İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİLERİNDEN
GENÇİSTANBUL 2011/2012
03
ÜCRETSİZDİR
1
2
GENÇİSTANBUL
EDİTÖRDEN Merhaba Gencistanbul’un dördüncü sayısı ile karşınızdayız. Her sayısını yeni bir ekibin hazırladığı, sıradışı bir dergi bu. İlk kez bir dergi için yazı yazan, fotoğraf çeken ve sayfa düzeni yapan genç insanların, akranları için hazırladıkları bir İstanbul dergisi. 2012 Bahar Yarıyılı Med 304 öğrencilerinin çalışmalarını bir araya getiren Gencistanbul, bu kenti dününden yarınına, sanat ortamından yemeiçme dünyasına kadar geniş bir yelpazede ele almayı amaçladı. Umuyoruz ki ilk kez atılan bu imzalar, yarının dergicilerini temsil ediyor olsunlar.
Genel Yayın Yönetmeni Hülya Ekşigil Yazı İşleri Kadrosu 2012 Bahar Yarıyılı MED 304 Öğrencileri Grafik Tasarım ve Uygulama Aren Arda Kaya Katkıda Bulunanlar Esra Elmas, Zeynep Gebenli Baskı Ezgi Matbaa, Sanayi Cd. Altay Sk. No: 14 Yenibosna / İstanbul 0212 452 23 02 Genel Müdür Prof. Dr. Aslı Tunç Sahibi İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi adına Halil Nalçaoğlu İletişim Santral Kampüsü Eski Silahtarağa Elektrik Santralı, Kazım Karabekir Cd. No: 2/13 34060 Eyüp / İstanbul 0212 311 50 00
3
İÇİNDEKİLER 6 8 10 12 14
GENÇİSTANBUL
16
4
18 20
Yenilikler
Yeni çıkan kitaplar, cd’ler, yeni açılan yerler, en son tasarımlar
Yaz Konserleri
Bu yaz nerede kimin konseri var?
İKSV
İstanbul’un sanat kaynağı 40 yaşında
Cep Tiyatroları
Krek, Kumbaracı2, 0.6
Woody Allen
Ünlü yönetmen ve dünyası
Kağıthane
Kağıt ve tasarım iç içe
Nesin’e destek
Matematik Köyü zor durumda
Melih Özuysal
Resim üzerine bir sohbet
24 26 29 30 32 34 36 40 44
Woo-Hoo
Bir grup kadın
Arda Aydın
Ünlü oyuncuyla bir sohbet
Bir Portre
Oyuncu Fulya Zenginer
Bir meslek
Kuaför Yıldırım Özdemir
Yalan Dünya’nın setinde
Ünlü dizinin kostümleri
Feyyaz Yiğit
Gösteri dünyasının yeni ismi…
Kaan Sezyum
Sıradışı bir kişilikle ilginç bir söyleşi
Alternatif Cumartesi Farklı bir tatil günü
Renkli ve Lezzetli Kokteyller
46 48 54 58 62 64 68 72 78
'Cupcake' salgını
İstanbul’un ilk ‘cupcake’ adresi
Blogger devrimi
Öne çıkan moda blogları
Zet Fashion
Zuhal Okcu ve blogu
Bir tuşla alışveriş Online alışverişin popüler adresleri
Kampüste erkek modası Erkek giyiminde eğilimler
Cunda
Ege’de çok özel bir adres
Antakya ve Arsuz Kent ve sayfiye…
Berlin
Avrupa’nın kültür başkentine bir gezi
Interrail
Gençler için Avrupa
80 84 90 92 94 98 100 102
İstanbul'u görmek Günübirlik İstanbul turları
Tarlabaşı
Yok olan bir semtten çok özel kareler
İstanbul’daki Anadolu
Göç sonrası yerleşim
En manzaralı yurt Karaköy’de Bilgi’nin Yurdu
Lale Orta
İlk kadın futbol hakemi
Snowboard
Sıradışı bir spor
Amerikan Futbolu
Türkiye için yeni bir spor
İstanbul Anketi
Mimar Nevzat Sayın
5
Yeni Yerler, Yenilikler Maya ile ünlenen Didem Şenol, Gram’da daha günlük ve basit bir mutfağa yöneliyor... Gram, Karaköy’deki lokantası Maya ile büyük bir başarı kazanan şef Didem Şenol’un yeni cafe/lokantası. Sabah 08.30 ile 18.00 arası açık olan mekan Cumartesi günleri ise 10.30’da servis vermeye başlıyor. Girişindeki ufak pastane bölümünde simit, kruvasan, brownie, biscotti, kurabiye gibi çeşitleri satın alabilirsiniz. 12’den itibaren mutfağın önünde bir açık büfe düzenleniyor. 15.00’e kadar süren yemek servisinde 12 çeşit meze/salata, beş çeşit de sıcak yemek var. Akşam altıdan sonra özel davetler için açık olabiliyorlar. En az 10 en fazla 20 kişilik oturma kapasitesi davetler düzenlenebiliyor. Yerleri kısıtlı olduğu için rezervasyon almıyorlar. Ufak da olsa özenle tasarlanmış, iç açıcı bir mekan Gram. Türk mutfağı ve zeytinyağı ağırlıklı bir menüleri var. Sıradan bir günde Rezeneli Sebze, Bulgur Salatası, Enginarlı Kuzu, Zeytinli Tavuk, Kekikli Somon, Meyvalı Beze gibi türlerle karşılaşabilirsiniz. Didem Şenol’un leziz ve özenli mutfağının bir uzantısı olan Gram, Asmalımescit’in yeni çekim merkezlerinden biri olmaya aday.
GENÇİSTANBUL
Yeni albümü “Ey Şuh-i Sertab”da sanatçı yepyeni bir tarz deniyor...
6
Türk Sanat Müziği’nin bu ülkede yetişen insanlar üzerindeki etkisi bambaşka. Yeni neslin tarzı olmasa da, bazı bilinen şarkılar gençlerin bile ağzından düşmez. Hele ki bu şarkılari, her tarzı başarıyla yorumlayan bir şarkıcı söylüyor ise kendisini daha fazla dinletir. Her yaptığının hakkını veren pop müzik sanatçısı Sertap Erener, kariyerinde bir ilke imza atarak Türk Sanat Müziği albümü hazırladı. “Ey Şuh-i Sertap” ismini verdiği bu albümü çok sevdiği babasına ithaf etmiş sanatçı. Babasının kendisine “Sertab” ismini verirken “Ey Şuh-i Sertab” isimli şarkıdan esinlendiği için albüme de bu eserin adını vermeyi uygun görmüş. Yapılan seçkide birbirinden güzel Türk Sanat Müziği şarkılari var.
“Aşkın Cep Defteri” hafif, ama uçucu değil “Aşkın Cep Defteri” Murathan Mungan’ın aşkı, ayakları yere basar bir olgu olarak ele aldığı, ilgi çekeceği kesin görünen son kitabı... ‘Yazınca da Geçmiyor’, ‘Kedi Kapısı’, ‘Fal Metinleri’, ‘Bende Kalanlar’ ve ‘Aşkın Cep Defteri’ başlıklı beş bölümden oluşan ve bilinen edebi türlerden birine kolay dahil edilemeyecek olan kitapta şiir, öykü, metin ve aforizmalar yer alıyor. Aşkın ve edebiyatın değerini bilenler bu kitabı yaz boyu ellerinden düşürmeyecek. Yazarın ustalığını kullandığı “Aşkın Cep Defteri”nde, kendinizi bu duygunun en uç noktalarında gezinirken bulacaksınız. Kitapta, her biri bir klasik olmaya aday deyişlerden bazıları şunlar: -Aşk demek, belki bu sefer olur, demek. -Özgün aşk yoktur. Hepsi sizden önce yaşanmıştır. -Bir aşk yazılı hale gelmesini çoğu kez bitmesine borçludur. -Hangi dinden olursanız olun, aşk bir mezheptir. -Aşkta dişi kamaşanlar vampir soyundan gelir, kan almadan bırakmazlar.
Samsung Galaxy S3, teknoloji dünyasını en yeni oyuncaklarından… Samsung, her geçen gün yeni modellerini piyasaya sürmeye devam ediyor.Teknolojinin gittikçe öne çıktığı bu dönemde, birden fazla rakibi olan Samsung, akıllı telefon piyasasında büyük bir pazar payına sahip olduğu Galaxy S serisinin son modelini çıkarıyor. Zaten piyasada bulunan Galaxy S, Galaxy S 2’ nin devamı olan Galaxy S 3, doğadan ilham alınarak tasarlandı. Peki bu özel telefonun teknik özellikleri neler? Bunlardan en belirginleri, 4,6inç Super AMOLED Plus HD (1280×720) dokunmatik ekran, 1,8GHz çift çekirdekli Exynos işlemci,2 GB RAM, 12MP arka kamera özellikleri. Önceki Galaxy S modellerine göre, ufak gibi görünen ama bir telefonda olması gerektiğinden fazla olan özelliklerle daha da geliştirilmiş Galaxy S 3 modeli, 4.6 inç olup HD çözünürlüğe sahip. İşlemci hızı 1.8, kamerası 12 mp. Türkiye pazarına çıkması şerefine, 30 Mayıs Çarşamba akşamı Caddebostan ve Nişantaşı’nda isteyen herkesin katılabileceği ücretsiz kutlama partileri düzenliyor. Partiler, Power FM DJ’lerinin performansıyla başlayacak, sonrasında Nişantaşı’nda Bob Sinclar ve Caddebostan’da Avicii’nin performanslarına sahne olacak. İlk satış fiyatı olarak kesin bir veri olmasa da tahmini rakam 1200-1500 $ olarak gözüküyor.
7
2012 İstanbul Yaz Konserleri Imany
01.06.2012 21.30
‘’You will never know’’ parçasıyla herkesi etkileyen Fransız şarkıcı Imany 1 Haziran’da ilk kez Türkiye’ye geliyor. Albümlerinde folk, soul, blues ezgilerine yer veren şarkıcı KüçükÇiftlik Park’da sevenleriyle buluşacak. Bilet fiyatı, 50 TL www.biletix.com
Zaz
27.06.2012 19.00
‘’Je Veux’’ şarkısıyla uzun süre müzik listelerinin ilk sırasında kalan Zaz Türkiye’de büyük bir heyecanla bekleniyor. Geçtiğimiz yıl Türkiye’ye ilk defa gelen şarkıcı buğulu sesi ve sıra dışı duruşuyla “En Beğenilen Fransız Şarkıcı” ünvanının sahibi. Paris sokaklarında verdiği canlı konserler sayesinde keşfedilen Zaz beş yaşından itibaren müzik teorisi, keman ve koro şarkıcılığı dersleri almış. Sanatçı, “Fifty Fingers” isimli Blues grubuyla sahne hayatına ilk adımı attı. VIP Ayakta - 272.50 TL Sahne Önü - 166.50 TL Tam - 89.75 TL Öğrenci - 67.25 TL www.biletix.com
Burn Electronica Festival İstanbul 2012
GENÇİSTANBUL
23.06.2012 14.00
8
FG 93.7 tarafından düzenlenen, Türkiye’nin ilk ve tek dans müziği festivali, Burn Electronica Festival Istanbul 2012 Yılın en büyük partisi olarak adlandırılıyor. 23.06.2012 günü Parkorman’da elektronik müzik dinleyicilerini büyük bir parti bekliyor. Türkiye’de 2004 yılından beri düzenlenen Electronica festivallerinin elektronik müziğin tanınmasında ve yeni grupların isimlerini duyurmasında büyük katkısı var. Tam 67 TL Öğrenci 52.00 TL http://electronicafest.tumblr.com/ http://www.futuregeneration.net/ http://www.burn.com.tr/
Viyana Oda Orkestrası 29.06.2012 20.00
Klasik müziğin başkenti olan Viyana’nın en seçkin topluluklarından Viyana Oda Orkestrası Aya İrini’nin tarihi atmosferinde gerçekleştirilecek konserle klasik müzik sevenler ile buluşacak. Stefan Vladar yönetimindeki Viyana Oda Orkestrası unutulmaz bir konserle, keman dünyasının genç yıldızı, 2001 Queen Elisabeth ve 2005 Sibelius Yarışması’nda aldığı ödüllerle adını duyuran Alina Pogostkina’ya eşlik edecek. Konser, Beethoven’ın Leonore adlı uvertürü ile başlayacak. Fiyatlar: 5. Kategori - Balkon - 197.50 TL 1. Kategori - 134.00 TL 2. Kategori - 102.00 TL 3. Kategori - 67.50 TL 4. Kategori - Öğrenci - 34.00 TL www.biletix.com
Fazıl Say’dan Bir Dünya Prömiyeri 23.06.2012 20.00
Piyanist, besteci Fazıl Say festivalin 40.yılında yeni bestesiyle sevenleriyle buluşuyor. Konserde Fazıl Say’ın ‘Mezopotamya’ başlıklı 2. Senfonisi uygarlık tarihinin medeniyetlerinden Sümer, Asur Babil’in tınılarıyla mozaik kültürün günümüze yansımasını aktarıyor. Türkiye’nin en iyi senfonik topluluğu olarak kabul edilen Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası ile ‘Mezopotamya’nın dünya promiyri, Şef Gürer Aykal eşliğinde seslendirilecek. 1. Kategori 275.00 TL 2. Kategori 220.00 TL 3. Kategori 165.00 TL 4. Kategori 112.00 TL 5. Kategori 35.00 TL www.biletix.com
Megadeth
19.06.2012 16.00
Konserde Türkiye’yi temsil edecek olan Kurban, Comma ve Gitarizma, Megadeth ve Trivium’dan önce heavy metal sevenler ile buluşacak. ‘Hi-Voltage’ çerçevesinde sahne alacak olan gruplar 19 Haziran 2012 tarihinde KüçükÇiftlik Park’da hayranlarıyla buluşacak. Normal giriş 78.50 TL Sahne önü 168.00 TL VIP 292 TL www.kucukciftlikpark.com
9
SANAT
Solda: 2001 yılı Jazz Festivali’nin ilgi çekici afişi Altta: 1996 yılından kalan konser bileti
Çağdaş dansın temsilcisi Nederlands Dans Theater
Katalan gösteri grubu ‘La Fura dels Baus’
Fazıl Say
I
stanbul’un Festivali 40 Yaşında
ELİF SAĞDIÇ
Nejat Eczacıbaşı tarafından kurulan, ülkemizdeki kültür ve sanat adına yapılan etkinliklerin geliştirilmesini amaçlayan ve hiçbir kâr amacı gütmeyen bu sivil toplum kuruluşu, her sene çok önemli organizasyonlara imza atıyor. İstanbul Kültür Sanat Vakfı 40 yıl içinde uluslarası nitelikte dört festival ve iki bienal düzenleyen, yıl boyunca da özel etkinlikler gerçekleştiren bir kurum olarak, Türkiye’deki güncel sanat üretimine katkıda bulunuyor.
GENÇİSTANBUL
İKSV, 40. yaşı için, bu 40 yıllık birikimin, kurucuları, çalışanları, destekçileri ve izleyicileri tarafından anlatılacak olan bir kitap hazırlıyor.
10
Kurum 40. yılını birçok özel etkinlikle kutlamaya hazırlanıyor. Opera ve görkemli sokak tiyatrosu yorumlarıyla dünya çapında tanınan Katalan gösteri grubu ‘La Fura dels Baus’un özel olarak hazırlayacağı ‘İstanbul İstanbul’ adlı proje ile 21 Haziran’da festival etkinliklerine başlayacak. Bir diğer önemli etkinlik ise, dünyanın en prestijli orkestralarından Berlin Filarmoni Orkestrası’nın daimi şefi Sir Simon Rattle yönetiminde vereceği konser olacak. 27 Eylül’de Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek olan bu konserde, dünya çapında adından övgüyle bahsedilen genç
Türk sanatçılar da yer alacak. İKSV ayrıca siyasi ilişkiler adına da önemli projelere imza atacak. İlk olarak, Türkiye ve Hollanda arasındaki diplomatik ilişkilerin 400.yılı kutlamaları kapsamında özel etkinlikler gerçekleştirecek. Çağdaş dansın en başarılı temsilcilerinden biri olan Nederlands Dans Theater, 14-15 Haziran’da iki özel gösteri için İstanbul’da olacak. İkinci olarak ise, Türkiye ile Çin arasındaki kültürel yakınlaşmayı ve politik ilişkilerin güçlendirilmesini amaçlayan ‘2012 Türkiye’de Çin Kültür Yılı’, yıl boyunca İKSV tarafından düzenlenecek çeşitli etkinliklerle kutlanacak. İKSV ayrıca çeşitli sivil toplum kuruluşlarının desteğiyle ‘BiTamBiÖğrenci’ projesi kapsamında, sanata ilgisi olan ancak kültürel etkinliklere katılma şansı bulamayan öğrencileri sanatla buluşturmayı amaçlıyor. Proje kapsamında, 21 yaşını henüz doldurmamış 10.000 gence bu imkandan yararlanma fırsatı sağlıyor. İKSV’nin internet sitesi (www.iksv.org) üzerinden bilet alarak, kültürsanat etkinliklerini takip edemeyen gençlerin sanatla buluşturulmasına destek olunuyor. İKSV’nin Twitter sayfasından (@iksv_istanbul) veya internet sitesinden her türlü bilgiye ulaşmak mümkün. İyi eğlenceler!
Eski bir Müzik Festivali afişi.
11
TİYATRO
K
endinden Söz Ettiren Cep Tiyatroları
Tiyatro, insan hayatında geçmiş, geçebilecek olayların, benzetme yoluyla belli yerlerde bir seyirci topluluğu önünde canlandırılması sanatıdır. Bir başka deyişle tiyatro; insanı, insana, insanla, insanca anlatma sanatıdır. Tiyatro, uzun yıllar edebiyatın bir kolu olarak kabul edilmiş, zamanla edebiyatın ayrı bir kolu olarak varlığını sürdürmüştür. Tiyatro, edebî türler içinde en canlı; güzel sanatların diğer kollarından hayata en yakın olanıdır.
Günümüzde tiyatro oyunlarını devlet tiyatrolarında (tabii yer bulabilirseniz), şehir tiyatroları, özel tiyatrolar ve cep tiyatrosu olarak bilinen bağımsız tiyatrolarda izleyebilirsiniz. Cep tiyatrolarının önde flama taşıyanları İstanbul’da yaşayan ve gününü tiyatroyla değerlendirmek isteyenler için müptelası olunacak tiyatrolar; Krek, Tiyatro 0.2 ve Kumbaracı50 ise cep tiyatrolarının öne çıkanları.
BÜŞRA TELLİ
üretim ve gösteri alanı olarak tasarlandı. Adını, Kumbaracı Yokuşu ve bulunduğu apartmanın numarasından alıyor. Sahne, kuruluşundan bu yana topluluğun kendi oyunlarının yanı sıra Dostlar Tiyatrosu, Tiyatro Gerçek, Semaver Kumpanya, Tiyatrotem... gibi toplulukların gösterimlerini ağırladı. Altıdan Sonra’nın 10. yılında açılan sahne, sergilenecek oyun veya performansa göre şekillendirilebilen, hareketli platform sistemine sahip. Kumbaracı50, 2010 yılında 17. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali kapsamındaki gösteri mekânlarından biri oldu. Sahne, 15–24 Eylül 2010 tarihleri arasında, Kumbaracı50’nin devamlılığına katkı sağlamak amacıyla “Yokuşüstü Müzik” adıyla düzenlenen bir dizi destek konserine ev sahipliği yaptı. Sema, Yeni Türkü, Vedat Sakman ve Kardeş Türküler sahne alarak destek veren isimlerden bazıları.
Kumbaracı50 adını tiyatronun bulunduğu yokuştan alıyor...
İstanbul’un Tünel semtinde bir sahne. Sonra Tiyatro tarafından, kurumsal ve destekçilerinin de yardımıyla 2 Kasım açılan sahne, çeşitli sanat disiplinleri
Altıdan bireysel 2009’da için bir
GENÇİSTANBUL
Tiyatro 0.2 alternatif mekanlarda sahne alıyor...
12
Yıldız Teknik Üniversitesi kökenli bir grup genç tiyatrocunun bir şeylere tanık olma halini sorgulama, tiyatro anlayışına yeni açılımlar sunma ve öğrenme gayesiyle yola çıkması sonucu kurulan Tiyatro 0.2’nin temelleri 2005’te atıldı. Dünya Tiyatro Günü’nde resmen kurulan Tiyatro 0.2 yarı profesyonel olarak çalışmalarını İstanbul’da sürdürüyor. 2007’de Eyüp Emre Uçaray, Adil Onur Yurtcu, Mustafa Murat Özçelik ve Mehmet Nuri Yavuzer tarafından kurulan sıfırnoktaiki, 2009’dan bu yana Sami Berat Marçalı, Heves
Duygu Tüzün ve Eyüp Emre Uçaray yönetiminde projelere imza attı. 0.2 bugüne kadar 10 oyunun prodüksiyonunu yaptı ve 40’ın üzerinde farklı oyuncu ile çalıştı. Sam Shepard, Mark Ravenhill, Philip Ridley, Joe Penhall ve Anthony Neilson gibi yabancı yazarların yanı sıra Ebru Nihan Celkan, Sami Berat Marçalı, Alper Kul ve Özgür Özgülgün’ün yazdıkları oyunları seyirciyle buluşturdu. İstanbul’da çeşitli alternatif mekanlarda sahne alan grup (İkincikat, Beyoğlu Terminal, Dulcinea, Sahnehal), uluslararası festivallerde de yer aldı. Ayrıca bu seneki Sadri Alışık Sinema ve Tiyatro Ödüllerinde; Yardımcı Rolde Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu, Barış Gönenler’in (Limonata), Seçici Kurul Genç Oyuncu Özel Ödülü, Erkan Koçak Köstendil’in (Aut), Efes Pilsen Özel Ödülü ise Tiyatro 0.2’nin oldu.
sınız. Sahnenin önünde bir camekân var, camın arkasındaki oyuncuları izleyecek ve verilen kulaklıkla seslerini duyacaksınız. Yerde, yastıkların üzerinde ister ayaklarınızı uzatarak isterseniz bağdaş kurarak oyunu izleyebilirsiniz. En çok ilgi çeken yapımı ‘Bomba’ oldu. Oyun 15 dakika olmasıyla da dikkat çekiyordu. Şu an ‘Güzel Şeyler Bizim Tarafta’ ve ‘Bayrak’ adlı oyunlar gösterimde. Krek’te aynı zamanda bir müzik grubu var. Büyük Ev Ablukada adlı grubun solistleri Bartu Küçükçağlayan ve Cem Yılmazer
Krek’in 13 yıllık bir geçmişi var...
İstanbul Bilgi Üniversitesi Santral kampüsünde çimlerin ve uzun kavak ağaçlarının arasında ufkunuzu açacak tiyatro oyunlarını sergilenmekte. Krek Tiyatro Topluluğu 1999 yılında Berkun Oya ve Ali Atay tarafından İstanbul’da kuruldu. Topluluk, o zamandan bu yana Berkun Oya’nın yazdığı ve yönettiği oyunları sahneliyor. İzlediğiniz oyundan sonra gitmiş olduğunuz diğer tiyatroları bir tarafa, Krek’i bir tarafa koyacak-
13
SİNEMA
Y
aşayan Bir Dahiyle Tanışın
Sinema dünyasının sıra dışı karakteri Woody Allen, ilerleyen yaşına rağmen aynı verimlilikle film üretmeyi sürdürüyor. DUYGU KÖMEÇÇİ
GENÇİSTANBUL
Hani bazı insanlar vardır, dünyanın en sıradan insanı gibi gözükürler de biraz yakından baktığınızda bırakın sıradan olmayı neredeyse türünün tek örneği olduklarını düşündürürler. İşte Woody Allen da böyle biri. Fotoğrafına bir yerde rastla-
14
sanız veya onun kim olduğunu bilmeden bir yerde karşılaşsanız muhtemelen kendi halinde biri zannedersiniz. Ama bu günlerde 77 yaşını dolduran bu sıradan görünümlü adam film yönetmeni, senaryo yazarı, aktör, stand-up’çı, oyun yazarı, öykücü ve müzisyen gibi pek çok sıfatı isminin önüne koymuş, pek çok akademi ödülüne aday olmuş, bunlardan bir kaçını da almış biri. Gerçek adı Allen Stewart Konigsberg ama 15 yaşındayken kendisi bu ismi Woody Allen olarak değiştirdi. 16 yaşında radyo ve televizyon programlarına espriler yazmaya başlayan Allen aslında kariyerinin ilk adımlarını 7-8 yaşındayken attı. Okumayı bile henüz sökemeyişi Allen’ın filmler için kafasında hikayeler yaratmasına engel olmadı. Bu sıra dışı yönetmenin de eğitim hayatı tıpkı diğer dahiler gibi oldukça çalkantılı geçti, o da pek çok diğer önemli figür gibi gittiği okullardan atılarak sıradışı biri olduğunu belli etmişti. Oğlunun annesi olan Mia Farrow’un üvey kızı ile yap-
tığı evlilik her ne kadar çok eleştirilse de kariyerinin hiç bir dönemine gölge düşürmeye yetmedi. Yetmişe yakın filmi bulunan Allen bunun yanında pek çok kitabı ile de akıllarda kalan repliklere ve diyaloglara imzasını attı. Belki de bize onun tarzını en iyi bu diyaloglar, unutulmayan sözleri anlatır. “Midnight in Paris” ile En İyi Özgün Senaryo Oskarı’nın tadını uzun uzun çıkarmadan İtalya’da bir başka filminin çekimlerine çoktan başladı. Başrolünde “Vicky Cristina Barcelona”da Woody’nin harika kadınlarından biri haline gelen Penelope Cruz’un oynadığı “Nero Fiddled” adlı filmi 22 Haziran’da Amerika’da gösterime giriyor. Çalışkan Allen bize her sene şahane bir hikaye ile hatırlatıyor kendini. Absürd mizahın en önemli ismini size biraz hissettirmek için kitaplarından ve filmlerinden onun imzası niteliğini taşıyacak küçük diyaloglar seçtim; Needleman için insan özgürleşmesi, hayatın absürdlüğünün farkına varmaktan geçiyordu. ‘Tanrı suskundur’ derdi hep, ‘şimdi bir de Ademoğlu çenesini kapasa!’ Woody Allen/Yan Etkiler
‘Ölümden korktuğum yok, sadece başıma geldiğinde orada bulunmak istemiyorum. Bir şey daha... Ölümden sonra yaşam varsa ve hepimiz aynı yerde buluşacaksak -Beni aramayın, ben sizi ararım’ Woody Allen/Tüysüz ‘Gerçek olgunluk testi, kişinin kaç yaşında olduğu değil, şehrin orta yerinde külotuyla uyanmaya verdiği tepkiye bakar’ (Tüysüz) ‘Özetlemek gerekirse, geleceğin büyük fırsatlar barındırdığı kesin. Ayrıca tuzakları da var. Önemli olan, tuzaklardan kaçınmak, fırsatları yakalamak ve akşam trafiğine kalmadan eve dönmek.’ (Yan Etkiler) Sandy: Sence artık film çekmeyi bırakıp, körlere yardım etmek veya misyoner olmak falan gibi anlamlı bir şeyler yapsam daha iyi olmaz mı? Yabancı: Şunu hemen söyleyeyim ki sende misyoner tipi yok. Asla sürdüremezsin o işi. Ayrıca superman filan da değilsin, komedyensin sen. İnsanlığa gerçekten hizmet etmek mi istiyorsun? O zaman daha komik espriler yap. (Stardust Memories 1980)
Bir Woody Allen klasiği: “Husbands & Wives”
"Eserlerim sayesinde ölümsüz olmak istemiyorum, ölmeyerek ölümsüz olmak istiyorum."
15
TASARIM
Kağıttan Dünya Kağıthane House of Papers
Bez çantalar 52 TL EZEL NUHOĞLU
GENÇİSTANBUL
Kağıthane House Of Papers, İstanbul Karaköy’de Kemankeş Caddesi girişinde, 2011’in ilk günlerinde açıldı. Kağıttan üretilen, genellikle İstanbul temalı, el yapımı tasarım ürünlerin satıldığı dükkan, Fransız Geçidi’nin girişinde.
16
O kadar farklı bir mekan ki burası, insan içeriye girdiğinde adeta başka bir dünyanın kapıları açılıyor, eğlenceli ve renkli bir dünya. Sıradan süs eşyası veya ev aksesuarının dışında sıra dışı tasarımlar göze çarpıyor. Bunun bir nedeni aksesuarların tamamen kağıttan, el üretimi olması. Farklı çantalar, kalemler, bardak altlıkları, çay tabağı desenli Amerikan servisleri, telefon kabı, anahtarlık, kart postal, kitap ayracı, genellikle İstanbul temalı defter ve tişörtler var. İstem dışı olarak insan gerekli olsun veya olmasın buradaki her şeyi almak istiyor. Bu mekanın en önemli özelliği mekan sahibinin, tanıdık matbaalardan aldığı atık kağıtlardan tam anlamıyla geri dönüştürülen ‘’Kurtarılmış kağıt defteri’’ üretmiş olması. Atık kağıtların kalem ve defter haline getirilip tekrardan satılması... Kağıt israfını önlemekle beraber, çevreye de büyük bir katkıda bulunuluyor.
Geri dönüştürülmüş kağıtlardan yapılmış defter 10 TL
Bu mekanda yabancı sözcüklerden çok Türkçenin kullanıldığı ürünler ağırlıkta. Örneğin; hepimizin evinde, buzdolabında ya da duvarların üstünde slogan cümlelerin taşıyan en az bir obje vardır. Günlük hayatımızda sürekli kullandığımız bu ifadeleri ve eğlenceli cümleleri içeren birçok Türkçe buz dolabı mıknatısı var. Ayrıca Kağıthane’de isim-şehir oyununa özel tasarlanmış kağıtlar ve adam asmaca oynamak üzere tasarlanmış defterler de bulunuyor. Sevdiklerinizi özel günlerde mutlu etmek isterseniz, ilk uğramanız gereken yerlerden biri,
Karaköy Kağıthane House Of Papers. Çekici tasarımları ile hayal dünyanızı harekete geçiren bu mekan yüksek fiyatlara rağmen son zamanlarda çok rağbet görünüyor. Kağıthane ile aynı çatı altında yer alan Bej Kahve ise İstanbul’da son aylarda açılan mekanlar arasında en başarılı iç mimarlık uygulamalarından birine sahip. Hem son derece şık ve ferah hem de iç ısıtan bir rahatlığı var. Bej Kahve, son derece iyi bir işçilikle kotarılmış malzeme ve detayları ile de dikkat çekiyor
17 Kağıttan yapılmış kedi resimli yelpazeler 13 TL
BİLİM
Tübitak ‘Bilim’ Demedi BÜŞRA TELLİ
Mayıs 2007 yılında İzmir Şirince’de kurulan Nesin Matematik Köyünün fikir babası Aziz Nesin. Ünlü yazarın oğlu Ali Nesin, babasının bu hayalini yaşama geçirdi. 7’den 70’e herkesin her seviyede matematik yaptığı, öğrendiği, öğrettiği ve düşündüğü Nesin Vakfı’na ait 30 dönümü zeytinlik olmak üzere 55 dönümlük bir köy burası. Televizyon ve müzik yayını yok. Şatafatsız, ağustos böceklerinin sesini dinleyebileceğiniz, 150 kişi kapasiteli çadır kurulabilen bir köy.
Bu bilim yuvası yaklaşık 4 yıldır maddi manada büyük sıkıntılar çekiyor. Bu sıkıntının ana nedeni TÜBİTAK’ın verdiği desteği kesmesi. Peki, son zamanlarda eğitim sistemiyle alakalı eleştirilerde de bulunan TÜBİTAK (Türkiye Bilimsel Teknoloji ve Araştırma Kurumu) nedir? Bilimsel ve teknolojik alanlarda araştırma ve teknolojik gelişmeyi, ulusal ekonomik kalkınma hedeflerine göre düzenlemek, koordine etmek, desteklemek ve özendirmekle görevli, idari ve mali özerkliğe sahip bu kuruluşun görevlerinin arasında “Geleceğin
GENÇİSTANBUL
Nesin Matematik Köyü’nde matematik veya matematiğe bağlı bilimler hakkında dersler, seminerler ve kamplar düzenleniyor. Bu köye gelen öğrencilere diploma veya herhangi bir belge verilmiyor. Amaç; sadece öğrencilere matematik problemlerini ve konularını düşündürmek. Bu köye gelen birçok öğrenci matematiğin ilkokulda ve lisedekinden farklı olduğunu, köyde gördükleri
derslerin çözüme değil anlamaya yönelik olduğunu söylüyorlar. Köye gitmek isteyen öğrenciler için sınav veya bir başarı elde etme gibi kurallar yok. Öğrencilerin isteği ve minimum bir ücreti ödeyebilmeleri yeterli. Köye yurtdışından ve ülkemizden matematik konusunda parmakla gösterilecek öğretmenler geliyor. Öğretmenler hiçbir ücret talep etmeden sadece bilim adına ders veriyorlar.
18
Şirince’deki Nesin matematik Köyü restore edilmiş eski yapılardan oluşuyor.
Matematik Köyü ile TÜBİTAK arasındaki iplerin kopmasına yandaki derginin kapağında yer alan karikatür nedeniyle çıkan kriz sebep oldu.
bilim adamlarını keşfetmek ve teşvik etmek” de var. Fakat TÜBİTAK bilim adına oluşturulan bu köye desteğini keserek maddi kaynaklı bir girdabın içine soktu. TÜBİTAK’ın desteği kesme nedenini Ali Nesin, Darvin karikatürü krizi olarak gösteriyor. Darvin karikatürü krizi; TÜBİTAK’ın Bilim ve Teknik dergisinde yaşanan Darwin skandalını, Ali Nesin‘in yazı işleri müdürü olduğu Matematik Dünyası dergisinde karikatürle hicvetmesi. Bu tarihten sonra TÜBİTAK’a sunulan 16 lise ve lisans projelerinden sadece olimpiyat programı destek aldı. Darwin skandalından önce TÜBİTAK 200.000 lira civarında destek vermişti, sunulan 6 lise ve lisans projesinin beşi kabul edilmişti. 15 projenin reddedilmesine yapılan karikatürün sebep olduğunu düşünen Ali Nesin tepki vermedi. Ancak sonraki yaz bütün projelerinin iptali üzerine Ali Nesin TÜBİTAK Başkanı Nüket Yetiş’ e açık mektup kaleme aldı. Bunun üzerine TÜBİTAK’tan hiçbir cevap alamadı. Bu açık mektup halkın duymasını, destek vermesini sağladı ve bu destekle yaz okulu açıldı. TÜBİTAK’ın bu kararına karşı çıkarak imza kampanyası başlatıldı. İmza kampanyasına 4000
kişi katıldı. TÜBİTAK imza atanlardan ulaşabildiklerine desteği kesme nedeninin Ali Nesin’in gözünün doymadığı ile ilgili bir basın bülteni yolladı. Ali Nesin cevap vermek yerine TÜBİTAK Başkanı Nüket Yetiş’ten randevu almak istedi fakat cevap alamadı. Matematik Köyü halkın desteğiyle ayakta kalmaya çalışıyor. Ali Nesin, hala borçlarının olduğunu Açık Toplum, UNESCO ve Bilgi Üniversitesi’nden destek aldığını, geri kalan desteği de halkın Nesin Vakfı’na yaptığını söyledi. Meral Okay’ın tüm mal varlığını Matematik Köyüne bağışlaması haberleri Ali Nesin’i mutlu etse de bu yönde hiçbir gelişme olmadığını söyledi. Vasiyetin gerçeğe dönüşmesi ise tamamen soru işareti. Siz destek olmak isterseniz Nesin Vakfı’na bağış yapabilir, köye gezi yaparak yardımda bulunabilirsiniz. Lise veya lisans öğrencileri cumartesi ve pazarları Ali Nesin’den ders alabilirler. Ali Nesin yaptığı çağrıda bilim adına herkesi yardıma davet ediyor. Nesin Matematik Köyü’ne destek olmak isterseniz “www.nesinvakfi.org” dan bağış yapabilirsiniz
19
RESİM-SÖYLEŞİ
M
elih Özuysal: “Türkiye’de minyatürün değeri bilinmiyor” Melih Özuysal 1956 Aydın doğumlu. Başka herhangi bir işle uğraşmadan resim çalışmalarını bugüne kadar sürdüren sanatçı 1986’dan bu yana İstanbul’daki atölyesinde çalışıyor. Herhangi bir üniversite veya akademik eğitim almayan Özuysal’ın eserleri biri yurt dışında olmak üzere 15 sergide yer aldı. AYŞEGÜL AL
Resim yapmaya ne zaman başladınız? İlk yazmaya başladığım zamanlarda kısa hikayeler, oyunlar yazıyordum. Daha sonra yazdığım karekterleri merak ettim. Mesela bu kadın nasıl bir yüze sahiptir, bu adamın yüzü nasıl olabilir, diye merak ettim. Bu karekterlerden 20 – 30 tane çizim çıktı. Bunları sergi haline getirdim.
GENÇİSTANBUL
Etkilendiğiniz ressamlar var mı? Etkilenmekten çok, sevdiğim ressamlar var ve onlar da sürekli değişebiliyor. Almanya’da bir müzede Max Beckmann’ın bir resmini görmüş ve
20
çok etkilenmiştim. Eğer daha önceden bilseydim Max Beckmann’dan etkilenmeyi çok isterdim çünkü kendime çok yakın görmüştüm. En çok sevdiğiniz eseriniz hangisi? Bu sorunun cevabı da benim için değişiyor. Bazı yıllarda bazı resimleri daha çok beğeniyorum, birkaç sene sonra başka eserler onların önüne geçiyor. 35 senelik ressamlık hayatımda geriye baktığım zaman en sevdiklerimin bazılarında bu duygunun anılarımdan kaynaklandığını görüyorum. Bazılarını çok cesur oldukları, bazılarını ise çok naif oldukları için seviyorum.
21
İstanbul’u size teslim etseler nereye, nasıl bir resim yapmak isterdiniz? İstanbul’un silüetini bozan binalara resim yapmak isterdim. Özellikle kıyıya yapılacak olan otel türü binaların hepsine resim yapmak isterdim. Peki ne yapmak isterdiniz? Orada bir bina yokmuş hissi verecek resimler yapmak isterdim. Mesela tek bir ağaç yapabilirdim, bir gökyüzüne benzetebilirdim, denizden bir yansıma yapabilirdim. Yani doğal görünmesini isterdim, resim olduğu anlaşılsın istemezdim. Resimlerinizi yaparken ilham aldığınız ya da olmazsa olmaz dediğiniz bir şey var mı? Gece çalıştığım için karanlık ve sessizlik olmazsa olmazım diyebilirim. Bazen müzikle de çalıştığım zamanlar olabiliyor.
Minyatür sanatı hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu sanatın bence Türkiye’de değeri bilinmiyor. Keşke minyatür sanatçılarını daha yakından tanıyabilseydik. Çok derin ve mistik bir alan olduğunu, çok “Kendimi hiçbir değerli bir sanat dalı olduğuzaman ‘ressam’ nu düşünüyorum.
olarak görmek istemedim. Ben sadece resim yapan biriyim. Bizim oralarda çok eski düşünürler; ‘fırça olmak gerekir’ derler. Yani egodan kurtulmak için sadece bir aracı olmak gerekir.
Resimle ressam arasındaki ilişkiyi somutlaştırırsanız neye benzetirdiniz? Sanırım şeker pancarının şekere dönüşmesine benzetebilirdim. Yani ressamla resim birbirine karışır ve ressamın egosu eriyerek resme dönüşür. Mesela ben kendimi hiçbir zaman ‘ressam’ olarak görmek istemedim. Ben sadece resim yapan biriyim. Bizim oralarda çok eski düşünürler; ‘fırça olmak gerekir’ derler. Yani egodan kurtulmak için sadece bir aracı olmak gerekir.
GENÇİSTANBUL
Reklam sektörü sadece ressamları işe alsaydı nasıl bir sonuç doğardı? Sözcükler kalkardı. Tamamen görsel bir anlatım olurdu. Tabii bu yaratıcılığı arttıracak bir şey olurdu. Tıpkı eski sessiz filmlerde, oyuncuların hiç konuşmadan duygularını seyircilere hissettirmesine benzerdi. Eğlenceli ve yaratıcı bir çalışma olurdu herhalde.
22
İstisnasız bütün insanlarda bir yaratıcılık vardır. Akıl hastaları da bu insanlardan farklı değildir. Akıl hastaları bizim anlayamadığımız farklı bir boyuttalar. Onların çizdiği herhangi bir şey bizim çok sonra anlayacağımız bir yapıt gibidir. O yapıtın altında çok derin şeyler vardır. Böyle bir varsayımda bulunulmuşsa doğru olacağını düşünüyorum.
Türk insanı ve resim sanatı nasıl barışabilir? Müslümanlığın yanlış yorumlanmasının etkisiyle bir tür uzaklaşma olmuş. Hoşgörü ile barışılacağını düşünüyorum. Bir araştırmaya göre sadece akıl hastalarının yaptığı resimlerin gerçek sanat değeri taşıdığı söyleniyor.Bu konu ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
En çok hangi akımdan etkileniyorsunuz? En çok sevdiğim ekspresyonizm, yani dışavurumculuk. Sizce “ilham” nedir? Resimdeki veya herhangi bir alandaki ilhamı, gerekli ortamı yaratabilmek olarak düşünüyorum. O ortama uyum sağlayabiliyorsanız bence ilham ondan sonra geliyor. Mesela ben bu atölyede kendime ait, yaratıcı olabileceğim bir dünya kuruyorum. Bu dünyanın içinde zaten şartlar kendiliğinden oluşmuş oluyor.
Peki başka bir yerde resim yapsaydınız yine aynı dünyayı kurabilir miydiniz? Evet, yaratabilirdim, diye düşünüyorum
23
MÜZİK
B
ir Grup Kadın Woo Hoo
Güzel bir ses, kıvrak ve sahne dolduran bir dansla birleşince, seyre doyum olmayan bir performans çıkıyor ortaya. Birkaç kadından oluşan Woo Hoo grubunun solisti Hazal Kazancı, yoğun temposuna rağmen görüşme teklifimizi geri çevirmedi. Samimi ve eğlenceli bir söyleşi yaptığımız Hazal, sanat hayatından ve grubun nasıl bir araya geldiğinden bahsetti. AYŞEGÜL FEDAR
Nasıl bir kariyer planlıyorsun gelecek için? Darüşşafaka’dan mezun olduktan sonra bir dönem İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda okudum, ama bıraktım. Müzik hayatımın büyük bir kısmını kapsasa da, daha farklı bir kariyer sahibi olmak istedim. Aslına bakarsan bunun kararını verebilmek kolay olmadı.
Seni bu karara iten sebepler nelerdi? Müzik zaten yeteneğim olan bir şey. Solistlik haricinde bir mesleğim daha olsun istedim. Bu şekilde kariyerimin daha sağlam olacağını düşünüyorum. Şu anda İstanbul Bilgi Üniversitesinde Halkla İlişkiler okuyorum ve aynı zamanda Medya ve İletişim Sistemleri ile yan dal yapıyorum. Sanat yaşamın nasıl başladı? Klasik olacak ama, kendimi bildim bileli şarkı söylüyorum. Evde sürekli bağıra çağıra şarkı söylerdim. Annem çoğu zaman şikâyet ederdi benden. Profesyonel anlamda da, dört yaşımda İzmir’de bir radyoda çocuk şarkıları söyleyerek başladım bu mesleğe. Bir grup kurma fikri nasıl ortaya çıktı? Diğer grup üyeleriyle nasıl bir araya geldiniz? Aslında, Elif Duyulan (Elektro Gitar), Cansu Özkul (Bas Gitar), Cansu Kandemir (Klavye), Gözde Oktaş (Davul) zaten bir gruptu, ben sonradan dahil oldum. Bana solistleri olmam için bir teklifte bulundular. İyi ki de bu teklifi yapmışlar, çok mutluyum.
“Woo Hoo’ bir eğlenme nidası, bizim işimiz de eğlendirmek.”
GENÇİSTANBUL
Grubun adı neden Woo Hoo? Çünkü ‘’Woo Hoo’’ bir eğlenme nidası, bizim işimiz de eğlendirmek. Grup olmanın avantajları ve dezavantajları var mı? Arada sırada zaman problemimiz oluyor, provaları ayarlamak konusunda. Herkesin bir hayatı
24 Fotoğraf: Ezel Nuhoğlu
Soldan sağa: Elif Duyulan (Elektro Gitar), Cansu Kandemir (Klavye), Hazal Kazancı (Solist), Gözde Oktaş (Davul), Cansu Özkul (Bas Gitar)
var sonuçta, beş kişi için doğru zamanı bulmak zor olabiliyor. Onun dışında bir dezavantajı yok bence. Avantaj olarak, biz birbirimizle çok iyi anlaşıyoruz çok fazla paylaşımımız oluyor. Arkadaşlığın ötesinde bir ilişkimiz var. Herkesin sahip olamayacağı bir şey bence.
“En büyük hayalimiz Eurovizyon’a katılıp birinci olmak. Bir gün bunun gerçek olacağına inanıyoruz.”
Nerelerde konser verdiniz? Birçok yerde çıktık. Şehir dışında da sahne alıyoruz. Edirne’de FLY Bar, İstanbul’da Bronx Pi, Joker Balans, Bi Bar, Eskişehir’de Down, Bursa’da Hayal Kahvesi gibi mekânlar.... Bahar aylarında üniversitelerin bahar şenliklerinde ve festivallerde sahne alıyoruz, hep bir koşuşturmaca anlayacağın.
çok şeyi nasıl birlikte götürebiliyorum diye. Zorlanmıyorum desem yalan olur. Ama insan istediğinde her şeye vakit bulabiliyor, yeter ki istesin.
Grup olarak çok istediğiniz ve hayal ettiğiniz bir şey var mı? Evet, en büyük hayalimiz Eurovizyon’a katılıp birinci olmak. Bir gün bu hayalimizin gerçek olacağına inanıyoruz
Şu anda çalıştığınız bir mekân var mı? Şu an bir yerde çıkmıyoruz, biraz ara verdik. Bas gitarcımız Cansu bir süredir yurt dışında. Yaz başı gibi dönecek, o geldikten sonra Haziran ayında başlamayı düşünüyoruz. Nerede sahne alacağımız belli, ama sürpriz olsun. Yoğun bir tempoda çalışıyor, aynı zamanda okuyorsun. Kendine vakit ayırabiliyor musun? Hiç! Bazen uyuyacak vaktim bile olmuyor. Okul, konserler, provalar, bazen şaşırıyorum bu kadar
25 Woo Hoo
TİYATRO
Tanıdık Bir Ses Arda Aydın
Arda Aydın ve babası Sezai Aydın
Senelerdir reklam, dizi ve filmlerde seslendirdiği karakterlere sesinin tınısıyla karizma katan Arda Aydın çok tanıdık bir ses. Aydın aynı zamanda ünlü tiyatro ve dizi oyuncusu Sezai Aydın’ın oğlu ve İ.B.B. Şehir Tiyatrolarında yıldızı parlamış bir oyuncu.
GENÇİSTANBUL
BÜŞRA TELLİ
26
Babanız Sezai Aydın’ın meslek seçiminizde rolü oldu mu? Aileden birinin bu işin içinde olması bir şekilde başlamama sebep oldu. Daha doğrusu istekli olmama sebep oldu. Bu işler çok tuhaf geliyordu. Çok küçük yaşta başladım. 6–7 yaşlarında seslendirme yapıyordum. İlk sahneye çıktığımda da 11 yaşındaydım ama bunların müsebbibi babam olmadı. Hiçbir dâhli olmadı. Tamamen ben onun çalıştığı yere gidip geldiğim için ve oradaki insanların ben yaşlardaki bir çocuğa ihtiyacı olduğu için yer aldım. Daha sonra bu bir iş haline geldi.
İstanbul’a gelmenizin sebebi neydi? Lise bittikten sonra Gazi Üniversitesi’nde işletme bölümünü kazandım. Önceden hem okuyup hem çalışmaya başlamıştım. Seslendirme yapıp, TRT’de çocuk programı sunuyordum. Özel stüdyoları bırakmıştım. Bunları yaparken 11–17 yaşlarındaydım. İşletme bölümüne kayıt yaptırıp gitmedim çünkü sevmedim okulu. 1998 yılında baktım işler İstanbul’a kaymış tamamen. Benim para kazanmam gerekiyordu, aileden çok küçük yaşta maddi destek almayı bırakmıştım. O yüzden İstanbul’a geldim.
Sezai Aydın’ın ortanca çocuğusunuz, diğerleri sanatla ilgileniyorlar mı? Hayır, diğerlerinin hiç alakası yok bu işlerle.
Daha sonra Mimar Sinan Üniversitesi’ne girişiniz nasıl oldu? Eğer bu işi yapmak istiyorsam konservatuar mezunu olmalıydım. Şu anda çocuklar daha yoğun yaşıyorlar bunu, ama benim dönemimde de baskı vardı.
Ankara’da doğup orada büyüdünüz, 1998’de
Konservatuar sınavı için ders veriyor musunuz? Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde hocalık yapıyorum. Aynı zamanda bir internet sitesinde www.tiyatrodunyasi.com da yazıyorum. Eleştiri değil, tiyatro ve oyunculuk hakkında yazılar yazıyorum. Sitenin sahibi ve editörü arkadaşım, onun yeri var ve orada iki üç kişilik gruplara ders veriyorum. Yeni yazdığınız yazıda Afife Tiyatro Ödülleri hakkında bir eleştiride bulunmuştunuz, tepkinizin sebebi nedir? Türkiye’deki ödül sisteminin bocalamaya başladığını düşünüyorum. Ödül adayları gününden önce dillerde dolaşmamalı. Ayrıca tiyatroya yapılan sistemli bir saldırı var, bunun karşısında bir duruş sergileyerek karşı çıkılması gerekiyor. Ödül verenler de tiyatrocular ve tiyatrodan para kazanan insanlar. Bu sistemli saldırıda Şehir Tiyatrolarındaki iki oyun çok büyük problem yaşadı. Tiyatro ve sanatla ilgili sorunları olan kesimler “Günlük Müstehcen Sırlar” ve “Rozenbergler Ölmemeli” adlı oyunlarla ilgili çok ciddi bir kampanya başlattılar ve Türkiye geneline yayıldı bu olay. Köşe yazarlarından Hadi Uluengin ve Engin Ardıç çok sistemli saldırdılar ve çok kötü yazılar tiyorlar bu bana göre değil. Ben işimi iyi yapmak yazdılar. Örneğin “Günlük Müstehcen Sırlar” için çok gayret gösteriyorum. Bu gayreti gösteradlı oyunun sadece isminden ötürü eleştirdiler, meyen insanların aldığı payeler var. Bu yüzden ’Böyle bir oyun ‘Türkiye’de nasıl oynanır?’a ka- karşı duruyorum. dar gitti olay. Ben çok rahatsız oldum ve bunlarla Ben işimi iyi yapmak Devlet tiyatrosu repertuarına alınan ‘Köpekler’ adlı ilgili de yazılar yazdım. En için çok gayret oyununuzda söz eder mison raddede Afife Tiyatro Ödülleri jürisinin de bir gösteriyorum. Bu özeni siniz? 2003-2004’da, konservatuduruşu olması ve bu kadar göstermeyen insanların ardan mezun olduğumda elitist bir yerden bakmayazdığım müzikal bir oyun. ması gerektiği için eleştiraldığı payeler var, O dönemin sosyopolitik dim, çünkü tiyatro elitist onlara karşı duruyorum. durumuna çok uygundu. bir sanat değildir, hiçbir Amerika Irak’a girdiği zazaman da olmamıştır. man yazmıştım. İkinci Körfez Savaşı hakkında... Ödül alacakların gününden önce dillerde do- Bunu bir köpeklik ve köpekleştirme olarak anlatılaşmasının sebebi nedir? labileceğimi düşündüm, o fikir üzerine gelişen bir Çünkü bu işler ahbap-çavuş ilişkisi ben de bun- hikâye. Saddam, Irak Halkı ve Amerika. Saddam dan çok muzdaribim. Şehir Tiyatrosu’nda da dik- ve Amerika halka zulüm ediyordu. Buradan çıktı liğimle tanınırım ve karşıt duruşum insanların hikaye. 2006 senesinin başında oynanmaya karar hoşuna gitmez. ‘Bizden ol’, ‘bizim tarafta ol’ is- verildi. İzmir Devlet Tiyatrosu’ndakiler çalışma-
27
ya başladı fakat daha sonra provalar durdu ve bir takım tatsızlıklar çıktı. O şekilde kaldı, ben de çok kurcalamadım, ama yazdığım ve repertuara alınan ilk oyun olarak duruyor. Yazmış olduğum, hiçbir yerde oynamamış 10-12 tane oyunum daha var. İlerde kendim değerlendireceğim. Sizi sesinizden tanıyanlar oluyor mu? İnsanlar beni daha çok sesimden tanıyorlar, çok normal bir durum. Leonardo Di Caprio, Matt Damon, Christian Slater’ı seslendirdim. Ama şimdi sadece büyük animasyon filmleri, sinema filmleri ve Disney Channel seslendiriyorum.
GENÇİSTANBUL
Müzikle de ilgileniyorsunuz, çok güzel bir şarkınız var ‘Gece Vapuru’ adlı, aynı zamanda bir çok enstrüman çalıyorsunuz. Nasıl başladı ilginiz? Gece vapuru şarkısı single, ama sadece stüdyoda çekip internete koyduğum bir şarkı. Piyano, gitar, davul çalıyorum. Bir ara trompete başladım boğazı çok yoran bir enstrüman olduğu için bıraktım. Lisede müzik grubunda solistlik yapıyordum. Sonra davulcu arkadaş gitti davula geçtim, sonra gitarcı arkadaş gitti gitara geçtim ve öyle öyle öğrendim. Daha sonra konservatuarda piyano ve gitar eğitimi aldım. Çok iyi değilim, ama piyano çalan bir adamı oynamam gerekirse oynayabilirim.
28
Şiirle aranız nasıl? Okumayı mı seversiniz yazmayı mı? Ben şiir severim ve çok şiir yazdım konservatuarın son senesinde fakat karşımda şiir okunmasını sevmem. Hakan Gerçek, Cemal Süreyya’nın oyununda okuyana kadar sevmezdim ama Hakan’ın ayrıcalığı olarak düşünüyorum bunu, bir başkasının okumasını sevmeyeceğim sanırım. Şiiri kitabını alıp okumayı, yazmasını çok severim. Benim zekâm daha çok yazmaya yakındır. Sinema filmleri yazıyorum, tiyatro oyunları yazıyorum, şiir çok yazdım, artık yazmıyorum. Şimdi devam eden oyunlarınız neler? “Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi,” “Buluşma Yeri,” “Lüküs Hayat” var
ve 25 Nisan’da “Nekrassov” adlı oyun gösterime girecek. Fransız bir dolandırıcının hikâyesi. Peki, şarkılarla beraber hayran kitleniz büyürse albüm düşünüyor musunuz? Biri bana gelecek, gel bunları toplayalım diyecek, prodüksiyonunu yapacak, ben ancak o şekilde işin içine dâhil olabilirim. Müzikle ilgilendiğimde Sinatra konserleri veriyordum, her şeyle kendim ilgilenmek zorunda kaldım çünkü menajerim yoktu. Konser alanımı ben buluyordum, insanlar sadece paranı veriyorlar geri kalanla sen ilgileniyorsun, ses sistemini getirtiyorsun, ışık sistemini kurduruyorsun, yönetmenlik yapıyorsun bir de üstüne akşam pestilin çıkmış vaziyette şarkı söylüyorsun. O çok büyük bir zorluktu. Ama biri gelip teklif ederse kabul ederim, çünkü sevdiğim ve uğraşmak istediğim bir şey müzik
Bir Portre Fulya Zenginer
NEŞE ÖZTEL
Henüz 22 yaşında. 17 yaşında basladiğı oyunculuk kariyerini beyaz perdeye taşıyarak sürdürüyor. İlk başrolünü klasik bir dram dizisi olan “Küçük Kadınlar”da üstlendi ve üç sezon süren dizide oynadığı zorlu sahnelerle adından söz ettirdi. İki büyük firmanın (Pepsi ve Turkcell) reklam yüzü. “Küçük Kadınlar”ın ardından çok farklı bir karakteri canlandırarak “Tövbeler Tövbesi “dizisiyle seyirciyle buluştu. Üniversite eğitimini Haliç Üniversitesin ‘de sürdürüyor. Yakında art arda vizyona girecek biri komedi diğeri korku dalında iki filmle sinema seyircisinin de karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Sürekli kendini yenileyen dinamik biri. Profesyonel olarak ‘scuba diving’ (tüplü dalış) yapıyor ve bu sporu dalış hocası olabilecek kadar ilerletmek istediğini söylüyor 29
MESLEK
Yıldırım Özdemir: “Bir anda tanınmak çok ürküttü”
Tarkan, Ajda Pekkan, Kenan Doğulu gibi pek çok ünlünün saçına imzasını atan Yıldırım Özdemir, “Aslında saçı üç değil, 33 yıl+3 dakikada kesiyorum” diyor. Özdemir yakın gelecek için projeleri olduğunu ve bunları gerçekleştirip kendisini daha ilerilere taşıyacağını belirtiyor. BURAK OKCİ
Mesleki kariyerinizde nerede olduğunuzu düşünüyorsunuz? Mesleğimde iyi yerde olabilirim, fakat kendi hedefimdeki yerde değilim henüz. Bu hayatta on hedefim var ise 43 yaşına kadar beşini gerçekleştirdim. Bunları gerçekleştirirken çok çalışıp çok idman yaptım, bunun da karşılığını alıyorsun tabii, ama daha istediğim yere gelemedim. Üç dakikada saç keserek adınızı duyurdunuz. Sizce bu süre iyi bir saç kesimi için yeterli mi? Biraz klasik olacak ama, o süre 33 yıl artı 3 dakika! Bazı saçlar için yeterli, fakat gerektiğinde bir saat uğraştığım da oluyor.
GENÇİSTANBUL
Kuaför salonunuz Türkiye’deki diğer salonlara göre daha ilginç çünkü aynı anda hem erkek hem de kadın saçı kesiyorsunuz… Türkiye’de bu bir ilkti, gerçek anlamda “unisex” sadece burası var. Müşterilerim bu konu hakkında herhangi bir rahatsızlık duymuyorlar aksine onların da hoşuna gidiyor.
30
Birçok ünlünün saçlarını kesiyorsunuz. Bu noktaya gelmenizde sizce o isimlerin etkisi var mı? Ben bir anda tanındım. Bu çok ürküttü beni. Özellikle Tarkan geldikten sonra… Bir anda ünlü, ünsüz çok fazla kişi gelmeye başladı. Saçını kestiğim ünlülerin bazıları Tarkan, Ajda Pekkan, Kenan Doğulu vb. Bunlar en zirvedeki isimler doğal olarak ünlü olmanızda katkısı oluyor. 15 yıldır bu isimlerin saçını kesiyorum fakat tek inandığım gerçek, yaptığım işle yükselmek. Birçok şöhrete kestiğiniz saç modelleri moda
oldu. Bunların hangileri akılda kaldı? Bu modelleri kesmenizi isteyen ünlü isimler oluyor mu? Aslında konuşulsun diye saç kesmiyorum. Ünlü isimlerle de ‘bir saç yapalım herkes konuşsun’ demiyoruz. Yapılan işin konseptine, o anki ruh durumumuza göre değişiyor. Mesela Tarkan’ın rastalı saçlarını başka bir şey denerken keşfettik. Sonra onu bir reklam kampanyasında kullandı ve dikkat çekti. Bence doğru zamanda doğru işi yaparsanız konuşuluyor. Genelde ünlüler de diğer insanlar gibi birbirlerini takip etmeyi seviyor. Tarkan, Ajda Pekkan gibi isimlerin saçlarını şekillendirmek zor olsa gerek. Bu isimler saçları kesilirken size karışıyor mu? Kesinlikle hayır, genelde kestiğim saç modellerine de ben karar veriyorum zaten. Kuşkusuz bu, bana daha fazla sorumluluk yüklüyor. Nasıl ki ben onlara böyle şarkı söyleyin, şöyle dans edin, diyemezsem, onlar da saç keserken bana karışmıyor. Ünlü isimlerin onlara diğer müşterilerinize ayırdığınız süreden fazlasını ayırmanızı ve daha çok uğraşmanızı istediği oluyor mu? Tabii ki özel ilgi isteyen oluyor, ama burada herkes eşit şartlara sahip, randevu yok, kapıdan giren sıraya girer. Bu salondaki en sevdiğim olay da bu zaten. Buradan sonraki hedefleriniz neler? Çok büyük bir projem var. Hedeflerimin onda beşi de bu proje üzerine zaten. Bu hayalimi hayata geçirdiğimde ve tüm Türkiye onun meyvelerini yediğinde kuaförlükte hedeflediğim yere gelmiş olacağım
31
TV-DİZİ
Y
alan Dünya’nın Setinde...
Fatoş Suda: “Dizi çok sevildiği için herkes ürün vermek istiyor”
GENÇİSTANBUL
DUYGU KÖMEÇÇİ
32
Bir dizi karakteri nasıl yaratılır? Ya da şöyle sorayım, bir dizi karakteri nasıl yaşatılır? Bunun cevaplarından biri de: kostümleriyle. Bu durumdan yola çıkarak son günlerin en gündemdeki ve karakterleri tek tek en sevilen dizisi olan Yalan Dünya’nın setine gittim. Bu parlak takım elbiseli adamların, dev fiyonklu teyzelerin arkasındaki isimle, o plastik terlikleri, dizinin en eğlenceli aksesuarlarını seçen kişiyle görüşmeye. Yalan Dünya’nın kostüm tasarımcısı Fatoş Suda’yla tam da çalışma saatlerinde dizinin setinde görüştüm. İçeri girdiğimde kostüm odası tam bir karmaşa içindeydi. Koliler, sponsorların yeni gönderdiği ürünler arasında harıl harıl karakterlerin tek bir sahnede kullanacağı çanta seçiliyordu. Hatta küçük bir krize de şahit oldum. Sponsorlar Nurhayat ve Gülistan karakterleri için 22 adet çanta göndermişler, fakat tasarımcının seçtiği modeller yok, bu da seneryo adına Fatoş Suda’nın kafasında yarattığı karakteri yarı yolda bırakan bir durum. Böyle anlarda bir B planı olduğundan bahsediyor Fatoş Suda ve kafasındaki diğer seçenekleri devreye sokmaya karar verip o 22 çantalık koliyi ortadan kaldırıyor. Acaba bütün bu hazırlıklar nasıl
oluyor, karakterler nasıl çekime hazırlanıyorlar?
“Biz haftalık anlaşıyoruz sponsorlarla o hafta içinde gidip seçiyorum. 10 günde bir ürün teslim etmek zorundayım yeni ürün almak için. Bazı yerlerle anlaşmamız yirmi gün için olabiliyor, ona göre planını programını hazırlıyoruz . Zaten dizi çok sevildiği için herkes ürün vermek istiyor, gidip bakıyor, seçiyoruz. Bazen bedava da vermek istiyorlar, o durumda zaten ürünler genelde şirkete zimmetli oluyor, sonra kuru temizlemeye verip iade ediyoruz. Ayrıca oyuncular beğenirse hediye ediyorlar sponsorlarımız.”
İlk adımın projeye başlamadan önce karakterlerin tarzının oturtma süreci olduğundan sözediyor Fatoş Suda. Senaryo ile birlikte kendilerine sinopsis veriliyor ve buna göre bir tarz oluşturmaya başlanıyor. Gerçi dizinin senaristi ve oyuncusu olan Gülse Birsel en önemli, en güldüren detayları da bu sinopsiste veriyormuş. Bizi o çok güldüren Gülistan’ın dipleri siyah, sarı saçları da, balkon kapısındaki plastik terlikler de Birsel’in hayal gücünün ürünleri. Bu seçimlerden sonra tabii oyuncuların tek tek kostümlü fotoğrafları çekilip yönetmene onaylatılıyor. “Karaktere göre
1
2
3 4
7
6
5
8
1) Nurhayat ve Gülistan karakterlerinin kostümleri 2) Sadece Gülse Birsel’in kullandığı soyunma kabini 3) Diziden bir sahne. 4) Dizi için özel olarak yapılmış teras 5) Dizideki ailenin meşhur plastik teras terlikleri 6) Kadın karakterlerin takıları 7) Servet karakterinin nişan sahnesi için dikilen ve dar gelen kostümü 8) Terastan görünen İstanbul manzaralı perde
kıyafetleri dönüştürüyoruz zaman içinde. Mese- oluyor şu kostümleri giydirin veya bu daha çok la dizinin başında Deniz 750 lira maaş alan bir görünsün diye ama tabii benim karaktere göre alkarakterdi, bir kıyafeti bir kaç kere giydiriyoruz. mam gerekiyor..” O miktarda para kazaYakaladıklarım; nan biri, nasıl sürekli • Kostüm odasında altı “Deniz mesela modern farklı şeyler giyemiyorsa tane soyunma kabini gerçek hayatta, dizide hippi tarzında, Açılay ise var ve içlerinden bir tek de buna uyduruyoruz. Birsel’in kabinini yeni dizi oyuncusu olmuş Gülse Mesela Açılay karakkimse kullanamıyor. teri zaten bir oyuncuyu birini canlandırmadığı için • Nurhayat ve Rıza’nın oynuyor, onu kendi tarnişan sahnesinde Füsun zımda giydiriyorum hatona sürekli farklı şeyler Demirel için gönderita bazı kıyafetleri benim giydiriyoruz, çünkü daha len kostüm oyuncuya gardrobumdan”. Bunları dar gelince Fatoş Suda konuşurken oyuncularfazla kazanıyor.” çözüm olarak elbiseyi dan Nihal Yalçın odaya arkadan yırtıp genişletgiriyor kostüm değişimi için. Kendisine kostüm- miş sonra da arkasını dev bir fiyonkla tutturarak lerinden memnun olup olmadığını sorduğumda senaryoya bir başka komedi unsuru eklenmiş. dayanışma içinde olan bir ekip olduklarını bel- • Özellikle kadın oyuncular en çok regl dönemli edercesine memnuniyetini anlatıyor. Zaten lerinde sıkıntı yaşıyorlarmış o dönemlerde hepsi memnun olmadıklarında Fatoş Suda ile hemen kostümlerinde kapalılıktan yana oluyor, kilo gösçözüyorlarmış bu durumu. Kamera arkasında termeyecek seçeneklere yöneliyormuş. En çok ikisinin de orta yolu bulduğu paydada birleşiyor- kostümlerinde değişiklikliğe gitmek istedikleri o lar ve hiçbir zaman giymek istemediği halde bir dönem oluyormuş. kostümü taşımak zorunda kalmadığını belirtiyor • Genelde kostümler sponsorlardan gelse de GöYalçın. “Deniz mesela modern hippi tarzında, nül Ülkü Özcan’ın renkli gözlükleri internetten Açılay ise yeni dizi oyuncusu değil, o yüzden ona özel olarak bulunuyor sürekli farklı şeyler giydiriyoruz çünkü daha fazla kazanıyor. Sponsorların özellikle söyledikleri de
33
GÖSTERİ
Feyyaz Yiğit:
“Hiçbir şeyi, alacağım tepkiyi düşünerek yapmadım”
BİRRUN EVSEN
Feyyaz Yiğit kimdir? 1988 yılında Düzce’de doğdum. 1999’da yaşadığımız deprem felaketinden sonra Ankara ya taşındık. Lise ve üniversite eğitimimi Ankara da tamamladım. Güzel Sanatlar Lisesi Resim bölümünden mezun olduktan sonra Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Tasarımı bölümünde 7 senemi doldurmuş bulmaktayım!
lam filmi işi bitti, geri dönecektim. Ofiste otururken odaya Okan Bayülgen girdi ve ‘Seni işe alıyorum, gitar çalıyor musun?’ dedi. ‘Kendime göre çalıyorum bir şeyler’ dedim. O zaman da orkestra olarak her hafta farklı bir grup çıkıyordu. Okan da nereden aklına geldiyse editörlerinden oluşan bir orkestra kurmaya karar verdi. Ben de orkestrada gitarist olarak televizyona dahil oldum. Seni bir anda popüler yapan çıkış noktası neydi? Ben orkestrada çalarken ve aynı anda reklam ajansında çalışırken Okan beni program içindeki skeçlerde de oynatmak istedi. Skeçlerde ufak ufak roller almaya başladım. O ara Nihat Doğan’ın Survivor’daki performansı çok konuşuluyordu. Bunun üzerine çektiğimiz skeçteki “Lost çok bozdu” repliğim dillere pelesenk oldu. Arkasından kendi köşemi yapmaya başladım. Bir akşam Twitter’dan “Sağ dizim ağrıyordu. Apartman boşluğuna İsmet diye bağırdım.” yazdım. Okan okuyunca çok gülüp bana bir doktor tiplemesi yapmak istemiş. Sonra biz bunu şifacı doktor tipinden her şeyi bilen sapık doktor tiplemesine çevirdik.
GENÇİSTANBUL
“Sebastiyan.com’daki internet dizisi, yapmayı beklediğim şeydi. Çünkü hem yazıp hem de oynayabiliyorum. Canım şarkı yapmak isterse kimse ‘yapamazsın’ demiyor.”
34
Ankara’dan İstanbul’a gelişin nasıl oldu ? Üniversitede okurken ben ve birkaç arkadaşım bir reklam ajansında çalışıyorduk. Reklam senaryoları ve viral reklamlar yazıyorduk. Gitti Gidiyor için yazdığımız viral reklam da bunlardan biriydi. Aynı dönemde liseden bir arkadaşım Şirin Ediger’in sahibi olduğu reklam ajansında çalışmak için İstanbul’a geldi. Türk Hava Yolları için yazdıkları viral reklam senaryosuna katkıda bulunmak için üç günlüğüne beni de İstanbul’ a çağırdılar. Bir daha geri dönmedim hatta eşyalarımı dahi ailem yolladı. Reklamcılıktan televizyonculuğa geçişin nasıl oldu? İstanbul’dan Ankara’ya dönüş biletim vardı. Rek-
Yeni sezonda Okan Bayülgenin programında yer almıyorsun, nedenini öğrenebilir miyiz?
O işleri yapmak istemediğim için ayrılma kararı aldım. Televizyon benim pek sevmediğim bir yer ya da o halini pek sevemedim. Peki ara verdiğin dönemde neler yaptın? İki dizi, bir film senaryosu yazdık. O dizi senaryolarından biri şu an çekilmekte. Dışarıya animasyon (çizgi film) işleri yaptım. Geri kalan zamanda da evde bol bol resim, müzik yaptım. Roman yazmaya başladım.
dizi için şarkı yapmak isterse kimse ‘yapamazsın’ demiyor. Çünkü bu ekibi birbirini seven yakın arkadaşlar oluşturuyor. Kısacası kafamız rahat. Tek ilgilendiğimiz yaptığımız şeyin bizi tatmin etmesi ve birilerine fayda sağlayabilmek.
Web dizisinin geleceğini nasıl görüyorsun? Aslında web dizi diye bir kavram yok ama internet yayıncılığı hakkında konuşuyorsak internet özgün içeriğin her zaman en kolay ulaşıla“İlerleyen yıllarda bildiği yerdir. Bu açıdan internette çok daha fazla internete yapılmış her işe daha fazla saygı duyuyove çok daha ciddi işler rum. İlerleyen yıllarda yapılacağına eminim, ki internette çok daha fazla çok daha ciddi işler yurtdışında örneklerine ve yapılacağına eminim, ki yurtdışında örnekleribugün bile rastlamak ne bugün bile rastlamak mümkün.” mümkün.
Mynet ile başlamış olduğun projeden bahseder misin? O bir web dizi projesi. Her hafta internetten yayınlanan 20-25 dakikalık bir sit-com. Aslında bu sit-com’un olması gereken hali. 90 dakikalık komedi dizisi olmaz. İnternetin en güzel tarafı beş tane reklam kuşağı almak uğruna berbat bir iş yapmak zorunda kalmıyorsun. Mynet bizim için biçilmiş kaftandı. Çünkü seyircisi ve boş bir sahnesi var ve yayınlayacağı özgün içeriği bekliyordu. Bizim önceden hayalini kuruduğumuz şeyi çat diye karşımıza çıkıp bize anlattılar. Çok sevindik ve beraber çalışmayı kabul ettik. Bu işin öncesinde bana pek çok televizyonla ilgili iş gelmişti ve ben onları aynı hislerle geri çevirmiştim. Sebastiyan.com’da yaptığımız internet dizisi, yapmayı beklediğim şeydi. Çünkü hem yazabiliyor hem de oynayabiliyorum. Canım
Seni ilerleyen zamanda ekranlarda görecek miyiz? O ekrana uygun olduğunu düşündüğümüz bir şeyi oraya taşımayı isteriz tabii. Ben şahsen televizyonda bulunmayı istiyor değilim ama yapmak istediğim iş oraya yakışıyorsa ben de gider orada yaparım. Bir yandan da bu işlerde çok güzel para oluyor. Paraya ihtiyacım varsa para için de orada bir şeyler yapabilirim
35
MİZAH-SÖYLEŞİ
K
aan Sezyum:
“Para için zamanımı satıyorum” Otuz tane işle uğraşıp hepsini yarım yamalak yapan insanlara sıra dayağı gerekiyorsa, iş bitirici Kaan Sezyum’a da öpücükler, alkışlar, sırt sıvazlamaların havada uçuşması lazım.
GENÇİSTANBUL
Filmlerden, dizilerden görüp heves ettiğimiz bütün havalı meslekleri yapıp hala fakir gezebilmeyi başaran kahramanımız neler yapmıyor ki?
36
Şıkır şıkır takım elbiseli reklamcıların cirit attığı Mad Men’e tezat ‘aşortmanla’ metin yazarlığı yapan, güzel mi güzel takipçileri olan Manhattan ikametgahlı blogger Carrie Bradshaw’un aksine Beşiktaş’tan çıkmayan genç irilerinin takip ettiği bir bloga sahip olan Sezyum, çift meslekli taksicilere taş çıkarırcasına, akşamları da Dinamo FM’de sazlı sözlü program düzenleyip, Penguen’de yazı yazarak sabahlıyor. Sezyum’la iki lafın belini kıralım dedik, yine param yok diye, giderken 20TL’mi kaşla göz arasında indiriverdi, borçlu çıktım sizin anlayacağınız.
“Bana kalsa, köprüdeki pavyon ışıkları tasarımını Türkiye'ye gelen sanatçılara yaptırırdım. Zaha Hadid ya da Kerim Raşid'in tasarladığı bir köprü aydınlatması şu andaki taksici ekolayzırından çok daha iyi olurdu herhalde.”
DOĞU ORCAN
Kaan Bey sizi kısaca tanıyalım sorusundan illallah etmişsindir. Dilediğin gibi uydurarak alternatif bir biyografi yapabilseydin, bize kendini nasıl anlatırdın? Doğmadım. 23 Yaşında aniden davul çalmayı da bilerek varoldum. Bundan sonrasında da hayatımı karınca yuvalarına üfleyerek kazanmaya çalıştım, istediğim başarıyı elde edemeyince de insan yiyen bitki olmaya karar verdim. Şimdi tokum ama istediğim kadar param yok. Zaten bitkinin ne lüksü olacak? Suyumu da koydular mı tamamım. Ajansta hanımefendi, dergide aşçı, dj’likte çok iyi bir insan diyorlar senin için. Aslı astarı var mıdır, nasıl yapıyorsun? Para için zamanımı satıyorum. Reklam yazarlığı yapıyorum ama evden. Yani ajansa gitmem,
toplantıya katılmam, ppm’le işim olmaz, bana işimi söylerler, ben de işimi bitiririm (tabii kabul edersem). Onun dışında çok güzel bisiklete biniyorum, parası yok ama keyfi nefis. Deniz Alnıtemiz’le birlikte Sevginin Gücü adında bir radyo programı yapıyoruz mixcloud.com/sevginingucu adresinden dinleyebilirsiniz. Bundan da para kazanmıyorum. ÖSS’den yeni çıkmış balık öğrencinin egosu Fatih Terim kıvamında mı yoksa early-era Kılıçdaroğlu tadında mı olmalıdır? Harman oranı nasıl ayarlanır? ÖSYM’ye güven olmaz. O açıdan sınavdan çıkan öğrenci hayata septik bakmalıdır. ÖSYM’ye inanmamalı ama bir yerleştirme olduğuna da inanmalıdır.
37
Üniversite öğrencileri için kampüste barınma, kampüsün yılanı olma tavsiyelerin nelerdir? Erkek gruplarından uzak durun. Makine bölümü yerine, mimarlık, dans, sahne sanatları bölümlerine kayın. Öğrencilere verilen üç aylık yaz tatili genelde insafsızca israf edilir. Şimdiki aklınla bu üç ay için önerilerin var mı? O üç ayın değeri, öğrencilik yaşamı bitip de yılda bir hafta izin kullanacak duruma geldiğinizde anlaşılacak. O yüzden uyanık olup gezebildiğiniz kadar yer gezin, görün. Hazır zamanınız da var, sonra hiç olmayacak. Yıllık izininizi kullanmak için işyerine göre en az altı ay çalışmanız gerekebilir. Bir yıl çalış, bir hafta tatil yap, çok fena.
GENÇİSTANBUL
Mezun olduktan sonra ajansa girenler ilk başta vampirler tarafından emiliyor, üç-beş sene sömürülüp daha sonra - belki - para kazanmaya başlıyorlar. Bu döngüye girmemenin bir formülü var mıdır? Ne yapıyorsanız yapın ama sürekli yapın. İşyerleri genelde çalışanları kurutmak üzerinedir. Girdiğiniz işi sevmiyorsanız, yapmayın. Yapmayacağınız işe girmeyin. Ağlayacaksanız da girmeyin. İş dünyası maalesef adamı ayakta bayıltır. O yüzden ne yapıyorsanız, severek ve düzenli bir biçimde acımadan yapın.
38
Öğrenci olduğun zamanla şu anki eğlence anlayışın değişmiştir. İki zamanın farkları neler? Ne iyidir ne kötüdür gece hayatında ? İçtiğim içkiler ve harcadığım para değişti. Şimdi daha az para harcıyorum. Bir de eskisi gibi sabahlara kadar tıksırıp ertesi sabah erken kalkamıyorum. Eğlence anlayışım aslında pek değişti sayılmaz ama az çok işin inceliklerini de öğrendim sayılır. Hakan Taşıyan gibi uyanılan bir pazar sabahı için hangover atlatma kuralların neler? Vücuttan çekilen suyu geri getirmek için az tuzlu domates suyu ya da portakal suyu. Yiyebilirseniz bir miktar et, yanında kızarmış ekmek ya da patatesli yumurta. Tabii ki yatmadan önce de şuur henüz kapanmamışken bardak bardak su içmek ertesi sabahki Hakan T. efektini azaltacaktır. Başbakan olsan çılgın projen ne olurdu? İstanbul’da büyük araç kullanmayı feci vergiye bağlardım. Şehir merkezine araba girişini yasaklardım. Bisikleti özendirir, deniz yolunu 24 saat daha efektif kullanırdım. Köprüdeki pavyon ışıkları tasarımını Türkiye’ye gelen sanatçılara yaptırırdım. Zaha Hadid ya da Kerim Raşid’in tasarladığı bir köprü aydınlatması şu andaki taksici ekolayzırından çok daha iyi olurdu herhalde. Kente de bir değer katardı. Çılgın projem ise yasak olan çoğu şeydeki yasağın kalkması olurdu
“Girdiğiniz işi sevmiyorsanız, yapmayın. Yapmayacağınız işe girmeyin. Ağlayacaksanız da girmeyin. İş dünyası maalesef adamı ayakta bayıltır.”
39
EĞLENCE
B
ir ‘Antika Öğrenci’ Cumartesisi
GENÇİSTANBUL
Antika kelimesi hangi tarafa çekersen kolayca gelebilecek bir kelimedir. Hepimizin bildiği asıl anlamı olan değerli, eski eşyaları kasteden hali pozitiftir. Garip, dedelerimizi hatırlatan gel-git akıllı davranışlarda bulunan insanlara da antika denir.
40
Bu yüzden olsa gerek benim kafamdaki ‘antika öğrenci’ pek kalıplara uymayan, yeri geldi mi bir haftasonunu eve dönmeden geçiren, bazen de üç hafta evinden çıkmayan, enteresan bir karakter. Hayali bir cumartesi yaşamasını istiyorsam bu kafamdaki karakterin, öğlen 12’de uyanıp akşamdan kalma bir halde Osmanlı mutfağıyla günü açmasını, akşama doğru ufak bir balık lokantasına oturup rakı içmesini, güneşi batırdıktan sonra da alışılagelmişin dışında bir eğlenceye koşmasını isterim. İşte bir antika öğrencinin cumartesisi:
Meze’de mezelerin hakkı veriliyor.
DOĞUKAN ORCAN
İlk Durak: Hacı Abdullah Eski tip dekorasyonu, fazla temiz üniformalı garsonları ve Osmanlı havasıyla genç insanları biraz korkutan bir lokanta Hacı Abdullah. Doğma büyüme İstanbullu olanların bile bazılarının bilmediği, bilenlerin de ya yere göğe sığdıramadıkları ya da acımasızca eleştirdikleri bir mekan burası. Ben yere göğe sığdıramayanlar kategorisinde olduğumdan hemen övmeye başlamak istiyorum. Her gidişimde bu sefer başka bir yemek deneyeceğim dedikten on saniye sonra yine şef garsonla göz göze geliyorum ve bana bir haller oluyor. Az sonra da masamda kuzu tandır ve karışık kompostoyla kendime geliyorum. Hoşafla yemek mi yenir sorusunu zamanında ben de sormuştum, siz siz olun sormayın, şef garsondan şakayla karışık bir azar işitebilirsiniz. 1888’den beri hizmet veren Hacı Abdullah’ın niye bu kadar zamandır işinin piri olduğunu ilk lokmanızda anlıyorsunuz. Gereksiz betimlemeler veya ağdalı cümlelere hiç gerek yok, eğer et seviyorsanız bu tandır hayatınız boyunca yiyebileceğiniz en güzel birkaç et yemeğinden birisi. Eğer
ilk defa gidiyorsanız yemek bitene kadar sesiniz hiç çıkmayacak, ikinci üçüncü gidişinizde de hep bir ‘evet doğru hatırlamışım’ bakışı olacak mutlu ifadenizde. 40 TL civarında tutan hesap belki bir öğlen yemeği için biraz pahalı bulunabilir, ama her öğlen gidilecek bir yer değil zaten burası. Özel zamanlar için birebir ve verdiğiniz paranın kuruşuna acımıyorsunuz.
Akşama Doğru: Meze Akşamüstünden biraz sonra ufak bir rakı sofrası kurmak kadar güzeli yoktur herhalde. Yazarken bile insanın yüzüne tatlı bir gülümseme geliyor.
41
Bodrum’dan İstanbul’a geçen sene transfer olan küçük bir rakı-meze lokantası Meze de bu akşamüstü masaları için ideal bir yer. İsminin yaratıcılıktan nasibini almamışlığı veya Nevizade ile Asmalımescit’in ortasında konumlanmış olması sizi yanıltmasın. Beyoğlu’ndaki en değişik ve lezzetli mezelere sahip lokantaların başında geliyor Meze. Nevizade’nin fabrikasyon mezelerinden ve Asmalımescit’in sürreal yemeklerinden çok uzakta menüsü.
Güneş Battığında: Dogzstar Berlin-chic diye adlandırılan fakat leş-eğlence olarak da çevirilebilen bu eğlence tarzının İstanbul’daki en iyi temsilcisi Dogzstar böyle bir günü bitirmek için en iyi seçim olabilir.
Soğuk mezelerden Asma Yaprağına Sarılı Kısır ve Kabak Çiçeği Dolması ilk kadehinizin en yakın arkadaşı olurken, ara sıcaklardan Zencefilli Karides Güveç ve Patlıcanlı Dil Böreği geldiğinde en yakın arkadaşlarınızla birkaç kadehi daha yuvarlamış oluyorsunuz.
Her gece farklı şeyler sunabilen bir yer burası. Bir geldiğinizde blogları kasıp kavuran İskandinav bir grubun konserinde adım atacak yer bulamıyorsunuz, başka bir gece geldiğinizde ise yerde oturmuş çekirdek çitleyip bira içen beş kişi sizi karşılıyor. Eğer spontane gelişen eğlencelerin insanı değilseniz hiç yormayın kendinizi, fakat ‘varım’ diyorsanız da hayatınızın en acayip eğlencelerinden biri sizi bekliyor olabilir. Olabilir diyorum çünkü belki de çekirdek çitleyip evinize döneceksiniz.
Fonda kısık bir şekilde çalan dikkatle seçilmiş Ege-Yunan müziği, mükemmelin ötesindeki samimi hizmet ve ferah dekorasyonuyla depresyon atmosferli rakı masalarından çok, Güney Fransa lokantalarının pozitif enerjisi var burada.
Belli bir tarz müziği olmayan ama genelde DJ’in alt kültür rocknroll, elektronik ve hiphop çaldığı bir mekan burası. Teras katında birkaç içkiden sonra DJ’inden sahibine herkesle bir anda akraba olunan bir yer.
Ülkeyi kurtarmak yerine gelecek hakkında ütopik planlar kuruyor, arkadaşlarınızı çekiştireceğinize özlemle onları arayıp masanıza davet ediyorsunuz.
Müşteri yelpazesinde bizim okulumuzun iletişim fakültesi öğrencileri ve öğretim görevlilerinden tutun da müzik tutkunu doktorlara, zamanın ünlü müzisyenlerinden işadamlarına kadar karmakarışık bir durum var. Bu gerçeküstü enerjisi zaten David Lynch filmlerini andırıyor, birkaç shot içkiden sonra da şanslı bir gecenizdeyseniz tadından yenmiyor.
Kadehlerinizi sayarken kapanış saatini planlamanıza veya hesap hakkında endişelenmenize de gerek yok. Sahipleri siz kalkana kadar orada olmaktan mutlular ve fiyatlar da bu klasmandaki bir lokanta için ideal.
50 TL civarına kör kütük sarhoş olunabilir
GENÇİSTANBUL
İki kişi güzel bir masa kurup rakı içmek 150 200 TL civarına geliyor.
42
Dogzstar, Beyoğlu Tosbağa Sokak’ta...
43
YEME-İÇME
Hem
Renkli Hem Lezzetli Farklı damak zevkleri için içecekler...
GENÇİSTANBUL
ZEYNEP ÜLKER
44
İngilizcede ‘cock’ (horoz) ve ’tail’ (kuyruk) kelimelerinin birleşmesiyle oluşan ‘cocktail’ dilimize kokteyl olarak yerleşti. Adını horoz kuyruğundan almasıyla ilgili bir çok rivayet olsa da bunlardan en güçlüsü şu: Horoz dövüşlerinde kaybeden horozun kuyruğu kazanan horozun sahibine verilir. bu galibiyetten sonra içilen içkiye de kokteyl denirdi. Kokteylin ana vatanının neresi olduğu hakkında ise kesin bir bilgi yok. Fakat bilinen o ki ünlendiği yer Amerika ve tanımı da şöyle yapılıyor: Herhangi yüksek alkollü bir içkiye, aromatik içeceklerin karıştırılmasıyla elde edilen uyarıcı ve rahatlatıcı bir içki. Alkollü kokteyller genel anlamda üçe ayrılırlar; 1- İştah açıcı etkisi olan ve yemekten önce içilen kokteyller, 2- Sindirimi kolaylaştıran ve yemekten sonra içilen tatlı kokteyller, 3- Davet ve organizasyon için hazırlanmış parti kokteylleri. Kokteyl malzemeleri, hazırlarken dikkat edilmesi
gereken kurallar ve hazırlama aşamasındaki püf noktaları oldukça basit. Öncelikle kokteyl hazırlamak için mutlaka bir shaker’a ihtiyacınız var ve shaker’ın kokteyl hazırlanmaya başlamadan önce soğutulmuş olması gerekir bu yüzden metal shaker’lar tercih edilir. Hazırlama esnasında shaker’a sıvılar alkollüden alkolsüze veya miktarı fazla olandan az olana doğru koyulmalıdır. Kullanılan meyveler taze olmalıdır ve ihtiyaç dahilinde ezilerek değil küçük parçalara bölünerek kullanılmalıdır. Kokteyl yapımında şekilli buz kullanımı ve buz miktarı da çok önemlidir. Buz kokteylin tadında etkili bir unsudur ve genellikle gerektiği kadar buzla soğutulan kokteyl shaker’dan süzülerek kadehe konur. Böylece buzun kadehin içinde eriyip kokteylin lezzetini hafifletmesi engellenir. Fazla olan alkol miktarını seyreltmek için en iyi yöntem kokteyle soda eklemektir. Kokteyller görsel açıdan da etkili olması gereken içeceklerdir. Kokteyl süslemek için kullanılan farklı malzemeler kolayca temin edilebilir.
Ünlü Kokteyller
Hemingway’in içkisi Mojito Malzemeler: Rom (4 cl), şeker (2 çay kaşığı), taze nane yaprağı (bir avuç içi kadar), yeşil limon (1 adet) Hazırlanışı: Yeşil limon, orta büyüklükte parçalar halinde doğranır. İçine şeker atılır daha sonra limonun acısının çıkmaması için çok fazla bastırmadan şeker ve limon ezilir. Nane yapraklarındaki kokunun ortaya çıkması için bardağa eklemeden önce avuç içinde nane yapraklarını sıkmak gerekir. Daha sonra uzun bir kaşık yardımıyla hepsi iyice karıştırılır. Mojito için gerekli olan buz küçük parçalara ayrılmış olmalıdır. Karışıma buz ve üzerine rom eklenir. Nane yapraklarıyla süslemek yeterlidir. Bir Klasik: Cosmopolitan Malzemeler: Vodka Citron (4 cl) , Cointreau (1,5 cl) Yeşil limon suyu (1,5 cl) , Kızılcık suyu (3 cl) Hazırlanışı: Malzemeler bir avuç buz eklenerek shaker’a konup tamamen özleşene kadar karıştırılır. Kokteyl bardağına süzülerek servis edilir. Mevsimsiz Kokteyllerden Bloody Mary Malzemeler: Votka (4 cl), limon suyu (1 cl), karabiber, tuz, domates suyu (6 cl), Worchester sos, isteğe bağlı acı sos Hazırlanışı: Tüm malzemele shaker’da talaş buz ile karıştılır. Süzülerek servis edilir.
Zengin Bir Lezzet Karışımı:Long Island IceTea Malzemeler: Beyaz rom (2 cl), votka (2 cl), cin (2 cl), Silver Tekila (2 cl), Cointreau (2 cl) , yarım limon suyu, 2 tatlı kaşığı şeker şurubu , kola Hazırlanışı: Tüm malzemeler shaker’da karıştırılır. Buz küpleri ve dilim limonlar bulunan bardağa koyulur. Arzu edilen sertlik derecesine göre kola ilave edilir.
Alkolsüz Kokteyller
Alkolsüz kokteyllerin genel tanımı; farklı tatlardaki alkolsüz içeceklerin krema, dondurma, meyve ve tatlı baharatlarla yapılmış karışımdır. Yaz Günleri İçin Şeftali Kokteyli Malzemeler: 1 tatlı kaşığı Frenk üzümü kreması, 2 top Hindistan cevizli dondurma, 4 parça buz, 2 şeftalinin suyu. Hazırlanışı: Dört parça buz blendırda kırılır. Şeftali suyu ve bir top dondurma eklenerek karıştılır. Karışım daha sonra bardağa konup üzerine diğer top dondurma eklenir. Frenk üzümü kreması dökülerek servis edilir. Bir Karayip Esintisi: Jamaica Malzemeler: Soda (8 cl), limon suyu (2 cl), nar şurubu (2 cl), ananas suyu (12 cl) Hazırlanışı: Limon suyu, nar şurubu ve ananas suyu shaker’da karıştılır. Karışım bardağa alındığında arzu edilen miktarda soda eklenir
45
YEME-İÇME
‘C upcake’ salgını Türkiye’ye de sıçradı! The Yummy Cupcakes
VİKET RODRİG
GENÇİSTANBUL
Cupcake çılgınlığını ülkemize getiren Aylin Kosova ve ortağı Gamze Tanrıvermiş ilk dükkanlarını Anadolu Yakası’nda Caddebostan’da açtı. “The Yummy Cupcakes ” markasının İstanbul serüvenini Aylin Kosova anlattı. Kosova, CocaCola firmasında reklam müdürüydü fakat kendi işine sahip olma hayallerinin peşinden gitti ve sonuçta ortaya başarılı bir yatırım çıktı.
46
Cupcake satan bir mağaza açma fikri aklınıza nereden geldi? Coca-Cola’da reklam müdürüyken 90 ülkeden sorumluydum. O süreçte çok seyahat ediyordum. Seyahatlerim sırasında ‘cupcake’in özellikle Amerika ve Avrupa’da yükselen bir ürün olduğunu gördüm. Coca-Cola’da çok mutluydum, ama sürekli seyahat etmek insanı yıpratıyor. Bir noktadan sonra insanın eviyle ve ailesiyle ilişkisini huzursuzlaştırıyor. Son iki senede yaklaşık bir buçuk milyon mil uçtum. Yani nerdeyse her hafta bir yere gidiyordum. Bu yüzden kendime sormaya başladım, ne yapsam diye. Aslında kendi işimi yapmak istediğimi de biliyordum. Dişi ve mutluluk veren bir şey olsun, insanların hayatına
değer katsın istedim. Bu yüzden neden ‘cupcake’ olmasın diye düşündüm.’ Cupcake’ insanları mutlu eden, genelde renkli, mutlu bir ürün olarak akla gelir. Mesela ‘cupcake’ ve helvayı düşündüğümüz zaman ikisinin talihi birbirinden çok farklı. ‘Cupcake’ doğum günlerinde ve kutlamalarda tercih edilen mutluluğu sembolize eden bir ürün; helva ise ölüm ve hüzünle anılır. Buradan yola çıkarak araştırmalara başladım. Amerika’da bir çok cupcake’ satan mağaza vardı; fakat “Yummy Cupcakes” en fazla ilgimi çeken marka oldu. Bunun sebebi de 360’dan fazla ürün yelpazesine sahip olması ve 2011 yılında görüşmelerime başladığımda California’nın bir numaralı ‘cupcake’ satan markası seçilmesiydi.
360 çeşitten bahsettiniz. Tüm bu çeşitler yer alıyor mu? Hepsini yapamıyoruz. Şu anda 45 çeşidimiz var. Bunların dışında özel istek üzerine sipariş edilen ‘cupcake’ler yapmaktayız. Bazı ‘cupkcake’ gruplarını yapmak zor. Mesela alkollü olanlar var. Onları özel istek üzerine yapıyoruz sadece. Bir başka örnek olarak glutensiz ürünler var; fakat onların malzemelerini yurtdışından getirmek gerekiyor
“Günde minimum 50, maksimum 250 tane ‘cupcake’ satıyoruz. Her çeşidin ayrı bir alıcısı var. Nutella ve ‘marsmallow’ en çok satılanlardan.” ve bu da uzun bir süreç gerektiriyor. Light ürünler var, ama onun yapımında kullanılan şeker de Türkiye’de bulunmuyor. Bunları da Türkiye’ye getirme sürecindeyiz. Türkiye’de ilk şubenizi açtınız. Beklediğiniz ilgiyi görebildiniz mi? Ben çok memnunum. Daha 3 ay önce açılmamıza rağmen insanlar kısa sürede bizden bahsetmeye başladılar. Biz de halkla ilişkiler anlamında çalışmalarda bulunuyoruz tabii ki. En çok ilgi gösteren yaş grubu nedir?
Aylin Kosova ve Gamze Tanrıvermiş
En çok gençler ve çocuklar geliyor. Hem lise hem de üniversite gençliği ilgi gösteriyor. Ayrıca kurumlardan ve özel davetlerden sipariş alıyoruz. Başka bir şube açmayı düşünüyor musunuz? Evet kesinlikle. Bu şekilde sınırlı kalmayı düşünmüyoruz. Şu an Sabancı Üniversitesi’nde satışa başladık ve bunun devamını da getirmeyi planlıyoruz. Avrupa Yakası’na da varlığımızı taşımayı düşünüyoruz. Biraz ‘cupcake’ pişirme sürecini anlatabilir misiniz? Sabah 8.00 gibi şeflerimiz geliyor ve pişirmeye başlıyorlar. Saat 10.00-10.30 gibi de açılıyoruz.
Günde ortalama kaç tane satıyorsunuz ve en çok satılan ‘cupcake’ çeşidi hangisi? Minimum 50, maksimum da 250 tane satıyoruz. Her cupcake çeşidinin ayrı bir alıcısı var. Nutella ve marsmallow çok satılanlardan, fakat mesela bir grup var ki her geldiğinde limonlu cupcake almayı tercih ediyorlar. Bu yüzden en çok satılan ürün şeklinde ayrım yapamayacağım. Yaz mevsimi yaklaşıyor. Yeni çıkacak yaza özel çeşitleriniz var mı? Light ürünleri yaza yetiştirmeyi planlıyoruz. Daha hafif lezzetler pişirmeyi düşünüyoruz. Örneğin gerçek mevsim meyveleriyle pişirilen çeşitler, dondurmalı ‘cupcake’, yoğurtlu ürünler gibi
47
İNTERNET-MODA
B
logger Devrimi
Türkiye’de son üç dört senedir yaygın olan moda bloglarının arasından sıyrılıp öne çıkanlar var.Peki çok sayıda benzerlerinin arasından öne çıkanlar, bunu nasıl başarıyorlar? GİZEM GAMGAM
İnternet’in hayatımıza girmesiyle daha doğrusu kuşatmasıyla her şey elimizin altında olmaya başladı. Anlık haberleri, son trendleri neyin güncel olup neyin olmadığını haber sitelerinden öğreniyoruz. Haber sitelerinin yanında insanların kendi yorumlarını ve düşüncelerini yazabileceği kişisel web siteleri yani ‘’blog’’ları olmaya başladı. Artık yüzlerce konu hakkında binlerce blogger’a ulaşmak mümkün. Son zamanlarda popüler olan blog türlerinden biri de moda blogları. Türkiye’de son üç dört senedir yaygın olan moda bloglarının arasında öne çıkanlar var. Peki çok sayıda benzerlerinin arasından öne çıkanlar nasıl bunu nasıl başarıyor? Zet Fashion Blog Şimdiden Ödüllü... Zet Fashion Blog, 23 yaşındaki İstanbul Bilgi Üniversitesi Siyaset bölümü öğrencisi Zuhal Okçu tarafından kuruldu. Siyaset okumasına rağmen her zaman modaya ilgisi olduğunu belirten Zuhal Okçu bunu beceriye dönüştürebilmek için New York’ ta ‘’Fashion Styling’’ dersleri aldı. Kasım 2008 den beri kurduğu başarısını taçlandırdığı bir de ödülü var. Dünya çapında yapılan ‘’Lanvin for H&M’’ yarışmasında birinci oldu ve bu sayede daha çok okuyucuya ulaşma imkanı kazandı. Genelde en son çıkan trendleri, gün içinde giydiklerini ve kendi deyimi ile ‘’giydiği,sevdiği, istediği, hayal ettiği her şeyi’’ blogunda paylaşan Zet kimliği ile Zuhal Okçu öne çıkan bloggerlardan.
GENÇİSTANBUL
http://www.zetfashion.com/
48
Buse Terim Blog Sosyal Medyada En Çok İzlenenlerden... Fatih Terim’ in küçük kızı Buse Terim son zamanlarda adından sıkça söz ettiriyor. Fakat Fatih Terim’in kızı olarak değil kendi ayakları üzerinde durarak. Onun da en çok istediği kendi çabaları ile bir yerlere gelmek. Bunuda çok iyi başarıyor yetenekli blogger. New York’ ta moda eğitimi alırken başladığı blogunu hala başarılı bir şekilde sürdürüyor. Buse en son markaları, kullandığı ürünleri, kıyafetlerini, gittiği yerlerin detaylarını kişisel moda blogunda paylaşıyor. Terim öyle çok seviliyor ki sosyal medyada da binlerce hayranı var. http://buseterim.blogspot.com/
49
Alara Kap’ın Blogu İki Dilde... Candan Kıramer’in kızı Alara Kap da blog dünyasında kendine sağlam bir yer oluşturanlardan. Kap, blogu aracılığı ile moda dünyasındaki yenilikleri ve stilini ziyaretçilerine anlatıyor. Her gün giydiklerini okuyucuları ile paylaşan Alara Kap blogunu İngilizce ve Türkçe yazıyor. Yazılarının, günün en az bir iki saatini aldığını söyleyen Kap, ‘’Bloguma harcadığım vakti, yeni bir dil öğrenmeye harcasaydım, şu an mükemmel bir yabancı dil konuşuyor olurdum diyor.
GENÇİSTANBUL
http://etrangeresinsights.blogspot.com/
50
Ezgi Kramer&Lian Kebudi Blog Ezgi Kramer , arkadaşı Lian Kebudi ile kurduğu blogunda trendler ve stil üzerine ipuçları veriyor. Her gün giydikleri kıyafetleri de görüntüleyip bloglarına koyan iki arkadaş, böylelikle ‘’Nasıl stil sahibi olunabilir?’’ sorusuna cevap vermiş oluyorlar. Günde ortalama yedi bin ziyaretçi alan blogları, üç ayda büyük başarı elde etti. http://www.luxuryshoppers.net
51
Deniz Berdan’ın Blogunda Konular Çok Çeşitli... Deniz Berdan, annesinin hastalığında biraz moral bulmak için açtığı blogunda; modadan dekorasyona, kendi tasarımlarından, gezdiği, gördüğü mekanlara ve yediği yemeklere kadar her şeyi ziyaretçileriyle paylaşıyor. Türk moda bloggerları arasında kendisine sağlam bir yer edinen Berdan, takipçilerine ‘’bilinçli tüketim’’ fikrini aşılamaya çalışıyor. Berdan’ ın blogunu ayda yaklaşık 70 bin kişi okuyor.
GENÇİSTANBUL
http://deniz-berdan.blogspot.com
52
Off Ne Giysem’de Billur Saatçi Ortak Bir Soruya Cevap Arıyor... İsminden de belli olduğu gibi ‘’Off Ne Giysem’’ blogunun sahibi Billur Saatçi, kadınların gardırop önündeki ortak sorusuna cevap bulmaya çalışıyor. Kendine has tarzı ile takipçilerine kendini hayran bırakan Billur Saatçi, blogunda kendi tarzını yansıtan gün içinde giydiği kıyafetleri ve son moda güncel haberleri paylaşıyor. Yakın arkadaşı ‘’iconjane’’ blogger ile çekimlere katılıyor ve bol bol fotoğraf ekliyor. http://www.offnegiysem.com/
53
SÖYLEŞİ-MODA
Zet Fashion:
Hayallerinden Vazgeçmeyen Bir Bloggerın Blogu Zuhal Okcu, Bilgi Üniversitesi Siyaset Bilimleri Bölümü’nde okurken modaya biraz daha yakın olup, kendi beğendiklerini, eleştirdiklerini paylaşmak için açtığı moda blogu ile çok kısa sürede birçok takipciye sahip oldu. 2008 yılının Kasım ayında kim olduğunu ve ismini yakın çevresinden bile gizleyerek açtığı ‘Zet Fashion’ adlı blogunu dünya çapında yapılan Lanvin for H&M Blog yarışması ile taçlandırdı.
GENÇİSTANBUL
İREM ÖRSEL
54
Blogunuzu ilk nasıl yazmaya başladınız? Blogunuzun ismi neden Zet Fashion? Siyaset bilimlerinde okurken bölümümü hiç sev- Blogu hiç ciddi görmediğim için o zamanlar ismi miyordum, çok sıkılmıştım. Sınavlarımı geçmem üzerine çok düşünmedim. Z harfini çok seviyogerekiyordu, geçemiyordum. Kendimi boşlukta rum, ismimin de baş harfi. İngilizce okunmasını ishissettiğim bir dönemde motedim. En başlarda ‘’Z Fashion’’dı dayla ilgili birşeyler yapmak issonra Zet Fashion oldu. Yurtdışında tedim. Zaten moda editörü olBlogunuz tanındıktan sonra mak istiyordum, sonra blogların okuyunca ve hayatınızı engelleyen bir etkisi varlığını keşfettim, Türkiye’de oldu mu? çok az blog vardı. Ben de neden orada bu iş kolunu Ben rahat giyinmeyi çok severim, kendi blogumun editörü olma- görünce ülkemizde bir gün bakımsız bir halde sokağa yayım fikriyle blog açtım. Kimçıktım. Biri sokakta “Aa Zet Fashakkının seye söylemeyip, modayla ilgili hion” deyince çok utanmıştım. O düşüncelerimi yazmak istedim. verilmediğini günden sonra biraz daha dikkatli Yani blogunuzu oluştururken çıkıyorum dışarı, biri görürse haanladım. bu kadar büyüyeceğini düşünyalleri yıkılmasın diye. müyordunuz… Blogun hep güncel olması gerekiyor, bunun Hayır, hatta kimseye söylememiştim. Ailem, erzorluğu oluyor mu? kek arkadaşım bile bilmiyordu sonra şansa bir Evet oluyor tabii, bazen çok fazla yazmak istiarkadaşım ben olduğumu anladı da öyle öğrenilyorum günde 5 post yazdığım da oluyor bazen meye başlandı. de canım istemiyor, takip edenlerden mail atanlar oluyor, “Nerdesin, neden yazmıyorsun ?” diye. İnternette gezerken beğendiğim videoları ya da moda haberlerini koyuyorum onun dışında giydiklerim, yaptıklarım… Genellikle güncel olmak gerekiyor. Bu sektörde kendi geleceğinizi nerede görüyorsunuz? Aslında şu anda modayla ilgilenmek istemiyorum. Hep editör olmak istiyordum. Bir dergide staj yaptığım dönemde ya da editör asistanı olduğum dönemde çok soğudum bu işten. Türkiye’de aklımdaki gibi bir iş olmadığını anladım. Yurt-
Zuhal Okcu
55
GENÇİSTANBUL
dışında okuyunca ve orada bu iş kolunu görünce düşünüyorlardı. Demek ki yapabiliyormuş diye ülkemizde hakkının verilmediğini anladım. O bana güvenmiş oldular. Tanınırlığım büyük oranyüzden ya yurtdışında bu işi yapabilirim diye dü- da artmadı ama bir damga oldu dünya birincisi şünüyorum ya da burada blogumu gezdim, gör- olmak. düm bloguna dönüştürmeyi Fashion İnstitute of TechYabancı istiyorum. Paris’e gidip orada nology birçok kişinin hayali, bir ay kalıp, gözlemlerle inbloggerlardan oradaki moda öğrencileri ile sanlara aktarmak istiyorum. ilgili ne düşünyorsunuz? The Blonde Salad, Zaten böyle bir proje var, göÇok yaratıcılar,Türkiye’ye göre rüşmelerimiz oluyor. İnşallah Chiara Ferragni’ye daha yaratıcı olduklarını düolacak. şünüyorum. Belki daha cesabayılıyorum. O Lanvin for H&M Blog yaretliler, ailelerinden daha fazrışmasını kazanınca blola destek alıyorlar. İstedikleri aslında benim gunuzun çizgisi değişti taher şeyi giyebiliyorlar, bu onistediğim şeyi mamen. Bu durumun sizin ların yaratıcılıklarını artırıyor. hayatınıza etkisi oldu mu? yapıyor, geziyor ve Ben siyaset biliminde okurTürkiye’deki editörler ile insanlarla paylaşıyor. ken bir anda Amerika’da hayabancı editörleri karşılaşyalimdeki okula, New York’a tırdığınızda büyük bir fark Fashion İnstitute of Technology’e gitme fırsatım görüyor musunuz? oldu. Ailem modayla ilgilenmemi istemiyordu, Aynı şey onlar için de geçerli, onlar da daha özzaten zevkin varsa modada başarılı olursun diye gür. Mesela yurt dışında markalar yeni koleksiyonlarının parçalarını dergiye gönderiyor, ürünlerin odası oluyor, editör direkt odadan seçiyor. Ama Türkiye’de mağaza aranıyor, pr şirketinden ürünleri belli bir süre alıkoymak için izin alıyorsun sonra düzenli olarak geri götürmen gerekiyor. Ben editör asistanlığı yaptığım dönemde çok yoruluyordum, moda çekimleri bu şartlarda çok yorucu oluyor. Yurt dışında direkt çekime gönderiyorlar.
56
Türkiye’de en sevdiğiniz moda dergisi hangisi? Harper’s Bazaar’ı çok seviyorum. Instyle’ı çok seviyorum. Her ay alıyordum, artık 2-3 ayda bir alıyorum. Vogue’u pek sevmiyorum. Dergiler bir ay öncesinden hazırlanıyor, blogum için sürekli bir araştırma yapmam gerektiğinden, zaten birçok şeyi biliyor oluyorum, dergide farklı şeyler görmek istiyorum. Diğer bloggerlara tavsiyeniz var mı? Bloggerlar sayfalarına kendilerinden birşeyler katmalı. Okurken, seni merak etmeleri gerekiyor, zaten herkes bir şeyler yazıyor. O yüzden fark yaratmak gerekiyor.
Zuhal Okcu’nun sitesinde her türlü giysi ve aksesuara rastlamak mümkün.
Başta ailenizin bu konuda pek yanınızda olmadığını söylemiştiniz, bu konudaki başarılarınızdan sonra tutumları değişti mi? Ailem yorumları çok okuyor, mutlular. Bir gazetede babamı rezil ettim, babam yüzünden siyaset okudum diye, ona biraz kızmıştı. Onlar biraz daha farklı düşünüyorlar, kızım sigortalı olsun, sabah 9.00 akşam 18.00 çalışsın diye düşünüyorlar ama ben blogumdan para kazanıyorum. Onlar da mutlular şu anda. Annem bazen soruyor “Bu gün kaç kişi takip etmiş?” diye. Diğer bloggerlardan farkınızın ne olduğunu düşünüyorsunuz? Hepimizin rengi farklı aslında. Ben kendinden bir şeyler koyan bloggerları seviyorum, ne yapmış, nereye gitmiş, neyi beğenmiş, neyi beğenmemiş gibi. Yabancı bloglardan takip ettiğiniz var mı? Yabancı bloggerlardan The Blonde Salad, Chiara Ferragni’ye bayılıyorum. O aslında benim istediğim şeyi yapıyor, geziyor ve insanlarla paylaşıyor. Türkiye’deki moda sektörünün gidişatını nasıl görüyorsunuz? Eskiden tasarımcılar fazla bilinmiyordu, artık insanlar daha fazla tasarımcı tanıyor. Defileler, moda haftaları daha coşkulu bir şekilde kutlanıyor. Belki blogların da etkisi vardır. 2-3 sene sonra daha da gelişeceğini düşünüyorum
57
İNTERNET-ALIŞVERİŞ
B
ir Tuşla Alışveriş
BANU ÖZTÜRK
İnternet kullanımının yaygınlaşması ile birlikte kalabalığını, gürültüsünü, stresini çekmeden yüzyeni alışkanlıklar kazanmaya başladık, bunlardan lerce ürüne yorulmadan ulaşabilmek varken? biri de online alışveriş. Online Alışveriş, ürünOnline alışveriş modasına ayak uydurabiliyor ler hakkında bilgi almanın ve alışveriş yapmanın musunuz? kolay ve hızlı yeni yolu. Tabi para ve zaman taHenüz kredi kartı numarımızı internete vermesarrufunu da unutmamak lazım; trafik, park, maye alışamadık, ki eminim bir süre daha alacak bu ğaza mağaza dolaşma, ödeme durum, fakat şu konuda bilkuyruğunda bekleme ve paket Online satış yapan gilendirmek isterim; bankataşıma sorunlarını tamamı ile bu alışkanlığı korkmadan internet sitelerinin lar ortadan kaldırıyor. Evde canı edinmeniz için internet alışvesıkılınca alışverişe çıkmak isarasına her geçen riş kartları çıkarttı. Bu kartlar teyip, üşenen pek çok kişi varsayesinde çekinmeden alışveriş dır eminim aranızda; giyin, gün yenileri yapabilirsiniz. makyaj yap, rahat ayakkabı giy, ekleniyor. Görünen o ‘Ben çıkarım, üşenmem, hem evden çık, otoparkta yer ara.. Alışveriş uğruna pek çok sıkın- ki, bu siteler giderek dokunmak lazım’ diyen sesleri tılı sürece katlanıyoruz, peki duyar gibiyim. Elbette bazen artık Türkiye’de de yaygınlaşan günümüzün alışveriş alışverişe çıkmanın keyfi başonline alışveriş sitelerini ne- merkezlerinin yerini ka, peki sadece yurtdışında buden hala kullanmıyoruz, hem labileceğimiz ürünler için ne alacaklar. de alışveriş merkezlerinin yapacağız? Bir de yurtdışında ucuza satılan ve bizim burada çok pahalıya alabildiğimiz ürünler var tabii. O zaman ben cesur alışverişçilere, televizyon izlerken bile yurtdışından alışveriş yapabilecekleri birkaç site önereceğim: ASOS (http://www.asos.com/)
GENÇİSTANBUL
Türkiye’de olmayan markaları giymenin ayrıcalığını yaşayacaksınız hem de hiç yorulmadan, evinizden çıkmadan!
58
Dünyanın her yerine gönderim yapan, fazla ürün çeşidine sahip; hem dünya markalarını, hem de Asos’un kendi tasarımlarını parmağınızı ucuna getiren harika bir alışveriş adresi. Giyim, ayakkabı, aksesuar ve aklınıza gelebilecek her şeyi orada bulabilirsiniz. Ürünleri çok sık yenileniyor, siteye üye olduktan sonra her hafta yeni bir indirim maili alıyorsunuz. Sezon sonlarında 70%’e varan inidrimlerle başınız dönüyor. Neredeyse her hafta
tıkladığım bu siteye, alışveriş yapmadan bakmak bile keyifli. Akşam üstü pijamalarımla Londra’da alışveriş yaptım, yarın Çin’deyim. Pek çok ürün satın aldım ve bir hafta içinde ürünler elime ulaştı. İngiltere’den geliyor aldıklarınız. Satın aldıktan sonra da ürününüzün nerede olduğunu şehir şehir takip edebiliyorsunuz. Fiyatları da dünya standartlarında, malum Türkiye’de pek çok marka, ürün değerinin iki, üç katına satılıyor, hele mağazası yoksa. Eğer 75 euro ve üzerinde alışveriş yaparsanız kargo ücreti ödemenize gerek kalmıyor, tabii alışverişinizi yaparken Türkiye’deki gümrük sınırının 150 euro olduğunu unutmayın! İşte dünyanın en ünlü butiği; Farfetctch! Bir diğer bahsedeceğim site ise size rüya gibi bir alışveriş vaad ediyor; http://www.farfetch.com/ Bu yılın modasını takip etmek için sitede gezinmeniz yeterli! Bu site Los Angeles ve New York’u ayağınıza getiriyor. Farfech.com’da yalnızca dünyada isim yapmış ürünler var. Ünlü modacılar, tasarımcılar hem buradan esinleniyor hem de buraya ürün veriyorlar: Alexander Mcqueen, Balenciaga, Dolce & Gabbana, Marc Jacobs, Stella Mccartney, Prada… Sezon tasarımlarını piyasa fiyatı ile, eski sezon ürünlerini de indirim haftasında çok uygun fiyata alabilirisiniz. Şunu unutmayın bu sitede alışveriş yaparken sepetinize attığınız çantayı belki de Madonna havuz kenarında milkshake’ini içerken satın aldı, belki de numarası kalmayan ayakkabınız şu an Jesscia Simpson’ın ayağında olabilir. Kısacası bu site ünlü olan her şeyi bünyesinde barındırıyor. Milyoncu furyasının online versiyonu! Son olarak önereceğim site ise tam anlamı ile bağımlılık yapıyor. Elektronik eşya almayı sevenler
59
GENÇİSTANBUL
bu siteye girdikten sonra çıkmak istemeyecekler. zerine oranla, bazen %100 bile kar edebilirsiniz. Aslında milyoncu furyasının online versiyonu Geçen haftalarda Dealextreme’den 20 liralık bir diyebiliriz, tabii buradaki çeşitliliği hiçbir milalışveriş yaptım ve sekiz parçalık bir paket gelyoncuda bulamazsınız. Siteye ilk girdiğim gün di, bir dolarlık o kadar fazfiyatlar ve ürün çeşitliliği la ürün var ki, gerek olmaBilgisayarınızın dikkatimi çekti; fenerden, sa bile almak istiyorsunuz, pile, usb kablosundan, telebaşından kalkmadan ürünleri de gayet kaliteli. fona aklınıza gelebilecek her Aylar önce İstanbul’da yoltırnak cilasından elektronik ürün bu sitede var. dan telefonum için aldım, Asıl amacı elektronik olsa da kahve makinesine, sarj cihazı iki hafta sonra sağlık ve güzellik, hobi ürünbozuldu, ben de aynı ürünü yeni mevsimin leri, oyuncaklar hatta fantazi dealextreme.com’dan tekrar oyuncakları bile sitede mevaldım ve bir aydır hiç sorunayakkabılarından cut. suz kullanıyorum. gece elbiselerine kadar Ürünler Çin’den geliyor, 10 ile Kargo ücreti ve paket fiyat 15 gün kadar sabrederseniz, dilediğiniz her şeyi alt sınırı bu sitede yok ayrıTürkiye’den alacağınız bensatın almak mümkün. ca paypal aracılığıyla ödeme
60
aldığını da eklemeliyim. Deal Extreme gibi birkaç site daha var, denemediğim için öneremiyorum ama internette araştırdıktan sonra deneyebilirsiniz: china electronics wholesale, volumrate, focalprice.com, kaidomain.com, dhgate.com İyi alışverişler!
61
MODA
K
ampüsteki Erkek Modası
En az kadınlar kadar erkeklerin de hayatının önemli bir parçası moda. Erkeklerin modaya olan ilgisi ve cesur tarzları Bilgi’nin kampüsünde bu konuda oldukça karmaşık bir kültür olduğunu gösteriyor. İREM ÖRSEL
‘’Moda’’ kavramında en çok dikkat çekilen nokta insanın kendine yakışanı giymesidir. Bir anlamda kişilerin tarzı, kendi kimliklerini yansıtır. Kadınların alışveriş tutkusundan mı, bakımlı olmalarından mı bilinmez ama moda genelde kadınların ilgi alanı olarak düşünülür. Ancak günümüzde en az kadınlar kadar erkekler de modayı yakından takip ediyor. Son yıllarda erkekler, giderek kendi stillerini daha çok ön plana çıkarıyorlar. Bu durum onların hayat görüşlerini şekillendiren eğitim kurumlarında da kendini gösteriyor. Üniversite kampüslerinde giderek daha çok erkek kendi ideoloji, bakış açısı ve zevklerini giyimlerine yansıtarak farklılıklarını ortaya koyuyorlar.
GENÇİSTANBUL
Peki erkeklerin son zamanlarda modayla daha ilgili olmasını sağlayan ne oldu? En iyi tasarımcılar tarih boyunca erkek olmuştur. Artık sadece moda sektöründeki erkekler değil, sektörle bağlantısı olmayan birçok erkek de hayatında modaya yer veriyor ve zaman ayırıyor. Son yıllarda dünyaca
62
ünlü moda dergilerinin Türkiye’de yayınlanmaya başlaması, moda festivallerine ve defilelerine gösterilen ilginin artmasıyla moda blog yazarlarının sayısı da hızlı bir şekilde arttı. Bu sayede istenilen bilgiye de kolayca ulaşılabiliyor. Defilelerde abartılı görülen parçaları nasıl değerlendirebileceklerini erkekler artık daha iyi biliyorlar. En son gelişmeleri takip edenler de, uygulayanlar da üniversite öğrencileri oluyor. Havalar ısınıp, yağmurdan kaçarak okula sığınılan günler bittiğinde, ders öncesi ve sonrasında rengarenk görüntüler ortaya çıkıyor. Bazıları renkli bez ayakkabısı, zıt renkteki çorabı ya da pantolonunun modeliyle bazıları da taktığı yandan asmalı çantasıyla, minik detaylarla kendi tarzını ortaya koyuyor. Seçim ne olursa olsun herkesin bir tarzı ve bunu yansıtma biçimi var. Farklı tonlarda pantolonlar kampüs modasının vazgeçilmezi haline gelmiş durumda. Günlük hayatlarında gömlekten vazgeçemeyenler ise daha çok kareli gömlekleri tercih ediyor. Rengarenk tişörtlerin kombinlerdeki tamamlayıcısı bir klasik olan ve herkesin tarzına göre bol ya da dar kesim modelini seçtiği siyah pantolon. İlkbahar yaz mevsimlerinde giyilebilen ve rahatlıklarıyla bilinen converse tarzı bez ayakkabılar ise en çok tercih edilen modellerden. Kişiler kendi stillerine göre kırmızı, yeşil gibi canlı renkler ya da siyah, gri, bordo gibi daha klasik renkleri seçiyorlar. Kampüs modasının bir başka vazgeçilmez parçası da öğrenciliğin gereği olan ağır ders kitaplarını ve defterleri taşımak için yandan asmalı çantalar. Kişinin giyim tarzına uygun olarak bu tür çanta modellerinde deri ve kumaş olarak birçok stil seçeneği var. Kampüsler her yıl yeni öğrencileriyle beraber kim bilir daha nice sıradışı giyim tarzına ve değişen moda anlayışına tanık olacaklar
Can Direkli
Tişört: Diesel Mont: Damat Tween Pantolon: Topman Ayakkabı: Zara
Gani Ömür Çekem
Gömlek: Zara Ceket: Adv - Damat Tween Pantolon : Little Big Kemer: Zara Ajanda: Burberry Ayakkabı: İnci
Yiğit Can Tosun Tişört: Lacoste Deri ceket: Diesel Pantolon: Zara Ayakkabı: Adidas
Argun Jan Baştepe
Tişört: Zara Pantolon: Jack&Jones Kemer: Kendi tasarımı Ayakkabı: Lacoste
Tolga Akyüz
Tişört: Dolce and Gabbana Hırka: Zara Pantolon: Little Big Ayakkabı: Converse
Selim Ünler
Gömlek: Zara Pantolon: Diesel Gözlük: Persol Ayakkabı: Gucci Çanta: Ralph Lauren
63
GEZİ GENÇİSTANBUL
Haftasonu için kendinize tatil rotası çizmek ve dolu dolu iki gün geçirmek istiyorsanız, Cunda Adası tüm beklentilerinizi karşılayabilecek bir cennet. İstanbul’dan Cunda Adası’na yapacağınız 7-8 saatlik yolculuk ile Ege’nin özgün mimarisine sahip, sokaklarını zeytin ve zeytinyağı kokusu saran, lokantalarında her türlü deniz mahsulünü bulabileceğiniz huzur noktasına varabilirsiniz. İki günlük kaçamağın sonunda Cunda, mis gibi havası ve meşe ağaçlarının kokusu ile sizde unutulmaz izler bırakır. Ama “Cunda’daydım” diyebilmek için gidip görmeniz gereken yerler ve tatmanız gereken nefis lezzetler var.
64
C
unda’da Ege Kültürünü Yaşatan Tatil
BİRRUN EVSEN
Ağzımızdan, farkında olmadan kimi zaman Cunda, kimi zaman da Alibey Adası olarak çıkan bu özel ilçe, Ayvalık adalarının içinde tek yerleşime açık olan yerdir. Cunda Adası’na geldiğinizde buranın geçmişe ait bir yer olduğunu hissedersiniz. 1900’ların, o dönemde yaşamış insanların, eski uygarlıkların yeri... Cunda’da geçireceğiniz bu iki günde doğa, mimari, tarih peşinizi bırakmaz ve siz de kendinizi adanın ruhuna bırakırsınız. Adanın mimarisi, kentsel yapısı, dar sokaklarda dolaşır-
ken sizi sarhoş edebilecek güçte. Özellikle neoklasik tarzı seviyorsanız Cunda Adası’nın sokaklarında gezinirken fazlasıyla tatmin olacaksınız. Ada restore edilmeyi bekleyen kiliselerle dolu… Adaya hem karayolunu kullanarak hem de tekneyle ulaşabilirsiniz. Eğer tekneyle gidiyorsanız, yaklaştıkça dikkatinizi, adadaki kiliselerin en büyüğü olan Taksiyarhis Kilise’nin çatısı çeker ve adaya ayak basar basmaz sağlı sollu Rum evlerinin yer aldığı dar sokaklardan geçerek ona ulaş-
65
mak istersiniz. Tabii adayı keşfe çıktıkça Rum Ortodoks cemaatinden kalma pek çok tarihi kilise ve manastır görmek mümkün. Fakat çoğu restore edilmeyi beklediği için, ne yazık ki ziyarete kapalı durumda. Cunda’da balığın başını sardalyanın yavrusu papalina çeker...
GENÇİSTANBUL
Cunda’da gün batımını adanın farklı yerlerinde yaşabilirsiniz. İster tepelere çıkabilir, isterseniz de kıyıya inip olağanüstü bir an geçirebilirsiniz. Güneşi batırdıktan sonra denizin sunduğu nimetleri, bir kadeh içkiyle tatmak Cunda’ya olan hayranlığınız kat be kat artıracak. Sahildeki balıkçılarda zeytinyağlı taptaze ege otlarıyla, deniz hayvanlarıyla yapılmış mezelerle birlikte balık yemek, adanın en büyük keyiflerinden biri. Ancak balık ve zeytinyağı deyip geçmemek gerek. Cunda’da balığın başını, papalina çeker. Sardalyanın yavrusudur ve sadece Ayvalık’a has, çok lezzetli bir balıktır. Tavası yapılan bu minik balığın buğlaması, ızgarası olmaz. Gittiğiniz restoranın garsonundan böyle bir istekte bulunursanız tepki görebilirsiniz. Çerez gibi yenen bu balık, damağınızda inanılmaz bir lezzet bırakır. Adada zeytinyağı dışındaki yağların kullanılmasının da ayıp sayıldığını söyleyebiliriz. Sonuçta, ünü yurtdışına
66
taşan bir yağdan bahsediyoruz. Ayvalık zeytinyağının kendine has bir karakteri olduğu söylenir. Ayvalık’ta, çoğu insanın İzmir tulumu zannettiği, Ayvalık sepet peyniri de ilginizi hak edecek, çok farklı lezzeti olan bir peynir çeşidi. Buzlukta saklanıp, çıkarıldığında da tazeliğini korur. Eskiden Ayvalıklılar bu peyniri, yağ doldurdukları kavanozlarda saklarlarmış. O yüzden Ayvalık sepet peynirine yağ peyniri diyenler de var. Sahildeki restoranlarda yediğiniz enfes akşam yemeklerinin sabahına da peynirinden zeytinine eşsiz bir kahvaltıyla güne başlayabilirsiniz. Cunda’da bulunduğunuz süre içinde her şeyi tatmak isteyebilirsiniz ve hepsinin de tadı damağınızda kalır. Tıka basa yenilen bir akşam yemeği sonrası sakızlı dondurmanın tadına bakmak ve üstüne, yine Rumlardan kalma, beyaz taş duvarları ve büyük camları ile sizi kendisine hayran bırakan taş kahvede kahvenizi yudumlamak, Cunda’da olmanın benzersiz keyfini yaşatır. Hafta sonu sakin bir ortamda denize girip, akşamüstü taş sokaklarda dolaşıp, güneş batarken sahildeki balıkçılarda yemek yedikten sonra Yunan müziği dinleyerek tatil yapmaktan mutlu olacaklar için Cunda Adası dört dörtlük bir tatil vaat eden yerlerin başında geliyor
Cunda eski Rum kiliseleriyle geçmişi yaşatıyor (yan sayfada üstte). Taş Kahve, Cunda’nın ziyareti hak eden belki de ilk adresi (yan sayfada altta). Klasik Cunda lezzetleri: Papalina, sepet peyniri ve zeytinyağı (bu sayfada).
67
GEZİ
A
ntakya’yı Keşfedin…
Antakya, Hatay ilinin merkez ilçesi. Farklı kültürlere ev sahipliği yapmış bu kent, tarihi ve turistik mekanlar açısından zengin bir kültüre sahip. İşte yolunu Antakya’ya düşürecek olanların görülecek ve yapılacaklar listesinde yer alması gerekenler… HAZAL KÖSEM
Dar Sokaklar, Avlular ve İştah Açıcı Uzun Çarşı…
Antakya dar sokakları ile 100 yıllık bir geçmişe sahip. Evlerin kapıları yüksek duvarların ardında kalan iç bahçeye açılır. Avludaçok sayıda meyve ağaçları bulunur. Ayrıca şehrin merkezinde, ziyaretçilerinde alışveriş yapabileceği Uzun Çarşı vardır. Bu çarşıdan, Antakya’nın meşhur biber salçasını, nar ekşisi, sızma zeytinyağı, baharat, sürk peyniri ve defne sabunu alabilirsiniz. Lokantalarında çok zengin bir mutfağın lezzetlerini
tadabileceğiniz Antakya’da, çarşı içindeki künefecinin de hakkını vermelisiniz.
St. Pierre Kilisesi, Hristiyanlar İçin En Kutsal Mekanlardan Antakya Hz. İsa’nın 12 havarisinden biri olan St. Pierre’in Hz.İsa’nın ölümünden sonra hristiyanlığı yaymaya çalıştığı yer olarak bilinir. Doğal bir mağara olup, eklemelerle kilisiye dönüştürülmüştür. Antakya’ya gelen turistlerin ziyaret ettiği önemli mekanlardan biridir.
GENÇİSTANBUL
Hatay Arkeoloji Müzesi’nin eşsiz mozaikleri…
68
Dünyanın ikinci büyük mozaik koleksiyonunu barındıran müzedir. Antakya’da yaşanan zenginlik ve ihtişam dönemini simgeleyen en güzel eserler, eşi bulunmaz Antakya mozaikleri bu müzededir. Bu mozaikler Grek, Roma Bizans dönemine aittir. Samandağı, Harbiye ve Antakya’da bulunan hamam, kilise ve evlerin tabanlarını süslemiş mozaiklerin çoğunda mitolojik konular işlenir. Müzede heykeller de bulunuyor ki bunların arasında en önemlisi 3 metre boyundaki Apollon heykeli. Sekiz salonu olan müzede yer sıkıntısından bazı eserler bahçede sergileniyor bu nedenle mozaiklerin renklerin solması sorunu yaşanıyor.
Samandağı Kumsalı’nda Yazlar Uzun…
Asi nehrinin Akdeniz’e kavuştuğu Samandağ Kumsalı 14 km uzunluğunda, dünyanın en uzun sahillerinden biri olarak gösterilir. Halka açık plaj olarak kullanılan bu sahil, balıkçı tekneleri, yatlar, tur tekneleri ve dalgıçlık hizmetleri de vermektedir.
Harbiye Şelaleri’nde Yemek Keyfi…
Kent, Harbiye Şelaleriyle de meşhurdur. Antakya’ya 7 km uzaklıktaki Harbiye, Hatay’a giden turistlerin en çok beğendiği yerlerin başında gelir. Konumu itibari ile Ortadoğu’yu Türkiye’ye bağlayan yol üstünde bulunduğundan bu ülkelerden gelen turistlerin hem uğrak hem konaklama ve eğlence yeri olmakla birlikte bölgenin en güzel piknik yeridir. Her taraf yeşillik ve bol suları ile adeta cenneti andırır. Şelalenin yanı başında ve suyun içinde bir masaya oturabilirsiniz. Ayrıca Harbiye’ye gidip tavukçulara mutlaka uğramalısınız. Bütün restoranlarda kaşarlı ve mantarlı olarak güveçte servis edilen tavuk Harbiye’nin en ünlü yemeğidir. Samandağ’ın 5 Km. kuzeyinde denize hakim yamaçlarda M.Ö. 300 yıllarında Seleuykos Nikator tarafından kurulan ve kurucusunun adı ile anılan şehirdir. Şehrin, dağın hemen bitiminde, dağdan gelen derelerin ağzında bir iç limanı vardı. Sellerin bu limanı doldurması tehlikesi ortaya çıkınca imparator Vespasianus zamanında dağ delinerek bir tünel açılması kararlaştırıldı. Tünel Titus zamanında tamamlandı ve derenin önü bir duvarla kapatılarak sel suları, yüksekliği 7 m. genişliği 6 m olan bu tünel vasıtası ile uzaklara akıtıldı, böylece limanın dolması engellenmiş oldu. 130 metresi tünel kalanı açık kanal halinde olan yapının toplam uzunluğu 1380 metre
Künefe
69
TATİL
H
atay’ın İncisi: Arsuz… Arsuz, Akdeniz’in en güzel koylarından birinde denize kadar uzanan bir yarımada üzerinde yer alıyor. İncecik kumu ve tertemiz deniziyle tatil tercihlerinizde ilk sıralara yükselebilir. AYŞEGÜL AL
Arsuz Bölgesi, İskenderun’un 40 km. güneyinde, sahil şeridi üzerinde ve merkezi Arsuz Çayı ağzında bulunan turistik bir belde. Arsuz’da ilk yerleşim çok eskilere dayanıyor. Bizans ve Roma döneminde önemli bir liman ve yerleşim yeriydi. Bilindiği gibi St. Pierre buradan geçti ve Antakya’da Hristiyanlığın hac merkezi haline gelen St. Pierre kilisesini Antakya dağlarının eteğine kurdu. Nardüzü’nden başlayan Arsuz yöresi sahil şeridini takiple Domuzburnu’na kadar uzanıyor. Geçmişte burada yaşayan Hristiyanlar geniş arazilere sahip olmuş, tarımla uğraşmışlardı.
GENÇİSTANBUL
Arsuz, eşsiz doğa güzellikleriyle, yeşiliyle, altın sarısı kumsalları ve eğlence merkezleriyle her bütçeye uygun tatil imkanı sunuyor. Her ne kadar küçük gibi görünse de yerli ve yabancı turistler gezmek, eğlenmek ve dinlenmek için aradığı tüm imkanları burada bulabilirler. Henüz keşfedilmemiş bu ideal tatil mekanı av turizmine yönelik imkanları ve nefis mutfağıyla da ilgiyi hakediyor.
70
Hacıahmetli köyünden sonra sola ayrılan 8 km’lik yol ziyaretçileri Meryem Ana’nın içinde yıkandığı ve Hristiyanlarca kutsal sayılan Meryem Ana Havuzu’na götürür, burası yöre halkı tarafından Seydi adıyla da bilinir. Her yıl 14 Ağustos’ta Hristiyanların dini bir tören yaptığı Seydi’nin kaynak sularıyla zenginleşen doğası tek kelimeyle büyüleyici. Arsuz ve çevresi lüks otelleriyle, pansiyonlarıyla,
kafeleri ve lokantalarıyla turizm alanında bir çok aktiviteye uygun bir yer.Amanos (Nur) dağlarındaki yüksek alanlar doğa yürüyüşü (trekking), yamaç paraşütü, av turizmi, yayla turizmi için ideal. Deniz kenarında gün batımını izleyerek yemek yenebilecek otantik restorantlar ve eğlence merkezleri nin yanısıra kamp yapılabilecek tesisler de bulunuyor. Arsuz bölgesinde çok sayıda sanatçı yetişmiş, zaman içinde zengin bir kültür birikimi meydana gelmiştir. Bu birikimin izlerini, etkilerini bugün de tarihi yapılarda, toplum yaşayışında, sanat, basınyayın etkinlikleri ya da gelenek görenekler halinde görmek mümkün. Ayrıca tarihi boyunca çeşitli dinlerin, inançlarin bir arada kardeşçe, dostça yaşandığı Arsuz bu özelliğini bugün de koruyor Arsuz Otel bu küçük köyün en bilinen tesislerinden.
Yeşilin Binbir Tonu ve Altın Rengi Kumsallarıyla Az Bilinen Bir Cennet
Arsuz’da gün batımı (üstte) Arsuz Deresi (ortada) Çardak Cafe (altta)
71
GEZİ GENÇİSTANBUL
Tek İsim İki Şehir 72
Berlin
1961’den 1990 yılına kadar Doğu ve Batı olarak ayrılan kenti, ikiye ayıran duvarıyla 7’den 70’e herkesin bildiği bir yerde, Almanya’nın başkenti Berlin’deyiz. Bu şehrin her köşesinde ayrı bir tarih yatıyor. Görkemli taş binaları ve modern mimarisiyle göz kamaştıran bu şehir, 1989 yılında şehri ikiye bölen Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra, köşe bucak restore edilmiş.
NİHAN SATILMIŞ
1961’den 1990 yılına kadar Doğu ve Batı olarak ayrılan kenti, ikiye ayıran duvarıyla 7’den 70’e herkesin bildiği bir yerdeyiz. Almanya’nın başkenti Berlin. Bu şehrin her köşesinde ayrı bir tarih yatıyor. Görkemli taş binaları ve modern mimarisiyle göz kamaştıran bu şehir, 1989 yılında şehri ikiye bölen Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra, köşe bucak restore edilmiş. Büyük şans ki Berlin’de “görmeden sakın dönme” denilebilecek yerler çoğunlukla birbirine çok yakın. Bu nedenle yürüyerek gezmek şehri daha yakından keşfetmeyi sağlıyor. Ancak şehri pratik ve hesaplı bir şekilde keşfetmek için 100 numaralı
belediye otobüsünü de kullanabilirsiniz. Otobüs, Zoologischer Garten tren istasyonundan 20 dakikada bir yola çıkıyor ve pek çok durakta durduktan sonra yolculuğunu Alexander Platz tren istasyonunda tamamlıyor. Bu sayede istediğiniz bir durakta inerek zaman geçirebilir ve bir sonraki otobüsle yolculuğunuza rahatça devam edebilirsiniz. Yolculuk esnasında ilk olarak KaiserWilhelm-Gedächtniskirche yani yıkık Klise’yi göreceksiniz. II. Dünya Savaşı sırasında büyük zarar gören klise, savaşın unutulmaması için öylece bırakılmış ve bitişiğine yeni bir klise yapılmış. Daha sonra görkemli hayvanat bahçesinin kapısı Elefantentor’dan (Fil Kapısı) geçerek Berlin’in en büyük parkı olan Tiergarten’i göreceksiniz. Hatta
73
Şehre 360 derecelik bakış açısına sahip cam kubbe, Reichtag. Yerlere eskiden orada yaşayan Yahudilerin isimleri çakılmış.
GENÇİSTANBUL
The Four Store’da özel tasarım ürünler satılıyor.
74
o kadar büyük ki bir zamanlar saray hizmetlileri güneybatısında kalan, şehrin sembollerinden ormandan yakaladıkları hayvanları prensin avlan- Brandenburger Tor’u (Brandenburg Kapısı) göması için bu parka bırakırlarmış. Parkın içinden rebilirsiniz. Kapının hemen yakınında ise 2700 geçen yolların kesişim noktasında da Prusya sa- kolonun değişik boylarda sıralanmasından oluşan vaşlarında kazanılan zaferlere atfedilen zafer anı- Yahudi Anıtı bulunuyor. Otobüsün yedinci dutı ‘Siegessäule’ bulunuyor. Sonraki durakta bir çok rağına geliyoruz; Unter den Linden (Ihlamurlar sergi ve gösteriye ev sahipliği Altında) caddesi. Berlin’in en yapmış olan ‘Haus der Kultu- Büyük şans ki Berlin’de önemli katedrali olan Berren der Welt’ isimli bir kongliner Dom da bu cadde üze“görmeden sakın re salonu bulunuyor. Az ilerde rinde yer alıyor. Meraklısı için dönme” denilebilecek sonraki birkaç durak, Humşehrin en önemli binalarından biri olan Reichtag karşımıza boldt Üniversitesi, Bebelplatz, yerler çoğunlukla çıkıyor. Reichtag, Almanya St. Hedwigs, Neue Wache, birbirine çok yakın. Parlamentosu’nun toplandığı Zeughaus(şimdiki Alman tayer. Söylentilere göre Hollan- Bu nedenle yürüyerek rihi müzesi), Schlossbrücke dalı bir komünist tarafından köprüsü, Altes Museum, Nepgezmek şehri daha gerçekleştirilen bir kundaklatunbrunnen çeşmesi, Marienyakından keşfetmeyi ma sonucu tahrip olan meclis kirche (Meryem klisesi) gibi binasına, restorasyonu sırasıntarihi öneme sahip eserlerin sağlıyor. da şehre 360 derecelik bir bakış var olduğu yerlerden oluşuaçısına sahip, kubbe şeklinde yor. Sondan bir önceki durağa geniş bir cam bölüm eklenir. Gün ışığını doğru- varıyoruz; Berlin’in diğer simgelerinden biri olan dan parlamentonun içine yansıtan kubbeyi elekt- Fernsehturm, yani Televizyon Kulesi. Berlin’in en rikten tasarruf amacıyla yapmışlar. Ziyarete açık yüksek binası olan bu kulenin tepesine çıkmakve pek çok turistin uğrak noktası olan Reichtag’a ta mümkün. Ayrıca kulenin yakınlarda bulunan gitmeden önce randevu almayı sakın unutmayın. Kızıl Belediye Binası, Rothes Rathaus’u da göBurada turu tamamladıktan sonra Reichtag’ın rebilirsiniz. Geldik son durağa; Alexanderplatz
Trafik psikoloğu Karl Peglau tarafından 1961 yılında Doğu Almanya’da yaratılan Ampelmann Berlin’in sembollerinden biri haline gelmiş.
tren istasyonu. Burada görmeniz gereken en önemli şey Weltuhr. Ayrıca alışveriş yapmayı seviyorsanız karşılıklı olan Galeria Kaufhof ve Alexa’ya uğrayıp alışveriş yapabilirsiniz. Turistlerin gözdesi olan 100 numaralı otobüsün gitmediği, ancak görülmeye değer yerlerde var tabii. Buralara gelişmiş metro ve tren sistemini (U-Bahn ve S-Bahn) kullanarak ulaşmak mümkün. Berlin’in ihtişamlı meydanlarından olan Potzdamer Platz’tan başlamak istiyorum. Burada her yıl Berlinale gibi festivaller düzenleniyor. Aynı zamanda Sony, Daimler, Coca-Cola gibi büyük firmaların gökdelenlerini de görmek mümkün. Bir de Küçük İstanbul olarak geçen Kreuzberg var. Buranın nüfusu büyük oranda Türklerden oluştuğu için tek kelime yabancı dil bilmeseniz bile hayatınızı rahatlıkla idame ettirebilirsiniz. Doğu ve Batı Almanya’yı birbirinden ayırmak amacıyla, tek gecede örülen ve 1989 da yıkılan Berlin Duvarından geriye kalanlar da Kreuzberg’de bulunuyor. Friedrichshain’da Berlin Duvarı diye so-
Hackesche Höfe‘de bulunan Art Nouveau tarzı merdiven.
75
rarsanız herkes gösterir. Böylece gidip duvarın önünde fotoğraf çektirebilirsiniz. Mitte ilçesinden geçen Spree Nehri’nin üzerinde bulunan, küçük bir adanın kuzey kısmındaki Museuminsel (Müzeler Adası), müze gezmeyi sevenlerin bir numaralı adresi. Burada bulunan beş müzeden en önemli ikisi; geç dönem antik ve Bizans sanat eserlerini barındıran Bode ile, Zeus Sunağı, İştar Kapısı gibi yapıların orijinal parçalarının toplanarak yeniden birleştirildiği Pergamon (Bergama) Müzesi. Yolunuz Mitte’ye düşmüşken ikinci el eşyaların satıldığı bit pazarına da bir göz atabilirsiniz. Sanatseverler için biçilmiş kaftan olan Haskeche Höfe’de her yer özel sanat galerileri, özel tasarımcı butikler ve özel müzelerle dolu. Ayrıca Berlin’in önemli simgelerinden olan Neue Synagoge’da burada bulunuyor. Ben burada tesadüfen körler için özel bir Yahudi müzesine rast gelmiştim. Oradaki müze görevlisi bana yürürken yerlere dikkatli bakmamı söyledi. Yerdeki taşlara eskiden oralarda yaşayan Yahudilerin isimlerini çakmışlar; mutlaka yere bakarak yürüyün.
GENÇİSTANBUL
Berlin’e gidip Friedrichstrasse’ye de uğramadan olmaz. Burada bölünmüş Berlin’in,
76 Yahudi mezarlığı.
Dünyaca ünlü markalara evsahipliği yapan Q206 alışveriş merkezi.
Doğu-Batı geçiş noktası olan Charlie Checkpoint bulunuyor. Alışveriş için Q206 ve Paris’in ünlü alışveriş merkezlerinden olan La Fayette’in Berlin şubesine uğrayabilirsiniz. La Fayette’in hemen yan tarafında Ritter Sport müzesi var. Üstelik burada kişiye özel çikolata bile yaptırabiliyorsunuz. Friedrichstrasse’nin arka tarafında Avrupa’nın en güzel meydanlarından biri olarak gösterilen Gendermenmarkt bulunuyor. Adını Gens d’Armes birliğindeki atlı süvarilerden alan Gendermenmarkt meydanında Deutsche Dom(Alman Katedrali), Französische Dom(Fransız Katedrali) ve Konzerthaus(konser salonu) yapıları yer alıyor. Restauran & Cafe: 12 Apostel Bleibtreustrasse 49, 10623 Berlin S-Bahnhof Savignyplatz Hisar Restaurant Yorckstr. 49, 10965 Berlin S-Bahn ve U-Bahn Yorkstr. Schneeweiss Simplonstr. 16, 10245 Berlin Hühnerhaus 36 Skalitzer str. 10999 Berlin KaDeWe Tauentzienstr. 21-24, 10789 Berlin
Eğer gezmekten yorulup bir kahve molası verecek olursanız ilk tercihiniz bir zamanlar kraliyetin özel çikolatacısı olan Fassbender&Rausch’tan yana olsun. Berlin’in alışveriş ve eğlence için en ideal yeri Almanlar’ın kısaca Ku’damm dedikleri Kurfürstendamm. Burada H&M’den Chanel’e kadar pek çok farklı bütçeye uygun mağazaları bulmak mümkün. Berlin’in en ünlü alışveriş merkezi olan KaDeWe’de burada bulunuyor. Ancak yeterli günününüz yoksa acele edin çünkü mağazalar sabah 09.00’da açılıp akşam 20.00’de kapanıyor
Vapiano Potzdamer Platz 5, Berlin
Rivabar Dircksenstr. 142, Mitte Berlin
Backshop Cafe Olivaer Platz 3, Berlin
Otel: Hotel Zoo Kurfürstendamm 25, Charlottenburg,, 10719 Berlin
Einstain Cafe Kurfürstendamm 50, 10707 Bar & Pub: A-Trane Charlottenburg, 10625 Berlin Hard Rock Cafe Kurfürstendamm 224, 10719 Junction Bar Gneisenaustraße 18, Berlin
Metropol Hostel Mehringdamm 32, Berlin Best Western Hotel am Spittelmarkt Neue Grünstraße 28, Mitte 10179 Hotel Augusta Fasanenstr. 22, Charlottenburg 10719 Berlin
77
GEZİ
I
nterrail Rehberi
Herkesin hayatında bir kere geçirmesi gereken ufuk açıcı bir deneyim...
AHMET CEM ENGİN
Eskilerin “çok gezen mi bilir, yoksa çok okuyan mı?” sorusunun cevabı artık, çok okuyan. İnternet çağında yaşıyoruz ve istersek dünyanın herhangi bir yeri hakkında bilgi edinebiliyor, fotoğraflarına bakabiliyor, hatta sokaklarında dolaşabiliyoruz. Bu kesinlikle mükemmel bir fırsat, ancak fotoğraflara bakmak, sanal ortamdaki caddelerde dolaşmak, gerçeğinin yerini tutmuyor. Sonuçta yeni yerler görmenin amacı yeni deneyimler kazanmak ve bu deneyimlerden dersler çıkarmak. Interrail de tam burada devreye giriyor. Avrupa’yı gezmenin en ucuz yollarından biri olan Interrail, trenle Avrupa ülkelerini dolaşma pren-
GENÇİSTANBUL
Amsterdam kanalları ve köprüleriyle görmeye değer bir kent
78
sibi üzerine kurulu. Gençtur, Final Turizm gibi çeşitli acentelerden ya da TCDD’nin uluslararası bilet satışına açık garlarından alabileceğiniz bir bilet ile 30 Avrupa ülkesinde dolaşma hakkına sahip oluyorsunuz. Aldığınız biletin isteğinize göre 10 gün, 15 gün, 22 gün veya 1 aylık kullanım süreleri oluyor ve biletin başlangıç ve bitiş tarihini siz belirliyorsunuz. Bilet fiyatları ise 26 yaşından küçükler için175 Euro ile 422 Euro arasında değişiyor. Biletinizi alırken dikkat etmeniz gereken şey biletlerdeki “Flexi” ifadesi. Flexi daha az seyahat edecek kişiler için ekonomik bir seçenek, örneğin; on günde beş gün flexi aldığınızda sizin belirlediğiniz on günlük tarih arasında sadece beş
Floransa’ya sadece ünlü David heykelini yakından görmek için gelenler bile var.
gün trene biniyorsunuz. Kendinize uygun bileti seçtikten sonra yapmanız gereken şey Schengen Vizesi almak. Bu vize sizi tek tek her ülke için vize almaktan kurtaracak. Hollanda konsolosluğu bu vizeyi almak için ilk gidilecek yer olmalı. Bundan sonrası için ise rota belirlenmeli. Güzergah belirlerkenki püf noktası ise hayalperest olmamak. Mesela 15 günlük bilet alıp yedi ülke gezmeyi istememek lazım. Yapılabilir mi ? Kesinlikle yapılabilir, ancak hiçbir zevk alamazsınız. Önemli olan süreyi düzgün ayarlayıp bulunduğunuz ülkedeki yerleri olabildiğince görmek ve buralardan zevk alabilmek. On günde beş gün flexi olan bilette üç ülke ve beş-altı şehir gezmek mümkün. Ancak gideceğiniz ülkenin birbirinden çok uzak olmaması lazım ve Türkiye’ye dönüşü de hesaba katmalısınız. Mesela Hollanda’ya gitmek istiyorsunuz, bunun için en mantıklı çözüm uçakla Hollanda’ya gidip ordan aşağı doğru inerken ülkeleri gezmek ve Türkiye’ye dönüş yapmak. Bunun için güzergah Hollanda-Fransa-İtalya-Türkiye olabilir. Uçak fazladan masraf diyenler olacaktır, ancak promosyonlar takip edilirse gerçekten çok ucuza uçak biletleri bulunabiliyor. Bunun yanında trende geçireceğiniz günleri de hesaba katmayı unutmayın. Doğu Avrupa’daki trenler gerçekten yavaş, Fransa’dakiler ise hızlı. Konaklamaya para vermemek için trenlerde uyumak gayet mantıklı. Tren garlarında da uyunuyor diyenler var, ancak bizi dışarı çıkarmışlardı. Gideceğiniz ülkelerdeki otellerde rezervasyon yaptırabilirsiniz ya da “olaylar kendiliğinden gelişsin biz sokaklarda da yatarız” diyebilirsiniz. İkinci seçenek için yanınıza mat ya da çadır almayı unutmayın. Gittiğiniz
ülkelerde yeme içmeye çok para vermemek için marketlerden salam, kaşar, ekmek alıp sandviç yapmak güzel bir yöntem. O ülkedeki yemekleri beğenmezseniz yardımınıza genellikle uluslar arası fast food’cular yetişiyor. Yanınıza aldığınız çantayı KESİNLİKLE küçük tutmaya çalışın. Ne kadar küçükse taşıması o kadar kolay olacaktır. Büyük çanta alırsanız içindekilerin yarasını bile kullanamadan dönüş yapmış bulabilirsiniz kendinizi. Temizlik konusunu dert edenler için telaş edilecek bir durum yok. Tren garlarındaki tuvaletler yeterince temiz, hatta içinde banyo yapabileceğiniz yerler bile var, dikkat etmeniz gereken tek şey yeterince bozuk para taşımak. Gittiğiniz şehirdeki aktiviteleri, ucuz yerleri, eğlence mekanlarını öğrenmek için garlardaki “Information Desk”ler biçilmiş kaftan. Interrail yaparken harcayacağınız para ise tamamen size kalmış. On günde 1000 Euro harcayan da var 30 günde 500 Euro harcayan da. Sonuç olarak, Interrail her gencin hayatında en az bir kere deneyimlemesi gereken, hayatta az şeyle çok iş yapmayı öğreten, geri dönüp baktığınızda ‘iyi ki yapmışım’ diyeceğiniz bir gezi
79 Paris’in keyfi sadece ünlü caddelerinde değil ara sokaklarda da yaşanıyor.
GEZİ
I
stanbul’a Daha Yakından Bakmak
Bin bir yönü olan bu kenti tanımak için alternatif turlar... ELİF SAĞDIÇ
İstanbul’un adının Yunanca ‘Şehre Doğru’ anlamına gelen ‘Eis ten polin’den geldiğini biliyor muydunuz? Çağlar boyunca farklı uygarlık ve kültürlere ev sahipliği yapmış, yüzyıllar boyu topraklarında çeşitli din, dil ve ırktan insanları barındırmış, görenleri kendine hayran bırakmış bu topraklara sahip olmak, medeniyete İstanbul’a yaklaştıkça ulaşıldığı fikrine dayanmaktaydı belki de.. Gelin şimdi hep birlikte küçük bir İstanbul turu yapalım. İngiltere’nin meşhur kırmızı otobüsleriyle küçük bir gezintiye çıkalım. Sultanahmet Meydanı’ndan kalkan bu otobüsler ile 90 dakikada İstanbul’un en bilinen yerlerini görüp, her iki kıtayı birbirine bağlayan Boğaz’ın fotoğraflarını çekelim. Dünya’nın en büyük imparatorlukları sayılan Roma, Bizans ve Osmanlı’nın kalıntılarını inceleyerek İstanbul’u biraz daha yakından tanıyalım.
GENÇİSTANBUL
İkinci alternatif, Eminönü’nden her gün 14.30’da kalkan, Boğaz’ı denizden izleme fırsatı sağlayan İDO vapurları ile sırasıyla, Topkapı Sarayı,
80
Süleymaniye Camii, Sultanahmet Camii, Üsküdar’da Fethi Paşa Korusu, Kız Kulesi, Sultan Abdülaziz’in yaptırdığı, inşası 4 yılda tamamlanan Beylerbeyi Sarayı, Kuleli Askeri Lisesi, Küçüksu Kasrı, Anadolu Hisarı, Hidiv Kasrı, Yeşilçam’ın unutulmaz mekanlarından Kanlıca’daki İkiz Yalı, Cumhurbaşkanlığı Rezidansı olarak kullanılan Tarabya’daki Huber Köşkü, Sait Halim Paşa Yalısı, Emirgan Korusu, Türkiye’de sanatın tanıtılması amacıyla bir sürü sanatçının eserlerinin sergilenmesine eve sahipliği yapmış Sakıp Sabancı Müzesi, Orhan Veli Kanık, Tevfik Fikret, Attilâ İlhan gibi ünlülerin mezarlarının bulunduğu Aşiyan Mezarlığı, İstanbul’un simgesi sayılan Ortaköy Camii, Çırağan Sarayı, Atatürk’ün evi olan Dolmabahçe Sarayı ve Eminönü sahilini görerek bu tur tamamlanabilir. İstanbul turları tüm gün sürebildiği gibi bir kaç saate de sığdırılabiliyor... Daha kısa bir tur için her gün Eminönü’nden kalkan vapur 20 dakika sonra Üsküdar’da oluyor. Anadolu kıyı şeridi boyunca dolaşıp Çubuklu’ya kadar gidiyor ve Avrupa kıyı şeridinden dönüş yapıyor. Bir diğer alternatif de, Beşiktaş ve Kabataş kalkışlı turlar. Her gün 10:30 ve 14:45 saatlerinde; Kabataş’tan, 12:00, 13:00, 15:00, 17:00’de; Beşiktaş’tan 13:15’te kalkan vapurlar ile; Dolmabahçe, Beşiktaş, Ortaköy, Boğaziçi Köprüsü, Kuruçeşme, Arnavutköy, Bebek, Rumelihisarı, Kandilli, Çengelköy, Kuzguncuk, Beylerbeyi ve Üsküdar gezilebilir.
Tarihi yerleri adım adım yürüyerek keşfetmek mümkün... Her pazar Beyoğlu, Galata ve Pera Günübirlik Kültür Turları ile; Yeraltı Camii, İspanyol Engizisyonu’ndan kaçan Arap göçmenler tarafından kullanılan, kiliseden camiye çevrilmiş Arap Camii, Mimar Sinan’ın yaptığı Tophane Kılıç Ali Paşa Camii, Ermeni Katolik Kilisesi, Türkiye’nin en eski eğitim kurumlarından biri olan Galatasaray Lisesi, Rumeli Han, ‘Narmanlı Yurdu’ olarak bilinen Narmanlı Han görülebilir. Pazar günü düzenlenen turlardan bir diğeri ise, Sultanahmet Kültür Turu. Bu tur ile; İstanbul’un ana camii konumuna ulaşmış Sultanahmet Camii, Hipodrom (atmeydanı), Alman İmparatoru II. Wilhelm’in sultana ve İstanbul’a hediyesi olan Alman Çeşmesi, Dikilitaş, Caferağa Medresesi, Bizans İmparatorluğu zamanında yaptırılmış Küçük Ayasofya Camii, 400 yıl boyunca devletin
Kafeleri ve antikacılarıyla Tünel Geçidi günlük turların cazip duraklarından. (üstte) Beyoğlu’nun alameti farikası tramvaylar. (yanda)
idare merkezi olan Topkapı Sarayı, Abdülhamid Han’ın Türbesi, Dede Efendi Müzesi ve Türk İslam eserleri müzesini gezerek tur bitirilebilir. Beyoğlu’nda hem tarih hem de eğlence var... Sadece Beyoğlu’nu boydan boya dolaşan tura gelince... Taksim Cumhuriyet Anıtı’ndan hareketle, anıtların, pasajların, hanların, elçilik binalarının, köklü eğitim kurumlarının, kültür merkezlerinin, antikaçıların, kadın kahvelerinin, yüz yıllık hamamların, kiliselerin, sıradışı lokantaların, müze evlerin, Asmalı Mescit’in, türkü barların ve İstiklal Caddesi’nin bulunduğu o uzun yolu yürüyerek tarihi Tünel hakkında bilgi aldıktan sonra güzel bir yemek ile gezi tamamlanabilir. İstanbul’un tarihi mekanlarını dilerseniz profesyonel rehberler eşliğinde gezebilir, tanıtıcı kitaplar ve internet aracılığıyla da bu turlar ile ilgili detaylı bilgi alabilirsiniz.
81
İstanbul Turu Yapan Acentalar Icem Tur Tel: 444 44 31 www.icemtour.com Sabah 09:00’dan akşam 17:00’ye kadar İstanbul’u adım adım gezme imkanı sunuyor. İstanbul Şehir Turu Tel: 02126381986 www.istanbulsehirturu.com İstanbul’da dünyaca bilinen yapı ve alanları görme imkanı sunan bu tur, gezileri çoğunlukla Galata Kulesi çevresinde düzenliyor. İstanbul Turu Tel: 02124581314 www.istanbulturu.com Turun hazırladığı özel Türk Gecesi Gösterisi ile çeşitli yöre dansları, folklor ve oryantal dans performanslarını izlemek mümkün. TinTin Tur Tel: 02122442200 www.tintintur.com Özellikle Fener ve Balat turlarında zengin seçenekler sunuyor. Tur On9 Tel: 02165501919 www.turon9.com Tur düzenlediği Beyoğlu gezileriyle geçmişin daha iyi anlaşılmasını sağlıyor. Turyol Tel: 02122514421 www.turyol.com Turyol’un hergün düzenlediği Boğaz turları ile İstanbul’a hayranlığınız artacak. Nüans Tur Tel: 4442661 www.nuanstur.com.tr Sultahahmet’i karış karış gezme imkanı sunan tur ayrıca tekne gezileri de düzenliyor.
GeziciYak Tur Tel: 02122385107 www.geziciyak.com Her ay yenilenen gezi etkinlik programlarını takip ederseniz zengin tur seçeneklerinden haberdar olabilirsiniz. Travel Terminal Tel: 02125872222 www.travelterminal.net İstanbul’un tarihi hisar ve saraylarına gezi düzenleyen tur, 2005’ten beri hizmet veriyor. Ets Tur Tel: 4440387 www.etstur.com ETS Tur, katılanlara İstanbul’u avcunun içi gibi bilen rehberlerle gezme imkanı sunuyor. İstanbul’u yürüyerek ve tekne turları düzenleyerek yabancılara tanıtan özel turlar: Sem Tour Tel: 02124584436 www.semtour.com Rafael Travel Tel: 02122458485 www.rafaeltravel.net Tema Turizm Tel: 02122386707 www.tematravel.com Context Travel Tel: 02124142766 www.contexttravel.com
GENÇİSTANBUL
Antonina Turizm Tel: 02122455216
www.antoninaturizm.com Düzenlediği kültür turlarıyla yoğun ilgi gören kuruluş, her ay Pazar günleri çeşitli başlıklar altında geziler düzenliyor. İlginizi çekebilecek turlar hakkında bilgi sahibi olmak isterseniz sitesini daima inceleyin!
82 Türk İslam Eserleri Müzesi’nden.
Selma Arslan’ın objektifinden Kuzguncuk evleri.
83
KENT GENÇİSTANBUL
Tarlabaşı: Rant Kapısı
84
Ali Öz’ün fotoğrafları Tarlabaşı’ndaki ‘dönüşüm’e benzersiz bir ayna tutuyor.
85
Tarlabaşı’ndaki kentsel dönüşümü belgeleyen fotoğraflar, çarpıcı görüntüleriyle sayfalarca yazının ifade edemeyeceklerini ortaya koyuyor. BURÇE İLERİ
GENÇİSTANBUL
İstanbul’u niçin seviyoruz? Bu soruya tabii ki çok farklı cevaplar verilebilir. Fakat eminim ki birçoğumuzu İstanbul’un içinde bulundurduğu farklı renkler, kültürler ve mimariler çekiyor. Sultanahmet’i, Taksim’i, Karaköy’ü, Kadıköy’ü, Boğaz’ı, Tarlabaşı’sı, Yedikule’si... Birbirinden farklı fakat hepsinin de kendine özgü güzellikleri olan bu semtler şüphesiz ki İstanbul’un sevilmesinde etken. Fakat son zamanlarda İstanbul’un kimi bölgelerinde ‘Kentsel Dönüşüm’ adıyla yasal bir yıkım yapılıyor. 2007’de bu ‘dönüşüm’ çalışmalarının temelleri atılan bir semt de Tarlabaşı. Bu ‘dönüşüm’ projesi, Tarlabaşı’nda yaşayan birçok insanın evsiz kalmasına yol açan tahliyelere sebep oluyor. Tarlabaşı bir dönüşüm değil ‘çöküntü’ bölgesi haline geliyor. Evleri ellerinden alınan insanlar, Beyoğlu Belediyesi ve kolluk kuvvetlerince tehdit edildikleri gerekçesiyle Uluslararası Af Örgütü’ne şikayette bulundular.
86
UAÖ’nün açıklamasına göre tahliyeyle karşı karşıya olan pek çok insana yeterli zaman verilmedi ve onlar hiçbir şekilde yasal hakları konusunda bilgilendirilmedi. Dolayısıyla Tarlabaşı’nda yapılan bu ‘dönüşüm’ü iyi niyetle algılamak imkansız kılındı. Yıkımdan haberdar olan kimi insanlar yapılanı desteklerken, kimisi de Tarlabaşı’nın da bir rant kapısı haline geldiği düşüncesinde. Sosyal medyada da ‘dönüşüm’ projesiyle ilgili birçok yorum yapılıyor ve hatta bu insanlardan bazıları yıkıma dikkat çekmek için etkinlikler planlıyor. Facebook’ta açılan ‘Rantistanbul’ isimli bir grup, insanları örgütleyerek Tarlabaşı’ndaki yıkıma dikkat çekmek amacıyla bir sergi/performans etkinliği düzenlemeye hazırlanıyor. Ayrıca yılların foto muhabiri olan Ali Öz’ün Tarlabaşı fotoğrafları da son zamanlarda sosyal medyada oldukça popüler. 1979’dan bu yana icra ettiği fotoğraf sanatında meselesi olan fotoğraflar çeken Ali Öz de Tarlabaşı’ndaki yıkıma tepkisini çektiği birbirinden çarpıcı fotoğraflarla gösteriyor. Ali Öz hakkında daha fazla bilgi ve portfolyosu için: www.alioz.net
87
88
GENÇİSTANBUL
89
KENT
U
mudun Başkenti İstanbul
Birçok şiire, şarkıya, kitaba konu olan İstanbul, Anadolu insanının gözünde “taşı toprağı altın olan bir kent” olarak görülür. Bu yakıştırma yapıldığından bu yana nesiller geçmesine rağmen İstanbul halen rüyaları süsleyen önemli bir merkez olma özelliğini koruyor. Yoğun göçlerle bu tarihi kentin demografik yapısı değişirken, İstanbul’da küçük birer Sivas, Giresun, Diyarbakır, Van, Kastamonu oluşmaya başlıyor. “taşı toprağı altın olan bu kent” aldığı yoğun göç Elinde bavuluyla Haydarpaşa’nın merdivenle- nedeniyle demografik açıdan büyük altüst oluşlar rinden İstanbul’a ilk kez ayak basan taşra insa- yaşıyor. 1930’larda nüfusu 800 bin civarında iken, nının gözünden İstanbul Boğazı’nın güzelliğini 1945’teki sayımda nüfus 1 milyon 78 bini bulan evlerimize taşıyan Yeşilçam sikentte son olarak Türkiye İstanemasının o siyah beyaz büyülü Son sayıma göre tistik Kurumu’nun 2010 yılında etkisi birçoğumuzun bellekleyaptığı ‘Adrese Dayalı Nüfus Ka14’ü Anadolu, rindeki tazeliğini hâlâ koruyor. yıt Sistemi’ne göre toplam nüDaha mutlu bir gelecek haya25’i ise Avrupa fusu 13,255,685 kişi olarak beliyle açılan yeni bir kapıyı ifade lirlenmiş. 14’ü Anadolu, 25’i ise eden o karelerin ardından nice yakasında olmak Avrupa yakasında olmak üzere büyük hayal kırıklıklarıyla dolu üzere toplam 39 toplam 39 ilçesi bulunan bu büsahneler gelmesine rağmen, İsyük kentin nüfusu son 20 yılda ilçesi bulunan tanbul göç almaya devam ediiki kat arttı. İş bulabilmek umuyor. Coğrafi konumu ve doğal bu büyük kentin duyla ve daha iyi bir kariyer bekgüzelliğiyle tarihinde Bizans ve lentisi ile Anadolu’dan İstanbul’a nüfusu son 20 Osmanlı gibi büyük medeniyetgöç edenlerin şehrin etrafında lerin merkezi olan İstanbul, ül- yılda iki kat arttı. oluşturdukları gecekondu makenin genelinden aldığı yoğun hallelerinde Türkiye’nin hemen göçler nedeniyle tam bir “küçük Türkiye” mey- hemen her yerinden gelen insanları görmek dana getiriyor. mümkün. Özellikle son 50-60 yıldır Anadolu insanının büyük umutlarla göçtüğü bu kent, saTürkiye İstanbul’a göçüyor dece içerden değil komşu ülkelerden de önemli Dünyanın gelişmekte olan önemli kentleri ara- oranda göç alıyor. 2010 sayımına göre İstanbul’da sında yer alan, Büyükçekmece’den Tuzla’ya kadar, bazı ilçelerin nüfusun dağılımı şöyle: Avcılar
GENÇİSTANBUL
AYSEL KAZICI
90
364.682, Fatih 431.147, Gaziosmanpaşa 474.259, Kadıköy 532.835, Maltepe 438.257, Pendik 585.196, Silivri 138.797, Şişli 317.337, Tuzla 185.819. İstanbul’daki gettolar İstanbul’un insanlara sunduğu güçlü ekonomik koşullardan dolayı Türkiye’nin 81 ilinden vatandaşlar bir daha memleketlerine dönmemek üzere ya da geçici olarak İstanbul’a yerleşiyor. Akrabalık ve hemşerilik gibi bağlar hangi semtte oturacaklarında belirleyici. İstanbul’u ikinci memleket kabul edenlerin başında gelen Sivaslılar, yoğun olarak Gaziosmanpaşa, Bahçelievler ve Kadıköy’de oturmayı tercih ederken en çok da kapıcılık ve işportacılık sektöründe çalışıyorlar. Onları Kastamonu ve Giresunlular takip ediyor. İstanbul’un müteahhitleri de ağırlıklı olarak Karadenizli ve İstanbul’un siluetine yeni bir siluet katan çok katlı binalar onlar tarafından yapılıyor. Son yıllarda Vanlılar da bu sektörde büyük pay edinmiş gibi görünüyorlar. Rizeliler ise Üsküdar’da oturmayı tercih ederken İstanbul’un fırıncılık işleri ile uğraşıyorlar. Tekstil sektöründe ise özellikle Güngören’de oturmayı tercih eden Diyarbakırlıları ve Eminönü’nde yerleşen Mardinlileri görüyoruz. Sonuç olarak İstanbul Anadolu’nun cazibe merkeziolmayı sürdürüyor
91
KENT
B
oğazın Yurdu
Hayat tecrübelerinize çok şey katacak Boğaz’a nazır bir yurt… biraz zaman ayırıp kahve, çay molası vererek bu Yurt hayatı her açıdan çok farklı bir deneyim. manzaranın tadını çıkartabilirsiniz. Geniş bir teİmkân varsa edinilmesi faydalı bir tecrübe. İnsa- rasa sahip olan bu mekân, misafir öğrencilerine na sabretmeyi, dinlemeyi ve uzlaşmacı olmayı öğ- bahar aylarında Boğaz, Galata Kulesi ve Ayasofya retir. Aynı zamanda bu tecrübelere sahip olacağı- manzaralarını aynı anda görme imkânı sunuyor. nız mekânın konumu ve konforu da çok önemli. İstanbul’un en şanslı misafirleri, Karaköy’de Bilgi Öğrencilerin ortak kullanım alanlarının oldukça Üniversitesi’nin Tophane Yurdu’ nu tercih ediyor. geniş olduğu Tophane Yurdu, 120 kişi kapasiteli Yurdun öğrenci kapasitesi 462 kişi ve kalabilece- kafeteryasıyla öğrencilerine hizmet veriyor. Arğiniz odalar tek kişiden 14 kadaşlarınızla oturup sohGeniş bir terasa kişiye kadar farklı seçenekbet edebileceğiniz ve yemek lerde düzenlenmiş. Tek kişikafeteryada sahip olan bu mekân, yiyebileceğiniz lik rezidans olarak hazırlanan ayrıca televizyon seyretme bahar aylarında odalarda mutfak, banyo, teleşansınız da var. Eğlenmek vizyon ve kablosuz internet istediğinizde masa tenisi Boğaz, Galata olanakları var. Diğer konakoynayabilir, sessizliği tercih Kulesi ve Ayasofya ettiğiniz de ise dinlenme lama imkânı bulabileceğiniz odalarda ise banyo, buzdolazaman geçirebimanzaralarını görme salonunda bı, kablosuz internet ve kişilirsiniz. Geniş etüt salonu imkânı sunuyor. ye özel çalışma masaları yer ve son sistem bilgisayarların alıyor. Yedi katlı olan yurdun bulunduğu bilgisayar salonu üçüncü katından itibaren İstanbul Boğazı’nın her zaman kullanıma açık. İnternet erişimi her muhteşem manzarasıyla yüz yüze geliyorsunuz. odadan sağlanabiliyor ve bilgisayardan bir çıktı Ders çalışmaktan sıkıldığınız anlarda kendinize almak ya da fotokopi çektirmek için yurdun dı-
GENÇİSTANBUL
AYŞEGÜL FEDAR
92
şına çıkmanız gerekmiyor. Giriş ve etüt salonu katında bulunan fotokopi makinelerinden işinizi rahatça halledebilirsiniz. Yurtta bir sorun yaşadığınızda yurt yetkilileri sizinle çok yakından ilgileniyor ve sorununuzu en kısa zamanda çözüme ulaştırıyor. Sigara içmek yasak fakat içen öğrenciler de mağdur edilmiyor. Binanın dışına monte edilen ısıtıcılar, öğrencilerin dışarıda sigara içerken üşümemelerini sağlıyor. Kadın-erkek ayrımı yapılmayan ve bütün bireyleri eşit gören Tophane Yurdu karma bir kurum. Geceleri dışarıda zaman geçirmeyi seviyorsanız, yurda dönüş için sıkıntı çekmenize gerek yok. Yurdun giriş-çıkış saatlerinde herhangi bir kısıtlama söz konusu değil. Kısacası belli bir yaşa gelmiş bireylerin hayatına müdahalede bulunulmuyor. Yurt binasının Karaköy’de olması ayrı bir avantaj. Taksim’e, Beşiktaş’a ya da Ortaköy’e ulaşımınızı kısa sürede sağlayabiliyorsunuz. Anadolu yakasına geçmek istediğinizde ise yurda 10 dakika mesafe uzaklıkta olan Karaköy Vapur İskelesi’ni kullanabilirsiniz. Çok merkezi bir noktada olan bu yurttan kampüslere erişim de oldukça rahat. Her saat başı yurdun önünden kalkan özel servisler bütün kampüslere ulaşım sağlıyor. Tabii ki evinizin rahatını ve sıcaklığını bulamazsınız ama Tophane Yurdu sağladığı imkânları, sıcak personeli ve konforlu odalarıyla evinize olan
özleminizi biraz olsun unutturacak. Yeni tanışacağınız farklı insanlarla iletişim kurarak, sosyal çevrenizi daha da genişletme imkânı bulacaksınız. Tophane Yurdu verdiği hizmetin karşılığını, her yıl öğrenci kapasitesini tam doldurarak alıyor
Tophane Yurdu, Karaköy’ün en emniyetli ve modern binalarından biri.
150 kişi kapasiteli etüt odası her saat yurt öğrencilerine hizmet sunuyor.
93
SPOR - SÖYLEŞİ
L
ale Orta:
“Futbolcular bana karşı daha nazik” Lale Orta, 1 Nisan 1960, Fatih doğumlu. İlk FIFA hakemimiz. Aynı zaman futbolculuk ve spikerlik geçmişine de sahip. Şimdilerde ise akademisyen olarak çalışmalarını sürdüren Orta 2009’dan bu yana Okan Üniversitesi’nde Spor Yönetimi Bölümü Öğretim üyesi. CEREN ÖZTOPRAK
Nerede doğup büyüdünüz? Çocukluğunuz nasıl geçti? Fatih doğumluyum, uzun yıllar orada yaşadım. 2009 yılında da geri döndüm. Çocukken çok yaramaz olduğum için ailem beni spora yönlendirdi. Zaten ben de çok istekliydim, sokakta erkek çocuklarıyla top oynardım. O zamanlar Fatih’te Vefa Spor Kulübü’nün kızlar basketbol takımı vardı, ona yazıldım. 1-2 sene oynadım orada. Okulda da voleybol oynuyordum.
Evcilik yerine sokakta oynadım 6-7 yaşlarında. Sanırım belliydi böyle bir yol çizeceğim. Antrenörlüğe geçiş nasıl oldu? Tabii o kadar çok sevince, kopmak istemedim futboldan.1985 yılında kadın liglerini kurdurmak için çalışıyorduk. Federasyon ile bu konu üzerine toplantılar yapılırken o zamanki TFF Araştırma Planlama Eğitim Dairesi Başkanı, Yılmaz Yücetürk, ‘Antrenörlük kursuna bir kadın alırsak bu işi ciddi yaptığımızı göstermiş oluruz ve gelecek için de bir adım atmış oluruz’ dedi. Talip olan iki arkadaştık biz, kura bana çıktı. Böylece antrenörlük diplomamı aldım.
GENÇİSTANBUL
Peki, neden futbol? Basketbol ve voleybol oynamama rağmen futbolu çok seviyordum. İstanbul’da Dostlukspor’un olduğunu öğrendim. ‘76 yılın“Yıllarca hakemlik da ablalarımla gittim kulübe. Gidiş o gidiş. Orada kaleci sırasında kadın ve olarak başladım. Aynı zamanda da kaptandım. ya erkek olmanın bir
94
Sonrasında hakemliğe nasıl başladınız? O zamanki kurs şartlarında üç orta beş de yan hakem olarak maç yönetmek gerekiyordu antrenörlük diploması için. Hakemliğe bu şekilde başladım. Ancak bana hakem olarak çok başarılı olduğumu ve daha da iyi olabileceğimi söylediler, bir süre de öyle devam etti.
Ailenizin tepkisi nasıldı? önemi olmadığını O dönemde kızlar için spor aşılamaya çalıştım. hele hele futbol hiç yaygın değildi, çünkü futbol, yıllarKadın olarak değil dır erkek oyunu olarak görülüyordu. Ailemi, özellikle hakem olarak babamı biraz zor ikna ettim. Sosyal paylaşım sitelerinoradaydım.” Ancak çok sevdiğim için vazde sizden ‘ofsayt’ terimini geçmeyeceğimi anlamaları bilen ve ‘22 erkeği yönetebilen kadın’ olarak sonucunda ikna oldular. Sonrasında da hep desbahsediyorlar. ‘Kadın’ olmanızın size getirdiği teklediler beni. avantaj ya da dezavantajlar var mıydı? Dostlukspor’dan bahseder misiniz biraz? Yıllarca hakemlik sırasında kadın ve ya erkek olDostlukspor, gerçekten kadın futbolunu yaygın- manın bir önemi olmadığını aşılamaya çalıştım. laştırmak amacıyla kurulmuş bir spor kulübüydü. Kadın olarak değil hakem olarak oradaydım. Bu Bizden sonra ligler kuruldu tabii, Dostlukspor da yüzden kararlarım önce gelsin istedim. Belirli bir bir süre daha varlığını korudu ancak sonrasında süre sonrası, bazı başarılarından gelmesiyle birmaddi imkânsızlık ve bir takım sorunlar nede- likte herkeste bunu kabul etti. niyle kapatıldı. Ama hala onların açtığı yoldan Avantajları kesinlikle oldu. Türk insanı kadına devam ediliyor, kadınlar ligi ve kadın futbolu yay- karşı daha farklı davranıyor. Maçlarda olumsuz gınlaştırılmaya çalışılıyor. tezahüratlarla pek karşılaşmadım. FutbolcuKüçükken hayalleriniz arasında futbolcu ol- lar daha nazik. İlk çıktığım Galatasaray-Sarıyer maçında, yardımcı hakemdim, Cüneyt Tanman mak var mıydı?
Lale Orta Slovenya’da maç yönetirken...
dönüp arkadaşlarına ‘maçta hiçbir itiraz istemiyorum’ demişti. Şanslı olduğumuz yönler var, evet, ama eğer çok önemli (küme düşme-kalma veya şampiyonluk maçı gibi) mücadelelerde hoşa gitmeyen kararlarınızda cinsiyetinizin faydasının olacağını zannetmiyorum. Maç öncesi bir uğurunuz var mıydı? Sağ adımla evden çıkardım. Sahaya da sağ ayağımla girerdim. Bir de mutlaka maçın bir gece öncesinden gözlerimi kapatırdım ve maçı yaşardım. O maç başlardı biterdi, futbolcular gelip beni tebrik ederdi filan.
Bazı hakemlerimizin kendilerine özel düdükleri varmış. Fırat Aydınus’un nazar boncuklu, Cüneyt Çakır’ın kırmızı, Kadriye Gökçek’in pembeymiş. Sizin düdüğünüzün bir özelliği var mıydı? Benim hakemliğe başladığım dönemlerde siyahtan başka düdük zaten yoktu. Sonraları çıktı ancak ben sürekli kullandığım düdüğü değiştirmek istemiyordum.
Spor dışında vaktinizi ne alıyor? Spor dışında doçentliğime hazırlanıyorum. futbolekonomi.com adresinde yazı yazıyorum.
95
Yazılarım için araştırmalar yapıyorum. Bilimsel olarak, yurt dışından kaynaklara ulaşıyorum.
Spikerliğe başlayışınız nasıl oldu? 1991-92 yılıydı sanırım tam hatırlamıyorum, ama TRT’de Tayfun Akgüner’in genel müdür olduğu dönemdi. Kadın taraftar ve dinleyici kitlesine ulaşabilmek için maçların bir kadın tarafından anlatılması gündeme gelince, Tayfun Akgüner de benim ismimi önermiş. Üç yıl boyunca Orhan Ayhan ile birlikte maç sunduk. Türkiye’nin ilk kadın maç spikeri oldum. Şunu yönetmek isterdim dediğiniz maç? Galatasaray-Fenerbahçe derbisi yönetmek isterdim. Başarılı olacağıma da kesinlikle inanıyordum.
Unutamadığınız bir maç var mı? 1990 yılındaki Galatasaray-Sarıyer maçı. Ergül Yücedağ hakemdi, ben de yardımcı hakemdim. Türkiye’de ilk defa bir kadın hakem en üst düzeydeki ligde görev yapacaktı. Bu Avrupa’da da ilkti. Maç tebligatını aldığım zaman çok heyecanlandım. Öncesinde bir hafta boyunca benimle ilgili haberler çıktı. ‘Kadından hakem olur mu?’ ‘Neden olmasın, yaptığı iş önemli’ tarzında.
GENÇİSTANBUL
Sizce bir hakemi ‘iyi hakem’ yapan özellikler nelerdir? İyi bir görüş açısına sahip olmalı. Sahada nerede duracağını bilmeli. Ancak sadece bulunduğu yerde durmak da yeterli değil, iyi bir kondisyona da sahip olmalı. Her şeyi rahat algılayabilecek bir nefes alıp verme düzeni olmalı çünkü kan değerleriniz ve nabzınız yükseldiyse, nefes nefese kaldıysanız çok net kararlar alamazsınız. Bunun dışında gelen tepkileri duysa bile etkilenmemeli, psikolojik antrenmanını yapmış olmalı. Kendinize güvenmelisiniz. Hepsinden önce de iyi bir yönetici olmanız gerekiyor, Lider özelliğinizin olması lazım ama bunu sindirebilmeniz de önemli. Gerektiği zaman ön plana çıkıp gerektiği zaman geri planda kalabilmelisiniz. En yetkili insanken en alt konumda olmayı da başarabilmeniz lazım.
96
Siz bir yol açtınız ve arkanızdan bir sürü kadın hakem bu işte yer almaya başladı. Yeni gelenlere söylemek istediğiniz bir şey var mı? Benden sonra gelenler daha şanslılar çünkü kadınlar arası çok müsabaka var UEFA’nın, FİFA’nın düzenlediği. Benim zamanımda ilk kez 1991 yılında Kadınlar arası Dünya Kupası düzenlenmişti. Daha fazla maç yönetme ve tecrübe kazanma şansları var. Ben hakemlik yaparken erkek hakemlerle aynı fiziksel performansa sahiptim hatta bazılarından daha bile iyiydim. Aynı koşulları sağladıktan sonra cinsiyetin hiçbir önemi yok.
İlk yönettiği maç: Eyüp Stadı (yardımcı hakem) İlk oynadığı maç: Mithatpaşa Stadı (şimdiki İnönü Stadı) Spor Yazarları Kupası İlk Lig maçı: Galatasaray-Sarıyer İlk Avrupa maçı: İspanya-İsveç İlk sunduğu maç: Türkiye-İsviçre (1994)
97
SPOR
B
ilgi’de Profesyonel Bir Snowboard’cu
Kışın dağa sadece eğlenmek için değil profesyonel amaçla giden bir Bilgili: Koray Bengi
Türkiye’de snowboard, kışın yapılan eğlence amaçlı bir dağ aktivitesi olsa da, İstanbul Bilgi Üniversitesi öğrencilerinden Koray Bengi bu işi profesyonel anlamda yapan bir sporcu.
GENÇİSTANBUL
AHMET CEM ENGİN
98
Snowboard’a nasıl başladın? Ağabeyinin de snowboard yaptığını biliyorum, bunun etkisi var mıydı? Snowboard’a 2000’de başladım. 2000 yılından önce de kış sporlarına karşı ilgiliydim. Çoçukluğumda kayak yapıyordum, sonra snowboard’a geçmeye karar verdim. Abimin etkisi kuşkusuz ki çok büyüktü. Kar herzaman bulunmuyor, senede kaç gün kayma fırsatı buluyorsun? Senede ortalama 25-30 gün arası fırsatım oluyor. Malesef şartlarım şimdilik buna imkan veriyor. Okul vs diğer sorumlulukları daha fazla aksatamıyorum.
Başarılarından söz eder misin? 2005 ve 2006 senelerinde İstanbul ikinciliğim 2006 senesinde yine Türkiye ikinciliğim ve 2007’de Türkiye üçüncülüğüm var. 2010 senesinde Türkiye Üniversiteler Arası yarışta beşinci ve bu yıl İstanbul Üniversiteleri arası yarışta da ikinci oldum. Türkiye’de sportif aktivitelerin genelde dünya ortalamasının altında kaldığını görüyoruz, Snowboard’da durum nedir? Bu da maalesef bir çok spor gibi Batı’daki ülkelerde bizden daha gelişmiş durumda . Tabii imkanları olan, dağları kar yağışı alan yerlerden söz ediyorum. Ülkemizde şartlar kötü. Malzemeler pahalı, dağlarda oteller pahalı ve yeterince tesis
yok. Yurtdışındaki çalışma disiplinine de sahip değiliz. Ayrıca yurtdışında insanlar bu sporlardan ciddi gelirler sağlayabiliyorlar. Fakat ülkemizde para kazanılmadığı gibi verimli bir sezonda 20-25 bin lira gibi de bir masraf çıkartıyor! Bunun içinde eğitim, malzeme, otel masraflı gibi giderler var. Yeni başlayacaklara tavsiyelerin nelerdir? İlk başlayacakları yıl malzeme almamalarını tavsiye ediyorum, çünkü bir anlık hevesle dağa gidip sonradan bu işin kendine göre olmadığını anlayan bir çok arkadaşım bu işi bıraktı. Kesin karar veren arkadaşlar için ülkemizde başlangıç seviyesine uygun ürünler var. Tabii ki en önemli malzeme kask. Kasksız dağa gitmesinler.
Bilgi Üniversitesi'nde bir snowboard takımı var. 2010'da Türkiye birincisi, bu yıl da Türkiye ikincisi olmamıza rağmen okul bize pek de destek değildi.
Bilgi Üniversitesi’nde snowboard’la ilgili bir oluşum var mı? Okulumuzun Snowboard ve Kayak takımı var. Sadece Türkiye’de üniversitelerarası yarışlara katılıyoruz. 2010’da Türkiye birincisi, bu sene de Türkiye ikincisi olduk. Başarılı olmamıza rağman okul bize pek de destek olmuyor.
Türkiye etkinlikler bakımından ne durumda? Eskiye göre durum aslında çok iyi. Bundan beş sene öncesine kadar yılda iki yarış yapılırken bu yıl neredeyse iki haftada bir yarış düzenleniyor. Özel yarışlar ve Kayak Federasyonu’nun düzenlediği yarışlar var. Son zamanlarda Universiade gibi uluslararası etkinlikler de yapılmaya başlandı
99
SPOR
T ürkiye’de Amerikan Futbolu ABD’de doğmuş olan bu spor Türkiye’de daha yeni yeni adını duyurmaya başlıyor. Sahaya 11 kişiyle çıkılmasına rağmen asıl kadrosu 45 kişiden oluşan Amerikan futbolu, en kalabalık takım oyuncusuna sahip olan spor dalı. VİKET RODRİG
GENÇİSTANBUL
Üniversite liglerinde genellikle basketbol, voleybol, futbol gibi spor alanlarında müsabakalar duymaya zaten alışkınız. Zaman geçtikte Amerikan futbolu da bu spor branşları arasında kendine yeni bir yer edinmeye başladı.
100
doğru olmaz. Yurtdışındaki yaygınlığına ve Amerikan standartlarında gelişmiş olmasına rağmen ülkemizde çok eksikleri olduğunu söyleyebiliriz. Devletin ve spor çevrelerinin yeterli destek vermeyişi bu sporun yaygınlaşmasını yavaşlatıyor.
Üniversitelerin takımlarından olan oyuncular da bu eksiklerden ve durumdan hoşnut değiller. Yeditepe Üniversitesi’nin Amerikan futbolu takıAmerikan Futbolu, ABD’de doğmuş, elle, ayak- mında oynayan Alp Gürer, okulun maddi açıdan la ve eliptik bir topla oynanan bir takım oyunu. yeterli desteği vermediğini ve özellikle ekipman Sahaya 11 kişiyle çıkılmasına rağmen asıl kad- alımında zorluklar yaşadıklarını belirtiyor. Kulrosu 45 kişiden oluşan Amerikan futbolu, en lanılması gereken koruma ekipmanlarının( kask, kalabalık takım oyuncusuna shoulder-pad gibi) yurtdısahip olan spor dalı. Ameşından getirilmesi gerekiyor. 1922’den bu yana rika ve Kanada’da bu spor Türkiye’de bunlar üretilmiyor için “soccer” adı kullanılıyor. ve bu nedenle de belli bir saülkemizde de 1920’lerde NFL’nin( Ulusal yıda sipariş edilmesi gerekioynanan Amerikan Futbol Ligi) kurulmasıyla yor. Fakat bunların ücretinin Amerika’da bir numaralı spor çoğu oyunculardan alınıyor ve futbolu, ilk kez dalı haline geldi ve diğer kıbu yüzden maddi açıdan paBoğaziçi Üniversitesi halı bir spor dalına dönüşüyor talara da yayıldı. sayesinde gündeme diyebiliriz. Ayrıca Türkiye’de 1922’den bu yana ülkemizde Amerikan futbolu oynamak oynanan Amerikan futbolu, geldi ve zamanla için saha bulmanın da zor ilk Boğaziçi Üniversitesi sayeolduğunu belirtiyor Gürer. yayıldı. sinde gündeme geldi. ArdınSahalar az ve olan sahalar da dan üniversitelerde de takımyetersiz diye, de ekliyor. Aynı lar kurulmaya başlandı ve hızla yayıldı. Özellikle şekilde bir başka eksikliğin de hakemlerin yeterson iki yıldır yaygınlaşmaya başlayan bu spor dalı sizliği olduğunu vurguluyor ve gerekli desteğin Boğaziçi, Bilkent, Yeditepe, Bilgi, Hacettepe, yapılması gerektiğini düşünüyor. Gazi, İstanbul Teknik, Ortadoğu Teknik gibi üniversiteler arasında oynanıyor. Bilgi Üniversitesi Amerikan futbolu takımında oynayan Sefa Can Kesat da aynı eksiklerden şiYeni popüler hale gelen bu spor dalının maalesef kayetçi olduğunu söylüyor. Ekipman yetersizliği, ülkemizde çok fazla dikkate alındığını söylemek
Amerikan futbolu diğer futbollardan farklı kural ve atmosfere sahip.
sahaların eksikliği en önemli sorunlardan ikisi ve bunu genel altyapı yetersizliği olarak görüyor. Amerikan futbolunun eğlenceli, vücut gelişimi için yararlı ve denge konusunda insanı geliştiren bir spor olduğunu söyleyen Kesat, bazı üniversiteler için bu sporun gelenek olduğunu ve sürdürülmesi gerektiğini düşünüyor. Yaygınlaşması için daha çok destek gerekiyor Türkiye’de bu sporun daha çok gelişmesi ve üniversitelerin özellikle maddi açıdan daha çok desteklemesi gerekiyor. Aynı zamanda gerek basında gerek üniversitelerde Amerikan futbolunun daha çok duyurulması ve taraftar toplanması da önemli bir ihtiyaç olarak görülüyor. Yeterli tanıtım ve yatırımla bu sporun daha geniş kitlelere duyurulması ve daha etkin bir şekilde oynanmasını sağlamak mümkün. Bu sayede Türkiye’de belki yıllar sonra Amerikan futbolu için bir milli takım bile görebiliriz
101
ANKET
Kuzguncuk
Nevzat Sayın Mimar
BURAK OKCİ
1. Sizin için en güzel İstanbul manzarası hangisidir? Sabah ışığında, Karadeniz tarafında, boğazın üzerinde duran bir helikopterden Marmara denizine doğru bakış. 19.yy'da Boğaziçi
2. İstanbul’un hangi semtinde yaşamak isterdiniz? Yaşadığım yer: Kuzguncuk 3. İstanbul’un ‘onsuz eksik kalacağı yapı’ sizce hangisidir? Ayasofya 4. Uzak kaldığınızda en çok nesini özlersiniz? Dönüşünü 5. İstanbul’da en çok sevdiğiniz sokak yiyeceği hangisidir? Simit 6. Sanatsal mekân olarak nereyi beğenirsiniz? Tophane-i Amire
GENÇİSTANBUL
Tophane-i Amire
102
7. Elinizde sihirli bir değnek olsa bu şehirde neyi, neye dönüştürmek istersiniz? Boğazı 19.yüzyıla döndürmek isterdim. 8. Sizce İstanbul’un en neşeli ve en hüzünlü semtleri hangileridir? Her iki özelliği de taşıyan İstiklal Caddesi ve çevresi 9. İstanbul en çok hangi özelliğiyle yapıtlarınızda yer alır? İlham perisi özelliğiyle 10. Bu şehri tek bir cümleyle nasıl tanımlarsınız? Her şey çok daha iyi olabilirdi.
103