Sizler için buradayız
Dr. Yusuf Ziya YILDIRIM Genel Müdür
Uzun ve çok soğuk geçen bir kış mevsiminin ardından doğanın yeniden hayat bulduğu ilkbaharda sizlerle bir şeyler paylaşabilmenin heyecanı var yüreğimizde. Sağlık sektörü o kadar geniş bir yelpaze ki, her geçen gün verdiğimiz hizmetlerden, aldığınız memnuniyetlerle çıkıyorsunuz karşımıza. Bir sabah organ nakli olmuş bir hastanın taburcu işlemi gerçekleştirilirken, şükran dolu gözlerle ilettiği teşekkürle güne başlarken, bir akşamı hayata döndürdüğünüz bir hastanın yakınının sevinç gözyaşlarıyla bitirebiliyorsunuz. Koridorların birinden hayata yeni gelen küçücük bir bebeğin “artık ben de bu dünyada varım” çığlığı yükselirken, farklı koridorlar, farklı beklentiler, farklı hastalardan farklı memnuniyetler. Ama sonuçta biz tüm bunlar için buradayız, biz sizler için buradayız. Özel Sani Konukoğlu Hastanesi olarak görevimizin sadece sağlık hizmeti vermekten ibaret olmadığının bilincindeyiz. Sosyal sorumluluklarımızı da titizlikle yerine getiriyoruz. Halka açık konferanslarımızla halkımızı bilgilendirmeye çalışırken, katıldığımız fuarlarda sunduğumuz ücretsiz sağlık hizmetleri ve bilgilendirmelerle sizlere yararlı olmaya çalışıyoruz. Dergimizin içeriğini daha da zenginleştirerek sizlerin merak ettiği konulara daha çok yer veriyoruz. Web sayfamızı daha güncel hale getirdik. Bizleri facebook ve twitter’dan da takip edebilir, görüşlerinizi paylaşabilirsiniz. Ayrıca 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde bayan personelimizi, 14 Mart Tıp Bayramı’nda doktorlarımızı, 12 Mayıs Hemşirelik Haftası’nda hemşirelerimizi, 14 Mayıs’ta Eczacılık Günü’nünde ise eczacılarımızı kutladık. Bizim için hasta ve yakınlarının memnuniyeti kadar çalışanlarımızın memnuniyeti de çok önemli. Bu sayımızda kapak konumuzu tüp bebek olarak belirledik. Bölgedeki ilk özel tüp bebek merkezini kuran hastanemizin bu konuda sorunu olanlara ışık tutacağını düşünüyorum. Sağlıklı ve mutlu günler dilerim. Görüşmek üzere…
w w w . s a n k o t i p . c o m
01
İÇİNDEKİLER
04
Umut ve mutluluk kaynağı; Tüp Bebek Merkezi Pek çok çiftin ‘hayatın sonu’ sözüyle bile tanımlayabileceği ‘kısırlık’ gelişen tedavi yöntemleriyle artık tarihe karışıyor. Çocuk sahibi olmak isteyenler için korkulan bir durum olan kısırlık sorununun tedavi ile ortadan kalkması gelişen teknoloji artık mümkün.
12
Erken doğum, bebeğin sağlığını riske atacak birçok faktörü beraberinde getirmekle birlikte, bu risklerin belirlenip buna yönelik tedavi uygulanması gerekmektedir.
16
Çağın en tehlikeli hastalıklarından biri de hiç şüphesiz beyin tümörüdür. Genellikle baş ağrısıyla kendini gösteren beyin tümörleri, iyi huylu ve kötü huylu olmak üzere iki grupta sınıflandırılır.
20 24 28 34
Sani KONUKOĞLU
NİSAN - MAYIS - HAZİRAN 2012 / SAYI : 42
İmtiyaz Sahibi Özel Sani Konukoğlu Hastanesi adına Dr. Yusuf Ziya Yıldırım Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Ebru Yapan Yayın Kurulu Prof. Dr. Zeynel Beyhan (Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı)
Hipnoz doğal bir zihinsel durumdur. Asla iyileşmez denilen bilinçaltındaki problemlerden hipnoz yardımıyla kurtulmak mümkün. Fitness sayesinde ruh ve beden sağlığınız düzene girer. Her geçen gün kendinizi daha iyi hisseder ve daha iyi görünürsünüz. Estetik cerrahi denildiğinde toplum genelinde akla gelen ilk yöntemlerden biri Liposuction yani ‘yağ aldırma’ dır. EMG, vücudumuzdaki sinir ve kasların geniş kapsamlı olarak elektro fizyolojik yöntemlerle incelenmesidir.
38
Aile Hekimliği Gaziantep Aile Hekimliği Derneği Başkan Yardımcısı ve Nüket Ersoy Alevli Aile Sağlığı Merkezi Aile Hekimi Dr. Ahmet Doğan Yardı ile aile hekimliği üzerine yaptığımız söyleşi
42
Olumsuz tabloyu ortadan kaldırmak amacıyla uygulanan cerrahi işleme koroner bypass ameliyatı denilir. Koroner bypass ameliyatının amacı; oluşabilecek bir kalp krizinin önüne geçmektir.
48
Hastanemiz kurulduğu günden itibaren aktif olarak hizmet veren Kadın Doğum Kliniği, hastalarımızın sağlığı için üst düzey tetkik ve tedavilerinin yapılabilmesine yönelik düzenlenmiştir.
02
“Hastane kapısında beklemeyen, hastanenin kıymetini bilemez”
w w w . s a n k o t i p . c o m
Doç. Dr. Mehmet Baştemir (Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı)
Opr. Dr. Hasan Bakır (Genel Cerrahi Uzmanı) Opr. Dr. İbrahim Nacak (Göğüs Cerrrahisi Uzmanı)
Yaşar Değirmenci (Hastane Müdürü)
Grafik Tasarım
Mark& Mark İletişim Danışmanlığı Tel:(342) 232 80 81 info@mark-mark.net Baskı Yeri Olay Matbaacılık Tel:(342) 322 86 86 İletişim İncilipınar Mahallesi Ali Fuat Cebesoy Bulvarı No:45 Şehitkamil / Gaziantep www.sankotip.com sankotip@sankotip.com Tel: (342) 211 50 00 Faks: (342) 211 50 10
Nabız Sağlık Dergisi Özel Sani Konukoğlu Hastanesi yayınıdır. Para ile satılmaz. Üç ayda bir yayınlanır. ISSN 1303 - 6947
w w w . s a n k o t i p . c o m
01
Umut ve mutluluk kaynağı; Tüp Bebek Merkezi Pek çok çiftin ‘hayatın sonu’ sözüyle bile tanımlayabileceği ‘kısırlık’ gelişen tedavi yöntemleriyle artık tarihe karışıyor. Çocuk sahibi olmak isteyenler için korkulan bir durum olan kısırlık sorununun tedavi ile ortadan kalkması gelişen teknoloji artık mümkün.
B
ir yılı aşkın süre korunmasız cinsel birlikteliğe rağmen çocuk sahibi olamamayı kısırlık olarak tanımlayan Tüp Bebek Merkezi Koordinatörü Ayşe Başkonuş, kısırlık tedavisinde en önemli adımın zamanında ve doğru teşhis olduğunu belirtti.
Ayşe Başkonuş Tüp Bebek Merkezi Koordinatörü
04
Başkonuş, çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin tedaviye hem psikolojik hem de fiziksel olarak hazır olmaları gerektiğinin de altını çizdi. Kısırlığını iki şekilde ortaya çıkabileceğini vurgulayan Ayşe Baş-
w w w . s a n k o t i p . c o m
Tüp Bebek Merkezimiz, dünyanın ileri teknolojilerini kullanarak, doğal yollardan çocuk sahibi olamayan ailelerin sağlıklı çocuklara kavuşmasını amaçlar. Kısırlığın nedenleri tespit edildikten sonra aileye en uygun tedavi yöntemi belirlenir
konuş, bunların, “En az bir yıl süreyle korunmamaya rağmen hiç gebelik oluşmaması durumu olan ‘Birincil kısırlık’ ve önceden gebelik oluşması sonrasında tekrar çocuk isteme durumunda en az bir
yıl korunmamaya rağmen yeni bir gebelik olamaması durumu olan ‘İkincil kısırlık” olduğunu kaydetti.
ÇİFTLER PSİKOLOJİK VE FİZİKSEL OLARAK HAZIR OLMALI Kısırlık tedavisi gören çiftlerin çocuk sahibi olmak amacıyla görülen tedaviyi hem fiziksel, hem de duygusal açıdan büyük özveri gerektiren bir yaşam olayı olarak tanımlayan Ayşe Başkonuş, bu nedenle, tedavi döneminde çiftlerin fiziksel açıdan hazırlanması kadar ruhsal açıdan da tedaviye hazırlanmalarının büyük önem taşıdığını söyledi. Çiftlerin olası psikolojik ihtiyaç ve beklentilerini ifade edebilecekleri uygun bir ortamın yaratılmasının tedavinin bütünselliği ve etkinliği açısından yararlı olduğunu ifade
Kişilik yapısı, hayata bakış tarzı, kısırlık problemini nasıl algıladığı, özellikle çocuk sahibi olmanın anlamı tedavi sürecinin genel duygu durum üzerindeki etkisini belirler. eden Başkonuş şunları kaydetti: “Kişilik yapısı, hayata bakış tarzı, kısırlık problemini nasıl algıladığı, özellikle çocuk sahibi olmanın anlamı tedavi sürecinin genel duygu durum üzerindeki etkisini belirler. Bunun yanında, aile yapısı, eşle olan ilişkiler ve sosyal ortam konuyla ilgili çevresel etmenleri oluşturur.”
KISIRLIK TOPLUMUMUZDA HAYATİ ÖNEM TAŞIYOR Tüm dünyada çiftlerin yaklaşık yüzde15’inin kısırlık nedeniyle yardımla üreme tekniklerine başvurmak zorunda kaldığını belirten Başkonuş, bu çiftlerin büyük bir kısmında gebe kalamamanın nedenini açıklayacak sebepler bulunabilirken, yaklaşık yüzde10-12’sinde ise herhangi bir patoloji tespit edilemediğini ifade etti. Bu çiftlerdeki problemin ‘açıklanamayan kısırlık “ olarak adlandırıldığını söyleyen Başkonuş şunları söyledi:
w w w . s a n k o t i p . c o m
05
“Ne zaman çocuk sahibi olacaksınız? sorusu pek çok yeni evli çiftin en çok karşılaştığı sorudur. Aslında bu soru yeni evlenen çiftlerin kendilerine sordukları soruların başında gelir. Özellikle kadının çalışmadığı, geleneksel aile yapısındaki çiftlerde balayında gebe kalma hayali kuran çok genç çift vardır. Çocuğun ailenin geçimi ve işleri için önemli olduğu, kırsal alanda ise sadece çocuk sahibi olmak için evlenen kadın ve erkekler azımsanamayacak kadar çoktur. Bizim toplumumuz gibi çocuk sahibi olmanın ayrıcalık olarak görüldüğü toplumlarda ise kısırlık neredeyse hayati bir öneme sahiptir. Bir başka grup ise çalışma hayatının zorlukları içinde evlenmeye zaman bulamamış ancak yaşı ilerlediği için bir an önce evlenip çocuk sahibi olmayı düşünen bireylerden oluşmaktadır. Tüm bu bireylerin ortak yanılgısı hemen istedikleri anda, hatta belki balayında gebe kalabileceklerini düşünmeleridir. Hiç bir sağlık problemi olmayan tamamen normal bir çifti ele aldığımızda, kadının tek bir adet döneminde, gebe kalma olasılığı sadece yüzde 25’dir. Bir yılın sonunda bu oran yüzde 85’e çıkar. Yani bir yıl sonunda her 100 çiftten 85’inde ge-
06
w w w . s a n k o t i p . c o m
Bizim toplumumuz gibi çocuk sahibi olmanın ayrıcalık olarak görüldüğü toplumlarda kısırlık neredeyse hayati bir öneme sahiptir. Bir başka grup ise çalışma hayatının zorlukları içinde evlenmeye zaman bulamamış ancak yaşı ilerlediği için bir an önce evlenip çocuk sahibi olmayı düşünen bireylerden oluşmaktadır. belik elde edilecektir. Geri kalan 15 çift ise kısırlık ile karşı karşıya demektir. Bu da çiftlerin yüzde 10–15’ inin gebeliğe ulaşmak için yardımcı yöntemlere başvurmak zorunda kalacakları anlamına gelmektedir.”
TEDAVİ AYNI ANDA BAŞLAMALI Kısırlığın sosyal açıdan birçok bilgi eksikliğinin yaşandığı bir konu olduğunu ifade eden Başkonuş, kısırlık nedeniyle başvuran çiftlerde yüzde 40 oranında erkeğe bağlı, yüzde 40 oranında kadına bağlı ve yüzde 20 oranında da her iki eşe bağlı nedenler saptandığını dile getirdi. Kısırlık incelemelerinin her iki eş için aynı anda başlatılması gerektiğini belirten Başkonuş, “Kısırlık tedavileri, genel olarak çiftleri maddi ve manevi yönden sıkıntıya sokabilen ve her aşamasında belli fedakârlıklar ile sabır gerektiren bir süreci kapsar. Gebelik oluşması için birçok faktöre ihtiyaç vardır” dedi.
Ayşe Başkonuş bu faktörleri şöyle sıraladı: Kadınlar için; fDüzgün bir yumurtlama olmalı, (Yumurtlamadaki bozukluklar kadında görülen en sık kısırlık nedenidir) fYumurta kaliteli olmalı, fHerhangi bir hormonal bozukluk olmamalı, fAdet düzensizliği olmamalı, fTüplerde yumurtayı yakalayabilecek hareket serbestliği olmalı ve tüpler açık olmalı, fPelviste rahim-yumurtalık-tüp ilişkisi sağlıklı olmalı (ameliyat sonrası yapışıklık veya tıkanıklıklar olmamalı), fRahim iç dokusu sağlıklı olmalı, rahim içi yapışıklıklar (sineşi, adezyonlar) olmamalı (Asherman Sendromu), fRahim içi boşluk normal olmalı, herhangi gebelik lokalizasyonunun olabileceği yerlerde myom veya polip gibi problemler olmamalı, fServiks (rahim ağzı) açık ve sağlıklı olmalı,
fServikal salgıları sperm geçişine engel oluşturmayacak kalitede olmalı, fGenital organların kan dolaşımı normal olmalı, fGenital sistemde herhangi iltihabi bir durum olmamalı, fBağışıklık sistemi ile ilgili problem olmamalıdır. Erkekler için ise; mEreksiyon (sertleşme) olmalı, mEjakülasyon (boşalma) olmalı, mGenital sistemde herhangi bir iltihabi durum olmamalı, mGenital organların kan dolaşımı normal olmalı, mHerhangi bir hormonal bozukluk olmamalı mSperm sayısı normal ve kalitesi istenilen düzeyde olmalı mNormal yapıda sperm sayısı beklenen miktarda olmalı, mHareketli sperm sayısı belli bir oranın üstünde olmalıdır.
KISIRLIK NEDENLERİ ARAŞTIRILMALI Gebelik oluşması birçok faktörün birlikte ve uyum içinde işlemesi gerektiğinin önemini vurgulayan Başkonuş, kısırlık nedenlerinin birkaç şekilde sınıflandırılabileceğini belirtti. Sperm yumurta buluşmasını engelleyebilecek bir çok etken olabi-
leceğine dikkati çeken Başkonuş, “Kısırlık incelemeleri işte bu olası faktörler göz önüne alınarak yapılır. Kısırlık nedenleri bir kaç farklı şekilde sınıflanabilir. En yaygın sınıflama, sorun tespit edilen faktörün adıyla anılmasıdır. Problem erkek faktörü, kadın faktörü ve her ikisine de ait olabilir. Erkek faktörü tek bir grup adı altında anılırken, kadın faktörüne ait kısırlık nedenleri alt gruplar altında incelenebilir” diye konuştu. Uterin faktör: Rahimdeki bir hastalığa bağlı kısırlık. Tubal faktör: Tüplerdeki tıkanıklığa veya tüplerin hastalığına bağlı kısırlık. Ovulatuar faktör: Yumurtlama fonksiyonunda bozukluğa bağlı kısırlık. Yumurtlamadaki bozukluklar kendini adet düzensizliği şikayeti ile gösterir. Servikal faktör: Rahim ağzı problemlerine bağlı kısırlık İmmunolojik İnfertilite: Vücudun bağışıklık sistemi ile ilgili problemlere bağlı olarak gelişen kısırlık”. Peritoneal faktör ve endometriosis: Karın iç zarındaki daha önce geçirilmiş travma, enfeksiyon veya cerrahi girişimler ile “endometriosis” rahatsızlığına bağlı olarak gelişen nedenler sonucunda oluşan kısırlık. Açıklanamayan kısırlık: Nedeni şu anki tıbbi koşullarla saptanamayan, nedeni bilinmeyen kısırlık
TEDAVİDE İLK ADIM ÖNEMLİ İlk adımın kısırlığın tedavisi niçin başvuran çiftlerden dikkatli bir tıbbi öykü alınması olduğunu anlatan Başkonuş, öncelikle tıbbi özgeçmişin, alışkanlıkların ve mesleki koşulların sorgulanacağı bir görüşme yapılması gerektiğini kaydetti. Bu görüşmede ayrıntılı bir şekilde olası kısırlık nedenlerinin sorgulandığını belirten Başkonuş, aşamalarla ilgili şunları söyledi: “Geçmişte geçirilen hastalıklar, ameliyatlar ve kullanılan ilaçlar ile
sigara, alkol gibi alışkanlıklar sorgulanır. Daha sonra kadın ve erkeğin sistemik muayenesi yapılır. Jinekolojik muayenede, kadın dış genital organların muayenesinin yanı sıra, vajinal ultrason ile rahim ve yumurtalıklar değerlendirilir; gerekirse smear alınır. Rahim iç dokusu ve over ölçümleri yapılır. Tüm bu işlemlerden sonra bir tedavi akış şeması hazırlanır. Hazırlanan akış şeması, her çiftin kendine özeldir. Ancak bazı genel işlemler değişen sırayla takip edilir. Bu işlemler tamamlandıktan sonra sonuçlar topluca değerlendirilir ve sorun yoksa bir sonraki adıma geçilir. Sorun varsa işlemler bu aşamada genişletilerek gerekli konsültasyonlarla ileri tetkiklere geçilir. İşlemler tamamlandıktan sonra çiftin ihtiyacı olan kısırlık tedavi metodu kararlaştırılarak buna yönelik tedavi planlanır. Direkt olarak Tüp Bebek gerektirmeyen infertil çiftlere öncelikle yumurtlama takibi doğal ilişki, daha sonra ‘Aşılama’ son olarak da IVF (tüp bebek) yöntemlerine geçilir.”
İLK ETAPTA ÇİFTLERLE GÖRÜŞÜLÜYOR İlk görüşmenin çiftin hangi tedavi yöntemine uygun olduğuna karar verme amacı taşıdığını ifade eden Başkonuş, görüşme sırasında çiftin öyküsünün alındığını, önceden yapılmış olan tetkiklerin değerlendirildiğini ve çiftin muayene edildiğini bildirdi. Başkonuş, çiftin değerlendirilmesiyle ilgili şöyle konuştu: “Erkeğin değerlendirilmesinin temelini Semen (sperm, meni) Analizi oluşturur. Bu analizin tüp bebek ünitemizin laboratuvarında yapılması gerekir. Kadının jinekolojik muayene ve ultrason incelemesi yapıldıktan sonra, âdetin üçüncü günü yapılan hormon tetkikleriyle, yumurtalıkların ilaçlara nasıl cevap verecekleri önceden anlaşılmaya
w w w . s a n k o t i p . c o m
07
Kimlere Uygulanır? Klasik tedavi içinde yer alan aşılamanın, rahim kanallarından en az bir tanesi açık ve sperme ait hafif bozuklukları olan çiftlerde, aynı zamanda nedeni bulunamayan kısırlıkta öncelikle tercih edildiğini ifade eden Tüp Bebek Merkezi Koordinatörü Ayşe Başkonuş, bu işlemlerle sonuç alınamadığında daha ileri tedavi yöntemlerine geçildiğini kaydetti. çalışılır. İstenen tetkikler değerlendirilerek, bir tedavi planı çizilmesi ve bunun çiftlerle tartışılmasıdır. Plan yapılıp hangi ilaçların, hangi protokole göre uygulanacağına karar verildikten sonra tedaviye başlanır.”
AŞILAMA Anne adayının yumurtalıklarının uyarılması ve yumurtlamanın gerçekleşmesi için, hap veya iğne şeklinde ilaçlar kullanmasının sağlandığını belirten Başkonuş, bu tedavide amacın yumurtlamanın sağlanması ve doğal cinsel ilişki yoluyla gebelik oluşturulma şansının yükseltilmesi olduğunu söyledi. Başkonuş, aşılama uygulaması hakkında şu bilgileri verdi: “Kullanılan kombine ilaçlar ile yumurtalar uyarılırken yumurta sayısı da kontrollü olarak artırılmaktadır. Böylece anne adayının gebe kalma olasılığı yükselir. Bu tedavi şekli anne adayının yumurtlamasının düzensiz olduğu durumlarda uygulanır. Hafif yumurtlama bozukluklarının tedavisinde kullanılan bu yöntemin başarılı olması için baba adayının spermlerinin de istenen kalitede olması gerekir. Gebelik elde edilemezse bir sonraki tedavi aşaması olan aşılamaya geçilir. Aşılama, semen örneğinin yıkanarak, iyi hareketli spermlerin seçilip rahim içine verilmesi işlemidir. Bu yöntemin özelliği, hızlı hareket eden sağlıklı spermlerin seçilmesi, spermlere zararlı olan asit ortamın bertaraf edilmesi, spermin yumurtaya daha yakın bir yere bırakılması ve spermlere kadın fallop tüplerine ulaşma şansı verilmesidir. İnsemi-
08
w w w . s a n k o t i p . c o m
nasyon yönteminde spermlerin katedeceği mesafenin kısalması sağlanmakta, hareketli olmayan ya da şekil olarak bozuk spermlerin verilmesi engellenmektedir. Inseminasyon işlemi için taze sperm örneği kullanılır. Kadına 1-3 hafta süre ile yumurta geliştiren ilaçlar verildikten sonra ovulasyonu tetiklemek için HCG yapılır. Bu iğneden 34-36 saat sonra aşılama işlemi yapılır.”
TÜP BEBEK AŞAMALARI HORMONLARIN BASKILANMASI AŞAMASI Tüp bebek tedavisine başlandıktan sonra ilk olarak kadının hormonlarının baskılandığını bildiren Başkonuş, bunun en önemli nedeninin baskılama sonucunda istenmeyen zamanda yumurtaların çatlayarak karına dökülmelerinin önüne geçilmesi ve daha fazla embriyonun elde edilmesi olduğunu belirtti. “Bu, daha fazla sayıda embriyonun oluşturulabileceği ve gebelik şansının yükselebileceği anlamına gelir” diyen Başkonuş, şunları söyledi: “Yumurtalıkların uyarılmasının amacı burada normalde 1 olan baskın follikül sayısını arttırmak ve daha fazla sayıda olgun yumurta hücresi elde etmektir. Günümüzde dünyadaki hemen hemen tüm üreme sağlığı merkezlerinde uygulanır. Kontrollü Ovarian hiperstimülasyon değişik ilaçlarla ve değişik yöntemlerle uygulanabilir. Yumurtalıkları uyarmak amacıyla bazı hormonlar kullanılır. Tüp bebek / Mikroenjeksiyon uygulamalarında tercih edilen hormonlar Human Menopausal Gonadotrophin (hMG, menopozdaki
kadınların idrarlarından elde edilen ve eşit miktarda FSH ve LH hormonları içeren bir maddedir) ve Follikül stimüle edici (uyarıcı) hormon yani FSH’dır. FSH vücutta beyin tarafından salgılanır. Tek başına FSH ya bu idrarların ayrıştırılmasıyla ya da yeni bir teknoloji olan rekombinant teknolojisiyle yapay olarak üretilir. hMG ya da FSH tek başına verildiğinde kişinin kendi vücudundan salgılanan hormonlar nedeniyle folliküller kontrolsüz ve zamansız olarak çatlayabilir. Bu durumda tedavi yarım kalır. Buna erken luteinizasyon adı verilir. Tüp bebek uygulamalarının ilk başladığı yıllarda tedavilerin yaklaşık yüzde 17’si bu nedenle iptal edilirdi. Bu riski en aza indirmek için yumurtalıkları uyarmadan önce kadının kendi hormonlarını baskılamak gerekir. Baskılama değişik protokollere göre yapılır.”
YUMURTALIKLARIN UYARILMASI AŞAMASI Tüp bebek tedavisinde hormonların baskılanmasının ardından yumurtalıkların uyarılması aşamasına geçildiğini belirten Başkonuş, yumurtalıkların uyarılmasıyla daha fazla yumurta üretiminin sağlamasını hedeflediklerini dile getirdi. “Yumurtalıkların uyarılmasında amaç mümkün olduğunca fazla sayıda 16 - 20 mm çaplı follikül elde etmektir” diyen Başkonuş, aşamaları şu şekilde anlattı: “Takipler esnasında kan östrojen düzeyleri kontrol edilerek ilaç dozu ayarlaması yapılabilir. Tedavinin süresi değişken olmakla birlikte kendi kliniğimizde ortalama 11–13 gündür. Çatlatma iğnesinden 32 - 36 saat sonra yumurta toplama işlemi yapılır. Tüm protokollerde (tüp bebek işlemlerinde) adet kanamasının 2. ya da 3. gününde temel ultrason incelemesi yapılır. Böylece kullanılacak ilaç dozuna karar verilir. Uyarı tedavisi başladıktan sonra hasta belirli aralıklarla kontrole çağırılır.
Bu kontrollerde vajinal ultrasonografi yapılarak gelişen folliküllerin sayısı ve büyüklüğü kontrol edilir. Zaman zaman yumurtalıkların durumuna göre kanda östrojen incelemesine gerek duyulabilir. Ultrason takipleri sırasında değerlendirilen bir diğer faktör de rahimin içini döşeyen ve endometrium adı verilen tabakanın yapısı ve kalınlığıdır. Gebelik oluştuğunda embriyo endometriuma yerleşeceğinden yapısı son derece önemlidir. Yumurtalıkların uyarılmasının en ciddi komplikasyonu zaman zaman yaşamı tehdit edebilecek boyutlara ulaşabilen yumurtalıkların aşırı uyarılması sendromudur. Burada salgılanan hormonların etkisi ve yumurtalıkların verdiği aşırı cevap nedeniyle karın boşluğu başta olmak üzere göğüs boşluğu, cilt altı gibi bölgelerde sıvı toplanır. Tedavinin süresi değişkendir. OHSS riski yüksek olan kadınlarda embriyo transferi geciktirilebilir ya da iptal edilebilir. Yumurtalıkların uyarılması üzerinde en fazla tartışma yaratan konulardan biri uzun dönem yan etkisi olarak kansere neden olup olmadığıdır. Bu sorunun yanıtı ne yazık ki henüz tam olarak bilinmemekle birlikte, bugüne kadar yapılan araştırmalar böyle bir riskin olmadığını göstermektedir.”
Takipler esnasında kan östrojen düzeyleri kontrol edilerek ilaç dozu ayarlaması yapılabilir. Tedavinin süresi değişken olmakla birlikte kendi kliniğimizde ortalama 11–13 gündür. Çatlatma iğnesinden 32 - 36 saat sonra yumurta toplama işlemi yapılır.
YUMURTA TOPLAMA İŞLEMİ Yumurtalıkların uyarılmasından sonra belirli büyüklükte folliküller elde edildiğini belirten Başkonuş, sonraki aşamanın bu yumurtaları dışarıda döllenmek üzere toplamak olduğunu kaydetti. Toplama işleminden önce halk arasında çatlatma iğnesi olarak bilinen hCG hormonu yapıldığını ifade eden Başkonuş, ‘Yumurta toplama işlemi’ hakkında şu bilgileri verdi:
Vajina temizliği yapıldıktan sonra yüzeyel anestezi uygulanır. Ardından vajinal ultrasonografiye başlanır. Vajinal ultrasonografi üzerinde bulunan kılavuz içinden geçirilen bir iğne ile yumurtalara ulaşılır. Her bir follikül içine girilerek içeriği özel bir aspiratör yardımıyla boşaltılır. Alınan sıvı hemen laboratuvara yollanarak yumurta içerip içermediği mikroskop altında incelenir.
“Toplama işlemi bu enjeksiyondan yaklaşık 32 – 36 saat sonra gerçekleştirilir. Yeterli ve iyi kalitede yumurta elde edebilmek için enjeksiyonun belirlenen saatte yaptırılması ve yine belirlenen saatte yumurta toplama işlemi için klinikte bulunulması son derece önemlidir. Yumurta toplama işlemi vajinal ultrasonografiyle oldukça kolay ve konforlu bir şekilde gerçekleştirilir. Hasta jinekolojik muayene pozisyonunda yatar ve üzeri steril örtülerle örtülür.
w w w . s a n k o t i p . c o m
09
Tüp Bebek Merkezi personeli Eğer yumurta hücresi varsa ayrılır. Follikülden yumurta elde edilemezse aynı iğne içinden özel sıvı verilerek follikül boşluğu yıkanır. İçinde kalmış olabilecek yumurta alınmaya çalışılır. Bu şekilde tüm folliküller aspire (vakum yardımıyla emme işlemi) edilinceye kadar işleme devam edilir. Her iki yumurtalığın aspire edilmesi yaklaşık 15 – 30 dakika sürer”.
sendromu adı verilen bu durumun en önemli nedenlerinden biri hastanın hCG enjeksiyonunu yanlış saatte yaptırmış olmasıdır. Bu gibi durumlarda tek taraftaki folliküller aspire edildikten sonra yeniden hCG yapılır. 24 saat sonra yumurta toplama işlemi diğer yumurtalıkta tekrarlanır. Yumurta toplama işleminin komplikasyon oranı oldukça düşüktür.
KOMPLİKASYON ORANI DÜŞÜK
En sık karşılaşılan komplikasyon OPU iğnesinin geçtiği vajina dibinden olan kanamalardır. Bu kanamalar tamponlamayla kolaylıkla durdurulabilir. Çok nadiren bağırsak, mesane, damar gibi komşu organ yaralanmaları görülebilir. Nadir karşılaşılan bir başka komplikasyon da alt karın bölgesi apsedir. Endometrioma (çikolata kisti) varlığı, içerdiği kanın uygun besi yeri olması nedeniyle alt karın bölgesi apsesi açısından önemli bir risk faktörüdür.”
Yumurta toplama işleminin komplikasyon oranının çok düşük olduğunu vurgulayan Başkonuş, oluşabilecek komplikasyonlarla ilgili şunları söyledi: “İşlem sonrası hasta dinlenme odasına alınarak bir süre istirahat etmesi sağlanır. Bazen follikül sayısı fazla olmasına karşın içlerinden yumurta hücresi çıkmaz. Boş follikül
Embriyo transferi yapılırken hasta jinekolojik muayene pozisyonunda yatırılır. Vaginaya speculum takılır. Sonra vagen temizliği yapılır. Ardından özel kültür sıvılarıyla rahim ağzı temizlenir. Embriyolog transfer edilecek embriyoları katater içinde laboratuvardan getirilir. İşlemi yapacak olan hekim karından yapılan ultrason eşliğinde embriyoları rahim içine bırakır.
10
w w w . s a n k o t i p . c o m
DÖLLENME AŞAMASI Yumurta toplama işleminin ardından kadından alınan yumurta ve erkekten alınan spermlerin laboratuvar ortamında döllendiğini kaydeden Başkonuş, bu aşamanın embriyo transferi gerçekleştirilmeden önceki son adım olduğunu ifade etti. Başkonuş, döllenme aşamasıyla ilgili şu bilgileri verdi: “Yumurta toplama işlemi sırasında emilerek alınan follikül içeriği hemen laboratuvara gönderilir. Özel bir mikroskopla incelenen bu sıvının içinde bulunan yumurta kültür sıvısının içine konarak inkübatör denilen aygıta kaldırılır. Kadından yumurtalar toplanırken, erkek de sperm verir. Sperm alınması için en ideal yöntem mastürbasyondur. Menisinde canlı sperm bulunamayan kişilerde ise cerrahi olarak sperm aranır. Elde edilen meni özel bir kap içine alınır ve sıvılaşması beklenir. Sıvılaşan meni, sperm sayısı, hareketliliği ve şekli yönünden incelenir. Tüp bebek planlanan hastalarda en önemli kriter hareketli sperm sayısıdır.
İncelenen sperm döllenme için hazırlanır. Yumurta kültürü ve sperm hazırlanması tamamlandıktan sonra döllenme işlemine geçilir. Spermlerle yumurtalar buraya bırakılırlar. Erkek faktörü varlığında veya nedeni açıklanamamış kısırlık olgularında mikroenjeksiyon tercih edilmeli. İşlemden 16 – 18 saat sonra döllenme olup olmadığı kontrol edilir. Döllenmiş yumurtada tek olan hücre sayısı ikiye çıkmıştır. Döllenmiş yumurtalar tekrar kültür ortamına konur ve ileri aşamalara ulaşmaları beklenir. Uygun aşamaya gelindiğinde embriyolardan kaliteli olanlarından belirli bir sayıda alınarak kadının rahmi içine transfer edilir.”
EMBRİYO TRANSFERİ Elde edilen döllenmiş yumurtalara embriyo adı verildiğini ve embriyoların iki hücreli aşamadan çok hücreli aşamaya kadar herhangi bir dönemde transfer edilebileceğini belirten Başkonuş, en sık tercih edilen transfer zamanının 4 – 8 hücreli aşama olduğunu söyledi. Embriyoların bu aşamaya genellikle 2. ya da 3. günde ulaştıklarını ifade eden Başkonuş, şunları kaydetti: “Embriyo transferi 2. - 6. günler arasında yapılabilir. Yardımcı üreme tekniklerinde transfer edilen embriyo sayısıyla klinik gebelik oranları arasında direkt bir ilişki mevcuttur. Literatüre göre en iyi klinik sonuçlar 2 – 4 embriyonun transfer edilmesiyle alınır. İkiden fazla sayıda embriyo transfer edildiğinde çoğul gebelik oranları oldukça yükselir. Ancak bu risk artan kadın yaşıyla birlikte azalır. Çoğul gebeliklerin komplikasyon oranlarının yüksek olması ve erken doğum gibi nedenlerle maliyetin artması nedeniyle ülkemiz dahil pek çok ülkede, transfer edilen embriyo sayısı kısıtlandı. İkiden fazla sayıda embriyo ancak 35 yaşından büyük ve daha önceki IVF/ICSI denemelerinin başarısız olduğu hastalarda yapılır.”
TRANSFER AŞAMALARI Embriyo transferinde hijyenin büyük önem taşıdığını belirten Başkonuş, transferin aşamalarıyla ilgili ise şu bilgileri verdi: “Embriyo transferi yapılırken hasta jinekolojik muayene pozisyonunda yatırılır. Vaginaya speculum takılır. Sonra vagen temizliği yapılır. Ardından özel kültür sıvılarıyla rahim ağzı temizlenir. Embriyolog transfer edilecek embriyoları katater içinde laboratuvardan getirilir. İşlemi yapacak olan hekim karından yapılan
ultrason eşliğinde embriyoları rahim içine bırakır. Embriyo transferi işlemi ağrılı bir işlem değildir ve anestezi gerektirmez. İşlem sonrası endometriumu (rahim içini döşeyen doku) desteklemek için hastaya enjeksiyon, fitil ya da krem şeklinde hormon ilaçları verilir. Luteal faz desteği adı verilen bu tedavi eğer gebelik oluşursa 10–12 haftaya kadar devam eder. Gebelik oluşmayıp adet kanamasının olduğu durumlardaysa kanamanın başlamasıyla birlikte tedavi kesilir. Embriyo transferi sonrası 12. günde hasta gebelik testi için çağırılır.”
w w w . s a n k o t i p . c o m
11
Erken doğum engellenebilir Hamilelik, 37- 40 hafta kadar süren önemli bir maratondur. Bu süreçte anne adaylarını endişelendiren en önemli konulardan biri erken doğum riskidir. Erken doğum, bebeğin sağlığını riske atacak birçok faktörü beraberinde getirmekle birlikte, bu risklerin belirlenip buna yönelik tedavi uygulanması gerekmektedir.
A
nne adayı, hamileliği boyunca biraz heyecan biraz da endişeyle bebeğini beklerken, hamileliği takip eden kadın doğum uzmanları, hem annenin hem de bebeğin sağlığını korumak ve bebeğin sağlıklı bir şekilde dünyaya gelmesini sağlamak için hamilelik boyunca titiz bir takip süreci yürütürler.
Opr. Dr. İbrahim Halil Özdurak Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı
12
Yaklaşık 40 haftada tamamlanan bu süreçte bazı haftalar ise özel bir öneme sahiptir. Hastanemiz Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. İbrahim Halil Özdurak’a, erken doğuma neden olan riskleri sorduk. Hamileliğin tespit edilmesinin ardından anne adaylarını düzenli olarak kontrole çağırdıklarını ifade eden Opr. Dr. Özdurak, hamilelikte 32. haftanın kritik dönem olduğunu vurguladı.
w w w . s a n k o t i p . c o m
32. haftanın altı önemli Son yıllarda erken doğum oranında bir artış görüldüğüne dikkati çeken Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. İbrahim Halil Özdurak, erken doğumların bebek ölümlerinin yanı sıra, birtakım sağlık sorunlarını da beraberinde getirdiğini söyledi. Gebelikte 32. haftaya kadar olan dönemin büyük önem taşıdığını belirten Opr. Dr. Özdurak, “32 haftanın altındaki bebekleri bir gün bile anne karnında tutmak, bebeğin yaşama tutunması açısından önem taşıyor. Bu dönem, bebek ölümleri, bebek yaşasa bile
Erken doğumlar bebek ölümlerinin yanı sıra, birtakım sağlık sorunlarını da beraberinde getiriyor.
oluşabilecek sakatlıklar açısından risk taşıyor. Bizim özellikle üzerinde durduğumuz dönem 32. haftanın altındaki dönem” şeklinde konuştu.
Erken doğumda risk faktörleri Erken doğumun bebek ölümlerinde en önemli etken olduğunu dile getiren Opr. Dr. Özdurak, risk faktörleri ile ilgili şunları kaydetti: “Anne daha önce erken doğum yapmışsa bizim için en önemli risk faktörlerinden birisidir. Daha önce doğum yapmamış anneler de risk altındadır çünkü erken doğumların yaklaşık yüzde 50’si ilk gebeliklerde görülmektedir. Dolayısıyla bu hastada daha önce herhangi bir risk faktörü olmayabilir ama idrar yolu ve vajinal enfeksiyonlar, sigara kullanımı, stresli yaşam, yoğun çalışma gibi faktörler yine riski artıran etkenler. Bir önemli faktör de tüp bebek uygulamalarıdır. Çünkü tüp bebekte ikiz ya da üçüz gebelikler sık görülür. Çoğul gebelikler erken doğum için önemli bir risk faktörüdür.”
Bebek ölümlerinin en önemli sebebi Dünya Sağlık Örgütü’nün erken doğumu, gebeliğin 37. haftasının tamamlanmasından önce olan doğumlar olarak tanımladığını anlatan Opr. Dr. Özdurak, erken doğumların tüm canlı doğumlarının yüzde 9–11’ini oluşturduğunu kaydetti. Erken doğum riskinin gebelikte hastaneye yatışın en sık görülen sebebi
zekâ geriliği, görme-işitme, akciğer ve mide-bağırsak problemleri görülme ihtimalleri oldukça fazladır” diye konuştu.
Erken doğumun belirtileri Erken doğumun çeşitli belirtilerle kendini gösterdiğini ifade eden Opr. Dr. Özdurak, erken doğumu engellemede erken tanının büyük önem taşıdığını belirtti.
Anne daha önce erken doğum yapmışsa bizim için en önemli risk faktörlerinden birisidir. Daha önce doğum yapmamış anneler de risk altındadır çünkü erken doğumların yaklaşık yüzde 50’si ilk gebeliklerde görülmektedir. olduğunu belirten Opr. Dr. Özdurak, “ Son yıllarda erken doğum oranında bir artış görülmektedir, bu artıştaki en önemli etkenlerden birisi yardımcı üreme tekniklerindeki (tüp bebek) ve dolayısıyla çoğul gebelik oranlarındaki artıştır. Erken doğum ve buna bağlı dünyaya gelen prematüre bebekler, anomalilere (doğumsal sakatlıklar) bağlı olmayan bebek ölümlerinin en sık nedenidir. Ayrıca bu bebekler yaşasalar bile
Hamilelikte doktor kontrollerinin aksatılmaması gerektiğinin altını çizen Opr. Dr. Özdurak, dikkat edilmesi gereken belirtilerle ilgili şu bilgileri verdi: “Genelde belde ve kasıkta adet sancısına benzer ağrılar hissedilebilir. Kişi bunu karnında bir sertleşme olarak algılar. Yine halk arasında nişan adı verilen sümüğümsü bir tıkacın gelmesi ya da normalden
w w w . s a n k o t i p . c o m
13
Sağlıklı bir gebelikte gelişimini henüz tamamlamamış bir bebek için en uygun ortam anne rahmidir.
gibi durumlarda çok dikkatli olunmalı, annenin sularının gelip gelmediği değerlendirilmeli, tam idrar tahlili ve mümkünse idrar kültürü yapılmalıdır.”
Tedavideki amaçlar Erken doğum riski taşıyan hamilelerin tedavisinde iki amaç olduğunu vurgulayan Opr. Dr. Özdurak, sözlerini şöyle tamamladı:
fazla sulu bir akıntı olması erken doğum tehdidini düşündürür. İstirahat ile geçmeyen bu tür sancılar olduğunda vakit kaybetmeden hekim ile temasa geçmek son derece önemlidir. Bebek aşağıya doğru bastırıyor gibi bir his genelde erken doğum tehdidi altındaki pek çok kadında görülür.”
Bol bol dinlenmek gerekiyor Erken doğum riskinin önlenmesi için hamilelerin dikkat etmesi gereken hususlarla ilgili bilgi veren Opr. Dr. Özdurak, bu riski taşıyan hamilelerin evde dinlenmesi ve stresten uzak durması gerektiğinin altını çizdi. Hamilelerin sigara kullanmamaları gerektiğini anımsatan Opr. Dr. Özdurak, şu önerilerde bulundu: “Çalışmayı azaltın, evde yatarak dinlenin, sigara kullanıyorsanız bırakın, stresten uzak durun, seyahati azaltın, seksüel aktiviteyi azaltın, duruma göre kesin, sıcak ve nemli ortamdan uzaklaşın, sıvı alımını artırın.” Özellikle önceki gebeliği erken doğumla sonuçlanan gebelerde bu önlemlerin alınması gerektiğine dikkati çeken Opr. Dr. Özdurak, yakın takip ve son çalışmaların ışığında kullanılacak ilaç tedavileriyle erken
14
w w w . s a n k o t i p . c o m
doğum riskini azaltmanın mümkün olabileceğini kaydetti.
Erken doğumu engellemek için tetkikler önem taşır Opr. Dr. Özdurak, erken doğumdan şüphelenilen veya risk faktörü taşıyan hastalarda uygulanması gereken tetkiklerle ilgili şunları söyledi: • Vajinal sıvıdan alınan örnekte fetal fibronektin maddesinin araştırılması • Vajinal muayene • Vajinal veya abdominal yoldan (karından) ultrasonografi ile rahim ağzı uzunluk ölçümü erken doğum tehlikesi hakkında bilgi verebilir • Yapılan muayene, ultrasonografi, NST ve diğer tetkikler neticesinde erken doğum tehlikesi olduğu düşünüldüğünde tedaviye başlanmalıdır • Erken doğum eylemi tedavisi genellikle 22–34 haftalar arası gebelere uygulanır
Tedaviye başlamadan önce yapılması gerekenler Opr. Dr. Özdurak tedaviye başlamadan önce yapılması gerekenleri şöyle sıraladı: “Fetusun iyi ve sağlıklı olduğundan emin olunmalı, fetusta büyüme kısıtlılığı, suyunun azalması, annede tansiyon yüksekliği, vajinal kanama
“Sağlıklı bir gebelikte gelişimini henüz tamamlamamış bir bebek için en uygun ortam anne rahmidir. Erken doğumu engellemekteki amacımız; birincisi anne ve bebek için bütün şartlar iyi olduğunda, bebeği mümkün olduğunca gelişimini tamamlayana kadar anne karnında tutmak. İkincisi ise bebeğin akciğer gelişimini hızlandırıcı ilaç uygulamak. Ayrıca yeni doğanı enfeksiyondan korumak için antibiyotik profilaksisi başlanmalıdır.”
Risk faktörleri * 17 yaşından küçük ve 35 yaşından büyük gebelikler * Çoğul gebelikler; tekil gebeliklerde ortalama doğum haftası 39 iken, ikizlerde 36 hafta, üçüzlerde 33 hafta, dördüzlerde ise 31 haftadır * Bebeğin suyunun fazlalığı * Bebeğin eşinin rahim ağzını kapatacak şekilde yerleşmesi * İdrar yolu ve vajinal enfeksiyonlar * Stresli yaşam, kötü beslenme, sigara kullanımı * Daha önce erken doğum öyküsü * Gebelikte hipertansiyon ve şeker hastalığı * Son doğumla takip eden gebelik arasındaki sürenin 6 aydan kısa olması
w w w . s a n k o t i p . c o m
01
Beyin tümörleri Çağın en tehlikeli hastalıklarından biri de hiç şüphesiz beyin tümörüdür. Genellikle baş ağrısıyla kendini gösteren beyin tümörleri, iyi huylu ve kötü huylu olmak üzere iki grupta sınıflandırılır. İyi huylu tümörlerin tekrarlama ve kötü huylu tümöre dönüşme ihtimali çok zayıfken kötü huylu tümörler ciddi tehlikeler doğurabilir.
B
eyin tümörünün, genlerin aşırı ve ‘kontrolsüz çoğalma’sıyla ortaya çıktığını kaydeden hastanemiz Beyin, Omurilik ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Murat Geyik, tümörün iyi huylu ya da kötü huylu olmasının, beyindeki yerleşiminin, hastanın yaşı ve ilave hastalıklarının tedavinin planlanmasında önemli bir yer tuttuğunu söyledi. Opr. Dr. Geyik, beyin cerrahi pratiğinde önemli bir yer teşkil eden beyin tümörlerinin iyi huylu ve kötü huylu olmak üzere iki grupta sınıflandırıldığını kaydetti.
KÖTÜ HUYLU TÜMÖRLER Opr. Dr. Murat GEYİK Beyin, Omurilik ve Sinir Cerrahisi Uzmanı
Beyinin kendisinden kaynaklanan tümörler Bu gruptaki tümörlerin beyinde en sık görülen tümörler olduğunu anımsatan Opr. Dr. Geyik, bu tümörlerin iki evrede sınıflandırıldığını belirtti. Genel olarak yüksek evreli tümörlerde hastanın yaşam süresinin çok kısa olduğunu ifade eden Opr. Dr. Geyik, şunları söyledi: “Bu gruba giren tümörler hızlı büyüyen, çevredeki normal dokulara saldırgan özellikte,
16
w w w . s a n k o t i p . c o m
çoğalmaları kontrolsüz olan, nadir de olsa omuriliğe ve diğer organlara da yayılan tümörlerdir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından bu tümörler yüksek evreli ve düşük evreli olmak üzere iki evrede sınıflandırılmıştır. Yüksek evreli tümörlerde yaşam süreleri, yaş, radyoterapi (şua tedavisi), kemoterapiyle yakından ilişkilidir. Yüksek evreli tümörlerde hastanın yaşam süresi genel olarak çok kısadır.” Beyine diğer organlardan yayılan tümörler Bu gruptaki tümörlerin genelde akciğer, meme, prostat ve mideden köken aldığını belirten Opr. Dr. Geyik, bu tümörlerin kaynağının bazen tespit edilemediğini söyledi. Bu gruptaki tümörlerin tüm beyin tümörlerinin yaklaşık yüzde 9–10’unu oluşturduğunu ifade eden Opr. Dr. Geyik, bu tip tümörlerde biyopsinin tanı konulmasında ve tedavi şeklinin seçiminde önemli yer tuttuğunu vurguladı. Kötü huylu beyin tümörlerinin tedavisi Tedavide mümkün olduğu kadar tümörün tamamının cerrahi olarak çıkarılması gerektiğini bildiren Opr. Dr. Geyik, cerrahi sonrası radyoterapi, kemoterapi ve radyo cerrahinin de tedaviye yardımcı yöntemler olduğunu kaydetti. Opr. Dr. Geyik, hastanın yaşının ve başka hastalığının bulunmasının tedavinin olumlu sonuçlar vermesinde önemli bir etken olduğunu söyledi.
İYİ HUYLU TÜMÖRLER
İyi huylu tümörlerin daha çok kafatası içinde ama beyin dokusu dışında gelişen tümörler olduğunu anlatan Opr. Dr. Geyik, bu tümörlerin nadiren normal beyin dokusuna yayılım özelliği gösterdiğini kaydetti. Bu tümörlerin cerrahi ile tam çıkarılma oranının daha yüksek olduğunu belirten Opr. Dr. Geyik, “Bu gruptaki tümörlerin nüks etme ve kötü huylu
Tümör, genlerin aşırı çoğalmasıdır yani ‘kontrolsüz çoğalma’ demektir. Her insanın vücudunda kontrolsüz çoğalma olabilir. Bunları önleyen normal hücreler de var. Bunların görevi de bu genleri baskılamaktır.
w w w . s a n k o t i p . c o m
17
tümöre dönüşme oranları düşüktür. İyi huylu tümörlerde beyinin önemli damarsal yapılarına ve hayati fonksiyonlarına yerleşmesi durumunda cerrahi sonrası radyoterapi ve radyocerrahi gerekebilir” diye konuştu. Genetik faktörler en baskın nedeni Tümörlerin oluşumunun DNA’larla yakından ilintili olduğunu kaydeden Opr. Dr. Geyik, “Çevresel etkenler de etken olabilir ama beyin tümörlerinin oluşumunda en baskın aktör genetik faktörlerdir” dedi. Vücudumuzda tümör yapıcı genler olduğu kadar tümörleri baskılayıcı genlerin de olduğunu belirten Opr. Dr. Geyik, şunları kaydetti:
yani ‘kontrolsüz çoğalma’ demektir. Her insanın vücudunda kontrolsüz çoğalma olabilir. Bunları önleyen normal hücreler de var. Bunların görevi de bu genleri baskılamaktır. Yapılan araştırmalar kötü huylu tümörleri olanlarda tümör baskılayıcı genlerde sıkıntı olduğu tespit edilmiştir. Ama beyin cerrahları olarak, Moleküler beyin cerrahisindeki gelişmeler bunları daha erken tespit edip gen düzeyinde bu işi bitirecektir diye inanıyoruz.” Beyin tümörlerinin belirtileri Beyin tümörlerinin büyük oranda baş ağrısıyla kendini gösterdiğine dikkati çeken Opr. Dr. Geyik, baş ağrısı sorunu olanların zaman kaybetmeden doktora başvurmaları gerektiğinin altını çizdi.
“Tümör, genlerin aşırı çoğalmasıdır Beyin tümörü belirtilerinin tümörün boyutuna, tipine ve yerleşimine bağlı olarak değişebileceğini belirten Opr. Dr. Geyik, şunları söyledi: “Tümörün bir sinire baskı yapması veya beynin belli bir alanına zarar vermesi ile belirtiler ortaya çıka-
Tümörün bir sinire baskı yapması veya beynin belli bir alanına zarar vermesi ile belirtiler ortaya çıkabilir. Baş ağrısı en sık rastlanan belirtidir. Ardından mide bulantısı, kusma, nöbet geçirme, konuşma, görme veya işitmede değişiklikler ve kolda ya da bacakta güçsüzlük şikâyetleriyle doktora başvururlar.
18
w w w . s a n k o t i p . c o m
bilir. Baş ağrısı en sık rastlanan belirtidir. Ardından mide bulantısı, kusma, nöbet geçirme, konuşma, görme veya işitmede değişiklikler ve kolda ya da bacakta güçsüzlük şikâyetleriyle doktora başvururlar. Hastalığın ileri evrelerinde bilinç bozulması, konuşmada ve anlama yeteneğinde zayıflama görülür. Bu belirtiler bir beyin tümörünün kesin belirtileri değildir. Başka durumlar da bu belirtilere neden olabilir. Belirtileri olan kişiler mümkün olduğunca çabuk doktora gitmelidirler. Sadece bir doktor problemi teşhis ve tedavi edebilir.” Beyin tümörü tanısı nasıl konur? Kişide beyin tümörünü düşündüren belirtiler varsa, doktor tarafından bir veya birden fazla işlemin uygulanabileceğine işaret eden Opr. Dr. Geyik, erken tanının pek çok hastalıkta olduğu gibi beyin tümörlerinde de büyük önem taşıdığını kaydetti. “Tümörün hastadaki yaşam süresini etkileyen en önemli etken tümörün cinsidir” diyen Opr. Dr. Geyik, sözlerini şöyle sürdürdü: “Tümör saldırgan özellikte mi, iyi
Kontrollerin sonucu olumlu ise yılda bir kez kontrol yapılarak, hasta takip edilir. Eğer tümör kötü huylu çıkmışsa hastanın takibinde ilgili bölümlerle (Onkoloji, radyasyon onkolojisi, fizik tedavi ve psikiyatri gibi) koordinasyon içerisinde çalışılır. huylu tabiatta mı onlar önemli. Eğer tümör iyi huylu karakterde ve erken dönemde çıkarılmışsa hasta şifa bulur. Bazı belirtilerle bize gelen hastanın muayenesini gerçekleştirirken bazı işaretleri takip ederiz. Ayrıntılı fizik muayene, MR (ilaçlı – ilaçsız), beyin tomografisi tanı konulmasında önemli yer tutar. Tümörün iyi huylu ya da kötü huylu olduğunun tespit edilmesinde patolojik inceleme en önemli tanı yöntemidir. Ayrıca bazı tümörlerde hormon düzeyleri ve metastatik beyin tümörlerinde tüm vücut kemik sintigrafisi önemli yer tutar.” Tedavi yöntemleri Beyin tümörlerinde tümörün iyi ya da kötü huylu olmasına göre bir tedavi yöntemi belirlendiğini anımsatan Opr. Dr. Geyik, tedavide ilk seçeneğin beynin normal dokusuna zarar vermeden tamamının cerrahi olarak çıkarılması olduğunu söyledi.
lerde, cerrahi çıkarım sırasında komplikasyon riskinin yüksek olduğunun altını çizen Opr. Dr. Geyik, tedavi yöntemleriyle ilgili şu değerlendirmeyi yaptı: “Risk yüksek olduğundan dolayı tümörün bir kısmı bırakılıp, sonrasında hastaya radyoterapi, radyocerrahi ya da kemoterapi uygulanabilir. Özetle tümörün iyi huylu ya da kötü huylu olması, beyindeki yerleşimi, hastanın yaşı ve ilave hastalıkları tedavinin planlanmasında önemlidir.” Ameliyat sonrası oluşabilecek komplikasyonlar “Cerrahi sonrasında oluşabilecek komplikasyonların gelişimde en önemli etkenlerin başında tümörün yerleştiği yer, tümörün cinsi, hastanın genel durumu ve yaşı önemli yer tutar” diyen Opr. Dr. Geyik, ameliyat sonrası hastanın karşılaşabileceği sorunlar hakkında şu bilgileri verdi:
Beynin kritik bölgelerindeki tümör“Beyin, Omurilik ve Sinir Cerrahisi pratiğinde en çok karşılaşılan komplikasyonların başında nöbet, operasyon yerinde kanama, mevcut durumun daha kötüye gitmesi, kol ya da bacakta güçsüzlük, enfeksiyon, konuşma ve anlamada zorlanma, psikiyatrik sorunlar gelmektedir. Bu sorunların bir kısmı zamanla düzelebildiği gibi, bazıları kalıcı olabilmektedir.” Ameliyat sonrası izlem Beyin tümörleri ameliyatlarından sonra hastaları sürekli kontrol altında tuttuklarını belirten Opr. Dr. Geyik, ameliyat sonrası süreci şöyle değerlendirdi: “Beyin tümörü sonrası düzenli hasta takibi çok önemlidir. Çünkü tümör kötü huylu karakterde ise tekrar-
lama riski vardır. Doktor, tümörün tekrar ortaya çıkmadığından emin olmak için yakın takiptedir. Kontroller, dikkatli fiziksel ve nörolojik muayeneleri içerebilir. Hastanın tümörü iyi huylu ve ameliyatla tamamı çıkarılmışsa ameliyattan sonraki birinci ve altınca ayda kontroller gerçekleştirilir. Kontrollerin sonucu olumlu ise yılda bir kez kontrol yapılarak, hasta takip edilir. Eğer tümör kötü huylu çıkmışsa hastanın takibinde ilgili bölümlerle (Onkoloji, radyasyon onkolojisi, fizik tedavi ve psikiyatri gibi) koordinasyon içerisinde çalışılır. Hastada gelişebilecek ani rahatsızlıklarda cerrahi olduğu kliniğe başvurması önerilir”.
w w w . s a n k o t i p . c o m
19
Hipnoz Hipnoz doğal bir zihinsel durumdur. Asla iyileşmez denilen bilinçaltındaki problemlerden hipnoz yardımıyla kurtulmak mümkün. Hastanemiz Psikolojik Danışmanı Pelin Özufacık, hipnoza girmek ve hipnozdan yararlanabilmek için üç şartın önemli olduğunun altını çizdi: İstemek, inanmak ve kişinin ihtiyacının olması.
H
ipnoz, kişinin çevresel ve zihinsel uyaranlardan belli bir süreliğine uzaklaşarak doğuştan var olan telkin alabilme yeteneğinin artırıldığı, tamamen doğal zihinsel bir durumdur. Doğaldır çünkü herkes bilerek ya da bilmeden birçok kez hipnozu yaşamıştır. Heyecanlı bir film seyrederken dalıp çevreden gelen uyaranları duymayışımız ve algılamayışımız bu doğal olarak oluşan hipnoz haline bir örnektir.
Hipnoz doğal bir durumdur
Pelin Özufacık Psikolojik Danışman
20
Hipnozun ‘sihir’ olmadığını belirten hastanemiz psikolojik danışmanı Pelin Özufacık, “Hipnozda hiç bir sihirli güç yoktur. Pratikle öğrenilen ve güçlendirilen bir durumdur. Her seferinde daha derine gitme gücü kazanmaktır. Hipnoz zihnin bilinç denen kısmının atlanarak bilinçaltına ulaşma yöntemidir. Değişik bir farkına varma duru-
w w w . s a n k o t i p . c o m
mu ya da farkındalıktır. Kişi çevreden kontrollü bir şekilde ayrılır, verilen bilgi bilinçaltına ulaşır. Kişinin dikkati hipnoterapist tarafından seçilen spesifik alana çekilir ve konsantrasyonun devamlılığı sağlanır. Trans aslında yoğun bir konsantre olma halidir” şeklinde konuştu.
Hipnoz ile olumsuzluklardan kurtulmak mümkün Bilinçaltını ‘büyük bir bilgi deposu’ olarak adlandıran Özufacık, hipnoz sayesinde bilinçaltındaki olumsuz durumlardan kurtulmanın mümkün olduğunu kaydetti. “Bilinçaltı arşivimizdir” diyen Özufacık şöyle konuştu: “Yaşadığımız her şey bilinçaltında kayıtlıdır. Kayıtlar sadece boş bir film gibi değildir. Duygusuyla beraber oradadır. Çocuklukta kaydolan birçok olay
Hipnoz zihnin bilinç denen kısmının atlanarak bilinçaltına ulaşma yöntemidir. Değişik bir farkına varma durumu ya da farkındalıktır. Kişi çevreden kontrollü bir şekilde ayrılır, verilen bilgi bilinçaltına ulaşır. Kişinin dikkati hipnoterapist tarafından seçilen spesifik alana çekilir ve konsantrasyonun devamlılığı sağlanır. Trans aslında yoğun bir konsantre olma halidir
w w w . s a n k o t i p . c o m
21
ve duygu erişkin olduğumuz zaman farklı anlamlar kazanır. Çocukken annemiz bizi azarlarsa genellikle kendimizle ilgili bir sorun olduğunu düşünürüz. Ama bu düşünce erişkin aklı tarafından başka bir anlayışa çevrilir ama çocukluktaki o acı duygu sanki bir sabun köpüğü içinde saklanır. İşte hipnoz sayesinde acı veren bu durumların bilinçaltındaki, günümüze getirdiği rahatsızlıktan kurtulmak mümkündür.”
Olumlu ya da olumsuz olaylar bilinçaltındadır Tüm alışkanlıkların bilinçaltında oluştuğunu belirten Özufacık, kişinin hayatı boyunca yaşadığı olumlu
22
w w w . s a n k o t i p . c o m
Hipnoz olmak üzere olan kişilerin en çok korktukları olay, kimseyle paylaşmak istemedikleri bilgileri hipnoz esnasında anlatmaktır... ya da olumsuz olayların bilinçaltında saklı olduğunu söyledi. Hipnozu bilinçaltına inmek için kullandıklarına dikkati çeken Özufacık, şöyle devam etti: “Örneğin çocuklukta anne-baba, dede gibi ebeveynler hep eleştirel olarak bize yaklaşmışsa bizde kendi kendimiz eleştirmeyi öğreniriz ve bu bir alışkanlık olur. Bu durum başarının önünde önemli bir engeldir. Tüm olumlu ve olumsuz yaşam olayları bilinçaltında saklıdır. Bilinç-
li halimiz telkini pekiyi karşılamaz, o daha çok düşünmeye ve önceden öğrendiklerini eyleme dökmeye yatkındır. Oysa bilinçaltı zihnimiz itaatkâr bir köle gibidir düşünmez, kritik etmez, sorgulamaz ve kendisine ne söylenir ne iletilirse onu yapar. İşte hipnozun gücü de buradadır aslında, hipnozu bilinçaltı zihnimize ulaşmak ve telkinleri vermek için kullanırız. Bilinçaltı zihinde bu verdiğimiz telkinleri kavrar ve uygular. Bu sayede de kişide değişim ve gelişim çok hızlı, kalıcı ve etkin bir
şekilde ortaya çıkar.”
Hipnozun yan etkisi yoktur Hipnozun hiçbir olumsuz yan etkisi olmadığını vurgulayan Özufacık, uzman kişiler tarafından kullanıldığı sürece hipnozun sorunların çözümünde en etkili ve kalıcı sonuç sağlayan yöntem olduğunu bildirdi. Hipnozdaki kişinin dilediği takdirde kontrolünü kaybetmeyeceğini anıumsatan Özufacık, şu bilgileri verdi: “Hipnozun yan etkisi ancak kötü niyetli ve bilgisiz kişilerin uygulamalarında ortaya çıkar. Tedavi etme yetkisine sahip bir kişinin hipnoz uygulamalarında bir zarar oluşma olasılığı yoktur. Bazı kişiler hipnozdan ve kontrolü kaybetmekten korkar. Hipnozdaki kişi kontrolünü kaybetmez. Gerektiği anda kontrolü tekrar eline alabilir. Ama sürekli kontrolü elinde tutmaya çalışırsa hipnoz olmaz. Hipnoz istemli olarak bilincin kontrolünden vazgeçmektir. Bilinç hep oradadır ama gözlemleyici bir roldedir. Hipnoterapist kurallara uyduğu sürece bilinç müdahale etmez. Ederse hipnozdan beklenen yarar sağlanmaz.”
Söylemek istemediklerinizi söylemezsiniz “Hipnoz sırasında normal zamanda size yanlış gelen, söylemek istemediğiniz, size zarar verebileceğini düşündüğünüz veya yapmadığınız istemediğiniz hiç bir şeyi yapmazsınız” diyen Özufacık, hipnoz olmak isteyen kişilerin sırlarını paylaşmaktan çekindiklerini söyledi. Hipnozun böyle bir risk taşımadığını söyleyen Özufacık, şunları kaydetti:
Hipnozun yan etkisi ancak kötü niyetli ve bilgisiz kişilerin uygulamalarında ortaya çıkar. Tedavi etme yetkisine sahip bir kişinin hipnoz uygulamalarında bir zarar oluşma olasılığı yoktur. Bazı kişiler hipnozdan ve kontrolü kaybetmekten korkar. Hipnozdaki kişi kontrolünü kaybetmez.
“Hipnoz olmak üzere olan kişilerin en çok korktukları olay, kimseyle paylaşmak istemedikleri bilgileri hipnoz esnasında anlatmaktır. Ancak şunu bilmekte fayda vardır. Hipnoz esnasında kişi sonradan pişman olacağı ya da kişiliğine uygun olmayan bir şeyi ne söyler ne de yapar. Bu konuda hipnoterapist ısrarcı davranırsa bir süre sonra kişi kendiliğinden transtan çıkabilir. Bu tür durumlar ancak filmlerde olur. ‘Gözlerime bak ve uyu’ da filmlerden çıkıp gelmiş bir sözdür ve gerçeklerle bağdaşmaz.”
Herkes hipnoz olamaz Hipnozun herkese uygulanamayacağına dikkati çeken Pelin Özufacık, 0–3 yaş gurubuna, zekâ seviyesi düşük kişilere, çok yaşlanmış ve dikkatini bir noktada toplayamayanlara, ciddi akıl hastalarına, psikotik hastalıkları
olanlara hipnoz uygulanamayacağını kaydetti. İçgörüsü gelişmediği için 0–3 yaş grubuna hipnoz uygulanamayacağının altını çizen Özufacık, şunları söyledi: “Çünkü bu gruptaki çocukların içgörüsü gelişmemiştir. Çocuk örneğin 3 yaşından sonra parmağını emdiğinin farkındadır. 3 yaş üzerinde parmak emme, tırnak eti koparma, tırnak yeme, ilgi eksikliği gibi durumlarda hipnoz uygulanıyor. Çünkü bu yaş grubunda çocuk artık her şeyin farkındadır. Kısaca hipnoz doğal bir zihinsel durumdur. Farkında olmadığımız ama hep orada olan zihinsel kısımlarımıza ulaşma halidir. Bir çeşit bilincin daralması değil aksine genişlemesi söz konusudur. Hipnoz yardımıyla asla iyileşmez denilen bilinçaltındaki problemlerden kurtulmak mümkündür.”
w w w . s a n k o t i p . c o m
23
Sağlıklı bir yaşam için Fitness Fitness sayesinde ruh ve beden sağlığınız düzene girer. Her geçen gün kendinizi daha iyi hisseder ve daha iyi görünürsünüz. Şunu aklınızdan çıkarmayın, daha aktif olmak için hiçbir zaman geç kalmış sayılmazsınız. Şimdi tam başlama zamanı. Farkı hemen göreceksiniz; hem bedeninizde, hem de zihninizde…
F
itness kelime anlamı olarak ‘Sağlıklı ve formda’ olmaktır. Birçok egzersize dayalı bir spor olan fitness ile diğer bütün sporlardan farklı bir hedef olarak, bütün kasların tek tek aletli ya da aletsiz çalıştırılmasıyla sıkılaştırılması ve güçlendirilmesi amaçlanır.
Spor mutluluk verir Spor yapmanın insanı fizyolojik ve psikolojik açıdan rahatlattığını belirten hastanemiz Sağlık ve Güzellik Merkezi Fitness Eğitmeni Ahmet Akgül, sporun bazı durumlarda doktor kontrolünde yapılması gerektiğine dikkati çekti. Ahmet Akgül Sağlık ve Güzellik Merkezi Fitness Eğitmeni
24
“Spor yaparak stresle mücadele etmek mümkündür” diyen Akgül, sporun hem vücutta fizyolojik değişikliklere neden olduğunu, hem de psikolojik açıdan desteklediğini söyledi.
w w w . s a n k o t i p . c o m
Akgül, “Fitness sporu vücutta endorfin, östrojen veya testosteron hormonu salgılanmasını arttırıcı özelliğe sahiptir. Bu da kişinin kendisini psikolojik olarak daha iyi ve zinde hissetmesini sağlar. Stresli bir günün sonunda, vücutta büyük bir olasılıkla adrenalin hormonları birikecektir. Vücutta bu hormonlardan gereğinden fazla olduğu sürece rahat etmemiz ve sakin olmamız oldukça zordur. Yapılan araştırmalar, spor sonucunda hızlanmakta olan metabolizmanın, adrenalin hormonlarından daha çabuk kurtulmamızı sağladığını göstermektedir” diye konuştu.
Hastalıklara karşı korur Uzun süre fitnessla uğraşanların hastalıklara yakalanma riskini azalttığını kaydeden Akgül, sporun metabolizmayı artırdığını söyledi.
Fitness sporunun aynı zamanda enerjiyi de artırdığını belirten Akgül, “Vücudun forma girmesi özgüveni ve enerjiyi artırır, metabolizmayı hızlandırır, uykuyu düzenler. Psikolojik iyileşme sağlayarak stresten uzaklaştırır. Daha sağlıklı ve hızlı düşünmeyi sağlar. Kalp ve damar sistemini güçlendirir. Uzun dönem fitness sporuyla uğraşanların kanser ve kalp krizine yakalanma riski azalır. Bayanlarda kemik erimesi ve menopoz dönemini erteler. Bayanların selülit sorununu ortadan kaldırır. Kolesltrolün en önemli ilaçlarından birisidir. Kalori yakmayı ve vücudun enerji sistemini düzenlediğinden şeker hastaları için de önerilir. Ancak şeker hastaları hastalık tipine göre doktorunun onaylayacağı bir antrenman programıyla çalışılmalıdır” şeklinde konuştu.
7’den 77’ye spor şart “7’den 70’e herkesin sağlıklı yaşaması için spor gereklidir” diyen Akgül, sporun ruh sağlığı açısından yaş gruplarını farklı boyutta etkilediğini belirtti. Her yaş grubunda sporun önemine dikkati çeken Akgül, “Spor çocuk ve gençlerde mutluluk, öfkeyi kontrol edebilme, saldırganlığı frenlemeye yardımcı oluyor. Erişkinlerin, dinç ve dinamik görünmelerini, yaşlılarda ise zinde kalmalarını, rahat bir yaşlılık geçirmelerini sağlıyor” dedi.
w w w . s a n k o t i p . c o m
25
denle kaslar fazla büyümez, sadece sıkılaşır ve estetik bir görünüm alır.”
Her yaşta yapılabilir
İstikrar gerekir
Her kişiye ve belirlenen amaca göre antrenman programlarının farklılık gösterdiğini anlatan Akgül, programların spor eğitmeni eşliğinde sürdürülmesi gerektiğini söyledi.
Akgül, fitness yaparken kıyafet ve spor ayakkabı seçimine dikkat edilmesi ve uzman eğitmenlerin vereceği antrenman programına uyulması gerektiğini söyledi.
“Fitness sporunda kesin bir antrenman standardından söz edilemez” diyen Akgül, şöyle devam etti:
Spora yeni başlayanların dikkat etmesi gereken hususlara da değinen Akgül, “Ağırlık egzersizinde hareketlerin nizami yapılması önemlidir. Yeni başlanıyorsa hafif bir antrenman uygulanmalı zamanla ağırlıklar arttırılmalıdır” diye konuştu.
“Yani her yaşın, her hayat tarzının ve vücut tipinin birbirinden farklı olarak düşünülürse, bir eğitmen tarafından takip edilen çalışma programı olmalıdır. Bu sporun belirli kalıp ve hedefleri olmadığından dolayı her yaşta yapılabilir. Örneğin 16 yaşında ya da 55 yaşında bu spora başlayabilirsiniz.”
Beslenme de önem taşır
Estetik bir görünüm verir Bu sporun vücut geliştirmeden iki farkı bulunduğunu belirten Akgül, sporun gelişmek için değil, sağlık için yapılması gerektiğini kaydetti. Akgül, bütün sporlar dallarında fitnessta kullanılan egzersizlerin yer aldığını vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ya da bir spor dalına özel bir egzersiz fitnessta yer alabilir. Çünkü her spor dalında vücutta ağırlıklı
26
w w w . s a n k o t i p . c o m
kullanılan kas grupları vardır. Bu kas gruplarına kondisyon kazan-
Fitness sporunda antrenmanların yanı sıra sağlıklı beslenmenin de yararına da vurgu yapan Akgül, sözlerini şöyle tamamladı:
Her yaşın, her hayat tarzının ve vücut tipinin birbirinden farklı olarak düşünülürse, bir eğitmen tarafından takip edilen çalışma programı olmalıdır. Bu sporun belirli kalıp ve hedefleri olmadığından dolayı her yaşta yapılabilir. dırılması için yapılan egzersizlerin pek çoğu fitness egzersizleri olarak da kullanılmaktadır. Fitness, öncelikle gelişmek için değil, sağlık için yapılır. Ayrıca bir fitness antrenmanında yürüyüş, pedal çevirmek gibi sizi, belli bir nabızda tutacak, kalori harcatan ve zindelik sağlayıcı egzersizler ile birlikte yapılır. Bu ne-
“Beslenme, sporun performansını artırmak, spor sırasında enerji metabolizması ve enerji kaynaklarını sağlanması için önemlidir. Sağlıklı beslenme aynı zamanda hastalıkların önlenmesi ve sağlığın korunması için de gereklidir. Ayrıca fitness istikrarlı yapılmalı ve düzenli bir yaşamı ve kontrollü bir beslenmeyi de gerekli kılar. Beslenme konusu fitness yapanlar için çok önemlidir ve bu sporda başarının temel ayaklarından biridir. Sporu yaşamınızın bir parçası olarak kabullenip, yaparsanız yaşam kalitenizi yükseltirsiniz.”
w w w . s a n k o t i p . c o m
01
Liposuction ile fazla yağlar dert değil Estetik cerrahi denildiğinde toplum genelinde akla gelen ilk yöntemlerden biri Liposuction yani ‘yağ aldırma’ dır. Günümüzde sağlıklı beslenme ve egzersizi hayatlarına bir türlü sokamayan, estetik kaygısı fazla olan insanlar için liposakşın fazla yağlardan kurtulmak için kurtarıcı bir yöntemdir.
V
ücut şekillendirme sistemlerinin başında aklımıza her zaman ve öncelikli yağ alma işlemleri gelir. Peki, yağ alma işlemi veya diğer adı ile Liposuction nedir? Bu cerrahi bizlere neler sunmaktadır? Hastanemiz Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Ömer Keven, yağ aldırma hakkında merak edilenleri anlattı. Erişkin insan vücudundaki yağ hücresi sayısının sabit olduğunu ifade eden Opr. Dr. Keven, ergenlikten sonra yağ hücresi sayısı artmadığını ancak yağ hücrelerinin hacminin arttığını söyledi. Bu durumun kilo artışı ile sonuçlanacağını kaydeden Opr. Dr. Keven, beslenme alışkanlıkları ve yaşam biçiminin insanların kilo alıp vermelerinde en önemli faktörler olduğunu belirtti.
Opr. Dr. Ömer Keven Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı
28
Egzersiz ve düzenli bir yaşam şart Fazla kilolardan kurtulmak için uygun diyet, egzersiz ve düzenli bir yaşam tarzının gerekliliğine dikkati çeken Opr. Dr. Keven, bu şartları yerine getiren kişilerde bile, kaybolmayan inatçı yağ birikimlerinin olabileceğini söyledi.
w w w . s a n k o t i p . c o m
Amaç zayıflatma değil, kontur (biçim verme) düzeltme olduğu sürece, iyi seçilmiş hastada, hastane koşullarında iyi uygulanan teknikle, emniyet sınırı aşılmadığı takdirde herhangi bir riski olmayan bir ameliyattır.
w w w . s a n k o t i p . c o m
29
Liposuction, vücudun belli bölgelerindeki yağ birikimlerinin özel bir vakumla veya özel enjektörlerle emilerek, vücuttan yağların uzaklaştırıldığı bir ameliyattır
Karın, bel, kalça, uyluk dış ve iç tarafı, diz gibi vücudun belli bölgelerinin diyet ve egzersize dirençli yağ birikim bölgeleri olduğunu ifade eden Opr. Dr. Keven, “Bu bölgelerdeki fazla yağlanma diyet ve egzersizle bir ölçüde giderilir, daha fazla egzersiz ve diyet bu bölgelerde incelme yerine vücudun genel metabolizmasının bozulması ile sonuçlanır” diye konuştu.
Zayıflama ameliyatı değildir “Liposuction, vücudun belli bölgelerindeki yağ birikimlerinin özel bir vakumla veya özel enjektörlerle emilerek, vücuttan yağların uzaklaştırıldığı bir ameliyattır” diyen Opr. Dr. Keven, şöyle devam etti: “Liposuction ameliyatı kesinlikle bir zayıflama ameliyatı değil, bir vücut biçim düzeltme ameliyatıdır. Bu ameliyat ile yağ hücreleri azaltılır. Bu ameliyatla hacmi artmış, diyet ve egzersize dirençli yağ dokusu vücuttan uzaklaştırılırken, mevcut yağ hücrelerinin sayısı da azaltılmış olur. Liposuction ameliyatında inatçı yağlanma bölgesi, özel bir sıvı enjeksiyonu ile şişirilir. Daha sonra bu bölge üzerine veya yakınına birkaç mm uzunluğunda birkaç kesi yapılır. Bu kesilerden hastanın durumuna göre 2–6 mm çapındaki kanül denilen metal borular deri altı tabakası içine sokulur ve kanüller şeffaf hortumlarla vakum cihazına bağlıdır. Vakum cihazı çalıştırılır, kanüller yağ birikim bölgelerinde uygun derinlikte hareket ettirilerek fazla yağların uzaklaştırılması işlemi başlar. Vakum aracılığı ile yağların emilmesi işlemi arzu edilen vücut konturu ve bunun yanında düzgün bir cilt yüzeyi sağlanıncaya kadar devam eder.” Ehil ellerde riski yoktur Liposuction ameliyatının uygun hastane koşullarında ve ehil ellerde yapıldığı sürece herhangi bir risk taşımadığını belirten Opr. Dr. Keven, “Amaç zayıflatma değil, kontur (biçim verme) düzeltme olduğu
30
w w w . s a n k o t i p . c o m
sürece, iyi seçilmiş hastada, hastane koşullarında iyi uygulanan teknikle, emniyet sınırı aşılmadığı takdirde herhangi bir riski olmayan bir ameliyattır. Günümüzde emniyet sınırı değişik kaynaklarda 2,54,5 litre olarak kabul edilmektedir. Daha fazla miktar da yağ alanlar vardır. Bu durumda hastanın sıvı ve elektrolit dengesini tamamlayacak önlemler alınır, bazen kan nakli gerekli olabilir” şeklinde konuştu. 24 saatte taburcu Ameliyatın hastane koşullarında ameliyathanede ve anestezi uzmanının gözetiminde yapıldığını anımsatan Opr. Dr. Keven, ameliyat süresinin 1–5 saat arasında değiştiğini söyledi. 24 saat içerisinde hastanın taburcu olabileceğini belirten Opr. Dr. Ke-
Ameliyat sonrası genellikle rahat geçer. Ağrı oldukça azdır ve ilaçlarla giderilebilir. Ameliyat sonunda vakum uygulanmış alanlara özel bandaj uygulanır ve hastaya özel korse giydirilir. Ameliyat sonrası pansuman yapılır. Hasta korse giymeye 5–6 hafta devam eder.
ven, ameliyat hakkında şu bilgileri verdi: “Lokal anestezi ve sedasyon (damar yolu ile uyutma) kombinasyonu tercih edilir. Çok sınırlı küçük alanlarda sadece lokal anestezi uygulanabilir. Ameliyat vakum uygulanacak bölgelerin durumuna göre 1–5
saat arasında sürer. Kanül giriş delikleri genellikle dikilmez veya 1–2 dikiş konur. Bazen kanül delikleri kullanılarak diren konur, bu içeride biriken serumu boşaltmaya yarar. Ameliyatın genişliğine bağlı olarak aynı gün veya 24 saat sonra hastaneden çıkmak mümkündür. Ameliyat sonrası genellikle rahat geçer. Ağrı çok azdır ve ilaçlarla giderilebilir. Ameliyat sonunda vakum uygulanmış alanlara özel bandaj uygulanır ve hastaya özel korse giydirilir. Ameliyat sonrası pansuman yapılır. Hasta korse giymeye 5–6 hafta devam eder. Vakum uygulanmış alanlarda morumsu renk değişiklikleri olabilir. Şişlik, karıncalanma ve yanma hissi olabilir. Bunlar 3 hafta içinde kendiliğinden kaybolur. Ameliyat yara izleri de 2–6 ay içinde belli belirsiz hale gelir.”
w w w . s a n k o t i p . c o m
31
Karın germe ameliyatı Bu ameliyat özellikle birkaç kez doğum yapmış, karın bölgesi derisinde çatlaklar oluşmuş, sarkmış ve karın kasları zayıflamış kadınlarda son derece faydalıdır. Opr. Dr. Ömer Keven Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı
Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Ömer Keven, diyet ve egzersize cevap vermeyen, karın derisi sarkıklığı olan fakat vücut biçimleri düzgün kadın ve erkeklerin bu ameliyat için aday olabileceğini kaydetti. Bu ameliyatın özellikle birkaç kez doğum yapmış, karın bölgesi derisinde çatlaklar oluşmuş, sarkmış ve karın kasları zayıflamış kadınlarda son derece faydalı olduğunu dile getiren Opr. Dr. Keven, şunları söyledi:
32
w w w . s a n k o t i p . c o m
“Kilo vermeye niyetli hastaların bu ameliyatı ertelemesi gereklidir. Doğum yapmaya niyeti olan hanımların da bu ameliyatı doğum sonrasına ertelemesinde yarar vardır. Bu ameliyat görünüşünüzü ve kendinize olan güveninizi artıracaktır, ancak, tümüyle ideal bir görünüme kavuşmanızı veya tedavi gerektiren diğer sorunlarınızı ortadan kaldırmayı sağlamayacaktır. Ameliyata karar vermeden önce, beklentileriniz konusunda iyi düşünmeniz ve bunları cerrahınızla tartışmanız gerekir”.
Ameliyat öncesi dikkat edilmesi gerekenler Opr. Dr. Keven, ameliyat öncesi dikkat edilmesi gereken konularla ilgili şu bilgileri verdi: “Bu dönemde cerrahınızın sizden bazı talepleri olacaktır. Özellikle eğer sigara içiyorsanız buna ameliyattan 4 hafta önce ve 2 hafta sonrasına kadar ara vermelisiniz. Eğer kullanıyorsanız E vitamini ve Aspirin’e ara veriniz ve ameliyat öncesi ağır diyet rejimlerinden
kaçınınız. Soğuk algınlığı ya da başka bir enfeksiyon, operasyonunun ertelenmesine sebep olabilir.”
İlk muayene önemli Karın germe ameliyatından önce gerçekleştirilecek muayenenin ameliyatın başarısı ve gerekliliği açısından önem taşıdığını belirten Opr. Dr. Keven, hastanın beklentileri ve ameliyatın riskleri konusunda açık bir tutum sergilenmesi gerektiğinin altını çizdi. Opr. Dr. Keven konu ile ilgili olarak “İlk muayenenizde cerrahınız genel sağlık durumunuz, karın bölgesindeki yağ miktarı ve dağılımı, karın cildinin sarkıklığı ve fazlalığı ve deri kalitesini öğrenecektir. Bu muayene sırasında; geçirdiğiniz hastalıklar, halen şeker, tansiyon gibi mevcut sağlık problemleriniz, sigara, içki gibi alışkanlıklarınız ve kullandığınız ilaçlar hakkında doktora doğru ve ayrıntılı bilgi vermelisiniz. Bu muayene sırasında doktorunuza söylemeniz gereken diğer bir konu, bu ameliyatı neden istediğiniz ve bu ameliyattan neler beklediğiniz ile ilgilidir. Bu konuyu açıklıkla tartışmaktan kaçınmayın. Siz beklentileriniz ve muayene bulgularınız sonucu, tek başına veya Liposuction ile birlikte tam veya kısmi karın germe ameliyatı için uygun bir hasta olabilirsiniz veya sadece Liposuction sizin için yeterlidir. Bu muayene sırasında anestezi tipi, kaç gün hastanede kalacağınız ve ameliyat sonrası karşılaşabileceğiniz olası sorunlar tartışılmalıdır” şeklinde konuştu.
Anestezi tipi nedir? Genel ya da spinal anestezi tercih edilebilir. Ameliyat 2–3 saat arası sürebilir Tam karın germe ameliyatının ameliyatın genişliğine bağlı olarak 2–3 saat, kısmi karın germe ameliyatının ise 1–2 saat sürebildiğini ifade
Önemli olan sizin karın germe ile ilgili olanları anlamanızdır. Kişinin cerrahi işlemi kabul etmesinde ameliyatın risk ve faydalarının karşılaştırılması esastır. Ameliyat öncesi iyi inceleme ve değerlendirme, uygun hastane şartlarında plastik cerrah tarafından gerçekleştirilen bu ameliyatın enfeksiyon ve kanama gibi komplikasyonları nadirdir. eden Opr. Dr. Keven, ameliyatın detaylarıyla ilgili şu bilgileri verdi: “Sıklıkla bir kalçadan karşı kalçaya uzanan, ancak mayo içine gizlenebilen bir kesi hattı ve göbek çevresine yuvarlak ikinci bir kesi yapılması gerekir. Kısmi karın germe ameliyatında kesi hattı daha kısadır ve göbek yeri değiştirilmeyebilir. Ameliyat sırasında karın derisi, kasıklardan itibaren kaburga kemikleri hizasına kadar altındaki kaslardan serbestleştirilir. Karın kaslarında bir zayıflık veya fıtık varsa, burası onarılır, fazla deri kesilerek vücuttan uzaklaştırılır. Mini-karın germe ameliyatında yapılan bu işlemler daha sınırlıdır. Operasyon bittikten sonra yara tercihe göre ya metal klempler ya tek ya da gizli (intradermik) dikiş ile kapatılır ve pansumanlar ile örtülür. Bölgede toplanacak fazla sıvıyı emmek için diren adı verilen bir ya da iki tüp deri altına yerleştirilebilir.” 2–4 hafta sonra işinize dönebilirsiniz Ameliyatın ardından ilk birkaç gün karın bölgesinde şişlik ve ağrı kesiciler ile kontrol altına alınabilen ağrıların olabileceğini belirten Opr. Dr. Keven, drenlerin ortalama 1–3 gün, dikişlerin ise 1–2 hafta sonra alınabileceğini ifade etti. Hastanın ortalama 1–3 gün hastanede kalmasının gerekebileceğini hatırlatan Opr. Dr. Keven, “Kendinizi eskisi gibi hissetmeniz birkaç ay alabilir. İşinize 2–4 hafta sonra dönebilirsiniz. Yara izi ilk 3–6 ay kötüye gidermiş gibi görülebilir ama bu normaldir, izlerin düzleşmesi ve solması 9 ay ila 1 yıl alabilir. Tamamen yok olmamasına rağmen iz bu
bikini altına dahi kolayca saklanabilir. Kısmi veya tam karın germe işlemleri karın kaslarında zayıflık veya deri sarkıklığı olan hastalar için mükemmel sonuç yaratır. Hastaların çoğunda, düzenli egzersiz ve diyetle mükemmel sonuç yıllarca korunabilir” dedi.
Karın germe ameliyatının riskleri “Her yıl yüzlerce karın germe ameliyatı yapılmaktadır” diyen Opr. Dr. Keven, vücut kontürü düzeltme konusunda uzmanlaşmış bir plastik cerrah tarafından bu ameliyat yapıldığı takdirde sonucun genellikle tatmin edici olabileceğini kaydetti. Her cerrahi işlemin belli miktarda riski olabileceğini belirten Opr. Dr. Keven, sözlerini şöyle tamamladı: “Önemli olan sizin karın germe ile ilgili olanları anlamanızdır. Kişinin cerrahi işlemi kabul etmesinde ameliyatın risk ve faydalarının karşılaştırılması esastır. Ameliyat öncesi iyi inceleme ve değerlendirme, uygun hastane şartlarında plastik cerrah tarafından gerçekleştirilen bu ameliyatın enfeksiyon ve kanama gibi komplikasyonları nadirdir. Enfeksiyon antibiyotik ve apse oluşmuşsa apsenin boşaltılması ile tedavi edilir fakat hastanede yatma süresini uzatabilir. Yara iyileşmesinde gecikme veya kötü yara iyileşmesi görülebilir ve yara iziyle sonuçlanabilir. Bu şartlarda ikinci bir ameliyat gerekebilir. Sigara içenlerde cilt kaybı ve yara iyileşmesinde gecikme gibi komplikasyonlara daha sık rastlanır.”
w w w . s a n k o t i p . c o m
33
Pek çok hastalığın tanısında yardımcı bir yöntem; EMG EMG, vücudumuzdaki sinir ve kasların geniş kapsamlı olarak elektro fizyolojik yöntemlerle incelenmesidir. EMG’nin yüzde 100 tanı koydurucu bir tetkik olmadığını belirten Hastanemiz Nöroloji Uzmanı Dr. Cem Dönmez, bel ve boyun fıtıkları, omurilik hastalıkları, sinir sıkışmaları, yüz felci gibi pek çok hastalığın tanısında EMG’den yararlanıldığını kaydetti.
E
MG’nin (Elektromiyografi) çevresel sinirlerin ve kasların hastalıklarının tanısında kullanılan bir metot olduğunu kaydeden Dr. Cem Dönmez, “EMG kasların, sinirlerin ve sinir köklerinin elektriksel özelliklerinin deriye yayılan aktivitelerinin yüzeysel elektrotlar kullanılarak ya da kasların içine özel iğneler batırılarak yapılan muayene metodudur” dedi.
Dr. Cem Dönmez Nöroloji Uzmanı
Dünyada 1920’li yıllarda kullanılan bu muayene yönteminin ülkemizde 1950 yıllarında üniversite hastanelerinde analog cihazlarla kullanılmaya başladığını belirten Dr. Dönmez, şunları söyledi: “Son 30 yılda elektronik ve bilgisayar teknolojisinin ilerlemesiyle dijital cihazlarla birçok merkezde kullanıl-
34
w w w . s a n k o t i p . c o m
maktadır. Teknik olarak deriye ölçüm yapılacak iki noktaya kayıt elektrotları yapıştırılarak, değerlendirilecek olan siniri bir stimülatör aracıyla uyardıktan sonra elde edilen elektriksel potansiyelleri, ayrıca kas içine batırılan özellikli olan iğne aracılığı ile o kastaki istirahat hali, hafif kasılma, tam kası sırasında elde edilen elektriksel aktivitenin bir ossiloskop yardımıyla analog ya da günümüzde kullanılan dijital çeviriciler ile kantitatif olarak değerlendirilir”.
Hangi hastalıkların tanısında yararlanılır? EMG’nin çeşitli kas ve sinir hastalıklarının ayırıcı tanısında yardımcı bir yöntem olduğunu dile getiren Dr. Dönmez, EMG incelemesi ile hastalığın ciddiyeti ve şiddeti konusunda fikir sahibi olunabileceğini ifade etti.
Sinir kas bileşkesi hastalıklarının tanısında EMG’den yararlanılabilir. Diyabet, kronik böbrek hastalıkları, mitokondrial patolojiler ve doğumsal olan enzim eksikliklerine bağlı sinir sistemini de etkileyen hastalıklarda da EMG incelemesi ile hastalığın ciddiyeti ve şiddeti konunda fikir sahibi olunur.
w w w . s a n k o t i p . c o m
35
Dr. Dönmez, EMG’nin tanısında yardımcı olduğu hastalıklar hakkında şu bilgileri verdi: “Bel ve boyun fıtıkları, omurilik hastalıkları, önceden kazanılmış ya da daha sonradan ortaya çıkan kas hastalıkları, sinir kesileri, yüz felci, sinir sıkışmaları (tuzak nöropatileri), çoklu (polinöropatiler) ya da tekli sinir (mononöropatiler) bozukluları gibi direkt sinir ve kas sistemi hastalıkları sayılabilir. Sinir kas bileşkesi hastalıklarının tanısında da EMG den yararlanılabilir. Diyabet, kronik böbrek hastalıkları, mitokondrial patolojiler ve doğumsal olan enzim eksikliklerine bağlı sinir sistemini de etkileyen hastalıklarda da EMG incelemesi ile hastalığın ciddiyeti ve şiddeti konunda fikir sahibi olunur. Ailesel geçişli olabilen ya da bağışıklık sistemimizdeki bozukluklardan kaynaklanan, çevresel sinir sistemini etkileyen hastalıklarda hastalığın kronik ya da akut başlangıçlı mı olduğunun ayırımı yapılabilmektedir. Ayrıca, tansiyon değişiklikleri, terleme ve kalp ritmi bozukluklarında da RR interval değişkenliği ve Sempa-
36
w w w . s a n k o t i p . c o m
EMG incelemesinin standartları nelerdir?
Elektromiyografik incelemenin belirli bir standardı yok. Her hastaya aynı işlemlerin yapılmabilir. Hastalar şikâyetleri ve muayene bulgularına göre incelemeye alınırlar.
tik Deri yanıtları gibi özel tetkiklerle otonom sinir sistemimizi de değerlendirebilmektedir.”
EMG tek başına hastalık tanısı koydurabilir mi? EMG’nin günümüzde kullanılan diğer yardımcı inceleme metotlarında olduğu gibi endikasyon konulan tüm hastalıklarda tek başına tanıda yeterli olmayacağını belirten Dr. Dönmez, ancak iyi bir fizik muayeneden sonra yapılan EMG’nin doğru yapıldığında klinisyene hemen hemen kesin ve kantitatif sonuçlar verdiğinin altını çizdi.
EMG ne zaman planlanmalıdır? Her hastaya EMG yapılmalı mıdır? “EMG incelemesi yukarıda da bahsettiğim gibi endikasyonu olan her
hastaya yapılabilir” diyen Dr. Dönmez, şunları söyledi: “EMG planlanan aşamada, tetkiki isteyen hekim, EMG istem formuna hastanın muayenesinde saptadığı bulguları, incelenmesini istediği bölgeyi ve düşündüğü klinik tanıyı belirtmelidir. Böylelikle yapılan incelemeden tam anlamıyla yararlanılmalıdır.”
EMG’ye girmesinde sakıncalı olan bir yaş grubu ya da durum var mıdır?
Elektromiyografik incelemenin her yaş grubuna yapılabileceğini bildiren Dr. Dönmez, “Yalnızca kalp pili kullanan hastalarda aritmilere neden olacağından ötürü inceleme yapılamayabilir. Çocuklarda sıcakkanlı ve yumuşak davranmalı, işlem öncesinde ne yapılacağı anlatılmalıdır” dedi.
İşlemde nelere dikkat edilmelidir? EMG yapılacak durumlarda dikkat edilmesi gereken hususların işlem öncesi ve sonrası olmak üzere ayrı ayrı ele alınabileceğini ifade eden Dr. Dönmez, EMG uygulanacak bireyin işlem öncesinde istem kâğıdını, varsa kullandığı ilaçları ya da listesini, daha önceden yapılmış laboratuvar ve görüntüleme incelemelerini yanında bulundurmasının önerildiğini kaydetti. Dr. Dönmez, hastaların işlemden önce dikkat etmesi gereken konularla ilgili şu bilgileri verdi: “Hastalar işlemden önce kolayca giyip çıkarabileceği bol kıyafetler giymeli, üzerlerinde taşıdıkları kolye, yüzük, küpe gibi metal takıları ve diğerlerini çıkarmalı, işleme gelmeden önce ciltteki iletkenliğin normal koşullarda olması için yıkanarak gelmelidirler. Kan sulandırıcı ilaçlar kullanıyorlarsa, hepatit, AIDS gibi bulaşıcı virütik ya da diğer hastalıkları varsa mutlaka EMG istemini ve incelemeyi yapacak hekimi bilgilendirmelidirler. İnceleme süresi genellikle 15 dakika ile 1 saat arasında olmakla birlikte bazı durumlarda 1.5 saat kadar sürebilir. Hastalar bu durumu bilerek kendilerini ayarlamalı, verilen randevu saatini uygun olacakları zamana almalılardır. EMG yapılması için bireyin aç olmasına gerek yoktur. Mümkünse yemekten 1- 2 saat geçmiş olmalıdır.” Hastaların işlem sırasında sakin olması, işlemi yapan hekimin komutlarına uyması gerektiğini belirten Dr. Dönmez, “İşlem sırasında hastalara verilecek olan elektik akımı tamamen zararsızdır. Vücudunda hiçbir şekilde yaralayıcı, iz bırakıcı bir etki yapmaz. Ayrıca iğne EMG’si sırasında hastalara tamamen steril iğneler kas aktivitesinin kaydı için kullanılır. Bu iğnelerle ilaç enjeksiyonu yapılmaz. Nadiren de olsa cilt altında ufak geçici kanamalar,
birkaç saat süren ağrı olabilir. Bu inceleme yöntemiyle de hastada kesinlikle kalıcı bir rahatsızlığa neden olunmaz” şeklinde konuştu.
EMG raporunu nasıl hazırlıyorsunuz? EMG raporunun yazılırken mutlaka dikkat edilmesi gereken konular olduğunu vurgulayan Dr. Dönmez, tetkiki isteyen doktorun ne istediğine yönelik bir rapor yazılması gerektiğinin altını çizdi. EMG yapılacak hastayı mutlaka nörologun muayene etmesi gerektiğini ifade eden Dr. Dönmez, şunları söyledi: “Tüm hekimler ki bazı Nöroloji he-
kimleri de dahil olmak üzere Elektromiyografik incelemede elde edilen matematiksel verileri değerlendiremeyebilir. Bu durum göz önüne alınarak; istemi yapan hekimin hangi anatomik bölgede ne kadar etkilenme olduğu, tutulumun hangi seviyede bulunduğu, kaslarda mı yoksa sinirde mi ya da çoklu tutulum olup olmadığını anlaması ve istemi yapan hekimi yanlış yönlendirmemesi için EMG’yi yapan hekimin anatomopatolojik terminoloji kullanması uygun olur. İnceleme sonucunda elde edilen veriler normal sınırlarda çıkabilir, bu durumda yapılan işlemin hastanın muayenesinin parçası olarak değerlendirilmesi göz önünde bulundurularak raporda kullanılan kelimeler dikkatlice seçilmelidir.”
w w w . s a n k o t i p . c o m
37
Aile hekimi ailenizden biridir Gaziantep Aile Hekimliği Derneği Başkan Yardımcısı ve Nüket Ersoy Alevli Aile Sağlığı Merkezi Aile Hekimi Dr. Ahmet Doğan Yardı, aile hekiminin sorumluluğunun hastasının sadece biyolojik varlığını tehdit eden sorunlarla ilgilenmeyi değil, psiko-sosyal durumunun ve bu yöndeki gereksinmelerinin dikkate alınmasını da kapsadığını söyledi.
A
ile hekimi, bireylerin serbestçe seçebildikleri ve kendileriyle uzun süreli düzenli bir ilişki kuran bir hekim olarak, aile üyelerinin sağlık geçmişlerini, özel durumlarını, hayat şartlarını, içinde yaşadıkları çevreyi, psikolojik durumlarını, karşı karşıyla bulundukları riskleri çok iyi bilen ve değerlendirebilen kişidir.
Dr. Ahmet Doğan Yardı Gaziantep Aile Hekimliği Derneği Başkan Yardımcısı
Hem genel anlamda ve toplumun sağlık düzeyini iyileştirici nitelikte koruyucu, tedavi ve rehabilite edici hizmetlerin bir arada düzenlenmesini ve yürütümünü, hem de bireysel olarak hastaların karşılaşabileceği her şikâyet ve hastalığın ele alınmasını ve yönetimini içerir.
Gaziantep 2010 yılında tanıştı Gaziantep’te Aile Hekimliğinin 13 Aralık 2010 tarihinde uygulanmaya baş-
38
w w w . s a n k o t i p . c o m
ladığını belirten Gaziantep Aile Hekimliği Derneği Başkan Yardımcısı ve Nüket Ersoy Alevli Aile Sağlığı Merkezi Aile Hekimi Dr. Ahmet Doğan Yardı, Gaziantep’in bu uygulamaya ülkemizde son geçen illerden birisi olduğunu anımsattı.
Aile hekimlerinin başlıca görevleri Korucuyu sağlık hizmetlerinin aile hekimlerinin önemli görevlerinden biri olduğunu vurgulayan Dr. Yardı, aile hekimlerinin başlıca görevlerini, “Sağlık hizmeti planlamak, koruyucu sağlık hizmetlerini sunmak, kişiye yönelik sağlık programları hazırlamak, birinci basamak sağlık hizmetlerini sunmak; ana çocuk sağlığı hizmetleri, aile planlaması, gebe ve loğusa izlemleri, bebek ve çocuk izlemleri, kronik hastalıkları takip etmek, laboratuvar hizmetleri vermek, sevk ve koordinasyonu sağlamak ve gerektiğinde
gezici sağlık hizmetlerinde bulunmak “ olarak özetledi.
Ücretsiz bir hizmet Ücretsiz sunulan aile hekimliği hizmetinden kimlik göstererek muayene olunabildiğini anlatan Dr. Yardı, “Sağlık güvencesi olmayanlar için de aile hekimliği uygulamaları (muayene, tahlil, film, aşı enjeksiyon pansuman vs) tamamıyla ücretsizdir. Sosyal güvence aranmaksızın tüm işlemler aile hekimi tarafından gerçekleştirilmektedir” şeklinde konuştu.
Aile hekimi ailenizden biridir Aile hekiminin, hastayla sürekli iletişim halinde olmasının büyük önem taşıdığını kaydeden Dr. Yardı, hekimlerin hastalıkları tedavi edilebil-
Kişiler sağlıklarından sorumlu olacak aile hekimlerini kendileri seçebiliyorlar. Bu seçimde herhangi bir bölge ve şehir kısıtlaması yok. Verilen hizmetten memnun olmamaları ve belli koşulların gerçekleşmesi halinde aile hekimlerini değiştirebilirler mesi veya hiç ortaya çıkmaması için gerekli önlemi alması gerektiğini bildirdi. “Aile hekimi ailenizden biridir” diyen Dr. Yardı, şöyle devam etti: “Aile hekimi, kişiye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri ile birinci basamak, teşhis, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerini yaş, cinsiyet ve hastalık ayrımı yapmaksızın sunan kişidir. Burada altının önemle çizilmesi gereken bir durum var; Aile Hekimi ailenizden biridir. Hastalığın gelişmesine neden olan ortamdan haberdar olan kişidir. Nelerin yapılıp nelerin yapılamayacağını ailenin sosyoekonomik yapısı çerçevesinde bilen kişidir.
Gerekirse önlemlerini alır, devlete ait ilgili birimler ile irtibata geçer ve bilgilendirir. Yani hastalığın tedavi edilebilmesi veya hiç ortaya çıkmaması için gereken önlemi almak görev tanımı içindedir. Aile hekimliğinin önemli bir avantajı da aile bireylerinin yakından takip edilmesidir. Sadece bireyin değil tüm ailenin sağlık danışmanı gibi oluyorsunuz. O bireylerin sağlıkla ilgili tüm bilgilerine hâkim oluyorsunuz. Böylece sağlıklarını takip edebiliyorsunuz. Aynı zamanda sorumlu olduğumuz hastalar bize 24 saat ulaşabiliyorlar. Örneğin çocukları gece yarısı rahatsızlandığında eczaneden ilaç almadan önce arayıp bize danışabiliyorlar”.
Hasta memnuniyeti önemli Aile hekimliğinin uygulanmaya başlamasının ardından geçen süre içerisinde çok
w w w . s a n k o t i p . c o m
39
Sürekli yaptığımız toplantılarla iletişimi kuvvetli tutma çabamız var. Ayrıca Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nin davetiyle bir toplantı gerçekleştirdik. O toplantıda SGK İl Müdürlüğü yetkilileriyle aile hekimlerimizi bir araya getirerek pek çok konuda bilgi edinmelerini sağladık. yol alındığını kaydeden Dr. Yardı, her aile hekiminin ortalama 3 bin 500 kişiden sorumlu olduğunu söyledi. Aile hekimliğinde hasta memnuniyetinin önemine değinen Dr. Yardı, “Kişiler sağlıklarından sorumlu olacak aile hekimlerini kendileri seçebiliyorlar. Bu seçimde herhangi bir bölge ve şehir kısıtlaması yok. Verilen hizmetten memnun olmamaları ve belli koşulların
40
gerçekleşmesi halinde aile hekimlerini değiştirebilirler” dedi. Aile hekimi başına düşen hasta sayısının ortalama 3 bin 500 olmakla beraber hastaların hekim değiştirme imkânı olduğundan 2 bin dolayında hastası olan hekimin yanı sıra, 4 bin hastası olan hekim de bulunduğunu ifade eden Dr. Yardı, “Tercih edilen hekimin hasta sayısı artabiliyor. Burada hasta memnuniyeti devreye giriyor. Bir aile hekimiyle hastası ara-
w w w . s a n k o t i p . c o m
sında kurulacak bağ önemli” diye konuştu.
Hekimlere ödenek veriliyor Aile Sağlığı Merkezlerinin işletilmesinin Sağlık Bakanlığı tarafından aile hekimlerine bırakıldığını hatırlatan Dr. Yardı, şu değerlendirmeyi yaptı: “Aile hekimlerine belli bir ödenek veriliyor. Bu ödenek ile bu merkezlerin giderlerinin karşılanması isteniyor. Merkezin elektrik, su, yakıt, internet gibi giderler o merkezdeki aile hekimleri tarafından karşılanıyor. Eskiden bu ödemelerin tamamı devlet tarafından karşılanıyordu. Bu uygulama değişti.”
Amaç aile hekimleri arasında dayanışmayı sağlamak Gaziantep Aile Hekimliği Derneği’nin kuruluş aşaması ve çalışmalarından da bahseden Dr. Yardı, derneğin kurulduğu tarihten bu yana pek çok etkinlik gerçekleştirdiklerini söyledi. Gaziantep’te görev yapan aile hekimlerinin tamamına yakınının derneğe üye olduğunu belirten Dr. Yardı, şunları kaydetti: “Derneğimiz kurulduğundan bu yana pek çok aktivite gerçekleştirdi. Öncelikli amacımız üyelerinin ekonomik, sosyal ve mesleki özlük hakları ile ilgili alanlarda yaşadıkları sorunların çözümüne yönelik çalışmalar yapmak, aile hekimleri
arasında dayanışmayı sağlamak ve geliştirmektir. Diğer önemli bir amacımız da Aile hekimliği uygulamalarıyla ilişkili yasa, tüzük, yönetmeliklerdeki gelişmeleri aile hekimlerimizle paylaşmaktır. Aile hekimliği ile ilgili Sağlık Bakanlığı’ndan gelen talimatları kurduğumuz web sayfası ve facebook grubu aracılığıyla aile hekimlerimizle paylaşıyoruz. Onların zamanında ve doğru bilgi edinmesini hedefliyoruz. Sürekli yaptığımız toplantılarla iletişimi kuvvetli tutma çabamız da var. Ayrıca Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nin davetiyle bir toplantı gerçekleştirdik. O toplantıda SGK İl Müdürlüğü yetkilileriyle aile hekimlerimizi bir araya getirerek pek çok konuda bilgi edinmelerini sağladık. Bu toplantıları tekrarlamayı düşünüyoruz”.
w w w . s a n k o t i p . c o m
41
Koroner Bypass Cerrahisi Göğüs ağrısına ve kalp krizine neden olan koroner arterlerdeki daralmalar belli bir seviyenin üzerine çıktığında kanın akışında engel oluşturur. Bu da kalbin yeterince beslenememesi ve dolayısıyla görevini tam anlamıyla yapamaması anlamına gelir. Bu olumsuz tabloyu ortadan kaldırmak amacıyla uygulanan cerrahi işleme koroner bypass ameliyatı denilir. Koroner bypass ameliyatının amacı; oluşabilecek bir kalp krizinin önüne geçmektir.
R
iskler iyi gözlenmeli
Kalbi besleyen damarlardan birinin daralması ya da tıkanması durumunda, göğüs ağrısı veya kalp krizi oluşabileceğini belirten hastanemiz Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Cemil Cahit Öğütmen, daralma ya da tıkanıklığın her hastada farklı belirtilerde kendini gösterebileceğini söyledi.
Opr. Dr. Cemil Cahit Öğütmen Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı
42
Kişilerin kalp ile ilgili şikâyetlerinde hiç vakit kaybetmeden doktora başvurması gerektiğinin altını çizen Opr. Dr. Öğütmen, hastalığın belirtisiyle ilgili şu uyarıları yaptı: “Daralma veya tıkanıklık bazı hastalarda şiddetli ağrı, bazı hastalarda ise önemsiz ağrı ile veya hiç ağrısız olarak da seyredebilir. Ağrısız seyreden olaylar genellikle şeker hastalarında
w w w . s a n k o t i p . c o m
gözlenir ve sessiz kalp hastalığı olarak adlandırılır. Hastaların bir kısmında kalp krizi, kalp hastalığının ilk belirtisi olarak oluşur. Kalp grafisinde, kalbin beslenmesi ile ilgili problemler her zaman saptanamayabilir. Kalp hastalığı ile ilgili şikâyetleriniz varsa veya risk faktörlerinden bazılarına sahipseniz doktorunuz veya siz kalp hastası olduğunuzu düşünmelisiniz. Erkek cinsiyet, kolesterol ve tansiyon yüksekliği, şeker hastalığı, sigara kullanımı da başlıca risk faktörleridir.”
Koroner kalp hastalığı tanısı Koroner kalp hastalığı tanısının, koroner anjiyografi ile kesinleştirilebileceğini belirten Opr. Dr. Öğütmen, efor testinin hastanın hastanede yatmasına gerek duyulmadan yapılan ve hastalık hakkında bilgi verebilen bir
yöntem olduğunu bildirdi. Koroner anjiyografinin hastayı hastanede yatırarak yapılması gerektiğini ifade eden Opr. Dr. Öğütmen, şunları kaydetti “Katater adı verilen bir ince tüp, kasık veya koldan atardamar içine yerleştirilerek kalbi besleyen damarlara kadar ilerletilir. Özel bir ilaç verilerek kalbi besleyen damarlar ve sol kalp boşluğunun filmleri çekilir. Bu yolla damarlardaki darlık, tıkanıklar ve kalp kasının kasılma gücü, hastalıktan hasar görüp görmediği saptanır. Koroner anjiyografi yapılmadan doğru tedavi yöntemi önermek ve herhangi bir girişimde bulunmak (balon uygulama, kafes takma, ameliyat) mümkün değildir. Kalp hastalığı tanısı konursa ilaç tedavisi, balon anjiyoplasti ve ameliyat seçeneklerinden hasta için en uygun olan yöntem hastaya önerilir ve açıklanır.”
Ameliyat kaçınılmaz olabilir Ameliyat ve diğer tedavi seçeneklerinin hangi şartlarda uygulanması gerektiğinin ve yararlarının uzun araştırmalar sonucunda saptandığını dile getiren Opr. Dr. Öğütmen, ana koroner atar damar hastalığı, üç damar hastalığı ve kalp kası hasarı olan hastaların ameliyattan daha fazla yarar gördüğünü kaydetti. Ameliyatın gerekli olduğu şartlar hakkında da bilgi veren Opr. Dr. Öğütmen, şunları söyledi: “Ameliyat bunun dışında özel bazı
şartlarda gerekli olabilir veya hastanın yakınmaları ilaç tedavisi ile kontrol edilemezse ameliyat düşünülebilir. Koroner arter hastalığı karmaşıktır ve her hastada kendine özel şartlar içerir. Bu nedenle kendi durumunuzu doktorunuzla konuşmanız en doğru yoldur. Ameliyatın amacı hastanın yaşam kalitesinin korunması ve ameliyat olmazsa karşılaşabileceği olası zararlardan korunmasını sağlamaktır.”
Kalp yerinden çıkarılmaz Opr. Dr. Öğütmen, koroner bypass ameliyatı hakkında ise şu bilgileri verdi:
“Kalp cerrahisi standart tekniğinde göğüs kemiği yukardan aşağıya doğru ortadan kesilerek göğüs kafesi açılır. Bu kesi, cerraha kalp ve ana damarlara erişim sağlar. Hasta kalp-akciğer makinesine bağlanır, kalp özel bir serum ile durdurulur ve bypass işlemi yapılır. Daha sonra kalp tekrar çalıştırılır ve kalpakciğer makinesi desteği kaldırılıp ameliyat sonlandırılır. Bazı hastaların sandığının aksine ameliyat sırasında kalp yerinden çıkarılmaz. Ameliyatta atardamar ve toplardamar greftleri kullanılır. Atardamar greftleri; iç meme atardamarı, kol atardamarı, karın duvarı atardamarı ve mide atardamarı olabilir.
43
En iyi koşullarda bile 100 hasta ameliyat edilirse bunlardan biri ameliyat veya sonrasında çeşitli nedenlerle kaybedilebilir veya geçici/kalıcı sağlık problemi oluşabilir. Hastanın yaşına, cinsiyetine, ek hastalığı olmasına, kalbinin durumuna ve yapılacak ameliyatın cinsine göre bu risk 10–20 katına kadar artabilir.
Toplardamar ise bacaklardan (nadiren koldan) sağlanır. Atardamar greftleri (özellikle iç meme atardamarları) hastalığa dirençli olup uzun süre açık kalırlar.”
liyat yöntemi seçildiğini kaydeden Opr. Dr. Öğütmen, şöyle devam etti:
Tedavi yöntemlerinin daha iyi sonuç sağlaması ve hastaların daha kısa sürelerde iyileşmesini sağlamak amacıyla geliştirildiğini belirten Opr. Dr. Öğütmen, sonuçların daha iyi olması için uygulanan yöntemlerden birisinin de bypass ameliyatının atardamarlar kullanılarak yapılması olduğunu söyledi.
“Ancak halen altın standart kalpakciğer makinesi yardımıyla yapılan açık tekniktir. Diğer teknikler ya bazı zorunluluklar nedeniyle açık tekniğin kullanılamadığı hastalarda ya da o işleme uygun özellikte olan hastalarda uygulanmakta ve geliştirilmektedir. Sonuçların daha iyi olması için uygulanan yöntemlerden birisi bypassların atardamarlar kullanılarak yapılmasıdır. Atardamar kullanılarak yapılan bypasslar daha uzun süre açık kalmaktadır ve hastaların yeniden ameliyata ihtiyaç oranları azalmaktadır.
Hastaların durumuna göre bir ame-
Sonuçların iyileştirilmesi ve hasta-
Uygulanmaya başlanan yeni teknikler
ları kalp-akciğer makinesinin olası zararlarından korumak için uygulanan bir diğer teknik de çalışan kalpte bypass işlemidir. Kalp cerrahı ameliyatı kalp normal işlevini sürdürürken gerçekleştirir. Bunların dışında küçük kesilerle veya endoskopik (açılan küçük deliklerden sokulan) aletlerle yapılan işlemler uygun hastalarda veya bazı zorunluluklar nedeniyle yapılabilmektedir. Ayrıca robotik cerrahide deneme aşamasında da yapılabilmektedir.”
Ameliyatın risk veya olası zararları hastaya anlatılmalı Cerrahi işlemin kardiyolog ve kalp damar cerrahlarının birlikte değerlendirmeleri sonunda hastalara önerildiğini belirten Opr. Dr. Öğütmen, bu hastaların ilaç, balon ve stent işlemlerinden yeterli yararı görmeyecek olan veya teknik olarak uygun olmayan hastalar olduğunu söyledi. Tüm cerrahi işlemler gibi koroner bypass işleminin de belirli oranlarda risk taşıdığını ifade eden Opr. Dr. Öğütmen, bu riskin de hastaya ameliyat önerilirken anlatılması gerektiğini vurguladı. Riskin derecesinin hastanın sağlık durumuna göre değiştiğini anlatan Opr. Dr. Öğütmen, “Koroner bypass ameliyatının olası zararları; kanama, enfeksiyon, geçici veya kalıcı felç, ameliyat sırasında, sonrasında kalp krizi veya hastanın kaybedilmesi olabilir. Bu olası zararların
44
w w w . s a n k o t i p . c o m
hastaya göre değerlendirilip doktorunuz tarafından açıklanması gereklidir. Riskin derecesi yaşa, genel sağlık durumuna, sigara içimine, ek hastalıkların varlığına, kalp işlevlerinin durumuna göre değişir” şeklinde konuştu.
Ameliyatın riskleri Koroner bypass işleminin risklerinin uygulanan yönteme, hastanın işlem öncesindeki genel sağlık ve kalp sağlığı durumuna göre değiştiğini belirten Opr. Dr. Öğütmen, bu riskin, en iyi koşullarda yüzde 3 ve altında olduğunu bildirdi. Hastanın durumuna göre risklerin de değişebileceğine dikkati çeken Opr. Dr. Öğütmen, şunları kaydetti: “En iyi koşullarda bile 100 hasta ameliyat edilirse bunlardan biri ameliyat veya sonrasında çeşitli nedenlerle kaybedilebilir veya geçici/kalıcı sağlık problemi oluşabilir. Hastanın yaşına, cinsiyetine, ek hastalığı olmasına, kalbinin durumuna ve yapılacak ameliyatın cinsine göre bu risk 10–20 katına kadar artabilir. Riski doktorunuzla konuşarak öğrenebilirsiniz.”
Ameliyatın uzun dönem sonuçları ve başarısı Koroner bypass ameliyatının sonuçlarının uzun dönemde iyi olduğunu dile getiren Opr. Dr. Öğütmen, hastaların çoğunun sıkıntılarının ameliyat sonrasında geçtiğini belirtti. Bazı hastalarda sorunların tekrar oluşabilme ihtimali olduğunu anımsatan Opr. Dr. Öğütmen, “Bazı hastalar iyileşme dönemi sonunda efor kapasitelerinin arttığını belirtirler. Bazı hastalarda sıkıntılar tekrar oluşabilir. Az sayıda hastada, genelde 10 yıldan sonra ikinci ameliyat gereği doğabilir. Koroner bypass ameliyatı, nedenleri değil, sonuçları ortadan kaldıran bir işlemdir. Bu nedenle hastalar ameliyat olduklarında her şey bitmiş değildir. Hastaların değiştirilebilen risk faktörleri kontrol altında tutularak (hastaların aktif katılımı ile) tekrar problemlerle karşılaşma olasılıkları azaltılır. Bu önlemler ameliyatın uzun dönem sonuçlarını iyileştirir ve başarısını artırır” şeklinde konuştu.
45 yıl önce, 1967 yılında Rene Fovoloro ilk bypass ameliyatını yaptığında kalp cerrahisinde yeni bir çığır açtı ve birçok insanın hayatını kurtardı. Tabii kalp cerrahlarının popülaritesi de bu ameliyattan sonra ciddi şekilde arttı.
w w w . s a n k o t i p . c o m
45
Ameliyatın dışında kullanılabilecek seçenekler Opr. Dr. Öğütmen, ameliyat dışında kullanılabilecek seçeneklerin ilaçla tedavi, balonla açma ve kafes yerleştirilmesi işlemleri olabileceğini ifade etti. Bu yöntemlerden hangisinin uygun olduğunun, yöntemlerin avantaj ve dezavantajlarının doktor tarafından hastaya açıklanması gerektiğini dile getiren Opr. Dr. Öğütmen, hasta ve yakınlarının kardiyolog ve kalp cerrahından ameliyata alternatif tedavi yöntemleri hakkında bilgi almaları gerektiğinin altını çizdi.
Koroner stendin yerleştirilmesi “Bu işlemde stent adı verilen balonla genişletilebilen minik ağa benzer yapıda metal tüpler darlık balonla genişletildikten sonra darlık bölgesine yerleştirilir” diyen Opr. Dr. Öğütmen, bu işlem ile kalp adalesine kan akışının düzelmesinin sağlandığını söyledi. Damarın daralmasına veya tıkanmasına yol açan kolesterolden zengin dokuların, stentle damar duvarı
46
w w w . s a n k o t i p . c o m
arasına sıkıştığını, bu sıkıştırılarak ezilen maddelerin vücut tarafından temizlendiğini ve o bölgenin onarıldığını belirten Opr. Dr. Öğütmen, işlemle ilgili şu bilgileri verdi:
bildiğini ifade eden Opr. Dr. Öğütmen, ana koroner arter darlığı ve 3 damar hastalığı olan hastalarda tartışmasız ilk seçeneğin bypass cerrahisi olduğunu söyledi.
“Stendin üzeri de 1–2 ay içinde endotel adı verilen hücre tabakasıyla örtülür, damarın iç yüzeyi eski kaygan parlak haline gelir. Girişim yapılan koroner damarların çapı 2-5 mm arasında değişir, darlıkların uzunluğu da farklıdır. Stentlerin uzunluğu 8-32 mm arasında, açılmış haliyle çapı ise 2,25-5 mm arasında değişir. Damara ve darlığa uygun büyüklükte stent seçilir. Ayrıca farklı tipte ve yapıda onlarca stent vardır. Damarın çapı, kıvrımlılığı, kireçli olması, darlığa yol açan plağın yumuşak, ülsere, ektazik ve sert olması ve darlıktan büyük bir yandalın çıktığı durumlar göz önüne alınarak uygun stent seçmek darlığı başarı ile açmak için şarttır. Bu seçim de deneyim gerektiren bir iştir.”
Her 3 kalp krizinden birisinin ölümle sonuçlanabileceğini vurgulayan Opr. Dr. Öğütmen, hastada uygulanacak tedavi metodunun iyi tartışılması gerektiğini belirtti.
Tedavi metoduna doğru karar verilmeli Kalp hastalıklarının tedavisinde hekimlerin de zaman zaman ‘Bypass mı stent mi’ diye ikilemde kala-
Bu noktada Kalp Cerrahları ve Kardiyologlar arasındaki rekabetin çok önemli bir rol oynadığını anımsatan Opr. Dr. Öğütmen, şunları kaydetti: “Doğal olarak tüm hastalar ilaç tedavisi tercih edecektir. Bunun da normal karşılanması gerekir. 45 yıl önce, 1967 yılında Rene Fovoloro ilk bypass ameliyatını yaptığında kalp cerrahisinde yeni bir çığır açtı ve birçok insanın hayatını kurtardı. Tabii kalp cerrahlarının popülaritesi de bu ameliyattan sonra ciddi şekilde arttı. Uzunca bir süre kardiyologlar arka planda kaldılar. Ama bu 1977 yılında aniden değişti. Balon kateter yöntemiyle kardiyologlar damarları açmaya başladılar ve kalp cerrahları o zaman ciddi bir rakiple karşılaştılar. Bu metodun bir zayıf tarafı vardı, açılan
damarlar yüzde 30–50 arasında ilk 6 ayda tekrar tıkanıyordu ve tekrar açmak gerekiyordu. 1990’lı yıllarda stentler kullanılmaya başlandı. Bu oran yüzde 20-25’lere düştü. Daha sonra ilaç kaplı stentlerin piyasaya sürülmesiyle yüzde 10 civarına düştü. Son yıllarda sadece ana koroner arter darlığı olan hastalara yapılan stent uygulamaları arttı. Bunun 2 yıllık sonuçları bypass cerrahisiyle hemen hemen aynı bulunmuştur ama işlem sırasında da bu tip hastalarda komplikasyon oluşma olasılığı olmakla beraber ölümle de sonuçlanabilmektedir.”
Altyapısı iyi olmayan hastanelerde uygulanmamalı Ciddi alt yapısı bulunmayan hastanelerde kalp cerrahisi yapılmaması gerektiğinin altını çizen Opr. Dr. Öğütmen, ameliyat sonrasında yaşanabilecek problemlerde hastanın ciddi sağlık sorunlarına maruz kalabileceğini kaydetti. Opr. Dr. Öğütmen, “Her yerde kalp cerrahisi yapılıyor ama nasıl yapılıyor, altyapısı hazır mı, ekip tecrübeli mi dikkat edilmiyor. Ameliyat sonrası böbrek ya da akciğer komplikasyonları çıkabilir. Çoğu hastanede diyaliz ünitesi, nefrolog yok. Bunlar bizim gibi altyapısı sağlam hastanelerde mevcut. İstediğiniz zaman genel cerrahı çağırıyorsunuz istediğiniz zaman nefrolog geliyor. Bu durum bizim için büyük avantaj” diye konuştu.
Kalp cerrahi merkezlerinin sayısı sınırlandırılmalı Türkiye’deki kalp cerrahi merkezi sayısının diğer ülkelere oranla çok fazla olduğunu söyleyen Opr. Dr. Öğütmen, kalp cerrahisi yapılan merkezlerin sınırlandırılması gerektiğini belirtti. 2010 yılında İngiltere’de 22 bin stent, 18 bin bypass cerrahisi girişimi ya-
Türkiye’deki kalp cerrahi merkezlerinin sayısının 207 olduğu biliniyor. Bu kadar çok kalp cerrahi merkezinin bulunması bu hastanelerin alt yapılarının ne durumda olduğu sorusunu gündeme taşımaktadır. pıldığını kaydeden Opr. Dr. Öğütmen, Almanya’da 325 bin stent, 54 bin bypass, Türkiye’de 70 bin stent, 55 bin bypass ameliyatı yapıldığını ifade etti. İki Avrupa ülkesinin arasında bu kadar yüksek farklar olmasının düşündürücü olduğunu belirten Opr. Dr. Öğütmen, şunları söyledi: “Belki bunun altında sağlığa ayrılan para önemli yer tutuyor olabilir. Türkiye’deki rakamlar neredeyse Almanya seviyesinde. Bu durum bypass cerrahisi açısından belki sevindirici ama Almanya’da bu sayı yaklaşık 80 kalp merkezinde yapılıyor. Türkiye’deki kalp cerrahi merkezlerinin sayısının 207 olduğu biliniyor. Bu kadar çok kalp cerrahi merkezinin bulunması bu hastanelerin alt yapılarının ne durumda olduğu sorusunu gündeme taşımaktadır.”
Bu sorular hastaların kafasını karıştırıyor Dr. Öğütmen, “Her zaman ‘Bypass cerrahisi mi yoksa stentleme mi iyi’” diye bir soru zihinlerimizi işgal edecek. 2011 yılında yayınlanan Syntax çalışması 4 yıllık bir çalışmanın ürünüdür, 106 merkez bin 800 hasta incelenmiştir. Stentlerden 4 yıl sonra ölümler, bypassdan 3 kat daha fazladır. 4 yıl sonra tekrar yapılan işlem stentlerde yüzde 24, bypasslarda ise oran yüzde 12’dir” dedi.
Metal mi ilaç kaplı stend mi? Hastaların kafasını meşgul eden diğer bir konunun da, ‘Metal stent mi, yoksa ilaç kaplı stent mi taktırmalıyım?’ sorusu olduğunu anlatan
Opr. Dr. Öğütmen, “Bu konu bizim dışımızda olsa da ayrıntılara girmeden söyleyebileceğimiz genel kanı, damar çeperi geniş koroner arterlerde metal ve ilaç kaplı stentlerin sonuçları birbirlerine yakın, ince koroner arterde ilaç kaplı stentler belirli bir üstünlük sağlamaktadır” diye konuştu.
Ne yapmalı?
Opr. Dr. Öğütmen, sadece eforla, stresle ortaya çıkan göğüs ağrısında, ilacın ilk etapta doğru bir seçenek olduğunu, ancak efor ve stres olmadan ortaya çıkan şikayetlerde stent veya bypass cerrahisinin önerilmesi gerektiğinin altını çizdi. Stendin bir veya iki damarda komplike olmayan kısa darlıklarda uygulanmasını öneren, uzun ve komplike darlıklarda mutlaka bypass uygulanması gerektiğini belirten Opr. Dr. Öğütmen, bu tip damarlara yapılan müdahaleler sırasında ortaya çıkabilecek komplikasyonların ölümcül olabileceğini vurguladı. Stent konusunda çok ısrarcı olunmaması gerektiğini ifade eden Opr. Dr. Öğütmen, sözlerini şöyle tamamladı: “3 damar hastalığında ve hele ventrikül fonksiyonu bozulmuş hastalarda ilk seçenek bypass cerrahisi olmalıdır. Batılı ülkelerdeki trend daha çok stent, daha az bypass cerrahisi yönündedir. Ancak stent açısından çok uzun yıllara dayalı tecrübemiz yok, sonuçların nasıl olacağını belki önümüzdeki 10 yılda daha iyi anlayabileceğiz ama bildiğimiz tek şey var ameliyat sayısı azalabilir ama bypass cerrahisi önümüzdeki 15 -20 yılda hayli hayat kurtarıcı bir metod olarak uygulanacaktır.”
w w w . s a n k o t i p . c o m
47
Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği
Hastanemiz kurulduğu günden itibaren hizmet veren Kadın Doğum Kliniği, hastalarımızın sağlığı için üst düzey tetkik ve tedavilerinin yapılabilmesine yönelik düzenlenmiştir. Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı olarak 6 hekimin görev yaptığı hastanemizde normal jinekolojik hasta muayenesi, gebelik kontrolleri, menopoz tedavisi, infertilite tedavisi, krioterapi (yara dondurma), elektrokoterizasyon (yara yakma) her türlü jinekolojik ameliyatlar ve laparoskopi ile (kapalı ameliyatla) tüpligasyon histereskopi operasyonu yapılmaktadır. Hastanemizde 3 doğumhane, 1 müdahale odası, 4 sancı odası bulunmaktadır. Servisteki odalarımız tek kişiliktir. Doğumhanemiz 24 saat aktif hizmet vermektedir.
48
w w w . s a n k o t i p . c o m
Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği hekim kadromuz
Opr. Dr. Engin Palaz
Opr. Dr. Engin Palaz 1956 yılında Ankara’da doğdu. 1974 yılında girdiği Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1981 yılında mezun oldu. 1982 – 1986 yılları arasında Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nde araştırma görevlisi, 1986 – 1996 yılları arasında Ünye Devlet Hastanesi’nde, 1996 yılında Gaziantep Devlet Hastanesi’nde Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı olarak görev yaptı. Gaziantep 75. Yıl Doğum Hastanesi’nde Başhekim Yardımcılığı da yapan Dr. Palaz, Ağustos 2007’den bu yana hastanemizde görev yapmaktadır. Evli ve 2 çocuk babasıdır.
Opr. Dr. Ali Tahtacı OpR. Dr. Ali Tahtacı 1968 yılında Besni’de doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Tokat’ta tamamladı. 1985 yılında girdiği Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1991 yılında iyi derece ile mezun oldu. 1999 yılında Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği’nden uzmanlığını aldı. 2000 – 2002 yılları arasında İslahiye Devlet Hastanesinde Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı olarak görev yaptı. 2002 yılında 75. Yıl Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi’nde göreve başladı. 2003 yılında Ankara Zekai Tahir Burak Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesinde düzenlenen Tüp Bebek Eğitimine katıldı (6 ay). Eğitim sonrasında başarı göstererek IVF Klinik Sorumlusu olarak atanabilmek için gerekli sertifikayı almaya hak kazandı. 2004 yılından bu yana Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Tüp Bebek Ünitesi’nde IVF Klinik sorumlusu olan Dr. Tahtacı, Ağustos 2007’den bu yana hastanemizde görevini sürdürmektedir. Evli ve iki çocuk babasıdır.
Opr. Dr. Ş. Esra Özkaplan
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Ş. Esra Özkaplan 1977 yılında Ankara’da doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Samsun Anadolu Lisesi’nde tamamladı. 2001 yılında 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 18 ay Sivas Suşehri Devlet Hastanesi’nde pratisyen hekim olarak görev yapan Özkaplan, ardından Turgut Özal Tıp Merkezi’nde Kadın Hastalıkları ve Doğum İhtisası yaparak, 2008 yılında uzmanlık eğitimini tamamladı. Opr. Dr. Özkaplan, mecburi hizmeti dolayısıyla 18 ay İslâhiye Devlet Hastanesi’nde hizmet verdi. Ekim 2009 itibariyle hastanemizde görev yapmaya başlayan Opr. Dr. Ş. Esra Özkaplan, evli ve iki çocuk annesi.
w w w . s a n k o t i p . c o m
49
Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği hekim kadromuz
Opr. Dr. Gülnur Çiftçi
Opr. Dr. Gülnur Çiftçi, 1979 yılında Konya’da doğdu. İlk ve orta öğretimini Ankara Polatlı’da tamamladı. 1997 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne girdi ve 2003 yılında mezun oldu. Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi’nde Kadın Hastalıkları ve Doğum İhtisası yaptı. Hakkâri, Yüksekova ve Adıyaman’da görev yapan Opr. Dr. Çiftçi, Kasım 2010 itibariyle hastanemizde görev yapmaya başlamıştır. Evli ve üç çocuk annesi olan Opr. Dr. Çiftçi, İngilizce bilmektedir.
Opr. Dr. İbrahim Halil Özdurak
Gaziantep 1980 doğumlu olan Opr. Dr. İbrahim Halil Özdurak, ilk ve orta öğretimini Gaziantep’te tamamladı. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden 2004 yılında fakülte üçüncüsü olarak mezun oldu. İstanbul Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde aynı yıl başladığı Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanlık Eğitimi’ni 2009 yılında tamamlayan ve mecburi hizmetini Niğde’de yapan Opr. Dr. İbrahim Halil Özdurak, 2012 Şubat ayı itibariyle hastanemizde görev yapmaya başlamıştır.
Opr. Dr. Sevgi Kandemir
Opr. Dr. Sevgi Kandemir 09 Mayıs 1952 yılında Dağyolu Girne Kıbrıs’ta doğdu. İlk ve orta eğitimini Kıbrıs’ta tamamladı. 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 1984 yılında Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi’nde uzmanlık eğitimini tamamladı ve Gaziantep’e gelerek aynı yıl uzman hekim olarak görev yapmaya başladı. 1986 – 2008 yılları arasında Gaziantep Doğumevi’nde uzman hekim olarak görev alan Opr. Dr. Kandemir, Temmuz 2008 yılında emekli oldu. Evli ve iki çocuk annesi olan Opr. Dr. Kandemir, Eylül 2008’den bu yana hastanemizde görev yapmaktadır.
50
w w w . s a n k o t i p . c o m
w w w . s a n k o t i p . c o m
01
Doğru bilinen
yanlışlar
IŞ
NL
Protein, atletler için çok önemli bir besin
YA
Doğrusu: Atletlerin hareketsiz insanlardan daha fazla proteine ihtiyacı vardır: Ancak düşünüldüğü gibi çok proteine ihtiyaçları bulunmuyor. Ek protein almalarına gerek yok, yedikleri besinlerle bol miktarda protein alıyorlar. Fakat zamanlama sorunu yaşadıkları için; ağırlık antrenmanından sonra atletlerin yaklaşık 8 gram protein tükettiklerini ve bunu küçük bir kutu az yağlı çikolatalı süt ile karşılayabileceklerdir.
N
LIŞ
YA
Günde çok fazla su içmek kilo kaybına neden olur
Doğrusu: Suyun kilo kaybettirdiğine dair bir kanıt olmadığını belirten uzmanlar, “Çorba gibi su içeren yiyecekler, sizi tamamen doyurur. Fakat sadece su içmek aynı etkiyi yapmaz. Susuzluk ve açlık mekanizmamız iki farklı şeydir” diyorlar. IŞ NL A Y Gece yemek yemek şişmanlatır Doğrusu: Bunun bir kanıtı olmamaktadır, gece ya da gündüz alınan toplam kalorinin önemli olduğu ve gece ya da gündüz yenen yemekleri kalorisinin hesaplanması gerekmektedir.
LIŞ
N YA
Düşük kalorili hamur işleri, kepekli ekmekler, diyet yoğurdu gibi özel besinler şişmanlatmaz
Doğrusu: Bunlar yalnızca piyasada satılan normal karşılıklarına oranla daha düşük kalorilidir. Gerçekte bu fark da sanıldığı kadar büyük değildir. Kepekli undan yapılmış makarnanın kalorisi 362, normal makarnanınki 368’dir. Kepekli ekmek 240 kalori, beyaz ekmek ise 276 kalori içerir. En az kalori içeren yağsız peynirler bile yaklaşık 250 kalori, yarım yağlı yoğurt 51 kalori, tam yağlı yoğurt 71 kalori verir.
52
w w w . s a n k o t i p . c o m
İlk yardımda bilinmesi gerekenler Göğüste Kuvvetli Ağrının Nedenleri Nelerdir? Göğüste kuvvetli ağrının nedenleri arasında en sık angina pektoris ve miyokard enfarktüsü görülür. Her ikisi de kalp kasının belli yerine gönderilen kanın azalması sonucu oluşur.
Göğüste Kuvvetli Ağrının Belirtileri Nelerdir? • Kalp Spazmı (Angina Pektoris) Belirtileri:
• Sıkıntı ve nefes darlığı olur. • Genellikle göğüs ortasından başlayarak, kollara, boyuna, sırtına ve çeneye doğru ilerleyen ağrı olur. • Sıklıkla fiziksel hareket, fiziksel zorlanma, heyecan, üzüntü ya da fazla yemek yeme sonucu ortaya çıkar. • Kısa sürelidir, ağrı yaklaşık 5 – 10 dakika kadar sürer. • Ağrı istirahat ile durur, istirahat halinde iken görülmesi ciddi bir durumu gösterir. • Nefes alıp vermekle ağrının şekli ve şiddeti değişmez.
Dr. Mehmet Dokur Acil Tıp Uzmanı
Kalp Krizi (Miyokard Enfarktüsü) Belirtileri: • Hasta ciddi bir ölüm korkusu ve yoğun sıkıntı hisseder, terleme, mide bulantısı, kusma gibi bulgular görülür. • Ağrı; göğüs ya da mide boşluğunun herhangi bir yerinde, sıklıkla kravat bölgesinde görülür, omuzlara, boyuna, çeneye ve sol kola yayılır. Süre ve yoğunluk olarak kalp spazmı (angina pektoris) ağrısına benzemekle birlikte daha şiddetli ve uzun sürelidir. • En çok hazımsızlık, gaz sancısı veya kas ağrısı şeklinde belirti verir. Bu nedenle bu tür rahatsızlıklarla karıştırılır. Bu tür kas ağrısı ya da gaz sancısı, aksi ispat edilinceye kadar kalp krizi olarak düşünülmelidir. • Nefes alıp vermekle ağrının şekli ve şiddeti değişmez.
Göğüs Ağrısında İlkyardım Nasıl Olmalıdır? • Hastanın yaşamsal bulguları kontrol edilir (ABC). • Hasta hemen dinlenmeye alınır, sakinleştirilir. • Yarı oturur pozisyon verilir. • Kullandığı ilaçlar varsa, almasına yardım edilir. • Yardım istenerek (112) sağlık kuruluşuna ulaşması sağlanır. • Yol boyunca yaşam bulguları izlenir.
w w w . s a n k o t i p . c o m
53
Kızına böbreğini veren anne: “Organlarım canda can olsun” Hastanemizde gerçekleştirilen başarılı bir operasyonla annesi Perişan Solmaz’ın böbreği nakledilen 23 yaşındaki Makbule Solmaz, “Nakil yapılıncaya kadar çektiklerimi bir Allah bir ben bilirim. Benim de organlarım canda can olsun” dedi.
Ş
anlıurfalı olan ancak Gaziantep’in Nizip’te yaşamını sürdüren Makbule Solmaz, 11 yaşındayken böbreklerinden birini böbrek taşının çürütmesi sonucu kaybediyor. Diğer böbreğinde de taş olan Makbule Solmaz Gaziantep’te tedavi oluyor. İlaçlarla hayatını sürdüren Solmaz’a ilaçlar da etkili olmayınca, diyalize girmesi gerektiği söyleniyor. “11 yaşından beri böbrek hastasıyım. Yaşadıklarımı bir Allah, bir de ben bilirim” diyen Solmaz, şöyle devam etti: “Bu hastalık yüzünden ne okuluma gidebildim, ne istediğim gibi yemek yiyebildim, ne de gelişimim normal oldu. İlk rahatsızlandığımda annem üzülmememi ve böbreğini bana vereceğini söyledi. Ancak naklin nasıl yapılabileceğini kimse bize anlatmadı. Çok sıkıntılar
54
w w w . s a n k o t i p . c o m
yaşadım. Allah önce annemden, sonra bu hastaneyi yaptıranlardan razı olsun. Doktorumuz Doç. Dr. Necmettin Güvence, hemşirelerimiz herkes bizim için şans. Bana ikinci bir şans veren herkese çok teşekkür ederim. Bundan sonra dilediğimce yaşayabileceğim. Ben de organlarımı bağışlamak istiyorum. Bu hastalığın yarın kime zarar vereceği belli olmaz. Toprağa karışacağına canda can olsun.” KIZIMLA DOKULARIMIZ UYDUĞU İÇİN ŞANSLIYIZ Kızına bir böbreğini veren Perişan Solmaz ise “Şu anda kendimi çok iyi hissediyorum. Herkese buradan bir çağrı yapmak istiyorum. Lütfen anneler, babalar, kardeşler kimin ihtiyacı varsa, organlarını bağışlasınlar” diye konuştu. Çok sıkıntı
çektiklerini, ancak şanslı olduklarını vurgulayan Perişan Solmaz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Şanslıydık, çünkü kızımla dokularımız uydu. Ancak bizim kadar şanslı olmayanlar da var. Onları düşünerek herkesi organ bağışında bulunmaya çağırıyorum. Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Organ Nakli Merkezi açılmış olmasa maddi imkânsızlık nedeniyle nakil yaptıramayacaktık. Herkesten Allah razı olsun.” Hastanemiz Organ Nakli Merkezi Başkanı Doç. Dr. Necmettin Güvence de “Organ Nakli Merkezi olarak gerçekleştirdiğimiz her böbrek nakli bizim için ayrı bir mutluluk kaynağı” diyerek sevincini dile getirdi. Doç. Dr. Güvence, daha çok hastaya ulaşarak, yaşamlarını yeniden kurabilmelerine yardımcı olmayı amaçladıklarını bildirdi.
Hastanemizden başarılı bir operasyon
Hastanemizde gerçekleştirilen başarılı bir operasyonla, 3 çocuk annesi 43 yaşındaki Nazmiye Kaya’nın burun deliğinden girilerek beynindeki tümör alındı.
Gaziantep’te yaşayan ve 4 yıldan beri baş ağrısı ve görme bozukluğu şikâyetleri ile birçok sağlık kuruluşuna başvuran 3 çocuk annesi Nazmiye Kaya (43), uygulanan tedavilere rağmen iyileşemedi. Görememe sorunu nedeniyle gittiği göz hekiminin, beyin, omurilik ve sinir cerrahisi uzmanına
yönlendirdiği Nazmiye Kaya, bunun üzerine bölgede pek çok başarılı tedaviye imza atan hastanemizi tercih ederek Beyin, Omurilik ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. A. Murat Geyik’e başvurdu. Opr. Dr. A. Murat Geyik tarafından muayene sonrası çekilen beyin MR’ında, görme sinirlerine baskı yapan tümöral bir yapı saptandı. Hastanın daha kısa zamanda ve daha kolay şekilde tümöral yapıdan kurtulması için burundan girilerek, kafada hiç kesi yapılmadan (transseptal transfenoidal yaklaşımla) beyindeki tümör dokusu çıkartıldı.Ameliyat sonrası hastanın görme fonksiyonlarında hızlı bir düzelme görüldüğünü belirten Opr. Dr. A. Murat Geyik, “Hastamız üç gün içinde taburcu olmuştur. Operasyonda herhangi bir kesi olmadığı için normal hayata dönüşü daha kısa sürede gerçekleşmiştir. Hasta günlük normal aktivitelerini yapabilecek durumdadır” dedi.
Prostat Hastalıkları ve Tedavisi Hastanemizde halka açık konferanslar kapsamında Üroloji Uzmanı Opr. Dr. İrfan Karabulut tarafından “Prostat Hastalıkları ve Tedavisi” konusunu anlatıldı Opr. Dr. Karabulut, konferansta leğen kemiği içerisinde yer alan prostatın, selim veya habis tümörleri ile en çok hastalanan erkek organı olduğuna dikkati çekti. “Beningn prostat hiperplazi (BPH) dediğimiz iyi huylu prostat büyümesi erkeklerde görülen en sık iyi huylu tümördür” diyen Opr. Dr. Karabulut, rahatsızlığın 51 – 60 yaş arası erkeklerde yüzde 50 oranında görüldüğünü söyledi. Prostatta genetik eğilim olabileceğinin altını çizen Opr. Dr. Karabulut, “Bu rahatsızlığı bulunan birinci dereceden erkek
akrabası olanlarda 4 kat fazla risk vardır” dedi. HASTALIK BELİRTİLERİ Prostatın idrar akımında azalma, idrar yaptıktan sonra tam boşalma hissinin olmaması, sık idrar yapma isteği, idrar yapmada zorlanma, işeme sonrası damlama, acil işeme isteği, sık idrara çıkma, gece idrara kalkma gibi belirtileri olduğunu kaydeden Opr. Dr. Karabulut, şöyle devam etti: “Hastaların tümüne fizik muayene, parmakla rektal muayene, transrektal USG, PSA, böb-
rek fonksiyon testleri, sistoskopi, üroflowmetri, ürodinamik inceleme yapılır. Hafif semptomlu olanlara dikkatli gözlem ve kontrol, orta semptomlu olanlara medikal (ilaç) tedavisi, ağır semptomlu olanlara cerrahi tedavi yöntemi düşünülür.”
w w w . s a n k o t i p . c o m
55
Tiroit Okulu Üçüncü Toplantısı Tiroit Okulu’nun üçüncü toplantısı, hastanemizde gerçekleştirildi. Açılış konuşmasını yapan Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Cahit Dinler, cerrahinin dünü ve bugünü hakkında bilgiler verdi. Hastanemiz Genel Müdürü Dr. Yusuf Ziya Yıldırım ise toplantıda yaptığı konuşmada böyle bir organizasyonun Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde gerçekleştirilmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Dr. Yıldırım, geçtiğimiz haftalarda görev başında uğradığı bir saldırı sonucu hayatını kaybeden Dr. Ersin Arslan’ın vefatından duydukları üzüntüyü dile getirerek, “Tıp ilminin gelişimi ve paylaşımı için bir araya geldik, tıp camiasının kaybına derin üzüntü duyduk. Sani Konukoğlu
56
w w w . s a n k o t i p . c o m
Genel Müdür Yusuf Ziya Yıldırım, konuşmasında toplantının Sani Konukoğlu Hastanesi’de gerçekleştirilmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Hastanesi olarak hayatını kaybeden doktorumuza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyoruz” dedi. Moderatörlüğünü Prof. Dr. Tarık Terzioğlu’nun yaptığı toplantıya, Prof. Dr. Serdar Tezelman, Prof. Dr. Suna Erkılıç, Prof. Dr. Zeki Çelen, Prof. Dr. Zeynel Beyhan, Prof. Dr. Göktürk Maralcan, Doç. Dr. Ayhan Özkur, Doç Dr. Mehmet Baştemir ve Uzm. Dr. Zülküf Ekşi tartışmacı olarak katıldı. Toplantıda Endokrin Cerrahi Derneği Başkanı Prof. Dr. Yasemin Giles Şenyürek ve Doç. Dr. Fatih Tunca tarafından tiroit olgu sunumu ile ameliyathaneden toplantı salonuna video konferans yöntemiyle yayın gerçekleştirilerek katılımcıların soruları yanıtlandı.
Opr. Dr. Özdurak göreve başladı Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. İbrahim Halil Özdurak, hastanemizde göreve başladı. Hastanemiz hekim kadrosunu güçlendiriyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniği’nde görev yapan Opr. Dr. Engin Palaz, Opr. Dr. Ali Tahtacı, Opr. Dr. Sevgi Kandemir, Opr. Dr. Esra Özkaplan ve Opr. Dr. Gülnur Çiftçi’nin yanı sıra, Opr. Dr. İbrahim Halil Özdurak da hasta kabulüne başladı. Gaziantep 1980 doğumlu olan Opr. Dr. İbrahim Halil Özdurak, Mehmetçik İlkokulu’ndan sonra Fitnat Nuri Tekerekoğlu Anadolu Lisesi’nde öğrenim gördü. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden 2004 yılında fakülte üçüncüsü olarak mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde aynı yıl başladığı Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanlık Eğitimi’ni 2009 yılında tamamlayan
ve mecburi hizmetini Niğde’de yapan Opr. Dr. İbrahim Halil Özdurak 2012 Şubat ayı itibariyle hastane-
mizde Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı olarak görev yapmaya başlamıştır.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlandı 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla hastanemizde görev yapan bayan personele, Sanko Holding Yönetim Kurulu Başkanı Abdulkadir Konukoğlu’nun ‘Kadınlar Günü’ kutlama mesajı iliştirilmiş gül dağıtıldı. Genel Müdür Dr. Yusuf Ziya Yıldırım ve Başhemşire Güldemay Gürsel, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla hastanemizde görev yapan bayan personele gül vererek, Dünya Kadınlar Günü’nü kutladı.
w w w . s a n k o t i p . c o m
57
Kronik Hepatit B ve Kronik Hepatit C hastalıkları Halka açık konferanslar kapsamında “Kronik Hepatit B ve Kronik Hepatit C (Sarılık)” hastalığı anlatıldı. Hastanemiz Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Rezan Harman, dünyada 400 milyon kişide Kronik Hepatit B hastalığı olduğunu kaydetti.
H
astanemizde düzenlenen halka açık konferansta, “Kronik Hepatit B ve Kronik Hepatit C (Sarılık)” konusu anlatıldı. Dr. Rezan Harman, dünyada 400 milyon kişide kronik Hepatit B olduğunu, her yıl bir milyon kişinin Hepatit B enfeksiyonundan hayatını kaybettiğinin tahmin edildiğini söyledi. Hepatit B’nin aşısı olan önlenebilen sinsi bir hastalık olduğunu belirten Dr. Harman, “Siz de bu mikrobu hiç farkında olmadan taşıyor olabilirsiniz. Bu nedenle çok geç kalmadan mutlaka gereken testleri yaptırmalı aşı veya takip/ tedavi için bir sağlık merkezlerine başvurmalısınız” dedi. Türkiye’de Hepatit B taşıyıcılığı oranının yüzde 1,7 - 21 arasında değiştiğini ifade eden Dr. Harman, karaciğer kanseri çeşitlerinde biri olan Hepatosellüler Kanser’in yüzde 60-80 sebebinin Hepatit B virüsü olarak bilindiğini anımsattı. Hastalığın Türkiye’de en fazla Eskişehir, Diyarbakır, Antalya, Adana, Erzurum ve Sivas’ta görüldüğüne dikkati çeken Dr. Harman, “Hepatit B virüsü kan ve cinsel yolla bulaşan hastalık grubunda olduğundan aynı tabakta yemek yemek, sarılmak, tokalaşmak, hapşırmak, el sıkışmak, aynı giysileri kullanmakla geçmez” diye konuştu. “Önlem alabilmek için bulaşıcı yolarının neler olabileceğini doğru bilmek gerekir” diyen Dr. Harman, şöyle devam etti: “Ancak diş fırçası, jilet, tırnak makası, iğne veya enjektör, manikür seti gibi kan bulaşının olabileceği malzemelerin ortak kullanılmaması gereklidir. Su ile bulaş yoktur. Tüm bu bulaş yollarının
58
w w w . s a n k o t i p . c o m
Hepatit B virüsü kan ve cinsel yolla bulaşan hastalık grubunda olduğundan aynı tabakta yemek yemek, sarılmak, tokalaşmak, hapşırmak, el sıkışmak, aynı giysileri kullanmakla geçmez bilinmesine rağmen erişkin hastaların yaklaşık yüzde 30’u Hepatit B virüsünü nasıl aldığını bilmemektedir. Virüs sperm sıvısında, vajina salgısında, tükürük, ter ve gözyaşında bulunabilir, ancak buradaki virüs miktarı kandan çok daha az olduğu için tükürük, ter ve gözyaşı bulaş için önemli bir risk olarak kabul edilmemeli.” Hamile Kronik Hepatit B hastaları ne yapmalı Dr. Harman, hamile Kronik Hepatit B hastaları konusunda da şu uyarıları yaptı: “Hamile Kronik Hepatit B hastalarında gerek normal gerekse sezaryen doğumda bebeğe bulaşı
azaltmak için Hepatit B aşısının ilk dozu ve Hepatit B immun globülin 0.5 mL (tek doz) doğumdan sonra ilk 12 saat içinde bebeğe yapılmalıdır. Bu şekildeki doğru aşılama ile bebek yüzde 95 - 100 korunur. Ancak tam koruma sağlamak için bebeğin 1. ayda ve 6. ayda hepatit B aşıları tamamlanmalı. Yine de bebeğe 9. ve 15. Aylarda HBS AG ve ANTİ HBS baktırarak bebeğe virüs bulaştı mı ya da bebek korundu mu mutlaka bakmak gerekir.” Virüs dünyada yüzde 3 civarında görülmektedir 1989 yılında tanımlanan Hepatit C virüsünün tüm dünyada yakla-
şık yüzde 3 civarında görüldüğünü anlatan Dr. Harman, gelişmemiş ülkelerde bu oranın yüzde 30’lara kadar çıkabildiğine dikkati çekti. En yüksek oranın yüzde 14–83 ile hemodiyaliz hastalarında olduğunu belirten Dr. Harman, şöyle konuştu: “Bulaşma yolları yüzde 10’luk oranla en çok kan transfüzyonu ile olmaktadır. Ancak 1990 yılından sonra HCV virüsünün taranmaya başlanması ile bu oran yüzde 1’lere kadar düşmüştür. Bunun yanı sıra bulaş ve risk faktörleri Hepatit B virüsü ile benzerlik gösterir. Hepatit C virüsünün yüzde 80’i kronikleşir. Kronik Hepatit C hastalarının yüzde 4-24’ünde siroz, yüzde 2.5’inde karaciğer kanseri görülür. Karaciğer naklinin de yüzde 30’undan da Hepatit C virüsü sorumludur.” “Eğer siz kronik Hepatit C hastasıysanız doğum esnasında bebeğinize
bulaştırma olasılığınız yaklaşık olarak yüzde 5’tir” diyen Dr. Harman, sözlerini şöyle tamamladı: “Vajinal doğum ile bebeğinize bulaştırma olasılığınız daha yüksek gibi görünmekle birlikte sezaryen ile doğumun geçişi azalttığı ile ilgili kesin bir veri bulunmamaktadır. Anne sütü
ve özellikle de kolostrumda oldukça düşük miktarda HCV saptanmıştır. Buna rağmen anne sütü ile HCV bulaşı net gösterilememiştir. Hepatit C’li anneden doğan bebeğe 15. ayda anti HCV baktırılmalıdır. Eğer imkânınız var ise 2. ve 6. ayda HCV RNA’da baktırılabilir”.
Opr. Dr. Murat Ulutaş, hastanemizde göreve başladı Nöroşirurji (Beyin Omurilik ve Sinir Cerrahisi) Uzmanı Opr. Dr. Murat Ulutaş, hastanemizde göreve başladı. Nöroşirurji Uzmanları Opr. Dr. Mehmet Kulalı ve Opr. Dr. A. Murat Geyik’in görev yaptığı Nöroşirurji Kliniği’nde, Opr. Dr. Murat Ulutaş da hastalarını kabul etmeye başladı. Opr. Dr. Murat Ulutaş 1971 yılında Şanlıurfa Siverek’te doğdu. Siverek Lisesi’nden mezun olduktan sonra 1988 – 1994 yılları arasında Uludağ Üniversitesi’nde eğitim gördü. 1994 – 2001 yılları arasında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroşirurji İhtisasını tamamladı. 2001–2002 yılları arasında Gaziantep SSK Hastanesi’nde, 2002 – 2009 yılları arasında Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Nöroşirurji Uzmanı olarak görev yapan Opr. Dr. Ulutaş, Mart 2012 itibariyle yeniden Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’ne döndü. Opr. Dr. Ulutaş, Kranial Cerrahi, Beyin Tümörleri, Vasküler Cerra-
hi (Anevrizma), AVM, Spinal Cerrahi konularındaki başarılı çalışmalarına Özel Sani Konukoğlu
Hastanesi’nde devam etmekten mutluluk duyduğunu söyledi.
w w w . s a n k o t i p . c o m
59
Sigaradan 10 saniyede 1 kişi ölüyor Hastanemizde Göğüs Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. İbrahim Nacak tarafından ‘Sigara ve Akciğer Kanseri’ konulu bir konferans verildi. Opr. Dr. Nacak, sigara tüketimindeki artışa bağlı olarak akciğer kanserinin en sık görülen kanser türü olduğunu söyledi.
S
igaranın içinde bilinen yaklaşık 1400 adet katkı maddesi olduğuna dikkati çeken Opr. Dr. Nacak “Sigarada nikotin esas bağımlılık yapan maddedir. Katkı maddelerinin bir kısmı sigara üreticileri tarafından meslek sırrı denilerek gizlenmektedir” dedi. Bunların genel olarak nikotin bağımlılığını ve biyoyararlanımını artırıcı, nefes açıcı etkiler meydana getirdiğini kaydeden Opr. Dr. Nacak, “Ayrıca bağımlılık yapıcı aroma ve koku vericilerdir de sigaranın içinde mevcuttur” diye konuştu. Sigara içmenin zaman içinde kişide “kuvvetli psikolojik, zayıf fiziksel bağımlılık oluşturduğunu” anlatan Opr. Dr. Nacak, sigara miktarı arttıkça fiziksel bağımlılığın ön plana geçtiğini anımsattı. “Neden sigara içiliyor sorusuna gelince
bunun kısaca cevabı; alışkanlık ya da öğrenilmiş davranış, bilinçaltında yatan ve rasyonalize edilemeyen isteklerin dışa vurumu, düşük benlik kontrollü kişilik yapısına sahip bireylerin heyecan ve yenilik arayışıdır” diyen Opr. Dr. Nacak, şöyle devam etti: “Türkiye, dünyada sigara içiminin Endonezya’dan sonra en fazla arttığı ikinci ülke. Yetişkin nüfusunun yüzde 51’nin sigara içtiği tahmin edilmektedir. Önümüzdeki yıllarda 35–69 yaş arasında bulunan insanla-
rın ölümlerinin yüzde 30’nun sigaraya bağlı olacağı hesaplanmıştır. Günümüzde sigaradan her 10 saniyede bir kişinin öldüğü saptanmıştır. Gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkelerde sigara tüketimi sürekli artarken, ABD gibi gelişmiş ülkelerde dikkat çekici bir şekilde gerilemektedir.” Sigara vazgeçilebilir bir alışkanlıktır Sigaranın vazgeçilebilir bir alışkanlık olduğunu, alınan önlem-
Akciğer kanseri gelişiminden yüzde 94 sigara sorumlu, sigara içenlerde risk içmeyenlerden 24–36 kat daha fazla. Pasif sigara içiminde risk yüzde 3,5. Sigara içen kadınlarda akciğer kanseri gelişme riski erkeklere göre daha yüksek. Kadınlarda sigara içmenin yaygınlaşmasıyla akciğer kanseri görülme sıklığı giderek artıyor.
60
w w w . s a n k o t i p . c o m
ler ve eğitim programları sonucu, Amerika’da 36, Fransa’da 8 milyon ve İsviçre’de 1 milyon kişinin sigarayı bıraktığını vurgulayan Opr. Dr. Nacak, tam anlamı ile korunulabilir olan bu salgını tersine çevirmenin bütün ülkelerde halk sağlığı ve politika liderlerinin birinci önceliği olması gerektiğini belirtti. Sigara ve akciğer kanseri Sigara içiminin artmasıyla birlikte akciğer kanserinin tüm dünyadaki kanser olgularının yüzde 12,8’inden sorumlu olduğunu kaydeden Opr. Dr. Nacak, şu saptamaları dile getirdi: “Akciğer kanseri gelişiminden yüzde 94 sigara sorumludur, sigara içenlerde risk içmeyenlerden 24–36 kat daha fazladır. Pasif sigara içiminde risk yüzde 3,5’tur. Sigara içen kadınlarda akciğer kanseri gelişme riskinin erkeklere göre daha yüksek olduğu gösterilmiştir. Kadınlarda sigara içmenin yaygınlaşmasıyla akciğer kanseri görülme sıklığı giderek artmaktadır. Akciğer kanseri 2001 yılında bir milyondan
fazla kişinin ölümüne neden olmuştur. Toplumumuzun büyük kısmını kapsayan yüksek sigara tüketimi göz önüne alındığında, günümüzde ve gerekli önlemler alınmazsa yakın gelecekte bir akciğer kanseri salgını ile karşı karşıya olduğumuzu söylemek yanlış olmaz.” Akciğer kanseri önlenebilir
Akciğer kanserinin önlenebilir bir hastalık olduğunun altını çizen Opr. Dr. Nacak, “Bilinen risk faktörleri elimine edildiğinde yüzde 85-100 oranında gelişiminin engellenebileceği tahmin edilmektedir. Bu konuda en önemli basamak, sigara kullanımını en aza indirecek hatta tümüyle ortadan kaldırabilecek önlemlerin öncelikle alınmasıdır” uyarısını yaptı.
‘Etkili iletişim, kişisel imaj ve beden dili teknikleri’ Hastanemiz personeline, İstanbul Kültür Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mahmut Paksoy tarafından “Etkili İletişim, Kişisel İmaj ve Beden Dili Teknikleri” konularında hizmet içi eğitim verildi. Prof. Dr. Paksoy, hasta ve yakınlarının memnuniyetini üst düzeye çıkarmak amacıyla tıbbi gelişmeler ve uygulamaların ışığında, sağlık bakım sistemi içinde hizmet sırasında beklediği maksimum kaliteyi verebilmek için
iyi bir iletişim tekniği, etkili beden dili, göz teması, uygun üslup ve güler yüzlü sağlık bakım hizmeti verilmesinin herkesin amacı olması gerektiğini söyledi.
w w w . s a n k o t i p . c o m
61
Sanko Tekstil’in stant açtığı fuarda, hastanemiz de sağlık hizmeti sundu Sanko Tekstil İşletmeleri Sanayi ve Ticaret A.Ş., ‘’PENTEX 2012 Penye Tekstil ve Teknolojileri Fuarı’’nda açtığı stantta, ürünlerini katılımcıların beğenisine sundu.
Sanko Makina ve Hastane Gaptarım Fuarı’nda Türkiye’nin penye sektöründeki ilk fuarı olan ve Gaziantep Sanayi Odası ile Penye Konfeksiyoncular Derneği tarafından düzenlenen fuar alanının girişinde yer alan Sanko Tekstil standı, farklı tasarımı ile de dikkat çekti. Bu arada, hastanemizin açtığı stantta da katılımcılara ve ziyaretçilere tansiyon ve şeker ölçümü ile bilgilendirme hizmetleri sunuldu. Ortadoğu Fuar Merkezi’nde düzenlenen fuarda, erkek, kadın, çocuk dış giyim, okul kıyafetleri, örme kumaş denim, triko, mağaza dekorasyon ürünleri, makine, yan sanayi ürünleri ve aksesuarlar sergilendi.
SANKO Holding’in iş makinaları sektöründeki şirketi Sanko Makina, 3. Tarım, Tarım Teknolojileri ve Hayvancılık Fuarı’nda, ürünlerini sergiledi. Ortadoğu Fuar Merkezi’nde açılan fuarda, Sanko Makina’nın Gaziantep üretim tesislerinde ürettiği MST marka bekoloderler (kazıcı – yükleyici) ile telehandler (teleskopik forklift), ziyaretçilerin büyük ilgisini çekti. Aynı fuarda, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi de stant açtı. Hastane standında katılımcılara ve ziyaretçilere, tansiyon ve şeker ölçümü hizmeti verildi, hastanede sunulan sağlık hizmetlerine ilişkin bilgi aktarıldı.
Kutlamalar 14 Mart Tıp Bayramı, 12 Mayıs Hemşirelik ve 14 Mayıs Eczacılık Günü hastanemizde de kutlandı. Genel Müdürümüz Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, hekimlere, hemşirelere ve eczacılara Kurucu Temsilcimiz Adil Sani Konukoğlu adına gül sundu. Dr. Yıldırım, sağlık çalışanlarının çok önemli hizmetler sunduklarını belirterek, “Dünyanın en zor ama en onurlu işlerinden birini yapan hekimlerimiz başta olmak üzere, tüm sağlık çalışanlarına huzur ve mutluluk diliyorum” dedi.
62
w w w . s a n k o t i p . c o m
ANLAŞMALI KURUMLAR SGK ( SSK - DEVLET MEMURLARI BAĞ-KUR - EMEKLİ SANDIĞI ) BANKALAR • Akbank T.A.Ş. • Esbank T.A.Ş. • Halk Bankası (Çalışan ve Emeklililer) • Şekerbank • Türkiye İş Bankası • T.C. Merkez Bankası • T.C. Ziraat ve Halk Bankası (Em.San.) • Vakıflar Bankası T.A.O. • Yapı Kredi Bankası A.Ş. ÖZEL SAĞLIK SİGORTALARI • Acıbadem Sigorta A.Ş. • Ak Sigorta A.Ş. • Allianz Sigorta A.Ş. • American Life Alico) Hayat Sigorta • Anadolu Sigorta A.Ş. • Axa Sigorta A.Ş. • Benefit Global (Diyetisyen, Sağlıklı Yaşam ve Psikolojik Danışmanlık) • Demir Hayat Sigorta A.Ş. • Ergo Sigorta A.Ş. • Eureko Sigorta A.Ş. • Fiba Sigorta A.Ş. • Finans Emeklilik A.Ş. • Fortis Bank A.Ş. Em.Sn.Vak.(Türk Dış Tic.) • Güneş Sigorta A.Ş.(Mednet) • Groupama Sigorta A.Ş.(Başak) • Inter Partner Assistansce (IPA) • Işık Sigorta • Mapfre Genel Yaşam Sigorta A.Ş. • Mapfre Genel sigorta A.Ş. • Med-Line Sigorta A.Ş. • Promed Sağlık Hizmetleri (CGM) • Ray Sigorta • Yapı Kredi Yaşam Sigorta A.Ş.
RESMİ KURUMLAR • TBMM AMBULANS ŞİRKETLERİ • Alarm Ambulans ve Sağlık Hizmetleri • Dolunay Ambulans ve Sağlık Hiz. • Marm Assistance Ambulans ve Sağlık Hiz. • Med-Line Ambulans ve Sağlık Hiz. • Mondial assistance sağlık Hiz. • Flaş Ambulans • S.O.S. International Ambulance YABANCI SİGORTA ŞİRKETLERİ • Agis Zorgvezekrinngen • Euro Center • Marm A.Ş. • Remed Asistance • Turquie Asistance SPOR KULÜPLERİ • Şahinbey Belediye Spor Kulübü SOSYAL GÜVENLİK KURUMU (SGK) • SSK (Tüm Branşlar) • Bağ – Kur (Tüm Branşlar) • Emekli Sandığı (Tüm Branşlar) • Devlet Memurları (Tüm Branşlar) • Yeşil Kart, 2022, Köy Koruyucuları (112 ile sevk yoğun bakım) ANLAŞMALI ODALAR VE DİĞER KURUMLAR • Gazintep Sanayi Odası Çalışanları • Gaziantep Ticaret Odası Çalışanları • Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti • Anadolu Spor Gazetecileri Derneği Gaziantep Şb. • Avrupa Gazeteciler Derneği • Türkiye Petrolleri A.O. Personeli Vakfı • Nizip Ticaret Borsası
w w w . s a n k o t i p . c o m
01
TEŞHİS VE TEDAVİ ÜNİTELERİMİZ ACİL SERVİS AMBULANS HİZMETLERİ AMELİYATHANELER ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON BESLENME VE DİYETETİK CHECK-UP POLİKLİNİĞİ ÇOCUK CERRAHİSİ ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI DERİ VE ZÜHREVİ HASTALIKLAR E.E.C.P ENDOKRİNOLOJİ ENFEKSİYON HASTALIKLARI FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON GASTROENTEROLOJİ GENEL CERRAHİ GÖĞÜS CERRAHİSİ
GÖĞÜS HASTALIKLARI GÖZ HASTALIKLARI İÇ HASTALIKLARI İNFERTİLİTE (TÜP BEBEK) MERKEZİ KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM KARDİYOLOJİ KARDİYOVASKÜLER CERRAHİ KULAK BURUN BOĞAZ LABORATUVARLAR *BİYOKİMYA *ENDOSKOPİ LABORATUVARI (VIDEO ENDOSKOPİK SYSTEM) *KLİNİK MİKROBİYOLOJİ *NÜKLEER TIP *ODYOLOJİ *PATOLOJİ *UYKU
NEFROLOJİ NÖROLOJİ NÖROŞİRURJİ (BEYİN OMURİLİK VE SİNİR CERRAHİSİ) ORGAN NAKİL MERKEZİ ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ PSİKİYATRİ PLASTİK VE REKONSTRÜKTİF CERRAHİ RADYOLOJİ ÜROLOJİ SAÇ EKİM MERKEZİ SAĞLIK VE GÜZELLİK MERKEZİ OZON TEDAVİ MERKEZİ EL AYAK BAKIM MERKEZİ YOĞUN BAKIM ÜNİTELERİ
DOKTORLARIMIZ ACİL SERVİS Uzm. Dr. Mehmet DOKUR
GÖĞÜS CERRAHİSİ Opr. Dr. İbrahim NACAK
ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON Uzm. Dr. Fatih ERBAĞCI Uzm. Dr. Ahmet Aykut AKYILMAZ Uzm. Dr. Ayşe ÖZBOZ Uzm. Dr. Serkan SARSU Uzm. Dr. Yunus BAYDİLEK
GÖĞÜS HASTALIKLARI Uzm. Dr. Demet ÇETİN
BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ (NÖROŞİRURJİ) Opr. Dr. Mehmet KULAKLI Opr. Dr. A. Murat GEYİK Opr. Dr. Murat ULUTAŞ ÇOCUK CERRAHİSİ Opr. Dr. Nevzat UÇANER ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI (PEDİATRİ) Uzm. Dr. Hamide PALAZ Uzm. Dr. Medeni ASMA Uzm. Dr. Çağatay KABAK DERMOTOLOJİ(CİLDİYE) Uzm. Dr. Sait MAVİ Uzm. Dr. Almıla Tuncel CESUR ENFEKSİYON HASTALIKLARI Uzm. Dr. Rezan HARMAN FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON Uzm. Dr. Zeliha Birsev KÜÇÜKOĞLU GENEL CERRAHİ Opr. Dr. Cahit DİNLER Opr. Dr. Hasan BAKIR Opr. Dr. Ahmet Orhan GÜRER Opr. Dr. Erdal UYSAL GİRİŞİMSEL RADYOLOJİ
GÖZ HASTALIKLARI Uzm. Dr. Mehmet Alper EVİŞEN İÇ HASTALIKLARI Uzm. Dr. Azmi SERİN (Gastroenteroloji) Prof. Dr. Zeynel BEYHAN (Endokrinoloji ve Metabolizma) Doç. Dr. Atila ATEŞ (Alerji) Doç. Dr. Mehmet BAŞTEMİR (Endokrinoloji ve Metabolizma) Uzm. Dr. Lütfi BARAN LABORATUVAR *Biyokimya Uzm. Dr. İsmet MAHMUTOĞLU *Klinik Mikrobiyoloji Uzm. Dr. Rezan HARMAN *Patoloji Uzm. Dr. Mehmet SÖKÜCÜ KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM (JİNEKOLOJİ) Opr.Dr. Ali TAHTACI Opr. Dr. Engin PALAZ Opr. Dr. Sevgi KANDEMİR Opr. Dr. Ş. Esra ÖZKAPLAN Opr. Dr. Gülnur ÇİFTÇİ Opr. Dr. İbrahim Halil ÖZDURAK KARDİYOLOJİ Uzm. Dr. Alper SERÇELİK Uzm. Dr. Zarema KARBEN Uzm. Dr. Fikret BESNİLİ Uzm. Dr. Beyhan TİRYAKİ KARDİYOVASKÜLER CERRAHİ
01
w w w . s a n k o t i p . c o m Opr. Dr. Cemil Cahit ÖĞÜTMEN
Opr. Dr. Feragat UYGUR Opr. Dr. Murat YARDIMCI Opr. Dr. İlhan Koray AYDEMİR KULAK BURUN BOĞAZ Opr. Dr. İlyas DİŞİKIRIK Doç. Dr. Altan YILDIRIM NEFROLOJİ Uzm. Dr. Erkan MAHSERECİ NÖROLOJİ Uzm. Dr. Gönül ÇAKMAK Uzm. Dr. Mehmet Cem DÖNMEZ NÜKLEER TIP Uzm. Dr. Şinasi ÖZKILIÇ ORGAN NAKİL MERKEZİ Doç. Dr. Necmettin GÜVENCE Dr. Serdar İNCİOĞLU ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ Opr. Dr. Cenk CANKUŞ Opr. Dr. Gökhan SEVER Opr. Dr. Levent BOSTANCI PSİKİYATRİ Uzm. Dr. Nüket Beler PAMUKÇU Uzm. Dr. A. Bülent ÇEKEM PLASTİK VE REKONSTRÜKTİF CERRAHİ Opr. Dr. Ömer KEVEN RADYOLOJİ Uzm. Dr. Zülküf EKŞİ Uzm. Dr. Mazlum YILDIZ Uzm. Dr. Mehmet Ali İKİDAĞ Uzm. Dr. Mehmet Ali YÜCE ÜROLOJİ Opr. Dr. Hatem KAZIMOĞLU Opr. Dr. İrfan KARABULUT