GAZETECİLER İÇİN BİR DERGİ
SAYI: 2 NİSAN-MAYIS 2015
OFiSTE ERGONOMi ÇAY MI KAHVE Mi? KADINSIZ MEDYANIN CAMI KIRILACAK FATİH PORTAKAL
ALO FATiH DERLERSE GiDERiM
33
2
EDİTÖRDEN İÇİNDEKİLER
Vaziyet
S
6
Periscope
7
Takip etmelik hesaplar
18
Gazeteci gözüyle Soma
19
Alkışlar Necati Abay’a
20
TGS ve Şükran Soner
21
Dizi: Borgen
22
Editör ne iş yapar?
27
Burcu Karakaş Bratislava’daydı
28
TGS Akademi’nin ilk mezunları
32
Latif Demirci Journo için çizdi
Sevgili okur, ilk sayıdan bu yana neler oldu müsaadenle özetleyeceğim: İtiraf edeyim, bu dergicilik işini epey sevdim. Çünkü ilk sayıyı bağrınıza bastınız. Teşekkür ederiz. Twitter’ı #journo etiketiyle, dergili fotoğraflarınızla doldurunuz. Daim olsun. İkinci sayıya işte bu motivasyonla hazırlandık.
Hatta fazlaca motive olan kimi arkadaşlar yazısıyla son dakikaya kadar vedalaşamadı. (Şimdi burada isimlerini verip rencide etmek istemiyorum, herkes ayağını denk alsın) Yaz sayımıza kimler hangi önerilerle gelecek şimdiden merak içindeyim. Fazla bekletmeyin. Selamlar
journo.tgs.org.tr
Mustafa Kuleli journo@tgs.org.tr
“İLK OLARAK, İŞYERİNDE YENİDEN GÜÇ KAZANILMASI GEREKİYOR. İŞYERİ İŞÇİ SINIFININ DENEYİMİNDE BİRÇOK ŞEYİ ŞEKİLLENDİRİR: GÜCÜMÜZ VE GÜÇSÜZLÜĞÜMÜZ, İŞLETMENİN OTORİTESİ VE MEŞRULUĞU, BİRLİKTE NEYİ YAPABİLİP NEYİ YAPAMAYACAĞIMIZ İŞYERİNDE ŞEKİLLENİR. İŞYERİNDEKİ MÜCADELELERDE KAZANDIĞIMIZ KOLEKTİF DENEYİMLE, SENDİKANIN NE OLDUĞUNU VE NE OLABİLECEĞİNİ ÖĞRENİRİZ.” (BİR SENDİKAL BİRLEŞME DENEYİMİ / PETROL-İŞ YAYINI)
tgs_org_tr
gazetecilersendikasi
tgsistanbul
YIL:1 SAYI:2 NİSAN-MAYIS 2015 TÜRKİYE GAZETECİLER SENDİKASI ADINA SAHİBİ VE SORUMLU YAZIİŞLERİ MÜDÜRÜ: UĞUR GÜÇ YAYIN YÖNETMENİ: MUSTAFA KULELİ YAYIN KOORDİNATÖRÜ: SARPHAN UZUNOĞLU YAYIN DANIŞMANLARI: TUĞRUL ERYILMAZ - ESRA ARSAN TASARIM: UĞUR GÜÇ SAYFA TASARIMI: HARUN YILMAZ, MYRA INFOGRAFİKLER: ÇİÇEK TAHAOĞLU DÜZELTİ: NİHAN BORA KAPAK FOTOĞRAFI: ÖZCAN YAMAN ADRES: TÜRKİYE GAZETECİLER SENDİKASI BASIN SARAYI KAT:2 CAĞALOĞLU / İSTANBUL TEL: +90 212 514 06 94 BASKI: EZGİ MATBAACILIK SANAYİ CAD. ALTAY SOK. NO:14 YENİBOSNA / İSTANBUL BASIN GAZETESİNİN ÜCRETSİZ EKİDİR. FRIEDRICH EBERT STIFTUNG DERNEĞİ TÜRKİYE TEMSİLCİLİĞİ TARAFINDAN DESTEKLENMEKTEDİR.
4
5
HABER
Kadınlar koltuklara
Gazetecilik için ayaktayız
Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ) medya kuruluşları ve sendikalarda kadın inisiyatifinin artması için bir çağrı yayımladı. Medyada her geçen gün daha fazla kadın istihdam ediliyor olsa da, medya kurumlarının örgütsel kültürünün çoğunlukla eril olduğunun belirtildiği açıklamada, kadınların karar verici pozisyonlarda yeterli temsile ulaşamadığı vurgulandı.
Gazetecilik meslek örgütlerinin çağrısıyla, Tünel’den Galatasaray’a yürüyen medya çalışanları “Özgür basın varsa, özgür toplum vardır” yazılı pankart taşıdı.
Gazeteciler, Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde sokağa çıktı, medyaya yönelik baskı, sansür ve cezaları protesto etti.
İşlerini yaptıkları için kendilerine yönelen “hakaret ve terör propagandası” suçlamalarına dikkat çekten gazeteciler, kısıtlayıcı akreditasyon uygulamalarına, işten atmalara ve internet sansürüne de tepkiliydi.
TGS’deki rönesans haber oldu
TACİZ VE ŞİDDET Kadın gazeteciler iş yerinde şiddetle de karşı karşıya kalıyor. Kadınların Uluslararası Medya Kurumu (IWMF) tarafından yayınlanan bir çalışmaya göre, her üç kadından ikisi çalışma esnasında korkutma, tehdit ya da taciz
ile karşı karşıya kaldığını belirtiyor. Araştırmaya katılan kadınların neredeyse yarısı cinsel tacizle karşılaştığını söylerken, yüzde 20’den fazlası da
fiziki şiddet mağduru olduğunu ifade ediyor.
Gazeteciler Sendikası’ndaki yenilenme ve dönüşüm, dünyanın farklı yerlerindeki kardeş sendikalarımız tarafından da ilgiyle takip ediliyor. Avrupa Gazeteciler Federasyonu’nun internet sitesinde yer alan haberde TGS’nin değişen dili, imajı ve örgütlenme başarısı ele alındı, diğer basın meslek örgütlerine örnek olarak sunuldu.
Yunan gazeteciler kazandı Kapatılan Yunan kamu yayın kuruluşu ERT’nin 1550 çalışanı yeniden işbaşı yapıyor. Parlamento’daki tasarı yasalaştığında televizyon kanallarının yanı sıra, pek çok radyo programı da yayın hayatına dönecek.
Sorunlarımız AB gündeminde
TASARI NELER İÇERİYOR * ERT’yi yönetecek 5-7 kişilik bağımsız kurulun iki üyesi çalışanlardan olacak.
TGS Genel Sekreteri Mustafa Kuleli, Avrupa Birliği Genişlemeden Sorumlu Komiseri Johannes Hahn’la Türkiye’deki gazetecilerin sorunlarını görüştü.
* Çalışanların ücretleri ERT yönetimi ve sendikalar arasındaki toplu iş sözleşmeleri ile belirlenecek. * Kamu yayıncılığı ilkeleri gereğince çoğulculuk, bilgi çeşitliliği, enformasyon kalitesinin geliştirilmesi ve şeffaf yönetim garanti altına alınacak.
Adil sözleşmeler istiyoruz Türkiye’de Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutlanan 23 Nisan, 1995 yılındaki UNESCO genel kurulunda Dünya Telif Hakkı Günü ilan edildi. Uluslararası Gazeteciler Federasyonu IFJ ve Avrupa Gazeteciler Federasyonu EFJ, bu gün dolayısıyla gazetecilerin haklarının korunması çağrısı yaptı. Açıklamada, kamu yetkililerinden gazetecilerin adil sözleşmelerle çalışabilmesi ve işlerinin karşılığını alabilmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması istendi. Mevcut durumda gazetecinin ürettiği her türlü içerikte telif hakkı işverene ait oluyor ve işveren bu ürünleri istediği
formatta ve medyada tekrar tekrar kullanabiliyorken, gazeteciye ek ödeme yapmıyor. Gazetecilerin ürettiği içeriğin sahibi olarak, ekonomik hakların yanı sıra telif hakkına da sahip olması gerektiğini vurgulayan IFJ Başkanı Jim Boumelha, işverenlerin eser kullanım hakkının belirli süre ve biçimlerle sınırlandırılması gerektiğinin altını çiziyor. IFJ ve EFJ, yayın ve telif hakları konusunda adilane sözleşmeler yapılabilmesi için toplu iş sözleşmesi hakkının önemine de dikkat çekiyor.
Tokatçı müdür azledildi Suudi Arabistan Kralı Selman Bin Abdülaziz, bir foto muhabirini tokatladığı gerekçesiyle Kraliyet Ailesi Merasim Bakanı Muhammed Bin Abdurrahman el-Tabîşî’yi görevden aldı. Olayın ardından sosyal paylaşım ağlarında Kral Selman Bin Abdülaziz’in Fas Kralı 6. Muhammed ile tokalaştığı anın videosu sıkça paylaşıldı. Görüntülerde el-Tabîşî’nin gazeteciyi tartakladığı görülüyor.
Özgür ve çok sesli bir medya ortamının sadece yasal düzenlemelerle sağlanamayacağını belirten Kuleli, “İşsizlik baskısı altında ve ortalama 500 Avro maaşla çalışan insanların basın özgürlüğü kahramanı olmasını bekleyemezsiniz” diye konuştu. Yolsuzluk haberi yapan gazetecilere açılan davaların ve sosyal medya ağlarındaki hükümet kontrolünün arttığını ifade eden Genel Sekreter,
17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonundan bu yana 60’tan fazla gazeteciye, 100’den fazla davanın açıldığını hatırlattı.
HAHN: SENDİKA HAKTIR “Aday ülkeler temel işçi haklarına saygı duyulmalıdır. Sendika hakkı temel bir haktır ve sendikaların tüm gazetecileri temsiline izin verilmelidir” diyen Hahn ise, AB ilerleme raporlarına her sene aynı eleştirileri yazmanın içlerine sinmediğini ve bundan sonra TGS ile işbirliğini arttırarak raporlama sistemini gözden geçireceklerini söyledi.
Çetele Türkiye’de yılın ilk üç ayında: 1 gazeteci öldürüldü 10 gazeteci saldırıya uğradı 7 gazeteci ve 4 gazete tehdit edildi 2 gazetecinin evinde arama yapıldı 7 gazeteci gözaltına alındı
Kısalar
Huzurlarınızda Journo Dergimiz Journo’nun lansman kokteyli 2 Nisan Perşembe günü Cezayir Restaurant’ta yapıldı. Yedik, içtik, güldük, eğlendik.
Bu gurur hepimizin Türkiye Gazeteciler Sendikası örgütlenme faaliyeti nedeniyle, Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri kapsamında verilen Nuh Köklü Özel Ödülü’ne layık görüldü.
Görevden alınsın ‘Erdoğan’a hakaret’ten 3 gazeteci ve 2 çizer mahkum oldu AİHM, Türkiye aleyhine 22 bin 983 avro ceza verdi (Kaynak: BİA 2015 Ocak-Şubat-Mart Medya Gözlem Raporu)
Aksaray’daki 1 Mayıs kutlamasında gazeteciye küfredip yumruklayan Emniyet Müdür Yardımcısı Ömer Parıltı hakkında soruşturma açıldı.
6
7
SOSYAL MEDYA
Mehmet İren Seçti, Yazdı:
Tanısanız seveceğiniz 10 hesap
Periscope
Cep telefonundan canlı yayın aracına
@spoilerhaber
Medyaya kızma medya ol, böyle çok daha güzelsin. Çıkar telefonu dokun tuşa, haydi canlı yayına.
NİHAN BORA İranlı Kayvon Beykpour, Türkiye seyahati esnasında İstanbul Gezi Parkı protestolarına şahit olmuş ve otel odasından, “Keşke bir sistem olsa ve tüm dünya şu an bu olayları izleyebilse” motivasyonuyla Periscope uygulamasının tohumlarını atmış zihnine. Döndüğünde de bu fikrini ortağı Joseph Bernstein’le paylaşmış.
İ
Bu iki yıl içinde yatırımlar alıp mühendislerle yoğun tempoda çalışan Beykpour ve Bernstein’in fikri, Ocak 2015’te Twitter’la buluştu. Mart 2015’te duyurulan Periscope, akıllı telefona sahip herkesin Twitter hesabıyla bağlanarak istediği yerden canlı yayıp yapabileceği bir uygulama. Siz yayına başlar başlamaz Twitter hesabınızdan bir tweet’le o an canlı yayında olduğunuz takipçilerinizle otomatik olarak paylaşılıyor. Üstelik zamanın ruhuna uygun olarak etkileşimde de bulunuyorsunuz elbette. İzleyenler ekrana dokunup size kalpler yolluyor ve chat kısmından soru ya da yorum yazabiliyor. HEPİMİZ ORADAYIZ BE Periscope’un duyurulduğu 26 Mart günü yurttaş haberci
Ed Brophy, New York’taki yangını Periscope’tan canlı olarak yayınladı ve insanoğlunun bir uygulamaya ne kadar hızlı adapte olabileceğini de bir yandan göstermiş oldu. Daha yakın bir tarihe gelirsek, 27 Nisan akşamı ABD’nin Baltimore kentinde, polis şiddeti sonucu hayatını kaybeden Freddie Gray’in cenaze töreninden sonra yaşanan olaylarda, birçok yurttaş haberci Periscope üzerinden canlı yayın yaptı. O sırada orada bulunan The Guardian’ın Washington muhabiri Paul Lewis, bir vatandaşın yaşadıklarını anlatmak istediğini söylemesi üzerine uygulamanın canlı yayın tuşuna dokundu ve binlerce kişiye ulaştı. YAYINDAYIZ Öte yandan Periscope, Y kuşağının da kendine has tarzıyla istila altında. “Kızlar hadi soru sorun”, “İstek şarkı yollayın”, “Uykum kaçtı konuşalım mı?” gibi 20-30 kişinin takip ettiği yayınları “Neden?” diyerek izliyor insan. Eğlence dünyasında da Periscope coşkuyla karşılandı diyebiliriz. Örneğin 30 bin takipçiye sahip Oprah Winfrey’i 2500 kişinin izlediğine
şahit oldum. Tabii aynı potansiyeli Türkiye’de de Cem Yılmaz’ın yayınlarında görmek mümkün. 10 gün içinde 1 milyon kullanıcıya ulaşan Periscope, önümüzdeki dönemlerde hem yurttaş haberciliğine yeni bir soluk getirecek hem de kim bilir belki bu sayede yeni yurttaş televizyoncuları keşfedeceğiz. Kurucularının dediği gibi “Bir fotoğraf, binlerce söze değer olabilir. Ama canlı bir video, seni başka bir yere götürebilir”.
Periscope Top 5 @degirmencirfan / 146.083 @cuneytozdemir / 39.416 @fatihportakal /32.577 @rusencakir / 8.932 @nevsinmengu / 5.405
Spoiler Haber uzun bir süredir ‘soru formatlı’ başlıklarla ‘gel gel’ yapan haber sitelerini ‘bozuyor’. Okuru da, bu SEO başlık illetinden büyük ölçüde kurtarıyor. Misal “Çeyrek altın kaç lira” haberini alıyor, “170 (pardon) RT: @ vidividihaber: ‘Çeyrek altın kaç lira’” şeklinde veriyor. Dünya oturmuş “SEO başlık bitti sosyal medya uyumlu başlığa geçelim” tartışmasına giriyor, bizde hâlâ “İsmet hangi takımla anlaştı”, “Zeynep öyle bir laf etti ki”… Sonra böyle olur işte. Oh olsun.
@eskiesvaplarim Bit pazarına nur, eski fotoğrafa talep yağıyor. Eski esvaplarım da sosyal medyada bol bol gördüğümüz ‘arşiv’ hesaplarından biri. Hem de yerli malı yurdun malı. Eski Galata, eski Karaköy, eski Fotospor, eski Fatih Terim, eski ‘Gordon’u nah alırlar’ ve daha bir sürü esvap. @yankobey
Trolllük faaliyetleri ile entelektüel derinlik arasında ince veya kalın fark etmez bir çizgi varsa, Yanko Bey o çizginin valisi. Mention’ı sona alarak Burhan Kuzu’ya sataşmak @halilbabilli gerekiyorsa onu da yapıyor, salağa anlatır gibi TürkiGüne kaliteli çizgi ye’de Kürt ayaklanmaları romandan bahsederek başlayıp, dünyanın en eski tarihi anlatılacaksa onu pub’ıyla bitirdiği oluyor; en da… Komik de bir insan eski sinema posteri de on- ama az küfürbaz. dan çıkıyor, Fenike alfabesi Sonra “bu yönünü bilmiyorduk” hakkında detaylı bilgi de. olmasın. 10 bin takipçisi arasında henüz yerinizi almadıy@emrahgoker sanız, almanızı tavsiye Sosyolog giren eve ederiz. Bütün gün kurşun gibi ağır konuların döndü- doktor girmez. Girse de ğü Türkiye timeline’larına çıkamaz. Buradan harebiraz farklı konu başlıkları ketle, zorunlu sosyolog kotamızı Emrah Göker’den gelsin. yana kullanıyoruz. Kendisi ‘sosyoloji camiasının Cristiano Ronaldo’su’ olarak da tanınıyor.
@renan_ozturk Renan Öztürk, Colorado’dan yetişme bir sporcu, ressam ve yönetmen. Çok yönlü bir insan kendisi. Alpinist faaliyetler sırasında yanında güneş paneli götürüp blog yayınlamaktan, muhtelif belgesele kadar pek çok işi var. Resim performansı da hiç fena değil. @cimkedi 32 yaşındaki mimar ve fotoğrafçı Yener Torun’un hesabı önce Washington Post’a konu oldu. Ardından da yurt içinde pek çok yere… Torun, İstanbul’da minimalist kareler bulup çekiyor. Söz konusu şehir İstanbul olunca işi hiç de kolay değil. Nitekim görenlerin hatırı sayılır bir kısmı o karelerin İstanbul’da çekildiğine inanmakta zorlanıyor.
@arzufilmasofficial Arzu Film ‘Instagram Blogu’nun altını mükemmelen dolduran bir işe imza atıyor. Mesela Hababam Sınıfı’ndaki ‘tünel sorunu’na şöyle açıklık getiriyor: “Arkadaşlar, tamam hababam sınıfı üst katta ikamet ediyor ve tünel kazıp Mahmut Hocanın odasına çıkıyor... Biz bu soruyu vakti ile yönetmen Ertem Eğilmez’e yönelttik, ‘Böyle tünel mi olur’ dedik. ‘Düşün işte ne tünelse artık’ diye yanıt verdi. ‘Hadi hadi itiraf et çekim hatası oldu di mi’ dedik, ‘Hata bu soruyu sorman için sana cesaret verende’ dedi.” @serhatgurpinar “Bir görsel yönetmenin toplantı notları” desek etkileyici olmayabilir ama bakınca öyle olmadığını göreceksiniz. Serhat Gürpınar’ın notları illüstrasyon ve suluboya ağırlıklı. @onurertugrul Her timeline’a bir sokak fotoğrafçısı lazım. Biz de Onur Ertuğrul’u önerelim. #istanbulsleeping hashtag’iyle şehirde kim nerede uyuyorsa yakalıyor. Onun dışında kuşlar, vapur, yalnızlık gibi temaları ve ayaküstü sohbet ettiği kent karakterleri var.
8
KARŞIT GÖRÜŞ
Bu Kavga Bitmez
Çay mı kahve mi? Sendikada habercileri birleştirmeye çabalarken masum bir çay-kahve sorusuyla meslektaşlar arasındaki derin hizipleşmeyi istemeden körüklemiş olduk.
Vodafone Akıllı Telefon Değişim Kampanyası devam ediyor Vodafone
’ye
varan indirim
GÜLSİN HARMAN
Mesleğimizi karşıt görüş, tartışma, eleştiri ve itirazlara alan tanındığı ölçüde özgürce yapabildiğimiz herkesin malumu. Journo’nun elinizde tuttuğunuz bu sayısı için Karşıt Görüş’ü yapmayı kabul ettiğimde doğrusu “Kahve mi Çay mı” sorusunun nifak tohumları ekebileceğini düşünmemiştim. İlk görüşü almak için Türk kahvesi içerken bir yandan da telefonda dışarıdaki arkadaşına “Canım gazeteye gelirken bana en büyük boy filtre kahve alır mısın?” diyecek kadar kahve tiryakisi Nil Kural’ın (Milliyet) yanına seyirttim. Gözlerini kıstı ve büyük bir özgüvenle “Kahvenin uyandırma becerisinde çaya üstünlüğü tartışılmaz. Öyle çay gibi ‘az demlendi, çok demlendi’ derdi de yok. Binlerce çeşidi var, Türk kahvesinden espressosuna tiryakisini hiç sıkmaz” dedi. ÇAY ROMANTİZMİ Nihan Bora (serbest çalışıyor), Nil’in meydan okuyan tavrından uzak tatlı tatlı kahve sevgisini anlattı; iyi kahve yapan ve çalışabileceği
9
bir ortam sunan kahvecileri minnetle andı. Yenal Bilgici (Hürriyet), kahvenin ‘içeyim ve yola koyulayım’ hissine övgüler yağdırdı; kahve tutkunlarını daha da çok içmeye çağırdı. Artık çayı savunacak biriyle konuşmanın zamanı gelmişti... Meğerse olabilecek en yanlış kişiyi aramışım. Mithat Fabian Sözmen (Evrensel), muhabirin uzattığı mikrofona patlayan vatandaş gibiydi: “Gazetede çay bedava, sabah akşam mutfakta demleniyor; var diye biz de içiyoruz. Bıktık. Paralı olması için kampanya başlattık. Bardağı 40 kuruş olsa içmezler. Çay cehennemi yaşıyoruz burada!”. Mithat ‘solculardaki çay romantizmi’ne de saydırınca bir sonraki telefonun kime açılacağı netleşmişti: Akşamları Twitter’daki siyaset gündeminin ortasında bir anda çay demlemenin püf noktalarına geçerek takipçilerini kendisine bağlayan İsmail Saymaz (Radikal)...
mad, Morad, Mahmood çaylarının fotoğrafını bile gönderdi; kaçak çaya hürmetlerini sundu. Beklenen uzlaşma çağrısı, şairane bir şekilde Deniz Ergürel’den (Zaman) geldi. “Çay kaşığı sesi vatanı hatırlatır. Kahve ise görmek için hayallere daldığım o uzak diyarları. Çay kavuşmadır benim için, kahve ise hasret. Biri olmadan öbürü olmaz” satırları tartışmayı bitirmeye adaydı. Ancak son noktayı Gülriz Ergöz (Cumhuriyet) koydu: “Şekerim, ne çaycı ne kahveci, Alka-Seltzerciyiz biz”.
HTC One M9
LG G Flex 2
Samsung Galaxy S6
Sony Xperia Z3
SOLCU KAHVESİ İsmail çay düşkünlüğünü, Karadenizli olmasına bağladı. Rize’deki gençliğinde çayın hükümrânlığını “Kalkınca çay, kahvaltıda çay, kahvaltıdan sonra çay, yemekten önce çay, yemekten sonra çay, iftardan sonra çay, yatmadan önce çay” diye uzun uzun anlattı. ‘Solcu çayı’ efsanesini elinin tersiyle iterek, “Ben tam tersine üniversitede kahve içmeye başladım. Kahveyle solculuk tanıştırdı” dedi. “Haberi yazmaya başlarken ilk yaptığım iş çayı tazelemek” açıklamasında bulunan Nilay Vardar (Bianet), Irak’ta bir haberden dönerken kutu kutu yüklendiği Ah-
Red Large, Red Medium ve Red Small Tarifelerinde 24 ay kalma sözünüze.
31 Mayıs’a kadar geçerlidir. Stoklarla sınırlıdır. İndirim, iade cihazın durumuna göre farklılaşır. Çalışır durumdaki ve Vodafone tarafından belirlenmiş koşulları sağlayan telefonlar geri alınacaktır. Geçerli tarifeler, cihaz modelleri ve geri alım koşulları ile ilgili detaylar için: vodafone.com.tr
10
11
SÖYLEŞİ Hazır reyting demişken, bu başarının sırrını sorayım.
Fatih Portakal
‘Alo Fatih’ derlerse bırakır giderim
Vallahi bir sırrı yok. Hazırlanmaya haberden bir saat önce başlarım. O saate kadar, internette dolaşırım, Twitter’da takılırım, geyik yaparım.
Sunduğu haberler ve yaptığı yorumlarla en çok izlenen anchor O. Her gün TT. Reytingi o kadar iyi ki dizileri bile geride bırakıyor. Huzurlarınızda son dönemin fenomen habercisi Fatih Portakal. MUSTAFA KULELİ
Sosyal medya bu işin neresinde? Her gün TT’siniz maşallah. Hah, bak bu açıdan seviniyorum: Bana, “Haber bültenlerine ne yaptın?” diye sorsalar, ana habere sosyal medyayı soktum diyebilirim. Bu, FOX Haber’de benimle başladı. Geleneksel haber bülteninin dışındayız artık. Sadece haber sunmuyoruz, haberle birlikte konuşuyoruz, haberle birlikte konuşturuyoruz, gülüyoruz, espri yapıyoruz. Bu da reytinge yansıyor… Yahu biz haberi uçurumdan aldık. FOX Haber eskiden 21:30’da başlıyordu. Dizilerin olduğu öyle dezavantajlı bir saatte bitebilirdi haber ama bitirmedik. Sonra bize sordular “Saat kaçta başlayalım?” diye, biz de FOX’un eski saati olan 18:30’u değil, 19:00’u seçtik, başladık. Özgüvenli bir hareket. Türkiye’de haberin saati 19’dur ama 19’un rekabeti de meşhurdur.
B
Birçok yerde anlatmışsın ama ben yine de soracağım: Nasıl başladı hikâyen? Bu mesleğe bilerek, isteyerek başlamış bir insan değilim. Üniversiteden sonra üç yıl Avustralya’da kalmıştım. 1996’da, 28 yaşında geri döndüğümde, “Ne yapabilirim?” sorusuna cevap yoktu kafamda. Rahmetli eniştem bir kart arkasına “hamili kart yakinimdir” yazıp rahmetli Ufuk Güldemir’e gönderdi. O da bir ışık görmüş olacak ki, 1996 Kasımı’nda İzmir’de muhabir olarak işe başlattı beni. 10 yıl İzmir’de çalıştım.
Sonra bir telefon hayatımı değiştirdi. Mehmet Ali Birand, “İstanbul’a gelir misin?” dedi. “Neden ben?” diye sordum. Rahmetli de bana, “Sen farklısın” diye cevap vermişti. Birand ve Ayşenur Arslan’ın rahle-i tedrisatından geçmek… Televizyonculuğu, haber sunmayı onlar öğretti bara. Ayşenur Abla’nın hepimiz üzerinde çok emeği var. Arada kızsa da biliriz ki, haberin iyi olması içindir. Sen hiç kızmaz mısın ekip arkadaşlarına? Yoo, hiç. Hiç gerilmem.
Ana haber başlamış, ikinci haber hazır değilse mesela? Üçüncü haberle devam ederim, hiç fark etmez. Benim işim ekranı döndürmek. Anlatıyorum ben, bağlarım birbirine. Zaten prompter da kullanmıyorum. O zaman samimi olmayacağını düşünüyorum. Bu işte önemli olan akıcılığınızı bozmamanız. Yeter ki kafam bir şeye takılı olmasın. Mümkün mü bu? Benim de sorunlarım oluyor tabii ama habere odaklanmak lazım. Neticede reyting mücadelesi veriyoruz.
Aynen. Karşınızda Kanal D gibi bir dev vardı. Star, ATV, Show vardı. Şimdi 19:00’da iki kanal kaldı. Kanal D ve biz. Tüm bu kanallarda olmayan bir şeyi yapıyorsun ve haber aralarında sözünü hiç sakınmıyorsun. Anaakım kanallarda muhalif bir üslup pek görülmüyor. Üstelik muhalefetin alıcısı olmadığı düşünülüyor. Sizinki niye tutuyor? Bizim muhalefetimiz önyargılı bir muhalefet değil. Mesela asgari ücret bugün 1.000 TL civarındaysa, yetmiyorsa, yetmeyeceği aşikarsa, bunu da dile getiriyorsak eyvallah.
Emekliye verilen maaş azsa eyvallah. Bir devlet hastanesinde asansör çalışmıyor diye felçli bir kadın üçüncü kata sürünerek çıkıyorsa, bu durum iktidarın, “17. büyük ekonomiyiz, sağlıkta şöyle adımlar attık, yeni hastaneler yaptırıyoruz” söylemine ters düşen bir şeydir. Bu bir eylem gerektirir, bir söylem gerektirir. Biz bunu yapıyoruz. Vatandaşın aklındakini söylüyoruz. Hükümete yönelik en ufak bir eleştiriden bile rahatsız olan bir güruh yarattılar. Onların tepkisinden korkmuyor musun? Korkmuyorum. Twitter’dan ettikleri küfürlere de bakmıyorum. Bu, senin kişisel rahatlığından ziyade FOX’un sana sağladığı bir rahatlık herhalde. Bir gün “Fatih’i kovun” diyemezler mi? “Alo Fatih!” diyebilirler, henüz olmadı öyle bir şey. (Gülüyor) Gazetecilerin işverenle ilişkisi nasıl FOX’ta? Burada kimse kimseye karışmıyor. Hiç gergin bir durum yaşamadık. FOX TV, Türkiye’nin özgürlük alanı, ben öyle görüyorum; oksijen alanı. Twitter da özgürlük alanı. Allah’tan sosyal medya var,
insanlar düşüncelerini paylaşabiliyorlar. Hükümetin sosyal medyayı kontrol etme çabalarına ne diyorsun? Gülüyorum sadece. Gelelim büyük patrona: Murdoch muhafazakar bir kişi olarak bilinir. FOX Türkiye’nin bu muhalif çizgisinin nedeni Murdoch’un Erdoğan’ın gitmesini istemesi olabilir mi? Sanmıyorum. Adamın Türkiye’deki yayın çizgisinden haberi bile yoktur bence. O profesyonel bir ticaret adamı ve dünyanın en büyük medya devlerinden biri. Tanımam etmem, hiç karşılaşmadım. “Türkiye’deki FOX’un çizgisi ne, Fatih ne yapıyor?” diye düşündüğünü sanmıyorum. Bir dönem FOX’un yayın çizgisi hükümete daha yakındı. Vallahi ben her dönem eleştireldim. Bu iktidara özellikle yaptığımı sanıyorlarsa yanılıyorlar. Bu iktidar gider, yarın başkası gelir ben yine eleştiririm. Beni bardağın dolu tarafı ilgilendirmiyor, sen zaten bunları yapmak için geldin. Ben boş tarafa bakarım. Eşim zaten hep, “Sen kendine bile muhalifsin” der.
12
13
“Yıl 1996. 29 yaşındaydım. 6 ay maaş almadım. 1997 yılının 1 Mayısı’nda kadrom geldi. Çok özel bir gündü benim için. Çifte bayram oldu” “Basit de olsa her şey mücadeleyle elde ediliyor. Hakkımızı yedirmemek gerekiyor. Belki şimdiye kadar çok yedirmişizdir; olsun, bundan sonra yedirmemek lazım”
Gülşah İnce Birsen: Portakal, muhabirlikten geldiği için yayında sana her şeyi sorabilir. Hazırlıklı olacaksın.
Beril Özcan: Birçok yerde çalıştım. Şu an FOX’ta olduğum için kendimi şanslı sayıyorum.
Portakal’in twitter’i @haykobagdat @zeynepgurcanli @unsalunlu @sedattbozkurtt
Ayran içiyor, spor yapıyor Gazeteciler genel olarak kalitesiz yaşamlarıyla bilinir; çay, kahve, içki, sigara, uykusuzluk, düzensiz yaşam vs. Sende durum nasıl? Sigara içmem, ortam güzelse hafta sonları alkol alırım. Bira ve şarap severim. Ayran da içerim öğlenleri. (Gülüyor) Hafta içi beş gün spor yapıyorum; biraz yürüyüş, biraz ağırlık. Gece hayatım yoktur. Eşimle, arkadaşlarımla bir lokantaya gidip sohbet etmeyi severim. Sidney’de bir restoranda çalışmışsın zamanında. Aşçılık var mı? Evde yapıyorum. Kafamı boşaltıyor, beni rahatlatıyor. Gazete köşelerinden tarif kesip yapmaya çalışırım. Özel yemeğin? Tavuk dolması.
Gezi dönemi ve sonrasında seninle benzer eleştiriler yapan bir sürü meslektaşımız işsiz kaldı. Kolay mı bardağın boş tarafına bakmak? Yerli patron faktörü var orada. Çünkü bizde yerli patronlar sadece televizyonculuk işi yapmıyor, farklı farklı sektörlerde de var olmaya çalışıyorlar. Esas kârlarını da oradan kazanıyorlar. Medyadan kâr ettikleri falan yok. Türkiye’de evrensel hukuk yerine keyfilik söz konusu olduğu için, bir telefonla birçok iş halledilebildiği için iktidara yakın olmak istiyorlar. Bu ilişki de medyasına sirayet ediyor. Sonra baskı, sansür, otosansür… Patron iktidardan, gazeteci işten atılmaktan korkuyor. Buradan nasıl çıkacağız? Bu çember nasıl dağılacak? Cesaret lazım. İşten atılmaktan korkmamak lazım. Bugün ‘Alo Fatih’ dense, bana FOX Ana Haber’i sundurtmasalar, televizyonda olamasam bunun için üzülmem, karalar bağlamam, hiç özlemem. Öyle bir durumda yapacağım şey memlekete dönmek olur. İzmir’e giderim. Dön-
mem bir daha. FOX çalışılabilecek bir yer, burası da biterse benim için çalışabilecek yer kalmamış demektir. Başka iş yaparım. Basın özgürlüğü konuşmaktan, ekonomik sorunlarımızı konuşamıyoruz farkındasın değil mi? Öyle. Staj yapmak isteyenler staj yapamıyor. Staj yapanlar sigortasız olarak işe gönderiliyor, stajyer maaşı bile verilmiyor. Sektörün durumu belli, sirkülasyon yok, onlarca iletişim fakültesi var, işsiz olan bir sürü arkadaşımız var…
‘Seyirciyi star, starı sıradan yap’ Doğan Şentürk FOX Haber Genel Yayın Yönetmeni -Angaje yayın organlarının olduğu yerde tarafsız yayıncılık yaptığınızda muhalif gibi algılanmamız kaçınılmaz. Sadece iktidar değil, ana muhalefet de sizi tehdit olarak görüyor. Sorgulanmaya alışık değil çünkü. Doğru yolda olduğumuzu şuradan anlıyorum; gittiğimiz her siyasi lider bizden şikayet ediyor. -Bugün bir sürü arkadaşımız işsiz ama onurlarından bir şey mi yitirdiler? Hayır. Onurlarını da, gazetecilik yeteneklerini de koruyorlar. Bu ülkede darbeler oldu. İnsanlar maddi zorluk da çekti, işsiz de kaldı. Bu topraklarda yaşıyorsanız her şeyin bedeli var, özgürlüğün de bir bedeli var.
Ana haber saati geliyor, yavaştan toparlayalım. Fatih Portakal nereye koşuyor? Halihazırda yukarılarda bir yerdesin. Başka bir hedefin var mı?
-Sloganımız belli: Seyirciyi star, starı sıradan yap! Bu Fatih Portakal için de böyledir, İsmail Küçükkaya için de böyledir. İnsanlar sıradan olmadıkça Türkiye’de bireysel hak ve özgürlüklerden, demokrasiden söz edilemez. Siyasetçiler de sıradan olmalı.
Bir kanal sahibi olmayı düşünmüyorum açıkçası. (Gülüyor) Şu anki pozisyonumu seviyorum. Rahatım. Geliyorum haberimi sunup gidiyorum. Çileyi Doğan Şentürk çekiyor. Uyumlu, güzel bir ekibimiz var. Hepsi farklı düşünüyor ama hepsi dinlemeyi biliyor. Başarı biraz da buradan geliyor.
-FOX buraya geldiğinde bize ilk, “Hangi sendikaya üyesiniz?” diye sordu. “Sendikalı değiliz” dedik, çok şaşırdılar. Çekilen pek çok sıkıntının kaynağı da bu. Güçlü bir sendikamız olsaydı, bu kadar kolay atılmaz, satılmaz, kapı önüne konulmazdık.
Mina Merve Yıldırım: Bizim için bir dergi... Journo, gazetecilere verilen değerin göstergesi.
14
15
DOSYA
Kadın Gazeteciler
O cam tavan yıkılacak! “Bize öğretilen ‘iyi bir habercinin kariyer hedefi daha iyi haberci olmaktır’ şiarıydı. Ama kimse daha iyi haberci olmanın kendi içinde bir kısır döngüye dönüşeceğini söylememişti. Yani Türkiye koşullarında iyi, doğru, güvenilir haber yapan bir kadının bir Christiane Amanpour olamayacağı konusunda kimse beni uyarmadı.” (Göksel Göksu) ÇİÇEK TAHAOĞLU - BEYZA KURAL
G
Gazetecilik her zaman bir “erkek mesleği” olarak görüldü, belki de öyle olması istendi. Kadınlar bu eril rekabet ortamında her ne kadar pes etmeden habercilik yapmaya çalışsa da, yukarıdaki cam tavan bâki kaldı. Görünmez olduğu düşünülen bu “cam tavan”, kadınların penceresinden bakıldığında çelik kadar sert ve gece karanlığındaki fosforlu tabelalar kadar belirgindi… “Abartıyorsunuz” diyenlere rakamlarla geliyoruz. Türkiye’de ulusal yayın yapan 26 gazete, 18 gazetenin web sitesi ve 14 internet haber sitesinin künyelerini inceledik. Açıkçası kadınları saymak hiç zor olmadı, hesap makinesine bile gerek kalmadı. Bu üç grubun künyelerindeki kadın oranı, yüzde 30’u bile bulmuyor. Gazetelerin yüzde 15’inin künyesinde bir tane bile kadına yer verilmiyor. Yönetici kadrolarda bu oran gittikçe düşüyor. Gazetelerde hiç kadın genel yayın yönetmeni yok. Sadece yedi gazetenin kadın yazı işleri müdürü var. Bu bile bir kazanım gibi görünüyor. Kadın oranları geleneksel medyadan yeni medyalara doğru artıyor.
Evet, en çok kadın genellikle sigortasız, güvencesiz ve en düşük maaşların olduğu internet medyasında çalışıyor. Üstelik cinsiyet eşitsizliği, anaakım medyaya özgü bir durum değil. Alternatif medya, bu konuda anaakımın yolundan gidiyor. KADINSIZ BASIN Gazetenin künyelerinde yer alan 307 isimden 58’i kadın. Bir başka değişle erkek oranı yüzde 81, kadın oranı yüzde 19. Karar alma yetkisi olan pozisyonlara baktığımızda kadınların oranı iyice düşüyor. Yazılı basındaki yönetici kadroların sadece yüzde 11,6’sı kadın, ki bu kadınların önemli bir bölümü yönetici yardımcısı olarak çalışıyor ve zaman geçse de bu oranlar değişmiyor. Kadınların Medya İzleme Grubu MEDİZ’e göre, 2008’de yazılı medyanın yönetici kadrolarında kadın oranı yüzde 10 idi. Görüldüğü gibi yedi senede medyada kadın erkek eşitliğinde dikkate değer bir ilerleme yok. “Gazetecilik, son 20 yılda karmalaşma eğilimi gösterse de yöneticilik söz konusu olduğu anda ortalık erkekler kulübüne dönüyor.
Mevcut siyasi iklim de medyada kadınların eşit koşullarda çalışmasına engel. Başbakan veya Cumhurbaşkanı’nın uçaklarına bakın: Kaç kadın o kareye girebildi?“ (M. Evin) Yazılı basında kadın oranının görece yükseldiği tek pozisyon ise yüzde 28,7 ile bölüm müdürleri. Ancak magazin, yaşam ve kültür-sanat bölümleriyle gelen bu artış farklı bir cinsiyetçilik mekanizmasına işaret ediyor. Doç. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver, “Kadınların/erkeklerin daha yakın/yatkın oldukları varsayılan alanlar”a dikkat çekiyor, “Bu alanların ayrıştırılmasının kökeninde yine ‘kendinden ayrımcı’ bir zihniyet var” diyor.
Medya künyelerinde dikkat çekici bir nokta, dış haberler müdürleri arasında kadın sayısının çokluğu. Dış haberler müdürlerinin yüzde 44,4’ünü kadınlar oluşturuyor. Bunun nedeni ise, kadınların yabancı dil konusunda daha yetkin olması ya da dış haberlerin Türkiye’de pek de önemsenmemesi olabilir. ANKARA HAVASI “Yayın yönetmenliği için genellikle Ankara geçmişi aranıyor. Ankara gazeteciliğinin merkezinde de çoğu erkeklerden oluşan Meclis, Genelkurmay, bakanlıklar ve ihaleye koşan iş insanlarıyla, bürokratlarla ilişki kurmak var. Yani sıkıcı, bir o kadar düğmeleri ilikli, lacivert bir ortam! Bu açıdan Ankara’da gazetecilik yapan nice parlak kadın gazeteci de yükselemez.” ( M. Evin)
17 gazetenin Ankara temsilcilerinden yalnızca biri kadın. Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü verilerine göre, televizyonlarda sadece iki kadın Ankara temsilcisi var. NEDEN WEB? Kadınların oranı gazetelerin web sitelerinde artıyor. Kadınların kendine en çok yer bulabildiği mecra internet medyası. 14 sitenin künyesindeki isimlerin yüzde 38,3’ü kadın. Genel yayın yönetmeni olan sekiz site var, bunların dördü kadın. Yönetici kadrolarda kadın oranı yüzde 27,7. Yine de bu küçük artışın eşitlikçi bir anlayışın sonucu olduğunu söylemek zor. “Bu alanlarda çalışma koşulları genellikle güvencesiz oluyor;
yani ciddi sözleşmelere dayanmayan, işin kalıcılığına, sürekliliğine pek de güven olmayan alanlar. Feminist iktisatçıların çalışmaları ortaya koyuyor ki, bir meslekte kadınların çoğalmasının iki nedeni (ve aynı zamanda da sonucu) vardır: Ücretler azalmıştır ve mesleğin itibarında düşüş vardır.” (Hülya Uğur Tanrıöver) Künyesinde editörlere yer veren 12 sitede kadın editör oranı yüzde 43. Güvencesizlikle en çok karşılaşan muhabirlerin isimlerine ise yalnızca altı site yer veriyor. Yüzde 34,2 olan kadın muhabir oranına, künyelere yansımayan isimleri de eklediğimizde kadınların güvencesiz kadrolarda daha çok yer aldığını söyleyebiliriz. Tabii bir ekleme yapmak şart: “Şu anda internet gazeteleri belki yeterince yaygın ve itibarlı değiller ama giderek olacaklar.
16
17
DOSYA Göksel Göksu / CNN Türk Hangi pozisyona gelirse gelsin haberin de haberciliğin de peşini, hepimize örnek olacak bir kararlılıkla bırakmamış olan sevgili Mehmet Ali Birand’dan, artık birikimlerimi daha etkin kullanabileceğim bir pozisyon talep ettiğimde, “Ben sahada bu kadar güçlü olan birini oradan alırsam, sana da kendime de kötülük yapmış olurum” cevabı almıştım. Hani bir laf vardır ya, dövdü mü sevdi mi anlayamamıştım doğrusu. İyi olmanın bana nasıl bir getirisi var, iyi ama neyim ben? Omuzlardan biri tavana çarpıyor, diğer omzum yerlerde.
Nurcan Akad / Zete Karar mercilerindeki erkekler beni yok saymaya devam ettikçe, söz söyleme hakkıma daha fazla sahip çıktım. Kabullenen onlar oldu ama sadece pes ettiler. Bakış açılarını değiştirmeyi başarabildim mi? Hiç sanmıyorum. Bu yapıyı sarsacak tek şey, karar mercilerindeki kadınların sayısının artması. Elbette bu kolay değil. Çünkü erkekler, o çok önemsedikleri iktidarlarını bir kadınla paylaşmaya kolay kolay razı olmuyorlar. Kadınların pes etmeyip haklarını aramaları ve yazı işlerinden uzak tutulmak için kendilerini vitrine çıkaracak köşelere, görevlere hemen razı olmamaları, ısrarlı olmaları gerekiyor.
Medyanın hali, kadınların beklentilerine ve hedeflerine de şekil veriyor. Gazeteci Burcu Karakaş “Mesleğe başlarken aklımda hiçbir zaman, bir gün yönetici konumuna geleceğim ihtimali olmadı” diyor. Hazır çoğunluk elindeyken kadınlar bu alanı sakın bırakmasınlar.” (H. Tanrıöver) CAMI KIRINCA... Sayıları çok olmasa da cam tavanı aşan kadınlar da var elbette. Ancak engeller bir tavanla bitmiyor. Söz, Türkiye’nin ilk kadın genel yayın yönetmeni Nurcan Akad’da: “Yazı işleri müdürü olduktan sonraki ilk birinci sayfa toplantısında, manşet üzerinde tartışırken fikrimi söylediğimde,
masanın etrafındaki erkeklerden biri yanındaki diğer erkeği diziyle dürtüp, başını da benden yana alaycı bir biçimde kıvırırken bir kaşını da yukarı kaldırmıştı. ‘Bak, bunun da bir fikri varmış’ demek istiyordu. ‘Ne yaptığınızı gördüm, bu yaptığınız çok ayıp’ deyince nasıl şaşırdığını bugün bile gülerek hatırlıyorum.” Cam tavanın aşınca sadece ciddiye almama tavrıyla değil, “kadın halinizle” cam tavanı nasıl aştığınızın sorgulanmasıyla da karşılaşıyorsunuz.
“Yükselen bir kadınsa hakkında çok konuşulur, eleştirilir, çekiştirilir. Nedense erkeklerin yükselmek için yaptıkları numaralar ve ezip geçtikleri insan sayısı -herhalde erkekliğin gereğinden- hiç tartışılmaz.” (M. Evin) Rakamlarla başladık, rakamlarla bitirelim. Bu haberde sekiz kadının kalemi ama yüzlerce kadının görünmeyen emeği var. Kadınlar haberciliğe devam ettikçe medya da dönüşüyor.
Michelle Demishevich / T24 Medya patronları, yöneticileri belirlerken önce politik çizgisine ve erkek olmasına dikkat ederler. Kadınlar hep son seçenektir. Hele LGBTİ ise bu neredeyse imkansız. Düşünsenize, beni bir haber müdürü ya da genel yayın yönetmeni yaparlar mı? Ama biz kadınlar bize verilenle yetinmeyip daha fazlasını istedikçe, dayanışma içinde oldukça erkek medyanın üstesinden geliriz. Cam tavanlar yıkılmak içindir şekerim!
Mehveş Evin / Milliyet Şahsen 2000’lerde cam tavanı zorlayabilen birkaç kadın gazeteciden biri oldum, birkaç yıl Akşam gazetesinin yayın koordinatörüydüm. Ancak daha ötesinin olamayacağını anladım, çünkü: * Yayın yönetmenliği, gazetecilikten ziyade patronları, reklamvereni idare etmeyi de içeriyor. Bunda ne başarılı ne de hevesli oldum. * Ankara’nın karanlık koridorlarında dans etmek hiç bana göre değil. * Yayın koordinatörlüğü, yayın yönetmeninin dadılığını ve sevmediği işleri yapıp son söz sahibi olmamak demek. Sağ olun, ben almayayım!
Burcu Karakaş / Milliyet Görünmez ya da gözünüze sokulacak şekilde erkek dayanışması dediğimiz barikat hep var. Açıkça dillendirilmese de toplumun genelinde olduğu gibi medyadaki erkeklerin de “Ne işin var yazı işlerinde, otur evinde çocuk bak” düşüncesi taşıdığını düşünüyorum. Siz medyada bir kadın olarak en fazla işini iyi yapan bir çalışan olabilirsiniz, bu da sizi takdir etmeleri ve hatta “Aferin kızım” tonlamasıyla başınızı okşamaları demektir. Ancak o barikatı aşmaya çalıştığınızda, dikkat! İşte o cam tavan o zaman üstünüze yıkılabilir!
18
19
GAZETECİ GÖZÜYLE
ALKIŞLAR
Soma’ya var mısınız?
Katledilen Ermeni gazetecilerin listesini çıkardı
AYSEL ARSLAN
Şu isimleri tanıyor musunuz: Müzeyyen, Emine, Remziye, Esma, Cemile, Nigar… Hiç sanmam. Bu isimleri tanımış olmanız için, 13 Mayıs 2014’teki Soma faciasının ardından, el etek çekildikten sonra oraya gitmiş, hayatını kaybeden 301 işçinin kapısını çalmış olmanız gerekirdi.
Ş
Peki, Zola’nın Germinal’ini okudunuz mu? Okuduysanız, Soma’da yer altındaki zifiri karanlığın, nasıl olup da ışıldayan güneşe rağmen yeryüzünü kararttığını anlamış; günümüzde madencilerin çalışma koşullarının 1860’ların Fransası’ndan çok da farklı olmadığını görmüşsünüzdür. Hiç madenci olmadım. Hiç yer altında çalışmadım. Çalışabilir miydim? Bilmiyorum. Ama Germinal’de okudum, Soma’da gördüm ki, yerin yedi kat altında ölümüne sürdürülen bir yaşam var. Bir avuç kömür eşittir bir somun ekmek… O günün ardından önce 301, sonra da işten çıkartılan 2 bin 831 işçi ile 3 bin 132 evin rızkı da toprağa gömüldü. O evlerde, hayatında çoğu bir kez olsun kocasından habersiz sokağa çıkmamış o kadınlar, 13 Mayıs’ta akıllarından bile geçirmedikleri bir hayatla baş başa kaldılar.
Bu ay alkışlar Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu sözcüsü Necati Abay’a… Abay, 1915’te İstanbul’da katledilen 32 Ermeni meslektaşımızın isimlerini, tarihi belgelerden buldu ve açıkladı.
(Fotoğraf: Reuters)
Müzeyyen’ler, Emine’ler, Remziye’ler, Esma’lar, Cemile’ler, Nigar’lar; gündelik hayatın her türlü detayını havale ettikleri eşleri, hayatlarından bir akşamüstü çekip gittiğinde öylece kalakaldılar! Acılarıyla mı baş etsinler koskocaman bir hayatla mı? Ödenmeyi bekleyen faturalar, alışveriş, çocuklar, çocukların okula götürülüp getirilmesi, kira, elektrik, su… Her akşam yolunu gözledikleri madenci otobüsünden artık eşleri inmeyince gördüler ki, uğruna hayatını verdikleri kömürü almak için bile para gerekli. Ve 14 Mayıs sabahı gördüler ki, hemen hepsi o kara güne dek yaşama dair ne varsa eşlerine havale etmişler. Kadınlar, o güne dek kendilerine egemenlik alanı olarak yalnızca mutfak işleri ile çocukların bakımının bırakıldığını o günden sonra anlayabildi. İmam nikahlı olanlar gördüler ki, din mübah görse de yasalar karşısında o evlilik hiçbir şey ifade etmiyor… Yabancı uyruklu olanlar gördüler ki, eşi olmayan bir yabancıya küçük bir kasabada herkes başka gözle bakıyor.
Daha önce asgari ücreti zor denkleştiren evlerde, kaza sonrası yapılan maddi yardımlar nedeniyle huzursuzluklar baş gösteriyor. AFAD tarafından ailelere ödenen 156’şar bin lira, gelinleri iki aile arasında bırakıyor. Gelin, baba evini seçerse gelen yardımların adresi orası oluyor, eşinin ailesini seçerse yardımların adresi o adrese yöneliyor. Yardım hangi ailede toplanırsa o aile, hem ev bark sahibi oluyor hem de eşe bağlanan maaş sayesinde düzenli gelir elde ediyor. Bütün bunlara herkesin travma sonrası stres bozukluğu içinde olduğunu eklerseniz, Soma’da vahim bir tablo var. Diğer yanda geçen bir yıla karşın, henüz küllenmemiş ağır bir acı. Kalanlar, ikisiyle de baş etmekte zorlanıyor. 13 Mayıs, Soma’nın da Türkiye’nin de tarihine kömürle kazınmış kara bir gün. O gün 301 işçinin dev bir tabuta gömüldüğü hiç unutulmayacak. Unutulmaması gereken asıl gerçek ise, yalnız 13 Mayıs’ta değil her daim orada olabilmek. Ta ki o ailelere yardım yerine istikrarlı bir yaşam gidene dek. Soma’dan da Ermenek’ten de Zonguldak’tan da ayrılmamak. Var mısınız?
ESRA ARSAN Necati Abay’ı alkışlıyoruz; çünkü o, tarihçilerin ve gazetecilik örgütlerinin yapmadığı şeyi yapıp, bu topraklarda devlet ve karanlık güçler tarafından öldürülen gazeteciler listesini güncelledi, mevcut listelerde yer almayan Ermeni gazetecilerin adlarını gün yüzüne çıkartarak acı hakikatin gizlenen bir yönüyle daha yüzleşmemizi sağladı. Bilindiği gibi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) öldürülen gazeteciler listesi, 1909’da öldürülen Serbesti gazetesinden Hasan Fehmi Bey ile başlar. TGC’nin listesinde 1915’te Urfa’da öldürülen Ermeni gazeteciler Krikor Zohrab ile aynı tarihte Çorum’da öldürülen Diran Kelegyan’ın adları vardır. Lakin, 1915’te öldürülen diğer Ermeni gazeteciler listede yer almamaktadır. Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin (ÇGD) Türkiye’de öldürülen gazeteciler listesi ise kısa bir süre önce yine Necati Abay’ın çabalarıyla güncellen-
miş ve bu listeye 1915’te öldürülen dokuz Ermeni gazetecinin adları eklenmişti. Abay, Türkiye’de öldürülen veya kaybedilen gazeteciler listesinde 1915’te öldürülen Ermeni gazetecilere de yer verilmesi hususunda yıllardır uyarılarda bulunuyor ve bu konuda çalışmalarını sürdürüyordu. Daha sonra gazeteci Bülent Tellan da Abay’ın hazırladığı listeye ek olarak 22 Ermeni gazetecinin adına ulaşmıştı. Yazılarıyla aynı konuya dikkat çekenler arasında Ragıp Zarakolu ve Rober Koptaş da yer almaktaydı. Bu anlamlı çabalar, tarihimizde bu topraklarda yaşanan acıların ortak acılarımız olduğunun ve hangi dinden, hangi ırktan olursa olsun öldürülen tüm gazetecilerin “bizim gazetecilerimiz” olduğunun kamuya anlatılması açısından büyük önem taşımakta. Bu nedenlerle, Necati Abay’ın söz konusu çalışması büyük bir alkışı hak ediyor.
NECATİ ABAY KİMDİR? 1956, Denizli doğumlu. Uzun yıllar Ceylan Yayınları’nın editörlüğünü yaptı. Tutuklu gazetecilere özgürlük mücadelesini sürdürürken hakkında açılan çeşitli davalarda haksız yere hüküm giydiği gerekçesiyle Almanya’ya iltica etti ve çalışmalarını orada sürdürme kararı aldı. Halen Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu sözcüsü.
JÜRİ: ESRA ARSAN, CELAL BAŞLANGIÇ, RAGIP DURAN, TUĞRUL ERYILMAZ, YASEMİN İNCEOĞLU.
KATLEDİLEN ERMENİ GAZETECİLERİN İSİMLERİ JOURNO. TGS.ORG.TR ADRESİNDE.
1915’te katledilen Ermeni entelektüellerden bazıları. Birinci sıra: Krikor Zohrab, Daniel Varoujan, Rupen Zartarian, Ardashes Harutiunian, Siamanto. İkinci sıra: Ruben Sevak, Dikran Chökürian, Diran Kelekian, Tlgadintsi ve Erukhan.
20
21
SORU&CEVAP
DİZİ
Şükran Soner Cumhuriyet’te 50 yıl
Borgen
Siyaset ve medyanın görkemli dansı TGS ve ben Öğrencilik yıllarımın çok şanslı bir toplumsal gelişim süreciyle çakıştığını söyleyerek söze girmeliyim. 1961 Anayasası arkasından gelen sendikal, siyasal, demokratik örgütlenmelerin önünü açan yasalarla çok hızlı, örgütlü bir toplumsal gelişim sürecine geçildi. İstanbul Kız Lisesi’nde Fen bölümü öğrencisi iken bugünün öğrencilerinin düşünü göremeyecekleri bir sosyal, kültürel etkinlikler ortamından beslenme şansını da yakalamıştım. Gönlümde Fen-Mühendislik öğrenciliği, göçmen bir ailenin çocuğu olarak kısa dönemde diploma alıp aileme yük olmaktan çıkmak, sonra çalışarak istediğim alanlarda kendimi geliştirme kararlılığı ile o tarihlerde iki yıllık enstitü olan Gazetecilik’i seçtim. Lise gibi üniversite öğrencilik ortamım da sol siyaset, öğrenci örgütlenmeleri, sendikal örgütler, ülkenin düzeninin yaşamın her alanına dönük olarak tartışıldığı toplantıların, giderek kitlesel eylemlerin yaşandığı toplumsal gelişimin nabzının attığı çevrede geçti. 1964-66 Gazetecilik Enstitüsü öğren-
ciliği, yarım gün çalışma ile Akşam gazetesi, İstanbul Ekspres’te sayfa, röportaj, haber yaparken, yine dönemin marka gazetecileri Cevat Fehmi Başkurt, Abdi İpekçi, Ecvet Güresin, Burhan Felek’in yakınlarında olmak, ülke sorunlarının masaya yatırıldığı açık oturumlarda, İlhan Selçuk, Çetin Altan gibi isimleri dinlemek... SENDİKA KAÇINILMAZDI Özetle toplumsal sorumluluk duygusu ile atbaşı gazetecilik kanımıza işlemiş, okulda sınavları bitirdiğimin ertesi günü 1966 Haziranı’nda Cumhuriyet gazetesinde haberci olarak işe başlamıştım. İşçi-sağlık-eğitim alanlarında uzmanlaşmak, yaşanan tüm toplumsal olayları, sokak eylemlerini izlemek, haberlerini yapmaktan sorumlu olmak, gerisi kaçınılmaz bir şeydi. Kadroya alındığım günden başlayarak TGS üyeliği de öyle. Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın dönemin yazılı medyasında güçlü, örgütlü olduğu, hakları geliştiren önemli sözleşmeler imzaladığı gerçeğinin de altını çizelim.
SARPHAN UZUNOĞLU
ZOR YILLAR TGS üyeliğim doğal olarak uzaktan, seyircilik olarak kalamazdı. 12 Mart sürecinde teknik kesimle birleşme hareketinde etkin görev aldım. 12 Eylül dönemine girerken de Genel Eğitim Sekreteri’ydim. Askeri darbe yönetiminde sendikal hak gasplarına karşı savaşım vermekte yük Türk-İş yerine TGS’ye kalmıştı. Yasaklı anayasaya karşı çıkış metni, konseye gönderilen beyaz kitap TGS’nin ürünü oldu.12 Eylül sendikal yasalarında iki işkolunun bağlantılı olduğu halde ayrılmasında Ankara’da siyasete yakın gazetecilerin oportünizmi ağır basınca, iki işkolunu aynı çatı altında tutma çabalarımız kırılınca yönetimden istifa etmiştim. Elbette uzun süre uzak kalamadım. Yeniden yönetimde görev alıp, kısa bir dönem için TGS Başkanlığı yaptım. Bu kez de holding çatısı altında güçlenen medya patronlarının 212 sayılı yasayı kırma, gazetecileri iş güvencesi yasası kapsamı dışında tutma operasyonlarına hedef olduk. Aslında medyadan TGS’yi tasfiyede büyük
operasyon 1990’lı yıllarda gündeme gelmiş, yine popüler gazetecilerin patron dayatmalarına karşı zayıf olmalarından yararlanılarak, noter harçlıkları verilerek kitlesel istifalar gerçekleştirilmişti. Sonrası, bugün gelinen örgütsüzlük, toplu sözleşme haklarının kullanılamaması hali. Özünde dünya sendikacılık hareketlerinin, bizdeki konfederasyonların geri püskürtülmesi ile paralel ancak medyada yaşananı en ağırı. Yazının uzun versiyonu journo.tgs.org.tr adresinde.
Genç bir siyasi danışman, başarılı bir gazeteci kadın ve özgürlükçü bir kadın Başbakan. Yanılmadınız, olay İskandinavya’da geçiyor. Ya da kurgu bu şekilde ilerliyor. Danimarka televizyonu DR1 tarafından yayınlanan, daha sonra BBC’ye kadar şöhreti ulaşmış olan Borgen dizisi, şu ana dek yayınlanmış üç sezonu ile House Of Cards ve Madame Secretary gibi dizileri siyasal gerçekçilik bakımından geride bırakmış durumda.
G
Dizide temel olarak spin doctor’ların (siyasi danışmanlar) haberin oluşum sürecindeki etkileri, siyasetçiler ve gazeteciler arasındaki gizli kapaklı ilişkiler, siyasetçilik ve gazetecilik statüleri arasındaki geçişlilik ve bu geçişliliğin problemleri ele alınıyor. Dizinin baş kahramanı olan kadın Başbakan’ın siyasal ve özel hayat serüveni ise bizimki gibi ülkelerde demokrasi bağlamında da, insan hak ve özgürlükleri bağlamında da bir nevi ütopya izlenimi yaratıyor. Danimarka’nın çok özneli siyaseti içerisinde sürpriz bir şekilde iktidara gelen Başbakan ve ekibinin çalışmalarını anlatan dizinin en önemli özelliği Danimarka Parlamentosu’nun genel işleyişine içeriden bir eleştiri getirmesi. Elbette dizide Danimarka’daki belirgin
seçmen profillerine ve Danimarka’nın temel problemlerine ilişkin politik anlamda kulağa hoş gelmeyen bazı genellemeler de mevcut ama bu temsillerin hiçbiri üstünkörü ortaya konmuş değil. Wikipedia’da ve dış haberler kategorisinde azıcık yolculuk edenler Borgen’in ne kadar gerçekçi bir yapım olduğunu görebilir.
değil; ama Danimarka’dan son dönemlerde çıkan birçok iyi dizi gibi hakikat ve idealler arasına güzel bir çizgi çeken ve çizginin her iki tarafında da evrensel ortak değerleri gözeterek dolaşan bir yapım. İzlemeyenlere duyurulur.
Peki Borgen’i biz gazeteciler ve siyasal iletişimciler açısından önemli yapan ne? Seçimden üç gün önce ele geçirdiği kritik bir bilgiyi etik olmadığı gerekçesiyle kendine saklayan bir liderin hikayesi var Borgen’de. Kar küreyen, cinsel hayatı olan, çocuklarının sorunlarıyla uğraşan bir Başbakan profili ile baş başa kalıyoruz. Türkiye’de filmli camların arkasından izlediğimiz siyasal figürlerin yaşamlarına ilişkin şeyleri ancak ölümlerinden sonra öğrenebildiğimizi düşündüğümüzde Borgen’in bize ilginç gelmesinde şaşılacak bir şey yok. Siyasetçiyi bir haber nesnesi olmanın ötesinde ele alan bir yapım bu ve aslında siyasetçinin çoğu zaman naif ya da sığ kalan şekillerde anlatılmasına, siyasetin bu şekilde aktarılmasına dair bir itiraz olarak da izlenebilir. Velhasıl Borgen, Newsroom gibi tipik bir gazetecilik dizisi
BORGEN (2010 - ... ) Fikir: Adam Price Başrol oyuncuları: Sidse Babett Knudsen, Birgitte Hjort Sørensen, Emil Poulsen, Pilou Asbæk IMDB Notu: 8.5
22
23
HÂLLERİMİZ
‘Sen tam olarak ne iş yapıyorsun evladım?’ Editörlüğü bilmeyen birine tarif etmekteki zorluk ve emeğimizin görünmezliği üzerine. MEHMET SAİD AYDIN
E
Editörlük denen mesleğe ilk niyetlendiğim zamanlarda, okurluk faaliyetimin doğal bir uzantısı olarak görmüştüm yapacağım işi. Ben zaten kitabın altını üstünü çiziyor, espas işaretini bilmeden orada boşluğun eksik yahut fazla olduğunu işaretliyor, etrafımdan da “manyak mısın sen?” laflarını sıkça duyuyordum. Bu mesleğin sadece bu olmadığını öğrenmek zaman almadı ama şimdilik konu bu değil. İşimi, matbuat dünyasının çok içinde olmayan eşe dosta, akrabayı taallukata anlatırken bazı zaman sıkılıp “tamircilik işte” demeye başladım. En sonunda, cevabıma gösterilen mukavemetten de sıkılıp, en kısaca “kırtasiyecilik” dedim. İkisi de yalan değil, eksik de değil. Hatta belki biraz fazla. Editörlük denen mesleğin net bir tarifi yoktur. Yasa denen şeye hürmet ettiğimden değil ama orada da aşikâr bir tarifi yoktur. Primleriniz ödenirken (şanslıysanız ve ödeniyorsa) “kitap yayıncısı” olarak geçer yaptığınız iş. Ama bu iş tanımı muğlak olduğu kadar aşırı kapsayıcıdır. Matbuata uzak insana anlatmak konusunda zorlanmanız normaldir. Mesela sorar, memlekette kitap okumasıyla bilinen ve sizin yaptığınız işle ilgilendiğini ima eden büyüğünüz: “Şimdi sen bir kitapla tam olarak ne
“Yayınevinde çalışan bir editörün yaptığına pekâlâ tamircilik denebilir”
yapıyorsun?” Ne gerekiyorsa onu, diye cevap verirsin çünkü sohbetin devamı karanlıktır. Soruların aydınlanmayla sonuçlanmayacağı açıktır, üstelik buna gerek de yoktur ama devam eder, “Demek önceden okuyorsun. Ee zaten yazan yazmış, sen okuyup ne yapıyorsun?” Her yazarın, yazdığı dile hâkim olmayabileceğini, başka bir gözün daima daha iyi olduğu, dil hatalarıyla beraber kurguya dair muhtemel kusurları da bulmak gerektiğinden söz edersin. “Koca yazar nasıl hata eder, hadi o etti sen nasıl buluyorsun?” sorusu gelir akabinde. O kısmı da atlattın mı, cevabı en zor olanına geçilir hep beraber (artık sohbette kaç kişi varsa, onlar da inceden görüş bildirmeye başlamıştır çünkü): “Demek ki sen bir kitap yazsan, en güzelini yazarsın?” Kem dersin, küm dersin, hayır mesele tam olarak öyle değil dersin ama soru nihayetinde yanıtsız kalır. Sofradan, masadan, meclisten neresiyse orası, kalktığınızda hâlâ kimse senin ne iş yaptığını bilmiyordur. Sen de en so-
nunda “tamircilik diyelim işte, bir metni tamir etmek” dersin kestirmeden. Tamircilik zanaat midir? Tahmin ediyorum ki öyle olmalıdır. Bu durumda editör denen âdemevladı zanaatkâr takımından sayılmalı mıdır? Bence tam da ortasından sayılmalıdır. ŞAHANE ROMAN Hadisenin başka bir yönü var. Bu kısım biraz acıklı işte. Muhatabınızın “yazar” olduğu yahut iddiasının bu olduğunu beyan eden bir insanın bulunduğu durumlarda iş biraz daha çetrefilleşiyor. Bir roman yazmış oluyor karşıdaki sözgelimi (artık herkes şiir yazmıyor. Öykü zaten çok aradaki saha onlar için, hiç vakit kaybetmiyorlar. Herkes romancı; ve hemencecik roman sahibi oluyorlar). Bir vesileyle konuşuyorsunuz kendisiyle (çoğu zaman mail denen icat aracı oluyor). Romanın tamamını ya da bir kısmını ekliyor (bazıları mesela “attach ettim” diyor inanmazsınız), ardından mektubunda “Şahane bir roman
yazdım, yayımlamak istemez misiniz?” sorusunu yöneltiyor. Bu, tabii ki aşırı retorik bir soru. Roman hiç şüphesiz şahane de, sen bir editör parçası olarak bakalım buna gereken kıymeti verecek misin ve matbaaya doğru elinde aydingerlerle koşacak mısın? Nazik bir cevap yazdın ve karşılığını aldın işte: “Siz kim oluyorsunuz?”dan, “Evladım sen kaç yaşındasın?”a bir banttan söz ediyorum. Bu geniş bantta, editörün de haksızlık ettiği bir bölüm elbette mevcut. Ama bahsini ettiğim, senin faraza yapıyor olduğunu düşündüğün zanaata yöneltilen tahkirin başladığı aşama. İşte o aşamada muhatap (ekteki şahane romanın sahibi), “Siz orada tam olarak ne iş yapıyorsunuz?” sorusunu sorar. Ve sen, yukarıda geçen akrabaya yahut tanıdığa anlattığın şekilde anlatacak takati bile bulamazsın. TELKÂRİ YAPARIZ Bir de Google denen şey icat olundu tabii ve e-postalarda adınız sanınız belli oluyor.
Senden cevap bekleyen, vakti varsa ve akletmişse adını Google denen yere yazıyor. Bir de ne görsün? Şiir kitabın çıkmış, yazılar falan yazmışsın. Buradaki bela, karşındaki şiir yazmışsa iyice katmerleniyor. “Siz de bir şair olarak...”la başlayan süreç, “Ayıp değil mi size?”ye kadar varabiliyor, o kısmı geçelim. Bazısı “nasıl yazıyorsun peki?” diye soruyor. Sen de anlatıyorsun diyelim ki, aslında o sıra aklında ne varsa onu bir şekilde söylüyorsun. Çünkü bir yandan matbaaya gitmek üzere olan kitaplar seni bekliyor, öte yandan ayın 12’si yaklaşmış oluyor ve Twitter’dan seni gizli gizli takip eden ev sahibinin arama tehlikesi her daim mevcut (bu yazı yayımlandığında, ben bunu Twitter’dan paylaşırsam, demek oluyor ki bu kısmı da okuyacak kendisi. Yeri gelmişken selam edeyim ve borçları ödeyerek evi nizami biçimde boşaltacağımı bildireyim) ve daha birçok şey. Bir anda diyebiliyorsun mesela, “Şiir zanaat olabilir bak, çalışmak gerek”. Aslında bunu kendine de söylüyorsun.
İlhamın perilerle falan odaya zuhur etmediğini biliyorsun. Hayatın boyunca kurmayı düşlediğin o çalışma odasına sahip olmadığını biliyorsun. Dolma kaleme mürekkebi çekip, deftere bir aziz özeniyle falan eğilmediğini biliyorsun. O zaman diyorsun işte, zanaat diyorsun, çalışmak diyorsun, okumak diyorsun. Ve aslında bunu –tekrar ederek- kendine söylüyorsun. Bir metnin tamirciliğini yaparken ne kadar zanaat ehliysen, bir metni yazıp tamirciliğini yaparken de o kadar zanaat ehlisin. Bazısı gümüşü telkâri yapıp harikalar yaratırken, ötekisi üç gün sonra kararacak çirkin bir alyans yapıyor. Hepimiz, o çirkin alyansın iki manada da sahibi olmamaya talibiz muhtemelen. Bu yüzden, hepimiz birbirimize biraz benziyoruz. Zanaatı abartmadan ama emeğinin hakkını vererek yapmak gayreti, sevmemizin sebebi oluyor. Umulur ki bir gün hepimizin elinde, parmağında o şahane telkâri gümüşler olsun.
24
25
TARİH
Yeni Sabah, İstanbul Ekspres ve Yeni Gazete. Ancak 20. yüzyılın sonlarında gazeteler bu bölgeye sığamaz oldu ve yavaş yavaş bölgeyi terk etti. 2005 yılında Cumhuriyet gazetesinin tarihi binasından taşınmasıyla Babıali’nin işlevi son buldu. BABIALİ’Yİ GÖREMEYENLER
Babıali, basın için Bâb-ı Âlî iken…
1950’lerden sonra Türkiye nice askeri darbeler gördü, ekonomik krizler yaşadı ve büyük sermaye
Türkiye medyası plazalardan önce oradaydı. Masalarda simitten düşen susamlar ve her daim taze çay vardı. O dönemleri hiç görmemiş genç bir gazeteci, kitaplardan okuduğu Bâb-ı Âlî’yi yazdı. BARIŞ MUMYAKMAZ “Müzikal için Broadway, sinema için Hollywood, borsa için Wall Street ne demekse Türkiye basını için de Babıali oydu bir zamanlar” diye yazıyor bir ekşisözlük yazarı…
M
2005’te Cumhuriyet gazetesinin de Şişli’ye taşınmasıyla, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin çıkardığı Bizim Gazete dışında hiçbir gazetenin kalmadığı bir yer Babıali. Her ne kadar şimdilerde yeni adıyla“medyanın” mekansal yapıtaşlarını plazalar oluştursa da, birçoğu Babıali’de bile kurulmayan bu gazete ve yayın topluluklarında çalışan biz genç gazeteciler için mini bir tarih fena olmaz mıydı? Üstatlarımız da okusun elbette, bir yanlışımız olursa düzeltsinler. BABIALİ’NİN KÖKENİ Bâb-ı Âlî, I. Abdülhamid zamanından itibaren Sadrazam
Sarayı’na verilen isimdi. Bir anlamda Osmanlı Devleti’nin idare merkeziydi. Bu yeni Osmanlıca kelime Arapçadaki “kapı” anlamına gelen “bâb” ile Farsçada “yüce” anlamına gelen “âlî” ile birleşmesiyle oluştu.
odaklaşmasına neden oldu. Sirkeci’den başlayıp Babıali binasının önünden geçerek giden Cağaloğlu yokuşunun iki yanındaki ve yan sokaklarındaki matbaa ve gazete binalarını kapsayan yerin adı Babıali olarak anılmaya başlandı.
Cumhuriyetin ilanından sonra bu binaların bir kısmı Vilayet Konağı olarak kullanılmaya başlandı. Yapı üzerindeki neoklasik ayrıntılar kaldırıldı ve bina yalın bir biçimde sıvandı. 1980’lerin sonlarında ve 1997 yılında binayı eski görünümüne kavuşturmak için bazı restorasyonlar yapıldı.
CUMHURİYET DÖNEMİ
Babıali’nin çevresinde Türk basınının yoğunlaşmaya başlaması, Osmanlı dönemine dayanır. Osmanlı hükümetinin bu binada çalışması yeni ortaya çıkan Türk basınının haber kaynağına yakınlığı açısından bu binanın çevresinde
Her ne kadar Cumhuriyet dönemiyle birlikte hükümet Ankara’ya taşınmış olsa da, Türkiye basını Babıali’de kaldı. 20. yüzyıl boyunca Türkiye’nin bütün önemli gazetelerinin merkezleri ve basımevleri bu bölgede bulundu. Ayrıca birçok kitabevi de bu bölgede açıldı. 1950’lerin sonlarında bölgenin yerleşim planında yeri olan başlıca gazeteler şunlardı: Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet, Türkiye, Vatan, Akşam, Son Posta, Son Telgraf,
değişimlerine şahit oldu. Belki de bunun en büyük yansımalarında biri basında gerçekleşti. 1950’lerde adını saydığımız gazetelerin en az yarısını şimdilerde hatırlamıyoruz bile. Bugün ise raflarda bulunan gazetelerin çok büyük bir bölümü isim geleneğini korumakla beraber Babıali’de değil plazalarda kuruldu. Posta, zaman, vatan, sabah, vakit, bugün, vb. ifadeleri taşıyan onlarca Babıali gazetesi vardı. Yani kendileri gitti isimleri kaldı yadigâr.
MEYHANE BASKISI NEDİR?
GAZETELERİN YERLERİ
Eskiden gazetelerin “akşam baskısı” olurdu. Akşamları saat 19 civarında makinadan çıkıp uzak yerlere gönderilen gazetelerin adıydı. Ama bu gazetelerin bazıları İstanbul içinde de dolaşırdı. Vapur iskelelerinden başlayarak, Taksim, Beyoğlu gibi belirli yerlerindeki sokak bayilerince satışa çıkarılırdı. Gazetelerin üzerinde ise ertesi günün tarihi olurdu. İstanbul’daki birkaç bin kişi o sayede, gazetesini bir gün önceden okurdu. Akşam baskısının okurları mı? Genelde geç saatler olduğu için o saatlerde, lokantada veya diğer eğlence yerlerinde bulunanlardı. Gazete satıcıları, oralara da girer çıkar, satışlarını yaparlardı. Bu yüzden, akşam baskılarının diğer adı “meyhane baskısı”ydı. Yeni dağıtım tekniklerinin gelişmesiyle bu uygulama yok oldu.
CUMHURİYET Kuruluş: 7 mayıs 1924 Şimdiki adresi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok No: 2, Şişli Eski adresi: Türkocağı Cad. 39/41, Cağaloğlu Bulunduğu yıllar: 1924 - 2005
MİLLİYET İlk adresi: Çatalçeşme Sokağı, Cağaloğlu İkinci adresi: Nuruosmaniye Caddesi, Cağaloğlu Bulunduğu yıllar: 1950 - 1993
HÜRRİYET
KONUYLA İLGİLİ KİTAPLAR Hıfzı Topuz - Türk Basın Tarihi Orhan Koloğlu - Bir Zamanlar Babıali Emin Karaca - Babıali Sohbetleri Neciz Fazıl Kısakürek Babıâli’nin Hikâyesi Süleyman Çapanoğlu - Basın Tarihimize İlave
Adres: Babıali Caddesi No: 15-17 Cağaloğlu Bulunduğu yıllar: 1948 - 1993 BABIALİ’DE SABAH Adres: Şerefefendi Sokak No: 45 Cağaloğlu Bulunduğu yıllar: 1965 - 1983
ZAMAN (günümüzdeki Zaman gazetesi değil) Adres: Nuruosmaniye Caddesi Şeref Sokağı, Cağaloğlu Bulunduğu yıllar: 1949 - 1952 (FOTOĞRAFLAR: TGC BASIN MÜZESİ ARŞİVİ)
26
27
SAĞLIK
SEYAHAT
Ofiste Ergonomi Slovakya
Bel kütletmekle olmaz
Avrupa’nın ortasında yalnız bir şehir
Meslek hastalıkları çağın gizlenen salgını. Bizim payımıza düşense sırt ağrıları. Yine de kütletme kader olamaz.
SİBEL BAHÇETEPE 10 saati geçen mesailer, rahat olmayan çalışma masa ve sandalyeleri, ağır kameralar, çantalar ve fotoğraf makineleri; gazetecilerde omurga, kas ve iskelet sorunlarının sıkça görülmesine neden oluyor. Uzmanlarsa “Haber merkezinde ergonomi ve vücudun doğru pozisyonda kullanımı ile hastalık riskini azaltmak mümkün” diyor. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Eyüp Bakmaz, yapılması ve yapılmaması gerekenleri şöyle özetliyor: - Çalışanın vücuduna göre ayarlanalabilir eşya tercih edilmeli. - Sürekli kullanılan cihaz ve malzemeler kol erişim mesafesinde olmalı. - Işık kaynakları mümkün olduğunca yükseğe yerleştirilmeli ve yeterli aydınlatma sağlanmalı.
BURCU KARAKAŞ - Ofiste pencere olmalı. - Sürekli gürültü önlenmeli. - Çalışma pozisyonu düzenli olarak değiştirilmeli.
- Yükseklik dirsek hizasında olmalı.
- Klavye ön kol ile aynı düzlemde bulunmalı.
- Kenarları yuvarlatılmış olmalı
- Fare klavye ile aynı seviyede ve kolay ulaşılabilir olmalı.
KOLTUK
- Yere sabitlenmiş olmalı.
- İyi bir duruş sağlamalı ve ayarlanalabilir olmalı.
- Kırılgan, kaygan olmamalı.
- Dik oturma omurgaya yaklaşık yüzde 25 daha az yük binmesini sağlar ve birçok sırt problemini önler. Koltuk arkalığı sırtın doğal eğimini desteklemeli.
MONİTÖR
- Oturma yüzeyi kalçalara yandan baskı yapmayacak kadar geniş olmalı. - Kol destekleri omurgadaki baskıyı azaltabilir fakat masaya yaklaşımı veya doğal hareketleri engelleyici boyutlarda olmamalı. - Kalça-bacak açısı 90120 derece, diz açısı 90120 derece olmalı. ÇALIŞMA ALANI
- Gözden en az 65 cm uzakta olmalı. - Kullanıcının tam karşısında durmalı, boyun hareketlerini engelleyici konumda olmamalı. - Ekran görüş alanı gözün yatay görme hizasının 15-50 derece açıları arasında olmalı. - Üst kısmı altından daha geride kalacak biçimde arkaya eğik durmalı. KLAVYE VE FARE - Dirsek dik açıda ve bilekler düz olarak tutulmalı.
- Fare kullanımı destekleri yararlı. - Bilek destekleri sadece duraklamalarla kullanılmalı.
MESLEK HASTALIKLARIMIZ Medya çalışanlarında bilgisayar ve kamera kullanımına bağlı olarak ortaya çıkabilecek hastalıklardan bazıları: - Yumuşak dokularda incinme - Karpal tünel sendromu - Tenisçi dirseği - De Quervein sendromu - Boyun ve bel fıtığı - Kireçlenme - Omurga eğrilikleri
22 yıllık genç ülke Slovakya’nın başkenti olan Bratislava, kıtanın göbeğinde küçük bir Avrupa şehri. Türkiye’den direkt uçuş olmadığı için en rahat ulaşım, Viyana üzerinden otobüs ya da trenle sağlanabiliyor. Ancak şansınız yaver gider de bahar ya da yaz aylarına denk gelirseniz, “Twin City Liner” adlı feribotlarla Tuna Nehri üzerinden Bratislava’ya varmak, şüphesiz daha keyifli olacaktır. 2004 yılında Avrupa Birliği’ne üye olan ülkede, Çekoslovakya döneminin izleri hala belirgin. Üstelik Bratislava, AB üyeliğine rağmen insanı şaşırtacak derecede yalnız ve yoksun. “Bir sabah kalktıklarında Almanlar gibi olacaklarını sandılar” sözü ile yaşanan hayal kırıklığını işitmek mümkün.
Viyana’dan Bratislava’ya süren bir saatlik otobüs yolculuğunun sonunda, başka bir zaman dilimine ışınlanmış gibi hissediyorsunuz. Tarih, otobüs terminalinden beyaz ve heybetli Bratislava Kalesi’ne kadar sokak aralarından adeta göz kırpıyor. İrili ufaklı heykeller, bu gri şehre renk katan cinsten. SSCB’nin dağılmasından sonra yapılan heykellerin en bilinenleri arasında, Bratislava’nın sembolü olarak nam salan Cumil Heykeli var. Rögar kapağından kafasını uzatan bu adam karşınıza çıktığında çok şaşırmayın çünkü az ileride meşhur şapkasıyla bir banka yaslanmış halde Napolyon’u göreceksiniz. Hlavne Meydanı’ndaki turistik dükkanlar, alışveriş etmek ya da şehir
merkezinde vakit geçirmek isteyecekler için ideal. Vitrinleri süsleyen el emeği göz nuru dantel işleri, hediyelik eşya sevenlerin dikkatinden kaçmayacaktır. Meydan civarında geleneksel müzik eşliğinde, etleri ve gulaş çorbasıyla ön plana çıkan Slovak mutfağını deneyebileceğiniz onlarca lokanta mevcut. Ülkedeki tarım ürünlerinin başını çeken patatese, tatlılarda dahi rastlamak mümkün. “Bramborové šišky s mákem” adlı, haşhaş tohumuyla servis edilen tatlı bunlardan biri. Eski şehir atmosferinden çıkmak isterseniz uğramanız gereken yer, bir kitabevi. Obchodná Sokağı’nda bulunan Kníhkupectvo Martinus.sk, kalem bacaklı masaları ve tavana
asılı kitaplarıyla yemek ya da kahvenizle pencere kenarından tarihi sokakları izleyebileceğiniz ferah bir kitabevi. Bratislava’yı ziyaret etmek için her yılın ekim ayı sonunda düzenlenen dünyaca ünlü Bratislava Jazz Günleri güzel bir bahane olabilir. Festival sırasında yolunuz düşerse, Slovakların ünlü birası Zlaty Bazant’ı denemeyi unutmayın!
Eski tarz kırmızı otobüslerle şehir turuna çıkmak, iyi bir başlangıç olabilir.
28
TGS Akademi’nin İlk Mezunları
Yaşasın okulumuz Medya ve akademi dünyasının önemli isimlerinden eğitim alan katılımcılar altı haftalık deneyimlerini anlattı. N. GÜLİN KÜPELİOĞLU
29
EĞİTİM ‘ÖĞRENDİKLERİMİ UYGULAYACAĞIM’ Nihan Bora Serbest Gazeteci Son yıllarda yeni medya ile ilgilenmeme rağmen TGS Akademi’ye yeni şeyler öğrenmek için katıldım. Teorik açıdan kaçırdığım noktalar varmış onları yakalama şansı buldum. Yeni medyanın sunduğu olanakları değerlendirmek ve daha iyi haber yapmak için hangi araçları kullanabileceğimizi göstermesi bakımından faydalıydı. Öğrendiklerimi ilk fırsatta blogumda ve yazdığım yerlerde uygulamaya başlayacağım. ‘BAŞKA DERS DE İSTERİZ’ Barış Mumyakmaz Bianet İngilizce Editörü Alaylı bir gazeteci olarak aldığımız eğitim sayesinde iletişim fakültesine gitmiş gibi oldum. Pratik anlamda bildiğim birçok şeyin teorik olarak nerelerden geldiğini öğrendim. Birbirimizden beslendiğimizi düşünüyorum. TGS Akademi büyüsün, başka dersler açılsın, o derslere de gelelim. ‘SEKTÖRÜ TANIDIM’ Elif Tuğba Şimşek Petrol İş Basın Servisi
Gazetecilerin ve gazeteci adaylarının profesyonel yeteneklerini geliştirmek ve yeni medya teknolojilerine uyum sağlamalarını kolaylaştırmak için yola çıkan TGS Akademi, ilk eğitimini tamamladı ve 24 genç gazeteciyi mezun etti. Peki katılımcılar aldıkları eğitimden memnun mu? Müfredat beklentilerini karşıladı mı? Öğrendiklerini sektörde uygulama şansı bulabildiler mi? İşte öğrencilerinin gözünden TGS Akademi Yeni Medya Programı:
leri ne kadar kısıtlayan bir mecra olduğunu hatırlattı. İşin teknik kısmındaki eksikliklerimizi tamamlaması yönünden de iyi bir eğitim aldığımızı düşünüyorum. ‘ANINDA ETKİ’ Ercan Küçük Röportajlık.com Altı hafta boyunca sadece eğitimler almadık, hocalarımızla ve sektörden kişilerle kendi deneyimlerimizi de paylaştık. Yalnızca ders şeklinde bir eğitim olsaydı bu kadar verimli olmazdı. Bu eğitim pratik olarak kendi yönettiğim internet sitesine de katkı sağladı. Öğrendiklerimi uygulamaya koyduğumda 3-4 kat daha fazla verim aldım, internet sitem büyüdü. ‘TAMAMLANDIM’ Elif Buse Karğın Habertürk Gazetesi Adliye Muhabiri Yeni medya, internet ve haberciliğin geçirdiği gelişim ile ilgili çok geride kaldığımı hissediyordum. Bu nedenle benim açımdan tamamlayıcı bir eğitim oldu. Burada öğrendiğim çok şey var. Belki eğitimin başında bir ders tamamen temel kavramların açıklanması üzerine olabilirdi çünkü çok fazla yabancı terim var.
TGS Akademi sayesinde yeni medya ve internet gazeteciliğine ne kadar yabancı ve uzak olduğumu gördüm, eksiklerimin farkına vardım. Aynı zamanda sektörden birçok insanla tanışma fırsatı buldum. Edindiğimiz bilgileri uygulamaya dökmeye daha fazla zaman ayırabilirdik diye düşünüyorum ama kesinlikle bu şekilde de çok faydalıydı.
‘ARTIK UYGULAMA ZAMANI’
‘YENİ MEDYA, YENİ OLANAKLAR’
‘TARTIŞMALAR UFUK AÇICIYDI’
Cem Bahtiyar Serbest Gazeteci
Mehmet Özer Evrensel.net Editörü
Bu eğitim, yeni medyanın nasıl sınırsız olanaklar sağladığını bir kez daha fark etmemi sağladı ve anaakım medyanın hem kitleleri hem de gazeteci-
Uygulamaya yönelik bir eğitim beklerken nispeten kuramsal bir eğitim aldık. Ancak bu durumun kötü olduğunu düşünmüyorum. Aksine uygulamadaki eksik-
Onur Öncü Birgün Medya TGS Akademi sayesinde aslında pek bilmediğimiz bir alana giriş yapmış olduk. Dijital dünya ile tanıştık ve bu dünyayı daha detaylı öğrenme fırsatı bulduk. Artık burada öğrendiklerimizi uygulamaya başlama zamanı.
liklerimi bir şekilde kapatabilirim ama yeni medya üzerine yapılan tartışmaları her yerde bulamam. Ufuk açıcıydı. ‘EKSİKLERİMİ GÖRDÜM’ Diren Çelik Kocaeli Üniversitesi Gazetecilik Bölümü Öğrencisi Yeni medya üzerine daha önce hiç duymadığım konular hakkında bilgi sahibi oldum. Okulda aldığım eğitimin yetersiz kaldığını fark ettim. TGS Akademi eksikliklerimi görmemi sağladı ve derslerime de olumlu etkileri oldu. ‘DOSTLARIN ARASINDAYDIK’ Ziya Akbaba İMC TV İnternet Editörü TGS Akademi’nin en iyi tarafı özellikle alternatif medyada benzer işi yaptığımız arkadaşlarımızla aynı ortamda bulunma fırsatı elde etmemiz. Ayrıca, bilmediğim birçok şeyi bu eğitimde öğrendim, öğrendiklerimin uygulamasını da yapabildim. Örneğin İMC TV’nin internet sitesinde yeni düzenlemeler yapabilme şansım oldu. ‘DAHA ÇOK PRATİK GEREK’ Ruken Alışkan Kocaeli Üniversitesi Gazetecilik Bölümü Öğrencisi Bu eğitimin yeni medya hakkında bir şeyler öğretmesini, okuldaki eğitimin bana yetmediğini göstermesini istiyordum ve bunu gösterdi. Eğitim süresince belki çok aktif olamadım ama beklentimi karşıladığını söyleyebilirim. Daha pratik ağırlıklı bir eğitim almak isterdim. ‘SÜRE UZAMALI’ Atakan Yorulmaz İnternethaber.com Editörü Yeni medya ile ilgili hiçbir bilgim yoktu, bu nedenle benim açımdan çok olumlu bir dönem oldu.
Aldığımız her dersten sonra öğrendiklerimi uygulamaya çalıştım. Bana ve çalıştığım kuruma olumlu şeyler kattı. Fakat eğitim süresinin çok az olduğunu düşünüyorum. Genç gazeteciler olarak Sendika’dan yeni eğitimler bekliyoruz. ‘ORTAK İŞ YAPABİLİRİZ’ Mehmet Akın SPoD LGBTİ Aktivisti ve Kaos GL Muhabiri Kısa bir medya geçmişim var ve sektörden çok fazla kişi tanımıyorum. TGS Akademi sayesinde sendikadan ve sektörden insanlarla tanışmak benim için büyük bir fırsattı. Belki program başlamadan önce katılımcıların nasıl bir içerik beklediği sorulabilir ve eğitim sonunda hep birlikte bir şeyler yapabilir miyiz diye sorgulayabiliriz. ‘TAVSİYE EDERİM’ Tolga Alp Turgut Evrensel Gazetesi Muhabir TGS Akademi sayesinde yurttaş gazeteciliği ne demektir, sistematiği nasıl yürür, nasıl daha iyi haber yazarım, fotoğraf çekerim ve bunları internette uygulamaya koyabilirim bunları öğrendim. Okullarda daha çok teorik bilgi veriliyor bu nedenle özellikle iletişim fakültesi öğrencilerine TGS Akademi’ye katılmalarını tavsiye ederim.
HANGİ DERSİ KİM VERDİ? Yeni Medya Çağında Gazetecilik / Çiğdem Bozdağ Dijital Yayıncılık ve Sosyal Ağ Yönetimi / Nurcan Akad İnternet Gazeteciliği ve Yeni Olanaklar / Doruk Tokçabalaban Haber ve Veri Görselleştirme / Gürkan Mıhçı Siber Güvenlik ve Bilgi Yönetimi / Sarphan Uzunoğlu Yeni Medya Haberciliğinde Ekonomik Girişimcilik / Bahadır Burak Evren
30
BULMACA / Hazırlayan: Anıl Onat Doruk 1
2
3
4
5
6
7
8
9
10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20
1 2 3
L
4
T A
5
R
6 7
L
8
T
9
Birlikte güçlüyüz! Medya çalışanları daha iyi bir hayatı hak ediyor. Yeni yaklaşımlara, çözümlere, değişime, birlik olmaya ihtiyaç var. Sana ihtiyaç var. Çünkü sendikan güçlüyse sen de güçlüsün.
10
A
11 12 13
A
14
E
15 16 17
A
M
18 19 20 SOLDAN SAĞA 1) Van’daki ikinci depremde Bayram Otel enkazı altında kalarak hayatını kaybeden fotoğraftaki gazeteci - Süreli olarak verilen heyecanlı haber 2) Kamufle etmek Gerçek - Bulmaya çalışmak 3) Olumsuzluk veren önek - Derinlikler anlamında eski söz - İlkel bir silah - Sazın en kalın teli - Tanrıtanımaz 4) Kapital - Irmak ya da dere suyunun hızla aktığı yer - Haberci 5) Yabancı bir harfin okunuşu - Kısaca Marmara Araştırma Merkezi - Beddua - İridyum’un simgesi 6) Çevik - Meta - Yalan, uydurulmuş haber 7) Sümerlerde tanrı Enki’nin diğer adı - Son zamanlarda - Yırtıcı bir kuş - Karışık renkli 8) Zarara uğrama tehlikesi - Panama’nın plaka imi - Kalın sicim - İngilizce mastar eki - Kutsal saydığı bir şey uğruna kendini feda etmek üzere söz vermek 9) Bir gazeteci adı “Ahmet ...” - Rüzgâr - Hoşnutsuzluk belirten söz veya yazı - Eski dilde su 10) Bir soru sözü - Eski dilde dadı - Duadan sonra söylenen söz - Nikel’in simgesi - Değerli madenlerde saflık derecesi 11) Kale duvarı - Telli bir çalgı - Avuç içi - Rumeli’de Müslüman topluluğu 12) Monopol - ‘Soner ...’ şarkıcı - Köpeklere yedirilen yemek 13) Borç veya alacak - İlave - Bal teknesi - Kabadayı bağırması 14) Nazi faşizminin üstün ırkı - Duman karası - Bir kadın adı - Yabancı bir harf - İçi gaz, sıvı veya katı herhangi bir maddeyi alabilen oyuk nesne 15) İyilik ederek gönül alma - Akdeniz’de bir akarsu - Kuzu sesi 16) Bir nota - Gemileri bağlamada kullanılan üç veya dört kollu halat - Sasani İmparatorluğu’nda Şah I. Kavat döneminde proto-sosyalist bir din adamı 17) Kiloamper - Avrupa Ekonomik Topluluğu - “... O Neil” ABD’li aktör - Briçte sanzatunun kısa yazılışı 18) O adılının eski hali - Kemiklerin yuvarlak ucu - İlave - Müslümanları namaza çağırmak için okunan dua 19) Radyum’un simgesi - İlaç, çare - Su akıtmak için toprak kazılarak yapılan oluk - Eski dilde ayak - Akdeniz’de bir Fransız adası 20) Osmanlı İmparatorluğu’nda 1831’de yayımlanmaya başlanan ilk gazete YUKARIDAN AŞAĞIYA 1) ‘Canını verircesine, özveriyle’ anlamında söz - Lezzet - Gençliği ve körpeliği kalmamış 2) Bir göz rengi - Toplumu oluşturan en küçük birim - Balık yumurtası ile yapılan bir meze türü - Bir haber ajansı 3) Fas’ın plaka imi - Kaba baston - Asit’in sessizleri - Sekisi olan 4) Şimdi anlamında söz - Matbaalarda kurşun dökülmüş, satır olarak dizilmiş harfleri iyice yerleştirmek için üzerlerine vurmaya yarar takoz - Yalım, yalaz, alaz 5) Bununla birlikte anlamında eski söz - Turunçgiller - Bir nota 6) Cami görevlisi - Örnek, kalıp - Lanta’nın simgesi ışık 7) Sayıları gösteren işaret - Fas’ın başkenti - Bir bağlaç - Eski dilde mavi 8) Metal parlaklığı verilmiş deri - Yılın bölümlerinden her biri - Almanya’da bir kent - Revü’nün sessizleri 9) Anlamlı - Kayıkta dümenin baş tarafına takılan kol 10) Art, peş - Bir işin gereği gibi yürümemesi, geri kalmak 11) Bir soru sözü - Kiloamper - Duyuş, düşünüş ve inanıştaki ayırıcı özellik, belgi - Doğal gazda bol bulunan bir bileşen - Protaktinyumun simgesi 12) Bayram Otel enkazı altında kalarak hayatını kaybeden gazeteci - “Fazıl ...” piyanist ve bestekâr 13) Meydan saha - Duman - Atılgan - Genleri taşıyan nükleik asit 14) İzmaritlerden, boyu 35 cm. kadar olan bir Akdeniz balığı - En kısa zaman süresi - Görkemli, heybetli 15) Bir şaşma ünlemi - Sağduyuya, göreneğe, olağana aykırı - İlave - Hava, caka 16) O yer anlamında söz - İstenç - Rey 17) İnsanın yaradılış özelliği - Kazakların başkanı 18) Gerçekleşmesi zamana bağlı istek - Tasa, kaygı - Hayvanların su içtikleri oyma kap 19) Bir nota - Avuçlamak - Radyum’un simgesi 20) Elma, armut vb. meyvelerin kurutulmuşu - Bazı hayvanların, özellikle atların alınlarında bulunan beyaz leke - Çiçek veya meyveyi dala bağlayan ince bölüm
Üye isen aidatını öde
Otomatik ödeme talimatıyla her ay aidatını yatırabilirsin. Üyelik aidatı brüt maaşının %2’sinden ibarettir.
Üye değilsen bağış yap İstediğin sıklıkta ve miktarda bağış yapabilirsin. Desteğinle güçlenecek ve değiştireceğiz. TR39 0006 4000 0011 0950 8111 55 destek@tgs.org.tr
TÜRKİYE GAZETECİLER SENDİKASI
www.tgs.org .tr
BASIN KARTI
Press Card