konusunu masaya yatırdı. Almanya 2008’de enerjisinin %25’ini nükleer santrallerden sağlarken, 1980’den önce kurulan 7 santralini kapattı, 2020’e kadar enerji ihtiyacının %35’ini, 2050’de enerji ihtiyacının %80’ini yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlayacaklar. Rusya, yeni yapılacak nükleer santrallerini gözden geçirme kararı aldı. İsviçre, son kararla üç yeni santralle ilgili onay sürecini askıya aldı ve kapatılma zamanı gelen iki eski nükleer santralin birkaç ay içinde devre dışı bırakılması bekleniyor. 58 nükleer reaktöre sahip Fransa’da yeşiller partisi, Japonya depremi sonrasında nükleer enerjiden vazgeçilmesi için kampanya başlattı. Çin, 50 trilyon dolar yatırımla, 2050’ye dek küresel bir güneş ve rüzgar enerjisi ağı kuracağını duyurdu hemde tüm dünyanın faydalanması için ! Bu gücü gezegenimizin çeşitli yerlerine dağılmış tesislerle üretecek. ABD’de elektrik üretiminin 60 GW olduğu rüzgar çiftlikleri var. 2015’te alışılmışın dışında bir rüzgarlı günde Danimarka’nın rüzgar çiftliklerinde o kadar çok enerji üretildi ki, sadece ülkenin elektrik ihtiyacı karşılanmakla kalmadı. Sadece bir günde üretilen
27
elektrik, ülke ihtiyacının %140’ına denk geldi. Tesla, evlerin çatılarının “solar roof ” denilen güneş panellerinden oluştuğu konseptleri halka duyurdu. Portekiz 7-11 Mayıs 2016 tarihleri arasında sadece güneş, rüzgar ve hidroelektrik santrallerinde üretilen enerjiyi kullanarak 4 gün boyunca 0 emisyon üretti.
Türkiye Kara, hava ve deniz ulaşım araçlarının oluşturduğu ulaşım sektörü, karbondioksit salımının en önemli kaynağıdır ve sadece uçakların yaptığı salınım küresel karbondioksit miktarının yüzde %12’sini oluşturur. Türkiye’de ulaştırma sektörünün toplam enerji tüketimindeki payı 2005 yılı verilerine göre yaklaşık %20’dir. Ulaşımda tüketilen enerjinin %99’unu petrol ürünleri oluşturduğundan, sera gazı salınımının %25’i ulaşımdan kaynaklanmaktadır. Türkiye’de CO2 (seragazı) emisyonu 1990 yılına göre 2014’te %125 artış gösterdi. 2014’te CO2 emisyonu 467,6 milyon ton olarak hesaplandı. 1990 yılında kişi başı CO2 emisyonu 3,77 ton/kişi olarak hesaplanırken 2014’te 6,08 ton/kişi olarak hesaplandı. Bu CO2 emisyonunun önüne geçilmesi adına ulaşım için basit bir hesap yapabiliriz; NISSAN Qashqai 1,5 dci 100 km’yi 3,8 litre yakıtla giderken, Porsche Cayenne aynı mesafeyi 9,2 litre yakıtla gider, aile arabalarında ise Renault Captur 100 km’yi 3,6 litre yakıtla giderken Ford Mondeo 1,5 100 kilometreyi 7,7 litre yakıtla gitmektedir.Kullanılan araçları bile bu çeşit yakıt tasarrufu sağlayan arabalarla değiştirmek Türkiye’nin enerji ihtiyacını %20’ye kadar, Türkiye’nin CO2 emisyonunu %50 oranında azaltabilir. Odadan çıkınca ışığı kapatmak, geceleri bilgisayarı kapatıp fişini çekmek, termostatı kısmak ,toplu taşıma araçlarının arttırılması ve daha çok kullanılması, nükleer enerji, fosil yakıtlar, petrol, doğalgaz kullanımının elbet biteceğini bildiğimiz halde (100 yıl sonra ne uranyum ne petrol ne doğal gaz ne de kömür kalacak ) sanki bitmeyecekmiş gibi kullanılmaması, 5 milyar yıldır Dünyayı ısıtan ve bir 5 milyar yıl daha bizi ısıtıcak olan Güneşimizi kullanmakla, ya da mükemmel olan Dünyamızda basınç farkıyla oluşan ve 5 milyar yıl daha içimizi ferahlatacak olan (tabii ki 24 saat esmeyecek fakat bir gün estiğinde belki de ülkemizin enerji ihtiyacının %140’ını karşılayacak) rüzgarımızı kullanmak gibi küçük şeyleri yaparak, vahşi yaşamı kurtarabiliriz, kendi yaşam alanlarımızı kurtarabiliriz, çocuklarımızı kurtarabiliriz, torunlarımızı kurtarabiliriz, doğayı kurtarabiliriz,
hayatı kurtabiliriz, Dünya’mızı kurtarabiliriz. Görünen evrende başka Dünya yok. Bitkiler bizim için fotosentez yapıp, sular bizim için buharlaşıp yağmur olarak yağıyorlar bunların değerini bilelim, hala umut var. Kristal silisyum: Silisyum’un iki çeşit allotropundan biri 1
2Pozitron:Bir protonun nötröna dönüşmesiyle oluşan parçacık 3Pripyat:Çernobilin bulunduğu şuanda hayalet kent olarakta adlandırılan şehir ⁴Tiroit kanseri: Tiroit bezleri Çernobil serpintisinin içindeki radyoaktif iyodu çok çabuk emer Plüyonyum:Nükleer reaktörlerde yan ürün olarak çıkan ve atom bombası yapımında kullanılan element 5
Kaynaklar : Kıyamet Makinesi- Martin Cohen, Andrew Mckillop http://www.akkunpp.com/nukleer-guc-santrali-ngs http://www.ntv.com.tr/dunya/almanya-nukleersantralleri-kapatiyor,uj8cRRKTJUW7CEPWxrflDQ
28
Haber Yabancı
KALP KRİZİNE POLİMER YAMA
Araştırmacılar, kalbe yapıştırılarak elektrik uyarılarının iletimini kolaylaştıracak, bu sayede kalp krizine bağlı ölümleri azaltabilecek bir yama geliştirdi. Science Advances dergisinde yayımlanan araştırmada, Avustralya Yeni Güney Galler Üniversitesi (UNSW) Fen Fakültesi ile Imperial College London araştırmacılarının ortak çalışmasıyla geliştirilen uzun süre dayanıklı esnek polimer yama, kalp krizi sonrasında oluşan tehlikeli boyutlardaki ritim bozukluğunu azaltıyor. Araştırmayı yapan ekipten Sian Harding, kalp krizinin kalp çevresindeki elektrik uyarılarının iletilmesini yavaşlatan ve bozan bir yara oluşturduğunu, bu yaranın da kalp ritmini ölümcül bir şekilde bozduğunu belirtti.
Yaptıkları deneylerde, yamanın iletkenliğinin fizyolojik koşullarda 2 haftadan uzun sürdüğünü belirlediklerini kaydeden Mawad, daha önce geliştirilen yamaların sadece bir gün dayandığını ifade etti. Imperial College London’dan Molly Stevens de bu yamanın, kalp dokuları ile iletken maddelerin nasıl bir etkileşim içinde olduğunun yanı sıra kalp krizinin yol açtığı fizyolojik değişikliklerin de daha iyi anlaşılmasını sağlayacağını söyledi. Yama, UNSW’den başka bir araştırmacı tarafından geliştirilen yeşil lazer yöntemiyle dikişsiz bir şekilde kalbe yapıştırılabiliyor.
Harding, “Geliştirdiğimiz elektrik ileten polimer yama bu ciddi sorunla başa çıkmak için tasarlandı” dedi. Deneylerde fareleri kullanan ekip, yamanın kalpteki yara dokusu boyunca elektrik uyarılarının iletimini iyileştirdiğini, bu sayede kalp krizi sonrası daha az komplikasyon oluştuğunu ortaya koydu. Çalışmayı yürüten araştırmacılardan UNSW’den Damia Mawad, “Yamanın sağlıklı ve yaralı dokular arasında bir köprü görevi görerek ritim bozukluğunu engellemesini öngörüyoruz.” diye konuştu.
29
Yerli
Haber
KİMYA İHRACATI 11 AYDA 13 MİLYAR DOLARA DAYANDI
İKMİB verilerine göre yılın ilk 11 ayında 12 milyar 715 milyon dolarlık kimya ihracatı gerçekleştirildi.
milyar 352 milyon dolarlık ihracatla mineral yakıtlar, mineral yağlar ve ürünler ile 1 milyar 54 milyon dolarlık ihracatla kauçuk ve kauçuk eşyalar yaptı.
İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamülleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) verilerine göre yılın ilk 11 ayında 12 milyar 715 milyon dolarlık kimya ihracatı gerçekleşti.
Kimya sektörünün kasım ayı ihracatı ise, miktarda yüzde 26,81 düşüşle 1 milyon 243 bin ton, değerde yüzde 10,60 azalışla 1 milyar 164 milyon dolar olarak gerçekleşti. Kasım ayında kimya ihracatında ilk 10 ülke, Irak, Birleşik Arap Emirlikleri, Almanya, Mısır, İran, Hollanda, İngiltere, İtalya, Suudi Arabistan ve Bulgaristan şeklinde sıralandı.
İKMİB’den yapılan açıklamaya göre, kimya ihracatı 2015’in aynı dönemine göre miktarda yüzde 4,09 azalışla 14 milyon 951 bin ton oldu. Değerde ise, yüzde 10,38 düşüşle 12 milyar 715 milyon dolarlık kimya ihracatı yapıldı. İhracattaki düşüşte sektörün önemli pazarlarında yaşanan sorunların devam etmesi ve ihracat fiyatlarındaki gerilemeler etkili oldu.
Açıklamada görüşlerine yer verilen İKMİB Yönetim Kurulu Başkanı Murat Akyüz, küresel ekonomideki daralma ve yakın coğrafyada yaşanan sorunlar nedeniyle zorlu bir süreçten geçtiklerini bildirdi.
Kimya, ihracattaki gerilemeye rağmen Türkiye’nin en fazla ihracat yapan üçüncü sektörü olma konumunu sürdürdü. Sektörün Ocak-Kasım 2016 döneminde en çok ihracat yaptığı ilk on ülke sırasıyla Almanya, Mısır, Irak, İran, İtalya, İngiltere, Hollanda, ABD, Yunanistan ve Suudi Arabistan oldu. Alt sektörlerde ihracata en fazla katkıyı 4 milyar 464 milyon dolarlık ihracatla plastikler ve mamülleri, 2
Murat Akyüz, ‘Tüm olumsuz koşullara rağmen kimya ihracatçıları olarak Türkiye ekonomisine önemli oranda katkı sağlamaya devam ediyoruz. Hepimizin temennisi en kısa sürede hem ekonomik hem de siyasi normalleşmenin yaşanmasıdır. Moralimizi yüksek tutarak İKMİB bünyesinde ihracatımızı artırıcı çalışmalar yapmaya tüm hızımızla devam ediyoruz’ değerlendirmesinde bulundu.
30
GÜLİZAR KIRANLIOĞLU KİMYAGER ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİSİ tugba_gulizar@hotmail.com
GIDA BOYASI ORGANİK GIDA BOYASI Diğer İsimleri: Türkçe: Kaba tüylü solmaz çiçek, Horoz ibiği İngilizce : Redroot, Pigweed Çevre İstekleri : Sıcak bölgelerde sık, soğuk bölgelerde sadece lokal olarak, görülür. Bitki kendisini kolayca değişik iklimlere adapte edebilir. Uygun olmayan koşullarda, bitki boyu kısa kalır. Genellikle bahçe kültürlerinde, bitki besin maddelerince zengin, bazen kurak topraklarda sıkça görülür. Sıcaktan hoşlanır. Subtropik bölgelerde yaygındır.
yapılabilir. Çabuk üreyen ve bakım gerektirmeyen, kolay hasta olmayan dayanıklı bir bitkidir. Hem yaprakları hem de siyah benekli küçük sarı tohumları yenebildiği gibi, kurutulan tohumları öğütülerek ekmek yapımında kullanılabilir. Az teklerin başlıca tahıllarından olan Amaranth bol liflidir ve yüksek protein içerir. Birbirlerine ve diğer yabani ot amaranths ile hibridize olmak üzere genetik çeşitliliği ve fenotipik plastisite bu üç türün her biri içinde ve potansiyel olasılıkla adapte olur, bu yabancı otların kapasitesine katkıda sağlarken farklı ortamlarda, iklim, üretim sistemleri ve kontrol taktikleri, ayrıca özellikle nüfusun özellikleri yansıtıyor olması tohum dinlenmesi ve çimlenmesi, büyüme özellikleri, ya da fizyolojik yanıtlar üç türleri arasında belirgin farklılıklar gösteren çalışmalar daha ziyade bir bütün olarak türleridir.
Morfolojisi: Bitki tek yıllık, 20-100 cm boyunda olup, bitki sapı açık yeşil veya az kırmızımsı, bitki dik ve dallı görünümlüdür. Sap ve dallar az veya çok tüylü, Günümüzde ki gıda boyalarını araştırdığımızda yapraklar uzun damarlı, yumurta şeklinde sivri, griçok fazla zararları olduğunu gördük ve kendi gıda yeşil renkte, çiçek kümesindeki çiçekler oldukça sık, boyamızı üretmek istedik. küme şeklinde kümeler iridir. Meyve elips şeklinde, yanlardan basık, birazcık perianthdan daha kısa olup, tohum mercimek şeklinde, siyah ve parlaktır. Uygun koşullarda 1 milyondan fazla tohum oluşturabilir. Amaranthus, Amaranthaceae familyasından yaklaşık altmış türü bilinen, süs bitkisi olduğu kadar tohumları yenebilen, renkleri koyu mordan kırmızıya ve altın rengine kadar değişiklik gösteren bir bitki cinsi. Celosia (horozibiği) cinsi ile yakın akraba olan bu cins birçok ortak özelliğe sahiptir. Birçok türü ot sayılsa da dünyanın birçok yerinde yaprakları sebze kendisi süs bitkisi ve tohumları da tahıl sayılır. Rengârenk çiçeklerinden boya
31
Eksraksiyon sonuncunda kullanmış olduğumuz maddeden %20 lik bir özüt akışı sağladık.
Kaynaklar : 1)http://www.turkiyeherboloji.org.tr/upload/File/YabanciOt/4-AMARET.pdf 2)https://tr.wikipedia.org/wiki/Amaranthus 3)http://articles.extension.org/pages/68434/redroot-pigweed-amaranthus-retroflexus-smooth-pigweed-ahybridus-and-powell-amaranth-a-powellii 4) UYGUR, F.N., KOCH, W., WALTER, H., 1986. PLTS 4(1). Josef Margraf, Aichtal.
32
Haber Yabancı
İLAÇ FİRMALARI KÂR GETİRMEDİĞİ İÇİN KANSER İLACI ÜRETMİYOR
Kendisi de kanser hastası olan 62 yaşındaki Prof. Workman, bilim insanlarının kanserle ilişkili görülen 500 kadar protein keşfettiğini, ancak bunların sadece yüzde 5’yle ilgili ilaç geliştirildiğini söyledi. Londra’daki Kanser Araştırmaları Enstitüsü’nün başkanı Paul Workman, “Kanseri anlama konusunda alınan olağanüstü mesafelere rağmen, yeni ilaçların bir türlü geliştirilmemiş olmasının arkadında finansal gerekçeler bulunduğunu iddia etti. Workman, ilaç firmalarının yeterince karlı bulmadıkları ilaçlara yatırım yapmadığını söyledi."
Workman, yeni ilaçlar için gerekli klinik deneylerin çok pahalı olduğunu, firmaların bu yüzden riskli ilaçlara yatırım yapmadığını belirtti. Workman’a göre kanser tedavisinin yeniden hızlanması için özel ilaç firmaları ve akademik organizasyonlara gerçekten yeni kanser ilaçları geliştirmeleri durumunda teşvik sağlanması gerekiyor.
Daily Mail’de yer alan habere göre, Britanya’nın önde gelen akademisyenleri arasında gelen Profesör Workman’a göre “kanserle savaşın ivmesini yitirdi, yeni kanser ilaçları geliştirilmesine yönelik zincir bir noktada kırıldı.” Kanserde ‘kişiye özel’ tedaviler alanında etkileyici bir ilerleme kaydedildiğini hatırlatan Workman, “Ancak süreç, kanserin biyolojisi ve genetiğini anlama konusunda son 20 yılda yaşadığımız olağanüstü ilerlemeyle başa baş gitmiyor. Bundan çok daha iyisini yapabilirdik ve yapmalıydık” dedi. Kendisi de kanser hastası olan 62 yaşındaki Prof. Workman, bilim insanlarının kanserle ilişkili görülen 500 kadar protein keşfettiğini, ancak bunların sadece yüzde 5’yle ilgili ilaç geliştirildiğini söyledi.
33
Yerli
Haber
BİYOLOJİK TEMELLİ İLAÇ GELİŞTİRME ÇALIŞMALARINDA ÖNEMLİ İLERLEME
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’nde, biyolojik temelli ilaçlara yönelik yapılan çalışmalarda ilaç ham maddesinin üretilmesi konusunda önemli bir mesafe alındı. Konuya ilişkin yapılan yazılı açıklamaya göre, İTÜ, yüksek bütçeler gerektiren ve dünyada birçok ülkenin önemli ölçüde yol aldığı biyolojik temelli ilaç geliştirme çalışmalarına öncülük ediyor. Üniversitenin biyolojik temelli ilaçlar olarak adlandırılan biyobenzer ve biyobetter çalışmalarda bir üs haline gelmesi hedefleniyor. Kalkınma Bakanlığı ve TÜBİTAK tarafından desteklenen projenin kurumsal ortakları arasında ise Marmara Üniversitesi ve Atabay Kimya Sanayi ve Ticaret A.Ş. bulunuyor.
1,5 Yıl Sonra İlaç Ham Maddesi Üretmeyi Planlıyoruz İTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gizem Dinler Doğanay, önlerinde 4 yıllık bir proje süreci olduğunu belirterek, “1,5 yıl sonra ilaç ham maddesini üretmeyi planlıyoruz. İlaç yapımı aşaması ise 2,5 ila 3 yıl arasında bir zaman gerektiriyor. Fakat bu süreci daha kısa sürede sonuçlandırmayı hedefliyoruz” ifadelerini kullandı. Doğanay, günümüzde ilaç endüstrisine hakim durumdaki kimyasal formüllü ilaçların yerine biyolojik temelli, yani canlılardan üretilen ilaçların önemli bir alternatif oluşturacağını vurguladı. Yaptıkları laboratuvar çalışmaları kapsamında kullanılan yöntemde, biyolojik ilaç üretimi için bakteriye rekombinant teknoloji yoluyla istenen ilacı üretecek DNA aktarıldığını, ardından ilacın hücreden çekildiğini ve ilacın karakterizasyon
34
aşamasının başladığını anlatan Doğanay, bu aşamadan sonra, gerekli biyolojik testlerin yapıldığını ve ilacın bakteri üzerindeki denemeler için hazır hale getirildiğini kaydetti. “Biyolojik ilaç” tanımının özünde bir “protein çalışması” olduğunu aktaran Doğanay, laboratuvarlarında zaten protein üzerine çalışmalar yaptıklarına, biyolojik ilaç çalışmalarıyla bunun bir adım ötesine geçtiklerine dikkati çekti.
Biyoloji-Biyoteknoloji&Genetik Araştırmalar Merkezi’nde (MOBGAM) yürütülen projeyle üniversitenin biyolojik temelli ilaçlar olarak adlandırılan biyobenzer ve biyobetter çalışmalarda bir üs haline gelmesi hedefleniyor. Doğanay’ın yönetiminde ilerleyen projede, yine aynı bölümde görev yapan öğretim üyesi Prof. Dr. Eda Tahir Turanlı ve öğrencileri de yer alıyor.
Kanser Tedavisinde Biyolojik İlaç Kullanılıyor Doğanay, yüksek bütçeler gerektiren bu alanda dünyada birçok ülkenin önemli ölçüde yol aldığının altını çizerek, bu konuda başarılı ülkelerin 20-30 yıl önce çalışmalara başladıklarını ve bu nedenle daha ön planda olduklarını, bu konuda Türkiye’de yapılan çalışmaların önemli bir ilk adım sayılması gerektiğini ifade etti. Ayrıca, biyolojik ilaçların daha düşük toksik risk taşıması nedeniyle, kanser tedavilerinde ve daha özel alanlarda kullanıldığına işaret eden Doğanay, üniversitedeki öğrenci profilini ve sahip olduğu altyapıyı hedeflerine ulaşmada büyük bir avantaj olarak gördüğünü belirtti. Doğanay, beyin göçünün önlenmesi ve ilaç sektörünün de tam desteğinin alınması durumunda, üniversitenin çalışmalara verdiği destek sayesinde, iyi çalışan bir sistemle biyolojik ilaç geliştirmede önemli bir boşluğu dolduracaklarını anlattı. Günümüzde yüzde 55’i kimyasal formüllü ilaçlardan oluşan ilaç endüstrisi için yapılan gelecek tahminlerinde, 2021 yılı itibarıyla ilaç endüstrisinin yüzde 80’inin biyolojik ilaçlardan oluşacağı göz önüne alındığında, çalışmaların önemi daha açık görülebiliyor. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde süren biyolojik ilaç geliştirme çalışmalarıyla, Türkiye’deki ilaç piyasasında ciddi boyutta bir fiyat düşüşü yaşanacağı, bu düşük maliyet avantajıyla sıfırdan ilaç geliştirmeye daha çok maddi kaynak ayrılabileceği ve bu alandaki bilimsel çalışmaların ilerleyeceği öngörülüyor. İTÜ’de bulunan Dr. Orhan Öcalgiray Moleküler
35
HATİLE MOUMİNTSA KİMYA YANYA ÜNİVERSİTESİ MEZUN hatile_m@hotmail.com
SAKIZ MI YESEK?
Herkesin çantasında, cebinde yada dolabında bulundurduğu bir şey. Biriyle buluşacağım ya da bir şeyler yedim ağzım kokmasın deyip sakız çiğneriz. Çocuğuma abur cubur yerine bir sakız versem daha
iyi olur deyip çocuğumuza sakız veririz. Bir şeyler yemesemde olur bari bir sakız atayım ağzma deriz. Peki sakız o kadar güzel bir şey mi ? Hep beraber görelim.
Sakızın tarihçesi
açılmasına sebep olmuştur. İki yıl süren ladin ağacı reçinesi ile yaptığı başarılı deneylerden sonra, onun ilk büyük sakız üretim tesisi de faaliyete başlamış oldu. İlerleyen süreçte Curtis, sakıza aroma ve daha çok yumuşaklık, ekstra lastik havası vermek için parafin ekledi. Sakız üretim tesisine de “Curtis Sakız Fabrikası” ünvanı verildi.
Arkeologlar ve tarihçiler, erkekler ve kadınların ağaç reçinesini topaklar biçiminde bin yıldan fazladır sakız olarak çiğnediklerini keşfetmiştir. İnsanlar eskiden ağaç reçinesinin bazı tıbbi özellikleri olduğuna inanıyorlardı ve onu çiğneyerek, dişlerini ovarak ağız temizliği yapıyorlardı. Bu reçineyi ağız içinin ferahlaması ve tazelenmesi için kullanıyorlardı. Amerikan Kızılderilileri’de eskiden ladin ağaçlarından dışarı çıkan sıvıdan yapılan bir tür reçine çiğnerlerdi. Bu eski alışkanlıklar zaman içinde ticari olarak satılan ilk sakızın üretiminin temelini oluşturmuştur. Tarihteki ilk sakızın icadı’nın arkasındaki isim John B. Curtis’ tir. 1848 yılında, ladin ağacı reçinesi üzerinde denemeler yaparak yapışkan, lastik gibi bir malzeme elde etmiştir. Bu çiğnenebilir bir malzemeydi ve sakızın önündeki ticari yolun
Günümüzde Sakız Günümüzde sıradan sakızlardan, bin bir çeşit aromalı çikletlere ve tıbbi amaçla kullanılan sakızlara kadar değişen pek çok sakız türü bulunmaktadır. Tıbbi sakızlarda kullanılan malzemeler aynı zamanda ağız hijyeni için de iyidir. Bazı üreticiler ise hazımsızlık ve mide ekşimesi için rahatlama vaat eden pepsin maddesini sakızlara eklemeye başladı.
36
Sakızın Bulunan Bazı Katkı Maddeler
etkiler o yüzdende ucuzdur zaten. Bazı katkı maddeleri zararlı değilken bazıları o küçücük şeyin zararlı olduğunu göstermektedir. Bunlardan bazıları aşağıdadır.
Aslıda sakızın ucuz olması en çok küçük çocukları
1.)Riboflavin (E-101) :'B2 vitamini' ve renklendirici; doğal olarak sebzelerde bulunur; yumurta, süt, karaciğer ve böbrekten de elde edilir; margarin ve peynirde kullanılır. Hayvani veya bitkisel kökeni belirtilmemişse en azından şüpheli olur. Margarin, soslar, meyve suları, bebek mamaları ve işlenmiş peynirde kullanılır. Işıkla teması halinde bozulur. 2.)Sakız mayası: Sakızın ana maddesidir. Ambalajda belirtilmeyen, sakız mayasının içindekiler şunlardır: Kauçuk, vaks, antioksidan, elastomer, reçine, venil polimer, parafin ve katkı maddeleri (katkı maddelerinin sayısı ve türü belirtilmemiştir.) 3.)Tatlandırıcılar (7 tane): Doğal olmadığı için bunların tamamı sindirimi bozar, alerjilere yol açar, diyabete zemin hazırlar. Ayrıca her birinin özel zararları da vardır. 4.)Sorbitol (E-420) : Kıvam artırıcı,suni tatlandırıcı ve nem tutucu, etli ve zarlı kabuksuz meyvelerden veya sentetik olarak glukozdan elde edilir. Gıda,ilaç ve kozmetiklerde kullanılır.Bebek ve küçük çocuk gıdalarında kullanmak yasaktır. 5.)Aspartam (E-951) : Diyet şekeri olarak bilinen yapay tatlandırıcıdır. Hassas kişilerde anjioödeme veya göz kapaklarında, dudaklarda, ellerde, ayaklarda şişmeye neden olur. Bir gıda değil kimyasaldır, ilk üretildiğinde böcek öldürücü olarak kullanılmıştır. Tüm diğer gıda katkı maddelerinin toplamından daha fazla yan etkisi vardır. Baş ağrısı, baş dönmesi, unutkanlık, eklem ağrısı, bulantı, uyuşukluk, kas spazmları, şişmanlık, depresyon, korku atakları,
huzursuzluk, uykusuzluk, görme kaybı, işitme kaybı, kulak çınlaması, yorgunluk, tat kaybı, parkinson, nefes darlığı, cilt döküntüleri, beyin işleyiş sürecinde yavaşlama, kanseri tetikleme gibi yan etkilerinin yanında zayıflamak için kullanıldığı taktirde aksine metabolizmayı yavaşlatarak daha fazla yağ birikimine sebep olur. 10.000’den fazla gıda maddesinde kullanılır. Fareler de tümör oluşturduğu tespit edilmiştir. 6.)E320 BHA ve E321 BHT : Butillenmiş hidroksianisol(BHA) ve Butillenmiş hidroksitoluen(BHT) katı ve sıvı yağların bozulmasını, küflenmesini önlemek için kullanılmaktadır. Tahıl ve ürünlerinde, sakızlarda, bitkisel yağlarda, patates cipslerinde, tazeliğini muhafaza etmek için bazı paketlenmiş gıda maddelerinde kullanılmaktadır. Bebe mamalarında izin verilmemiştir, Yapılan bazı çalışmalarda bu katkı maddesinin farelerde kansere sebep olduğu bildirilmiştir. Alerjik reaksiyon yapabilir, hiperaktiviteye, kanserojen, estrojen etkilere ve diğer olumsuzluklara sebep olabilir. 7.)E210-E219 Benzoatlar :Benzoatlar, muz, kek, hububat, çikolata, soslar, katı ve sıvı yağlar, meyankökü, margarin, mayonez, süt tozu, patates tozu ve kuru maya gibi bazı gıdaların işlenmesi sırasında gıda koruyucusu olarak kullanılır. Fırın mamulleri, peynir, sakız, çeşni, dondurulmuş mandıra ürünleri, yumuşak şeker gibi gıda ürünlerinde, kozmetik ürünlerde, diş macunlarında eczacılıkta ağız yoluyla alınan bir çok ilaçta, öksürüğe karşı antiseptik ve mantara karşı merhem yapımında kullanılır. Astıma , sinirsel bozukluğa, ve çocuklarda
37
hiperaktiviteye, kurdeşene neden olabilir ve astımı ağırlaştırabilir.
renklendirici olarak bulunabilir.
8.) E310 Propyl Gallate : Bu koruyucu, katı ve sıvı yağların bozulmasını önlemek için kullanılmaktadır. Bitkisel yağlarda, et ürünlerinde, dilimlenmiş patateslerde, hazır çorbalarda ve sakızlarda koruyucu katkı maddesi olarak kullanılmaktadır. Çoğunlukla BHA ve BHT katkı maddeleri ile birlikte kullanılır. Kansere sebep olabilir. Gastrit ve cilt tahrişine neden olabilir, kandaki hemoglobine zarar verdiği için bebek ve küçük çocuk gıdalarında izin verilmemiştir.
10.) Renklendirici; Kekler, şekerlemeler, konserve sebzeler, peynirler, sakızlar, sosis, dondurma, portakallı içecekler, salata sosları, mevsim salataları, tatlı, reçel, unlu gıdalar, çerez, konserve balık, hazır çorbalar, alkolsüz meşrubatlar ve ketçap gibi bazı gıdalar tartrazin içerirler. Tartrazin duyarlı insanlarda kurdeşen veya astım ataklarına neden olabilir. tiroid tümörü, kromozom hasarı, hiperaktivite ve aspirin duyarlılığı gibi rahatsızlıklara sebep olabilir;Norveç ve Avusturya'da yasaklandı.
9.) Carminic asit (E-120) : Başta cola olmak üzere , et ürünleri ve hazır çorbalara renk vermesi için katılan bu madde bir tür böcek larvasından yapılıyor. Carmin, sosisler ve işlenmiş kümes hayvanı gibi et ürünlerinde, meyve preperatlarında, reçel ve marmelatlarda, koruyucularda, jelatinli tatlılarda, pasta ve fırın ürünlerinde, dondurmalarda, şekerlemelerde ve süt ürünlerinde de doğal
11.) Lesitinler (E-322) : Antioksidan. Emilgatör. Soya fasulyesi, yumurta sarısı, yerfıstığı, mısır veya hayvani yağlardan elde edilir. margarin, çikolata, mayonez ve süt tozunda kullanılır; bitkisel tipi tercih edilmelidir.
O küçücük şeyde bu kadar çok şey sığarmı? Demekki sığıyormuş.Her şey o kadar tehlikeli olmuş ki artık ne
yiyeceğimizi ve ne seçeceğimizi bilmiyoruz. Dikkatli olun doğalını almaya çalışın.
Kaynaklar : https://tr.wikipedia.org/wiki/Sak%C4%B1z http://www.history.com/news/hungry-history/chew-on-this-the-history-of-gum
38
Haber Yabancı
NÜKLEER ATIKLAR ELMAS PİLLERE DÖNÜŞECEK
Nükleer atıklarla ilgili en büyük problem neyin değerli , neyin atık olduğunu bilememektir. İşte bu soruna Bristol Üniversitesi’nden kimyager ve fizikçilerden yeni bir çözüm geldi. Bilim insanları değersiz gibi görünen tonlarca atığı yapay elmaslara çevirerek, binlerce yıl bitmeyen pillere dönüştürebilen bir yöntem buldular.
kaldığında oluşuyor ve düşük miktarda elektrik üretiyor. Araştırmacılara göre bu elmaslarda tek parça , emisyonsuz ve bakım gerektirmeyen piller üretmek mümkün. Bristol Üniversitesi’nden araştırmacılar karbon -14’ün Magnox bloklara eşit olarak dağılmadığını ve uranyum yakıt çubuklarının yakınında yoğunlaştığını keşfetti. Pil üretmek için , bloklar ısıtılarak radyoaktif çıkıştan gelen C-14 çıkarılıyor. Sonra C-14 gazı toplanıyor düşük basınç ve yüksek sıcaklıkta yapay elmasa dönüştürülüyor.
21.yüzyılın en büyük problemlerden biri de gün geçtikçe artan nükleer atıkların bertaraf edilmesinde yaşanan zorluktur. Bu atıklar nükleer yakıt ve bazı değerli izotoplarında endüstri ve ilaca dönüştürülmesi olarak değerlendirebilse de , bu atıkları uzun süre saklamak oldukça maliyetli ve tehlikeli bir işlem. Bristol Üniversitesi’nden araştırmacılar İngiltere’de en büyük nükleer atık kaynağı olan Magnox reaktörlerini hedef aldı. Nerdeyse 50 yıldır çalışan bu tesiste, grafit bloklar kullanılarak nükleer fizyonda ortaya çıkan nötronlar yavaşlatılarak proses devam etmektedir. Fakat bugün İngiltere’de 104,720 ton grafit blok var ve bunlar radyasyondan dolayı radyoaktif karbon-14’e dönüştü. Karbon-14 (C-14) ise çok zayıf bir beta ışıması yapıyor, havada ancak birkaç cm ilerleyebiliyor. İşte ekip , bu C-14’leri gömmek, üzerlerindeki c-14’ün büyük kısmını kaldırarak elektrik üreten elmaslara dönüştürmenin yolunu buldular. Normalde bu karbon çubuklar toprağa gömülüyor.
Elektrik Üreten Elmaslar Nükleer elmas ise, yapay elmas radyasyona maruz
Elmaslar kristal kafes yapıları , bir kez C-14 ‘den gelen beta parçacıklarıyla etkileştiğinde yavaşça elektron saçmaya ve elektrik üretmeye başlıyor. Bu elmaslar radyoaktif oluyorlar ve ikinci bir radyoaktif olmayan elmasla kaplanarak bir radyasyon kalkanı oluşturuluyor. Yani bu elmaslar işlendikten sonra ancak bir muzun yaydığına denk radyasyon yayarlar. Aynı zamanda elmas sert olduğundan materyal güvenli kılınıyor. Ekip şimdiden nikel -63’den prototip elmas batarya üretti ve sonraki denemede karbon-14 kullanacak bu daha yüksek verim demek Çünkü karbon 14 çok uzun bir yarılanma süresine sahip. 5730 yıl sonra bile bu bataryalar halen % 50 verimle çalışabilir. Böylece elektrik sistemlerinden bataryaları değiştirmek için binlerce yıl beklemek zorundasınız. Özellikle uydular,kalp pili veya yüksek irtifalı dronlar (İHA) veya uzay araçları için çok uzun süreli batarya ihtiyacı karşılanabilir. Ekibin sonuçları Cabot Enstitüsü’nün “Ideas to change the world” dersinde verildi.
39
Yerli
Haber
TÜRKİYE KOZMETİK SEKTÖRÜNDE BÜYÜYOR
Dünyanın ilk ve en büyük kozmetik fuarı olan Cosmoprof Worldwide Bologna’nın 50. yılı vesilesiyle İstanbul’da tanıtımı yapıldı. Toplantıda, son iki yılda Türkiye’de kozmetik sektörüne olan talebin yüzde 6 artmasıyla sektörün büyüme potansiyeli olduğunun altı çizildi. Dünyada şirketler, profesyoneller ve distribütörler için kozmetik sanayinin en son trendlerinin ve ilklerinin paylaşıldığı Cosmoprof Worldwide Bologna’nın 50. yılına özel, Türkiye’de ilk kez tanıtım toplantısı yapıldı. Toplantı İtalyan Dış Ticaret ve Tanıtım Ajansı (ITA) İstanbul Ofisi ev sahipliğinde, İtalya Başkonsolosu Federica Ferrari Bravo katılımıyla gerçekleşti. Toplantıya sektörün Aksu Vital, Bebak, Clarins, Cyrene, Esteworld, Gülşah Kozmetik, Hunce, Rossman gibi önemli firmalarının temsilcileri de katıldı.
Her Irka Özel Ürünler Sunulacak
İlk üreticiden son tüketiciye, saçtan tırnağa, cilt bakımından estetiğe kadar her alanda hizmet veren Cosmoprof Worldwide Bologna Fuarı’nda bu yıl ilk kez her ırkın özelliklerine uygun ürünler sunulacak.
Erkekler de Kozmetikten Faydalanıyor Son yıllarda kadınlardan ziyade erkeklerin de kozmetik sektörünü hareketlendirdiğini ifade eden İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamülleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Akyüz, “Kozmetik endüstrisi son 10 yılda Türkiye’de çok farklı boyutlara evrildi. Eskiden erkekler sadece televizyon programlarına katıldıkları zamanlar yüzlerine fondöten sürülürdü. Şimdilerde erkekler kozmetiğin her türlü ürün gamından faydalanıyor. Erkekler için yeni çıkan ürünler bana gönderildikçe eşimden daha fazla kozmetik bakım ürünüm oldu.” dedi.
Kozmetikte en yeni trendlerin takip edilmesinin önemine vurgu yapan Cosmoprof Fuarı Uluslararası İlişkiler Sorumlusu Mattia Miglio “Kozmetik artık yalnızca küresel tüketiciye ya da cilt bakımına hitap etmiyor. Günümüzde kozmetik denildiğinde akla her ırktan, farklı cilt tipine ve rengine, ayrı ayrı hizmet eden ürünler geliyor.” dedi.
40
ÇİNKO
Simgesi: Grubu: Atom numarası: Bağıl atom kütlesi: Oda sıcaklığında: Erime noktası: Kaynama noktası: Yoğunluğu: Keşfi: Atom çapı: Elektronegatifliği: Elektron dizilimi: Yükseltgenme basamağı (sayısı): Radyoizotopları:
Zn 2B (Geçiş elementi) 30 65,39 Katı 419,73°C 907°C 7,13 g/cc 1746 - Andreas Marggraf 1,53 Å 1,65 2 1s 2s2p63s2p6d104s2 2 Yok
Çinko, mavimsi açık gri renkte, kırılgan bir metal. Elementlerin periyodik tablosunda geçiş elementleri grubunda yer alır. Çinko, yerkabuğunda en çok bulunan elementler arasında 23. sıradadır. Çinko’nun Elde Edilmesi İki tür cevher işletilir: bunlardan biri kalamin türü oksitli cevherler (çinko karbonat ve silikat), diğeri de blend türü sülfürlü cevherlerdir (kurşun sülfürle karışık çinko sülfür). Cevher genellikle yüzdürülerek zenginleştirilir. Metalürji işleminden önce, sülfürlü derişkiyi oksite dönüştürmek için kavurma işlemine başvurulur. İki üretim yöntemi vardır: kuru yöntem (ısıl yöntem ya da pirometalürji) ilk kullanılan yoldur ve çinko üretiminde yüz yılı aşkın bir süredir uygulanmaktadır; yaş yöntem elektrolize başvurur (hidrometalürji) ve günümüzde kuru yöntemin yerini almaya başlamıştır. Kullanım Alanları Diğer metallerle çok sayıda alaşımın yapısına katılır. Otomotiv, elektrik ve donanım endüstrilerinde kullanılan döküm kalıplarının yapımında da çinko yer alır. Demir ve benzeri metallerin, korozyona karşı önlem amacıyla galvanizlenmesinde de kullanılır. Çinko oksit; boya, yazıcı mürekkepleri, sabun, tekstil ürünleri, elektronik aletler, kauçuk yan ürünleri, yer kaplamaları, plastik ve kozmetik ürünler gibi günlük yaşamımızın çeşitli tamamlayıcılarında karşımıza çıkmaktadır. Çinko sülfit floresan özelliğe sahiptir ve parlak kadranların, floresan lambaların, X-ışını ve televizyon ekranlarının yapımında kullanılır. Hayvanların beslenmesinde de önemli bir yer tutmaktadır.
41
Ayın Web Sitesi
Kimya mühendisliği ile ilgili temel hesaplamaları yapabilmeniz için hazırlanmış bir site. Sitede ısı transferi, termodinamik gibi konular hakkında hesaplama yapabilme imkanı var. Birçok farklı hesaplamanın olduğu siteyi incelemenizi öneriyoruz.
http://checalc.com/
42
KİMYA BULMACA
1
2 3
4
5 6 7
Soldan Saga
Yukaridan Asagiya
3. Metal, porselen, plastik ya da agaçtan yapilmis, kati özdekleri ezerek ögütmek için kullanilan sapli çukur kap. 4. Elektrik akimi etkisiyle yürüyen kimyasal degismeleri ve kimyasal tepkimelerde olusan enerjiyi elektrik üretiminde kullanma konularini inceleyen bilim dali. 5. Atom numarasi 57, atom agirligi 138,9, yogunlugu 6,1 g/cm3 olan, beyaz, havada çabuk oksitlenen, parlak bir alevle yanan, seyrek bulunur bir element. Simgesi La. 7. Sivilarin özgül agirliklarinin ölçümünde kullanilan camdan yapilmis, içinde küçük metal bilyaciklar olan aygit.
1. Dogal ya da yapay kauçuklarin ve reçinelerin suda asilti halindeki süt görünümlü karisim. 2. Formülünde glikoz monomerlerinden olusan, gerektiginde yeniden glikoza dönüstürülen, omurgalilarda kasta ve karacigerde bulunan dalli polisakkarit zinciri. 3. Eksi yüklü halojen atomu ya da bunu içeren bilesik. 6. Iki ya da daha fazla amino asidin amino ve karboksil gruplarinin moleküllerarasi yogusmasi ile olusan oligomer organik bilesik.
43
KİMYA BULMACA (GEÇEN AYIN ÇÖZÜMÜ)
1
A K i S K A
2
H
N 3
I D 5
6
E
H
L
I
E
D R
Ü
R
A
Ç
I
L
L
E
4
M E
D
i
O
S
K
L
O
O
A
M
R
R
E
B
L
A
i
N
K
K
T
R O
K
I
M Y
R 7
E
F
Ü
Z
Y
O
Soldan Saga
N Yukaridan Asagiya
3. Bir kimyasal bilesige açil grubu katma islemi. [AÇILLEME] 5. Formülünde -1 yüklü hidrojen anyonu ve bunu içeren bilesiklerin genel adi. [HIDRÜR] 6. Elektrik akimi etkisiyle yürüyen kimyasal degismeleri ve kimyasal tepkimelerde olusan enerjiyi elektrik üretiminde kullanma konularini inceleyen bilim dali. [ELEKTROKIMYA] 7. Kapali bir kap içindeki gaz moleküllerinin genisligi, moleküllerin ortalama serbest yolundan daha küçük olan ve dolayisiyla moleküllerin birbirleriyle çarpismadan geçebildikleri bir delikten disari kaçmasi; esanlam: delikten yayilma. [EFÜZYON]
44
1. Akiskan olma durumu. [AKiSKANLiK] 2. Sivilarin özgül agirliklarinin ölçümünde kullanilan camdan yapilmis, içinde küçük metal bilyaciklar olan aygit. [HIDROMETRE] 3. Yüzeyindeki denklesmemis kuvvetlerin çekimiyle, baska bir maddenin atom, iyon ya da moleküllerinin bu yüzey üzerinde derismesine yolaçan kati ya da sivi madde; esanlam: yüzeyde tutan [ADSORBAN] 4. Bir litre çözeltide çözünen maddenin mol sayisi. [MOLARLiK]
İNGİLİZCE-TÜRÇE KİMYA SÖZLÜĞÜ Container
Kap
Decay
Bozunma
Detergent
Deterjan
Diluent
Seyreltici
Electrodynamics
Elektrodinamik
Excite
Uyarma
Fibres
Elyaf
Fog Glass
Sis Cam
Ground State
Temel Hal
Hard Acid
Sert Asit
Hood
Çekerocak
Hydration
Hidrasyon
Inactive
Etkisiz
Indicator
Belirteç
Isotropic
Eş Yönlü
Leaching
Yıkayarak Uzaklaştırma
Liquid Crystal Magnetochemistry Mass Percent
Sıvı Kristal Mıknatıs Kimyası Kütle Yüzdesi
Measure
Ölçme, Ölçü
Metastable
Yarı Kararlı
Nitration
Nitrolama
45
YAZARIMIZ OLUN
KOŞULLAR 1-) KİMYA VEYA KİMYA SEKTÖRÜ İLE İLGİLİ BİR KONUDA KAYNAKLARINIZI BELİRTEREK YAZIN 2-) HER AYIN 20. GÜNÜNE KADAR info@inovatifkimyadergisi.com adresine AD-SOYAD SIK KULLANDIĞINIZ MAİL ADRESİ BİTİRDİĞİNİZ/OKUDUĞUNUZ OKUL İSMİ PROFİL FOTOĞRAFI YAZINIZIN WORD FORMATI İLE GÖNDERİN. BİR SONRAKİ AY BİLGİLERİNİZ İLE YAZINIZI YAYIMLAYALIM