neva 7. sayi

Page 1

AÐUSTOS 2009

SAYI 7

ORHAN KEMAL «gerçekçi sanat anlayýþýnda bir öykücü ve romancý»

INGMAR BERGMAN «yaþlýlýða ve ölüme dair: Yaban Çilekleri»

BAHMAN GHOBADI «arda kalan karanlýða karýþýr» «karikatürün seyri ve rasathane malülleri» «hereke fabrika-i hümayun ve kaiser köþkü» «porno özgürlük mü?» > deneme, öykü, þiir

CHARLES BUKOWSKI:

“KASABANIN EN ÞAHANE MORUÐU”

< |deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|nevadergi.com|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|deneme|öykü|gezi|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|nevadergi.com|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|>

NEVA www.nevadergi.com


NEY NEVA EYLEDÝ... Edebiyat bir sanat mýdýr yoksa ders mi?

K

AÐUSTOS 2009 Sayý: 7 www.nevadergi.com bilgi@nevadergi.com Yönetim: ‘Neva Dergi’ adýna Ýmtiyaz Sahibi : Genel Koordinatör: NEVA Dergi: Yayýn Yönetmeni : Redaksiyon : Yazarlar: bilal arkan bilsen gürer cumhur yoruk deniz kocaer enes hancýoðlu erdem doðan hasan semrez holden vs tyler hüseyin çýrpan

ilker salman nazlý karabýyýkoðlu nusret yaðmur orhan okur ömer kurtuluþ özer öztürk

özgür özlem pýnar salih türev yakup yavuz

akkaya atay cingöz yarar sarýkurt aydýn yavuzer

yýlmaz gözcü

zihni toprak

Fatma Aydýn Yakup Aydýn Yakup Aydýn Özlem Atay

simbolmina@yahoo.com bgurer@isiltur.com.tr cyoruk@gmail.com dkocaer@yenibiris.com eneshancioglu@hotmail.com erdem.dogan@ymail.com hasansemrez@nevadergi.com holden_vs_tyler@nevadergi.com hsyncrpn@hotmail.com ilkersalm@hotmail.com nazlikarabiyikoglu@gmail.com nusrety@gmail.com orhan_okr@hotmail.com redengede@yahoo.com.tr ozturkozer@yahoo.com akkaya811@hotmail.com teferruat@gmail.com pinarcingoz@gmail.com msalihyarar@hotmail.com turevv@hotmail.com jakopaydin@yahoo.com yavuzyavuzer@yavuzyavuzer.com yilmaz_gozcu@hotmail.com toprakzihin@gmail.com

Adres : Akatlar Zeytinoðlu Cad. Güven Sok. No:48 Beþiktaþ / ÝSTANBUL Tel : 05054890304

Neva dergisinde yayýnlanan yazýlarýn hiçbir hakký saklý deðildir. Yazý sahibinden izin alýndýðý sürece hiçbir sorun teþkil etmez. Neva Dergisi hiçbir ticari amaç gütmemektedir. Bu dergi basýn meslek ilkelerine uymaya çalýþýyor... Neva dergisinde yayýnlanan yazý ve fotoðraflar yazarýn kendi fikir ve görüþlerini belirtmektedir.

BASKI: BRC MATBAACILIK, ULUS/ANKARA OSMAN BOLAT'A KATKILARINDAN DOLAYI TEÞEKKÜR EDERÝZ

imisi için bir terapidir edebiyat. Kimisi içinse sadece eðitim kurumlarýnda okutulan bir ders. Oysa yýllarca duymuþuzdur bu tartýþmayý. Sanat ya da ders; hangi amaca hizmet ettiðine bakmak lazým aslýnda. Ne kadar tat alabiliyoruz edebiyattan? Edebiyatýn hangi dalýndan zevk alabiliyoruz? Biz ne kadar içindeyiz edebiyatýn? “Düz yazýya bayýlýrým ama þiirle pek aram yoktur” demek bir edebiyatseverin gafý olabilir mi? Haklýlýk payý var mýdýr? Þiir okurken huzur bulan bir insan, yüzlerce sayfadan oluþan bir roman arasýnda bunalabiliyor kimi zaman. Düz yazý hayranlýðý þiirden uzaklaþtýrýyor bazýlarýný. Oysa hepsi ayný mesafede deðil mi birbirine? Hepsi içinde bir estetik duygusu barýndýrmýyor mu? Sanat, içinde estetik duygu barýndýran bir kavram deðil mi? Ders yönüyle karþýmýza çýktýðý zaman edebiyattan kaçmak istiyoruz aslýnda. Zor geliyor o zaman okumak, yazmak, dinlemek… Ancak amaç ruhumuzu dinlendirmekse, aksine sarýlýrýz ona. En yalnýz anlarýmýzda dahi kurtarýcýmýz olur ruhumuzun. En iyi dostumuz olur edebiyat. Yaz geldiði zaman okunmasý gerekilen romanlar listesi yaparýz kendimize. Biyografiler okuruz, þiirler yazarýz. Sonunda bizi bekleyen bir sýnav yoktur çünkü. Edebiyat kocaman bir çemberdir. Tam merkezinde olamasak da içindeyizdir. Bunun için b i ra z h aya t ý n i ç i n d e o l m a k ve b o l c a , durmamacasýna okumak yeterlidir. Belki de bu yüzden sevildi Charles Bukowski okurlarý tarafýndan; yaþadýklarýný þeffaf bir þekilde kaleme aldýðý için. Hayatý olduðu gibi aktardýðý için. Edebiyat, var olandýr. Yazýya verilen bir þanstýr. Hayatýn içinden gelenleri sýnýf ayrýmý gözetmeksizin kaleme almaktýr. Orhan Kemal gibi hayatýn içinden yazmaktýr edebiyat. Ortaokulu yarýda býrakýp tam ortasýna atýlmýþtýr hayatýn. Ýþçilik, dokumacýlýk, memurluk, kâtiplik yapmýþ ve yaþadýklarýný en yalýn haliyle yazýya aktarmýþtýr. Var olaný kaleme almýþtýr. Edebiyat, sanatýn yazýya dökülmüþ halidir. Üç aylýk bir sürenin ardýndan Neva Dergi, deneme, öykü ve þiirlerden oluþan yedinci sayýsý ile okurlarýna emanet ediyor kendisini. Yeni sayýda görüþmek dileðiyle…

Yakup AYDIN


sayý

07

[bu sayýda]

4

6

HASAN SEMREZ haydi chinaski, yapabilirsin! YAKUP AYDIN önce yað

NUSRET YAÐMUR

9 14

BÝLSEN GÜRER hereke fabrika-i hümayun ve

«Kasabanýn en þahane moruðu»

kaiser köþkü

charles bukowský

7 cumhur yoruk «Orhan Kemal olmak»

orhan kemal

16

ORHAN OKUR karikatürün seyri ve

17

rasathane malülleri ERDEM DOÐAN yaþadým diyebilmek için

20

PINAR CÝNGÖZ porno özgürlük mü?

24

NAZLI KARABIYIKLOÐLU minder

26

NUSRET YAÐMUR fesleðen kokusu

29 32

ÖZGÜR AKKAYA hoþ geldin kýzým ben baban

11

YAVUZ YAVUZER þiir/sanat

35 36

HOLDEN vs TYLER madam bovary ve namýk efendi

ilker salman

«Yaþlýlýða ve ölüme dair; Yaban Çilekleri»

ýngmar bergman

22 ZÝHNÝ TOPRAK

«Arda kalan karanlýða karýþýr»

bahman ghobadý

M.SALÝH YARAR kökler ve kangurular

NEVA

BÝLAL ARKAN potkal

38

TÜREV SARIKURT unutmaya övgü!

40

ÖZLEM ATAY yol

42

ÖZGÜR AKKAYA mektup

45

DENÝZ KOCAER bu nasýl bir dünya

46

ENES HANCIOÐLU yazýlýrken

47

3


CHARLES BUKOWSKI KASABANIN EN ÞAHANE MORUÐU önemsizdi. Kendi bu durumu; ''Kelebekleri ve arýlarýn arzuladýðý bir çiçek olmak varken, sinekleri cezbeden bir bok parçasýyým.'' diye anlatýyordu.

E

|yoðurt-kaþar|çita|elalem|allasen|eskiz|abraþ|karabaþ|çomar|arap|geh geh|kýþ kýþ|billi bili|seküler|manik|valla de|prospektüs|jakoben|taamüden|transatlantik|kaynak|portakallý pekin ördeði|seküler|

n alttakilerin, en ayyaþ ve en sýký sesiydi Bukowski (namý diðer Henry Chinaski). Standartlarýn dýþýnda bir insan olduðu gibi, edebiyat dünyasýnda hiçbir dönem kabul edilen bir yazar olmadý ve bunu ömrünün hiçbir döneminde dert etmedi. Sokaðýn mazgalýndan tüten duman gibi, hiç durmadan, en dipten, en olaðan, en doðal kelimelerini yolladý dünyaya.

Sýkýcý ve tekdüze hayatýný çekilir kýlan üç þey vardý; Alkol, at yarýþlarý ve bir þeyler yazabildiði daktilosu. Sýradanlýðýn delirten temposundan, günlük kaygýlarýn çýldýrtan tekrarýndan ancak bunlar sayesinde kurtulabiliyordu. Çok fazla okuduðu ve

''Sýradan insanýn gündelik gerçekliði.'' olarak düþünürdü kendi yazýlarýný ve þiirlerini. Edebiyat dünyasýnýn hiç rastlamadýðý bir içtenlik, samimiyet, biyografi sayýlacak birçok romanýnýn, en güçlü yönü oldu çoðu zaman. Alkolikleri, evsizleri, fahiþeleri ve kaybedenleri tüm kahramanlarýný anlattýðý gibi yalýn ama gerçekten sokaktaki gibi sert ve acýmasýz bir dille anlattý. Sýkýcý tasvirlerden, büyük hikaye kahramanlarýndan, derin çözümlemelerden hep uzak durdu. Onun yazmak istediði, pis bir barýn ya da tek odalý ve yerleri içki þiþeleri ile dolmuþ bir evin kirli aynasýndan, çok az bir ýþýk sayesinde görülebilen insanlarýný yazmaktý. Ýçinde hiç saklamadýðý derin bir nefret besledi insanlara karþý. Lisenin ilk yýllarýnda geçirdiði çok aðýr akne vulgaris, yüzünde, vücudunda ve ruhunda çok derin izler býraktý. Yatakta tavana bakarak zaman geçirmeyi, insanlarýn yanýnda olmaktan daha çok sevmeyi o zamanlar öðrenmiþti. Ýlk yazý denemelerinin de o döneme denk gelmesi, bu hastalýðýn Bukowski'nin hayatýnda ne kadar büyük bir belirleyici olduðunu anlamamýza yardýmcý olacaktýr. Yine o dönemde hayatýna kitaplar ve kütüphane girmiþ, ilk defa tanýþtýðý yazarlar, Hemingway, D.H. Lawrens, Turgenyev, Gorki vs. kitaplarýný, kütüphaneye sabah girip kapanýþ saatine kadar yutarcasýna okumuþtu. Yataða yatýp babasýndan gördüðü þiddeti iade edeceði günlerin hesaplarýný yapan, yüzü ve sýrtý çýbanlar kaplý çocuk, o zamanlar bile ilk yazýlarýnda, yara izli ve çirkin kahramanýna, tamamý beyaz, temiz yüzlü adamlara sýký bir sopa attýrýyor, daha sonra hikayelerinde sýkça okuyacaðýmýz gibi, solunu çenelerine gömüyordu. Etrafýnda tüm hayatýnda olacaðý gibi, güçlüler deðil, zayýflar vardý. Kýzlar onun için önemli ama o kýzlar için

çoðunu gerçekçi ve edebi bulmadýðý kitaplarýn aksine, camýnýn hemen önünde akýp giden hayatý tüm gerçekliði, kokuþmuþluðu ve pisliði ile yazmayý seviyordu. Yazýlarýnýn arasýnda, akne vulgaris'in yol açtýðý büyük, iðrenç ve patlamaya hazýr çýban görüntüsü rahatlýkla seçiliyordu. Uzun zaman yazdýklarýný kimse yayýmlamadý. Defalarca red edildi. Hatta bir ara uzunca bir zaman yazmayý bile býraktý ve Amerika'yý ufak tefek iþler yaparak gezdi. O dönemleri Factotum adlý kitabýnda anlattý. Sonrasýnda ufak bir yeraltý gazetesinde yazýlarý yayýmlanmaya baþladý. Bir iki kez ayrýlýp geri

|Etik|epik|lirik|tepik|kepek|razmal|küspe|arpa|çorba|saman sarýsý|özlem kýrmýzýsý|seri tatil|þekil|bebiþ|enstantane|perspektif|geri bildirim| çorba|

4

NEVA

|yoðurt-kaþar|çita|elalem|allasen|eskiz|abraþ|karabaþ|çomar|arap|geh geh|kýþ kýþ|billi bili|seküler|manik|valla de|prospektüs|jakoben|taamüden|transatlantik|kaynak|portakallý pekin ördeði|seküler|manik|valla de|prospektüs|jakoben

nusret yaðmur

|Etik|epik|lirik|tepik|kepek|razmal|küspe|arpa|çorba|saman sarýsý|özlem kýrmýzýsý|seri tatil|þekil|bebiþ|enstantane|perspektif|geri bildirim| çorba|


döndüðü, epey uzun zamanlar çalýþtýðý Postanenin öyküsünü yazdýðý, Post office romaný ile þöhreti arttý. Kasabanýn en güzel kýzý gibi muhteþem öykülere ve öykü kitaplarýna imza attý. ''Çocuklarýn niye þiir sevmediðini anlýyorum. Þairler ve yazdýklarý þiirler büyük bir kandýrmacadýr.'' dediði, þiir dünyasýna da çok sevilen ve beðenilen þiirlerle ekol yarattý. Þiirlerini kendi sesinden dinlemek için talepler artýnca, ülkenin bir çok yerini dolaþýp, þiir dinletilerine katýldý. Düz yazý formunda yazdýðý þiirler birçoklarý tarafýndan küçümsense de, Time onun için ; ''ayak takýmýnýn en seçkin þairi'' ifadesini kullandý. Ve tabii Kadýnlar.. Bukowski için ayýn karanlýk yüzü gibiydiler. Haklarýnda bir roman yazmasýna raðmen, bildiði ve yazabileceði çok fazla þeyi olmadýðýný söylerdi. Kadýnlar romanýn en unutulmaz paragraflarýndan biri, kadýnlara yaklaþýmýndaki bu çaresizlik hakkýnda bilgi verir; ''Seks düþüncesi yasaklanmýþ bir þey gibi, her þeyin ötesinde ilgimi çekerdi. Bir baþka hayvaný býçakla boyun eðmeye zorlayan bir hayvan gibi. Boþaldýðýmda iyi olan her þeyin karþýsýnda durduðumu hissediyordum. Ölmüþ atalarýmýzýn kafalarýndan ve ruhlarýndan beyaz spermler aþaðý damlýyordu. Bir kadýn olarak doðmuþ olsaydým, kesinlikle orospu olurdum. Erkek olarak doðduðum için, sürekli kadýnlarý arzuladým. Ne kadar aþaðýlardaysan o kadar iyidir. Buna raðmen kadýnlar -iyi kadýnlar- beni hep korkuttu. Çünkü onlar ruhunuzu ele geçirmek ister. Öyle olsa, peki o zaman, benden ne kalýrdý geriye korumak isteyeceðim? Açýkçasý fahiþeleri düþmüþ kadýnlarý arzu ettim. Çünkü ölüdürler onlar ve serttirler. Sizden hiçbir þey beklemezler. Çekip gittikleri zaman hiçbir þey kaybetmezsiniz. Öte yandan bütün bunaltýcý bedellerine raðmen, yumuþak, iyi kadýnlara da hasret çektim. Ýki türlü de kaybettim. Güçlü bir adam her ikisinden de vazgeçerdi. Ben güçlü deðildim. Böylece tüm ömrümce, kadýnlarla ve kadýn düþüncesi ile uðraþtým durdum...''

74 yýllýk ömrünün nerdeyse tamamýný hayata küfür ederek geçirdi Bukowski. Dinmeyen bir rüzgar gibi, her çað her dönem tekrar tekrar küfürleri duyulacak ve her çað tekrar tekrar keþfedilecek. En altakilerin bu güçlü edebiyatçýsýnýn kendi için söylediði sözlere kulak vererek bitirelim yazýyý; ''Beni tanýyan herkesin size söyleyeceði gibi, makbul biri deðilim. Kötü adam sevdim hep. Kanunsuzu, hergeleyi. Ýyi iþleri olan sinek kaydý týraþlý, kravatlý tiplerden hoþlanmam. Ümitsiz adamlarý severim. Diþleri kýrýk, yollarý kýrýk adamlar ilgimi çekerler. Küçük sürpriz ve patlamalarla doludurlar. Adi kadýnlardan da hoþlanýrým, çoraplarý sarkmýþ, makyajlarý akmýþ, sarhoþ ve küfürbaz kadýnlardan. Azizlerden çok sapkýnlar ilgilendiriyor beni. Serserilerin yanýnda rahatýmdýr. Çünkü ben de serseriyim. Ahlak sevmem, din sevmem. Toplumun beni þekillendirmesinden hoþlanmam.''

Bukowski, sadece ömrünün son yýllarýnda, edebiyat dünyasýnda bir ömür yazarak deðiþtirdiði kurallarýn, para olarak karþýlýðýný alabildi. Ýyi bir evi, açtýðý zaman içi içki dolu bir buzdolabý, yanýnda kadýný ve kaybetmekten korkmadýðý için rahatça bahis yapabileceði, hipodromda viskisini yudumlayacaðý kadar çok parasý oldu. Bu son döneminde yazdýðý Pulp adlý romanýnda fazlasý ile hissedildi. Eskinin pis moruðu yerine, yumuþak bir ayyaþýn kaleminden çýkmýþ bulundu roman.

nusret yaðmur |yoðurt-kaþar|çita|elalem|allasen|eskiz|abraþ|karabaþ|çomar|arap|geh geh|kýþ kýþ|billi bili|seküler|manik|valla de|prospektüs|jakoben|taamüden| nusrety@gmail.com

|yoðurt-kaþar|çita|elalem|allasen|eskiz|abraþ|karabaþ|çomar|arap|geh geh|kýþ kýþ|billi bili|seküler|manik|valla de|prospektüs|jakoben|taamüden|transatlantik|kaynak|portakallý pekin ördeði|seküler|manik|valla de|prospektüs|jakoben|

|Etik|epik|lirik|tepik|kepek|razmal|küspe|arpa|çorba|saman sarýsý|özlem kýrmýzýsý|seri tatil|þekil|bebiþ|enstantane|perspektif|geri bildirim| çorba|

|Etik|epik|lirik|tepik|kepek|razmal|küspe|arpa|çorba|saman sarýsý|özlem kýrmýzýsý|seri tatil|þekil|bebiþ|enstantane|perspektif|geri bildirim| çorba|

NEVA

5


D

aðýnýk bir oda ve iþte benim dünyam. Yerde sigara izmaritleri ve bira þiþeleri olabildiðince ihtiþamlý bir þekilde durduklarý yerden ahkâm kesiyorlar bana. “Lanet olsun, oysa ben içmedim mi sizi?” diye bir cümle geçiyor kafamdan. Ve ben yine her zamanki gibi çalýþma masamda o lanet romaný bitirmeye çalýyorum. Elimde yarýsý içilmiþ sýcak bira þiþesiyle dýþarýdan bakýldýðý zaman ayyaþtan bir farkýmýn olmadýðýný bildikleri halde neden hala ýsrar ediyorlar ki cümle kurmam için? Hepsini zengin ediyorum çünkü. Bana bir köpek gibi yalvardýklarý aný biliyorum bu para budalalarýnýn. “Haydi Chinaski, yapabilirsin, yalvarýrým bir þeyler yaz”. Yazmak için söz verdim. Editörüm benden yýðýnla yazý ve þiir bekliyor. Onu arayýp bu sýcakta hiçbir þey yazamayacak olduðumu söylemem lazým. Oysa para bazen benim de hoþuma gidiyor. Para demek kadýn ve içki demek. “Martin's Pub” demek. “Martin's Pub”… Þu anda ihtiyacým olan tek þey soðuk bir bira. Kutuplardaki soðuktan bahsediyorum ama. Yanýyorum. Ensemden akan ter donuma kadar iniyor yavaþ yavaþ ve sanki oradan da tekrar içeri girip yeniden akacakmýþ gibi hissediyorum. Kirli sakalým bile sýrýlsýklam olmuþ halde. Betyy bile olsa onunla düzüþemem. Belki bir bira içtikten sonra fikrim deðiþebilir ama. Gözlerim kapanýyor, bu sýcaklar dayanýlacak gibi deðil. Asfalt buharlaþýyor sanki. Aðýr aðýr uçuþan sinekler bile yere konmadan güneþ ýþýnlarýnda eriyip gidiyorlar. Martin'in barýndayým. Tavandaki vantilatör korku filmlerini andýrýyor ve aklýma Rosa geliyor. Rosa ile iki yýl önce bu barda, ortadaki masanýn üstünde çýlgýnlar gibi seviþmiþtik. Martin kýyak geçmiþti bana ve herkes gittikten sonra burada kalmama müsaade etmiþti. Ve Rosa altýmdayken o da masanýn üstündeydi ve O'na “Üstümüzdeki bu devasa vantilatör týpký korku filmlerindeki gibi düþüp senin kafaný koparsa bile seni düzmekten bir an olsun vazgeçmem” demiþtim. Parmaklarý ile kolumu iyice ezmiþti, bu cümlelerim O'nu ateþliyordu. Oysa þimdi birkaç ihtiyar ve benim dýþýmda kimse yoktu Martin's Pub'da.

Martin, iþleri iyi gittiðinden beri yanýnda bu cýlýz kýzý çalýþtýrýyor. Oturduðu zaman eteðinin altýndan gözüken o pembe don. Aman Tanrý'm. Hava çok sýcak ve ben yine saçmalamaya baþladým. Galiba tek isteðim o kaltaðý düzmek. Hayýr hayýr yapamayacaðým, hava çok sýcak. Yazmam gereken bir yazý var ve bir an önce kutuplardaki kadar soðuk bir bira içip o leþ odama geri dönmem lazým. Ve her nedense her geliþimde bu cýlýz kýz bana asýlmadan edemiyor. Bir gün O'nu öyle bir cezalandýracaðým ki bana asýlmaktan vazgeçecek. “Kýzlar ile aran nasýl Henry?” diye bir výzýltý duyuyorum. O kadar cýlýz ki, vantilatör biraz daha hýzlý çalýþsa eminim ensesinden yapýþacak vantilatöre. Ama o da sýcaktan aðýr hareket ediyor. Cýlýz kýz çok þanslý. “Soðuk olmasýný tercih ederim, kutuplardaki kadar soðuk” diye yanýtlýyorum. Birden aklýma editörüm geliyor. Bu güzel dakikalarýmý mahvedebilecek tek insan. Onu arayýp artýk yazý yazmayacak olduðumu söylemem lazým galiba. Oysa her defasýnda beni ikna edebiliyor. Cýlýz kýz buz gibi biramý bir göz kýrpýp masama býrakýyor. Eðildiðinde kenetleniyorum ona. Birden Tom geliyor aklýmda, nefret ettiðim editörüm. Dergi geliyor sonra. Ardýndan da odamdaki susmayan telefonum. Yetiþtirmem gereken yýðýnla yazý var ve benim aklýmda bu cýlýz kýz. Yazmak için söz verdim. Editörüm benden yýðýnla yazý ve þiir bekliyor. Bir dikiþte biramý deviriyorum. Martin'e uzaktan hesabýma yaz diyorum. Aramýzdaki mesafe bana ettiði küfürleri duymam için hayli fazla. Aðýr adýmlarla odamýn yolunu tutuyorum. Kafamda editörümün cümleleri yankýlanýyor. “Haydi Chinaski, yapabilirsin, yalvarýrým bir þeyler yaz”… Editörümden nefret ediyorum. Yalnýz kalýp odamda yarým býraktýðým sýcak birayý da içmek istiyorum. Sýcak bira mý, içebilir miyim ki? Ve sonra kendime alaylý bir tonda sesleniyorum! - Haydi Chinaski, yapabilirsin!

|cüretkâr yazardan charles bukowski denemesi|henry chinaski|pulp|sýcak su müziði|bir tek ben miyim böyle yaþayan|dünyevi þiirlerin son gecesi|

6

NEVA

hasansemrez@nevadergi.com

|shakespeare bunu asla yapmazdý|güneþe uzan|en kýsa andýr mucize|güneþ iþte burdayým|kimse bilmez ne çektiðimi| cüretkâr yazardan charles bukowski denemesi|

HAYDÝ CHINASKI, YAPABÝLÝRSÝN!

|sarhoþ çal piyanoyu, vurmalý çalgý gibi, parmaklar biraz kanamaya baþlayana dek|pansiyon manzumeleri|gece çýlgýn ayak sesleriyle yýrtýldý|ölüler böyle sever|

hasan semrez

|kapalý bir kapýdýr cehennem|gülün gölgesinde|postane|pis moruðun notlarý|sevimli bir aþk hikayesi|sýradan delilik öyküleri|kendimizde açtýðýmýz yaralar|


|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|

G

erçek adý Mehmet Raþit Öðütçü'dür. (15 Eylül) 1914 – (2 Haziran) 1970 yýllarý arasýnda yaþayan Türk Edebiyatýnýn büyük romancýsý Orhan Kemal, ardýnda onlarca dünya diline çevrilmiþ, birçok filme esin kaynaðý olmuþ onlarca roman ve öykü býrakmýþtýr. Öykü ve romanlarýnýn esas kiþiliklerini temel olarak gündelik hayatýn sýradan insanlarý arasýndan devþiren Orhan Kemal, Cumhuriyet sonrasý Türk Edebiyatýnýn “3 Kemaller” diye bilinen Kemallerindendir. Baþlýca eserleri arasýnda Cemile, Murtaza, Bereketli Topraklar Üzerinde, Müfettiþler Müfettiþi, Arkadaþ Islýklarý, Tersine Dünya, Vukuat Var, Hanýmýn Çiftliði sayýlabilir. Bir edebi eserin yazýlýrkenki amacý nedir? Ya da o eseri meydana getiren kiþinin amaçladýðý ile eser ortaya çýktýktan sonra ulaþtýðý sonuç ayný mýdýr? Ya da hiçbir büyük çaplý iddiasý olmayan, konusunu sýradan olaylar ve gündelik hayatlardan alan bu eserler nasýl oluyor da birer klasik haline gelebiliyor ve günümüzde yazýlanlar bunlardan nitelikli olamýyor? Bütün bu sorular etrafýnda Orhan Kemal yazýný, örneðin, 1950'lerde Bulgaristan'dan Adana'ya göç etmiþ fabrika iþçilerinin, üstelik de büyük bir kýsmý komünist fabrika iþçilerinin, sýradan hayatlarý karþýmýza bir edebiyat klasiði olarak çýkýp bize el sallýyor. Orhan Kemal'in edebi serüveni aslýnda þiir ile baþlar. Bu serüven, “Yabancý rejimler lehine propaganda ve isyana muharrik” suçundan yargýlanarak, 27 Ocak 1939'da beþ yýla hüküm giymesi ile þekillenir. 1940 yýlý kýþýnda Bursa Cezaevi'nde Nazým Hikmet'le tanýþýnca, o zamana kadar þiir yazmaya çalýþan Mehmet Raþit'in edebi serüveni roman ve öyküye doðru yol alýr. Bu yol bir taraftan da Türk Edebiyatý'nýn o zamana kadar aslýnda pek de bilmediði bir yoldur. O zamana kadar çoðunlukla aristokrat ve burjuva sýnýflarýndan gelen romancýlar tabii olarak kendi sýnýflarýný, kendi sýnýflarýnýn kaygý, dert ve düþüncelerini romanlarýnda dile getirmiþler, en toplumcu gerçekçi gibi olaný da, kentten köye giden öðretmenin köylüleri bilinçlendirme çabalarý gibi konular ile toplumcu gerçekçi edebiyata katkýda bulunmaya çalýþmýþlardýr. Ýþte Orhan Kemal'i Türk yazýný için özel kýlan nokta da budur. O zamana kadar romanlarda en fazla yan

karakter olabilmiþ, çoðu zaman figüratif rollerde bulunmuþ olan (mesela bir fabrika bekçisi ya da tekstil iþçisi) bir genç kýz, belki de ilk defa bir romanda esas oðlan/esas kýz olarak okurlarýn karþýsýna çýkmýþtýr. Tarým ve fabrika iþçilerinin gündelik hayatlarýna son derece hakim olan Orhan Kemal'in uzun diyaloglar ile süslediði anlatýsýyla estetize olup, daha önce kentli aydýnýn iç bunalýmlarýný okumaya alýþmýþ olan roman okurlarýnýn karþýsýna yeni bir tarzla çýkmýþ. Tüm bu iþçiler, köylüler edebiyatý içerisinde üstelik didaktik olmadan, sadece hikayenin kendisini anlatarak ve Orhan Kemal'in kendisine özgü ironik diliyle baþarmýþ. Þimdilerde kendisini örneðin rejimin bekçisi gören güvenlik güçlerinin dayandýðý sosyal temeli “Murtaza” romanýnda bize yýllar önce anlatmýþ Orhan Kemal. 1980'lerin Özal'lý yýllarýnda 'Benim memurum iþini bilir' sözünün kökeni için Müfettiþler Müfettiþi'ne bakmak yeterlidir aslýnda. Bir yazarý, yazarýn yapýtlarýný klasik hale getiren nedir? Ýbranice, Çince, Ýspanyolca

|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm||sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|karalama|orhan kemal|charles bukowski|

GERÇEKÇÝ SANAT ANLAYIÞINDA BÝR ÖYKÜCÜ VE ROMANCI

cumhur yoruk

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|karalama|orhan kemal|charles bukowski|

ORHAN KEMAL

NEVA

7


“Gerçekçilik, içinde yaþadýðýn topluma yer yer ayna tutmaktan ibaret deðil ki. Asýl gerçekçilik, asýl yurtseverlik, içinde yaþadýðýn toplumun bozuk düzenini görmek, bozukluðun nereden geldiðine akýl erdirmek, sonra da bu bozukluklarý ortadan kaldýrmaya

,

çalýþmak. Yurtseverlik, yurdunun insanlarýný sevmek, yani, insan gibi yaþamalarýný saðlamaya çalýþmak. Buna engel olanlarla savaþmak…” (Bir Filiz Vardý)

Þefin Tavsiyesi: Giriþ: Ekmek Kavgasý Ara Sýcak: Arkadaþ Islýklarý Ana Yemek: Bereketli Topraklar Üzerinde, Vukuat Var, Hanýmýn Çiftliði Salata: 72.Koðuþ Tatlý: Tersine Dünya

Kaynakça: www.orhankemal.org Orhan Kemal bütün eserleri

|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|karalama|orhan kemal|charles bukowski|

“Yeryüzünde insanlar ve insanlarýn uydurma hukuku, bu uydurma hukukun tapu senetleri yokken bu topraklar gene vardý. Ýnsanlardan çok önce var olan bu topraklar, insanlardan önce, þimdikinden çok daha þen ve esendiler herhalde. O zamanlar da topraklar üzerinde sert rüzgarlar eserdi. Kim bilir nerelerden aldýklarý tohumlarý bu þen ve esen topraklara getirip saçar, þen ve esen topraklar da onlarý baðýrlarýna sýmsýký alarak, yaðmur ve güneþin yardýmýyla çimlendirirlerdi. Çimlenen tohum boy atar, topraðýn yüzüne çýkar, ürününü vererek yeryüzünü mutlu bir kardeþ sofrasý halinde bezerlerdi.” (Kanlý Topraklar)

Ta r ý m v e f a b r i k a iþçilerinin gündelik hayatlarýna son derece hakim olan Orhan Kemal'in uzun diyaloglar ile süslediði anlatýsýyla estetize olup, daha önce kentli aydýnýn iç bunalýmlarýný okumaya alýþmýþ olan roman okurlarýnýn karþýsýna yeni bir tarzla çýkmýþ.

cyoruk@gmail.com

|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|karalama|orhan kemal|charles bukowski|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür

gibi dillere çevrilip de tüm dünya çapýnda okunur ve anlaþýlýr düzeyde evrensel kýlan nedir? Orhan Kemal ve edebi serüveni bu sorularýn kýsa bir yanýtý gibi. Son derece hayatýn içinden, üzerinden yýllar da geçse geçerliliðini yitirmeyecek olan insanlýðýn temel sorularý, alabildiðine ironi.

,

cumhur yoruk

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|

8

NEVA


ÖNCE YAÐ!

F

Yarýþ baþlamýþtý. Tüm aðýrlýðýný öne veriyordu Furkan ki hýzla akabilsin yolda. Ama Þaþý Mehmet þimdiden önüne geçmiþti. Adanalý kardeþler de onun gerisindeydiler ve en arkada da Çingene Remzi vardý. Çingene Remzi hep sonuncu olurdu. Üzülmezdi Çingene Remzi bu duruma. Oysa Furkan birinci olmalýydý. Yolun sonunda Ayfer olurdu muhakkak ve o birinci olduðunda “senin için Ayfer, senin için” diye baðýrarak birincilik ipini göðüslemeliydi. Ama en önde Þaþý Remzi vardý ve aradaki farký da iyice açýyordu. Furkan aðýrlýðýný ne kadar öne de verse bir türlü yetiþemiyordu Þaþý Remzi'ye. Ýçten içe antrenman yaptýðý mahallesindeki yokuþa, oturduðu mahalleye, annesine kýzýyordu. Ne olurdu sanki daha çok yaðlayabilseydi bilyalýsýný? Neden babasý daha çok yað almýyordu eve? O zaman annesi de kýzmazdý hem. Tüm bu düþünceler eþliðinde bilyalýlarýn çýkardýðý o korkunç ses mahalleyi inletiyordu ve

Yine bir gün gizlice yað çalarken annesine yakalanmýþ, çok feci dayak yemiþti de uslanmamýþtý Furkan. Annesinin feryatlarý, babasýyla tehdit etmesi yýldýrmamýþtý Furkan'ý. Yine olsa yine yapardý. Onun için tek önemli þey Ayfer'in onu daha çok sevmesiydi.

,

Þaþý Mehmet'lerin mahallesine geldiðinde herkesi onu beklerken buldu. Þaþý Mehmet geç geldiði için çýkýþýyordu Furkan'a. -Niye geç geldin oðlum, korkuyo musun yoksa bizimle yarýþmaya? -Ne korkucam ki? En iyi benim bi kere! -Sen öyle san. Benim bilyalýmý amcam yaptý. Amcam marangoz benim. En güzel bilyalý benimki. Bak bilyelerim bile yepisyeni. Amcam aldý, marangoz benim amcam!

,

Gerçekten de gýcýr gýcýrdý þaþý Mehmet'in bilyeleri. Ama korkmuyordu Furkan. Bu yarýþý da kazanmalýydý. Hep kazanýyordu ne de olsa. Toplamda beþ kiþiydiler ve en küçükleri Furkan'dý. Ýki tane Adanalý kardeþ ve bir de çingene Remzi vardý aralarýnda. Adanalýlar her seferinde “Allooooþþþ” diye nara atarak baþlarlardý yarýþa. Hepsi yolun baþýnda sýrayla yan yana dizilmiþlerdi. Furkan'ýn gözleri Ayfer'i arýyordu ama göremiyordu. Muhakkak yolun sonunda onu bekliyordu.

|futursuz.com|direnç|mizah|tarantino|mamafih|demirkubuz|karanfil|nuribilge|fahrenheit|beylerbeyi|nargile|zincirbozan|cem karaca| rock|ney|gitar|metallica|

NEVA

|zincirbozan|peyami safa|ahmet Hamdi|john fante|bukowski|replikas|pentagram|kurban|saatleri ayarlama enstitüsü|yalnýzýz|Beyoðlu|çay|simit|taks im|istanbul|orhan gencebay|arabesk|

urkan, evden çýkarken annesinin arkasýndan baðýrdýðýný bile duymamýþtý. Bilyalýsýný kaptýðý gibi þaþý Mehmet'lerin mahallesindeki asfalt yola koyulmuþtu bile. O yol yokuþtu ve pürüssüzdü. Bilyalý ile en güzel orada kayýlýyordu yokuþ aþaðý. Kendi mahallesindeki yollar asfaltlanmamýþtý henüz. Toz topraktý ve yer yer çakýllar vardý. Bilyalý ile kaydýðý zaman, bilyalarýn arasýna toz giriyordu ve zamanla aþýnan bilyeler kaymaz oluyordu. Nefret ediyordu kendi mahallesinden Furkan. En güzel þaþý Mehmet'lerin mahallesiydi. Kendi mahallesinde ne zaman o güzelim bilyalýsýna binse akþamlarý annesi görmeden yemeklik yaðdan gizlice çalmak zorunda kalýyordu. Bilyalýsýný yaðlamak zorundaydý çünkü yarýþta birinci olmalýydý. Birinci olmalýydý ki Ayfer onu daha çok sevsindi.

yakup aydýn

|zincirbozan|peyami safa|ahmet Hamdi|john fante|bukowski|replikas|pentagram|kurban|saatleri ayarlama enstitüsü|yalnýzýz|Beyoðlu|çay|simit|taksim|istanbul|orhan gencebay|arabesk|

|cüretkar yazardan orhan kemal denemesi|bruce lee|demirkubuz|karanfil|nuribilge|fahrenheit|enm|nargile|zincirbozan|cem karaca| rock|ney|gitar|metallica|

9


Yarýþ bitmiþ ve Þaþý Remzi birinci olmuþtu. Ayfer ise arkadaþlarýyla ip atlýyordu yolun sonunda. Farkýnda bile deðildi yarýþýn. - Ben dedim oðlum size birinci olucam diye. En iyi bilyalý benimkisi, n'aber düdük! - Bilyalarým tozlu bi kere benim. Yoksa geçerdim seni. - Benim amcam yaptý oðlum bilyalýmý. Bilyalarým da yepisyeni. - Allooþþþ be! Bi kere de ben bineyim mi Mehmet senin bilyalýya? - Olmaz. Amcam kimselere verme dedi.

getirdiði dünün Cumhuriyet gazetesini okuyordu. Annesi yüksek sesle mutfaktan salonda gazetesini okuyan babasýna sesleniyordu. - Murtaza! Bak yine geç geldi eve bu oðlan! Býktým artýk. Sözümü geçiremez oldum vallahi! Bilyalýsýný kömürlüðe býrakan Furkan usulca babasýnýn yanýna gitti. - Baba, sen de marangoz olsana… Bekçilik yapmaný istemiyorum. - Oðlum ekmek neredeyse ben orada… önce ekmek! - Önce yað baba! Yað çok önemli. Yað olmazsa birincilik de olmaz. - Ne yaðý oðlum, ekmek aslanýn aðzýnda. Okulunu oku sen, ders çalýþ. Býrak bu iþleri. - Ne okulu baba, yaz tatilindeyiz. Hem marangoz olursan çok paramýz da olur. O zaman þaþý Mehmet'lerin mahallesine de taþýnýrýz. Orada yollar asfalt hem. - Anlaþýldý. Yemeðini ye. Neredesin hem sen bu saate kadar? Git elini yüzünü yýka, annen yemeðini yedirsin.

Hava iyice kararmýþ, herkes evinin yolunu tutmuþtu ve Furkan da son bir kez arkadaþlarýyla ip atlayan Ayfer'e bakýyordu. Akþam eve geldiðinde annesi bulaþýk yýkýyordu. Babasý ise elinde iþyerinden

Yarýn sabah ilk iþ o l a ra k e r ke n d e n kalkýp bilyalarý yaðlamalýydý. Birinci olmalýydý Furkan. Birinci olmalýydý ki Ayfer “evet, senin için, senin için birinci oldum” diye baðýrdýðýnda ona bakmal ý ydý , fark etmeliydi. Birinci olamadýðý için baðýramamýþtý ve Ayfer de ona bakmamýþtý.

Furkan mutfaða doðru aðýr adýmlarla, düþünceli düþünceli gitti ve annesinin masaya koyduðu çorbaya pis elleri ile ekmeðini banarak yumuldu. Bir elinde tuttuðu ekmeðe bakarak burun kývýrdý. Bir yandan çorba içiyor bir yandan da setin altýnda duran yað tenekesine bakýyordu.

,

Yarýn sabah ilk iþ, erkenden kalkýp bilyalarý yaðlamalýydý. Birinci olmalýydý Furkan. Birinci olmalýydý ki Ayfer “senin için, senin için birinci oldum” diye baðýrdýðýnda ona bakmalýydý, fark etmeliydi. Birinci olamadýðý için baðýramamýþtý ve Ayfer de ona bakmamýþtý. Furkan “Anne, önce yað! Ekmek deðil, yað çok önemli” dedi ve çorbasýna ekmek banmaya devam etti. Gözü hala setin altýnda duran yað tenekesindeydi.

,

|futursuz.com|direnç|mizah|tarantino|mamafih|demirkubuz|karanfil|nuribilge|fahrenheit|beylerbeyi|nargile|zincirbozan|cem karaca| rock|ney|gitar|metallica|

10

NEVA

jakopaydin@yahoo.com

|zincirbozan|peyami safa|ahmet Hamdi|john fante|bukowski|replikas|pentagram|kurban|saatleri ayarlama enstitüsü|yalnýzýz|dembendem|çay|simit|taksim|cüretkar yazardan orhan kemal denemesi|

yarýþýn da sonuna yaklaþýyorlardý.

|zincirbozan|peyami safa|ahmet Hamdi|john fante|bukowski|replikas|pentagram|kurban|saatleri ayarlama enstitüsü|yalnýzýz|Beyoðlu|çay|simit|taksim|istanbul|orhan gencebay|arabesk|

yakup aydýn

|cüretkar yazardan orhan kemal denemesi|bruce lee|demirkubuz|karanfil|nuribilge|fahrenheit|enm|nargile|zincirbozan|cem karaca| rock|ney|gitar|metallica|


YAÞLILIÐA VE ÖLÜME DAÝR: YABAN ÇÝLEKLERÝ

I

ngmar Bergman'ýn geride býraktýðýmýz yüzyýlýn en büyük sanatçýlarýndan biri olduðunu iddia etsem pek fazla itiraz eden çýkmayacaktýr sanýrým. Ne var ki 30 Temmuz 2007'de gerçekleþen vefatýnýn ardýndan kendisi hakkýnda, bazý gazetelerin kültür sanat sayfalarýndaki bir iki sütunluk haberlerin ve sinema eleþtirmenlerinin yazdýklarý dýþýnda pek fazla yazý yayýnlanmadý ülkemizde. Fýrsat buldukça sanatýn önemi hakkýnda atýp tutan, ikide bir onu bunu istifaya davet eden anlý þanlý köþe yazarlarýmýzdan ses çýkmadý. Yazsalardý ne olacaktý diye sorabilirsiniz. Bir yere kadar haklýsýnýzdýr da. Ama hatýrlansaydý ve en azýndan bu yazýlar Bergman'ý tanýmayan bazý genç sinemaseverlerin onun bir iki filmini izlemesine vesile olsaydý, önemi büyük olacaktý diye düþünüyorum. Ancak ondan bahsedebilmek için önce onu tanýmak gerekiyor elbette. Deðerli muharrirleri m i z i , memleketi kurtarmak gibi çok önemli bir m i s y o n a s a h i p olduklarý için hoþ görelim. B i ze her açýdan çok uzak topraklarda, Ýsveç'te 1918 y ý l ý n d a d ü n y a y a gelmiþtir Bergman. Ka t o l i k b i r r a h i b i n ç o c u ð u d u r. Ke n d i s i i l e y a p ý l a n röportajlarda ingmar bergman çok sarih bir þ e k i l d e anlayabileceðimiz üzere epey sýkýntýlý bir çocukluk dönemi geçirmiþtir. Kukla oynatýcýlýðýndan tiyatro yönetmenliðine kadar birçok sanat dalý ile iþtigal etmiþtir. Ülkesinde üst üste çektiði onlarca filmin ardýndan 1957'de gerçekleþtirdiði Yedinci Mühür (Der Sjunde Inseglet) filmi uluslararasý sinema çevrelerinde büyük bir heyecana sebep olmuþtur. Hemen ardýndan çektiði ve bu yazýnýn da konusu olan Yaban Çilekleri (Smultronstallet) filmi ile bir

usta olarak selamlanmaya baþlanmýþtýr Bergman. Persona, Kurtlarýn Saati, Utanç, Çýðlýklar ve Fýsýltýlar, Güz Sonatý ve Fanny ve Alexandre gibi filmleri ile çocukluktan yaþlýlýða, annelikten kadýnlýða, yalnýzlýktan ölüme, varoluþtan savaþlara, insan hayatýnýn her evresini, insanlýk tarihinin en fazla tartýþýla gelmiþ dinamikleri ile birlikte incelemiþtir. Ýzleyicinin en tabii güdülerini uyarmaktan kaçýnan bir sinemasý olmasýna raðmen, filmleri rahmetli Onat Kutlar'ýn da isabetle belirttiði gibi küçük bir çocuðu dahi kalbinden yakalayacak kadar güçlü bir sinema duygusuna sahiptir. Ele aldýðý aðýr temalar hakkýnda hükümde bulunmaktan ziyade sorular sormayý yeðler Bergman. Bu durum kendi hayatýnda cevabýný bulamadýðý çok soru olduðu anlamýna geldiði kadar insanýn her þeyin cevabýný bulma konusunda m ü k e m m e l olmadýðý þeklinde de yorumlanabilir. Sakin ve duru bir üslubu vardýr ve filmleri has birer Avrupa sinemasý ö r n e ð i d i r. H a n i H o l l y w o o d mamulü, oyuncaklý A m e r i k a n filmlerine bayýlan ülkemizde sýk sýk küfredilen türden. Kendi kuþaðýndan Tarkovski ve ayný gün ebediyete göçtüðü Antonioni kadar Woody Allen gibi çok farklý tarzlara sahip yönetmenleri de e t k i l e m i þ t i r. Türkiye'nin son yýllardaki yýldýz yönetmenleri Nuri Bilge Ceylan ve Reha Erdem'e de referans olduðu aþikârdýr. Ingmar Bergman, 1958'de ülkesinde çektiði Yaban Çilekleri (Smultronstallet) filminde 78 yaþýna gelmiþ ve bir üniversite tarafýndan verilecek onur ödülünü almak üzere yola çýkmýþ olan Profesör Isag Borg'un geçmiþ anýlarýný, piþmanlýklarýný ve yakýnlarý

ilker salman |Julie Vignon| Uzlet| Jim Morrison| Gustav von Aschenbach| Selma Jezkova| Aylak Adam| Riders on the Storm| Ýnziva| Nina Simone| Aureliano Buendia| These Are The Days of Our Lives| Selim Iþýk|

|Goriot Baba| Eleanor Rigby| Travis Henderson| Meursault| Rain Song| Turgut Özben| Isak Borg| Veda| Street Spirit| Lost in Translation| Mümtaz| Amarcord| In My Life|

|Julie Vignon| Uzlet| Jim Morrison| Gustav von Aschenbach| Selma Jezkova| Aylak Adam| Riders on the Storm| Ýnziva| Nina Simone| Aureliano Buendia| These Are The Days of Our Lives| Selim Iþýk|

|Goriot Baba| Eleanor Rigby| Travis Henderson| Meursault| Rain Song| Turgut Özben| Isak Borg| Veda| Street Spirit| Lost in Translation| Mümtaz| Amarcord| In My Life|

NEVA

11


ilker salman These Are The Days of Our Lives| Selim Iþýk| |Julie Vignon| Uzlet| Jim Morrison| Gustav von Aschenbach| Selma Jezkova| Aylak Adam| Riders on the Storm| Ýnziva| Nina Simone| Aureliano Buendia|

|Goriot Baba| Eleanor Rigby| Travis Henderson| Meursault| Rain Song| Turgut Özben| Isak Borg| Veda| Street Spirit| Lost in Translation| Mümtaz| Amarcord| In My Life|

12

sonradan Isak'ýn aðabeyiyle evlenmiþtir. Bunun nedenlerini aramaya koyulur Isac Borg. Nerede neyi yanlýþ yapmýþtýr? Ayný yolla mutsuz evliliðini de düþünür. Ýlk sevdiði kýzla, karýsýyla, oðluyla, annesiyle yaþadýðý ve kendisini þu an çok piþman eden ayrýntýlar vardýr. Ülkenin en saygýn bilim insanlarýndan biridir ama sanki bu baþarýya özel hayatýnda yaptýðý veya yapamadýðý ve kendisini þu an piþman eden birçok þeyin üstünden geçerek ulaþmýþtýr. Sanki hayatý, kendisi seçmemiþçesine kontrolünden çýkýp gitmiþtir. O günlere tekrar dönmeyi ister Isac Borg. Hayatýnda eksik kalan ne varsa tamamlamak ister. Ölümünün çok yaklaþtýðýný düþünen yaþlý biri için çok acý vericidir bu. Bu düþüncelerle yolda ilerlerken yanlarýna üç otostopçu genci alýrlar. Ýçlerinden biri týpký Borg'un gençken âþýk olduðu kuzenine benzemektedir. Diðer iki genç oðlan da o kýza âþýktýr. Onlarýn yanýnda kendini iyi hisseder. Onlarýn gençlikleri, deli doluluklarý mutlu eder Borg'u. O gençler sanki profesörün henüz hiçbir þeye küsmediði zamanlarý simgelemektedir. Sonradan arabalarýna aldýklarý, sürekli kavga eden orta yaþlý çift ise kýzdýrýr onu. Onlarla beraber mutsuz evliliði aklýna gelmiþ, adamýn düþüncesiz ve kaba davranýþlarý ile bir kere daha piþmanlýklarýný hatýrlamýþtýr. Arabada uyuklarken gördüðü, Kafka'nýn Dava romanýný hatýrlatan rüya ise ona þu ana dek fark etmediði

ile olan iliþkisinin vardýðý noktayý konu edinir. Isak Borg yalnýz ve yaþlý bir adamdýr. Titiz ve biraz aksi biridir. Hayatý bilim adýna çalýþmakla geçmiþtir. Hala hayatta olan bir annesi ve problemli bir evliliði olan bir oðlu vardýr. Karýsý yýllar önce ölmüþtür ve uzun zamandýr kendisi gibi yaþlý hizmetçisiyle yaþamaktadýr. Film onun þu sözleri ile açýlýr: ''Ýnsanlarla olan iliþkilerimizde, temelde onlarýn karakterini ve davranýþlarýný deðerlendiririz. Ýþte bu yüzden, bu sözde iliþkilerin tümünden kendimi geri çektim. Bu benim yaþlýlýk günlerimi daha da yalnýz kýldý.'' Hayata küskün birinin sahip olacaðýný tahmin ettiðimiz bu düþünceler, gördüðü rahatsýz edici bir rüyanýn etkisinden sonra kafasýnda yer etmeye baþlamýþtýr. O ürkütücü rüyada akrep ve yelkovaný olmayan bir saat ile kendi tabutunu taþýyan bir cenaze arabasý görmüþtür Isac Borg. Hayatýnýn sonuna geldiðini düþünmeye baþlamýþtýr artýk. Onurlandýrýlacaðý törene katýlmak üzere, hizmetçisinin tüm ýsrarlarýna raðmen kendi kullandýðý bir otomobille yola çýkar ve yanýna kocasýndan bir süredir ayrý yaþayan gelinini alýr. Ölümünün yaklaþtýðý düþüncesinden olsa gerek, yakýnlarýndan kendisiyle ilgili düþüncelerini öðrenmek ister. Hizmetçisi huysuz biri o l d u ð u n u söylemiþtir. Gelini d e b e n c i l olduðunu. Bunlarý d u y m a k þaþýrtmýþtýr Borg'u. Belki de hiçbir zaman insanlara nasýl davrandýðýna dikkat etmemiþtir. Uzun araba yolculuðunda sürekli geçmiþini, özellikle çocukluk zamanlarýný hayal e d e r y a þ l ý p r o f e s ö r. Y a z aylarýný geçirdiði b ü y ü k v e kalabalýk evi h a t ý r l a r . Kendisiyle hemen ayný yaþta olan kuzeni Sara'ya âþýktýr. Ancak Sara

NEVA

|Julie Vignon| Uzlet| Jim Morrison| Gustav von Aschenbach| Selma Jezkova| Aylak Adam| Riders on the Storm| Ýnziva| Nina Simone| Aureliano Buendia| These Are The Days of Our Lives| Selim Iþýk|

|Goriot Baba| Eleanor Rigby| Travis Henderson| Meursault| Rain Song| Turgut Özben| Isak Borg| Veda| Street Spirit| Lost in Translation| Mümtaz| Amarcord| In My Life|


Yaþlýlýk üzerine yapýlmýþ en iyi filmlerden biri olarak kabul edilen Ingmar Bergman'ýn bu baþyapýtý insanýn hiç düþünmediði veya aklýna geldikçe kendini düþünmekten alýkoyduðu ölüm, yaþlýlýk gibi aðýr temalara þaþýrtýcý bir soðukkanlýlýk ve duygusallýkla yaklaþýyor. Birçok yönetmenin elinde duygu sömürüsüne dönüþebilecek bir konu Bergman'ýn ellerinde ustalýkla iþleniyor ve izleyicinin üzerinde unutulmasý zor bir etki býrakýyor. Filme adýný veren yaban çileklerini bir sahnede Sara'nýn yaþlý amcasýna hediye etmek için topladýðýný görüyoruz. Ýsveç'te yetiþen ve çok nadir bulunan bir meyve olan yaban çilekleri ayný zamanda Ýsveçlilerin mutluluðu tanýmlamak için kullandýðý bir deyim oluyor. Gelini ile beraber çýktýðý araba yolculuðunda geçen sahneler ise tam bir yol filmi lezzetinde s e y r e d i y o r. Ay r ý c a y o l f i l m l e r i n i n alâmetifarikasý olan ''yola çýkan karakterin ruhen dönüþüm geçirmesi'' temasýnýn hem ye r i n d e h e m d e t e r s y ü z e d i l e r e k kullanýlmasýný düþünürken filmin çekildiði tarihin 1958 olduðunu hatýrlýyor ve Bergman'ýn dünya sinemasý için ne denli önemli bir yönetmen olduðunu bir kez daha idrak ediyoruz. Mola verdikleri sahnede gençlerle konuþurken birden kendi iç dünyasýna dönen Isak'ýn tüm ekran kararýrken kameraya yaklaþan yüz ifadesi de görüp görebileceðimiz en etkileyici sahnelerden biri olarak belleðimizde yer ediyor. Filmde Isak Borg'u canlandýran ve filmin çekildiði zaman gerçekten de 78 yaþýnda olan Victor Sjostrom her türlü övgünün ötesinde bir oyunculuk sergiliyor. Onun bir yandan yorgun ve üzgün, öte yandan da telaþlý ve neþeli görüntüsünün d ü n ya d u r d u k ç a s i n e m a s e v e r l e r i n belleðinden çýkmayacaðýna eminim. Kendisi de Ýsveç sinemasýnýn en önemli yönetmenlerinden biri olan Sjostrom filmin çekimlerinin tamamlanmasýndan iki yýl sonra hayatýný kaybetmiþti. Isac Borg'un gelinini canlandýran Ingrid Thulin'in de mesafeli ve kýrýlgan ifadesi ile olduðu kadar

ilkersalm@hotmail.com

Özellikle 2000'li yýllarla beraber ülkemizde sinema üzerine görüþ belirten hemen herkes Amerikan sinemasýnýn hikâye üretme konusunda sýkýntý yaþadýðýný söyleme ihtiyacý duymaya baþladý. Bunu söyleyenlerin çoðu Amerikan baðýmsýz sinemasýný göz ardý etmesine raðmen bir ölçüde haklý olduklarý da aþikâr. Sinemaya giden kesimin ezici bir çoðunlukla Türk filmlerini tercih etmesi (bu abartýlýp bir tür izolasyona dönüþmediði sürece) olumlu ama hem en çok seyredilen filmlerimizin geçmiþteki Yeþilçam filmleri gibi Hollywood tarzý bir anlatý tekniðine yönelmesi, hem de en çok izlenen yabancý filmlerin istisnasýz hepsinin büyük bütçeli, giþeye yönelik Amerikan filmleri olmasý da kaygý verici. Birçok Türk filmi çeþitli festivallerde kazandýðý baþarýlarla Türk sinemasýnýn adýný dünyaya ezberletti ama bu filmlerin isimlerini dahi sinema izleyicilerimizin çoðu bilmiyor. Ayný yýllarda Ýran, Romanya, Güney Kore, Belçika gibi ülke sinemalarý birçok baþyapýt kazandýrdý sinemaya ama çoðumuzun onlardan da haberi yok. Bu da ne yazýk ki Amerikan sinemasý haricinde yabancý film kültürümüzün olmamasýndan kaynaklanýyor. Bu kabil filmleri de 80'ler sonu ve 90'lar baþýnda çekilen, göl evi gibi mekânlarda geçen ve çoðumuzun anlamadýðý bir dilden konuþup, Brahms dinleyen tiplerin ortalýkta dolaþtýðý özenti Türk filmleri gibi bir þey zannediyoruz. Yaban Çilekleri gibi sinema tarihine mal olmuþ klasikleri izlemek dünyayý tanýmak için önemli ipuçlarý saðlayacaðý gibi üzerimizdeki kültür hegemonyasýný kýrmak için de bize yardýmcý olacaktýr. Yeter ki yabancý olduðumuz her þeye önyargý ile yaklaþmaktan vazgeçelim. Ama yine de en önemlisi böylesi bir filme kayýtsýz kalmamaktýr. Bu topraklarýn dýþýnda da bir yerlerin var olduðunu düþünüyorsak elbette.

|Julie Vignon| Uzlet| Jim Morrison| Gustav von Aschenbach| Selma Jezkova| Aylak Adam| Riders on the Storm| Ýnziva| Nina Simone|

ölçülü oyunculuðuyla filmin etkisini katlayarak artýrýyor. Max von Sydow, Liv Ullman gibi oyuncularla yönetmen-oyuncu iþbirliðinin en güzel örneklerinden bazýlarýný ortaya koyan Bergman bu baþyapýtýnda da Bibi Andersson, Gunnar Bjornstrand, Jullan Kindahl gibi oyuncularýn her birinden mükemmel performanslar almayý baþarýyor. Filmin 1958 yýlýnda Berlin'de Altýn Ayý ödülü aldýðýný da belirtelim.

hatalarýný hatýrlatýr. 78 yaþýndaki profesör artýk geçmiþine farklý bir zaviyeden bakmaktadýr. Onu en çok mutlu eden þey ise hâlâ, hiçbir þeyin bozulmadýðý masum çocukluk günlerini anýmsamaktýr.

ilker salman

|Goriot Baba| Eleanor Rigby| Travis Henderson| Meursault| Rain Song| Turgut Özben| Isak Borg| Veda| Street Spirit| Lost in Translation| Mümtaz| Amarcord| In My Life|

|Julie Vignon| Uzlet| Jim Morrison| Gustav von Aschenbach| Selma Jezkova| Aylak Adam| Riders on the Storm| Ýnziva| Nina Simone| Aureliano Buendia| These Are The Days of Our Lives| Selim Iþýk|

|Goriot Baba| Eleanor Rigby| Travis Henderson| Meursault| Rain Song| Turgut Özben| Isak Borg| Veda| Street Spirit| Lost in Translation| Mümtaz| Amarcord| In My Life|

NEVA

13


lama|orhan kemal|charles bukowski| |nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|kara

HEREKE FABRÝKA-Ý HÜMAYUN VE KAÝSER KÖÞKÜ

H

ereke, Ýstanbul'un yaklaþýk bir saat mesafesinde küçük bir kýyý kasabasý. Küçüklüðüyle tezat, büyük bir üne sahip. Dünyanýn bir çok yerinde biliniyor. Çin'de bu isimle kurulmuþ bir kasaba bile var. Çinliler, bu markayý sahiplenerek dünya halý piyasasýna hakim olmaya çalýþýyorlar. Herekeli'ler de, unutulmaya yüz tutmuþ bu markanýn yeniden görkemli günlerine dönmesi yolunda çalýþmalar yapýyorlar.

pamuklu ve 25 canfes ipek tezgahtan oluþan fabrika iki yýl dokuma yapar. Sultandan izinsiz yapýlmýþ olan fabrika, 1845 yýlýnda, Abdülmecit tarafýndan fark edilir. Serasker, padiþaha, ona sürpriz yaptýklarýný söyler ve alel acele Gebze tapusuna padiþah mülkü olarak tescil ettirilir. Hereke Fabrika-i Hümayun adýný alýr. Dolmabahçe ve yapýlmakta olan diðer kasýr ve köþkler için döþemelik kumaþ, perde, yatak ve masa örtüleri, bornoz, ipek mendil, çorap ve saray mensuplarýnýn kýyafet ihtiyaçlarý için üretime devam eder.

Hereke, Ýzmit'in (Nicomedia), Bizans'a baþkent olduðu yýllarda, imparatorun av alanýydý. Þehre hakim bir noktada bulunan kale kalýntýsý bu devirlerden günümüze gelebilmiþ olmasýna raðmen, kasaba daha çok Osmanlý'dan izler taþýyor.

Sultan Abdülaziz Hümayunu

Hereke

Fabrika-i

Fabrika, muhteþem ürünler dokumakta, ünü her geçen gün biraz daha artmaktadýr. Sultan Abdülaziz, Kapalýçarþý'da bir satýþ maðazasý açtýrýr. Amacý, üretilen mamüllerin saray dýþýnda da satýlmasýdýr. Deðiþik yerlerde peþ peþe birkaç maðaza daha açýlýr. Ama bu durum saray mensuplarýnýn hoþuna gitmez. Ve kýsa bir zaman sonra, açýlan maðazalar kapatýlarak, fabrikanýn yine sadece saraya ve hanedana yönelik dokuma yapmasýna karar verilir.

Ýmparator Konstantin ve annesi Helena, IV. yüzyýlda büyük bir Kudüs yolculuðu yapmýþlardý. Yolculuk dönüþünde, hristiyan aleminin en önemli kadýnlarýndan sayýlan anne Helena, bir müddet Yalova'ya yerleþti. Bu sýrada Hereke'yi de yazlýk olarak kullanýyordu. Bol sulu, gür ormanlarý vardý Hereke'nin. Ýmparator da burada yaþayan annesini sýk sýk ziyaret ediyor, vaktinin büyük kýsmýný Hereke'de geçiriyordu. Bazý kaynaklarda, Konstantin'in burada öldüðü yazýlmaktadýr.

Hereke Halý Fabrikasý Kuruluyor 1891 Yýlýnda, Sultan II.Abdülhamit, Hereke'de halý dokunmasý için hazineden para yardýmý yaptýrýr. Fransa'dan yeni tezgahlar getirtilir. Uþak, Manisa bilhassa Gördes'ten halý ustalarý Hereke'ye çaðrýlýr. Birçok yerde mesela Darülaceze'de halý dokutarak ekonomiyi canlandýrmak isteyen sultan, Hereke'yi önemser. Özellikli halýlar dokunur. Örneðin, Gördeskari'den yýlda sadece iki adet dokunur.

Hereke Fabrika-i Hümayun Kuruluyor 1843 yýlýnda, Ýstanbul'da, Sultan Abdülmecit tarafýndan Dolmabahçe Sarayý'nýn yapýmýna b a þ l a n ý r. M i m a r l a r baba/oðul Balyan'lardýr. Batýlý tarzda bir saray inþa edilecektir. Oda düzeni Osmanlý tipinde konumlandýrýlsa da istenilen saray ve teþrifatý b a t ý l ý t a r z d a gerçekleþtirilir. Beþ milyon Mecidiye altýný harcanýr. Ayný yýllarda Dadyan kardeþler, Ýzmit Çuha F a b r i k a s ý i ç i n d e n e t i m l e r d e bulunurlarken, Hereke, tatlý su kaynaklarý ve yeþil dokusuyla dikkatlerini çeker. Devrin seraskeri Rýza Paþa'dan alýnan izinle, Hereke kýyýsýnda imparatorluðun ilk özel fabrikasýný açarlar. 50

ve

Hereke Fabrika-i Hümayun

fotoðraf; bilsen gürer

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|

14

NEVA

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|karalama|orhan kemal|charles bukowski|

bilsen gürer

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|


Hereke'ye canlýlýk getiren dokuma fabrikasý Osmanlý'nýn yarattýðý ilk marka olarak dünyada kabul görür. Sonraki yýllarda büyümeye devam eder. Kalitesinden ödün vermez, yarattýðý markayý asla zedelemez. Bütün padiþahlarýn gözbebeðidir Hereke Fabrika-i Humayunu. Sultan Mehmet Reþat zamanýnda birçok yabancý elçiliklere yönelik üretimler yapýlýr. 1933 Yýlýnda Sümerbank'a d e v r e d i l i r. 1 9 9 5 Y ý l ý n d a Sümerbank'ýn özelleþtirilmesi aþamasýnda ayrýlarak TBMM'ye baðlanýr ve eski iþlevine devam eder. Bugün ne yapýyor? Kaiser Köþkü

Dokumaya devam ediyor. Yine saraylara, kasýr ve köþklere dokuyor. Bir de yurtdýþýna gönderilecek resmi hediyeler veya gelen yabancý resmi konuklara sunulacak hediyelik konusunda üretim yapýyor. Ama Hereke Fabrika-i Hümayunu, bugün itibariyle bir müze-fabrika konumunda çalýþýyor. Yýlda ortalama 800 metre kumaþ ve ihtiyaca yetecek kadar halý ve seccade dokunuyor. Bunlarýn hepsi saraylarda, kasýr ve köþklerde kullanýlýyorlar tabii. Eski tezgahlar korunarak eski yerlerinde ü r e t m e y e d e v a m e d i y o r l a r. D e t a y l ý araþtýrmalarla, fabrikaya ait ne kadar eþya ve bilgiye ulaþmýþlarsa, hepsini elden geçirip, orijinal mekanda sunmaya hazýrlanýyorlar. Ýlginç bir müze Hereke Dokuma Fabrikasý. Ýpek kozasýndan tutun da hangi bitkiden hangi rengin yapýldýðýný bile görebilirsiniz burada. Halen, konusunda uzman kiþiler tarafýndan halý onarýmý, eksiklerin tamamlanmasý, eskiyenlerin yenilenmesi gibi iþler yapýlýyor.

Hereke Fabrikasý ve Kaiser Köþkü Hereke'ye gittiðinizde, fabrikanýn hemen önünde, deniz kenarýnda sevimli bir köþk göreceksiniz. Burasý, II.Abdülhamit'in biricik dostu Alman Ýmparatoru Kaiser II,Wilhelm ve eþi Ýmparatoriçe Viktorya'yý 1898 yýlýnda Ýstanbul'a yaptýklarý ikinci seyahatlerinde 6 saat boyunca aðýrladýðý köþk. Restorasyonu yeni bitirildi. Ýmparator ve eþi, 1 Ekim 1898

tarihinde kendilerine ait Hohenzollern yatý ile önce Dolmabahçe Sarayý'na geldiler. Sonra, Anadolu Demiryolu Þirketi'nce tahsis edilmiþ özel bir vagonla Hereke'ye doðru yola çýktýlar. O gün yaklaþýk olarak 6 saatlerini bu sevimli köþkte geçirdiler. Fabrikayý gezdiler. Kendilerine sunulan hediyeleri kabul ettiler. Getirdikleri hediyeleri sundular. Kaiser'in o gün hediye ettiði ipek böceði kozasý ve dürbün, halen müzenin en deðerli objeleri arasýnda yer almaktadýr. Restorasyon aþamasýnda korunmasý amacýyla Ýstanbul'a getirilmiþtir. Fakat restorasyonun tamamen bitmesinden sonra, yerinde sergilenmek üzere Hereke'ye geri gönderilecektir. Köþk, onlarýn aðýrlanmasý amacýyla, II.Abdülhamit'in emriyle, Yýldýz Sarayý'nýn meþhur marangozhanesinde yapýlmýþtý. Ahþaptý, hiç çivi kullanýlmadan geçme sistemiyle inþa edilmiþti. Parçalar halinde Hereke'ye taþýnýp burada birleþtirildi. Hereke Fabrikasýnda dokunan halý ve kumaþlarla teþrifatý tamamlandý. Kaiser ve eþi ile beraberindeki heyet o gün bu köþkte aðýrlandýlar. Akþama doðru, imparatorun yatý Hohenzollern köþkün iskelesine yanaþýp, sultanýn bu önemli konuklarýný Ýstanbul'a geri g e t i r d i . D a h a s o n ra k i z a m a n l a r d a , imparatorluðun bir çok önemli konuðu burada aðýrlandýlar. Çünkü Hereke, Osmanlý Ýmparatorluðu'nun yarattýðý ilk uluslararasý markasýydý ve önemliydi. Dolayýsýyla bu küçük kýyý kasabasýnýn her daim önemli konuklarý oluyordu.

bgurer@isiltur.com.tr

Eski günlerin büyük kapasiteli üretimi yok artýk. O zaman Koza Birlik'ten gelen ve Bursa, Taraklý gibi çevre kentlerin ekonomisini ayakta tutan ipek kozalarý yerine bugün Brezilya ipeði kullanýlýyor.

fotoðraf; bilsen gürer

|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|karalama|orhan kemal|charles bukowski|

bilsen gürer

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|karalama|orhan kemal|charles bukowski|

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|

NEVA

15


ÝÇ SAVAÞ okuma bilmeyen teyzenin oðlundan gelen mektubu sadece koklayabiliyor olmasý, bu dünyada hala nefes alýp da Ýstanbul'dan uzakta olmakla boy ölçüþebilir ancak. umutsuzluk insanýn topallayan inançlarý, isyan ise bu özrün þeytanla izdivacýydý. biraz umutsuzluk biraz da Ýstanbulsuzluk isyan ettirmese de hesabý giderek kabartýyordu. ruhun dayak yemiþ hali iç basýnda manþet oldu mu bir kere, köþe yazarlarý da bilek güreþinde hep yenilenin bileðinin aðrýdýðýný ima etmekte geç kalmýyorlardý. cevabýný bilmediðin bilmeceler kadar manasýzdýr artýk sorular. savaþýn acý bilançosudur iç acýlarýnýn toplamý. kalbinin yangýn merdiveninde izdiham yaþanýrken yeni yetme tüm hayallerine sokaða çýkma yasaðý vardýr. dýþardan bir mum gibi dimdik ayakta gözükürken yokluðunda fýsýldaþýlýr kendini eriten ateþe üfleyememen. kimileri tecrübe der buna kimileri teselli. býrakýn Allah aþkýna her teselli dün tarihli bir gazete okumak, çoðu gazete de çorak topraklarda biten yabanýl otlar deðil mi zaten. ölümü engellememek öldürmek kadar suç sayýlabilir belki ama doðum esnasýnda ölen eþ için doðan çocuk suçlanamazdý. öyle yaptým. duvarýmda Ýstanbul'un en güzel resmi içimde bir düþ büyütüyorum þimdi. fýrsat buldukça da annesini görmeye götürüyorum. her gidiþimizde sürgünden dönen eski bir lider heyecanýyla en kýþ yanýmý dahi ýsýtan bir cemre düþüyor içime. her gidiþimizde resimdekinden çok daha güzelmiþ diyor.

BATIL BÝYOGRAFÝ

bir pornografik filmle oscar ödülü almak kendi rüyanda baþrol oynamaktan çok daha basit aslýnda. yeter ki film 30'lu yýllarda yahudi kamplarýnda geçsin yeter ki altta ezilen genç kýzýmýz bir melekten tek farký; olmayan kanatlarý olan bir yahudi gencimiz olsun. anonim televizyon kanalýmýz ve mürekkep yalamadan organ yalayan dalkavuklarý da Türkçe anlatýmla franchise yapsýn salyangoz satamadýðý semtlere. vakitsiz öten horoza fosfor bombasý atmayasýnýz þimdi. iyisi mi siz durun aðlama duvarýnýzýn önünde diz çöküp aðlayarak çýkarýyým günahýmý -orta doðudaki bir metreden küçük, üstü açýldýðýnda yorganýný çekmek yerine daha çok toprak atan, gamzeleri Gazze'lere dönmüþ annelerin baþýnda beklediði mezarlarý düþünüpfikirler akla çiviyle çakýlmýþsa inatla, kalp karýn tokluðuna çalýþan bir iþçidir. teknoloji namlunuzu her daim tatmin eden açýk büfe fahiþenizse dualar da tanrýya gönderilen en elektronik mektuplardýr. son kullanma tarihi geçmiþ kutsal metinleriniz ise hep kendisine seviþme sahneleri yazan bir senaristin baþ yapýtýna dönmüþ. bizim sözlerimiz ise sokak aðzý olmuþ nobel ödülü alamadýk diye ama bazen sokaktaki köftenin tadý bambaþka olur aðzýnýn tadýný bilene. kuþlar uçarken tüm yer yüzünü tuvalet zannederlermiþ. siz kimin aklýna uyup ta tüm dünyanýn içine ediyorsunuz. siz kimin atlasýnda kime sakal býyýk çiziyorsunuz.

msalihyarar@hotmail.com

|rammýstain|kadýköy|marilyn manson|david fincher|tea party|nargile|iced earth|cem karaca|dave weckl|cemal süreya|soulfly|murat yýlmazyýldýrým|kokoreç|scorpions|rotting chrisht |

KÖKLER VE KANGURULAR

|cem karaca|dave weckl|cemal süreya|soulfly|murat yýlmazyýldýrým|kokoreç|scorpions|rotting chrisht |play station|eric adams|künefe|slipknot|

m.salih yarar

|küçük Ýskender|heavy metal|manowar|çerkez ethem|godsmack|istanbul|rammýstain|kadýköy|marilyn manson|david fincher|tea party|nargile|iced earth|

|galatasaray|kurban|bolulu hasan usta|baba zula|kavacýk|kreator|kýþ|grup sokak|ilhan berk|neþeli milis|küçük Ýskender|heavy metal|manowar|çiçiçuuuv|

16

NEVA


KARÝKATÜRÜN SEYRÝ VE RASATHANE MALÜLLERÝ

R

efik halit'in dediði üzere mizah ayaküstü anlatýlamayacak kadar uzun bir mesele. Kurulu düzenin aksaklýklarý hiciv üslubuyla dile getirilir. Türkiye'de mizah tarihine bakýldýðýnda çizgisel anlamda ilk Türk karikatürcüsü Ali Fuat Bey ve nesildaþlarý Teodor Kasap, Niþan Berberyan'la birlikte baþlayan karikatürcülük de Tanzimat dönemi boyunca padiþah 2. Abdülhamit'in siyasi hareketlerini yermiþlerdir. Bir istibdat abidesi olan Abdülhamit'in yurtiçinde yasakladýðý mizah mecmualarý yurtdýþýnda basýlmýþ ve yayýmlanmýþlardýr. Hayal (Paris 1875), Davul (Paris -1900), Curcuna (Kahire -1907), Beberuhi (Cenevre - 1898) gibi yayýmlarda gözlenen ortak nokta istibdatçýlýðý ve siyasi duruþu olarak padiþah Abdülhamit çizgileriyle anlatan karikatürcülerle birlikte baþlayan bu akým mizahýn seyrine yön vermiþtir. Osmanlý döneminde ilk karikatür 1867'de yayýmlanmýþtýr. 1870'te Teodor Kasap'ýn yayýmladýðý Diyojen ise ilk Türk gülmece dergisidir. Jön Türk çizerlerinde daha karmaþýk, hýrçýn, nemrut bir ifadeyle resmedilen Abdülhamit karikatürlerinde padiþahýn mukavves burnu portrenin deðiþmez öðesidir. Kah akbaba olarak kah sadece kancalý bir zincire asýlmýþ

devasa bir burun olarak çizilen karikatürlerde yergiye konu kiþinin salt idari ya da siyasi fiilleri deðil sureti de bir malzeme olarak kullanýlmýþtýr. Günümüzde de devam eden bu akýmda Tayyip Erdoðan'ýn geniþ ve açýk alný, Süleyman Demirel'in kaba arkasý, sarkýk gýdýðý, Bush'un yumuk gözleri ve sivri kulaklarýyla yarasa teþbihi sýklýkla kullanýlmakta. Mizahýn Tanzimat dönemindeki siyasi hareketliliðin, yasaklarýn, özgürleþme çabalarýnýn da etkisiyle þekillenen muhalif tavrý karikatürcülükde nesilden nesile aktarýlmýþtýr. Soðuk bir zekayla dile getirilen felaketlerin arka planýnda eðrinin eðriliði alaycý bir dille anlatýlýr. Teodor kasap, Ali Fuat Bey, Sedat Nuri Ýleri, Cemil Cem ve adýný bir çýrpýda sayamayacaðýmýz birçok çizerle devam eden mizah dergiciliðinde Akbaba (1922 77) da yayýmlandýðý dönemin siyasi eðilimleriyle birlikte toplumsal hayatý da etkileyen inkýlap hareketlerinin topluma etkisi, kadýn erkek iliþkileri eskizlenir. Cumhuriyet'in ilanýndan sonraki dönemde klasik Türk karikatürünün en önemli ismi Cemal Nadir Güler ve Ramiz Gökçe Akbaba kadrosundandýr. Bu dönemin çizgilerinde yalýnlaþma, sadeleþme süreci yaþanmýþ Osmanlý döneminde en ince ayrýntýlara deðinilen eskizlerden daha yalýn çizimlere geçilmiþtir. Yeni Türk alfabesinin kabulünden sonra halkýn okuma ve yazmaya olan ilgisi artmýþtýr. Yeni yazýyla yayýmlanan ilk karikatür albümü, karikatür sergilerinin açýlmasý ve ilk kadýn karikatürcü Selma Eroðlu'nun yetiþmesi (ayný zamanda Cemal Nadir'in öðrencisidir) 1950'ye kadar olan bu dönem içerisinde gerçekleþmiþ, karikatür günlük gazete ya da mecmualarýn deðiþmez bir parçasý olmuþtur. 40'lý 50'li yýllara damgasýný

orhan okur |nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|karalama|orhan kemal|charles bukowski|

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|karalama|orhan kemal|charles bukowski|

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|

NEVA

17


lama|orhan kemal|charles bukowski| |nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|kara

vurmuþ bir diðer mecmua Marko Paþa'dýr. Aziz Nesin ve Sabahattin Ali'nin birlikte kurduklarý Marko Paþa dergisi emperyalizm aleyhtarý duruþuyla halkýn ilgisini kazanmýþ, dönemin en çok satan gazetelerinin tirajýný katlamýþtýr. Ýsmet Ýnönü ve hükümetinin politikalarýný sivri bir dille eleþtiren dergi kapatýlsa da farklý isimlerlerle tekrar yayýmlanmýþtýr.

toplumsal kamplaþmalara yol açtýðý baskýcý dönemlerde halka ulaþma fýrsatýný elinde bulunduran mizah yazar ve çizerleri hükümetlerin, ideolojilerin karþýsýnda yer almýþlardýr. Bunun nedeni baský dönemlerinde baskýcýlýðý doðrudan doðruya dile getirenlerin uðradýðý hýþmýn aksine naif, dolaylý yoldan, kinayeyle dile getirip varlýðýný idame ettirebilenlerin mizahý bir yol, yöntem olarak benimsemesidir.

Klasik karikatür döneminden sonra baþlayan çaðdaþ karikatür döneminde sona eren 2. Dünya Savaþý ve Türkiye'nin dýþ dünyaya açýlýp siyasal ve ekonomik anlamda liberalleþmesiyle basýn-yayýn hayatýnda gözlenen canlanmanýn etkisiyle Türk karikatürü yenilenip çaðdaþlaþmýþ, çizgisel manada gözlenen en büyük deðiþiklik klasik dönemin çizgilerinde de ortaya çýkan ayrýntýlardan arýndýrýlmaya çalýþýlan yalýn çizginin tamamen benimsenmiþ ve karikatürlerin yazýsýz olmasýdýr. Yazý kullanýlan karikatürlerde ise yazý çizgideki tutumluluðun bir parçasý olmuþ ve çizginin bir unsuru haline gelmiþtir. Dönemin çizerleri arasýnda Turhan Selçuk, Semih Balcýoðlu , Oðuz Aral ve Altan Erbulak ilk akla gelen isimlerdir.

Geçmiþten bugüne mizahýn seyrinde deðiþikliklerde oldu. Özündeki muhalif tavrýyla geliþen mesaj kaygýsýyla birlikte görsel medyanýn da büyümesi ve halkýn gittikçe apolitize olmasý salt güldürü güdümlü absürt mizah donanýmlý popüler yüzler peyda oldu. Esasýnda mizahýn mesajsýz yanýyla görsel manada beyaz perdede tanýþmýþtýk. Turist Ömer serisi, Cilalý Ýbo, Kemal Sunal filmlerini defalarca izledik ayný hazzý aldýk. Rýfat Ilgaz mizahýn yazýnsal bir tür olmadýðýný bir his, duyuþ, çeliþkiler, zýtlýklar dünyasýnda görülemeyenleri görebilenlerin iç dünyasý olarak tanýmlar. Bu iç dünyada keþfedilenlerle güldük. Ýç dünyanýn malulleri mizahýn geniþ perspektifinde onu icra edenlerin algýsýna göre çeþitlendi. Yiðit Özgür ve Metin Üstündað'ýn karikatürlerinde kelime oyunlarý apayrý zevkler verdi. Mehmet Çaðçað hemen her yarattýðý tiplemeyle Gýrgýr geleneðinin en önemli temsilcisi oldu. Kaan Ertem'in kinayeli tespit üzere yarattýðý karikatürler, Umut Sarýkaya'nýn naif ve tamamen yine ayrýntýlarla müzeyyen karikatürleriyle neþelenmeye devam ediyoruz. Ahmet Yýlmaz'la insan tipolojisi ve zýtlýklarýn mizahý besleyen en önemli kaynaklardan birisi olduðunu öðrendik. Bütünsel anlamda Freud'un dile getirdiði mizahtaki varoluþsal zýtlýðýn deðiþmezliði, mizahýn belli bir kalýba sokulamamasýyla birlikte bu zýtlýklarý dile getirmekteki tekniðin özgünlüðüne göre sevilip, örnek alýnanlar oldu. Türk tarihi saray kültüründe padiþahýn erki altýndaki saray soytarýlýðýndan, meddahlýða sonrasýnda bir ülkede gündem belirleyecek kadar takip edilen bir yazýnsal güce dönüþen mizah zaman geldi adý anýlan ustalarýn yüzünü aðartacak isimlerle özdeþleþti fakat gücünü hiç kaybetmedi. Bu minval ve güç üzre biraz da özenerek sahibinden rasathane malulleri ;

Karikatürün Türkiye'deki geliþimin dönüm noktasý olan yeni karikatür dönemi 1970'lerin baþýnda baþlar. Karikatürün tamamen kendini yenileme süreci olan bu dönemde karikatürde yazý daha çok kullanýlmaya baþlanmýþ, karikatürdeki tiplemelerin konuþmalarý balon içine alýnmýþtýr. Soyut anlatýmlardan uzaklaþýp daha canlý, hareketli ,þaþýrtýcý çizimlerin yaratýlmasý ve yazarý farklý çizeri farklý hikayelerin, tiplemelerin ortaya çýkmasý halkýn da ilgisine mazhar olmuþtur. Türk insanýnýn kendi kendini alaya alma eksenli gülmece anlayýþýnýn mucidi olan Aziz Nesin'le baþlayan akým Oðuz Aral'ýn 1971'de çýkardýðý Gýrgýr'da tamamen vücut bulmuþtur.1971'den 1989'a kadar dönemin gazetelerinden daha fazla tiraja ulaþýp bir rekora imza atan gýrgýr dönemin pek sanatçýsýnýn da yetiþmesine vesile olmuþtur. 80'lerde Limon, 90'larda Leman'la ve þimdilerde yine Leman, Penguen, Uykusuz, Ekmek gibi dergilerle devam eden mizah dergiciliðinde ortak nokta Türklük üzerine kendi kendini alaya almayla birlikte 150 yýllýk bir tarihi süreçten gelen muhalif tavýrdýr. Siyasal hareketliliðin

* Kýzlarda arkadaþý kucaða oturtma, kucakta saçlarýyla oynama ya da saða sola sallanma, karþýlaþýlan her yerde öpüþülüp sarýlmaca, düðün dernekte kýz kýza dans etme, kol kola girip

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|

18

NEVA

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|karalama|orhan kemal|charles bukowski|

orhan okur

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|


* Ayný iþletme tarafýndan iþletilen üç dört ayrý çay bahçesinin – restoranýn bulunduðu yerlerde klasik giyimli þefler oluyor. Týknaz bir görüntü altýnda ciddiyet, asabi bakýþlar. Komilere, garsonlara direktifler, agresif hýzlý adýmlar. Fatih Terim mimik, jestleri... Bensiz burasý bir hiç psikolojisindeki bu adamlarý ne zaman görsem arkasýndan aðýr adýmlarla yaklaþýp kýçýna bastonla vuracak bir dede arar gözlerim. Bastonunun üstünde "La sus zehir ettin çayýmý sohbetimi " yazan. * Ergen manitacýlýðýnda boþ sýnýfýn yeri ve önemine deðinelim biraz da. Özellikle ortaöðretim dönemi manitacýlýðýnýn mihenk taþlarýndan birisi olan boþ sýnýf eþiði dönem boyunca zaman ve mekan tercihi doðru yapýldýðý takdirde oldukça verimlidir. Okulda sýnýflarý denetleyen bir idareci -öðretmen yoksa boþ sýnýfýn duvar dibi arka sýralarýndan birisine geçilir ve randýman saðlanýr. Misal bizim sýnýfta bir eleman vardý. Sýnýf boþken kýzý sürekli benim sýraya getirirdi. Birbirlerinden kopmadýlar, geçen düðünleri oldu hediye olarak o sýrayý götürdüm çok duygulandýlar. * Hemcinslerle kurulmuþ dostluklarda samimiyet göstergelerinin baþýnda gizli kapýlar ardýnda yaþananlarýn karþýlýklý paylaþýldýðý anlar gelir. Kadýnlarda nasýl bilmiyorum erkeklerde genelde bu muhabbet oldukça tafsilatlý ve abartýlý oluyor. En güzeli ise bu abartma hadisesinin sidik yarýþýna dönmesi. Ýþ bu sidik yarýþý esnasýnda en büyük bombayý patlatanýn yanýndaki yancýdýr yiðidim. Bombaya tereddütsüz katýlan bilir kiþidir. Þöyle bir diyalog hatýrlýyorum :

hýrslanmýþýz (kavga sonrasý seks ateþi) bi baþladýk durmuyoruz. Bi de viagra attým. Altý saatte on iki posta. - Hassiktir lan nereye gidiyosun o kadar ! - Hýýh ne diyo lan bu (bizimkine döner) (aha bizimki) - Gider oðlum viagra atmýþ. Sen at sen de gidersin. Karý da hýrs yapmýþ zaten. - Sen ne diyorsun baba durmuyor. Hopluyor zýplýyor. Atlýyor panter gibi. Bu tecrübe adamlarýný Ortaköy'de Pfizer'in Viagra üretim kalite kontrol departmanýnda on iki saat aralýksýz çalýþtýrýyorlar. Mitralyöz gibi iþleyen penislerini iki günde bir vernikletiyorlar. Kontrollü güç, pürüzsüz performans…

- Geldik eve hacý. Karý tam kývama gelmiþ. Bi de kavgada ettik ya birbirimize karþý

|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|karalama|orhan

kemal|charles bukowski|

teneffüslerde okulu tavaf etme gibi davranýþlarla ortaya çýkan bir tensel temas eðilimi var. Zannýmca yetiþkinlik ya da evlilik sonrasý kayboluyor. Bu eðilim erkekler de sadece ergenlik zamanlarýnda sýklýkla tokalaþýp yanak yanaða öpüþme olarak görülür.

orhan_okr@hotmail.com

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mi

orhan okur

zah|turizm|karalama|orhan kemal|charles bukowski|

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|

NEVA

19


|Mudanya|Trilye|Raký|Balýk|Kokoreç|Ýþkembe orbasý|Cantýk|Ýskender|Pideli Köfte|Yeþil|Beyaz|Kýrmýzý|Siyah|Kopuk|Hamur|Sil Baþtan|Sünger Bob|Biolabilite|Aile bezik salonu|

“YAÞADIM” DÝYEBÝLMEN ÝÇÝN bittiði o an için bunlarý düþündüðümüzde ise… “Zaman çok hýzlý akýyor”larýn çoktan bittiði, “keþke”lerin dahi sonuna geldiðimiz o an için… Yaþamak lazým… Vaktimiz hala varken, dolu dolu yaþamak…

G

ideceðim yere ulaþmaya çalýþýrken bir lisenin daðýlýþ saatine denk geldim. O karmaþa ile birlikte çekilmez bir hal alan ses kirliliðinin içinde, okulun karþý köþesinden, curcurnanýn büyük bir parçasýný oluþturan kýzlara doðru yol alan, kültürsüzlükten doðan yeni yetme bir kültürün dile getirdiði, otuz yaþ üstü o cümle kulaðýma takýldý;

Yirmidört senedir bu iþin içindeyim, Ýniþ çýkýþlarla dolu. Bazý zamanlar hemen bitse diyorum, Bazý zamanlar ise yok mu bunu uzatmanýn yolu.

-Erken doðduk kardeþim! Erken…

Eðer bir gün emekli olursam, Tek isteðim, bu dünyaya beni hatýrlatacak ufak bir þeyler býrakmak. Çok kiþi farkýnda deðil ama, En zor meslektir yaþamak.

Ne zaman uzun bir yolculuða çýksam, aklýma gelen ilk þey her zaman “varýþ aný” olmuþtur. Oturduðum yerden dýþarý bakar, binbir homurtu eþliðinde “geçmez!” diye içimden geçirdiðim o zamanýn geçtiðini hayal ederim. Aslýnda, gündelik hayatýn koþuþturmasý içerisinde yapamadýðým onca þey varken ve bunun tek sorumlusunun, belki de bir “vicdan rahatlatma” yöntemi olarak, “zaman” olduðunu düþünürken, “geçmez!” düþüncesinin yersizliði ile beraber nasýl da zamaný kendi ellerimle zamansýzlýða çevirdiðimi, yolculuðumun üstünden haftalar, belki de aylar geçtikten sonra “varýþ aný” hayallerimi yeniden hatýrlayýnca anlarým. Gideceðim yere çoktan varmýþ, üstüne üstlük kendimi, gündelik hayatýn vahþi rekabetine kaptýrmýþýmdýr bile. Aklýmda ise, bize baþarý olarak dikte edileni baþarmak dýþýnda hiçbir þey bulunmamaktadýr. Tüm bu koþuþturmanýn içerisinde bir saniyeliðine durup “o an” için, son nefesin gelip çattýðý, bitmez gibi gelen bir ömrün

1901 yýlýnýn Kasým Ayý ortasýnda, Selanik insanýn içini ýsýtan bir güneþle merhaba dedi doðan yeni güne. Aynen o günden yirmi sene öncesi gibi ötüyordu kuþlar, esiyordu rüzgar. Ancak dikkatli dinlediðinizde duyabiliyordunuz rüzgarýn eþsiz müziðine yapýlan kuþlarýn çok sesli vokalini. Bize, “dolu dolu yaþamak” tanýmýnýn ne demek olduðunu, kendisinden yirmi sene önce ayný topraklarda doðan “mavi gözlü dev” gibi dünyaya mavi mavi bakan o çocuðun anlatacaðýný ise henüz hiç kimse bilmemekteydi. Okyanus mavisi gözlerini, gözlerinin yanýnda sýð kalan Karadeniz'e daldýrýp, bir türlü gidemediði memleketinin bayraðýyla süslenmiþ o gemiyi gördüðünde belki de “beni de al!” diye

|Atom Karýnca|Barýþ|Özgürlük|Timsah|Bursa|Altýntaþ|Mudanya|Trilye|Raký|Balýk|Kokoreç|Ýþkembe orbasý|Cantýk|Ýskender|Pideli Köfte|Yeþil|Beyaz|Kýrmýzý|Siyah|Kopuk|Hamur|Sil Baþtan|Sünger Bob|Biolabilite|Aile bezik salonu|

erdem doðan

|Mustafa Kemal|Duygu|Sevgi|11.04/72.42|Atom Karýnca|Barýþ|Özgürlük|Timsah|Bursa|Altýntaþ|Mudanya|Trilye|Raký|Balýk|Kokoreç|Ýþkembe orbasý|Cantýk|

|Mustafa Kemal|Duygu|Sevgi|11.04/72.42|Atom Karýnca|Barýþ|Özgürlük|Timsah|Bursa|Altýntaþ|Mudanya|Trilye|Raký|Balýk|Kokoreç|Ýþkembe orbasý|Cantýk|

20

NEVA


kilometre uzakta ölen çocuklar için göz yaþý dökmeye devam ediyordu. “Ben vatan hainiyim!” diyordu baðýra baðýra. Nazým Hikmet, þiirlerinde vatan hainiyim diye üç sütun üstüne kapkara puntolarla haykýrýrken, memetçik memetler için aðlayandýr.

“Yaþamak þakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaþayacaksýn bir sincap gibi mesela, yani, yaþamanýn dýþýnda ve ötesinde hiçbir þey beklemeden, yani bütün iþin gücün yaþamak olacak.”

“bir deri bir kemik düþmüþ býyýklar memedin ayaðýnda yarým çarýklar memetçik memet, memetçik memet... memetten memede yok mu merhamet?”

Hayali duvarlarla, dikenli tellerle çevriliyken etrafýmýz, beynimiz olmuþ en büyük gardiyanýmýz. “susmak erdemdir” anlamýný yüklemiþiz en büyük tepkimize. Ya da susmadýðýmýz için gurur duyarak baþvurmuþuz þiddete… Tüm bunlardan ziyade, konuþmak ise hiç ama hiç aklýmýza gelmemiþ. Hele yazmak… Kimilerinin bombalarla, toplarla, tüfeklerle baþaramadýðýný baraþandýr o. Yine o, kimilerinin gözlerini kavurarak yok etmeye çalýþtýðý o kýz çocuðunu, 64 yýldýr kapýlarý çalýp, çocuklarýn þeker de yiyebilmeleri uðruna çabalamasýna imkan saðlayandýr. Yazdýkça yaþatan, yaþattýkça büyütendir Nazým Hikmet Ran. Bizlere kalemin kýlýçtan nasýl daha keskin olduðunu anlatandýr.

Ölümlerin, yaþamlarýn, nefretlerin, saygýlarýn, sürgünlerin, sevgilerin içinde dolu dolu bir yaþamdý O'nunkisi. Vazgeçmeden, yýlmadan, baþýný eðmeden… Eðer bir gün bu hayattan yorulduðunuzu hissederseniz, güçsüz düþerseniz, vazgeçerseniz mücadele etmekten yapmanýz gereken tek þey vardýr; hiç ölmeyen, yaþam enerjisinden hiçbir þey kaybetmeyen o satýrlardaki gücü içinize çekmek.

“Yani, nasýl ve nerede olursak olalým hiç ölünmeyecekmiþ gibi yaþanacak...” O, bu dünyadan göçtüðünden beri güneþin etrafýnda kýrkaltý kere döndü dünya. Geriye hiç yaþlanmayan yüzlerce þiir, “yaþadým diyebilmek için” çabalayan milyonlarca insan býraktý. Ve biliyoruz ki þu anda o, gittiði yerin hiç büyüyemeyen ölü çocuklarýna masallar anlatýp, þekerler daðýtýyor. Daðýtacak… Bizler O'nu, mavi gözlü asi romantiði göremedik ya… …Ve kültürsüzlükten doðan yeni yetme kültürün ortaya çýkardýðý o otuz yaþ üstü köþe baþý insanlarýnýn yanýndan geçerken aklýmda dönüp dolaþan tek bir cümle vardý;

Gün geldi özgürlüðün simgesi oldu Nazým Hikmet. Gün geldi adaletin, barýþýn. Çoðu zaman kendi inandýðý yolu takip edenler için önemliymiþ gibi görülse de, gün geldi, kendi düþüncesinden çok farklý insanlarýn duygularýný ifade etmelerine yardým etti. Kimileri dünyanýn diðer ucunda, ülkelerinden binlerce kilometre uzakta vatanlarýný (!) korurlarken, “o” kendi vatanýndan binlerce

-Erken mi? Geç doðduk kardeþim, çok geç… Nazým Hikmet Ran'ý ölümünün 46. yýldönümünde saygýyla anýyoruz.

erdem.dogan@ymail.com

“çocuklar ölebilir yarýn; hem de ne sýtmadan ne kuþpalazýndan, düþerek de deðil kuyulara filan, çocuklar ölebilir yarýn, çocuklar sakallý askerler gibi ölebilir yarýn, çocuklar ölebilir yarýn atom bulutlarýnýn ýþýðýnda, ne bir santim kemik, ne bir damla kan, çocuklar ölebilir yarýn atom bulutlarýnýn ýþýðýnda, arkalarýnda bir avuç kül bile deðil, arkalarýnda gölgelerinden baþka bir þey býrakmadan.”

|Mudanya|Trilye|Raký|Balýk|Kokoreç|Ýþkembe orbasý|Cantýk|Ýskender|Pideli Köfte|Yeþil|Beyaz|Kýrmýzý|Siyah|Kopuk|Hamur|

içinden geçirirken, gemiye yorgun olduðunu belirtip acýsýný içine gömen o çocuk hiç bir zaman vazgeçmedi “yaþadým diyebilmek için” yapmamýz gerekenleri anlatmaktan;

erdem doðan

|Atom Karýnca|Barýþ|Özgürlük|Timsah|Bursa|Altýntaþ|Mudanya|Trilye|Raký|Balýk|Kokoreç|Ýþkembe orbasý|Cantýk|Ýskender|Pideli Köfte|Yeþil|Beyaz|Kýrmýzý|Siyah|Kopuk|Hamur|Sil Baþtan|Sünger Bob|Biolabilite|Aile bezik salonu|

|Mustafa Kemal|Duygu|Sevgi|11.04/72.42|Atom Karýnca|Barýþ|Özgürlük|Timsah|Bursa|Altýntaþ|Mudanya|Trilye|Raký|Balýk|Kokoreç|Ýþkembe orbasý|Cantýk|

|Mustafa Kemal|Duygu|Sevgi|11.04/72.42|Atom Karýnca|Barýþ|Özgürlük|Timsah|Bursa|Altýntaþ|Mudanya|Trilye|Raký|Balýk|Kokoreç|Ýþkembe orbasý|Cantýk|

NEVA

21


|sus|kör|sýfýr|an|slyvia plath|baðdat|karanlýk|trumandip|pembe|sihir|ipek|ilk-son|buz|belki|imkansýz|haiku|lakin|oyun|sýnýr|schiler|kader|kimse|ada|kadýn|fado|istanbul|araf|

ARDA KALAN KARANLIÐA KARIÞIR … -Chava, evimin erkeði, yüreðimin diz baðý, ya büyürsen? Ya büyürsen? 12 yaþýna gelip de bizi býrakýp gidersen? Ben nasýl yaþarým deðil, niye yaþarýmýn haykýrýþýdýr bu. Bu, yýllardýr belleklerimize kazýtýlan sakat toplumun resmidir. Bu, bizim en masum haliyle insansýzlýðýmýza en inkârsýz bakýþýmýzdýr. Dünyanýn bütün dilleri bir araya gelip, diðeri berikinden geride durmadan açýklasýn bize bu sözden daha yüce olaný. Daha da sadeleþtirsin sözcükleri, içerimizi soðutsun; kanýyorum. Oscar Orlando Torres'in hikâyesinden yola çýkýlarak beyaz perdeye taþýnan “Innocent Voices”, baþka coðrafyadaki kaderdaþý “Turtles Can Fly” gibi ayný siyah gerçekliði deþeliyordu: arda kalan, karanlýða karýþýr. Bir annenin yakarýþý, gözlerine inen karanlýktan veriliyordu. Çocuðundan ayrý kalmayý dahi göze alýyordu, tamamen kaybetmeyi göze almaktansa. Bir yaþamýn gaspýna en doðru bakýþtý bu, en yalýn en sahici, gerçek hikâyeden esinlenilmesi de daha da acý tabi.

…. Gidenlerin hikâyesi anlatýlýr da hep, kalanlarýn ki yaþanýrmýþ. Bu yüzdendir diye düþünmüþtüm resmediþini hocamýn musalla taþýný… “ Güneþ acýmaz Taþ bilir, taþ susarmýþ Kalan gidermiþ ” … Hakiu'sundaki bilgeliði yüklediði “susan taþ”, pekâlâ soðuk musalladan baþkasý deðildi. Dikey duruþu ölümlülüðü mü simgeliyordu, öte yandaki yaþamý mý belli belirsiz; olup biten hep geride kalana oluyordu aþikâr. El Salvador'da on ikisine gelen her çocuðu zorla askere alan zihniyet ile uzaklara ithal özgürlük getiren zihniyet ayný körebedir elbette ki. Öte yandan gönül insaný Bahman Ghobadi, kalanlarýn hikâyesini anlatmakla kalmýyor, hikâyesine de ortak ediyordu izleyenleri. Parçasý olmadýðýmýzý düþündüðümüz yaný baþýmýzdaki olup bitenden, ýsrarla acýyý duymamýzý istiyordu. Onca yolla yapabilecekken hiç dolandýrmadan, çýrýlçýplak veriyordu arda kalanlarýn karanlýklarýný. Ýþte savaþ, iþte medet umanlar, bunlar da gökyüzünden yaðanlar. “Sarhoþ Atlar Zamaný” yapýtýndan sonra daha da perçinledi gönül baðýmýz üstada. Gündelik yaþam görüntülerini izleyedururken, devasa bir çanak anten, gözümüzü üstüne çekmeyi biliyor daha baþýnda filmin, meramýný anlatmakta da gecikmiyordu. Çanaðý neresinden tuttuðunuza mý baðlýdýr diyor acaba gördüklerimiz? Filmin içinde dominant bir karakteri bulmak çok güç, zira karakterler üzerinden ikinci yarýsýna kadar film, sadece coðrafyanýn hikâyesini, gündelik yaþamýný aktarýyordu tüm çýplaklýðýyla hatta. Olaðanca yer bulan flash-forward tekniði filmin gizemli hikâyesinde cazibeyi artýrýrken, fotoðraflarýný sonda birleþtirdiðinde, hikâye gerçekliði kan mürekkeplerini akýtýyordu sessiz sessiz. Bilmediði Amerikanca'yý köy ahalisine çevirmeye çalýþarak yaþamýný sürdüren “Satellite” lakaplý kurban, popüler kültürün kült ikonlarýný, yaþamdaki yerini (Kürt mülteci kampýnda) daha da saðlamlaþtýrmak için kullanýyordu. “Yarýn yaðmur yaðacak” diyordu, yanlýþ çevirisindeki bir söyleminde, saklanan þifresi sonrasýnda anlaþýlacaktý lakin. “Kimse kýyamaz kendi Azrail'ine, / Bekler yabanýný ellerin” dizesini söyledim kendime, kendimden

|sus|kör|sýfýr|an|slyvia plath|baðdat|karanlýk|trumandip|pembe|sihir|ipek|ilk-son|buz|belki|imkansýz|haiku|lakin|oyun|sýnýr|schiler|kader|kimse|ada|

22

NEVA

|sus|kör|sýfýr|an|slyvia plath|baðdat|karanlýk|trumandip|pembe|sihir|ipek|ilk-son|buz|belki|imkansýz|haiku|lakin|oyun|sýnýr|schiler|kader|kimse|ada|kadýn|fado|istanbul|araf|günce|ergu van|ekmek-þarap|

zihni toprak

|sus|kör|sýfýr|an|slyvia plath|baðdat|karanlýk|trumandip|pembe|sihir|ipek|ilk-son|buz|belki|imkansýz|haiku|lakin|oyun|sýnýr|schiler|kader|kimse|ada|


|sus|kör|sýfýr|an|slyvia plath|baðdat|karanlýk|trumandip|pembe|sihir|ipek|ilk-son|buz|belki|imkansýz|haiku|lakin|oyun|sýnýr|schiler|kader|kimse|ada|

zihni toprak Filminin ismindeki hikmeti, Kürt asýllý Ýranlý yönetmenin bir ideasý mýdýr bilinmez ama San Sebastián, São Paulo, La Pieza (Meksika), Glass Bear (Berlin) gibi birçok ödüle sahip bu görsel zenginliði görmek, mutlaka tatmak gerek. Karakter seçimlerindeki kusursuzluk, diyaloglara ince ince yerleþtirilen sistem eleþtirileriyle kolayca hafýzalardan çýkmayacaða benziyor. Ýþimiz zor, yüzleþmek gerek…

toprakzihin@gmail.com

bize anlatmak istediði bir þeyler vardý sanki… Oyuncaklarý tank ve füze olan çocuklarýn, Amerikan istilasý sonrasý yüzleri gülemedi. Ve hatta en çok da en Amerikancý olan en “Satellite” üzüldü bu duruma. Sýrtýný dönüverdi tanklara, bu deðildi istediðimiz diyerek. Agrin'in intiharý, Irak halkýnýn intiharýydý, tüm masumiyetini götürdü yüreklerin, o yüzden su testisi kýrýldý su yolunda (mayýnda ayaðýnýn kopmasý Satellite'nin).

|sus|kör|sýfýr|an|slyvia plath|baðdat|karanlýk|trumandip|pembe|sihir|ipek|ilk-son|buz|belki|imkansýz|haiku|lakin|oyun|sýnýr|

|sus|kör|sýfýr|an|slyvia plath|baðdat|karanlýk|trumandip|pembe|sihir|ipek|ilk-son|buz|belki|imkansýz|haiku|lakin|oyun|sýnýr|schiler|kader|kimse|ada|

|sus|kör|sýfýr|an|slyvia plath|baðdat|karanlýk|trumandip|pembe|sihir|ipek|ilk-son|buz|belki|imkansýz|haiku|lakin|oyun|sýnýr|schiler|kader|kimse|ada|kadýn|fado|istanbul|araf|günce|ergu van|ekmek-þarap|

uzakta. Bu yüzden arkasýna bakamamasý, dedim, diðer kurbanýn (Agrin), iþte bu yüzden “buralardan gidelim” söylenmesi. BAAS askerlerinin kötü dünya hediyesi, onun yaþamýnda kara bir leke olacaktý. Ölmüþ eþekten korkmazmýþ ya kurt, savaþýn çocuklarý da aðýzlarýyla mayýn toplamaktan, kolyelerine patlamamýþ kurþun dizmekten hiç mi hiç çekinmiyorlardý; hele de iþin içine aþk girmiþse. Ne millet dinliyor, ne memleket, salýyor dört bir yaný yârin kokusu. Kâh su taþýtýyor, kâh bulanýk sularda balýk tutturuyordu. Umut düþleri ahalinin, kýrmýzý balýk metaforunda gerçekleniyordu. Vaat edilen ithal özgürlük kendi suyunda boðulacaktý, týpký Satellite'nin hiç görmediði Amerikan balýklarýna kavuþtuðunda kana bulandýðý gibi elleri. Herkesi baþka bir ümide sevk ederek, hikâyesini aktaran Bahman Ghobadi, neden Agrin'in hayatýný üç metrelik bir ipe baðlamýþtý diye kederlenirken, sade yaþamýn tek saadet olmadýðýný gösterdi usulca. “Benim çocuðumsa babasý nerede ?“ sorusu film boyunca izleyiciye soruluyordu. Gitmek istedim filmin orta yerinden iþte o an, utandým küçücük oldum oturduðum koltukta. Tam utancýmdan kaybolacaktým ki bebeðin mayýn tarlasýnda meydan okumasýný gördüm hayata, gözleri görmemesine raðmen. Domino etkisiyle sonunu hazýrlayan hikâyeler zinciri ilk fitilini Amerikan rüyalarý gören “uyducu”da patlatmýþtý. Savaþ dondurmasý, külahý elinde tutanýn canýný ilk yakýyordu sanki… Kolsuz çocuðun kehanetiyle mistik bir hava halinde hýzla ilerleyen filmde, yaralanan önderine birinci sýnýf Amerikan malý “kýrmýzý balýk” getirip mutlu etmek istiyordu çýrak. “Her þey bitti kehanetini” yanlýþ yorumlayan “Satellite” olaylarý idrak etmeye baþladýðýnda artýk çok geçti. Zahiri olan gerçek yüzünü göstermiþ, kana bulamýþtý "umut suyu"nu. Çocuðu býrakýp uzaklaþan Agrin, sadece vazgeçme gecesinde siyahlara bürünüyordu. Bu onun aslýnda istediði bir þeydi ancak, sevmediðini de gösterse, derdi babasýný bilmediði bebeðini býrakmasýydý. Kendi sonu için ilk önce odan vazgeçmeliydi çünkü. Zira lanetli suya girip yakmak istediðinde kendini becerememiþti. Uzaktan bir bebek çýðlýðý çekmiþti onu bu dünyaya belki kim bilir… Kurtuluþ diye gördükleri -Saddamsýzlýk-, devrik liderin kolunu gözümüze sokarak bu deðildi istediðimiz diyordu belki yönetmen, günah çýkarýyordu belki de. Yukarýdan aþaðýya býrakýlan boþ füze kovanlarýnýn

NEVA

23


pýnar cingöz

zgürlük dediðin bir yere kadar... Olabilir mi? Sanýrým insanlarý kontrol altýna alabilmenin en güzel yollarýndan biri, onlarý tamamen kontrol altýna almamaktýr. Baþýmýza gelen þeyler de tam anlamýyla bu. Þimdi biliyorsunuz zaten Türkiye'de sürekli bir þeyler kapanýyor ya da kapatýlmak isteniyor. Buna ister parti örneði verin, ister saç, isterseniz sizin köyde öyle deniyorsa çekinmeyin göt deyin, kapanma arzusunun önlenemez olduðu kesin. Bunlardan bir örnek de, belki de göt diyenler için daha anlamlý olacaktýr, porno kavramý. Ýçinde porn, porno, tube, hardsex gibi anlamlý kelimeler içeren bütün siteleri tarayýp engellediler, bayaðýdýr. Üþenmemiþler. Buna emek veren insaný bazen düþünüyorum doðrusu. Gerçekten devlete hizmet etmenin doruk noktasý bu olsa gerek. Oo yea.

Ö

Neyse iþte bu yasaktan beri hepimiz tertemiz, günahsýz, bembeyaz kanatlý varlýklar olduk. Çocuklarýmýz Heidi gibi ölesiye þen. Kýzlarýmýz pamuk gibi parlýyor. Gençlerimiz daha kibar. Mu, mi, mu, mý? Bakýn, daha önce söylemiþ miydim bilmiyorum ama, Heidi'yi hiç sevmem. Ayrýca kimi istatistikler gösteriyor ki, pornoya eriþim ve tecavüz vakalarýnýn azalmasý arasýnda ciddi bir korelasyon var. Ama feleðin sillesini yiyen o kadýnlara bir tokat da sen vurd..? Bi' saniye. Porno sektörü, türlü

,

| masajý| rimel| uçan balon| küfür| sex| drugs and rock'n roll| disko topu| akýl fikir| karanlýk oda| kucak| radiohead| takma kirpik| topuklu ayakkabý| zift| trip| kadeh| kývýrcýk| bühi| kýrmýzý|

PORNO ÖZGÜRLÜK MÜ?

Size zorla seks "kasedi" çekilip piyasaya sürülen insanlar sunulmuyor; ki esas bu, bir suç olarak, denetlenen bir þey olmalý. Týpký çocuða yönelik cinsel suçlarýn denetlenmesi gerektiði gibi. Binalarýmýza hýrsýz girmesini istemiyoruz diye inþaat sektörünü yok etmiyoruz deðil mi?

,

bataklýklar barýndýrýyordur eminim. Ama farkýnda mýsýnýz bilmiyorum da, bu kozmetik sektöründe de var. En berbat haliyle hem de. Eðlence sektöründe de. Eðitim sisteminde de. Oldukça temiz gözüken pek çok yerde de. O yüzden "kötü yola düþmek" denen þeyi sadece eline almak olarak algýlamamak gerek sanýrým. Ha bir de peki ya "erkek kýsmý"? Niye bir porno filmde oynayan erkeklere kötü yola düþmüþ gözüyle bakýlmýyor anlayamýyorum. Hele ki baþrol oyuncularý aksiyon halindeyken arkada 31 çekerek bekleyen adam(lar)? Bilmiyorum eðer ortada bir kötü yol varsa o bu olmalý sanýrým. Hahaha. Aslýnda bu sektörü bir kariyer hedefi olarak görenler var. Para kazanýyorlar, mesai saatleri, tatil günleri var, belirli kurallar çerçevesinde istedikleri programda ilerliyorlar, projeler ile ilgili fikir veriyorlar, gelecekte kendi þirketlerini kurmak istiyorlar. Zorlama yok. Kaçýrýlmak yok. Bu bir görsel þov. Ve onlar oyuncular. Bütün bu olan biten legal. Size zorla seks "kasedi" çekilip piyasaya sürülen insanlar sunulmuyor; ki esas bu, bir suç olarak, denetlenen bir þey olmalý. Týpký çocuða yönelik cinsel suçlarýn

|uykusuz| ekþi| kadýn| ruh| cumartesi| kahve| tespit| ayak| masajý| rimel| uçan balon| küfür| sex| drugs and rock'n roll| disko topu| akýl fikir| karanlýk oda|

24

NEVA

|uykusuz| ekþi| kadýn| ruh| cumartesi| kahve| tespit| ayak| masajý| rimel| uçan balon| küfür| sex| drugs and rock'n roll| disko topu| akýl fikir| karanlýk oda| kucak| radiohead| takma kirpik| topuklu ayakkabý| zift| trip| kadeh|

|uykusuz| ekþi| kadýn| ruh| cumartesi| kahve| tespit| ayak| masajý| rimel| uçan balon| küfür| sex| drugs and rock'n roll| disko topu| akýl fikir| karanlýk oda|


denetlenmesi gerektiði gibi. Binalarýmýza hýrsýz girmesini istemiyoruz diye inþaat sektörünü yok etmiyoruz deðil mi?

pýnar cingöz

Ama gençlerin ve çocuklarýn zihinsel geliþimi? Çocuklarýnýzýn önünde kavga etmeyin. Onlara cinsel istismarda bulunmayýn. Kýzýna sarýlan bir baba olun. "oðlum bu müziði niye seviyor" diye bir düþünün. Gençlerin eþyalarýný izinsiz karýþtýrmayýn. Çocuðunuza yalan söylemeyin. Onlarý dövmeyin. Fikirlerini sorun. Büyüdüklerini idrak edin. Bir þeycikleri kalmaz.

| drugs and rock'n roll| disko topu| akýl fikir| karanlýk oda| kucak| radiohead| takma kirpik| topuklu ayakkabý| zift| trip| kadeh| kývýrcýk| bühi| kýrmýzý|

Ama kadýnýn seks objesi haline gelmesi? Bakýn, eðer ki kadýnýn toplumumuzdaki yeri olan "bayan yaný" kavramý ya da erkeklerdeki yersiz "memelere bak karpuz gibi" bakýþý pornonun çöküþü ile deðiþecekse, gidip Sasha Grey'e bir tane de ben çakacaðým (hayýr o anlamda demiyorum). Peki ben bir porno filmde oynar mýyým, hayýr. Bu, anlatmaya çalýþtýðým gibi, sadece tercih meselesi. Konuyla ilgili istatistiksel bir araþtýrma okumak isterseniz:

Ama ahlak? Ahlak herkesin kendine ait, "unique" bir olgu. Ahlaklý gözüküp tünellerden girerek ortamlara dalan insan! Sana diyorum. Bu sorunun cevabý kliþe bir hal almadan bitsin. Fazla kurcalamaya gerek yok bence.

*

Rape, Porn and Criminality: Political Truth on Trial, June 30, 2006 http://jurist.law.pitt.edu/forumy/200 6/06/rape-porn-and-criminalitypolitical.php#1

Bu anlattýklarýmý karþýt yönden okumak isterseniz; *

Pornography and Censorship First published Wed May 5, 2004. Standford Encyclopedia of Philosophy http://plato.stanford.edu/entries/pornogr aphy-censorship/

*

"Should pornography be banned as a threat to women?" -Resources used to support "yes". California State University http://www.csun.edu/~psy453/porno_y.h tm

Ha bir de þöyle bir þey oldu: geçenlerde bu konu hakkýnda araþtýrma yaparken bir wiki sayfasý ile karþýlaþtým. Ne yapsam bilemedim açýkçasý. Kendini aktivist, anarþist, nüdist vs. Olarak tanýmlayan bir adam, porno wiki'si kurmuþ insanlar gelsin özgürce kendi oynadýðý amatör porno videolarýný koysun, böyle açýk bir ortam yaratalým diye ama, kendisi bir yerden baþlamýþ, gerisini getiren olmamýþ. Kendi kendine pornolarýyla takýlýyor öyle. Ahahah. Budur. Sonuç olarak, there will be porn sevgili okuyucu. There will always be. kelebek-varyete.blogspot.com

pinarcingoz@gmail.com

|uykusuz| ekþi| kadýn| ruh| cumartesi| kahve| tespit| ayak| masajý| rimel| uçan balon| küfür| sex| drugs and rock'n roll| disko topu| akýl fikir| karanlýk oda|

|uykusuz| ekþi| kadýn| ruh| cumartesi| kahve| tespit| ayak| masajý| rimel| uçan balon| küfür| sex| drugs and rock'n roll| disko topu| akýl fikir| karanlýk oda| kucak| radiohead| takma kirpik| topuklu ayakkabý| zift| trip| kadeh|

|uykusuz| ekþi| kadýn| ruh| cumartesi| kahve| tespit| ayak| masajý| rimel| uçan balon| küfür| sex| drugs and rock'n roll| disko topu| akýl fikir| karanlýk oda|

NEVA

25


E

llerini aðrýyan boynunda gezdirdi. Dokunduðu yerleri, aðrýsýnýn geçmesini umarak sýktý bir süre. Yabancý bir elin bu iþi yapmadýðý sürece aðrýsýnýn geçmeyeceðine kanaat getirince, dudaklarýndan bir 'of' salarak arkasýna yaslandý. Sigara yakmak istediyse de nefes almakta zorluk çektiðini hatýrlayýnca vazgeçti düþüncesinden. Ciðerleri de inceden sýzlýyordu üstelik. Kültablasýnda kendi baþýna yanarak tükenecek bir sigaranýn varlýðýna gerek yoktu þimdi. Kalktý. Mutfaða giderek buzdolabýnýn kapýsýný açtý. Uzun bir süre dikildi öylece, gözlerini raflarda gezdirip bir eliyle kapaðý öne arkaya sallayarak. Nihayetinde dolaptakilerin hiçbirini yemek istemediðine karar vererek kapadý kapaðý. Bir eliyle saçlarýný þakaklarýndan ensesine doðru tarayarak yeniden salona geçti. Masanýn üzerindeki kýsa mektubu aldý eline. Pencerenin önündeki berjer koltuða bir ayaðýný altýna toplayarak oturdu. Dýþarýya baktý. Bu Pazar gününde bomboþtu sokak. Kaldýrým kenarýna park etmiþ arabalardan biri, nizamý bozmuþ, ön tarafýný dýþarý doðru park etmiþti. Sarhoþtu belki de diye düþündü. Gecenin bir yarýsý geldi evine ve uðraþamadý arabasýný hizalamak için. Mektubu açtý. Altýncý kez okumaya baþladý.

,

|revü|fahiþe|oje|siren|yol| |siren|yol|sigara|yüzük|rimel|çimen|dolunay|yastýk|duman|manikür|aðrý|yanýk|koku|krizantem|su|adam|ezgi|alev|jartiyer|kallavi|nargile|hikaye

MÝNDER

Düþünmeden yaktý sigarasýný bu kez. Derin bir nefes çekti. Az ötedeki müzik setine giderek çal tuþuna dokundu. Hoparlörden yayýlan sesle, zevk içinde titredi bir an. Kollarýyla sardý kendini. Leonard, dedi, ah þimdi burada olacaktýn, ve sadece b a n a s ö y l e y e c e k t i n 'A thousand kisses deep'i ve ben huþuyla dans edecektim tam burada, parkeleri çýtýrdata çýtýrdata, sonra kolumdan tutup otur kýzým diyecekti bana, otur ve sarýl bana, dönecek geri merak etme, þimdi uyu, hiçbir þey düþünme ve uyu.

“Nesrin, Biliyorum kýzacaksýn. Hem de çok kýzacaksýn. Fakat gerekli itinayý gösterdiðime emin olmaný isterim. Sabah uyandýðýmda ekmeðin bitmiþ olduðunu fark ettim ve midemin gurultusuna dayanamayarak (üstümde pijamalarým varken) apartmanýn karþýsýndaki bakkala koþtum. Iki dakika bile sürmeyecekti ekmeði alýp dönmem. Öyle ki, anahtarýmý bile almadým. Kapýnýn aralýðýna terliðimi sýkýþtýrdým. O arada çýkýp gitmiþ iþte. Aklýma bile gelmezdi. Inan bana. Ona ne kadar özenli davrandýðýmý tahmin edebilirsin. Salondaki köþesinden kýmýldamýyordu, hep ayný kraliçe edasýyla minderinde oturuyordu. Ihtimal vermedim hiç yerinden kalkacaðýna. Ama gitmiþ iþte. Apartmanda, bahçede, sokakta her yerde aradým onu. Saatlerce… Ama bulamadým Nesrin. Ne olur affet beni. Özür dilerim. Seni çok seven, Vedat.” Mektubu katlayarak koltuðun minderinin altýna sokuþturdu. Dalgýn gözlerle pencereden baktý yeniden. Sokaðýn baþýnda görsem þimdi onu, diye geçirdi içinden, çýkýp buraya gelse, kollarýma alýp sarýlsam, kývrýlsam yataðýma. Biliyordu, gelmeyecekti. Küskünlüðünü unutamamýþ, affedememiþti Nesrin'i. Terk etmemeliydim onu, Vedat'a dahi olsa býrakmamalýydým bilmediði bir yere, yeni bir eve. Bunca senedir alýþmýþken benim kokuma ve kucaðýma, o yalnýz ve soðuk minderde uyumaya katlanamamýþ demek ki. Düþünmeden yaktý sigarasýný bu kez. Derin bir nefes çekti. Az ötedeki müzik setine giderek çal tuþuna dokundu. Hoparlörden yayýlan sesle, zevk içinde titredi bir an. Kollarýyla sardý kendini. Leonard, dedi, ah þimdi burada olacaktýn, ve sadece bana söyleyecektin 'A thousand kisses deep'i ve ben huþuyla dans edecektim tam burada, parkeleri çýtýrdata çýtýrdata, sonra kolumdan tutup otur kýzým diyecekti bana, otur ve sarýl bana, dönecek geri merak etme, þimdi uyu, hiçbir þey düþünme ve uyu. Uyudu. Müzik setinin önünde kývrýlýp, çýplak parkede uyudu.

,

Düþünde onu gördü. Koltuðunun altýna, doðduðu günden beri üzerinde oturup uyuduðu, neredeyse hayatýný sürdürdüðü, defalarca yamanýp yeni kumaþlarla yüzü deðiþtirilmiþ ama her daim pembe rengini koruyan minderini sýkýþtýrmýþ, Güzelce'deki evin bahçesinde Nesrin'i bekliyordu. Koþuyordu, omzuna dokunuyordu. Nereye

|siren|yol|sigara|yüzük|rimel|çimen|dolunay|yastýk|duman|manikür|aðrý|yanýk|koku|krizantem|su|adam|ezgi|alev|jartiyer|kallavi|nargile|hikaye|revü|fahiþe|oje|siren|yol|sigara|yüzük|rimel|çimen|dolunay|yastýk|

nazlý karabýyýkoðlu

|siren|yol|sigara|yüzük|rimel|çimen|dolunay|yastýk|duman|manikür|aðrý|yanýk|koku|krizantem|su|adam|ezgi|alev|jartiyer|kallavi|nargile|hikaye|revü|fahiþe|oje|

|siren|yol|sigara|yüzük|rimel|çimen|dolunay|yastýk|duman|manikür|aðrý|yanýk|koku|krizantem|su|adam|ezgi|alev|jartiyer|kallavi|nargile|hikaye|revü|fahiþe|oje|

26

NEVA


,

Uyandý. Ister istemez elini dudaklarýna götürdü. Dikiþler yoktu belki ama kurumuþlardý. Aðrýyan boynu yerde yatmaktan daha da kötüleþmiþ, sýzlayan yerlerine sýrtý da eklenmiþti. Nasýl uyuyabilmiþim burada diye düþünerek doðruldu yerinden. Mutfaða giderek bir litreye yakýn suyu kana kana içti. Tekrar gezdirdi parmaklarýný ýslak dudaklarýnda. Yatak odasýna giderek kreme buladýðý dudaklarýný aynada seyretti. Polis yok dedi, içinden aynadaki aksine. Bu kez polis yok.

Kalýn deri iplerle dikilmiþ dudaklar, dikiþ yerlerinde k u r u m u þ k a n l a r… minderini yüzüne b a s t ý r ý y o r d u . Ke n d i n i boðmaya çalýþýyor yine düþünüyordu Nesrin, boðma kendini caným diye h a y k ý r ý y o r d u . H a y ý r, haykýramýyordu. Haykýrdýðýný sanýyordu. Elini kendi dudaklarýna götürünce, onlarýnda dikilmiþ olduðunu fark ediyordu.

|yastýk|duman|manikür|aðrý|yanýk|koku|krizantem|su|adam|ezgi|alev|jartiyer|kallavi|nargile|hikaye|revü|fahiþe|oje|siren|yol|sigara|yüzük|rimel|çimen|dolunay|yastýk|

gitmiþtin yine diye soruyor, fakat cevap alamýyordu. Neden sonra dudaklarýnýn dikildiðini görüyordu. Kalýn deri iplerle dikilmiþ dudaklar, dikiþ yerlerinde kurumuþ kanlar… minderini yüzüne bastýrýyordu. Kendini boðmaya çalýþýyor yine düþünüyordu Nesrin, boðma kendini caným diye haykýrýyordu. Hayýr, haykýramýyordu. Haykýrdýðýný sanýyordu. Elini kendi dudaklarýna götürünce, onlarýnda dikilmiþ olduðunu fark ediyordu. Ciðerinin yarýsý fýrlýyordu göðe. Bakýyordu Nesrin kapkara ciðerine.

nazlý karabýyýkoðlu

|siren|yol|sigara|yüzük|rimel|çimen|dolunay|yastýk|duman|manikür|aðrý|yanýk|koku|krizantem|su|adam|ezgi|alev|jartiyer|kallavi|nargile|hikay e|revü|fahiþe|oje|siren|yol|sigara|yüzük|rimel|çimen|dolunay|yastýk|

|siren|yol|sigara|yüzük|rimel|çimen|dolunay|yastýk|duman|manikür|aðrý|yanýk|koku|krizantem|su|adam|ezgi|alev|jartiyer|kallavi|nargile|hikaye|revü|fahiþe|oje|

,

Çalan zilin sesiyle irkildi. Kapýya koþtu. “Kim o” bile demeden açtý. Vedat elinde koca bir poþetle girdi içeri. Ayakkabýlarýný usulca çýkararak portmantonun önüne býraktý. Poþedi havaya kaldýrarak: “Açsýndýr sen, sandviç ve þarap getirdim,” dedi. Nesrin poþedi alarak mutfaða yürüdü. Aliminyum folyoya sarýlý sandviçleri tezgaha dizdi, þaraba baktý, beyaz olduðunu görünce sevindi, türbiþonu arandý bir süre, bulamayýnca çekmeceden bir çatal çýkararak mantarý þiþenin içine ittirdi. Iki su bardaðýna þarap doldurdu, sandviç yýðýnýndan da i k i t a n e s e ç i p m e l a m i n t e p s i ye d i z d i hazýrladýklarýný. Elinde tepsiyle salona girdiðinde Vedat müzik setinin önünde eðilmiþ gözlerini k ý s a ra k C d k a p a ð ý n ý a ç m a d ü ð m e s i n i aramaktaydý. “Yeþil düðme,” dedi Nesrin. Havadaki parmaðýný yeþil düðmeye dokunduran Vedat: “Cohen ha!” diye bir ýslýk saldý dudaklarýndan. Sonra Cd'yi deðiþtirmeye gerek duymayarak çalma düðmesine bastý.

“Ciðerim yanýyor ama býrakamýyorum.” Vedat bir eliyle Nesrin'in omzunu sýktý. “Kýzgýn mýsýn bana?” diye sorarken, sesinden “Ama benim bir suçum yok” nidalarý yükseliyordu sanki. Nesrin baþýný adamýn omzuna dayadý. “Senin bir suçun yok Vedat, tüm suç bende, bu lanet olasý romaný yazmak için kapandým buraya, onu def etmek istedim baþýmdan, onunla birlikteyken tek satýr yazamazdým ki, ama ne olursa olsun býrakmamalýydým onu. Senin yanýna bile olsa, býrakmamalýydým.” Nesrin kazaðýnýn kollarýný çekiþtirerek üþüyen ellerini örtmeye çalýþtý. Ne yapsa ýsýnmýyordu parmak uçlarý, ayaklarý da öyle. Vedat'ýn bacaklarýnýn altýna kaydýrdý ayaklarýný. Vedat giydiði çoraplara raðmen kadýnýn ayaklarýnýn buz kesmiþliðiyle ürpererek tek kaþýný kaldýrdý. “Ne kadar üþümüþsün,” diye hayret etti. “Oysa ev gayet sýcak.” “Benim ayaklarým ve ellerim soðuktur hep. Yýllardýr ýsýndýklarýný görmedim.”

Nesrin dalgýn dalgýn sandviçini yedi, þarabýný tek yudumda bitirip, sigara paketine uzanana kadar tek kelime etmediler. Çakmaðýn çýt sesiyle ayýlmýþ gibi Vedat: “Hani býrakacaktýn?” diye sordu kadýna. “Býrakacaktým,” Nesrin yaramazlýk yapmýþ bir çocuk gibi utançla kaçýrdý gözlerini adamdan.

Daha kucaðýna aldýðý ilk dakikada anlamýþtý

|siren|yol|sigara|yüzük|rimel|çimen|dolunay|yastýk|duman|manikür|aðrý|yanýk|koku|krizantem|su|adam|ezgi|alev|jartiyer|kallavi|nargile|hikaye|revü|fahiþe|oje|

NEVA

27


|siren|yol|sigara|yüzük|rimel|çimen|dolunay|yastýk|duman|manikür|aðrý|yanýk|koku|krizantem|su|adam|

,

nazlikarabiyikoglu@gmail.com

bir terslik olduðunu. Garip bakýyordu bebeðin gözleri, hani korku filmlerinde ölmeye çalýþýp da yüz yýllardýr ölemeyen kayýp ruhlar gibi. Zaman akýp da kollarýnda büyüyen varlýðýn yavaþ yavaþ ucubeye dönüþtüðünü gördükçe, deðil tek satýr yazmak hayatýný rutin akýþýnda sürdürmeyi bile becerememiþti. Nesrin kafasýnda sürekli ayný soruyla kendini eve hapsetmiþ, ne arkadaþlarýyla ne ailesiyle ne de Vedat'la görüþüyordu: bu yaratýk benim içimden mi çýktý? Kafasý vücuduna göre hayli büyük, kollarý kürdaný anýmsatan ve konuþmak yerine inler gibi sesler çýkaran çocuðunu bir süre sonra görmeye tahammül edemez hale geldi. Binbir renkle bezediði çocuk odasýnda minderinin üstünde bütün gün oturan ve inildeyen çocuðu duymamak için kapýsýný sýkýca kapatýr, kulaklýklarýný takar, hikayelerini yazmaya çabalar halde kah vicdan azaplarýyla boðuþan kah kendinden tiksinen Nesrin, zamanla çocuðun varlýðýný unuttu. Vedat'ýn da… Doðumdan sonraki üçüncü ayýnda Fransa'ya gidip dokuz sene dönmeyen Vedat'ýn. Çocuk odasýnda televizyonda dönüp duran çizgi filmlerin karþýsýnda bokunun ve sidiðinin içinde inildeyen çocuðun varlýðýný unutan Nesrin eski enerjisini yeniden kazanmýþtý zamanla, neþesini kilitlediði ceviz sandýktan çýkarýp arkadaþlarýna dönmüþtü. Vedat'ýn da gidiþi gibi habersiz olan dönüþü çocuðu zorlu yazma dönemlerinde evinden uzak baþka bir yere -Vedat'ýn küçük apartman dairesipostalayabilmesine olanak saðlamýþtý. Yalpalayarak yürüyebilen çocuðun aralýk bir kapý bir kapý bulduðunda ortadan kaybolmalarý da böyle baþlamýþtý. Polislerle geçirilen ve kararmýþ acý çaylara boðulmuþ saatlere gömülen Nesrin, yaktýðý her sigarada gözlerini yumarak, “Lütfen Tanrým,” demiþti, “hiç bulamasýnlar onu.” Vedat'ýn bacaklarýndan çekti ayaklarýný. Kalan þarabý almak için mutfaða gitti. Salonun kapýsýna yaslanýp Vedat'a baktý. Masanýn üzerindeki kaðýtlara eðilmiþ adam üzerinde bakýþlarýný hissedince, kafasýný kaldýrýp Nesrin'e baktý. “Polisi aramak istemediðine emin misin?”

Polislerle geçirilen ve kararmýþ acý çaylara boðulmuþ saatlere gömülen Nesrin, yaktýðý her sigarada gözlerini yumarak, “Lütfen Tanrým,” demiþti, “hiç bulamasýnlar onu.”

,

Þiþeyi “Þerefine!” dercesine kaldýrýp kalan þarabýn hepsini bir dikiþte içti Nesrin. “Eminim,” diye fýsýldadý. “Dönmesin bir daha, ölsün hatta.” Kalkýp Nesrin'e sarýlmaya çalýþtý Vedat. Once ittiyse de adamý, sonra direnmedi ne ellerine, ne dudaklarýna ne de beline. Parkeler çýtýrdarken altlarýnda, Nesrin'in ayaklarý Vedat'ýn bacaklarýnýn ýlýklýðýný yitiriyor, yeniden buza kesiyor, kapattýðý gözlerinin ardýnda pembe minderin yamalarýný sayarken, kulaðýna fýsýldayan Vedat'ýn sözlerini romanýnýn paragraflarý arasýna sýkýþtýrýyordu. Anne, bilsen seni ne çok seviyorum. Öyle güzel ve gençsin ki, bana hayat veriyorsun. Her gün beni yeniden doðuruyorsun. Anne. Nesrin. Sevgilim. Beni duyuyor musun?

|siren|yol|sigara|yüzük|rimel|çimen|dolunay|yastýk|duman|manikür|aðrý|yanýk|koku|krizantem|su|adam|ezgi|alev|jartiyer|kallavi|nargile|hikaye|revü|fahiþe|oje|

28

NEVA

|siren|yol|sigara|yüzük|rimel|çimen|dolunay|yastýk|duman|manikür|aðrý|yanýk|koku|krizantem|su|adam|ezgi|alev|jartiyer|kallavi|nargile|hikaye|revü|fahiþe|oje|siren|yol|sigara|yüzük|rimel|çimen|dolunay|yastýk|

nazlý karabýyýkoðlu

|siren|yol|sigara|yüzük|rimel|çimen|dolunay|yastýk|duman|manikür|aðrý|yanýk|koku|krizantem|su|adam|ezgi|alev|jartiyer|kallavi|nargile|hikaye|revü|fahiþe|oje|


S

amet meyhanenin kapýsýndan içeri girdiðinde yaþlý bir garson karþýladý onu. Arayan gözlerle etrafýna bakýp adamý görünce garsona belli belirsiz iþaret etti gideceði tarafý. Eski meyhanenin en uç masalarýndan birindeydi adam. Tahta masanýn etrafýný çevirmiþ üç eski sandalye ona eþlik ediyordu. Beyaz zemin üstüne kýrmýzý kareleri olan masa örtüsünün üstünde üç-dört küçük tabak, su ve raký þiþeleri göze çarpýyordu. Ara sokaklarýn aðaçlarýnýn ve arnavut kaldýrýmlarýnýn taþýdýðý deniz kokusunu duydu masaya yaklaþýrken. Adam, tam masaya geldiðinde birden arkasýný döndü ve kocaman gülümsedi. Ellili yaþlarýn sonunda görünüyordu. Bembeyaz saçlarý, giydiði beyaz gömlekle daha da beyaz duruyor, güneþ bronzluðu belli olan yüzündeki bir çift çekik gözün içleri gülüyordu. Ýki adam ayakta birbirlerine sarýldýlar. Adam alýþýk hareketlerle raký þiþesinin kapaðýný açtý. Samet'e hiçbir þey sormadan raký kadehini yarýya kadar doldurdu ve üstüne suyu doldurmasý için uzattý. '' Rakýna buz koymadým, sen de koyma. Ýlk yudumla son yudum farklý oluyor buz olunca.'' diyerek elindeki raký kadehini þerefe demek üzere uzattý. Samet acele ile bardaðýna su doldurup, havada bekleyen raký kadehi ile tokuþturdu. Camýn kenarýnda esen yaz esintisi eþliðinde iki adam, çarpýþan bardaklarýn havada yarattýðý sesi ortada býrakýp, kadehlerdeki rakýyý yarýya kadar içtiler. Rutin sohbetlerden sonra, etrafa göz gezdirip; ''Abi çok çok güzelmiþ burasý'' dedi. Adam içini çekti. '' Çok az da olsa geliyorum buraya. Ben de seviyorum bu eski halini '' diye cevapladý. ''Ama asýl gelme sebebim bunlar'' diye elinle camýn hemen önünde duran saksýlardaki fesleðenleri iþaret etti. Samet adamýn yüzüne baktý ve ''Fesleðen için mi?'' dedi biraz þaþýrarak. ''Bu fesleðenlerin çok ilginç bir iþlevi vardýr Samet. Bunlarýn kokularýna sivrisinek/böcek gelmez. Ama bunlar da kýskançtýrlar kokularý konusunda. Çok nazikçe üstlerini okþamadan kokularýný vermezler.'' Eliyle uzanýp fesleðenin birini üst tarafýndan okþadý. Meyhanenin içine kadar yayýldý fesleðen kokusu. Samet gülümsedi. Adam gözlerini açýk camdan bir noktaya sabitleyip konuþmaya baþladý; '' Benim büyüdüðüm mahallede, kadýnlar bunu

büyük Vita tenekelerine ekerlerdi. Bir bunu bir de kasýmpatýný. Bahar geldi mi, sokaklar bayram yerine dönerdi kokudan. Bildiðin, tabiat mahallemizin içinde de uyanýrdý. Evler hep ahþap, kaldýrýmlar Arnavut, sokaklar denize çýkardý. Ýnsanýn beline kadar gelen bahçe duvarlarýnýn içinden, bin bir türlüsü birbirine karýþmýþ, erguvan, þahika, gül, gül ama elli çeþidi gülün, kýrmýzýsý, beyazý, sarýsý, moru, pembesi, akþam sefasý, aþk merdiveni, iðdesi vs. kokar ha kokardý mahalle. Bir gün ki, çok küçüðüm. Top oynarken bir þut attým, Vita tenekesinin içindeki Esmanur Teyze'nin fesleðenine geldi. Devrildi gitti teneke. Esmanur Teyze camdaydý. Bir çýðlýk attý indi aþaðýya. Ben çok korktum ama yine de bekledim . Esmanur Teyze koþarak geldi ve topraðý dökülen çiçeðin yanýna koþtu. Büyük bir özenle topraðý toparladý, daðýlýp giden fesleðenin kökünde kalan son topraklarý özenle alttan tutup, tekrar tenekenin içine ekti. Kenarlarýný çok sýkýþtýrmadan elinde toz haline getirdiði toprakla örttü. Soluðum kesilmiþ bir halde onu izliyordum. Bana baktý 'ah haylaz' deyip yanaðýmý sýktý. Onun gülen yüzünü görünce cesaretlenip konuþmaya baþladým; 'Ah be Esmanur Teyze öyle baðýrýnca ödümü patlattýn. Senin o kadar güzel çiçeðin var. Belki de mahalledeki en güzel bahçe seninki. Niye çiçek açmaz fesleðen için bu kadar telaþ yaptýn?' Esmanur Teyze, tekrar kocaman ve toprak kokan elleri ile yanaklarýmý sýktý. 'Bak sen þu haylaza. Aðzý da laf yapýyormuþ' diyerek önüme eðildi, benimle ayný boya geldi. 'Bak oðlum, hayatta hiçbir zaman görünüþe aldanma. Bak herkesin bahçesinde fesleðen var. Hepsi ayný duruyorlar ama benim fesleðenlerim hepsinden çok farklý. Bunlar taa Makedonya'dan göç ederken anneannem yanýnda getirmiþ. Ona da büyük büyük dedesinden kalmýþ. Bu fesleðenler o zamanlar çok güzel bir prensesin kötü bir büyücü tarafýndan bu hale getirilmiþ haliymiþ. Dikkat edersen iç içe kývýrcýk büyüyor fesleðen. Çünkü saçlarý kývýrcýkmýþ bu prensesin. Bir gün bir prens gelip taa kalbinin derinliklerinden okþarsa bu fesleðeni, tekrar prenses olacakmýþ. Þimdi sen dene bakayým.'' Ýnanmaz gözlerle Esmanur Teyze'ye baktým. Ama yüzünde çok ciddi bir ifade

pekin ördeði|seküler| |yoðurt-kaþar|çita|elalem|allasen|eskiz|abraþ|karabaþ|çomar|arap|geh geh|kýþ kýþ|billi bili|seküler|manik|valla de|prospektüs|jakoben|taamüden|transatlantik|kaynak|portakallý

FESLEÐEN KOKUSU

nusret yaðmur

|yoðurt-kaþar|çita|elalem|allasen|eskiz|abraþ|karabaþ|çomar|arap|geh geh|kýþ kýþ|billi bili|seküler|manik|valla de|prospektüs|jakoben|taamüden|transatlantik|kaynak|portakallý pekin ördeði|seküler|manik|valla de|prospektüs|jakoben|

|Etik|epik|lirik|tepik|kepek|razmal|küspe|arpa|çorba|saman sarýsý|özlem kýrmýzýsý|seri tatil|þekil|bebiþ|enstantane|perspektif|geri bildirim| çorba|

|Etik|epik|lirik|tepik|kepek|razmal|küspe|arpa|çorba|saman sarýsý|özlem kýrmýzýsý|seri tatil|þekil|bebiþ|enstantane|perspektif|geri bildirim| çorba|

NEVA

29


|yoðurt-kaþar|çita|elalem|allasen|eskiz|abraþ|karabaþ|çomar|arap|geh geh|kýþ kýþ|billi bili|seküler|manik|valla de|prospektüs|jakoben|taamüden|transatlant ik|kaynak|portakallý pekin ördeði|seküler|

Adam bir an durakladý. Masanýn üstündeki sigarasýna uzandý içinden bir sigara alýp paketi Samet'e uzattý. Samet baþýyla ''kullanmýyorum'' anlamýnda bir hareket yaptý. Adam elinde çevirdiði sigarasýný aðzýna götürdü. Çakmakla yakýp derin bir nefes çekti. Samet adamý izliyordu ama aklý fesleðenin öyküsündeydi. Eliyle uzanýp bir daha okþadý camýn önünde duran fesleðeni. Ayný koku tekrar doldurdu masayý. Adam güldü. 'Kokusu böyleyse' dedi. Samet de güldü. Kadehleri tekrar doldurdular. Sonra Samet ;'' Ee abi?'' dedi. Adam yüzüne bakýp, sigarasýndan bir nefes aldý. ''Ben kafaya taktým bu fesleðenleri. Gidiyorum geliyorum okþuyorum. En içten, en çakal, en umursamaz, en uysal halimle okþuyorum ama bir türlü prensesi çýkaramýyorum. Ellerim yüzüm gözüm hep fesleðen kokusu. Her dokunduðumda çýkan koku üzerime siniyor, içime iþliyor, damarlarýma karýþýyor. Epey bir süre uðraþtým. Baktým prenses yok, unuttum Esmanur Teyze'nin fesleðenlerini. Bu mahallelerde büyümenin en kötü etkisi, yürekleri kocaman insanlarla beraber yaþamak. Adam balýkçý, kýt kanaat geçiniyor, ama bir yüreði var kocaman. Adam þoför, kötü bir kamyoneti var. Kazanamadýðý çok belli. Ama bir hafta çalýþmasýna neden olacak mazotu yakýp bütün mahalleyi pikniðe götürüyor. Herkes bir diðerinin yardýmýna koþuyor. Eve gidip öðlen yemeði bile yemiyoruz. Çünkü mutlaka bir teyze hepimizi yemeðe çaðýrýyor. Masalar fakir, gönüller zengin. Delikanlýlardan, abilerimizden okuyan eden de yok. Kimisi berberin yanýnda çýrak, kimi yakýndaki fabrikada iþçi, kimi hala iþsiz babasýna muhtaç. Ama iyiler. Kitaplarda yazan iyilerden deðil hem bunlar. Ýyilik yaptýkça baþlarýna iyi þeyler gelmiyor. Ýyilik yaptýkça batýyorlar ama iyiler. Çok iyi

,

vardý. Elimi uzatýp okþadým, inanýlmaz bir koku geldi burnuma. Yüzüne baktým, elimi kokladým. Esmanur Teyze bana bakýp gülümsedi; 'Yeterince içten okþamadýðýn için sadece kokusunu verdi. Kokusu böyle güzelse kendisi ne kadar güzeldir bir düþün' deyip saçýmý okþayarak içeri girdi.''

Ben kafaya taktým bu fesleðenleri. Gidiyorum geliyorum okþuyorum. En içten, en çakal, en umursamaz, en uysal halimle okþuyorum ama bir t ü r l ü p r e n s e s i çýkaramýyorum. Ellerim yüzüm gözüm hep fesleðen k o k u s u . H e r dokunduðumda çýkan koku üzerime siniyor, içime i þ l i y o r, d a m a r l a r ý m a karýþýyor. Epey bir süre uðraþtým. Baktým prenses yok, unuttum Esmanur Teyze'nin fesleðenlerini.

,

insanlar. Bu devirde bu iyiyi anlatmaya kelimeler yetmiyor. Rahmetli babam çok ýsrar etti oku diye. Ortaokuldan sonra bu abiler gibi olmaya karar verdim býraktým okulu. Peder kýzdý, ekmek paramýzý kazandýðý kötü dolmuþla her gün iþe götürüyor beni. Eski bir þavrolenin þoför yanýnda para topluyorum her gün. Bagajý kaldýrýp oraya da iki kiþilik yer yapmýþlar, toplamýnda yedi yolcu alýyoruz. 50 kuruþ ücret. Her bir serviste sað salim 3,5 lira topluyor babama veriyorum. O da gömleðinin üst cebine koyuyor. Akþam koþa koþa mahalleye geliyorum. Benim yaþ grubunun takýldýðý bir köþe var, oraya gidip anlatýyorum insanlarý, paralarý, yeni çýkan arabalarý, gördüðüm güzel kýzlarý. Yaþ büyüyüp buçuk kontenjanýna sýðmaz olunca, býraktý beni dolmuþa götürmeyi. Mahallede kalýyorum bütün gün. Yaþ oldu 17, artýk kýzlar diyoruz baþka bir þey demiyoruz. Mahallemizde sarý Hatice diye güzelce bir kýz var. Orta sona

oben|taamüden|transatlantik|kaynak|portakallý pekin ördeði|seküler|manik|valla de|prospektüs|jakoben| |yoðurt-kaþar|çita|elalem|allasen|eskiz|abraþ|karabaþ|çomar|arap|geh geh|kýþ kýþ|billi bili|seküler|manik|valla de|prospektüs|jak

nusret yaðmur

|Etik|epik|lirik|tepik|kepek|razmal|küspe|arpa|çorba|saman sarýsý|özlem kýrmýzýsý|seri tatil|þekil|bebiþ|enstantane|perspektif|geri bildirim| çorba|

|Etik|epik|lirik|tepik|kepek|razmal|küspe|arpa|çorba|saman sarýsý|özlem kýrmýzýsý|seri tatil|þekil|bebiþ|enstantane|perspektif|geri bildirim| çorba|

30

NEVA


O günlerde pat diye peder kalp krizi geçiriyor. Bir telaþ bir heyecan, doktor diyor, 'Yarý felç, bir umut belki düzelir.' Eve ekmek getirme iþi bana kalýyor. Daha ehliyetim yok ama polislerin hepsi durumu biliyor babamý tanýyorlar. Bitmez tükenmez git gellere baþlýyorum. Babam ölüyor 6 ay içinde. Bu þekilde yaþamaya katlanamýyor zaten. Ziyarete gelenleri kovuyor. Kimse görmesin istiyor onu böyle. Ehliyet alýyorum 18'ime bastýðýmda. Askere kadar böyle gider de ben asker olunca ne olacak bilmiyorum. Bir kýz kardeþim var, o da lisede. Araba ne olacak kim yapacak? Þoför tutsan zaten ben zor geçindiriyorum evi. Bir gün, bir kýz biniyor ön koltuða. ''Merhaba abi'' diyor. Bakýyorum ama tanýmýyorum.'Ben Funda' diyor. 'Hangi Funda? Balýk Ömer'in kardeþi mi?'' baþýný sallýyor.''Kocaman kýz olmuþsun. Abin nerelerde?'' diyorum. Büyük yemyeþil gözlerini bana dikiyor, ''Abim gemilerde çalýþýyor az geliyor Türkiye'ye '' diyor. Diyor da ben hiçbir þey anlamýyorum. Bana bir þey hatýrlatýyor bu gözler, kývýrcýk sarý saçlar ve bu koku. Yolcular iniyor yolcular biniyor. Duraða varýyoruz burnumda koku, gözümde yeþillik. Son durakta herkes iniyor bu inmiyor.''Nereye gideceksin?'' diye soruyorum. ''Bir yere deðil ben seninle konuþmaya geldim abi.'' Abi diyor da, bu seferki abi aðzýndan çýkan tüm kelimelerin yanýndan uzaklaþýyor. Çok sonra dökülüyor aðzýndan. 'Allah Allah' diyorum zayýfça, 'ne konuþacaksýn ki benimle?' Sol taraftan dýþarý bakýyorum bunu sorarken. 'Sarý Hatice var ya abi, o senden çok hoþlanýyor. Ama kimselere söyleyemiyor. Ben söylerim dedim geldim. Kýz çok üzülüyor.''

Fesleðen.. Esmanur Teyze söylemedi ki zamanýný. Yeterince içten okþarsam gelecekti. Þimdi geldi. Hiç Hatice'den bahsetmedik.' Anadolu Kavaðý'ný hiç görmedim' dedi. 'Ben götürürüm' dedim. Pazara sözleþtik. O akþam, mahalleye gidince Esmanur Teyzelerin bahçesine gittim. Esmanur Teyze çok yaþlanmýþtý. Kapýnýn önündeki aðaçlarýn, güllerin, kasýmpatýlarýn hali periþandý. Fesleðen tenekesini buldum. En son fesleðen de kurumuþtu. “O” dedim içimden . “Vallahi billahi o. çok içten okþamýþtým. Biliyordum..”. O pazar o olduðuna bir kez daha inandým. Kavaða varýnca arabadan inmeden elimi tuttu, yekten, ''Ben sana vurgunum Hatice bahane'' dedi. 'Ya evet deseydim?' dedim elimi çekmeden. 'Biz birbirimize yazýlmýþýz bunu biliyorum'' dedi. Sarýldým. Korkarak tüm kalbimle saçlarýna dokundum, arabanýn içi fesleðen koktu, yemyeþil oldu. Damarýma iþledi koku. Ben ve fesleðen prensesi çok az zamanda bir ömür yaþadýk. Ne bir ömrü, yeminle bin ömür yaþadýk. Bir milyon fesleðen ömrü. Ama fesleðenlerin ömrü hep kýsadýr. '' Adamýn gözleri daldý, sustu. Samet ses çýkarmadan durdu. Yarým duble kalan rakýyý da içti. Adam sanki burada deðildi. Bir süre sonra, adam ''Ben artýk kaçayým kýzým merak eder'' dedi. ''Sen de sessizce beni dinledin. Hesapta senden konuþacaktýk.''. Samet yine gülümsedi; ''Yine yaparýz abi, ben her zaman buralardayým '' dedi. ''Saðol'' dedi adam.

Ertesi gün bir daha geliyor bu, yanýma oturuyor. Ön tarafa iki yolcu alýyoruz. Binen kadýn çok þiþman, bana doðru yaslanýyor . Kolu koluma deðiyor.

Tekrar sarýldýlar. Adam gidince Samet bu sefer tüm kalbiyle, tüm içtenliðiyle dokundu fesleðene. Masa tekrar fesleðen koktu…

Tak diye hatýrlýyorum bu kokuyu. Bu o, yemin

nusrety@gmail.com

Ulan ne Hatice'si? Bir þeyler mýrýldanýyorum. Olmaz diyorum. Ya da tam demiyorum da, mazeretler sýralýyorum. Funda gidiyor. Ama yüz ifadesi hiç üzülmüþe benzemiyor.

ederim o..

|yoðurt-kaþar|çita|elalem|allasen|eskiz|abraþ|karabaþ|çomar|arap|geh geh|kýþ kýþ|billi bili|seküler|manik|valla de|prospektüs|jakoben|taamüden|transatlantik|

gidiyor. Çocukluðunu biliyorum, yakýþtýramýyorum kendime mahallemizin küçük kýzýný. Arkadaþlarýmla haber yolluyor ediyor. Kýpkýrmýzý oluyor beni gördüðünde. Hiç gönüllü olmuyorum, lafý geçiþtiriyorum.

nusret yaðmur

|yoðurt-kaþar|çita|elalem|allasen|eskiz|abraþ|karabaþ|çomar|arap|geh geh|kýþ kýþ|billi bili|seküler|manik|valla de|prospektüs|jakoben|taamüden|transatlantik|kaynak|portakallý pekin ördeði|seküler|manik|valla de|prospektüs|jakoben|

|Etik|epik|lirik|tepik|kepek|razmal|küspe|arpa|çorba|saman sarýsý|özlem kýrmýzýsý|seri tatil|þekil|bebiþ|enstantane|perspektif|geri bildirim| çorba|

|Etik|epik|lirik|tepik|kepek|razmal|küspe|arpa|çorba|saman sarýsý|özlem kýrmýzýsý|seri tatil|þekil|bebiþ|enstantane|perspektif|geri bildirim| çorba|

NEVA

31


özgür akkaya

HOÞGELDÝN KIZIM, BEN BABAN

I

þýnlarýyla kavuran güneþin, görevini yapmýþ olmasýnýn verdiði o bilindik hazla aðýr aðýr uzaklaþmasýnýn ardýndan biraz da olsa serinlemiþ asfalt yolda yürüyorum. Yol; seçim öncesi atýlmýþ taze asfalt kokuyor. Karýþýk elektronik devreler ve entegrelerle donatýlmýþ robot gibiyim, ayaklarýmdan sýrasý gelen bir adým öne sürüyor kendini. Yorulmuþluðumun, terlemiþliðimin ve susamýþlýðýmýn hiç gelmeyecek sandýðým akþamýndayým nihayet. Ellerim cebimde, gözlerim dalgýn. Ne “ne olacak bu memleketin hali” düþüncesi var kafamda, ne üst üste gelen zamlar ne de dün gece yarým býraktýðým filmin final senaryolarý. Tek düþüncem eve gidip güzel bir duþ almak. Zili çaldým. Gýrtlaðý sýkýlmýþ kuþ sesini andýran zilin yankýsýný duyabiliyordum buradan. “Kim o?” “Benim” diyemeyecek kadar yorgundum ama zorla da olsa ona benzer bir kelime çýkartabildim dudaklarýmýn arasýndan. Benim derken o sesin benim olduðuna ve ”benim” anlamý içerdiðine ben bile inanmakta zorluk çektim. Kapý yavaþça açýldý. Her an kapanmaya hazýr ve burnumun geniþ gövdesine çirkin bir motif gibi yapýþtýracak kadar tedirgindi. “Özgür” “Efendim” “Sana bir þey söylemeliyim” ”Evet hayatým dinliyorum” ”Nasýl tepki vereceðini bilemiyorum” Dehþete kapýlmýþtý. Her zamankinden daha büyüktü sanki gözbebekleri. Ellerine baktým; parmaklarý birbiriyle köþe kapmaca oynuyor gibiydiler. Senkronize bir el jimnastiðine benziyordu, hani þu doktorlarýn kireçlenme için önerdiklerinden. “Bugün üst komþumuz Gönül ablayý öldürdüm, cesedini de parçalara ayýrýp kokmasýn diye buzdolabýna koydum” diyecek sandým bir an. Yüreðim aðzýma geldi. Parmaklarýnýn sinir bozucu oyununa son vererek ellerini tuttum. Avuçlarýmýn içinde dahi hala

kýpýrdamaya çalýþýyor “Oðlum akþam ezaný okundu hadi gir artýk içeri” diye camdan yarý sarkmýþ bedeniyle baðýran annesine omuzlarýný silkip umarsýzca oyununa devam eden, üstü baþý toprak, akmýþ burnuyla hiç uyuþmayan cesarete sahip çocuk gibi mukavemet gösteriyordu. Ýyice sýktým ellerini, incitmekten korkarak bir o kadar. Kan gitmeyen parmak uçlarýnýn kademe kademe beyazladýðýný görebiliyordum. Gözlerine baktým. O ilk baktýðým gibi baktým. Üniversite sýnavýna girdiðim günün akþamýydý. Arkadaþýmla günün ister istemez insanýn omuzlarýna yüklediði o sýnava giren herkesçe malum stresini atmak için müþterisi az dolayýsýyla kafa dinlemeye pek müsait bir kafenin en kuytu köþesine atývermiþtik kendimizi. Sokaklarýn kalabalýðýndan kaçýp geldiðimiz yerdi burasý. Hani zamaný durduran yerler vardýr ya, nostaljik þarkýlar ve egzotik tütsülerin hakim olduðu. Kapýnýn önüne meteor düþse siz içeride nazlý bir yaprak aðacýný terk etmiþ usulca yere iniyor sanýrsýnýz. Birkaç masa ileride görüþ alanýmýn içinde ancak görüþ günü harici gelen ziyaretçi gibi kaçamak bir þavkla parlayan bir çift göz gördüm. Ne kadar baktým bilmiyorum, nasýl baktým bilmiyorum, hangi soru kiplerini cümle baþýna koyup baktým onu da bilmiyorum. Yine öyle bakýyorum. “Hamileyim!” Kalakaldým, bakakaldýðým gibi öylece. Taþ kesildim adeta. Sabýr taþý çatlar Mihenk taþý ölçer Göktaþý kayar Deðirmen taþý döner Çakmak taþý çakar Böbrek taþý düþer Topuk taþý paklar Musalla taþý temizler Bileði taþý biler Kilometre taþý sayar Kaldýrým taþý dizilir Göbek taþýnda hararet Kan taþýnda þifa Mezar taþýnda tevekkül Yüzük taþýnda parýltý Fal taþýnda kehanet

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|karalama|orhan kemal|charles bukowski|

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|kara lama|orhan kemal|charles bukowski|

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|

32

NEVA


|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|karalama|orhan kemal|charles bukowski|

Her hangi birisi olabilirdim, birkaçý birden yahut. Oysa eylemsizdim. Vasýfsýz, kipsiz, takýsýz sadece taþ. Bir süre sonra ancak gelebildim kendime. Çok daha önce denemiþtim gelmeyi ama bulamayýp kendimi kendimde, dönmüþtüm ardým sýra. “Ne!” dedim. Þaþkýnlýðým hamile olmasýna deðil, olayý ne zaman ne olacaðý kestirilemeyen, yeni vizyona girmiþ ucuz maliyetli korku filmlerinin esrarengiz havasýna bürünüp, beni de o havanýn içersinde ürpertimle baþ baþa býrakmasýnaydý. “Bir bebeðimiz olacak” Bu muydu yani söylemekten bu kadar çekindiði þey? “Güzel” dedim. Hissiz bir güzel çýktý aðzýmdan. Anlam yüklenmemiþ beþ harflik bir kelime. Rastgele harflerden umarsýzca oluþturulmuþ gibi. Yere düþtü gözleri. Basmamak için ayaklarýmý çektim. “Sevinmedin mi?” diye sordu. ”Sevinmedin mi bu haberi duyduðuna? Sevinmiþtim elbet. Sevinmiþtim sevinmesine de çok ani gelmiþti bu haber, birdenbire, durduk yere sanki, damdan düþer gibi hani. Niye sevinmeyeyim ki hem. Bir çocuðum olacak. El kadar bebek. Kaný caný benden, benden olma, senden doðma. Niye sevinmeyeyim yaþlanmadan baba olacaðýma, niye sevinmeyeyim baba deyip koþup gelen yavrucaða. Gelen rýzkýyla gelir hem, bitenini Tanrý alýr verdiði el ile. Vadesi gelen gider, dölü tutan doðar. Yerden alýp gözlerini, yuvalarýna oturttum. ”Sevindim tabi” dedim. ”Sevinmez miyim hiç?”. Güldü gözleri. Düþümden çýkmayan, ýstýrapla çektiren gözleri güldü. Dudaklarý doðruladý gözlerini. Diþleri göründü bembeyaz. Pýr pýr etti yüreði, kanat çýrpýþlarýný duydum. “Otur þöyle” dedim. Ýkimiz de çöktük kanepeye. Baþladý anlatmaya. Þüpheleniyormuþ zaten uzun zamandýr. Buna yormamýþ hiç bulantýlarýný ama hissetmiþ içinden. Hissetmiþ caný içinde can taþýdýðýný. Hissetmiþ ama diyememiþ, çekinmiþ. Ýstemememden korkmuþ. Konuþmuþtuk çünkü daha önce. Hemen olmasýn diye karar almýþtýk. Gençliðimizi yaþayalým biraz demiþtik. Sekiz yýl bekledik evlenmek için. Acýsýný çýkartmadan, duvaðýyla, al kuþaðýyla gömmeyelim sevincimizi demiþtik. Demiþtik de

mühürlemiþtik bir de yüreðimizle. Bir perhizdir baþladýk sonra. Anneler desen ona keza. Þunu ye kýzým süt yapar, bunu ye kýzým süt yapar, þöyle yap doðumun kolay olsun, böyle yap acýsýný dakikada unutursun. Þuna bak ona benzesin, buna bak ona çeksin. Çok ayakta kalma, çok gezme, çok oturma, çok yatma, ayaðýný üþütme, baþýný üþütme. Ne mümkün kafayý üþütmemek bu kadar þey içinde onu diyen yok. Kontrole gittik. Doktor Hanýmýn eli yavaþ. Minneti de yok, muhabbeti de. Sorarsan söylüyor, sormazsan ketum. Anlatýyor Latince. Boþ bakýþlarýmdan farkýna varýyor, dönüyor caným özüm Türkçeme. “Durumu iyi” diyor. “Her þey yolunda. Ama testler yapmak lazým. Ýkili, üçlü, dörtlü. Kaçlara kadar gidiyor bilmiyorum.” Hep bir kurt içimde. Kemirdikçe kemiriyor mendebur. Yüzümden apaçýk, gün yüzü gibi belli kemirdiði ama söylemiyor doktor. Söyleyiverip de kurtarmýyor beni þu kurtlardan. Varsýn kýpraþsýn diyor belki içinden. Varsýn yesin kendi kendini. Bedava mý bu cihazlar, bedava mý bu elektrik, su, muayenehane kirasý. Bedava mý okumak altý yýl. Bedava mý bir çocuðu doðurtmak. Kolay mý bu kadar, can içinden caný çýkartmak. Parayý verirken hepsinde bir mýrýn kýrýn. Varsýn kemirsin içini. Allah var ne olsa kabulüm. Takýntým yoktur kýz olmuþ, erkek olmuþ, yiðit olmuþ, kadýn olmuþ, gelin olmuþ, güvey olmuþ. Ama ne yalan kýz olsun geçiyor içimden. Gonca'nýn da öyle. Ben tek çocuk erkek, Gonca tek çocuk kýz. Ýkimizin de zorluklarý var kendine göre ama asýl zorluk tek olmak. Mahallenin çocuklarýyla kavga ettiðinde çaðýrýp geleceðin, babanýn arabasýný gizli saklý aldýðýn fark edildiðinde suç ortaðý olarak gösterebileceðin, ilk kýz arkadaþýný anlatabileceðin bir aðabeyinin olmamasý, akýl danýþacaðýn gidip kucaðýnda aðlayacaðýn bir ablanýn yahut. Tek olmasýn dedik. Adama sormuþlar “düþmanýn var mý” diye. Yok demiþ. “Hiç mi yok” demiþler. Yok diyormuþ adam inatla. “Be kardeþim”

özgür akkaya |nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|karalama|orhan kemal|charles bukowski|

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|

NEVA

33


|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|

akkaya811@hotmail.com

tamam. Oysa kýz öyle mi?” Doktor haným hakkýnda hoþ olmayan sözler geldi kulaðýmýza, ilgisizliði bizim tarafýmýzdan zaten aþikar. Doktoru deðiþtirdik eþ dost tavsiyesiyle. Erkekti þimdiki. Gittik muayenehanesine. Randevulu hastasý gelmemiþ, bizi aldý hemen. Anlattýk bebeðimizin beþ aylýk geçmiþini. Döktük þeceresini önüne. Hangi testler yapýldý, neresine bakýldý, hangi sonuçlara ulaþýldý, bir bir anlattýk. Güven veriyor duruþu, konuþmalarý tane tane. Öz Türkçe hem de. Dinlerken konuþmuyor, laf katmýyor lafýma. Gözlerini gözlerime dikip ellerini birbirinin üstüne, onlarý da masanýn üstüne koyup dinliyor. “Ýçeri geçin bir kontrol edelim, nasýlmýþ bebeðimiz”. Ýçeri geçtik. Ýçerisi bembeyaz, ýþýl ýþýl. Toz yok, duman yok. Ayaklarýmýzda hýþýrdayan galoþlar. Üstüne kaðýt havlu serilmiþ sedyeyi gösterdi.”Siz hazýrlanýn çaðýrýn beni “deyip çýktý dýþarý. Hazýrlandýk, çaðýrdýk. Açtý ultrason cihazýný. Baþladý dolaþtýrmaya. “Kýzýmýz iyi maþallah” dedi. Kalp atýþlarý da muntazam. O an göz göze geldik Gonca ile. Ýkimiz de birbirimize ayný þeyi soruyoruz gözlerimizle. Biz mi yanlýþ duyduk acaba yoksa gerçekten kýz mý dedi? “Doktor bey” dedim.” Siz kýz mý dediniz az önce”? “Evet, kýz dedim”. “Ama bize erkek demiþlerdi” “Yoksa siz de, ille de erkek olsun diyenlerden misiniz”? “Bilakis doktor bey bilakis, biz önce –insanolsun diyenlerdeniz.”

demiþler, “düþmanýn yoksa kardeþin de mi yok?” Onlar öyle demiþler ama iyidir kardeþinin olmasý. Yarýn bir gün destek çýkarlar birbirlerine. Bir eksiklerini kapatýrlar, bir gediklerini yamarlar el duymadan. Bayram seyranda doluþuverirler eve. Bayram bayramlýðýný bilir o zaman, seyran seyranlýðýný. Devranýn dönüþü belli. Öleceðiz yarýn öbür gün. El açýp bir aðýz dolusu dua okurlar ardýmýzdan. Biri okumasa biri okur. Biri gelmezse diðeri gelir yükselti topraðýmýza. Sordum utanarak, sordum suç iþlemiþ gibi usul usul. “Cinsiyeti?” “Tam belli deðil ama” dedi. Türkçe konuþuyordu bu sefer, anladý Latincemiz yok. ”Erkek gibi sanki.” Saðlýðý yerindeydi çok þükür, eksiði noksaný yoktu. O ketum doktor muayene ücretini alýrken sanýrsýn þark bülbülü. Ne ketumluk kalmýþ ne Latin dili edebiyatý. Ödeyip çýktýk. Hava da ne güzel. Tutuþtuk el ele. Ýlk el ele tutuþtuðumuz an gibi tutuþturarak yüreðimizi. Sevincimiz uçuracak bedenimizi. Anahtarý kapýnýn kilidine soktum. Ýki “týk” tan sonra açýldý kapý. ”Bu ev” dedim, “ne sakin þimdi”. Yedi ay sonra ne sesli olacak, ne þenlikli.” “Evet hayatým, inþallah.” “Erkek ha!” “Olsun, kýz çok istemiþtim ama olsun. Ýlki kýz olsun istemiþtim yani. Renk renk tokalar takmayý, saçlarýný iki yana atkuyruðu yapmayý, cicili bicili giydirip dolaþtýrmayý heves etmiþimdir hep.” Öyle hevesle konuþuyordu ki, kesemedim sözünü. Dinledim uzun zaman. Çaðlayan gibi coþkuyla, ufak çatlaklar arýyordu taþmak için bendinde. Bir kelime edip araya girmekten, ses tonunun altýnda ezilmekten korktum. “Ojeler sürmeyi, desenli çoraplar almayý, saçlarýný örmeyi büyütmeyi daha sonra. Ergenliði, genç kýzlýðý, kadýnlýðý öðretmeyi… Erkek çocuðunun giyimi bile sade oluyor, bir pantolon bir tiþört, gömlek

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|karalama|orhan kemal|charles bukowski|

özgür akkaya

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|

34

NEVA


ÞÝÝR/SANAT 21-22'YE DAÝR Nâzým ve Piraye'ye hasretle... Bugün; mektupsuz, uykusuz en kötüsü de yýkýp kahverengisini duvarlarýn örtündüm diye maviye, bu canýna yandýðýmýn ranzasýnda geçen bilmem kaçýncý hafta. Aynada, akþamýn en keyifli saatlerinde benim olan sevgili, aynada, esir çizgilerimle ben çiziyorum her sabah mutluluðunu, sana günaydýn demenin her gün ortasý seni dokuyorum, dokur gibi memleketime tenimi… Mercan'la oyalanýyorum bazen kar tanesi tüylerinde uzaklara dalýyorum, sürgünle geçen ömrüme sana, kýzla oðlana dalýyorum sevdalýsýyken bu vatanýn sözde ihanetime yanýyorum. Sonra Memo, türküler getiriyor uzaktan unutulmuþ, unutturulmuþ türküler… Dayýyorum alnýmý geceye yýldýzlarý sayýyorum, düþümde sen, en savunmasýz halinle kuþatýlmýþ þehirler gibi uzun, beyazlar içindesin saçlarýnda kokusu duruyor karanfilin ellerin, nemli bir kaðýt parçasý tutsam, düþecek gibisin.

GÜLÜMSE Bir yaz akþamý doyabilmem için sana, çýkýp gel ansýzýn herkesten habersiz, zamana aldýrmadan, gizlice gel.

Çaðýrma beni böyle zamanlarda böylesine mahkûm, böylesine tutsak ben sana tütün kadar yakýným sen bana hürriyet kadar uzak.

Bir bilene sormadan bul beni öyle katýksýz olsun geliþin hazýrlýðým yalnýz sana, sallýyorum gökyüzünü ki; geldiðinde yýldýzlarý topla. Öyle ýþýl ýþýl olsun geliþin öyle arýnmýþ olsun ki ne varsa geride düþünülmesi gereken, hepsini unut ve bir an gülümse gülüþün içimde bir mahkûmun, görüþ günüdür.

yavuz yavuzer |roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|karalama|orhan kemal|charles bukowski| yavuzyavuzer@yavuzyavuzer.com

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|karalama|orhan kemal|charles bukowski|

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|

NEVA

35


lama|orhan kemal|charles bukowski| |nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|kara

MADAM BOVARY VE NAMIK EFENDÝ

P

iyano çalmayý býraktý. Göz gözeydik. Ellerini yanaklarýmda gezdirmeye baþladý. Sonunda onun olacaðým için heyecanlýydým. Öpüþmeye baþladýk. Sandalye ile piyano arasýndaki boþluðu gerilerek iyice açtý, beni kucaðýna doðru çekti. Elbisemin baðlarýný tek tek çözüyordu. Nefesinin sýcaklýðýný hissediyor, ürperiyordum. Çok nazikti. Tam bir Osmanlý beyefendisiydi. Boynumdan öpmeye baþladý. Bir eli bacaðýmdaydý. Sonra yavaþça elbisemi aþaðý çekti. Omzum ve sýrtým açýkta kalmýþtý. Birden durdu ve saçlarýmý iki eliyle birden kavradý. Telefon çaldý. Hayýr, telefon burada, benim evimde çalýyor. - Hayatým, telefona bakar mýsýn? - Hayýr. Hayýr diyen karým. O hayýr dediðine göre telefona gidip bakmalýyým. Çok da yorgunum üstelik. - Alo -

Anne, naber? Þu anda çalýþýyorum. Ben seni sonra arasam?

-

Hayýr, gerek yok. Ne zayýflamasý anne... Ýdeal kilomdayým.

-

Kapatýyorum.

Telefon çaldý. Caným yanmýþtý. Saçlarýmý sol omzuma topladý. Sonra sað elini cebine attý. Piyanonun üstüne cebinden çýkardýðý prezervatifi koydu. Sol elini göbeðimden aþaðý… Yok iþte, olmuyor. Annem, beni daima en olmadýk zamanlarda arar. Bundan sonra hiçbir þey yazamam. Ben, bir erkek dergisi için seks hikâyeleri yazýyorum. Penthouse, Playboy gibi bir dergi. Onlardan daha az satýyor olmasýna raðmen galiba kazancý iyi. En azýndan yazý baþýna aldýðým paradan bunu anlýyorum. Adý Erik. Her hafta bir yazým yayýmlanýyor. Farklý isimler olmasý sizi yanýltmasýn. Eðer bir gün alýrsanýz orta sayfadaki hikâye bana ait. Bu haftaki hikâyenin konusunu editörüm verdi. Meþrutiyet dönemi öncesi aþk ve bir þeyi de özellikle ekledi: Olaylar kadýnýn aðzýndan anlatýlacak. Gerisi bana ait. Hikâyenin adýný hemen buldum. Madam Bovary ve Namýk Efendi. Benden fazla bir þey beklemeyin. Nihayetinde yetenekleri ve hayal gücü sýnýrlý bir adamým. Derginin bu yazýlar için uyguladýðý

iki ana kuralý var. Kural 1: Giriþ bölümü 100, tamamý ise 1500 kelimeyi geçmeyecek. Yani anlayacaðýnýz adamla kadýný bir an önce seviþtirmeliyim. Kural 2: Erkek daima prezervatif kullanacak. Evet, kurallar bunlar ve ben kurallarý sorgulamam, uyarým. Osmanlý'da prezervatif olmadýðýný biliyoruz ama yine de kural 2 gereði koydum. Editör beðenmezse çýkarsýn. Okusun, çalýþsýn biraz. Hem de herif kýl, þimdi koymam, niye koymadýn falan der. Uðraþamam. Karým geliyor. Þu anda sabahýn erken saatleri ve ben kahvaltý yapýyorum. Mutfaktayým. - Bir bardak daha çay alabilir miyim? - Sabahlarý yazmazdýn ne oldu ilham mý geldi? - Sence komik mi? Zaten, artýk yazamýyorum. Arayan annemmiþ. Sað ol Gitti. Karým kahvaltý yapmaz. Ben de evde tek kalýnca dolabýn kapaðýný bile açmam. Biraz abartýyorum ama çok tembel bir adamým iþte. Bu nedenle onunla birlikte, erkenden kalkar, bir þeyler yerim. O gelene kadar da eðer hazýrda bir þey yoksa yemem. Evden dýþarý fazla çýkmam. O ise normal mesai düzeninde çalýþýr. Bankacý ama sýkýcý olanlardan deðil. Son zamanlarda aklýma takýlan çok önemli bir þey var çýkmadan onu sormalýyým. Kusura bakmayýn, þu anda içerde bir yerlerde, baðýrmalýyým. - Ebru. - Efendim. - Kel olursam yine beni sever misin? - Ne kadar kel? - Kel iþte… Kel denecek kadar… - Hayýr. Hým… Sevmezmiþ. Böyle söylediðine bakmayýn. Herhalde þaka yapýyor. Ben hobi olarak da mektup yazarým. Arkadaþlarýma, akrabalarýma ya da kendime edebi mektuplar yazmaktan söz etmiyorum. Gazetelere sahte mektuplar yazýyorum. Mesela Haydar Dümen'e ya da Güzin Abla'ya. “Sevgili Güzin Abla; kýz arkadaþýmý çok seviyorum. Onu o kadar seviyorum ki, anlatamam. Ama herkesin bir sabrý var. Bu ay ile birlikte beþ yýl olacak, hala yatmadýk. Artýk dayanamýyorum, ne yapmalýyým?”, “Güzin Abla; kocamla çok mutluyum. Çocuklarýmýz da var. Hiçbir sorunumuz yok. Ama ben baþka erkeklerden de hoþlanýyorum. Kocama bu durumu açtým, çok sinirlendi ve beni dövdü.”, “Güzin; sana aþýðým. Ne olur bana adresini ver, buluþalým, kaçalým buralardan. Ýnan, çok mutlu oluruz. Senin için her þeyi

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|

36

NEVA

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|karalama|orhan kemal|charles bukowski|

holden vs tyler

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|


,

Namýk Efendi, bir cuma akþamý gelmiþti. Esmer teni, uzun boyu, sakallarýna karýþan uzun saçlarýyla, Paris'in bohem delikanlýlarýna benziyordu. Ders almak istiyordu. Kabul etmedim fakat tekrar geleceðini söyledi ve geldi de. Bu kez elinde çiçekler vardý, kýrmýzý güller. Çok sevimliydi. Dayanamadým “Olur” dedim.

,

yaparým.”. Böyle mektuplarýn beni en mutlu eden yaný okunduðunu bilmek. Nasýl mý biliyorum; çünkü yayýmlanýyorlar. Bir Pazar gazeteyi elime alýyorum ki Güzin Abla bana nasihatler veriyor ya da Haydar Dümen -o da çok komik adam doðrusu- “Eðer, senin spermin pantolondan geçiyorsa; bana bir örnek getir ondan erkek klonlayalým” diyor. Bu cevaplarý gazetede okuyunca gerçekten çok mutlu oluyorum. Küçük bir adamýn küçük zevkleri iþte. Genelde yazýlarýma sondan baþlýyorum çünkü 1400 kelime yazmak zor oluyor ve bu sayýya ulaþmak için çok uðraþýyorum. Bazý teknikler geliþtirdim. Bir kere insanlar çok giyinik olmalý ki tek tek çýkaralým üstündekileri sonra mekân deðiþtirmeliler, bazen yeni birileri dâhil olmalý. Bunlar da yetmezse fetiþ oyunlar katýyorum hikâyeye. Her hafta yeni bir karakter yaratmak ve bunlarý en kýsa zamanda yatakta birleþtirmek çok zor. - Kiminle konuþuyorsun? - Kimseyle, yazdýklarýmý okuyorum. - Annen ne için aramýþ? - Hiç, “Bugün gelip sana yemek yapayým mý?” diyor. - Ben ve annen olmasak öleceksin açlýktan. Karýma sizinle konuþtuðumu söyleyemem. Zaten bu iþ yeterince garip. Sonunu, daha doðrusu giriþten sonraki bölümünden bir parçasýný okuduðunuz hikâyenin ana karakterleri; Madam Bovary ve Namýk efendi.

Madam Bovary bir Fransýz piyano öðretmeni, Ýstanbul'a piyano ve þan dersleri vermek için gelmiþ. Ama gelmeden önce ona erkeklere ders verme demiþler. O da bu korkuyla ilk yýl hiç erkek öðrenci almamýþ. Namýk Efendi, o sýralar yeni oluþturulmaya ya da oluþmaya baþlayan ticaret erbabýndan. Yeni Türk burjuvasýnýn nüvesi. Gerçekten yaþasaydý þimdilerde çok zengin biri olabilirdi. Yükselen batýlaþma akýmý gereði piyano dersi almak istiyor. Neyse, böyle bir konusu olacak. Bir de yazýlý olmayan bir kural var. Benim gizli kuralým; yazdýðým hikâyeler ne erotik ne de pornografik, ikisinin ortasý olmalý. Bu nasýl olur kardeþim diyorsanýz, bir gün alýrsýnýz Erik, orta sayfasýný okursunuz. Giriþ için de birkaç kelime buldum onlarý da hikâyeni arasýna serpiþtirdim mi dönemin havasýný veririm herhalde. Cariye, refika, debdebe, þehzade, eþk, leb, maazallah, fakat, günbed-i devvar, temenna… Ýstanbul'da bir yýldýr piyano ve þan dersleri veriyordum. Öðrencilerim çoðunlukla paþa kýzlarý ve refikalarýydý. Ýstanbul'a gelmeden önce beni erkek öðrenci almamam konusunda uyaran arkadaþlarýmý O gelene kadar dikkate almýþtým. Gerçi fazla talep de olmamýþtý erkek nüfustan. Namýk Efendi, bir cuma akþamý gelmiþti. Esmer teni, uzun boyu, sakallarýna karýþan uzun saçlarýyla, Paris'in bohem delikanlýlarýna benziyordu. Ders almak istiyordu. Kabul etmedim fakat tekrar geleceðini söyledi ve geldi de. Bu kez elinde çiçekler vardý, kýrmýzý güller. Çok sevimliydi. Dayanamadým “Olur” dedim. Belki biraz daha oyalayabilirdim onu, maazallah, geri gelmeyeceðinden korktum. Derslere hemen baþlamak istiyordu. Diðer haftanýn baþlamak için daha müsait olacaðýný söyledim. Israrlarýný zorlukla geri çevirdim. - Ebru, çýkýyor musun? - Evet. - Þimdi, gerçekten, eðer kel olursam bir gün; yine beni sever misin? - Hayýr. - Ama sen de evlendikten sonra þiþmanladýn, popon kocaman oldu ben seni hala çok seviyorum. Ne oldu? Henüz kahvaltýmý bitirmedim. Hiç deðilse çayý býraksaydýn masada.

holden vs tyler|nevadergi.com|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|karalama| holden_vs_tyler@nevadergi.com

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|karalama|orhan kemal|charles bukowski|

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|

NEVA

37


|Halil|Meltem|Ýstanbul|Adobe Reader|Ýnternet|Torrent|Sinema|Enaniyet|Mukaddes|Mümtaz|Haysiyet|The Wrestler|Ahmet Hamdi Tanpýnar|Sympaty For Lady Vengeance|Nedamet|Mü rüvvet|

POTKAL Sevgili Okuyucu, Sen kimsin, bunu okuyacak mýsýn daha doðrusu bu mektup birinin eline geçecek mi bilmiyorum. Kendimden geriye sadece bir “günlük” býrakmak istemediðim ve þu anda hissettiklerimi de anlatabilmek için hazýr fýrsatým varken yazmak istedim. Esasen namaz kýlmak isterdim ama burada da kýlýnmaz… Mektubu yazmaya baþladýðýmdan beri aklýma hep “V For Vendetta” filmi geliyor. Hapisteki Valerie'nin otobiyografisini yazarkenki duygularý, hayatý ve otobiyografisini okuyana karþý duyduðu sevgi aklýmdan çýkmýyor. Hayýr, ben ayný þeyi yapýp macerasýz hayatýmla seni sýkmayacaðým. Sana sadece hayatýmýn son on beþ dakikasýndan bahsedeceðim. Þimdi umumi tuvaletlerin birinde bir klozette oturuyorum. Oturmuþ, kurtarýlmayý bekliyorum. Dýþarýda beni linç etmek isteyen yaklaþýk yirmi kiþi var. Sürekli baðýrýp, bana ve benim gibilere küfrettikleri için yazarken bir türlü konsantre olamýyorum. Bugün günlerden 27 Ekim 2007 ve saat 15:47. 10 dakika önce sokakta müzik dinleyerek yürüyordum. Yürüdüðüm kaldýrýmda, üzerlerinde milli takým formasý ve ellerinde bayraklarýyla yaklaþýk elli kiþilik bir grup bir marketi taþlýyorlardý. Ýçlerinden biri de elindeki sandalyeyle taþlarla delinmiþ camlarý aþaðý indiriyordu. Kucaklarýnda bira kasalarý ve sigara kartonlarý olan birkaç kiþi de koþar adýmlarla uzaklaþýyordu. Tabiri caizse bu “öfkeli kalabalýðý” onlara 25 m. yaklaþýnca fark edip, þaþkýnlýktan olduðum yerde donup kaldým. Galiba 30 sn sonra kalabalýktan birinin beni iþaret etmesinin ardýndan 10-15 kiþinin bana doðru koþmaya baþladýðýný gördüm. Emin olmak için arkama baktým; benden baþka kimse yoktu. Ancak o zaman onlardan kaçmam gerektiðini anladým. Neyse ki reaksiyon sürem kýsaydý da onlar beni yakalayamadan arkama dönüp koþmaya baþlayabildim. Aklýma önce ve sadece burasý geldi. 100 m. koþarak ikinci saðdan içeri girdikten sonra pasajýn altýna bir kat merdiven inip jetonla geçilen turnikenin üzerinden atlayýp önce erkekler tuvaletinin dýþ kýpýsýný kilitledim ve boþ herhangi bir tuvalete girdim. Burasý kýsmen de olsa güvenli. Kapý dýþarý açýldýðý için omuzlayýp kýramýyorlar. Gerçi dýþ kapýyý bu yöntemle kýrdýklarý için bunu da ýsrarla deniyorlar. Benim de ayaklarým yerde deðil zaten; kapýyý destekliyor. Kapýnýn altýndan ve üstünden boþluk olmadýðý için içeri herhangi bir þey atamýyorlar. Yoksa onu da denerlerdi. Yanlýþ anlama buraya girer girmez oturup yazmaya baþlamadým. Önce polisi aradým. Ýlk fýrsatta buraya bir ekip göndereceklerini ama neredeyse tüm þehirde buna benzer vakalar cereyan ettiði için hazýrda ekip bulunmadýðýný ve dayanabileceðim kadar dayanmamý söylediler. Konuþacaðýmýz her saniye onlarýn benim için yapabileceklerini geciktireceði için can güvenliðimin söz konusu olduðu gibi -benim ve sevdiklerim haricinde kimsenin önemsemediðigereksiz konulara girmedim. Bir dakika; Bir de jandarmayý arayayým. Karakol buraya biraz uzakmýþ. 15 dakikaya kadar buraya bir ekip gelecekmiþ. Hayýr, ailemi arayýp onlarý da riske atmak istemiyorum. Çok garip biliyor musun bunlarý yazmak. Yani hiç yaþanýlasý deðil. Daha 20 dakika önce Nesrin'in doðum günüyle ilgili plan yapýyordum. (Ah! Nesrin. Seni seviyorum. Bin defa söyledim, bin defa daha söylemek isterim) Þimdiki halime bak. Ýntihar mektubu yazmak bile daha onurlu olsa gerek. Ölüme yaklaþmak veya bu korkuyu hissetmek çok kötü… Böyleyken hiç kimseye kýzamýyorsun. Çok üzgün oluyorsun ve biraz da korkuyorsun. Ýyi bir hayat yaþamadýðýndan bir hiç için yaþadýðýný düþünüyorsun. Belki abartýyorumdur, bilmiyorum. Belki iki tokat atarlar “Keseceksin bu saçý bu sakalý ulan!” derler, biraz hýrpaladýktan sonra da bir tekme koyuverir beni rahat býrakýrlar ama daha kötüsünü yapmalarý için çok iyi sebepleri olduðuna eminim. Düþünsene kapýnýn altýndan benzin döküp kesmekten sýkýlýp yakmaya baþladýðýmý düþündükleri kediler gibi can vermemi istediklerini.

|Muvazi|Tekellüflü|Zuhal|Halil|Meltem|Ýstanbul|Adobe Reader|Ýnternet|Torren t|Sinema|Enaniyet|Mukaddes|Mümtaz|Haysiyet|The Wrestler|Ahmet Hamdi Tanpýnar|Sy mpaty For Lady Vengeance|Nedamet|Mürüvvet|

bilal arkan

|Öðretretmek|Ýngilizce|Münþi|Meyus|Gýlgamýþ|Kerkinmek|Kardeþ|Avatar|Amerikan Dizileri|Nefret|Muvazi|Tekellüflü|Zuhal|Halil|Meltem|Ýstanbul|Adobe Reader|

|Öðretretmek|Ýngilizce|Münþi|Meyus|Gýlgamýþ|Kerkinmek|Kardeþ|Avatar|Amerikan Dizileri|Nefret|Muvazi|Tekellüflü|Zuhal|Halil|Meltem|Ýstanbul|Adobe Reader|

38

NEVA


Satanist ve Kürt olmadýðýmý söyledim. Yaðmaladýklarý marketin Kürt sahibiyle hiçbir iliþkim olmadýðýný, düzenledikleri “terör karþýtý yürüyüþlerinden” bihaber olduðumu yoksa onlara katýlmak istediðimi(!) ve annemin fahiþe olmadýðýný da söyledim ama dinlemiyorlar. Ben de sonra onlarýn karþý olduklarý gruptan farklý hareket etmediklerini, asýl onlarýn terörist olduðunu, milletçe çýldýrdýðýmýzý ve hepsinin Allah'ýn belasýna uðramalarýný söylemeye çalýþtým. Þimdi daha da sinirliler… II Hayýr, kapýyý kýrýp içeri giremediler. Tuvaletin de içinde olduðu pasaj esnafý kalabalýðý güç bela çýkarabildi. Sonra beni de çýkarmak istediler. Ben, jandarma gelmeden çýkmak istemediðimi söyledim onlar da ýsrar etmediler. Jandarma geldikten sonra beni çýkarýp eve býraktý. Þimdi odamdayým. Bu mektubu tuvalette yazmaya baþlamadým ama fikir orada doðdu. Ama bu istek ancak birkaç saniye kadar sürmüþtü. Zaten isteseydim de yapamazdým. Kalem tutamazdým mesela, her tarafým titriyordu. Soluk alýþ veriþim ve kalp atýþlarým düzensizdi. Birkaç yýlda bir de olsa geçirdiðim astým krizlerinden birini geçirmekten korktum. Sonra da korktum çünkü bir türlü sakinleþemiyordum. Saat þu anda 05:40 ve ancak kendime gelebildim. Mektup yazma isteðime karþý gelemediðim için yazdým. Tahmin ettiðimden fazla romantik biri olduðumu anladým. Hayatýmdaki kesiti benim hissettiðim kadar hissedebilecek misin bilmiyorum ama insan paylaþmak istiyor. Etrafýnda seni anlayabilecek insanlara anlatmak bir yere kadar ama hiç görmediðin veya ayný coðrafyadan baþka bir þeyi paylaþmadýðýn birinin seni anlamasýný istemen bambaþka bir duygu. Ýnsanlar kitap veya þiir yazmayý veya sanatýn herhangi bir dalýndaki üretimi bu sebepten ötürü yapýyor olsa gerek diye düþünmeye baþladým þimdi. Galiba Tolstoy sanatýn tarifini yaparken haklýydý. 29 Ekim tatil olduðu için Bursa'daydým. Mektubu boðazda bulmanýn sebebi de Ýstanbul'da çalýþýyor olmam. Tuvalette yazacaðým mektubu koltuk altýnda ya da oturduðun bankta yanýna koyduðunki gibi bir potkalýn içine koymak istemiþtim. Biraz da masallara olan düþkünlüðüm yüzündeki tebessüme sebep oluyor galiba. Senden hiçbir þey istemiyorum. Bu mektubun hayatýný deðiþtireceðini de düþünmüyorum zaten. Ben yazdým ve düþlediðim gibi Boðaz'ýn sularýna býraktým ve sen okudun. Hepsi bu kadar… Esen kal…

----------------------------------------------------------------------------------------------------Not: 2008 yýlýnýn Cumhuriyet Bayramý kutlamalarýnda Bursa'da Kürt kökenli market sahibinin iþ yeri PKK'lý diye yaðmalandý. Uzun saçlý ve siyah giyinen gençler de satanist diye halk tarafýndan tartaklandý.

POTKAL

simbolmina@yahoo.com

|Halil|Meltem|Ýstanbul|Adobe Reader|Ýnternet|Torrent|Sinema|Enaniyet|Mukaddes|Mümtaz|Haysiyet|The Wrestler|Ahmet Hamdi Tanpýnar|Sympaty For Lady Vengeance|Nedamet|Mürüvvet|

Beni neden kovaladýklarýný ben de buraya girdikten birkaç dakika sonra öðrendim: Ben satanistmiþim. Aslýnda deðilim. Sadece üzerimde “Iced Earth” tiþörtü var ve uzun saçlýyým. Bir de suratýmdaki kýllar homojen çýkmadýðý için top sakallýyým. Esmer olmamdan olsa gerek; Kürt'müþüm de.

bilal arkan

|Muvazi|Tekellüflü|Zuhal|Halil|Meltem|Ýstanbul|Adobe Reader|Ýnternet|Torrent|Sinema|Enaniyet|Mukaddes|Mümtaz|Haysiyet|The Wrestler|Ahmet Hamdi Tanpýnar|Sympaty For Lady Vengeance|Nedamet|Mürüvvet|

|Öðretretmek|Ýngilizce|Münþi|Meyus|Gýlgamýþ|Kerkinmek|Kardeþ|Avatar|Amerikan Dizileri|Nefret|Muvazi|Tekellüflü|Zuhal|Halil|Meltem|Ýstanbul|Adobe Reader|

|Öðretretmek|Ýngilizce|Münþi|Meyus|Gýlgamýþ|Kerkinmek|Kardeþ|Avatar|Amerikan Dizileri|Nefret|Muvazi|Tekellüflü|Zuhal|Halil|Meltem|Ýstanbul|Adobe Reader|

NEVA

39


|peter pan|bünyamin|marvin|küçük prens|panco|harpagon|sýdýka||rodion romanovich raskolnikov|televizyonda reklamlara çýkan çocuk|gregor samsa|mercutio|afitap|aysel|arthur dent|

BÝR BÖLÜ SONSUZ KALBÝN ORALARDAKÝ KÜÇÜK KESKÝN AÐRI Özel bir adý var mý ya da baþka daha kýsa bir adla belirtmeye gerek var mý bilmiyorum… Her seferinde olmasa da bazý bazý o'nu gördüðünüzde - sadece gördüðünüzde ama, onun da sizi görmesi, sizinle konuþmasý falan gerekli deðil- ve hatta ona benzeyen birini gördüðünüzde oluyor mesela... Ya da sesini duyduðunuzda –onunkine benzeyen bir ses de olabilir, sizi çaðýran-… Ya da o yokken mesela. Aklýnýza geldiðinde sadece… Aklýnýzý aldýðýnda aslýnda… Birisi ondan bahsettiðinde ya da birisinin uzun bir cümlesinin içinde kullandýðý üç dört harflik bir kelime onu hatýrlattýðýnda… Ya da birisi yüzlerce kelimelik þeyler anlatýrken, içerideki sadece bir kelimeyi ayný onun tonladýðý gibi tonladýðýnda falan… Tam o zaman iþte -aslýnda her zaman deðil, bazý bazý-… Kalp sýkýþýyor gibi oluyor. Göz kararýyor gibi sanki. Kulaklar sadece uðultu duymaya baþlýyor. Derin nefes alma ihtiyacý duyuyor insan. Ardý ardýna aldýðý derin nefesler baþýný döndürüyor sonra. Yýðýlýyor bir yerlere... Alkol istiyor insanýn caný, gece istiyor, hava bir an evvel kararsýn istiyor. Açýk hava, hiç olmadý cam kenarý istiyor… Su sesi istiyor uzaktan hoþ- gelen… Ve sigara istiyor… Çok derin nefesler alýp çok beyaz dumanlar üflemek istiyor… Diðer hiçbiri olmasa da sigara illa ki istiyor... Sadece bana mý oluyor bilmem. Mesela babama, sanki böyle þeyler hiç olmazmýþ gibi geliyor ya da dedeme… Belki baþka hiç kimseye olmuyordur diye düþünüyorum bazen. Bu bir hastalýktýr mesela ve ben hastayýmdýr. Belki de herkese oluyordur bu... Çok yaygýn bir durumdur. Mesela kalp yetmezliði denilen budur. Benim kalbim yetmiyordur bana. Bir çok insan da ayný sorundan muzdariptir. Onu görünce aðrýyý hissedip sürekli onu görmek istemek, onu duyunca sürekli dinlemek istemek… Ayný þekilde sürekli onu, onun varlýðýný hissetmek, sürekli onu okumak, sürekli ona yazmak istemek… Eðer bu istediklerinizi yapabiliyorsanýz þanslýsýnýz. Aðrý hafifliyor sanki biraz. Ama bitmiyor, aðrý olmaktan çýkýp heyecan olarak

devam ediyor. Ama bir de yapamýyorsanýz… Ýþte o zaman o kýsa, küçük aðrý her yeni seferde daha þiddetleniyor ve sanki oyuyor göðsünüzü içeriden… Ýþte o zaman sigara kullanmak þartmýþ gibi geliyor bana sanki... Duman çok etkili bir aðrý kesiciymiþ gibi... Anýnda kesmese de aðrýyý çekilir kýlýyormuþ gibi... Belki de yavaþ yavaþ alýþtýrýyormuþ gibi... *** Yasal uyarý: Sigarayý býrakmak ölümcül kalp ve akciðer hastalýklarý riskini azaltýr. Yasadýþý uyarý: Aðrýyý dindirmez... UYUMAK VE EÐER ÞANSLIYSAK RÜYA GÖRMEK ""ördek çükü gibi biþey bu hayat tuhaflýðý ölümden geliyor daha doðrusu doðmaktan."" Can yücel Kolumu kaldýramýyorum... halim yok... aslýnda kaldýrýrým tabii. Mübalaða bu, ne var yoksa kol kaldýrmakta? Ama öyle iþte. Kolumu kaldýramýyorum. Kaldýrsam bacaðýmý oynatamam kesin... Hani çýksam þimdi yataktan kesin düþer kalýrým odanýn ortasýnda. Sesim de çýkmaz þimdi. Kolumu zaten kaldýramýyorum. En iyisi hiç çýkmamak. Bahar benim buralara böyle geliyor genelde. Beraberinde sorunlar, sinir, stres, sýkýntý… uykusuzluk, mide bulantýsý… Yüreðim de aðrýyor bu sefer çok kötü. Öyle ki bazen sorunun duygusal deðil de fiziksel olduðunu düþünüyorum. Soluðum kesiliyor bazen, gözlerim kararýyor. Ebedi bir halsizlik var üstümde. Biraz koy versem kendimi, biraz soluklanmak için dursam bir daha toparlayamayacakmýþým gibi… Kalk þimdi. Giyin. Git okula. Çalýþýyor gibi yap. Dön geri... Sanki dünyayý deðiþtireceðim. Sanki herkes bana muhtaç… Nasýl iþler kilitleyecekler bana, nasýl meþgaleler verecekler… Görmekten korktuðum, karþýlaþmaktan çekindiðim kimleri göreceðim? Sonra görmek için can attýðým, iþimi gücümü

|ruhi bey|dustfinger|eowyn|selim ýþýk|cezzar dede|rorschach|eflatun|don kiþot|sirius black|raif efendi|esmer güzeli neclâ|baturalp dinçdarý|pippi uzunçorap|

40

NEVA

|peter pan|bünyamin|marvin|küçük prens|panco|harpagon|sýdýka||rodion romanovich raskolnikov|televizyonda reklamlara çýkan çocuk|gregor samsa|mercutio|afitap|aysel|arthur dent| ruhi bey|dustfinger|eowyn|selim ýþýk|

türev sarýkurt

|ruhi bey|dustfinger|eowyn|selim ýþýk|cezzar dede|rorschach|eflatun|don kiþot|sirius black|raif efendi|esmer güzeli neclâ|baturalp dinçdarý|pippi uzunçorap|


BÝR BÖLÜ SONSUZ

UNUTMAYA ÖVGÜ Antik Yunan'da bir filozof varmýþ. Yaþamanýn gereksizliði, lüzumsuzluðu üzerine düþünen, boþ vermiþliðe, uyuþukluða övgüler düzen yazýlarý varmýþ. Neyse… Bir gün bu adam eski bir arkadaþýyla karþýlaþmýþ. Arkadaþýnýn hali harapmýþ. Saçý sakalýna karýþmýþ, kýyafetleri paspal, paramparça, avare avare dolanýyormuþ. “Hayrola üstat?” demiþ bizimki, “Daðýlmýþsýn…” “Sorma” diye cevaplamýþ arkadaþý. “Geçen hafta Hippokrates'e gittim. Hastaymýþým. Ve hastalýðým ölümcülmüþ. Direnmek ya da boþ vermek arasýnda kaldým bir süre. Sonunda boþ vermeye karar verdim. Þimdi derdim tasam yok. 3-5 günlük ömrüm kaldý. Onda da kafama hiçbir þey takmayacaðým. Hiçbir þeyi hiç kimseyi düþünmeden yaþayacaðým kalan günlerimi…” “Ýyi bok yersin…” diye çýkýþmýþ bizimki. “Bu kadar basit yani her þeyi býrakmak.” “Ya ne yapsaydým?” diye gürlemiþ arkadaþý. “Kendini benim yerime koysana. Üç günlük ömrüm kalmýþ. Ne yapayým? Onu da saçma sapan þuruplar içerek, daha uzun yaþamaya

turevv@hotmail.com

çalýþarak, þarap içmeyerek, uyuyamayarak mý geçireyim?” “Üçüncü bir yol daha olduðunu düþünemedin mi? Unutmak” Arkadaþýnýn yüzündeki merak bizimkinin devam etmesi için yeterliymiþ. _ Unutmak. Böyle bir hastalýðýnýn olduðunu, üç gün sonra öleceðini unutmak. Farz edelim ki teþhis doðru.- Kaldý ki antik Yunan'dayýz. Hangi teknolojiyle koyabildi Hippokrates sana bu teþhisi? Keser sapýyla mý muayene etti seni?- Direnmek bir çözüm deðil. Boþ vermek de… Sonuçta boþ versen de dirensen de öleceksin… Hatta unutsan da… Ama unutursan baþa dönebilirsin. _ Nasýl yani? _ Unutmak zamanda geriye dönmenin bilinen tek yoludur. Eðer hastalýðýný unutabilirsen, ki bu çok zor - çünkü unutabilmek her zaman çok zordur-, bu hiç hasta olmadýðýn zamana dönebilmen anlamýna gelir. Kim bilir, hiç hasta olmazsan belki de çok uzun yaþarsýn… _ Haklýsýn ama nasýl unutabilirim ki? Unutmak çok zor, kendin de söyledin… _ Evet hastalýðýný tamamen unutmak dediðim gibi çok zor. Belki de imkansýz. Az bir þey deðil, zamanda geri gitmeye çalýþýyorsun… Ama en azýndan hastalýðýnýn ölümcül olduðunu unutabilirsin. Þu halde de sadece hasta olduðun, belki de iyileþebileceðin bir hayata baþlamýþ olursun. Belki bu yeni hayatýnda çok da mutlu olursun. Çünkü maðlup baþlayanlar mutlu kalabilmeyi en iyi becerenlerdir genelde… Ama tek çaren var dostum… UNUTACAKSIN… Arkadaþý düþünmüþ bir süre… Bizimkine hak vermiþ, ama aklýnda son bir soru varmýþ; _ Peki Zeki Müren de beni unutacak mý? “Ahh dostum ahh” diye iç geçirmiþ bizimki. “Zeki Müren seni çoktan unutmuþ. Yoksa hastalýðýn bu derece ölümcül olmazdý?”

|peter pan|bünyamin|marvin|küçük prens|panco|harpagon|sýdýka||rodion romanovich raskolnikov|televizyonda reklamlara çýkan çocuk|

býrakabileceðim ama her görüþümden sonra biraz daha yorulduðum, eksildiðim insanlar var benim hayatýmda. Kimi kenarda köþede, kimi ise orta yerinde… Yalnýz kaldýðým zamanlarda süblimleþmek istememe neden olan insanlar… Ya onlarla karþýlaþýrsam? Ya yine yalnýz kaldýðýmda yok olmak istersem? Ya yine yok olamazsam? Bezginliðimin nedeni çözümsüzlük sanýrým. Ýlk öðreti “kendini taný” der. Bunu becerememiþim ben. Budur sürekli yaptýklarýma þaþýrmamýn, hemen hemen her yaptýðýmdan piþmanlýk duymamýn, karþýlaþtýðým hiçbir durumun içinden çýkamamamýn ve bitmek bilmeyen gaz olup atmosfere karýþma isteðimin nedeni. O yüzden þimdi yataktan çýkmayacaðým. Aslýnda planým bundan sonra hiç yataktan çýkmamak… Olur ya uyurum belki… Eðer þanslýysam rüya da görürüm… ""Ölmek uymaktýr… Ve eðer þanslýysak rüya görmek…"" T.A. Edison

türev sarýkurt

|peter pan|bünyamin|marvin|küçük prens|panco|harpagon|sýdýka||rodion romanovich raskolnikov|televizyonda reklamlara çýkan çocuk|gregor samsa|mercutio|afitap|aysel|arthur dent| ruhi bey|dustfinger|eowyn|selim ýþýk|

|ruhi bey|dustfinger|eowyn|selim ýþýk|cezzar dede|rorschach|eflatun|don kiþot|sirius black|raif efendi|esmer güzeli neclâ|baturalp dinçdarý|pippi uzunçorap|

|ruhi bey|dustfinger|eowyn|selim ýþýk|cezzar dede|rorschach|eflatun|don kiþot|sirius black|raif efendi|esmer güzeli neclâ|baturalp dinçdarý|pippi uzunçorap|

NEVA

41


YOL

Sen ey Ankara'yý bilmeyen okur! Sözüm sana. Hikayenin geçtiði yer Kýzýlcahamam. Þöyle tarif edeyim, Ankara ile Bolu arasýnda, hatta Bolu'ya daha yakýn bir sevimli Ankara ilçesidir. Bir zamanlar orada yaþardým. Ayný zaman diliminde Bolu'da yaþamakta olan çok sevgili arkadaþýma gitmek istedim. “Madem” dedim, “Bolu burnumun dibi, ne diye Ankara merkeze gideyim? Aþti'de sefil olup da vakit kaybedeyim? Þuracýkta durur Gerede (Bolu'nun, Kýzýlcahamam'a çok yakýn ilçesi) arabalarýndan birine biner, oradan da il merkezine giderim.” Þahane dedim bence. Düþünsenize, toplamda kýrk beþ dakikalýk bir mesafe kat edecek ve kadimime varacaktým. Öðleden önce indim köprüye (bilenler için, eski Ýstanbul Yolu'nda, bildiðin E-5'teyim iþte).. Dünya bilgim dedi ki “Ýþe giderken her Allah'ýn günü bu arabalarý görüyorsun zaten, çok sýk geçiyorlar.. Telefon bulmakla ömrünü tüketme, elbet eli kulaðýndadýr, gelir..” Ýyi dedi gibi gelmiþti bana.. Eskisi kadar gözde olmasa da yine de þehirlerarasý bir yolun

Ýlçeden ile gitmek için ne diye bambaþka bir ilin arabasýna binmem gereksin ki? Bolu bu kadar mý küçük bir yer? Bu iþte bir yanlýþlýk var, galiba bu muavin iþe yeni girmiþ.. Haha! Cehalet mutluluktur dostlarým.. Bu gerçeði yanýmda oturan adama birinin anlatmasý gerekiyordu.

,

kenarýnda, bir köprü altýnda beklemeye baþladým. Yeni paragrafa baþlamamý hak edecek kadar uzun bir süre –siz sanýn yarým saat, ben diyeyim kýrk dakika– bekledikten sonra umudumu sandýklara kitledim, üstüne yoldan geçen týrlarý yükledim, elime telefonu alýp hedef noktasýnda bekleyen arkadaþýmý aradým.. Dedim “Böyleyken böyle, geç olacak, gelmeyim ben.”. Dedi “Olmaz, ruhen hazýrým, kek pasta yaptým, tek baþýma yiyemem, gel.”. “Madem öyle, Memati bana en yakýn aracýn ne zaman buradan geçeceðini öðren!”. Birkaç dakika sonra aradý. Hem Bolu'ya hem de Gerede'ye giden araçlarýn her ikisi de yola çýkmýþ, kýsa süre sonra beklediðim yerden geçeceklermiþ fakat Gerede arabasýnda yer yokmuþ. Sanýyor musunuz ki umurumda.. Onca zaman beklemiþim, gitmem söz konusu olacak, “Arkadaþým yer yok, seni bagajda götürsek?” deseler kabul ederim. Yakýnlýk da göreceli bir þeydir arkadaþlar. Artýk hesaplamayý býraktýðým bir zaman sonunda hýzla geçiyor olduðunu gördüm arabanýn. Dikkatinizi hýz kýsmýna çekmek isterim. Kendimi muavine, olmadý, aracýn içindeki herhangi birine fark ettirmek için çeþitli akrobatik hareketler yaptým ama deðdi. Sanýrým. Hasýlý bindim, oturmalýk yarým yer bile olmayan araca. Hamdolsun. Þansým döndü sandým zira kýsa süre sonra birisi indi araçtan ve artýk koltuðum bile vardý. Müzik dinleme imkaným, koltuðum ve ben ve görece uzun bir yol. Daha ne olsun? Cevap veriyorum: para almaya gelen gençten bir muavin olsun. Olsun peki. Ben ücreti sordum, çocuk nerede ineceðimi. Bolu'ya gideceðimi söylediðimde etrafta bana dönen bakýþlar þaþýrttý diyemem. Hatta muavinin “Bu araç Bolu'ya gitmez abla” lafý bile sarsmadý. Þimdi burada durup bilmeyenler için bir açýklama yapmak isterim. Ýl merkezinde yaþayan arkadaþlar bilmezler, ben de bilmezdim; ilçede yaþayan bir kimse il merkezine giderken –misal– “Ankara'ya gidiyorum.” der, sen dersin ki “Bilader sen zaten Ankara'da deðil misin?” deðil iþte.

|sarabande|dvorak|tren|ayrýntý|hair||june tree|siyah|23 eylül 1945|rânâ|mustang|terminal|tom still waits|wittgenstein|foucault|atay|winston|metis|norgunk|chomsky|art/aud |

S

eçimlerimiz dahilinde yaþarýz hayatý. Bize sunulanlarsa kimi zaman katlanmak durumunda kaldýklarýmýz olur. Olsun. Bir türlü bulamadýðým giriþe vesiledir ya.. bu da yeter bana. Ýnsan hayatýndaki en önemli tercihlerden biri arkadaþlardýr. Konu hakkýndaki ata beyanlarýný sittin senedir duyuyoruz, tekrara lüzum yok. Ama þuracýkta size ben bir tane söyleyeceðim, kulaðýnýza küpe olsun: Arkadaþýnýn evine mi gidiyorsun, ilk defa mý hem de.. Yanýna pusula al! Haha! Fýrça býyýklýma selam eder hikayeme hýzla geçerim.. Önden buyurun...

özlem atay

,

|wittgenstein|sýrça köþk|foucault|atay|winston|metis|chomsky|kötü tohum|göbek|proudhon – irin|ki-duk| plant|leke|çizme|sarabande|dvorak|tren|ayrýntý|hair||june tree|siyah|23 eylül 1945|rânâ|mustang|

|art/aud|vargý|müphem|de ki|sanki|o|karanfil|duyu|kýrmýzý|sigara|dur|sürgün|tecrit|yaðmur|dua|rüya|ev|yol|þimdi|kol|sinerji|bað|biz|göçebe|mahrem|godard |satýr|bilet|bergman|

|art/aud|vargý|müphem|de ki|sanki|o|karanfil|duyu|kýrmýzý|sigara|dur|sürgün|tecrit|yaðmur|dua|rüya|ev|yol|þimdi|kol|sinerji|bað|biz|göçebe|mahrem|godard |satýr|bilet|bergman|

42

NEVA


|sarabande|dvorak|tren|ayrýntý|hair||june tree|siyah|23 eylül 1945|rânâ|mustang|terminal|tom still waits|wittgenstein|foucault|atay|winston|metis|norgunk|chomsky|art/aud |

,

Polatlý ilçesi evet Ankara il sýnýrlarý içindedir ama nerede yaþadýðýný sorduðunda o arkadaþ sana “Polatlý'da” der, “Ankara'da” demez. Ýlk baþlarda tuhaf gelmiþti ama kanýksadým sonra, geçti. Koltuðuma geri dönüyorum izninizle. Muavin uyarýsýný bu baðlamda alýrsak þayet evet haklýydý, o araç Bolu'ya gitmezdi, Bolu'ya gidecek olan bendim, bu araç Gerede'ye gidecekti, ne manasýz soruydu bu. Yýlmýyordu.. “Bolu'ya gidecekseniz geceye doðru Ýstanbul'a giden otobüslerden birine bineceksiniz”.. Buyur buradan yak.. Ne alakasý var ya hu? Ýlçeden ile gitmek için ne diye bambaþka bir ilin arabasýna binmem gereksin ki? Bolu bu kadar mý küçük bir yer? Bu iþte bir yanlýþlýk var, galiba bu muavin iþe yeni girmiþ.. Haha! Cehalet mutluluktur dostlarým.. Bu gerçeði yanýmda oturan adama birinin anlatmasý gerekiyordu. Yýlmaz bir yan koltuk insaný çýktý. Aþti'de çalýþýyormuþ, yollarý iyi biliyormuþ yani. Bolu'ya gidebilmek için mutlaka yazýhanede inince akþam otobüslerinden birine binmeliymiþim. “Sen ki Bolu'da yaþýyor ve Ankara'da çalýþýyorsun, sen ki her gün onca yol kat ediyorsun, be adam herkes mi iþi uzatmalý? Reddediyorum öðütlerini.. Yazýhanede ineceðim ve merkeze giden ilk araca bineceðim.” der gibi baktým. Yýlmaz olan sadece bu adam deðildi fakat. Ön koltuk, arka koltuk, koridorun diðer tarafý.. Allah'ým toplu taþýma aracýndaki sinerji ne mene bir þey böyle? Ýzin verin dostlar, kafamý toplamalýyým, karma karýþýk duygular içerisindeyim. Ýçerisinde diyecek kadar melankoliye boðuldum.

Zaman durmuþtu. Etrafta karartýlar vardý. Yaþar Kurt “Beyoðlu” þarkýsýný söylüyordu. Bir tek gelinlik eksikti üstünde.. Ýzlediðim milyon tane (o kadar vardýr deðil mi?) Yeþilçam filmlerinden yoðurduðum bir senaryo belirmiþti kafamda. Sesim güzel deðildi, kýrmýzý þifon da yakýþmayacaktý muhtemelen.

,

süre sonra diye geçiþtireceðim bir zamanda mola verildi bildiðiniz bir dað baþýnda. Dað baþýný tezgah sarmýþ, arka koltuktaki küçük kýz durmaz aðlar. Þu an anýmsamadýðým bir meyveyi yiyebilmek için annesi ve sigara içmek üzere aþaðý inmiþ babasý arasýnda mekik diplomasisinin en nadide örneklerinden birini sergileyen çocuk yazýk ki baþarýsýz oldu. Hemen devreye toplu taþýma aracý sinerjisinin melek kollarý girdi de yavrucak yedi yemiþini. Yemiþ! Küçük kýz mutlu bense alabildiðine þaþkýndým. Arkadaþýmý arýyor ama bir türlü ulaþamýyordum. Kullandýðým operatörün oyuncak bebekleri yoktu. Amor fati! Gözü kapalý devam edilecekti demek. Tekrar yola düþtükten bir zaman sonra en nihayetinde varýþ noktasýna geldik. Hemen daldým yazýhaneye. Konuþtuðu zaman sigarayý býrakma isteði yaratan bir aðýz yapýsýna sahip adama Bolu'ya gitmek istediðimi söyledim. “Gönderelim” dedi. Konuþmanýn ana fikri bu kadar olsaydý keþke. Bilet kesmeye yeltenmedi maalesef. “Gece on bir gibi Ýstanbul'a giden iki otobüs var, birine bilet keseyim” dedi. Pis herifler.. Aðýz birliði etmiþlerdi sanki. Zaten görüp görülecek en izbe yazýhanelerden biriydi burasý, adamlarý da sevmemiþtim. Altý saat sonraki arabayý ne diye bekleyecektim ki? Etrafta baþka bir yazýhane var mý diye dýþarý baktýðýmda caddenin karþýsýndaki yazýhanenin tabelasýnda gördüm bunca saçmalýðýn nedenini: Çankýrý Seyahat! Demek Gerede'ye gidiyor zannettiðim yol Çerkeþ'e gidiyormuþ. Demek ne kadar beklemiþ

Ne yapmalýydým? Aklýna, verecek tavsiye geldikçe kafasý bana dönen Yýlmaz Aþti beye dönüp kulaklýklarýmý çýkarmak ve sözlerini onaylar þeyler söylemekten plan yapmaya vakit kalmýyordu neredeyse ki o sýralarda Iþýk Daðý'ný kat etmekte olduðumuzu gördüm. Adý anýlan daðýn sadece anmalýk adýný bildiðimden suratýmda ebleh bir gülüþle izliyordum etrafý. Zaman mevhumu iyice allak bullak olduðundan, yine, kýsa

|wittgenstein|sýrça köþk|foucault|atay|winston|metis|chomsky|kötü tohum|göbek|proudhon – irin|ki-duk| plant|leke|çizme|sarabande|dvorak|tren|ayrýntý|hair||june tree|siyah|23 eylül 1945|rânâ|mustang|

özlem atay

|art/aud|vargý|müphem|de ki|sanki|o|karanfil|duyu|kýrmýzý|sigara|dur|sürgün|tecrit|yaðmur|dua|rüya|ev|yol|þimdi|kol|sinerji|bað|biz|göçebe|mahrem|godard |satýr|bilet|bergman|

|art/aud|vargý|müphem|de ki|sanki|o|karanfil|duyu|kýrmýzý|sigara|dur|sürgün|tecrit|yaðmur|dua|rüya|ev|yol|þimdi|kol|sinerji|bað|biz|göçebe|mahrem|godard |satýr|bilet|bergman|

NEVA

39 43


teferruat@gmail.com

Yýllar önce üstünde çekirdek çitlenip televizyon izlenmiþ emekli bir kanepede oturuyordu sesin sahibi. Ýliþtim bir kenara. En erken ne zaman gidebileceðimi sordum. Baþladý anlatmaya.. Akþama kadar beklemek istemiyorsam anayola çýkmalýymýþým da yoldan geçen otobüslerden birini durdurmalýymýþým da falan da filan. Elimde kalan son soðukkanlýlýðýmla “Tercih edeceðimi sanmýyorum” dedim. “Ankara'ya geri dönsem de olur ama ilk araba sabahmýþ.” Diyene kadar ben, belgesellerden bildiðimiz aðaçlarýn, çalýlarýn ardýndan beliren çakallarla yüz yüze geldim. Girdiðim psikoloji onlarý mert Anadolu insaný olarak görmeme engeldi. Yeþilçam filmleriyle büyümüþtüm ben. Çakal sürüsü etraftaydý ve uðultu halinde konuþuyorlardý;

“Þurdan kýsa yoldan...” “Yok abi ben...” “Arabayla götüreyim...” Kulaðýmda uðultular, gözüm mutfak olsun maksadýyla bölmelenmiþ yerdeki yarýya kadar dolu beyaz ibrikteydi. Zaman durmuþtu. Etrafta karartýlar vardý. Yaþar Kurt “Beyoðlu” þarkýsýný söylüyordu. Bir tek gelinlik eksikti üstünde.. Ýzlediðim milyon tane (o kadar vardýr deðil mi?) Yeþilçam filmlerinden yoðurduðum bir senaryo belirmiþti kafamda. Sesim güzel deðildi, kýrmýzý þifon da yakýþmayacaktý muhtemelen. Ama kimin umurunda? “Demek” dedim “böyle bir þeymiþ, demek böyle düþülüyormuþ. Kötü zamanlarým da oldu ama nihayetinde iyi bir hayattý be.. Elveda ay, elveda feza..” Neden sonra uðultular duruldu. Beþ ay önce doðum yapmýþ olmasý gereken hamile bir kadýnýnki kadar büyük göbeði olan adam sigarasýný aðzýndan çýkardýðý bir ara “Abi sen Ankara'ya geri gitmeyecek misin?” sorusunu yanýtladý. “Hee!” Vay o sigara kokan aðzýný.. aðzýna.. güzel þeyler söyleyen güzel adam.. Duyduðum hiçbir “Hee” beni böylesine mutlu edemezdi.. Bir anda sustu Yaþar Kurt, üzerimdeki kýrmýzý þifon yok oldu.. Eve dönebilecektim. Etraftaki mert Anadolu insanlarýný yararak, çalýþtýðý yerdeki araçlarýn ne zaman nereye gideceðini bilmeyen þuursuz pis herife doðru koþar adým gittim.. Hayýr maalesef kalan diþlerini eline veremedim ama bu kez o verdi, bu budalaca hikayenin bitiþi demek olan bileti.. Ezanektod, hiç bilmediði bir yere ilk defa gidecek olanlarýnýz varsa otursunlar oturduklarý yerde. Çok arzu ediyorlarsa yolu bilen biriyle gitsinler ya da.. Ve dahi sevgili Murphy ne diyorsa doðrudur: kestirme yol, iki nokta arasýndaki en uzun yoldur. Kâþif olmaya kalkmayýn, bulunmuþ yollarý kullanarak seyahat edin!

|sarabande|dvorak|tren|ayrýntý|hair||june tree|siyah|23 eylül 1945|rânâ|mustang|terminal|tom still waits|wittgenstein|foucault|

olursan ol bindiðin aracýn üstünde yazan yazýdaki “E” harfi çokluðuna aldanmamalýymýþsýn... Nasýl bir dehþet ifadesi çöreklendi ise suratýma toplu taþýma aracýndaki sinerji, seyahat acentesi yazýhanesindeki sinerjiye dönüþüverdi. Hemen yakýnda dikilmekte olan bir adam nereye gideceðimi sordu, cevabýmý duyunca kafa atmak isteði yaratan bir sýrýtýþ hasýl oldu o suratta. “Sen de pis herifin tekisin.” bakýþýmla birlikte düþünmeye baþladýk; ya akþama kadar bu köhne yerde bekleyip Ýstanbul otobüslerinden birine binip gidecektim ki burada iki alternatif daha vardý, binmiþken Ýstanbul'a baþka bir arkadaþýma gitmek ya da Bolu'da inip gitmek arzusunda olduðum yere gitmek.. Ýlk ayrýmdayýz yine, ya da Ankara'ya giden ilk arabayla geri dönmek. Doðrusu Ýstanbul'a gitmeyi her zaman tercih ettim ve fakat öyle bir yerdi ki burasý kuyruðumu kýstýrýp yenik komutan edasýyla geri dönmeyi yeðledim. -Ankara'ya ilk araç kaçta? -Sekizde. -Tamam ona bir bilet alayým. -Sabah sekizde. Nasýl pis bir herif olduðunu söylemiþtim deðil mi? Suratýmda ilkinden daha derin bir dehþet ifadesi oluþmuþ olacak ki yazýhanenin gerisinden bir ses geldi bu kez. “Bolu'ya mý gideceksin?”. Bir filmde olduðuma iyiden iyiye kanaat getirmeye baþlýyordum. “Evet” dedim ürkekçe. “Gel hele” dedi. Gittim.

özlem atay

|wittgenstein|sýrça köþk|foucault|atay|winston|metis|chomsky|kötü tohum|göbek|proudhon – irin|ki-duk| plant|leke|çizme|sarabande|dvorak|tren|ayrýntý|hair||june tree|siyah|23 eylül 1945|rânâ|mustang|

|art/aud|vargý|müphem|de ki|sanki|o|karanfil|duyu|kýrmýzý|sigara|dur|sürgün|tecrit|yaðmur|dua|rüya|ev|yol|þimdi|kol|sinerji|bað|biz|göçebe|mahrem|godard |satýr|bilet|bergman|

|art/aud|vargý|müphem|de ki|sanki|o|karanfil|duyu|kýrmýzý|sigara|dur|sürgün|tecrit|yaðmur|dua|rüya|ev|yol|þimdi|kol|sinerji|bað|biz|göçebe|mahrem|godard |satýr|bilet|bergman|

44

NEVA

39


SEZERYAN HASRETLER Döl döküyor hasretin; adým baþý önce biri doðuyor, sonra diðeri hepsi sýralanmýþ ana baba günü; dünyanýn doðurgan rahmi.

MÜEBBET GÜVERCÝNLER beyaz güvercinler besledim, yokluðunun altýn kafesinde döndüðün gün salývermek için hepsini beni düþünmüyorsun; tamam! Peki ya; o üç beþ yavru güvercini? TÜH BE! Sensizliði becerdim. bir sensensizlik daha doðurdu sensizliðim. YERÇEKÝMSÝZ Gel dedim; gelmedin aðzýmdan çýktýðý gibi kaldý dolaþýyor atmosfer de 'gel' lerim þimdi anasýz babasýz yurtsuz yuvasýz gelmeyiþine deðil de 'gel' lerimi piç ediþine içerledim SEN Takýlmazdým; hayatýn oltasýna, iðnesinde sen olmasaydýn.

akkaya811@hotmail.com

STATÝK STATÜ Sen; sabun köpüðü sularda, kurak dünyamýn yeþeren bitki örtüsü aramýzda maalesef; kaderin cilvesel statüsü. BOYUN BORCU Yazýyorum þimdilik, yetim bir çocuðu sývazlar gibi onlarý kelime kelime ter dökerek anlýmdan harçlýk babýnda anlamlar veriyorum herbirine büyüyüp adam olduklarýnda onlar da bana baksýn diye.

n kemal|charles bukowski|

ÜZGÜNÜM Muhteviyatýndaysa ölüm ömrümün, sýzlanmaya gerek yok ve; bilsem ki son günüm bugün hani bundan baþka gün yok ah, vah edip üzülemem, üzgünüm

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|

MEKTUPLAR hiç ulaþmayacak mektuplar yazdým sana verdim veriþtirdim seviþtirdim kendimi seninle ve ayný kalemle, ayrý dünyalara serpiþtirdim ikimizi hiç ulaþmayacak mektuplar yazdým sana içimden geldiði gibi iþime geldiði gibi yazdým ismin iliþmedi hiçbirinin üstüne pullandýrmadan ve tükrüklemeden uçlarýný hiç ulaþmayacak mektuplar yazdým sana kendi yerime yazýp senin namýna okudum bazen küfrettim kimi zaman avundum postaya verilmeyen zarflar içinde hiç ulaþmayacak mektuplar yazdým sana umut verip, gönlüne kuþ gibi konuversin yahut; taþ gibi eziversin istemedim içinde seni anlatan içinde beni anlatan içinde bizi anlatan hiç ulaþmayacak mektuplar yazdým sana

özgür akkaya

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|karalama|orha

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|

NEVA

45 39


|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|karalama|orhan kemal|charles bukowski|

dkocaer@yenibiris.com

BU NASIL BÝR DÜNYA «Allah dostunu gördüm, bundan altý yýl evvel, Bir akþamdý ki, zaman donacak kadar güzel."

Hatta “Bir Adam Yaratmak” adlý piyesi kapalý giþe oynamýþ, seyirci rekorlarý kýrmýþtýr. Meslektaþlarý tarafýndan da çok sevilen Necip Fazýl uzun dönem geçirdiði hastalýklardan sonra 1983 yýlýnda hayata gözlerini yummuþtur. 78 yýllýk yaþamýnda, geçirdiði ilk 30 yýlýný yok sayan þair, bu durumu aþaðýdaki dizelerle dile getirmiþtir:

“Bana, yakan gözlerle, bir kerecik baktýnýz; “Ruhuma, büyük temel çivisini çaktýnýz!” Bu dizeler hayat yolunda büyük deðiþim geçiren bir insanýn kýsa bir yaþam özetidir...

“Tam otuz yýl saatim iþlemiþ ben durmuþum; Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuþum...”

Evet, Necip Fazýl'dan bahsediyorum. Otuzlu yaþlarýna kadar sürdürdüðü bohem hayatýndan bir anda vazgeçip kendini dine adamýþ, dinde huzur bulmuþ bir insan. Ýnsanoðlu genelde alýþkanlýklarýndan kolay kolay vazgeçemez. Yaþadýðý hayatý bir anda deðiþtirmek, çok az insana mahsustur. Necip Fazýl bunu baþarmýþ ve nerede, nasýl huzurlu ve mutlu olacaksa o yolu seçmiþtir. Seçtiði yaþam biçiminden, yöneldiði görüþten dolayý þiirleri, yazýlarý ders kitaplarýndan çýkarýlmýþ ancak Necip Fazýl duruþundan, savunduðu düþüncelerden vazgeçmemiþtir. Karþýt görüþlü olan insanlar her zaman var olmuþtur ve olacaktýr da. Ancak bunu karþýlýklý saygý çerçevesinde yapmak, kendi fikrine uymayan insanlarý dinlemeden, anlamadan bir kenara itmek hiçbir medeni düþünceye uymaz. Bu düþüncede olan insanlar Necip Fazýl'ý hiç ilgilendirmemiþ, o inandýðý yolda devam etmiþtir.

Necip Fazýl'ýn, savunduðu düþüncelerin sonuna kadar arkasýnda durmasý, kimseye boyun eðmeden, kim ne der diye düþünmeden içinden geldiði gibi yaþamasý günümüz insanlarýna örnek teþkil etmelidir. Yazýyý “Üstad Necip Fazýl Kýsakürek” dizesi ile bitirmek istiyorum. “Bu nasýl bir dünya hikâyesi zor; Mekâný bir satýh, zamaný vehim. Bütün bir kainat muþamba dekor, Bütün bir insanlýk yalana teslim.”

Bunlarý bir kenara býrakýp bu fikir adamýnýn eþsiz sanatýndan bir parmak bal çalalým zihinlerimize... Necip Fazýl'ýn okuma yazma meraký, küçük yaþlarda, dedesi Ýstanbul Cinayet Mahkemesi ve Ýstinaf Reisi Maraþlý Kýsakürekzâde Mehmet Hilmi Efendi sayesinde oluþtu. Dört yaþýnda okumayý söken Necip Fazýl, 12 yaþýnda þiir yazmaya baþladý. 17 yaþýnda ilk þiir kitabý yayýnlanan þairin en ünlü þiiri Kaldýrýmlar, döneminde çok beðenilmiþ ve büyük bir üne kavuþmasýný saðlamýþtýr. Birçok tiyatro eseri sahnelenmiþtir.

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|karalama|orhan kemal|charles bukowski|

deniz kocaer

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|

|nevadergi.com|deneme|öykü|þiir|müzik|kültür|sanat|edebiyat|dergi|bilgi@nevadergi.com|roman|tiyatro|müze|fotoðraf|sergi|fanzin|hikaye|mizah|turizm|

46

NEVA


|kör kalem|yazgý|kader|masumiyet|bir kadýný sevmekle baþlar her þey|gözlerim baðlý|benhur| devses|kapý gýcýrtýsý|sevebilme ihtimali| þikayetname|babil|k abil|habil |saðýr sevda|kufe|fikir çilesi|

YAZILIRKEN “Aklýna geleni yazmak yazý yazmak deðildir” diyordu Cemil Meriç bir eserinde. Ne muazzam, ne sarsýcý bir ifade. Yazmayý kutsal bir noktaya getirip, onunla hasbýhal etmeyi boþ bir uðraþ gibi algýlamama. Yazarken paylaþýlan birikimi akla gelen yaðmur tanelerinden oluþmuþ bir sele teslim etmeme gerekliliði. Bilemiyorum… Son zamanlarda popüler kültürün de bir getirisi olarak pohpohlanan yazarlarýn yazdýklarýna bakýyorum. Ýçinde oldukça eðlendiren öðeler bulunsa bile akýllarýna ne gelirse yazmýþ olmalarýna tahammül edemiyorum. Söyledikleriyle insanlarýn yaþantýsýna en ufak bir katkýsý olmayan bu tür yazýlar bana edebiyat gibi çaðlar boyu devam eden ve insanoðlunun ruhsal bakýmdan en büyük gereksinimi olan bir kavramý hor kullanmak gibi geliyor. Hele bir de içinde yer alan ve insanlarýn özel yaþamlarýný ilgilendirecek noktalarýn arsýzca ve umarsýzca faþ edilmesi. Tüylerimi diken diken etmeye ve beni sinirlendirmeye yetiyor. Bugünlerde Turgut Uyar'ýn Korkulu Ustalýk adlý bir kitabýný okuyorum. Daha doðrusu Turgut Uyar'ýn söyleþilerinden ve makalelerinden oluþturulmuþ bir kitap. Diyor ki ; “Ýyi bir ozan, güçlü bir ozan olmak çabasýnda iseniz, topluluðun çoðunluðunun korkulu beðenmesinden kaçýnýz. Hep kendinize göre olunuz.” Bu sözü okudukça aklýma o yazýlanlarýn, -o tüm akýldan geleni hiçbir vicdan süzgecinden geçirmeden yazýlanlarýn- toplumun beðenisini nasýl kazandýðýna ve arkasýndan binlerce insaný nasýl sürüklediðine dair sorular geliyor ve tabii ki anlam veremiyorum. Üstüne üstlük yazarlarýn ve topluma yön vermesini beklediðimiz insanlarýn bu beðeniler uðruna harcamýþ olduklarý boþ emekleri koyabilecek bir yer bulamýyorum. Bir ego tatmin aracý haline gelmiþ bir kalemden beni, seni, onu etkileyebilecek ne çýkabilir ki ? Belki de böyle olmasý gerekiyordur. Belki de doðru olan onlarýnkidir. Belki de bu kadar misyon y ü k l e n m e m e l i d i r e d e b i ya t a . Ya n i “boðulmamalýdýr” belki de okuyucu. Ýþte tam bu noktada beðeniler bir kenarda duruyor, sizin yazmaya çalýþtýðýnýz özler bir kenarda. Var olmak için kayabileceðiniz nokta maalesef ki toplumun beðenileri. Buna karþý durmaksa tanýnmamanýz ve eserlerinizin bilinmemesi. Ýþin aslý zaten bu çaðýn yazarý olmak meselesi deðil. Yunus Emre kendi çaðýnda ne kadar tanýnýyordu ? Sartre her ne kadar Fransa'da çokça tanýnsa da bütün dünya onu kaç zaman sonra tanýdý ?

musunuz? Ben ise kendimi bu cendere içinde akýl tutulmasý gibi gelen kelimelerden örülmüþ bir girdaba çekilen biri gibi görüyorum. Yine de dýþarýda enfes cümleler, büyüleyici özneler, þaþýrtýcý tümleçler, biterken baþlatan yüklemler var. Her biri ben girdaba düþerken biraz daha uzaklaþýyor benden. Girdabýn sonunda toplumun beðenileri var. Ya ben? Ya bizler? Yazýn dünyasý ile ilgilenen herkes. Onlarýn hayalleri, özlemleri, sevinçleri neredeler? Nereye konumlandýrýrlar? Ya bu konumlandýrma içinde vermek istedikleri þeyleri ne kadar verebilirler? Muzaffer Erdost “bir þey söylemeyen þiir” der, ben bunu bir þey söylemeyen yazý olarak deðiþtirmek istiyorum. Yazýlanlar bir þey söylemeli. Ýmkansýz bir noktada kalan bir insana imkansýzý mümkün kýlabilmeli mesela. Ya da çok mutlu olan bir insanýn mutluluðunu paylaþýp çoðaltmalý, hakeza onun hüznünü de bulup azaltmalý. Ben, örneðin ulaþamadýðým bir hayalden mi bahsediyorum, o hayal okurun da hayali olmalý aslýnda. Benim sevincim biraz da okurun sevincini yansýtmalý. Kelimeler bana kalýrsa bir paylaþýmýn köprüleridir. Bu köprüler kimi zaman taþtan yapýlýr, kimi zaman camdan. Kimi zaman gözyaþlarýndan kurulur. Bir baþkasýna ulaþtýrýrken sizi, siz ona nasýl ve hangi duyguyla ulaþtýðýnýzý bilemezsiniz. Öyle bir cümle kurarsýnýz ki yakalayýverirsiniz onu bam telinden. Öyle bir hayalinizi paylaþýrsýnýz ki, hayaliniz hayali olur. Bir insaný aðlatmak zor iþ, ya onun gözyaþlarýna ortak olmak? Ýþte budur yazarýn baþarýsý. Her yazdýðýnýz kelime okurun kalbine iþliyorsa býrakýn beðenileri, aðdalý cümleleri. Baþarmýþsýnýz iþte. Onu aðlatmýþ, onu güldürmüþ, ona hayal kurdurmuþsunuz. Peki bu denli ortak paydada buluþmanýzda okurla benzer bir hayata tanýklýk etmenizin payý var mýdýr? Belki evet, belki hayýr… ve belki de bir büyük muamma. Biz kendimizi yazar, sizi de okuyucu belliyoruz. Ya bizi yazan güç. Hayata karþý hangi birimiz kendini etken kabul edebilir. Yazarken edilgen hayatýmýzýn bir dýþa vurumu deðil midir bütün süslü kelimelerimiz? Ýþte bu yüzden yazmak biraz da yazýlmaktýr iþin aslý. Her bir kalem darbesi acýtýrken canýmýzý, biz bu acýlarýmýzý dökeriz sayfalara. Ve bu yüzden seslenirim bazen “yaz beni kalem” derim…Yazýlýrým…Sonrasý büyük sessizlik. Mürekkep biter. Yaþam devam eder…

Ve biz “yazma sanatý”na yeni baþlayanlar… Nasýl bir ikilem içinde kaldýðýmýzý görebiliyor

enes hancýoðlu |siyah|beyaz|yaþam|ölüm|olmayan sevgiliye mektuplar|kör kalem|yazgý|kader|masumiyet|bir kadýný sevmekle baþlar her þey| eneshancioglu@hotmail.com

|siyah|beyaz|yaþam|ölüm|olmayan sevgiliye mektuplar|kör kalem|yazgý|kader|masumiyet|bir kadýný sevmekle baþlar her þey|gözlerim baðlý|benhur|

|siyah|beyaz|yaþam|ölüm|olmayan sevgiliye mektuplar|kör kalem|yazgý|kader|masumiyet|bir kadýný sevmekle baþlar her þey|gözlerim baðlý|benhur|

NEVA

47


www.nevadergi.com

NEVA

*

Kadýnlar

*

Sýcak Su Müziði

*

Bir Tek Ben miyim Böyle Yaþayan

*

Dünyevi Þiirlerin Son Gecesi (2 Cilt)

*

Kapalý Bir Kapýdýr Cehennem

*

Gülün Gölgesinde

*

Postane (roman)

*

Pis Moruðun Notlarý

*

Sevimli Bir Aþk Hikayesi

*

Sýradan Delilik Öyküleri

*

Kendimizde Açtýðýmýz Yaralar

*

Sarhoþ Çal Piyanoyu, Vurmalý Çalgý Gibi, Parmaklar Biraz Kanamaya Baþlayana Dek

*

Pansiyon Manzumeleri

*

Gece Çýlgýn Ayak Sesleriyle Yýrtýldý

*

Ölüler Böyle Sever

*

Shakespeare Bunu Asla Yapmazdý

*

Güneþe Uzan

*

En Kýsa Andýr Mucize

*

Güneþ Ýþte Burdayým

*

Kimse Bilmez Ne Çektiðimi

CHARLES BUKOWSKI * Pulp * Factotum * Ekmek Arasý * Kaybedenin Önde Gideni * Bana Aþkýný Getir * En Ýyi Adamlar Yalnýzken Güçlüdür * Hollywood

Kaptan Yemeðe Çýktý ve Tayfalar Gemiyi Ele Geçirdi

DERGÝ

Öykü Ekmek Kavgasý (1949), Sarhoþlar (1951), Çamaþýrcýnýn Kýzý (1952), 72. Koðuþ (1954), Grev (1954), Arka Sokak (1956), Kardeþ Payý (1957), Babil Kulesi (1957), Dünyada Harp Vardý (1963), Mahalle Kavgasý (1963), Ýþsiz (1966), Önce Ekmek (1968), Küçükler ve Büyükler (1971- ölümünden sonra). Öykülerinden yapýlan derlemeler Bilgi Yayýnevi'nce dört cilt olarak yayýnlandý: Yaðmur Yüklü Bulutlar (1974), Kýrmýzý Küpeler (1974) Oyuncu Kadýn (1975), Serseri Milyoner/Ýki Damla Gözyaþý (1976). Arslan Tomson(1976- ö.s), Ýnci'nin Maceralarý (1979 - ö.s) Roman Baba Evi (1949), Avare Yýllar (1950), Murtaza (1952), Cemile (1952), Bereketli Topraklar Üzerinde (1954), Suçlu (1957), Devlet Kuþu (1958,) Vukuat Var (1958), Gavurun Kýzý (1959), Küçücük (1960), Dünya Evi (1960), El Kýzý (1960), Hanýmýn Çiftliði (1961), Eskici ve Oðullarý (1962- Eskici Dükkaný adýyla 1970), Gurbet Kuþlarý (1962), Sokaklarýn Çocuðu (1963), Kanlý Topraklar (1963), Bir Filiz Vardý (1965), Müfettiþler Müfettiþi (1966), Yalancý Dünya (1966), Evlerden Biri (1966), Arkadaþ Islýklarý (1968), Sokaklardan Bir Kýz (1968), Üç Kaðýtçý (1969), Kötü Yol (1969), Kaçak (1970-ö.s.), Tersine Dünya (1986-ö.s). Oyun

ORHAN KEMAL

Ýspinozlar (1965), 72. Koðuþ (1967 ) Aný Nazým Hikmet'le Üç buçuk Yýl (1965) Ýnceleme Senaryo Tekniði ve Senaryoculuðumuzla Ýlgili Notlar (1963) Röportaj Ýstanbul'dan Çizgiler (ö.s.) 1971

www.NEVAdergi.com


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.