GÜNCEL B İ L İ M DERGİSİ YIL 3 MART 2015
28 3 EBEVEYNLİ BEBEK BİYOKAÇAKÇILIK KÖK HÜCRELER BİR EKSİĞİZ ÖZGECAN ASLAN Yayın Yönetmeni Anıl Tuna
KARL LANDSTEİNER Kimdir?
DEPREM HAFTASI
BİR EKSİĞİZ ÖZGECAN ASLAN Kadına El Kaldıran Adam Değildir! 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde şiddet, taciz, tecavüze karşı kadınlar meydanlara çıkacak; Taksimde alabildiğince protestolar düzenlenecek. Aslında bu sorunlar sadece Türkiye’de mevcut sorun ve olaylar olmayıp, tüm dünya ülkelerinde yaşanan gerçekler. Dünya genelinde kadın genelde her zaman ikinci sınıf kategoride görülüyor.
Editörden
Ancak Türkiye’de kadına yönelik şiddet olayları son yıllarda artış gösteriyor. Kol kırılır yer içinde kalır mantığı Türkiye toplumunda kadınların sesinin duyulmasını engelliyor.İnanıyorum ki her türlü şiddete maruz kalan ve sessiz çığlığı gözlerine yansıyan kadınlar artık eskisi kadar sindirilemeyecek. Çünkü, artık kadınlar susmayacak. kadınlar, artık doğurduklarının elleriyle gelen şiddeti reddedecek.
D
İstatistiklere bakıp utanalım biraz lütfen..
Kış mevsiminin sonlarına geldiğimiz şu günlerde vakit geçirmek için kazanılan alışkanlıklarda mevsimle beraber değişime uğruyor. Vaktinizi kaliteli geçirip eğlenceli hale getirmek için hazırlanan, mevsim ne olursa olsun değişmeyen karışımlardan biridir Kapsül Plus. Zaman, mekan, mevsim ayırt etmeksizin her ay ki kaliteli içeriğiyle siz kıymetli okuyucuları akıp giden zamana ayak uydurmanıza yardım eder. Bu sayıda sizleri nelerin beklediğine gelecek olursak; Dünyada uygulamaları görülmüş ve başarı elde etmiş 3 Ebeveynli Bebek Yöntemi ana gündemimizi oluşturuyor.İki anneden alınan mitokondriyle dünyaya gelen bir embriyo.. Ve tabi bunu zorunlu oldukları için yaptıklarını söylemeden geçemicem neden mi uygulanıyor? Sayfalarımız arasında okuyalım ve öğrenelim..
2002 yılı kayıtlarına 66 olarak geçen kadın cinayet sayısı, 2007 yılında 1011.Kadın cinayetlerinin en büyük ortak özelliği ise öldürenlerin erkekler olması. Türkiye'de yaşayan kadınların dörtte biri fiziksel şiddete uğruyor. Şiddete uğrayan kadınların dörtte üçü eşi tarafından şiddete maruz kalıyor. Cinayet sonucu ölen kadınların çoğu eşi tarafından öldürülüyor. Kadınlara yönelik şiddetin nedenleri olarak eğitimsizlik,ekonomik nedenler,ataerkil gelenekler gösteriliyor.Ancak bu temelde bir zihniyet bozukluğudur.Şiddete maruz kalanlar 5 yaşında ya da 70 yaşında da olabiliyor. Uygulamalar ise caydırıcı olmaktan çok uzak.
BiyoKaçakçılılık, bizim esefle kınadığımız ama açığa çıkarılması gereken bir sorun haline geldiği için yazıyı sizlerle paylaşmak ve herkesin bu konuda bilinçlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Sayın Prof. Dr. Yılmaz Çamlıtepe hocamızın röportajı olan yazıyı ibretle ve ilgiyle okuyacağınızdan kuşkumuz yok. Tıbbın geldiği son nokta olan ve birçok hastalığa çare olan Kök hücreler nelerdir? Yapıları nasıldır? Bizim vücudumuzda da var mıdır? Tüm bu soruların yanıtlarını vermekle yükümlü olan bilgiler birkaç sayfa uzağınızda.
İHD 2014 kadına şiddet raporunda çarpıcı istatistikler bulunuyor. Raporda, 2014 yılında 575 kadın, erkek şiddetine maruz kaldı.282 kadın, erkeklerin taciz ve tecavüzüne uğradı.257 kadın ise öldürüldü.Daha çarpıcısı ise Mürvet Yılmaz , ‘’1997 ile 2012 yılları arasında 363 kadın gözaltında taciz veya tecavüze uğradı.’’ diyor.Yazımı tamamlerken televizyondan Kayseri’de en son bıraktığı 12 yaşındaki kız çocuğuna tecavüz ettiği ileri sürülen 25 yaşındaki servis şöförü S.D. tutuklandığını öğreniyorum.
Sizlere keyifli okumalar dilerken Kapsül Plus farkını yaşamak için bizi takip etmeye devam etmenizi öneriyoruz...
Sizce söylenecek bir şey var mı ?
Kapsul Plus Ailesi
Bunların masumca bir sembolü olan Özgecan Arslan aklıma geliyor.Mekanın cennet olsun melek yüzlü kız.Kalbimde bir burukluk ile
Dünya Kadınlar Gününü Kutluyorum.
eğerli Kapsül Plüs okuyucuları;
YAYIN YÖNETMENİ ANIL TUNA
KAPSUL PLUS YAYINCILIK ADINA İMTİYAZ SAHİBİ A. Tuna KONAK
KÜNYE GENEL YAYIN YÖNETMENİ
Anıl TUNA
YAYIN KOORDİNATÖRÜ
Tayfun GÖZLER
3 EBEVEYNLİ BEBEK
KANAYAN DİŞ MANTARI
tayfungozler@yandex.com YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Mete Arslan KONAK metearslankonak@gmail.com
GÖRSEL YÖNETMENLER
Aslıhan DİKMEN dkmn.aslihan@gmail.com
Özge BİÇEROĞLU ozge_mgmgma@hotmail.com
HABERLER EDİTÖRÜ
Emine Ceyda SÖZÜER
https://www.facebook.com/KapsulPlus2013 https://twitter.com/kapsulplus http://issuu.com/kapsulplus2013 http://kapsulplus.blogspot.com/ Telefon: 0507 831 34 73
KARL LANDSTEİNER
ANTROPOLOJİ
49>50
kapsulplus2013@outlook.com.tr
NASIL YAŞARIZ KÖK HÜCRE
45>48
kapsulplus2013@gmail.com
41>44
İLETİŞİM BİLGİLERİ
37>40
emcey_16@gmail.com
HABERLER
DEPREM HAFTASI
içindekiler
fulyadilek@trakya.edu.tr
BİYOKAÇAKÇILIK
29>36
Doç.Dr.Fulya Dilek Gökalp MURANLI
25>28
DANIŞMAN
11>24
5>10
anillkonak@gmail.com
BİYOKAÇAKÇILIK Biyokaçakçılığı nasıl tanımlarsınız? Biyokaçakçılık bir ülkenin biyolojik/genetik kaynaklarının yetkili makamların izni olmadan toplanması ve yurt dışına çıkartılması olup birey sayısında azalma ile popülasyon kaybı ve hatta tür kaybına yol açarak ekosistem bileşenlerini olumsuz etkiler. Bu etkinin boyutu büyüdükçe biyolojik çeşitlilikteki kalıcı tahribat kaçınılmaz olur. Bu tahribat o ülkeye ekonomik, ekolojik, kültürel ve estetik kayıp olarak yansır. Biyokaçakçılığı yapanlar kimlerdir? Hangi amaçlarla biyokaçakçılık yapmaktadırlar? Turist Araştırmacı Kolleksiyonerler Daha çok ticaret ve koleksiyon amaçlı, aynı zamanda araştırmacılarında bu biyokaçakçılığı yaptığınıbiliyoruz. Biyokaçakçılık vakalarında yakalananlar en çok hangi ülkelerden gelmektedirler? En çok kaçırılan biyolojik materyal nedir? • Biyokaçakçılık yapanlar en çok şu ülkelerden gelmektedir: Rusya, Çek Cumhuriyeti, Fransa, Almanya, Avusturya, İsveç, Hollanda, İspanya, Danimarka, Belçika, Romanya, İsviçre, Macaristan, Japonya, İsrail, Suriye. Yurtdışına en çok kaçırılan biyolojik materyaller şunlardır: Soğanlı ve yumrulu bitkiler, Kültür bitkilerinin yabani akrabaları, Tıp ve eczacılıkta kullanılan ekonomik önemi olan türler, Endemik ve/veya dar yayılışlı türler (bitkiler, sürüngenler, amfibiler, kuşlar, yumuşakçalar, böcekler-özellikle kelebekler) Yasal bir sekilde biyolojik materyal örneklerini yurtdisina çikarmak mümkün müdür ve eğer mümkünse koşulları nedir ?
5-6
Yurt dışı çıkış kapılarında yolcu beraberinde veya posta-kargo gönderilerinde rastlanılan yabani canlı türlerinin veya genetik materyal içeren parçalarının (kök, rizom, yumru, doku, kan, yumurta,vb) yurt dışına çıkartılabilmesi için aşağıdaki geçerli belgeleri bulundurmaları gerekmektedir: • Orman ve Su İşleri Bakanlığı veya yetkili olduğu türler kapsamında Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından onaylanmış Materyal Transfer Anlaşması • CITES belgesi • Trofeler için Geçici Avcılık Belgesi ve Nakliye tezkeresi, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından düzenlenen diğer belgeler • Bu belgeler olmadan yabani bir türün bireylerinin veya genetik materyal içeren parçalarının yurt dışına çıkartılmaya teşebbüs edilmesi biyokaçakçılık vakası olarak değerlendirilmelidir. • ARAŞTIRMA AMAÇLI İSE: • Yabancı araştırmacıların başvuruları ancak bir Türk üniversitesi ile işbirliği yapması halinde değerlendirmeye alınmaktadır • Yabancı araştırmacı yanında iş birliği yaptığı Türk üniversitesinde görevli öğretim üyeleri olmaksızın araziye çıkamaz • Yabancı ve Türk araştırmacılar istendiğinde Bakanlıkça onaylanmış araştırma iznini ibraz etmek zorundadır
Türkiye'deki biyokaçakçiligin boyutu hakkında ne söyleyebiliriz? 2007'de 2, 2008'de 2, 2009'da 2, 20102da 9, 2011'de 21 Biyokaçakçılık vakası saptanmıştır, ama saptanamayanların sayısının kat kat fazla olduğunu tahmin ediyoruz. Son yıllardaki vaka sayısı artışının az da olsa farkındalık yaratılmış olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Biyokaçakçığı önlemek için alınan tebbirler varmıdır? Alınan önlemlerin faydası olmuşmudur? 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu gereğince: • Yurt dışına çıkışı yasaklanmış canlıların(Yaban domuzu, kurt, çakal, tilki, sansar, porsuk, yılanlar, kaplumbağa ve kertenkele türleri hariç bütün av ve yaban hayvanları (canlı ve cansız olarak ve tanınabilir en küçük parçaları ile bunlardan mamul konfeksiyon, İhracı yasak olan doğal çiçek soğanları) yurt dışına çıkış kapılarında tespiti halinde; Altı aydan iki yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası kesilir. Milli Parklar Kanunu gereğince: • Milli Parklar Kanunu kapsamına giren bir alanda (Milli Park, Tabiat Parkı, Tabiatı Koruma Alanı, Tabiat Anıtı) korunan alanın kaynak değerlerinin, yaban hayatının ve ekosistemin zarar görmesi halinde; Altı aya kadar hapis veya adli para cezası; Kara Avcılığı Kanunu gereğince: • Kara Avcılığı Kanunu kapsamına giren bir türün yok olması tehlikesi veya ekolojik dengenin bozulması halinde; • İki yıldan beş yıla kadar hapis cezası 2872 Sayılı Çevre Kanunu gereğince: • Biyolojik çeşitlilik tahribatı ve/veya nesli tehdit veya tehlike altında olan veya nadir bitki ve hayvan türlerine zarar nedeniyle 35.193TL. idari para cezası, 4458 Sayılı Gümrük Kanunu gereğince: • İhracın yasaklanmış olduğunun tespiti halinde eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı • İhracın ön izne bağlı eşyanın gümrüklenmiş değeri kadar idari para cezası, 6831 Sayılı Orman Kanunu gereğince: • Devlet ormanlarından palamut, ıhlamur çiçeği, her çeşit orman örtüsü, mazı kozalağı, tıbbi ve sinai nebatları veya orman tohumlarını toplayanlara 100TL idari para cezası, 4915 Sayılı Kara Avcılığı Kanunu gereğince: • Kuş, memeli ve sürüngenler için 200TL (2014/302TL) ve tazminat, yabancıların kaçak avlanması 1520TL idari para cezası 1380 Sayılı Su Ürünleri Kanunu gereğince: • TC vatandaşı olmayan kişilerin su ürünleri avcılığı yapmak üzere 2674 sayılı Karasuları Kanunun 1. maddesinde yazılı karasularına ve 4. maddesinde yazılı içsulara giren ve bu sularda su ürünleri avcılığında bulunanlara 5.000TL idari para cezası ile ihtihsal edilen su ürünleri ile ihtihsalde kullanılan ihtihsal vasıtaları, zapt ve mahkemece müsadere edilir. Cezai işlem uygulanmış olsa bile kaçak olarak materyal toplayanların bu fiili tekrarlamaları olasılığına karşı ülkeden çıkarken aranmaları için İçişleri Bakanlığına (Emniyet Genel Müdürlüğü) ve Gümrük ve Ticaret Bakanlığına (http://www.gtb.gov.tr/formlar/onlineihbar.aspx web sayfasında bulunan online ihbar formu doldurarak veya ALO 136 ihbar hattını arayarak) ihbar edilmelidirler. Alınan önlemler pek etkili olmamaktadır, bunun nedenlerinden başlıcası idari yaptırımlardaki sorunlardır. İdari yaptırımlardaki sorunlar: Yabancıların doğadan izinsiz olarak biyolojik materyal toplarken yakalanması halinde genellikle Çevre Kanunu 20/k bendi uygulanmaktadır (35.193TL adli para cezası), ancak; Para cezalarının tebliğ ve tahsil edilmesi çoğu zaman mümkün olmamaktadır. Cezaya itiraz durumunda “biyolojik çeşitlilik tahribatı” somut bulunmadığından cezalar mahkemelerce iptal edilebilmektedir. Biyokaçakçılıkta kullanılan ekipmana el koyma ve mülkiyetin kamuya geçirilmesi sadece Kara Avcılığı Kanunu ve Su Ürünleri Kanunu kapsamında mümkündür. Biyokaçakçılıkla mücadelenin zorluklari nelerdir ?
7-8
Arazide takip ve biyokaçakçılık tespiti oldukça zordur, bununla ilgili kamu birimlerinin personel ve araçları yetersizdir. Biyokaçakçılık ile ilgili yerel halkın duyarlılığı zayıftır. Yerel halkın mutlaka bilinçlendirilmesi gerekir. Gümrük kapılarındaki yetersiz ve bilinçsiz denetim ile adli yaptırımların caydırıcı olmaması biyokaçakçılığı teşvik eden en önemli faktörler olarak görülmektedir.
Daha etkili bir mücadele yürütmek için bu alanda baska neler yapilabilir ? Ø Ø Ø
Ø
Yerel halkın biyokaçakçılık konusunda sürekli eğitime tutularak yerel bir bilincin geliştirilmesi en önemli adımdır. Mikroorganizmalar, mantarlar ve karasal omurgasızlar için ikincil adli ve idari düzenlemeler yapılmalıdır. Mevcut mevzuatta biyokaçakçılık açıkça suç veya kabahat olarak tanımlanmamış olup bunun mutlaka düzeltilmesi gerekir. Adli para cezasının arttırılması ve tahsilinin sağlanması, adli hapis cezasının getirilmesi, faaliyetten men etme, izin başvurularının reddi, tazminat, ekipmana el koyma, ülkeye giriş yasağı ve kamuya açıklama gibi yaptırımların düzenlenerek hayata geçirilmesi gerekir. Endemizm ve çeşitlilik bakımından zengin olan doğal alanların korunmalı ve türler sürekli izlenmelidir, ayrıca üretimi yapılabilen türlerin doğadan toplanmasının yasaklanması gerekir, sınır kapılarındaki denetimler mutlaka arttırılmalıdır.
Röportaj için Trakya Üniversitesi Biyoloji Bölüm Başkanı Prof.Dr.Yılmaz ÇAMLITEPE ‘ye teşekkür ederiz.
9-10
Ø
3 KİŞİNİN DNA’SI BULUŞUYOR
2 KADIN
3 EBEVEYNLİ BEBEK
11-12
1 ERKEK
C
anlı hücrelerinin enerji santrallari olan mitokondrilerin DNA'larında meydana gelen genetik hatalar yaklaşık 150 genetik hastalığa yol açıyor. Anne yumurtasıyla kalıtsal olarak çocuğa geçen “hatalı mitokondri” kas zayıflığı, körlük, kalp yetersizliği gibi sağlık sorunlarına neden oluyor.Ayrıca bu hatalı mitokondriye sahip kadınlar süregelen düşük vakaları yaşayabiliyor. Bazen de ebeveynler hiç bir zaman çocuk sahibi olamıyor.Bu hatalı mitokondriden artık kurtulmak mümkün.İnsan Üreme ve Embriyoloji Kurumu'nun (HFEA) düzenlediği bir bilimsel panelde ortaya çıkan yeni bir yöntem var : 3 ebeveynli bebek yöntemi .Bu yöntemde tek amaç ''ölümcül olan mitokondriyal hastalıkları yok etmek'' . Böylelikle anne babaların kendi genlerinden sağlıklı bir bebeğe sahip olma şansları olacak .Bu yöntemi açıklamadan önce '' Mitokondri nedir ? '' ve '' Mitokondriyal bozukluklar hangi hastalıklara yol açar ? '' sizinle bu bilgileri paylaşmak istiyorum.
Mitokondri nedir? Mitokondri enerjiyi, hücrenin iş yapmak için kullanabileceği formlara dönüştüren organeldir. Yunanca mitos (iplik) ve khondrion (tane) sözcüklerinden türetilmiştir. Oksijenli solunum yapan ökaryotik hücrelerde bulunur, prokaryotik hücrelerde ve memelilerin alyuvarlarında bulunmaz. Şekilleri ise ovalden çubuğa kadar değişkenlik göstermektedir. Hücrelerdeki mitokondri sayısı hücrenin fonksiyonuna göre farklılıklar gösterir. Hücrede enerji siklusunda önemli bir role sahip olan insan mitokondriyal DNA'sı, nükleus DNA'sının aksine sirküler yapıda olup sitoplazma içerisinde yer alır ve 16 kb uzunluğundadır. Mitokondri kendi DNA´sına ve bu DNA´ya özgü bir DNA-Polimeraza sahip olmasına rağmen ana hücreden bağımsız olarak bölünemez ve çoğalamaz. Fakat yine de mitokondrinin bölünme frekansı hücreye direkt olarak bağımlı değildir. Mitokondirinin yapısını oluşturan proteinlerin %90´ı hücre çekirdeğinde bulunur ve sitoplazmada sentezlenir. Nükleer veya mitokondrial DNA mutasyonlarına bağlı gelişir. Mitokondriyal genlerce kodlanan m RNA, t RNA veya polipetidlerde noktasal mutasyonlar, maternal (Bir genin anneden çocuğuna aktarılması ) geçişlidir.
Mitokondriyal hastalıklar nelerdir? Mitokondriyal hastalıklar, oldukça geniş ve değişken olan klinik özellikleriyle karmaşık bir hastalık grubudur. Kalıtsal ya da edinimseldir. Tanısı zor olabilir ve klinik, biyokimyasal, histopatolojik, moleküler verilerin birlikte değerlendirilmesi gerekir. Sinir sistemi, retina, kalp ve iskelet kası, karaciğer ile böbrekler mitokondriyal bozukluklarda en çok etkilenen organlardır. Bunlardan beyin ve iskelet kasları istisnasız olarak her durumda değişen düzeylerde etkilenirler.
HER 6.500 BEBEKTEN BIRI, CIDDI BIR MITOKONDRIYAL HASTALıKLA DOĞUYOR. ANNEDEN KALıTıLAN MITOKONDRIYAL HASTALıKLARA ÖNLEM OLARAK SAĞLıKLı KADıNDAN ALıNAN MITOKONDRIYAL DNA ILE ANNE BABANıN NÜKLEUS DNA 'Sı BIRLEŞTIRILEREK SAĞLıKLı BEBEKLER DÜNYAYA GELECEK.
13-14
Mitokondrial hastalıklar · Leber'in Herediter Optik Atrofisi (LHON) · Kearn Sayre Sendromu (KSS) · Leigh Sendromu · NARP Sendromu (Nöropati, ataksi, retinitis pigmentosa) · MELAS (Mitokondriyal ensefalomiyopati, laktik asidoz, inme benzeri epizodlar ) · MERRF (Miyoklonik epilepsi, “ragged red” lifler) CPEO (Kronik progresif eksternal oftalmopleji) · Kardiyomyopati · Yenidoğan Ölümü · Alzheimer Hastalığı · Parkinson Hastalığı · Multisistem Hastalığı · Myodisplatik Sendrom · Myopati · Ataksi · Distoni · Sağırlık
Leigh's sendromu : Mitokondrideki genetik mutasyona bağlı bir protein eksikliği nedeniyle oluşan ve merkezi sinir sistemini etkileyen genetik hastalıktır. Erken süt çocukluğu döneminde nöbet, gelişme geriliği, hipotoni, solunum bozuklukları görülür. İlerleyen dönemde kas ve kemik gelişiminin yetersiz olmasına ve dokulardaki enzim eksikliğine bağlı olarak yürüme ve vücudu dik tutma gibi kas hareketlerine bağlı ciddi sorunlar görülür. Görme ve konuşma zorluğu çekme de bu hastalıkta oldukça yaygındır. Hastalığın kesin tedavisi yoktur.
Kardiyomiyopati : Kalp yetersizliğine neden olan kalp kası bozukluğudur. Başlıca üç tip kardiyomiyopati vardır: Dilate, Hipertrofik, Restriktif. Kalp kası zayıflar ve giderek kalp pompa fonksiyonunu yitirir. Hastalık belirtileri göğüs ağrısı, eforla veya gece gelen nefes darlığı, çarpıntı, bacaklarda şişlik, bayılma ile kendini gösterebilir.
Soldaki resim:Sağlıklı bir bireyin görüşü. Sağdaki resim : Leber'in Herediter Optik Atrofisi hastasının görüşü
Kearns Sayre Sendromu : Genellikle 20 yaşından önce bulgu veren mitokondriyal bir hastalıktır. Mitokondriyal disfonksiyon ve oksidatif fosforilasyonun yapılamaması sonucu dokuların enerji gereksinimlerinin karşılanamaması sonucu oluşur. Temelde bu yoksunluk tüm dokularda olmasına karşın, enerji gereksinimi yüksek olan santral sinir sistemi, retina, kalp kası ve çizgili kas benzeri dokular daha çok etkilenir. Kalp iletim defektleri, serebellar ataksi, miyopati, değişik endokrin patolojiler, nörosensoriyal tipte işitme kaybı, katarakt sık görülen bulgulardandır. Özellikle kalp iletim defektleri hastalığın, ani ölüme yol açabilen komplikasyonlarındandır.
NARP Sendromu : ATPaz 6 geninde 8993 T-G nokta mutasyonu olarak bilinir. ATP sentezini etkilediği düşünülmektedir. MELAS : Mitokondrideki mutasyonlar, ciddi oksidatif mitokondriyal fonksiyon bozukluğuna yol açar ve tüm vücuttaki hücreleri özellikle yüksek oranda oksijen kullanan nöron, kas ve endokrin hücrelerini etkiler. MELAS'ın semptom ve bulguları herhangi bir yaşta ortaya çıkabilir; fakat hastalık genellikle 4- 15 yaşları arasında başlar. Ekstremitelerde güçsüzlük , erken dönemlerde boy kısalığı, baş ağrısı, bulantı ve kusma, işitme kaybı, inme, nöbetler görülen belirtiler arasındadır. MERRF : Mitokondrideki nokta mutasyonu tRNA mitokondriyal genini ve dolayısıyla oksidatif fosforilasyon için gerekli olan protein sentezini bozar. Hastalık geç yada erken erişkin dönemlerde ortaya çıkabilir.Epilepsi , ataksi , optik atrofi, kısa boy, kalp ve böbrek yetmezliği görülen belirtiler arasındadır. CPEO : Mitokondriyal DNA (mtDNA)'nın delesyonu ya da nokta mutasyonu ile ortaya çıkar. Şaşılık, pitozis ve göz hareketlerinde kısıtlılık ile karakterize olan bir hastalıktır. Yüksek metabolik aktivite gösteren iskelet kası ve kalp kası da sıklıkla etkilenmektedir.
Sol resim : Sağlıklı insan Sağ resim :Kardiyomiyopati (Hipertofik)
15-16
Leber'in Herediter Optik Atrofisi : Retina ganglion hücre ölümü ile karakterize edilir. Mitokondriyal DNA'daki nokta mutasyonları sonucu hücrede oksidatif fosforilasyonun bozukluğu ile seyreden bir hastalıktır ve erkeklerde daha sık görülür. Klinik bulgular tek gözde akut görme kaybı ile başlar, birkaç hafta veya ay sonra diğer gözde etkilenir. Görme kaybı genellikle 15 ile 35 yaş arasında başlar.
Alzheimer ve Parkinson Hastalığı : Yaşlanmanın mitokondriyal teorisine göre, yaş ilerledikçe mitokondrilerin serbest radikallerle zarar görmesi ATP üretimine engel olur, serbest radikal oluşumunu artırır ve mitokondriyal bozulmalara neden olur. Buna bağlı olarak doku ve organların etkinliği düşer ve homeostasi bozulur . Enerji eksikliğinden en fazla etkilenen doku ve organlar; sinir sistemi, kalp ve iskelet kası, böbrekler ve hormon üreten dokulardır. Hücre, doku ve organların etkinliğinin düşmesi ise, yaşlanma ve dejeneratif yaşlılık hastalıklarını tetikleyebilir. Bu hastalıkların başında Alzheimer ve Parkinson hastalığı meydana gelir. Alzheimer Hastalığı; beynin, öncelikle hafıza olmak üzere, tüm bilişsel fonksiyonlarında ilerleyici kayba neden olan ve mikroskopik olarak beyinde anormal protein depolanmasıyla karakterize bir hastalığıdır. Halk arasında “bunama” olarak bilinen “demans”; “hafıza, lisan, aritmetik, karar verme yetisi, dikkat ve diğer bilişsel fonksiyonlarda ilerleyici kayıp” demektir. Parkinson hastalığı Alzheimer hastalığından sonra en sık izlenen, beyindeki hücre dejenerasyonu (işlev kaybı ile hücre ölümü) ile giden bir nörolojik hastalıktır. Bu hastalıkta beyinde dopamin isimli bir molekülü üreten nöronların kaybı izlenmektedir.
Myodisplatik Sendrom : Myodisplastik sendrom hastalığı (MDS) kemik iliğini ve kan
17-18
hücreleri yapımını etkileyen hastalıklara denir. Çocuklarda ve genç yetişkinlerde bazen MDS görülmesine rağmen MDS'si olan insanların çoğu 60 yaş üzeridir. Myodisplatik sendromların en sık görülen belirtileri şunlardır: anemi ,halsizlik ,nefes darlığı ,solgunluk , sık oluşan enfeksiyonlar ,kolay morarma ve kanama.
Miyopati : Kas dokularını etkileyen hastalıktır. Hastalık yalnızca kasın kendi hastalıkları nedeni ile ortaya çıkmaz. Kas ile ilişkisi olan sinirler, sinirlere emir veren omurilik ve beyin dokularının hastalıklarında da kaslar erir. Miyopatilerin bazılarında ise kişinin kendi bağışıklık sistemi kas hasarı ve güçsüzlüğe neden olur. Hastalarda boyun omuz ve kalça çevresindeki büyük kaslarda kuvvetsizlik oluşturur.
Ataksi : Beceriksizlik ya da koordinasyon (birbirine göre ayarlama) kaybı demektir. Sıklıkla beynin “koordinasyon merkezi” olarak bilinen serebellumun (beyincik) işlev kaybına bağlı olarak gelişir. Ataksi parmakları, elleri, kolları, bacakları, gövdeyi, konuşmayı, yürümeyi ya da göz hareketlerini etkileyebilir.
Distoni :Vücudun tamamında ya da bir kısmında gerçekleşen istemsiz kasılmalara ve seğirmelere sebep olan nörolojik hareket bozukluğudur.
Mitokondriyal DNA maternaldir. Diğer bir ifadeyle mitokondriler kalıtımsal olarak yavruya annesinden geçer. Babadan gelen spermlerin bu konuda yavruya hiçbir katkısı yoktur. Bunun nedeni sperm hücresinde mitokondrilerin, döllenmede yumurta ile birleşmeyen boyun kısmında bulunmalarıdır.
19-20
Mitokondriyal hastalık neden yalnızca anneden geçer ?
3
ebeveynli bebek yöntemi geliştirilmiş bir tüp bebek yöntemidir. Annenin yumurtası ve babanın spermiyle yumurta döllenir.3.ebeveyn olan donör kadının yumurtası sadece mitokondriyal DNA (mt DNA ) kalacak şekilde temizlenir ve kalan mtDNA döllenen yumurtaya aktarılır. Bu yöntem sayesinde doğacak çocuk yüzde 99 oranında anne-baba çiftin genlerini taşır.Çünkü donör kadından alınan mitokondri'nin insan DNA'sı içindeki payı yüzde 1'den azdır.
3 ebeveynli yöntem güvenilir mi ? İnsan Üreme ve Embriyoloji Kurumu'nun düzenlediği panelin başkanı Prof. Andy Greenfield, güvenliğin basit ve anlaşılır bir konu olmadığını söyledi. Greenfield “Bu teknikler insanlar için güvenli mi? Tekniği bir insanda deneyene kadar, bu sorunun cevabını bilemeyeceğiz” dedi. Ayrıca sağlıklı bir bebek dünyaya gelene kadar yüzde yüz emin olamayacaklarını belirtti. HFEA'nın (İnsan Üreme ve Embriyoloji Kurumu) yayımladığı rapora göre, tekniğin uygulamaya konabilmesi için son bir dizi testten daha geçirilmesi gerekiyor. Böylece söz konusu tekniğin insan embriyosuyla mı yoksa insan yumurtasıyla mı daha iyi sonuç verdiği de değerlendirilebilecek. Testlerden sonra uygulamanın çocuğa zarar verip vermeyeceği ve değiştirilen mitokondrinin ileriki nesillerde yeniden değişip değişmediğine dair daha fazla bilgi sahibi olunacak.Yapılacak olan tüm bu testlerin tamamlanması yaklaşık iki yıl süreceği tahmin ediliyor. İngiltere ,3 ebeveynin DNA'sı kullanılarak tüp bebek yapmaya izin veren dünyadaki ilk ülke oldu.Her yıl binlerce çocuk genetik hastalıklar yüzünden etkileniyor ve her 10 çocuktan birinde de akciğer yetmezliği, körlük, beyin hasarı gibi ciddi hastalıklar ortaya çıkıyor. İngiltere'de ise her yıl ortalama 150 bebeğin bu yöntemle yaşamlarının kurtulabileceği tahmin ediliyor.
3 Ebeveynli Bebek Yöntemi Maymunlar Üzerinde Olumlu Sonuçlar Verdi 2009 yılında ABD'deki Oregon Sağlık ve Bilim Üniversitesinden Şukret Mitalipov ve ekibi, dişi maymunların yumurta hücresindeki mitokondriyal DNA'yı değiştirmeyi başardılar.3 anne maymundan "sağlıklı DNA'ya" sahip 4 yavru dünyaya geldi. Bilim adamları bu yöntemin insanlarda güvenli ve etkin biçimde kullanılıp kullanılamayacağını anlamak için klinik araştırmaların gerekli olduğunu vurguladılar.
21-22
3 ebeveynli bebek yöntemi nedir?
Yöntem hakkındaki görüşler nelerdir? Bazı araştırmacılar söz konusu uygulamaya dair etik endişelerini dile getirdi. Tepki gösterenlerden bir kısmı, bu uygulamanın insanlarda yarattığı genetik değişimlerin istenmeyen sonuçlara yol açabileceğini ve genetiksel bebek doğumlarına örnek teşkil edeceği nedeniyle etik bulmadığını açıkladı. Bu yöntemi destekleyen araştırmacıların yanı sıra çocukları mitokondriyal hastalık geçiren ailelerde var.Bu yöntemi destekleyenlerden biride 44 yaşındaki İngiliz Sharon Bernardi.Altı çocuğu doğumdan birkaç saat sonra mitokondriyal bir hastalık nedeniyle ölmüş. Bernardi'nin hayattaki tek çocuğu tekerlekli sandalyedeki oğlu 20 yaşındaki Edward. Bu mitokondriyal hastalığı annesinden miras alan Bernardi, çocuklarının ölümüne sebep olan teşhisiyse ancak beşinci doğumdan sonra alabilmiş. Bernardi “Benim için çok geç ama gelecek için buna karşı çıkan bilim insanları ve doktorlar varsa bu çok şaşırtıcı olur” diyor. Gelişen gen tedavisi yöntemleriyle doğum öncesinde mitokondriyal hastalıklar ortadan kaldırılabilecek.Belki yıllar sonra insanlar kansere veya Alzheimer gibi hastalıklara yakalanmayacak yada mitokondrilerin genetik yapısı değiştirilerek insan ömrü daha uzun olacak.Bu yüzden kimi uzmanlara göre 3 ebeveynli bebek yöntemi hastalıklardan kurtulmak için bir şans, kimi uzmanlara göre ise üstün niteliklere sahip nesil yaratmak üzere atılmış bir adım.Karar sizin…
Aslıhan DİKMEN Trakya Üniversitesi Biyoloji Bölümü
Kaynaklar http://ghr.nlm.nih.gov/condition/neuropathy-ataxia-and-retinitis-pigmentosa http://kasder.org.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=271%3Aheredter-metabolkmyopatler&catid=38%3Ahastalnz-tanyn&Itemid=31&lang=tr http://www.jns.dergisi.org/summary.php3?id=614 http://www.turkiyeklinikleri.com/article/tr-kalitsal-optik-noropatiler-56257.html http://www.turkjpath.org/pdf/pdf_TPD_669.pdf http://www.nytimes.com/2014/06/29/magazine/the-brave-new-world-of-three-parent-ivf.html?_r=0 http://www.sagligimiza.com/hastaliklar-ve-rahatsizliklar/miyelodisplastik-sendrom-mds-nedir-belirtileri-ve-tedavisinasildir.html http://www.journalagent.com/cocuk/pdfs/CD_10_2_94_97.pdf http://www.turkjpath.org/pdf/pdf_TPD_669.pdf http://motivolog.com/disease/leigh-sendromu-297/1 http://dergipark.ulakbim.gov.tr/arsiv/article/viewFile/5000072707/5000066954 kaynak: http://www.on5yirmi5.com/haber/bilim-teknoloji/bilgisayar/7551/bu-bulus-heyecanlandirdi.html http://www.turkgeriatri.org/sorulariniza_yanitlar.php?pg=alzheimer http://www.norolojiklinigi.info/parkinson_hastaligi.html
23-24
http://www.deu.edu.tr/UploadedFiles/Birimler/17994/51-55.pdf
25-26
Hydnellum peckii (Kanayan Diş Mantarı)
27-28
Y
erine göre "Şeytan Dişi" veya "Çilekler ve Krema" olarak da bilinen bu mantar, isimlerini tahmin edilebileceği üzere, yüzeyinden salgıladığı kan kırmızısı salgıdan alıyor. Kuzeydoğu Amerika, Avrupa, Kore, İran'da ve Orta Avrupa'da bulunan bu mantar türünün yüzeyindeki bu salgı, ironik bir biçimde pıhtılaşma önleyici bir kimyasal olan "atromentrin" içeriyor. Bir yandan da üstünde gördüğünüz kırmızı kan gibi sıvılar da bir tür anti bakteriyel savunma mekanizması. Bu mantarlar her ne kadar zehirli olmasalar da, aşırı acı olmalarından ötürü yenilebilir değiller. Bu acılığı azaltmak için kullanılan kurutma işlemleri bile pek işe yaramıyor. Türün, birçok kozalaklı ağaç ile mutualistik ilişki içerisinde evrimleştiği biliniyor.
D
1-7 MART DEPREM HAFTASI
DEPREM ANINDA BİNA İÇERİSİNDEYSENİZ;
DEPREM ÖNCESİ ALINACAK ÖNLEMLER
Yeryüzünde ölçülmüş en büyük deprem, 22 Mayıs 1960 tarihinde Şili'de meydana gelen 9.5 büyüklüğündeki depremdir. Enerji boşalımı olarak bakıldığında ise bir sonraki en büyük deprem 9.2 ile 27 Mart 1964 tarihinde Alaska'da gerçekleşmiştir.Türkiye ise kaydedilen en büyük deprem: 26 Aralık 1939'da Erzincan'da olmuştur. Gece yarısı olan depremde yaklaşık 33.000 kişi ölmüştür. Deprem; yerleşim, üretim, altyapı, ulaşım ve haberleşme gibi genel hayatın zorunlu vasıtalarını ve akışını bozduğu gibi, insanlar üzerinde şok etkisi yaratır. Sakatlıklara, öksüz kalmalara, bulaşıcı ve salgın hastalıklara ve psikolojik bozuklukların çıkmasına neden olur. Ülkenin ve yörenin ekonomik yapısını bozar ve yatırımları geciktirir.
Bir afet ve acil durumda eve ulaşılamayacak durumlar için aile bireyleri ile iletişimin nasıl sağlayacağı, alternatif buluşma yerleri ve bireylerin ulaşabileceği bölge dışı bağlantı kişisi (ev, işyeri, okul içinde, dışında ve ya mahalle dışında) belirlenmelidir. Önemli evrakların (kimlik kartları, tapu, sigorta belgeleri, sağlık karnesi, diplomalar, pasaport, banka cüzdanı vb.) kopyaları hazırlanarak su geçirmeyecek bir şekilde saklanmalı, ayrıca bu evrakların bir örneği de bölge dışı bağlantı kişisinde bulunmalıdır.
Yerleşim bölgeleri titizlikle belirlenmelidir. Kaygan ve ovalık bölgeler iskana açılmamalıdır. Konutlar gevşek toprağa sahip meyilli arazilere yapılmamalıdır. Yapılar deprem etkilerine karşı dayanıklı inşa edilmelidir. (Yapı Tekniğine ve İnşaat Yönetmeliğine uygun olarak) İmar planında konuta ayrılmış yerler dışındaki yerlere ev ve bina yapılmamalıdır. Dik yarların yakınına, dik boğaz ve vadilerin içine bina yapılmamalıdır. Çok kar yağan ve çığ gelen yamaçlarda bina yapılmamalıdır. Mevcut binaların dayanıklılıkları arttırılmalıdır. Konutlara deprem sigortası yaptırılmalıdır. Bu önlemlerin yanı sıra, yapısal olamayan, yani binadan değil de eşyalardan kaynaklanacak hasarlardan korunmak için günlük kullandığımız eşyalarımızın ev içerisine yerleştirilmesinde aşağıda sayılan önlemleri almalıyız: Dolap üzerine konulan eşya ve büro malzemeleri kayarak düşmelerini önlemek için plastik tutucu malzeme veya yapıştırıcılarla sabitlenmelidir. Soba ve diğer ısıtıcılar sağlam malzemelerle duvara veya yere sabitlenmelidir. Dolaplar ve devrilebilecek benzeri eşyaları birbirine ve duvara sabitlenmelidir. Eğer sabitlenen eşya ve duvar arasında boşluk kalıyorsa, çarpma etkisini düşürmek için araya bir dolgu malzemesi konulmalıdır. Tavan ve duvara asılan avize, klima vb. cihazlar bulundukları yere ağırlıklarını taşıyacak şekilde duvar ve pencerelerden yeterince uzağa ve kanca ile asılmalıdır. İçinde ağır eşyalar bulunan dolap kapakları mekanik kilitler takılarak sıkıca kapalı kalmaları sağlanmalı. Tezgah üzerindeki kayabilecek beyaz eşyalarımızın altına metal profil koyarak bunların kayması önlenmelidir. Karyolalar pencerenin ve üzerine devrilebilecek ağır dolapların yanına konulmamalı, karyolanın üzerinde ağır eşya olan raf bulundurulmamalıdır. Tüm bireylerin katılımı ile (evde, iş yerinde, apartmanda, okulda) “Afete hazırlık planları” yapılmalı, her altı ayda bir bu plan gözden geçirilmelidir. Zaman zaman bu plana göre nasıl davranılması gerektiğinin tatbikatları yapılmalıdır.
Kesinlikle panik yapılmamalıdır. Sabitlenmemiş dolap, raf, pencere vb. eşyalardan uzak durulmalıdır. Varsa sağlam sandalyelerle desteklenmiş masa altına veya dolgun ve hacimli koltuk, kanepe, içi dolu sandık gibi koruma sağlayabilecek eşya yanına çömelerek hayat üçgeni oluşturulmalıdır. Baş iki el arasına alınarak veya bir koruyucu (yastık, kitap vb) malzeme ile korunmalıdır. Sarsıntı geçene kadar bu pozisyonda beklenmelidir. Güvenli bir yer bulup, diz üstü ÇÖK Başını ve enseni koruyacak şekilde KAPAN Düşmemek için sabit bir yere TUTUN Merdivenlere ya da çıkışlara doğru koşulmamalıdır. Balkona çıkılmamalıdır. Balkonlardan ya da pencerelerden aşağıya atlanmamalıdır. Kesinlikle asansör kullanılmamalıdır. Telefonlar acil durum ve yangınları bildirmek dışında kullanılmamalıdır. Kibrit, çakmak yakılmamalı, elektrik düğmelerine dokunulmamalıdır. Tekerlekli sandalyede isek tekerlekler kilitlenerek baş ve boyun korumaya alınmalıdır. Mutfak, imalathane, laboratuar gibi iş aletlerinin bulunduğu yerlerde; ocak, fırın ve bu gibi cihazlar kapatılmalı, dökülebilecek malzeme ve maddelerden uzaklaşılmalıdır. Sarsıntı geçtikten sonra elektrik, gaz ve su vanalarını kapatılmalı, soba ve ısıtıcılar söndürülmelidir.
29-30
eprem Haftası'nda dünyanın en etkin deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunan ülkemizde vatandaşlarımızın depreme karşı hazırlıklı olmasının sağlanması, depremden korunma yollarının anlatılması ve toplumda afete hazırlık bilincinin yaygınlaştırılması amaçlanmaktadır. Yaşanan deprem afetlerinin hatırlanması, alınması gereken önlemlerin unutulmaması ve bu gibi doğal afetlerin insan sağlığı üzerinde yaratacağı olumsuz etkilerin azaltılması amacıyla faaliyetler yapılır. Deprem, yer sarsıntısı veya zelzele,yer kabuğunda beklenmedik bir anda ortaya çıkan enerji sonucunda meydana gelen sismik dalgalanmalar ve bu dalgaların yeryüzünü sarsması olayıdır. Depremler Sismograf ile ölçülür. Bu olayları inceleyen bilim dalına da Sismoloji denir. Depremin şiddeti Moment magnitüd ölçeği (ya da eskiden kullanımda olan Richter ölçeği) ile belirlenir. Bu ölçeğe göre 3 ve altı şiddetteki depremler genelde hissedilmezken 7 ve üstü şiddetteki depremler yıkıcı olabilir.
DEPREM ANINDA ALANDAYSANIZ;
Enerji hatları ve direklerinden, ağaçlardan, diğer binalardan ve duvar diplerinden uzaklaşılmalıdır. Açık arazide çömelerek etraftan gelen tehlikelere karşı hazırlıklı olunmalıdır. Toprak kayması olabilecek, taş veya kaya düşebilecek yamaç altlarında bulunulmamalıdır. Böyle bir ortamda bulunuluyorsa seri şekilde güvenli bir ortama geçilmelidir. Binalardan düşebilecek baca, cam kırıkları ve sıvalara karşı tedbirli olunmalıdır. Toprak altındaki kanalizasyon, elektrik ve gaz hatlarından gelecek tehlikelere karşı dikkatli olunmalıdır. Deniz kıyısından uzaklaşılmalıdır.
AÇIK
31-32
METRODA VEYA DİĞER T O P L U T A Ş I M A ARAÇLARINDAYSANIZ: Gerekmedikçe, kesinlikle metro ve trenden i n i l m e m e l i d i r. E l e k t r i ğ e kapılabilinir veya diğer hattan gelen başka bir metro yada tren size çarpabilir. Sarsıntı bitinceye kadar metro ya da trenin içinde, sıkıca tutturulmuş askı, korkuluk veya herhangi bir yere tutunmalı, metro veya tren personeli tarafından verilen talimatlara uyulmalıdır.
DEPREM ANINDA ARAÇ KULLANIYORSANIZ; bırakılıp, pencereler kapalı olarak araç içerisinde beklenmelidir. Sarsıntı durduktan sonra açık alanlara gidilmelidir. o Araç meskun mahallerde ya da güvenli bir yerde değilse(ağaç ya da enerji hatları veya direklerinin yanında, köprü üstünde vb.); durdurulmalı, kontak anahtarı üzerinde bırakılarak terk edilmeli ve trafikten uzak açık alanlara gidilmelidir. Sarsıntı sırasında bir tünelin içinde iseniz ve çıkışa yakın değilseniz; araç durdurulup aşağıya inilmeli ve yanına yan yatarak ayaklar karına çekilip, ellerle baş ve boyun korunmalıdır. (ÇÖK-KAPAN-TUTUN) Kapalı bir otoparkta iseniz; araç dışına çıkılıp, yanına yan yatarak, ellerle baş ve boyun korunmalıdır. Yukarıdan düşebilecek tavan, tünel gibi büyük kitleler aracı belki ezecek ama yok etmeyecektir. Araç içinde olduğunuz takdirde, üzerine düşen bir parça ile aracın içinde ezilebilirsiniz.
33-34
Sarsıntı sırasında karayolunda seyir halindeyseniz; Bulunduğunuz yer güvenli ise; yolu kapatmadan sağa yanaşıp durulmalıdır. Kontak anahtarı yerinde
DEPREM SONRASINDA YAPILMASI GEREKENLER KAPALI ALANDAYSANIZ; Önce kendi emniyetinizden emin olun. Sonra çevrenizde yardım edebileceğiniz kimse olup
olmadığını kontrol edin. Depremlerden sonra çıkan yangınlar oldukça sık görülen ikincil afetlerdir. Bu nedenle eğer gaz kokusu alırsanız, gaz vanasını kapatın. Camları ve kapıları açın. Hemen binayı terk edin. Dökülen tehlikeli maddeleri temizleyin. Yerinden oynayan telefon ahizelerini telefonun üstüne koyun. Acil durum çantanızı yanınıza alın, mahalle buluşma noktanıza doğru harekete geçin. Radyo ve televizyon gibi kitle iletişim araçlarıyla size yapılacak uyarıları dinleyin. Cadde ve sokakların acil yardım araçları için boş bırakın. Her büyük depremden sonra mutlaka artçı depremler olur. Artçı depremler zaman içerisinde seyrekleşir ve büyüklükleri azalır. Artçı depremler hasarlı binalarda zarara yol açabilir. Bu nedenle sarsıntılar tamamen bitene kadar hasarlı binalara girilmemelidir. Artçı depremler sırasında da ana depremde yapılması gerekenler yapılmalıdır.
AÇIK ALANDAYSANIZ; Çevrenizdeki hasara dikkat ederek bunları not edin. Hasarlı binalardan ve enerji nakil hatlarından uzak
durun. Önce hemen yakın çevrenizde acil yardıma gerek duyanlara yardım edin. o Sonra mahalle toplanma noktanıza gidin. Yardım çalışmalarına katılın. Özel ilgiye ihtiyacı olan afetzedelere -yaşlılar, bebekler, özürlüler- yardımcı olun. YIKINTI ALTINDA MAHSUR KALDIYSANIZ; Paniklemeden durumunuzu kontrol edin. Hareket kabiliyetiniz kısıtlanmışsa çıkış için hayatınızı
Kaynaklar http://www.dersimiz.com/belirligun-296-Dunyada-veTurkiyede-kaydedilen-en-buyuk-depremler.html#.VN0OReasU http://www.kizilay.org.tr/EtkinlikTakvimi/Detay/2 http://bilgiyelpazesi.com/egitim_ogretim/belirli_gun_ve_haf talar_ile_ilgili_tum_belgeler/deprem_haftasi_ile_ilgili_tum_belgeler.asp http://www.turkkonferans.org/LINKS/depremehazirlik.htm imidb.ibu.edu.tr/depremegitim/de.doc https://www.afad.gov.tr/tr/IcerikDetay.aspx?ID=25&IcerikID =247
35-36
riske atacak hareketlere kalkışmayın. Biliniz ki kurtarma ekipleri en kısa zamanda size ulaşmak için çaba gösterecektir. Enerjinizi en tasarruflu şekilde kullanmak için hareketlerinizi kontrol altında tutun. El ve ayaklarınızı kullanabiliyorsanız su, kalorifer, gaz tesisatlarına, zemine vurmak suretiyle varlığınızı duyurmaya çalışın. Sesinizi kullanabiliyorsanız kurtarma ekiplerinin seslerini duymaya ve onlara seslenmeye çalışınız. Ancak enerjinizi kontrollü kullanın.
NASIL YAŞARIZ? (HÜCRE BÖLÜNMELERİ)
37-38
“Ben neyim, ey Hayat? Sulu, tuzlu bir şey, Bir huzursuz hücreler toplamı, Nedenini bilmeden çalışıp duran, Kendim de habersizim ustalarının nerede yaşadığından.” * John Masefield
Bir önceki yazımızda yaşamın temel karakteristiklerini dörde ayırmıştık: 1. Hücrelerin büyüyerek çoğalması 2. Hücre içi aktiviteler ve enerji üretimi 3. Gelişebilme 4. Hücrenin ölümü İlkinden başlayalım. Hücrelerin büyüyerek çoğalması, yani bölünmeleri. “Omnis cellula e cellula” “Her hücre başka bir hücreden gelir”. Alman hekim Rudolf Virchow 1855'te bu deyimle özetlediği açıklamanın tamamı şudur: “Hayvanların sadece hayvanlardan, bitkilerin de sadece bitkilerden ortaya çıkması gibi, nerede bir hücre varsa, orada daha önce yaşamış olan bir hücre bulunmak zorundadır.” Canlılığın devamlılığı hücre üremesine, yani hücre bölünmesine bağlıdır. Bölünme süreci, hücre döngüsü içinde yer alan bir evredir. Bu döngü atasal hücrenin ikiye bölünmesiyle başlar ve bölünme sonunda ortaya çıkan yavru hücrelerin ikiye bölünmesine kadar sürer. Hücre bölünmesi denince çoğu kişinin aklına ilk olarak çoğalma gelir. Fakat hücre bölünmesi bununla sınırlı değildir. Çok hücreli canlılarda büyüme ve tamirde de görev alır. Hücre bölünmesinde DNA (/kromozomlar), sentrozomlar, hücre zarı, hücre iskeleti gibi yapılar ve hücre içindeki kontrol sistemini sağlayan mekanizmalar rol oynar. Biraz bildiğimiz hücrelerin dışına çıkıp farklı ve daha ilgi çekici hücrelerden konuşalım: Kök Hücreler. Adını sıklıkla bilimsel haberlerde duyduğumuz bu hücreler neyin nesi? Kök hücre, embriyonik olarak gelecekte her hücre dokusuna dönüşebilecek olan hücre tipidir. Yani bir dokudaki hücrelerin atasıdır. Embriyodan elde edilen bu kök hücrelere “embriyonik kök hücre (pluripotent kök hücre)” denir. Erişkinlerde de kök hücreler vardır. Fakat bu kök hücreler, embriyonik kök hücrelerde olduğu gibi her hücre dokusuna dönüşemez, bulunduğu yere göre belirli hücre dokularına dönüşebilir. “Multipotent kök hücre” adını verdiğimiz bu hücreler dokularda nadir bulunurlar. Kök hücre, hangi tip hücreye dönüşeceğini nereden bilebilir? Kan hücresi tipini ele alalım. Kök hücrelerde zaten bu tip kan hücrelerinde gereksinim duyulan temel genlerden bazıları etkindir ve hücre tiplerinin farklılaşması, bazı genlerin etkisiz hale getirilmesi ve diğerlerinin etkinleştirilmesiyle gerçekleşir. Bu, gen etkinliğini kontrol eden yaklaşık 200 transkripsiyon etmeni tarafından kontrol edilir.
Kaynaklar ve ileri okuma: http://bit.ly/1Fb9Tks http://bit.ly/1yCCdnJ *http://bit.ly/1KgVROe http://bit.ly/1Mmh8Iz
39-40
Kök hücreler tıpta çok önemli bir yere sahiptir. Hücrelerin mekanizmalarını, genetiği anladıkça ve teknoloji geliştikçe daha da önemli bir yere sahip olacaktır.
KAN GRUPLARININ KURUCUSU: KARL LANDSTEİNER 41-42
Karl Landsteiner (d. 14 Haziran 1868, Viyana, Avusturya Macaristan İmparatorluğu - ö. 26 Haziran 1943, New York, ABD), Avusturya kökenli ABD'li immünolog ve patolog.
K
arl Landsteiner 14 Haziran 1868 tarihinde Viyana'da doğdu. Başlıca kan gruplarını bulması ve kan naklinin tıpta basit bir işlem haline gelmesini sağlayan ABO kan grupları sistemini geliştirmesiyle 1930 Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü'nü almıştır. Karl Landsteiner 1901'de AB0 kan gruplarını keşfedip Nobel Ödülünü almadan önce, bütün kanların aynı olduğu düşünülüyordu. Bu yanlış, bir çok ölümcül kan transferine sebep oldu. 1898-1908 arasında Viyana Patoloji Enstitüsü'nde araştırmacı olarak çalışırken insanlarda kanın yapısındaki farklılıkları bularak, uygun olmayan kan nakillerinin tehlikelerini ortaya çıkardı. 1901'de, alyuvarlarda hücre zarının dış katmanına bağlanan antijenlerin türüne göre insanda en az üç kan grubu olduğunu gösterdi; bu grupları A, B ve O olarak adlandırdı. Bir yıl sonra, A ve B antijenlerinin ikisini birden taşıyan ve AB antikorları içermeyen AB grubu bulundu. Landsteiner, 1927'de M ve N gruplarını, 1940'ta ilk kez bulunduğu maymun türünün adını taşıyan Rhesus (Rh) faktörünü saptadı. Rh faktörü, anne ve dölütün kanında ortaya çıkabilen ve düşük, ölü doğum ya da yeni doğanda ölümcül bir hastalığa yol açan bir dizi tepkimenin temelini oluşturuyordu. Landsteiner'in çalışmaları adli tıbbın gelişmesine önemli katkılarda bulundu; babalık ve cinayet davalarında kan gruplarının güvenilir birer kanıt olarak kullanılmasını sağladı. Kan gruplarının belirli genler aracılığıyla kuşaktan kuşağa aktarıldığının kanıtlanması, kalıtım ve antropoloji araştırmaları için de etkili bir yöntem sağladı. 26 haziran 1943, New York, ABD'de ölmüştür. 14 Haziran, ABO kan grubu sistemini bulan Nobel ödülü sahibi bilim insanı Karl Landsteiner'ın doğum günü olması sebebiyle her yıl tüm dünyada “dünya gönüllü kan bağışçıları günü” olarak kutlanmaktadır. Amacı, ihtiyaç sahipleri için kan veren gönüllü kan bağışçılarını kutlamak ve gönüllü güvenli kan ihtiyacına toplumun dikkatini çekmektir.
http://www.kizilay.org.tr/EtkinlikTakvimi/Detay/6 http://www.nobelprize.org/nobel_prizes/medicine/laureates/193 0/landsteiner-bio.html http://www.nobelprize.org/nobel_prizes/medicine/laureates/193 0/landsteiner-bio.html
43-44
Kaynaklar
ANTROPOLOG A
ntropolog, evrenin ve dünyanın oluşumu, yaşamın başlangıcı ve gelişimi, insanın biyolojik evrimi, ırkların doğuşu, insan topluluklarının fiziki yapı, kültür ve davranış özelliklerini ve diğer topluluklarla farklılıklarını araştıran kişidir. GÖREVLERi
45-46
- Toplumların kültürel ve biyolojik özellikleri hakkında bilgi toplar, - Belli bir toplumda yaşayan insanların beden yapısı özelliklerini saptar, bedensel özelliklerinin standartlarını ortaya koyar, - İnsanın biyolojik yapısının gösterdiği çeşitliliği ve biyolojik yapının zaman içerisinde gösterdiği değişimi inceler, - Toplumlardaki çeşitli kültürleri benzerlik ve farklılıklarına göre inceler, kültürel değişme olgusunu irdeler, - Kültürleri hem kendi özgül bütünlüğü içinde inceler hem de kültürler arası araştırma yapar, - Kültürel alandan derlediği verileri karşılaştırmalı yöntemle analiz eder, kültürel sorunlara çözümler üretir, - Çeşitli insan grupları arasında yaşayarak, davranışlarını, adetlerini gözlemler, çalışmaları doğrultusunda bazı gruplara anket uygular, - Çalışmalarını araştırma konusuna göre din, siyaset, aile yapısı, aile içi ilişkiler, akrabalık sistemleri, toplumsal değerler, kentleşme, toplumsal değişimler vb. konularda yoğunlaştırır.
Antropolog olarak çalışmak isteyenlerin; - Tarih, biyoloji ve sosyolojiye ilgili ve bu alanda başarılı, - Toplumların biyolojik ve kültürel özelliklerine ilgi duyan, - Araştırma gücü yüksek ve ilgisinin yanı sıra bilimsel meraka sahip, - Ayrıntılarla uğraşmayı seven, - Gözlem yeteneği gelişmiş, - Analitik düşünme gücü yüksek, - İnsanlarla iletişimi iyi kimseler olmaları gerekmektedir.
ÇALIŞMA ORTAMI VE KOŞULLARI Antropolog, oldukça çeşitlilik gösteren çalışma alanına sahiptir. Kent, kasaba, köy gibi farklı büyüklükteki ve farklı bölgelerdeki yerleşim birimlerinde insan topluluklarını biyolojik ve/veya kültürel açıdan incelemek amacıyla farklı bölgelere, kentlere yada ülkelere gidebilir. Bu alanlarda çalışma süresi değişkenlik göstermektedir. Birkaç aydan birkaç yıla yayılabilir. Gittiği alana göre çalışma koşulları zorlayıcı olabilir. Çalıştığı ortamda her zaman kendisinden farklı insanlarla karşılaşır.
ÇALIŞMA ALANLARI VE İŞ BULMA OLANAKLARI
Kaynak http://e-ogrenme.iskur.gov.tr/oyscontent/Courses/Course162/pdf/a/26.pdf
47-48
Antropologlar, üniversitelerde, Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesindeki kurum ve kuruluşlarda (HAGEM, müzeler vb ), Kalkınma Bakanlığı, Türkiye İstatistik Kurumu, TRT, belediyeler, kadın ve aile araştırma merkezleri, sivil toplum kuruluşları gibi kuruluşlarda araştırmacı olarak çalışabilmektedirler. Bunun yanı sıra araştırma şirketleri, basın-yayın kuruluşları, ergonomi alanında çalışma yapan kuruluşlar, danışmanlık şirketleri, reklam şirketleri, sosyal sorumluluk projeleri başlıca çalışma alanlarıdır. Son dönemde şirketlerin insan kaynakları, stratejik pazarlama, halkla ilişkiler müşteri hizmetleri departmanlarında da görev almaya başlamışlardır. Özellikle insan kaynakları yönetimi ile tüketici davranışlarını ele alan pazarlama uygulamaları antropologların görev alması gereken alanlar haline gelmektedir.
HABERLER Görme Kaybını Engellemek İçin Keşfedilen Yeni Yollar Bilim adamları, beynin görme merkezinden sorumlu alanlarının hasar ya da travma İnsan DNA'sı Verilen Fare Embriyosunun Beyni Büyüdü İnsan beyninin büyüklüğü evrimsel süreçte çarpıcı bir şekilde artarak, konuşma ve kompleks matematik görevlerini yerine getirme gibi eşsiz kabiliyetler elde etmiştir. Peki, insan beyni, en yakın akrabası şempanzeyle çoğu geni aynı olmasına rağmen neden daha fazla büyümüştür? İşte Duke Üniversitesi'nden bilim insanları şempanzeler ve insanlar arasında değişime neden olan genetik kodları seçmenin, fare embriyoları kullanarak mümkün olduğunu gösterdi. İnsanlarda maymunlara göre ufak değişiklikler içeren, HARE5 adı verilen gen düzenleyicisi fare embriyosuna tanımlandığında farelerin beyni % 12 büyüdü. http://www.gercekbilim.com/insan-dnasi-verilen-fare-embriyosunun-beyni-buyudu/ http://www.sciencedaily.com/releases/2015/02/150219133104.htm
Büyük Bariyer Resifi'ndeki Mercanlar Plastikleri Yiyiyor Avustralyalı bilim insanları Büyük Bariyer Mercanı Resifi'nin mikroplastik kirlenmesini ortaya koydu. “Mercanlar seçici tüketiciler değil, bu nedenle deniz suyundaki mikro plastikleri yiyebiliyorlar. Eğer Büyük Bariyer Mercanı Resifi'nde mikro plastik kirlenmesi artarsa, mercanlar bu plastikleri sindiremeyeceklerinden küçük mide boşlukları plastik dolacaktır,” diyor James Cook Üniversitesi ARC Mercan Resifleri Çalışmalarından Dr. Mia Hoogenboom.
sonrası nasıl adapte olabileceği ve nihayetinde görme kaybını nasıl engelleyebileceği ile ilgili müthiş bir keşif yaptı. Monash Üniversitesi öncülüğünde yapılan ve Current Biology adlı dergide yayınlanan çalışma; beynin plastisitesi ile görme kaybı arasındaki ilişkide yepyeni bir ışık yaktı. Beynin plastisite özelliği; hücreler arası bağlantı sayısını artırarak, yeniliklere uyum sağlamak için değişmesi olarak tanımlanır. Buradan da anlaşılacağı gibi; beynin plastisite oluşturma yetisi ne kadar yüksekse, değişen şartlara uyum sağlaması da o kadar kolay olur. Çalışma, görsel sistem bazında, görsel bilgilerin beyindeki hasarlanmış kısımlara uğramadan nasıl yönlendirilebileceği konusuna odaklanmış. http://www.bilim.org/gorme-kaybini-engellemek-icin-kesfedilen-yeni-yollar/
http://www.gercekbilim.com/buyuk-bariyer-resifindeki-mercanlar-plastikleri-yiyiyor/
AIDS'le Mücadelede Dev Adım Amerikalı bilim adamları, eCD4-Ig adı verilen bir molekülü maymunlar üzerinde denedi ve olumlu sonuçlar elde etti. Makak maymunlarına enjekte edilen molekülün hayvanları en az 8 ay AIDS'ten koruduğu görüldü. Araştırmaya imza atan Michael Farzan, HIV-1'e karşı koruma sağlayan molekülün, virüsün çoğalmak üzere bağışıklık sistemi hücrelerine girmesini önlediğini vurguladı. Araştırmanın sonuçları "Nature" dergisinde yayımlandı.
http://www.sciencedaily.com/releases/2015/02/150224104158.htm
http://www.trthaber.com/haber/saglik/aidsle-mucadelede-dev-adim-168705.html
Ebola Dakikalar İçerisinde Test Edilebilecek İngiliz yayın kurumu BBC'nin haberine göre; ABD'li Corgenix şirketince hazırlanan ''ReEBOV'' adlı test, mevcut kullanılan klasik metotlara göre daha az kesin ve güvenilir sonuçlar veriyor, ancak en büyük özelliği sonuçların 15 dakika gibi kısa sürede alınabilmesi. Test, kanda virüse ait başka parçaları araştırabiliyor. Elektrik bağlantısı olmadan da yapılabilen test, enerji nakil şebekesinin bulunmadığı uzak bölgelerde de kullanılabiliyor. Hızlı test, kişiden elde edilecek ilk sonuçlara göre virüsün ilk belirtilerinin bulunup bulunmadığını tespit ederek, hızlı bir şekilde hastanın izole edilerek tedaviye başlanmasına imkânı verebiliyor.
Hayvan Deneylerine Son Verecek Gelişme İngiliz bilim insanları, laboratuvar ortamında ilk kez geçirgen yapıya sahip deri tabakası geliştirmeyi başardı. İngiltere'nin başkenti Londra'daki King's College araştırmacıları, insan kök hücreleri kullanarak deri tabakası elde etti. Daha önce de kök hücre kullanılarak deri elde edilmiş ancak geçirgenlik sağlanamamıştı. İnsan derisinin epidermis olarak adlandırılan dış tabakası, nemin dışarı çıkmasını ve mikropların içeri girmesini engelleyen koruyucu bir bariyer gibi işlev görüyor. Elde edilen derinin, kozmetik ürünleri ve ilaçların test edilmesinde hayvanlar yerine kullanılması amaçlanıyor. http://www.ntv.com.tr/arsiv/id/25512196/
http://www.trthaber.com/haber/saglik/ebola-dakikalar-icerisinde-test-edilebilecek-
Bitkiler Böcekleri Tanıyor Bitkiler Böcek Genelde hasarın sadece yüzeysel olduğunu düşünürüz. Fakat bir bitki , böcekler tarafında ısırıldığında dakikalar ve saatler içinde bitkinin genleri, savunmadaki değişikliklere tepki verir. Missouri Üniversitesi Bond Hayat Bilimleri Merkezi'nden bilim insanları türünün en gelişmiş araştırmalarından birini gerçekleştirerek, bir bitkinin tüm genlerinin düşmana karşı tepkisini inceledi. Direktör Jack Schultz “Bitkide tespit ettiğimiz 28,000 genin, 2778 tanesi böceğin cinsine bağlı olarak cevap veriyor. Bu genlerin sadece küçük bir kısmına baktığınızı düşünürseniz, çok kısıtlı bir resim elde edersiniz ve belki de bunlardan biri bile neler olduğunu ifade etmeyebilir. Kendi klansmanında en kapsamlı çalışmalardan biri olan bu çalışma, bilim insanları yeni edinimler sağlayarak, her şeyin yerli yerinde olmasını sağlıyor, ” diyor. http://www.sciencedaily.com/releases/2015/02/150213104721.htm
Kahve, MS Riskini Azaltıyor ABD'deki Johns Hopkins Üniversitesi'nden bilim insanlarının araştırması, günde en az 4 fincan kahvenin MS hastalığından koruyabileceğini ortaya koydu. Bilimciler, İsveç ve ABD'de yapılan 2 bin 788 MS hastası ve yaklaşık 4 bin sağlıklı kişinin kahve alışkanlığının karşılaştırıldığı iki araştırmanın sonuçlarını değerlendirdi. Sonuçlar, kahve içmeyenlerde MS (Multipl Skleroz) riskinin her gün en az 4 fincan kahve içenlerden ortalama 1,5 kat fazla olduğunu gösterdi. http://www.ntv.com.tr/saglik/kahve-ms-riskini-azaltiyor,hf1KIxyplUyCxX_Vjo51Zw
49-50
169121.html