title. Haziran 2012

Page 1

SAYI 18 • HAZİRAN 2012

title.




Aren Arda Kaya, aren@titlemag.com Ayşe Naz Baykal, aysenaz@titlemag.com Cansu Onomay, cansu@titlemag.com Yağmur Çenberli, yagmur@titlemag.com Katkıda Bulunanlar Ecem Nida Dinçtürk, Nora Suren, Rachel Araz, Simay Belür Kapak Esra Köymen, www.esrakoymen.com

title. Aylık Yaşam Dergisi Dergimizde yayınlanan yazı ve fotoğraflardan izinsiz, kaynak belirtilmeden tam veya özet alıntı yapılamaz. Öneri ve şikayetleriniz için title@titlemag.com adresine mail gönderebilirsiniz.



İÇİNDEKİLER HAZİRAN 2012, SAYI 18

08

32

MODA ***

SİNEMA ***

Kısa Haberler Erdem Moralıoğlu Sen de Yap Haziran Kombinleri

Karanlık Gölgeler Azrail’i Beklerken Aşk Perisi Ruh Eşim Sadakatsizler Festivallerden Cannes Seyfi Teoman’a Veda


46

52

58

KÜLTÜR SANAT ***

MEKAN ***

GEZİ ***

Goya: Zamanının Tanığı Fransız, Belçikalı ve Türk Çizgi Romanlarına Çapraz Bakış

Emporio Armani Ristorante City Lights Restaurant & Bar

Veliko Ternovo


MODA CANSU ONOMAY, RACHEL ARAZ, YAĞMUR ÇENBERLİ


Louboutin’in yeni sektörü CNe yaparsa yapsın en iyisini yapan Christian Louboutin şimdi de güzellik dünyasına adım atıyor.Fransız tasarımcı, yakın zamanda kutladığı 20.yılın ardından ünlü kozmetik şirketi Batallure Beauty ile anlaşarak bir sonraki sene için kozmetik ürünleriyle karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. “Çok değişik ve beklenmedik” şeklinde ayrıntılarını sakladığı koleksiyonun ayakkabı ve çantaları kadar eşsiz olacağı konusunda hiç şüphemiz yok! •

Chanel’de bir ilk Marilyn Monroe, Nicole Kidman, Audrey Tatou, Catherine Deneuve’un ardından Chanel No.5 parfümünün yeni yüzü Brad Pitt! Karl Lagerfeld’in eşsiz yaratıcılığı bir kez daha bir ilke imza atıyor. Herkesi çok şaşırtan bu haber karşısında Karl Lagerfeld’e güveniyor ve sabırsızlıkla reklam filmini bekliyoruz. •

titlemag.com

title.

MAYIS 2012

9


Jolie ve Procop İşbirliği Gün gelmiyor ki Angelina Jolie bir hayır işi yapmasın. Magazin basınında uzun süre ses getiren nişan yüzüğünün fiyatı herkesi şaşırtmıştı. Yüzüğün tasarımcısı Robert Procop ile birlikte hazırladığı kapsül koleksiyonun parçaları 15 Temmuz – 15 Ağustos tarihleri arasında Güney Fransa’nın Cap Ferrat ve Monaco şehirlerinin lüks otellerinde sergilenecek ve Eylül ayından itibaren Türkiye’de de olmak üzere bir çok ülkede satışa sunulacak. Tabi ki Angelina Jolie işin içindeyse bir bağış söz konusu olmaması imkansız. Sağlanan gelir “Education Partnership for Children of Conflict”e gidecek. •

Richard Nicoll Gelinleri Richard Nicoll, Topshop için romantik, modern ve transparan bir gelinlik koleksiyonu hazırlıyor. ‘Blushing Brides’ adlı koleksiyonu 15 Temmuz’dan itibaren Topshop.com adresinden satışa çıkıyor. Genç ve alternatif gelinlik seçenekleri sunan Nicoll, farklı ve alternatif gelinlik arayanlar için pek çok seçenek sunuyor. Gelin adayları 15 Temmuz’u bekleyin! •

10

MAYIS 2012

title.

titlemag.com


Doğa dostu babetler Gucci markasının kreatif direktörü Frida Giannini doğa dostu tasarımlarla karşımızda. Kadın ve erkek için üç farklı renkte hazırlanan babetler geri dönüştürebilir olmaları dolayısıyla doğayı koruyor. Haziran ayından itibaren satışa çıkacak olan bu rahat ve şık babetleri internet üzerinden ve Gucci mağazalarından satın alabilirsiniz. •

Bruno Pieters yine karşımızda Bruno Pieters iki yıl önce Hugo Boss’un alt markası Hugo’nun kreatif direktörlüğünden ayrılmıştı. Şimdi ise karşımıza ‘Honest By’ adlı farklı bir koleksiyonla çıkıyor. Niye mi farklı? Kıyafetleri oluşturan her kumaşın nerede ve ne kadara üretildiğini öğrenebiliyorsunuz. Koleksiyonun ilk konuğu minimalist tasarımlarla Calla Haynes. Bu tasarımlar için yapmanız gereken sadece Temmuz ayını beklemek! •

titlemag.com

title.

MAYIS 2012

11


Erdem Moralıoğlu Vivienne Westwood, Michelle Obama, Ashley Olsen, Diane Von Furstenberg, Kate Middleton, Rihanna,… Birbirinden bu kadar farklı, bu kadar çok ismin aynı yazıda toplanmasının sebebi ne olabilir? First lady’leri, pop yıldızları, düşesleri, oyuncuları aynı cümlede buluşturan ortak nokta nedir? Bu ortak noktanın adı, Erdem. Son yıllarda,özellikle İngiltere’de, modanın göz bebeği olan Erdem. Biz Türkiye’dekiler, Erdem’i moda dünyasını kuşatan gururumuz olarak addederiz. Ancak, göğsümüzü kabartmaya yer aradığımız böyle anlarda, bir kişinin ‘gururumuz’dan daha fazlası olabileceğini bazen gözden kaçırırız. Her yazıda karşımıza çıkacağı gibi, evet Erdem İngiliz bir annenin ve Türk bir babanın oğludur. Tam adı da

12

MAYIS 2012

title.

titlemag.com



14

Erdem Moralıoğlu’dur. Bir de ikizi vardır, Sara. Montreal’de doğup büyüyen çağımızın gözde tasarımcısı, Ryerson University’de moda üzerine eğitim aldıktan sonra, yüksek lisansını Londra’da Royal College of Art’ta yine moda üzerine yapar. En baştan beri ne istediğini bilen adımlarıyla ‘bizim Türk’, dünya modasında ayak seslerini yavaş yavaş duyuracağının haberini verir.

yıl defilesini gerçekleştirmeye başlayan Erdem, bu başarılarıyla önlemez bir yükselişe geçti. Onun tasarımlarını, moda haftalarının podyumlarında ve dünyaca ünlü moda dergilerinin yanı sıra; Keira Knightley, Rihanna, Samantha Cameron, Claudia Schiffer, Kirsten Dunst, Kate Middleton, Sienna Miller, Ashley Olsen gibi şöhretlerin üzerinde sıkça görmek mümkün.

Londra’ya taşınıp yüksek lisansını yaptığı sıralarda soluğu Vivienne Westwood’da stajyer olarak alır. Eğitim serüvenini tamamlamasının ardından New York’a taşınır ve bu sefer de modanın ağır toplarından biri olan Diane Von Furstenberg’de işe başlar. New York tecrübesinin ardından, 2004’te Londra’ya geri dönerek kendi markasını kurdu. İlk kapsül koleksiyonuyla British Fashion Fringe’in 100 bin İngiliz sterlinlik birincilik ödülüne layık görüldü. Londra Moda Haftası’nda her

Erdem kadınının sıfatları; feminen, romantik, zarif, asil ve göz alıcı. İmzası olan çiçek deseninden ve çok sevdiği dantelden 2012 İlkbahar/Yaz Koleksiyonu’nda da taviz vermeyen modanın yükselen yıldızı, daha da yükselmeye kesinlikle devam edecek. • YÇ

MAYIS 2012

title.

Erdem’in 2012 İlkbahar/Yaz Koleksiyonu’ndan seçmeler:

titlemag.com



16

MAYIS 2012

title.

titlemag.com



Sen de Yap Rachel Araz Bu yaz kare formundaki aksesuarlar cok moda olacak. Kare bilezikler, kare kolyeler tüm mağazalarda şimdiden yerlerini almış. Ben de bu inci kolyeyi görür görmez çok beğendim ve yapmanın hiç de zor olmadığını düşündüm. İhtiyacınız olan malzemeler: pens, bükülebilir tel, pembe veya beyaz inciler. İstediğiniz uzunlukta yapabileceğiniz bu kare kolye için uzunca bir parça tel kesin. Telin bir ucunu pens yardımıyla bükün ve küçük bir halka oluşturun. Sonra incileri tele geçirin. Karenin eşit kenarlara sahip olması için incileri sayarak dizmeniz size kolaylık sağlayacaktır. Dilediğiniz uzunlukta bir kenar oluşturduktan sonra, yine pens yardımıyla teli bükün ve bir köşe oluşturun. Karenin dört kenarı için bunu tekrarlayın. Kareyi tamamladıktan sonra, telin sonuna bir kolye kopçası takabilir ya da teli pens yardımıyla yine bükerek kendiniz minik bir kepçe oluşturabilirsiniz. Kare kolyenizi güle güle takın!! • 18

MAYIS 2012

title.

titlemag.com



20

MAYIS 2012

title.

titlemag.com



22

MAYIS 2012

title.

titlemag.com



r i k i f e r Sizle inb m o k verecek ık. Göz ad l r ı z a h ler ğa a k o s n atmada yın. çıkma

24

MAYIS 2012

title.

titlemag.com


Elbise: H&M Ayakkabı: Debenhams Çanta: Lauren Merkin Küpe: Juicy Couture titlemag.com

Oje: Jacob

title.

MAYIS 2012

25


Üst: River Island Deri Ceket: Rag & Bone Pantolon: Balmain Ayakkabı: gravitypope.com 26

MAYIS 2012

title.

Çanta: Dsquared Gözlük: Ray-Ban

titlemag.com


Gömlek: nelly.com Etek: Topshop Ayakkabı: See by Chloe Çanta: aliexpress.com titlemag.com

Parfüm: Vera Wang Princess Yüzük: Kenneth Jay Küpe: Asos Şapka: Betsey Johnson title.

MAYIS 2012

27


Üst: Miss Selfridge Şort: H&M Ayakkabı: zappos.com Çanta: Marc Jacobs 28

MAYIS 2012

title.

Kolye: Spike Jewelry

titlemag.com


Gömlek: wallisfashion.com Pantolon: Topshop Ayakkabı: ManoloBlahnik Çanta: Vintage titlemag.com

Güneşgözlüğü: Asos Küpe: TalullahTu Oje: Dior

title.

MAYIS 2012

29


Elbise: Madewell Ayakkabı: Miu Miu Çanta: Givenchy Küpeler: Ileana Makri 30

MAYIS 2012

title.

Ruj: Nars

titlemag.com



SİNEMA ECEM NİDA DİNÇTÜRK


Karanlık Gölgeler Arayı çok soğutmadan sıcak bir Burton işi daha. Alice in Wonderland’ın hemen ardından bir başka Deep-Burton ortaklığı. Hep alıştığımız o ritüel, tabii ki bu filmde de tekrarlanıyor. Karanlık unsurlar ile mizahı başarıyla buluşturan Burton, 60’lı yılların aynı adlı, popüler gotik dizisinden uyarladığı bu öyküyle yaza da karanlık bir başlangıç yapıyor. 1700’lü yıllarda Liverpool’da yaşayan minik bir aile olan Collins ailesi, minik oğulları Barnabas’ı alarak Amerika’ya taşınırlar. Fakat peşlerindeki rahatsız edici gizem onları okyanus ötesinde de bırakmaz. Buna rağmen Amerika’da geçen 20 yılın ardından çapkın bir adama dönüşen Barnabas’ın baltası çok talihsiz bir taşa denk gelir: Angelique Bouchard’a. Kalbini kırdığı bu kadın tarafından lanetlenen Barnabas, toprak altında bir tabutta kilitlenir. Taa ki 200 yıl sonrasında serbest bırakılana kadar sürer bu esaret. 1972 yılında “ölüm uykusu”ndan uyanan Barnabas, şimdi kaybettiği itibarı ve ihtişamlı yaşamının peşine düşecektir. Fakat hiçbir şey bıraktığı yerde kalmamıştır. Bu karanlık öykü de zaten bu andan itibaren renklenmeye başlayacaktır.

Burton’ın oldukça üretken olduğu bu dönemde ortaya çıkan bir “ara film” niteliğinde esasında. Zira bir önceki filmi Alice in Wonderland, Burton’ın 3 boyutlu sinemaya girişi olurken Dark Shadows’un vizyona girmeye hazırlandığı bu tarihlerde post-production aşaması süren Frankenweenie de uzun bir aradan sonra izleyeceğimiz yeni bir Burton animasyonu olacak. Başrollerinde alıştığımız üzere Johnny Deep bulunan filmin kadrosunda tabii ki Burton sinemasında vazgeçilmez bir başka isim olan Helena Bonham Carter da yer alıyor. Bu malum ikiliye ise Michelle Pfeiffer, Eva Green ve Jackie Earle Haley eşlik ediyor. Karanlıklar içinde dans eden renkleri, bir müzikal neşesindeki melodileri ve özenilmiş efektlerine rağmen ortalamalar dahilinde olan bu Burton filmi, 15 Haziran’da karanlıklar içinden gelerek şenlendirecek beyazperdeyi. •

Burton’un son dönemlerdeki yüksek bütçeli filmlerinin de son örneği olan Dark Shadows,

titlemag.com

title.

MAYIS 2012

33


Azrail’i Beklerken Haziran’ın en heyecan verici filmlerinden birisi Azrail’i Beklerken. Zira İran şahının devrilişine dair anlattığı o mükemmel hikaye- Persepolis ile gönüllerde taht kuran Marjane Satrapi’nin yeni çalışması Azrail’i Beklerken. Persepolis gibi tamamı animasyon olmasa da çizginin cazibesinden vazgeçememiş Satrapi. Esasında, biraz da bu nedenle çekiciliğini canlı tutabiliyor. Yine ilk önce çizgiroman ile anlatmayı uygun bulduğu ve yine kendi hayatının bir kesiti olan bu öykü, Satrapi’nin esasında bir tar virtüözü olan dayısı Nasser Ali Khan’ın hayatı. Fakat öykü filme aktarılırken geçirdiği birtakım revizyonlar sonucunda bir tar virtüözünün değil, keman virtüözünün hikayesine yöneliyor. Karakter aynı, tutku aynı sadece enstürman farklı. 1958 yılının Tahran’ında geçmekte olan bu öykü Khan’ın hayatının ekseninde yer alan kemanının kırılması ile başlıyor. Kemanının kırılması hayatının da anlamını yitirmesi demek olan Khan, tüm amacını yitirdiğine inanarak çaresizlik içinde ölümünü beklemeye koyuluyor. Bu süreçte çıktığı düşsel yolculuklar da bizi, Khan’ın çocukluğuna, öyküsüne, tutkusuna ve aşkına tanık ediyor.

Baer ve Marie de Medeiros gibi isimlere rastlamak da mümkün. Satrapi’nin kendi çizdiği ‘çizgiler’ üzerinden sinemaya girmekte olduğu bu işler, aynı zamanda dünya sineması için de başarılı birer yapıt değeri taşıyor. Nisan ayında, 31. İstanbul Film Festivali’nde “Akbank Galaları” kapsamında Türkiye gösterimi gerçekleşen film, programda açıklandığı andan itibaren ilgi uyandırmış ve festival biletleri çok kısa bir süre içinde tükenmişti. Festivalde bilet bulamayan birçok sinemaseverin “izlenecekler” listesinde üst sıralara yerleşen Azrail’i Beklerken, arayı çok soğutmadan 15 Haziran’da vizyona giriyor. •

Fransız sinemasının vazgeçilmez iki ismi olan Mathieu Amalric ile Jamel Debbouze’yi bir araya getiriyor oluşuyla da ilgi çeken filmde, Edouard

34

MAYIS 2012

title.

titlemag.com


Aşk Perisi Az diyalog, durgun kadrajlar ve uzun planlar ile aşina olduğumuz Fransız sinemasının alışık olmadığımız bir örneği ile karşı karşıyayız. Aşk Perisi, fantastik öğeler barından bir Fransız komedi filmi. Yazın başlangıcı için uygun, güneşli günlere keyifli kahkahalar karıştıracak bir iş. Gecelerini küçük bir motelin resepsiyon sorumlusu olarak geçiren Dom’un oldukça durağan bir hayatı vardır. Uzun ve durağan geceler hep birbirini izlemekte ve günleri aynı sıkıcılıkta geçip gitmektedir. Fakat bir gece resepsiyonda yalınayak bir kadın belirdiğinde işler çığırından çıkacaktır. Elinde bavulu dahili olmayan bu “müşteri”nin adı Fiona’dır ve Dom’a melek olduğunu iddia etmektedir. Bu iddiasını da Dom’a tanıdığı üç dilek hakkı ile ispat eder. Dileklerini tutan Dom, kısa bir süre içinde hayalini kurduğu şeylerin gerçekleşmeye başladığını görür. Bu defa eksik olan Fiona’dır. Dom’un iki hayalini gerçekleştirdikten sonra ortadan kaybolan Fiona, giderken Dom’un kalbini de çalmıştır. Dom ve Fiona için apansız bir kovalamaca başlar.

açılış gecesine de taşımaya yetti. Türk izleyicisiyle ilk kez Nisan ayında, İstanbul Film Festivali’nde buluşan Aşk Perisi’nin altında; 2009 yılındaki festivalde de keyifli ve oldukça cümbüşlü filmleri Rumba ile izleyici karşısına çıkan Dominique Abel, Fiona Gardon ve Bruno Romy üçlüsünün imzasını görmek de film için iyi bir referans oluşturuyor zaten. Üçlü Rumba’da da olduğu gibi hem kamera arkasında hem de kamera önünde beraber yer alıyor ve eşsiz bir ortaklık sergiliyorlar. Festival gösteriminde de oldukça ilgi çeken Aşk Perisi, programda da içeriğini betimleyen bir kategori ile kendine yer bulmuştu: Antidepresan. Bu, durduğu yerde durmayan ve başta da belirttiğim gibi mevsimine uygun bir çalışma olan ‘çatlak’ hikaye, İstanbul Film Festivali’nden sonra 22 Haziran’da beyazperdeye geliyor. •

70’li yılların komedi filmlerini aratmayan bu film, fotoğraf karesi tadındaki kadrajları, kabare lezzetindeki sekansları ile oldukça göz dolduruyor. Profesyonel gözlerden de kaçmayan bu ayrıntılar filmi, bu yılki Cannes Film Festivali’nin

titlemag.com

title.

MAYIS 2012

35


Ruh Eşim C.R.A.Z.Y. ile gönüllere taht kuran Jean-Marc Vallee’nin uzun bir aradan sonra gelen yeni filmi Ruh Eşim, Haziran ayında vizyona girecekler arasında en merakla beklenen işlerden birisi. C.R.A.Z.Y.’den sonra The Young Victoria ile de karşımıza çıkmıştı Vallee fakat C.R.A.Z.Y.’den sonra bu film beklentilerin çok altında kalmıştı. Şimdi Ruh Eşim, beklentileri yüksek tutarak vizyona girmeye hazırlanıyor.

mümkün değil.

Eylül ayında Venedik Film Festivali’nde prömiyeri gerçekleştirilen Ruh Eşim, maalesef ki bir çeviri kurbanı. Film aslında orijinal adını Paris’in birçok dehaya ev sahipliği yapmış o meşhur kafesi Cafe de Flore’dan alıyor. Muhtemelen hikayenin bir kısmının 1960’lı yılların Parisinde geçmesinin, filmin de bu ismi almasıyla büyük bir bağlantısı var.

Türkiye’de ilk gösterimi geçtiğimiz yıl FilmEkimi’nde gerçekleştirilen Ruh Eşim, başarılı yönetmenin beklenen bir işi olduğu için oldukça ilgi görmüştü. Biletler yine kısa sürede tükenmiş ve birçok Vallee sever açıkta kalmıştı. Ruh Eşim, nihayet hem festivalde açıkta kalanlar hem de festivale yetişemeyenler için 22 Haziran’da vizyona giriyor. •

Başrolde Vanessa Paradis ve Kevin Parent’i izlediğimiz filmin müzikleri de en az C.R.A.Z.Y. kadar başarılı olmuş. Sadece müzikleri mi, Ruh Eşim başlı başına Vallee’nin filmografisinde yer alacak başarılı bir iş olmuş. Film hazinemize C.R.A.Z.Y.’den sonra tadı damakta kalacak bir iş daha katacağa benziyor yönetmen.

Film, iki paralel sevgi öyküsü üzerinde ilerliyor. Bir öykü bekar bir anne olan Jacqueline’in Down sendromlu oğlu Laurent ile arasındaki sevgi bağını anlatırken diğer öykü çocukluklarından beri bir arada olmalarına rağmen evliliklerini yürütemeyen bir çift olan Antoine ile Carol’ın kırık aşkını anlatıyor. Biri Paris’te diğeri Montreal’de, üstelik farklı zamanlarda geçen bu iki hikaye o kadar başarılı ve fantastik bir şekilde birbirine bağlanıyor ki, Vallee’yi ayakta alkışlamamak

36

MAYIS 2012

title.

titlemag.com


Sadakatsizler The Artist ile hayatımıza bomba gibi düşen Jean Dujardin ve Michel Hazanavicius ikilisi, Oscar’ın ardından zaman kaybetmeden tekrar beyaz perdede! Üstelik bu defa oldukça kalabalık bir ekiple karşımızdalar. Sadakatsizler, 7 erkeğin ihanete dair 7 farklı hikaye anlattığı bir film. Bir de, alışık olmadığımız Fransız komedilerine başarılı bir örnek daha. Banliyöde bir konferans otelinden gösterişli bir seks bağımlılığı kliniğine, şık bir Paris gece kulübünden Las Vegas’taki havalı striptiz kulüplerine uzanan bu film tüm umutsuz, absürd ve inanılmaz komik varyasyonlarıyla erkek sadakatsizliğinin başarı ve hüsranlarını, zaferlerini ve acıklı felaketlerini keşfe çıkıyor. Erkeklik hallerine dair bu öykülerin erkekler tarafından anlatıldığı düşünüldüğünde oldukça maskülen bir işle karşı karşıya olduğumuz anlaşılıyor. Aslında uzaktan bakıldığında da bir derdi olmayan, çerezlik bir film gibi görünüyor Sadakatsizler. Fakat barındırdığı birkaç öğe var ki, film daha gösterime gelmeden oldukça ortalığı karıştırdı. İlk önce 11 Eylül olayına yaptığı göndermelerle Amerika’da bir gerilim yarattı. Filmdeki malum sahnelerin uygunca makaslanmasıyla bu sorun aşıldı. Türkiye yolculuğunda da afişiyle sıkıntılar yaşandı. Gerek kullanılan görsel, gerekse ifade-

titlemag.com

ler reklam denetleme kurulu tarafından filtrelendi. Sadakatsizler, sinemaya böylece sansasyonel bir giriş yapmış oldu. Anlatılan 7 öyküde de, 7 farklı başrol karaktere Jean Dujardin hayat veriyor. Aslında oldukça kalabalık bir oyuncu kadrosuna sahip olan bu filmde Dujardin’e eşlik eden isimler arasında öne çıkanlar ise Gilles Lellouche, Guillaume Canet, Bastien Bouillon, Celestin Chapelain. Filmin yönetmen koltuğunu paylaşan isimler ise Jean Dujardin, Michel Hazanavicius, Eric Lartigau, Gilles Lellouche, Emmanuelle Bercot, Fred Cavaye ve Alexander Courtes. Çetrefilli yollardan geçerek izleyicisine ulaşmaya çalışan Sadakatsizler’in ilk Türkiye gösterimi Nisan ayında, İstanbul Film Festivali’nde gerçekleşmişti. The Artist’in etkileri henüz sıcakken gelen bu festival gösterimi tabii ki çok ilgi görmüş ve biletleri erkenden tükenmişti. Bu anlamda kaçırılan ve beklenen ilk film olmayan Sadakatsizler, Haziran ayını da “beklenen festival filmlerinin vizyona girdiği ay” olma yolunda sağlamlaştırıyor. Sadakatsizler, 29 Haziran’da vizyonda olacak. •

title.

MAYIS 2012

37


Festivallerden Cannes 65. doğum günü pastasındaki mumları Marilyn ile üfleyen Cannes Film Festivali’nin bu yılki maratonu 15 Mayıs’ta Wes Anderson’ın şahane filmi Moonrise Kingdom’ın gösterimi ile başladı. Malum kırmızı halı geçişi, en az Oscar Törenleri’nde olduğu kadar, defileleri aratmayan görüntülere sahne oldu. Cannes, yine birçok sinemasever kadar moda takipçilerinin de ilgisi altında başladı ve devam etti. Takvimler 26 Mayıs’ı gösterdiğindeyse ödül töreni için heyecanlı bir bekleyiş sarmıştı herkesi. Festival maratonunun finali anlamına da gelen ödül töreni heyecanlı olduğu kadar şaşırtıcıydı da. Cannes’ın simgesi olan Altın Palmiye yarışı oldukça çekişmeliydi. Cronenberg’in Cosmopolis’i, Abbas Kiarostami’nin Like Someone in Love’u ve Ken Loch’ın The Angels Share’i gibi iddialı işler birbirleriyle yarışıyorlardı. Bu işlerin yanı sıra birçok ülke filminin arasından sinemanın eskitemediği bir üstad sıyrıldı ve Altın Palmiye’yi kucakladı; Michael Haneke, “Amour” ile galip çıktı. Başkanlığında İtalyan yönetmen Nanni Moretti’nin yer aldığı jürinin Büyük Ödül’ü ise

38

MAYIS 2012

title.

titlemag.com



40

MAYIS 2012

title.

titlemag.com


“Reality” ile Matteo Garrone’a gitti. Film adından da anlaşıldığı üzere, son yıllarda iyiden iyiye dünyayı ele geçirmiş vaziyette olan reality şov çılgınlığını konu ediniyordu. Festivaldeki gösterim gününde çok da olumlu tepkiler almayan ve genel olarak beğenilmeyen film, jüriden aldığı ödülle şaşırttı. Fakat jüri, diğer hamleleriyle bu ödül için aldıkları tepkileri yumuşatmayı başardı.

zamanlarda Türkiye’nin adını Nuri Bilge Ceylan’ın hatırlattığı festivalde bu sene Ceylan’ın görevini genç bir sinemacı üstlendi. Rezzan Yeşilbaş, kısa metraj çalışması “Sessiz” ile En İyi Kısa Film ödülünü ülkeye getirdi.

Yine de Ceylan’sız bir Cannes düşünülemezdi! Festivalin ikinci gününde Fransa’daki Sinema Yönetmen ve Yapımcıları Derneği tarafından Malum jüride Moretti’nin yanı sıra Hiam Abbas, düzenlenen etkinlikte Nuri Bilge Ceylan’a, Altın Andrea Arnold, Ewan McGregor, Emmanuelle Fayton (Carossee d’Or) ödülü verildi. Ödül töreni, Devos, Diane Kruger, Raoul Peck ve Alexander Ceylan’ın Avrupa’da adının duyulmasını sağlayan Payne yer alıyordu. Ve bu ekip Jüri Özel Ödülü’ne ilk işi olan “Mayıs Sıkıntısı” filminin gösterimi ile “Angel’s Share” ile yine keyifli insanlık hikayeleri başladı. anlatan Ken Loach’ı layık gördü. Festivalde ülke adına keyifli gelişmelerden bir diEn İyi Yönetmen Ödülü “Post Tenebras Lux” ile ğeri ise Fatih Akın’ın “Polluting Paradise” belgeCarlos Reygadas’a, sıcak topraklara, Meksika’ya selinin yarışma dışı “Özel Gösterimler” bölümüngitti. Reygadas yönetmenliğini yaptığı filmin se- de gösterilmesiydi. naryosuna da imza atmıştı fakat En İyi Senaryo Ödülü’nü mecbur kalınmış bir kopuşun öyküsü 65. Cannes Film Festivali, böylece bir kez daha olan “Beyond the Hills” ile, daha önce de ödül- tüm sinema dünyasının ilgisini üzerine çekerek; lendirilmiş bir isim, Cristian Mungiu aldı. keyifli görüntülere sahne olduğu kadar sinema tartışmalarında kendi hakkına düşen fitili bir kez “Beyond the Hills” sadece senaristine –ve aynı za- daha ateşleyerek, bir mayıs ayını daha renklenmanda yönetmenine- değil, oyuncularına da ödül dirmiş oldu. • getirdi. Cosmina Stratan ve Cristina Flutur “Beyond the Hills” ile En iyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü paylaştılar. Böylece iki ismin de ilk sinema filmi deneyimini böylesi büyük bir ödül ile taçlandırılmış oldu. Sıra En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’ne geldiğinde ise Çinli aktris Gong- Li’nin ödülünü almak üzere sahneye çağırdığı isim, “The Hunt”ta Thomas Vinterberg ile eşsiz uyumunu sinema dünyasına bir kez daha ispat eden, usta oyuncu Mads Mikkelsen idi. Jürinin en tatmin edici kararlarından birisi bu ödüldü. Cannes’ın bir başka büyük ödülü olan Altın Kamera (Camera d’Or)’yı ise jüri karşısına ilk filmiyle çıkan bir isim, Benh Zeitlin kucakladı. (Ödülün boyutunu düşündüğünüzde gerçekten başka bir şansı yoktu zaten.) Zeitlin, Camera d’Or heyecanını yaşarken filmi “Beasts of The Southern Wild”’ın bir hafta kadar sonra Sundance Film Festivali’nde de En İyi Film Ödülü’nü alacağından habersizdi. 30’a yakın ülkeden 91 filmin gösterildiği ve son

titlemag.com

title.

MAYIS 2012

41


Seyfi Teoman’a Veda Doğum gününde, 16 Nisan akşamı kaza haberi geldi. Motosikletine çarpmışlardı, düştükten sonra da bir arabayla daha çarpışmıştı. Şansı da onu seviyor olmalıydı ki, yoldan bir ambulans geçiyordu. Hastaneye yetiştirdiler. Yoğun bakımda kalması gerekiyordu ama durumunun da iyi olduğunu söylüyorlardı. Kaza haberini duyunca korktuk, çok korktuk. Motosiklet yüzünden kaybettiğimiz değerli adamların ardından artık korkmamak mümkün değildi. Daha Ocak’ta Theo Angelepolus’a bu yüzden veda etmek zorunda kalmıştık. Şimdi Seyfi Teoman’ın kısa sürede hastaneye yetiştirilmiş olması içimize su serpiyordu ama düştükten sonra bir araçla daha çarpışması can sıkıcıydı. Doktorlar sabırlı ve iyimser olmamızı istediler. Biz de öyle olmak istedik. Sabır ve iyimserlikle omuz omuza verip beklemeye başladık. Boğaziçiliydi Teoman. Birçok Türk genci gibi önce aileyi mutlu edecek bir bölüm bitirip tutkusunun peşine öyle düşmüştü. Hisarüstü’ndeki iktisat günlerinden sonra Polonya Ulusal Sinema Okulu Lodz’a gidip film yönetmenliği için eğitim

42

MAYIS 2012

title.

titlemag.com


titlemag.com

title.

MAYIS 2012

43


almıştı. 2004’te “Apartman” adlı ilk kısa filmi ile ilk adımını da atmış oldu onuncu sanatın görkemli dünyasına. Hoş bir karşılama bekliyordu onu bu dünyada. “Apartman” birçok festivalden ödüllerle döndü evine. 2008 yılında ilk uzun metraj işi “Tatil Kitabı” ile karşımızdaydı Seyfi Teoman. Sıcacık bir hikayeydi peşine düştüğü. Ve o kadar naif anlatıyordu ki, beyaz perdenin aracılığı neredeyse yok oluyordu filmi izlerken. İzleyicilerin her biri birer kamera göze dönüşüyor, öykünün üçüncü kişisi olarak izliyordu olanları. Teoman’ın karakterini şekillendiren sakinlik ve sadelik anlatım diline de yansıyor, oradan da seyirciye bulaşıyordu. “Tatil Kitabı”, Berlin Film Festivali’ne katıldı. Aynı yıl İstanbul Film Festivali’nde Altın Lale’yi getirdi Teoman’a. Gerçek bir başarının bu haklı ödüllendirilişi birçok sinemaseveri coşkulandırdı. Arada da olsa samimiyetin harcanmadığını görmek umut vericiydi.

zura boyayan bir film çıkartmışlardı. “Bizim Büyük Çaresizliğimiz” en az roman kadar beğenildi ve benimsendi. Berlin Film Festivali Teoman’a bu defa yarışma bölümünde kucak açtı. Seyfi Teoman, dinleniyor imajı yaratırken üretmeye devam ediyordu. Bir yandan Kültür Bakanlığı’ndan da destek bulan üçüncü filmi “Evliya” için çalışıyor, diğer yandan da Emin Alper’in filmi “Tepenin Ardı”nın yapımcılığını üstleniyordu. “Tepenin Ardı” Nisan’da, İstanbul Film Festivali’nde En İyi Film seçildi. Gösterimlerde Teoman da hazır bulundu. Hatta filmin bir dijital kopyası olduğu için iki gösterim arasında, film bir salondan diğerine yetiştirilirken geçen sürede sabırsızlanan izleyicileri teselli etti. Kendini ortaya attı, merak edilenleri yanıtlamaya çalıştı. Doktorlar sabırlı ve iyimser olmamızı istemişlerdi. Biz olduk olmasına da ölüm bizim kadar sabırlı ve iyimser değildi. 21 günlük bekleyişin ardından Teoman yenik düştüğü haberi geldi. Yağmurlu bir gündü, hava basbayağı griydi. Seyfi Teoman gidiyordu. “Keşke” denilecek çok şey varken biz onunla geçirebildiğimiz süreye şükredip, geride bıraktıklarıyla ve “iyi ki”lerle teselli olmaya çalıştık. Üzerimizde izler bırakan nadir adamlardandı o.

Derken geçen yıl Barış Bıçakçı’nın o mükemmel romanını filme almaya karar verdi. Kitap uyarlamalarından korkan bir millet olarak “olur mu olmaz mı” derken “Bizim Büyük Çaresizliğimiz” Nihal’i, Ender’i, Çetin’i toplayıp beyazperdede yerini almıştı bile. Endişelerimiz boşaydı, gayet olmuştu işte. Teoman’ın sakinliği ile Bıçakçı’nın naifliği güçlerini birleştirmiş ve ortaya ruhları hu- Boğaziçi Üniversitesi’nde bir veda töreni düzen-

44

MAYIS 2012

title.

titlemag.com


lendi onun için. Onun kadar sessiz ve sade bir törendi. Mırıldanmalarla veda ettik birer birer. “Keşke” dememeye çalıştık dedim ya, onu uğurlarken birisi çok yerinde bir “keşke” dedi. Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Kadir Özçaldıran,”keşke hiç gelmeseydik” dedi. Gerçekten “keşke” hiç gitmeseydik.

titlemag.com

Boğaziçi’ndeki törenden bir gün sonra cenaze töreni için memleketi Kayseri’ye götürüldü Teoman. Sevgili eşi Ayşegül Teoman, Seyfi’den devraldığı sükunetle ayaktaydı. Teoman’ın tabutunun üzerinde kareli bir ceket yatıyordu. Tam ona göre bir hareketti, bu kadar mağrur, sakin ve anlamlıydı işte. Ceketini tabutunun üzerine bırakıverip, kendi cennetine böylece gitti Seyfi Teoman. •

title.

MAYIS 2012

45


KÜLTÜR SANAT NORA SUREN


Sergi Goya: Zamanının Tanığı 14 Nisan 2012 - 29 Temmuz 2012 Pera Müzesi

Goya: Zamanının Tanığı Pera Müzesi’nde ziyaret edebileceğiniz sergi dünya sanat tarihinin en büyük ustalarından Francisco de Goya’nın çeşitli gravür ve resimlerini sanatseverlerle buluşturuyor. Kendinden önceki ustaların mirasını devralan Goya, modern anlatımların da temsilcisi olarak bilinir. İspanya ve Avrupa’nın çalkantılı bir dönemine şahit olan ressam, toplumsal olayları eleştirel bir bakış açısıyla yansıtır. Gerçekçi ve yer yer ürkütücü üslubuyla ünlenen Goya’nın gravür serilerini ve yağlıboyalarını bu sergide görmeniz mümkün. Goya ortaçağda çok yaygın olan ve 17. Yüzyılda tekrar işlenen “rüya” temasını geliştirir. Hayallerini, ait olduğu toplumun saçma ve irrasyonel yanlarını açıklayan rüyalar olarak görür. Onun için gerçeklik önemlidir ve gerçeğe dair somut titlemag.com

title.

MAYIS 2012

47


örnekler ve tanıklıklar sunmayı hedefler. Yeni çağa uyum sağlayamayan, eğitimsizlik nedeniyle ya da tutkuların esiri olunmasından ötürü karanlıkta kalmış bir türlü aydınlanamamış figürler serer gözler önüne. Sergide toplumdaki çatlakları, kötülükleri, insani kusurları, batıl inançları, büyücülüğü, yozlaşmış bir toplumun çılgınlığını anlatan birçok canavar ve hayvan temalı gravürler çıkıyor karşımıza. Goya Kimdir? Francisco José de Goya y Lucientes, Romantizm akımının önde gelen isimlerinden olan İspanyol ressam ve gravür sanatçısı. İspanyol saltanatının saray ressamı olarak çalışan Goya’nın eserlerinin yaşadığı döneme ait bilgi veren önemli belgeler olduğu düşünülür. Portreleriyle de ün kazanmış olan ressam, sanatındaki yaratıcı ve yıkıcı öğeler ve cesur resimleriyle kendisinden sonra gelen Manet, Picasso ve Francis Bacon gibi isimleri etkiledi. Modern sanatın öncülerinden biri olarak kabul edilen ressamın eserlerinin büyük bir bölümü Madrid’de Museo del Prado’da sergilenmektedir. Tema olarak: Din Aydınlanmacılar dini, geleneğin ortadan kaldırılması gereken bir yükü olarak görüyorlardı. Bu dönemde İspanya’da kilise öenmli derece

48

MAYIS 2012

title.

söz hakkına sahipti ve Engizisyon varlığını koruyordu. Goya kendi dizilerinde dine, keşişlerin lüks hayatına, sahte sofuluklara yer vererek bu iki kuruma olan nefretini yansıtmaya çalıştıysa da potansiyel suçlamalara karşı kendini savunabilmek amacıyla da baskıları karışık biçimde düzenledi. Tema olarak: Fuhuş 17.yüzyılda dinsel olduğu kadar sağlıksal nedenlerle de genelevleri kapatmak için girişimde bulunulmuş fakat bu girişim başarısız olmuştur. Aydınlanmacı Avrupa’da fuhuş, yasaklanması değil de düzeni ve kamu huzurunu tehlikeye atmayacak şekilde denetime tabi tutulması gereken bir şey olarak görülüyordu. Goya bu kötü örgütlenmiş, zorla dayatılan uygulamayı eserlerinde sert bir dille eleştirdi. Sergide dikkatimi çekenler Sergiye girer girmez göze çarpan gravür serilerini inceledikten ve sergideki yağlıboya tabloları da bir güzel süzdükten sonra size benden nacizane bir tavsiye: Şunlara dikkat etmeden sergiden ayrılmayın! Pişman olmayacaksınız... • Maria Luisa de Parma, Saray kıyafetiyle • Aklın Uykusu Canavarlar Doğurur • Avcı kıyafetiyle III. Carlos • IV. Charles, Alay üniformasıyla • Çocuklarını yiyen Satürn •

titlemag.com



Sergi Fransız, Belçikalı ve Türk Çizgi Romanlarına Çapraz Bakış 24 Mayıs 2012 - 31 Ağustos 2012 Fransız Kültür Merkezi

Fransız, Belçikalı ve Türk Çizgi Romanlarına Çapraz Bakış İstanbul Fransız Kültür Merkezi, 2. Uluslararası İstanbul Çizgi Roman Festivali İstanbulles kapsamında Fransa ve Belçika çizgi romanında Türk imgesi üzerine bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Sergi İstanbul ya da daha genel olarak Türkiye ve Türkleri resimleyen ya da konu alan Fransızca çizgi romanlardan alınmış kırk kadar çizime yer veriyor. Sergide gösterilecek çizimler, Fransa ve Belçika çizgi romanının Türkiye’ye bakışının gelişimine de ışık tutuyor: kostümlerin göz alıcı renklerine bağlanan Bécassine, Prétexte’in çağdaş kahramanı (Sylvain Limousi), Türkiye’de çekilen Tenten ve Altın Post filmi ya da ilk cildi Fransız Kültür Merkezi’nde yazarlarının katılımı ile tanıtılacak olan padişahın generali olarak atanan 15. Louis’nin eski askeri Bonneval Pacha’nın maceraları. Öte yandan sizlere sergide Türk çizgi romanının en önemli yazarlarının desenleri aracılığı ile frankofon dünyasına yönelik bakışı ve çizgiyi yakından görme fırsatını da sunacak. Festival çerçevesinde ayrıca İstanbul Fransız Kültür Merkezi’nde bir dizi söyleşi de gerçekleşecek. • 50

MAYIS 2012

title.

titlemag.com



MEKAN SİMAY BELÜR


Emporio Armani Ristorante İstinye Park 519, İstinye, Sarıyer T: 0212 345 61 40

Emporio Armani Ristorante Emporio Armani Ristorante, Armani’nin İstinye Park mağazasının bir uzantısı. Restoranın tüm dekoru ve ince detaylarıyla Giorgio Armani bizzat ilgilenmiş. Restoranın alt katı kafe-bar olarak hizmet veriyor. İstinye Park’ da güzel güzel alışverişinizi yaparken yorulduğunuz an mola verip soluklanabileceğiniz bir mekan. İş çevrelerine yakın olması da zamandan tasarruf etmek isteyen ama aynı zamanda da kaliteli, lezzetli yemek yemek isteyen işadamları ve kadınlarının uğrak noktası. Üst kat ve teras da aynı şekilde ister mola için olsun, ister iş yemeği amaçlı olsun yahut romantik bir yemekten, arkadaş buluşmalarına kadar her türlü amaçla tercih edilebilecek bir restoran. Yalnız tek sıkıntı havalar güzel olduğunda şüphesiz terasta yer bulmak biraz zor olabiliyor. İtalya’dan gelen aşçıların özel Akdetitlemag.com

title.

MAYIS 2012

53


niz mutfağı tarifleriyle yerel lezzetlerin buluştuğu bir yer burası. En önemli nokta ise, ürünlerin ‘’bahçeden sofraya’’ ilkesinin benimsenerek hazırlanması. Menüden tavsiyelerde bulunmak gerekirse, gnochhidipatate makarna severler için oldukça başarılı. •

54

MAYIS 2012

title.

titlemag.com



City Lights Restaurant & Bar Ceylan InterContinental İstanbul / Asker Ocağı Cad. No.1 Taksim T: 0212 368 44 44

City Lights Restaurant & Bar Açık havada güzel bir yemek yemek kadar keyifli ne olabilir? Özellikle de bunu İstanbul’un muazzam manzarasını ayaklarınızın altına alarak yapıyorsanız. Gecesi ayrı gündüzü ayrı büyüleyici olan bu manzaranın zevki şüphesiz en çok roof barlarda çıkıyor. Ceylan InterContinental Oteli’nin 19. Katındaki City Lights Bar bu keyfe erişebileceğiniz mekanlardan biri. Boğaz ile birlikte Kadıköy kıyılarına, adalara, Topkapı Sarayı’na, Galata Köprüsü’ne ve Haliç’e hakim bir manzaraya sahip. Bar bölümü tüm manzaraya hakimken masaların çoğu Haliç’e bakıyor.Birbirinden zengin içki ve yemek çeşitlerimevcut. Aynı zamanda mekanda onlarca kokteyl çeşidi var fakat benim tavsiyem buranın senelerdir bir klasiği haline gelmiş yeşil zeytin eşliğinde cin toniğinizi yudumlamanız yönünde. Kokteyller 30tl civarında. • 56

MAYIS 2012

title.

titlemag.com



GEZİ AYŞE NAZ BAYKAL


Veliko Tarnovo Veliko Tarnovo Bulgaristan’ın en güzel ve eski yerleşim yerlerinden biri. Her ne kadar bu orta çağ şehrine ulaşmak çok kolay olmasa da gitmek için çekeceğiniz her sıkıntıya değer. Bulgaristan İmparatorluğu’nun başkentliğini yapmış bu şehir zamanın en önemli politik ve kültürel merkezlerinden biriymiş. Daha sonra Osmanlı hakimiyetine girmiş ancak 1877’de tekrar bağımsızlığını ilan etmiş. Bugünkü Bulgaristan kurulurken başkent olarak önemini kaybetsede, turizm hala şehri ayakta tutuyor. 3 tepe arasına kurulu bu şehirde eşsiz bir mimari var. Dağların ortalarından zirvelerine kadar yer alan evler nehirlerle kesiliyor ve eşsiz bir manzara doğuruyor. Şehrin en önemli özelliklerinden biri Bulgaristan Rönesans’ını çok iyi bir şekilde yansıtması. Size önerim Veliko Tarnovo’yu yürüyerek gezmenizdir. Şehrin eski kısmında orta çağ ve rönesanstan kalma bir çok yapı var. Kale duvarları bir yana eski taş evleri görmek bile büyüleyici. Etrafta dolaşırken Bul-

titlemag.com

title.

MAYIS 2012

59


garistan Rönesans’ına ait bir çok ev ve dükkan göreceksiniz. Bunların bazıları restore edilmiş ve hala kullanılabilir durumda. Eğer bu tarz dükkanlara meraklıysanız Samovodska Carshia’ya uğramadan geçmeyin. Bulgaristan Rönesansı’ndan kalma restore edilmiş dükkanlardan oluşan bu şirin sokak sizlere adeta geçmişe dönmüş hissi veriyor. Buna benzer başka bir sokak ise Gurko Sokağı. Bulgaristan’ın geçirdiği aydınlanma dönemi hakkında çevrede gördüklerinizden daha fazla şey öğrenmek istiyorsanız Bulgaristan Rönesansı Müzesi’ni ziyaret edebilirsiniz. Arkeoloji Müzesi’nde de gene rönesans ve orta çağdan kalma kazılardan çıkan tarihi eserlere bakmak mümkün. Şehirde mutlaka yapmanız geren şey ise surlara tırmanıp, zirveye kadar yürüyüp Tsravets Manastırı’nı ziyaret etmek. Surlarda yürümek müthiş keyif verici, tüm şehri ayaklarınızın altına alarak tatlı bir esintiyle manzaraya karşı yürüyorsunuz. Ayrıca kalenin içindeki bir kilisenin kenarında bulunan idam kayaları. İnsanları yar-

60

MAYIS 2012

title.

gıladıktan sonra idama mahkum edilenleri bu kayaların üzerinden uçurumu yuvarlıyorlarmış. Orada bulunmak, kayalardan aşağı bakmak ve bir çok insaın burada hayatını kaybettiğini bilmek içinizi ürpertiyor ister istemez. Gelelim kalenin sonunda uzun bir yolculuktan sonra vardığınız Tsravets Manastırı’na. Ufuktan gördüğünüz zaman çok görkemli görünen bu kilise yanına vardığınızda bunun yalan olmadığını doğruluyor. Bu kilise 3 sıra taş, 3 sıra tuğla şeklinde yapılmış bir Bulgar Ortadoks kilisesi. Kiliseyi diğer hristiyan mekanlarından ayıran şeyse içindeki sanat diyebilirim. Daha önce hiç karşılaşmadığınız bir resim tarzı, kilisenin iç mekanını büyüleyici hale getiriyor. Alışılmışın dışında olması da ilgiyi daha da arttırıyor. Gördüğünüz kilise resimlerinden daha da renkli, daha da canlı resimler var duvarlarda ve o zamandan bu zamana etkileyiciliğini hiç mi hiç kaybetmemiş. Bunun dışında eski şehirde Kutsal 40 Şehitler Kilisesi’ni ve Aziz Peter ve Paul Kilisesi’ni ziyaret etmenizi öneririm. 40 Şehitler Kilisesi içinde-

titlemag.com



ki dev resimlerle dikkat çekerken , orta çağdan kalma olan Aziz Peter ve Paul Kilisesi 13. Yüzyılın havasını ciğerlerinizde solumanızı sağlıyor. Şehrin diğer kısmında ise meraklıların ilgisini çekebilecek Sovyetlerden kalma binalar var. Bu kısıma geçince birden öylesine değişiyorki atmosfer bu değişim şehri daha da ilginç kılıyor. Şehir aynı zamanda çeşitli festivallere ve şovlara ev sahipliği yapıyor. Eski şehirde yapılan ışık şovları geceleri daha büyüleyici hale getiriyor ve şehrin tüm güzelliğini gözler önüne seriyor. Bunun dışında şehirde Bulgar Müziği Festivalleri ve Klasik Balkan Müziği Festivalleri düzenleniyor. Şehrin güzelliği bir yana , ucuzluğuda ayrı bir avantaj. Bulgaristan çok ama çok ucuz. Paranızı harcayacak yer bulamıyorsunuz. Kaldığınız hostele verdiğiniz gecelik 8-10 Euro dışında fazla bir para harcamayacaksınız çünkü yemekler çok ucuz. Bu da ülkeyi çekici hale getiren etkenlerden biri. Nasıl Vize Alınır? Bulgaristan’a vize almak zorunlu. Konsolosluğa gitmeden 3 hafta önce belgelerinizi hazırlayarak 62

MAYIS 2012

title.

başvurun, hesabınızda para olduğu sürece vize almanızda bir sıkıntı olmayacaktır. Nasıl Gidilir? Şehre uçak yok. Otobüsle ulaşmak mümkün olsa da uzun ve sıkıcı bir yolculuk yapmanız gerekiyor. En iyi seçenek ise tren veya minibüsleri kullanmak. Eğer araba ile gitme şansınız var ise mutlaka bunu değerlendirin derim. Nerede Kalınır? Hikers Hostel’de geceliği 20 liradan başlayan fiyatlarla kalmak mümkün. Bu otel özellikle lokasyonu bakımından mükemmel, eski şehrin tam ortasında. Özellikle gece yapılan ışık şovunu izlemek için mükemmel lokasyonda. Nerede Yenir? Hadji Nikoli Inn adlı restoranda her türlü lokal yemeği uygun fiyatlara yemeniz mümkün. Üstelik çok da lezzetli. Ne İçilir? Kesinlikle Rakia ve Sliwovitza içmeden geri dönmeyin. Tüm balkan seyahatim boyunca en kıymetli keşfim oldu rakia. •

titlemag.com




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.