title.
AYLIK YAŞAM DERGİSİ SAYI 3 • MART 2011 www.titlemag.com
title. Hazırlayanlar Aren Arda Kaya, aren@titlemag.com Cansu Onomay, cansu@titlemag.com Emre Sağlam, emre@titlemag.com Özgü Öztuna, ozgu@titlemag.com Yağmur Çenberli, yagmur@titlemag.com Katkıda Bulunanlar Ayşe Naz Baykal, aysenaz@titlemag.com Ozan Soybakış Kapak Burcu Onomay
title. Aylık Yaşam Dergisi Dergimizde yayınlanan yazı ve fotoğraflardan izinsiz, kaynak belirtilmeden tam veya özet alıntı yapılamaz. Öneri ve şikayetleriniz için title@titlemag.com adresine mail gönderebilirsiniz.
gel pisi pisi Kedilerin romantizm dolu gecelerine tanık olacağımız Mart ayında 3. sayımızla karşınızdayız. Bu ay masadan aç kalkmamanız için sizlere yine güzel bir sofra hazırladık. Damağınıza uygun tatları dilediğiniz gibi tüketmekte özgürsünüz. Ne de olsa hepsi sizler için hazırlandı. Mart içeriği bana göre fazlasıyla ilgi çekici. Bu yüzden lafı daha fazla gevelemeden sizleri içeri davet etmek istiyorum. Buyrun... Aren Arda Kaya aren@titlemag.com Teşekkür: Bu ay kapak için Burcu Onomay’a sonsuz teşekkürler.
İÇİNDEKİLER
06 KÜLTÜR SANAT Yakınlık Sensörleri Aile Benzerliği Human Çıplak
22 SİNEMA
L.A. Zombie Baksana Işık Ne Yaptı Ağrı Dağın Kadınları Doğalgazülke Burada Müslüman mahallesinde salyangoz satmak! Ayın Filmleri
MART 2011, SAYI 3
34 MODA Özgürlük! Manish Arora IFW 2011 Mehtap Elaidi
50 MÜZİK
Jessica 6 Seni Görmem İmkansız Hercules and Love Affair PJ Harvey Feist Willow Smith Warpaint Ayın Etkinlikleri
68 GEZİ
Kıyılarımızdan Yunanistan’a
KÜLTÜR SANAT ÖZGÜ ÖZTUNA, OZAN SOYBAKIŞ
Sergi Yakınlık Sensörleri 24 Şubat 2011 - 26 Mart 2011 Galerist / Galatasaray İstiklal Caddesi Mısır Apt. 163/4 Beyoğlu / İstanbul Ziyaret Saatleri Pazartesi-Cuma: 10.00 - 18.00 Cumartesi: 12.00 - 18.00
Hüseyin Çağlayan: “Yakınlık Sensörleri” Galerist, dünya çapındaki sanatçı ve moda tasarımcısı Hüseyin Çağlayan’ın ‘Yakınlık Sensörleri / Proximity Sensors’ başlıklı kişisel sergisine 24 Şubat – 26 Mart 2011 tarihleri arasında yer veriyor. Sergi, Çağlayan’ın son dönemde ürettiği heykel, video ve ses enstalasyonlarının dünya gösterimi olması nedeniyle büyük önem taşıyor. Sanatçının Galerist’teki üçüncü kişisel sergisi için üretilen eserlerin yanı sıra ilk kez geçtiğimiz yıl Londra Lisson Gallery’de sergilenen ve kültürel form olarak müziği inceleyen ve Sertap Erener tarafından seslendirilen ‘Üzgünüm Leyla / I am Sad Leyla’ başlıklı eserininde izleyiciyle buluşturulduğu sergi’de sanatçının “ Arzu’nun yakınlığı “ ve “ Değişimin Yakınlığı” isimli iki yeni çalışması bulunuyor. Çağlayan, ‘Arzunun Yakınlığı / Imminence of Desire’ başlıklı yeni eserinde, İstanbul’un kültürel ve tarihsel bağlamdaki yerini incelerken Dünya’da İstanbul kadar çok yönlü ve tarihin farklı zamanlarında farklı kültürler tarafından titlemag.com
title.
MART 2011
7
bu denli arzulanmış başka bir şehir olmadığını vurguluyor. Çağlayan, şehrin hem geçmişte, hem de günümüzde, sürekli bir akış halinde olduğu inancıyla, binlerce yıl içinde ortaya çıkmış İstanbul’un 150’yi aşkın ismini deşifre ediyor. Her isim belirli bir kültürün şehirle olan bağını yansıtmakta. Birbirine zıt kültürler, birbirinden çok farklı zamanlarda, şehrin kimliğine sahip çıkmış ve şehrin temsil ettiklerine dair kendi iddialarını ortaya atmışlardır. “Arzunun Yakınlığı” isimlerin ne kadar güçlü olabileceğini gözler önüne seriyor. Sanatçı, ‘Değişimin Yakınlığı / Imminence of Change’ başlıklı yeni enstalasyonunda ise geçtiğimiz yüzyılın ikonik saç ve makyaj stillerinin araştırmasını yapmış. Video, heykel ve robot teknolojisinin kullanımıyla eser bir stilden diğerine dönüşüm geçirir. Enstalasyonun hareket ederek geçirdiği belli belirsiz değişimler, stiller arasında keskin karşıtlıklar oluşturarak izleyicinin kimlik 8
MART 2011
title.
ve estetiğe dair kendi sonuçlarını çıkarmalarına fırsat sunar. Türkiye’nin başarılı kadın şarkıcılarından Sertab Erener’in, bir Osmanlı orkestrasıyla beraber söylediği türkü performansının, adeta bedeninden ayrılmış bir deneyimini yaratan ‘Üzgünüm Leyla / I am Sad Leyla’ başlıklı enstalasyondaysa; ses, film, heykel ve müzik notalarının birbiriyle uyumlu bir kombinasyonundan oluşmaktadır. Çağlayan burada müzik deneyimini farklı enstrümanlardan çıkan sesleri, İran şiirini ve Rum Ortodoks ilahilerini birleştiren kompozisyonun üzerindeki farklı kültürel etkiler ile katmanlı bir biçimde inceler. Aslında sesin, kelimenin, stilin ve görüntünün oluşturduğu kombinasyonun kimliksel düzlemde tanımını yapma çabası net bir şekilde seziliyor. Kendimizi kendimiz üzerinden değil, ifade ediş araçları üzerinden tanımlamak Çağlayan için daha çekici bir yol gibi görünüyor bu sergisi’nde. titlemag.com
Arzunun Yakınlığı / Imminence of Desire’ ile İstanbul’un geçmişine ve geçmişte barındırdığı kültürlere gönderme yapan Çağlayan ‘Değişimin Yakınlığı / Imminence of Change’ ile farklı çağlardaki saç ve makyaj stillerini ve son olarak ‘Üzgünüm Leyla / I am Sad Leyla’ enstalasyonundaki müzik ile geçmişi, bugün üzerinden sorguluyor.
sı ödülünü aldı. Çağlayan’ın yapıtları, dünyanın en önemli sanat platformlarından Tate Modern, Museum of Modern Art New York, Victoria& Albert Museum ile Centre d’Art Contemporain dahil olmak üzere pek çok yerde sergilenmiştir. 2005 yılında Hollanda’daki Gröninger Müzesinde, moda ve sanat yönünde 10 yıllık birikimini kapsayan bir retrospektif sergisi düzenlenen Çağlayan, aynı yıl Venedik Bienali’nde Türkiye’yi temsil etmiştir.
Hüseyin Çağlayan 1970 yılında Kıbrıs’ta doğan Hüseyin Çağlayan, 1993 yılında Central St. Martins’den mezun oldu. Mezuniyet koleksiyonunun Londra’nın en ünlü çok markalı butiklerinden Browns tarafından satın alınması, moda dünyasında önemli bir güce sahip olmasını sağladı. 1994 yılında Çağlayan kendi markasını oluşturdu ve 2002 itibariyle Londra’da yaptığı defilelerini Paris’e taşıdı. 1999 ve 2000 yıllarında İngiltere’de Yılın Tasarımcıtitlemag.com
Çağlayan’ın 2009 yılında London Design Museum’da gerçekleşen ve son 16 yıllık çalışmalarını kapsayan retrospektif niteliğindeki video, tasarım ve enstalasyon içeren sergisi daha sonra Museum of Contemporary Art in Tokyo’da sunulmuş, geçtiğimiz yıl İstanbul Modern Sanat Müzesi’nde izleyici ile buluşmuştur. • ÖÖ
title.
MART 2011
9
Sergi Aile Benzerliği 18 Ocak 2011 - 19 Mart 2011 Galeri Nev İstiklal Caddesi Mısır Apt. 5. Kat 168 / 18 Beyoğlu / İstanbul Ziyaret Saatleri Salı - Cumartesi 11.00 - 18.30
Erdağ Aksel: “Aile Benzerliği” Galeri Nev, Erdağ Aksel’in “Aile Benzerliği” isimli sergisine ev sahipliği yapıyor. Sergi alanına girer girmez, karşıma, bir balta tarafından delinmiş bir ayna altlığı figürü çıkıyor. Aksel’in kurumlarla ve normlarla kavgalı olduğunu çok net bir şekilde anlamakla birlikte bundan sonrasını yorumlamak sizin hayal gücünüze kalıyor. Baltalı ayna çalışması, güzellik ve estetikle ilgili normlara karşı gelişmiş bir muhalif çizgiyi yansıtıyor kanımca. Aynanın karşısına geçip neden kendimize bakarız ve neye göre kendi yansımamızı iyi ya da kötü, çirkin ya da güzel buluruz? Kendimize sorduğumuz bu sorulara cevap verirken baskın normlar tarafından yönlendiriliyor muyuz? Sergideki diğer bir figürse içindeki kağıdın adeta gökyüzüne kadar uzandığı bir daktilo çalışması. Daktilo denildiğinde benim aklıma hukuk sistemi ve bürokrasi geliyor. Burada genel anlamda yazılar içinde kaybolan bir bürokrasiye, ya da diğer bir değişle katı, sıkı ve tamamen devletçi bürokrasiye karşı bir tavır seziliyor. Göğe doğru yükselen yazışma kağıtları, uzun bürokrasi işlemlerini veya bitmeyen, sürekli ertelenen dava 10
MART 2011
title.
titlemag.com
süreçlerini akla getiriyor. Aksel’in sergisinin ismi “Aile Benzerliği”. Sergiye ilk geldiğimde tam olarak neden bu başlık seçildiğini anlayamamıştım; ama küçük daire bir masanın üzerine kurulu minik evli çiftler maketlerinden oluşan tepeceğin üzerine dikilmiş baltayı görünce serginin ismi benim için daha anlamlı hale geldi. Balta kelimesi aslında insanda otomatikman parçalamayı çağrıştırıyor. Böyle değerlendirildiğinde, evli çiftler maketlerinden oluşan bir dağcığın üzerine balta dikmek çok açık bir şekilde aile kurumuna muhalefettir. Tepeciği oluşturan çiftlerin sadece birbirinin karşıtı cinsiyetlerden oluşan çiftlerden meydana geliyor olmasıysa heteronormatif ön kabullü aile yapısına bir baş kaldırı olarak da ele alınabilir. Erdağ Aksel’in düşünce ve hayal dünyasını zorlayan “ Aile Benzerliği” sergisi 19 Mart’a kadar Galeri Nev’de. • ÖÖ 12
MART 2011
title.
titlemag.com
Sergi Human
Casa Dell’Arte Istiklal Cad. Mısır Apt. No:163 K.3 D.10 Beyoğlu / Istanbul Ziyaret Saatleri Salı - Cuma: 11:00 - 19:30 Cumartesi: 12:00 - 19:00
Mustafa Özel: “Human” “İşte! Bakın İnsan!” (Ecce homo!) diyerek İsa’yı o öfkeli kalabalığa sunmuştu PontiusPlatius. İsa kafasındaki dikenli telden bir taç taşıyarak, acı çekerek, bağlanmış bir şekilde gözler önündeydi, infazını izlemeye gelmiş “insanlar” arasında gezdirildi ve onefreti soludu. Sanat tarihi bu sahneyi pek çok kez kullandı. “Ecce homo!” sahnesi Rembrandt gibi Correggio gibi sanatçılar tarafından çok kez resmedildi. En çok başvurulan temalardan olan Ecce homonun, günümüze dek yorumlanagelmesinin ardında ironisinin barındırdığı hakikat yatıyor: “İnsan Krallığının Sefaleti”. “İnsan” dediğimiz, aslında türlü örtülere sarınmış, türlü görüntülere bürünmüş ama özünde, gerçeğinde “çıplak” olan bir varlıktır. Tüm insan ırkı düşünüldüğünde, birey olarak yalnızdır “insan”, yalnız olduğu kadar ortak yaşamına yabancıdır da. Mustafa Özel, gerek heykelleriyle gerek figüratif resimleriyle “insanı” türlü şekilde yorumlayan, kurduğu ilişkilerle alternatif dünyalar kurgulayan çağdaş sanatçılarımızdandır ve “human” sergisi 14
MART 2011
title.
titlemag.com
bunun en güzel örneklerinden bir tanesidir. Sanatçı, Taksim’de Mısır Apartmanı’ndaki Casa dell’Arte’de, “insan” (human) sergisinde, bahsettiğimiz bu “Ecce homo” geleneğinin özünü vermeye çalışır. İroni olmaksızın eserler meydana getirilmiştir. Eserlerdeki insan figürleri bir “mücadele” vermektedirler. Bu mücadele, bedenleri ile “teslimiyet” arasında geçmektedir. Bir boğuşmaca, bir erotizm, bir güç ve bir iktidar kavgası vardır. “İnsanlar” toprak renginde can bulan kızıl tonlarla etten kemiktendirler. Kimileri kaskatı kesilmişken, kimileri direnir, kimileri ise kaçar. Tüm insanlar kurbandırlar, celladı bilmek kolay değil ama figürlerin içinde bulundukları duruma isyan ettikleri, isteseler bile kaçıp gitmelerinin kolay olmadığı ve birer kurban oldukları kesindir.Muhtemelen hayatın türlü oyunlarından kurtulmak istemektedirler. Çıplaktırlar… Nü demek doğru değil çünkü onlar
16
MART 2011
title.
“soyulmuşlardır”. Öyle bir soyulmadır ki bu elde edilmesi mümkün olmayan, karşı koyamadıkları arzularına kadar gitmiştir… Böylesine çıplak bırakılmış “insanların” resmedilirken onları çevreleyen eşyalara, duvarlara ya da mekâna ihtiyaçları yoktur, bedenleri ve ifadeleri onları içinde bulundukları mekândan ve zamandan soyutlar. Dış gerçeklik “bedende” içselleşirken, insanın iç mekânı da tümüyle dışsallaşır. Sergi boyunca gördüğünüz çıplaklık, ne estetik ne de erotik amaçlıdır, doğumundan ölümüne çıplak olan “insanın” hiç değişmeyen “çıplaklığıdır.” Eserlerin karşısında gergin bir hava hakimdir. Bir kavga vardır, bir hoşnutsuzluk, bir kurtuluş çabası baş gösterir. Her yeni tuval tansiyonu artırır. Alçıdan yapılma heykellere daha “relax” bakılabilse de yağlıboya tablolar için aynı durum söz konusu olamaz. • OS
titlemag.com
Sergi Çıplak
Piramid Sanat Galerisi Feridiye Cad 23- 25 Taksim / İstanbul
Niko Guido: “Çıplak” Niko Guido’nun Piramid Sanat Galerisi’nde sunuma açılan “Çıplak” isimli sergisi, nü fotoğraf alanında adeta bir kırılma noktası. Bana kalırsa Guido, doğa, ışık ve insan arasında etkileyici bir kompozisyon kurmayı çok iyi biliyor. “Işığın insan vücuduyla dansının muhteşem bir görüntü olduğu kanısındayım. Ben bu görüntüyü estetiğin doruğunda dondurup geleceğe hediye etmeye çalışıyorum.” diyen sanatçı, son dört yıl içinde, dünyanın pek çok yerinde çektiği fotoğrafları bu sergide bir araya getirmiş. Çekilen fotoğrafların her birinin dünyanın farklı yerlerinden olması çalışmanın gücünü artıran bir etken. Fotoğraflar, çıplaklığın tabulaştırılmasını ve ahlaki bir düzlemde ele alınmasını da sorgulattırıyor. Çıplaklık, soyut olarak şeffaflığı ve gizliliğe muhalefeti barındırıyor aslında. İnsan iktidarının şimdiye kadar doğaya muhalif olarak kurduğu tüm sınırlar aşılıyor ve siz sadece doğa iktidarı tarafından dizayn edilen bedeninizle ve düşün18
MART 2011
title.
titlemag.com
celerinizle ordasınız. Guido, işte bu insanın en saf halini donuk bir kare içerisinde bize sunarak doğa ve insan arasındaki o yasak ilişkiyi hatırlamamızı sağlıyor. Özellikle Kaz Dağları, Aliano, Tuz Gölü ve İzmir Tahtalı Barajı’nda yaptığı fotoğraf çekimleri genellikle çevresel ve sosyal sorunlara dikkat çekme amacı güdüyor. Guido, tabulara meydan okurken, gündemdeki siyasi konulara da gönderme yapmaktan geri durmuyor. Ekonomik kriz, küresel ısınma, doğanın geleceği, duyguların ticarileşmesi, savaşlar, sosyal eşitsizlikler bunlardan bazıları. Siyasi gön-
20
MART 2011
title.
dermeler yaparken nü fotoğrafın görsel gücüne, aynı zamanda felsefi bir altyapı kurmayı da başarmış Niko Guido. Bunun bana göre en önemli kanıtıysa Kasım 2007 yılında Kaz Dağları’nda çekilmiş olan “ Ölü Altın Bedenler” fotoğrafı. Ölüm, yaşam ve maddileşen manevi değerlerin direk sonucu olan doğaya yabancılaşan insanın fotoğrafı aslında “Ölü Altın Bedenler”. İzmir’de, 2008 Haziran’ında çektiği “ Küresel Isınma” adını verdiği fotoğrafsa, direk olarak sanatçının doğaya olan duyarlılığını gözler önüne sermesi açısından önemliydi. • ÖÖ
titlemag.com
SİNEMA EMRE SAĞLAM
L.A. Zombie !f İstanbul’un kuşkusuz bu seneki en olaylı filmi! Gökkuşağı filmleri kapsamında gösterime giren L.A. Zombie baştan sona 2 gösterimi ile olay yarattı! Oyuncu kadrosundaki herkesin eşcinsel porno yıldızı olmasından tutun zombimizin vücut makyajına kadar her şey ama her şeyiyle sinema tarihini sarsacak bir yapım.
si, diyalogtan arınmış sahneleri, gay pornosunun tanıdık yüzleri ve cinsel deneyimleri henüz tatmamış insanlar için içerdiği ağır sado mazo sahnelerinin totaline baktığımızda bu sene !f’in en güzel yanı kesinlikle L.A. Zombie’idi. Ancak film esnasında insanları belli konuda örgütleyip bitiminde eylem yapmama engel olmadı bu durum.
Pasifik Okyanus’u kıyılarında bir anda kabarcıkların arasından beliren bir zombinin çıktığı yolculukta karşısına çıkan erkeklerin ölümlerinin ardından onlarla seks yaparak onlara can vermesi üzerine kurulu filmin yönetmeni Otto or Up With Death People filmiyle zombilere olan tutkusundan leb demeden lebebiyi anlayacağınız Bruce LaBruce. Film başlangıcından itibaren salt bir pornografik anlatımdan ibaretmiş izlenimi verse de Amerika “kültürü” başta olmak üzre, evsizlik, bağımlılık, heteroseksizm, şiddet ve şizofreni üzerine çeşitli mesajlar veriyor.
Filmin IMDB sayfasına baktığımızda film 103 dakika. Bazı sözlüklerde sansür sebebiyle prodüktör kurgusu olarak 63 dakikalık versiyonunu tüm festivallere yolladıkları yönünde bir açıklama geldi. Fakat biz hiçbir açıklama olmaksızın 63 dakika izledik ki aynı sorun bir başka Gökkuşağı filminde de gerçekleşmiş. Filmin resmi sitesinde 57 dolar karşılığında uzun versiyonu 2 gün içerisinde evinizde olacaktır. Filmin oyuncuları arasında; Francois Sagat, Rocco Giovanni, Wolf Hudson, Francesco D’Macho, Eddie Diaz ve Tim Küzma yer alıyor. Bruce LaBruce’un “izlediğimiz şey sanat mı yoksa porno mu?” soruları arasında gidip geleceğiniz bu yapımı !f filmleri içerisinde benden tam puan aldı. •
Esasında film mesajların derdine bazı noktalarda nasıl değineceğini şaşırdığından yaptığı aktivizm tatlı su aktivizmi düzeyinde kalıyor. Düşük bütçetitlemag.com
title.
MART 2011
23
Baksana Işık Ne Yaptı! Kuzey Amerika müzisyenlerini sıralamak istediğimizde kuşkusuz ki Feist ilk üçte her daim yer alır. Özellikle bizim jenerasyonumuz için bu böyle. Reminder albümü ile yakaladığı başarıları Grammy adaylığı ile pekiştirmesinin verdiği gazla çıktığı turnede yaptığı sahne şovları ile Feist adının önüne çokça güzel sıfatlar eklettirterek telaffuz ettirteceğe benziyor. Sesli Yaşam bölümü kapsamında !f İstanbul’un bu yılki iddialı yapımlarından olan Look At What The Light Did Now (Baksana Işık Ne Yaptı), Feist’in konserleri ve albüm kapağı sırasındaki görselliğe odaklı bir belgesel. İş arkadaşları için ‘amplifikatörlerim’ diye söz eden Feist’in sahne şovları tadından yenmeyen bir görsel şölen. Feist’in sahne performansları sırasında her şarkı için hazırlanan özel bir görsel şölene ve ışık şovuyla büyülenen izleyiciler her şarkının içerisinde ayrı bir dünyaya yolculuk etmiş oluyorlar. Feist her ne kadar roportaj vermekten ve kamera karşısında olmaktan çekinen bir star olsa da sahne ışığı denen şey Feist’i devleştiren en önemli 24
MART 2011
title.
unsurlardan biri. Bu görsel şölende imzası olan ekip aynı zamanda !f İstanbul’un açılış videosunda da 3 gün içerisinde harikalar yarattı. Ekip film sonrası söyleşisinde belirttiği üzre İstanbul müziklerini dinleyerek ilerleyen işlerinde ilham almak için çokça başvuracaklarını ekliyorlar. Umarım aldıkları albümler Kral TV. seçkisi olmaz. Ekip diye sözedebilmek bu topluluk adına oldukça vicdanen rahatlık içerisinde telaffuz edilebilecek bir sözcük çünkü gerçekten birbirlerini tamamlayan ve birleştikleri anda Voltran’ı oluşturabilen insanların oluşumu bu grup. Belki de Reminder’ın başarısının sırrı da bu. Filmin yönetmeni Anthony Seck, Broken Social Scene, Star, Black Rebel Motorcycle Club, Ron Sexsmith ve Basia Bulat gibi sanatçılar için çok sayıda müzik videosu ve belgesel çekmiş bir yönetmen. Belgeselin görselliği de olduk.a başarılı. 77 dakikalık Feist’in ışığı festivaldeki en güzel şeylerden birini yaptı. •
titlemag.com
Ağrı Dağın Kadınları !f İstanbul’un geçen sene Açılım bölümüne yer vermesinin ardından bu sene etkinlikleri ile de etnik grup olarak Kürtlerle işbirliği yapmakta. Ancak bu durumda belli ayrımcılığı da kendi içerisinde yapmış olmuyor mu sorusu akla gelebiliyor. Amerika’yı yeniden keşfetmenin anlamı ne denli doğru bilmiyorum elbette ancak açılım bölümünü de seviyoruz orası ayrı. Açılım filmlerinden özellikle Zare’yi kaçırdığım için oldukça üzülüyorum çünkü 1926 yapımı siyah beyaz bir film olmasının yanı sıra salona kurulan orkestranın filme eşlik ettiği müziği ile gösterim gerçekleşmiş ve böylesine bir görsel - işitsel şöleni kaçırdığıma üzüldüm. Ancak izlediğim Açılıma Devam filmi de oldukça etkileyiciydi. Özellikle toplumsal cinsiyet konusunda gerilla algısı dahi erkekler üzerine atfettirilmiş bir olgu olmasına karşın PKK’ya katılmış 6 kadının hikayesini anlatan Ağrı Dağın Kadınları 2004 yılı Fransız yapımı filmi oldukça epik.
politik özgürlük arayışı ile bu altı kadının öyküsü “öyküleniş” bakımından tadından yenmeyen kıvamda. Yaşanılan bu çatışmayı gazete küpürlerinden anlamamızı sağlamaları yerine bizzat bu kadınlardan duyarak algılamaya çalışmamız bulunduğumuz politik dönemeçler adına önemli bir olgu. Polonya’nın en önemli film okulu Lodz mezunu yönetmen Erwann Briand tarafından yönetilen film bugüne dek sayısız festivalde gösterildi ve sayısız ödüle layık görüldü. Filmin görsel kalitesinin yanı sıra filmin içerisinde yer alan bu altı kadının hikayesi ve kadın olmak demenin onlar için neler ifade ettiğini gösteren sahneleri ile Ağrı Dağın Kadınları oldukça etkileyici. 2006 Cannes Film Festivali’nde gösterilen yapımın oyuncuları soyadlarını vermediklerinden ötürü cast sıralaması yapmak anlamsız geliyor. Türkçe, Kürtçe ve Fransızca dillerin sıkça kullanıldığı film açılım bölümünün 10. yılına yakışır yapımlarından biriydi. •
Kadın olmanın yanı sıra Türkiye’nin güneydoğusunda kadın olmak ve bunun üstüne ekledikleri titlemag.com
title.
MART 2011
25
Doğalgazülke Hepimizin zaman zaman dünyanın yok olması adına Greenpeace anketörlerini duyamazlıktan gelip fütursuzca çevreyi kirlettiği anlar olur. Dünyanın Çivisi bölümü kapsamında gösterilen Doğalgazülke filminden çıktıktan sonra tüm bu davranışlarınıza son vermek isteyeceksiniz. Anlatımı bakımından Micheal Moore belgeseliymişçesine sarkastik bir tavırla kayda alınan 2010 yapımı film; Amerika Birleşik Devletleri’ndeki tarihin en büyük doğal gaz çıkartma operasyonu ile karşı karşıya kalışını konu almaktadır. 85 dakikalık belgesel boyunca kendinizi rahatsız bir koltukta oturuyormuş gibi hissedebilirsiniz. Çünkü Amerika’da gerçekleştirilecek olan bu işlem için yapılacak olan sondaj sisteminin adı “fracking” dir ancak kimse bu tekniğin ne demek olduğu konusunda bir fikri yoktur. Tabi en önemlisi risklerinden... Josh Fox kendisine gelen bir mektupta bunu okuduğunda harekete geçerek bu durumu araştırır ve ortaya bu belgesel çıkar.
anda alev alan musluklar, uğranılan eyaletlerde sayısı tespit edilemeyecek derecede güç olan ölü hayvanlar ve sonuçlarının ne olacağını bilmediğimiz pek çok toksik atık mevcuttur. Birden fazla eyalete konuk olmamız nedneiyele belgesel özelliğinin hakkını vermesinin yanı sıra çarpıcı bir yol filmi olarak da sınıflandırabileceğimiz türden bir yapım. 2010 yılında Sundance film festivalinden özel jüri ödülünü alan bu önemli yapım Dünyanın Çivisi bölümünde izleyiciyi en çok korkuya itebilecek filmlerin başında geliyor. 2011 Oscar ödülleri içerisinde belgesel dalında en büyük adaylardan biri olan bu yapımı bir şekilde izlemeniz aciliyetle tavsiye. •
Fracking yönteminin uygulandığı evlerde açıldığı 26
MART 2011
title.
titlemag.com
Burada Sundance film festivalinin özel seçkisi olan “Film Forward” kapsamında !f İstanbul’un filmlerinden biri olan Here (Burada) festivalin hayal kırıklığı yaratan filmlerinden biriydi. Sosyal Medya’nın insan ilişkileri üzerine yarattığı etkiler üzerine film yapma fikri 2000’li yıllardan ve hatta Matrix’i de hesaba katmak istersek çok daha öncelere dayanmakta. Will uydu haritaları üzerinde çalışan bir mühendistir ve Ermenistan onun “geçici” çalışma sahasıdır. Çalışmalarını her gün doğa ile başbaşa yapmasının ardından oldukça asosyal bir yaşam içerisinde kendini içkiyle avutan bir erkektir aynı zamanda. Tesadüf sonucu Ermeni polaroid fotoğrafçısı Gadarina ile tanışır. Bu tanışıklık bir süre sonra pekişir ve yerini romantik bir birlikteliğe bırakır. Birbirlerine bir süre sonra tutku ile bağlanan bu ikili Ermenistan’ı dolaşma kararı alır. Gadarina’nın zayıf aile bağları ve fotoğraf tutkusu dışında hayatına yeni adım giren Will ile beraber Ermenistan’ın kırsal kesimlerinde dolaşmaya başlarlar. İlişkilerinin vardıkları nokta yolcuklarının sona erdiği nokta ile kesintiye uğrasa titlemag.com
da işler bir süre daha sendeleyerek ilerleyecektir. Braden King tarafından yönetilen bu 2011 yapımı filmin başrollerinde; Lubna Azabal, Ben Foster ve Narek Nersisyan yer alıyor. Film kadın erkek ilişkileri konusunda ne yeni bir şey söylüyor ne de olanı belgesel gibi anlatıyor. Bu durum da bana kalırsa filmi başarısız kılan en önemli noktalardan biri. Diğer bir önemli nokta ise Ermenistan’ın demirperde ülkeleriymişçesine görsel bir anlatımla lanse ediliyor olması. Filmin süresi ise festivalin sitesinde belirtilmiyor. Bu durum yine 10 yılı devirmiş önemli bir festival için önemli hatalardan biri. Sundance 2011 katoloğunda da yer alan film yurt dışında büyük ilgiye maruz kalsa da ülkemizdeki gösteriminde salon yarıyı bile göremedi ne yazıkki. Bu durumun genel olarak değişmesini umarak, !f İstanbul’un bir sene sonraki Film Forward seçkisini merakla bekliyoruz. •
title.
MART 2011
27
28
MART 2011
title.
titlemag.com
Müslüman mahallesinde salyangoz satmak! Acısıyla tatlısıyla bir !f’i daha geride bıraktık! Bu sene gerek partileriyle gerek festival filmleri ile !f 10. yaşını doyasıya kutladı. Festival kültürünün her ne kadar alışveriş merkezlerinden uzak, festival saraylarına yakın (bkz: Emek Sineması) olmasını istesem de ne yazıkki gün geçtikçe bu durum iyiye gitmiyor. Bu sene kısaca !f’i değerlendirmek gerekirse; özellikle hit filmler kuşağında oldukça iddialı yapımların galasını yaparak rüştünü herkese bir kez daha ispat eden !f ne yazıkki bu yıl aynı başarıyı gökkuşağı filmleri için gösteremedi. L.A. Zombie ile durumu kurtarmaya çalışsa da genel olarak filmlerin süreli hakkında verilen yanlış bilgiler gökkuşağı filmleri izleyenlerinde acaba mı? sorusunu sormaya itti ki !f bu sorunun sorulacağı son adrestir. Özellikle açılım filmlerinden Zare’de salona kurulan orkestra eşliğinde Hollywood’un altınçağı tadında yapılan gösterim seyircilerin büyük memnuniyeti ile sonlanmış. Açılış partisinden kapanış partisine, üç boyutlu animasyon atolyesinden, Voltrans insiyatifinin düzenlediği trans okuma atolyesine titlemag.com
title.
MART 2011
29
30
!f’imizin onuncu yaşı kutlu olsun. Özellikle Baba Zula müzikli reklam filmi ile bu yıl en beğenerek izlediğim reklama da imzasını adan başta Ayşe Ünal olmak üzre Medina Turgul’u tebrik ederiz. Salyangoz maskot sempati yuvası olmuştu bizler için. Aynı zamanda sembol olarak !f gibi bir festivalde salyongoz kullanılması olağanüstü bir zeka ürünü.
vizyon bulabileceğiniz veya internetten erişebileceğiniz yapımlar.
Pek çok filmde yönetmenlerin katılması ve bunlardan birinin Santa Sangre’nin usta yönetmeni Alejandro Jodorowsky olması tadından yenmez bir durumdu. Ancak hit filmler ve yönetmen katılımlı filmler dışında pek çok filme katılım ne yazıkki düşüktü, biletlerin satışa çıktığı ilk gün yaşanan yoğunluk beni heyecanlandırmıştı. Bu ayın filmlerinde özel olarak ele aldığım beş adet festivalden geriye kalan film eleştirisi mevcut ve umarım siz de o anda benimle birlikte salonda bulunan şanslı insanlardan biriydiniz. Eğer değilseniz üzülmeyin çünkü pek çoğu yakında
“Sermaye ve iktidar bütün yaşam alanlarımızı gasp ederken, bağımsız işler üretmek gittikçe zorlaşıyor, üretilen işler yine sermaye tarafından sahipleniliyor Bağımsızlık şiarıyla yola çıkan “!F İstanbul Bağımsız Film Festivali” bu yıl, “!F 10 yıldır mahallede” gibi bir motto ve “salyangoz” ikonuyla kendini pazarlıyor. Bununla da, “Müslüman mahallesinde salyangoz satmak” deyimine gönderme yaparak, on yıldır mahalledeki müslüman ahaliye salyangoz satarak imkansızı başardığını ima ediyor. Bununla birlikte, LGBT duyarlılığını yıllardır misyon edinen !F, “Açılıma
MART 2011
title.
Tüm bu görüşlerin dışında bazı alıntılar yaptığım aktivist grup Madi G.tkuşaklarının basın duyurusundan bazı parçalara yer vererek sözü meclisin tam ortasına atma taraftarıyım. İşte Madi aktivistlerin yazısından bir kesit:
titlemag.com
Devam” diyerek toplumsal muhalefete de göz kırpıyor ve sadece bağımsız olmakla kalmayıp, Kürt meselesiyle ilgili politik duyarlılığa da sahip olduğunu iddia ediyor. Tüm bu hassasiyetlerin, İstanbullu olmaktan geldiğini söyleyen !F, “hayatın bir sürü alanına dokunmak” isterken, sermaye ve iktidarın parmağıyla dokunduğu İstanbul’un kentsel dönüşümüne de yandaş oluyor. Dolayısıyla biraz eşelendiğinde, bu şatafatın altından sadece sermaye ve devlet ideolojisini güzelleyen bir “duyarlılık” fışkırıyor. Her ne kadar festivalde gösterime girecek filmler bizleri heyecanlandırsa da, !F İstanbul’un gütmeye çalıştığı politikaların samimiyetini sorgulamak için birçok nedenimiz var. Mesele biraz uzun, sırayla gidelim.
temalı filmlerle festivaldeki özel mi özel yerini alıyor ve bu misyon edinilmiş LGBT duyarlılığı, “30 liraya girilebilen” geleneksel Gökkuşağı partisiyle kutlanıyor. E, partiye verecek 30 lirası olmayan Gökkuşakları da haliyle !F’in “elit” hedef kitlesinin birazcık dışında kaldığından, Gökkuşağının tüm renklerine adanmış böylesi kapsayıcı bir etkinlikten mahrum kalıyorlar(!) !F 10 yıldır mahalleye geliyor, mahalleliyle yalnızca çıkar ilişkisi kurup gidiyor. !F İstanbul, gelecek yıl da mahalleye geldiğinde, yine etliye sütlüye bulaşmadan, salyangozlarını satıp kaçmaz diye umuyor, bu kez mutlaka evimize çaya bekliyoruz! Yazıyı ayrıntılı okumak isteyenlere: http://birdirbir.org/blog/yayin/guncel/oduyarliligi-yemiyoruz/
“!F’in kimliğinin çok önemli bir parçası” olan Gökkuşağı, her sene olduğu gibi bu sene de LGBT titlemag.com
title.
MART 2011
31
Ayın Filmleri
BOX OFFICE 1) Aşk Tesadüfleri Sever 1.500.931 izleyici 360 salon / 3 hafta 2) Eyyvah Eyvah 2 3.775.602 izleyici 276 salon / 7 hafta 3) Kurtlar Vadisi: Filistin 1.830.772 izleyici 312 salon / 4 hafta 4) Zoraki Kral 30.597 izleyici 27 salon / 1 hafta 5) Ayin 94.927 izleyici 88 salon / 2 hafta 6) Sanctum 184.293 izleyici 76 salon / 3 hafta 7) Yeşil Yaban Arısı 22.505 izleyici 168 salon / 1 hafta 8) Çalgı Çengi 19.208 izleyici 80 salon / 1 hafta 9) Ayı Yogi 343.820 izleyici 100 salon / 5 hafta 10) İncir Reçeli 38.612 izleyici 58 salon / 2 hafta 32
MART 2011
title.
Rango
Monsters
Bu yıl animasyon konusunda umduğunu bulamayanlar ümitlerini Rango’ya saklasınlar. Yılın en iddialı animasyonu Rango 4 Mart’ta vizyonda! Gore Verbinski’nin yönettiği ve senaryosunu James Ward Byrkit ve John Logan’ın yazdığı ve seslendirmesini Johnny Depp’in yaptığı kimlik arayışındaki bukalemin Rango sizlere keyifli 107 dakikanın vaadinde bulunuyor. Sıradan bir evcil hayvan hayatı sürdüren Rango durumun vehametinden kendini sıyırmak ister. Vahşi vahşi batıda geçen bu animasyon, kimlik arayışındaki Rango’nun tesadüfi gelişen olayların sonucunda kasabanın şerifi olarak kendini bulması ile yeni kimliğini benimsemeye çalışır. Bakalım bu aksiyonu ve macerası ile baş döndüren arayış onu daha nelere sürükleyecektir?
Gareth Edwards’tan Mart ayı süprizi Monsters (İstila). NASA güneş sisteminde uzaylılar olduğuna dair ipuçları elde eder. Uzaya gönderilen bir uydu, dünyaya dönerken Orta Amerika’ya düşer. Aracın düştüğü Meksika sınırında yeni yaşam formları görünmeye başlayınca bölge karantinaya alınır. Bir turist olan Sam Wynden, bölgeden geçerek Amerika’ya ulaşmak istemektedir. Kendisine eşlik etmesini teklif ettiği fotoğrafçı Andrew Kaulder’la birlikte yola çıkarlar. 94 dakika süren 2010 İngiltere yapımı bu film Nisan’da gösterime girmesi beklenen Çığlık 4 öncesi iyi bir korku ve gerilim şöleni gibi gözüküyor. Whitney Able ve Scoot McNairy’nin başrollerini paylaştığı filmin görsel efektleri de oldukça doyurucu bizden söylemesi.
title. puanı 7.4
title. puanı 6.8
4 Mart 2011
11 Mart 2011
titlemag.com
Gölgeler ve Suretler
Hall Pass
Kir
Yeni dönem Türk sinemasının usta isimlerinden Derviş Zaim’in son filmi gölgeler ve suretler, Zaim’in minyatür sanatını anlattığı ‘Cenneti Beklerken’ ve hat sanatını anlattığı ‘Nokta’dan sonra gölge sanatını anlatacağı, serinin son filmi. Zaim gölge sanatını anlatırken de 1963 yılında yaşanan kanlı olaylara da değinmeden geçmiyor ve gölge sanatını Kıbrıs olayları üzerinden seyirci ile buluşturuyor. 116 dakika süren 2010 yapımı filmin gösterim tarihi de Çanakkale savaşından tam bir hafta öncesine tekabül ediyor ve bu özelliğiyle de dikkatleri çekiyor. Buğra Gülsoy, Settar Tanrıöğen, Erol Refikoğlu ve Konstantinos Gavriel’in başrollerinde yer aldığı film bu ayın görülmesi gerekenlerinin başını çekiyor.
Rick ve Fred adlı iki kafadar “kazanova” olarak tabir edilen türden insanlardır ve ikisi de evlidir. Eşleri bu iki kafadarın göz banyosundan sıkılmış olacaklardır ki ikili ile bir anlaşma yapmaya karar verirler. Anlaşma gereği bir hafta boyunca bu ikili bekar hayatlarına geri dönecekler ve istediklerini yapmak konusunda özgür olacaklardır. Bu durum başta Fred ve Rick için vaadedilmiş cennet olsa da bir süre sonra anlarlarki hem bekar hayatına hem de kendilerine çok yabancılaşmışlardır. 105 dakika süren 2011 yapımı Hall Pass (Açık Çek) 18 Mart’ta vizyona giriyor. Bobby Farrelly ve Peter Farrelly tarafından yönetilen filmde başrolleri Owen Wilson ve Jason Sudeikis üstleniyor.
Yusuf Çetin’in yazıp yönettiği ve hatta oynadığı, ülkemizdeki Kürt meselesine değinen Qirej (Kir) 4 Mart itibariyle ülkemizde vizyon buluyor. Bilge köyü katliamının ardından koruculuk sorunlarına dikkati çeken kürt vatandaşlarımızın yaşadığı sıkıntılar üzerine odaklı bir yapım. Koruculuk sisteminin kirli yüzü gözler önüne serildikçe ruhumuzu da bir kir kaplayabilir. 2011 yapımı Kir vizyonda umduğunu bulur mu bilinmez ancak Kürt sineması gün geçtikçe kendini geliştirmekte ve dünya sinemasında günden güne kendisini hissettirmekte. Yapım aşaması sırasında Mardin’in katliama uğrayan talihsiz köyü; Bilge köyünde yer alan film ekibi yaşadıklarını bu süreci de fotoğraflamayı unutmamışlar. Kir, Şubat ayında !f’in açılımına doymamış olanlar için güncel bir aperatif.
title. puanı 8.0
title. puanı 6.2
title. puanı 5.7
11 Mart 2011
18 Mart 2011
4 Mart 2011
titlemag.com
title.
MART 2011
33
MODA CANSU ONOMAY, YAĞMUR ÇENBERLİ
Özgürlük! Özgürlük! Özgürlük! Yanlış anlamayın bu haykırışlar Taksim Meydanı’ndaki bir mitingden gelmiyor. Bu sesler 2011 bahar modasından. Bu baharla birlikte artık tek bir akımın, trendin moda olduğu günler tamamen tarihe karıştı. Moda dünyası, artık hayranlarını zincirlerinden koparıyor ve onlara sınırsız özgürlük vaat ediyor.
Bu sezon favori markam, Scarlett Johansson ile anlaşmasını sürdürerek gönüllerde taht kuran Mango oldu. Bu bahar önemli olan neyin trend olup olmadığı değil, parçaları nasıl kombinlediğiniz! 2011 Baharı’ndan seçmeler; • YÇ
‘50’ler stilinden çizgililere, puantiyeden skinny jeanlere kadar geniş bir yelpaze bizi beklemekte. Diz altında biten etekler, minik desenli elbiseler ve tabiki ilkbahar/sonbahar aylarının vazgeçilmezi trençkotlar bu sezonun olmazsa olmazlarından. Desenlerin ve biçimlerin yelpazesinin geniş olduğu kadar, renk skalası da uçsuz bucaksız. Pudra tonları, fosforlu ve pastel renkler öne çıkanlar. Leopar deseni güçlü varlığını sürdürmeye devam ediyor yine. Nostaljik hisler taşıdığınız bir gün 1950’lerden kalma dizaltı pilili eteğinizi giyersiniz, ertesi gün kısa paça skinny pantolonunuzun üstüne trençkotunuzu geçiriverirsiniz. Düzene isyan ettiğiniz başka bir gün de üstünüzde kısa kollu çizgili trikonuz, ayağınızda kırmızı converse ile gün içinde oradan oraya koşturursunuz.
titlemag.com
title.
MART 2011
35
36
MART 2011
title.
titlemag.com
titlemag.com
title.
MART 2011
37
Hindistan’ın Moda Gurusu : Manish Arora Arkadaşım geçen gün, şu herkesin bir dönem diline takılan Paco Rabanne’ın One Million parfümünün reklam müziğini söylüyordu. Başlarda çok rahatsız etmiyorken, yavaş yavaş artık rahatsız etmeye başladı sürekli aynı melodiyi duymak. Sonra eve geldiğimde bir baktım ben de söylemeye başlamışım. Dedim artık bir google’a yazıyım ben bunu ve Manish Arora’nın Paco Rabanne’nın yaratıcı direktörü olacağı haberinden yola çıkarak, birkaç kez adını duyduğum bu Hintli tasarımcıyı araştırmaya koyuldum. Yabancı kaynaklarda gürdüğüm karışık ve çevirisi zor kelimeler (riotous, kitsch, eponymous vb) bende iyice merak uyandırdı. Tasarımlarını görünceyse, gerçekten bu kelimelerin az bile kaldığını düşündüm. Farklılığın ötesinde, hayal gücünüzü zorlayan ve şaşırtıcı derecede ilginç desenleri, motifleri ve simgeleri bir arada kullanan bir modacı Arora. Hindistan’ın modasını dünya çapında 84 mağazasıyla yaşatmakta olan Arora, ticaret ile başladığı öğrenim hayatına, 1994’te Hindistan’ın ilk moda okulu olan NIFT’te (National Institute of Fashion 38
MART 2011
title.
titlemag.com
Technology) devam etti. 1997’de ilk markası olan “Manish Arora”yı ve 2001’de de ikinci markası olan “Fish Fry”ı piyasaya sürdü. New York, New Delhi ve Mumbai’de açtığı dükkanlardan sonra moda haftalarında boy göstermeye başladı. 2004’te Hindistan’ın Bombay kentinde ilk defa yapılan Hindistan Moda Haftası’nda en iyi kadın giyim tasarımcısı seçildi. İngiltere’nin önemli moda etkinliklerinden olan Londra Moda Haftası ve “fashion in motion” etkinliklerinde büyük beğeni toplayan Manish Arora, adını bir kez daha en iyi ve en yenilikçi tasarımcılar listesine yazdırdı.
Giyim alanı dışında da birçok alanda faaliyet göstermektedir. Dünya çapında bir spor mağazası olan Reebok için bir ayakkabı koleksiyonu tasarladı. İsviçre orijinli olan saat markası SWATCH için sınırlı sayıda üretilmiş olan bir saat koleksiyonu tasarladı. Son olarak Paco Rabanne’a yaratıcı direktör olarak getirilen Arora, ekim ayında ilk koleksiyonunu Paris Moda Haftası’nda sergileyecek. Eminim yine gözlerimizi ultra renkli tasarımlardan alamayacağız. Manish Arora’nın tasarımlarını anlatacak daha fazla kelime yok ama birçok fotoğraf var. İşte bir kaçı; • CO
IFW 2011 3-6 Şubat tarihleri arasında Türkiye’nin moda camiasındaki isimlerini ve sıkı moda takipçilerini buluşturan İstanbul Fashion Week Santralistanbul’da gerçekleşti. Bu moda haftasının ne kadar şahane ve modaya öncü nitelikte olduğunu söylemek gönülden geçen ama gerçekle pek o kadar da uyuşmuyor maalesef. Türk tasarımcılarımız çok mu kötüydü? Değildi ama moda haftası ruhu, televizyonlarda gördüğümüz o heyecan ne yazık ki bu yıl yoktu. İFW’nin Santralistanbul’a kurulan çadırdan Enerji Müzesi’ne terfi oluşu organizasyonun artısı ama defileye girişi beklerken müzenin merdivenlerinde izdiham tehlikesi yaşayarak yer kapma yarışı bu artıyı çok büyük ölçüde götürdü. Bazı defilelerdeki mankenler de insana ‘çekil şuradan, ben yürürüm’ deme hissini fazlasıyla hissettirmiş bulunmakta. Özel olarak bahsedilmesi gereken bir şey daha var Tülin Şahin kesinlikle Türkiye’nin en iyi mankeni. İFW’de en çok ses getiren aktivite ise Dita Von Teese’in Damat Tween defilesinde boy göstermesiydi. En lezzetli kısım ise, Tamirane’de verilen sıcak şarapsucuk partisi oldu. İşte size birkaç karede İstanbul Fashion Week 2011. (Yazı: YÇ Fotoğraflar: CO)
Modern Kadının Tasarımcısı: Mehtap Elaidi “Eşsiz, zamansız, dinamik” mottosuyla 2000 yılından beri Mehtap Elaidi, kadınlara farklılığı ve rahatlığı sağlayan tasarımlarını kendi markası altında üretmeye devam ediyor. Boğaziçi Üniversitesi İşletme bölümünden mezun ve moda tutkusunu 36 yaşındayken profesyonel hayata taşımaya karar vermiş. Boyner’e koleksiyon hazırlıyor ve Küçük Sırlar dizisinin sponsorlarından biri. Detaylara büyük önem verdiği tasarımlarında kaliteli kumaşlar, kullanışlılık, farklılık ön plana çıkıyor. “Çoğul Yalnızlık” temasıyla hazırladığı 2011-2012 Sonbahar-Kış koleksiyonunda yine istikrarlı ilerleyişini koruyor tasarımcı. İstanbul Fashion Week 2011 sonrası kendisiyle yaptığımız röportajda Türk modasına ve kendi moda görüşüne dair fikirlerini bizimle paylaştı.
IFW’li Istanbul’u Paris, Moda, New York gibi modada öncü sehirler arasında sayabilir miyiz? Paris, New York gibi şehirlerden bahsettiğimiz zaman 40-50 sene önce başlatılmış operasyonların sonuçlarından bahsetmiş oluyoruz. Bu anlamda henüz dördüncüsü yapılan bir organizasyonu karşılaştırmalı değerlendirmek ne kadar doğru bilemiyorum. Bence İstanbul Fashion Week kendi içinde değerlendirilmesi gereken bir sürecin içinde henüz ve daha bir bebek. Sizce Türk modası kendi klasiklerini yaratabilmis midir ve bu hangi tasarımcılar sayesinde olmustur? Türk modası yeni bir sürecin içinde ama elbette arkasında bir geçmişi de var. Bugün elde edilen sonuçlar da bu geçmişin birer sonucu. Bu anlamda baktığımız zaman Hakan Yıldırım’ın son senelerde elde etmiş olduğu uluslararası başarılar tüm Türk moda tasarımcıları adına önemli kapılar açtı diye düşünüyorum.
48
MART 2011
title.
titlemag.com
Neden son birkaç yıldır eski dönemlerin modası yeniden harmanlanıp gündeme tasınıyor yepyeni bir dönem veya stil arayısına gidilmiyor? Aslında modanın varoluşunun temelinde yeniden yorumlanan trendler her zaman vardı. Bence son zamanlarda yaşanan en önemli yeni trend kişisel yorumun son derece önem kazanması olmuştur. Bugün baktığınız zaman her şey moda aslında ancak, sizi diğerlerinden özel kılacak olan bu trendleri sizin nasıl yorumladığınız. Sizin için 2000’ler moda anlamında ne ifade ediyor? 2000’lerde internetin hayatımıza girmesiyle ve globalleşmenin de etkisiyle moda ve yeni trendler daha ulaşılabilir oldu. Dolayısıyla kişisel yorum da çok büyük ölçüde önem kazandı.
Kendi özel yasamınızdaki stilinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Kendimi bütün gün içinde rahat hissedeceğim ama, kendimden de yorum katabileceğim parçalarla özgünlüğü yakaladığımı hissettiğim bir tarz diyebiliriz. Her yeni koleksiyonda ilham aldıgınız karakterler veya olaylar nelerdir? Genelde altı aylık dönemlerde kafamı kurcalayan soru işaretlerinden yola çıkarak, belli bir tema üzerinden koleksiyonu oluşturuyorum. Koleksiyonlarınızda mutlaka kullandıgınız bir renk var mı? Siyahı ve beyazı her koleksiyonumda kullanırım. • YÇ
Hayatınızı modaya dogru yönlendiren ne oldu? Kendimi ifade etmek adına seçtiğim bir yoldu.
titlemag.com
title.
MART 2011
49
MÜZİK EMRE SAĞLAM, YAĞMUR ÇENBERLİ
Jessica 6 Dance, pop ve r&b türlerine yeni bir soluk getiren Jessica 6, solisti Nomi Ruiz, keyboardisti Morgan Wiley ve bassisti Andrew Raposo’dan oluşuyor. Gruba daha önce defalarca sorulan “Neden Jessica 6 adı?” sorusuna yanıt, çok etkilendikleri Logan’s Run filminin baş karakterinin adı olması. White Horse turnesine çıkan grubun ilk durağı İstanbul oldu. 9 Şubat’ta Salon’da verdikleri konserde Jessica 6 “geleceğin pop ikonu” yakıştırmasının hakkını bir kez daha verdi. Jessica 6’in kulisine sızdık ve konserden hemen önce mini bir röportaj yaptık.
titlemag.com
title.
MART 2011
51
White Horse bir hit oldu bile, turnenin baslangıç noktasını Istanbul olarak seçmenizin özel bir nedeni var mı?
Morgan Wiley: Bütün müzik türlerini dinlerim ama özellikle piyano sanatçılarını çok sık dinliyorum.
Nomi Ruiz: 4. kez buradayız ve İstanbul en sevdiğim şehirlerden biri olduğu için turnenin ilk ayağının burası olmasını istedik.
The Guardian sizi gelecegin pop ikonu olarak gösterdi. Jessica 6’in bundan sonraki planları neler?
Günlük yasantınızda ne tür müzikler dinlersiniz?
N.R: Mayıs ayında yeni albümümüz çıkıyor ve nisanın sonunda yeni bir turneye daha çıkıyoruz. Bu turne daha büyük ve geniş kapsamlı olacak. Ondan sonra neler olacağını hep birlikte göreceğiz.
Nomi Ruiz: Bu aralar sürekli Nicki Minaj dinliyorum.
52
MART 2011
title.
titlemag.com
Bir önceki Istanbul konserinizde 3 boyutlu bir sovunuz olmustu. Bu gece için yine hazırladıgınız özel bir sey var mı?
burayı çok fazla tanımıyorduk. İlk gelişimizde de bu kadar beğenileceğimizi düşünmemiştik ama 4. Konserimizi vermek üzereyiz.
N.R: Bu sefer görsel bir şov hazırlamadık ama 2 yeni şarkımızla ve müziğimizle etkileyici bir konser olacak.
Sahnede sıradan bir görünüsünüz yok. Bir tasarımcıyla birlikte mi çalısıyorsunuz?
Burada müziginizin ve sizin bu kadar çok sevilmesini bekliyor muydunuz? Sizin için sasırtıcı oldu mu?
N.R: Bir arkadaşım var ve bana sahne konusunda çok yardımcı oluyor. Styling’imi birlikte yapıyoruz. •
N.R: Evet, aslında bizim için şaşırtıcı oldu çünkü
54
MART 2011
title.
titlemag.com
seni görmem imkansız Geçtiğimiz ay “kim ki o” ile başladığımız yurdumuzun güzide lakin sesini arayanların duyabileceği topluluklarla sizleri buluşturmaya devam ediyoruz. Bu ay yarattıkları Tarçın Gezegeni’in en büyük yıldızları olan Seni Görmem İmkansız’la kısa bir söyleşi yaptık ve “kim ki o” sorularının aynılarını kendilerine yönelterek nabız yoklamaya devam ettik. İsmini, seksenli yılların modifiye türk sanat müziği şarkısı “imkansız”dan aldı, 2009 yılı son yazında istanbul’da kuruldu. şarkılarını “olması mümkün olmayan her şey”e ithaf eden grubu synthesizer kaynaklı davullarda, sayıklamayı andıran vokallerde, karnaval klavye tonlarında ve aniden beliren tüm seslerde arayınız. Diyerek kendini tanıtan toplulukla hakalrında merak edilebilecek 6 soruyu konuştuk;
56
MART 2011
title.
titlemag.com
Müziginizi en çok duyurmak istediginiz mekan neresidir? Yaptığımız müzikten tat alan insanlarla birlikte herhangi bir yer, her yer Yeni dönem gruplarına erismek zor biliyorsunuz. Seni Görmem Imkansız’nun müziklerine yasal yoldan erisebilmenin ve indirebilmenin bir yolu var mı veya olacak mı? Albüm hazırlıkları devam ediyor. O zamana kadar myspace.com/senigormemimkansiz adresinden
58
MART 2011
title.
parçalar dinlenebilir. Yakında mp3 formatında indirilebilir hallerini yükleyeceğiz, mypsace ve facebook’tan linkleri bulabilirsiniz. Genelde bu tarz müziklere plak sirketi destegi Avrupa tarafından verilirken burdaki sektörün destek görmesi için neler yapılmalıdır? Sektörle çok ilgilendiğimizi söyleyemeyeceğiz. İnternetin varlığıyla artık bambaşka ve çok daha gerçekçi bir altkültür / altsektör oluştu. Dolayısıyla asıl ilgilendiğimiz insanların istediği gibi müzik yapabilmeleri / müziğe ulaşabilmeleri.
titlemag.com
Seni Görmem Imkansız bir sonraki adımını nereye atmayı planlıyor? Kayıtlar yapmak, konserlere devam etmek, bol bol üretmek, dostlarla paylaşmak, daha çok şehirdışı ve yurtdışı konserler vermek planlarımız. Seni Görmem Imkansız’ın hayranlarına yakın zamanda bir süprizi var mı? Mart’ta Eskişehir, Nisan’da Fransa konserleri, yakın zamanda ildışı birkaç konser daha.. Kayıtları yayımlamak ve süpriz olarak kaldığında tadı çıkacak birkaç şey daha. • ES
titlemag.com
title.
MART 2011
59
Ayın Albümleri Hercules & Love Affair Andy Butler’ın projesi olan ve yoluna taze kanları ile devam eden Hercules & Love Affair yeni albümü Blue Songs ile dinleyenlerini dansa davet ediyor. Kıpır kıpır açılış şarkıları My House ile dinleyenleri istemsizce dansa kaldıran şarkılarının ardından 80’ler esintili şarkıları Leonora ve Painted Eyes ile disko toplarının hala yaşadığına rivayet ediyor. Dinlerken eski sevgilinize saç atabileceğiniz figürlerle harmanlanan yeni albümde 10 yeni Hercules and Love Affair şarkısı bulunuyor. Albümü tanımlamak bu sefer zor çünkü çok fazla tarzın arasında yüzüyor bu kez ancak genel kanı House. Albümde yer alan parçalardan Step-Up adlı parçada Bloc Party’den tanıdığımız Kele’nin desteği mevcut. Kendisinin de solo albümü taze raflardayken iyi bir pr çalışması gibi görünüyor. Albümde yer alan Blue Boy adlı şarkı bu albümdeki çoklu kişilik gibi. Sizleri bu albümden alarak başka bir müziğin içine sürüklüyor. Blue Songs birbirinden sağlam 10 şarkısıyla senenin iddialılarından. • ES
60
MART 2011
title.
titlemag.com
PJ Harvey Çıkardığı yepyeni albümüyle tüm dikkatleri üzerine çekmeyi başaran PJ Harvey’in yeni albümü Let England Snake müzik marketlerdeki yerini aladursun, tartışmalar dinmek bilmiyor. Bu albümünde erkek kadın ilişkilerindeki kırılgan kadın tavrına politik duruşunu da ekleyince olaylar sarpa sardı. Albüm belki İngiltere’de başlıyor ancak etkisi çanakkaleye kadar geliyor. Yeni albümünde kimliğinizi seçerek doğmamanın yaşattığı acımasızlığı eleştiren sanatçı The Colour Of The Earth adlı şarkısında Gelibolu savaşında verilen kayıpların anlamsızlığına değiniyor. Politik açıdan bakacak olursak her savaş insanlık adına utanç verici. Şarkılarının bir çoğunda bu kez oryantal soundlara da yer veren PJ Harvey’in yeni albümünde 12 adet yeni şarkı bulunuyor. Genel seyri bakımından 2-3 dakika süren kayıtlarda gezinen albümün özellikli olarak edindiği politik tavır en göze batan nokta. Çünkü bu bazı sanatçılarda işlemeyen bir olgudur ve PJ Harvey’de ne yazık ki bunlardan biri olmuş. •ES
titlemag.com
title.
MART 2011
61
Feist Kanada’nın alternatif müzik camiasının en önemli seslerinden biri olan Feist yeni kaydı ile karşımızda. Feist bu kez bizlere geç gelen baharın habercisi gibi. Çıktığı turnelerdeki muhteşem sahne şovlarıyla ışığın mucizelerini sonuna kadar sömüren Feist, yeni parçası Look at What the Light Did Now ile ışığa bir nevi saygı duruşunda. Yeni şarkısında oldukça naif bir tavırla dinleyiciyi gelecek olan baharın huzuruna sevkeden Feist’a Look at What the Light Did Now şarkısında Little Wings eşlik ediyor. !f İstanbulda da gösterilen ve aynı adı taşıyan belgesel ile beraber CD + DVD formatında yayınlanan albüm Feist severler için kaçırılmaması gereken bir kolleksiyon. Yeni albüm öncesinde hayranlarının sabırsızlanmasını önleyen Feist, yeni kaydındaki solo performansı Little Wings ile olan düeti kadar doyurucu olmasa da Feist’in sesiyle kendinizi terapide hissetmeniz olası. • ES
62
MART 2011
title.
titlemag.com
Willow Smith Will Smith’in fütursuzca paparazilerin önüne attığı ve muhabirlerin büyüttüğü kızı Willo Smith nihayet büyüdü ve 2010 yılında yayınlamış olduğu “Whip My Hair” adlı single’ın ardından bu kez karşımıza 21st Century Girl adlı ilk stüdyo albümü ile karşımızda. Will Smith erkek çocuğu Jaden’ı da Willow’un izinden yürütüyor ve hatta 21st Century Girl adlı şarkısının klibinde de kardeşiyle beraber oynayarak ona destek olmaktan çekinmiyor. Şarkıcı kimliğinin yanı sıra tekstil sektörünün de dikkatini çeken Willow yeni moda ikonlarından biri olmaya aday. 21st Century Girl, Amerika’yı yeniden keşfetmeye çalışan bir dans parçası ve sözlerinin temcit pilavını andırması dışında pek sorunsal içermeyen bir çalışma olmuş. Nicki Minaj’ın Amasra’dan şehre yeni gelen amcakızı imajı çizen Willow’un yeni çalışması bakalım dünya sıralamasında istediği yeri elde edebilecek mi? • ES
titlemag.com
title.
MART 2011
63
Warpaint Boybandlerin ve şarkıcıların dominasyonundan kurtulan müzik piyasasında bir süredir kadın vokal rüzgarları esmekte. Bu rüzgar benim i-pod’uma bile yansıdı. Farkettim ki, son zamanlarda sadece kadın vokalleri dinliyorum. Son keşfettiğim grup da, bu rüzgarın etkisiyle olsa gerek, 4 kadından oluşan Warpaint oldu. Los Angeles çıkışlı Warpaint ilk EP’sini 2009 başlarında çıkardıklarında yerel bir sarsıntıya yol açmışlar. Ardından 2010 Ekim’inde ilk albümleri “The Fool” piyasaya çıkmış. Tarzlarını getto tekno, melodramatic popular song, psychedelic olarak nitelendiriyorlar. Benim onlara rastlamama sebep ise şubat ayında, The Fool’dan çıkardıkları single Bees. Dinleyeni yormayan ve melankolik bir havası olan Bees’i dinlemenizi tavsiye ederim. • YÇ
64
MART 2011
title.
titlemag.com
Ayın Etkinlikleri
66
Glass Candy
Seni Görmem İmkansız
Gogol Bordello
3 Mart 2011 25 / 17 TL
10 Mart 2011
11 Mart 2011 100 TL
Johnny Jewel’ın Aralık ayında ülkemizde verdiği konserle ses getiren Chromatics’in ardından bir diğer projesi olan Glass Candy ile 3 Mart gecesi İstanbul’un gözde konser mekanı Salon IKSV’de seyircisi ile sonunda buluşuyor. 2010’da verecekleri konseri son anda iptal eden grubu nihayet dinleyebilecek olan İstanbullu müzikseverler hem B/E/A/T/B/O/X albümünün hem de “Feeling Without Touching” single’ının tadını doyasıya çıkartacaklar. Glass Candy’nin Salon’daki unutulmayacak performansı için geri sayıma başlayın.
İsmini, seksenli yılların modifiye türk sanat müziği şarkısı “imkansız”dan aldı, 2009 yılı son yazında istanbul’da kuruldu. şarkılarını “olması mümkün olmayan her şey”e ithaf eden grubun yepyeni performansı 10 Mart gecesi Peyote’de olacak. 8 Mart’ta Eskişehirde verecekleri konserin ardından yepyeni şarkıları Kum Enfes Kokar’ı da dinleyebileceğiniz bu konseri ücretsiz dinleyebileceksiniz. 10 Mart gecesi Peyote’de olun ve bu müzik ziyafetinden kendinizi mahrum bırakmayın.
Her ne kadar Babylon’u yaptığı ahlakçılık ve iktidar yanlısı tutumu nedeniyle konserler için pek tercih etmesek de ilginizi çekebileceğini düşündüğümüz bir konserle karşınızdalar.Punk’ı çingene ateşi ve Brecht etkili kabareler ile buluşturan eğlenceli topluluk Gogol Bordello, izleyecilerini gerçeküstü kostümler eşliğinde New York’un gizemli arka sokaklarına, göçmenlerin dünyasına davet ediyor. Daha önce Rock’n’Coke ve Efes Pilsen One Love festivalindeki performanslarıyle Türk seyircisinin de sevgisini kazanan grup, samimi ve hareketli bir konser için 11 Mart’ta Babylon’da!
Salon İKSV Sadi Konuralp Caddesi No:5 Şişhane / İstanbul
Peyote Kameriye Sokak No:4 Balıkpazarı Beyoğlu / İstanbul
Babylon Şehbender Sokak No:3 Tünel Asmalımescit / İstanbul
MART 2011
title.
titlemag.com
Fischerspooner (DJ Set)
Joan As Police Woman
18 Mart 2011 34 / 24 TL
19 Mart 2011 35 / 25 TL
TomTom Sokak’ın çıkış noktası olma özelliğini taşıyan INDIGO, 7. sezonunda da hız kesmeden ilerliyor. Bu yıl, TomTom Sokak ile birlikte, sokağa gelen insanların beklentilerine karşılık verebilmek adına Indigo’nun müzikal çeşitliliği de büyük ölçüde arttı. Bülent Ortaçgil konseri ile beni şaşkınlığa sokan İndigo’nun yeni atağı Machine’de umduğunu bulamayan 2003 yılı kafasında yaşayanları tatmin edecek gibi gözüküyor. Fischerspooner (DJ Set) ile misafirlerine sınırsız eğlence vaadinde bulunan performans 18 Mart gecesi meraklısı için gerçekleşecek.
Joan Wasser’ın solo projesi olan Joan as Police Woman, The Deep Field adlı yeni albümü için düzenlenen Avrupa turunun İstanbul ayağında Salon sahnesine konuk oluyor. Joan as Police Woman’ın tartışmasız en iyi ve en önemli albümü olarak kabul edilen The Deep Field albümü, “Bana abayı yakmanı istiyorum” cümlesiyle başlıyor ve yaşama tutkuyla bağlanmayı anlatan şarkılarla devam ediyor. Bu tutkulu indie şarkılarını Mart ayında Salon’da dinleyin. Garantinin Jazz Yeşili kapsamında sahne alacak grubun performansı Mart ayının en iddialılarından.
Bant dergisi Converse sponsorluğunda gerçekleştirdiği ve daha önce de yer verdiğimiz City Star Night by Converse’in Mart ayında çok büyük bir müzikal ortaklığa imza atıyor. Yazdığı şarkı sözleri ve müzik sahnesi içerisinde benimsediği muhalif tavrıyla geçtiğimiz yirmi yılın en önemli müzik ikonları arasında yerini alan efsane Lydia Lunch ile Londralı blues punk üçlüsü Gallon Drunk’ın ortaklığı Big Sexy Noise’un muhteşem performansını izleme fırsatımız olacak.
Indigo Tomtom Mah. İstiklal Cad. Akarsu Sok. No: 1-2-4-5 Beyoğlu / İstanbul
Salon İKSV Sadi Konuralp Caddesi No:5 Şişhane / İstanbul
Ghetto Kamer Hatun Caddesi No:10 Beyoğlu / İstanbul
titlemag.com
Big Sexy Noise feat Lydia Lunch & Gallon Drunk 23 Mart 2011 20 TL
title.
MART 2011
67
GEZİ AYŞE NAZ BAYKAL
Kıyılarımızdan Yunanistan’a Ülkemizin tatil cennetleri Bodrum ve Çeşme’den Yunanistan’ın 2 güzel adasına bir göz atayım dedim. Yurtdışına çıkmak isteyen ama para sıkıntısı çeken arkadaşlarım için geçen sene gezdiğim Kos ve Sakız Adası’nı Title sayfalarına taşımaya karar verdim. Ulaşımı çok kolay olan bu adalar kalmak istemeyene günü birlik yurtdışı tecrübesini sunuyor. Tek yapmanız gereken bir Schengen vizesi almak ve feribota atlamak!
Kos Dilimizde İstanköy Adası olarak bilinen ada Bodrum Yarımadası’nın hemen karşısında yer alıyor. Tam bir Ege dilberi olan adanın mimarisi genellikle beyaz ve yüksek olmayan evlerden oluşuyor. Bodrum’dan feribotla kolayca geçebiliceğiniz adanın denizi, kumsalları, barları ve gece klüpleri görülmeye değer. Çarşıda hemen hemen her yerde Yunan mutfağının en güzel yemeklerini yiyebilir, bereketli Ege Denizi’nden çıkan en lezzetli balıkları tadabilirsiniz.
titlemag.com
title.
MART 2011
69
Ada tarihi yapılar ile dolu. Zaten adaya ilk ayak bastığınızda anlayacaksınız ki ayağınızın altındaki toprak antik bir şehre ait. Sokaklarda gezinirken Antik Yunan’a ait bir çok tarihi esere rastlayabilirsiniz. Ayrıca Rodos şövalyeleri tarafından yapılan kale Bodrum’daki kalenin bir benzeri gibi. Bunların dışındamuhteşem mozaikler ve freskler bulunduran Roma evi şehrin biraz dışında, eski bir Yunan evinin üstüne inşa edilmiş başka bir tarihi yapı. Ayrıca antik tiyatroyu da ziyaret edebilirsiniz. (Eğer antik çağlara ve antik tiyatrolara çok meraklı değilseniz tiyatroyu görmesseniz çok da bir şey kaybetmezsiniz.) Kos’un en önemli özelliklerinden biri tıbbın babası Hippocrates’in doğum yeri olarak kabul edilmesi. Adada çokca görebileceğiniz Hippocrat heykellerinin en ünlüsü ve önemlisi Hipokrat Alanı diye tabir edebiliceğimiz alanda Şövalye Kalesi’nin hemen yanında. Burada aynı zamanda 70
MART 2011
title.
Hipokrat’ın altında öğrencilerine ders verdiğinin söylendiği anıtsal bir ağaç da var. Bu ağaç avrupadaki en yaşlı ağaçlar arasında gösterilmekte. (Ağaç diyip geçmeyin, o kadar yaşlıki bana yaşam ağacını andırdı. Gerçekten görülmeye değer.) Adada görülmesi gereken en önemli yerlerden biri “Aklepion” adı verilen eski çağ hastanesi. Tıpta mucizeler yaratan, zamanın tıp bilgisine çağ atlatan yöntemlerin burada bulunduğu söyleniyor. Adanın en önemli yerinden biri olan çarşısı ise Antik Yunan zamanının en görkemli market yerlerinden biri olarak gösteriliyor. Depremlerle zaman zaman yıkılan çarşı hala adanın kalbi durumunda. (Çarşıda inanılmaz güzel hediyelikler çok cüzzi fiyatlara satılıyor. Eğer aklınızda eve dönerken hediye almak gibi bir düşünce varsa titlemag.com
burada ki hediyelik eşya dükkanlarını kaçırmayın derim, Yunan Adaları’nın en ucuz çarşısı diyebilirim.) Eğer Yunan köyleri görmek isterseniz adada küçük küçük bir çok köy bulunuyor. Otobüsler aracılığıyla bu köylere gidebilir ve Yunan köy mimarisini en canlı ve güzel şekilde görebilirsiniz. Nasıl Gidilir? Kos’a gitmenin en ucuz yolu Bodrum’dan ferinota binmek. Bu da sizlerin yarım saatini ve yaklasık 20 EURO’suna mal olacaktır. Nerede Kalınır? Leonidas Hotel geceliği yaklaşık 15 Euro’ya kalabilceğiniz ucuz ve temiz bir 2 yıldızlı oteldir. Nasıl Dolaşılır? Kos’un en sevimli özelliklerinde beri adada ring
titlemag.com
yapan trenler olması. Bunun dışında otobüsleri de kullanabilirsiniz. Ne Yenir? Kıyıya yakın restoranlarda yiyeceğiniz balık ve meze tarzı şeyler çok iyi. Yanında uzo içmeyide unutmayın. Aynı zamanda hayatımda yediğim en güzel cheesecakelerden birini Kos’ta limana yakın bir ara sokakta salaş bir dükkanda yedim. Denk gelirseniz mutlaka deneyin! Gece Nereye Çıkılır? Eğer gerçekten gece klüplerini seviyorsanız 1970’ten beri burada hizmet veren Disco Playboy sizin için iyi bir seçim olabilir. FIRSAT: Şu anda Bodrum’un yaptığı bir kampanya ile Kos’ta iki gece 5 yıldızlı otelde kalış ve gidiş dönüş bilet 80 Euro. Romantik bir kaçamak yapmak isteyenler bundan faydalanabilirler.
title.
MART 2011
71
Sakız Adası Sakız Adası Çeşme’nin açıklarında adını adadaki sakız ağaçlarından alan ve Yunanistan’ın büyük adalarından biri olan çok renkli bir Ege adasıdır. Adanın en beğendim özelliği geometrik ve renkli şekillerle süslenmiş evleri ve ege mimarisinin özelliklerini taşıyan dar sokaklarıydı. Adada sakin bir yürüyüş bile insanın içini açıyor ve içinizi inanılmaz bir mutluluk kaplıyor. Adada görülmesi gereken en önemli eser Nea Moni Manastırı. Mekedonya rönesansının ilk örneklerinden biri olan manastırda Hristiyan sanatının da görülesi bir örneği. Adada ayrıca önemli iki tane de müze var: Rönesans ve Arkeoloji Müzesi. Bu müzelerde de Bizans ve Antik Yunan’dan kalma eserler ve arkeolojik kalıntılar sergilenmekte. (Bu adanın en önemli özelliği doğası ve mimarisi bence. Nerede kalırsanız kalın yürünebilecek mesafelere yürüyerek gidin ve şehri keşvedin. Yolunuzda
titlemag.com
hoşunuza gidecek bir çok şey ile karşılaşacaksınız.) Ayrıca adanın çok ünlü bir kum sahilide var.Karfas sahiline gitmenizi mutlaka öneririm. Nasıl Gidilir? Adaya gitmenin en ucuz yolu Çeşme’den feribot ile geçmek. Nerede Kalınır? Şehir merkezine 6 kilometre uzaklıkta olan Voulamandis Hotel adada kalabileceğiniz tek ucuz yer diyebilirm. Geceliği yaklaşık 20 Euro’ya geliyor. Ne Yenir? Sakız Adası’nda tavernaya gitmenizi şiddetle öneririm. Merkezdeki “Hoca” restorantta yemek kalitesinin çok üst düzeyde olduğu bir yer. Ne İçilir? Tabiki de sakızlı uzo! •
title.
MART 2011
73
title.