SAYI 37 YIL 4 OCAK 2017
HİBRİT TOHUMLAR VE GDO
HİBRİT TOHUMLAR VE GDO
05 BUDA’NIN ELİ
PRİON MOLEKÜLÜ
GUGLİELMO MARCONİ
DENİZ 2016 NOBEL KAPLUMBAĞASI
11
OTİZM VE DRAMATİZASYON
15
OKAPİ
14 16 19
YAPAY UYDULAR UZAYDA NEDEN ÇARPIŞMAZLAR?
21
DÜNYA CÜZZAM HAFTASI
23
2016 YILINDAKİ BİLİMSEL GELİŞMELER
20 28 22
26
Sevg l Kapsül Plus Okuyucuları,
KAPSUL PLUS KÜNYE
AYLIK POPÜLER BİLİM DERGİSİ SAYI : 37 YIL 2017 GENEL YAYIN YÖNETMENİ METE ARSLAN KONAK
YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ ASLIHAN DİKMEN
YAYIN KOORDİNATÖRÜ TAYFUN GÖZLER
GÖRSEL YÖNETMEN OZAN ÖZTÜRK
EDİTÖR AYŞE KARAMAN GÖKÇE YAMAK
HABER EDİTÖRÜ EMİNE CEYDA SÖZÜER WEB ADRESİ http://www.kapsulmed a.com/ İLETİŞİM kapsulplus2013@gma l.com http://www.kapsulmed a.com/ https://www.facebook.com/KapsulPlus2013 https://tw tter.com/kapsulplus http:// ssuu.com/kapsulplus2013 http://kapsulplus.blogspot.com/
Acı tatlı tüm yaşananlarıyla b r yılı daha ger de bıraktık. Yepyen b r yılda tekrardan s zlere merhaba d yoruz. Güzel d leklerle ve umutlarla 2017'ye g rerken 37.sayımızın güncel konularıyla karşınızdayız. Bu ay son dönemler n tartışmalı konularından b r olan ''H br t Tohumlar ve Gdo'' üzer ne röportaj gerçekleşt rd k. H br t ned r? GDO le benzerl kler , farklılıkları nelerd r? GDO ve h br t n nsan sağlığı üzer ne zararları var mıdır? Bu soruların heps n ve daha fazlasını s z n ç n Prof.Dr.Yalçın KAYA cevapladı. Normal gel ş m gösteren çocuklar farklı deney mler n ve yaratıcılıklarını kullanarak oyundan oyuna geçerken ot zml çocukların sosyal yaşam kuralları ve günlük yaşam rut nler ve bunları oyuna dökme konularında b r sıkıntı yaşadıkları her gün yaşadığımız b r gerçek. Bu problemler çözmek ç n kullanılan yöntemlerden b r de Dramat zasyon le Oyun Öğret m .Bu yöntem değerl araştırmacılar derg m z ç n yazdı.B r yılı daha ger de bırakırken 2016 yılında gerçekleşen b l msel olayları da bu sayımızda nceled k. Yen yılda da Kapsul Plus tüm hızıyla devam ed yor. B rb r nden lg nç konuları s zler ç n araştırıyor ve s zlere sunuyoruz.2017 yılına her geçen gün daha aydınlık bakmanız d leğ yle, Key fl okumanızı d ler z...
3
YAYIN YÖNETMENİMİZ DÜNYADA BİR İLKİ BAŞARDI
Alkol ve enerji içeceğinin birlikte tüketiminin epilepsiye etkisi, dünyada ilk kez genç bir Türk bilim insanı tarafından araştırılıyor. Aynı zamanda Nörobilim Yüksek Lisans Programı öğrencisi olan Tayfun Gözler’in bu alandaki çalışmasını TÜBİTAK da destekleme kararı aldı.
S
on dönemde özellikle gençler arasında alkol ve enerji içeceklerinin birlikte kullanılması gittikçe yaygınlaşıyor. Yapılan araştırmalar ise kafeinin epilepsiyi tetiklediğini gösteriyor. Dünyada ve Türkiye’de epilepsi hastası olmayan bazı kişilerin enerji içeceği tükettiği için epilepsi nöbeti geçirdiği iddiaları gündeme geldi. Yüksek oranda kafein içeren enerji içeceklerinin alkolle birlikte tüketilmesinin çok daha ağır sonuçları olabileceği yönündeki iddialar bilim dünyasında mercek altına alındı.Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Nörobilim Yüksek Lisans Programı öğrencisi Tayfun Gözler, alkol ve enerji içecekleri kombinasyonu üzerindeki çalışmalarıyla dikkat çekiyor. Dergimizin yayın yönetmeni ve aynı zamanda Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Nörobilim Yüksek Lisans Programı öğrencisi Tayfun Gözler, alkol ve enerji içecekleri kombinasyonu üzerindeki çalışmalarıyla dikkat çekiyor.
Araştırmasını TÜBİTAK’a sunan Gözler, BİDEB Yüksek Lisans Bursu’na ve ARDEB’in desteğine layık görüldü. Tayfun Gözler, projesiyle bu yıl TÜBİTAK tarafından destek alması uygun görülen 121 kişi arasına girmeyi de başardı. Alkol ve enerji içecekleri kombinasyonun epilepsi üzerindeki etkilerini araştıran çalışmalarıyla bu alanda dünyada ilk bilim insanı da olan Gözler, TÜBİTAK’ın kendisine verdiği destekle beraber yürüteceği çalışmalarıyla söz konusu iddiaları araştıracak ve bilimsel bir temele dayandıracak. Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Nörobilim Yüksek Lisans Programı öğrencisi Tayfun Gözler, araştırmalarını Üsküdar Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay’ın danışmanlığında ve Nöropsikofarmakoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde 2017 yılı içerisinde tamamlamayı hedeiyor.
4
HİBRİT TOHUMLAR VE GDO
‘’H br t n kes nl kle GDO le karıştırılmaması gerekt ğ n ve b rb r nden tamamen farklı şeyler olduğunun altını ç zen Prof. Dr. Yalçın Kaya h br t le lg l tüm detayları röportajımızda s zler ç n anlattı.’’ Öncelikle kendinizden bahseder misiniz? 1987 yılında Uludağ üniversitesi ziraat fakültesinden mezun oldum. Meslek hayatına Gıda, Tarım ve Hayvancılık bakanlığına bağlı Aksaray tarım il müdürlüğünde başladım. 1993 yılında Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsüne atandım.1996-1998 yılları arasında Amerika'da mastırımı tamamladım. Uzun yıllar ayçiçeği ıslahı programında liderlik yaptım. Yaptığımız ayçiçeği çalışmalarıyla birçok çeşitler geliştirdik. Post doktorada ayçiçeği moleküler genetiği konusu için tekrar Amerika'ya gittim. Dönünce 10 yıldan fazla Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsünde müdür yardımcılığı yaptım. Ülkesel yağlı tohumlar araştırma koordinatörlüğünü yürüttüm. 2013 yılında da Trakya üniversitesinde göreve başladım. Burada Genetik mühendisliği bölümünü kurduk ve çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Hibrit ile ilgili çalışmalarınız nelerdir? 20 yıla aşkın ayçiçeği hibrit ıslahında çalıştım. Ülkemizde 20'ye yakın ayçiçeği hibriti geliştirdim. 40'ın üzerinde ebeveyn hattı geliştirdim. Hibritlerimizi ilk defa yurtdışında tescil ettirdik.
5
Hibrit bitkilerin avantajları nelerdir? Doğal bitkiler yetiştirerek gen havuzundaki bitkileri kullanarak şuan ki maksimum verimlere ulaştırdık. Bizim bitki ıslahı yöntemlerini iyi irdeleyip uygun yöntemlerle uygun genleri mutlaka kullanmamız gerekir. Islah çalışmalarında en önemli noktalardan bir tanesi de; stres koşullarını ve verimi azaltan hastalık ve zararlılara, abiyotik şartlara dayanıklı genleri bir araya getirmektir. Kültürel yöntemlerle verim artmıyorsa stres faktörlerini azaltacak genlere ihtiyacımız oluyor. Islah çalışmalarının bir diğer avantajı da; çeşit sahibini de koruyan sistem olmasıdır. Çünkü hibrit tohumda bizim istediğimiz çıkan çeşidi uzun yıllar kullanmak çalınmamasını istiyoruz. Hibrit tohumda F1 tohumları tekrar ekerse verdiğimiz için homojenlik bozuluyor. Mesela homojen bir ayçiçeği hibritinin anası kısır, babası dallı fakat evlatları yani F1 melez tohumlar ise, dalsız ve fertildir. Ancak biz Hibrit bir tohumu tekrar ekersek, bu F2 fertil bitkilerde %25 dallı %25 kısır bireyler oluşuyor. Bu şekilde bu tohumları tekrar kullanabiliriz ancak tek düze homojenlik bozuluyor ve verim oldukça düşüyor. Bu açıdan Hibrit melez tohumlukların kullanımı herkesin memnun olduğu sistemdir.
Hibrit bitkinin birçok avantajı olduğundan bahsettiniz. Peki, hibrit bitkilerin dezavantajları var mıdır? Islah çalışmalarının herhangi bir dezavantajı yoktur. Bir tek zorluğu var. Bir Hibrit çeşidin geliştirilmesi için 8 – 10 jenerasyon sürdürüldüğünden, Islah işlemleri uzun yıllar alır. Birde Hibrit ıslahında tohum üretimi pahalı bir sistem olduğundan, ekimde genelde az tohum kullanan bitkilerde daha avantajlı oluyor. Tohum rmaları hibritlere yönelmesinin en önemli nedenlerinden biri de çiftçiler tohumu bir kez alsın, kendi tohumlarını kullanmasını önlemektir. Her ne kadar Hibrit tohumlar pahalı gibi görünse de getirdiği avantajlar göz önüne alındığında kolaylıkla kendini amorti ettiği anlaşılacaktır. Ancak Hibrit olmayan tohumlar da piyasa da olup, bu tür tohumculuk büyük rmaların tekeline geçmesine neden olarak zenginliğe yok açıyor diye olayı yorumlayamayız. Çünkü ülkemizde yürürlükte olan Tohumculuk kanunu çerçevesinde küçük çiftçi İstisnası diye bir uygulama da mevcut olup ilave bir para ödemeden küçük çiftçiler ıslah edilen bu tohumları tekrar kullanabilir.
6
Hibrit kavramı sadece bitkiler için mi geçerlidir?
ve birden melezlemeye açıyorlar. Bunun sonucunda kısa
Hibrit çalışmaları başladığı zaman çiftçilerde hibrit tohumlara karşı bir ön yargı oldu mu?
zamanda daha iri olarak gelişen homojen olan piliçler
Ülkemizde ilk hibritler 1983 yılında
meydana geliyor.
tohumculuğun serbestleşmesiyle ülkemize
Hayır, sadece hibrit bitkilerde yok. Ülkemizde hibrit hayvanlarda var. Örneğin; hibrit tavuk. Piliçleri kendiliyorlar
girdi ve Çiftçiler bu çeşitlerden memnun kaldı verimler arttı. Tohumluk yatların pahalılığın
Ülkemizde en çok hibriti yapılan ürünler nelerdir?
şikayetçi olanlar var ama birin alandan elde
Hibrit kullanımı genelde kendine döllenen bitkilerde çok
edilen üretim artışını karşılaştırınca aslında
yaygın olmayıp, daha çok fazla heterojen yapıda olan
fazla yüksek bir maliyeti yok. Örneğin
yabancı döllenen bitkilerde tercih edilmektedir. Mısırda,
ayçiçeğinde bir dekar alanda kullanılan Hibrit
ayçiçeği, yonca, patates, kanola, çeltik, buğday ve sebzede
tohumluğun maliyeti yaklaşık 10 kg ayçiçeği
hibrit çeşitler ülkemizde ve dünyada yoğun olarak ekilmekte
olup, bu da birim alandan elde edilen
olup ülkemizde En fazla hibrit kullanımı mısır ve ayçiçeğinde
ortalama 200 kg verimin % 5ine tekabül
dir. Sebze hibritinde az tohum kullanılıyor.
etmektedir. Yine Hibrit olmayan buğdayda da 1 dekarda kullanılan 20 kg sertikalı buğdaya eşdeğer olup, birim alandan elde
Tat ve verim kavramı kişiden kişiye değişiyor. Örneğin;
edilen verim 500-600 kg üretim ile
domatesin en iyi tadı ince kabuklu, pembe olması ama bu
karşılaştırıldığında %7-8 olarak
domates taşınmaya hiç gelmiyor. Bu yüzden pazar değeri yok.
hesaplandığında ayçiçeğinde daha yüksek
İnsanlar hem lezzetli olsun, hem verimli olsun istiyorlar.
maliyette olduğu görülecektedir. Ülkemizde
Yüksek verim ve ucuzluk isteniyorsa, taşımaya dayanıklı daha
de sertikalı tohumlara destek veriliyor.
sert kabuklu bitkiler üretiliyor. Ayrıca lezzete de yönelik
Ayrıca bu yıldan itibaren tamamen sertikalı
çalışmalarda yapılıyor. Önemli olan noktalardan biride
tohuma geçeceğimizi yakın zamanda
bitkinin piyasasının olması ve birim alandan daha fazla gelir
başbakanımız ve tarım bakanımızda açıkladı.
getirmesidir.
7
tohumluğun maliyeti ise iki katı olarak 40 kg
Sebzelerde hibrit çalışmaları tat ve verimi nasıl etkiliyor?
Melez azmanlığına örnek verecek olursak Osmanlı
Bazı uzmanlar buğday tohumlarımız bozuldu, hastalıklar ortaya çıktı gibi yorumlar yapıyor. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?
zamanındaki heterojen toplumda ortaya çıkan
Genetikten anlamayan uzmanlar bu tarz anlamsız ve
bireyleri gösterebiliriz. Hibritin birçok teorisi var ve
mesnetsiz açıklamaları yapıyor. Tohumların genetik
melez azmanlığı hiçbiri %100 kse edilemez ve Her
yapısının bozulması doğru değil. Açıklayan kişiler
bitkide melez azmanlığı olacak diye dair kesin bir
kromozom sayılarını dahi yanlış söylüyor. Fatih Sultan
durum yok. Her bitki için birden fazla faktör devreye
Mehmet de aynı ekmeği yedi, peygamberimizde yedi,
giriyor. Bu açıdan genelde daha benzer yapıda olan
bizde aynı ekmeği yiyiyoruz. Kesinlikle genetik bozulma
kendine döllenen bitkilerde yüksek melez
veya değişme yok. Bizim genel olarak tükettiğimiz beyaz
azmanlığı gözlemlenmemekte, yabancı
ekmek tohumun dışını alırsan beyaz, almazsan kepekli
döllenenlerde daha fazla görülmektedir.
oluyor. Bugüne kadar birçok yeni çeşitler geliştirildi ama
Bitkilerdeki melez azmanlığı nedir? Bitkilerde ne kadar uzak akrabalık varsa o kadar yüksek melez azmanlığı elde edilir.
Ülkemizde hibrit çalışmaları nerelerde yapılıyor? Ülkemizde Hibrit ıslah çalışmaları
yediğimiz ekmeğin kalitesinde ve genetik yapısında hiç bir sorun yok. Şuan sadece ekmekten doyan bir sürü insan var.
Üniversitelerde, tarımsal araştırma enstitülerinde
Ayrıca ekmekte bütün yaşamsal faaliyetleri devam
olsa da, ancak genelde özel tohumculuk
ettirecek birçok besin var. Dünyada en fazla ekmeği
rmalarında daha fazla yapılmaktadır.
tüketen ülke biziz. Aslında Bu kadar ekmeği tüketmeye
Hibrit çalışmalarının ülkemizdeki yasal durumu nedir?
gerek yok. Diğer ülkelerde sofralarda çok az ekmek yer alıyor veya hiç ekmek olmuyor. Bizim ülkemizde ise sofradan ekmeksiz kalkılmıyor. Gereksiz ekmek
Hibrit doğal olduğundan, yasal açıdan olsun,
kullanımını ve saryatını azaltalım. Örneğin; sofrada
besin açısından olsun ilgili hiçbir sıkıntısı yoktur.
ekmek yiyorsak sofrada pilav makarna yemeyelim.
İnsanlarımız Hibrit tohumları güvenle kullanabilir.
Ülkemizin 27 milyon ha ekim alanı var. Maalesef ki %3040 'ı buğday üretimine gidiyor.
8
Son zamanlarda toplumumuzda önemli bir ön yargı var. GDO ve hibrit tohumun aynı şey olduğu söyleniyor. GDO ve hibrit nasıl ayırt edilir? GDO ve hibrit tamamen birbirinden farklı şeylerdir. Ülkemizde herkesin bildiği 2 durum var; tohum ve tarım. Büyüklerden öğrendiği veya yediğimiz gıdaya hitap ettiği için herkes anlıyor. Hiç bilgisi olmayanlarda veya çok bilgili olanlarda konuşuyor. GDO ve hibritin hiçbir şekilde bir bağlantısı yok. Hibrit doğal melezmeler sonucu ortaya çıkan ıslah çalışmalarıdır. Her şey tamamen doğaldır. Doğal olarak gen transferi yöntemlerine gelecekte dünyayı doyurmak için ihtiyacımız var. GDO genetiği değiştirilmiş organizma demektir. Normal türün dışından herhangi bir geni alıp bizim çalışacağımız bitkiye bu geni transfer ediyorsun demektir. Örneğin; GDO ile elde edilmiş herbisit genine sahip çeşidin ekildiği tarlada total herbisit uygulandığında, bu bitkiler hariç bu tarlada bulunan her yeşil bitkiyi öldürüyor. İkinci bir nokta BT geni. Bu gen mısır koçanları için kullanılıyor. Tarlada bütün her şeyi yiyiyor ama mısırı yemiyor. Yada kuraklık geni; çöl şartlarına uygun bir bitki elde etmek istiyorsak çölde yaşayan kaktüsten bu geni alıp kendi bitkimize aktarabiliriz. Ayrıca GDO yoluyla gen transferi; örneğin altın pirinç (golden rice) proteini arttırmak amaçlı geliştirilmiş olup, yine diyabeti önleyecek doğal insülin üreten bitkiler içinde kullanılabiliyor. Normal şartlarda farklı bitkilerden kromozon sayıları farklı olduğu için, birbiri arasında normal yollarda melezleyrek gen transferi yapamayız. Bunun için bakteri veya elektron bombardımanı gibi yöntemleri kullanarak bu isteğimiz geni ekleriz. Bu konuda karşı çıkılan noktalardan biri yabani gen geldiği zaman bitkide yanlış yapılanmaya yol açmasıdır. Mesela GDOlu pamuklar kullanılarak elde edilen giysilerde kaşıntılara yol açtığı söyleniyor. Gıdalarda alerjik reaksiyonlara yol açıyor diye iddialar var. Ancak Bu iddialar günümüzde bilimsel açıdan % 100 oranında tam olarak kanıtlanmış değil. Ancak bizim esas dikkat etmemiz gereken konu ve aslında besin tüketimi için en tehlikeli olan durum; özellikle kış sezonunda sebze üretiminde hasat veya diğer dönemlerde kullanılan kimyasal maddelerdir. Bizim esas önem vermemiz gereken çalışmalar, bu tür yediğimiz besinleri üretiminde tüm aşamaların kontrol edildiği iyi tarım uygulamalarını tüm tarımsal üretimde hayata geçirmektir.
9
Ülkemizde GDO'lu tohum var mı? Ülkemizde GDO'lu tohum yok. Üretimi ve çalışmaları yasak. Ancak GDO'lu tohumun ithalatı belli ürünlerde serbest. Bu ithal edilen GDOlu ürünlerden Mısır ve soya fasulyesi tohumları insan tüketiminde ziyade hayvan tüketimi için belli oranda serbesttir. Yine GDO' lu ürünün ıslah çalışmaları da yasaklanmış durumda.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı? Ülkemizde hibrit tohum çalışmaları yaygınlaştı. Yaygınlaşmaya da devam ediyor. Çünkü ıslahçı ve üretici kuruluşlar memnun kalıyor. Tohum bir kez alınıyor ve tekrar satın alınmıyor. Üreticide yüksek verim elde ediyor. Bütün tohumlar, daneler aynı boyutta olduğu için makineli hasada çok uygundur. Ayrıca tohumluk konusunda kamuoyunda ortaya çıkan yanlış anlaşılmalar nedeniyle bu konu uzman olanlar konuşsun. Bilenler konuşsun; bilmeyenler de bu konularda yorum yapmasın.
Röportaj Aslıhan DİKMEN Mete Arslan KONAK
10
OTİZM VE DRAMATİZASYON Normal gelişim gösteren çocuklar farklı deneyimlerini ve yaratıcılıklarını kullanarak oyundan oyuna geçerken otizmli çocukların sosyal yaşam kuralları ve günlük yaşam rutinleri ve bunları oyuna dökme konularında bir sıkıntı yaşadıkları her gün yaşadığımız bir gerçek. Bu gibi durumlarla baş etmek için farklı yöntemler denemekten kaçınmıyoruz. Dünyada bu problemleri çözmek için kullanılan yöntemlerden biri de Dramatizasyon ile Oyun Öğretimi. 11
H
iç okul yıllarınızda teneffüste
Dramatizasyon ile Oyun Öğretimi, hem
arkadaşlarınızla oynadınız mı? Ya
çocukların günlük hayat içerisinde
da adını bir türlü öğrenemediğiniz
karşılaşabilecekleri olay ve durumları oyun içerisinde
sınıf arkadaşınıza adını nasıl sordunuz? Tarih
tecrübe ederek, hayata hazır oluşlarını arttırmaya
dersinde öğretmeniniz bir soru sorduğunda,
yarayan hem de günlük yaşamda karşılaştıkları olay
aklınızda sadece okuduğunuz o son kitap
ve durumları oyuna aktarmalarını sağlayan bir
varken nasıl cevap verdiniz? Otizm tanısı
öğretim yöntemidir. Öğretilmek istenen süreçler rol
almış küçük bir çocuk özel eğitim sürecini
alma, jest ve mimik kullanımı, hareket ve sözlerle bir
yaşarken belli bir noktada uzmanlar artık
bütün halinde canlandırılmaktadır. Özellikle yüksek
okula başlaması gerektiğini söyleyecektir.
işlevli otizmli çocuklar akademik alanlarda iyi
Otizmli çocuğumuz konuşuyor, kendini ifade
performanslar göstermesine rağmen, bireysel eğitim
edebiliyor olabilir. Okula başlayacak ve
seanslarında akademik becerilerin yanı sıra dil
oryantasyon sürecini geçecektir. Ama akran
becerileri, motor beceriler ve özbakım becerilerine
etkileşiminde, grup oyunlarında,
ağırlık verilmekte fakat sosyal-duygusal beceriler,
teneffüslerde, ders takibinde ve sınıf kuralları
toplumsal yaşam becerileri ve oyun becerileri gibi
konusunda sıkıntılar yaşayacaktır. Bunun
çocuğun günlük yaşamı içerisinde en çok yer tutan
sebebi, normal gelişim gösteren akranları
beceriler unutulabilmektedir. Bu becerilerin
günlük yaşantılarını oyunlara aktarmada
kazandırılmasında ise devreye dramatizasyon
problem yaşamazken, otizmli çocukların
girmektedir. Vanderbilt Üniversitesinde yüksek işlevli
genellemede problem yaşamalarıdır. Normal
otizmli çocuklarda dramatizasyon üzerine yapılan
gelişim gösteren çocuklar farklı deneyimlerini
araştırmalar sonucunda, bu becerilerin yanı sıra
ve yaratıcılıklarını kullanarak oyundan oyuna
ortak ilgi, konuşmada sıra alma gibi iletişimi sekteye
geçerken otizmli çocukların sosyal yaşam
uğratan alanlarda da çocukların gelişme gösterdiği
kuralları ve günlük yaşam rutinleri ve bunları
kanıtlanmıştır. Yakın zamanlarda tekrarlanan
oyuna dökme konularında bir sıkıntı
çalışmalar ile otizmli çocukların yüz hatırlama, farklı
yaşadıkları her gün yaşadığımız bir gerçek.
bakış açılarını anlamlandırma, jest ve mimikleri
Bu gibi durumlarla baş etmek için farklı
yorumlama ve kaygı ile baş etme becerilerinde de
yöntemler denemekten kaçınmıyoruz.
dramatizasyonun etkili olduğunu göstermiştir. Beyin
Dünyada bu problemleri çözmek için
görüntüleme sistemleri ile düzenli olarak takip edilen
kullanılan yöntemlerden biri de
otizmli çocukların beyin dalgalarının, dramatizasyon
Dramatizasyon ile Oyun Öğretimi.
çalışmaları sonucu, normal gelişim gösteren çocuklar ile benzer özelliklere yaklaştığı görülmüştür.
12
Dramatizasyonda, dramadan farklı olarak süreç bellidir ve yetişkin eğitimin başında yönlendirici, ilerleyen süreçte ise oyun arkadaşı rolündedir. Dramatizasyonlu Oyun Öğretimi ile çocuk toplumsal kuralları, günlük yaşam becerilerini, sosyal ve duygusal iç düzenlemelerini ve oyun oynamayı tecrübe etmekte ve günlük yaşamında genelleyebilmektedir. Bir dakika arkanıza yaslanın, gözlerinizi kapatın ve çocukluğunuzu düşünün. Evcilik, doktorculuk, polisçilik, manavcılık. Tüm o oyunlar, yetişkinliğinize hazırlığın bir parçasıydı. Tüm bu oyunları mümkün olan en basit haline indirgemek ile işe başlanması ve basamaklarına ayırılması gerekmektedir. Çocuklara öğretim sağlarken mutlaka basitten karmaşığa ilerlemeli ve parçadan bütüne kuralı unutulmamalı. Öğretime özellikle somut ve birincil ihtiyaçlarla başlanması; somut oluşu sebebiyle konunun anlaşılmasında bir kolaylık sağlayacağı gibi, birincil ihtiyaçlar olması sebebiyle de çokça tesadüfü tekrarın oluşmasına fırsat vermektedir. Bu da öğrenmede kalıcılığın sağlanmasını sağlayacaktır. Öğretimde cinsiyet ayırmaksızın bebek sevme, besleme ya da arabalar ile oynama gibi tüm oyunların çalışılması, günlük yaşam rutini içerisinde tekrar imkanını arttıracaktır. Örneğin sofrada “haydi bebeğe de yemek ver, o da acıkmış.” ya da caddede araçlar hakkında “bak kırmızı araba park yerinden ayrılıyor, arkasındaki siyah araba acaba yerine park etmek için mi bekliyor?” gibi yönergeler ile, dramatize edilen oyunlar gerçek dünya ile genellenebilir. Çocuğum oyun oynuyor da diyebilirsiniz. Fakat hep aynı şeyi oynuyor olabilir mi? Oyunları genişletmesinde yine iş size ve yaratıcılığınıza düşüyor. Çocuğunuz arabalar ile hep yarış oyunu oynuyorsa, arabaları alın ve başka neler oynanabileceğini düşünün. Taşımacılık, otopark, tamirhane. Adını siz koyun. Oyun oynamak planlama, problem çözme becerisi, neden-sonuç ilişkisi, olayların oluş sırası, öncesonra kavramını öğrettiği gibi bağımsız olarak eğlenebilme, yönerge almadan bir şeyler yapma ve akran ilişkilerini kurmada da başarılı olmalarını sağlar. En önemlisi ise oyun oynayan çocuk yaşamdan da keyif alıyor demektir. F.Ludwig Jahn'ın da dediği gibi “Her gerçek oyun içinde bir dünya doğar.” Kaynak: Boosting Social Skills in Autistic Kids With Drama, Laura MCKENA Improvement in Social Competence Using a Randomized Trial of a Theatre Intervention for Children with Autism Spectrum Disorder, Corbett BA1,2,3, Key AP4,5, Qualls L6, Fecteau S6,7, Newsom C6,4,8, Coke C9, Yoder P4,10.
13
Özce Zeynep Akçın, Semiha Erol Nörobilim Yüksek Lisans
Narenciye familyasından olan bu bitkinin meyvelerinin ilk başta el şeklinde olmasından dolayı
BUDA'NIN ELİ
vermeye devam eder. Bu meyvenin çiçekleri oldukça iri ve
( Citrus medica fingered )
bol kokuludur. Soğuğa karşı çok hassastır. Sıcak iklimleri
'budanın eli bitkisi' denir. Meyve olgunlaştıkça şekil değiştirir. Yediveren bir türdür. Yaz boyu çiçek açarak meyve
sever ve Asya'da doğal olarak yetişir. Oldukça asitli bir meyvedir. Portakal ve limon gibi reçeli yapılmaktadır. Limon ve portakal kabuğunun kokusuna benzer bir kokusu vardır. Fakat diğer narenciye sınıfında ki meyveler gibi sulu bir meyve değildir. Bu nedenle Budanın eli daha çok hoş kokusundan dolayı esanslarda, dondurma ve pastalarda kullanılmaktadır.
KAYNAKLAR http://www.bitkicenter.com https://tr.wikipedia.org
14
OKAPİ (Okapia johnstoni)
İlk bakışta görünüşü bir zürafadan daha çok atı andırır ve arka kısmında zebralarda olduğu gibi siyah-beyaz çizgileri vardır. Orman zürafası veya kısa boyunlu zürafa gibi adlandırmalara da rastlanılabilir. Okapi'nin postu çikolata renginde olur, kadifeye benzer ve haf kırmızımsı parlar. Arka bacaklarının üst kısmında siyah beyaz çizgileri vardır. Yüzü de siyah-beyazdır. Bacakları zürafa gibi olmasa da gayet uzundur. Erkeklerin iki kısa boynuzu olur. Dişilerin boynuzu yoktur. Okapilerin dilleri koyu mavi renktedir. Okapi ortalama 230 kg ağırlığında, 2 metre uzunluğunda, 1,60 m boyunda olur. Kuyrukları 40 cm uzunluğa varır. Dişiler genelde erkeklerden biraz daha büyüktür. Okapilerin yaşadığı tek ülke Demokratik Kongo Cumhuriyeti'dir. Okapi'ler ülkenin kuzeyinde ve doğusunda bulunan büyük tropik orman olan Ituri yağmur ormanı'nda yaşarlar. Burada yaklaşık olarak 10.000-20.000 okapi bulunur. Okapiler ot, mantar ve meyve yerler. Gündüz aktiftir ve ormanda hep sabit kalan yollarda dolaşırlar. Dişilerin kendilerine ait bir bölgeleri olur ancak erkeklerin bölgeleri pek sabit değildir. Okapiler yalnız yaşarlar. Nadiren ufak bir sürü halinde yaşadıklarına da rastlanıldığı olmuştur, ancak hangi sebeple böyle kısa süreli sürüler oluşturdukları sorusu henüz yanıtlanamamıştır.
15
Ortalama 25-30 yıl kadar yaşayabilirler.
PRİON MOLEKÜLÜ(PrP)
‘’ Prion ,virüslerin çeşitli tipleri tarafından oluşturulan hastalıklarda (viral hastalıklarda) toksin üretiminden sorumlu, kendi kendini eşleyebilen ve enfekte proteinlerin yapımını sağlayan izole bir proteindir. ‘’
16
Prion,kısaca protein içeren ve bulaştırılabilen(enfeksiyöz ) karakterlerde çok küçük partiküllerdir. Spesik proteinler olup sinir sisteminde bulunurlar. Prionlar, sinir sistemi hücreleri tarafından 20.kromozomun kısa(p) kolunun terminusunda bulunan PRNP geni tarafından üretilirler ve mutasyon sonucu farklılaşarak patojenik özellik kazanırlar. Prion tarafından sentezlenen bir protein, prion olmaya teşvik edilir ve daha sonra öyle davranır. Böylelikle tek bir farklılaşmış priondan binlerce prion sentezlenir. Prion proteinin keş Scrapie hastalığının bulaşma yöntemleri araştırılırken bulunmuştur. Öncelikle hastalıklı bir koyundan alınan bir doku bütün bakteriler öldürülerek sağlıklı bir koyuna aktarılmış ve sağlıklı koyunun da hastalandığı gözlenmiştir. Bunun üzerine virüsler de öldürülerek doku aktarılmış ve denek yine hastalanmıştır. Son olarak bütün proteinler yok edilerek doku aktarıldığında, hastalığın bulaşmadığı görülmüştür. Memelilerde görülen bütün prion hastalıkları beyni ve sinir dokusunu etkilemektedir ve henüz tedavisi yoktur.İnsanlarda ise ciddi hastalıklara yol açarlar. Bu hastalıklardan bazıları şunlardır : Deli Dana Hastalığı: Sığırlarda görülen ve ölümcül sonuçlanan bir hastalıktır. Bu hastalık beynin süngerleşmesine neden olur. Hastalık protein parçasıyla meydana gelmektedir. Scrapie: Koyunlarda istem dışı felce sebep olan beyin hastalığıdır, sinirseldir. Creutzfeldt-Jakob Hastalığı: Bu hastalık, prion denilen protein parçacıklarının neden olduğu uzun bir kuluçka dönemini takiben ortaya çıkan beyin fonksiyonlarının bozulması hızlı yaşlanma ve ölümle sonuçlanan bir enfeksiyon hastalığıdır. Gerstmann-Straussman-Scheinker Hastalığı: Ölümcül nörodejeneratif bir hastalıktır. Bu hastalık son derece nadir bir hastalık olup, bulaşıcı süngerimsi ensefalopati(TSE) olarak sınıandırılmıştır. Kuru: Kuru çok nadir ve ölümcül bir sinir hastalığıdır. Hastalığın adı “titreme'' ve “korkudan titreme'' şeklinde çevrilebilir. Kurunun bilinen bir nedeni yoktur ve genel olarak bir yıl içinde ölümcüldür. Ölümcül Ailesel Uykusuzluk Hastalığı: Ölümcül olan bu hastalık sinir sistemini etkiliyor.
17
Normal PrP (solda) ve Patojenik PrP (sağda)
PRİON PROTEİNİ BİLİMDE Birçok sinirsel ve beyin hastalığına yol açan bu ölümcül prion proteini Denver'daki bilim adamlarının söylediğine göre, mikroskobik elektrik kabloları üretmekte kullanılabiliyor. Bira mayasında bulunan prion türleri uzun teller halinde bir araya geliyorlar. Altın veya gümüş ile kaplandıklarında prionlar bir saç telinden daha ince elektrik kabloları oluşturulabildiğini söylüyorlar. Lindquist, ince ayarlarla, prionlar kullanılarak minyatür bilgisayar devreleri veya algılayıcıları üretebileceğini belirtiyor. DNA'dan ya da proteinlerden üretilecek devre anahtarlarının ya da elektrik kutularının genetik mühendislik konularına eklenebileceği söyleniyor. Bence genetik ve mühendislik alanının bir araya gelip çalışılabileceği bu konu ülkemize büyük yarar sağlayacak çalışmalar olmasını sağlayabilir. Sadece prion proteini değil daha birçok protein, virüs vs. gibi alanlarla çalışmalar yapılıp insan ve hayvan vücuduna zarar verecek en ufak bir mikroorganizmadan yarar sağlayabiliriz.
Kaynaklar http://tr.healthl ne.com/health/kuru-hastal g #GenelBakış1
GAMZE GÜLDEN Moleküler B yoloj ve Genet k
www.sc ence nschool.org/node/4147 http://b lheal.b lkent.edu.tr/aykonu/ocak2001.html https://tr.w k ped a.org/w k /Pr on www.b lg lerdunyas .net/completed/makaleler_sayfalar/b l m sel_konular/oldurucu_pr on_prote n n n_b l me_katk s .html www.b l mkurgukulubu.com/genel/b l m-teknoloj /canl l k-vecans zl k-farkl -m d rpr onlar/ http://www.turkceb lg .com/creutzfeldtjacob_hastal%C4%B1%C4%9F%C4%B1 https://en.w k ped a.org/w k /Gerstmann%E2%80%93Str%C3 %A4ussler%E2%80%93Sche nker_syndrome
18
YAPAY UYDULAR UZAYDA NEDEN ÇARPIŞMAZLAR?
Şu anda gökyüzünde etkin olarak çalışan uydu sayısı 1100 yöresinde. İşi veya enerjisi bitmiş, uzayda dolaşan 2600 uydu daha var, dolayısıyla toplam 3700 civarında uydu uzayda dünyanın çevresinde dolanıyorlar. Bu kadar uydu dolanırken neden birbirine çarpmıyor derseniz bir kaç örnek ile anlatalım.Yeryüzünün toplam yüzölçümü 510 000 000 kilometre kare. Tüm uyduları eşit şekilde yer yüzüne yerleştirecek olsak, uydu başına 137 800 km2 düşüyor. Yani Konya ilinin yaklaşık 3.5 katına bir uydu düşüyor. Bu örnekle uyduların birbirinden ne kadar uzakta olduğunu anlayabiliriz.
Yer çevresinde dolanan 3700 uyduya ek olarak çapı 10 cm’den büyük uzay çöplerinin sayısı da 26 000 yöresindedir. Bunlara da bir anlamda yapay uydu olarak bakabiliriz. Şimdi bir başka hesap yapalım. Uyduların uzayda dolaştığı bir hacım var, değeri 200 000 000 000 000 000 000 metre küp.Bir uzay çöpü düşünün, yer çevresinde 42 000 000 metre yol kateder. Çapı 10 cm (0.01 m2) ise, 420 000 m3’ün içinde dolanır. Bu rakamı uyduların dolandığı toplam hacme bölersek çıkan rakam trilyonda 1’dir. Eğer bu boyutta çöplerden uzayda 100 000 tane olsa, toplam hacmin 5 milyarda 1’ini kapsarlar.Aynı hesabı 1 metre boyutuna sahip uydu için yaparsak, bir uzay çöpünün 100 katı hacımda dolaşır. Yani toplam hacmin 5 trilyonda 1’i kadar. 10 000 uydu olduğunu varsayarsak, toplam hacmin 500 milyonda 1’i kadar. Bazı uydular 1 metreden büyük tamam ama tüm rakamların kaba olarak alındığını bilelim. Genellikle uzay çöpleri konusu açıldığında bir şekil ile karşılaşırsınız. Güzel bir dünyanın çevresinde binlerce uzay çöpünün yörüngeleri gösterilir. O resme bakınca hemen bizim piknikçilerin geride bıraktığı çöp yığını aklımız gelir ama olayın öyle olmadığını yukarıdaki rakamlardan farketmemiz gerekir. Sonuç uzayın ne denli büyük olduğunu bu rakamlardan anlamamız gerekiyor. Yeni bir uydu yörüngeye yerleştirileceği zaman sözünü ettiğimiz tüm uydu ve çöplerin yörüngeleri bilindiğinden yani uzaydaki hızları bilindiğinden hangi anda atılması gerektiğini uzmanlar hesaplar dolayısıyla yörüngesine giderken de bir uzay çöpü ile çarpışma olasılığı kalmaz. Kaynak http://www.ethemderman.com/gokbilimi/gokbilim-yazilarim/item/689-yapay-uydular-uzayda-neden-carp%C4%B1smazlar
19
ETHEM DERMAN GÖKBİLİMCİ
GUGLİELMO MARCONİ
Y
irmi yaşındayken dünyanın bir ucundan öteki ucuna, telleri kullanmadan sinyal göndermeyi düşlüyordu. Yirmi üç yaşındayken, bunu başarmıştı. Çok az bilimsel eğitim sahibi olan bu genç adam, evinin tavan arasında çalışarak, döneminin en önemli bilim adamlarının yapamadıklarını yaptı. 1895 yılında, elektriğin kullanımı henüz yeniydi. Yalnızca on dört yıl önce, evleri aydınlatmak için kullanılmaya başlanmıştı. O yıllarda mesajlar, telefon ve telgraa kolaylıkla gönderilebiliyordu. Ama her iki haberleşme sisteminin de yarattığı sıkıntılar vardı. Elektrik akımı geçerken mesajın iletilebilmesi için tellere ve kablolara gereksinim duyuluyordu. Marconi'nin telsiz mesaj iletme düşüncesi, başkalarına bilimkurgu gibi görünüyordu. İlk başarıyı elde ettikten sonra Marconi, deneylerini bir büyük kararlılıkla sürdürdü. Önce tavan arasından mesaj gönderdi. Sonra bahçeden, daha sonra vadiden ve sonunda okyanustan... Bugün televizyon uyduları, ticari radyolar, lazer haberleşme sistemleri ve artık " küresel köy " haline gelen dünyadaki tüm harikalar, onun merakı ve inadı sayesinde gerçekleşti. İtalyan bilim adamı Guglielmo Marconi 12 Aralık 1901’de, İngiltere’deki Cornwall’dan Kanada’ya bağlı Newfoundland’e ilk Atlantik ötesi radyo sinyalini göndermeyi başarmıştı. Bu tarihî sinyalle, bugünün teknoloji uzmanlarının dillerinden düşürmedikleri “kablosuz iletişimin” ilk büyük adımı da atılmış oldu.
1914 yılında Marconi, İtalyan Senatosu’nda senatörlüğe atandı ve kendisine İngiltere’de Kraliyet Victorian Order’da Onursal Şövalyelik Büyük Haçı verildi. Birinci Dünya Savaşı’nda İtalya mütteklerin tarafında yer alınca, Marconi, İtalyan ordusunun radyo hizmetlerinden sorumlu kişi oldu. 20 Haziran 1937’de bir dizi kalp krizinin ardından 63 yaşında Roma’da hayatını kaybeden Marconi’ye, İtalyan hükümeti devlet töreni düzenledi. Anısına, yaşadığı caddedeki dükkanlar “Ulusal Yas Nedeniyle Kapalıyız” notu asarak o gün çalışmadı. Aynı zamanda ölümünün ertesi gününde, akşam saat altıda İngiltere’de bütün BBC vericileri ve kablosuz posta vericileri yayınlarına iki dakika ara vermiştir.İngiliz Posta Osi gönderdiği bir mesajla yayında olan bütün gemileri de iki dakikalık ara vermeye davet etmiştir. Cenazesi Villa Ggriffone’ye defnedilmiştir.1943’de Amerika Birleşik Devletleri Yüksek Mahkemesi, Marconi’nin radyo patentleri ile ilgili bir karara vararak, Oliver Lodge, John Stone Stone ve Nikola Tesla’ya ait bazı patentleri kendilerine iade etmiştir. Karar Marconi’nin orijinal radyo patentleri hakkında değildir. Mahkeme, Marconi’nin radyo sinyallerinin aktarımını ilk gerçekleştiren kişi olduğu iddiaları konusunda bir karar vermemiştir; ancak belli bazı patentlerle ilgili Marconi’nin iddiaları tartışmalı olduğu için bu patentler üzerinde hak iddia edemeyecektir.
20
C
üzzam veya lepra, Hansen basili (Mycobacterium leprae) adı verilen bir mikroorganizmanın yol açtığı, çevresel sinir sistemi ve deri başta olmak üzere birçok sistem ve organı etkileyebilen, bulaşıcı bir hastalıktır. Ancak bulaşma ihtimali yok denecek kadar azdır bu nedenle uzun yıllar bulaşıcı bir hastalık olarak kabul edilmemiş ancak halk arasında en az veba kadar bulaşmasından korkulan bir hastalık olmuştur. İnsandan insana bulaştığı düşüncesi temelde bir varsayımdır zira henüz nasıl bulaştığı kanıtlanamamıştır. Hastalık eski dönemlerde miskin hastalığı olarak da adlandırılmıştır. Çağlar boyu çok korkulan bir hastalık olan cüzzam, birçok yazıya ve sinema yapıtına da konu olmuştur. Günümüzde cüzzam korkulacak bir hastalık olmaktan çıkmıştır. Tanı koyulduğunda tedavisi kesin olarak yapılabilmektedir. Birçok hastalıkta olduğu gibi erken tanı önemlidir. Erken tanı yapıldığı durumlarda hiçbir kalıcı sakatlık oluşmadan tedavi mümkündür.Tedavi bakterinin duyarlı olduğu antibiyotikler ile yapılır. Dapsone (diaminodipheynlsulfone, DSS), sulfonlar, rifampisin ve ethionamid gibi ilaçlar kullanılabilir. Hastalık yetişkinlere bulaşmaz. Ancak hastalara yakın çevredeki çocukların hastalıktan korunması düşünülebilir. Bunun için BCG aşılamaları ve 2 yaşından küçüklere haftada 5 mg ve 2 yaştan büyüklere de haftada 10 mg Dapsone adlı ilaç verilebilir. Çocukların hastalık olan çevreden uzaklaştırılmaları en uygun tedbirdir.Cüzzam, ihbarı zorunlu bir hastalık olup , tedavi devlet eliyle ve ücret alınmadan yapılmaktadır. Cüzzamın tıbbi tedavisi kadar cerrahi tedavisi, zik ve psikiyatrik tedavisi de çok önemlidir.Türkiye’de 2002 yılı rakamlarına göre 2500 lepralı hasta bulunmaktadır. Hastalığa Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da daha sık rastlanmaktadır.
21
Tarih boyunca dünyanın en korkulan hastalıklarından biri olan cüzzamın insanlarda yarattığı tahribatlar nedeniyle günahlarına karşılık ilahi bir ceza olduğuna bile inanılan devirler olmuş ve hastalar daima toplum dışına itilmişlerdir. Oysa bulaşıcılığı son derece düşük ve klinik tablosunun ilerleyişi son derece yavaştır. Ama bugün hala dünyanın geri kalmış ülkelerinde, açlık, yoksulluk, yaşam ve temizlik koşullarının kötülüğü, sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamama, iyi beslenememe, aşırı üreme, iç savaşlar ve sürekli göçler gibi nedenlerle cüzzamın kökü kazınamamaktadır. Bu nedenle, her yıl Ocak ayının son haftası Cüzzam haftası ve her son pazarı Dünya Cüzzam Günü olarak değerlendirilir. Hastalığı tanıtan ve korunma yollarını anlatan çeşitli etkinlikler düzenlenir. Kaynaklar http://www. stanbulsagl k.gov.tr/w/oneml _gun/cuzzam.asp https://tr.w k ped a.org/w k /C%C3%BCzzam
2016 NOBEL ÖDÜLLERİ
Bu yıl Nobel Ödüllü alan ekonomi, kimya, zik, barış ve tıp ödülü alan bilim ve kir insanları;
Nobel Ekonomi Ödülü sahiplerini buldu 2016 yılı Nobel Ekonomi Ödülünün kazananı ‘Sözleşme Teorisi’ çalışmalarıyla Oliver Hart ve Bengt Holmström oldu.
Nobel Barış Ödülü sahibini buldu Bu yılki Nobel Barış Ödülü’nün sahibi Kolombiya Devlet Başkanı Juan Manuel Santos oldu.Santos’a Nobel Barış Ödülü Farc gerillaları ile barış anlaşmasının gerçekleşmesi için yaptığı çalışmalardan dolayı verildi.
Nobel Kimya Ödülü'nü 3 bilim adamı paylaştı Nobel Kimya Ödülünü Fransız Jean-Perre Sauvage, İskoç Sir J. Fraser Stoddart ile Hollandalı Bernard L. Feringa paylaştı. Bu üç bilim insanı ‘dünyanın en küçük makinalarının geliştirilmesine yaptıkları katkılar nedeniyle’ bu ödüle layık görüldü.
Fizikte Nobel'i 3 Amerikalı bilim adamı paylaştı Bu yıl 116'cısı verilen Nobel Fizik Ödülünü Amerikalı David J Thouless, F. DuncanHaldane ve J .Michael Kosterlitz aralarında paylaştı.
Nobel Tıp Ödülü Japon Yoshinori Ohsumi’nin Nobel Tıp/Fizyoloji Ödülü bu yıl, Japon bilim insanı Yoshinori Ohsumi’ye verildi.Yoshinori Ohsumi bu ödüle parkinson ve bazı kanser hastalıklarının tedavisindeki araştırmaları nedeniyle layık görüldü.1974 yılında Tokyo Üniversitesi’nde doktorasını tamamlayan Yoshinori Ohsumi,New York’taki Rockefeller Üniversitesi’ndeki üç yıllık döneminden sonra Tokyo’ya dönerek 1988 yılında oluşturduğu çalışma ekibiyle araştırmalarını sürdürdü. Yoshinori Ohsumi 2009 yılından beri Tokyo Teknoloji Enstitüsü’de profesör olarak çalışmalarını sürdürüyor.
22
2016 YILINA DAMGASINI VURAN BİLİMSEL GELİŞMELER ‘’2016 yılında, bilim alanında çok fazla gelişme gözlemlendi.Teknoloji ve bilim alanında 2016, insanlığa umut niteliğinde gelişmelere yer verdi. ‘’
23
Genlerle oynayarak "Süper İnsan" üretecekler Dünyanın en büyük uluslararası biyolojik araştırması olma özelliğiyle çeyrek asırı deviren İnsan Genomu Projesi, tarihi bir gelişmenin arifesinde.Farklı ülkelerden 150 bilim insanının mayıs başında Harvard Üniversitesi’nde gerçekleştirdiği “Sentetik insan geni” hakkındaki gizli toplantının ilk notları Science dergisinde yayınlandı. Buna göre bilim dünyası, DNA’yı oluşturan dört bazı (adenin, sitozin, guanin, ve timin) temsil eden A, C, G ve T harerinin değiştirilerek sentetik bir gen oluşturulabileceğini tartışıyor. Teklif edilen projeye göre laboratuar ortamında üretilen 3 milyar harf daha DNA’ya eklenebilir.Uzmanlara göre bu gelişmeyle kansere dayanıklı hücreler üretilebilir veya nakil edilebilecek organlar yapılabili. Hatta insana süper zeki, süper becerikli ya da süper güzel özelliği verecek DNA kodlarının embriyoya yerleştirilmesiyle “Süper insan” yaratılabilir. http://www.bus nessht.com.tr/teknoloj /haber/1248618-genlerle-oynayarak-super- nsan-uretecekler
24
Einstein'ın Kütle Çekim Dalgaları Kanıtlandı ABD Bilim Vakfı beklenen açıklamayı yaptı: Kurum, Alman zikçi Albert Einstein'ın Kütle Çekim Teorisi'nde bahsetitği dalgaları tespit ettiklerini açıkladı. Fizikçiler milyonlarca ışık yılı uzaklıkta iki kara deliğin çarpışmasının sesini duyduklarını ve kaydettiklerini duyurdu. ABD hükümetinin bağımsız bir kurumu olan Ulusal Bilim Vakfı, LIGO projesini başlattı. ABD’nin Louisiana ve Washington eyaletlerine iki dev lazer dedektörü kuruldu. Bilim insanları bu aygıtlarla Dünya’ya 1,3 milyar ışık yılı uzaklıktaki iki kara deliği mercek altına aldı. Yaklaşık 30 güneş kütlesi büyüklüğünde iki kara deliğin 1,3 milyar ışık yılı uzaklıkta çarpıştığının tespit edilmesi ikili kara delik sistemlerinin var olabileceğini de kanıtlamış oldu. http://www.bus nessht.com.tr/teknoloj /haber/1194207-b l m- c n-tar h -gun-e nste n n-yercek msel-dalgalar -kan tland
25
Farelerde kök hücreden sperm yapıldı Çinli bilim insanları, farelerde embriyolardan aldıkları kök hücrelerle, normal işlevini gören sperm üretmeyi başardılar.Laboratuar ortamında üretilen sperm, dişi farelerin yumurtalarına enjekte edildi ve sağlıklı fare yavruları doğdu. Bu yavruların da daha sonra çiftleşerek, bir sonraki kuşağın doğumunu sağladıkları bildirildi. Uzmanlar bu yöntemin insanlara uygulanabilmesi için daha alınması gereken çok mesafe olduğunu, ancak ileride erkeklerde kısırlığın giderilmesi için yeni yöntemler geliştirilmesine yardımcı olabileceğini söylüyorlar. Çinli bilim insanlarının araştırmasını kaleme alanlardan Nanjing Üniversitesi öğretim üyesi Jiahao Sha, "insanlarda güvenli ve etkili olarak kullanılabilirse, bu yöntemle yapay döllenme veya tüp bebek tedavilerinde kullanılabilecek spermler üretilmesi mümkün" dedi. http://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/02/160226_fare_sperm
26
Türk bilim adamları yapay kan üretti Türk bilim adamlarının ortak çalışmasıyla tamamen yerli yapay kan üretildi.Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi Genel Biyoloji Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Adnan Ayhancı, yaptığı açıklamada, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumuna (TÜBİTAK) sunulan "Multidisipliner Araştırma Projesi" önerisi kapsamında tamamen yerli hemoglobin bazlı yapay kan üretiminde ön çalışmaların başarıyla tamamlandığını söyledi.Projeye ESOGÜ, Anadolu Üniversitesi, Kars Kafkas Üniversitesi, Dicle Üniversitesi ve teknopark şirketi olan Bionkit Biyo-Nano Kimya Teknolojileri Mühendislik-Danışmanlık tarafından destek verildiğini aktaran Ayhancı, proje ile kana duyulan ihtiyacın giderileceğini bildirdi. Proje kapsamında 8 temel araştırmacının görev aldığını belirten Ayhancı, "Dünyada birçok ülke, yapay kan üretiyordu. Bizde bu yapay kan üretimini Türkiye'de gerçekleştirdik. Kanın temel işlevlerinden biri, vücutta oksijeni taşımak ve bunu dokulara bırakıp onun yerine karbondioksiti almaktır. Yapay kan üretimi, klasik kan bağışına ve nakline bir alternatif değil, aksine destektir. Araştırma ekibimiz, kan bağışının aynı hızla devam etmesi gerektiğine inanmaktadır" diye konuştu. http://aa.com.tr/tr/b l m-teknoloj /turk-b l m-adamlar -yapay-kan-urett /500900
27
Ahtapotların DNA'sı dünyada eşsiz Araştırmacılar, pek çok özelliği ile hem yaşadığı deniz habitatından, hem de kara habitatından ayrılan ahtapot canlısına dair ilginç bilgiler sundu.The University Of Chicago'dan Dr. Clifton Ragsdale, ahtapotların daha önce hiçbir canlıda karşılaşılmadığı üzere 33 bin protein koduna sahip bir genom bulundurduklarını belirtti. Ahtapotların sıradışı beyne ve problem çözme yeteneğine sahip olduklarını ifade eden Dr. Ragsdale, benzer araştırmaların tüm 8 kollu canlılarda yapılacağını dile getirdi.Zıplayan gen olarak nitelendirilen transpozon genlere sahip ahtapotun, transpozonunu kendi içerisinde düzenleyebilme yeteneğine gösterebildiği kaydedildi. Yani bir nevi ahtapot, kendi genlerini değiştirebilme kabiliyetini barındırıyor. The University Of Chicago'dan Caroline Albertin ise konuyla ilgili yaptığı açıklamada, ahtapotunun genomunun, ufak değerler haricinde yeniden düzenlenmiş bir omurgasız genomu olarak görüldüğünü belirtti. http://sh ftdelete.net/ahtapot-bu-dunyadan-deg l-72896
28
Çin dünyanın ilk kuantum uydusunu fırlattı Çin, dünyanın ilk kuantum uydusunu uzaya fırlattı.Uydu , Çin'in kuzey doğusundaki Jiuquan Uydu Fırlatma Merkezi'nden bir roket üzerinde fırlatıldı. Uydu adını, M.Ö. 5. Yüzyıl'da yaşamış Çinli bilim insanı ve felsefeci Micius'tan alıyor.Uydu projesi, Çin'in Uzay Biliminde Stratejik Öncelik Programı'nın bir parçası olarak hayata geçirildi.Çin kuantum uydusuyla yüksek güvenlikli bir iletişimin mümkün olabileceğini belirtiyor.Bilim insanları, kuantum mekaniği ile verilerin şebekeler içinde fotonlarla güvenli olarak taşındığını, verilerin aktarım esnasında ele geçirilemediğini veya kopyalanamadığını belirtiliyor.Yeni uyduyla Çin'in Pekin ve Urumçi kentleri arasında kuantum iletişimi test edilecek.Ancak kuantum iletişiminin hayata geçirilmesi için daha birçok aşamanın daha kat edilmesi gerekiyor.Bunun yıllar alabileceği belirtiliyor. http://www.bbc.com/turkce/haberler-37098653
29
Dünyanın en dayanıklı hayvanının sırrı çözüldü Dünyanın en dayanıklı mikroskobik hayvanı su ayısının (tardigrad) bu özelliğinin genetik şifresi çözüldü. Sonuçları Nature Communications dergisinde yayımlanan ve Tokyo Üniversitesi'nden bir ekip tarafından yürütülen araştırmada, radyasyona, dondurucu soğuğa ve kaynatılmaya dayanan su ayısının, DNA yapısını battaniye gibi sararak koruyan bir protein keşfedildi. Profesör Takekazu Kunieda ve meslektaşlarının, "Dsup" adı verilen bu proteini üreten insan hücreleri geliştirdiği, niteliği değiştirilmiş insan hücrelerini radyasyona maruz bıraktığı ve Dsup proteininin, DNA'nın çok daha az zarar görmesini sağladığının gözlemlendiği kaydedildi.Bilim adamları, olağanüstü çevre koşullarında yaşayabilen bu organizmanın genlerinin, gelecekte yaşam türlerinin radyasyondan ve x ışınlarından korunması için kullanılabileceğini belirtiyor. Su ayıları hakkında 2015 yılında yapılan bir araştırma da hayvanların DNA'ların bir bölümünü, yatay gen transferi adı verilen bir süreçle bakterilerden aldığını göstermişti. http://www.ntv.com.tr/teknoloj /dunyan n-en-dayan kl -hayvan n n-s rr -cozuldu,WY5h0A_zvUu-mZtzpX0F5w
30
Google’ın yapay zekası dünya Go şampiyonuyla yaptığı maçın ilk turunu kazandı Google’ın yapay zekası AlphaGo rakip tanımamaya devam ediyor. Dünya şampiyonu Lee Sedol ile yapılan ilk maçtan da galibiyetle çıkan yapay zeka tarih yazmaya devam ediyor. Makinelerle insanlar arasındaki ilk roundu insanlar kaybediyor. Dünyanın en iyi Go oyuncusu olmaya bir adım daha yaklaşan yapay zekanın Go oyununda sergilediği başarı oldukça önemli. Zira Go oyunu analiz, tahmin ve hamle yapmada ciddi strateji istiyor. Ayrıca oluşabilecek olasılıklar da satranç gibi diğer strateji oyunlarına kıyasla çok daha fazla. 18 kez uluslararası şampiyon olmuş Sedol’le karşılaşmasının ilk turunu kazanması da bu yüzden önem taşıyor. http://www.log.com.tr/google n-yapay-zekas -dunya-go-samp yonuyla-yapt g -mac n- lk-turunu-kazand /
31
Yapay zekanın yazdığı roman neredeyse edebiyat ödülü alıyordu Birçok meslek erbabı bir süre sonra yaptıkları işleri robotlara bırakacak olmanın korkusunu yaşıyor ancak kimsenin aklına bu meslek gruplarından birinin yazarlık olacağı gelmezdi. Bir Japon yapay zeka programının ortak yazarlığını yaptığı kısa roman ulusal edebiyat ödüllerinde ilk aşamayı başarıyla geçti. Yapay zekanın yazarlığını yaptığı ve Konpyuta ga shosetsu wo kaku hi (Bir Bilgisayar Roman Yazdığı Zaman) ironik adlı eser, 3. Nikkei Hoshi Shinichi Edebiyat Ödülleri’nde birinciliği kazanmasa da ödüle yaklaştı. Resmi olarak roman yapay zekayı geliştiren ekip tarafından yazıldı. Hitoshi Matsubara ve üniversitedeki ekibi kelime ve cümleleri seçti ve işi yapay zekaya teslim etmeden önce eserin çatısını kuracak parametreleri girdi. Edebiyat ödüllerine gönderilen iki yapay zeka romanından biri ilk elemeyi geçmeyi başardı. http://www.fiz k st.com/yapay-zekan n-yazd g -roman-neredeyse-edeb yat-odulu-al yordu/
32
Mars toprağı tarıma elverişli Hollandalı bilim insanları, NASA’nın geliştirdiği Mars toprağına benzer toprakta ürün yetiştirmeyi başardı. Test edilen ürünlerde sağlığa zararlı metaller bulunmadı.Mars’a yapılması planlanan seyahatlerde gezegene ayak basacak olan astronotların gıda sorunu sık sık gündeme geliyor.Öte yandan, Kızıl Gezegen’e yolculuk temalı lmler de son günlerde oldukça popüler. Özellikle Marslı adlı lmde, karakterin Mars toprağında yetiştirdiği patatesleri yiyerek hayatta kalması, “Mars toprağında ürün yetiştirilip yetiştirilemeyeceği ya da bunların sağlıklı olup olmayacağı” gibi soruları bir kez daha gündeme getirmişti.Hollandalı bilim insanları bu sorunun yanıtını buldu. Yapılan bir deneyde, Mars toprağına benzer bir toprakta yetiştirilen dört sebze ve tahılın yenmesinin güvenli olduğu tespit edildi.Wageningen Üniversitesi'nde araştırma ekibi, Mars toprağına benzer toprakta yetişen turp, bezelye, çavdar ve domatesin tehlikeli düzeyde ağır metaller içermediğini gördü.Ekoloji uzmanı Wieger Wamelink, "Bu çarpıcı sonuçlar çok umut verici. Aslında bu turp, bezelye, çavdar ve domatesleri yiyebiliriz ve tatlarının nasıl olduğunu çok merak ediyorum" dedi.Gelecekte Mars’a yerleşecek olan kişiler gerekli gıda maddelerini beraberinde götürecek ancak daha sonra hayatta kalabilmek için ürünleri ekip yetiştirmeleri gerekecek.NASA tarafından Mars koşullarına göre geliştirilen toprağı kullanan bilim insanları 2013 yılından bu yana deney yapıyor ve şu ana dek 10 çeşit ürün yetiştirmeyi başardılar. http://www.ntv.com.tr/galer /teknoloj /mars-toprag tar ma-elver sl -c kt ,ScxJUJJ3I06_rRgsz4LavQ/ Smp0SB0x0W7xDuhANuAyw
33